Professional Documents
Culture Documents
Şevket Süreyya Aydemir'in Muhteşem Ütopyası: Toprak Uyanırsa
Şevket Süreyya Aydemir'in Muhteşem Ütopyası: Toprak Uyanırsa
Şevket Sü reyya
Bir kö y imamının “milletin dirliğ i dü zelmedikçe, milletin dirliğ ine el atmadan, hiç
bir şey olmaz” sö zleri, Ekmeksiz Kö yü ne atanan ö ğ retmenine de yol gö sterici
olur. Bu ö ğ ü t, ö ğ retmenin şahsında tutkulu bir iradeye dö nü şü r. Bu irade de hem
yeniyi kurmanın hem de eskiden arınmanın programı olur. Toprak Uyanırsa bu
irade ve programın dile geldiğ i eserdir.
Bir emekli ö ğ retmenin yeniden “işe yaramak” için gittiğ i “ekmeksiz kö y”deki
anıları, bir anı-romanın ö tesinde bir anlam ifade ediyor. Bu eser, bir toplum
projesidir. Ayrıca çok da gü zel, gerçekçi ve olanaklı bir proje.
Keltepe kabusu
Eser, bir anlamda Şevket Sü reyya’nın ü topyası olarak da gö rü lmelidir. Eser,
alışılmış ü topyalardan daha farklı bir kurguyla sunuluyor. Hem bizim kendi
bilidiğ imiz topraklarımızdır “Ekmeksiz Kö y”. Hem de sorunları, sıkıntıları,
aktö rleri ve olanaklarıyla kapı komşumuzdur.
Eser Ekmeksizkö y’ü n, diğ er adıyla Keltepe’nin dö nü şü m romanıdır. Aklın,
emeğ in ve iradenin, bü rokrasiye, uyuşukluluğ a ve umutsuzluğ a saldırı
destanıdır. Daha başından itibaren okuru sü rü kleyen, insana umut aşılayan ve
“hah işte bö yle!” başarılabilir dedirten bir ü topya. Hem olmayan, hem de
olabilen.
Emekli olmuş, çevresinden kopmuş, somut bir işi olmayan emekli bir ö ğ retmen,
boşluğ un verdiğ i bir çaresizlik içinde karısıyla bile sorunlar yaşar. Bu bir nevi bir
insanın çö kü ş sü recidir. Kabustan kurtulabilmek için yeniden işine dö nü ş yapan
ö ğ retmen, adeta sü rgü n edilir gibi gö nderilir, “Keltep”ye. Yol yok, okul yok,
“ekmeksiz kö y”de. En ö nemlisi kö yde okutacağ ı insan da yoktur. Okula ö ğ renci
yerine pencereleri tahtalarla kaplanarak, davarlar tıkıştırılmış.
Sulak sakarya ovası, olmuş sivrisinek Pazarı. Sıtmabü kü ’dü r burasıdır. Neredeyse
burada her iki çocuktan biri sıtmaya yenik dü şerek, ö lmektedir.
Zamanın Frigya uygarlığ ıyla birlikte şarabın ve ü zü mü n bolluğ u da tarihe
karışmış. Ü zü m yok ki tadı olsun. Çü nkü dağ lar ve ovalar çoraklaşmış. Eski
Tü rkmen boylarına mensuptur Keltepeliler. Ortaasya’dan dalga dalga Anadolu’ya
akın etmişti bu ö zgü rlü ğ ü ne dü şkü n, coşku dolu, çalışkan Tü rkmen kö ylü leri.
Şimdi ise miskin, kendine gü vensiz ve doğ a karşısında çaresiz. Doğ anın
zorlukları karşısında donmuş ve katılaşmış suretlar ve huylar edinmişler.
“Dirliğe el atmadıkça...”
Ne yapılabilir burada, bu malzeme ve bu olanaklarla?
Bırakalım kö yü n diğ er sorunlarına eğ ilmeyi, çocukları eğ itmek için bile sihirbaz
olmak gerekir Keltepe’de. Bir labirenttir burası. Sorunlar yumağ ıdır Keltepe.
Ö ğ retmene çıkış yolunu bir sohbet anında eski bir kö y imamı gö sterir. “Kö yü
yazarsın. Mektebi de açarsın. Ama sen bana bak, efendi: kö yü n dirliğ ine el
atmadıkça, Keltepe’ye mektep değ il ya, darü lfü nun açsan nafile. Sen kö yü n
dirliğ ine el at oğ lum, kö yü n dirliğ ine bak...” Bu sö zler ö ğ retmenin de yol
gö stericisi olur tü m Keltepe yaşamında.
Romanda betimlenen Keltepe, Polatlı’ya yakın, Sakarya ovasında bir yerdedir.
Yü z civarında aile barındırmaktadır kö y. Kö ylü yok denecek bir ü rü nle geçinip
gitmektedir. Acı ve ö lü mlerle tadar yaşamı. Kö yü n evleri yere gö mü lü dü r, sanki
yer yutmaktadır, gü nden gü ne. Yolları topraktır. Ancak kağ nı sesleri işitilir bu
diyarda. Yü zyıllar ö ncesinin ormanlığ ı kesile kesile ü stsü zdü r dağ lar. Kelimenin
gerçek anlamında “Keltepe”dir, burası. Sakarya ovasını sulayan dereler, çaylar ve
ırmaklar da kü smü ş. İçin için ağ lamaktadır su kaynakları ve su vermezler dışarı.
Bereketli ırmaklar yerlerini sivrisinek ü reten bir bataklığ a terketmişlerdir.
O da halkı sıtmayla kırıp geçirmektedir. Sular kurumuş, meralar çorak, verimli
topraklar ise kopup gitmiştir adeta...
Halk yenik dü şmü ştü r doğ aya. Bunalmış, kendi içine kapanmış ve tü kenişi
kabü llenmiştir. Esaret ruhunu yeniden ve yeniden aşılar halk genç nesillere.
Bir zamanlar Frigya uygarlığ ının merkezi olan bu diyar, bir antik kent gibi içine
çö kmü ştü r.
Esaretten umuda
Tü m bu olumsuzluklara rağ men malezemesi iyidir, mayası sağ lamdır,
Keltepe’nin. Suyu var, ama kaybolmuştur. Toprağ ı var, ama uyandırılmamıştır.
Kö ylü var, ama eğ itilmemiştir. İnsan var, ama umudu yeşertilmemiştir. Dağ ı var,
ama teraslanıp, bağ landırılmamıştır. Merası var, ama neşelendirilmemiştir.
Hü kü meti var, ama bü rokrasiye gö mü lmü ştü r. Vekil ve yö netici var, ama buraya
dikkati çekilmemiştir. Muhtarı, imamı, Sarı Çavuşu, Hafızı, donatımcı Ayhan’ı,
tarımcı Mustafa Ağ a’sı, İsfendiyar bey’i, Nurullah Ö ncü ’sü , Polatlı Kaymakamı,
Polatlı’nın alay komutanı, sığ ırtmaç Musa’sı, Sü leyman Işık ve eşi, kü çü k Semra’sı
ve Ankara’nın ö ğ retim gö revlileri ve hatta politikacısı var, ama bunların
yetenekleri bir amaç ve umut için birleştirilmemiştir.
İşte bir emekli ö ğ retmen toprağ ı uyandırır... İşe girişir ve bir ö rnek kö y, toplum,
ü lke ve ulus yaratır, Keltepe’nin şahsında. Bir anlamda derinlemesine bir ders
içerir, “Toprak Uyanırsa”.
Yılgın bir ö ğ retmen de kendini bulur, hem teşkilatçı, hem pedagog, hem
propagandist ve hem de yılmaz bir işçi oluverir Keltepe’de.
Sorunlar yumağ ını çö zerken, yü zü nü tarihe dö ner, manevi değ erlere sarılarak,
başlar işe emekli ö ğ retmen. Keltepe’nin tarihini araştırır bulur derinliklerinde ve
bataklığ ında. Bir Frigya uygarlığ ının merkezidir geçmişte burası. Bu ova Bü yü k
İskender’in Gordion dü ğ ü mü nü keserek, Asya’ya açıldığ ı kapıdır.
Tarihten ve mitolojiden bulur çıkarır ilhamlarını ö ğ retmen, halkı kendi
sorunlarına sahip çıkması ve ayağ a kalkması için. Frigya kralı Gordias’un
çalışkanlığ ını ö rnek alır sü rekli.
Motive eder... Umut aşılar... Adım adım gö sterir yol, ikna ede ede, halkı. Sabırla
dokur halkın ö zgü venini. Halkta soylu bir maya keşfeder. Açlığ a, çoraklığ a,
bataklığ a ve sahipsizliğ e rağ men toprağ ını bırakmayan, ona yapışan, yenilen,
fakat geri çekilmeyen bir savaşçılar alayıdır birbakıma, Keltepe kö ylü sü .
Ö nce malzemeyi tanır, etrafi gezer, kö yü n olanaklarını ve sorunlarının kaynağ ını
keşfeder.
Ö rnek bir kö y kurulmalıdır buraya cıvıl cıvıl; bağ ı, bahçesi olan, sulak toprakları
kabaran, dağ larında fidelerin yeşerdiğ i ve yağ muru bol olan; ö ğ rencisinin
kademe kedeme eğ itildiğ i, erkek kadın, yaşlı genç ve çocuk çelişmesinin
olmadığ ı, herkesin saygı ve sevgi gö rdü ğ ü ; halkın korkmadığ ı sevimli, çalışkan ve
iyiliksever bir muhtarı olan; askeri, ordu malı ve alayıyla kö ylü nü n, halkın
hizmetinde, korkulmayan, gü ler yü zlü ve yardıma hazır halkıyla kaynaşmış bir
ordusu olan; gö zeneklerinden suların fışkırdığ ı, bahçelerinde bostanların
gö ğ erdiğ i, hayvanı, eti ve sü tü bol bol satılan; dü zgü n, kullanışlı ve planlı
yapılaşması olan, doğ ayla içiçe bir mimarisi olan; eli para gö rmü ş, gö zü ve gö nlü
tok bir efendi kö ylü sü olan; ü lke ekonomisine katkıda bulunan ve bununla gurur
duyan; kendisini bir toplumun, ü lkenin ve uygarlığ ın parçası sayan; kö yü n
geçmişine ilgili, Frigya, Roma ve diğ er uygarlıkların mazisini bilen, kalıntılarına
kutsallık atfeden ve buna layık olmak için daha fazla ü reten; memurun halkı hor
gö rmediğ i, devletin kendi olanaklarını, yasalarını, kurallarını ve memurlarını
halkın hizmetine koşan, kö ylü yü hor gö rmeyen, onu bü rokrasinin çarkı içinde
boğ mayan, itip kakmayan bir kö ylü -devlet ilişkisinin sarmaladığ ı; memurun
memuru kıskanmadığ ı, birinin yaptığ ını diğ erinin bozmadığ ı, hemşericiliğ in,
kayırmacılığ ın ve ayak kaydırmacanın olmadığ ı bir memur –memur ilişkisinden
faydalanan; kö ylü nü n imama sahip çıktığ ı, imamın kö yü yobazlaştırmadığ ı,
devletin ve imamın çatışmadığ ı, imamın halkı aydınlaştırdığ ı;devletin değ il,
halkın inşa ettiğ i, sahiplendiğ i, çocukların sevinçle gittiğ i, oyunun, merakın ve
bilginin kaynaştığ ı bir eğ itim mü fredatına sahip okulun olduğ u; tarımın,
hayvancılığ ın kat be kat bü yü dü ğ ü , insanların sü rekli eğ itildiğ i, kıskançlığ ın
olmadığ ı, imecenin başkö şeye yazıldığ ı aydınlık ve nur yü zlü kadın, erkek ve
çocuğ u olan.
Kökene dönüş...
Bunun için kolları sıvar emekli bir ö ğ retmen. Ö nce kö yü n vazgeçilmezlerinden
başlar işe. Bü yü k bir saygınlığ a sahip imamı kazanır ö nce, ardından muhtarı ve
diğ erlerini. Sabırla kavratır bunlara kö yü n sorunlarını ve olanaklarını.
Yarılmalıdır ö nce etrafa sıtma yayan bataklığ ın karnı. Deşilmelidir irin. Hem
bataklık kurutulmalı, hem de sıtma ü reten suyun, toprağ ı sulaması sağ lanmalıdır.
Doğ anın yasalarına hü kmetmelidir insan.
Polatlı’nın çarşısı ve eşrafı, alay komutanı, ziraat bankası yetkilileri, şeker
fabrikası yö neticileri, tarım il mü dü rlü ğ ü memurları, eğ itim mü dü rlü ğ ü adım
adım, sabırla ikna edile edile kazanılır. Ardından akar devletin olanakları birer
birer. Ziraat bankasının halk için, kö ylü için kurulduğ u keşfedilir. Krediler açılır
kö ylü ye. Kö yü kalkındırması için kurulan, ama gö zden yiten Zirai Donatım
Kurumları tohumluk verir, eğ itmen verir, yö ntem ö ğ retir. Bü rokrasi, sihirli bir
asayla yok olur. Devlet Malzeme Ofisi yü k olmaktan çıkar. Araç ve gereciyle ve
eğ itmenleriyle, mü hendisleriyle koşar Keltepe’nin yardımına.
KİT’ler yardımlaşır ve yarışır birbiriyle Keltepe’ye yardım etmek için. Kurumlar
arası kıskançlıklar kalkar. Sü rekli Keltepe’li kö ylü ler gö tü rü lü r ve eğ itilirler
dersanelerde ve kurslarda. Eğ itmenler seferber olur. Bir de ordunun askeri
seferber olmuştur kö y için. Tuğ la ve zirai araçlar taşır askeri cemseler. Dü nya
sanki tersine dö nmü ştü r. Daha dü ne kadar başka ü lkelerin, Amerika’nın, Batı’nın
araştırmalarını taklit eden ü niversitenin bilim insanları Keltepe’nin
sosyalleşmesini ve demografisini keşfederler. Kopye yerine, ö z halkın sorunları
ve durumu araştırma konusu yapılır bundan bö yle.
Ardından plancılık keşfedilir. Keltepe ö rneğ iyle planlaşmanın ö zellikleri ve
ö nemi kavratılır, devlete. Tarım, endü stri, sağ lık, eğ itim, iskan, yeniden yerleşim,
insan gü cü vs. planlanır ve dalga dalga yayılır yurt sahtına. Parçalar çırpınmaz
yoksunluktan ve çaresizlikten, bunun yerine bir kurumlar, olanaklar ve istekler
ahengi oluşur, Keltepe’de. Uyumun coşku ve heyecanı duyulur tü m devlet
kurumlarında. Devir dö nmü ş “alan devlet gitmiş veren devlet” gelmiştir. Korkulu
vatandaş devlet ilişkisi gitmiş, halk kazanılarak, kö ylü de seferber edilmiştir.