Professional Documents
Culture Documents
(Hilyetü'L-Evliya) Ebu Nuaym El-Isbehani 05.cilt
(Hilyetü'L-Evliya) Ebu Nuaym El-Isbehani 05.cilt
(Hilyetü'L-Evliya) Ebu Nuaym El-Isbehani 05.cilt
HİLYETU’L-
EVLİYÂ
v e - T a b a k â t u ’ 1 - A s f iy â
m m
E b u N u ay m e l-Is b e h â n î
M £ N K IB £ L£ R BÖLÜMÜ
Hilyetu'l-Evliyâ
1. b a s k ı - İ s t a n b u l
’<؛؛؛. . , ،
Özgün adı: H ilyetu'l-Evliyâ v e -Tabakâtu'l-A sfiyâ
٧ ^^^٢ ١ : Ebû Nu a y m A hm e d b. A b d i l l â h b. Is hâk e l - l s b e h â n î ( 4 3 0 / 1 0 3 8 .) ا ة.
A r a p ç a n e ş i r l e r i : 10 c i l t , K a h i r e 1 3 5 1 - 1 3 5 7 / 1 9 3 2 - 1 9 3 8 ; D â r u ' s - S e â d e , Mı s ı r 19 74; 12
cilt, yayına h az ır la yan : Mustafa Abd ü lkâ dir Atâ, Beyrut 1418/1997).
İSBN: 9 7 8 - 6 0 5 - 4 6 5 9 - 1 0 - 4
T e r c ü m e : H ü s e y i n ¥ ^ ا ه اا, H a ş a n Y ı l d ı z ve Z e k e r i y a Y ı l d ı z
Redaksiyon: Yusuf Özbek
K a p a k : Ed i b A g a g j y s h i
B a s k ı ve C i l t : 5 t e p A j a n s M a t b a a c ı l ı k Ltd Şti .
G ö z t e p e M a h . B o s n a Ca d. No. 11
Bağcılar/İSTANBUL
T e l : 8 8 4 6 ا ا2 ا2 . 4 4 ةM a t b . S e r t i f i k a No: 1 2 2 6 6
İ s t e m e ve H a b e r l e ş m e A d r e s i
www.ocakyayincilik.com
OCAK Y A Y I N C I L I K
M i l l e t Cad . G ü l s e n A pt .
No. 19 Kat: 4 ٥ . 7
Y u s uf pa ş a
A k s a r a y , İs t an bul
GSM: 0 5 3 5 3 1 0 7 4 1 6 (Y u su f Özbek)
HILYETU’L
EVLİYA
EBÛ NUAYM
el-ISBEHÂNÎ
İshâk el-lsbehânî
H avşeb b. M üslim 7
S aîd ط. iyâs el-C ureyrî 10
F ad l b. İsa er-R ak k âşî 18
Kehmes ed-D a’â 22
Atâ es-Selîmî 28
U tb etu ’l-Ğ ulâm 48
A bdullah b. Sa’lebe 83
M uğîre b. H ab îb 85
H am m âd b. Seleme 89
H am m âd b. Zeyd 94
Ziyâd b. A bdillah en-N um eyrî 99
H işâm b. H assân 101
H işâm ed-D estuvâî 108
Câfer ed-D ubay’î 112
ib n B erre 120
Süfyân es-Sevrî
Şu’be b. el-H accâc
Mis’a r b. K idâm
Süfyân b. Uyeyne
Leys b. Sa’d
Ali b. Sâlih ve H aşan b. Sâlih
D âvud et-T âî
Havşeb b. Müslim
Havşefa b. Müslim
Allah dostlarından biri de önde giden Ebû Bişr Havşeb b. Müslim’dir.
O, in san lar iyi tanıyan ve dünya malına değer vermeyen biridir.
" ب ا لأنت
Cafer b. Süleyman bildiriyor: Bir gün ل غة€ vakti Mâlik b. Dinar’ın
yanında oturken bir adam geldi ve şöyle dedi: “Rüyamda birinin: «Ey
insanlar ؟Allah’a doğru yola çıkın!» diye seslendiğini işittim. Hazırlığını
yapıp ilk yola düşen kişinin de Havşeb olduğunu gördüm.” Bunu duyan
Mâlik kıbleye döndü ve ağlamaya başladı. Ağlaması ikindi namazını
kılmasına kadar sürdü. Mâlik o günü bütün namazlarından önce kıbleye
dönüp ağlıyor ve ،şöyle diyordu: ”Havşeb yerini boş bırakıp gitti! Havşeb
yerini boş bırakıp gitti !”
، ح دبتي أيي، ثعا عتد ال ر س أخن ت، ] ح دن ا أبو بكر ى مال ك١٩٨/٦)" ل٨٤٠٩(
ز ي د اتا ة، هل ت ي أبا سع يد،' س ألته٠ قادت، عن الحس ن، ثن ا حؤش ب، ثنا جعث ر،ثن ا تثار
ال'ل ؤ.*الثق ن ا ال ئهؤ ي ح ج منه ويص د مئة ويص د ق منة ألغ أن ي ث ث ز ن ه؟ صا د الصس
^ *كا ن١ ،أل يؤم ممره ؤئاق؛ؤ، و م د م هص د دل، ال ائكث ا فث1 ^؛^ قت ظ 'كا ن له١ ،^؛١^
أن، زنن أ ح ذ عته م م ن التابعي ن ئ ن و؛ يكزئ ون. ائنثئ ثلئ م ن أ صحا ب رث ول الل ه
ه ص ئ ث ئ ث د تي ومب ز ه ؛ و ا ظ آتا ئأ؛، إ؛بجا١^ تق خد وا هث ت ؤا لأ;ثاد ي ال؛ي
حوائ ج ه م بغد في- مم، وقدموا قئ ل دللث يؤم ممر هم ومحامم هز،رزق أخذوا بئة امحق افت
: ق ا ال، وعل ي بن ت شب م، ئئ ا ق ا نو ن، ثن ا عئد الل ه،م ] حدتما أبو١٩٨/٦ ل-) ٨٤٦٠ (
والل ه لم د غبن ت بمو٠٠ : مولت، شمع ت ا لخشن: قات، ثن ا حؤشب، ثن ا جع م،ثن ا تثار
" ع م بم ذ هادته ب ال مب ذ بم ي ال د ي إت زاي د ا
Havşeb der ki: Hasan (-1 Basrî)’nin şöyle dediğini işittim: “Vallahi isrâil
oğulları, Rahmân’a taptıktan sonra dünyayı çok sevdikleri için putlara
taptılar.”
Havşeb b. Müslim و
( ] ١٩٨/![ -) ٨٤٦٢خدتث ا أثو بكر ،تث ا عتد ال م ،خد ش أيي وعلي بن ق م .ح
ثن ا ؤ حدثن ا عئد الل ه ن م ح ث د بن جعف ر ،ثن ا عل ي س ت ع ي د ،ثن ا خئ ا د بن ا ل ح ش ،قالوا:
ظ بقت3 ،ا خؤ ش ي ،ع ن ما ؛ ت ،أنه ء ن :ق و د " :ا :تنآ د م؛محق إ 0و ت
تثات ،ى م
؛قؤ ق "
Hasan (-1 Basrî) der ki: “£y Âdemoğlu! £ğer bu Kur’ân’ı okuyup sonra
dünyadaki hüznün uzar, korkun şiddetlenir ve ağlamanس$ل ه ona inanacak
”artar.
ر ه و خ ه ه ما جب غ ا ي أ ت ث إ ال م ح مي ا ة
Hasan (-1 Basrî) der ki: “Vallahi! Bugün hanımına itaat eden her erkeği
”hanımı yüzüstü cehenneme atar.
ا ل آ ت ي ء ؛ ت ظ ئ إإ و ز ق "
Haşan(- Basrî) der ki: “Zenginlerle beraber olmak, kazanılacak rızka karşı
”öfkeleri de beraberinde getirir.
10 Saîdb. iyâs el-Cureyrî
، مم ذ ز ت غأى أن ث مزال ه د ي ء؛ثنث !قه هأءع د، ! ن ق زئ ث غأى لل(اا وثا، با بئ ر1 ي
قأ وأقة في: عتد ال نا ج ز3 دا، ^ ^ ) مح ت د عتد النا ج ز يزنا؛؛١ ئت ا ث حؤش ب في:،3ئ
: هم ك، ص ت ؛ ال ذ
-ث ا ا ذ ر، ش إل:3 ء ا،إلثا ؟° أن م ث عدئا أن ثأ، ي ي بش ر: مم ئ ق،^؛؛٧،؛
ال ث ذ دالت ي: ة(؛، قا لخت ئ: ثل ث: قا ت، ت ي ؤ ه ب غ م ال تي: ق ا ت، ص خا ص
" ع وكز ب مجالس ال د ك ر و ح ش الظ ن: مالأ، ئن ا ال ذ ي ئأثزثا به: ئ ك،ثن ى ز ال يزاثأ
روي عن ا لخشن وغيره، ! و ق ا ك بهما ~حريا ا،بم ؤ ال ك
Abdülvâhid b. Zeyd, Havşeb’e: “Ey Ebü Bişr! ^ayet bizden önce Rabbine
kavuşacak olursan ve oradaki durum unu bize bildirme gibi bir imkânın
olursa bunu yap ”؟dedi. Bir zaman sonra da Havşeb vebadan dolayı
Abdülvâhid’den çok zaman önce öldü. Abdülvâh؛d anlatıyor:
Ö ldükten sonra Havşeb’i rüyamda gördüm. Ona: “Ey Ebû Bişr! Bize
geleceğine dair söz vermemiş miydin?” diye sorduğumda: “Evet! Ama ancak
şimdi rahatlayıp fırsatını buldum!” dedi. Ona: “Oradaki durumunuz nasıl?”
diye sorduğumda: “Allah’ın da bağışlamasıyla kurtulduk!” dedi. Ona: “Peki,
ya Haşan?” diye sorduğumda: “Haşan llliyyûn katında. N e biz onu
görebiliyoruz, ne de o bizi görebiliyor!” dedi. Ona: “Bize ne yapmamızı
tavsiye edersin?” diye sorduğumda ise şöyle dedi: “Zikir meclislerinde
bulunmaya, Allah’tan yana da hüsnü zan içinde olmaya çalışın! Bu ikisinin
hayrı sana yetecektir!”
ا ل حريري Cه ا د " :كانوا يجعلون أ ؤد ثه اره م ف صاء حوائ ج ه م نإ ص ال ح ننا ي ب ب ز ،واخز
ثن ا ( ] ٢ ٠٠ [ “) ٨٤٧١حدتن ا أبو حا م د ى جثأه ،ثئ ا محم د ،محا ر جاء بن ان جاروب ،
مفولط ه وت ٠٠هي أي م
يزف غ أي م شغ ب ،ه
■ ، l)L،pثط أث و ،،üljpمح 1تت ك ط ثلميسمع د ا مح
-Ebû Avâne bildiriyor: Zilhicce ayının ilk on günü içerisinde Said el
Cüreyrî’nin yanma gelirdik, o da bize: “Bugünler çokça amellerin yapılması
” derdi .؛gereken günlerdir; ancak insanoğlu bu yönde tez usanıyor
ن ض د قيc ؤاعن|^ في قب ا ؛ أل ل كبر ك4 ل ت ئ ملف، قي ص حتنث3 واع م، لقعلل ق، ^ ١^
" مح\تلمث ب ئ ك
Cureyrî der ki: M utarrif bir adamın: “Allah’tan bağışlanma diler ve tövbe
ederim” dediğini işitti ve: “Belki de sen bunu yapmayacaksın” dedi.
إ ي ذاع:3 ه ا، ^ ^؛١ فلق ا "كا ن يفل همم، إلى الئ ا م فثع ة إ ح واتة، بن عتد الل ه بن عتد قس
^ ن ذ زئ ى يي و ك ذ ب غ ئ ١ :3 فث ا، ط ي ف ء نن ش ئ ء ج ئق ت: ق ش، ف أ ي
Saîd el-Cureyrî der ki: Hasan -1 Basrî’ye: “Ey Ebû Saîd! Kişi günah işleyip
tövbe ediyor, sonra bir daha günah işleyip yine tövbe ediyor. Sonra bir daha
günah işliyor ve yine tövbe ediyor. Peki, bu nereye kadar devam edebilir ki?”
diye sorduğumda: “Ben bunun, müm inin taşıması gereken ahlâkından
olduğunu düşünüyorum” dedi.
ثن ا أ خ ن د بن أيي، ثن ا ع م بنب ح ر، آ خ ا؛ثن ا أبو محم د بن حقا ن٢ ٠١/٦ [ -) ٨٤٧٦(
ثزع م: " أؤخى الل ه سا ر إ ز عي ش عث ه الث ال ؛: قات، ص تع ي د ا ل مت ر ي،الح واري
" و شء ق ذ ت أ ق ي ي، قا ئ ك ظ ه ' ه£ ، ئ ن أ ش ث قاN أ ك
Saîd el-Cureyrî der ki: Allah, Hz. İsa’ya: “Sen, benden bir şey
istemediğini sanmaktasın. Oysa sen: «Maşallah» dediğin zaman benden her
şey istemiş olursun” diye vahyetti .
ثن ا،ب ن حق ل ثن ا عتد الل ه بن أخن ت، ] حدت ا أبو بكر بن مال ك٢ ٠ ١/٦ ل-) ٨٤٧٧(
أ بمر عن بغض أئتا خه أن أثا الدوداع، ثما ت ع يد، ث إ جعص، ث إ مثار،ف ارون س ■عتد الئي
، ف ذا أن ث، " ف ذا أن ث: أبو ا لأزذاؤ3 جثاوم م ن ث ذا ؟ مما: زئؤيمولط، ر ج ال قي ج ا ال
" ؤإ ئلف ي ق ؤإ؛ي لم منتوزي:ف و ت ؛ ه ثت اأى
1Zümer Sur. 30
14 Saîd b. iyâs el-Cureyrî
ي ن اف ،قا د :ثمز ج غ إ ر أبي ال درداء مح أ حتزة ،ءق 1د :و ئ ؛( ،uJuغف ا "
( ] ٢ ٠٢/ ^ ")٨٤٧٩خ ا؛ثئ ا محم د بن أ ح م د ا لمودن ،ثن ا أب و ا لخنن س أبا ن ،ثن ا أبو
س ن ،ثن ا حبان ين £يالف ،ظ ت ع ي د ،ح دقت ي
بك و ن عبيد ،ح دقتي م ح م د بن ا نم
ب ب إثمحا ا ال ؛ ن م
ني ف من غلوك ا الء ل م أزاذ أن ث م &Ü س ب ع وه ب بن مس ه ،ف وت" :
م ئ عجتة ،ق ات :ا مت ي بتا ب "كدا وكذا ،خ ر عد مح ذع ا بسا ت ش ن ه ا ئ جيء بثيا ب
ظبشه ، 1م د ا ; 3ج ش ي و دللك الي ع جثت ،خ ز ج يء ؤثاد ؟ا أصناظ م ن ٧ ^ ١
بدابة ك دا ئ جيء به ا هل ز تحح نه ،ثمم قات :ج ي ش ي بدابة ك ذ ا ي جيء به ا محلو ثئ جتة ،خ ز
حيء بدابة واءقته نزيف ا ،ئنئ ا ركته ا جاء إبليس ث ف خ في من ح ره ش ح ه نت الة ك را ،قاد
س ة ال ي ظن إ ر الغ ا س كثزا وعظم ، 1ب ح اءة
ومن ا ر و ما ر ت الحيولط نتة ،ئات ثهو رابع رأ
ز ب د ن ي ال زئ مح ق ة ئ ي غ ي ،ق ز و د غ ي الغ الم' و إل ق ي إ ي ،مم1ت ه ؛ ه ل ي
أنزل
أ هم د م أ ء ف غ ب ر أم؛ ن م ^ 4İ»Uش أخت ،ثا :3إ 0ني إي-ف -حا-ج ه ،دا3أ:
LİJİİنأى أثت هد بهزة ،ئ :3ح 1جثل ث؟ ،ه ا :3 ال ا ال ، 0دا :،3قهزة عأى أ ح ا£
^ ،ة :3 ه ظئ ١ فأذتى زأتة \ 4فش و ، وي ي م ريت أ ذ أي و ه إ؛قل ق،
Saîdb. iyâs el-Cureyrî ؟ل
دعني ح ش اتي أرضي هذم اثي لح ز ب غ: ل م مات،محامطغ وثمر لزنة واص ت ز ت لت اتة
ال4قات ؤالثؤ ال ثن ى أرصلث أبدا ز ال زالث ،م حي في أ رف P ،كب ي إلبجا وأر ج ع م ن مو
Vehb b. Münebbih der ki : £$ هع كعل كلbir kral, krallığının bir bölgesine
.gitmek istedi. Giymek için giysi istedi. Getirilen giysiyi ise beğenmedi
Bana şu vasıflarda giysiler getirin!” diyerek giymek istediği giysilerin“
çeşidini söyledi. Ancak getirilen bütün giysileri beğenmedi. Sonunda hoşuna
gidecek giysiler geldi, onları giydikten sonra da: “Bana şu özelliklerde bir
binek getirin” dedi. O na binek getirdiler; ama beğenmedi. “Bana şu şu
özelliklerde bir binek getirin!” dedi. Dediği şekilde bir binek getirildi; ama
yine beğenmedi. Sonunda hoşuna giden bir binek getirdiler ve bindi, o
esnada şeytan gelip burnunun içine kibir üfleyince kralın bütün vücudunu
gururla doldurdu. Sonra kral, askerleriyle birlikte halkın arasında
yüklenerek yürümeye başladı. Ancak gururundan dolayı etrafındaki^
insanlara dahi bakmaya tenezzül etmiyordu, o sırada zayıf, üstü başı perişan
bir adam çıkageldi ve krala selam verdi. Ancak kral onun selamını almadığı
gibi yüzüne bile bakmadı. Adam krala: “Senden bir isteğim var” deyip
kendisini dinlemesi için atının dizginlerinden tuttu. Kral: “Atımın
dizginlerini bırak! Zira daha önce kimsenin yapmaya cesaret edemediği bir
şeyi yapıyorsun” deyince, adam yine: “Senden bir isteğim var” dedi. Kral:
16 Saîd b. İyâs el-Cureyrî
Ravi Cüreyrî der ki: Yine bana aktarılana göre ölüm meleği aynı yerde
mümin bir kulla karşılaştı. O na selam verince mümin kul selamını aldı.
Ö lüm meleği ona: “Senden bir isteğim var” deyince, mümin: “Gel ve
ihtiyacın nedir söyle” karşılığını verdi. Ö lüm meleği: “Bu benimle senin
aranda bir sırdır” deyince mümin, bu sırrı duymak için başını meleğe doğru
yaklaştırdı. Ö lüm meleği: “Ben ölüm meleğiyim” deyince mümin: “Hoş
geldin sefalar getirdin. Gelişi geciken kişi hoş gelmiş! Allah’a yemin olsun ki,
yeryüzünde en çok kavuşmayı dilediğim kişi sensin” karşılığını verdi. Ö lüm
meleği: “Önce halletmek için çıktığın işini bitir” deyince, mümin: “Benim
şu an Allah’a kavuşmaktan daha önemli bir ihtiyacım ve isteğim yoktur”
karşılığını verdi. Ö lüm meleği: “Ruhunu sen hangi durumdayken almamı
istersin?” deyince, mümin: “Bunu yapabilir misin ki?” diye sordu. Ö lüm
meleği: “Evet, bunu sağlamak için emir aldım” karşılığını verince, mümin:
“O halde müsaade et” deyip kalktı. Abdest alıp rükûya vardı, secde etti.
Ö lüm meleği m üm inin secde ettiğini görünce o haldeyken ruhunu teslim
aldı.
Saîd ء. İyâs el-Cureyrî ?ل
: ها د، س د ي
ثن ا ع م بن ب حر ا أل، ] حدثن ا غيد الل ه بن محم د٢ • ٣/٦ ل-) ٨٤٨١(
"ف ئ
س ي5 ممف ث د غ ب ق م ق
ن ا "
Cureyrî der لكا: Hz. Dâvud meclisinin kapısı yanında Isrâil oğullarından
bir kişiyle oturmuşken bir adam yanına uğradı ve kendisine kötü sözler
:söyledi. Bunun üzerine İsrail oğullarından olan adam öfkelenince, Dâvud
Ö£kelenme, ben Rabbimle aramda bir şey ihdas ettim ve Rabbim bana bu “
adamı musallat etti. Bırak ta içeri girip Rabbime ihdas etmiş olduğum
”şeyden kendisine yöneleyim, ö y le ki bu dönüp ayaklarımın altını öpsün
dedi. Sonra içeri girip abdest aldı ve iki rekat nam az kılarak ihdas etmiş
olduğu şeyden dolayı Rabbinden özür diledi. Dâvud geri çıkınca, adam da
pişman olarak geri döndü ve: “Ey Allah’ın Peygamberi! Beni bağışla” diyerek
Dâvud’un ayaklarım öpmeye başladı. Dâvud: “Haydi git, ben senin nereden
gönderildiğini biliyorum” dedi ,
أن ذاوذ غأثؤ : قالأ،ثن ا ا ل ج زري ثن ا ، ثن ا تثار، ، ^ ^ ١ح دثنى محم د ن
بي
ظ أذري ؛ ال أ ة ال <ف ن ج: ه ا د، ٠٠ ^ أ م ح ل ؟ ١ " أ ئ: ق ال إ ئ أ د ج ي د غ ي الث ال م،ال
.ب ئ ا ل م م
Cureyrî der İri: Bize ulaşana göre Hz. Dâvud, Cibrîl’e: “Hangi gece en
faziletli gecedir?” diye sorunca, Cibrîl: “Seher vaktinde Arş’ın sallandığından
başka bir şey bilmiyorum” karşılığını verdi.
18 Fadl b. İsa er-Rakkâşî
Takrîb 3089, Takrîb 3035, Takrîb 1987, Takrîb 4211, Takrîb 4376,
Takrîb 4383-a, Takrîb 4383-b, Takrîb 4383-c, Takrîb 4383, Takrîb 3451,
Takrîb 2457, Takrîb 3780
( -) ٨ ٤٩٥ل ٢ ٠٦/٦ا حدثن ا أبى ،ثن ا أ خ ن ذ بن محم د بن ع من ،ثن ا عتد الثؤ بن محم د
بن عبيد ،ثن ا عنن بن أبى اخلا ر ج ال ه م ذا ئ ،ثن ا مح ثو ث بن مه د ؛لثو النمثري الن ح و ي،
ثت ا عتيد الل ه س أبى المغيرة المنش ئ ،ظ 3ت كت ب ا ئ ال ث ت ن ذ بن عيت ى " :أى م
ب د ،ظ0
يف ا إلى ووال و ما د
خال الء محموهه نبالمن اؤ م ؤص ومحة ،جئ ن ا ف
ال دا ر ائتي أصت حثا فيه ا ذائب
بجا قي ر حاء ونزور إذ ص ي ر م قي زعقاء وؤعور ،أ حوال ه ا محتل قه وتفئ اثه ا بثا أ م حا
فف ا ال يدوم،
فف ا نذثوم ،والقروو ي
ويمث حنون بزحايها ،امحقن ي منصرهه ،يضربون
أهله ا نف ا الرزايا ،ؤئث وق
فا ت ،وبنوبه الث جين ا ت ،و م ج غ ج
وكتفن يدوم همس ئع مه ا ال
ي معئتشرءه رم يهزبس هام ه ا وثعث ا ه^ ائنثاثا ،إثث ا هز به ا أع رامحس نس هدءه ،وا ل حتومح ن
أ م ننس مئ الل ه قي ه صاثه وعزم ب حنام ه ا ،ز ال بد من اوئروؤبمش اوعه والمعاثنة
مأ خب ث ^^١تملح ن ظل ه ا ويفش أال عل ه في إ م حايه ،محثس منه م ذ ه ب ز ال عنة
ائففي ،األ حا ل زتتاذؤا
ي أغلف ا ،إثن ا هز به ا شئ ر ثازوئن وأهد ظ ع ن فاحصون ،كأ ن قي
به ا ت ذ زا
، ١قد ائف ا ذ ث دع ا ينه ا وتك ز ت مع1ل ن ه ا ؤا ج
^ ثلم ه م ب ا النت حا ل ئأصن ح ت
بال ترا ب ،همحل ه ا مم ت ر ب وسا كثه ا ال قتور انن و ج شة اب ى انتئعل ئ ت ب ال ح را ب وأسس ت
مغترب ص أهل م و ج ش ن ودوي محل ة ئثثاسص ن ،ال سثا ين و ذ بامنئزان ،ؤ ال ثثزاضل وذ
ثناح ن ن ا إل خ وان ،ز ال ثئزازروذ ئراور ا ل جيران ،هد اق ربوا في الئنا رل زنق اغلوا عن
Ravi der ki: Ubeydullah’a: “?eki, cevap olarak sen ona ne yazdın?” diye
”sorduğumda: “Buna cevap olarak bir şey yazmaya gücüm yetmedi
karşılığını verdi ,
ثن ا عتثة بن: محاال، وال ئتبي، ثن ا األصمعي، ثنا 'ركريا بن ي حيى ا ل مق ر ئ،الغرير ا ل ج وهري
" التي، ئ إ أيه ا الديا ر الئ و ج شة: مماد، ب مئتزة، ص م حئ الؤثماشي ؤأئا مع ه: قاد،ف ارون
وشيد في ال تراب بثاوه ا ممحل ه ا مم تر ث وش ا كغه ا مغترب في محلة، فن اؤنا،_ ثتلىب ا لماد
٠' الم ثئ اغل ن ال تتوا صلون تؤاح ت ن ا إل خوان ز ال قزاورون ئزاؤز ا ل جيران
Fadl er-Rakkâşî der ki: “Zevk sahipleri güzel bir sesle okunan Kur'ân’dan
aldıkları lezzeti hiçbir şeyden alamamış, böylesi bir ses dışında hiç bir sesle
de kalpleri titrememiştir. Güzel sesle okunan Kur'ân’dan etkilenmeyen kalp
de ölü bir kalptir.”
Fadl der ki: “Gafilin ve akılsızın gözü müstesna hangi göz güzel bir ses
karşısında yaş dökmez.”
عن يزيد بن أبي، ح د ب ي إبراهيم بن عبد المل ك، ثن ا عتد الئؤ بن محم د بن سمتا ن،ع ر
' إذا ا خ ي ابنآدمفي د٠ : قات ال ث ق ل ئ عض: ظت، ئأت ان٣ خ د م،م م
" ص ه هق ه ز ال ز ظ أ ذ ي ي ل ق ق و د ال١ ؛: ؛١ ١ ؛، ئ ء ذ قمح ي ه ش ن ك ال ذ ي
المص ل ا لرئاس يت3 مات؛ هما، عن أييي، ح د ثن ي محم د بن الح س ن، ثن ا عئد الثؤ بن محم د
" ؤإد\ فتن امعلع،' إدا” ك ن د الحزن فتن٠
Takrîb 4175, Takrîb 4176, Takrîb 4404, Takrîb 4336, Takrîb 4230-c,
Takrîb4294, Takrîb 3054
22 Kehmes ed-Da’â
Kehmes eci-Da’â
، ثن ا عتد الل ه بن أخن ت بن ح م، ] حدق ا أبو بكر بن مال ك٢١١/٦ )“ ل٨٥٠٧(
: قات ك بمئ:3 قا، تن وادان8 كا ءن ات، <ا تج ثثا مح ؤ ت د ئ إن نامح د: لخد تن إ خد ش
م ظ أي م د ؤظ: ئ ك،" ط جذ
ع ك مح ئ ذ أزب،ه أئك ى أن ش ق ذ ي، ش ه ي أي٠'
Umara b. Zâdân der ki: Kehmes b. Haşan ed-Da’â (bana) şöyle dedi: “Ey
Ebû Seleme! Bir günah işledim ve bu günaha kırk yıldır ağlıyorum.”
(Umâra): “Ey Ebû Abdillah! Bu günah nedir?” diye sorunca şöyle karşılık
verdi: “Bir kardeşim beni ziyaret etti ve bir danik’e (kuruşa) ona balık satın
aldım. Balığı yiyince komşumun bahçesinden aldığım toprakla elini sildi.
Ben bunun sebebiyle kırk yıldır ağlıyorum.”
س ن بن
ثنا غثا، ثن ا محم د بن إش؛ ا ق،حدثن ا إبراهي م بن عبد الثؤ- ] ٢ ١١/٦ ل-) ٨٥ ٠٨(
ش ن من : ه ا د، ح د ب ي أبو عئد الؤ حم ن انحنف ئ ،بن ال شم ثن ا نثث ا ن،،أيي محثابي
أ خ ن ذ ا٠٠ : محا د، وئ ج ده ث ق ا ض ا ز في يده: ه ا د، كه م س دين ا ر في الطريق محرج غ في طآبه
ظ أذري أئ ن دثا ر ي أ ز ه ة 'ا
ن تث ن بن
ثن ا أ خ ن د بن ا م، ] ثن ا ع د ال ؤ بن محم د ثن جنفي٢١٧٦ [ -) ٨٥ ٠٩(
kötülüğün barınağı olan nefis! Vallahi, Allah için olmadıktan sonra tek bir
anlığına bile bende kalmana razı değilim!”
هابت نأى، ح دثني أبو عبد الؤ ح م ن ا ل ح نفي، ثن ا ق ث ا ن بن المصل الث الثي، ن أيي طالب
، محاراد أن بم تنه ا أؤ يأ ح ذ ه ا ئنثئت ة إ ر ج ح ره اC"كه م س بن ا لخشن عئزثا ى ا قت ت
حل ت يدلث-لم أد نيل ت ن ا أرد ت إلى ثذا؟ ئا د ح د يده في ا ل ج حري ا ح ذ ه ا وجعل ت
نث بكه م س ائر س زم ن ال فتنة: فات، ثن ا أبو معاويه الث الييء ثن ا ت ب ي د بن غ ا م، ح دقني أ ي
هؤ الء ن ا ق من ل ن، " أ ح م د م: ثق ات، ا شق ي: ق ات،وكهت س ا خذ بم؛ي زاوية
" أت ق ظ ث
Saîd b. Âmir der ki: Siyasi kargaşa zamanında bir atlı Kehmes’e rastladı.
Kehmes’te (dökülmesin diye) su tulum unu ağzından tutmuştu. Atlı: “Bana
su ver” deyince, Kehmes: “Rabbime hamd olsun. Eğer sen onlardan olsaydın
sana su vermezdim” karşılığım verdi.
Saîd b. Âmir der لعا: Kehmes, Hanîfe oğullarından ه1 سsalih bir kişiydi.
Kireç işinde çalışır ve ezan okurdu. Annesi ölene kadar onun bakımıyla
ilgilendi. Annesinin ölümünden sonra Mekke’ye gidip oraya yerleşti ve ölene
kadar orada kaldı. Bir defasında çarşıya gidip bir dânik karşılığında annesine
hurm a suyu almak istedi. H urm a suyu satan adam ona yarım dirhemhk
tartınca komşu esnaftan biri: “Allah’tan korkmuyor musun? O na yarım
dirhemlik hurma suyu tartıyorsun” dedi. Kehmes: “Rabbime hamdolsun ki
bu dânik ten daha büyüğünü görmedim” diye araya girdi. Kehmes de
“Rabbine hamdolsun ki” şeklinde yemin ederdi.
ثن ا أ خ ن د س،ن تن ن
ثن ا أ خ ئ د بن ا م، ] حدثن ا عئد الل ه بن محم د٢١ ٧ ٦ [ “) ٨٥١٣(
سى
ثن ا المتثا، ثت ا إ ت خ ا ق، ثت ا محم د، ] حدق ا إبراهيم ن عئد الله٢١٧٦ [ -) ٨٥١٥(
"كا ن ع م رو بن: ئال، ب ن قريش، حددقى ر جت، قا غث ا ن بن ' ك غ ل،بن أيى طال ب
ط \ ل أ ز ى: ه■ أ ق ة،1 مما ل، ئ ز و ل خ خ إل وي ه ن ن د ة ب م غ ي
م ث ت ي ي م نأ ي
س ه غ إلو وأ ص حابه م ح س
ه جاء إ٠' : قا د،وأ صحابه وأكزههز وما يئ جتوني قمتم ق حال نه ب
٠٠ مب ف ث ال ثأت و ق ي
خ ا- ز أم ت٠^ ^ ^ أ م ق د0 إ٠٠ عثئ ه ب
Ğassân b. el-Mufaddal der نط: Kureyşli bir adam bana şöyle bildirdi: Amr
b. ubeyd arkadaşlarıyla birlikte, Kehmes b. el-Hasan’ın yanına gelir onunla
otururdu. Bir defasında annesi ona: “Bu adam ile arkadaşlarını görüyorum
da onları hiç sevmedim ve durumlarını beğenmiyorum. Onlarla bir daha
oturma!” dedi. Sonrasında Amr ile arkadaşları yine oturm ak için yanına
geldiklerinde karşılarına çıktı ve: “Annem senden ve arkadaşlarından
hoşlanmadı. Bir daha yanıma gelmeyin” dedi ,
فذ ح ك عقه بغد العصر فنفع إئت ا ن نأت ه م ن:3 ه ا، مبق ام•' نقد أنفئ علته ا متل ه ا
ي ن ؤ ك أ ن ه ذ ه ا ل ؛ا ز ف ف تمح ل، ^ ١ مد
ظ أ ي غب: ق ا ت ، ث ف ي ز ر ت ق ف مح ت، ي ى ا تا
د أز ى، : م1 ئ د ه ق، ز بآ زب غ ة ذز؛ بلم ظ ي ن ؤ ب ى ث ؤ أ ي4 ال اللل: "كه ن س،3 مما، 1عل ت ه
ثت ا ، ٤١^ ^ ١ ثن ا أ ح م د بن ا ل ح شثن،ء حدثن ا أثو محم د بن حيا ن٢ ١٣/٦ )“ ت٨٥١٧(
قأال عتد اللؤ بن: قالأ، عن حف ص بن ح م تد، ثت ا أبو عتد الؤ ح ئ ن،أ حم د الدؤرقي
٠٠ 3 مما،' هدد ا م ن ائن اع ل ثشزت قذائة م ح دة باردا ظم تل ق٠ كثا مغ"”كه م س:المت ارك
" ي ب ث قل ها م ن
ن م د ال مب ن
ف ا ف أثا ه
Abdullah b. el-Mübârek der ki: Kehmes ile beraberken içmek için suya
:yaklaştı. Suyun tadına bakınea soğuk olduğunu görüp içmekten vazgeçti ve
Ey Ebû Abdirr “ ^؛mân! içme! Bu sudan bile hesaba çekileceğiz” dedi .
ثن ا أبو محم د عند، ثنا أ خ ن ذ، ثن ا أ خ ن ذ، ] حدثن ا أث و محم د٢١٣/٦ ل-) ٨٥١٨(
" كا ذ: ل ي "كهنس ب ذ ك ه3 ئ:3 ظ، امح د ي3 ح دبت ي م وت ى ئ ذ ه ال،^؛£ ١^ المل ك بن
" ئ ط تا ث ت ن ك ث ال م،ه ولي غن ا لخزاظ ؛ي ج و ث غ ر ي ف ذا ال م و و ف
M ûsa b. Hilâl el-Abdî der ثكل: Kehmes- Mekke’de bana: “Bana kuru ve
taze hurm a satın alan ve bahçelerden toplayan bir komşum vardı. هöldüğü
zamandan beri hurma yemeyi bıraktım” dedi ,
Yahya b. Kesîr der ki: Kehmes, bir dirheme un aldı ve ondan yemeye
başladı. Un, uzun süre bitmeyince onu tart« ve hiç eksilmediğini gördü.
O ndan sonra artık undan aldığında eksilmeye başladı ve sonunda un bitti.
Ebu Atâ der ki: Kehmes gece yarısı şöyle derdi: “Bana azab edeceğini
görüyorum, sen ise benim gözümün nurusun ey kalbimin sevgilisi!”
Takrîb 1129, Takrîb 1774, Takrîb 2114, Takrîb 4449-d, Takrîb 2559
28 Atâ es-Selîmî
Atâ es-Selîmî
Allah dostlarından biri de (günah işlemekten) çok korkan, tem iz kalpli
Atâ es-Sel؛m!'dir. Korku onu zayıf düşürmüş, zayıflık ta soldurmuştu.
Marifet onun tem inatı, korku ise bağıydı.
Bişr b. M ansûr der ki: Atâ es-Selîmî’ye: “Eğer bir ateş yakılsa, sonra da:
“O na giren kişi kurtulur” denilse, sence ona giren olur mu?” dediğimde:
“Eğer öyle bir şey bana denilse ona yetişmeden önce (sevinçten) canımın
çıkmasından korkardım” karşılığım verdi.
أ ئ خ د م ةا م حا ا ا
Bişr b. Mansûr der ki: Atâ es-Selîmî’ye: “Eğer bir ateş yakılsa, sonra da
bir adama: “Bu ateşe giren kişi cennete girer” denilse, sence ona giren olur
mu?” dediğimde: “Sanırım öyle bir şey bana denilse ona yetişmeden önce
sevinçten canım çıkardı” karşılığını verdi.
Bişr b. Mansûr der ki: Atâ es-Selîmî bana: “Ey Ebû Bişr! Eğer bir ateş
yakılıp bana: “Kendini içine at, böylece ne cennete ne de cehenneme
Atâ es-Selîmî 29
، عن بشر بن منصور، ثن ا ئمثا ن بن عس ه، ] ثن ا أثو بكر بن مالك٢ ١٠/٦ ل-) ٨٥٣١(
نقد أوقد ت تار س: قيد ثئ، أرأيت أ و أن إنن ا ائ: ئ ك لع طاء الثليمي نهز جا و ثن:3 ظ
ف د لي دللث ل ح شي ت أن ثخرغ ث ب ي
ثؤ ي٠٠ : ق ات عطاء،نلح د هذه الثا ز ن جا م ن الثاي
" ، ٠ ٠٠ م ء ق د أ ن أ ق ع
ح دثني أ ح ت د، ثت ا عثد الثؤ بن أ ح م د، ا خ ا؛ثغ ا عتد الل ه س جنفي٢ ١٦/٦ )■ ل٨٥٣٣(
ل و أن قاب ال مات، يا يشن11 : لى3 محق ا، فى بتت نثا ر قذ أ ج ج ت قى با حثة ال ئ ت،القليم ى
Bişr b. Mansûr der كل: Atâ es-Selîmî île birlikte bir evde idim. Evin bir
tarafında bir ateş yakılmıştı. Bana şöyle dedi: “Ey BişrJ Eğer Rabbim
tarafından bir kişi bana: «(Kıyamet gününde) hesaba çekilmemen
karşılığında kendini şu ateşe atmak veya cennete mi cehenneme mi
gideceğini bilmeden bu dünyadan ayrılmak arasında muhayyersin» dese, ey
Bişr sanırım ateşi tercih ederim ve ona yetişmeden önce sevinçten canım
çıkar.”
ح دبن ى أثو، ثن ا أ ح م د، محا أ حم د، ] حدثن ا أثو محم د ئ ذ حقا ن٢١٦/٦ ل-) ٨٥٣٥(
أين ؤأل أثلث ا ح رئ ت بهذه الثاي ول م: ثث بعصن ا3 مما،عطاء الثليم ي وه و يوقد ث ح ث قدر
وثم ثم أ ح رئ ث، ب م أ ح رئ غ،ا-' أؤ ئص دبوتي ثز\ش ثوددت أدي أ حرهت به٠ :3 ظ،مئب ئ
" مأب ئ
Mercâ b. Vâdi’ er-Râsibî der ki: Atâ es-Selîmî’nin yanma girdiğimizde
ateşin altını yakmaktaydı. Birimiz ona: “(Kıyamet gününde) diriltilmemen
karşılığında bu ateşe atılmayı ister miydin” dedi. Bunun üzerine o: “Bana
inanacak mısınız? Vallahi (kıyamet gününde) diriltilmemem karşılığında bu
Atâ es-Selîmî 31
،ب ز و ح ذ ق ي مر ي
زا م،مصرعي عند ال ن ؤ ت وار ح م ،م ح ي في ال د ي بمم أ ا المح "
" وار حم قا ب ي مح ن يدي ك
Nuaym b. Muvarri’ bildiriyor: Âbid bir zat olan Atâ es-Selîmî’nin evine
gelip yanına girdik. Girdiğimizde: “Vay haline Atâ’nın! Keşke annesi Atâ’yı
doğurmasaydı!” demeye başladı, !)؛zerine cübbe giymişti. Güneş batmak
üzere sararmcaya kadar bu durum u devam etti. Sonra evlerimiz aklımıza
geldi de onu öyle bırakıp oradan çıktık. Atâ dua ederken de şöyle diyordu:
“Allahım! Dünyadaki bu garip halime merhamet et! ö lm ek üzere yatağa
düşünce bana merhamet et! Kabirdeki yalnızlığımda bana merhamet et!
Dirilip de huzurunda duracağım zaman da bana merhamet et!”
س ن بن
ثن ا أ ح ن ذ بن ال تح، ا حدثن ا ص ذ الل ه بن مح ئ د بن جئمر٢١٧/٦ ل-) ٨٠٣٧(
ح ي أ م حن ع طاء ا ل م ئ ئ ك ث:قات علي P ، ف إ ز غيثا ينئي ال م ي جئ مبت رة
: ثم قات عل ي، و كا ن يقوض ا عش فراشه، ال يوئم من ا ل ح و ف ز ال يخزج،ت ث أ عأى فزاشه
نأ ي ف ي ء أربع ي ن منه؟ لم د أمحئا غ ال ق عدد ق عر رأسم ه و ج ت د ه
Ali b. Bekkâr der ki: “Buraya yani Sağr’a geldiğim zaman Atâ es-Sehmi’yi
Basra’da bıraktım, o kırk yıl boyunca yatakta kaldı. Korkusundan dolayı ne
kalkıyor, ne de dışarı çıkıyordu, o, yatağında iken abdest alıyordu. O nun
için kırk yıl nedir ?لظo başındaki saçların ve bedenindeki kılların sayısınca
Allah’a itaatte bulunm uştur.”
32 Atâ es-Selîmî
حا جر غن، حؤظ موئيا ع ر ط اعتلث، ؤ ال جا ه د، ال ذ ي بمر ح ز ال قاب ع: عثتد الل ه
مغصيي ك ام
ح دثني ث خ ث د، ثن ا ث خ ئ د بن ي حش، ا حدثن اأب و م ح م د س حقا ن٢ ١٧/٦ )" ل٨٥ ٤ ٠(
" ي ئ ا قآ ن ص ا ك زب ظا ة ال " من ئ: قا ت،ص ت ذ ن و ة ،ئ م ز و ق
يث وا ق يز و ا أل حا د ي ث في
' ا ف٠ : ءثوت، ظا ة ال ق ي ي إ ' كا ن: قات،مب م الث ا ث خ
( -) ٨٥٤٢ل ] ٢١٧/٦حدثن ا أبو بكر بن م ال ك ،ثن ا عثد الثؤ بن أ حم د ،أخبزت ضر
م ع م ن زص و ي ه ' ،م ح ن ظا ء الق ل م ي إ ذا ^ ٤محا د :كا ن ^ ق ب ن ب وب ه ١ ث محم ب ن
س د ،قالط: خ د م ي ح يى بن نا شد ،ح د ب ي اخل الء بن بن إبراهيم ،قا اثن مح دة،
د ح ك عل ى عقناغ الئ ل م ي ؤئد ع ب ي علته ،ممل ت المرأته أر جعفر :ن ا فأ ن عطاء؟ ،
ثال ث '٠ :س ح ز ت جارقا التثوز قثل ز إلئه ا ئ م معشقا عثه "
Alâ b. M uhammed der ki: Atâ es-Selîmî’nin yanma uğradım, o bayılmış
durumdaydı. Eşi üm m ü Câfer’e: “Atâ’nın neyi ”?var dediğimde:
“Komşumuz tandırı yakınca ona baktı ve bayılıp yere düştü” karşılığını
verdi.
Îbrâhîm el-Mahallî der ki: Atâ es-Selîmî’nin yanına gittim ve onu evde
bulamadım. Baktığımda onu odanın bir kenarında oturur buldum.
Etrafında bir ıslaklık vardı. O nu, abdest almış olduğu suların ıslaklığı
sandım. O nunla birlikte bulunan yaşlı bir kadın: “Bu (ıslaklık) onun
gözyaşlarının eseridir” dedi.
Salih el-Murrî anlatıyor: Atâ es-Selîmî kendine çok eziyet etmiş ve zayıf
düşmüştü. Ona: “Sen kendine eziyet etmektesin. Ben senin yerine bir şey
yapacağım, ama bunu reddetme” dedim, o da: “Tam am ” dedi. Bunun
üzerine bulduğum en güzel kavuttan ve yağdan satın aldım. O na bir şerbet
yaparak (şeker) bulayıp tatlılandırdım. Sonra onu bir bardak su ile birlikte
oğlumla kendisine gönderdim. Oğluma: “Bunu içene kadar yanından
ayrılma” dedim. Oğlum geri döndüğünde: “O nu içti” dedi, ikinci sabah ona
aynı şeyleri hazırladım ve oğlumla gönderdim. Oğlum içecekle geri döndü
ve: “O nu içmedi” dedi. Bunun üzerine yanma gidip kendisini kınadım ve:
“Sübhanallah! Sana ikram etmiş olduğum şeyi geri çevirdin. Zira bu seni
Atâ es-Selîmî 35
Uj ، ثن ا أبو بك ر بن محي، ثن ا أبو ا لخض بن أبا ن، ا حدبن ا أيي٢١٩/٦ ل-) ٨٥٤٧(
: قات، عن ض ا؛ ح ان م ى، عن مس ت كي ن أيي ءاطم ة، ثت ا شنذان بن ي مع،ئ ح م ذ بن هدام ة
هص غغت له: ها د، إثل ق هد ص ث ف ت ثلؤصثئثا للف ت ريق ا ودكلمثا ة: ئ ك لع ط اغ الثليمجح
،ا م؟1 وتكلم1ئن ا ثلث ءشويم1 ص: ق ك، ال يشزب، ئ ا، بم م ك ث أ،^^ ٠ مئة م_ئ ا
Salih el-Murrî der ki: Atâ’m n yanına gittim ve: “Sen zayıf düştün, sen
zahmet etmeksizin biz sana çorba yapsak” dedim. O na çorba hazırladım ve
birazım içti. Sonra günlerce içmedi. “Sen bir şeye karışmadan sana çorba
hazırladık” dediğimde: “Ey Ebû Bişr! Cehennemi hatırladığım zaman
içemiyorum” karşılığını verdi.
، ثا أبا صالح: ومحا ل، محأعطا ي ق القه دراه م: قات،فتئؤى غش ض اليلف وعأى وض ويل ث
ئدص ت ن ي:3 ه ا،ت هأ ح ذ ت ئد ر ثن ن "كئ ج إه3 ئ،و يؤم بشربة م ن سويي ثع هدت ى
، ق ا جت ا مطويال: قاد،يقص|ءنئ قغث واهي
ؤئه ا بض زقز م زأف1ئ م
1İbraMmSur. 17
36 Atâ es-Selîmî
Salih el-Murrî der ki: Atâ’nın yanına gittim ve: “Ey şeyh ؛iblîs seni
kandırıyor. Halbuki her gün bir çorba içsen, namazın ve abdestin için güçlü
!olursun” dedim. Bunun üzerine bana üç dirhem verdi ve: “Ey Ebû Salih
Bana her gün bir içimlik çorba yap” dedi. Ben de bir keyceîe değerinde
malzeme aldım. Hurmayı dövüp içine yağ kattım ve bir bardak suyla
karıştırdım. Dirhemlerini de döşeğimin altına koydum. Oğlum (çorbayı
”?götürmüş ve dönmekte) çok gecikmişti. Ona: “Gecikmene sebep nedir
dediğimde: “Israrımdan sonra onu içti” dedi. Ben de sustum ve bir şey
demedim, ikinci gün aynı zamanda ona aynı şekilde parasını döşeğin
.altından alarak (çorbasını) gönderdim. Oğlum yine çok gecikmişti
!Geldiğinde: “Evladım! Gecikmene sebep nedir?” dediğimde: “Babacığım
O ndan biraz içti ve geri kalan kısmım bana içirdi. Ben de: “Yarım bardak
içmek hiç içmemekten daha iyidir” dedim, üçü n cü gün aynısını
,gönderdim. Oğlum onu geri çevirmişti. Ona: “Ne oldu?” dediğimde
.oğlum, onun: “Babana git ve onu içemediğimi bildir” dediğini söyledi
.Bunun üzerine kalkıp yanına gittim ve: “Ey şeyh! iblis seni aldattı” dedim
O da: “Vay haline ey Salih! Vallahi cehennemi hatırladığım zaman ne
,yiyebiliyor, ne de içebiliyorum” dedi. Ben de: “Vallahi ben bir vadideyim
”sen başka bir vadidesin. Bir daha seninle bu konuda konuşmayacağım
dedim-
Atâ es-Selîmî 37
ى ،أ خن ت بن الغصر بن ومحم د، أ خ ن ذ بن ] حدثن ا ال و ل د٢١٩/٦ ل-) ٨٠٤٩(
كمن ك ا أبو،ح و حدبنا أيي-س د بني حيى الوا سطي ما ،م عتد ا ل ر ح نن بن أيي
ح د ي، ئ بن خ ي م1 ح د ب ي الص،^ ^ ٠^ ١ ظ محم د بن، ظ أبو بكر ى ق د، ٤^ بن
وعمن س، ء إ دا عطاء الثليم ي،انص زمح ث ذا ث يؤم م ن الجمع ة ٠' : هالأ،أبو تزيد ال هذاد ي
: ممات ع م لخثز\ء،بقثا ن وكان قت بك ى حش غبشن وكان قت صأى حش دثز
بوه م م
ءانش ج موض حه زا ج ث ن غ الغامح ن ؤهع ذ ع م عند رأس ه محلم يزد غ ز حال ه ح ش، مع شقا غثو
٠٠ محم د،3 ثم أدا، ، ^ ^ ١
Ebû Yezîd el-Hedâdî der ki: Bir gün Cum a namazından çıktığımda Atâ
es-Seiîmî ve Ömer b. Dirhem ’in yürüdüğünü gördüm. Atâ es-Selîmi gözleri
zayıflayana kadar ağlamış ve yaşlanana kadar hep namaz kılmıştı. Ömer,
Atâ’ya: “Daha ne zamana kadar eğlenip oynayacağız? ö lü m meleği peşimizi
bırakmıyor” deyince, Atâ bir çığlık attı ve bayılarak yere düştü. Başı kemiğe
kadar yarılmış ve insanlar etrafına toplanmıştı. Ömer başucunda oturdu.
Akşama kadar baygın kaldı. Sonra kendine geldiğinde evine taşındı.
ثن ا عتد الثؤ بن محم د، ثن ا أ خ ن د بن محم د بن ع من، ] حدق ا أيي٢٢ م/ )" ال٨٥٥٠(
،غ ن ن م ر ،ع ن ب كا ر ،خ ي م ثن ا الصل ت ب ن، ح د ب ئ ي محم ذ ث ن ال خ ن ث ن ، ي ن ث ما ن
: مالأ، م ن عئد أخيلث ا لخنن: ئ ك، م ن أ ق ذ ج ئ ش؟: مما د، ‘ نززث بعطاء الثليمئ. ش ا د
Suayr der كل: )Bir gün) Atâ es-Selîmî’ye rastladığımda bana: “Nereden
”geliyorsun?” diye sordu. “Kardeşin Hasan’ın yanından gelmekteyim
.dediğimde: “O ne dedi?” diye sordu. “Dünya müm in kimsenin bineğidir
M ümin kimse onunla &*bbine gidecektir. Sizi Rabbinize götürecek
bineğinizi güzel kılın, dedi” cevabını verdim. Bunun üzerine Atâ bayılıp
düştü .
38 Atâ es-Selîmî
Alâ b. M uhammed el-Basrî der ظ: )Bir gün) Atâ es-Selîmî’nin bir
cenazenin ardından gittiğine şahid oldum. Cenaze namazını kılana kadar
dört defa bayıldı. H er bayılmasında ayılıyor ve mezarlığa baktığında tekrar
bayılarak yere düşüyordu ,
ثن ا ، ثن ا هم د الؤ حم ن: ق ا ال، ؤ مح ث د، ] حدق ا ال ول يد بن أخن ت٢٢٠/٦ ل-) ٨٥٥٢(
،ثن ا ال ول يد س مست ل م ثن ا صالح ن أبي، ثن ا محم د بن ال غثت ن،م ح م د بن مب ش
ن سر ع ئ تير٠٨ محإن ؛: مم ي ل لت، كئا عند عطاء الث ي جئ : فات،عن ح ق د بن دع ل ج
٠٠ م مسا- م، مممث ا ث ا ة٠' : ق ا د، نا ج ز£أرسماثؤ م ن اه ل د ش ى عل ى ذ
Huleyd b. D a’lec der ki: (Bir gün) Atâ es-Selîmî’nin yanında idik.
Kendisine: “Filan b. Ali, bir kişinin kanı için Dimaşk’tan dört yüz kişiyi
öldürdü” denildiğinde, derin bir nefes çekerek: “Aah” dedi ve ölüp yere
yığıldı.
ثن ا محم د بن، ثت ا عتد ال ؤ ح م ن: قا ال، و محم د، ] حدثن ا الزيت٢٢ ^ ٦ [ -) ٨٥٠٣(
اقتب غ٠٠ : ها د، ثن ا س نار أبو ت ي ن ة،سمحن ن بن منظور
ثن ا ح، ثن ا محم د بن ا ل ح ثن ن،ث ح ثى
زن ا قات؛،ت ا ن
وما نأي ت عط اء إ ال وعن ا ه ثمي ع: قا ت، ق د مؤته بث الثين تن ه،عقناء القل ب
Sirâr Ebu Ubeyde der ki: Atâ es-Selîmî ölümünden otuz yıl önce uzlete
çekilmişti. O nu ne zaman gördüysem mutlaka gözlerinden yaş akıyordu.
Atâ’yı gördüğümde ise onu çocuğunu kaybetmiş kadına benzetirdim. Sanki
Atâ dünya halkından değildi.
Atâ es-Selîmî 39
Bişr b. Mansûr der ki: Atâ es-Selîmî’nin ikindi vaktinden sonra her
akşam: “Atâ yarın mezarda olacaktır, Atâ yarın mezarda olacaktır” dediğini
işitirdim.
إئن؛ ويلم ،ثغا ( ] ٢٢٧٦ [ “) ٨٥٥٥ثن ا أب و محم د ،ثن ا أ خ ن د ثئ الحس ن ،ثن ا أ خ ن د بن
إل؛ م ئا ة ال ق غ ذ خ ث ا ؤ ث ن ز م ،قا ت :كا ن خ د ي أ ي، ئ مه د ال مب ن ، رإ :تا م ء
: :Atâ (çok) konuşmazdı. Konuştuğu zaman daلكل Hamm âd b. Zeyd der
Atâ yarın bu saatte mezarda olacaktır” derdi “.
غتتذه، بن أبو عتد الثؤ ح د بغ ي ( “) ٨٥٥٦ل ] ٢٢١/٦حدثت ا أبو محم د ،ثئ ا أ حم د ،
قا د :شمع ت ع مزه ،ثمولأ " :ل ز مث غ عطاء رأته إل ى ال ق ن اع ،ولم بمحك أربع ين تن ه،
م ز ن ع ز أ ت ة ن ع ،ئ ث ز غ ن ت م ط مم ت ى فتئ ا ف ي ب لهه '٠
Ufeyra der ki: Atâ başını gökyüzüne hiç kaldırmazdı. Kırk yıl boyunca
İçyüzüne kaldırdı ve korkup yere düşerekص hiç gülmedi. Bir defa başım
”karnında bir yırtık açıldı.
ئا ة ، ومح ق ؛ ١ ٤ز أ :ث م أتال ي ث خ م ،قا د " :ن أ :ث غطا غ ال ث ي ب ئ كال ئ ا ت ال غ
Alâ b. M uhammed der ki: Atâ es-Selîmî’yi eskimiş bir tulum gibi
gördüm. O nu gördüğüm zaman sanki dünya halkından olmadığım
düşünürdüm. Bir defa yanına (ziyarete) girdiğimde karısı: “Görmüyor
musun? Atâ gece gündüz ağlıyor ve ayılmıyor” dedi.
40 Atâ es-Selîmî
بن أ ح م د ،ح دمحي أ خ ئ د بن ج ئفر ،ثتا عتد الله بن ( ] ٢٢٧٦ [ “) ٨٥٥٨خ ا؛ثئا أ خ ن د
ش مع ت ^^^ ، ١مولت :ه ا ج ت
^ ، ^ ١ثن ا إثزاهمإ بن عئد الؤ ح ئ ن ،ح د ب ي تثار ،قادت 1
تصزة ؤظئ مه ،ئ : 3فت سا عد الثامحئ إ ز ا لخت ا ج د ،ه ا :3قل ت أائ إ ز م ن ال غي؟
ري حبال
لم قات :ءأث ت عهئاء ،ء إ ذا غز هائم في ا ل ح ج رة ويده غش رأس ه ،قات :وهويم ولأ " :إل هي
اك ن أزى أن فس ي حش زيتي أع ال م ا ل م ائة ، ٠٠فا د :ثن ا زات ه اتئ ا في تمام ه دللف ح ش
أص خ
: Basra’da ٣١٤ şiddetli bir rüzgar çıkmış ve insanlarكل Câfer der
mescidlere sığınmıştı. Ben: “Ben kime gideyim?” dedim ve Atâ’nın yanma
gittim. O nu, odasında, eli başı üzerinde: “Ailahım! Bana kıyametin
”alâmetlerini gösterene kadar beni hayatta bırakacağını sanmıyordum
diyordu. Sabah oluncaya kadar yerinde bu şekilde durdu ,
( “) ٨٥٥٩ل ] ٢٢ ١/٦ثن ا أبو بكر بن مالك ،ثت ا عبد الل ه بن أ ح م د بن خ م ،ح دبني
بن زاذع الراسيي ،ظ[:، مند ثن إبراهي م ،قا ابن محدم ،قا يخى بن زا جي ،قثا م جا
ئا ؤ لن تا ق
ممح و ن ي ئ أ يل ي م د ،قا ت " :ف ذ ا
وب ة و ب ر خ ق ث ئا ة ؛ ١ ٤ 'كا ن
قا د " :ئ ذ ا ض ه :زا ن ال ق ا ز ، غ ر ق م م £ ،ائ ئ ك ؤ ء تدخل قا د: ات و ا خ م ح ذ " ،
جبمم الل ال ال و ا
غ ؛ ا خ م ز ن ئ أة ت اخ اق مث "
أيض ن
Mercâ b. Vâd’ er-Râsibî der ١٤٤: Şiddetli rüzgar çıktığı ve gök gürleyip
şimşekler çaktığı zaman Atâ: “Bunlar benim yüzümden başınıza
gelmektedir. Atâ ölse artık insanlar rahat eder” derdi. O nu ziyaret edip:
“Yiyecek (tahıl) pahalandı” dediğimiz zaman da: “Bu pahalılık benim
yüzümden size gelmektedir. Ben ölsem artık insanlar rahat eder” derdi.
إبراهمم ،ح دبي إبراهي م بن عتد الرخص بن مهدي ،ح دش محم د بن صاب ح ال ث م ،
ي ا لخقة ه۵ ١ : ب ا ' ، ٠ق ا ت
ش م بش
م قا ت :قا ت ع ث ء ال ئ ل م إ بمال ك ئ ن د ي نا ر " :قا أثا
ح د ي محت اخلل ك بن، ح د ش أبو عبد الله بن مح ذ؛، م ح دبي ي أ خن ن بن إبراهيم بن
ن ا ث، نا ث نابل ق، نا ث ن ي ي٠٠ : أمحال عطاء: قا د، ح د ب ي أثو يزيد،مري ب ا ألصمع ي
٠٠ قتيى م ت وكا ن أه ون لع ذاب ى،ئ ال ن
Ebû Yezîd der ki: Atâ: “Habîb öldü, Mâlik öldü, filan kişi öldü, keşke
ben de ölseydim. Bu benim için çektiğim azaba göre daha rahat olurdu”
dedi.
متي
ح د،ثني، ثت ا أ خ ن د بن ا نم، ] حدثن ا أب و محم د بن حثا ن٢٢٢/٦ ل-) ٨٥٦٢(
صائ ما "كا ن عطاء: قا د، ثن ا معاونه ال كن د ي، غ ب بن ح دثني م ح ئ د،^ £ ١^ بن أح ن د
، " يا ئف س إثن ا طل ت ت لل ه الؤا ح ه: مما ل، ئد ح د الماء فى تؤم حب ا ي ف ن ذ ك ن عنه ا ئ س
وكا ن ع د خ يا مجو ا ل ت أ ع ر ص 'ئتث: قات،" دخلى يغد ئ دا ال ش انن اؤ أبدا ال
ئ م تنب ثا علته ئ غم د إ ر، منه ا٠^ ^ هاصا ب ت القا ز ا و ج ئسم غ، صبي ي د ه م ئغن ه م
بم د م ن زل ه ال
Muâviye el-Kindî der ki: Atâ bir yaz gününde oruçlu iken suyun içine
girdi ve susuzluğu gitti. Bunun üzerine: “Ey nefis! Senin rahat etmeni
istedim. Bugünden sonra asla suya girmeyeceksin” dedi. Bir gün bir
hacamatçının yanında idi ve onun bıçağı boynunda idi. Elinde bir meşale
olan çocuk geçti ve rüzgar esince ateşin sesini işitti. Bunun üzerine bayılıp
düştü ve kendinde olmadığı bir halde evine götürüldü.
عن إبراهي م بن أدهم ،قات :كا ن غهثا ة يمس ج ن د ه ألل ص ،حؤظ ص ذمبه ،محامح ه أن
يك ون مح د مس خ ،وكا ن إذا ان ي ،م ولت ٠٠ :وي ح ك يا عطاء ويحلث'٠
ئ ك ا محث ص ال م ، ئ خل ف ن ى ظ، ا ئ ئ ث نا ذ خ م حا ( -)٨ ٥ ٦ ٥ل ٢ ٢٢/ ٦ا
عل ي .ح و حدثن ا أثو بكر بن مالك ،ثغ ا عتذ اللؤ بن أ حم د بن ح م ،ح د ب ي أ حم د بن
لخار بمطا ؤ ال ث ل م ؛ '٠ : ئ ك ئ ت ش ا ن ،ق ا ت: إ ئ زامح ز ،ق ا ال :محا ا م ح ث ئ ،ثث ا ت ئ ث ب ن
م ن جا ن ينتق ى لع ط اء ؤض وؤة؟ ،ظ ' : 3ى ن فى ذارام محسون ق كان وا ت سمون ل ه ،ئ 3ت
م ن مس ه ب ك ي ر٠٠ ئ ئ ك ق -ئ ن يم ذ ر م ،ظ ١^ ^ :،3عنده
: Atâ es-^ lîm î’nin bir komşusuna: “Atâ’nınنكل M u’temir b. Süleymân der
abdest suyunu kim ”?dökerdi dediğimde: “O na muhannes (çift
”?cinsiyetli)kişiler abdest suyunu dökerdi” dedi. “Onlardan tiksinmez miydi
”dediğimde: “O , muhannesleri kendinden çok daha hayırlı görürdü
karşılığını verdi,
ن نت ن ،ثت ا أ حم د بن
ف ر ،ثت ا أ خت ن بن ا م
( ")٨٥٦٦ل ] ٢٢٢/٦حدثن ا عند الثؤ س جع
إب راهي م ،ح د ب ي إئناي؟لم بن عبد ا و ح م ن ،قات :ش مع ت عتذ ، ^ ^ ١ثا دت قات بم د
لع ط اغ يوما :نا ف ذا ال ذ ي ئص ث غ بثئسل ث؟ قل ت شق ا ؟ أ ي مضغ صن ع ت؟ ،قات" :
ل حار_ ق ئئذ أرب ع ن تنه ، ٠٠ه ا : 3أ ظ ! ز ثص د ئ ت بثمنه كأثث ل يئ رفن اص تا د ت
' • ٠ ي
Atâ es-Selîmî 43
Abdulhâlik der ki: Bir gün bir adam Atâ’ya: “Kendine ettiğin bu şey
(eziyet) nedir? Sen birini mi öldürdün? Ne gibi bir şey işledin?” deyince,
Atâ: “Kırk yıl önce komşumun bir güvercinini avladım. Güvercinin sahibini
bilmiyormuş gibi güvercinin değeri kadar parayı kendisine tasadduk ettim ”
karşılığını verdi.
ثثا أ خن ن ئ، ثثا أخن ت ئ ا ل خ م، ] خدثثا غبمد الثؤ ئ ت خ م٢٢٣٨١ -) ٨٥٦٧(
: قات، ش من ت عتد اخل ابي تن مه د الثؤ ال م د ي: قات،بئ مح د ال مب ن° ثثا إ و هم ء،ائزاهيب
" ي:يقون P ،اق ض م كا ن غطاؤ إ ة ج إ غ ي ا ق ل خزخ إ ر ال ق ابر ف ز ف ظ ى
ح دقتي أ خ ن د، ثن ا عتد الل ه بن أ حم د، ] حدثت ا أثو بكر بن مالك٢٢^ ٦ ل-) ٨٠٦٩(
ما نأي ت أ خذا *ى ن٠٠ ’. يقول
أ ، ١ قادت شمع ت ^ ^؛، ثن ا أبو جعف ر ال ت يا ع،بن إثزاي ب
" محلم د كا ن ي الما كهة ئئؤب ما فيه ا التعام يغرق ا ؤ ال يئرهه ا،أ مح ن ي ذ عطاء
Mahled der ki: “A tadan daha hayırlı birini görmedim. M emeler olup
biter, ama kendisi onların ne fiyatını ne de olduğu zamanı bilmezdi.”
ت ا:ق ا ال ، و محم د بن أ حم د بن اشتمي، ا حدتن ا الول يد بن أخن ت٢٢٣/٦ ل-) ٨٥٧٠(
م ثن ا شنت ب ثتا م خ ث ذ ن، ثت ا ث خ ئ د بن ي ح يى، مه د ا و خن ي بن أيي حاتم
أشت ي فن ز ث
م ، " ي أي بئ ر:۶^ قا د لي: قات، ح دقني صالح ا لمر ي،م خ ث د ا لأردي
، ل1س ن ا ل أعم
أ ن ال ش ث ا هد ج ي ز بتئ ة و، ع ن ن ت غ ت ز أئ ي قت ، ح ه-ز ال أ ز ى أ ن ن ئ فيه را
خ رة- في الددث\ ز ال ي ا ال١^) ال ت جتم ع منة ت ق، ي بئ ر أن سمون زتا ائ٧ أئته ي و؛ش
س ي ،ثط بس س مغ صور ،قات" :كا ن عطاء الق ل ب ي ،يمولط " :رب ار حم في
بن حم 1د النز،
ط ائزا ج ز ئن ز م ،قات :ذخ قا غش قثا مح ئ ذ ن <زوق ،قا فدا ن ئ ع ئ اهل ما ئ ،
عطاؤ الثليمي نهز في الم ؤ ت فنفلز إ إل أ س س ،مما 3ت نا نل ق؟ ،سل ت :م ن أجلل ق،
( -) ٨٠٧٤ل ٢٢٤/٦ا حدثت ا أبو بك ر بن تالل ه ،ثن ا عبد الل ه بن أ حم د بن ح م ،
ح دثني أ ح م د بن ^ ، ^ ١ثن ا تثار ،ثغ ا م ن ك ي ن أبو محاطم ه ،قا د :ت ب غ ت عطاء الث ل م ي،
ثق ونت " ثلثن ا أبة ال قه وة ،وال ه و ى يغلب ا ن العلم والعم د نافيا ن "
Atâ es- Selîmî der ki: “Bize ulaştığına göre şehvet ve nefsi arzular ilme,
”akla ve anlayışa galip gelirlermiş.
( “) ٨٥٧٥ل ٢٢٤/٦ا حدق ا أ و بكر بن مالك ،ثن ا عند الل ه بن أ حم د - ،ح دثني محم د
بتا ع ال ث ي ئ :ا ذ غ ئثا ،
م ذ ق وال 3 ،ا ت ” :كا ن إ د ا قال وا ئ ع ئ ،قا ت: م ،ثثا ئ
Siifyân b. Uyeyne der لط: Atâ es-Selîmî’ye: “Bize dua er” dediklerinde:
“Allahım! Bize kızma. Eğer bize kızarsan bizi bağışla” diye dua ederdi.
ibrâhîm b. Yakûb der ki: Atâ es-Selîmî gök gürlemesi sesi işittiği zaman
kalkıp oturur ve doğum sancısı çeken kadın gibi karnını tutarak: “Kış
mevsimi gelmeden önce ölmeyi üm it ediyordum” derdi.
Atâ der ki: Cafer b. Zeyd eİ-Abdî’nin şöyle dediğini işittim: “Bir adam
bir topluluğa rastladı ve bu topluluk ona işittirerek hakkında övgüyle
bahsetti. Adam onların yanına varınca durup: «Allahım! Eğer onlar beni
bilmiyorsa sen beni biliyorsun» dedi.”
ثن ا أ خن ن بن،ثني،ن
ثن ا أ حم د س ا م،ح قان- حدثن ا أبو محم د ئ ذ- ] ٢٢٥/٦ و-) ٨٥٨٠(
" إيب ش ي ءت و ؛ ي
48 Utbetu’l-Ğulâm,
H am m âd b. Zeyd der لكل: Atâ’ya: “Enes’ten işitmiş olduğun bir şey var
mı?” dediğimde: “Filan kişiye git” karşılığını verdi. Beni filan şeybe gönderdi
ve Enes’ten bir şey rivayet etmeyi kabul etmedi.
Atâ es-Selîmî, Enes b. Mâlik zamanına yetişmiştir. Ancak ondan
doğrudan rivâyeti yoktur. Atâ es-Selîmî; Haşan, Abdullah b. Ğâlib el-
Huddân! ile Mâlik b. Dînâr ve Câfer b. Zeyd el-Abdî ile buluşm uştur.
O nlardan hadis işitmiş ve onlardan senetleriyle birlikte rivâyetlerde
bulunm uştur.
Takrîb4172
Utbetu’l-Ğulâm
Allah dostlarından biri de hür ve cesur olan, karanlıklardan
uzaklaştırılmış, şahadet ve kelam ile korunmuş Utbe b. Ebân el-Ğulâm’dır.
O nun için örtüler kaldırılmış, bastığı yerler temizlenmiş ve tembelliği
azaltılmıştır.
( ")٨٥٨٦ل ٢٢٦/٦ا حدبتا عئد الل ه °س م خ ث د بن جعمر ،ثن ا أ خ ن ذ بن ا ل ح ت ي ن بن
ث م ،ثن ا أ خ ئ د س ^ ،^ £ ١ثن ا محم د ن من لم ،ثغ ا تثار ،ثن ا وياح المس ي ،محا د :با ت
يمول في ن ج وده " :الل ه م اخشن عقه ص ح واص ل ال ي م
عندي عقه ا لعالم;> ئن مغثه أ
وث طون ال ي ا ع "
( ")٨٥٨٧ل ٢٢٧/٦ا حدثن ا عتد ال م ن محم د ،ثن ا أ خ ن د بن ا ل ح شتن ،ثن ا أ خ ن د بن
ثلم ه ١^^ ،إنث ا ن ي ح ز ك ي ،قا د :ئزئئ ت نأي ي ،ءإ دا عتبة ،ممل ت :نا ر قائ م ع
فتئا خ ا جئل ث ،ق ا دل ي :اجل ش ئقش علي الؤؤيا ،قا ن :نجل ن ت نح د ق ه هزهغ يده ،وم آل:
ال أدري نا هز ،ب م ها م ووص غ ت نأي ي ءأتقتهت ،ء ا دا صاح ب الس ور ئد نزز ،قات:
©ة Utbetu’l-Ğulâm
نقا د عتثه، قا د، ؤذا بعتبه جال س غش ائتا ب بثده غثا ن فنبي،ها ن ز ج ت ناي ي ؤ ح ئ ت
قادت هزممثا ح ز إذا جاء ائزا؟ي،نث ا وزد حل ب اشثزوا لي قنعتما يغي ظ الم ئ ر ك ي ن إدا وأوه
ثا : ء إ دا إنن ا ن مع ه ء رمس غ ر البا ب تثا د ي، مش م ر خ زا ج ال0 ب
م ، بخزغ،^^ ١ قفثخ
ئأ ح ذ م س م رع١ ت ث م3 هن لنف في قؤر م<ك ا ن بؤر ؟ محا: مملم ت، هدث و ت بئة: ئ د،ثؤر
: ئ ك: مح ا د، أ ل حمغي بال شهداء ائننزوؤ؛ ئ: 3 م ا متث ع ال ه يلف؟ ظ: بل ت: قات،النثا م
: 3 ها، ح ز
ن:ئ ك ت3 ق ر ر ي ة ا ك امن>؟ ها ت3 دا، ع ن أ أ ت ي ي غ ذ ع ق ه و؛ص غ ا ب ؤ نل ف ب ه ز
.gelene kadar kapıda bekledik. Gelince de kapı açıldı ve vali dışarıya çıktı
Muşemrab’ın bineği yoktu, o esnada kapıda yanında bir atla başka bir
adam daha belirdi ve: “Ey Sevr!” diye seslenmeye başladı. Ben adama
”!yaklaşıp: “Sevr’in yerine başka bir adam ister misin?” diye sordum. “O lur
.deyince de Muşemrah adamdan atı alıp bindi ve yola koyulduk
U tbe’nin öld^ülm esinden bir yıl sonra rüyamda yine o arada öldürülen
bir genci gördüm. Ona: “Allah sana neler yaptı?” diye sorduğumda: “Beni
şehitler ile rızıklandırdığı kimseler arasına kattı” dedi. Ona: “Utbe ile
”?arkadaşlarının durum unu anlat, onlar hakkında bir bilgin var m ı
”!dediğimde: “Hubâb kasabasında öldürülen kişiler mi?” diye sordu. “Evet
dediğimde de: “Gökteki tüm melekler tarafından tanınıyorlar!” karşılığını
verdi.
ثنا،تارس
ثغ ا جئم ز بن أ حم د بن م،حدثنا أ خ ن د بن إ ن خا ق ] YYV/S[ -) ٨٥٨٨(
" • جاءنا: محالأ،ن ثت ن
ثن ا محا د ى ا م، ح د ق ي غزن ن ي د الل ه ائخؤار،إثزاي إ نخ انج نتد
ا ر: 3 بزو؟ ه ا
م تألف م: ئ ك: محا د، ج ئ ت أغزو: ن ا جاء ؛لف؟ قا ت: مم قا ثق،ع ج ة الغ ال م
ل ك ن ا ن ق ئ ه ذ ومح ت د ق ي م ز ي ة ا لمحا ب
و، " " ال
،ال سم ي فص
ح ثغ ا عئذ الثؤ بن محم د بن، ح د ب ي ث ح م ذ بن ام ن ثنن،الل ه المحل ي
عقه ا لعال م قي ر حبة، أقي عبد ال نا جي بن زيد: ق ا د،ح دبغي أثو حس ن بن التس ع
، عقه إ:مه د الوا ح د ق ات لت ، قا دا ئ ؤ مث ص عزثماCم ث ا ت ق د ي د الترد المصابن ئ في
، لت ح ب ز ر: محا د، م : إن ا قأئلف؟ ن ا ثلف ثئزق في متل ف ذا الث وم؟ قا ت: قا ت، ١^ ت3 ئا
' إدي٠ : قا د،لخزتني إ ال ن ا ، ل لأن س ال ذ ي تئيي وبينلف وا إل حاؤ: مما ل: هات، م : 3 ها
" ئ أ م د ك ه ث ب ت؛ ؛ثب ي
ج، ^ ١ ظ م و \ش د و ث ذ ي أ ضي ق
Abdulkâhir b. Abdirrahîm der ki: Bir defasında Basra’da kızıl renkte bir
fırtına koptu. İnsanlar bu fırtınadan dolayı endişeye kapıldılar. U tbetu’l-
Ğulâm ise ağlayarak şöyle demeye başladı: “Yazık bana ki (Rabbim) sana
karşı küstahlık edip kîrat kırat hurm a satın aldım!”
قأئثثة، ئه ا ج ت ري ح،ت " *كا ن عقة يم ت د الشريط في بتت ئغ أ صحا ب ل ه3 ه ا،ا لرئ راني
يا: ممال أ، ئ ز خ ال ئ ر ي ط وه ا م : قا د، س ة أن ا ث ن ى ن ا ف ى ا ل ق ن ا ع يا ع: ق ك، و ه و ال ي د ر ي
" ب زآ ب
م مآ ا ئ و ى ي ز ت ق ذ
ب ، ق ز بال م ي ط ع ئ ث جت ر ئ ع ر ز ي غ م مر ي
Ebû Diâme ez-Zehrânî der ki: Utbe bazı arkadaşlarıyla bir evde ip
eğirmekteydi, o sırada bir fırtına koptu. Ben U tbe’nin yanına gittim ama o,
benim geldiğimin farkında değildi. Ona: “Ey Utbe! Gökyüzündekileri
görmüyor musun?” dediğimde, ipi elinden atıp kalktı ve: “Ey Utbe! Rabbine
karşı cüretkâr davranarak kıratlarla hurma mı satın alıyorsun!?” dedi. Utbe o
gün bir kırâta hurma satın almıştı.
، ئنئ ا ""كا ن عند المع ر ب ه ا ج ت وي ح، صح ب ت عقة ا لعال م زقي اشثزى ئمؤا م يزا ط:قات
54 Utbetu’l-Ğulâm
ب ق أن
خ و ؛ ه أ خ ذ ت ش ه ي أ م، ^ ظ تثر لز أ خ ي ه١ م ي
" ومي ه أ ن:ج عقه
'٠ ق نح ذ ق به ا، ئآخذيي عغذه ا ال أخ ل ج ا
Riyâh el-Kaysî der ki: U tbetu’l-Ğulâm ile yoldaşlık ettim. Bir ara bir
kîrat hurma satın aldı. Akşam vakti olunca da bir firtma koptu. Bunun
üzerine Utbe: “Allahım ؛Bir yıldan beri canım hurma çektiği halde yemek
İçin almadım. Ama alıp bu isteğimi gidermek istediğimde canımı da almanı
istedim. O nun için bir daha da almam” dedi ve hurmayı sadaka olarak
ثن ا أ ح ن د،ثني،م
محا أ خ ئ د س ا ن،حثا ن- ا خ ا؛ثن ا أبو مح ث د بن٢٢٩/٦ ل-) ٨٥٩٤(
بن بن أ كش ( -) ٨٠٩٨ل- ] ٢٣٠/٦حدثن ا عتد الل ه بن مح ث د بن جعفر ،ثن ا أ خ ن د
ئصر ،ثغ ا أ ح ن د ن إ؛نا ويلم بن *كثير ،ح دثني حال د ن خدا ش ،ثن ا محم د بن ن ش وي،
ئ ا كدح إ ر امحلآ ،قات :ئنئا أنتقا، خاء-ا م ه ص ى ز!سب ،قات: و كا 0ن.ي ال
ئن ث أل صحابه ٠٠ :اشثزوا نحئ ا بدؤه م وا طثمحوة سكتا غ ،ح ش ثتعس ى به غية ،قادت ئنث ا
ئلثوة هو ج دوه قي مح ت من أمحاج فت ص ش العش اء محمدب ا ه ،هاد :محل ت :اطئتوة ،مح ا د :
1 Altm ve gümüş olmayan bakır v.s. den basılmış paradır. Irak dinarının binde
biridir.
56 Utbetu’l-Ğulâm
ذايئ ا ح ز إذا 'كا ن ي الث ابتة أ ح ذ،انذلعي ع ي إ ر هاب ل ئئ ا زات تدافع ها س بغ س ين
ث إ: قا د ،زيد حقا نا بن ءأش به ا ص د ئ ا ثت ش أ صحا ب عثد الوا ج د،ونص ف ن إه ال س
م أجذف ا وأ حلع ه ا منه ا وهد انت ح ي ت،أ ي ي إن مس ي تن ازعني لغ ما تئذ شبع م نين
\ ي: ه ا د، قث ا أثاة به إذا ئ ؤب ص ئ، نح ذ لي رغيفئن وقهئع ه م ن ل غم بهذا ال دان ي والنص ف
، قادت نجع د يذكي ويمش ح رأته، قادت بل ى،ئ ال ن أل ئ ث أن ث اثن ه الن زقن نا ث أبولث
ك£ للغmisin?” diye sorunca, çocuk: “Evet ”؛karşılığını verdi. Bunun üzerine
Utbe ağlayarak çocuğun başını okşamaya başladı ve şöyle dedi: “Benim
dünyadaki huzurum, canımın istediğinin bu çocuğun midesinde olmasıdır”؛
Ardından Utbe aldığı ekmek ile eti çocuğa verip şu âyeti okudu: “Onlar,
kendi canları ؟ekm esine rağmen yem eği yoksula, yetim e ve esire
yedirirler.’^
ةثيي به خوصا !عمله وأبيع ه، أ، ب ر إ ر آل حترف زأمح ن مالي طق و ج٠٠ أممال،ث حترفن
el-Anazî der ki: Utbe, Vâsıt’a bir arkadaşının yanına gitmek için yola
çıktı. Azık olarak iki filse (kuruşa) yiyecek bir şeyler aldı.”
1İnşân Sur. 8
58 Utbetu’l-Ğulâm
" مح د م: قات،ح دثت ي س أ م ال م ا دا ئ- ، ح دقني رؤح بن ش ه، عن محم د، ح دئ ت: قا د
:ف وت:
١^١^ و ما، ة ال قد م رهتثا ال طعا م٠ ، قتث ط م نق ثا علته، قصا م عقه صئ ح ه:قات
ج و ء ء ك أ.ل
1 إلثت "ى ن ظئئ، ثأ ك د ؛مح زم عتز عئته:،3 دا،> فيه م عتتة1 م ن إ~حواذه وك ا؛1م ؤ ج ن غ عش
ئن ا نأي ت عئذ الوا ح د بع د دللف ائؤم: قات، سجمت ح د ب ي حص ت ن ن الق اب م3 ظ
أن أطل ب ^ زيد١هم د ظ أي١^ 3 مما:،3 ظ، ث ؤوظء تذر ك1^^ ئفذ؛ أ؛ث ش ثه٨^ ١
نكثت إذا نأ و: قات، إ ال زأئا ظ و ب4 ال أد ام ك د ؤ ال ئم ارا، مظ سي ومحن م3اخل
ؤث؛،ب س ال غ مث ح ت سابه
يل0 و كا:شئه الوال ه زنا ظنلف بر ج ل ال ين ا م إ ال مغلوب اء محالأ
٠' ^ ^ م ن عوذ١ و ك ان عتبة حمنبق ا: إبزاه م3 ه ا، إدا رأته ئ ك مبش ا ال كزة،بأخ ر ى
" ئأف د ي
Ebû Enes der İri: Utbe bana: “Neredeyse beni göremeyecektin” deyince:
“Ne yaptın? Suçun nedir?” dedim. Utbe: “Neredeyse yer beni içine alacaktı”
dedi. “Sen ne cinayet işledin İri?” dediğimde şu karşılığı verdi: “Ben bir
Utbetu’l-Ğulâm 61
kardeşimi gördüm, o giysiلكال bana: «(Ey) Utbe! Sen bu durumda iken
giymişsin öyle mi!» dedi. O na giysilerden birini vermemem halinde yerin
”beni içine alacağını sandım.
Riyâh el-Kaysî der ki: Utbe bana: “Ey Riyâh! Eğer nefsim benden her
konuşmamı istediği zaman konuşsaydım en kötü görüş sahibi olurdum. Ey
”Riyâh! O nun öyle bir konumu vardır ki sükût ettiği zaman ona gıpta edilir.
إبراه م ،ح د ب ي أ حم د بن ز م م ا لمروري ،ظ ،3ت رك ب عتبة قي زورق م غ قوم ،قا دت ثأراد
ائن ال غ أن يع د د ي ب تج ئ الثني؛ثة ،قا ل :ه ام ي ج د أ ح د ا منه م أ ح م في عينه م ن عتبه،
س م ،مما 3؛ ع جة ٠٠ :ا ل ح م د لل ه ال ذ ي لم ثز فيه م أ حقن في
ه ات :هص ز ب جنبة ،وه ا د :ا
مه ي ب م "
Ahmed b. Zuheyr el-Mervezî der ki: Utbe bir grupla birlikte bir kayığa
bindi. Kayıkçı binen kişilerden biriyle kayığı dengelemek istedi. Ancak
gözünde U tbe’den daha değersiz birini göremedi. U tbe’nin böğrüne
vurarak: “Düzgün dur!” dedi. Bunun üzerine Utbe: “Gözünde onların
içinde beni en düşük gösteren Ailah’a hamdolsun” dedi.
يعلم م ن كس نأت ه بثده ع ود ين ك ت غلئؤ ا ال رحس ،هزئن عثه نن إل هزئع زأتة ث ؤ إ قه،
مما ل :وعثك م الث ال م ور ح ن ة اللمه وبر كاته ،ه ا لأ' :كثفن أن ث يا عتثة؟ محات :يخا ل بج ن
ه ا :،3ن ا غن ا ؟ ه ا :3قدوم غش ؛ل د ب ح ر أم بئؤ ،بأ دك س نأت ه و جع ل ين ك ت خش).
62 Utbetu’l-Ğulâm
|ا ي عئته ص نأي ت: أة3 قا: 3 ؛ت وطريقة غش الق وقي>ء ثا3 دا، |ذ نلح د عثه عئثه١^ ^
" ح دا- رأيت أU : 3 د ا،طريقiH ي زنن
!Mansûr der ki: Adamın biri Abdulvâhid b. Zeyd’e: “Ey Ebû Ubeyde
Yolda yürürken kendi nefsiyle meşgul olan birisini biliyor musun? Onu
lyan herkes: «(Onun bu durumu) işlerinin çokluğundandır» diyor” dedi^ ,
٠ da: “Ben bu vasıfta sadece bir kişi tanıyorum, o da şimdi yanınıza
:girecektir” dedi. Böyle derken Utbe içeri girdi. Onun yolu çarşıyaydı. Ona
:Ey Utbe! Yolda kimi gördün? Kiminle karşılaştın?” diye sorunca, Utbe “
Kimseyi görmedim” karşılığını verdi“.
، ح د ث ي إبراهيم: قا ت، نم د بغ ا، ق ا أ خ ن د، ا م \ ] خدثث ا ي د الل ه/ [ ام-) ٨٦١٢(
ول م مم ش: مح ن ت، آتئنتته، ^ ؛١ عنه ش س ني1 عتبهت تزال ظ مح د لهيغ3 ت قا3 محا، ؛ل ث ي ب ؤ
ا و ظ ئ تغ ا قزؤ ا ق ياي: ظ غن ا ؟ قات: ق ك، م " ل ي ن:ال ن ؤ ث؟ قات
ج ه خقآ ن خت
64 Utbetu’l-Ğulâm
بني
أئتع فز الل ه زن ا يومنني أن ي مه ن ج11 : وه ا د، م بك ى : قات،" ور جاء ل م ج اورة ا لأبرار
ت م عشي عثه،" إل ق ذ ف يي قي النار،يل ة م ن ح ديد ومح ن الئثعثا ن قي
Riyali Ebu’l-Muhâcir el-Kaysî bildiriyor: Utbe: “Şayet ölümü dilemek
yasaklanmamış olsaydı ölümü temenni ederdim” dedi. Kendisine: “Neden
ölümü temenni ediyorsun?” diye sorduğumda: “Çünkü ölümde iki güzel
haslet vardır” dedi. Ona: “Bunlar nedir?” diye sorduğumda: “Günahkârla
beraber olmaktan kurtulmak ve iyilerle beraber olmayı ummaktır” dedi.
Sonra ağlayarak: “Estağfîrullah ؛Şeytanla beraber demirden bir zincirle
bağlanıp Cehennem ateşine atılmayacağıma kim garanti verebilir?” dedi ve
yere düşüp bayıldı.
ثن ا أ خ ئ د، ثت ا أبو ح ات م، محا أ خ ن د بن إسث ح ا ق، ا حدق ا أبو م ح م د٢٣٤/ ٦ )“ ل٨٦١ ٤(
وه و، ثق وبت غشئ غش عتته ائث ال م قأثا ق، ش م ع ت بئقس أ ص حابثا: مح اد،بن حال د الوهبي
" ء ا د\ علته ق ل م ان، فتفلزوا في دينه، " ار ح م م نث ج رأ عليلف نأ ك لبال دي ن:م ولت
Ahmed b. Hâlid el-Vehbî der ki: Arkadaşlarımızdan bir kişinin şöyle
dediğini işittim: “Utbe bayılıp kendine geldikten sonra: «(Allahım!) Sana
karşı cüretkâr davranıp da borca yiyen kimseye merhamet et» dedi. Onun
borcuna baktıklarında iki fils borcu olduğunu gördüler.”
verdi: “Ben bu durumu Basralılardan birine anlattım, o da: «Onun çığlık
”atmasına bakma. Ancak iki çığlık arasında yaptığı işe bak» dedi.
قشه ت ك غش هذه اتكل ئ\ ت " :أل م دبنى ءإدى هث ز م م ت عقه ^ ،^ ١ثثة Uİ
ظى طل ع ا ل م م " زث م ، م ح ب ،ؤ؛ن ر ح م ني إل ر ل ث م ح ب ،ظل،ت محلم يزد
Süleym en-Nahîf der ki: Bir gece Utbe’yi gözetledim. o gece Utbe:
“(Allahım!) Bana azab etsen de seni seviyorum. Bana merhamet etsen de seni
seviyorum” sözlerinden başka bir şey söylemedi. Tan yeri ağarana kadar bu
sözleri tekrar ederek ağlayıp durdu.
الثؤ ،ثن ا م ح م د بن ا نم تن ن ،ح دمحي -ع ص م ة ين نلث ما ن ،ثن ا ثعنبنر بن ■مف ج ه الغئتري،
يش عندي ،ظ :3مح؛ ا ت
ي م قا 3ت ت م ن ت عيشه ،٧٣١^ ١ي م و ل' :ى ن عقه يزوننى
عند ي ^ ،^ ١قنت ن ك ى ص 0 ^ ^ ١كاء ^؛؛^ lilil ، ١أص خ ،مح ن ت ل ه :قذ قزعثشلبي
م غد ه ن أ ،؛ ز وش د و ت يؤم مح .لآقائلث ،ش م ذآف ئ ض ؟ ،ئ 3ت " ي
م أما ل ك ن م ط ء ا حتتبنته ،ئ ج ع ك أ ئ ن إ ز عينيه أثثياري> مح د ا شتد ت ح مئ ه م ا "، الثؤ،
ات ز م
ب د ثخ ور ف اديته عئته ،عتبه ه ا ج ابغي بص ؤ ت ح ف ي ئ غ ذكر يؤم ح
م قا د :ث م أويد
حش ر جه م ج ع د ي حش ر ج اوك اء ويردده غلى الل ه أو صا ل ا ل م حبين ،ه ا د :ويردده،
م ثنت ^ " ،ئ :3 ض١ ت ج لأ ،ؤأنث < التي مح د ث ، ، ^ ١وقود" :
ي_دده ا خ ر و؛ ش أ; مي
66 Utbetu’l-Ğulâm
' إثخون٠ م ولت؛ " أ ر غ |لي أ رته بن ماء أؤ ئنزا ت أنيئ عثهنا،جاءني ونز مم س
ئلل مق " ء ة د ه ي
Abdullah b. İsa et-Tufâvî bildiriyor: Ebû Abdillah eş-Şehhâm: “Utbe
yanımda kalmaktaydı, o tek başına bir odada Almaktaydı” dedi. Ona: “O
nasıl ibadet ederdi?” dediğimde şu karşılığı verdi: “Kıbleye döner, sabaha
kadar düşünür ve ağlardı. Bazen akşamları gelir ve: «Bana bir sürahi su veya
iftar etmem için birkaç hurma ver. Böyle senin de sevabın benim sevabım
gibi olur» derdi.”
بق° مما إئ زاهم أ، قا بمثث ئ أخن ت، ] خدتثا أ خت ن ئ إ ش خا ىYVo/n[ -) ٨٦٢١(
: قات عئثه: مح اد، ح دبني م ح ا ن بن ع م اره، ح دبتي عثد الؤ ح يم بن ي حيى الدب؛ل ي، ^ ^ ١
ببي من ت ك ن ح ب
قات عتذ ا ل ر ج م'• م،'* م ن ت ك ن حبئ مح ث ة محام ي ج د ح را ز ال بندا٠٠
Osman b. Umara der ki: Utbe: “Onun (Allah’ın) sevgisi kimin kalbine
yerleşirse ne sıeağı, ne de soğuğu hisseder” dedi. Abdurrahîm der ki: “Allah
sevgisi kimin kalbine yerleşirse (o sevgi) onu meşgul eder, öyle ki artık
sıcağı soğuktan ve tatlıyı ekşiden ayırt edemez olur.
Haşan b. Ebî Cafer der لكل: Utbe: “Kim Allah’ı tanırsa onu sever. Kim
Allah’ı severse ona itaat eder. Kim Allah’a itaat ederse Allah ona ikramca
bulunur. Kime ikramda bulunursa onu yakınına yerleştirir. Kimi yakınına
yerleştirirse ne mutlu ona! Ne mutlu ona! Ne mutlu ona!” Bayılıp düşene
kadar sürekli bu sözleri tekrarladı,
رثن ا شهزت مم ك ن ا في: م ولت، ش م ع ت عتد ائزا ج ز بن زيد: قا ت، ح دثني داود بن ال ن خ ر
" أبك ي غش م صيري1' إدت٠ : 3 وئ،ببي غتثه وت م د كثئثت ل ث ز م بثمس ه و ك ى
ط ول حزنه م
Abdulvâhid b. Zeyd der ki: Bazı geceler Utbe’nin uzun süren üzüntüsünü
düşünerek geceyi gçirmişimdir. Ona durumunu anlatmasını söylediğimde,
ağladı ve: “Günahlarıma ağlamaktayım” dedi.
68 Utbetu’l-Ğulâm
أقة، وت م عثه م أ؛بما ي ذ ؤ و ن ص عقه: 3 ء ا، ٠٠ ^ ئ ؤ ا توا ي١^ " ؛: ىت عمح ه، ، ^ ١^
بزاهم أإ0 إ3 دا،" ^ ^ هي ثبمث ر وهي ثضر١ ' ي ئ بملح | سا ن بمرة زئ يضره بمي٠ : 3 قا
؛ص ث ن ؤ ء ل؛ال زثلحزن حزل\ ءنو ؛ ال،ب د ر ظ ثضؤ
ال ثن ث م٠٩ : لجس د١بن
Ebû Muhammed et-Tib b. İsmail el-Kârî der نط: Abbâdân denilen yerde
.Utbe’ye hastalığı sırasında: “Tedavi olmayacak mısm?” denildiğini işittim
Utbe: “Hastalığım benim ilacımdır” karşılığını verdi. Yine onların Utbe’yi
anıp onun (dünyayı kastederek): “Kendisine zarar veren şeyle sevinen insan
nasıl iyi olabilir ki? o, hem sevindirir, hem de zarar verir” dediğini
.söylediler, ibrâhîm b. el-Cüneyd: “Dünya, zarar verdiği kadar sevindirmez
Dünya, kişiyi az sevindirir ve uzun bir süre üzüntü içinde bırakır” dedi.
خدتيي هم د الثؤ ثن م ن، ثنا إبراهي م، دن ا ج غم، ] خددثا ألح ت ن٢٣٦٨ [ -) ٨٦٢٠(
ت ئن م غ عئثه ذ ك3 ه ا، بمحه5 ^" خي ل ثيÖ& ت3 قا،ري- ثط أبو حف ص اكص،ا[قثاز
Ebû Hafs el-Basrî der لكل: Benim dostum Utbe’nin komşusu idi. Bu
dostum bir gece Utbe’nin: “Gökyüzüne malik ©lam bütün eksikliklerden
tenzih ederim. Allah’ı seven kimse koruma altındadır” dediğini işitti. Bunun
üzerine: “Ey Utbe! Doğru söyledin” dedi ve bayıldı,
" جه
قوبه ال يدري ث ن أئن يأت
Abdullah b. el-Mübeşşir, Tevbetu’l-Anberî’nin oğlundan bildirerek der
ki: “Utbe, Rabbine, kendisine hüzünlü bir se$, bol gözyaşı ve yorulmadan
Utbetu’l-Ğulâm 69
gıda vermesi için dua etti. Bu sebeple Utbe (Kur’ân) okuduğu zaman ağlar
ve ağlatırdı. Gözyaşları sürekli olarak akardı, o, evine geldiği zaman
yiyeceğini hazır bulur ve nereden geldiğini bilmezdi.”
ثما أ خ ن د بن، ثن ا أ خ ن د بن ان غتن ن،ح ثان- ا حدثت ا أيو م خ ث د ى٢٣٧/٦ ل-) ٨٦٢٩(
، دعا عقة ف ذا الطتز ا لأئنز: ثق وب، ش م ع ت بئقس أ ص ح ابثا، ثتا حا ل د بن ج ذ ا م، إبراهي م
وها د ل صاحبه ال ذ ي، ث م ح و رثث؛أق، ح ش وهغ في يده، ئأعال مح أ ث ا م ن ئ جاء٠٠ : هئ اد
' هذع ا٠ ت3 ه ا، ادع الثث أن يط ع من ا رث ا:ئ ك ، ج ئ ت؟ قد ذغؤت الثة أن ي جيء يلق:ل ي
|أ"قا ئؤ خلئ؛ ظ و ة ثمطب م
Mehdî b. Meymûn der ki: Gecenin bir kısmında bir mezarlığa gittim. Bir
de baktım ki Utbetu’l-Ğulâm orada. Bana: “Geldin mi? Ben de gelmen için
Allah’a dua etmiştim” deyince: “O zaman bize taze hurma yedirmesi için
Allah’a dua et” dedim, o da dua edince bakttm ki taze hurma dolu bir sepet
(yanımızda duruyor).
" ١^^ ؛- فيه قزا م حف ورا وع ال١^ ^ ^ فتئ اب ل ع ه م قتل ة كف ره،م ؤ ق
Abdulhâlik el-Abdî der ki: Utbe’nin ibadet ettiği bir evi vardı. Şam’a
gittiği zaman evi kilitledi ve: “Benim ölüm haberim gelmeden onu açmayın”
dedi. Utbe’nin öldürüldüğü haberi gelince onu açtılar, içinde açılmış bir
mezar ve demir bir kelepçe buldular.
قث ا ه ازون ئ، قث ا عتد الل ه ئ أخن ت، ] خدثث ا أبو بكر بن ذ ا ل ك٢٣٧/ [ ؟-) ٨٦٣٢(
ء ن ع ئت ج مءم: ئ د،م ئ م ح ي مما محن،ثات
تحا ط: ق اال، ؤعئ ئ ت شب م، مه د ال م
: ؛١١ ؛، ك د خ د٤^ ا ؛ همة٤^ ١ فاء ذا ض ر أيي، ط ى،^ ١^ ١ش م ت ظ ،ق أيي
" ض ه ظ: قوئلأ،ه خر أزاك طوت ءئ: ي أي محي ئي:صوت،محرف ئ
٠٠ م ح ءآ ثل ف ا ه د.ص ؤ ر أ
ثنا ه ارون بن، ثغا عيد ال ر بن أ خن ذ، ا حدثنا أبو بكر بن مال ك٢٣٨/٦ ل-) ٨٦٣٤(
" يا رياخ: قات لي غمحق الغ ال م: قات، مما رياح، ث إ تثات: قاال، وعئ ئ س مم، مغبد ال م
" ب ز غل ق
ت ذ إل لآقق تفتا ج
Riyâh der لكل: Utbetu’l-Ğulâm bana: “Ey Riyâh! Bizimle birlikte olmayan
kimse bize karşıdır” derdi,
٠' ، يا هدا م ة: يآ أب ا عئد الل ه ن ا صنع الثة يلق ؟ ه ات: ق ل ق، زأئت عتثه في ائنثا م:3 قا
ئنث ا أصث ح ت ج ئ ت إ ز بقى نإدأ: قا د،بتئلث !لدعزه ؛ئن ه و و ى بت لف د ح لت
وم م ي ل ع ر ات، ورا ج م ا ل م ذيبي ن،لحط عتتة في خ ا بب ا ل ئ ت ن ه و ي " يا ه ا د ي ال ن ضأين
وا ج ع لن ا م غ ا أل حت اء، او ح م عئدف ذا ا ل حهئر ا ل عظي م وال ن ن ل م ي ن ”ك له م أ ج م ع ن،الث ا رين
رب ا لعالم ي ن
Utbetu’l-Ğulâm’ın arkadaşlarından olan Kudâme b. Eyyûb el'Atekî der
ki: Utbe’yi rüyamda gördüm ve ona: “Ey Ebû Abdillah! Allah sana ne
yaptı?” dedim, o da: “Ey Kudâme! Evinde yazılı olan dua ile cennete
girdim” cevabım verdi. Sabahladığımda eve geldim ve baktım ki evin
duvarında Utbe’nin yazmış olduğu yazı bulunmakta. Duada şöyle
yazıyordu: “Ey sapmış kimseleri hidayete erdiren! Günahkarlara merhamet
eden! Ayağı sürçenlerin sürçmesini affeden! Bu çok tehlikeli kuluna ve
72 Bişr b. M ansûr es-Selîmî
ثاني1 ء: ق\ل ت. مؤ ^ ^ ا<ئقتي م ن حؤض١ : أ ف ن ت ئ ك٩ ك ث:cJU ، م1ال صث
Saîd b. Âmir der ki: Basra’da sürekli olarak oruç tutan bir kadın vardı.
Kadın şüyle anlattı: iftar edeceğim zaman: “Allahım! Bana Peygamber’in
(sallallahü aleyhi vesBİlem) Havz’ından içir” diye dua ederdim. (Bir gün) Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) rüyamda bana gelip: «Eğer Allah'tan, sana Peygamber'in
Havz'ından. içirmesini isteyeceksen, Utbe'nin havzından içirmesini iste. Çünkü
onun cennette bir havzı ٢^ ٢^ ٧» buyurdu”. Kadın Utbetu’l-Ğulâm’ın komşusu
idi.
ه (ي م ص• " أ،ظ م إل ،" م ج تذث ح م ي غد م ح ال ؟ي م حق أ
فكان بغز بن منصور تكزه أن يشتري من رج ل: عتد الؤح نن3 ظ،" ب ف م إدي ن حير
بش وي حا ي عم ظ ه
Abdurrahman der لكل: Bişr bir defasında bir ihtiyaçtan dolayı yanıma
:geldi. Kendisine: “Bir haber gönderseydin ben sana getirirdim” dediğimde
Hayır, ihtiyaç sahibi benim” dedi. Kendisine geri dönerken binmesi için“
bir binek vermeyi teklif ettiğimde: “Kendimi öyle şeylere alıştırmak
istemiyorum” karşılığım verdi. İsa b. Cafer bir havuz inşa etti. Ancak Bişr
onun suyundan içmezdi. Cariyesini ırmağa gönderir ve kendisine oradan
testi ile su getirtirdi. Bişr: “Eğer zengin olsaydım bana su getiren kimseyi
suya merkep ile gönderirdim” dedi. Sonra dediği lafı anlayarak: “Allah’tan
.bağışlanma dilerim. Benim durumum iyidir. Benim durumum iyidir” dedi
Bişr b. Mansûr hakkı olmayan bir yere çadır kuran kimseden bir şey satın
almaktan hoşlanmazdı.
Abbâs b. el-Velîd b. Nasr der ki: Bazen Bişr (b. Mansûr) sakalım tutup:
“Yetmiş yaşındayken mi idarecilik peşinde koşacağım!” derdi.
Bişr der ki: “Her şeyin bir mucidi vardır. Kendine bir mucid bul.” Abbâs
der ki: Bişr’in sözü: “Her şeyin korunacağı bir şey vardır. Kendine bir
muhafız bul. Altında ezileceğin şeyleri kendine yükleme” manasındadır.
Ğassân der لعا: Şakîk el-Usflırî, Bişr b. Mansûr’a: “Yüz bin dirhemin olsa
sevinir miydin?” dediğinde, gözlerini göstererek: “Bunların kör olması
benim için ondan daha iyidir” karşılığını verdi,
' ل ح وص
Ğassân der ki: “Bişr b. Mansûr bedevi bir adamdı ve çocuklarına hurma
yaprakları ile işlemeyi öğretmişti.”
، ءمإتف ال ثدري م ا يك ون، " أ ئ م ن معربة الناس: قات بشن بن من ص ور: ه ات،ا ل رئ ر ا ئ
” قي ال١^ ^ إلن ك ا ذ جث ق ي ء يعني بضي ح ه في ا ل م ا ئ ة كا ذ م ن:قات
£ هظHemmâm ez-Zührî der ki: Bişr b. Mansûr: “Az kişilerle tanış, çünkü
ne olacağını bilemezsin. Kıyamet gününde bir ayıbın ortaya çıkarsa en
azından seni tanıyan kişi az olur” dedi,
جب س لح ي م ؛ ه ث ج
بت ت ت ئ ك ي م ق3 ظ، بن م هد ي، ^ ١ ه عتد،^ < ؛٦
11 ط ل
Bişr b. Mansûr der ki: “Bazen beni âhireti düşünmekten alıkoyan dünya
işi bir şeyi aklıma getiriyorum da sonradan aklımın gitmesinden
korkuyorum.”
ات ' عس ك ر3 ظ، زي ث كف ر بن من صورت عثلتيء،3 ئادت ظ، عن ابن ع س ه،بن الح س ن
بيق م ح لف "
ibn Uyeyne der لكل: Bir adam Bişr b. Mansûr’a: “Bana nasihat et” deyince,
Bişr: “Ölüm askerleri seni beklemektedir” karşılığım verdi.
Bişr b. Mansûr’un rivâyetlerinin çoğu imamlardan ve önder
kişilerdendir:
A bdulazîzb. Selmân
Allah dostlarından biri de susuzların dostu, suya varıp susuz kalan,
Abdulazîz b. Selmân’dır. o, korkuya kapılmış, ümit ise kendisini teselli
etmişti.
ق ا ث ض بن،ن خ ث ذ بن ا لخشن
ثن ا ح،ب ش
س ذ بن م ق ا،ال مب ن بن ت غ م ب ن إ صهز
"كا ن عبمد الع ز م ن ش ل م ا ن إدا د و القي ام ه٠٠ : هات، ثن ا أثو مثا ن ي الب اب، ب ن ط ا م ا ألص م
ورب م ا: محا د، صرح ك ما ئص زخ ال تكأ ى ويص زخ ال حائ م ون م ن ج وان ب ا لخئ ج د،ؤائنؤ غ
٠٠ربع ا ل ئئ ت وا ل م سا ن م ن ج وا ف م جل س ه
ثنا عئد: ال1 ق، ؤ م ح ئ د سر أ خ ن ذ، ا حدثنا ال ول ي د بن أخن ت٢٤٤/٦ )" ل٨٦٦٢(
ص
Mesma’ b. Âsim anlatıyor: Abdulazîz b. Selmân, Kilâb b. Curey ve
Selmân el-A’rec ile birlikte bir sahilde geceledik. Kilâb o kadar ağladı ki
onun ölmesinden korktum. Sonra onun ağlamasından dolayı Abdulazîz
ağladı. Onların ağlamasına da Selmân ağladı. Vallahi ben de onların
ağlamasına ağladım. Onları ağlatan neydi bilmiyordum. Daha sonra
Abdulazîz’e: “Ey Ebû Muhammed! o gece seni ağlatan neydi?” diye
sorduğumda: “Vallahi denizin dalgalarına baktım, deniz dalgalanıyor ve
kabarıyordu, o zaman cehennem ateşinin tabakalarını ve gürültüsünü
hatırladım, işte bundan dolayı da ağladım” cevabım verdi. Sonra Kilâb ve
Selmân’a sorduğumda, Abdülazîz’in dediğine yakın şeyler söylediler, o
toplumun içinde meğer benden hayırsızı yokmuş. Çünkü ben, onlar ağladığı
ve kendilerini kürettikleri için onlara acıyarak ağlamıştım.
0 ي جث ا لأزما٢٠^١^ ١ ن؟ ح ا ن، ن؟ ح اده0 ) م ك اN-3 ج وؤ- <ثبمائه <ئبماذ؛ ا ل م و، ن ا ج، ؤ،j-N
،ظى من خلق ؤ ن ش ن بماثت : فل ذ، م ن أنثن؟: ه م ك: لأ1 ه،ء حائه1 ن،ن؟ ح ادة
: ناث ص ص ههن ا ؟ قل ن: ق ك
أزن ا م ن ه م ؟: قلن: قات، ل هؤ الع م ن هؤ الء أثن أ م ال ق أعيثه م بأكن، بخ غ: بل ت
"م س ي اق؟ن ول ك هي د و ن م " ب ر هؤالء ! ال ؤ س ظ م ه ز: ق ك
واغتماء، ش م ع ت ئ ال دا ر ج ث ه ق د ي د ه، كا ن أيي إدا ها م م ن الل م لتثه ج ذ: محا د،العا بد
٠٠ " فنزى أن ا ل ج ن كان وا س س مفلون للته ج د ي ت لون نغه: ثما لأ،لل م اء ال كثير
" أ حل و به فيه،^ ١^^١ : قا ن، نابعة تشئيهص ثئذ ا ل عا بدين; ن اث مي بث اثل ة بؤ، ^ ١^
ثن ا أبو، ثنا عبد الل ه بن أخنت ئن حمحل، ا ح د ق ا أبو ب كر ب ن مال ك٢٤٥/٦ ل-) ٨٦٦٨(
م ح ث عند أن ي إذ جاءه في خ٠٠ : ه ات، ثن ا ماللث بن دين ار، ثن ا عند ا ل عزيز، لعس ري١ ن و ت ى
ت ظ أب\ خنزة ف ذ أعهدلف تثن3 عق ا،^ ^ ١ م ن0وثوكأ غش ع ص ا ،قأتتأد ن عثه
Mâlik b. Dînâr der ki: Ben Enes’in yamada iken yanına yaşlı bir adam
geldi ve girmek için izin istedi. Yaşlılıktan dolayı asâsına dayanarak durdu
ve: “Ey Ebû Hamza! Ben seni bu gün aralarında bulunduğun kavim gibi
olmayan bir kavim arasında olduğunu bilirdim” dedi. Bunun üzerine Enes:
“Kardeşim! Şüphesiz ki Allah kötülükten sakınanlar ve iyi amel işleyenlerle
beraberdir” karşılığını verdi.
Abdullah b. Sa’lebe
Allah dostlarından biri de yolunu şaşırmış aşık olan ve devamlı olarak
ağlayan Abdullah b. Sa’lebe el-Hanefî'dir. o, sevginin kara sevdaya,
(Allah'a) yakınlığın ise şaşkınlığa düşürdüğü bir kimsedir.
ثن ا أ ح م د ين م ح م د بن، ح دثط أب و بك ر م ح ئ د س أ ح م د ا ل م ؤبن- ا٢ ٤٥/٦ ل-) ٨٦٦٩(
وكان خا نا، قثا أثو م ن ة، قا أبو ا لخض ال تجر ي، قثا غبمر ا ه ئ ئ خ ئ د ثن محي،غتز
: بك ى عند الل ه ح ز ان م حئ ح داه م ن ا لأن وف و ك ا ن بمولط: قا دCلع ند الل ه بن بئقة
84 Abdullah b. S a ’lebe
ثغ ا، ثتا أبو بكر ئ ذ ن م ا ن، ثغا أثو ا لخض ن أتابع، ا ثتا أيي٢٤٦/٦ ل-) ٨٦٧٠(
إذا٠' ؛ م حت رل م ئ هوت١١٤ وئت، ثث ا ئ غ ث ذ ئ عئ ض اش م ئ،ت خ ث ذ ئ لآري س
ه ا دا، ه ا دا أ م س ح ت عدو ت غلى معا صيه خ الها ل ه، ب ا حزاس ه،أمس ئ ت فالثت ي ح م ظ لئ
" بثث تا ء ذ بئل ق
ي أءئ أ خ زا ط إقلق ال م أ
كا، تن ث خ ث د° خ د م ع ئ ، مما أبو بكر،لخد مما، ] خ دمما أيي٢٤٦/ [ ؟-) ٨٦٧٣ (
'ثصحلق ولع ج٠ : مولت، ت ب غ ت عتد الثؤ بنبع ن ة ا ل ح نف ي: مات، ي وئف ئ بن أبي حم د الل ه
٠٠ ر1د أل قد خ ز ي ت م ن عتد الم ص1أك م
Muğîre b. Habîb
Allah dostlarından biri de (iyi işleri yapmakta) acele eden üstün zekalı
M u^re b. Habîb’dir. o , nefsi arzularından uzaklaşıp Allah’a yaklaştıran
şeyleri sırtlayan biriydi.
قا، ثثا مح خث ن ئ إشتما ة الث واغ، ي ال م ا طءثثا إوا م ز ئ٢٤٧/٦ ل-) ٨٦٧٤(
نحا، ثن ا إش ح ا ق بن ج مي ل، ح ؤخ ا؛ثن ا م خ ئ د س ج ع فر بن ي و ن ن.ف ارون ث ذ عتد ال ثؤ
ثنا، ثن ا ع د الثؤ ث ذ أخن ت بن خنت ل، ا حدثن ا أبو بكر س م ا ل ك٢٤٧٨ [ ■-)٨٦٧٥
ش ج ن ت ا ل مغيرة بن: قات، ثط ج ئ م، ثن ا تقاو: ق ا ال، ه ارون ين عتد اللهء وعلي بن مست ل م
في، ي م و ت ماللث ؤأئا مع ه: " مح ك لن مس ي: م ولت، ح تن مال ك بن ديائر،حبي ب أث ا ضال ع
م جشت بل ب م ن غ ، ب م تص ن ت، ال خزة1 محصل ئ ت معه المحئ اء: ئا د،ال دا ر ال أع ل م ذ ع م لة
ثم أ ه ا م إ ر، و جاء م ا ل ك فذ ح ل ق ي ت وغي م ه ئا م، ئ طي م ه في أ ط و ل ن ا بكون ين ال م
، يا وب إذا ج م ع ت ا الؤل ن وا ال جرين: ثق وب، ب م أ ح ذ ب لح س ه ن جع د،ا ل ص الة نا ئثفث خ
بأ: د1 ه، خ ز عثت ي عس ي، ^ ظ ولت كذب ك١
^ :، محازا،^^١ ل ك غلى1ن حرم فئته م
ر » .م ؤ ء. س ؛ا . ٠ !؛؛؛-. ٠
ي زب إذا ج ن ئ ث: ويق و د،ب ن؛ يب ال وتو حز أغزى
^ ^ ج١ ^ذا ن ؤ عش ت للث، جانثب ث
" ش ي ز وق ه
Muğîre b. Habîb Ebû Sâlih (Mâlik b. Dinar’ın damadı) şöyle der: Kendi
kendime: “Mâlik b. Dinar’la aynı evde olduğumuz halde ölüp giderse (gizli
yaptığı için) amellerinin nasıl olduğunu bilemeyeceğim!” diye
düşünüyordum. Bir defasında onunla birlikte mescidde yatsı namazını
kıldım ve eve geldim. Evde (beni görmemesi için) üzerime gecenin
karanlığından daha siyah olan bir hırka aldım. Mâlik gelince ekmeğini alıp
biraz yedikten sonra da vitir namazını kılmak için kalktı. Namaz tekbirini
aldıktan sonra sakallarını tutup: “Allahım! Kıyamet gününde gelmiş geçmiş
tüm insanları hesap için bir araya topladığın zaman Mâlik b. Dinâr’ın
ağarmış sakallarına Cehennem ateşini haram kıl!” diye dua etmeye başladı.
Mâlik bu şekilde dua ededururken uykuma yenildim. Kendime gelip
uyandığımda Mâlik hâlâ aynı hâl üzereydi. Bir ayağına ağırlığını verip
diğerini dinlendiriyor ve: “Allahım! Kıyamet gününde gelmiş geçmiş tüm
insanları hesap için bir araya topladığın zaman Mâlik b. Dinâr’ın ağarmış
sakallarına Cehennem ateşini haram kıl!” diye dua ediyordu. Şafak sökene
kadar da bu şekilde devam etti. Sabah olunca kendi kendime: “Vallahi
Muğîre b. Habîb 87
Mâlik b. Dinâr odadan çıkar da beni görürse artık bu evden bana tek bir
damla su dahi vermez, beni evde barındırmaz” dedim ve onu bırakıp kendi
odama geldim.
عبد الل ه ئ ت غ م
قثا م، ثثا أ خن ن تن ن غ م بن غنن، ا خدثثا أيي٢٤٧/٦ ل-) ٨٦٧٦(
ح دمحي مز جا ثن: محا د، ح دبني صذهة ثن ا ن م ا ل ث ن د ي، ثغ ا م ح م د بي أ ل محب ثتن،بن عبيد
قادت أمحال عئد، حدبتي الجن نزة بن حبي ب4انننزة بن الثع د ي
ج حدبتي،وادع الرا س ي
فف ا ل ك ت
" غلى ما ا ت ى ص ا لأن ا هوا لله ما ي: نث ا خزن إ ز ا ل ع دو، الل ه بن ع ا ل ب ائ حدانجخ
،^ ا ل جئهة نلف ثا ت غد ي،١^ ^ ووالل ه أ و ال مح سي بنب ا فزؤ ا لشهري صف حة و جهي،ج ذت
ؤا ل مزاؤ ح ة بتن ا العتن اء وال كزاد ص في ظل م ال م ر جاء قناب ك و حل ول رض و ان ك أثن م ح ئ
ئ خ ز قتد ن ح م د3 قأ ثم د م ق ال،ت م أ م حنز جف ئ>س فه3 مت م ي يتيزس \ل د ي وأئلم هأ ه ا
رائ ح ة قب ره ثنئ ا دفن أ صاب وا م ن: قا ن، ئن ا ث دون ا لخنكر، نإن ل ة لزنئ ا، ا ل م ع ركة
حتز: ثا د4 يا أبا فناس ن ا صتع ت ؟: هئ ا لأC ءزاه و جئ م ن إخ وانه في من ا م ه: مح ا د، ا ل م ن ك
ي خ ن ي الث م ين ن ط ول: قات، ب م ؟: قات، إلى الحنة: ق ات، إ ر ن ا ص ن ت ؟: محا د،ا ل صنيع
شق: قات، ئن ا هذه الؤائ حة ال غت ة اقي ت و ج د م ن هم ك؟: قات، الته ج د و ظ م أ ال ه و ا م
ا ك ش ب ل ئ س ل ط ح را ال ثخ ر غ عئا ق: قا د، أوص ن ي: ئ ك: قات، رائ حة الت الوة والفئ ما
'٠ تي ب\ ي: ١^ ٧ ^ ١ لآي تأت ث،ا مح؛ي وا ال ائ م ظ ال
Muğîre b. Habîb anlatıyor: Abdullah b. Ğâlib el-Huddânî düşmanla
karşılaştığı zaman dedi ki: “Dünyada ne için üzüleceğim ki ؛Vallahi dünyada
bir ev yapmak için bir ağaç kütüğüm bile yoktur. Vallahi, senin için seher
vakitlerinde alnımı secdeye koyma aşkı olmasaydı, vallahi senin sevabını
ümid etmek ve rızam kazanmak için gece karanlığında bütün uzuvlar ve
eklemlerimle sana ibadet etmek olmasaydı dünyadan ve ahalisinden
ayrılmayı temenni ederdim.”
Sonra kılıcının kımm kırarak düşmana saldırdı ve öldürülene kadar
savaştı. Savaş meydanından taşındığı zaman kendisinde daha yaşam belirtisi
vardı, o, savaş alanının dışında ölmüştü. Defnedildiği zaman mezarından
misk kokusu geldiğini hissettiler. Müslüman kardeşlerinden bir adam onu
rüyasında görüp: “Ey Ebû Firâs! Ne yaptın?” deyince, Muğîre: “En hayırlı işi
88 Muğîre b. Habîb
م
، ل ؤ ع م د نلف ظئه محإم ه ا ث حب س ق ش: صل لت، " ائث ك ىتعل ن مال ك بن دين ار: محا د
" ^ ي ف ي ز ال ف ز جي١ م٤^ ١بمفث م أثي ال أييت ، دعوني م ن طبف م:،3^
Muğîre ط. Habîb der لظ: :Mâlik b. Dînâr karın ağrısı çekince kendisine
Sana kızartma yapılsa. Çünkü “ هkarın ağrısını keser” denilince: “Beni bu
tabipliğinizden muaf görün. Allahım! Benim bu dünyada ne midem, ne de
cinsel organım için kalmak istemediğimi biliyorsun” karşılığım verdi,
^ ^ ١ اا يا أبا ي ح ق ائفلن نا يصيت ك م ن ميزات: ل ه3 تالل ه بن ديثا ر وه ئ ا مزأة ا ل مغيرة مما
Câfer der ki: Muğîre’nin, Mâlik b. Dînâr’ın kızı olan eşi öldüğü zaman
Mâlik b. Dînâr’ın yanma geldiğine şahid oldum. Muğîre, Mâlik b. Dînâr’a:
“Ey Ebû Yalıya! Kızının mirasına bak ve payına düşeni al” dedi. Bunun
üzerine Mâlik b. Dînâr: “Git ey Muğîre! Payım şenindir” karşılığını verdi.
Muğîre, kaymbabası Mâlik b. Dînâr’dan rivayetlerde bulunmuştur.
Hammâd b. Seleme
Allah dostlarından biri de gayretle ibadet eden ve imamlar içinde sayılı
kişilerden olan Ebû Seleme Hammâd b. Seleme’dir. o, zor işleri yapmaya
çalışan ve az yemekle yetinen birisiydi.
: Hammâd b. Seleme’den daha çok ibadet edeniلغل Affân b. Müslim der
gördüm; ama hayra, Kur’ân okumaya ve Allah için amele Hammâd’dan
”daha çok devam edenini görmedim .
( ")٨٦٨٦ل ٢٥٠/٦ا ح د’نما إبراهي م بن عتد الثؤ ،ثن ا ئ خ ئ د ب زإ ن ح ا ق ،ثن ا ح ات م بن
المح ب ،ئثا قو ض ئ إن ن ا ع د ،قات " :ثز ئ ك ل غز إ ر ظ زأيث خئا ذ ئ ث ل ة
صا-حأك ا ظ ونل؛ئ محلم * ،ىن نشغ و ال بثف س ه | ما أن ت ح د ت ،وإ م 1أن يق رأ ،وإث 1أن يتئ ح ،
م حي اف ٠٠ ما ي ،ء ذ قذ ئ ش م امل؛بت ظى خذه ا/
3إى أذ ب
: “Yani size, Hammâd b. Seieme’nin güldüğünü hiçلكل Mûsa b. ismâil der
görmedim desem yalan söylemiş olmam. Zira Hammâd kendi kendiyle
meşguldü. Ne zaman görsen ya ders veriyor, ya Kur'ân okuyor, ya tesbîh
olurdu. Gününün tamamını bu ibadetlereءمرول 1ط ediyor veya namaz
”ayırmıştı.
قثا شؤاز ئ مه د، محا ئ خث ت ئ إشتا ى، ] قثا إئزا م أ ئ مه د ال م٢٥ ر ش-) ٨٦٩ ٠(
نب ح قي ثؤب حقه أؤ١^ ، ط ن ة في شوقه ” ك ط ا ي خئ ا ذ بن: قاد، ثن ا أيي،الل ه
إلف؛ و ج د وئثه أ م يزد عثه،بموثه دكن ت أفلغ أن،حس ن ق د ج ونته ق إل ت ح فت ى
Hammâd b. Seleme bir adama der ki: “Vali seni, kendisine ihlâs sûresini
okuman için çağırsa bile sakın gitme!”
Hammâd b. Seleme der لكل: “Allah rızası dışında bir şey için hadis
öğrenen kişi, başkalarını aldatmak için öğrenmiş olur.”
Hammâd b. Seleme 93
ثن ا ا ل ش م ر، ثن ا م ح م د بن إ ن خ ا ق، ] حدق ا إئزاي إ بن عتد الل ه٢o ١/ [ آم-) ٨٦٩٦(
" ن ا ء ن م ن قأي ي أ د أ ح د ت: قات، عن خث اؤ بن ش أ، ثن ا قزي س ابن أن ي،ن عث ا ن
Takrîb 1349-a, Takrîb 4169, Takrîb 2755, Takrîb 2732-a, Takrîb 3129,
Takrîb 3114-a, Takrîb 4407, Takrîb 3058, Takrîb 3051, Takrîb 4295, Takrîb
4297, Takrîb 3422, Takrîb 412, Tal؛rîb 2367, Takrîb 207, Ta؛؛rîb 3753,
Takrîb 277, Takrîb 4364, Takrîb 449, Takrîb 168, Takrîb 223, Takrîb 1252,
Takrîb2120,Takrîb 2095,Takrîb 3540,Takrîb 1800
Hammâd b. Zeyd
Allah dostlarından biri de Hammâd b. Zeyd’dir. o, doğruyu gösteren
imam, sağlam kaynağa tutunan, övülen bir yolda giden, ilmiyle yüksek
mertebelere ulaşan, sağlam şeylerle konuların aslına ulaşan, haberleri
seçkin kimselerden alan ve iyi insanların amelleriyle amel eden birisiydi.
Onun en büyük faydası, davalarda verdiği hükümler olmuştur. En etkili
vaazları ise dinin temelleri ile yol işaretleri konusundaydı.
ثنا ث خ ئ د بن إ ت خا ق، ] حدبنا أ ر إن حا ق إبزا م م بن هم د الل ه٢٥٧/٦ )“ ل٨٧٢٥(
ش م ع ت حم ذ الؤ ح م ن بن: بم ولط، ش م ع ت أب ا مح دا م ة عبيد الل ه بن ت ع يد: ه ا د،ال هم ي
: يم وأل، ش م ع ت أبا قدا م ه: قات، ثن ا م ح م د، ا حدق ا إبراهي م٢٥٧/٦ )“ ل٨٧٢٦(
: م ة منه م أر م ه/ س "ك ا ن ا ال، " م ن أد رك ت م ن الن ا: يئأو ل،ش م ع ت ع ذ الؤ ح م ن بن م هد ي
ئ لم لآكن قات، ؛؛ ن ي ة١^ ١ زنمحا ن بن سج د ود و، و حثا ذ بن زيد، م ماللف بن
" ف ال أ ئ ر ي ت ذ غ ز، ئ ق ا كازكI
ب م قينةب م د محا ط ل ب ا ل ع ا مب ح ل م
ه م ح >ن ي م ح م ح
Muhammed b. Ali b. Haşan b. Şakık’in babasından bildirdiğine göre
:Abdullah b. el-Mübârek §öyle demiştir
“ ,Ey ilim isteyen kimse! Hammâd b. Zeyd’e git
}imi sabtr ile tahsil et
,Sevr, Cehm ve Amr b. Ubeydgibi değil
.Onu güzel bir şekilde kaydet
Ravi der ki: “Abdullah b. el-Mübârek: “Sevr” derken Sevr b. Yezîd’i kasd
”etmektedir.
محدثني أ ح م د الدؤرقي ،ثت ا ن ل بما ن بن ح رب Cقا د :ن ب ع ث خئ ا ذ ن زيد ،ود و هؤ الء
ا ل ح ه مثه ،ق ات " :إثن ا بما ولون أن ثقولوا فيئ فى ال ق ن اع ف ئ أ ' ، ٠حدثنا ن ي ا ن بن
أخن ت ،ئغ ا عيص ا الش ما ط ي ،ئئ ا ت ل بما د بن ح ر ب ،محا د :ش م ع ت ح م ا د بن زيد ،م ولتت
بأمول ود وئ حؤة ش ج ن ت أث و ب
96 H am m âd b. Zeyd
، بن ح م ا د بن ه
كث ا م: ق ات، ح دب ي أ م إشث ا ق بن م ح ن ى، بن بم ن ى ثن ال ء ع
ض ز ال " : قات خئ ائ ئ زيد، فد ون ا شقا م ذ قؤل أ ي ن ي ق ة،ؤت ظ وغث ئ خرم
تعص ه ا. ي ث امن نئ ن رن و ل ؛لي° ثكل م قي الثأ،ا إلر جاع ثلث ا ثخ و ف ع إى م ه جته
" ال ماس ن. وقت ن رن ول الل ه بثع ض
( -) ٨٧٣٢ل ٩/٦ه ] ٢خدتن ا نلبما ذ تن أخن ت ،ثنا عئذ الل ه °س أخن ت تن خ ت د ،
ر ^^ ١؟ ،هاد :ش م ع ت أل\ ع ل ئ ا ل ع ذر ي ،تقولت خل م ا د بن زيد: ح دئني تغ ص ون بن
ب ش ا لأرض به "
أبو حنيم ه ،قا د " :ائخنت لل ه ال ذ ي كن س م
Mansûr b. Ebî Muzâhim der ki: Ebû Alî el-Uzrî’nin, Hammâd b. Zeyd’e:
“Ebû Hanîfe öldü” dediğini işittim. Bunun üzerine Hammâd b. Zeyd:
“Onunla yeryüzünü süpüren Allah’a hamd olsun” dedi.
( -) ٨٧٣٣ل ٢٥٩/٦ا حدثتا إبزا م أ بن عتيد الثؤ ،ثنا ث خ ئ د بن إ ن خا ق ،ثنا حات م شر
ال ي ،ءتثا غابن تق ج ذ ا م ،ئ ت " :خثا ذ ئ زند ص غث الء القا س وذوي ا الث ا ب "
Hâlid b. Hidâş der ki: “Hammâd b. Zeyd, akıllı ve iyi kalpli insanlardan
”idi.
( -) ٨٧٣٤ل ٢٥٩/٦ا خأ قا إ و ا همم ن عتد ال م ،تن ا ش ط بن إشثا ئ ،بثا عئذ الل ه
بن ث ح م د بن عبيد ،ه ات :ش م ع ت خالن شر خدا ش ،ي م و لأ :ش م ع ت خئ ا ذ بن زيد،
ه قد يأم و ل " :ل ئ ئ ك |ن ع ه أ م ح ن ش ■ءئ م 1ن ،ثم د ئ ك إ(ة أهت-خ ادي ،رئ و د ا1أؤ
خائرا "
”Hammâd b. Zeyd der ki: Şayet: “Ali, Osmân’dan daha üstündür
diyeeek olsan: “Resûlullah’ın )(sallallahu aleyhi vesellem ”ashâbı ihanet etmişlerdir
demiş olursun.
أ م ة ن بنتث ا م ،قات :ش م ع ت يزيد ن زريع ،بأمول يؤم ئ ا ث خئ ا د بن زيد " :ما ت الث وم
ط ئذ ك ل م ئ "
Umeyye b. Bistâm der ki: Hammâd b. Zeyd öldüğü zaman Yezîd b.
Zurey’in: “Bugün Müslümanların efendisi öldü” dediğini işittim.
( “) ٨٧٣٦ل ٢٥٩/٦ا ثن ا عئد ا لله بن م ح م د ثن ج عفر ،ثن ا عبد ا لله بن م ح م د بن
ا لعب ا س ،ثن ا طن ئ بن فبي ب ،ثن ا شي ئ ن غ ا م م ،ثت ا أبو روح ال مه ج بن سع ي د ا ل ص وفي،
98 H am m âd b. Zeyd
وثا ب ت، زائن غزه، وي ونس بن ص، قادت " ا ج مع أثو ي الئ ح ساني،غذ خث اؤ بن زم
ص ذقون م ح د إدا ذع ا ا ه ها ت ش ئا ث ه ، ثا ث ؤالؤ: ق ات ثا ب ت،ج ت
مب الق ا ئ
يأ رضه ا ل ع ج ب م ما ص ثع4 ه إل: هاد قابت، قات اثن ع ونت نك ون الث الء في ئفببؤ،دع اءة؟
3 ه ما، ^ به إ ال وه و ننت د ر ج١ قأا ل يون س بن عتيدت ال تخون ا لختد ي ع ج ب يص ن ع،الثة به
إن ا لخند إدا كا ن ئ ثق عند الثؤ منزل ه نحف ظ ه ا ؤأثثى: زن ا ع ال م ة ا نمس درج؟ هات:آيوب
ب.ظن
وآ غز مثي ئ ز ا م ،الار؛ى إل ق و ه أ ظ؛ آ ه أنيف ئ شزتؤ،عقها
ل م س در ج تخون ل ة نجن ا بقة١ لع ئ ذ1 0 و إ،الثت و كا ن بضييغه للس ك ر ا شدرا جا م ن الل ه لت
و|ن ا لخد ا نم ثذز غ4 نحلته يتكز اش ج ب ص م عرفة ا ال ئ ت د ال ج، وبس الل ه ش ست و حب س
م ن أين أ ي إلئ) ع ر ف <تالف شغي خت لت ف ك ز ة غش، أل ق ي في هئبه سيء م ن ال٩
: 3 ه ما،ئظلزاج،؛ ع م ن ئ د عن ا ال2^1 أل: د1حم- ،3 ءا، ^ غئزثة١ حص غ أقات١^ ،حص غ
قا: ث م رئخ أثوبي يده ش بقئه م نقا د، ق ك ؤا ج مي عا: م ا د،دالت م كن ة ب ال عت اب النصث ع ئ
به: يون س3 ءق ا، م وئ اjU إداÜ ز ال هره، ع ا ل؛؛ ا ل عن ب وا ل ت ه ا به ال ثؤفس ن إن ل م وئممن ا
ح ابه أن لة دع وه، وغاد آي و ث ثث رفة أ<م: م ا د.ؤ جدل\ ط ع م الم ؤة م ن ذع ايلف يا أب ا ثكر
ت جابه اا
مس
Hammâd b. Zeyd déلكل ؛: ),Bir gün) Eyyûb es-S^tiyânî, Yûnus b. ubeyd
ibn Avn ve Sâbit el-Bunânî bir evde toplandılar. Sâbit: “Ey sizler! Kul
Allah’a dua edip de duası kabul edilince nasıl olur?” deyince, ibn Avn: “O
zaman imtihanı kendi nefsinde olur” dedi. Sâbit ise: “Allah’ın ona yaptığı
iyilikten dolayı kendini beğenme durumu olur” dedi. Bunun üzerine Yûnus
b. Ubeyd: “Allah’ın kendisine yapmış olduğu iyilikten dolayı kendini
:beğenen kimse mutlaka müstedrec’tir (aldatılmıştır)” dedi. Eyyûb
Müstedrec kimsenin alâmeti nedir?” diye sorunca, Yûnus: “Kulun, Allah“
katında bir mertebesi olur da ل طo mertebeyi koruyup devamını sağlar ve 1
.şükrederse, Allah ona ilk mertebesinden daha şerefli bir mertebe ihsan eder
Eğer şükrü ziyan ederse Allah onu istidrâc eder. Onun şükrü ziyan etmesi
ona Allah’tan istidrâc olarak döner. Müstedrec bir kul ile Allah arasında
kolaylık ve hapsedilme vardır. Kul istidracı bilince kendini beğenmekten
hoşlanmaz. Müstedrec kulun kalbine şükürden bir şey bırakıldığı zaman
Ziyâd b. Abdillah en-Numeyrî 99
şükrü onu nereden geldi diye aramaya götürür. Bunu anladığı zaman boyun
eğer. Boyun eğdiği zaman Allah onun tökezlemekten korur.”
Hammâd der ki: îbn Ömer’e istidrâc sorulunca: “Bu (Allah’ın) kaybeden
kullara bir hilesidir” dedi. Sonra hep birlikte ağlamaya başladılar. Sonra
aralarından Eyyûb elini kaldırıp: “Ey görüleni de görülmeyeni de bilen
(Allahım)! Sen bizi muvaffak etmezsen biz muvaffak olamayız. Sen bize
kuvvet vermezsen bizim kuwetimiz yoktur” dedi. Yûnus: “Ey Ebû Bekr!
Senin duanla kuvvet bulduk” dedi. Eyyûb’un arkadaşları onun duasının
kabul olunduğunu anlardı.
Hammâd, Basralı ve başkalarından olan tâbiinun çoğuna yetişmiştir.
Takrîb 3086-a, Takrîb 4247, Takrîb 2617, Takrîb 22^2, Takrîb 2362,
Takrîb 4245, Takrîb 2705, Takrîb 4441, Takrîb 1331, Takrîb 1718, Takrîb
853, Takrîb 2801, Takrîb 2580, Takrîb 2709, Takrîb 108, Takrîb 585, Takrîb
2414, Takrîb 820, Takrîb 2124, Takrîb 1899, Takrîb 1909, Takrîb 492,
Takrîb 3758, Takrîb 1549, Takrîb 3036, Takrîb 4228, Takrîb 3196, Takrîb
2908; Takrîb, 1453, Takrîb 1646, Takrîb 1954, Takrîh3128; Takrîb 859
قات لي لآئ: قات، تثا صائ ال ت ئ، ى ذاؤذ ئ الن م، ى ت ق ة ئ م حب،محاس
ق م يا زيا د إ ر عب ادت ك ب ن: ممات، أثا ي ا ت قي من ا مي: " منذ رض طوي ل:الن مي ر ي
و بجر بجا ، ئهؤ واش حمت للف م ن ئؤم ة م ه ن يذثلف، و حفئلف م ن قثا م ال م، الته ج د
ق م ثا: أؤ غئزه مما د١^[^ ب م ع ا دتي والل ه الثؤم محأثاني ب اتسحفل ئ: ق ا لأ،محلثلف
" أ زه ق م ء: ئت زيدر م ال خ ة ; ي ال ئ ي ؛ال
100 Ziyâd b. Abdillah en-Numeyrî
Sâlih el-Murrî bildiriyor: Uzun bir zaman önce Ziyâd en-Numeyrî bana
şöyle demişti: Rüyamda biri bana geldi ve: “Ey Ziyâd! Her zaman olduğu
gibi teheccüdünü ve gece kıyamını ifa et! Vallahi bunu yapman senin için
bedenini gevşetip kalbini de zayıflatacak olan bir uykudan daha hayırlıdır!”
dedi. Ürkmüş bir şekilde kalktım; ancak yine uykuma yenildim. Yine aynı
adam veya başkası gelip: “Ey Ziyâd! Vallahi âbidlerden başkalarına dünyada
bir hayır verilmez!” deyince hemen yerimden fırladım.
ظ أث و ' ت غ بن، ثنا أبو ا لخشن بن أبا ن، ا حدثنا ث خ ث د ثن أ خ ن ذ٢٦٧/٦ ل-) ٨٧٧٢(
، ح د بن ان ائ ب- ثن ا عتد الوا، ثن ا ذاؤذ بن ال ن خ ر،ن نت ن
ح د ت ي م ح م د بن ا م،عبيد
Takrîb 4102, Takrîb 4108, Takrîb 4107, Takrîb 388, Takrîb 141, Takrîb
س7
Hişâm b. Hassân 101
H ışâm b. H assân
Allah dostlarından biri de çok hüzünlü ve çok kederli olan Hişâm b.
Hassân’dır. Hocası Hasan (-1 Basrî)’den rivâyetleri çoktur. On yıl hocasının
yanında kalmıştır.
، ح دثيي أييء ثن ا صف وان بن مح ت ى، ثن ا عبد الثي، ء حدثن ا أبو ث م٢٦ ٩^ ٦ )“ ل٨٧٨٠(
”ى ن أ ح د ه م0 إ،^ ١
^ لقن أد رك ت4JİİJ ٠٠ ثئ و دت،ث ئ، ش ج ن ت ا لخ:،3 ئ، م1ص هث
يا أخي: ن ف ولت لأخيه: قات، وا لله ل م جهود شديد ا ل ج هد4 ؤإل: ق ا لأ، ا ل م ا د ات ه ب ؤذ
بيت عإي محتبي وحمم ي ي فب ؤ
حافث أن م- وتكني أ0 ^ زئؤ ح؛الال١^|نى قت غ بم ق أن د؛ ?؛
وه و زالثؤ م ج ه ود ف زي د ائ ج هد: محات،ت ثمال يورأ منة ف خا أبدا3 د ا،للف ال ح ا ج ة لي فيه
Hişâm der ki: Hasan (-1 Basrî)’nin şöyle dediğini işittim: “Vallahi ben
öyle topluluklara yetiştim ki, birine mirastan büyük bir pay düşüyor ve çok
zor durumda olduğu halde kardeşine: «Ey kardeşim! Bunun helal bir miras
olduğunu biliyorum. Ancak kalbimi ve amelimi ifsad etmesinden
korkuyorum. Onu sen al, benim ona ihtiyacım yoktur» derdi. Vallahi çok
zor durumda olduğu halde ondan hiçbir şey almazdı.”
Hişâm h. Hassân 102
، ثنا عتد الثؤ بن أ ح م د ئن ح ي ل، ] ح دقا أثو بكر بن مال كt v * / i [ -) ٨٧٨١(
إذ 0 ^ إ١^ ي ل ثن أب رئ ت1 " ؤال: 3 ه ا، ثط هش ام;> عن \لح ث ن، ى زؤغ،ح د ب ي أيي
" ض أن قا ر ث شبم ه ف بأم ل ئ ظ،أ خ د م ق أ و ف ص
Hasan (-1 Basrî) der لط: “,Vallahi ben öyle topluluklara yetiştim ki
)onlardan biri yemeğini yer ve doymaya yakın (tam olarak doymadan
yemeği bırakırdı.”
Hasan (-1 Basrî) der ki: “Vallahi kişinin yemeğini köpeğe vermesi, kendisi
”.için doyduktan son ra yemesinden daha hayırlıdır
Hasan (-1 Basrî) der ki: “Canım elinde olana yemin olsun ben öyle
topluluklara yetiştim ki, onlardan biri asla ailesine yemek yapmasını
söylemezdi. Ona bir şey konulursa yer, yoksa susardı. Yemeğin sıcak veya
soğuk olmasına aldırmazdı. Onlardan hiç kimse asla kendisiyle yer arasına
bir döşek açmadı. Elini yastık yaparak akşamdan uyurdu. Sonra kalkıp
Hişâm b. Hassân 103
gecesini ayakta, rükû ve secde ile geçirirdi. Kendini kurtarması için Allah’a
yalvarırdı.”
ثت ا، ثعا أبو بكر ئن عبيد، ثن ا أبو ا لخشن بن أثا ن، ] حدثن ا أبيyY' / ı [ -) ٨٧٨٥(
، عن ا ل ح ض، عن بمق ا م، غذ حما د بن زيد، ثنا ابن م ه د ئ، ثت ا ض، أخنن بن إبراهي م
مأ ى في منا م ه ت ا ي ج ز،م ج ل ئ ا م ونه ^ ^ إ ال١ ما ال د ي *كل ه ا م ن أؤل ه ا إ ز٠' :3 ظ
Haşan b. Ebi’l-Hasan der ki: “Başından sonuna kadar dünya, ancak bir
adamın uyuması, rüyasında hoşlandığı şeyleri görmesi ve ardından
uyanmasından ibarettir.”
ئخا ق، ؤإc ثنا تع دونه، ثتا أبو بكر، ا ح د قا أ د ; ثن ا أبو ا لخنن٢٧٠/٦ ل-) ٨٧٨٦(
أ ال، ثا أب ا سع يد: أ قيد: ه ا د، عن ا ل ح شن، ضر هش ا م، ثت ا أبو م عاوته: ق ا الCبن إبراهي م
ق د أدزك ث أئؤائا ال٠٠ : قات، ص هث امء عن الح ش،ص ن د س عثا ض ثن ا مح،ايوث
ت " محامب3 ظ، عن ا لخشن، غذ هث ا م، تحا م ح د بن محا م، ثن ا علي بن ح ك ي م، خ م
٠٠ و؛ ج د م ن؛ئينم أثئثنة أ ح ب الي م ن ال د*محا وظ مهم
Haşan der ki: “ilimden öğreneceğim bir bab (konu) benim için dünya ve
içindekilerden daha güzeldir.”
104 Hişâm b. Hassân
قادت " ما م ن من ل م ث ر ي، ع ن؛ لختي، عن بمق ا م، تحا م ح د بن محا م، مب ش ا ل م
" و ي ب بم د ض م ذ ال دا ك ر ئ، إ ال كا ذ فنائه ت ن ج دا ش، ذ و ال ه: إ ر و ش ه
ثنا ت خ ث د بن، ثنا عتد الثؤ بن ثئدار، ا حدبن ا أبو م حم د بن حثان٢٧١/٦ ل-) ٨٧٩٠(
" ل ؤ وس ت: فات عتد ال ر: قات، عن ا لخنن،£ عن ي ث ا، ثنا م ح ت د بن عيا ض،ي حيى
" ا:نئن ث أ ذ م < ؛ ئتا- ا ال:بجظ أزألمح ن ي ن ج م ؤا ( م ن و ث أن' أ م،ت ن
قث ا د ود،ئق ق ي لآ. قث ا عند الأي، تن ئ خ م° ئث ا أ خت ن، ا محا أيي٢٧١/٦ ل-) ٨٧٩١(
" م ك ن م؛ اءنة ح م ، عن ي ق امء عن ا لخشن، ظ م ح د بن محا م،ثق ع م رو الص بي
ش ق م ق إل ا ا
Hasan-ı Basrî der ki: “Kısa bir tefekkür, bir gecelik nafile namazdan daha
hayırlıdır.”
" إ محم: قات، عن ا ل ج ض، غذ هث ا م، ثتا م ح ل بن محا م، داود بن ع مرو ال غ م
زن ا، زافات محن أ م حآئ م، وا ل م و ت قي رائ لآق م، م تتف و ه ز، أصب حت م في أ م تق و م
٠٠ وئنقلر ا م ؤ ن ا هدم لغمس ه، فتؤئث وا محصاء الثؤ حث ثؤ؛ وثل ة، رؤن والل ه ذا ب ي
Haşan der لكل: “Siz eksilen ecel ve korunan amel ile sabahladınız- ö lü m
.ensenizde, cehennem ise önünüzdedir. Ne görüyorsunuz? Vallahi gidiciyim
Her gün ve her gece Allah’ın (ölüm) hükmünü bekleyiniz. Kişi kendisi için
önceden ne hazırladığına baksın.”
Hişâm b. Hassan 105
لخت تن ( -) ٨٧٩٣ل ٢٧١/٦ا خأئثا ت غ ئ ذ ين جئ مر ثن خ ن ذا ذ ،مما عتد الل ه تن
حق ل ،ثن ا علي بن ن ن ل م ،ثن ا مثار ،ثن ا ج عف ر ،هات :ش م ع ت هق ا م بن خث ا ذ ،يأم و ل:
واش ال ي وم ن عتد بهذا إ ال حزن ودبل ،نإ الب ص ب وذا ب و | ال ت م ع ث ا لخنس ،ي م و لأ:
ث مM
لع ب
Haşan b. Ebi’l-Hasan der ki: “Mümin, sabah akşam üzüntülü olur ve
hayatını üzüntüler içinde geçirir, iâşe olarak da bir keçiye yeten, ona da
”yeterli olur.
( ] ٢ ٧٧ ٦ [ -) ٨٧٩٠حدثت ا أثو م ح ئ د بن -صا ن ،ثن ا ابن أيي داود ،ثت ا علي بن
مست ل م ،ثن ا عث ا د ،ص هش ا م ،عن ا لخشن ،قا د ٠٠ :ا ل م ؤم ن يصب ح خزيها وي مس ي حزين ا
، ثن ا عتد ا لله ئ ذ أ ح ئ د ئن حي ل، ا حدثن ا أبو يكر بن مال ك٢٧٢/٦ ل-) ٨٧٩٨(
لؤ ءما3 ؤا٠٠ : يئ و لأ، س، س م ع ث الح:3 ه ا، أمح أ ال هث ا م، ٤٧^ ى يزيد بن،حددغي أ ي
؛ ال "ى ن ئد ش ن، أخت م ن القاسي ب س ط لت دي و ل و يخفن أن نك ون ثن ت ك ز به ف ه ا
قد إ ال، أ ه ى ت خ ي ه م ه ا، غ ئ غ م تشي م ئ غ، وع ج ز ز ؤ ؤ ظ ا ت ت ك و ه،عل نه
" ئمهس ع ل م ة وع جز نأيت
: “Âdem günah işlemeden önce eceli gözleri arasında, emeliكل Haşan der
ise arkasındaydı. Günah işleyince değiştirilerek emeli gözleri önüne eceli ise
”arkasına konuldu.
خدتثا أ م بكر ،مح ا مه د ال ب ،خ د ش ر ،مما زين تن ه احتن ، (-) ٨٨٠ ٠
م زي ك م م حف ث أل ئ ث م ،ض ، ، ^ ١ظت " :ب ث آ ث مر غ ي الث ال مر أيأئا
Haşan der ki: “Âdem günün bir saatini cennette kaldı, o bir saat, dünya
”günlerinden yüz otuz yıla mukâbildir.
( ٢٧٢/٦ [ -) ٨٨٠ ١ا حدق ا أ ي ،ثنا أبو ا لختن ،ثئ ا أبو بكر ،قات :ح دبتي م حم د بن
عن م ح ل د بن ا ل ح ن ش ،ص هش ا م ،عن ال خ ش ن ،قا د ٠٠ :ال بخرغ عتد الل ه ،أثق
م س ابن ادم ص الدق ا ،إ ال ي خن زا ت ق الئة :أثة ل م بمس خ؛ن ا ج ن غ ،و ل م يدرك ن ا أن د ،
مب ن ا وما ئ ب ئ د م ع ي ا ا و إل
: “Âdemoğlunun canı dünyadan şu üç şeye pişmanlıkلكل Haşan der
,duymadan ayrılmaz: Topladığı maldan gereği gibi faydalanamadığına
”umduğuna erişemediğine ve ölümden sonrası için azık hazırlamadığına.
Takrîb 1542, Takrıb 1503, Takrîb 872, Takrîb 892, Takrîb 701, Takrîb
519, Takrîb 4210-a, Takrîb 3766, Takrîb 109, Takrîb 3703-a, Takrîb 3905,
Takrîb 4523, Takrîb 3831, Takrîb 441, Takrîb 2872, Takrîb 961, Takrîb
4505, Takrîb 497, Takrîb 2338, 1569 س أل, Takrîb 1556, Takrîb 2031,
Takrîb £877
Umeyye b. Hâlid der ki: Şu’be’nin şöyle dediğini işittim: “Allah rızasını
gözeterek Hişâm ed-Destuvâi’den başka birinin hadis tahsil ettiğini
söyleyemem. O: «Keşke bu hadisin vebalinde ne lehimize, ne de aleyhimize
olmak üzere başa baş kurtulabilsek» derdi.”
ثن ا ث خ ث د بن، ثن ا م ح م د بن إشث ا ق، ] حدثن ا إتزا م أ بن عئد الل ه٢٧٨/٦ ل-) ٨٨٣١(
ط :غ وت: ، ش يم ق أثا ي ش غ ئ ئ م ح د ال م: تال، تث ا م حت ل و ئ إئزا ص،غ ا ل ب
ك م م ن ر ج ل٠٠ : غتز مة يمولث إدا ح د ت، ش م ع ت هق ا م ا: م و لت،عتد ال ر ح م ن بن م هد ي
Ebû Zeyd el-Herevî der ki: Hişâm ed-Destuvâi’nin şöyle dediğini işittim:
“Bu hadisin su olmasını temenni ettim ki onu size içireyim.”
11 o Hişâm ed-Destuvâî
: “Basra’ya geldim ve orada iki kişiden daha b ile d iلط Ebû Nuaym der
”ki^se görmedim. Bunlar Hişâm ed-Destuvâî ve Hammâd b. Seleme.
( -) ٨٨٣٥ل ٢٧٩/٦ا خ ا؛ثئ ا أيي ،ثن ا ث خ ث د بن ^ ^ ١بن الح ك م ،قا يئق و ث س
إبراهي م ا ل دؤر ئ ،ثن ا ت ع ي د بن غ ا م ،ثن ا ي ق ا م ض ا ج ي ال دنت ؤا ئ ،ه ات :هزأت في كت ا ب :
وأن م ررقون ؤ؛آف ا ي م م ع ض بن مي م غ ي الث ال ؛ " :ثغنل وذ م أ ة في بل
ا لخت ل ،ز ال ثئنل وذ لإلخ رة وأنت م ال رزمون فيه ا إ الب ا ل ع م ل ،ويثأك م ع ل ماء الث وؤ أ ا آلجز
ثأ ح ذون ،وا ل ع م د تحئغون ،ثوث لث رب ا ل ع م ل أن يط ل ب ع م له وئ و شخ ون أن ثخز ج وا م ن
الدئق ا ال ميص ة إ ز ظ ل م ة ا ل متر وضيقه ،الثت يه ا ^ عن ا ل ح ط ايا ك ن ا يأ°مك م ب ا ل ص الة
والصثا ،£كبمت بك ون م ن أه ل ال ي ئ م م ن ت خ ط رزئ ،ؤا حممز ن زق ة ،زقت علني أن ذلل ق
: Bir kitapta, Hz. Isâ’mn şöyle dediğiniلكل Hişâm ed-Destuvâî der
okudum: “^zkınız size çalışmadan verildiği halde siz dünya için
çalışıyorsunuz. Orada size amelsiz rızık verilmeyeceği halde âhiret için
çalışmıyorsunuz. Ey kötü âlimler! Size yazıklar olsun, ücreti alıp ameli zayi
mi ediyorsunuz? Amel sahibinin amelini isteyeceği gün yakındır. Geniş olan
,dünyadan kabrin darlığına ve karanlığına çıkacağınız gün yakındır. Allah
size namazı ve orucu emrettiği gibi günahlardan kaçınmayı da emreder,
Hişâm ed-Destuvâî 111
ثنا المص ل بن، ثنا إبراهي م بن م حم د بن ا ل ح ض، ا حدثغا أيي٢٧٩/٦ ل-) ٨٨٣٦(
" " كا ن عيت ى بن مت م عثه: ء ا لأ، ال د ش وا ئ£ صر هئ ا،خائد، محا أبو غئذه ائ،الصثا ح
وبم ث ل، مق م حز م قل ال د ميي ي ع ج ب وردة م ن ئفثز إليه، م ولتت ي مغ م ز ا ل ع ل م اء،ا لث ال م
ا ل ح ك ن ه،م ذاة ال مح د ا لأزاؤ ز خلا، 'ك ال م وئا؛إ ز إل تر ئ ال داء،ش ة ت ذ م ح ة
و حثا ذ بن أيي ن ق مان و ث ق ت ه، ^ ^ ؟١ و يم تهن ا ث ن، وي ح ش بن م،وا لأع ال م قا ده
^ ^ ال ن ش ^ ١ زأثا، م ن اث ك وق ن
Hişâm ed-Destuvâî der نط: İsa b. Meryem şöyle derdi: “Ey âlimler
topluluğu! Siz, zakkum ağacı gibisiniz. Gülü bakanın hoşuna gider, tadı ise
yiyeni öldürür. Sizin sözünüz hastalığı iyileştirmeyen ilaçtır. Amelleriniz ise
deva kabul etmeyen bir hastalıktır. Hikmet ağızlarınızdan çıktığı ve onunla
kulaklarınız arasında dört parmak mesafesi olduğu halde kalpleriniz
,söylediklerinizi) idrak etmiyor. Ey âlimler topluluğu! Allah dünyayı(
azmamz için değil amel etmeniz için önünüze sermiştir. Ey âlimler
topluluğu! Amel etmek için değil de anlatmak için ilim taleb eden nasıl âlim
olur! îlim başınızın üstünde, amel ise y ^ a rım z ın altındadır. (Aranızda) ne
şerefli hürler, ne de takva sahibi köleler vardır.”
112 Cafer ed-Dubay’î
Takrîb 2732-b, Takrîb 830, Takrîb 803, Takrîb 4540- ه, Takrîb 3885,
Takrîb 1657, Takrîb 4413, Takrîb 1520, Takrîb 1830-b, Takrîb 1979, س
2539, Takrîb 92-a, Takrîb 855, Takrîb 835, Takrîb 1472, Takrîb 1475,
Takrîb 1519, Takrîb 636, Takrîb 2094, Takrîb 1019, Takrîb 1971, Takrîb
2090, Takrîb 4478, Takrîb 1632, Takrîb 863-a, Takrîb 3027, Takrîb 430,
Takrîb 2232, Takrîb 4391, Takrîb 1110
Cafer ed-Dubay’î
،'بن
و صل ي ت مع م ا ل ك بن دبمار اتحث مه عشر ج، نإ ز ثا بت امحث ايي عش ر بتين،ممنين
؛ذ' ر ز ك وا لخاد؛ ا ت، مب ة تقر أ قي طث ق م قي ش ن ي
Cafer b. Süleymân der ki: “On yıl boyunca Mâlik b. Dînar’ın yanına
gidip geldim. On yıl boyunca da Sâbit el-Bunânî’nin yanına gidip geldim.
On yıl boyunca yatsı namazım Mâlik b. Dînâr ile birlikte kıldım, o, her
gece akşam namazında Zilzâl ve Âdiyât sûrelerini okurdu.”
اقق وا٠' : م و لأ، س م ع ت ماللث شر دثار: قا د، ثن ا جغئ ر ى ت ل بما ذ، سك وايي
ت ل بما ن الئ ا د
٠٠ اقق وا الث حاره م ؤس ن هابه ا س حن محل و ب ائئلن اع يغني ال دئا،ال ق فازة
إتا بي؛ء ثن ا
ثن ا م ح م د بن ر، ] خ ا؛ثن ا ع د الئؤ بن م ح م د بن جنفي٢٨١٧٦[ -) ٨٨٦٩(
وما ض ر ت عئد بئ م وبة أعقئني م ن همش وة، ووهن في اخلا نة، صنلق في المعس ئ ة: وا لأبدان
" هلب
Câfer ed-Dubay’î 113
Mâlik b. Dînâr der نظ: “Allah’ın kalp ve bedenlere verdiği eezalar vardır.
Sıkıntı içinde bir hayat, ibadette gevşekliktir. Kula kalp katılığından daha
büyük bir ceza verilmemiştir.”
" جب ث م ح ا
Câfer der ki: Mâlik b. Dînâr’ın: “Eğer kalp hüzünlenmezse, tıpkı içinde
oturulmayan evin bozulduğu gibi bozulur” dediğini işittim. Onun: “Eğer
kalbimin bir çöplükte ıslah olacağını bilsem gider çöplükte otururdum”
dediğini de işittim.
: قا ل، ثما جع م، ثن ا نث بما ن، ثن ا ئ خ ئ د، ] حدثنا عئد الل ه٢ ٨ ٨ ٨ [ “) ٨٨٧٣(
عن ائئل وب، يغ مزب عل م ه ز ك ذ وعفلته٢ ^ ^ إدا١ ' إن٠ ثق وب؛،ت ي غ ت ماللف بن دي ار
"ص م ٣ ١ كظ ره
Câfer ed-Dubay’î 114
Mâlik b. Dînâr der ki: “Eğer âlim bildiğiyle amel etmezse, su damlasının
kayaya çarpıp düşmesi gibi onun da verdiği öğütler kalplere girmeden yere
”düşer.
( ] YAA/S[ -) ٨٨٧٤حدبن ا ع د الله ،ثنا ث خ ئ د ،ثن ا شيئ ا ن ،ئت ا ج م ،قا د ٠٠ :
( -) ٨٨٧٥ل ٢٨٨/٦ا خ ا؛ثن ا أبو بكر بن مال ك ،ثن ا غئد الل ه س أ ح ن ذ ئن خي ل،
حدبغي أيي ،ظ عبد الث -ح ن ي؛ب ن م هد ي ،عن ج ع م ر بن ئأإ بما ن ،ائ :3س م ع ت ،/ي م و لأ:
| ٠٠ت ح دون نن بيتي ئ سني بأع -ما ل ؛ي ،وإ 0ص د و ر ^ ^ ^ ١ثعني ب المء ح وار ،والل 4ثن ى
م زح ذ ك ز ا ه " م ائئ ؤ وا ظ ن ن و هوئن
( “) ٨٨٧٦ل ٢٨٨/٦ا خا؛ثئا أبو بكر ،ثت ا مه د الل ه ،ح د ق ي أيي ،ثما زيد ى ا خلامنم،
^ ٤١ه ئ إ ي ئ أ " ئ " ^ ج م ،ق ا : 3ش م غ ئ dJJUئ و ي م ،ف وت ٩ " :دكز١ ى
: “Salih kişiler zikredileceği zaman tüh bana! Tühلكل Mâlik b. Dînâr der
”!bana
م ،ثت ا عتد ال ر ،ح دبت ي علي بن تشب م ،ثت ا تثار، ( -) ٨٨٧٧ل ٢٨٨/٦ا حدق ا أبو
م بمل ه أغذ م ال دهاري " :ظ ،İÜUأ ق، ئ ت :ئ 3ع ذ بقت ،ى
ءتث ا م
بن
م ص ،ز بمو؛ أ ة ذ;للث ؛ ١ثي ئ بهز 3 ،ال ه م و م ح ود ئ ،أن ١^ :ئ
ي
ؤاة؛وف بئت، حي
ء ^ ^ ١؛ ،ق و ل " :ءأل أ غد ش ل م ب ع ي ز " ،ئ ت :ؤ شمت ث مه د
ثق ولون! :ن 1ل ر ئ ذ في ^ ^ ١ر ج ،^ ^ ١وايذ ، 0وإ 0الؤ-غثه ي 1ل دثا ثكثر ^ ١و؛ن حرنC
نإن ال ئ عي م ئ ي اقل ي ويفتن ائ ذ ن "
Cafer ed-Dubay’î 115
Mâlik der ki: Abdullah ed-Dârî: “Ey Mâlik! Allah’a yakın olan ilim ehli
dünya ehlinden nimet ve bolluk içinde yaşamayı kabul etmediler ve bunun
kendilerine yakışmadığını söylediler” dedi. Yine Abdullah ed-Dârî’nin şöyle
dediğini işittim: “Allah’a yakın olan ilim ehli: «Dünya malına değer
vermemek, kalbi ve bedeni rahatlatır. Dünya malına değer vermek ise,
üzüntüyü ve kederi çoğaltır. Tokluk ise kalbi katılaştırır ve bedeni gevşetir»
derdi.”
ثن ا، ^ £ ١
^ ن ثن ا إ ش حا ق، ن جئ م ر ب ن ي و ن ف ن ا ح د ظ م ح ث د٢ ٨ ٨ /٦ ل- ) ٨٨٧٨ (
، كا ن ن ذلل ق ئ ذ دثار ئ أ خ ف ه اقا س إأ مآ ن: قات، قثا خئفت، ئثا تثات، س بق° ع ئ
" بذئ ب م ني: 3 ه ا، ، قا ن أن م ط خن،و يؤم جزءا س ال ما ن ح ز ح م و كا ن مزن علمتن ا
ها أ ة ال ق تو جي إ ل : قات، تثا م ت امحا ب غ، تثا ج ة، تثا تثات، س م ئذ٣ قثا
ثب م ى وال ه ا: ثاب، نئت ح ه ا: قا د،" ا شس خ ح الوةثمال ن بنثمال ن،■ " يا جبريل
”جبريل
يا جبريل إ يبلؤتة هؤ جدتت صا دها و ت أم د هب ر الزيا دة٠٠ : فثقولط: 3 ها،،مكروبا نغ زو
Sâbit el-Bunânî der ki: Bize ulaşan habere göre Allah, Cibril’e: “Ey
Cibrîl! Filan oğlu filanın tatlılığını al (insanlar arasındaki saygınlığım
kaldır)” buyurur. Cibrîl de onun tatlılığım alır. C da kederli, sıkıntılı ve
üzüntülü kalır. Bunun üzerine Allah: ،‘Ey Cibrîl! Onu sınadım ve sadık biri
olduğunu gördüm. Onun ömrünü uzatacağım” buyurur.
P ون اثب ؛ ئ قالوا يا ا ه: ي ف ذ م ا لآيؤ، محاتا ب ث الق ا ئ، ثثا بمقت، قثا ء،ت شبم
وعن ه ا م3 ص ثا م الرجا، " ثآعثا أثن إذا انئ م ت ا الرمحس يؤم ا ل ما م ة: قات، اشت مام و ه
116 Câfer ed-Dubay’î
^ ١ يا ولي الل ه ال ث خ ف: تق و الي له، ئفثز ا لوئم ن إ ر ح افظته ه ائ م تن على رأيه،الثش اؤ
أنشر،خ رة- ^ ^ وفي ا ال١ ة1وكب في ا خل1ز الث حرن وأبش رب ا لخئق ا ش م ح ت ت و غد د ح ن أؤخل
: تا ب ئ3 ق ا،" ٧ س ;ي وق ك فإ ك وئ به م ؛ت ف ت ث ن ى ا؟قؤم م ؛ نز ي ظ وئ
ئن ا عظي م ه منى الغ امس يؤم القي ا م ة إ ال وهي للن وم ن رة عتن ب ما هداه ا لله لق قي ال دق ا
زبن ا "كا ن ثغنل ة
ثن ا عل ي بن،^ £ ١
^ ثن ا إ ت خ ا ق تن، ] خشن ا ت خ ئ د بن ج عف ر٢٨،\/' [آ-) ٨٨٨١(
" إذا نن ت: م ن اخلا د م ولت3 "كأن ر ج: هاد،ثنا ئا ي ت ثنا، ثنا مثار، ث م م
كثا ئز ى ثا بما تئي ي: أمحال جغق ر،" ئ ال أثا ؛ الل ه عس ي، ث م ذ ث ت ت أغوئ إ ر ال م، ان ئ ظ ت
شن ة
Sâbit el-Bunânî der İri: Kullardan bir kişi: “Uyuduktan sonra uyanır ve
tekrar uykuya dönersem Allah gözlerime uyku vermesin” derdi. Câfer: “Biz
bu kişinin kendisi yani Sâbit” olduğu görüşünde idik’ dedi.
1FussiletSur. 30
Câfer ed-Dubay’î 117
يت ح م زماما شديدا شدوا ا إلزاز عإى أئ صا ف الب ط ون و ص عروا الثقب نشدوا ائنهئغ1إن ص لز
نإدا ج ل س ي أ وC ق ا ذا أ""ك أل أ خد م ئ ال ي حل ن م ن إزاره فتتس ع أ معاؤه،و م ص وا الن اع
زاخثف وا ثان، نإذا ز غثمال م ع د وئ جيء و ن ذ ه ب، وفيلزق نح ذبه بيهئنهCمثقئع د غش أقيه
،ي ومح ن ثديه آح ل حامتص قات؛ ؤذ ظ غ ع د مح ز م ؤئز ف خ، م ن ورائك م رما ة ق د ي دا
ل ئ تل غ: ه ا د، ه م ل ت ل م ئ إل ف ذا يا أب ا ي عمو ت؟،زئؤي مولطب ال ل م م ة في ج وفه أ أب م ا و
"٤ ۵ م
.Câfer bildiriyor: Gençlik çağımızda Ferkad es-Sebalıî’nin yanma gelirdik
Bizlere bir şeyler öğretirken şöyle derdi: “önünüzde sizleri çetin günler
bekliyor! Kemerlerinizi göbeklerinizin üzerinde iyice sıkın. Yemekte
.lokmalarınızı ufak tutun ve iyice çiğneyin. Suyu bile yudum yudum için
Biriniz yemek yiyeceği zaman kemerini gevşetmesin, yoksa bağırsakları
genişler. Yemek için oturduğu zaman kalçasının üzerine otursun ve
,bacaklarını karnına yapıştırsın. Doyduğu zaman da sakın oturup kalmasın
kalkıp yürüsün, dolaşsın. Birbirinize karşı güler yüzlü olun, zira önünüzde
çok çetin günler göreceksiniz!” Ferkad’ın ihtiyarlığı zamanında bir defa
yanına girdim, önünde ekşi sirke vardı. Aldığı lokmanın midesine inip
yerleşmesini bekliyor, sonra da diğer lokmaya geçiyordu. Ona: “Ey Ebû
Yâkûb! Neden öyle yapıyorsun?” diye sorduğumda: “Şehevi duygularımı
kessin diye” karşılığını verdi,
يقأو ل '٠ : ا ل ص ك بن من ع ود ،ثن ا ج ع م بن نأئ م ا ن ،قالتأ :ش م ع ت أثا ء م ر|ن
تس م ،ثن ا تثار ،ثن ا ج ث م ،ثن ا أبو ع م نا 0ألحؤني :ؤ و ج عأك ج ه م لل ك اف رس ح صيزاي ،
ه ا د ' :س حن ا و م حثئ ا "
ئ ن س نسير ،ثن ا ج غ م بن نلثما ن ،ثنا أبو ع ران ان جنيئ ،محا " :،3ل م ث م الثت إلى
يني؛قه م'٠ ال إ ساد> ط إ الءرجنة ،وثر ظر؛ر أهز ا م أ رحمه م ،ولكن مح ض أن
Câfer ed-Dubay’î 119
Ebû îmrân el'Cevnî der لكل: “Allah hangi kula baktıysa onu affeder. Eğer
cehennem ehline bakacak olsa onlara da rahmet ederdi. Ama onlara
bakmayacağma hükmetmiştir.”
Katâde der ki: Musa b. imrân: “Ey Sen göktesin, biz yerdeyiz.
Senin gazabının ve rızanın alâmeti nedir?” deyince, Allah: “Eğer başınıza
hayırlılarınızı getirirsem bu, rızamın alâmetidir. Eğer başınıza şerlilerinizi
getirirsem bu da öfkemin alâmetidir” buyurdu.
" ح ا ك الممين ب
بم3 ا ل آس تا مبم ا ه3
1(A'râfSur. 54
120 Rabî b. Berre
Câfer der ki: Bir gün Havşeb beni elimden tutarak: “Ey Ebû Selmân؛
Eğer uzun yaşarsan teselli olacağın birini bulamayışın yakındır. Eğer uzun
yaşarsan mürşid birini bulamayışın yakındır” dedi.
ثتا، ثن ا غازون، ثتا مه د الل ه بن أ خن ذ، ] حدبنا أنو بكر بن مال ك٢ ٩ ٧ ٦ [ “) ٨٨٩١(
" ن ا بق ئ في ال د ق ا ق يء أل د م إ ال: م ولت، س م ن ت م ح م ذ بن واسع: قات، ثئ ا ج ع م،تث ار
Takrîb 673, Takrîb 179, Takrîb 1258, Takrîb 3031, Takrîb 1026, Takrıb
2403, Takrîb 1224, Takrîb 1251, Takrîb 3714, Takrîb 3104, Takrîb 2810,
Takrîb 3679, Takrîb 2610, Takrîb 3289, Takrîb 3290, Takrîb 2083, Takrîb ,
869, Takrîb Takrîb 2309,. Takrîb 2966
ibn Berre
Allah dostlarından biri de gafletten uyandıran, zarardan ve kötülükten
sakındıran, sürür ve sevince teşvik eden îbn Berre diye bilinen Rabî’ b.
Abdirrahman’dır.
، ثن ا أ ح م د بن م ح م د ين ع من، ا خ ا؛ثن ا أب و بكر بن أ خ ن ذ ا ل م ؤبن٢٩٦/٦ )“ ل٨٩١٢(
: قا د، ثن ا م ح م ذ بن سن ا ن، ح دقتى م ح م د بن ا لخثن،ثن ا عتد الل ه بن م ح م د بن ن م ا ن
فيل ق ابن ادم إثن ا أن ث جيفة مس ه طي ب ن س م لث ن ا٠٠ : ي م وت،ت م ن ت ال ث ي ع بن زه
1Sebe Sur. 19
2İbrâhimSur. 7
3Zümer Sur. 10
4 Hac Sur. 78
122 Rabî b. Berre
çevirmektesin.”
<ط ايزة أئ دث ه ز م حن م هc^-glj^C• ل ئ ؤمن ون تقيس ه1 وقو ال دللقأ ال ك ي، !^ ل ه م١ وي عم ه م ن
1NahlSur. 32
ثت ا غيد الثؤ س، نحا أ خ ن د بن م ح م د، ^ ] حدثن ا م ح م د بن أ ح م دv / l [ -) ٨٩١ ٤(
م بثا البيغ س : محا د، عن أييوCذاؤد بن ا ل م حبر اخلسثنء ثعا ح دقني م ح م د بن،م ح م د
فيئ : ه ك،" ص أظهر ك م ؟ القري ب " م ن ف ذا: ق ات، ونح ن نت ؤ ي ئئئ ا لص ت،ثؤه
خ د م،م تن عت د تثا أبو، ثا أثر ا لخض بنأتا ن، ] خدتثا أ ي٢ ٩٧/^ -) ٨٩ ١ ٥(
ئهز والل ه،بتص دي ق وشحقيق إل ه ئلجوب ز ثفنز ث، الئممون الوعيد م ن الثي أما مه م نصب
ئنث ى ت ن ت أب صا ر،تحا د ا ل صا لحة حل ف ن ذللف ال ووقف وا قزاي ا، فى ال د ي مغ ع صون
له إ؟ى، ئه ج وال،ا1 حت ز ر حوئد دلل- ^ ^ الردأ١ ؛قلوب إ؟ى ي ب ا الةع مال ئش وئت
خر يأئ أماش وهز أينا م ال، هءمحديلث وغر ذ ك،زبموا إ ر ئثؤف محب
" جعلت له م الؤا حة ثم يئكي،في ا ل م و ت
Rabî b. Berre şöyle derdi: “Allah ölümü takva sahiplerinin önüne نظنك1ن
•tutmuştur. Kalpleri ona tasdik ederek ve inanarak bakar. Vallahi onlaı
dünyadan bir tad alamazlar ve devamlı hüzü^üdürler. Bundan dolayıdır ki
.yaptıkları salih amellerin sevabını umarak ölüm korkusunu aşmayı isterler
Kalp gözleri ne zaman böylesi bir sevaba baksa kalpleri huzur bulur ve bu
sevabın karşılığı olan şeyin özlemi içinde yanıp tutuşurlar. O nlar âhirete
yönelmişlerdir ve bilirler k i kıyamet gününde hak olan, grçekleşm esi
mutlak olan azab bulunmaktadır. Ne zaman böylesi bir azaptan yana
korkuya kapılsalar amellerin sevabı olarak kendilerine verilecek şeyin özlemi
124 Rabî b. Berre
E y insan ؛Eğer sen iy ilik edersen sana da iy ilik edilir. Eğer kötülük
yaparsan kendi nefsini kına. A llah her şeyi açıkladı, sakındırdı ve uyardı.
Peygamberlerin gönderilişinden sonra artık insanların A llah’a sunaeakları bir
bahaneleri olamaz. M uhakkak ki Allah A zîz’dir ve H akîm ’d ir.”
ثا
ق، ثن ا أب و بكر بن عتثد،ب ا ن
نأ ثن ا أبو ا لخنن، ا حدثن ا أيي٢٩٨/ ٦ )" ل٨ ٩ ١٧ (
" : قات، عن عند الله ابن أيي ن و ح، ح دبي حكي م بن جعمر،ثني،ن
م خ ئ ذ ئذ ا م
^ م غ ا ش محارك ا ت ن ة :ثمح ع
مش أيزاء ال
ز ج للي قي ث ئ م الشزا ح ل زأثا يأبه في ب
أ مر ثهن هص د ت ؛لته فى: ق د،كئزؤ نن ك أ ح م ىU : ئ ك،ب؟ ح 1ثكنة ضت ل ك بم
Uİ ظ >ئسا ت ئ ه د تأئثة، ء ال، |لئ ل ه ولكنت أحس ن3ؤا ال : "ينف ن ئ ذلنف؟ ئ ك
؛ ال وهد ئقش ق ه تأك؟ ظش اقق ققا ق إ ال أ ئا ق ؤ ال ا ظث به:أ ئاف؟ء ئ ك
بس هذه ال خ الل ت ا كا ذ جزاؤه
بس بغي ادم قثن يلف م
أرأيت قز أن م: قات،أغ ائيي
" ز رضيب ال حم د م ن العت ا د ق ف زا زمما إثه ئت ا رك،أيس ز م ن ثكائأؤ عبا ده
شي عت أثا عتد الل ه: 3 قأ،حكي م ثذ جئ مر حدمحي،ثني، ثت ا محم د ين ا ك،بن عتيد
بت مأوبما إ ر
" ج: زثوئت ق وكايه،ب ك ى
منبغغ زب ال من الثقاب ج: يمول، اأ؛ثايئ
ح دبي ي، ئي م ح د م ثغ ا أث و ، تحا أبو ا لختم بن أبان،حدثغ ا أيي ا ٢٩٩/٦ )" ل٨٩١٩(
قا د ألبي ع ن: محا د، حدبتي ع ا ص م الحلما ي غ،ت ا زا ي د أبو ت م ي د
ث،م ح م د بن المح شتن
Rabî b. Berre 127
، ءزأت فيه ن ا ز ج ت م ن عظم بواب الل ه،مبالثي ب إلى الن محوبي-ب صا و دلوبه
ئثذث أ
نن ز ، ن ا ائهل زت ع ك انال ي زCائزذادوا والله بذللث ج دا وا جته ادا عغذ معاقة أب صا ر هلوبه—م
ت
ئت، ؤئء الذين ت م مح ي غدا ب هنة ش ه شي ت غ ي، ي في ال دمحا ش ذ ال زاخة
ؤيابه ا
م: ث ال، ت م ن ت ا لخشن: 3 ه ا،ئ ا ال ث ي خ
ث، ^ ١^ ١ ثن ا عبد الصم د بن عبدCممن ل م
ءأ م بقيض، ورضيت غن الثؤ ورضي الثت عغه ا،^ ٤ ^ وأ حثت لما ء الله وأ ح ب الثت
1FecrSur. 27
128 Rabî b. Berre
Allah ta ondan hoşnut olur. Allah ruhunun kabzı için emir verip onu
bağışlar ve cennetine sokup salih kullarından k ıla r.”
تم
حا قادت ثمزأت على متئ ح بن، ] حدثت ا غئد الثؤ بن م ح م د٣٠ )“ ل ش٨ ٩ ٢ ١ (
" كا ة: قا د، عن انتشي، غن الرب؛ع، عن النغيزة بن ش م، ثن ا ع د الجما ر: قات، ^ ^ ١
ت ثا
3 دما،ريه ئ جا ف ة هكثمته ب راL؛- شمته ث ع،ث أل ويلزم ائن ن ج ذفي زم ن ع من فتىثس
م £ ظ م حا: وقد ه، ه ؛ ص ؛ ق ع مئ وأ ش ، ي ع م: ه3 ق ا، ه هيى ،مح ميه
تا
ت مح
ف رة لك ا ء ص كان ع إئن ا ي ح ب٠٠ : ثق وب،ت ب ن ت ال ث ي خ س زه : قات، ^ £ ^ ١
" تاة
ئ ال ح تزله في طول ان ح، محأث ا م ن ن م ع مزه وانث ر ثة فؤاه،ؤرياده في عمله
Avsece el-Ukaylî
A llah dostlarından b iri de Avsece el-Ukayft’d ir. o, gerçekleri gören,
m eşakkatler çeken, insanları gerçekleri görmeye ve dost edinmeye teşvik
eden, yalm z kalmaya davet eden b iri id i.
أو حى ائب محارك و ما ز إ ر محسى ابن ميم عليه الغ الم يا ه ض ابن مريم أ ولي بن
ئ سالل ،كفئنف ،وا ج ع1تى أ خ ؛ هف فى مع1دلث ،ئ ي ! ،ئ JjljS gأدي ك ،وثوكز ظى
^ ؤ_ار ح نبالمصا-ع وكن "ك م سر قف ي ال ، أكف 1ق ،ز ال ثنت عتري قأئذئ ك ،ال<صبز ع ز ١
حي ق ي ٧ ،بم ش 'بن م°دآإ حق أهولت للف ظ ،^ ١بي خليثه' ،ال غث غ ث لي زال
ؤذق، ءؤح ص الدقابالله يؤما قوما، وئث ىثلف إن ائللف ما وعدت الصابرين، ثا
ثسمح
قد رأيت إ ر ما، ولتكملئ منه ا ا ل ج ئ ز ا ل جشي بCم ن أل د ي با ل لثة ويؤملف قرح بماغي ك
" ورئث ث هثلث ا ئ ه اى إ ي، ثاك ن ا مح دذت لآؤوئ ال ئ ا لخن ل داث ةقلئ
مه
E y İsa b. Meryem! Sana hak ile söylüyorum. Bana iman eden bütün
yaratıklar mutlaka bana boyun eğmiştir. M utlaka da sevabımı ümid ederek
boyun eğmişlerdir. Şahid ol ki onlar benim sünnetimi değiştirmedikleri
müddetçe benim azabımdan güven içinde olurlar. E y bâkire Betül
Meryem’in oğlu İsa! Hayatta iken kendin için ailesiyle vedalaşırken ağlayan
kimse gibi ağla. Dünyayı ve lezzetlerini kendisinden sonrakilere bırakıp
İlahının yanında olanlara rağbet edenlerle ol. Ne bilenin, ne çocuğun, ne de
m alın hiçbir fayda vermeyeceği kıyamet gününe ve korkunç şeylerin
Huzeyme Ebû Muhammed el-Âbid 131
sarsıntıları ile ilg ili gelecek şeylere karşı tedbirli olmak için iy i insanların
gözleri uyuduğu zaman sen uyamk ol. Aylaklar güldüğü zaman gözlerini
hüzün m ili ile sürmele. Başına inen bir musibetten dolayı kişinin dünya
hayatına veda eden ve kendisine şah damarından daha yakın olan ölüme
ağlaması gibi ağla, işte o zaman Allah rızasını gözeterek sabırlı ol. Eğer
sabredenlere vaad ettiğim şeye nail olursan ne m utlu sana. Allah için
dünyada sadece bulunduğun günü yaşamaya bak. Senden geçmiş olan şeyleri
ve daha elde etmediğin şeyleri düşünme. Sana hak ile söylüyorum Dünyada
senin için içinde bulunmuş olduğun günün saatinden başka bir şey yoktur.
(Yiyecek olarak) sana onun b itkileri yeter. Nereye gideceğini gördün. Ne
yaptığın ve nasıl yaşadığın üzerinde yazılıdır. H er şeyi hesaplı olarak yap,
çünkü hesaba çekileceksin. Eğer dostlarım için hazırladığım ı görseydin
kalbin erir ve ona duyduğun özlemden dolayı canın çıkardı.”
ثن ا، ي شر م ح م د
ث إ عتد الل، ثن ا أ خ ن د بن م ح م د، خ ص أيي ا٣ ٠٢/ ٦ )" ل٨ ٩٢٧ (
ب غئد بن
زيد م :3 محا، دن ا أوئ ت غ م ح نينه، ما ن ن ن بن مح ث د بن ي ض بن م
كب ن لي
م قادت،' أوصيلف أن دكون مض في الدقا وا ال خزة٠ : أوصني؟ محا د: واس ع
ه ما د أة، أشي عهن الرئ ا ؤ، أن زي ال، ثما حريمه أبو م ح م د،ت ا ال خ ش ن بني حش بن *محير
ث
: ت أ مد أ ه ق ع ر ئ غز أزهد ض؟ ظد
هد،ب ذ ق
"ب ث ش م: ٥١ ؛، ئ ء غبالف: JıM<
ت ا ا لخشن بن
ثئ ا أثو بكر; ث، ثن ا أيى، ا خضن ا م ح م د بن أ ح م د٣٠٣/ ٦ )“ ل٨ ٩ ٢ ٩ (
C في الحل وات، زهدئا الله نإثالئ نف اذة س أم كنة ا لخزاف ؤالذن وبي٠٠ : أن تق وت لن،اخؤايؤ
H alîfetu’l-Âbdî
A llah dostlarından b iri de H alîfetu’l-Abdî’d ir. o, tefekkür ve hizm etten
zevk a lır ve ib retlik şeylerden istifade ederdi.
ول ك ن ائنبيغ و(ث م كن وا في م حيؤ،ص زوية ظ عتده أخت إل يغثد ؛ ال نؤ أ ن ؛ ه٠٠ :م ولت
إدا جاء،و فيرغ ز ز تجيء نل ط ان القه ار فذا ال م إذا جاء أمحمل و فيء ن ضر
وز، وش القي وم،منى طئان الض زقي ا ل س حا ب ا كن ف ي محن ا لثن اء زا لأزم
ح ش أيم ث ت، ين ا حلى ر ي
النومغون تمم كزون ف3 ئزالئؤ نا زا، ^ ^ وفي الص ا ف١
ت بن
ح دبي هالل،بثى بن ضرار الث ع د ي
ئ ا ي حيى بن م
ث، ثئ ا محم د بن ال غشثن،نقيا ن
، مح ك ان قق وم إدا هذأ ت ائثي ون، '”ك ان ح ل م ه الع ئد ي ج ازا قثا: 3 دآ،^ ^؛١^ ١دارم بن ق س
بد؛رمغميئالود
ثأ م،"عئدفصكوج1" هإ [ئكث أمئ:ثئلآ
134 Halîfetu'l-Abdî
ك ث: ^ثالت١^ ١ قادت و حدقتي ع ج ور 'قانت وكون معه في، حش يهئل غ ا ل م م، يص ر
O nun mescidde şöyle dua ettiğini işitirdim : “Allahım ! Bana huşu içinde
bir tövbe ve tövbe etmiş b irinin huşûunu İhsan et. H alkının içinde beni sana
itaat ile güzelleştir. Katında beni sana karşı yaptığım güzel hizmetlerimle
)iyileştir. Takvâ sahipleri sana geldikleri zaman bana da (nimetlerinden
ikram et. Çünkü sen en hayırlı maksud, en hayırlı mabûd, en hayırlı
mahmûd ve en hayırlı meşkûrsun . ”
محب م ن،ض ون ل ح ودنغ ئئثا إلئلف ونح ن متم ر، تعللون وقم ت معه م
" قام ال: وئل
ي أ،الث ح ر
،تلف
تلف ن ا ذغ ائا إ ز م ن أل م عز، وذ م م ن ذي ضؤ "كثي ر مح د حم ثئ ث له عن حبره، م ه
إل ^ ^ ب١ ه ا ن ت، إ ال ال ذ ي عزقا م ن ج ودنث و ؤمل ث،م ن مغعي سا ث ك ائهلئثا ع تح د ما
H ilâ l b. Dârim der k i: H alîfe’nin yanında oturan yaşlı bir kadın şöyle
dedi: Seher vaktinde Hahfe’nin şöyle dua ettiğini işitirdim : “ (Allahım !) E li
boşlar kalktı ve ben de onlarla birlikte kalktım- B iz, senin keremini
istemekteyiz. Sen nice büyük günahlar işleyen kimseleri affettin. Sen nice
büyük sıkıntıları olan kimselerin sıkıntılarım giderdin. Sen nice büyük
Rabî'b. Sabîh 135
hastalıkları olan kimselere şifa verdin, izzetine yemin olsun k i, sana karşı asi
olduktan sonra bizi senden istemeye yönelten sebep, ancak cömert ve kerem
sahibi olduğunu bilm em izdir. Sen her hayır için ve her musibet anında tek
umut kaynağısın.”
Rabî’ b. Sabîh
A llah dostlarından b iri de üstün akıl ve güzel amel sahibi olan Rab? b.
Sabîh’tir.
أفيئ، ؤال ئ؛غ ممحو م ونا ثنأ ;يؤ،س ه مح زالق ا ؤ ممحم <محزئ ا، ء يهبيثة.ا ل ص حي ح م محم ائ
،ت ومال ه
عدا أغل،نئلوبي
منذ؟ ا م
مارق ال ؤوح ائ ب ١^ أفن
ي ا لعواق ب ما ئ ن ن غ ون؟
في؛ئ ”ىن
سئ عد؛ م ن ئلوب أ جبته ال1 الت،ف رته
^ ^ ^ غذ؛ غى ح١ ، ^ ^ ^ عد! فى "كم نه١
، ابن ادم نزتبلف ال نؤ ت ئ ال ثنى قاد ما ز ال ئ جيء زايؤا ز ال بك ل م قرئا،شمه ؤ حزنة ل هأ
قذ ح رثت ال ديار وعطل ت ا لعق ا ؤ، ومن م غ ق ال ثئ ق د، تعا ن ىف ال ت جي ب، ز ال ثئ رفث حبنا
٠٠ ^ ث اغ عئد
3أؤ الذك ع
yetim bırakm ışsın. Gözlerin göJ^yüzüne dikilm iş, nefesin sıklaşmış, dişlerin
birbirine kenetlenmiş ve çocukların başkalarının yanında garip duruma
düşmüştür.”
ه: تقئ غي أن، اخئ ؤ ي خ ا3 ^ ١ تنآكم أق ه قي: " لؤ غبز ا: ؛ نمت ئ3 قا:جب و د
تم
م نن ع، ^ ^ ١ له فيU ثلت؛ وه و ثق ئكبمث وهز ال ي،ال ئؤ ث بن ا ي علم من عفناعته وشدته
إ ة ههث ا هزما يتب عون ال ق ف ز م ن ئدبلق خل جدوا إ؟ى٠' : هل ت لل خ شن: ي موت، صبي ح
ب ا ل جن ان
ل قد أ طمعت مس ي في ح ل و
ال ثكثز ذللث عليلث ئ : 3 مما، ا ل و ث ن فيلق تبي ال
" غذ ت غ ر ي ت ق م
ص mت اذ
ما أزن ق هث " ك ذ " :أظ ز ء قا3
Rabî’ b. Sabîh der k i: Haşan vaaz verirken adamın b iri yüksek sesle
ağlamaya başladı. Bunun üzerine Haşan: “Bilm iş ol k i, vallahi Allah sana bu
hareketinle ne istediğini mutlaka soracaktır” dedi,
( ٣ ٠٠/ ٦ [ -) ٨٩٣٧ا حدثن ا عتد الله بن م ح م د بن ج ع فر ،محا د :ش مع ت عتيد الله ثن
ن اس منز ال
أ م حب ال؛ c J l* j فسيبم ئذور ح ظه1
٩رضيت ئ
صا ح ب ل ة ،فنظزت إل يه ما امزأه فتمضت له ما هدعئه ما صبي ح " ،كان با لأن وار وكان ئغة
138 A lib. A li er-Rifâ’î
إل ئهئم غ في إقه ا٠٠ :، 3 ن ا يئكي ك؟ محا:صا ج تة أه،3 مما، قك ى ال قئ خ، إ ز مسه ا
1ثله م
؛ ال ؤزأ ث شي و خ م،قئخثن
bakıp peşlerine takıldı ve onlara kendisiyle birlikte olm alarını te klif etti.
Şeyh (Rabî’) ağlayınca, dostu: “N için ağlıyorsun?” diye sordu, o da: “Bu
kadın ik i şeyh’e سسetmemektedir, o, mutlaka bu ik i şeyh gibi nicesini
görmüştür” karşılığını verdi.
Takrîb 1521, Takrîb 4451-b, Takrîb 1515, Takrîb 896, Takrîb 703, Takrîb
581, Takrîb 2402, Takrîb 2137, Takrîb 3837, Takrîb 1584, Takrîb 2630,
Takrîb 2173, Takrîb 565, Takrîb 187, Takrîb 1504, Takrîb 4303, Takrîb 686,
4177 س ل, أTakrîb 3977, Takrîb ^001
: فو د، س د ت
ةآد، ١^ ٢ ^ بمو) أة بد ظ
ط ) لأم م و م ح ن أ ي ظ أئ م حهز غذ ظ
ثامن ظ
حش محا ت ه ما ال، أ و أن الله نحا ر هزن اخذائ ن ا إ ر ج ان ب ا ال ئ ز ى،مس بيده
ت غل ة ا إلنئ ا ذ ي
<ق ا: ض ا لخن،ئ غ ئ او؛اءؤ: أتاه غ ئ،لبب
ةفلم ئذ ام
قدت ؤقا د،" خيقة ؛ مذ غذ| ) لأم ظ وكابذ ظ إلنث ان م أ ال " : ظد، ي
" '* محابدت صايى الدئيا ؤقدائذ ا الخزة: صعيد أ خ وه
1Beled Sur. 4
140 ibrâhîm b. Abdillak
Takrîb 3791
İbrâhîm b. Abdillah
Allah dostlarından b iri de ibrâhîm b. Abdillah b. Eb il-Esved ’dir.
Kendisi Hasan’m, Ömer b. A b dilazîz’e yolladığı mektubun ravisid ir:
ه ذ و بد ءإن م \ ل غ م ثن ه
م د اقز؛ز " :أظ م ك ي ،أ ة ثن أ ي ا لأنزد ،عن
ن ا ثكنة ني ال ،ويص بز غأى شدة ا لآدى م حاهه طول ائب ال ؤ ،ؤاخذن هذه اال ؛از العراره اش
ت حت
ل حقثابه ا وفتنت بغزورف ا ،هأص زث ح لت باماله ا و مموبت قذ زينت
لأروا حه ا م حي قاتل ة ،ئ ال اناقي بالناضي نمت ،ز ال ا ال جن غ د ا لآوي <ذخت ،ز ال
ائث ارفن يالثؤ ج ئ أ حتزة عنه ا م دكن ،ء عاشى نف ا مح دفلم ز منه اب ح ا جته واغ ر وط ش وس ى
•علته شكزات انتؤ ت بألمه ز ح نزا ت الم ؤ ت بغصته فذه ب بكم ده Cثنز يدرك منه ا ن ا
طلب ولم يزوغ ف ث ة م ن ال نحب ،ح ز غ ي م زاد وهدم غش غ ز مه ا د ،محاح ذره ا يا أبين
ؤضئؤئ% \م ه ا ل
وآظل، ؤ ال يدنى ظ ئ ز آ ت ي ن ق ي ك;نيف ا ك ؤ; أ،ز و ئأذثز
£ إن عقد ثهو م ن الثنن اؤ غ ز حظر وبن امحال، زائن ادم منه ا ع إى حقن،وعشقه ا ثكد
بز ت ل
لكانت اال؛قا قذ، ف ا ف ال ولم ح، ول و أن المحالئ لم يخبز عنه ا ح را،عأى ح ذر
فا
ت ا ي، وفيه ا واعظ، دكنفن زقن جا ء من الثؤ عنه ا نا جت، وئثهت العاهد،^ ^ ١ أيقظ ت
هزواه ا عن ا ل صال ج ئ، أؤ ينقع ن ا زص غت ل ظCعأى ربه أئزة أؤي ج ب ن ا أبغ ع ن حالمة
ه ج ئ وضغ ا لخم غشبعلتهء ؤلم د جا ء ت اوزاأل عن الثؤ ل؛)يقو أثت صثع الثت ل م ح مد
وأنت١^ Cموبة
" |دا رأيت نبش ت ي د مم ن دن ب ع ج لت ع م: ق الم, لمو تى عأثه ال،ئل
بمالثي ، خولاسي ال ئومح ن، وشعا وي ا ك زمح ئ، إذابي ائي و غ: فولت،ع س ى ابن مني م كا ن
وطعامي ومحاكهتي ن ا أبث ت، ودابتي ر ج ال ي، و سرا جي الم ن ن،ش ارق ال ئ ن س
في الئثاع م
ب ز ي ف ي ء وم ا ع إ ى ا ال وض أغش مني
فن م
وأصب ح ن ي، ف ي ء فن
ا الرمتث أ ي ت ن ي
Muâviye b. Abdilkerîm
A llah dostlarından b iri de M uâviye b. A b d ilkerîm ’dir.
مح أمح د ن ي ا ا
Mâlik b. Enes
A llah dostlarından b iri de, Haremeyn’in im am ı, Hicaz ve Irak’ta
m eşhur, mezhebi dünyanın her tarafına yayılm ış olan M âlik b. Enes’tir.
M âlik b. Enes, şerefli ve a k ıllı kişilerdendi ve Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem)
hadislerini ezberlem iş, ümmet arasında ahkam ve dini prensipleri yayan,
takva sahibi olan ve m usibetlerle karşı karşıya kalan b iriyd i.
Mâlik b. Enes 145
ماللف بن أن ي في ط الق، صرب جئم ز بن ن قما ن: يقأو ل، ش م عت أب ا داود: محا د،واشد
^ بن أس٣
Ebû Dâvud der لظ: Câfer b. Süleyman, M âlik b. Ene$’i zorlama sonucu
boşayanın durumu hakkında verdiği fetva sebebiyle dövdürmüştü. ibn
Vehb’in arkadaşlarından b iri, ibn Vehb’in şöyle dediğini söyledi: imam
M âlik, dövülüp saçları kesilerek bir deveye bindirilince, kendisine: “Kendini
halka tanıt” denildi, im am M âlik: “Beni tanıyan tanır, tanımayan da bilsin
k i, ben M âlik b. Enes b. Eb î Â m ir el-^ bahi’yim . Ben, zorlama sonucu
boşayanın talaltı geçersizdir diyorum” dedi. Süleymân b. Câfer, onun böyle
seslendiğini öğrenince: “Ona yetişin ve deveden in d irin” dedi,
:م ح ت أل ت أ خ ن ذ بن:؛3 محا،بن ريا د ال ق طا ن ا لم صل عن، حم ذ الل ه بن أ ح م د بن "كث ب
إثئ ا صربه في، " صربه بمثس اوئ الؤ ال أدوي م ن غز: قات، م ن ص ن ت ماللث بن أ م
Fadl b. Ziyad el-Kattân der لكل: Ahmed b. Hanbel’e: “M âlik b. Enes’i آل ؛إآل
dövdü?” diye sorduğumda: “Valilerden kim olduğunu bilmediğim biri
”dövdürdü. O nu, geçerli saymadığı bir talak fetvası sebebiyle dövdürmüştü
cevabını verdi,
ن ا٠٠ : ثئ و د،بلف بن أن ي
ش م ع ت م ا: يمولط،با م صع ب
ش م عت أ: ت
مول،م ح م د ا ل ج ن د ي
M âlik b. Enes der k i: “Bu işe ehil olduğuma yetmiş إءل$ إşahitlik etmeden
fetva vermedim.”
ثن ا، ف ئ
ثن ا ت خ ئ د س إئ ح اق المم،حدثن ا إبراهيم بن عئد الل ه ] ا اءم آ/ ) “ ل آم٨ ٩ ٧ ١ (
| مب آ د ت ق وئ أ ئل ء ة ا
اقزأة ه إذ\ فيه زويا زاف ا لةبعقس: ث ا د، ق ادا أثا بكتا ب،م صال ي أؤ حصيري أ فنف ر ت
فقنت غنة وهزيم ولون إذا تن م ذ م ا ل ل ط ن ا أمنة به نن وه الله ه ثأ ذكى، الن ا س،1محان صزو
H alef bildiriyor: M âlik b. Enes’in yanına girdiğimde bana: “ Seccademin
(veya hasırın) altına bak!” dedi. Baktığımda bir kâğıt gördüm. Bana: “O nu
oku!” deyince okudum. Kâğıtta kardeşlerinden b irinin gördüğü şöyle bir
rüyadan bahsediliyordu: “Rüyamda H z. Peygamber’i (sallallahu aleyhi vesellam)
gördüm. Mescid’inde idi ve insanlar da etrafında toplanmışlardı. Resûlullah
(sallallahu aleyhi ١١^^^٧^^) onlara: «M inberimin altında sizler için güzel bir şey —
veya: bir ilim — sakladım. M âlik’e de bunu insanlara dağıtması em rini
verdim!» buyurdu. Bunun üzerine oradaki insanlar: «o zaman M âlik, H z.
Mâlik b. Enes 147
ح د م،س د ئ إ ن خ ا ى ثا
ق،س عتد الثؤ° ] خدتنا إبزاه م٣ ١ ٧ ٨ [ -) ٨٩٧٣ (
، إن ن ا عيد بن ننا م الص وري3 ه ا: هات، حدقتي إش حاق ن م وت ى ا لأن صا ر ي،ا ل ج و هري
'إ: ق ك، فى ا ل م٠ لبي1 نأبق:لأيي قاد1زءثض أن خاب اثن المح ا ج بذ
" " نابلق ثذ أ ن م: قاد،زئ و د اللي ت ذ تن ا د ذ ك ؟
İbnü’l-M übârek’in öğrencilerinden olan âbid bir zat olan Ism âil b.
Muzâhim el-Mervezî bildiriyor: Rüyamda H z. Peygamber’i (sallailahu aleyhi vesEİlem)
ت ا أ ح م د بن م ح م د بن
ث، ] خل؛ثن ا عئد الثؤ ن م ح م د بن جنفي٣ ١ ١ ٧ ٦ [ “) ٨ ٩ ٧ ٤ (
بو
ح د بتي ثهلؤمحث أ ، حدبني ث خ ئ د شر الحس ث ن، ثن ا عثد الله س م ح ئ د بن غ ي د،عنز
:ث ؤ ف 3 دا، " وماللئ ينشره ا عأى الن اس، زهؤ يأ خذ بنئ محئصه ن دمحعه ا إلى مال ك
ثن ا م ح م د بن أ ح م د، ف ر
حدت ا عتد الئؤ بن م ح م د ين ج ع ] ٣ ١٧ / ٦ [ “) ٨٩٧٥ (
aleyhi vesellem) gördüm. O na: “E y A llah’ın Resûlü! M âlik ile Leys ihtilafa
:) düştüler, hangisi daha âlim?” diye sorduğumda, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem
ثن ا،يابي
فر ثن ا جعق ر ال،حدثن ا محم د بن أ ح م د بن ا لخشن -) ٨٩٧٧ (
أ ج د٢ إ ي٠' : ق ا د، محم د ل ه،نجارة نث ماللث بن أنس غش ابن حازم وهو:قات
" ب اب ا ن أ
ه وأ الثؤ، هكرهت أن اخذ ح ديت رثول،ه ه
موضعا أ جلس م
راد أن ي ح د ث ثزضأ و جنس عأى1 ائ،إ :،3 ها، ^ أ ي أو ص١ ظ،محر ي،ال جؤ
vesellem) hadisine gerekli değer ve önemi vermek isterim . O nun için ancak
abdestli iken hadisi aktarırım .” M âlik yolda ayaküstü veya hızlı bir şekilde
)yürürken hadis aktarmayı kerih görür ve: “Resûlullah’tan (sallallahu aleyhi vesellem
ت ا ج عن ر بن م ح م د
ث،حدثن ا م ح م د بن أ ح م د بن ا ل ح ش ] ٣ ١ ٧ ٦ [ “) ٨ ٩ ٨ ٠ (
" ت ا ء وث ح وه ما
ث ا ء وال
ه ال ماللق بن أنس حقي في ح دي ث رئ ول ال ر
: وئ د، طي م ء ؛ ال م ء ذ ل1\ خ1\ " : ات الئ ا ف ئ3 : ٤١١٤ ، يوئن ئ جد ا لآش
<لئ
٠٠ القي؛؛ثاتي: وش م ان،مالل ئ
Şâfiî der لكل: “ ”. Hadis söz konusu olduğunda M âlik yıldız gibi olur
Yine der لكل: “ M âlik ile Süfyân(-1 Sevrî) ayrılmaz ik ili gibidir. ”
بن. ام ن ع ز ح ديث رن ول الله، " ن ا بقى غلى و جه ا لأرض أ خ د: يق ون،بن م هدي
" نال ك بن أنس
vesellem) hadisi konusunda M âlik b. Enes kadar güvenilir biri kalmış değildir.”
150 Mâlik b. Enes
ت ا أثو يوئ س
ش ا حتيء ث
ثن ا ركريا ال،يا ن
حدت ا أبو م خ ئ د ئذ ح ] ٣ ١ ٧ ٦ { -) ٨٩٨٣ (
أنشدني بئقس أ ص حابما من ال ن د ق ئ في مال ك بن أن ي رضي الثة مما ر: محا د، ال ئ ذ ئ
" :ص ه
Ebû Yûnus el-Medenî şöyle b ild irir: M edineli arkadaşlarımdan b iri bana
M âlik b. Enes hakkında şu şiiri söyledi:
ه اءدا ا لمخقهب ال ك ت ن أ ل س ا ا
Şu’be der ئظ: “ N âfi’nin vefatından bir y ıl sonra Medine’ye gittim ve ilim
halkasının M âlik b. Enes etrafında toplandığını gördüm . ”
: ق اال، ئ ص؛آلم ئ هم د ال م،س د بن ي حيى ا حدثنا إبراهي م بن٣ ١٩ / ٦ )" ل٨ ٩٨٥ (
ئذ أن ي ،ه م ك :أوصني ي utعئد اش ،ئ د " :ثئؤى ^١؛؛ وطلب الح د; ث م ن عند 1هله
!H âlid b. Hidâş der ki: M âlik b. Enes’le vedalaşırken: “E y Ebû Abdillah
”Bana öğüt ver” dedim. Bana: “A llah’tan k©rk ve hadisleri ehlinden öğren
karşılığını verdi,
ئ بج ه ال ك ء ا ل أ ش ،ثثا اثن زغ ب ،قات :قات تاللث " :ش ن أ ثوت قو مي ئ
M âlik b. Enes der k i: “ilim nurdur. Allah onu dilediği yere koyar. Onun
” için çok rivayetle elde edilen bir şey değildir.
بلثيي أن بن خث ان ا لأزرق ،ثن ا ابن مهدي ،غذ ر ج ل ،عن مالك بن أنس ،قات:
ائغلن اؤ بم ألون يزم ا ل مائة غث ا س أل صه ا ال ي ءر "
بن عئد الل ه ،ثن ا ئ خ ئ د س إن ح ا ق ،ثن ا ا لخشن حدثت ا إ؟زا ويلم ( -) ٨٩٩٠ل ] ٣١٩/٦
ت مح د بمالك س أذ س :ما
بن عبد العزيز ،ثن ا ا ل حا رث بن ممنكين ،عن ابن وه ب ،ئ،3
بح
ل ك ن ائفل ر ال ذ ي يل رملف م ن ج نتص
ت في طلب الحلمأ ؟ا قا دت " ح شن ،جب ال و
م ول
إ د ء ت ي م ح ي ؛ امح ه "
152 Mâlik b. Enes
îbn Vehb der لكل: M âlik b. Enes’e: “ilim taleb etme konusunda ne
dersin?” diye sorulunca: “Güzeldir, iyid ir; ancak sabahladığın zamandan,
akşamlayacağın zamana kadar sana lazım olacak olanına bak ve onu
öğrenmeye bak” cevabını verdi.
" ■
•3 ا ن ج- ئل:ب ولأ
م،بن أن ي ت مغت: بم ولط، تش مع ت ابن بئث ب
ت مول،ثاث ح ى
أ
" ت ا محش العث ا ئ التمحق بدييلث
M âlik b. Enes, bir adamın şöyle dediğini nakleder: “Ben oynayan biri
değilim, sen de dininle oynama.”
ش ج ن ت: قاد،خ ث د بن ان ح ا ق ثت ا م ، ] حدثت ا إبراهي م بن هم د الل ه٣٢ م/ ال-) ٨٩٩٢(
ثا ا ء ء
ا ال ي ؤ ء ب م ح
ص، " ظ أ ص شقه أ ك ه ه ه " قأي محق ئ خ ث د:م غ ي ن ا \لق ال م
M âlik b. Enes der لكل: İsa b. Meryem: “Muhammed آاوااوااوقا،^ ل١^٧١١) ؛vBSEİİEm
ümmeti geldiklerinde, ilim ve hikmetle dolu gelecekler. F ık h i konularda
peygamberler gibi (anlayış sahibi) olacaklar.” M âlik der k i: “Bunların, bu
للنأعل أل الاإلilk döneı^ndekiler olduğunu düşünüyorum . ”
ت وقار
و حى غش م ن طلب اس م أن لآكون ل٠' : ] قات مالل ئ٣٢٠/ ٦ ل-) ٨ ٩ ٩ ٤ (
M âlik b. Enes der كل: “ilim taleb eden kişinin, vakur, sükûnet ve haşyet
sahibi oimasr gerekir, ilim , onun hayırlısını elde eden için güzeldir.
İnsanların sana ı^ akküm etmesine fırsat verme. K işin in hayra muvaffak
kılınm ası onun saadetinden, devamlı hata yapması da bedbahthğındandır.
Ona uymayacak kişilerin yanında ilim den bahsetmek kişinin ilm i zelil
etmesi ve hakir görmesi dem ektir.”
ي ن عثاء، "ثا بئ: قات اليؤ، ؤثل ش أة قن ان: ا قات نمابئ٣٢٠/٦ ل-)٨٩٩٠(
” ز الن عي م"ك ي ب ث م س،"ك ص ح ة
:M âlik der k i: Bana ulaştığına göre Lokmân Hekîm oğluna şöyle dedi
Evladım “ ؛H içb ir zaman zenginlik sıhhat gibi, nimet de huzur gibi olamaz!”
M âlik der ki: Lokmân H ekîm oğluna şöyle dedi: “Evladım ! insanlar
kendilerine vaad edileni (ölümü) pek uzakta görüyorlar; oysa âhirete doğru
hızlı bir şekilde g i^ ektedirler. Sen de kendini bildin bileli dünyaya yüz
çevirip âhirete yöneldin. B il ki gideceğin bir mekân sana, içinden çıkacağın
mekândan daha yakındır.”
ش معته يئزأ عش أبكر وأه ج ر زأروح< ،ل\ و تؤم مال<ك ا أريعين شثه أؤ غنهى ود الث؛ن شنه
ت ان فظ ط "
إئ،ت
N âfı b. Abdillah der k i: “M âlik b. Enes ile beraber kırk veya otuz beş y ıl
oturdum. H er gün erkenden kalkıp evden çıkarak yamna giderdim. O nun
”bir insana bir şey okuduğunu duymadım.
: M âlik’ten naklen anlattığım her hadisi otuz küsurلكل M a n b. İsa der
defa veya daha fazla dinlem işim dir.
إنن اب د
ثا أبو عئ ي ن إيا مم) ،مما م
سد ،ت ( -)٩٠٠ ٠ل ٣٢١/ ٦ا خدثثا حم د ال م ئ
بن إ ن خ ا ق ،ثن ا المر وي ،قاد :ش ج ن ت مالك ا ،ثق وب " :إذا إل يكن ل إل س ان في مس ه
”M âlik der k i: “insanın kendine hayrı yoksa, insanlara da hayrı olmaz.
تلزنوس ي ،ثن ا إبراهي م ا ل ح رامي ،ثن ا ئ عوزت؛ا قات :ه ا د لي مالل ق :ن ا
ت خ ث د بن ع س ى ال
ئ ج ب ود اثق\مق ئ؟ ،ئل ث :أى ال ئ د؛ ق ث ش ،زك شذؤ قث خ ،ئا " : 3ظ و د ^ ٥ ١
" ن ج ز ا ه أبا ع م الثؤ 'كان ص الدين بمك ان٠٠ : ق ات، م من اب ه تن
تا
ث، ثن ا م ح م د بن أ ح مد بن يزيد،ثا ن
ب و م ح م د سر ح
حدثت ا أ ] ٣ ٢ ا/ [ أم-) ٩ ٠ ٠ ٤ (
، أ ي نقيان بن عسه محزأيتة حزين ا: يئ و لأ، سمعت الم ئ ث ب ؤ: قاد،ا خل س ى ع م بن يزيد
: قات ي حثى ثن سعيد ا ئا ذ: ف و د، تن هم م° م- سم غث عنف ال ث: مح أت، عئ ى زتئ م
"أمح و ث
تا
با ر ،ث
حدبت ا أ خن د ن جئ مر بن تلمم ،ثن ا أ خن د بن عل ؤ ا لأ (] ٣ ٢ ٧ ٦ [ “ ) ٩٠ ٠٧
عند أئن م حثة أخ ا ؤي ئ ،ض ال زه ر ي يس: أ خ ن ذ بن لحابي ،قا ت :قات الئ اف عى :مح د
Şafiî der k i: M âlik’e: “Ibn Uyeyne’nin yanında Z ü h rî’den rivayet ettiği ve
sende olmayan hadisler var” denilince: “ Ben de insanları saptırmak istesem,
Z ü h rî’den her duyduğumu rivayet ederdim” karşılığını verdi.
ت ا أ ح م د ئذ عل ى ،ظ أ ح م د ئ ؤ ابن
بب ،ث
( ] ٣ ٢ ٧ ٦ [ -) ٩٠ ٠٨حدثت ا أ ح م د وئ ابن -م
ه اش م ،ثن ا صمزة ،قا د :سمع ت ن ا لآق ا ،يم ولط " :لو "ىن لى ءئلهئ ان غل ى س شئن 1ي ا ن
M âlik: “K u r’ân’ı tefsir eden üzerinde bir yetkim olsaydı boynunu
vururdum ” demiştir.
( ") ٩ ٠ <٩ل ٣٢٢/ ٦ا خ ا؛ثن ا أ خ ن د بن جعث ر ،ثن ا أ خن د ئ عل ي ،قن اأث وعث ا ر ،قا د:
ب ن قنئ به "
م ،ق ا د " :ظ أ خ ظ م لخد ثن خ م ،غذ كثا بتالل ه °بن تالف
ز عنة ،سولت " :إدا ج اء ما ت الش ا ف ئ رضي الل ه ش مع بن ال م ع بن نل بما ذ ،ثئ و د :
بل ه فا س يدئلث به "
ا لخديث ص ن ا
Şafiî: “B ir hadis M âlik’ten gelmişse onu elinde tut (onun sahih olduğunu
b il)” demiştir.
( ") ٩٠ ١ ٢ل ] ٣٢٢/ ٦حدثن ا ا لخشن بن ت ع يد ،ها د :نب ع ت محم د بن البي ع ،مولت:
( ") ٩ ٠ ١٣ل ٣٢٢/ ٦ا حدق ا م ح م د بن علي بن عاصم ،تحا أ ح م د بن عيي بن أيي
ن إبراهي م الكن ا س ،ثن ا -ح زم ته ،عن ابن زغ ب ،عن الصغير ، ^ ^ ١ح دب ي إشحاق
بن ئا يع ،ثن ا تتت م ،محات :ش ج ن ت ابن م هدي ،يموت " :ن ا أقدم عأى مال ك في ص حة
أ بن عئد الل ه ،ثن ا ث خ ث د بن إشخا ق ،ثن ا حات م بن م ( ")٩٠ ١٥ل ] ٣٢٢/٦حدتما إبزا
ث م ال بما د ؤ ال ثا ئ نا ن ،قا د' " :كانتاللق
م ال م ،ق ثا غ ئ ءبق
ه ث ال م م ي ،ت
ت أ حد "
م بد ث ص م
بل غ ،
ون ابئ أن ات م ت ن خد ت عئةب ئ و ج ال■ كان ;ا
( ") ٩ ٠ ١٦ل ] ٣٢٢/ ٦قات عئ :م
( ٣٢٢/ ٦ [ " ) ٩ ٠ ١٧ا حدت ا إأز؛ ويلم بي عتد الثؤ ،ثن ا ث خ ئ د شر إ ن خ ا ق ،حدثني أبو
يونس ،ح دبي إ ن خ ا ق ،قا د :ش م عت ماللق ين أن ي ،ثئأول " :تب غ ت م ن ابن شه ا ب،
158 Mâlik b. Enes
" ل ز ف ن ش و: ؛١١ش ؛ اأثا ت ي: ل ء: ئنث، " ه \ ل قؤم أ ء ؤ ي ق إل أخد ث
" 1مكته
ishâk der يآل: M âlik b. Enes: “İbn Şihâb’dan hadisler işittim ve bunları
sadeee bugün ٦ ” deyince, ben: “Neden ey Ebû Abdillah?” diye
sordum. M âlik: “Bu hadislerde amelle ilg ili bir husus olmadığı için
bildirm edim ” cevabını verdi.
" أوثكثث غذ ثئد: قات ن ي ق ئ محس: قات، ثثا نح و ن ا ل خدئ، لخدتن نج ه تذ
حزم ئث ك ي غ ع م ب عين فبمى أؤ
أم د أدرك ت في <؛مذا ش ن ج ز س١ ا ف بن حئد1عق
" مو وأمحاهه إثن ا يكثث غذ أئيو قزم خزى م هأ ا لخد_ش بغد محي ال م م،خ د ه
M âlik b. Enes der نظ: A ttâ fb . Hallâd gibisinden hiç hadis yazılır mı? Bu
M escid’de yetmiş küsur ihtiyara yetişmeme rağmen onlardan bir hadis bile
.yazmadım. Hadis, kendileri huzurunda söylenen kişilerden; Ubeydullah b
Am r gibilerinden yazılır .
وع م ر م ز ر، ن و ر التوأمة و حرام ب ن عئ ما ن، ثمح ت عن صال ح٢ :بن أنس ك ل مال ك ئ
ibn Vehb der ل ط: “Eğer yazı sayfalarımı M âlik b. Enes’in : “Bilm iyorum ”
sözleriyle doldurmak isteseydim, yapardım .”
ئا
ث، ثن ا م ح م د بن أ ح م د بن غنن، حدثن ا أب و م ح م د بن حقا ن- ء٣٢٣/ ٦ ز-) ٩ ٠ ٢٢ (
\ل : ةقأت وب د،أنين ي ال : 3^ ، غذ ت ت ه، تأت زيو آ<لا: يود، نيد إ
بمث إ ز ئإذا٠' : ق ات ه ت ايل ق، م ا بدا لأتأئلف
م ؛ ي ق ي ذ كذا٠
مما ممس ثن، تثا وئت ى ن ه ا رون، ] خدتثا أبو ت غ م ثن خثا نr v r / n [ -) ٩ ٠٢ ٣ (
بي
م،ه مال " قثن ا ش م ع ت: مولت، ت م م ت ت ع ي د ب ن تل بما ذ: محا د، دا ود ب ن ط و ق
( -) ٩ ٠ ٢ ٤ل ] ٣ ٢٤/ ٦خ ا؛ثن ا إبراهي م بن عتد الل ه ،ثن ا م ح م د بن إ ئ خ ا ق ،ثن ا ا لخنن
جن م حي
ب م ض بن يزيد ،مح خ م ن خ ،عذ
م ئ ع ا ش ز ،ظ الءا رث ئن أن
ثفف لااس صبلداد> فش ،قد 1نض وا
ي لم 1ل ك بن أنمي ،د ا : 3ئ ك لم1ل ك :ي1اثا عبد اش ،
أدري أ ال أم و ل مطايا هز ،زأنق وا ئقف ا ي ،ي ت ألوبل ق غث ا ج ع د الل ه عندك م ن ،٣٧١
ف ر بن م ح م د
حدق ا م ح م د بن أ ح م د بن ا لختن ،ثن ا ج ع ( “) ٩ ٠ ٢ ٥ل ] ٣٢٤/ ٦
اك ريابي ،ثن ا ا لخشن بن علي الحلزاني ،ب ؤ ن وس تنهب ال ث وق ال ي ن وماتحين قات:
شمه
شب ع ت مه إ رفن بن عبد الثؤ ،ثق وب :شب ع ت ماللق بن أ س ،إدا ن كز عنده أبو ح
Bزو ال ؛ ا لآم ؤاويوئن ي ا ش ،ف ر د :قا د غتت ئذ محي ا شر " :ت خ نق و د ال م
م بده ن قا ا لأخذ به ا امحا ع لكتا ب الل ه ،زانيقن ا د الط اعة لل ؤ ،ؤقؤة غ ز دين ال ر ،ث س
ال م من ائخلي ئغييزه ا ز ال ثديله ا ،ز ال الثفثز في قيغ حالم ه ا ،م ن ائثذ ى به ا ئه و مهتد
وش انقضن به ا بجو منصور ،زنن ئركه ا اتجع غم تب ل الجنؤ بن ،زو الة الله ن ا بؤر
تيزا "
ج ت اله جهئ م وسا ء ت
ؤأح
1CâsiyeSur. 32
Mâlik b. Enes 161
" س دله
M âlik b. Enes der k i: “Ne zaman birinden daha iyi tartışan b iri karşımıza
çıksa çekişmesinden dolayı Cebrâil’in , Muhammed’e (sallallahu aleyhi vesellem)
M âlik der k i: ilim taleb edenin vakur, sükunet ve haşyet sahibi olması ve
kendisinden önce gelenlerin yolunu takip etmesi gerekir.
،بش الئ ا ج ي
ثن ا ركريا بن م،ف ر
] حدثن ا ا ل ح س بن سع د بن جع٣٢ ٤/ ٦ ) " ل٩ ٠ ٢٨ (
ج اءه٩ " كان ماللق بن أن س:م و لأ ، قادت بت م ن ت الش ا ف ئ، ثن ا أثو بؤر،ثن ا أثو ذاؤذ
٣ ص 'ر نأى أنت،ي ندي ي " أظ |ني ع ر ق ة م ن١ ١ ١ ؛،م ا ألمحا ء ج تنن
" متللق ق حا ص م ه
162 Mâlik b. Enes
Şafiî der لعا: Sapık mezheplerden bazıları M âlik b. Enes’e gelince: “Ben,
Rabbim ve dinim konusunda bir delil üzereyim. Sen ise şüphe üzeresin. Bu
sebeple gir ve senin gibi şüphede ©lanla tartış” derdi.
ء ئ ا م ح و س' كاذ ا م ح م ح م ح أ ي ا ا
، بد ال م ئ أخنت ق خ م
ثا ع م
ق،نمت م™] ذ كا ئق ن ان ئ/ ل ا م- ) ٩ ٠ ٣ ١ (
Abdillah! Ben sadece işittiğim bir şeyi sana soruyorum!” deyince, M âlik:
“Ben de bunu senden başka kimseden işitm iş değilim!” dedi ve bunun ne
kadar ciddi bir durum olduğunu ifade etti.
ب وت'٠ :
بمول :سم ن ت ماللف بن أن ي ،م
ثا مصعب ،أ
ت :ش جن ت أ
ب ول
ه مام ال ثكراوي ،م
M âlik b. Enes: “K u r’ân A llah’ın kelam ıdır ve m ahluk değildir” demiştir.
حدق ا إثز؛يلم بن عتد الئؤ ،ثن ا م ح م ذ بن إش حا ق ،ح دقتي أ ح م د ا ( -) ٩٠٣٤ل ٣٢٥/٦
بلف
ر أ ؤ م ،قات :ت م ن ت ن ا بن أيي بكر بن ت ا ل هم د ال م بن ع م ،ثن ا ابن سد بن
بث أ س ،بمولأ " :الم هان ك الم الله نك ال ؛ الله ص الله وث س ص الله فيء م حثوق "
: “ Kur'ân, A llah’ın kelam dır. A llah’ın kelamı daلظ M âlik b. Enes der
” kendisindendir. A llah’ın kendisinden olan hiçbir şey de m ahlûk değildir.
ش م ع ت الغصن بن ت ل م ه بن ف ا دان ،ثقأو ل :ثت ا عئد الذه بن ئ ا بع ،تمالأ :ئ مع ت ن ا ه ،
يقول " :ثؤ أبة ر-جال رك ب ائك؛ا بز ح يبع د أن ال يش ركبالل ، 4خ ثمحأى ص هذه ا لأا،رواء
أ
ئن أ ش ،نجاءة ز ي د ،ق ا د :يا أثا عئد الثؤ ؤال ؤ ح م ن ،غش ائغن؛ش ا ن ث ن ى ه ' ي ن مال ك
ب ق ؤاد ئ
م ، وا إل بمانم به وا ح ي،تي ري
وا ال شزاءم مئة ي ج،ه ن ظ و ل ا م حئ بئة
'٠ زأظنلف صا ح ب بدعة وأم ر به ه ا ح ر ج،بدعه
" م حرم هأين ه م عن: تم ئ،[ ظ، مم يم ولون ق محابي4 يوم ئذ م ز ؟ ؛ ر ر ه ئاظزه
ؤ ه إ ي عق ز ي ثؤنئذ ل ح ي ت ي ه: قؤل ال م محا أ ى
M âlik b. Enes der نظ: Bazıları: “Yüzler vardır ki, هgün ışıl ışıl
parıldayacak, RabJerine bakacaklardır”2 âyetlerinde söz konusu
,bakmanın A llah’ın sevabım ummak olduğunu söylüyorlar ki yanılm ışlardır
O zaman bu kişiler: “Hayır ؛Onlar şüphesiz هgün Rablerinden (O'nu
görmekten) mahrum kalmışlardır.”3 âyeti hakkında ne diyecekler?”
ت ا أ خن د شر
ث، ثن ا ابن أيي ذاؤة،ثا ن
] حدتما أبو م ح ث د بن ح٣ ٢ ٦ ٨ [ “ ) ٩٠٣٨ (
٠٠ ا محا ق بأيثهب
1TâhâSur. 5
2 Kıyamet Sur. 22-23
3 Mutaffifîn Sur. 15
Mâlik b. Enes 165
قنا، تم
ه د ال ر ح ش بن أني حا
تا م
ث، حدث ا عتد الثؤ بن م خ ث د “ ) ٩٠٣ ٩ (
: هاد، ت أ ق ي ى أئ س عن الم در؟: مب أول لن ج ل، ش ج ن ت مالك ا: هات، ثئ ا ابن ز غ ب، يون س
جق خق ف ز دب ر
م ئ ذا؛ا ز ن ه ي وؤ يئ : قئ و د،ر، " | ه ئت0 إ:ئ! ل آد
" أل م لأن جهئ م م ن ال جثة والناس أ جتعين^ عال بد م ن أد هو ن نا قات اللة قتا ر
M âlik b. Enes, bir adama: “D ün sen bana kaderle ilg ili m i sormuştun?”
deyince, adam: “Evet “karşılığını verdi. M âlik b. Enes adama şöyle cevap
verdi: “A llah: «Biz dilesek herkese hidayet verirdik, fakat cehennemi
tamamen cin ve insanlarla dolduracağ!ma dair Benden söz
çıkmıştır»1 buyurmuştur. A llah’ın dediği de mutlaka olur.”
: هالط، ثعا أبو ثقي ئذ أيي غ ا م م، ا حدق ا عثد الثؤ بن م ح م د٣٢٦/ ٦ [ “ ) ٩ ٠ ٤ ٠ (
” : هم زا، ^ ^ ١ نغل ماللف بن أسى عن ثزوي ج: محاأل، ثن ا مؤان بن محم د، بن شبي ب
1 Secde Sur. 13
2 Bakara Sur. 221
166 Mâlik b. Enes
Osmân bildiriyor: Adam ın b iri îm anı M âlik’e geldi ve bir konuyu sordu.
M âlik de konu hakkında adama: “Resûlullah )(sallallahu aleyhi veselİEm bu konuda
”?şöyle buyurdu” karşılığını verdi. Adam: “Sen de öyle mi düşünüyorsun
diye sorunca. M âlik şu âyeti okudu: “O'nun buyruğuna aykırı hareket
edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba
uğramaktan sakınsınlar.”1
ال يم ،ثن ا ا لخشن بن عئد الله بن م ح وي ،ثن ا الحس ي ،قات•' قات م ايلف بن أن ي؛ '٠
م آ م \ " ils
إ ؛ م ؤأء س م ث \ل ثآ ي ونهب مح ذاء
( -) ٩ ٠ ٤ ٤ل ٣٢٧/ ٦ا حدق ا إبزا م م ن عتد ال م ،ثن ا م ح م د ن إ ن خ ا ق ،ثن ا جئم ز بن
Abdullah b. N âfıJ bildiriyor: M âlik şöyle derdi: “im an, ikrar ve amelden
”meydana gelir. Bu nedenle artar ve eksilir.
( -) ٩ ٠ ٤٥ل ٣٢٧/ ٦ا خدثن ا إبراهي م بن عئد الثؤ ،ثن ا ث خ ئ د بن إشخ ا ق ،ثن ا متؤار بن
عند الله العنث ر ي ،ثن ا أيي محا د :قات ماللق بن أنمي ٠٠ :م ن تئثس أخذا ص أ ص حا ب رن ول
ينلط رنلة عأى نتن ث ء ؤ\لقه عأى "كد ث ئرؤ هدش ى أظء ش غش ر،نوله م ن أ ن د
؛؛'كون دو ال مح ن ال م ل الم ن ى محلل ه ز ل إلن ول ^۶؛ ،اق ربى والتامى وا ل م سا كي ن ناس القب
تا"ئ إ ال ؤن وأل نمحذوه زن ا ثف ا م غنه ه انثه وا زاقق وا الئة ٤ ١الثث قديد
ا لآني ا ء منك م زن ا ا
اقيء م
"خ
M âlik b. Enes şöyle dem iştir: Resûlullah’m (sallallahu □١^٧١٦! vesellem) ashâbından
birine d il uzatan veya kalbinde onlara karşı kin taşıyan kişinin
M üslüm anların elde ettiği ganimetten bir payı olmaz!” M âlik sonrasında şu
âyetleri okudu: “Allahın, fethedilen memleketler halkının mallarından
Peygamber’ine verdikleri; Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler,
yoksullar ve yolda kalmışlar içindir; ta ki içinizdeki zenginler
arasında elden ele dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne
verirse ٠٨٧ alın, sizi neden me؟ıederse ondan geri durun; Allah'tan
sakının, doğrusu Allah'ın cezalandırması çetindir. Allah'ın verdiği bu
ganimet malları bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan,
Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamber’ine
yardım eden muhacir fakirlerindir, işte doğru olanlar bunlardır. Daha
önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imam yerleştirmiş
olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara
verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler;
kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde
tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından k o r u n a b ilm iş kimseler, işte
onlar saadete erenlerdir. Onlardan sonra gelenler: «Rabbimiz ؟Bizi
ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde
müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin,
merhametlisin» derler.”! Sonra ekledi: “ Bunun içind ir ki onlardan birine
dil uzatan veya kalbinde kin tutan kişinin ganimette ط سolmaz.”
بو
ثن ا رشته أ، ثن ا إش حاق ب ن أ خ ن ذ،حدثن ا أبو م ح مد ب ن • ح ثان ] ٣٢٧/ ٦ [ “) ٩ ٠ ٤٦ (
۶^ ^ ^^^ ١ وال ذ؛ن معه أ<يث اء غلى4ؤ ق خث د رنوت الل :لرثم هذه ؛ الثئ1ه محقزأ م
شمنق، ثا ئ خ ث ذ ئ إ ت خ ا ة
ق، ترا م أ ئ ي د ال م: ا خدتثا إ٣٢٧/ ٦ [ - ) ٩ ٠٤٧ (
Mâlik der ki: “Ne gariptir ki Câfer ve Ebû Câfer’e, Hz. Ebû Bekr ile
Ömer’in durumu sorulmaktadır!”
1Fetih Sur. 29
Mâlik ء. Enes 169
ح دبقي مالل ث بن، خ د ش ع ذ الل ه بن وئ ب، ثن ا ق ش ئ ث م،حي م ئ ن' ويلم
إئ ه
م1 ائب؛ءق ث د ي الث٠ ي د ؛ ص نأى أواء ي، با ث مöte ؛ة ز ي٠' : ئت ،محي
اثب؛؛ق،مب؛ غ ي ن ا الث الم
م وال ذ ي شب ي بجده ن ابل غ ح واري ع س ى ابن: نقا د،وئفزاؤه
ذه1ؤنت ع ذ بن 'عث
ت ر ع من
عن ه،ش ام تأ ت ج ن محدم ال، ي ح د ث أن صال ح ين عل ي،ش ج ن ت ماللف بن أنمي
' أقن٠ : ممات،خ ز ذأل عش را ه ب فأش نن غ ز غنة ،م ي ج د أخذا يخبزه Cبن ع د العزيز
ثكثروا ال ك ال م يغتر ذ ك ر الله ال '٠ : علته الث ال م كا ن مولت، أبت بلع ه أن عس ث ى، م ا ل ك
170 Mâlik b. Enes
، م ث ش ومعا ن0 القامس ر ج ال1 ظدم،الن اس ك اءتك م أربا ب ول ك ن ائفلزوا محيه ا ك أمح ز عبيد
أثة بثعة أن، عن مال ك، ثن ا المع نب غ، ثن ا ت خ ث د، ا حدق ا أبو بكر٣٢٨/ ٦ ل-) ٩ ٠ ٥ ٢ (
، وأداء ا لأن ائؤ،' ص د ق الح دي ث٠ : ن ابل غ يلف ن ا ئزى؟ ثاب: م د ثق،لعمان الحكمن؛
M âlik b. Enes bildiriyor: Bana ulaştığına göre Lokman H ekim ’e: “Seni
bu hale getiren şey nedir?” diye sorulunca: “Doğruyu söylemek, emanetleri
sahiplerine iade etmek ve beni ilgilendirmeyen şeyleri bırakm aktır” dem iştir.
إ' نناي ال بن أبي أو ص ،ثن ا ناللف بن أن ي؛ عن هف ام بن عروه ،غذ أييو ،قادت قات عنن
بن ا ل ح طا ب ٠٠ :ب عل م ون أثف ا القامس أن 1قأ س هؤ ائيثى ،ؤأثت م ن ممس م ن ق يؤ ائثغث ى
غثة "
( “) ٩ ٠ ٥ ٠ل ] ٣٢٨/ ٦خ ا؛ثن ا الحس ن بن م ح م د ،ثن ا إن ن ا هبد ائئاح ي ي ،ثن ا إن ن ا ه د بن
أيي أو ص ،ثن ا مال ك ،ح د ثن ي سء أوصى أن عنن ن الحتئا ب ،أوصى زب ال ،ق ا د " :ال
ث وم إ ال م ن حشي
م ل ك ،ز ال أبين م ن ال نن ا ال بجلف ،وا جتن ب عذؤك زاخذن
مترمحس ج
.ورضي عته ا ومغه ا سن وه ،ق اني ،امرأة بنه م :والله الدحل ن ا ل حنه ،أقد زؤغ الغبي
ت وه
س د ح لت عأى ع ائس ه رضي الثت ثن ا ز عنه ا ،م
ثأخثزئه اب ما زأت ،قثال غ " :ا ج م عي الغ
ال إل يهنثمجئن ئح دمحهنب ما زأت في المن ام ي ا ل ال ي ”كن عندك ج ئ ئل ت ن ا مح ن ت،
ثا
ب، م ا إل شزابأذي ب محلم تن محب
° ] خدتثا أتو رزغه ث خ ئ ذ ئ إ٣٢٩/ ٦ ل- ) ٩٠٥٧ (
وني
وظوا خنينا ال ق م " : ق ا د، مح د ق م زللف، ^ ١ تن أ س خئ بجا ا ه ز بم؛
شص ئدعى: ث ك، ال: قا د، عتز ا ل ماس؟٤ ^ ٠ ثمئ: ئ ك، ض ا جي م: مما ل:قات
: مولت،ف ع ي
ش مع ت الش ا: ت
مول، سمعت الثي؛خ بن نلبما ذ: قات، ثان بن حبي ببن ر
İmam Şâfıı der ki: “A llah’ın K itab ı’ndan sonra im am M âlik’in M uvattas 1
kadar çok doğruyu ءآءل^نalan başka bir kitap yoktur. ”
حدت ا أبو عئد الله م ح م د بن محل د ثن ا أبو بك ر بن ادم ا٣٣٠/ ٦ )" ل٩ ٠ ٦ ٠ (
محالط: يمول
أ،فع ي
شا ت م مت ال: ه ا د، م د أ ل حك م
ثن ا م ح م د س حم د الثؤ بن ه،أ ل ج وهري
، نإذا ح د ت عن عير مالك لم ي جئه إ ال الس ير، ضص عليه م ا ن ي ي غالناسى عثه حش ي
خدممغز ص \1 أ، م ع ر نخخرظزب أتؤأص أط م ظ أ٠' : ;غول0ثقا
" م إثن ا ث هم ت ي مثك ارهين- نإذ! ح دبتك ب ض أ ص حابتك، ئنؤويغ1 تلم عل غ°ت ال
Şafiî der İri: Muhammed b. el-Hasan dedi لكل: “ M âlik b. Enes’in yanında
üç yıldan fazla kaldım .” Muhammed, M âlik’ten bizzat yedi yüz hadisten
fazla dinlediğini söyledi. Muhammed, M âlik’ten hadis naklettiği zaman
174 Mâlik b. Enes
" ملل ق؛ ق مح ي
Muhammed b. Îdrîs eş-Şâfiî bildiriyor: M ekke’deyken halam bana: “Bu
gece tuhaf bir rüya gördüm!” dedi. “N asıl bir rüya?” diye sorduğumda:
“Rüyamda b irinin: «Bu gece dünyanın en âlim adamı öldü!» diye
seslendiğini işittim ” dedi. Hesapladığımızda halamın rüyayı gördüğü gecede
M âlik b. Enes’in vefat ettiğini anladık.
ثن ا ابن، ثئ ا علي ئذ أخنت بن ئلثما ن، ا حدق ا ئ خ ث د بن إبزا من؛٣٣٠/ ٦ ل-) ٩٠٦٣ (
زأئق زي ال ا إلخ يثبنالكU " : قولت، غي ث ائذ اليازك: قات،ة محم ئذ خ الب
٠' إ ال أن ث خ وذ ئة شريرة، £بن أنمي ق س له "كئيز ص الة ز ال صيا
İbnü’l-M übârek der k i: “M âlik b. Enes kadar öne çıkan ve çok değer
verilen birini görmüş değilim. Oysa ne namazı, ne de orucu fazla değildi.
Ancak gizli yaptığı amelleri varsa bilemem.”
ه، ة أغتن ئ غير ا لآي،م يتلم ج ] خدك أغتن ئ٣٣. /l] -((آ.ه آ
ن ا ق ات ع زت اؤاه أمح ت: بموت، ه ذ الؤ ح م ن بن مهد ئ
ش مع ت م: ثا د، ت انأ خئ ذ ئذ س
وأردت أن أرهم ة عش شيمي في ن ن ح د ل مال ك يؤما ومحل ت،في ئنبسي مما س م ئته بئة
قا د،ب د ي ؟
ب ا عتد الله ئد غنت صر أهلي ن ا أدري ن ا ح ذ ت عليه م م
يا أ: ه زث ول ألله:
قا إ و م ء ئ،< ث ثا ك ذ ئ ق ء ي ا لآ، خ ه أ خ ط ئ ج م ] ٣ ٣ ١ ٨ [ -) ٩ ٠ ٦ ٦ (
ث ما ر ا ل جنة
ف ن قيء أئبة ب
' ي٠ : عن مال ك بن أن يء قات، ثن ا ت ع يد بن عئد ا ل ح م ي د،ت ع ي د
ه د ا لر ح م ن بن أيي
( - ) ٩٠٦٨ل ٣ ٣ ١/ ٦ا حدثن ا ا لح س ن بن محم د بن ا محا س ،ثغ ا م
مح ذ الثؤ بن م ح م د المم يز ،يمولط :ت م ن ت عتذ الله سر م ح ث د ثن على الق ا ني ى،بالدين ور
^'٥ت ال5ه آ ال ف و ذ ر ،وه ا j â <\ : 3أ ك ث ذ و، ن أنس فد ممث ذو؟ ،ق ات :ال ،
٠قات " :وال نديظ محت ي أز كانوا ثئل نون " ، ز ال م حل إ ر ال م و ج نغلف ،ون ال م
^^؛٠ ق ا ن، وهذه د الدأ هإ، '٠ ’’ ال ن د ت ه ثنفي حبته ا حمن ا ينقى ال كي ز حيت ا ل ح ديد:وقا د
Ebû M ushir bildiriyor: H alife Memûn, M âlik b. Enes’e: “Evin var mı?”
diye sorunca, M âlik: “Yok!” karşılığını verdi. Bunun üzerine Memûn ona
üçbin dinar verdi ve: “Bununla kendine bir ev al!” dedi. B ir zaman sonra
Memûn bir yolculuğa çıkm ak istedi. M âlik’e: “ Osmân’ın Kur'ân konusunda
yaptığı gibi ben de (hadis konusunda) insanlara M m atta y ı okuma
zorunluluğunu getirmeyi düşünüyorum” deyince, M âlik şöyle karşılık verdi:
“Bunu yapma im kânın yok! Z ira ashâb, H z. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem)
vefatından sonra dört bir tarafa dağılıp hadisleri insanlara bildirm işlerdir.
Bugün her şehirde hadis konusunda insanların bilgisi var! Bunun için
seninle birlikte gitmeme gerek yok. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): «Düşünseler
Medine'nin onlar için daha hayırlı olduğunu göreceklerdi» buyurmuştur. Yine:
«Körük demirin pasını nasıl silip temizlerse Medine de kendi kirlerini öyle
temizler.» Bana verdiğiniz dinarlar da işte burada. İster geri al, istersen de
bırak.
هد
تا م
ث، ثن ا ال بئذام بن ذاؤذ، إ م ال ء، ] حدثن ا نلئئ ان س أ ح م د٣٣٢/ ٦ ل-) ٩ ٠ ٧ ١ (
بن
وهى أن م حث ج، أن ممأئ ال ن ؤ أ ي ا م حة وي ح ج ل الن اس غش ما محه،ث ال ث قي
بملي، ه و بجلة م ن ج ؤ م وده ب وفئة وش أن قدم ئايخ بن أيي محم إماما اهي
ه ان، ^ ^ في الك عثة١ أث ا ثئلي ئ، ش ئ
ي\ أبين الموم٠٠ : مم ئ ت. ت ج د رنو ل الثؤ
سفي م
178 Mâlik b. Enes
، فسه مصي ب
ف ا ي وكئ عند ن
ق وا في ا ال
ا م حثئ وا في الم ن و ع و م ر أ ص حا ب رشول ال ر
ص ة محال أزى أنب حرمثاه م ن جؤه ر زده ب ومحه وار ح اذك إ زأث ا مقس منتر رنو ل الثي
ش1 وق ا ف ال ق ي أ أ ب أ ع د
Takrîb 2296, Takrîb 22 ل8 مTakrîb 2358, Takrîb 3727, Takrîb 1781,
Takrîb 3201, Takrîb 1897, Takrîb 1392, Takrîb 2860, Tafcrîb 3724-b, Takrîb
3200, 3028 س , Takrîb 1668, Takrîb 2942, Takrîb 1864, Takrîb 1730,
Takrîb 1648, Takrîb 545, Takrîb 2160, Takrîb 1031, Takrîb 2961, Takrîb
2372, Takrîb 2351, Takrîb 476, Takrîb 1434, Takrîb 4070, Takrîb 3291,
Takrîb 1847, Takrîb 1479, Takrîb 1262, Takrîb 2326, Takrîb 1903, Takrîb
2151, Takrîb 1799, 1256 س ل, أTakrîb 1767, Takrîb 409, Takrîb 741,
Takrîb 4402, Takrîb 252, Takrîb 3912, Takrîb 1794, Takrîb 564, Takrîb 563,
Süfyân es-Sevrî 179
Takrîb 4304, Takrîb 4082, Takrîb 3518, Takrîb 1002, Takrîb 189, Takrîb
2986-a, Takrîb 2943, Takrîb 2768, Takrîb 812, Takrîb 2796, Takrîb 937,
Takrîb 2899, Takrîb 2035, Takrîb 1770, Takrîb 2012, Takrîb 1473, Takrîb
2251, Takrîb 2536, Takrîb 2718, Takrîb 524, Takrîb 2985, Takrîb 2886,
Takrîb 1773, Takrîb 897, Takrîb 1651, Takrîb 2582-a, Takrîb 2963, س أل
2790, Takrîb 4512-a, Takrîb 3811, Takrîb 4355, Takrîb 717, Takrîb 555,
Takrîb 918, Takrîb 985, Takrîb 2140, Takrîb 1896, Takrîb 1283, Takrîb
2066, Takrîb 2807, Takrîb 92-b, Takrîb 3913, Takrîb 2289, Takrîb 3812,
Takrîb 2986, Takrîb 3755, Takrîb 2032, Takrîb 4109, Takrîb 1305, Takrîb
1267, Takrîb 2056, Takrîb 3638, Takrîb 1204, Takrîb 5024, Takrîb 486,
Takrîb 4214
، ثن ا م ح م د ئ ن إ ئ خ ا ق،مه د ال ثؤ بن بيلم،ح دثن ا إثزا ح و. ن م ح ئ د القا ؤ د حدقت ي ع مزو
ISO Süfyân es-Sevrî
الح دي ث ”
ح دب غ ى ا ل ح س ب ن ب ش ال ه ي ئ ،قا ت:
م هم د الل ه ب ن حدثن ا ا ( - ) ٩١٧٧ل ٣ ٥ ٦ /٦
ثان
ت لي في التئا م :الإللمه ن ا ث نم
ثام ي :ت ا ث أبين المومنين 6ققنث لل ذ ي مول
في م
Ebû Usâme der ki: Süfyân es-Sevrî vefat ettiği zaman Basra’daydım.
Süfyân’ın vefat ettiği gecenin sabahında Yezîd b. ibrâhîm ’le karşılaştığımda
: “ Bana bu gece rüyamda: «M üm inlerin em iri vefat etti» dendi. Banaكل dedi
rüyamda böyle diyene: «Bu gece Süfyân es-Sevrî vefat etti mi?» diye sorunca:
gece vefat etmiş, haberimizه «Bu gece m i vefat etti» cevabını verdi.” Süfyân
olmamıştı.
م ح م د بن عثد المل ك بن زن ح ويه ،ثن ا عئد ال رراق ،د ا :، 3ضن ت شقت ان بن عثته ،ثق ونت
ب ئ فى رماته،
ب اس .فى ومائه ،والئ ع .اس ع ٠٠أئمة القاسيب الئه بند أ ص حا ب نن ول الله
ث و ر ي،
ثا ح ،وذكر ئتيان ال
نقا د ن ق ن ان ثن ا آيوث بن ن و يد ،ه ا د :ش م ع ت ^ ٤^ ١بن الص
ي ئثئ وئه
م نذ تئ ع ين تنه ونح ن في ائكثا ب ،ثنث يما ا لمرأة والؤ ج د الى ن صا ن ف و أذ
م°.ه ش غ د١١٠
ه
أ خن ذ أ ال ي ئ ،ثن ا أ خن د ب ن ^^ ١؛ ،ثن ا بمص ثن ، ، ^ ^ ١قات " :كا ذ ئق؛ان التؤري
بميم إمءاهم"
”Bişr b. el-Hâris: “O nlara göre Süfyân es-Sevrî insanların im am ıydı
demiştir.
( - ) ٩ ١٨ ٢ل ] ٣٥٧/ ٦ثن ا إبزا م أ ن عتد ألل ه ،ثن ا ث خ ث د بن إ ن خا ق ،ثن ا أبو ه مام
ى أيي الث ج ود ،ي جيء إ ر ث م ا ن م ا ل ئ ن ي ئ ،ثن ا متارك بن ت ج ز ،ه ات :نأي ت ع ا م
ث " :أئتثايا ذئ؛ان ضبينا زأيالث م حرا ٠٠
التؤري ينثفتيه ،ويقول
ت ثن ا إبراهي م
( - ) ٩ ١٨ ٣ل ٣٥٧/ ٦ا خ ا؛ثن ا الماضي أبو أ خ ن ذ ،ؤأثو محم د بن ح ا ذ ،قا ال
يون س ،قا د ت ش م ع ت زايده ،ثق وب'• ٠٠كا ذ ن ئ؛ ا ن أفق ة اق 1س '٠
( " ) ٩ ١٨ ٠ل ٣٥٧/ ٦ا حدثن ا إبراهي م بن عتد الثؤ ،ثن ا م خم د بن إشخ اق ،ث ا أبو ه مام
ض بن شقيق،قات:ت ثن ا عئ ئ 1لخ
ن بن أيي رزئه،ق ا الا لق م حي ،و س د بن مهد ال ري
^ ا 5د
مح ئ مذ م غ د! الزض أ م م ا;تن ، ^ ^ ١ف ود ٠' :ظ أ م جت ئ محد
ه " ن جمة
( -) ٩ ١٨ ٦ل ٣٥٧/ ٦ا حدثن ا إبراهي م بن عتد الل ه ،ثن ا ث خ ئ د بن إ ن خ ا ق ،محا د :ش م ع ت
هؤ "
م بت1 ،
ه ال لخوث ج " ومح د م :ا غ و ز ي ال قوم كثا ب التي نح ا ر ز ث ظ
sünnetiyle amel eden bir adam seç” dense Süfyân’ı seçerdim ,
زبور ،قات :ت م ن ت محيل بن جامحي ،يم ولأ " :إن هؤ الء أشربتقلوبه م خ ب أيي حنيفة
خ ز ال ينؤن أن أ ح دا كا ذ أعل م بنئ "”ك ما أفزط ت ا ل س عه في ح ب علئ ، وأفز طوا فيه،
" " أب و نمث ا ن ال ت ؤ ر ي ال ق ف ي ه: ق ا لأ، م ن ت ع ي د ب ن م ن ر و ق ؟، يا أبا يمن طا ؛: ثق ا ل ثت ز ي ت
ثن ا عب امس ب ن،ب ا ر
ثن ا أ خ ن د بن عل ى ا لآ،ح د ق ا أ خ ن د ب ن ج ع ف ر ] ٣ ٠ ٨ /٦ )“ ل٩١٩١ (
بي
ه خ ر ال ما ص شغ ب " م أ ي ن ي غ د ؛ ي، ؛ أ م،قأ؛ا ت ه ش م حن ئ
م ج ل س ش ح نيفة وأ ص ح ابه
Eyyûb b. Süveyd der ki: “Ne zaman Süfyân’a bir şey sorduysak,
muhakkak yanında eskilerden bir rivayet veya kendisinden önceki bir
âlimden bir söz bulurduk.”
Süfyân es-Sevrî 185
ثن ا ي ونف ن، ثن ا أبو بكر بن أيي ع ا صم، ] حدثت ا أ خ ن د بن إ ن خا ق٣٥٩/٦ [ ")٩١ ٩٨(
^ ^ ح جه١ " <ث متا ن: ثقأو ل، \ م ه- ش ي ن ت أي أسث:،3 ئ، بئة نأت ون،ئ ار-الءث
ز ال أؤزغ،م م ن ن ق ه ا ن " ن ا نأي ت أخت) أ: ي م و لأ، س م ن ت أخن ت بن يون س،ا أل ح وص
" ز ال أ رفد ش ن م ا ن، ؤ ال أفثة م ن نئ ي ا ن،من نقث ا ن
Ahmed b. Yûnus der ki: “Süfyân’dan daha âlimini, vera sahibini, fakihini
ve zahidini görmedim.”
186 Süfyân es-Sevrî
( ")٩٢ ٠١ل ٩/٦ه ] ٣حدثغ ا ^£١؛^؛ بن عئد الثؤ ،ثن ا م ح ث د شر إ ت خا ق ،ه ابت شب غ ت
بمول :ش م ع ت ي ح ق سر ش جي ،بم ولط ’’ :ظ ك ي ت ص نقيا ن ،عن ا لأع م ش
أبا هدا م ة ،أ
أ ح د إل ع بث ا ض ن ت ،ض ا م ح ش "
( ")٩٢٠٢ل ] ٣٥٩/٦حدثت ا إب راهي م ،ثن ا ت خ ث د ،ظ 3ت سم ن ت ابن أيي رزم ه ،يأمول:
ش م ع ت أي 1ش ا م ه ،يأمول ٠٠ :م ن أ ح رك أثتئ ظزبعينه إ؟ى م ت د نئ؛اذآ ، ^ ^ ١د تح دمحة ٠٠
Ebû Usâme der ki: “Süfyân es-Sevrî gibi (faziletli) birini gözlerimle
”gördüğünü söyleyene inanma.
( - ) ٩٢ ٠٣ل ٩/٦ه ] ٣حدت ا إبراهي م ،ثت ا م ح م د ،ثن ا ا لخنن بن الهثيا ح الزار ،ثن ا عئد
م ،ص ئ د ال مب ن ئن ن ه د ئ ،قات " :ن ا ي ئ أ م ح ل ص ن ا ل ك ،ز ال ال مب ن ئ أ نجم
رأيت أعلني م ن ن ق ع "
وين ا لمم ه اؤ ،يا ت غ د ائثلئ اؤ ،تا زين العيون ،س ك ي ائثيون لعم د ك غلى وا ص ل ا لأر حا م في
Sabit veya ismâîl ez-Zâhid, Sevrî zikredilince dedi ki: “ Allah Ebû
,Abdirrahman’a rahmet etsin. Ey fakihlerin en zahidi, ey âlimlerin efendisi
ey gözlerin nuru! Gözler, akrabalarıyla alakayı kesmeyen senin yokluğuna
ağlıyor.” Sonra şöyle devam etti: “Müslümanlar, Ömer b. el-Hattâb ile
(vefatıyla), bizler de zamanımızda Ebû Abdillah’ın vefatıyla musibete maruz
”kaldık.
Süfyân es-Sevrî 187
ثت ا أبو بكر، ثن ا أبو بكر بن أ ي ع ا صم، ] حدثت ا أ خ ن د بن إشث ا ق٣٦ ٠/٦ )“ ل٩٢ ٠٦(
في ن٠' : ق ا ل، زئ محق، ؤ ت ألوة عن نقي ا ن: ي م ول، قادت ت ب ن ت ي ح ش ثن ثص د،بن ح الب
غ مت ا ن ير جغ، لمدمث ا شئثه عأى غ مت ا ن ل تن د م ه،ا ال مب ا ل م ح ا باة ؤل ؤ ” كا ن ا ألمنب ا نمحاث ا ة
قد زأئث ا ئ ن ا ي حت ل ما ن ه و جدتا، وغ مت ا ن أخقفليئ ا، وشغته ال ير جغ إ ز كث ا ب،ا ز كتا ب
٠٠ ا ل أم غ ر ن ا قات ن ي ا ن
Şerîk der ki: Allah, kullarına: “Neden falan gibi olmadınız” demesi için
yeryüzünü hüccetsiz bırakmaz. Şerîk der ki: “Süfyân es-Sevrî’nin de
bunlardan biri olduğunu düşünürdük.”
188 Süfyân es-Sevrî
ي حش ئ ذ آيوث ،ثن ا أبو ال ن غ ز ،قاتت ش م ع ت الثا>ن ،ينزو يمولون " :قت جاء الت وري،
ئ خ زي ث أ ئ ؤ إ ي،ث إ دا ئ ز ع ال م ئ د بم د ؤ ي ي ة "
( ")٩٢١٠ل ٣٦ ٠/٦ا حدثن ا ئلمبان بن أ ح م د ،ثن ا ي حيى بن عبد ،^ ^ ١ثن ا أبوع مير،
ثن ا ض منة Cعن ابن شودب ،قالأ :ش م ع ت أيوب الث حتثا ئ ،يقأو ل ٠' :ن ا هدم علتن ا ين
؛ ت ي ؤ أ ك د ئ ن ي ذ \ مهي "
( ] ٣٦٠/٦ [ -) ٩٢١٢ه ا 3إشثا ق ،زقات ي حيى بن تعيد ” :كا ذ ن ميا ن أ بمرب ا و جا ل
( -) ٩٢١٣ل ٣٦ >/٦ا حدثن ا عند الثؤ بن م ح م د بن جنفي ،ثن ا ع د الل ه بن م ح م د بن
ش ه بن ثبي ب ،ثت ا شي ز بن ع ا صم ،ص ت ش ا ن ا ل حؤاص ،قا د :ش م ع ت ركريا ،ثن ا
ظ نأي ت م يش مث 1ن ظ ب ث ن أقتد ي وعقه ابك ي " عتنان س ن] يده ،ثق وب:
Osmân b. Zâide der ki: “Süfyân gibisini görmedim. Ona uyarım ve onun
”için ağlarım.
Süfyân es-Sevrî 189
: “Kişi, yirmi yıl boyunca kendisi ibadete vermedikçe hadisلظ Sevrî der
”öğrenemezdi.
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi hadis yazmak istediği zaman, yirmi yıl
”boyunca hareketlerine dikkat edip kendini ibadete verirdi.
حدق ا أبو بكر م ح ئ د ن أ ح ن د بن بمو ت ،محاتت ثن ا أبو بكر بن ا ( “) ٩٢١٦ل٣٦١/٦
ن ذ ئ ع ئ ،قات أبو ع ا ص م :وعم لي ن محا ذ القزري ،قات " :كا ذ
أ ي غ ا م م ،تث ا ا م
بيت ق ز ذ ل ل ث سش رين ت ن ه ر
ح ز م ال ر ج ل ال يهئ ل ب ا ل ح د ي ت ،
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi, yirmi yıl boyunca kendisi ibadete
”vermedikçe hadis öğrenmezdi.
ث ا ب .ح و حدثن ا
( [ -) ٩٢١٧ا /ا آم م ] خ ا؛ثن ا عتد الل ه ن م ح ث د ،ثن ا أ خ ن د ب ن ا لخ
أ خ ن د ن إ ئ خا ق ،ثن ا أث و بكر س ع ا ص م ،ق ا ال :ثن ا هدية بن عئد الزئا ب ،ثن ا ث خ ئ د بن
ث ن اةزري ،ف و د " :ز ي نيل؛ ي أ ي ئ ز ؤ ال ثزي و؛ ص ،ظت :ش من ق غم ئ
ب ماا
Süfyân es-Sevrî der ki: “İlmi kendinizle süsleyiniz, sizler ilimle
”süslenmeyiniz.
( -) ٩٢١٨ل ٣٦١/٦ا خد قا ن ي ن ا ذ °س أ خ ن ذ ،إئ الغ ،تن ا عوئ الل ه بق أخنت بن
ح نبد ،حدبغي أيي ،ثط ي ح ش بن ^ ١؛ ،د ا :،3س م ع ت ن-ئي ا ن ، ^ ^ ١ثق وب " :ا لأ-ئنأا ل
ال ثئئ ه ذاع وا ل عل ماء نزاع ،ه إ دا مح ت د ا ل عل ماء ئ م ن يشفي الداء "
: “.Kötü ameller hastalıktır, âlimler ise ilaçtırلكل Süfyân es-Sevrî der
”?Âlimler bozulacak olursa hastalığı kim iyileştirecek
190 Süfyân es-Sevrî
( -) ٩٢٢٠ل ٣٦١/٦ا حدثت ا ا لما ضي أبو أ ح م د م ح م د بن أ ح ن ذ ،ثن ا أخن ت بن جعف ر،
ت ج ل ي ،ظ : 3ش ج ن ت عتد الل ه بن الئت ارك ،يأم و ل :ضن ت
ثت ا م خ ئ د بن ت ه ل بن غ ا م ال
كؤ ب " ن ق ا ن ا هم ي ،ف و د U " :أ طا ق أ ظ ' ^ ١ؤ ال قوي غ ص ،؛ ال ب شدة
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi ancak korkunun şiddetiyle ibadete güç
”yetirebilir.
ت خ ئ د بن هدا م ة ،ثن ا بشن بن ال حا رث ،قات :ش م ع ت عبد الثؤ بن داود ،ي م و لأ :ه ا 3
ك ف ق د ٣ ١عش غ ي ب ن م ؛ ه به '٠ ق ت لأ" :
Süfyân es-Sevrî der ki: “ilim, Allah’tan hakkıyla korkmak için başka şeye
”üstün tutulmuştur.
Süfyân es-Sevrî 191
: “Bu ilmi öğrenin ve ona vakit ayırın. Gülme ileظ Süfyân es-Sevrî der
”onu karıştırmayın. Aksi halde kalpler katılaşır.
نمت ،قث ا به ل ول؛ ئ إشمح 1يى بن به ل ول ،ق ا ها ئ ي ن ا ذ ئ ( -) ٩٢٢٩ل ٣٦٣/٦ا
ت ئ ض ان
ج ذ ئ ث م ا ك ائ ئ ،ظت : ث أيي ،محا إ ت خ ا ة ئ بم ث ى ال ئ ا غ ،ق ا
،^ ^ ١مولت ٠٠ :ال نزاث نتعلم أ العلن؛ ن ا و جدئا م ني علمن ا ٠٠
( -) ٩٢٣٠ل ٣٦٣/٦ا خدتث ا غثت ا ن ئ أخنت ،كا عبمد ض °تن أخنت ئن خي ل ،محا
: “Hadis, altın ve gümüşten daha çoktur, ancakلكا Süfyân es-Sevrî der
”bilinmez. Hadisin fitnesi ise altın ve gümüşün fitnesinden daha çetindir.
: “Hadis, altın ve gümüşten daha çoktur ve ihataلكا Süfyân es-Sevrî der
”edilemez. Hadisin fitnesi, altın ve gümüşün fitnesinden daha şiddetlidir.
Süfyân es-Sevrî 193
.ح م ال خدثثا ا ل ما ضي أثو أخنت ،ثثا مح غث ذ °تن أخنت تن ل ٣٦٣/٦ا (-) ٩٢٣٣
و حدثن ا ن ي ئ ا ن بن أ ح م ذ ،ثن ا علي بن أ ح م د بن الن صر ،ق اال :ثئ ا يزيد بن عتد الؤ ح م ن بن
م صع ب ،قات :ش ج ن ت أيي ،بموت :ش م ع ت ئ ث 0التؤري ،بم ولأ ٠٠ :ل ؤ ل م أ ع م ث<كا ن
أقث ل م ح ا ا
Süfyân es-Sevrî: “Bilmeseydik daha az üzülürdüm” demiştii’.
: “Şu işten (hadis rivâyeti işinden) ne lehime, ne deنظ Süfyân es-Sevrî der
”aleyhime bir şeyler olmadan sıyrılabilmeyi ne çok isterdim .
ال ذ ز ال ض "
”Süfyân es-Sevrî: “Bu işten, kârsız ve zararsız kurtulmayı isterdim
demiştir.
( -) ٩٢٣٦ل ٣٦٤/٦ا حدق ا ا لما ضي أبو أ ح م د ،ثن ا عئد ^ ^ -^ ١ب ن ا ل ح ش ،ثن ا أ خ ن ذ
^ ١؛ ،ه ا د :ش م م ت ع ذ الث-حنني ين م هد ي ،يمولط :كثا تخ ون عند نصان زئؤ بن
ي ح دغط ،م ؤ ب ،ءق ا " :3رة النه 1ريع ن د عئله "
;Abdurrahman b. Mehdî der ki: Süfyân hadis aktarırken yanında olurduk
bir defasında hadisi söyleyip ayağa kalktı ve: “Muhakkak ki gündüz, yapması
gerekeni yapar” dedi.
194 Süfyân es-Sevrî
ب ار ،ثن ا
( ") ٩٢٣٩ل ٣٦٤/٦ا حدبن ا أ ح ئ ذ س ج ع م ر بن تلم م ،ثن ا أ خ ن د س ع ئ ا لأ
غلي بن حسزم ،ثن ا عيس ى بن ي ون س ،قادت ٠٠ن ا ث ن متان الثوري منت ح م ا ئد جع د
قبي ضة حريهل ه هد م لأه ا "كي ٠٠
; “Süfyân es-Sevrl gizlenmişken vefat etti. Vefat ettiğiلكل b. Yûnus derة$أ
”zaman gömleğini çanta yapmış ve kitapla doldurmuştu .
Süfyân es-Sevrî: “Bu hadis, ölüm iddeti beklemek (kocası ölen kadının
iddet beklemesi) kadar zor bir değildir” demiştir.
م ن انثا س ا كقالسءء ،ى أثو بكر ئ أبى ' م ،قا : 3ض ن ت أبآ آ ذ ; ،ق وت: مه د
ص عدة ،،^ ^ ١ل كن ه عئه تث 1عد ت م ن ت نئ؛ا ذ ٤^ ^ ١ثئولث " :ق س ش ي
Süfyân es-Sevrî 195
Süfyân es-Sevrî: “Hadis taleb etmek, ölüm iddeti beklemek kadar zor
değildir, insanı uğraştıran bir hastalıktır” demiştir.
Süfyân es-Sevrî: “Şeytan’ın ilimde payı olmasaydı onu elde etmek için
itişip kalkışmazdınız” demiştir,
( -) ٩٢٤٥ل ٣٦٥/٦ا حدت ا م ح م د ث ذ إبزا من؛ ،ثن ا م ح م د بن يزكه ،ثن ا قونفئ بن
ت ع د بن ت شبم ،فات :ش م ع ت ب ض ة ،مولت " :نا رأيت ا لأنياؤ أدنأ منه م في م جل س
( -) ٩٢٤٧ل / ٦ه ] ٣٦حدق ا م ح ث د بن إ ن خ ا ى ،مما أثو بكر بن أبي غ ا م م ،ثن ا أثو
بن آيوث ،مولت" :ى ن ،^ ^ ١يئ و لأ ٠٠ :؛ ^ ^ ١ي عنير ،^ ٢^ ١قا :3ش م ع ت
م ئ ش ز ا ل ص عث اء ٠٠
”!Süfyân es-Sevrî, hadis ö ğ r e n c ile r in e : “Ey zayıflar topluluğu, yaklaşın
derdi.
( “) ٩٢٤٨ل ٣٦٥/٦ا حدثت ا أ ح م د بن عتيد الثؤ بن م ح م ود Cظ عتذ الل ه بن وئ ب .ح
و حدبن ا م ح م د بن عل ي ،ثت ا أث و عزوته Cق ا ال :ثن ا إبزا م أ بن سع يد ا ل ج ؤه ر ي ،هات :ت ب ن ت
زيد ن ا لخبا ب ،يمولط :ت م ن ت ث م ا ن التروي ،وسألك ف خ ،ص ح دي ث ،ئتز ي جتة،
ق ا " :3ظ ث ذ د زيت ظ أ ح ذبه في أربعين ^ :3ن بمس ؛نئ ج مح ك ي ،ةء 1م ري
ب ط ،أ ن ث أ غ ذ ة أ ن ث ف ي يؤم نا ج ز ٠٠
. .el-Hubâb der ki: Bir ihtiyar Süfyân es-Sevrî’ye bir hadisi sorduط Zeyd
Süfyân cevap vermeyince ihtiyar oturup ağlamaya başladı. Süfyân kalkıp
adamın yanına gitti ve: “Ey kişi! Kırk yılda elde ettiğimi sen bir günde elde
etmek istiyorsun” dedi,
Süfyân es-Sevrî der ki: “üm m et ne zaman bana ihtiyaç duydu, işte o
”zaman heba oldu.
( -) ٩٢٥ ٠ال /ه ي م ا حدثن ا أ ح م د ب ن إن ح ا ى ،ثن ا علي بن م ح م د ب ن أبا ن ،ثن ا إ م 1م أإ
التزري ٠٠ :نا ثص ث غب علم إدا انتهيت فيه إ ز ائثا و ،ثنثئ ث أث ث -م ج ت منة "ك ما د حل ت
في ه "
Ebû Mansûr der ki: Süfyân es-Sevrî bana: “Hedefine varınca ilmi ne
yapacaksın. İlimde bir noktaya vardığın zaman, içine girdiğin gibi çıkmayı
temenni edersin” dedi.
Süfyân es-Sevrî 197
”?Süfyân es-Sevrî bir ihtiyarla karşılaşınca: “îlimden bir şey duydun mu
diye sorardı. Adam: “Hayır” cevabını verirse: “Allah sana İslam'dan bir hayır
vermesin” derdi.
( -) ٩٢٥٤و ] ٣٦٦/٦حدثتا أبو م ح م د سر حقا ن ،ثن ا علي بن سع يد ،ثن ا زيد بن أخ رم،
ه ا :3تبع ت عئد الئؤ ،ثئأول :ش م ع ت ن ميا ن ،يأمول ٠٠ :فيئ ق يء أنفغ للغ ا س م ن
ا ل ح دي ث ٠٠
: “Müslümanlar için hadisten daha faydalı bir şeyلكل Süfyân es-Sevrî der
”ilim) yoktur(.
( -) ٩٢٥٠ل ٣٦٦/٦ا حدثن ا م ح م د بن إبراهي م ،ثن ا أبو عزوته ا ل ح راني ،ثت ا أ ح م د بن
ه ا < أ ،ءتث ا أبو ن و ة ،؛ ١١؛ :ش م ئ ث ا ش ي ،بج و ة " :ظ ض ث ض ئ ئء أن ي د خ ش
الثاز ،إ ال ا نم ث "
شقي ان '٠ :ودد ت أئي إبراهي م بن سعيد; ثن ا أبو ثوبه ،عن أيي حال د ا أل حمر ،ه ا : 3
ج ئ هزأت (١^ ١؛؛ وهف ت عنذة ،ق م اد ج ا ور إ؟ى عتره ٠٠
: “Devamlı ©kumayı ve onu bırakıp başka bir şeyleلكل Süfyân es-Sevrî der
”uğraşm ^ayı isterdim .
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hadis öğrenecekler bana gelmezlerse ben onların
”evlerine giderim.
: “Birinin, halis niyetle hadis öğrenmek istediğiniلكل Süfyân es-Sevrî der
bilsem, evine gider ona hadis anlatırdım.” Zeyd b. el-Hubâb, Süfyân’ın
bunu bir çok defa söylediğini nakleder,
( -) ٩٢٥٩ل ٣٦٦/٦ا حدثن ا أبو م ح م د بن حثا ن ،ثن ا إتزاهيأ نخ جعف ر ا لأئعر ي ،ثن ا
م و ت ى بن عبد ا ل ر ح م ن بن مهد ي ،فات :ش ج ن ت أيى ،ثق وبت نأي ت ن ف ا ذ ا وري ثى
التثا م ،ق ن ث " :أي ق يء و ج د ت أ م ح ن؟ ،قا د :ا لخديت "
( -) ٩٢٦ ٠ل ٣٦٦/٦ا حدثن ا عل ي بن تع يد ا ل م وصل ي ،ؤأب و م ح م د بن حثا ن ،ق ا ال :ثنا
Süfyân es-Sevrî der ki: “Niyet halis (Allah rızası için) olduktan sonra
hadis öğrenmekten daha üstün bir amel yoktur.” Ahmed der ki: Firyâbî’ye:
“Halis niyetten kasıt nedir?” diye sorduğumda: “Allah rızasını ve âhiret
yurdunu kazanmak için öğrenmektir” cevabını verdi.
Süleymân b. Hayyân der نكل: Süfyân es-Sevrî ile beraber olurduk. Ondan
hadis rivayet edenleri de dinliyorduk; ama biz Süfyân’dan hadislerin
yorumunu öğrenmek istiyorduk,
'ين ئ ع ض، لخق تن ع ئ ثث ا ا، مما أثو أ م، س ء خدتثأ أ خن ن/ * ل ا-) ٩٢٦٦(
رأيت: مولت، تتا ط1 ن ب غ ت يوئفث بن: قات، عتد الث الم بن م ح م د:0 وقأال م، م ح م د
،" أ همان. " ا: 3 دا، " أ ي ا لأءن\ل ن ج ذ ث أمحص ب؟: ق ن ت ثق،أل وري فى ال؛ثا م١ ءئ_ م ا ن
" ا " نحو ل و جهة ؤثزى عغ م ة، ا ل ح دي ت: ق ك
،بق أ غد° قث ا ثت ا د، بق انن ش° قا تث اب، بق ألح ن ذ° ] حدبت ا ئ ث ن ا ن٣٦٧/٦ ل-) ٩٢٦٧(
3 < ص ئ٩١ م قزو " مح: ;غ وت، ض ن ت ا مه ي : ئ د،^ ^ ١ئتثا م ح د ى ث و ت ى
أل ال ق د ه م م حف ا ا
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hadisleri öğrenin! Dini konularda kendi
görüşlerini söyleyenlere de: «Benim şahsi görüşüm de, senin şahsi görüşün
değerindedir!» deyin!”
Süfyân es-Sevrî 201
يئ ول ط :ثن ا أيي ،عن ابن ا ل مب ارك ،ص ث م ا ن ،ق ات" : ث خ ث ذ بن عتد ا ل عزيز بن أيي
م مم س ها
( -) ٩٢٧٠ل ] ٣٦٧/٦خد ك نأ بما 0ئ أ ظ ،ءنث ا أخن ت ئ عئ .؛ ال م ،ه أثو م ح دة
بن أيي الث مر ،قات :ن ب ع ت عئد الل ه س م ح ئ د ب ن شأ ل م ائثؤاز ،يقولت :ش ج ن ت ي حيى
و عشزةب وا ح دة ،نقد سث ما ن ،تق وت :ش م ع ت ن م ا ن التوري ،يأمول '٠ :نا أ ح د ت م ن
ص غئة ك الت ئ أ ك نم ئ ،أ ه ك ي صق ن ي ن أ ك " ،و أ ت ي ي ا ال
Süfyân es-Sevrî der ki: “ihtilaflı olan şeyle amel eden birini görürsen ve
”sen o görüşte değilsen, o kişiye engel olma.
: مثلك وها لأ، ه أثو هش ام الرائعي، ثن ا أ ح ئد بن علي امح^ار، حدت ا مئأثت ات ثن أخنت،”
"أأي ب ا ل خ ئ ك ث م ف أ ط أ ش ا ا
Süfyân es-Sevrî der ل ط: “Kulağımın duyduğu her şeyi ezberledim. Hatta
bazen bir yerden geçerken söylenen sözü duyup ezberlememek için
kulaklarımı tıkarım.” Ebû Hişâm er-Rifâî bunu: “Şarkı söyleyen
dokumacının yanından geçerken kulaklarım tıkarım” şeklinde nakletmiştir.
Süfyân es-Sevrî der ki: “Aklıma koyduğum her şeyi ezberledim. Zihnim
bana asla ihanet etmemiştir.”
Süfyân es-Sevrî, Bedevilerden bir adama dedi ki: “ilim tahsil ediniz. Vay
size ؛İlmin aranızdan çıkıp başkasına gitmesinden korkarım. Vay size! Onu
talep ediniz! Zira ilim hem dünyada ve hem de âhirette şereftir.”
( -) ٩٢٧٦ل ٣٦٨/٦ء حدثن ا أث و بكر ال ئ ي ي ،ثنا ا لخشن بن حتا ش ،ح دبني ممح ئ د
ء امح م ق د م ،ص أمح ه ،ق ات :قات م ح ا ذ " : ش م تن وازة ،ك ا غ ئ ئ ذ تذ
القب ب ،اليص غ ال دواء إ ال غش م ؤمبع ال داء '٠
: “Âlim doktur gibidir, ilacı ancak hastalığın olduğuلكل Süfyân es-Sevrî der
”yere koyar.
Süfyân es-Sevrî der ki: “Eyyûb için hadis (rivayet etmesi) dışında başka
”bir şeyden korkmadım.
( -) ٩٢٧٩ل ٣٦٩/٦ا ■حدثن ا إئزاي إ سر عئد ال م ،ثما م ح م د ئ ذ إشيا ق ،ثت ا م ح م د بن
ت ه ل بن هم ن ك ر ،محات :شب ن ت الفزيابي Cم ولت :سم ن ت نئثا ن ،يأمول " :ي عجتغي أن
يني ن ،ض ا ج ي ا ل ح د ي ث م ك مقا ،ها ن ا الفا ي إليه م أن ز ع ؤأ ل مغه الما س إلته م أن ز غ "
Süfyân der ki: “Hadis ilmiyle iştigal edenin ihtiyaç sahibi olmaması
hoşuma gider. Afetler ve insanların dilleri onlara başkalarından daha çabuk
”zarar verir.
" ق ء ل م ى ه ال ب ي ل ال م، م ع م ح
Süfyân es-Sevrî der لكل: “.Bugün ilim taleb etmeyi fazilet saymıyoruz
Çünkü her şey azalırken o artıyor, ilmimden, ne lehime, ne de aleyhime
olmadan başa baş kurtulmayı isterdim .”
تن° ط قtâ ،ئ خ ا ئ. تثا ت خئ ن ئ إ، ] خأثثا إ و مح ز تن ي د الثؤ٣٦٩/٦ ل-) ٩٢٨٢(
^ ^ ؛ نؤ مح ق ئشزت ظ عندك١ يثئ؛ ا ذ ، ت ش م ع ت ر ج ال3 ه ا، ظ ا ئ ئ هم»ؤ،ت جيز
" والل ه ل ؤ: مما ل نثث ا ن، وئؤ جر غش ذ ل ل ط، و ج ؤ ت أن ت ف غ الثة بؤ بم س عث ا دهCم ن ا ل ع ل م
له
لذي آته ي ننز
أفأ ا ص،طلي ثذا الين ال رين بؤ إال ظ مبد الثؤ: مبالذي أ
٠٠ ص د ي ي ظ أز ج و أن س ع ه ؛ ه بؤ،ح دل ه ين-ظ
( -) ٩٢٨٦ل ٣٧٠/٦ا حدثن ا أبو م ح م د بن حقا ن ،ثن ا عئد اللؤ بن م ح م د بن ال ما س،
ثت ا س ل م ة بن شيي ب ،ثن ا عبذ الرواق ،قات '٠ :رأيت ن مت ا ن ^ ^ ١بصقن اء اث م ن ،ي مل ي
ب ث م ه ٠٠
غر م ع م
( “) ٩٢٨٧ل ٣٧٠/٦ا حدثن ا أبو م ح م د بن حثا ن ،ثن ا علي بن ،^^ ٠ثن ا ث و ئ ف ن بن
يئ م و ث ال ثذ و س ي ،ها د :ش م ع ت أ ح م د بن ي ون س ،مولت :ش م ع ت نئث 1ن الت وري ،م و د:
ف ن ط ل ي Jujl؛ ،3*^1عن ء ال(ن ،ض ط ن ي ال؛م ل م الح؛ س ثه نثه ء؛ابإإا ٠٠
" ي
,Süfyân es-Sevrî der ki: “İlim öğrenmek, filanın filana aktarması ile değil
”Allah’a karşı haşyet duyma ile olur.
ال /م ^ ] حدث ا إبزا منن ن عتد ال م ،ثن ا م ح م ذ ب ن إ ش ي ا ق ،ثن ا إن ن ا عيد (“) ٩٢٨٨
بن أيي ا ل ح ا و ث ،ثغ ا عتد ا ل عزيز ،قا ، : 3ت ثئ؛ ان \لتؤري 15" :ن ^ ٠٠ : ٥ال 0كودن خري ت
ظ ى آ لأي ن م ء،ق ظ "
206 Süfyân es-Sevrî
Süfyân der لكل: “Dünyaya karşı hırslı olma, hafız olursun” denirdi.
' لؤ ئ ئ غ محب ش أ ح ددكزء٠ : بمولأ، ش م ع تش مث\ن: 3 ه ا،،^ ٧^ ١ أئ؛أر ا زيد بن:ي موت
ص د م ت ىj ك ن ا ش م ع ت ث ال
بمولط; ثن ا، ن م ع ت أبا فق ا م: هات، ثن ا م ح م د، ا حدثت ا إبراهي م٣٧٠/٦ )“ ل٩٢٩١(
رنت دللق في ، " إ ي ألظ ن لؤ أ ة ر ج ال هم بال ك ذ ب: قات، عن شئثا ن،ا لأئ ج ع ي
" و جهه
Süfyân es-Sevrî der ki: “Zannederim ki; bir kişi yalan söylemek istese bu
yüzünden belli olur.”
( “) ٩٢٩٤ل ٣٧١/٦ا حدت ا عثد انتن ع م ،ثن ا أ ح م د بن م ح م د ،ثت ا أبو بكر م ح م د بن
ه ا ل آ م ي م الئؤ ت ف ث ن ا ن: ،ق وت " :ه ث
ج مب ش ا ص ي إ ء ثث ا أبو ا و ل د ،قات:
م ح ي ؛ ا ئي ى "
Süfyân: “Bu işi (hadis ilmini) Allah rızası dışında bir gayeyle isteyince,
gördüğüm şu duruma düşürüldüm” demiştir.
( “) ٩٢٩٥ل ٣٧١/٦ا ثت ا عتد التن عم ،ثعا أ خ ن ذ ،ثئ ا ا ل ح ق ن ي ي ،ثن ا أ خ ن ذ ى بتاج ،
ط ث ث ا و خ ه \ '٠
( ")٩٢٩٦ل ٣٧١/٦ء حدثن ا غلتن ا ن ب ن أ ح م د ،إ م الء ،ثن ا عئد الثؤ بن و هي ب ا ل ع ر ي،
ثن ا م خ ث ذ بن أيي ، ^ ^ ١ظ ص ممه ،دا :3ئفلز خئ ا ذ بن زيد إ؟ى ن م ان التؤري م س جى
يتوب ع ر الق رير Cق ا 3ت ٠٠يا نئيا ن ،ل ن ت ألمطلق الث وم بكتزة الح دي ث ،إثن ا أعبقللئ
ب عمل صالح قد م ت '٠
2 08 Süfyân es-Sevrî
Damra der ki: Hammâd b. Zeyd, bir divan üzerinde giysiye sarılmış olan
Sevrî’ye bakıp: “Ey Süfyân! Bugün sana çok hadis bildiğin için değil,
yaptığın salih amellerden dolayı gıpta ediyorum” dedi.
أ خ ن ذ بن س نان ،قات :ش بمت عئد ا و ح ش بن م هد ي ،قو ت " :ج اءنى ج رين بن ح ازم،
ؤ ح م 1د بن ويد م ن ا ل ع د يوم نفثا نق يا ن ،قث ا ال :ا ح ر غ بثا ئ خ ز ي ئ نغمأ ،ن س ما ب ح ن
ا ها ح:
ري اد\ زئهئه ل \ م أبك ي عثه ن ق ذ و ز ؤئ و ددة
Ebû Dâvud der ki: Süfyân es-Sevrî Basra’da vefat etti ve gece vakti
defnedildi. Onun cenaze namazında bulunamadık. Sabahleyin kabrine
gittik, yanımızda Cerîr b. Hâzım ve Selâm b. Miskîn vardı. Cerîr öne geçip
namaz kıldıktan sonra ağlayıp şöyle dedi:
Süfyân es-Sevrî 210
ثت ا، ثن ا الهت م، ثما نمز، ثن ا أيي، ثن ا ابن أيي ئن ا م، حدثن ا أب و بك ر الطئ ح ي، رء
Süfyân b. Uyeyne der لكل: Süfyân es-Sevrî, üç gün bir şey yemeyince
şiddedi bir açlığa m a r u z kaldı. Düğün olan bir evin yanından geçerken, canı
eve girmek istedi, ancak Allah onu oraya girmekten korudu ve Süfyân
kızının evine gitti. Kızı ona küçük bir ekmek getirince yedi ve su içip
:geğirdi, sonra şöyle dedi
Yüzüne kapanan kapıya ve“
İnsanların senden esirgediği şeylere
Seni muhtaç etmeyecek şey tuz ve ekmektir
Tatlı sudan içersin, yemek yersin
Tirit yiyenlerle yarışırsın
Onlar geğirdiği zaman geğirirsin
Sanki durmadan çeşitli helvaları dilimliyorsun . ”
قثا، خ د م أبو ال ت ي تن خ م،] خدثثا أثو بكر ال ئحؤw /n [ “)٩٣٠٧(
كان نيان: قات، قا محثت ئص د ة ي أيي اوئذاؤ اق س إ،سد ئ خلب اقمغ
ا ا: م حت،ما ه ي
ي زئئ ن ؛ا ها س ا و ه ؛ا ق ت ق ائ ا ئ ي ي
ف ه 1غزأل ؤي ؤ غ
عر أ ي ي أزى أ ن هؤ ه ي ال بم أ ث و ه
: 3 ث أ أئث د ع رت س مي ه ما
)vesellem şöyle buyurdu: "Cennette bir nur parlayınca, cennet ehlinden olan kişi
başını kaldırır. Bu nurun, yüzüne gülen hurinin dişlerinden olduğunu görür.
Muhammed b. Ğâlib rivâyetinde: "Cennette bir şimşek çakınca, bunun,
kocasının yüzüne gülen bir hurinin olduğu söylenir" ibaresi geçmiştir.
( - ) ٩٣١ ١ل / ٦ه ٣٧ا حدرث 1أ خ ئ د بن إت ح اب ، ،ثن ا أبو ت ك ر بن أ ي غ ا م م ،ثن ا إئزاجي إل
إذا ت حتس ا لأقؤى من العز ن بمما المموى ثريد على الغنى،زنا زاني
İbrahim b. Muhammed eş-Şâfiî der لكل: Süfyân’m beğendiği biri olan
Serîy b. Hayyân’ın (bir önceki şiire ek olarak) şu beyitleri okuduğunu
:işittim
Takva sahibinin nesebinin soylu olmaması önemli değildir “
Herşeye rağmen takva sahibi daha üstün ve şereflidir
Takva her zaman zenginlikten üstündür
Eğer takva üstünlük hastalığından kurtulursa. ”
ثن ا أ خ ن د بن، ثن ا م ح م د بن إ ش ث ا ق، ] حدثن ا إبراهي م بن عئد الل ه٣٧٠/٦ ل- ) ٩٣١٣(
طافت غ م ا ن با ت لئل ه محأك ر: محا لأ، ش أه ل برإ ص ط حز، نحا غث ا ت شر واقد، ت ع ي د الزت ا ط ي
ح ز يصب ح ئئ ا، " هذه ص ح ع ئة: م م ك، ق أ ا ص ط ج غ، ب أ ص أى آ م الت ا ل ص ال ة،الهإ وافن
" أفث ل ه ا ما أك ر” كذره ا •ع جئا ل سي حثه ا:3 ق إ ه ا،إبه ا م مح د م ه ح م م هدمتت محاص ققج ع
Ğiyâs b. Vakıd’ın bildirdiğine göre Süfyân, bir gece çok tavaf yaptıktan
sonra uzun süre namaz ط1 ل كve uzandı. Ben: “Sabaha kadar bu şekilde yatar”
dedim, ama biraz sonra uyandı ve her zaman gittiği dağa yöneldi. Giderken
ayak parmağı bir taşa çarpıp kanayınca uzandı, sonra: “ö f. Dünyanın kederi
ne kadar çok, onu sevene şaşarım” dedi.
Süfyân es-Sevrî 217
بزنبال دون
وث س في عئشهز ي م أرى ر جاال بدون ال دي ن قد س وأ
( ]rvı/n[ -)٩٣١٧خدثن ا أش ،ثن ا أختن تن ت غ م ثن غم ،بث ا عتد اللم ه س
ي ش بن ؛دم:3 ^ ، س م ح م د ،ح دب ي هم د ا ل ر ح م ن بن صال ح ،ح دب ي أثوب حر ،جي
”ى ن ئئ؛؛ ا ن ^ ^ ١بم ت و:
نن قؤئق أؤ بمم ع م ن مح ول ه Cء إ دا ثزك ذاف بئة عرفن فيه ،نإيا ك ن ح ث ا و يات ة ،ء ا ن
م أؤ
Süfyân es-Sevrî 219
ث صيز
وهوخ ا بي ع ا م قس ال ثت صزه ا ال ا ل، ي إ ت ة أ ح ب إليه م ن ال د ه ب وا لم ص ة
ا و ج د بك ون ا و
ش ا>س أ م ي شته ي
واع ؛ م أثق ق د ذال ي ن ال،ع م ن بغية- ف ت ث ئ د ثئ ظف ؤا،ئ الئلت او ا ل ث نا>يزؤ
?ا و ي د أ ن ث م ث و ا ك ال أا
Sevrî’nin yeğeni Hafs b. Amr’ın bildiricine göre Süfyân, Abbâd b.
Abbâd’a şöyle bir mektup yazdı: “Sen, Resûlullah’ın (sallgllahü ^١^١٢^ ؛¥ر طاثاقث؛
ashâbının yetişmelerinden Alalı’a sığındığı bir zamanda yaşıyorsun. Bizde
olmayan ilim ve öncelik onlarda vardı. Biz o zamana ilim azlığı, sabır azlığı,
hayra yardım edenlerin azlığı, insanların bozulduğu ve dünyanın sıkıntılı
olduğu zamana yetiştiğimizde halimiz ne olur. Sen sahabenin gittiği yolda ol
ve ona tutun. Tanınmamaya gayret et; çünkü bu zaman tanınmama
zamanıdır.
Uzlete ve insanlarla beraberliğini azaltmaya bak. Daha önce, insanlar
karşılaştıkları zaman birbirlerinden faydalanırlardı. Şimdi o insanlar gittiler.
Gördüğümüz kadarıyla bugün kurtuluş, insanlardan uzaklaşmadadır.
İdarecilere yaldaşmaktan ve herhangi bir şeyde onlarla beraber olmaktan
sakın. Sakın, “Bu adam yardımcı oluyor, mazlumu savunuyor veya zulme
mani oluyor” desinler diye aldanma. Bu, iblis’in aldatmasıdır. Kötü Kuı-’ân
hahzları kimseyle kötü olmamak için iblis’in bu tuzağına düştüler. Şöyle
denirdi: “Cahil âbidin ve kötü âlimin fitnesinden sakının. Çünkü bunların
fitnesi, her meftunu yoldan çıkarır.”
Bir mesele ve fedayla karşılaştığın zaman onu değerlendir ve kimseyle
rekabet etme. Sakın insanların, sözleriyle amel edilmesini seven veya
sözlerinin yayılmasını ya da dinlenmesini isteyen, dinlenmediği zaman ise
bu yüzünden belli olan kimselerden olma.
Liderliği sevmekten sakın. Kişi için liderlik altın ve gümüşten daha
sevimli olur; ama liderlik kapısı kapalı kapıdır. Ancak onu âlimlerden basiret
sahibi 0 ءة س لgörür. Nefsini kontrol et ve niyetle amel et. Bil ki, insanlara
öyle bir şey yaklaştı ki kişi ölmeyi arzu etmeye başladı. Vesselam.”
220 Süfyân es-Sevrî
Ebû Nuaym der ki: Süfyân Mekke’deyken (halife) Mehdî geldi. Süfyân,
Mehdî’yi çağırdı ve peşinden gelen kâtip hakkında: “Bundan sakın” dedi.
Sonra Süfyân dedi لكل: “Allah’tan kork! Ömer b. el-Hattâb haccetti ve on altı
dinar harcadı.” Sonra ona Eymen’den “Ebû İmrân bana bildirdi” diyerek
künyesini zikretti. Ona; “Eymen'in ismini niye vermedin?” diye sordular.
(Süfyân) “Sanırım (halife Eymen'i) çağırtır da adamın korkmasına sebep
olur” dedi.
Süfyân es-Sevrî der ki: “Mehdî’nin yanına girdim ve hac için yaptığı
hazırlığı görüp: “Bu nedir? Ömer b. el-Hattâb haccetti ve on altı dinar
harcadı” dp.dim.
Süfyân es-Sevrî 221
تث اأث و، تن أ ي غ ا م م° تث ا أ ث و ث م،ط تن إشت ا ى ا خدتث ا أ٣٧٧/٦ ل-) ٩٣٢٢(
ب ل عني أن غنن س: ق ل ث، ذ ح ل ث عأى ال ن ه د ي٠٠ : ق ا د، 0 عن شئث ا، ثن ا اك ريابي،ع مثر
زيت: مات، قغض ب: 3 زأ ث فين ا أئ ث فيه إ ه ا،ال حط ا ب أنث ئ ى ح جته اق ئ عشن ديثاوا
ء إ ن ل م ب ك ن في مغ ل ما أب ا فيه مح ف ي دون ما: ه م ل ت: مح ا د، م ئ د ال ذ ي أ ث فيه0م أن
ص ظ: ئ ك ه: ةت، ى م ح ك ظنفل بجا-ب
م ي أي مه د !ش فد: ني3 ق ا، أن ث هم ه
Süfyân es-Sevrî der نط: Mehdî’nin yanına girdim ve: “Hz. Ömer
haccettiği zaman ©n iki dinar harcadı. Sen ise bak ne durumdasın” dedim.
Mehdî kızarak: “Benim de senin durumunda olmamı mı istiyorsun?”
karşılığını verince, ben: “Eğer benim durumumda olmak istemiyorsan, daha
aşağı durumda ol” dedim. Mehdî: “Ey Ebû Abdillah! Mektupların bize geldi
ve onları uyguladım” deyince, ben de: “Ben sana kesinlikle bir şey
yazmadım” dedim.
سد ثن هم د تثا عبمد اللؤ ئ، ا خدتثا ال خضي ئ الث ر ي٣٧٧/٦ )< ل٩٣٢٣(
ت ب غ ت: يأم و ل، ئ م ع ت أب ا هث ا م الؤثا عي: ه ا د، ثن ا ا ل م ت ئ د بن م ح م د اكهق ئ،ي م
الك ر
عأى،^ ^ ^ ١ " ان: وهاد لى نقيا ن: ا قا د٣٧٨/٦[ -) ٩٣٢٤( " نا ك ي غ اق ك كثاثا ق ط
" إل ت ت م د ق هؤ الء ي ز ف ؤثئإ أل
٠' 1ثل ه
قأبى أن بم، بشرة آ ال ف بوه م
ميان م-لأتن لت
1Nisâ Sur. 3
2 Nisa Sur. 3
Süfyân es-Sevrî 223
قا، ثثا إبراهي م، ئثا أ خ ن ذ تن ع ئ اال ما ز، ا خدتنا أ خن ن تن جن م ر٣٧٩/٦ )" ل٩٣٢٩(
غدت فين ا يأ م ر غدت، رمحى قين ا يأمر رفيى ذ ؛؛ما جب ى،ر ج ل ع ا ل م ينا يأ مر ع ال م ينا ينهى
يفن ا ينهى
Süfyân es-Sevrî der ki: “Yöneticiye iyiliği, ancak emrettiği veya
yasakladığı şeyi iyi bilen, emrettiği şeyi başta kendisi yapan, yasakladıği
şeyden de başta kendisi uzak duran, emrettiği veya yasakladığı şeylerde
adaletli davranan bir âlim emredebilir.”
Halef b. Temîm der ki: Süfyân es-Sevrî’ye: “Ey Ebû Abdillah! insanlar
gittiler ve biz sırtı yaralı eşeklerin üstünde kaldık” denilince: “Eğer doğru yol
üzerinde iseler o eşeklerin durumu ne güzeldir” karşılığını verdi.
Süfyân b. Uyeyne der ki: Akıllı olan adamlardan biri: “insanlar bizi geçip
gittiler. Bize ize sırtı yaralı eşekler kaldı” deyince, Süfyân: “Eğer doğru yolda
olsaydın senin durumun daha iyi olurdu” karşılığını verdi.
٠' ه " إذما ء ئ ئ <ئ ا أي ن: ئ ت، أ و ط م حت ين ي ث ؤ: ئ ك ل ن ق ا ن: ئت
Süfyân es-Sevrî 225
Abdullah b. el-Miibârek der ki: Süfyân’a: “Kişi niyet ettiği şey dolayısıyla
sorumlu olur mu?” diye sorduğumda: “Ancak niyet ettiği şeyi yapmaya
kalkışırsa olur” cevabını verdi.
مررت ن غ: قات، ثن ا ي ح ش بن ا ل متوك ل، ثن ا نلفئ ا ن بن ذاوذ، ^ بن بش ار١^ ا لخنن بن
،يا أب ا عتد الل ه ؟ :ئ ك ال: ل ي،3 مما، نقث ا ن بز جل تئيي بن اء قت ئ ث د ه محرؤثه
يدعىب ا ال ول في ن أأل ويدعى، نؤأئ لم خ ا ال، وأنث يؤم ا ل مث ا ن ة أ، وولي ئ الن هكثئ ت لت،عزل
226 Süfyân es-Sevrî
'٠ و ك ا ن ت ل ه ب صاعة ن غ بع ض إخؤايه، األ صا ل وا ل ح ا ج ة، إثن ا دمح تهب إ ر ذ ل لث،هؤ الء
إ ر ا م'٠
Huzeyfe b. Katâde el-Mar’aşî bildiriyor: Süfyân es-Sevrî bana: “Arkamda
kıyamet günü hesabım vereceğim on bin dirhem bırakmam, benim için
insanlara muhtaç olmamdan daha sevimlidir” dedi.
ض ئز ال فذو ^ ^ ١ف ذ ل ٩ئؤ الء أظ محي ش ت ي أل ئذو ا لأئ م ح؟ء ق ات "
ق يده ش هده قئ^ اننلوف " ( ]٣٨١٨[ -) ٩٣٤٦قات :وقات شان ٠٠ :م ذ
بت ض ء غ ء أل أؤت ظ ت د ل بثت "
ه م م ح مب ة،
Abdullah b. Muhammed el-Bâhilî der ki: Adamın biri Sevrî’ye gelip: “Ey
!Ebû Abdillah! Şu dinarlara el mi sürüyorsun?” diye sorunca, Süfyân: “Sus
”Şayet bu dinarlar olmasaydı sultanlar bizleri mendil niyetine kullanırlardı
karşılığını verdi.
Süfyân es-Sevri 229
Süfyân yine şöyle demiştir: “Kimin elinde para varsa onu zayi etmesin ve
yerinde kullansrn. Zira kişi, muhtaç duruma düştüğü zaman harcayacağı ilk
şey dini olur.”
: قا د، إ ي زي د ا لخغ،ت يا أث ا عبد الثؤ3 ه ما،3 و ج اءه ر ج: ] قاتr ^ h [ ") ٩٣٤٧(
م ص ل عثلف ا ش ذللث0 وإ، ؤن ش اويته في ال ثثقؤ أح ن ؤبل ق،" الئ ص ح ب م ن يكرم علتلف
: قات لي سمحا ن ا وري: ه ا د، بثا أثو ا ال حوص ت ال م بن ن ي م،ي حيى بن يوش م ن الرم ي
" ئ ا خل ال ل ؤا إل ق ا ة غش ا خل ا ل ا م ح ث،ئ طا ل
عيلث ب ن م ا لأ
بي
" م: ؛١١ ؛،\ أ م حت تجئ الئب لl\ U j$ \ ت وك ا ن ئ أ ؛ ا ة3 ق ا، ا٣٨١/٦ ل-) ٩٣٤٩(
" ال ق ش إن ن ي ل
Süfyân es-Sevrî, birinin alışverişini beğenince: “Alışverişte pratik olanlar
ne güzeldir” derdi.
Süfyân es-Sevrî der İri: “Ey Kur’ân hafızları! Başınızı dik tutun. Kalpteki
huşuyu aşmayınız. Artık yol aydınlandı. Allah'tan korkun ve bir şeyi isterken
güzel bir şekilde isteyin. Müslümanlara da yük olmayın.”
٦٠ مب ث ي د ا ل ق ز د
Süfyân es-Sevrî şöyle derdi: “Helal ه1س şeyler, israf ه1س bir şeye
müsamaha göstermezler.”
ق ات ؟ي•' مح د ؛ي قي ت م ي؛ نا ث فف ا م حا ذ
إئرمح م صبي حة قيه ا و ما ت ي
، ١^ ١ فت: 3 ءئئ؛ا ن ا همي؛م قا ام1 ئئئ ق ل دي يأمول في الن: ^ ^ ١أبين
'٠ ^ ^ ز إل م من م١ ت1 فن م0 ئك ا: 3 قا
Ebû Usâme der كل: .Süfyân es-Sevrî vefat ettiği zaman Basra’daydım
Süfyân’ın vefat ettiği gecenin sabahında Yezîd b. Îbrâhîm’le karşılaştığımda
.dedi ki: “Bana bu gece rüyamda: «Müminlerin emiti vefat etti» denildi
Bana rüyamda böyle diyene: «Bu gece Süfyân es-Sevrî vefat etti mi?» diye
,sorunca: «Bu gece mi vefat etti?» cevabını verdi. Süfyân o gece vefat etmiş
haberimiz olmamıştı.”
ال مهي1ت
< ظ(؛ ه شئةا، زيو بذ أيق،لم، 3 ة نئ و: ق ك، ي شم٠ ئ ؛ق
إ؟ة خ د ه ظ ق محف أ ب ث: ق ك لث،" ش يي: ه " محت ال ال ى3 ق ا،;أش يب
٠' ص د ى٠' :3 مما، ج ئ أش ري يلف،يونقث النبي ■عقه الث الم في ال ث ن اؤ
،ك ا م في. نأي ت ؛ ي: قات، ثن ا يزيد بن أيي خ ي م، ثغ ا تحن س ئ ذ ال ح مار،ا ل ج ند ي
م ال " : قأت، مث ات ه ئأ ؛ا ن ا هم ؤ ال ; ش به؟، ش ز ي د ش أ ي ق ي ن ن ول: ق ك
" ص ذ ق: مما ل، عن أيي ت ع ي د ح دي ت ا ل بئ زا ج، حدتما عن أيي ف ارون: ئ ك،" بأسى بؤ
وص د ق أب و ه ارون وص د ق أب و تع ي د،الم زري
Yezîd b. Ebî Hakim der ki: Resulullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem) rüyamda
gördüm ve: “Ey Allah'ın Resûlü! ümmetinden Süfyân es-Sevrî iyi biri
midir?” dedim. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vasellem): “Evet iyi biridir”
buyurunca: “Süfyân bize Ebû Hârun kanalıyla Ebû Saîd’den Miraç hadisini
nakletti” dedim. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): “Sevrî de, Ebû Hârun da, Ebû
Saîd de doğru söylemiştir” buyurdu.
ب م ن، يا رن وت الل ه: م م ك، "كرهه4رأيت النبي ف في ا ل مثاب ق ر ض ت عليه الثامن ئكال
" ؟ ^ ؛١١ " ه ث ء ط تي ن: ظت، ثأ م
gördüm. Uymam için kendisine insanları teker teker saydım, ama sanki
onları beğenmedi. Ona: “Ey Allah’ın Resûlü! Kime tâbi olmamı
emredersin?” diye sorduğumda: “Süfyân es-Sevrî’ye tâbi ol” buyurdu.
Süfyân es-Sevrî 233
]٣٨٣٨[ -)٩٣٦٠خدتثا تخئن ئ غئ ،قثا أ م يمر ا لأزال ئ ،تثا اتذ ال ئ ز ئ،
?« Ü مر؟ ,؟.م, , °م <,هء ه . ٠ ٠م ؛ .م •م ء. . ٠ .م • -
ه ا :3ت م ن ت ن مث1ن بن م حثة ،م ولث :رأيت نعظن ^ ^ ١في ،£ ^ ١ئئ ك :أؤصغي،
ق ات " :أقيد شت رق الق\س أ ؤ ئ ،ت "
Süfyân b. Uyeyne bildiriyor: Rüyamda Süfyân es-Sevrî’yi gördüm. Ona:
“Bana nasihatte bulun!” dediğimde: “Az insan tanımaya çalış!” dedi.
Süfyân b. Uyeyne der ki: Rüyamda Süfyân es-Sevrî’yi gördüm ve: “Bana
tavsiyede bulun” dedim. Bana: “İnsanların arasına fazla karışma” karşılığını
verince: “Daha çok tavsiyede bulun” dedim. Süfyân: “Buraya gelecek
(ölecek) ve göreceksin” dedi.
وخدتثا خاش .ح ئذ بكر ال قح إ ،قثا المحس أبو خدتثا ] ٣٨٣/٦ ( -)٩٣٦٢ل
سد ز ه إثزا م ز تن م د ال م ،مما ن لبما ذ ئ أ م حت ،ئث ا اق ا ب ز ئ زكريا ا ك و ث .ح
بما ئ الق واخ ،قالوا :ءتث ا أبو س د ا ل آق غ ،مما إ و م ح إ ئ أ خ ن ا نم ئ ،ق ا د " : ئ
رأيت ئ مثا ن التؤري ق ا خلا م ولحسه ح مزاء صف راء ،م م ك :ن ا صغع ث محديتلف؟ ،قات٠' :
أثا ئغ ال ث م ؛ " ،ئ ك :وما ال ثثزة؟ قا " : 3ال كرام ائتزرة "
ibrâhim b. A’yen el-Becelî bildiriyor: Rüyamda Süfyân es-Sevrî’yi
gördüm. Sakalları kırmızı sarı karışımı bir renkteydi. Ona: “Sana feda
olayım! Ne haldesin?” diye sorduğumda: “Sefere’ler ile beraberim” dedi.
“Sefere’ler de kim?” diye sorduğumda da: “Saygın ve iyi kimseler” karşılığını
verdi.
،£ ^ ^ في ا ل مثا١ نأي ت ءث مي ا ن:ت، ، ثت ا م ؤم ل بن إشن ا م ح ل،^؛ ال دؤر ئ£١^ أخ م د بن
^ ١ ي أي عتد: محم ئ ت،" عفن ق٠' : 3 ظ، ظ ص ن ع بنف ريث؟٤^ ١ ي أظ عتد: ص ك ل ه
ي ق ثخثذا زجزثة ه ج
" وبي ع م " ف:قات، ق ك نا ت ليلق ثهق،ق ا ل م
Abdullah b. el-Mübârek der ki: Süfyân es-Sevrî’yi rüyamda görünce:
“Rabbin sana ne yaptı?” diye sordum. Süfyân: “Muhammed (sallallahu aleyhi
vBSBİlem) ve taraftarlarıyla karşılaştım cevabını verdi.
Süfyân es-Sevrî 235
جبن م ن ش م ؤ ق ش م م ،وه و بجو د :ي ق ف الئ؛ن ا ال-خره نجنمحا لل ذين ال يريدون عثو؛
ح ه" لل م م ا ل آ م ؤ ال ئش ائ؛ وش اقه
: Rüyamda Cennete girdiğimi ve orada Süfyân’ınلكل Osman b. Zâide der
,ağaçtan ağaca uçtuğunu gördüm. Süfyân uçarken, “Bu âhîret yurdunu
yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere
Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır”! âyetini؟ veririz. Sonu
okuyordu .
( -) ٩٣٦٨ل ٣٨٤/٦ا حدثن ا ت خ ئ د بن أ ح ن ذ بن عنن ،ح دقني أيي ،ثن ا أثو بكر بن
ق م حمدث ي ح فق س ثن ح دقت ي أوئ ال ول د ائكئ ئ ، ق مت ا ن ،ثن ا م ح م د س ا ل ح ت ن ن ،
ا ل م ذ هب ي ،قا ت :نأي ت ذاؤد القلم ا ئ في من ا م ي ،ه م ل ت ثت :ه د للف عنأ بن م ا ن بن ن ج ي،
:Hafs b. Nufeyl el-Muzhibî der ki: Dâvud et-Tâi’yi rüyamda gördüm ve
?”Süfyân b. Saîd hakkında bilgi var mı o, hayrı ve hayır “ehlini severdi
dedim. Dâvud tebessüm ettikten sonra: “Hayır, onu hayır ehlinin derecesine
yükseltti” cevabını verdi,
ص ئغب ك ه ف؟ ،قا :3غ م يي مغ مزة أ-حا ط ت ; ك ث ذ ب ،ه ا : 3ئ ك :ئنئ؛ا ن ١؟ ^ ^،
ؤ م غ ال ذ ي ن أن ع م الل ه عليه م من الغبيين والص ديقي ن وال شهداء بخ بخ ذاف قا ت:
رهئ ا ^ "
وا ل ص ا ل حينءو ح ئ ن أوكلق م
1KasasSur. 83
236 Süfyân es-Sevrî
بئ ص ق ث ي
قادت نأي ت ئ اخلا م ك م قي م و ضع ع م، س يف ن بن ه اوون ا ل ر ج ب ي
ص ث ونف ن: 3 م ن أن ثض ح م ث ث ؛ ه ؟ ظ: ق ك، ي؛ أل\ بن ج د إل أز ط أ ج ن د بئة، ^ ^ ١
ظ: مح ك، شن:3 قا،شأه قئنثأت يد كث أجي أن ألقى،بن ينموب
4 محؤم عنذئ ا ئ ص حثه م: مم ئ ت، بجون: 3 ظ،اضثه؟/ ظ ا ال: ئ ك، بجوئ: 3 ظ،الؤا؛ ص ة ؟
ر ي ق ي ق و ن غ ر ظ ; ه ال ق٠’ :بيإ فق ا ل شقت ا ن ا، س خز ق ك و خل اتت: قا د
1Nisa Sur. 69
Süfyân es-Sevrî 237
في الثؤم اخدا بثد. نأي ت ال ن ي: ه ا د، ثت ا م صع ب بن ا ل م م ذا م،س أ بن دين ار،ظ ا لما
" " ح س ال د؛؛قؤ: و م و د، ^ ^ وهوي جزيه غت؛١نئ؛ا ذ
Mus’ab b. el-Mikdâm der لكل: )Rüyamda Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem
Süfyân’ın elinden tutmuş ona hayır dua ederken gördüm. Hz. Peygamber
sallallahu aleyhi vesellem) ona: “Bunun yolu (hali) ne güzeldir” diyordu (,
Haşan ظ. es-Semmâk der ki: Rüyamda Süfyân es-Sevrî’yi gördüm. Sanki
gökle yer arasında bir tahtın üzerinde salınarak yürüyordu. Ona: “Ey Ebû
.Abdillah! Allah sana ne yaptı?” diye sorunca: “Beni bağışladı” cevabını verdi
:Ben: “(Dünyadayken olup) şimdi sevmediğin bir şey var mı?” diye sorunca
,Evet. Parmaklarla gösterilmek” cevabını verdi. Ebu’l-Abbas: “Yani“
dünyadayken insanların: «Bu, Süfyân es-Sevrî’dir» diye halkın onu
göstermesini kasd etmektedir” dedi,
Bişr b. Mufaddal der ki: (Rüyamda) Süfyân es-SevrîJyi gördüm ve: “Ey
Süfyân! Kaderiyye’den olanlar arasında defnedildin -veya indirildin-“
dedim. Baktığımda Benî Hanîfe mescidinin yanında Kaderime
mezhebinden olan kişilerin yanında defnedilmiş.
238 Süfyân es-Sevrî
نب د Iقل و ت ”
غ م ئق ي غ م ،ة ق ت لأ ،غ ذ ظ ن ،ة د " :زق ت م ا لت،د ،الك م
: “Mala (paraya) mal isminin takılması kalpleriلكل Süfyân es-Sevrî der
”meylettirmesinden dolayıdır.
: “Halkın rızası ulaşılamayacak bir hedeftir. Yineلكل Süfyân es-Sevrî der
”dünyaya sahip olmak da ulaşılması mümkün olmayan bir hedeftir.
: “Dünyada zahid olmak, kötü yemekler yiyip abaنظ Süfyân es-Sevrî der
”giymekte değil, dünyadan yana umutları kısa tutmaktadır.
Süfyân: “Dünyada zahid olmak, bayat şeyler yiyip kaba şeyler giymek
değil, dünyada kısa emelli olmaktır” demiştir.
ونت ص م ا ئ ي ئ ب، ض ،ل _ال وغن قي اال :ي ي م هم ي " :في ن ث1 0 ءا 3
ي ال د ك بم د ا ل أ م "
Süfyân es-Sevrî: “Dünyada zahid olmak, kaba şeyler giyip bayat şeyleı-
yemek değil, dünyada kısa emelli olmaktır” demiştir.
Süfyân es-Sevrî 239
الآم"
Süfyân es-Sevrî: “Dünyada zahid olmak, kısa emelli olmaktır” derdi.
حدق ا أثو م ح م د بن حجا ز ،ئن ا هم د الثؤ بن س نده ،ثن ا أب و بكر (-) ٩٣٨٠
ش ن ق ث نا ن ال ئؤري; ،ق وت" : م ،ثث ا ب م اخل ا ب د ،قا ت: ا ك ث ن ئ ،ثثا مح ه ا ث ن
ما ب ي ا لأ؛قاؤئء"
Süfyân es-Sevrî: “Dünyada zahid ol ve uyu” demiştir.
أثو بكر تن أيي ع ا ص مtâ ، أبو ئ خثا نtâ ، ( ] ٣٨٧/٦ [ -) ٩٣٨٢خدش ا أثو ت خ م
أبو م ،قا ٤١١٢ " :3ئقثا<ق ا هم؛ئ إد 1د و شزث ال تضخ بؤ أئاكا ،قإ<قا tâ تعيد،
ئ ق د عن ا ل ئ يؤ ،ة □ :ال أدري ال أدري "
Ebû Nuaym der ki: Süfyân es-Sevrî ölümü hatırladığı zaman, ondan
:günlerce hiç kimse faydalanamazdı. Bir şey sorulduğu zaman da
Bilmiyorum, bilmiyorum” derdi“.
( ] v'Av/n[ “) ٩٣٨٤خ ا؛ثن ا عبد الل ه بن م ح م د بن جعف ر ،ثن ا جعف ر بن أ ح م د بن
ثن ا علي بن م ح ث د بن ع ماو ،ثغا م ح م د بن حات م ،ظ : 3ش م ع ت أ ح ن د س يون س، إر ي،
ثق وب :س م ع ت ، ^ ^ ١يق و لأ :ام إذا ل م لآكن بل ه في ا م ح د ح ا-ج ة ث ذ ة إث ه -م " يع يي
: “Allah’ın bir kula ihtiyacı yoksa (ona değer vermezse), onuلكل Sevrî der
” sultanlara hıralar
( “) ٩٣٨٦ل ] ٣٨٧/٦خ ا؛ثئ ا عئد الثؤ بن م ح ئ د ،ثن ا عثد الل ه ى م ح ئ د بن المق ا س،
وذم ئ م ح ة ، ^ ، ^ ١ظ□ :؛ا 3ئ ت لأ ٠٠ :أؤ م ،ى ثا ت ي د ئ
ى طت إ ،ءث
ح ر ت بثن ذ ه ا ب بمر ي وص أن أ أم لب ص ر ي منه م ،ال ح م ت ده ا ب بمر ي "
Süfyân der ki: “Gözlerimin kör olmasıyla (kötü idarecileri) görmek
”arasında muhayyer bırakılsam, gözlerimin kör olmasını tercih ederdim.
بد
بمامح د ،قات :ء :ز ئ ا م م ا م ح و و ،ثث ا زن ي ئ م إ<:ابملم ال ت م ح ب ،غذ مح
سمتان ن م ر ج ل م ن ه و الء ا ل جئدء نجع د نتيا ن تئفلز إقه ويئغأ ر إلين ا ،بأ ها د " :ي م ؤ
ضتأو ون الئة ا لعامه ة ،ويم ر يأت م اننثثأى وا ل م ك مو ف والرمش ال ذي ن يؤ جرون على
ه '٠ ^ ^ ١ بخز ف ؤ الء ق د نم أ و ن
Süfyân es-Sevrî 241
Süfyân es-Sevrî’ye: “Parası olan biri zahid olabilir mi?” diye sorulunca
şöyle karşılık vermiştir: “Musibete maruz kaldığında sabredip, rızık
verildiğinde ise şükrediyorsa olabilir.”
ثن ا عبد اللب بن، ثن ا أ خ ن د بن زؤح، ] حدثن ا أبو م خ ث د بن حثا ن٣٨٨/٦ ل- ) ٩٣٨٩(
" نا أ ض تدل ل ا لأشاغ: قا د، غذ شفتا ن الئؤري، بق ئ د اش° ط و خت ن ى،م حق
'٠ء ص د ا الءع ساء. زظ أقب ح ث ذق د ا لمقزا، ذءاقء راؤ1ع
قات عيسى ائن مري م ع إيه ا ل س الم؛: هات،٤^ ^ ١ ثنا نمحان٤^ ^ ١إ سماعيل بن ع مرو
" : قات، ن ا ذاؤة؟: يا زؤخ ال م: مح د،" زائن ات فيه داء ح مت، و خ هئ ة خ ئ ال د ي ز ش
: ئالوا،" " ال س ا م م ن الن ح ر وا ل حث الء: قا د، ءإ ن أد ى حمن؟: قالوا، ” ال يؤدي حم ه
قادت " تئع أه انت ص ال حة عن ذك ر الل ه، ع؟.ؤالحمال ؤن سلم م ن
Süfyân es-Sevrî der ki: İsa b. Meryem: “Dünya sevgisi her kötülüğün
başıdır. Malda da çok hastalık vardır” deyince, kendisine: “Ey Ruhullah!
Malın hastalığı nedir?” diye soruldu. Hz. İsa: “Hakkını vermemek” cevabını
verince: “Eğer hakkım verirse?” denildi. Hz. İsa: “övünmekten ve kibirden
kurtulamaz” deyince: “övünmekten ve kibirden kurtulursa?” denildi. Hz.
242 Süfyân es-Sevrî
ibn Mehdî der ki: Süfyân es-Sevrî: “Şu ayakkabılarımı alıp beni kimsenin
tanımadığı bir yerde oturmayı isterdim” dedi. Sonra Süfyân başını kaldırdı
ve: “Küçük de düşmeyeceğim bir yerde olmak isterim” diye ekledi.
ي كا أب و، محا ش- ئ تثا ا خل س، ] خدت ثا أب ر ب ك ر ال ق ح ئr A ،\/n [ - ) ٩٣٩٩ (
Abdurrezzâk der ki: Süfyân es-Sevrî yemek isteyip yedikten sonra hurma
ve tereyağı istedi ve onu da yedi. Sonra Güneş zevale erince kalkıp ikindiye
م م سnamaz kıldı ve: “Zenciye iyi davrandılar ve iyice doyurdular” dedi.
وأثيته، زأثيهبع ث ب ئأ ك د، زأثيه بزت لب مح أ " م، وأي ه بهئت ا خ ئأ ك د، محأثثتة غ ي د ظ"كز: ثا د
ئ ئ، و ق م ح ث، ص هئ م حه، ’’ ي أي ت م: لآت، ه ز م أئ ي ] في ، مب بت_> آ م
: “Ey Ebû Mansûr! Bunlar yemekten öteلكا baktığımı görünce de dedi
”!değildir. Onun için yemek yersen doyuncaya kadar ye
( -) ٩٤٠١ل ٣٨٧٦ا حدثت ا أبو بكر ال ت ي غ ،محا عئذ بن م ح م د ال زيات ،ثن ا م ح م د
ه ص " :إدا زهد امح ذ ئ م ح 1ن ثن خمد ،ى أثو ت م ا ك ث ث ممح ،ص ثئث\ت ا ل و
ها ودا ءه ا ي قل ب ه ،وأطل ى به ا لت ا ئ ة ،وبص ره عيوبي1 ، ا ه ال ح ك م ه ف ي ال د قا أس ت
ودواءه ا ٠٠
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi, dünyada zahid olursa Allah kalbinde
hikmeti yeşertir, dilini fasih kılar ve dünyanın kusurlarını, hastalıklarım ve
”bunların devalarını kendisine gösterir.
ع ل ئ انح ن زا ئ ،ثت ا أبو ال م ،ثن ا مزا ح م بن ذاؤذ ،قا ت :ح د ب ي يزيد بن ثوبه ،قا ت :ظ 3
غ ئ ن الح ض بن فني ي ،عن ابن الئثا زك ،قات :كا ن شتيا ن القؤري ثق وب " :إذا عزفت
ئئ ظ قبمحم يضؤك ظ قي د في ك "
”Süfyân es-Sevrî: “Kendini bilirsen, hakkında söylenen sana zarar vermez
derdi.
Süfyân es-Sevrî der ki: “Her türlü kinin kaynağının, hak etmeyen kişilere
”iyilik yapmak olduğunu gördük.
ب ن -تماصمC ع م بن ^ ^ ١ م ح م د ب ن عل ي ،ثنا حدثن ا ( ] ٣٩ ٠ ٨ [ - ) ٩٤٠٠
ب طرن و س ،ثن ا أبو تح ي د ا ل أف غ ،ثن ا اتث أيي ص ثه” ،ئ لأ :كا ن ئئتا ن التؤوي ،بمولط '٠ :إدا
من صور ،ثن ا أبو يب ا ب ،قا د :مح ق م غ غ متا ن التؤري في ا ل م ن ج د ،ئ ق ن ت محص ثئ ت ركعه
Süfyân es-Sevrî 247
: Süfyân es-Sevrî ile mesciddeyken kalkıp bir rekatلكل Ebû Şihab der
namaz kıldım ve Süfyân’a döndüm. Süfyân: “Ey Ebû Şihâb! Ne kadar
cüretkârsın! insanlar sana bakarken namaz mı kılıyorsun” dedi.
الصثا ح ،ثن ا ابن أ ي بن عئد الل ه بن ( -) ٩٤١ ٠ل ش ] ٣٩حدت ا أبو أ خ ن ذ ،ثن ا جع م
رزم ه ،قا د :ش م ع ت أبا و ه ب م ح م د ى تنا م ،ظ " :،3كا ذ ج ع د غش شس ه تئيي
أغ ظء أن ال ي ح د م ه أ خد ،زأن ال ئ ؤ ى ثة و ب ،زأن ال يضغ ثيثه شئتا ^ ^ ١ 0
غن ىي ة ا ا
( ] ٣٩٠/ ^ “) ٩٤١١حدثن ا ائق ا ني ي أبو أ ح م د ،ثن ا عتد الل ه بن نلت ما ن بن ا ل أئغ ي،
ثتا ا نمتث ب بن واض ح ثن ا م صع ب بن ما ه ا ن ،هات :ش م ع ت ئ مثا ن التؤري ،يئ ون; " ف ذا
زن ا ن حاص ة د س زنا ة ع ام ة ،أمح ل ؛ و ب ث على ء ئؤ م س ه و رك ع وا م هز "
: “Bu zaman, kişinin, toplumu değil kendi nefsiniلكل Süfyân es-Sevrî der
kurtarmaya çalıştığı zamandır. Kişi, kendini kurtarmak için çalışıp toplumu
”bırakıyor.
ععالء؛ا ح دقتي أيي ،ثن ا بن ( ] ٣ ٩ ٧ ٦ [ “) ٩٤١٣حدثن ا أبو بكر عتد الل ه ن م ح ئ د
م ح م د بن مست ل م ،ثن ا سل م ه بن ثبي ب ،ثن ا متارك أبو ح ما د ،مؤن إبراهي م بن ط م بم ن
قي أ م " كثين ة ،ؤ ك ثريد بعملل ق زع م ت ن ي ة الل؛اي ا ال-خ رة ال زين يؤ غتزه بك م ى بكتزة
م قل ه ح ؤ ف ،و جرأه ال ذكر ا ل م ؤ ت م زهدا في ال د ي ،ومرعب ا في ا ال خزة ،وك م ى بطول) ا
غلى ا نما م ي ،وكم ىب ا لخنزة وال ندا م ة يؤم القيام ة لمن "كا ن :م ز اليعم ل٠٠
ثن ا عتد الل ه، ثن ا أب و بكر بن أيي ع ا ص م، ا حدثت ا أ خ ئ د ن إ ت خ ا ق٣٩٧٦ )“ ل٩ ٤١٤(
" 0 ح دا أخنفت ننؤ م ن ن م ا1 " ظ رأيت:>3 ظ،هم ا ق اتق ظ، 4بن عنن ن سكداد
: “Bina yapımı için bir dirhem bile harcamışنكأ Süfyân es-Sevrî der
( - ) ٩٤١٧ل ٣٩٢/٦ا ح د نحا أ خ ن د ن إ شحا ى ،ثغ ا أثو بكر س أيي ع ا صم ،ثنا أثو
تا ن " :كا ن مالت '٠ :يا حم أ ه ١^ ١؛ ،،ال تت عجإوا مممع ه
ع متر ،ثئ ا ص ن زه ،ئالأ :ها 3ن م
Süfyân es-Sevrî der ki: Şöyle denirdi: “Ey Kur’ân’ın hamilleri! Kur’ân’dan
yararlanmakta acele etmeyiniz. Ondan faydalanmak istiyorsanız hedefinize
”doğru yavaş yavaş ^tü y ü n ü z.
( “) ٩٤١٨ل ] ٣٩٢/٦حدبت ا أبو بكر الث ل ل حي ،ثن ا أثو حص ين ال وادعي'ح و حدق ا
ائثاح ي ي أبو أ ح م د ،ثنا م ح م د بن أيوب ،وا لخشن بن علي ثن زيا د ،قالوا :ثئ ا أ خ ن ذ ثن
عتد الل ه بن يون س ،قات :ن ب ع ث نمحا ن ، ^ ^ ١نا ال أ خ م ي مولت " :ال ي ش ل م ت ل م ،
ا م ح أ ت ك بم و ا د خ ي ،ا ه إإ ا ئ قا اخل ا ئ في ا لأك وا لآخرة "
,Ahmed b. Abdillah b. Yûnus bildiriyor: Süfyân es-Sevrî’nin
sayamayacağım kadar çok şöyle dua ettiğini i^tmişimdir: “Allahım! Bize
selamet ver! Selamet ver! Allahım! Bizi Cehennemden uzak tutup hayırlara
”!rette de bize afiyeti ihsan et؛yönelt. Allahım! Dünyada da, âh
( - ) ٩٤١٩ل ٣٩٢/٦ا حدثنا أبو بكر القئن ح ي ،ثغا أبو حص ث ن .ح و حدثنا الما ضي أثو
ء الثؤ ت ه ثولس ،قثا ت قا ن ن ن ذ ئ غ ئ ثن ر م ،ق ا الت ئ أخن ت ئ
أ م حت ،ثثا ا م
بال ئ ال ح "
”Süfyân der ki: Bir adam Ömer b. Abdilazîz’e: “Allah seni daim kılsın
deyince, Ömer: “Bu iş halledilmiştir. Benim dirliğim için dua et” dedi.
( ")٩٤٢،و ٣٩٢/٦ا حدبنا القا ضي ،ثقا م جم د بن أ ر ب ،ثتا عتد أ و ح ن ن بن تلمم ،
ثن ا بم ش بن ضز ص ،قالط :ش م ئ ت مشتيا ن التؤريء ي م و لأ ٠٠ :ل ؤ أن ^ ^ ١بغ م د ص
م م ي شب ة " ش ز ج ظ مملون ظ أ
Süfyân es-Sevrî der ki: “Eğer hayvanlar ölümü sîzin anladığınız gibi
”anlasalardı onlardan semi^ bir hayvan yiyemezdiniz.
Ebû îsâm b. Yezîd bildiriyor: Bazen Süfyân düşünceye öyle bir dalardı ki
onu görenler: “Bu adam deli” derdi.
حدثنا القا ضي ٤ثن ا م ح م د بن آيوب ،ثئ ا بث لثه شر ئبي ب ،ثن ا (“) ٩٤٢٢
ه لز م ي د ه ق خ الفة أيى ج مه; :ا أبا
أ م ال م ،ثقا ا م ح ئ ،غذ م ح ا ذ ،قات :ف
ذعزث بذغزات ،قات " :وف ال دنو ب غزال دغاغ "
Eşcaî der ki: Süfyân’a Ebû Cafer’in hilafetinde: “Ey Ebû Abdillah! Bu
”konuda dualar etsen” denilince: “Günahları terk etmek duanın kendisidir
karşılığını verdi.
م د
ه قثا م
ب ال ت4 ثا ، قا ز ك ر ثا ال ث ا ج ئ أ خن ت ، ذ °ت ن نا ئ ي د ثن ا خ ٣ا ٩ ٣ / ٦ ل ( - ) ٩ ٤ ٢ ٣
وؤثلقف ال تج ن ه "
ثن ا، ثن ا م ح ئ ذ شر مه د الل ه الح ص زم ي، ا حدثن ا تلث مان بن أ خئ ذ٣٩٣/٦ ل-) ٩٤٢٥(
سم ه اءل ذ ي " ق ن ت ذ: ىد، أ م٩ غ:ا هم ء ن ئأ ؛ا ق: ظد، أ خت ن ئ ق و م
٠' أ أ ل ث ع ء ؛ ظ ' ن ي ا و ر ق، الث ترل ة
, )ت « عين ت مأتف فيئ م م ر ي ن م غ ؛ ك ز ي ش3يث ا ح ى رده علي دا.أ ال م م ن ثعن م غ آئخز
بمآ : الؤ ج د3 د ا، و كا ن أب و ذاك صديق ا لن مثا ن،ر جئ إ ز ن قا د ببدنه أؤ بثدرئثن
يز م: في م سا ق م ن أ ي >قتي إ؟ مما د، ثا يا ع د الثؤ:ت ممات ثق،3 محا، ن متا ن يأته ك ينا
قد غزفث غف ت ض از ئ، ثا أثا هم د ال م: ق ا د: قات، ءأ ش علته، " كا ن وثا ن،الغث أب ا ك
،ثا ن ذبمئ1 مم ب د ن: د\ لأ، ع ر ج؛ا إ لأ1 هأئا أ ج ث أن ثأ خذ هذه سث ع ن به، ٥ ^ ١ فذ؛
ل\ اش: ق ا د، ا ل ج م ة قزده ط ي، ثا مثا رف: قا د لي، ئنث ا " كا د أن يخزغ، ^ ^ ١ زقا ؛
Mübarek b. Saîd anlatıyor: Bir adam Süfyân es-Sevrî’nin yanma bir veya
iki kese parayla geldi. Bu adamın babası Süfyân’ın dostuydu ve Süfyân bu
kişinin yanına çok gidip gelirdi. Adam: “Ey Ebû Abdillah! Babama karşı bir
kırgınlığın var mı?” diye sorunca, Süfyân: “Allah babana merhamet etsin, o
çok güzel biriydi” deyip onu methetmeye başladı. Adam: “Ey Ebû Abdillah!
Babamın bu mala nasıl sahip olduğunu biliyorsun. Ben bu malı almanı ve
çocuklarına kullanmanı istiyorum” deyince Süfyân parayı aldı ve adam
kalkıp gitmek üzereyken adam: “Ey Mübârek! Adama yetiş ve bana getir”
dedi. Adam gelince: “Yeğenim! Bu parayı almanı istiyorum” dedi. Adam:
“Ey Ebû Abdillah! Paraya karşı (helal olup olmadığında) kuşkun mu var?”
diye sorunca, Süfyân: “Hayır. Ama yine de parayı almam istiyorum” dedi ve
adam parayı alana kadar ısrar etti. Adam parayı alıp gidince ben kendime
hâkim olamayıp Süfyân’a geldim ve: “Yazıklar olsun sana! Sende nasıl bir
kalp var. Taştan bir kalbe mi sahipsin? Tut ki çocukların yoktur, bana da mı
merhametin yok, kardeşlerine de mi merhametin yok. Çocuklarımıza ve
Süfyân es-Sevrî 254
Süfyân es-Sevrî der ki: “Şayet beni şu anki hâlimden başka bir halde
görürseniz bilin لطdği^irilmişimdir .”
" بسث مث\ن قل ة عع ثزهآ ال ف٤^- م ن:ني،ي ي:في ن ن ج ز فخ بمجم نغ ش م؛ا ن التؤر
Ebû Ahmed ez-Zübeyrî der نظ: “Süfyân es-Sevrî ile beraber Hayf
)mescidindeyken bir münadi de: “Süfyân’ı getirene on bin (dirhem
verilecektir” diye sesleniyordu.”
محادث، ؛ ] حدثن ا إئز؛ ويلم بن غبي القيء ثنا م ح م د ثن إ ت خا ق ال ئؤا ج/ v [ “) ٩٤٣١(
'ثن ا،ا ل ح ش بن يلم س م ح ث د£ ثن ا إثزا، ] حدثن ا أبو م ح ث د ن حقا ن٧ ٧ [ -) ٩٤٣٢(
م: ت ي1 مم، نا شنقت ق ها: شنقت مثاعه^؟ ق ك٣ : قات،ئذ؛ قت شزى بق
)شتو
ه ي: قات، عنف ال م تق حم د ال مب ن: ظ ائ نلف؟ ئ ك: ق ات، إل أ ي و ع ي، الم ا ه
ibn Mehdî der ki: Süfyân es-Sevrî’nin şöyle dediğini işittim: H ؛dife
.Mehdî zamanında hakkımda arama kararı çıkarılınca Yemen’e kaçtım
.Yemen’de bir kabilenin yanında kalıyor ve geceleri mescidde geçiriyordum
Bir defasında kabileden bir şey çalınınca beni suçladılar. Beni yakalayıp Ebû
Ma’n b. Zâide’ye getirdiler. Ebû Ma’n’a da yakalanmam konusunda resmi
bir yazı yazılmıştı. Huzuruna getirildiğimde ona: “Bu adam bizlerden bir şey
:çaldı!” dediler. Ebû Ma’n bana: “Neden eşyalarım çaldın?” diye sorunca
Ben onlardan bir şey çalmadım!” karşılığını verdim. Ebû M an onlara: “Siz“
biraz geriye çekilin de onunla konuşayım” deyince, geri çekildiler. Sonra
”!bana dönüp: “Adın ne?” diye sordu. Ben: “Abdullah b. Abdirrahman
karşılığını verdim. Bana: “Ey Abdullah b. Abdirrahman! Allah aşkına gerçek
”!adını söylemeni istiyorum” deyince: “Ben Süfyân b. Saîd b. M ^rûk’um
.karşılığını verdim. “Sevrî mi?” diye sorunca: “Evet! Sevrî” karşılığını verdim
”!Bana: “Müminlerin emirine karşı çıkan sen misin?” diye sorunca: “Evet
:karşılığını verdim. Durup biraz düşündükten sonra da bana şöyle dedi
Burada dilediğin kadar kalabilir, istediğin zaman da gidebilirsin. Vallahi“
ayaklarımın altında saklanmış olsaydın dahi seni açığa çıkarmamak için
ayaklarımı asla kaldırmazdım !”
م حب امح ي إل ثن ت ا ا
256 Süfyân es-Sevrî
Abdullah şöyle bildirir: Bir adam Süfyân es-Sevrî’yi takip ediyor ve onun
.her zaman gömleğinin cebinden bir kağıt çıkarıp baktığım görüyordu
Adam kağıtta ne yazılı olduğunu öğrenmek istedi ve bir gün kağıt eline
geçince üzerinde: “Ey Süfyân! Allah’ın huzurunda duracağını hatırla” yazılı
olduğunu gördü.
: ^ ^ بم تن بهذا انث ت١ "كا ن نقثا ن٠' ه ادت، عني حيى بني ما ن، معمر ا لم طيعي
تن إ ر ب ر وق ا د
ج ثؤى قإ دا ا م ح م وكن ما يل هى به
" \^<*^ في أمسن١' ئ؛ف أ م٠ :،3 سا،ن عنذة1؛ ودكنش متJuij ش م ع ت
( -) ٩٤٤٢ل ] ٦/٧حدق ا أثو بكر ،ثت ا ا ل ح س بن خا م ،ثن ا عتد الل ه بن تع يد ،ى
أ خ ن ذ بن ح م ي د أغ و جعف ر ين ح م تد ،قات :ش م ع ت عبد اللؤ بن إدري س ،يأمول " :ئ
( ٦/٧ [ -) ٩٤٤٤ا حدق ا أبو أ ح م د ،ثت ا م ح م د .ح زثن ا الئ ا ني ي أبو أ ح م د ،وأ م م ح م د
ق ا ال :ثئ ا ظ ن بن بن حقا ن ،ق ا ال :ثن ا ^ ^ ١بن م ح م د بن ا لخنن ،ثن ا شهد بن
ئ مي م ،قات :من م ع ت ، ^ ^ ١ي مولأ " :أص ت ت قليي ب صل ح بتن م ك ه وا لخديته ،بثن هؤم
تي\ء ي ى ا ب ت و ت و ي د اا
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kalbimin Mekke ile Medineliler arasından ancak
”garip, ev sahibi ve âbid olan kişilerle birlikte olabileceğini anladım.
( -) ٩٤٤٥ل ٦/٧ا حدثن ا أب و أ خن ت ،ثغ ا عثا س ،ثن ا ث خ ث د ،ثن ا حل مث بنب مي م ،قا ل
ش م ع ت التوري Cثقأو ل :ك ي ت أبا حبي ب التدوي ،مما 3لي " :يا شقي ا ن ،م نغ الله للف
^ ١هث ،وا حتث1را ،ثم أ ظ : 3ي عقن اء ،وذللف أقه ت مثعلف من غتر ب ئ ر ز ال عدم ،ول ك ن
Süfyân es-Sevrî der ki: Ebû Habîb el-Bedevî ile karşılaştığımda bana: “Ey
Süfyân! Allah’ın sana nimet vermemesi senin için bir ihsandır. Zira
vermemesi cimriliğinden ve yokluktan değil, sana fırsat verip sınaması
260 Süfyân es-Sevrî
içindir” dedi. Sonra: “Ey Süfyân! Seninle sohbet güzel, ama işlerimiz bizi
bekler” dedi.
م ن ؟: مح ك، يلم£ وأكتر ش إئنا: وها ت، رأي ت إبراهي م بن أد ه م ؟ مح حلف:^ ^؛١ ا لآشود
^ يش م١ "ى نU " : بموت٤^ ^ ١ ^ ^ ٠ سمع ت أخي: <ث مثا ن القزيك؛ء ث م ائت: ت،
حز ه ض
" ق د أن:3 ة،ا همي غذ، غذ ئ م ه،ا لخن ئ هم د وختن
" غ م في خ ا ج ة أكب م ح ي ة إي ه ف ه ا
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kul bir ihtiyacı için Allah’a çok yalvarıp
yakarıyorsa Allah o konuda ona nimet vermiş demektir.”
ثن ا مح ت ى ئ ذ، ثن ا أبو حات م، ثن ا أبو ثقي، ثغ ا أ ح ن د، ] حدثن ا أييl / v [ “) ٩٤٤٨(
، ش و م: أ م ذ خيف ال4 " <ؤضنثدر ج: في هزل ه، ص ن ف ا ذ،ئ محت ال م ئ ذاؤذ
، ح دبتي م ح م د بن إدي؛؛س ن: محا د، ثن ا أبو بكر، ] حدبت ا أييء ثن ا أخن تv /v [ ")٩٤٥٠(
:Osmân b. Zâide der ki: Süfyân es-Sevrî bana şöyle bir mektup yazdı
Bedeninin sağlam, uykunun da az olmasını istiyorsan az yemek ye“.”
،ح دبنى ه ارون ب ن ق متا ن- ، ثن ا أبو بكر، ثتا أ خن د، ] حدثت ا أييy/y [ “) ٩٤٠١(
،س غ عداءه
^ ^ " 'كا ن بم١ ] ه ات ا أل صمع ي وبلع ي أن غ م ا نy /y [ ")٩٤٥٢ (
قادت الل ه، ئا ذا جاءه بمن دللف، دا ياؤه الث ايث أ ئاة يص ف ن رغيف1 ء،وعش اءه وغيم س
١٠ رمم ء ر
يوسعحمم
Asma’î der ki: Bana ulaştığına göre Süfyân es-Sevrî, öğle ile akşam yemeği
için kendine iki ekmek ayırırdı. Bir dilenci geldiği zaman ona yarım ekmek
Süfyân es-Sevrî 262
verirdi. Başka biri daha gelmesi halinde ise: “Allah sizlere bol rızık ihsan
ersin” derdi,
ن اÇ صابروا ا أل صاء في ا ل ط عا٠٠ : ثق و لأ، ش م ئ ت ال مز ي: قات،عن بابت أيي م ح م د ال زاهد
" للث ل م قئ زفأ لس ه م ن حشنه. قامت إدا جا زتCي ن الق م ة والل ه اة
م بن ثن ا أب و، ح دثني أيي: محا د، ] حدثنا م خ ئ د بن أ ح ن ذ بن أتا نv /v [ “) ٩٤٥٤(
م جغى ا؟ى- ظ، ^ ^ ١ أ غ ذ بثد ي نئ؛ان:إ3 ها،شص د بن ص ذهه أثو م هلم هد
^ ياهقوه أخذا أفزع١ وئالل ه ن ا أعل م،ؤازلمغ حؤائجلئم إلى س ال ثغف إل ا ل ح وائ ج عغذه
gidip gelerek: «Süfyân, gelip benden borç istedi, ben de verdim» demeyecek
birini bilmiyorum.”
أثى3 " مابال كوفة ر ج: م ولت، ^ ^ ١ ش م ع ت نهيا ن: قات، عن أبج ه،بن ي ح ي ى بن ي ما ن
" يف ا
بؤ ق ي قو ض عش رة ذ راه م إ ال ز ج ل إ ن أ ظا يف ا وه باش م ي ف
لح ش ي ت أ ن يشي ط، حامص ه: زئل ث، حل وه: 3 أ ؤ ه ا، حل و ه: ز ئ ك، حا مص ة- : مما ل،رثا ئؤ
Atâ b. Müslim el-HafFâf bildiriyor: Süfyân bana şöyle dedi: “Ey Ata!
İnsanlardan ve benden sakın. Bir nar hakkında bile biriyle ayrılığa
düştüğümde, adam: «Bu nar tatlıdır» dese, ben de: «Ekşidir» desem veya
adam: «Bu nar tatlıdır» dese, ben de: «Ekşidir» desem, sırf bundan dolayı
bile ل آل ال اا طdökmesinden çekinirim.”
ثن ا داود بن، ثن ا أبو ب ث ا م ا وئا ع خ، إللم بن نن د ه، ثت ا ائثا، ] ح د ق ا أييa /y [ - ) ٩٤٠٧(
ت إ ق ؤ س ي ط ه ص لق0
Süfyân es-Sevrî der ki: “İstediğin kişiyi dost edin; ama onu öfkelendir ve
başkalarının seni ona sorması halinde ne diyeceğini gizlice izle.”
Süfyân es-Sevrî 264
ح ن ث ال، 0 " ب م الفئهزا: 3 " أئن ثن ى أن أزت؟ " قا: هل ث، ا >نئثن ت ن ميا ن التزري
" م ؛ل ئ ! ظ
وأنكرت رق م ن م م، م م ح
" بث ال تم رس إ ل ن ذ ال، خ ت ن
Haşan b. Râşid (kendi kendine) şöyle demiştir: “Ey Haşan! Sadece seni
tanımayanları tam ve senin tanıyanların bu tanışıklığım inkâr et!”
! أ خ ش٠’ : قا ت ن متا ن التؤري بنب ل: ه ا ت، ض النؤث ل ئن إ سما عيل،ال ر ح م ن ا لأردي
٠' :؛١١ ؛،" م م أي ف،م أ ؤ الت ر م؟ " ص " ثق ، ظل م ة م ث ق م ر،;أي ال
" ثن ا قت ئ هؤ الء مح و حئر
، ٠٠ ١مة ا 3لي '٠ :ا>نخئ ،ي -ال ك أزى الثا،م ئ ،ثقولون ،،^ ^ ١ ،^^<١ :وأنث ت ،ا م
ط ا لأ م ا ق ؤ ىا م
( ] ٧ ٧ [ “) ٩٤٦٣ح دقا أيي ،ثن ا أ ح ئ د ن ا لخشن ا الن صا ري ،ثن ا أبا ن ن أ؛ي
الحصي ب ،ثت ا أ ح م د بن مو ت ى ،ثن ا ض ره بن نبيع ه ،ها د :دا 3ن متا ن التؤري " :اليم ي ن
Süfyân es-Sevrî der İri: “Yakîn, başına gelen her şeyde Mevla’nı itham
”etmemendir.
ا ل ح واري ، ،ال :ثن ا عثد اللب س نلئن ا ن أبو م ح ث د ال ثبد ي ،ثن ا م ح م د بن ثونمث ا لمنيا بي،
شه ا ب بن عتد الل ه ،هرشت إلئه رهمته ،لعل ه أن يغعلث ك من 'ر كا ة مال ه نا ب ع رين به م ن
بع ض الحال ة التى أناف ا يل ي؟ ! ،هدعتب مئ ح ر له ا هاعث ج ز ت به ،قال ث " يا نئ؛ا ن ،لم د
"ىن ل ك فى قل ى ر-جءحا ن كي ئ ،أو ي ئ ،مم د د ه ب ^ ١بز -جحاذلئا من قلم ي ،ظ نئ؛ا ن،
! ،وع رته و-جالل ه ! ،ز أنث جى أن أمتألة ^ ^ ١وه و ثأ°ئنإى أن أنأ ت ؛ندي م ن ال
و حبي ب ب حبيبه ،ؤأئا حاليه يلق يا م حب و ب ،ه م ا كا ذ م ن س ج ن ائذ ت ٠٠ :إ لهي ،خ ال
2ة ة Süfyân es-Sevrî
٠٠ : قال غ، زاتثهلغن ا أهل ه ا،^^ ١ وا ل حضن غ ي ن ا العق الم إد آتيا أئ ن،مما أوي ث و ت ى
ه وظ أوئم بشكر، وئت ذ لت ازي، ع ل مي4 هئصز والل: نق؛ان3 دا،" ذا:تنقضي أ
وكم ىب ال م نع ع ل م ا أن،ج ه ال أن ي ع ج ببعمل ه "كثى ب ا ل م رء ، " يا ن ئ أ ن: ممال ت،ال ئزو خ
عن، ثن ا أث و ح ذيفة المجل ي، ثن ا ح آفن بنب مي م، س م ح ئ د بن أبي ا ل م صاء المصي صئ
بق أ ط
ث وب ال م: ج ؟ ال غزل ز ال ي ؛ ال: " أتدرون ظ ي ن: ظت، ؟ ^؛١١ ن1ض
" ن غ ل ومس ئ ذ غزو بن ي ن بن: 3 ئ، ثنا خلفن بن ض،س د بن ر ا ك اؤ بن
ال ه ؛ ال ؛ ه غثث:ش أ ة م ؤد دثل ق ي ي غبمد: " أ: ه ات، ٧ ١ ١ قياف ن ن ج د ث نم£
ااء ذ ماءأم و ل في م ن: قاد،" " ك ذا أثيئثا: ممات٠' والل ه أك ر عشن؟، وا ل ح م د لل ه،ح س ا ت
268 Süfyân es-Sevrî
وأكبر ح ش، وأ ح ن د، وأذت ح، " أهع د: 3 ؤقا،" ك ش ي د الث؛آن أئفت دره م ين عير خئ ي
لآة ال م ب د لق ذ و، ثثتد ئ هتن٠٠ :^ ^ 1 بقت ذئ؛ان ؛٠٠ ثثادبابعذب هذه،أع م د م ن ا لخ
" إ ال ب ه ا
Halef b. Temîm der ki: îyâs b. Amr b. Yezîd b. ikâl, Süfyân es-Sevrî’nin
mescidine girdi ve ona: “Ey Ebû Abdillah! Lâ ilâhe ث1 ي نل كلdemeye on iyilik,
Elhamdu lillâh dedeye on iyilik ve Allahu Ekber dedeye de on iyilik
sevabının verileceği sözü sana ulaştı mı?” dedi. Süfyân: “Bize de bildirilen
budur” karşılığını verdi. îyâs: “Kişinin helal olmayan bir yoldan otuz bin
dirhem kazanması konusunda ne dersin? Ben olsam oturur ve aynı sayıda
Sübhânallah, Elhamdu lillah ve Allahu Ekber derim. Bu şekilde bu miktar
kadar iyilik de yapmış olurum” deyince, Süfyân: “önce bu parayı iade
etmelidir. Zira bu parayı iade etmedikçe yapacağı zikir kabul görmez”
karşılığını verdi.
: قا د،الن صر بن ثن ا علي س أخن ت، أ ح م د بن م ا ] حدثئ ا نلتن ان/ ا/ ل-) ٩٤٦٧(
٠' ون مي ض د النه ت م ي د يأئيه، ئ م ن ت ال دقا الئف ا بث ه1 " إد م: مولت، لتوري١
Süfyân es-Sevrî der ki: “Dünyaya değersiz (=deniy) olduğu için dünya
denmiştir. Mala da sahiplerini meylettirdiği için mal ismi verilmiştir.”
،صال ح بن ثن ا عئد الله ى بش ر، بن ع م ر بن ط م ] حدبتا م حم د١ام¥ ل-) ٩٤٦٨(
٠٠ ل حار> منة غش: ؤ موئ ون، ^^^) ه ال قثوتث١أه و\م يدعؤن إ؟ى
Süfyân es-Sevrî der ki: “Daha önceleri, helali bırakıp almayan ve: «Onu
alırsan nefsimiz için endişe duyarız» diyen topluluklar vardı.”
علي بن ا ل ح ت ن :قا أخي اط ل ب ا لعلي لت عم د به ،ؤ ال ئعئلتة لئثا هئ به الئنن اؤ ،ؤب م ا وي به
وعثلث نا صث ع ت بنئ ،ق دبلثغ ا والل ة أع ا م أثث م ن ط ل ب ا لخزض ا ز غرسا في زمانن ا ،ز ال
ئ ئ و ح س ،وانتق م على متبي ل ربل ث ،ه إئل ق إن بع ن ت دللف كا ن ن و ال ك الثت محال ى،
يلف عن ذكر عيوب محرك ،وا حزن و جبريل ،و صالح الئ وم هن ،وائثغد ذ ك ر مح وب
ع مل لف ،نا ب ي ،الل ه قي سريرتلث ،وع الشل ث ،وه و رقيب عإنل ق ،وانث ح م م ن ه و تغلق وه و
^ ^ ، ١زخث ازة منزكه\ ،؛ تمف حقين مميز ا؟ى أقن ب اق1ث ش ح ب د الزر؛ز ،ا؛ئزفن د1هه
قد ئزلط يلقء ز ال و ح ذ مئه-ا ثنق ،ق إث ك ؛؛ؤبن ف ،ول ن ت بع د ك،
إن غمل ت ،ق د بثثثا ز ا ه أ م ،أب؛ ال ق نحا ر عثز أئزائا في كتابه با ل ص ح ك ،و رك
ه أثة ق ا لأ* " :ك م من نعم ة لل ه في ع رق ت خ ط ثلت الث ح ط ’’ ،ؤهدب لعن ا غذ رئ و ل الل ه
ضا م "
Mübârek Ebû Hammâd der ki: Süfyân es-SevrîJnin Ali b. Hasan’a şunu
okuduğunu işittim: “Kardeşim! ilmi onunla amel etmek için öğren. Âlimlere
270 Süfyân es-Sevrî
جاء ال ذ ى ، ووا ح د لل ه، تنعه لثئ الثب،ف ؛ أ جواء ' الذكاء٠ : مولت،ن متا ن القؤرى
ت ء ن ق' ء ه م
ثنا ا لم ت ث ب س، ت ا أبو طا م، ثنا م حم د ى أ ح ن ذ،ا ا ] حدثتا أبي/ )" ل م م٩٤٧١(
يه ص
" ; أم غش القاص زنا ن ال ت و ف: قات، غذ شا ن، محا وئئف ن ئ أتثا ط، واض ح
Süfyân es-Sevrî der ki: “öyle bir zaman gelecek ki bilge olan hiçbir
kişinin yüzü gülmeyecektir.”
لم أنحا د الس ن اع م ن أ ح ب٠٠ : ثق و ن ، ال ث و ر ي ش مع ت ش م ا ن : قا ت، م م بن ئ حل ق ن- ثن ا
١١ 'ام.ا
مبي ح
ال، ش م " ض وان اين ز: ق ات٠' م أ خ ي إقل ق يا أثا م د الثؤ أو ا ف د ؟ شي
،ن ع م ه أث و ع م ر و ثن ا، أ خ ن ذ بن حدثن ا ا لم ا ض ي أث و أ ح ن د م خ ث د- ا١أ/ )" ل م ا٩ ٤٧٤(
" ق ض ب ت ن:و ا ه ث لأم؟ " قات: " م ذ ءظئ: قا ت،" ظ بل غ أ خ ب ي، ا ن ا ب ي: " : اخلا ب د
: ن م ن3U ،" عه إالم ؤنز قاءيأ ب م ر1 ؤاا؛ات خئ أت ال ل أ م ع ي س،^ خق ١ث م أ ة
" |ن الذك_) يصحلف: قات ااثاب ي،" " إدي لأبكي ح ش مح ث ال ث ن ي م ن د م وع عسي
" التة رأته- وز ص1 لأن ا ل م د ق ال د ج، ويم حير م ن ا إل ي يبكي ويدلط
!Süfyân es-Sevrî der ki: Âbidin biri bir rahiple karşılaştı. Ona: “Ey rahip
Nasıl ibadet ediyorsun?” diye sorunca, rahip: “Cennet ile cehennemin hak
”olduğuna iman eden her bir kişinin her zaman namazda olması gerekir
”karşılığını verdi. Âbid: “Ben öyle ağlıyorum ki gözyaşlarımdan otlar bitiyor
deyince, rahip: “İşlediği günahı itiraf ederek gülen kişi, ameline güvenerek
,ağlayan kişiden daha hayırlıdır. Zira ameline güvenen kişinin kıldığı namaz
göğe yükselmez” dedi,
ش، ق ات " والل ه ن ذ ن ي ي أهؤن عند ي م ن دا، هزئع ق سا م ن ا لأوض، أزاف ك ي ز الدن و ب
: محا د، ثن ا عتد الثؤ بن م ح م د بن ع م نان، ] حدثن ا ا لما ضي أبو أ ح م د١y /y [ ")٩٤٧٦(
: ي مولأ، وش م عتة م ء أ ح ن ى: 3 ظ،" ئأته ا، مس ى قى ي د ي ال لc J \؛f " ثؤ: ثق ون، ^ ^ ١
" عثلث: قاد ن متا ن: محا د، ثن ا عتذ الم رير ى أيي عئ ما ن، ^ ^ ^ ١ يئ م و ث بن إن ح اى
زنن،ل ه1 ^ ^ وأهد ا آلم١ وئ ك ن أغد مش وزتل ائ أ ن د،،٣^ ^ ٧ ،س، زاليا، والشزا« ب
''§ ي ن ق ى ه
ح و ير جع "
: “Zâlim birinden paça veya mal veya silah alıp daلكا Süfyân es-Sevrî der
Allah yolunda savaşa çıkan kişi dönene kadar attığı her bir adımda
”lanetlenir.
(/[ ")٩٤٧٩م /م ا ] -حدثت ا أثو م ح م د بن ح ا ذ ،ح دقئى ث خ ث د س عئد احلؤ-ت ن ن ،ثن ا
ال ^ ق أذ :ف وة ،ول ك إ١ ظ ن ا ال ه ه " ،ق ات" : ال الش ال ط؟ ٠٠ئ ك " :أة
لهي أ ذ مح ز ن '٠
بئقس اخل م ارين ،مما ل لن " م ن أين أن ث يا ش ح ؟ قات :م ن أه ل ادكوهه ،هات :أختزتي ،
بث
م ش م ؛ ق ز أدقق ،زل ك إ بث
وثق؟ قا د :محا م بي ا
أ ز ف ه ا ك ز ؤ أ ظى أم■ م
الئ ا ي ي يائخرؤ غلؤ ،قات :نا أكذتث ض ق غ ا امحال ث ،ؤاثؤ ؤالق ا جث ؛محلون ا ولمي
الث ا ئ ،زأنث وحمم أثلث ل م ثذقه؟ أ محر جغ إلى اخل ا م ل Cهأختزه ين ا ها د لثن جته ،ممات:
ئثا تكا د،أخزج ن غ س ما ن التوري ٠٠ قات أييت: قا د، ^ ^؛١ الزيت بن شيا ع ثن
" نا رأي ت أ خ تا: يقأو ل، سمع ت ي ح ش ى عت د ال ن يل ي ب ن أب ي غ ئ ه: مح ا د،ا م ح الث و راني
Yahyâ b. Abdilmelik b. Ebî Ğaniyye der ki: “Süfyân es-Sevrî gibi Allah’ın
iyiliği emretme ve kötülüğü engelleme) yolunda utanmadan ve çekinmeden(
konuşan birini görmüş değilim .”
، 0 لأت بخزات ا1 أس؟ د، ل\ أي مه د اش: بت ت،صا2ف ل1 قد نأي ت أب: ثى3 ق ا ئصر بن
وب هى محق
م زه ت محي، ز ي؛ محي عذؤك،ت ر محو وقل ث
ح،ل هذه ا آلم ة أمرا رشيدا
" j ني ي أ4 من م ؤم ن ل ك م: وظ[ ا، 0 ث ب م ت ش،عن؛ ك كي
عئد۶^ ، أال متثأى، ال ئ ز و ؛ ؛ئ: وهز ثئأو ل، أ ص ب عقه كأثة تطأه ص
ؤثق؛ا ن ثثوص أ و
، أ ال عتد م ح ن ز بن ع ئ3 م ن أن ث؟ دا: ثق نق؛ ا ن3 ه ا، ننث م غلى ئ ف ان،ئني£ ال
Ibrâhîm b. A’yen der ظ: Süfyân es-Sevrî, ishâk b. el-Kâsım ve Evzaî ile
beraberdim. Zamanın Mekke valisi Abdussamed b. Ali akşam namazrndan
sonra yanımıza girdiğinde Süfyân (akşam namazı için daha yeni) abdest
alıyordu. Suyunu da ben döküyordum. Abdussamed girerken: “Bana
.bakmayın! Başımda bir bela var!” diyordu. Girince de Süfyân’a selam verdi
”Süfyân: “Sen kimsin?” diye sorunca, Abdussamed: “Abdussamed b. Ali’yim
!karşılığını verdi. Bunun üzerine Süfyân: “Sen nasıl birisin? Allah’tan kork
Allah’tan kork! Tekbir getirdiğin zaman da başkalarına duyur” dedi.
ش ث، " رمحن ت نا ن الئزريب ا دقوفة: قات، م ئ غ ئ ئ،؛وخض ئ عتت يتثث
٠' زائخزن ج وئه، أزى بؤلط ن ب ز ئ د أ ح ن ى ركؤفث *مدة: 3 د ا، ثن ى فيهU ا'تذإن
" لمسي نقيا ن التؤري عند جب ل بيي: م ولت،، ش م ع ت ي حيى بن تجاب: قات، ب اعي
هش ا م ا لر
Süfyân es-Sevrî 278
ئهس ه م، " ح ئ ت ص دا و الصثا دل ة: 3U ، ال: " أث د ر ي م ن أي ن ح ق ت ؟ محل ت: قا ت،مح زاره
قآثوأل ذئ ا، ث ال أ نح ل، إ ي لأرى ال غيءي ج ب علي أن اثن فيه زأ ش عنة، عن بيع ال دان ي
" إ ر: ن يانم3 قا: ف وت، ش م ن غ بمش ئ غ م: محاد، اخلللث ئ ي د اخل م ي د ا ك ئ و ئ
Süfyân es-Sevrî der ■لكل: “Bazen canım şıra çekmediği halde insanlar beni
aralarında görsün diye yapılan davetlere gidiyorum .”
" ز ال يد ع و ن الصل ؤا ت انت ح ق وتابيح ف ي ا ل ج ما عة، ويبيعون، كان وا ي شترو ن٠٠ : با د
" تقث: ثق ون، ^ ^ ١ س ب غ ت ن ميا ن: قات، ثن ا يريد بن أيي حكي م،بن ت خ م اك ق ار
1N ür Sur. 37
Süfyân es-Sevrî 279
Süfyân es-Sevrî der ki: “Bağdat’ta âbid biri olmak helada âbid biri 0ال ل آلل
gibidir.”
، ثن ا الح ص زمئ، ثن ا عيسى بن خنذا ن، م ا ] حدثن ا أيو م ح م د ثن حقا ن/ ا/ )" ل٩٤٩٢(
إ ر، " أرت لى شريك:؛3 ثقو، ش م ع ت ت ج ا به: قات، أبو بمش0 ثعا م ح م د بن حثا
ت ؛ن3 قا، ٥ ^ ؤكآل ل ه ^؛C ز؛ ق ؤزأى ه س ى1 ةلئ، أتأثث عن ن ج د،<نقا ن آلتؤاري
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kalp bir şeye niyetlendiği zaman (kişinin sağında
ve solundaki) melekler yapılacak iyiliğin ve kötülüğün kokusunu alırlar.”
280 Süfyân es-Sevrî
الحالق Cثت ا أبو ه م ا م ،ثن ا ص_ مزة ،قات :ت ب غ ت نقيا ن التوري ،ثق ون " :إدا طثع ت
Süfyân es-Sevrî der ki: “Güneş batıdan doğduğu zaman (kişinin sağında
”ve solundaki) melekler defterlerini kapatıp kalemlerini bırakırlar.
1لتؤري ،ي مولأ" : ثونفث بن أسثا ط ،ث مو لأ :ش م ع ت بن حبص ،قئولت :ت م ن ت
م ح الم. خئلس ،م ذ مل :ال ه إال الق ،زال م ء محأمح ثؤا:ة م
هإ قس ن أئلع
عي ش ن ن ه "
Süfyân es-Sevrî der ki: “Lâ ilâbe illallah sözü §ibi iblis’in gücünü kıran
başka bir şey yoktur. Elhamdu lillâh sözü gibi de sevabı kat kat verilen başka
”bir söz yoktur.
س م ذ اووق بم خ ،ق و د " :ن ئ د م ،ئ إ ثامح ء'ئ ق بما ر ال ي ا د ي ،قات :ش او
ا ل ح م حي ،ثما يئأى س عثتده ،محالأ :ن بع ت ن م ا ن ،مولت " :ال ظ ن ^ : ،ئ ن هم ه اب م ،
ي ن مح ه إدء م
^ المذت> ف م بؤ ،زك ١ ه ئ ق م حي محو ون م ،إل ي ق ي ن فيه ر ي
وظ ن ف
هل ي ي ال :ق قل ءب ه ا ا
Süfyân es-Sevrî der ki: “Zanlar biri günah barındıran biri de
çeşittir. Günah barındıran zan, kişinin dileك1ل barındırmayan olmak üzere
Süfyân es-Sevrî 281
،ئ ل راء1 ثن ا أب و صال ح، ثن ا ه اش م بن م زبد، آ ما] حدثن ا نل بما ن بن أ ح م د/ا/[ ")٩٤٩٨(
، " محورد علته نعي أيي حش م ه،لتزري1 0 مح ق عند ن قا: ت، ، ط1ثط بونفث س أنث
" "ى ن يمم ق س غزى ا إل>ئ ال م م؛له م و ه، ائخن ات نقه: 3 ءق ا
يخ ر ج إلى الث واب، ف ه ز رمصا ن،1(15” ، فإق، ^ ^ ١ ت "ى ن ر ج ل ضريري جالس ءث ميا ن3 محا
ب ن،^١^ ١ مما د نقيا ن " إذا كا ن يؤم ا ل سام ة أثي ب أغث، هت كت ى ؤيع ش،مئ بأى بالن ا س
ثقولت لي، يا أبا عبد الل ه: ثق ا ل، قدب ع ج ل ت ب واثلئ في ال ديا: ويمالت ل مق ل ف ذا،قزاءتهز
ت صحثت ص ، ف ذ ؛ جتي ظ ف،1(15"" : ت ة1 ي ي ي ؤ م ا ل مJ U j ى ف ن أ ن- ت أ3 ك ؟ دا زأال جبيس فذ؛
"شل ت:ء ي موت، ش م ع ت شعئ ب بن خندأ: قا د، ثن ا أب و صال ح، بن ف ارون أب و نق ط
،" كا ن فيه ن ا ي موثه وبمو ت جثالت1ئتا ن التؤ_ريت نا أم و ل في ن ج د هص_ا ر |دا "كش ب دزهئ-لث
282 Süfyân es-Sevrî
، ^ ^ ١١ ش م ع ت شئثا ن: مولت، ^ ١^ ١ شيئ ت أثا إ ت خا ئ: قا د، ثتا أبو صال ح، ثبي ي
قات نئثا ذ الثؤر ئ " ب ن ق قثا م ال م: قات، ا م ح ر ئ4 م ئ عبمد الل. ظ جد ا و، ن ي ي
٠٠بذئ ب أ حذبثه ح ن ت ه أن ه ر
Süfyân es-Sevrî der ki: “işlediğim bir günahtan dolayı beş ay boyunca
gece namazından mahrum kaldım.”
ق ا الت ثن ا ابناه م، وحم د الثؤ بن ت خ م، ] حدق ا أ ح م د بن إ ن خا ق١٧/ ! ؟-) ٩٥٠٣(
" : قات، ظ أثو زند، ث إ أثو ع ضة،لخت ئ أيي ا لخزاري ثن ا، ئ ن خ ئ د ئن اتك ا ل ي
، ئ خ ز غ خبث ن زمزم ئأد ظوه وصبوا غلته ائئ اؤ خ ز أمحا ى، ث ا مل ب تنب ثا عل ته،ال ق ن اع
Ebû Zeyd der لط: Süfyân es-Sevrî’yi tavaf ederken gördüm. Tavaftan
sonra Makamın ardında iki rekat namaz kıldı. Sonra başım göğe doğru
kaldırıp baktı ve yere düşüp bayıldı. Bunun üzerine Zemzem suyuna
bakanlar çıkıp onu içeriye aldılar ve üzerine su döküp kendine getirdiler. Bu
,olayı Ebû Süleymân’a anlattığımda: “Onu yere düşüren göğe bakışı değil
tefekkürüdür” dedi,
محق رأ خ ربلغ ؤإئاف صأى بثا ثئيا ن الثوري٠٠ : قا ن، ثن ا قزا جب س رقن:تمالأ
'٠ ه ؤا لخند لل:قرأ. إل عاد، ك و ه اش خر ث م،4 ش ق مح ذ وإ؛اك
ا ن ت م ف ي ائث ل ب، " لو أ ن الي م ئ: محا دC غ ذ ن ميا ن، ثن ا ز ك ي ع، ثن ا أب و 'كزي ب،ا ل ختن
Fâtiha Sur.
Süfyân es-Sevrî 284
^ ١بن ال خ ض ،ثن ا
( w /v [ “) ٩٥ ٠٦ا حدق ا أبو م ح م د بن حقا ن ،ثت ا ن خ ئ د بن ^
ت ع يد ن م خ ئ د ال تمو ئ ،ثن ا إشحا ق بن أيي عب ا د ،عن ابن تجاب ،،ه ا د :هأا ل نصا ن " إدا
: “Bir bölgenin daha ucuz olduğunu duyarsanızلكل Süfyân es-Sevrî der
oraya göçün. Zira hem dininizin selameti, hem de size yapılacak töhmetlerin
”az olması için daha uygundur.
^١ ه و ت ف ى ال توراة " ادا "ى ن ف ى ؛ئي جم ش فتع ق د ، ن بما ن ،ص ئ مثا ن ،مح ا د : مبش
ن ل م م ح م ح' م
Süfyân es-Sevrî der ki: “Tevrat’ta «Bir evde buğday varsa orada ibadetini
”yap. Yoksa da buğdayı olan bir ev ara» yazılıdır.
( [ -) ٩٥٠٨؟ ] ١٨/حدثن ا أبو أ ح م د الغعئريفي ،محا د :سمع ت أبا المقا س ، ٤١^ ١
”Süfyân es-Sevrî der ki: “ibadet etmek istersen buğdayı olan bir yer ara.
( [ -) ٩٥٠٩؟ ] ١٨/حدبن ا أيي ،ثن ا هم د الل ه بن جعف ر ا ل مذتجج ،ثن ا أبو هم د الل ه
ا أل ح م س ،ثن ا أبو هش ا م اوئاج غ ،ثن ا ذاؤد بني حيى ثني ما ن ،عن أبيه ،ه ا د :ئ ك ل ن فا ذ
التؤري " يا أبا ع د الئؤ ،أين ث ه ي اخلا نة؟ محا د :ح ي ث ج والى م ن خ ر بدره م ،حش ال
[ ")٩٥١ ٠؟ ] ١٨/حدثن ا أيي ،وأب و م ح ئ د بن حثا ن ،ق ا ال :ثن ا أ خ ن د بن م ح ئ د بن
ع م ،ثن ا أبو بكر ن ئ مثا ن ،ثغ ا طن ئ ،ثن ا ت ه ئ ى غ ا م م ،ص تلمم بن مي مون
ا ل حؤاص ،ظ،3ت شين ت عند العزيز س ث ئ ب م ،يأمول :شمع ت ن ميا ن ، ^ ^ ١تق ون" :
: “Dilediğini ye, ama su içme. Eğer su içmeyecekلكل Süfyân es-Sevrî der
”olursan uyku sana bastıramaz.
ا ل ع ج مي Cثن ا عبد الرراق ،ها د :كا ذ ن م ا ^ ^ ١ 0؛ إذا أغتم زنى ثن ا ن حن وذ بن معتنود
ائنؤ ث؟ ق ات بمر ف ص د و ي ب ثن ؤ رد ،ق ات ه يا أثا أنثه " ،أثن ى أ خذا
ز ي ي :أى أال ن د ،ه ما3؛ ئئ؛ان :أى أال وئددت أئي م ي ت '٠
بوته :الل ه م
ا لأئ ج ع ي ،ص ن م ا ن ،محا د " :كا ذ ر ج ل من ا م ن بغي ور إدا أصب ح هتفن م
تجال ن ،إنى عتر خزى ز ال ه وان " ذ ه ب ا إل خؤان ،واشتد الرما ن ،الل ه م اكفني
Süfyân es-Sevrî der ki: Bizim Sevr kabilesinden bir adam sabah olunca:
“Allahım! Kardeşlerimiz gitti, zaman kötüleşti. Allahım! Küçük düşmeden
ve rezil olmadan yakın zamanda beni buradan kurtar” diye bağırırdı.
بن عبد ا لعزيز ،قات :ش م ع ت عبد الل ه بن يونفث ،بم وال :أ م حي ابن ز ح م ،ئا 3ت جلس
ibn Zahm der لط: Süfyân es-Sevrî ve Mâlik b. Miğvel oturup sohbet
ettiler. Sonunda k^؛lpleri o kadar yumuşadı ki, Süfyân: “ölene kadar şu
meclisten kalkmamayı isterdim” dedi. Mâlik: “Ama ben bunu istemem!
Çünkü devamlı bir şekilde Allah elçilerinin (ölüm, azap ve rahmet
meleklerinin) gözetimi altında kalıyorsun!” deyip ağlamaya başladı ve
ayaklarını sürüyerek oradan gitti.
" ث غالئ ا ي ت ل ول جي إ ال ن قا ن: " ن ا نأ: قات، ئ ث ؤ م، محا ال ي د،ئ بمت ا ئ
Müemmel der ki: “Süfyân es-Sevrî dışında ilmiyle amel eden bir âlim
görmüş değilim.”
م ن ل م تخن نغلف : ثق وب، قات؛ ت م ن ت ئتيا ن الم زري، ثن ا يوتف ئ بن أتثا ط،حبيق
" كت ب ثعهس إخ وان: ه ا لأ، ثن ا أبو أخن ت ا لربيري، ثن ا أب و صالح ا الءحرال،بن إدريس
، ' يش م الل ه الؤ ح م ن ا و ج م٠ بكت ب إلته شقي ا نء، أن عقليي وأؤ حر،غ متا ن إلى نقيا ن
،ح ه ا ال يدوم- لءز، ^ ^ غف ي ال ق ف ز١ ي أخي |ن، [ * ^ حثؤ١ ه و|ثا ك من ظئا1ع
Süfyân es-Sevrî 287
Ebû Ahmed ez-Zübeyrî der ki: Kardeşlerinden biri Süfyân’a: “Bana kısa
ve öz bir şekilde öğüt ver” şeklinde bir mektup yazınca Süfyân şu cevabı
gönderdi: “Bismillâhirrahmânirrahîm. Allah beni de, seni de kötülüklerden
uzak tutsun. Kardeşim! Dünyanın derdi bitmez, sevinci devam etmez ve onu
düşünmenin sonu gelmez. Kendin (âhiretin) için çalış ki kurtulasın. Yoldan
çıkma ki helak olmayasın. Baki selam.”
Süfyân es-Sevrî, devamlı Kur’ân’a bakardı. Bakamadığı gün ise onu alıp
göğsüne koyardı.”
اوئ؛اف
ي ص ئ ن أ ن ا هم_ئ " نز لخدثث ص ؤي: قا د، ئ أ خت ن ئ محي ا ل آ م، ^ ١٧١
ه ك ق ت ت امأ ب ت ث' م
288 Süfyân es-Sevrî
: “Çoluk çocuğu çok olan kişinin küfre girdiği banaل ط Süfyân es-Sevrî der
”söylense bunu garipsemem.
م ،ثن ا أ ح ن د بن تثار ،ثن ا عئذ الؤ-ح ن ن ن بشير ،ه ا : 3ش م ع ت ا ل ح س ن بن علي بن
م ال بمئ ،ظ ذاؤة ئ ي ض ثن بما ن ،غذ أمحو ١١٤ ،؛ " :ن غ ل افت ر ي ،نما أثو
Yahya b. Yemân der ki: Süfyân es-Sevrî’ye borcu olan birinin borcu
dururken et yiyip yiyemeyeceği sorulduğunda: “Yiyemez!” karşılığım verdi,
ثن ا ا لختن بن من ص ور ،ثن ا علي بن م ح م د العئئافس ي ،ه ادت ش م ع ت أخي ا ل ح شن ،يمولط :
قيد إ ال ش ج ن ت يعلى ،يمولث :ت م ن ت نصان ،مولت " :نا أعش زيت م ن ال دي ١؛^^،
له :ح دة ؤمئثة حزبا "
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişiye dünyalık olarak bir şeyler verildiği zaman
”« denilir.أك ona mutlaka: «Bunun kadar hüzün ile birlikte
ط ئ أيى ا لخؤاري ،ظ بآم ل ئ خف ،ئت :قا 3نتي نم ال؛نري ل ة أ هث جا لشة: أ
م ،د ا 3ت أن ث أ ح م ى ،لو يفقه حئ حؤفه ٠٠أت ح ب أن ثخشى ال أ 4حئ قع قعي؟ ظ لط:
ص" أدت ث ا
: :Süfyân es-Sevrî, kendisiyle oturan bir genceلكل ishâk b. Halef der
”“Allah’tan hakkıyla sakınmak ister misin?” diye sordu. Genç: “Evet
Süfyân es-Sevrî 289
^ sın, eğer Allah’tan hakkıyla korkmuş؛ cevabını verince, Süfyân: “Sen ahm
olsaydın farzları yerine getirirdin” dedi,
عتد الؤ ح م ن بن ا لم ص ل ،ثغ ا ركرثا الثاجحي ،ثن ا بن ( ] t * / v [ -) ٩٥٢٦حدثن ا ممح ث د
لت ا ث ائززغ"
)Kuteybe b. Saîd der ki: “Süfyân es-Sevrî olmasaydı günah korkusu (vera
”yok olurdu .
ا لعاب د ٠٠ :يا تكز ،خذ م ن ال دقا كدنلث ،وم ن ا الخ رة لمليلق ، ٠٠قات أثو ث مبحم :يعني
ف ث م ؛ ق ث د هي ث ذ ك ر ؛ لآيزؤ
مبف ظ ال بد أل ق م نة ،ؤق ي
Bişr b. el-Hâris der ki: Süfyân es-Sevrî, Bekr el-Âbid’e şöyle demiştir: “Ey
” أ ك Bekr! Dünyadan sadece vücudun için, âhiretten de kalbin için bir şeyler
Bişr der ki: “Bu, bedenin için zaruri olan şeyleri al, kalbini de âhireti
”zikretmeye ver, anlamındadır.
بن تع يد ،ثن ا عيد العزيز القرشي ،ه ا د :ش م ع ت غ م ا ن ،يأمول " :عقلف بال زهد محص ن ك
الثة ع ورات الدنماء وعثلث بالزرع ي ح م ف الثة عنلق جعن اثلث ،زذع ن ا يريثلف إ ر نا ال
Süfyân es-Sevrî d e r لكا: “Zahid olmaya çalış لكلAllah, sana dünyanın tüm
kusurlarını gösterir. Vera’ sahibi olmaya çalış ki Allah kıyamet günündeki
hesabını hafif tutar, içine şüphe düşüren şeyleri bırakıp emin olduğun
şeyleri yap ve şüpheyi yakînle kendinden uzaklaştır ki Allah dininde sana
selam et verir . ”
،3 قادت ها، ثئ ا ابن أبي مت م، ثن ا أبو بكر، ثت ا أ خن ذ، ] حدثت ا أيي٢ • / v [ -) ٩٠٣٠(
ظ نز يث ن؛ يب٣ ، " ختن م ح: غول، ت ب ئ ق ت ئ؛اذ ا مهي:ت1 ئ، ئ ظ،ة ئ
^ ^ إ؛زاة "كأبة١ئثا ن- "ى ن م ن تزى رث٠' : يمولث، 4 ش م ع ت أش ا م: ثم ولت، ^ بن تع يد١عي د
:ب و لأ
م، قا نت ش م ع ت هبيص ة، ثن ا م ح م ذ بن اشحا ى، ثت ا ا ل ح س بن حثا ش، ال ه ي ئ
Usâme der ki: Süfyân es-Sevrî’yi gören ل§ إءل$ لعا سbir gemideymiş ve gemi
batacakmış gibi k©rku içinde olduğunu zannederdi. Çoğu zaman: “Ya
Rabbi! Selamet ver! Selamet ver!” diye dua ettiği işitilirdi.
ش م ع ت: ه ا د، محا م ح م د بن إشحا ى،^ ن عتد الثؤ£^؛١ ا\] خ ا؛ثن ا/ ومم-) ٩٥٣٣(
^ ( ؛، ١ ش مع ت: 3 ئ، ض ا لأئ ج أ ى، ح دبن ى أب و ؛ م ح ر: يم وأل، ^ ^ ١ أي ب ك ر بن أيى
ي ن م ت ي' م
ف،م غزة ظ ص زت ايث ا٠' : ف و د، ا همئ
" ف د *كان قي ن ميا ن الثوري ف ي ء من4 ن ئ د عثد الؤراد> ثؤما: بموت،م ح ئ د بن زص
غذ، ص ع ك ة، غذ إ و م م، ظ م ح وت: قات ثزئا، إ ال أق،" ال أذري: ا لجخ ت ة؟ قاد
" ^ ظى ا أةنا >يؤ ١ " ظ: ؛١١ ؛P ، غذ عقن ة، غذ إيا م ز،م ح وت
: محا د، ثن ا هبيص ة، ^ ^ ١ ثن ا هنأد س، ثن ا ئ ح ث د، ] حدق ا إبزا من؛٢ ^ ٧ [ ")٩٥٣٦(
Süfyân es-Sevrî der ki: “Zühd olmadan, Kur’ân kıratı doğru ve düzgün
olmaz. Ölülerin hangi durumuna gıpta ediyorsan, diriler için de aynı şeye
gıpta et. İnsanları amelleri nisbetinde sev. itaat anında zelil, Allah’a isyan
olduğu zaman ise cesur ol.”
ف ذا، ^ ١^ يا: ث أ قا د، محادكا عقه، " دكؤم *كوم ه م ن ا ل ح صا..£ ١^ ^ ١ في ا ل م ن ج د
١١ ٠ »ه أ ٠ ١٠٠ب
ص ث ن اءثمريه م
ا مه؛ق " ظ أقئ ق ؤ بم آ م ي م قط٤١١^ 3 قا: ؛١١ ؛، ^ ئ ذ وذ١ ئ ظ، تن ش م
Süfyân es-Sevrî der ki: “Yapı için tek bir dirhem dahi harcamış değilim .”
' وقع محدثا من فذا األمر٠ نئيان التؤري3 دا:قاد ، ثنا ثئبان يغني ابن عثة،غنت
( ] yy/v [ -) ٩٠٤ ٠حدت ا أ ح م د بن إشحا ى ،ثن ا أبو بكر بن أيي غ ا م م ،ثت ا ح شين
ال م روري ،ثت ا ^ ^ ١بن جب ل ،ظ 3ت سم غت م ح د بن محا م ،بم ولث عن سميان التؤري،
ب دار،
أيي ع ا ص م ،ثن ا م شر إشحا ى ،ثن ا أبو بكر ب ن ( ] t x / v [ -) ٩٥٤١حدق ا أ ح م د
قات :ق م ث اثن ائلئ ; ،ف و د :قات شان اثثزري " ال يغرز ديث ال م ء إ ال و ة "
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişinin dini ancak mezarda her türlü tesirden
”uzak kalır.
( ] vx/v [ -) ٩٥٤٢حدثن ا أ خ ن ذ ،ث ا أبو بكر س أيي غ ا م م ،ثن ا أبو تع يد ،ثن ا هم ذ
ب د ر مح ه ل غ أ
الثؤ تق مه د الثؤ تن ا لأثؤد ،قات ١٤٠ :عئد ن يا ن الثزري في ;شه " .نثاء م
ومرق ،هأكث اة و ص ب ع ك شئن ا ،ق ك :يا أبا عئد الثؤ ا ألي س تكزه الحل يطا ن؟ ممات:
بت ،هأ حس ن
كء ر ألنه ده ا ب ب صره ،بكت ب الثه نتيا د التؤري ٠٠أثا م إ ر أخيه نقيا ن
ona şöyle yazdı: “Çoluk çocuğuna iyi bak ve ölümü aklından çıkarma. Baki
selam.”
كاإثلف ربلث أ اذ ر ا ل م ز ت1 ئذ و فيه شC فه م ت كتاثلث، " يا أ ي ي: دكث ب إليه،ب صره
ب ة ئ د عا؟ج
م ق ذي مب ه ا
حيت ق ف م ن أن ث م، " الت ئ د خ د ت ذ ك قي ئ م ؛ م: ف و د
" ؛ق ي
Süfyân es-Sevrî der ki: “Elini bir ejderhanın ağzına sokman, fakirliği
tatmış zengin birine açmaktan daha iyidir.”
ثا نل ط علتن ا به ا
ان ذن و٠' : ق اتC ئفلز ئقيا ن التؤريب م ك ه إلى الث وبان: ها د اثن الثت ارك
:^ ١ قات أب وتعت م ر ح م ة، الكتا ب ملئ ا لعتا ب اآ٠٠ ^ ^ ؛١ قادت قات، ظ أث و قؤة،ح م ة
إن ا أس تC إياك والشه رة٠٠ : ئأا ل لي غ م ان: مولت، ش ج ن ت اثن ا ل مثا رك: يأمول، واض ح
'٠ " فتريد أئ ه ز من ك: بثضهب3 ت وقا،3 قا،" هزة-أ ح داءإ ال زقت ثف ا؛ي عن الش
" دهن ت محو ل:3 ظ ثن ا علي بن ح م ره ابن أ ح ت، ^ ^ ١ ثن ا ثنيت بن ه ارون
، ف ن ف ذا ثؤت حتيف ئ
ي: محق ات، محأرئثة، ال يخ ر ج م نثا ب ال دير0 و كا، س ما ن إلى الديزاني
قد جاء: همل ت لم ث قان، أثا أ جيء نغلق إلية: قات، ص أئصلهب، بإى نال ي: ق ك
ثن ا إبراهي مcم ثن ا حبي ب بن نصتر الجب، ] حدثن ا أبو بكر التلئ ح ي٢٣/ [ ؟-) ٩٥٥٢(
Yûsufb. Esbât der ki: “Süfyân, aşırı düşünmeden dolayı kan işerdi.”
Süfyân es-Sevrî der نكل: “üzüldüğüm zaman idrarımı kan olarak yaparım .”
Süfyân es-Sevrî 297
( ] ٢ ٧ ٧ [ -) ٩٥٠٤حدق ا أثو بكر عتد الل ه ثن م ح ث د بن عطاء ،ح د ب ي أيي ،ى
م ح م د بن ن شبم ،ثن ا ت ل م ه بن فبي ب ،ثن ا متارك أبو ح ما د ،م و ر إبزا من؛ بن ن ا م،
،^ ١^ ^ ١بشه واته^ ،ز ال ن ا يمملثون نؤ م ن الن عم ه ،ء إ 0أ مام هز يؤما"ثرأل فيه ا الءقدام،
و ر عد فيه ا لأيت ا م ،ومحص فيه االلؤان ،وتهئ و 3ا فيه ائؤ؛ا م ،ويئت د فيه ائ جن ا بي ،وتممنايز
مه ه ا ل مل وم ب ح ش ئتل غ الحغ ا جز ،نا ل ه ا ش ندا م ة عش ن ا أ صابوا م ن هذه ا ل م رابي ،ا ي غ ز
حى الثؤ بئة ،ئئ اثق أة وأئص د منة ،وال د ي يحل ف ئ نالت ،ويص نع حئ الل ه فيه ئنالت ؤبأإت
غلته يؤم ا ل م ا ئة ،اكش ب خ ال ال ،واجلم ش ن غ نتن حم ئية م ن ح ال ل ،و ك د طعا م س مخثيت
من ح ال ل ،و لآكن أغد مش ونتلث م ن جم ئية من ح ال ل ،قان الززغ مال ك ^١؛^ وانتكنأا ل
هما خذه ،ز ال تؤرئة إ ر أخز ،وان ص ح ل ك و بؤ ومحا حر أن ال لأخذه ،ثإن محتل ت م ن دللثم
نإثا ك وال غ ي ،زأن ثق ون عزتا لل ظ ا ل م ،ؤأن ث ص حثة أؤ ف خا فأن ث عؤن لت ،والعون
د وا ك ا-ق أؤ ي ب في و جهه ،أؤ تئ ا 3منه ^^ ١فتخون غؤال لت ،ؤاالعؤن فرينث ،ال L>tjل ث ن
أئ ن ال قئؤى ،ز ال تن اوب أ غد ا ل ح طايا ،ز ال ب جال ش أئ ن التن ا م ي ،ؤا جتث ب ال م حارم
*كل ه ا ،وابق أغثه ا ،الثاف ؤا لأهؤاغ،ف إ ن أؤل ه ا واخزه اب ا ح ،زيفث دن ب ثؤبة ،و رك ال دن ب
ؤإ،لئ أن وذاب ب ح ل م ه عغلئم ~مأه عأى ال نئص ثة ،ب ا ن الثث إل يزح ن النبثايه المعصيه
زالغزا؛ ؤال ت ئ م ،ق ات :ؤث محا ا و ق د طلوا ص ا ه ي زائ طرا ض ا بما إ ز ين ا ممتل رذ
ا ل ح ن ق م ن ن ح د الثا ز ي ختث ة وا ج دة ثصثه ا مح ن عسي ،و لم يزد ثذ وفا و؛رجو بوابه ا ،
ويته اونبالدن و ب ح ش ئازق ال دقا ون حل الثاز ،م حنيا أي ي ك بما حذرا غلى نا زث متلث
للف ومص ى ،ال قدري م ا دا م غلبلث حلئ فيه؟ زنا بقي ش ع مرلث ال ثدري تاق)
يفف ا ؟ ،قا ن إب زاي ز عقه الث الم ح ل ل الؤ ح م ن خزن غ ز بمس ه ،نتأ ت ربة ،مما3؛:
ؤزا ج مغي نب ئ أن ئئثد ا ألصن ا م^ ،وهال ،يوتفئ حملته ال ث الم :ؤثز ش ثنب ئ ا و ي مني
أللعث ا ل ج ي د ه ،وقات م وس ى عقي الق الم :ؤ ر ب ؛ن ا أ ن غ ن غ علي ئلق أكون ظهيزا
خثا ه ،قهو الء أتياؤه حام وا غلى أنفس ه م ،نإثن ا المست ل^ س سلي؛ ائننب ئ و ذ من لت اته
وثده "
Helal kazan ve kazancı helal olanlarla otur. Kazancı helal olanın yemeğini
ye. Kendileriyle istişare ettiğin kişiler kazancı helal olanlar olsun. Vera, dinin
özü ve âhiret için kemale erdirendir.
Ey kardeşim! Bil ki; haramdan, ancak tenine ve kanına merhamet edenler
uzak durur. Senin dinin, etin ve kanın gibidir. Haramdan kaçın ve
haramdan kazananlarla oturma. Haramdan kazananların yemeğini yeme,
kimseyi harama yöneltme ve kimseye haramı alması için akıl verme.
Kimseye haram miras bırakma. Her iyi ve kötüye harama el uzatmamasını
tavsiye et. Eğer sen bunlardan birini yapacak olursan, haramdan kazananın
yardımcısı olmuşsun demektir. Harama yardım eden de bu kişiyle ortaktır.
Zulümden, zalime yardımcı olmaktan, onunla dostluk kurmaktan,
onunla yemekten, yüzüne tebessüm etmekten veya ondan bir şey almaktan
sakın. Böyle yapacak olursan ona yardım etmiş olursun ve yardımcı ortak
demektir.
Takva ehlinden uzak durma, hataları irtikâp edenlerle de dost olma,
günahkârlarla oturma, bütün haramlardan uzak dur ve onlardan sakın.
Nefsanî arzularına uymaktan sakın. Hevaya uymanın başı da sonu da
batıldır. Her günahın bir tövbesi vardır. Günahı terk etmek tövbe etmekten
daha kolaydır. Allah, günahkârlara karşı mağfiret ve rahmetlidir. Tövbe
edenlere karşı merhametli, yumuşak ve çok şefkatlidir. Sakın, Allah’ın sana
olan hilmi, günaha dalmana sebep olmasın. Allah peygamberlerinin isyan
etmelerine, günah işlemelerine ve zulmetmelerine razı olmamış ve şöyle
buyurmuştur: “Ey peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş
işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim.”1 Sonra müminlere: “Ey
insanlar ؟Yeryüzündeki temiz ve helal şeylerden yiyin, şeytana ayak
uydurmayın, zira o sizin i ؟in apaçık bir düşmandır”2 buyurmuştur. Bil
İd ey kardeşim! Allah, ne peygamberlerin, ne müminlerin, ne de müşriklerin
günah işlemelerine razı olmamıştır. Sakın küçük günahı önemsiz görme.
1 Müminûn Sur. 51
2 Bakara Sur. 168
300 Süfyân es-Sevrî
Kime isyan ettiğine bak? Sen, küçük günahın cezasını verirken büyük
günahı affede(biie)n Yüce bir Rabbe isyan ettin.
En güzel kişi; bir günah sebebiyle cennete giren kişidir. Bu kişi işlediği
günahı gözünün önüne getirip, ölüp cennete girene kadar bir daha onu
tekrar etmemek için devamlı uyanık durur ve bu sebeple cennete girer.
Ahmakların en ahmağı ise bir sevap sebebiyle cehenneme giren kişidir.
Bu kişi işlediği iyiliği gözünün önüne getirip hep hatırlayarak ve sevabını
umarak ölene kadar günahları basit görür ve böylece cehenneme girer.
Ey kardeşim! Geçmişte yanlışlıkla işlediğin hatalara karşı uyanık ve güzel
biri ol. İşlediğin hata sebebiyle Rabbinin sana nasıl davranacağını
bilemezsin. Kalan ömründe ise sana ne olacağım bilemezsin. Allah’ın dostu
İbrâhîm nefsinden sakındı ve R^bbinden yardım istedi: “Beni ve
oğullarımı putlara uzak bulundur1”, Hz. Yûsuf şöyle demiştir: “Benim
canımı müslüman olarak al ve beni İyilere kat.”*; Hz. Mûsâ şöyle
bu^rmuştur: “Rabbim! Bana verdiğin nimete and olsun kİ, suçlulara
asla yardımcı olmayacağım^”; Hz. Şuayb şöyle buyurmuştur: “Rabbimlz
Allah dilemiş başka, yoksa ona §erl dönmemiz bizim için olacak şey
değildir.”* Bunlat, Allah’ın peygamberleri oldukları halde kendi nefisleri
için korkmuşlardır. Müslüman, Müslümanların dilinden ve elinden emin
oldukları İrişidir.”
ثعا م ح م د بن هم د الثب بن عبد، إ م الء، ] حدثن ا م ح م د بن عتيد الل ه٢٥/ [ ؟-) ٩٥٥٠(
1İbrâhîm Sur. 35
ةYûsuf Sur. 101
3KasasSur. 17
4A'râfSur. 85
Süfyân es-Sevrî 301
دكن ا إ ذا وصعن ا ئ مزثن ا ل و، ون خ ر ج مع ه ج ميعا هتدمح غه ا إ ز ر ج ل لتع ف ئ علتن ا، ي خ ر ج النمع ه
ث1ب ن ع دال
م م
رآة1ب ت ث إ د مح كا ن، ح ش ال ت ش ق ي ء، ^ إ ال أ ظا ة١^ ١ تزد أ ح د ا ص
" ف قا خ ت ا ل ث ش أ ن ; ذ خ و ي م ا
Süfyân es-Sevrî der ki: “insan için bir deliğe (uzlete) girmesinden daha
fazla hayır getiren bir şeyin olmadığım gördük .”
و ق ئ ال ندري ظ غز،مه م ن تنب ئ ون ذن ا1 " ال؛امي ع: ا مهء؛ء ف و د ت ف ق ئتي(ة
دد ا ئؤمغ ون1 ع٧٣٥١ ” : م ولت، 0 ش م ع تش متا:3 ها، ظ ؤكيع،ث ا ن، ^ بن ر ع١ظ عتذ
٠' ، ^ ^؟١ ث ن ن أغث،ال ندوي.ل ه ء3 ئأى عند ا،£ وا أل ح كا، ؤ؛ل ط الي، ^ ^ ١غي
Süfyân es-Sevrî 302
Süfyân es-Sevrî der ki: “İnsanlar bizim yanımızda, nikâh, talak ve diğer
hükümler karşısında mümindirler. Ancak Allah’ın katında ne sayıldıklarını
biz günahkâr kullar bilemeyiz.”
،تونس بن ثت ا أ خ ن ذ بن عتد الل ه، ثن ا أبو حص تن، ] حدق ا التئ ل ح يy i / y [ -) ٩٥٥٩(
: يأمول، ش م ع ت ت قا ن:يمول
أ، ش م ع ت ي حيى ست ما ن:>3 دا، د ي1ؤ ن ت ع د ال ك1عتد اا
" ال بدعة أ ح ب إ ر: ي م ولث، ش م ع ت ئ مثا ن: فات، ثن ا ابن ث ما ن، ثن ا أبو تع يد،ا ل جاوود
Süfyân es-Sevrî der ki: “İblîs, bidati günahtan daha çok sever. Çünkü
günahın tövbesi olur; ancak bidatin tövbesi olmaz.”
: “Bidat sahibi olan birine kulak kesilen kişi,لكا Süfyân es-Sevrî der
”Allah’ın korumasından çıkar.
ثن ا إبراهي م بن ايوب ،ثئ ا الغئن ا ن ،غن غ م ا ن ،قات " :إدا ن ك ز ا ل ر ج ل ا إل ي نا ث ،ئبد
أ ح م د ،ق ا ال :ثت ا أثو ي حش الراوي ،ثن ا أبو انحزرج ،ثئ ا ع رو بن حق ا ن ،ه ا لأ" " :كا ن
^ ١ب ح د اثك وا؛ه ن ميا ن ^ ^ ١ن عم ا ل م داو ي ا |دا ب ح د الثهص؛ه ح د ث يثفت،ا بل عل ي،
: “En iyi tabib, Ba5ra’da Hz. Ali’nin, Kûfe’de iseلط Süfyân es-Sevrî der
”Hz. Osmân’ın faziletlerini anlatabilen kişidir.
ال غ ي ،ثن ا أثو تنبه ،غذ ظاء ثن نشب م ،قات :قات ق نفا ذ " إدا م حش ي الئ ام
ها د و نثا ب ب ع ئ ،إلذا م ح ثبا ثكوفة ه ا د ؤ ئثا ن ب أ ي يكر ،ؤغثز "
د ثن ا م ح م ح أ م ث ب ن ع م ر و ال ث ك ت ر ي ، ثن ا ح ي، الت لل أب و ب ك ر حد ق ا ( ] r v / v [ ")٩ ٥ ٦ ٦
ن الءث؛ا ع ،قات :س ب غ ت شعي ب س خز ب ،يم أول :ذ ووا نعيا ن ^ ^ ١عند عاص م بن
ت خ م ،هذ ووا مثا ق ة حش عدوا ح م س عشزه مغص ه ،مما ل " :بنغ م ،إ ي لآعرف فيه
قات زيت: قاتC ثن ا ح مزة ال ق ف ي، ثن ا نززان، ثن ا ي حيى بن أثو ب،أ خن ذ بن علي ا البار
ول ك ن أ ج ذ محئ ^ ال أ جن محظ، و غم، " ظ أ م أئ عث أ مح ل م ذ أيي بكر:لث ض ت
Hamza es-Sekafî der ki: Adamın biri Süfyân es-Sevrî’ye: “Ali’nin Ebû
Bekr ve Ömer’den daha üstün olduğunu iddia etmiyorum, ama Ali’yi
kendime daha yakın buluyorum” deyince, Süfyân: “Sen kusurlu bir
adamsın” karşılığını verdi,
الم_ري وب ح ن0 ت أ ئ ئ نئيا٠٠ : يئأو ل، ؛ نمل خ، ^^^١ ت ش م ع ت عئد3 ها، س ؤا«ء ب ح
واته زال، " ال: اإليناط قزتبال غ ر؟ " قات: " أض ر ظفت ت ذ بجود: 0ال ق ئ نا
Süfyân es-Sevrî 305
Çok hacca giden biri olan ibrâhîm b. el-Muğîrc der لط: Süfyân’a: “iman
amelsiz sözdür” diyen kişinin ardında namaz kılayım mı?” diye sorduğumda,
“Hayır, onun kıldırdığı namazın da bir değeri yoktur” cevabını verdi.
، " س هدم ع ه غأى أيي تكر: بموت، ت م ن ت <ئئث ادث التؤاري:3 ظ،ظ قبيص ة س م حق
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hz. Ali’yi, Ebû Bekr ve Ömer’den üstün tutan
kişi Muhacir ve Ensâr’a gölge düşürüyor demektir. Bunun yapan kişinin de
amellerinin artık kendisine hiçbir fayda sağlamamasından korkarım .”
" م ن: يأمول، شبع ت غ متا ن: يئأو ل، ش م ع ت أثا بكر ا ل ح نفي: 3 ظ، ثغ ا ال م ا ح بن محل د
" ثن الن ا س و عد، و عد علي، ق ذ أزرى عثهن ا، وع م ر، قدم عقا ض أبي ب م
Süfyân es-Sevrî der ki: “H^. Ali’yi Ebû Bekr ile Ömer’den daha üstün
gören kişi Ebû Bekr, Ömer, Ali ve başka insanlara gölge düşürüyor
demektir.”
، " م ن م م د علقا غش أيي بكر: ي م وأل، نب عث ئ مثا ن: قا د، ثن ا ؤكيع،ع م ه بن م كزم
" ق د أزرىب ال م ه ا ح رس وا الن صا ر، وعتره م ا،وع من
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hz. Ali’yi, Ebû Bekr ve Ömer’den üstün tutan
kişi Muhacir ve Ensâr’a gölge düşürüyor demektir.”
Süfyân es-Sevrî 306
ب ارء ثن ا أثو هش ا م
ع ئ ا ال بن ( ] ٢٨/ v [ ") ٩٠٧٤حدثن ا ن لبما ن بن أ ح م ذ ،ثن ا أ خ ن د
،UjJüîJIJ الل ه بن الني ا زلي ،يمولط :ش مع ت غ ميا ن ، ^ ^ ١م و لأ'٠ :
سع يد ال كن د ي ،ح دثني إن م ا عيد بن قس ه ،ثن ا بشن بن من صور ،عا :،3ت م ن ت ش متا ن
التزري ،ي مولت ،و ت أل ه زيت ،ق ات ٠٠ :علىب ابي من ج د إن ا ث ه ص ا ح ب بدعة اا ،قا د " :ال
ظ ثة " ،ق ات " :تكون هن ئ ش ه ت؛ وأ -ا قت ح ي ؟ ! " ق ات " :ال “ نم ء ه " حت ز
Bişr b. Mansûr der ki: Adamın biri Süfyân es-Sevrî’ye: “Evimin hemen
dibinde bir mescid var; ama imamı bidat sahibi birisidir” deyince, Süfyân:
“Onun ardında namaz kılma!” karşılığını verdi. Adam: “Ama bazen geceleri
”yağmurlu oluyor ve ihtiyar olduğum için başka mescide gidemiyorum
deyince, Süfyân: “Onun ardında namaz kılma!” diye tekrarladı.
بن زيا د .ح ؤثن ا نل بما ن ،ثن ا أب و روعه ال دمشقي ،قالوا :ثن ا أ ح م د بن يون س ،ه ا لأ :ش م ع ت
ر ج الثم وأل لنلمثان :يا أبا عتد الثي ،أوص يي ،قا د " إيا ك ؤا لأهؤاؤ ،إيا ك ؤال ئ صوم ه ،وإة\لئ
Ahmed b. Yûnus der لكل: Adamın biri Süfyân es-Sevrî’ye: “Ey Ebû
:Abdillah! Bana öğüt ver” deyince, Süfyân ona şöyle nasihatte bulundu
Arzularına uymaktan sakın! Husumetten sakın! Sultanlara yakın“
durm aktan sakın!”
ت3 محا، عن أخيه نقيا ن، ثن ا ا لختن ين عزمحهء ح دقيى متا رك بن تع يد: ق ا ال،بن مصمل ه
" إ دا: ظ ا إل س ال م ؟ قا ت ه، زات ق ي أ س أل ون ع ن ا إل ن ال م: ال، هم د ال م " يا أثا:قال وا
نان، زن ا أبغ ص ه ظ حثه، ظبغ ص ة١^ ن ا أ ح ب الثئ٠' :، قا د ن مي ا ن الثني؛:)3 ظ،بن " محير
، فن خث ى ' نغن ج٠ ^ ^ ١ ؤأل نئ؛ا ن: 3 قا، ظ ي حش بن ئ ن اد؛ء ثط المر_يابي
Süfyân es-Sevrî der ki: “Tehditleri işitince korkar, güzel şeyleri işitince de
onları tüm Müslümanlar için temenni ederiz, ölüler hakkında kesin hüküm
vermekten kaçınır, dirileri de hesaba çekmeyiz. Bilmediğimiz şeyleri de
Süfyân es-Sevrî 308
،م ح ا ن بن ثن ا ي حيى، ثعا أثو ا ل م وارس، ] حدثت ا ا ل ما ضي أثو أ خ ن ذy ^ v [ ") ٩٥٨١(
Yine der نكل: “Hiçbir dalâlet (sapık fikir) yoktur ki, kişiyi çeken bir
güzelliği olmasın! Bu nedenle dinini onu sevmeyen birine sakın sunma!”
أظ٠' : ق ات،" ال ت ن ق د، " ي ص عئد اش: ئ ك ه،" ه " ؛ذ ثء: ' ق ات٠ أن ي ئ أ ك ؟
د الذي1 ؤأئت ال ص، قأث ا ؛ل ه ب ي، )’ إد م \ متني ؤمقللث "كنتد التبي~ب ؤال ص ن ذ الذي٠ : ق ك، ٠٠
1ŞuarâSur. 112
2ŞuarâSur. 114
Süfyân es-Sevrî 309
Süfyân der لكا: “Mürcie, bize üç şeyde muhalefet etti: Biz: «İman söz ve
ameldir» diyoruz, onlar, «iman amelsiz sözdür» diyorlar. Biz «iman artar ve
eksilir» diyoruz, onlar: «Ne artar ne de eksilir» diyorlar. Biz: «Biz ikrarla
müminiz» diyoruz. Onlar: «Bizler Allah katmda müminiz» diyorlar.”
حئي. ال م
ثن ا،عتد ا و ج م الدت ا ج ي س ثن ا ئ خ ق د، أخن ت بن ] خ ا؛ثن ا ن لبما نr './v [ -) ٩٥٨٧(
" با ش | أ أ
Süfyân es-Sevrî der ki: “De أ>ا: ٠ , Allah birdir”1 âyetinin (Allah
kelamının) mahlûk olduğunu iddia eden kişi, Allah’ı inkâr etmiştir.”
، ^ إ البال زهد١^ ١ " الث ص ا ح: محا د غ م ا ن: ه ا لأ، ثت ا ب ض ة، ثن ا هنا د س ا ل ث ر ي،تلم م
، ؤذث عند ا لط اعة،^ أ جبه م غش قدي أغن اني،ء بنا ئ م ط به ا ال بؤا ث1ت ل ا آل حث
ئب-ؤا
Süfyân es-Sevrî der ki: “Zühd olmadan kıraat bir işe yaramaz, ölülerin
neyine gıpta ediyorsan hayatta olanların da o yönlerine gıptayla bak.
1İhlâsSur. 1
Süfyân es-Sevrî 3 لل
İnsanları amellerine göre sev. Allah’a itaat için başım eğik tut. Masiyetlere
ise karşı dur .”
ثنا ،بن ئنئ ر م إب زا ه ثن ا ،خ ئ د أ ن أ خ ن ذ ب ن ت زي د ثن ا م ،أ ي ح دث ن ا ] r . / v [ - ) ٩٠٩٠(
" ال ققون: ممول، ثمنت نيان: قات، ثن ا م حاط ئ ث خ م اقزه إ،ئ م ح ا ذ ال ت
٠٠ للقراءة مل ح ح ز لآكون؛غف ا زهد
Süfyân es-Sevrî der ki: “Yanında zühd de ©lmadıkça kıraatin tadı tuzu
olmaz.”
" م ن كا ن ت ضرته أ م ح ن م ن ع ال ت ه فذللثم: ” كا ن م ا لأ: ه ا د، ثغ ا نقي ا ن، ثن ا ا لمزت ابي
" فذبف ت ي ظ
م ق ي م ق غ ال ;ت ه% زنن م م ق م ؛، ؛ ك د
Süfyân es-Sevrî der ki: Şöyle denilirdi: “Kişinin gizli şekilde yaptığı
ameller aleni şekilde yaptığı amellerden daha iyi ise, işte fazilet ve üstünlük
denilen şey budur. Ancak kişinin gizli şekilde yaptığı ameller aleni şekilde
vaotı؛h amellerden daha kötü ise zulüm ve haddi asm ak denen sev de
budur .”
ثعا،ا لخشن بن م حمد بن ثن ا أ خ ئ د، ] حدثن ا ا ل ماضي أب و ألح ن ذy،>/v [ “) ٩٥٩٢(
" ا د اء
Süfyân es-Sevrî der ki: Bana ulaştığına göre kul, gizlice bir amelde
bulunduğu zaman Şeytan onu yenene kadar kulla uğraşır. Sonunda gizlice
yaptığı bu amel aleni yapılmış gibi amel defterine yazılır. Sonra Şeytan kulla
yine uğraşmaya başlar ve sonunda kul gizlice yaptığı bu amelden dolayı
insanların kendisini övmelerini bekler. Bu şekilde ise aleni yapılmış gibi
deftere yazılan bu amel silinip, gösteriş için yapılmış gibi kaydedilir.”
312 Süfyân es-Sevrî
|ن٠٠ )3 مم ي د لتت ظ قأن ة ؟ مما، خ بؤ1 نثهزه ؤص١ ما را؛ا1 ء،^ ^ ١ إ؟ى ئ ئ؛ا ن٤^ - ^ ١^
ن ب ت لدنس ه
ج٢ ق ر ه0 إ٠٠ : ل ة نئ؛ان3U قأ، هو اله فذ؛ اا،كا أبزب م! ل بمسقة0ف ر
" وف أ ط
ثلث ا ض ان إلى الب ص رة و ج غ عغه ا، وعم ر، عل ى أيي بكر، م ص د علي ا،أ ص ح ابه الك وفيين
عئ ء نا قا " : ;ق و ت، شا ن ث : قا ت، ئ قا م عئ ثإ ،خ س و ئ مح د ث د مم
" بكة ث
أور م أ ط ؛ ال
Süfyân es-Sevrî der كل: “H^. Ali’yle her kim savaşmışsa Hz. Ali mutlaka
ondan daha fazla hak sahibi olmuştur.”
Süfyân es-Sevrî 313
ى، ثن ا م ح م ذ ن شه ل بن عذك ر، ثعا م خ ث د، ] حدثن ا إبراهي م٣١/ [ ؟-) ٩٥٩٦(
،ت " علي أ حىبال و الية م ن أيي بكر،3 من ئ: قات نمحاذ: قاد،خ ث د بن يوش م ن الف ريا بي م
عن، بموتت ثن ا ركريا بن عدي، قات؛ سجع ت أثا ي حش،م ح م د بن ثوئفت اك ريابي
ي١^ " ؛ة ه ن قت، ي أي ي د ش: ة ل غ'يثئ ئ ا ذ ا همي: د ات، ش ي ين ظ ث
" إن م غلى بابلث ه ال مح ن منه في شيغ ح ز ي جث م غ: ئ ما مولت فيه؟ " قات،ا ل م هد ي
" اا؛امق ظ م ح
"كتفن٠٠ : 3 ءآ، ف د ي د: ها د٠٠ ءكيم ا حثلث التزم لأيي بكر؟٠٠ نق؛ا ن لع طاء بن ش م م
،ص ش د ت ! ؤ ط ؤ ي ؤق: 3 " ي ن خ ئ لخئ؟ " ق ا: ه د، ش دي د: ؛١١بتن؟ " ؛
لختملث م
" هذه ال ش دي دة ثريد كثة و ن ط رأسلث أ، يا حمتتي اء٠٠ : ؛ ش متا ن3مما
fazla!” dedi. Süfyân: “Peki, Hz. Ali’ye olan sevgin nasıl?” diye sorunca, Atâ
üzerinde durarak ve uzatarak: “Çoook fazla!” karşılığını verdi. Bunun
üzerine Süfyân ona: “O kadar fazla olduğuna göre sanırım başının
ortasından dağlanmayı istiyorsun!” diye çıkıştı.
Süfyân es-Sevrî der ki: “Şıra içmeyen, oğlak eti yemeyen ve mest üzerine
mesh yapmayan kişilere dini konularda şüpheyle yaklaşın.”
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hz. Ali ile Osmân’ın sevgisi, ancak âlicenap olan
kişilerin kalplerinde bir araya gelir.”
.Süfyân es-Sevrî der ki: “Ebû Bekr, Ömer, Osmân, Ali ve Ömer b
Abdilazîz olmak üzere imamlar beştir.”
: ق ا د،" ن ذ ال ث ق اية
ش د م ح ا ذ الئزري ض ج٠' : قا د، ظ ع ذ ال مب ن ئ ت ه د ي، خئ ا ذ
" اا إ ن ء كأ نث ش م ح ق ال ئ ن ي ث و ة
عئ د ن ب ئ ت عت ذ ائزئا ب بن: ها د، ثن ا ئ خ ئ د، ] حدتن ا إئزاي جt y / y ! ") ٩٦٠٤ (
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hiçbir söz (Allah katında) amel ve niyet olmadan
,Süfyân es-Sevrî der ki: “iman bir gömlek gibidir. Dilersen giyersin
dilersen de çıkarırsın”؛
شب غ ت: قا د، ثن ا م ح م د بن إ ن خ ا ق، ] حدثن ا إئزاي إ س عتد الل هty / v [ ") ٩٦٠٦(
أئا م ؤم ن: ثقولئ ؛ " م ن ءكرة أ ن ي مول، ت م ق ت شعثا ن: مولت، ش م ع ت يونخن بن أتتا ط
Süfyân es-Sevrî der ki: Her kim: “inşallah ben müminim” demeyi kerih
»görürse bize göre Murciîlerden biridir.” Ravi der ki: “Süfyân «murciî
kelimesini sesini uzatarak söylemiştir.”
ة ابري، ^ ^ فذ؛ الئ؛ئ أزى م ن ال١ " لم د ز ك ت: يم وأل،ت وش م ع ت >ئ مثا ن،3 قا،" ،قني
Süfyân es-Sevrî der ki: “Bilmediğin her bir şeyi Allah’a havale et ve
Mürciîler gibi olma. Başına gelenleri Allah’tan bil; ama Kadercilerden biri
olma!” Yine der ki: “Mürcie fırkası, bu dini Sâbirî giysisinden bile daha ince
bir hale getirdi.”
الص» ال ة زالئ^اة م ن٠٠ ; ثأم و ل، ت م ن ت ن م ا ن الثوري: ه ا د، ثن ا أبو بكر ا ل حغف ئ، ائزؤاق
3 ؤ حئرل،ض لأ1 ول ك ن ا إليت ا ن ممم، والغاسى ععدئا مومغ ون مست ل مون، زا إليئ ا د زيد،)ا إليغ ار
Süfyân es-Sevrî der ki: “Namaz ve zekât imandandır, iman da artar. Bize
göre insanlar mümin ve müslümandır. Ancak birinin imam diğerinin
imanından daha üstün olabilir. Cebrâil’in imam da senin (insanın)
imanından daha üstündür.”
إن٠٠ : أممال نقيان٠' أ ث ي دن ي ؟٠٠ ^ ^ ؛١ لنئيا ن3 قات ر ج: يم ولط،ش م ع ت أبا داؤة
قات أثو داودت زنق ا قدم وت مبي ابن، ٠٠ ئأنش قي ج و ثإ ال ،م ح ت قدريا آئا ر ج ل ن وؤ
ن عأيه15" نئ؛ا ن لن ج د3 ءق ا ن1 ئك٤^ ^ - ءآد ح أة،زيد ن ك ه أح ذ ئئ؛ا ن بقده
Ebû Dâvud der ثكل: Adamın biri Süfyân es-Sevrî’ye: “Sen kaderci
Kaderiyye’den) misin?” diye sorunca, Süfyân şöyle( لو م مكل1 ظلvermiştir: “Şayet
kaderci birisi isem o zaman kötü bir adamımdır. Ama değilsem sen
ة ال ل !؛طأل وااistediğini düşünebilirsin, benim için önemli değildir.” Ebû
Dâvud bildiriyor: Sevr b. Zeyd, Mekke’ye geldiği zaman Süfyân elinden
tutup onu bir dükkâna soktu, içerde konuşurlarken bir ara Süfyân, üzerinde
Süfyân es-Sevrî 317
yünden giysi bulunan bir adama: “Senin bu giyim şeklin bidattir!” dedi.
Bunun üzerine adam da: “O zaman senin, şu yamndaki adamın elinden
tutup dükkâna sokman da bidattir!” karşılığını verdi.
" : قأ ت ق و ت،" ^ المح ت " : قل ق،" ي تق ا بم د،أ ج ال إ؟نى أ جن مغذة أئظء
" ض ظ ق ا ال ش اء أ خ ا ف غ ث ي
بد
ق ات ن ي ا ن " إذا أناة ا ه م: قات، ظ أ خت ن ئ هم د اخل رير ا م ح ري، ش ي الن ا ص
Süfyân es-Sevrî der لظ: “Allah bir kula hayır dilediği zaman geçim
sıkıntısını giderir ve onu günahlardan korur.”
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi, bidat sahibi olduğunu bildiği halde birine
kulak verirse Allah’ın korumasından çıkar ve kendi haline bırakılır.”
318 Süfyân es-Sevrî
: “Bidat olan bir şeyi işiten kişi, bunu beraber oturduğuلكل Yine der
”arkadaşlarına açıp da kalplerine düşürmesin.
نا ن ،مول ت" : ث ت شمع ش ت ي م ،قا د : ع طا ء ب ن ثن ا ن ي وئ س ، أ خنذ ثت ا إ ن حا ب أ ،
خ ا غ ع ئ أ خدا إ ال خ ه "
: “Hz. Ali kiminle tartışmışsa mutlaka onuلكل Süfyân es-Sevrî der
”yenmiştir.
م هزأ <ؤئأخزيتا م ن *ى ن ف-ه ا بن سويد ،عن ، ٧ ^١ظ لط '٠ :ا إل،ئ الم را إلي ماد1ا شؤاء،
ث اغة "
ص ا ح ب ن ئ ئماب ئ إقؤب ا لق ال م ،مم ذ محث أ ن د ا ه وا لخ
Yûsuf b. Esbât bildiriyor: Süfyân es-Sevrî bana şöyle dedi: “Ey Yûsufl
Şayet doğu taraflarında sünnete tâbi olan birinin olduğunu duyarsan ona
selamlar gönder ve selâmet dile. Yine batı taraflarında sünnete tâbi olan
birini duyarsan ona da selamlar gönder, selâmet dile. Zira bu zamanda £ لط- إ
Sünnet vel-cemaat olanlar pek azalmıştır.”
ئ سد محا ، ئ شا ئ ي و ز ا و ئ ئ خن ن ط او محا ،غث ت مح خ ه ] ٣٤/[ ؟ - ) ٩٦١٧(
د بن م حا ،3 ى: ز ة قا ت ش ما ع ن،ؤ كي ع ثن ا ، ق ئ ذ إ سما ع ي ل ثن ا إش حا ، ^؛ ب ن ح ما د£ ١^
٠' ^؛١
Süfyân es-Sevrî bildiriyor: Osmân b. Ebî Safıyye: “Şayet birini Allah için
sevip kardeş sayarsam, ama bu kişi bir günah işlediğinde onu bundan
sakındırmıyorsam o zaman ona Allah için kardeş olmamışımdır demektir”
dedi.
" : م ولت٤^ ^ ١١ سمع ت سميا ن: م و لأ، ت م ق ت يونف ن بن أتثا ط: ه ا د،ثئ ا ابن حبيق
" 4ا ل ل
Süfyân es-Sevrî der لكل: “Şayet birini Allah için sevmişsen, sonra da
İslam’da bir günah işlemesine rağmen ondan öfke duymuyorsan, sen onu
Allah için sevmemişsin demektir.”
أؤ ئ ت ؛ ئ ح د ئ ت بؤ، ٠' أؤ ع ع وبه،حتث ا ر- ر ا،محث ال- ه و اUjj ٠' : 3 ه ا، 0 ئ ت ي
Süfyân es-Sevrî der ki: “Dünya hayatı sonuçta bir tercih veya bir sınama
veya bir cezalandırmadan ibarettir.” Ravi (Abdulvâhid) der ki: “Süfyân’ın bu
sözünü Mahmûd’a aktarırken veya bu sözü onunla münazara ederken şöyle
Süfyân es-Sevrî 320
dedim: “Bir tercihten ibaret ise böyiesi bir tercihe razı olman gerekir. Bir
sınama ise buna sabretmen gerekir. Ceza ise de cezayı gerektiren suçtan
”dolayı tövbe etmen gerekir.
تشب م ،ثت ا طن ئ بن فبي ب ،ثن ا محارك أبو خث اؤ ،قات :ش م ع ت شئثا ن ال ر ؤ ،م
ب زأ ع ر
ائتت ا : 0غثة أ خذ ئ غذ ى ،و رءكه ا ص ال؟ة ،وشقة م أن ا لخانن ٠٠. .و1 بن عني
ب ال مزايض ،ه ا ن ث اؤ غتين لت ،مإن ف اغ عدبه ،زأؤر ال مهائض ا النته اء عن ا لخزام وا ل م ظ ا ل مC
ؤإبأ الئث ن عما تم ال م به^ ،ومحا ل محال ى:ؤزئزؤدوا قا ن حض الزاد المموي|؟> ،نإتت ا عتى به
م خل ا ل اي; ،ا أ م ،عثلث ي ق ن ى ال م ، ال ق ؤ ى عن ال ظال م آذ ئثا زلوفا ،سق وفا
ا لل ه ئي ئ ذ غل ق ،ء إل 4س ي ح ا د ع ال ق ي ح دعة ؤي ح ث ع منة ا إلين ا ذ زئفث ه ال ثشغز ،ز ال
جبب ن غش أخز من ' ش م ح ن ،إل ة ؛ ه د عالى ،ثق وبت ؤثا/ف ا ه ن إد م-ا ب م حك م غش
ه أثة ه ا " 3م ن أ ي خلمه> ،ز ال ثغ س أ-ح ذا م ن ا ل م و من؛ن ،ق د بثثال غذ رن و د \لل ه
هلبل ق ،ؤ ال ل ح س د ، 0ز ال ثعت ا بن ،ف ت ذ ه ب ح تن ابلف ،نق د " ك ا ن بعتس ا ل م م ه اؤ ثثو صا م ن
فن ا تسلق
الغيبة ك ن ا يتوص أ م ن ا ل ح ذ ث 4وأحس ن ت ريزثلث يحس ن الل ه ع التتل ق ،وأم ل ح ي
Süfyân es-Sevrî 321
بع، واع م د الخزتا ق يكملف الل ه أئن دقا ك،فن ا يل ق وبتن القاسي
وبين الثؤ ي صل ح الل ه ي
1NisâSur. 58
2Bakara Sur. 197
322 Süfyân es-Sevrî
Bişr b. el-Hâris der ki: “Benim üzerinde bulunduğum yol, hatta her
şeyde takip ettiğim yol Süfyân’ın yoludur.”
إذا رأيت٠' : مت ل م ا ل عث ا ئفيء ثئأو ل بن ش م ع ت م ح م د: م و لت، ش م ع ت هم د ا ل رراق: ثئ وت
1Yûnus Sur. 23
Süfyân es-Sevrî 323
ثن ا، ثت ا عند الله ين م ح م د بن سع يد بن أيي مري م، ] حدق ا غلتن ان٣٦/٧ ل-) ٩٦٢٣(
' ناص أل ت أبا حسم ه ص٠ : مولط،ت ش م ع ت نصا ن التوري،3 ها،^ ٧^ ١م ح م د شر يونفث
Süfyân es-Sevrî der لكل: “Ebû Hanîfe’ye hiçbir konuda bir şey sormuş
değiiim. Hatta bazen benimle karşılaştığında kendisi bana soru sormuştur.”
٠' اتثزى ه ت، وئفان الئزري، " إذا ن ا ت اتق م ن: ي و د،فنم ئ ق ا لآؤزائ
Evzaî der نكل: “îbn Avn ile Süfyân es-Sevrî öldüğü zaman artık bütün
insanlar aynı olur.”
ب د1ه م ن فتنه ا ل ع1' ثثؤذو؛بال٠ : لأ1 ث م0 كا: ثق أو ل، ش م ع ت <ئ مث ا ن: 3 ئ ا، ^ ^ ؛١ أبو أ ح م د
Süfyân es-Sevrî der ki: “Dindar eahil ile âlim facirin fitnelerinden Allah’a
sığının! Zira bunların sebep olacağı fitne, buna meyli olanların tümüne
bulaşacaktır.”
ا ر ال ر
" ي م ؟ ز كب تتغ ؤ ي ي ؛ " ص ال: قاد،" إ ر لي ق
Dâvud b. Yahya b. Yemân, babasından bildirir: Adamın biri Süfyân es-
Sevrî’ye: “Ben seni seviyorum” deyince, Süfyân: “Akrabam veya komşum
olmadığım halde beni nasıl seviyorsun?” karşılığını verdi.
324 Süfyân es-Sevrî
" : شتي ان3 ئ: 3 ء ا، عن اثن نئي از إل، م ح م د بن حق ا ن، ثن ا أبو زم،ف ج ا ع
Süfyân es-Sevrî der ki: “Çok yemekten sakının. Çok yemek kalbi
katılaştırır, öfkenizi tutun ve çok gülmeyin. Çok gülmek kalbi öldürür.”
" ؛ى يئ:٥١؟ " ؛، ؛ز فقي، " 'إ أائ غثي ال م: ئ ك،" 1 ثذة ي ال م ثدثقه٣ ١ ؛
" محم'ق ال إ د
أ خد \ل ي صغون3 " م ح ق ؛ ذ' نأي ت المئ ب tşj$\ 0ث 3 ظ:3 ظ، ي ث ان ث ذ1مق
ش م ع ت: 3 ه ا، عن نلت م ان بن با حثه، خ ا؛ثن ا خنفن نث ثبي م،م ح ث د اس أيي ا ل م ص اء
Süfyân es-Sevrî der لكل: “insanlara selam verişinden kişinin dünyayı sevip
sevmediğini anlarım !”
Süfyân es-Sevrî 325
ن تئ ن
ثن ا ا م، ثن ا أبو بكر بن أبي ع ا صم، ] حدثن ا أ ح م د شر إشثا قآr v /v [ “) ٩٦٣١(
، ال٠' ' ق ادت٠ ئاتيلف بنبيذ؟:ك لت ئئ ،دواء في م ضه و ص م ت لت وأئ ه ذ ل ثن، ل نبيذ١
" ز م،بل
م انقي
زايي م ج م ع : ئئ؛ ا ن3 ظ: ه ا دC ثن ا أبو أت ا ن ه، ثن ا ا لخنن بن عل ي،بن ا ل ح ش ا ل مروري
•ص
،" محزثغ وأس ه إ؟ي ،\ل\ عتد أش ي:، قلن، ال مر ي " زقف ئ غ ز: 3 ه ا، ن ك ل ئ
أ م از بثده إ ر، ي ب1 " كا ن شتي ان ا هم ي إذا “ ؛ي د غذ ق يغ ص هذه اشج٠٠ : قات،ا لخنن
ثت ا أيو ي م، ثغ ا أبو بكر بن أيي ع ا ص م، ] حدثن ا أ خ ئ د بن إ ئ خ ا ق٣٧/٧ ل-) ٩٦٣٥(
يد عثه- ^ ^ إ؛تا نأ ى ال ؤ١ 0 " ك ا ن ئ ن ا٠٠ : ق ات، ثن ا ع س ى بن وئنم ن،م خ ث د بن داود
ي ح د به٢ ، شثه1هثسن وه ق
İsa b. Yûnus der ki: “Süfyân es-Sevrî başında yünlü başlık bulunan birini
gördüğü zaman onunla konuşmazdı.”
ن ا ي م ثثن ى أن أبك ئ؟ نابا ذكز ت، يا ئتي ا ن:شبفثي ى أذ و أهز ا ل جغة؟ اا محا د ت ج د
لمح ث أئا ال ذ ي اته في مغزل ه، زاللؤ آ و أع ل م بال ذ ي ثطل ي ف ذا العنين ريد به نا عند ال ق٠٠
} ث م ت ئ ثملوبهز في ذب كy&j " بأع ئي أبه ثأ ي ع ر اقا *م: ثئ و د، ^ ^ ١ سمع ت ثمحا<ة
م لأت١^ * زأنث ثعرمح ن٠ : ن1 ء ا د ن ق،" ظ ك حل ه ا- د دد، ^ ^ ١ ن م ن ح ث1الز م
ش م ع ت: قات، ثن ا ا ل حثتس ي، ثن ا قس ه، ثت ا م ح م د، ] حدق ا ابنا من؛ta /y [ “) ٩٦٣٩(
م و مه ت بن ال ه ، ٠٠ قدموا إلي ال ي ب
'٠،ت حم ل ي غ ي شهزه الحدي»ث- زائد،عن محؤم و كاد> بدم ظى أئ؛ا ة،ثدهن جثبة
,Süfyân es-Sevrî der ki: “Allah’ın rahmetini uman günahkâr kişi, Allah’a
Allah’ın katındakileri ancak ameliyle elde edebileceğini düşünen âbid
kişiden daha yakındır.”
،^^ ومع ه ا لأؤزاعي٠^ " ”كا ن نق يا ن ب م ك ه: مولت، ت م ن ت م خ ئ ذ بن ا ل غما ن: ما د
ث ن غ٠٠ : ق ا د ئئث ا ن، ” قإعل ه أن يكون نائ م ا، " إن أب ا عئد الل ه ت ه ز ا لت ار ح ه: ا ل ص م د
٠٠ ألح د أ ن ي صحت ك
( ] ٣ ٧ ٧ [ -) ٩٦٤٣حدق ا أبو م ح ث د س حثا ن ،ثت ا أبو بكر بن م غذان ،ثن ا عتد الله سر
الحقنرمي ،ثنا عتد ال ر بن حبيق ،ثنا الهيث م بن حم يد ،عن النمصل مط م هل هل ،قادت "
ح ا ج ا ت ع ن مث ا ن ،ث ملما صزائ إ ر م ك ه واثنأ ا لأؤزاعي به ا ،محاجت م عن ا أئا ، حز ج ت
هذى داى اقت ا ت ،قق لث ا :م ن ف ذا ؟ قات :ا ألمين ،مما م ^ ^ ١هد حل ا ل م ح ذ غ ،زقا ؛
ا لأؤزاع ئ ،قات :حث ا ك الل هب ال س ال م ة ،أن ا إ ذ كتبلث كا ث ت ثأيثا ئكث ا م ضى ح واي جل ق ،ما
قع د مئ مي ا ^ ^ ١ 0؛ ؟ ه ا : 3ئ ك :ب ح د ش ن ذ غ ،ئ د ح ن ا الءؤزاعي غي إزه ،ء ما : 3ون فذ؛
ت " أزال
حق " ،قا 3ه ث ن
حق أ ي خبو أك لم
ها 3ه عقد اف ل" :م
ب أ ؟ '٠ه د ٠' :ؤظ غز؟ " ص " :تد ع ظ أن ث ي ؤ " ،ق ات :
أ ه ق ع ر ظ ئ ز أ ي لف ج
وإد م 1نؤذيه م بم ش فذم ١ل ذ ي ثن ى "، مما >3آ ة " :ياأب ا ع م رو ،ه ث،نث ا م د ر أن
ام ن م ن ف ذ ا ي م
بث ال ر ههثا ،قا ش نو بما د :فا ق ن ث إل ي ا ال و زا ع ي ،ق ا د " : مقص د محا
ص ي غ ت ن م ان: محا د، ثت ا وئئف ئ بن أشثا ط، ثن ا حم د الله بن حبيق،، بن م ح م د بن ا لختم
ر ى الث ج د يرهد ق، غول؛ت " ظ رأيت ' ص ذ فى ف ئؤ أ و ثلمه فى ' و ش و، ا م ح ي
ثن ا مه د الل ه بن، ثن ا أ خ ن د بن ع لي بن ا ل ح ارود، مخ] حدبت ا أبو ألح ن ذ/ا/ ز-) ٩٦٤٦(
" : قلق، فأن ىأنئ بجا ا ا، ^؛ بماء م دتار١ ؛ز ئتيل؛ت٢ ^ ١تا مي:
س د ئ إر
يالم اد ي ز ال في-؛ آي ق ؤآbl<r ظ، ' ث ر٠ : ء ال ؟ " قات ش كأتمق ال و ه ي ي عند
بن يونس ،ثن ا أبو شه ا ب ،قات' .ك غ ث قل ه م غ ن ميا ن ^ ^ ١ثزأى ijüشب م د ،مما'٠ :،3
ال م ٩ق < يق ب م من ا جب ال ت يلؤ " ،ق ات•• " ادف ن ا ف ذا ؟ ' ٠ق ل ق " :
ء بما ر م ، ٠٠أ ن ق ا د ٠٠ :بثورهأ " م
Ebû Şihâb bildiriyor: Bir gece Süfyân es-Sevrî ile beraberdim. Uzaktan
”!bir ateş görünce: “Bu ne?” diye sordu. Ben: “Karakol amirinin ateşi
)dediğimde: “Hadi başka bir yoldan gidelim de onların ateşiyle (veya ışığıyla
aydınlanmayalım!” karşılığım verdi,
ثئ ا أ خ ن د س عثتد الل ه ال دا رمي ا النط اكجد، ( ] i * / v [ ") ٩٦٠٠خ ا؛ثن ا م ح م د بن
ثن ا م د الل ه بن حييق ،ثن ا عتئد س جناب ،نحا عطاء س مست ل م ،محا د :نثا استحل فن ال ن ه د ي
جتش إل ى ش مت ا ن ،ثلث ا ن ح د ح ثغ ح اب م ه ،محزمى بؤ إ ي ،مما د ' ٠يا أثا عتد ال ر ،ق ذا
\ ل' م " ،قاد ه ١٤ " : ب ذ ؟ " ثاب محت :ئ ك لعطاء " :قا أبا ن
ا ك م يا ل < ائنؤ ج
م آمت؟ '٠ئ ٠٠ :>3ممإ ، ٠٠ظت " :ال م غر جانئؤ ب ذ ؟ " قات " :نحز " ،قات " :أت
ثئع ث إلي ح ش ، ٠^^ ١ز ال م حتلتي ف سا ح ش أ ت أللف ، ٠٠د ا '٠ :3محغضس ب ش دللق وه م بؤ
لخخا و " قالوا " :ن ا تثثلق ي ص ي د ال ؤ زقت أولئ أن مم ت د فى م دو ا أل إلبال كثأ ب
اف <ة '٠
م ح و ئ و ي ز ،ث أ < غ ف ارثا [ ر ي زال ث ث ؤ ؟ أ " قات" :
Atâ b. Müslim der ki: Mehdî halife olduğu zaman Süfyân es-Sevrî’yi
yanma çağırdı. Süfyân gelince Mehdî (mühür olarak kullandığı) yüzüğünü
çıkarıp ona doğru attı ve: “Ey Ebû Abdillah! Bu, yüzüğümdür. Kitap ve
sünnete göre bu ümmete kadılık yap” dedi. Süfyân yüzüğü aldı ve: “Ey
müminlerin emiri! Konuşmama müsaade eder misin?” dedi.
Süfyân es-Sevrî 333
Ravi Ubeyd der لكل: Atâ’ya: “Ey Ebû Mahled! Süfyân ona «Ey müminlerin
emiri» şeklinde mi seslendi?” diye sorduğumda: “Evet!” karşılığını verip
rivâyetine şöyle devam etti: Süfyân: “Söyleyeceklerimden dolayı bana eman
verir misin?” deyince, Mehdi: “Evet!” karşılığını verdi. Süfyân: “Kendim
yanına gelmedikten sonra gelmem için bana haber yollama! Yine ben senden
istemedikçe bana herhangi bir görev verme” deyince Mehdî buna sinirlendi
ve ona saldırmak istedi. Katibi: “Ey müminlerin emiri! Ona eman vermiştin
ya” deyince, Mehdî: “Doğru, vermiştim” karşılığını verdi. Süfyân dışarıya
çıkınca arkadaşları etrafını sarıp: “Ey Ebû Abdillah! Kitap ve sünnete göre
hareket etmeni emrettiği halde neden öylesi bir görevi kabul etmedin?”
dediler. Süfyân ise onların çok dar düşündüğünü görüp oradan Basra’ya
kaçtı.
قادت " ك ث م غ شئثا ن، عن أبيه، ثن ا ذاوذ، ثن ا أب و هش ا م،ا ل ح شتن ب ن معا ذ ا ل ح ج بي
ئت ا ات واخ،ال ص ر ا ه عي " : ق ا د،" ب م ر إ، " يا أبا مح د ال م: ق لق،" نة
"ظ الق ص ض
بد ك
" إن ات ث م: ئا د، ص ت مت ا ن، عن ا ل أ ئ خ ئ، ص أ ي ا لم ثري، ت غ ث ذ ئ ئ د ال م
334 Süfyân es-Sevrî
Süfyân es-Sevrî der لكل: “Yöneticilerden biri senden, kendisine doğru yolu
göstermeni istese dahi sakın göstermeye çalışıp ona bulaşma!”
ئ م بن ج ظ ،د م حم أ خن ن بن ثن ا ، ع ب د ال ئثج م ب ن محم ز خ ا؛ثغا ا ة ء/\ ل م- ) ٩٦٥٣(
ش م ع ت: ثق ون، ش م ع ت عتد الر ح م ن بن م هد ي: هات، ؛١^ ثن ا أخنفت بمبي ابن، زغ ب
" ى ع ظ:ئ ك،" " ون محك آ ه كء: قن،" " ث ر:ل مهي؟ " ئ ك1تئ؛اذ
" " ق ا م ئتيء ذ ظ: قا د،" ط ا:إيلف كئ ا
،ث ص ر1 ثئ ا أبو بكر بن أيي ا، ثن ا أ خ ن د أبو ذاؤذ، ] حدبت ا مه د ا ل مئ ع مt \ / y [ -) ٩٦٠٤(
,Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi bazen yöneticilerden ödünç olarak binek
eğer veya dizgin aldığı için kalbi onlara karşı değişir.”
حل ه ا أبو جغث ر- ؤظ دت " بربت منة ؛ن د، ق أ أ ح ذة، م أ ذ ظة،تث اي- " ق م د م ! ر ا لأ: 3 قا
Abdurrezzâk der ki: Ebû Câfer (hac için) Mekke’ye doğru yola çıktığı
zaman önden kerestecileri gönderdi ve: “Süfyân es-Sevrî’yi gördüğünüzde
onu asın!” dedi. Keresteciler gelip darağacım çaktılar. Sonra Süfyân’ı
çağırdılar. Süfyân getirildiğinde başı Fudayl b. iyâd’ın, ayakları ise ibn
Uyeyne’nin kucağındaydı. Ona: “Ey Ebû Abdillah! Allah’tan kork ve bizi
hasımlarımızın diline düşürme” dediler. Süfyân Kâbe’nin örtülerine doğru
yaklaştı, sonra örtülerin altına girip onlara tutundu ve: “Şayet Ebû Câfer
bunların altına girerse ben ondan beriyim!” dedi. Ebû Câfer de Mekke’ye
giremeden (hastalanıp) öldü, öldüğü Süfyân’a bildirildiğinde bir şey
demedi.
، " يا رب: ق ات،" و حؤت و جهة ؛ ر ال كئث ة، ^ ^ ١ ' أ غ ذ أثو ج ع مر ح ي ب٠ :ب مولأ
" يدة
ما٠٠ : بمول
أ، ^ ^ ١ ش م ع ت ن مي ا ن: قا د، أن ي حيى ثنت م ا ن،ثعا م ح م د بن زام، م ح م د
Süfyân es-Sevrî der ki: “Ebû Câfer benden ne istiyor ki? Vallahi
huzurunda durduğum zaman ona: «Yerinden kalk! Zira başkası bu makama
senden daha layıktır!» diyeceğim.”
٠٠نؤ؛ثيلم ت ئ، ا أني ميلو\ علي بدقاه_^ء ئ أ ال أزى1 ول ك ي أحامحCحامح ن صربه م-أ
: قات،، ثن ا سلم ه بن قم م، ثن ا ا لمت ح س إدري س، ] حدق ا أبو م ح م دi y / v [ ")٩٦٦ ٠
وعل ى، هأ ح ذ الغ امس يالتتع ة، كنا بال م س ج د ا ل حزام: يئأول، ش م ع ت تزيد بن أيي خ ي م
هز٠' ق ا د ن من ا ن،ب ا ن ح ل م ا ن
همجاء إثى ر جل م منكي ن ع ل ه و، ،ن م ا ن إزار ورداء جديدان
Süfyân es-Sevrî 337
بأ ح ذه ا ل ح راس محالم ؤة غازيا، قأ جاء إ ر ا نمج د، ؤأ ح ذ ال حلم ت ن محإبشهن ا،ال ج ديدي ن
Yezîd b. Ebî Hakîm der لط: Mescid-i Haram’da iken insanlardan biat
.alınmaya başlandı. Süfyân’ın da üzerinde yeni bir izar ve bir rida vardı
Giysileri eski olan miskin bir adamın yanına geldi ve: “Şu yeni giysilerimi
alıp üzerindeki eski giysileri verir misin?” diye sordu. Adam bunu kazanç
görüp: “Tabi ki” dedi. Süfyân üzerindeki yeni giysileri adama verdikten
sonra eski giysileri ondan aldı. Bu giysileri giyip Mescid’e geldi. Ancak
”!muhafızlar onu tutup: “Sen ki ayak takımındansın, burada ne yapıyorsun
dediler ve Mescid’den dışarı attılar,
” أ ريت: ق ات لي،'٠ وكان ثنزأل ث ح ت الش ج رة،أنقئ |ال ح ن ت ه عشن ب؛ةاائ \^(1 ^ ^ ^ ١
ومحؤق ما أد ا فيه، ول ك ن ح ذ دون ن ا أن ث مه ه، ال وكون متل ي٠' : أن أكون متثلث؟ " ئ ك
، ن م أ ءك ال م ى، وأدخ ك عقه، ويئق و ث بن ذاؤذ، وإلى وزيره أيي عئد اللب،ا ل م هد ي
ؤ ي ، و و و ي م، ظ برائء: ذ و وا بم: " نز خ اءنا أثو م د الل ه ث بمئ ا أئدقا ي:ق ات
قت، ئؤازى ظ ب غد أبي عتد ظر١^^ ، ئأنزثاب الت عزوف زثه سا عن ال نئكي،إ ز الق وي
و م حئ ، وأقؤا ؤالق لي، زؤ ظ وم، ونهؤي، ئأمروتي،جاء ئراوك م الذين ه م ئراوك م
ؤ شد ي، أ ن'محب يي ظ،ى رقنه أذ أخزج م ن٩ ت م ف ج ش م ن أ ح د ه م P، محم
، ٤١^ ٧١ م هنئة أن يعطيه3 نإنن ا كت ب إق ه النة ءال، ؤ مقتهب عثه، م م ع لت ذ ل لق به م،ك ذا
٠٠ال ه
Muhammed b. isâm b. Yezîd Hayr, babasından bildirir: Süfyân bir
mektupla beni Mehdî’ye, veziri Ebû Abdillah’a ve Yâkûb b. Dâvud’a
gönderdi. Mehdî’nin yanına sokulduğumda sözlerim onlara pek cüretkâr
geldi. Bunun üzerine Mehdi bana şöyle dedi: “Şayet Ebû Abdillah (Süfyân)
yanımıza gelseydi elimizi eline koyar, bir rida ile bir izar giyip onunla
dışarıya çıkardık. Dışarı da iyiliği emredip kötülükten alıkoyardık. Ebû
Abdillah gibileri yanımıza gelmiyor olsa da sizin Kur’ân hafızlarınız gelip
bana iyiliği emredip kötülükten alıkoydu. Onlar bana ağlarken ben de
onlara ağlamaya çalıştım. Ancak beni şaşırtan bütün bunlardan sonra
içlerinden her birinin cebinden «Benim için şunu yap! Benim için bunu
yap» şeklinde bir yazı çıkarmasıdır. Dedikleri şeyleri yaptım, ama bundan
dolayı da onlardan nefret ettim.”
Süfyân es-Sevrî de kaçışı uzun sürdüğü için bu yönde ona bir mektup
ya^ıp eman istemişti. Mehdî de bu yönde ona emanı verdi. Bu emam alıp
Süfyân’ın yanına Basra’ya gittim. Süfyân bana: “Ailenden ayrılığın uzun
sürdü. Şimdi yanlarına gidip onlarla bir arada bulun. Sonra Kûfe’ye
Süfyân es-Sevrî 339
ش م ع ت: قات، ح دبني علي س نش م، ] خ ا؛ثن ا شلتنا ن بن أ ح ن د٤٣/ [ ؟-) ٩٦٦٣(
" ثن ى هو الؤ ال ذي ن: ل ي3 مما، أح ر أن ق ط بشيؤ هأئ ص ح ل ق، إ ي غ ال م ج ت ئ:محل ت تق
ف ودت لز جاء لحزج ت منة إ ر الئ وق ثأت رئا، لأكة شيء بجرب مط الر ج ل؟ ؤ'لئلج د
بما إ ال أن م ل ز: ودا غ م د ب م ا، م: خ ر بم ثل بما، "يا نأء مت:ونقيا ؟ أ " قات
من ث ئ ة ن ا ال ظ ا ا
،م ح بن ثن ا غيد الل ه ي ن أ خ ئ د، ب ن أ ح م ذ0 حدثن ا ئل بما ] ٤ ٧ ٧ [ ") ٩٦٦٤(
ؤقؤ، ب ن ي أن و
زئز م، ^ ال ه ؛ ال ئ ؤ وزف و ت ئ ر ١ فإ ر أ خ ت ن ؛ ك ف ؛ ق، ؛'ق ي
، ح دقني من ص ور: د1 نهبدر؟ ءة١ م ن "ك ا ن يكت ب فذ؛:ت ا ن1 ق ك لث،و ق ي ء قدش غش
' أ ق ك ذ م ح م، غ ذ إ ي ا ب
Yahya b. Saîd der لكل: Süfyân es-Sevrî, Mehdî’ye gönderilmek üzere bana
,bir mektup yazdırdı. Bana: “Süfyân b. Saîd’den Muhammed b. Abdillah’a
.yaz” deyince, ona: “Şayet böyle yazarsan bunu okumaz” karşılığını verdim
:Süfyân: “O zaman istediğin gibi yaz” deyince bildiğim gibi yazdım. Sonra
Senden yana kendisinden başka ilah olmayan yüce ve ulu olan Allah’a“
,hamd ederim. Zira hamda layıktır ve her şeye kadirdir” yazmamı isteyince
ona: “Böylesi bir girişi kim yazardı ki?” dedim. Süfyân: “Mansûr’un bana
bildirdiğine göre Îbrâhîm mektuplarına öyle bir giriş yazardı” karşılığını
verd i -
Süfyân es-Sevrî der ki: “Bu ümmetin helaki, hadım edilmiş kişilerin
yönetimde söz sahibi olmasıyla gerçelde^^ktir .”
الئئ ل ب3 التؤريت " ئÛ قات ن مي ا: قات، ثت ا أبو ت ع ي د الثئ ل ئ،ال ح ثئ ن امحك و ئ ب م صز
هاا ز ال
Süfyân es-Sevrî der ki: Tilki şöyle demiştir: “Köpek için yetmiş لكالtane
hile öğrendim; ancak bulduğum en iyi hile köpeği görmemem, köpeğin de
beni görmemesidir.”
Süfyân es-Sevrî 341
المصيص ي ،بمولط :ش م ع ت إئزا£يلم بن ا لخشن ا ل م س م ي ،ي مو :3ثت ا أيو تع يد القع إيغ،
ن أ زئئ " ،نقا د " :أزأتث إ ذ إل أ ت ئ ه غ زتث؟ " ئ ك " :ئ خ لي ؤيز ق " ،قات " :ئ أ ط أ
زاتة " ،ثأ قاد " :ا ج إقئا -ي ا جئلق " ،قاد :ئ ك " :أتتا.؛ الئي،ميق ؤا ال تحاي ؤتذ
د مما حقومح ه ث إ " ،ها ت " :ئ أ °ط أ ر أ ت ه "، وأ و صل إل ي ه م ب ا حت ا ن بالتابسم ،فا ق ي ال ق ، يغيز
أثو ض ال م " :أبجا ا و ي د ،ا ج إقث ا خ اخثلث " ،ق ل ق " :ؤ ظ أ ج ؟ " خ دت ي إن ن ا م ح د
أنقئ ت؟ " قات ٠٠ :بضع ه كز ب ن أيي حالدت ظ 3ت ح ج ع من ب ن الح طا ب ،ق ا د ل حانته٠' :
ancak bulmada bizi aciz bıraktın. Seni buraya getiren Allah’a hamdolsun.
Bize ihtiyacını söyle” deyince, ona: “Yeryüzü zulüm ve adaletsizlikle doldu!
Allah’tan kork ve bu durumdan ibret al” karşılığını verdim. Bu $özüm
üzerine başını öne eğdi, sonra kaldırıp: “Bize ihtiyacını söyle” dedi. Ona:
“Muhacir ile Ensar’ın çocukları ve iyi şeylerde onların yolundan gidenler
kapında bekliyorlar. Allah’tan kork ve onlara haklarını ver” dediğimde yine
başını öne eğdi. O sırada Ebû Abdillah araya girip: “Be adam! Varsa bir
ihtiyacın söyle” dedi. Ona: “Neyi söyleyeyim?!” karşılığını verip şöyle devam
ettim: “İsmail b. Ebî Hâlid’in bana bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb
haccedince haznedarına: «Ne kadar harcama yaptın?» diye sormuş, haznedar
da: «On küsur dinar» demiştir. Oysa ben şimdi burada dağların bile
tahammül edemeyeceği şeyler görüyorum.”
ثن ا أبو بكر ين، ثن ا أب و بكر بن غ م دا ن، ] خل؛ثن ا عئد الثؤ بن م ح م د٤o/ v] -((٩٦٦٩
كت ب إلي غئد الئؤ بق ح م دا ن ثنا: مح ات4 ] حدثن ا عتد الثؤ بن م ح م دl o / v [ “) ٩٦٧٠(
" ة اء خ اءن أن ش د و ئ
Süfyân es-Sevrî 343
ثن ا، ثن ا إ ئ خا ق ى أخن ت ا لما رمي، ها] حدت ا عتد الل ه ن م ح ث د/ [مم-) ٩٦٧١(
" ال جت ب م ن:ت قات أب و بكر الحنفي3 ظ، ثن ا أبو ي د الثؤ ال ثنثري، إ ت خا ق ى ع ا صم
1 ^^ هثفؤ مغه١ عليه،مثا ن ت محر- وءئ، مخذث ا-تزسم غ ح ش أ فذه ب، ق ي ضن
Ebû Bekr el-Hanefî der ki: “Bazılarının Mis’ar ile Süfyân arasında gidip
gelmelerine hayret ediyorum! Zira muhafızların komutam Mis’ar’a «Devlet
hâzinesinden senin de payın var» diye haber gönderince üç fersah yol kat
edip bu parayı almıştır. Oysa Süfyân’a dünya sunuluyorken kendisi ondan
kaçıyor.”
، ت خ ث د ب ن إتزا منز اخل ل ئ ع ئ د الل ه أب و ح دثن ي ، ن ع ا صم ش هد ثن ا ، س شبي ب تل ت ه
ش م ر ت س، ؤا ل آوزا عؤ، ن غ ن ق يا ن ال ت و ر ي بنك ه كن ف : ها د، عي د إ ن ما س زهي دث ي ح
ز ئدح مح ا م، د س إ ث ز ا ي ب م حم ف ذا :ق ي د لت ثلث ا ، بمو د ة إئ ن؛محلم د بن م حم قآثا ة، ن ئ ثا ن
" ت ال م: 3 ثث ا،ب أ ح ز غ ه جا ء ، هع د نا ش ا شح ي ي ت م ن طو ل ح ز ا د فيه ئ نا ،ائ كبيف ن
ف ن ا *ك ل م ة، ظ ال حا و ج ه ة إل ى ئ ح ؤأل، جال س د وم حم شن ة أ م ؟ وط ر ح ن ي ، عو ث م
ئج د ك ؟ ص : وي م و ل أ،ث إ ي ئ رق ث الق ال ع بع، الع د ن م ق ث ا " كا ن، ن ع ن د ه م غ حر ش ح
ancak çıkana kadar Süfyân onunla tek kelime dahi konuşmadı, ikinci gün
Muhammed, Süfyân’a selam yollayıp şöyle dedi: “Nasıl oldun? Şayet
Mekke’de en nefret ettiği kişi olduğumu bilmesem yamna ziyarete
gelirdim.”
’ ل ؤ٠ : مما ت، و ذ ووا ال ثلهئا ذ، ت ن م ا ن ال ت ؤ ر ي شمع : قا ت، اث ني م ا ن ثت ا ، يمإ ؤ،غا م م ائن
" مخي ب أ
Süfyân es-Sevrî der ki: “Zâlim birinin bekası için dua eden kişi, Allah’a
isyan edilmesini istiyor demektir.”
ثعا عتد ا ل ث م بن، ثت ا أبو اقزارس، ] ذ ك ا ا ل ما ضي أبو ألح ن ذn / v [ ") ٩٦٧٦(
م
11" \ل آزف خث ا و م' ويض تتي ه ض م؛ند ي س ل
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişinin, insanlara selam verişinden dünya
sevgisiyle dolu olduğunu anlarım.”
Süfyân es-Sevrî 345
ا ل صاع ا ئ ،ثن ا إ ئ خ ا ق بن إ ن م ا عيد ،ه ات :ئ م ع ت تكزا ا ل عا بد ،يئأو ل :ش م ع ت ث م ا ن
: “Dünya peşinde olanlara değer yeren Kur’ânلكل Süfyân es-Sevrî der
”hafızında hayır yoktur.
( -) ٩٦٧٨ل ٤٦/٧ء ثنا أيي ،وا لما ضي ،في جن اعة ،قالوا :ثن ا ا لخشن مر م ح م د ،ثغ ا
جالس؟ " قات " :م ن " د ك هباش ر و ه ؤير م ح ئم ق ا ال خرة ع م ه ،ويريد ثى عن ف م
- ٠
الل ه بن اقن ع مولى ن م بن رائده ،قادت ط ي ي المحري محار إلى 'ق من ،ئأ ح ر ت تغذ ئذ:
رك ال ح ج كا ن ف ي أ وا ن يمثل ه ا ،ف لما ز م ل ة بأل ف دين ا ر ،مح أ ب ى أ ن ن ا ب ذ ة ب ق د وم ه ،ف أم ن ه
نا ع ث د ال ئ ؤ ، " يا م أ ئ ث ة إ ال بال ئ ؤ ق ف ،مما ت ل ي : لل ص ال ة ، مث ح به ا ع غ د ي عتا ءه كا ذ ثث
ثن ل ت ا ل عث ا ءة؟ مح ك :ئ ؤ ذا ،محا د :ف اته ا ،ئأعطس ه إياه ا ،ه ا لأ :ثلث ا محص ى ح ج ة ض از إ ر
لم ئ تقي ا ن ف ريك اب ع د م ا: محا ل، ثغ ا زند بن أبي ج ذأ ش، ثن ا أبو ائئ؛آني، ا ل م نذ ر بن م ح م د
بل ى ا ل م صاء، وانحتر، وألق م ه، يا عتد الل ه أ بع د ا إلت ال م٠٠ : ق ا د، ز ل ئ ه صاء اتقوهؤ
ق ات ه،" البئ يلث ا س ص قا ض، ' يا أب ا مه د ال م٠ :ؤ تي ش فأت ي ا ؟ أ أ " ه ا د ه م لأ
Zeyd b. Ebî Hidâş anlatıyor: Süfyân, Şerîk ile Küfe kadılığına tayin
edildikten sonra karşılaştı ve: “Ey Ebû Abdillah! İslam, fıkıh ve bunca
hayırdan sonra kadılık görevini yapıp kadı mı oldun?” dedi. Şerîk: “Ey Ebû
Abdillah! insanların muhakkak bir kadısının olması gerekir” karşılığını
verince, Süfyân: “Ey Ebû Abdillah! insanların muhakkak bir polise de
ihtiyacı var” dedi.
يئ و[ا ، ت ب غ ت غ م ا ن ال ت ؤ ر ي : قا ت، خ ث ا ؤ أب و نا ر ك ثن ا، فب ي ب طن ة ين ثن ا ،شنب م بن
م " محثي قادت قات عبد ال م ثق، ثن اي حيى ئئ أيوب، ثن ا ا لخشن ثق عئ، أيي غ ا م م
ه ا دا غئد، ن م ائهإلى إ ل ننؤلؤ، وتل م عإي، ئأ خذ بج د يCسمتا ن الثوري نم ن الهثثا وا لم روة
ظ أ م في: ث\زت، لئ ا آث، مح،ا ن وا|ئ م ك ة5ل غلى با<ب منزنه ينتظره ل،؛ ض ز ى ع ئ ظع
3 وا ال ه ال1 قؤم هأخثزوه أ ي قد ر٥٤^ ن قد ثأختزة عتد ه ثحي أثت، ال ة-"ى ن يتهيأ لل ص
،£ و ي د ه ف ي ت ب،ب ذلل ف الثاسئ ي ؤذ ن ا نحتأال ب م بمع د ن ي أم ز م ثا م ء أ ن، ج ة ال ح ل ذي ال ه
، د و شو قبيئ؛، قزو؟ قيد ت كذ؛ وكذ! د؛ثا ال1ححس- في م : نتأ ت، الح هالد_ا
" م م ت أ ء ق ا ا:زائثئ ت
Nadr b. Ebî Zür’a der ki: Musul’da Mübârek b. Saîd bana: “Süfyân’ın
yanma git, nafakamın bittiğini, giysilerimin eskidiğini bildir. Yine Musul
valisine bu yönde bir mektup yazmamı söyle. Belki giymek ve daha güzel
görünmek için bana bir şeyler verir” dedi. Kûfe’ye gidip Süfyân’ın yanına
geldim ve Mübârek’in bana söylediklerini ona aktardım. Süfyân evine girip
içinde kuru ekmek kırıntıları bulunan bir kap çıkardı. Ekmeği yere serip:
“Şayet Mübârek bunun gibisine razı olsaydı Musul’da olmazdı. Onun için
mektup yazmam” dedi.
Süfyân es-Sevrî 351
>ئتي ن كت ب مثا رلث ب ن تع ي د ،قا ت: ثن ا ي، صالح العجل ع ث د الل ه ب ن س ئ و ت ى ،ثت ا بت م
: :Süfyân es-Sevrî bana şöyle bir mektup yazdıلكل Mübârek b. Saîd der
”Aîlene gereği gibi göz kulak ol ve ölümü aklından çıkarma. Baki selam“.
( [ -) ٩٦٨٥م ا /آ ا] خ ا؛ثن ا عئذ الل ه بن م ح م د ئن جعف ر ،ثن ا عتد الل ه بن م ح م د ئن
ركريا ،ثت ا ت ل م ه بن فبي ب ،ثن ا شهد ى ع ا صم ،ما د :ت ب ن ت م ح م د بن أيي تن صوي ،أؤ
م ه و الؤ ،' ٠ غتزة ،ق ا 3ت " غ ا ئ ي نق إ ن ز ج ال م ن إ حزانه "ك ا ن ه م أن بملب س ب ق يغ م ن
تج د ق صتملث ت خ ال ةمح ق ت أ د ق ات ق '٠ :ي أب ا عند ال م ،إن ع ئ م حا الم " ،قا د '٠ :لأن
( [ “) ٩٦٨٦؟ ] ٤٩/ثن ا عئذ الل ه بن م ح م د بن جعف ر ،تما عبد الل ه بن م ح م د بن
ركريا ،ثن ا سلم ه ب ن ث م ،،ثن ا م نهل بن ع ا صم ،عن زغ ب بن إن م ا عيد ا ل أتد ي ،هالط :
^ ١اءل ذ ي ظ ى أ ي ن ق أي م ء ن ز ئ ئأ ش ،أ خ قتيء وين بؤ؟ ' ٠ص ٠٠ :ا لث؛ئ " ص" :
م ن القثؤ؟ هذه نغة مننه ا ز ي د ن وء يه1ال لث أ و معت ل م ،ال س ث نبسنته اا ،د ا '٠ : 3فئزغ
ؤزأى نأم ح ل غ د ز م٠' : " م حق ظ لآكون إ ي إذا ل أقي ز بما ن ظرن أ " قات:ق و ل
مدت خئ
" زئغلق ض ب: قات،" ه م ائخخ وذ و،" ققثزأ شزذاغ
Yahya b. Yemân der نكل: Süfyân es-Sevrî’nin: “En sevmediğim şey onları
(başkaları görecek şekilde) gece namaz kılarken görmemdir” dediğini işittim.
Yine başında siyah bir takke bulunan ve hac konusunda ona soru soran bir
adam görünce: “Senin şu halin bir hac değerindedir” dedi.
Muhammed b. Sâbık der İri: Şerik kadı olarak tayin edildiği zaman
Süfyân: “Bu kez hangi adamı bozdular” dedi ve şöyle devam etti: “Dâvud b.
Ali, Mansûr b. el-Mu’temir’i yakalayıp ayakları şişene kadar ayakta
Süfyân es~Sevrî 353
ي ت د في جن ازة ال م د
ميزا تن ا م ح ث أزى غ م ا ن م فث غ ا ل رأس م ٠' : هاتCي حيى بن ي ما ن
"ؤا ل أت ؤ
Yahyâ b. Yemân der لكل: “Süfyân es-Sevrî’yi köle veya cariye olanların
cenazelerinin peşinde başı bağlı olarak hızlıca yürürken görürdüm .”
" إذا كا ذ: بمولط، ش م ع تش متا ن: يمولط، ت م ع ت عتذ الل ه س داؤذ: قا د،جعف ر ال زهري
Süfyân es-Sevrî der لظ: “Kendini ibadete veren kişiden eğer komşuları
razıysa, bu kişi dalkavuk demektir.”
أن يثمنوه،^٠^ ١ م ال يتثغى٠٠ : مو لت، ش م غت ذفا ن: 3 قا ظ أثو،ت ع يد
Süfyân es-Sevrî der ki: “Ailesinin, ölecek olan kişiye şahadet getirmesi
yönünde telkinde bulunması gerekir. Zira ölüm meleği gelip beline
batırınca artık konuşamaz, bilinci de kapanır. هanda can çekişmeye başlar
ki elinde kılıç olsa babasını vuracak duruma gelir.”
ثن ا أبوc ثن ا \لل بكر بن م ع دان،اه] خ ا؛ثن ا عئد انلؤ بن م ح م د بن ج عفر/ )" [ مم٩٦٩٣(
م سمي ان: ه ات، ثن ا مح ذ ال ش ر بن أبي حال د،أث وب ي بن س م حا ن. ذ ب ي،ا م حري بن بك ار
أن ا ع ل م ت، " يا ف ح: ق ات ل ة،بض ت ا ب محلث به الث امن
^ ^ب ال ما ضي ؤهؤ يتك ل م ب م١
م ح م د بن ا3ت عما ن Cثعا أيي ،ثن ا وك ح ،قا د :ش ج ن ت غ م ا ن ،يمولط ٠٠ :بلثثا أن الب ح ر،
م حج م ح ة أ ا /
: “Bize ulaşana göre deniz bir tulumdanنط Süfyân es-Sevrî der
”çıkmaktadır.
ا ل آث غ ،م و لت :ش م ع ت ي ح ش س ي م ا ن ،م ولت :ش ج ن ت نقي ا ن ، ^ ^ ١ثق ون " :م ن ل م
: “Çocukluğunu yaşayamamış olan kişi iyi birكل Süfyân es-Sevrî der
”Kur’ân hafızı da olamaz.
التوبه ا ري ،ثت ا إبرا من؛ بن ش م ا س ،ثن ا بمش س ي ما ن ،محا د :ش م ع ت نقيا ن التؤري،
إل ؤر'ءمح ق ودت " لحت الثاس م ن ر ج م م ن قويه إ ر قراءته ،نفث الثاس م ن ر ج م ثن
' محم-
Süfyân es-Sevrî der ki: “İnsanların en hayırlısı çocukluğunu yaşadıktan
sonra Kur’ân hafızı olan kişidir, insanların en kötüsü de Kur’ân hafızı
”olduktan sonra çocukluğuna dönen kişidir.
( -) ٩٦٩٩ل ال /ا م ا خ ا؛ثن ا أيي ،ثن ا ث خ ث د بن أخن ت بن أيي يمحى ،ثن ا أث وب ك ر بن
عل ي ب ن ئ ي ن ا ن ،قا د :ت م ن ت ب ش ن ب ن ثن ا ائ؛ؤار، ب ن صبي ح ن ذا ؤ ذ د ثن ا م ح م الن عما ن ،
اخلا ر ج ،قات :عن ي حيى بن ي ما ن ،هالط :ش م ع ت ن م ا ن التؤري ،م ود " :لأن أشم ري
Süfyân es-Sevrî der ki: “işgüzar bir çocuktan bir şeyi satın almam benim
”için işi Kur’ân okumak olan birinden almaktan daha iyidir.
356 Süfyân es-Sevrî
غش ثن ا د ب ن زيا د ء م حم أ خن د بن ثن ا ع م ن، ال ئ ئ ب م بن مه د لال /ا م ا حدق ا “) ٩٧٠ ٠
ائقث؛ؤ ،ذ ظوا ص ئ قا ق " أولئل ق قا ت غ م ا ن : ثن ا أ ي ،عن ابن أ ي ج مي ل ،ق ات: نما ، 0 ال
: “Onlar Kur’ân hafızlarının basıklarıdır. Zira Allahكل Süfyân es-Sevrî der
ile O ’na yönelmek isteyenlerin arasına girmişlerdir.
هات :ك ت ب نث؛ ا ن سع ي د ، ثن ا مب ارلث بن ي، بن صاب ح المجل الل ه ثن ا هم د وت ى، ب س بن م
: :Süfyân es-Sevrî bana şöyle bir mektup yazdıلط Mübârek b. Saîd der
”Ailene gereği gibi göz kulak ol ve ölümü aklından çıkarma. Baki selam“.
بغن تن م ح ا ذ
م ه ئ ا أل ص ي ل، نم د ،ثن ا ( [ -) ٩٧٠٣؟ ] ٠٢/خدك ا ئ ي ن ا ذ ئ
عثت د ب ن ثا حص ت ن ال ؤا د ع ي ، ثن ا أب و مغليت ا ن ب ن أ خ ن ذ ، حد ت ا [ ؟ ] ٠٢/ (- ) ٩٧٠٤
إق ه، ز ج ل أ جل س غش دل ي ل ن م ا ن ال ت ؤ ر ي : العا ب د ،قا ت :قلق ئ د مح بك ن نخ مي س ،ثغ ا
يون س ،ظ ن ن غ ا ز ،قا د :ش م ع ت ش م ا ن التؤوي ،ي م وأل ٠٠ :م ن ا ل ع ج ب أن يظن بأه ل
^ ١ان و "
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kötüler hakkında hüsnü zanda bulunmak pek
”!şaşırtıcıdır
Takrîb3789-a
ا ل ر جي م ،ثئ ا أ خ ن ذ بن يون س ،هاد :ن ئ د غ م ا ن ا همي> ،بم عزفت ربلف؟ قات؛ " ب م ش خ
: Süfyân es-Sevrî’ye: “Rabbini nasıl tanıdın?” diyeلكل Ahmed b. Yûnus der
sorulunca: “Niyetimin geçersiz olduğunu, çabamın sonuçsuz kaldığını
görerek” cevabını verdi,
( ] ot'/v [ ") ٩٧٠٨حدثن ا أيي ،ثت ا أبو حم د ال ر ،م ح م د بن إ ن خ ا ق بن ال ول يد ،ه ا د:
أبين ا ل م ؤمنين ن صا ن إلى الئ صاء ،فت حا مى عآيه لتحلمهس ئفشة بنة ،ئنئ ا أن ع ل م أثق
"نا: قاد،" " خذ ديازف: قات ه المحئ، وذا إر ج ي دثا ت آ م، وئ،نفاذ
" " ف و ئ ؤ ض: قأ د، ٠٠ ^ ٠٠١ ئتت " ف ئ ة، ٠' ي ن
" ئ ب ؛ ج: ؛١١٤ ،" أ ز ه
وأب ا ؤئؤ ق، ق ادت ق ا د د وئقغث بن أتي اب ق ات لى شئي ات الثوري،ثن ا اتق م حق
قألحذف ا بي مينه ووضغ بن اؤه عل ى، فغ ا زقة،" ئا ولع ي ا ل مقئهزة أب وصا، إ قوئفئ٠٠ ال ن ن ج د
Süfyân es-Sevrî 359
نن ط قزة أثم ك ن في ول ت ن ي1ل إل أزد مغذ٠' : ئت، ه قد طثغ ا ل م ل م1! ظ أي عئد ا: ق ك
" ب ز؛ال قن ب ان مم غ
نإدا أ م،بره
ين مم غ ب م
Süfyân es-Sevrî der ki: “Göz dünyadakileri, kalp ise âhirettekileri görür.
Bazen kişi gözleriyle kendisine faydası olmayan şeyleri görür, ancak kalbiyle
baktığı zaman faydasına olacak şeyleri görebilir.”
ت " أدي ال ش ا لأخ م ن3 د ا، 0 عن ث مظ، م سايخن ا، ح دقتي سس، ما نتث ب بن واض ح
ثت ا ،س ال د م شقجح بن ال ما ئ د ح ثن ا ث، أ ح ن ذ ثن ا ، هم د ا ئ ئ ث ب م ح دث ن ا ] ö f / v [ - ) ٩٧١٣(
نا ص غخث ت ذ د ق ط: قا ت، إ ن أثا صم و ا ت آ: ذ ب ن ث ق وي ه أل حم ك مح : 3 ثا، اب ن أ ي ي ا لحو ا ر ي
360 Süfyân es-Sevrî
" اينوث ا
ئ أ خ ن د بن، ثت ا أبو بكر بن عتيد، ثن ا أ خ ئ د، ةه] حدت ا ع د ال ن ئ ب م/ [مم-) ٩٧١ ٤(
: م و لت، 0 ب ش بن ت ع ي د ا ل مقئ ا
ن م ع ث م: 3 بمو، ش م ع ت بشن بن ا ل ح ا رث: محا د، ا ل مت ح
Süfyân es-Sevrî der ki: “En kötü istek, âhirete yönelik yapılan amellerle
dünya nimetlerini istemektir.”
ا ة س غ ثلف ا ا
ال، " يا وئتف ئ: 3 ب م ئ، ن ح د بتي، ن حاء شقي ا ن ممع د إلي، ^ ^ في بغي ا أل ح م ر١ أ ط غ
" و ال،ق خ ن، ،ئت حث اء، و؛ثا ط ق أ ق د ا، م م و ظ ئ ق ئ ئ أ ال أتث به يخف١^ ^ ^ \ إد٠٠
" I جا م رغي م، ا ل ح3 ^ ^ أ خ ذ م ن ف ع ره فن ا ل١ ' نأي ت>ن صا ن٠ ت3 ظ،ي ح يى; ظ أبو هدبه
Ebû Hudbe der ki: “Süfyân es-Sevrî’nin tıraş olduktan sonra tıraşını
yapan hacamatçıya bir ekmek verdiğini gördüm.”
" : 3 ق ا،" م ح ي " في: ثلب؟ " ق ا ل ئ: " ي أ ي ث ؤ ع أ ظ ا: 3 ق ا،" ؤ وق ع ت ه
" اخ س ه
Şuayb b. Harb der ل ظ: Kadının biri Süfyân es-Sevrî’ye geldi ve: “Oğlum
benimle ilgilenmiyor ve işini de bıraktı” dedi. Süfyân: “Oğlun ne ile
.uğraşıyor?” diye sorunca, kadın: “Hadis öğrenmekle” karşılığını verdi
Bunun üzerine Süfyân: “O zaman sabret ve bunun karşılığım Allah’tan
bekle” dedi,
ثن ا ع مزو بن، ثت ا عتد ا ل عزيز بن أبي ر جاء،اة م ] حدثن ا م ح ئ د بن عل ي¥ و-) ٩٧١ ٩(
" بما ا لآيث: ق ا ن، ض الثزري، ئ ابق ا م ح ارك، ظ وئت ى ين خال د خ س ا م ح ا ؤ،ور
"م مح م م
ثتا الحس ي ن بن، ثعا حم م بن هم د نبه ا ل ح قن زم ي، حدثن ا م ح م د- إهء/ وما-) ٩٧٢٠(
" ظ أ خ س ئدل د:؛ ا همي١١ ؛، ^ ١ قات: قات، تن ن ي ي: ئ ا، ش ا ك ر ال ث < ق دي
ق ت ظ ذ ن محا ذ، كثرا ال د ك، " ت م ا شز الر راؤ:ا ممت ر ي ] نق ا دo t / y [ -) ٩٧٢١(
"م حر ي
öm erî der ki: “Ey Kur’ân hafızları! Artık dünyayı yiyebilirsiniz, zira
Süfyân es-Sevrî öldü !”
ح زثئ ا م ح م د. ثعا ابن مع د ا ن، ] حدق ا عتد الل ه بن م ح م د بن جعف رoo/v [ -) ٩٧٢٢(
"ه " ي ت ث: ش د لت؛ " ي ق ذا أيت؟ " لأل،" " الئه امز ب د غ ظ: ق ات، مب د ك
Atâ b. Müslim der ki: Süfyân es-Sevrî bize sohbet yaparken: “Gündüz de
görevini yapmaktadır” dedi. Ona: “Bunu yaparak sevap mı alır?” diye
sorulunca: “Bunu yaparak lezzet alır” dedi.
،' ٠ ؤئؤ ي سري ق ي ا، ' نغ ل نت ي ان الثوري ضر تث ا إل٠ : ه ا لأ، ثن ا يونف ث بن أئت ا ط، ن ي ي
Yûsuf b. Esbât der ki: Süfyân es-Sevrî bir şey satın alıyorken kendisine bir
konu soruldu. Soru sorana: “Şimdilik beni bırak! Zira kalbim dirhemimle
beraberdir” dedi.
Süfyân es-Sevri 363
وأبوت ح شد، م ه] حدق ا ائئ ا ني ي أبو أخن ت ن ح م د ن أ ح م ذ بن إبراهي م/ ل ما-) ٩٧٢٤(
Süfyân es-Sevrî der لط: “.Dünya, üzerine bal sürülmüş bir ekmeğe benzer
Sinek üzerinden geçtiği zaman kanatları kırılacaktır. Ancak kuru bir
ekmeğin üzerinden geçtiği zaman sağlam kalacaktır.”
*' نث فيئب م ؤم: قات س مي ا ن:ه ات ثن ا ابن، ثن ا أبو شمح ي د ا ل آف غ،محا أ خ ئ د ب ن عل ي
Süfyân es-Sevrî der ki: Kays kavga eden bir toplulukla karşılaşınca:
“Bunlar ne için kavga ediyor? Dünya bunlara pek de değerli görünmüş”
dedi.
ثن ا ا لختن بن، ثن ا م ح م د بن أثو ب، هه] حدثن ا محاح ي ى أبو أ ح م د/ ل ي-) ٩٧٢٦(
، " أيع ن ه الل ه نجن ا زؤى عني م ن ال د ي: قات ر جإ ئ: ق ا د4 ثن ا شتي ا نء عن بنضهزCا ل منيابي
" ض غ إل س ا أ ظا ي: ك أ ئ
عن، ثت ا ا ل مني ابي، ثن ا ي غ ش٧ ^ ١^ ١ ثعا أثو، ] حدثن ا أبو م ح م دoo/v [ -) ٩٧٢٨(
ص : 3 ث ا،م ال ي ص ر نج ي بم ح ب ذ م ا ل جنة والنار ه ي عيه ساعه م ن بجار أز أ ح دا
|ن و س ت غلى أغثيء وكن ذ؛ه ا ؤ ال، ؛نفد في اال؛ى: 3 ه ا، أوص ني: 3 ه ا
ن ص ح4 ؤان ص_خ لل، ق ؤإد> وض ع ت وص غ ت،ع ود ل م دك سزة; و|ن سم ن ئ أ كن ث طيي
Süfyân es-Sevrî der لكا: :Rahibin biri bir rahibin yanına geldi ve
Zindeliğini nasıl sağlıyorsun?” diye sordu. Adam: “Kişinin cennet ile“
cehennemin adını duyup da gündüz veya gecesinde namaz kılmadığı bir
amnın olmamasını düşünemiyorum” dedi. Rahip: “ölüm ü ne kadar
hatırlıyorsun?” diye sorunca, adam: “Attığım her bir adımda öleceğimi
düşünüyorum. Namaz kılarken öyle bir ağlıyorum ki gözyaşlarımdan yerde
ot bitiyor” karşılığım verdi. Rahibe: “Allah’a karşı işlediğin günahı itiraf
ederek gülmen, ameline güvenerek ağlamandan daha hayırlıdır. Zira
ameline güvenen kişinin ط1 لغ ل ك:namaz göğe yükselmez” deyince, adam
Bana öğüt ver” dedi. R^hip şu karşılığı verdi: “Dünya malına karşı z ^ id ol“
ve onun için kimseyle çekişme. Dünyada bir arı gibi ol. Zira arı bir dala
konduğu zaman onu kırmaz, yediği zaman en temizinden yer, çıkardığı
zaman da en lezzetlisini çıkarır. Köpeğin sahibine sadakati gibi Allah’a sadık
ol. Zira sahibi ona vurup kovmasına rağmen yanından ayrılmaz.”
ثن ا أ ح م د: قا ال، وأبو م ح م د بن حق ا ن، ا مه] حدثعا ا ل ماضي أبو أ ح م د/ا/[ -) ٩٧٢٩(
عن عبد الر ح م ن بن هم د، ثن ا أثو حال د ا أل حم ر، ثن ا أبو سع ي د ا الئ ج،بن علي بن ا ل ج ارود
: ممات، ء ا ذا به ائيع ئذC قأثتةبالثصزة، أرت ل إلي ث مان زأائبعثا دان: ه ات،النيلي بن أب ح ر
Süfyân es-Sevrî 365
Abdurrahman b. el-Basrî der ki: Adamın biri Süfyân’a: “Bana öğüt ver”
deyince, Süfyân: “Dünya için içinde yaşayacağın kadar, âhiret için de orada
kalacağın kadar çalış. Baki selam” karşılığını verdi.
" ق س ق يء:بمول
أ، ^ ^ ١ ش م ع ت شقتا ن: ثق وب، ش م ع ت يون م ن بن أتثا ط: ه ا د
Süfyân es-Sevrî der ki: “Elhamdu lillâh sözü kadar karşılığı kat kat daha
fazla verilen başka bir şey yoktur. Lâ ilâhe ilallah sözü gibi de iblis’in belini
kıran başka bir şey yoktur.”
366 Süfyân es-Sevrî
' ■ س ا ؛ م م م ء ن
Süfyân es-Sevrî d e r لكا: “Kişînin hem dini, hem de dünyası için kendisiyle
anlaşabileceği bir kardeşten daha faydasını göremedik.”
" بد: ظت٠٠ أي ثدي؟، " محوعث:0 ه ئمحا3^ ،" ىدت " زى أزذث أذ تدغزق
" م ء ت ي بما ث ذ و ل لف ا ا: ئ ت، " ئ د ي
Bir adam Süfyân es-Sevrî’ye gelerek başına gelen bir beladan şikâyet
edince, Süfyân adama: “Bu meselene yardım etmeye gücü yeten en son kişi
benim” dedi. Adam: “Neden?” diye sordu. Süfyân: “Benden başka derdini
anlatacak birini bulamadın mı?” karşılığını verince, adam: “Benim için dua
etmeni istemiştim” dedi. Süfyân, adama: “Sen, işleri düzene sokan mısın
yoksa işleri düzene sokulan mı?” diye sordu. Adam: “Ben işleri düzene
koyulamm” karşılığım verince, Süfyân: “Senin için takdir edilene razı ol”
dedi.
ثن ا، ثن ا عتد الل ه س م ح ث د بن يعق و ب، [ حدت ا عئد الثؤ بن م ح م دov/v] -((٩٧٣٤
القؤري ö \& " رأيت: مح اد، ثت ا علي شر هصت ل، ثن ا أ خ ن د ن قون م ن،غثامث ال دوري
ثن ا ش ، ال ح ب ن د م حم ث ن ^^ £ ١ ثت ا د ، م حم س ع ت ذ ال ث ؤ ح د ث نا ( ] ٠٧/ V3 - ) ٩ ٧ ٣ ٥
أثو ا3ؤبيع ال ؤئ دإن ي 4ثت ا ابن زغ ب ،قادت " رأيت ^ ^ ١قي ا ل م س ج د ا لخزام ب ع د
ح 1ء " ال ع د ي ب صا<مة و خ ز ه ر أس ي زم ع هت م شي ذ ة ، د ضج أ م ، ، ^ ^ ^ ١صأ ى
ibn Vehb der ki: “Akşam namazı sonrası Süfyân es-Sevrî’yi Mescid-i
ve secdeye gitti. Yatsı namazı ezanıا ك ل ط Haram’da gördüm. Namaz
”okunana kadar da başını secdeden kaldırmadı.
أر ي ت ذ زو ن ق يا ن : ئأا ل : بمولط ، أيا ع ا ص م ت ت ب ن مولت : ي4 اأ دا رم ي د نع ب ن د أ حم
أ م ح ،ئ ه ا أل ر ج م ا ة "
: “Dünyadan başa baş, ne lehime ne de aleyhime birلط Süfyân es-Sevrî der
”şey olmadan kurtulmayı ne çok isterdim .
ت: بمو ي، ا لعج ل ا شن ر يا ت سمع د ،قا د : ثن ا م ح م إ ب ر ا ه م4 ح د ث نا [ ] ö v /v ( - ) ٩ ٧ ٣ ٧
امالر ١١
ءيره
Süfyân es-Sevrî der ki: “Allah’a hamd etmek, hem zikir, hem de
şükürdür. Bunun dışında ise hem zikir, hem de şükür olan başka bir şey
”yoktur.
ب4 طال ب ن أي ي ا لعقاسئ ب ي ي د ح قا د : د4 ثعا م ح م إب را ه ي م 4 ح دث نا [ ] o y /y ( “) ٩ ٧ ٣ ٩
ت ٠٠ : قا ال ئ ز ر ي 4 و وذ ث ، محا ت ذ ض خ ت ض ن قا ت : ، إ ش ا لآ ء ن ت| ن ئ أ خن ن ئ
Ahmed b. imrân el-Ahnesî der ل ط: Hafs b. Ğiyâs, Süfyân es-Sevrî’yi andı
ve: “Süfyân’la ve Süfyân’ın meclisleriyle dünyadan uzak durulur” dedi,
" : م ولت، ^ ^ ١ سم ن ت نئ؛ا ذ: هات، عن أيه، ثت ا ذاؤئ س يخ ش،ثعا معاويه ن حمئ رو
Süfyân es-Sevrî der لكل: “Kur’ân hafızlarından birinden bir şey isteyeceğin
zaman onu dünya malı peşinde olanlarla karşılaştır.”
"م أت و ج ؛ ر
، س ب غ ت عبد ا ل رراق: ق ات، ئعا م ح م د ن ت ه ل، اممهء ح دن ا إبراهي م7 ل-) ٩٧٤٢(
٠٠ م-عال 1ب ه ت ش ف ، ك و ا ل م نأ «س ، ع ن الةم_ء س ر ش ي ت ٠٠ : مول ط 4 ن ه ثا ن ت سمع : ثق و ب
تحا ي حش بنت ما ن، ثن ا أبو سع يد ا ل أثغ، ثن ا م ح م د، ] حدق ا إبراهي مöa/y [ -) ٩٧٤٣(
1 ظ م، " قد كشق أئث ه ى أمرمس ثأت و ث: ثئ و د٤^ ^ ١ سمع ت ئئ؛ا ذ:3 قا، حف ي ئ
ة و ي ء ف ة ي أ ؛ | ا، انث م
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hastalanıp ölmeyi isterdim. Bugün ise hemen
ölmeyi temenni ederim.”
Süfyân es-Sevrî 369
م ا لأ.يزت(١٤ ،؛ " :ء ن نتي<ت ؛لقزري ؛ظ آ و ؛ل ن ز ث ال ؛ لأقخ ،ئ :3ئ ي ث ق أ؛ا
: “Süfyân es-Sevrî öJümü zikrettiği zamanلكا Ebû Nuaym el-Alıvel der
birkaç gün kendine gelemez ondan fayd^anamazdık. Bir şey sorulduğu
zaman da: “Bilmiyorum! Bilmiyorum!” derdi,
يمولث " :خذ م ن القاسي اقؤم هذه الصئ حه ،ز ال تفقثت غث ا وراء دللث '٠
Süfyân es-Sevrî der ki: “Bu zamanda kişiden gördüğüne itibar et ve
”gerisinin peşine düşme.
ص ،ل ن ش ئ ا " ،قلق ٠٠:ئز ال ق، هو ال ق ،قات '٠:تا ثاد غ ئ ي
ؤئز يهثه ن ك " ،ق ات :فث ا دت " ال ،و ث ق أ غي ؤ دت 1تا " ،ظت " :فأ خدة نمح و ئ ،
ي üis'j ، ظ )فيي نؤى ص ه م ؛ ئ ؤ يغث ئق م ح وي ص أثو م ح وي: , ص
في داره بامحصرة بمن أن حرخ م ن ناي عبد الؤ ح م ن بن م هدي ،وفي ناي مشف ح ما مغ ميان
ي م م ب ن منص و ر ن ا ث ،ن خ ن ث الل ه ثعال ى علمنه
daha iyi olmaz mı?” deyince, ona: “Oğlumun kuşudur ve onu sana hibe
ediyor” karşılığını verdim. Ancak Süfyân: “Olmaz! Ama karşılığında bir
dinar veririm” dedi. Sonra kuşu alıp uçurdu. Bu kuş da serbest kaldıktan
sonra uçar, gün boyu yemlendikten sonra akşam vakti gelip evin bir
kenarına konardı. Süfyân vefat ettikten sonra bu kuş cenazesinin peşinden
çıkmıştı ve mezarının üzerinde kanat çırpıyordu. Daha sonra da birkaç gün
boyunca mezarına geldi, mezarda kaldığı geceler de oldu. Bir süre sonra bu
kuş mezarının üzerinde ة1 ل آbulundu ve Süfyân’ın mezarında veya yanı
başında gömüldü.
Süleymân Ebû Mansûr der لكا: “Ârim’in kendisinden hadis rivâyet ettiği
bu kişi Bişr b. Mansûr es-Sülemî’dir. Süfyân, Abdurrahman b. Mehdi’nin
evinden çıktıktan sonra onun evinde saklanmıştı. Bişr b. Mansûr’un
evindeyken de öldü. Allah ona rahmet etsin.”
٠٠ ه ب ه ح ما م ي ح ل ي بت ا ج يغ طي ه م د ره ش ، أ ج زا أع ظ م ئ ؤ في ه د ال ؤ ج
Süfyân es-Sevrî d e r لكا: “Kişinin hamamda tek başına kalmak için vereceği
bir dirhemin sevabı, diğer tüm şeylerde vereceği dirhemin sevabından daha
büyüktür.”
ثنا، ثن ا م ح م د ن عت ما ن بن أيي ئ ت ة،؟ه ا حدئ ا عتذ الل ه بن أخن ت/ ل ب-) ٩٧٤٨(
Kabîsa b. Ukbe der ki: “Süfyân es-Sevrî’ye bir şey hediye ettiğimde
”.hediyemi kabul etti ve yanındaki bir çanak pirinci benimle paylaştı
c ل ي د ال م س ي
ب ن ال و صال ح ب ن د ثن ا م ح م ، أ خ ن ذ ب ن فن ا ن
ي ن خ ا ؛ث ن ا ] م ه
ب/ ا/ [ - ) ٩ ٧ ٤ ٩ (
ب ا ئ ؤ ئا و عبد ،ون ه غل يا معا د م مح ٠٠ ; وأل يم ،ت أي ي شمع ت،3 ظ ، ب ن أ ب ي صف و ا ن ت خ ئ د ثن ا
نق د دهب ت إلى، ؤأكقرا م ن ال ئ ئ ب، " إ ذ اتتي ع متلث هذي ن أئ ق ا ني: ق ا د،ا ل حق ط ين
قذة رج و ض غ نا " : قا ت، ن ش ق تا ع ن ،ع ن أي ي ن ي ما ب ن ش يح ب ن ذا ؤ ذ ت شمع
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi sofrasından yediği kişiye karşı kendini borçlu
hisseder.”
ق ى ض ر أ بم د زقه، ن ي
تن غ إ ه قت أ خذ ح: ئزأى ا، آ ت ي ف ثؤدن،،^ ١^ ١ ص في
ثن ا ،ي ا ال ن ما ط نثي ب ما بن د ثت ا م ح م ،أ خن ت بن 0 نا ن ث ح دث نا ] م م
ب/ ا/ [ “) ٩ ٧ ٥ ٢ (
372 Süfyân es-Sevrî
شبتن جع ثصش
ال مزي " ق ص ر ه ائئ ا خ ز ئعكه عثثاه ،نم ي ص ر قاعدا حش يعي ،م
ن ش ق ه فن ش؟ "
ني ح
بن أ خ ن ذ ثغ ا ي، زم قن ال ح ه الل عئد بن د ثن ا م ح م ح د ت ا نل بما ن ، [ ] o ،\ / v ( - ) ٩ ٧ ٥ ٤
أشد محج ئ ،ثن ا ي حش بنث مان ،قات•' رمح ت ش ان " ي حوج قذون ألل م ،وين ح في
ص الت اء خ ش ش ث ئ ث ا م حا ش "
Yahyâ b. Yemân der ki: Süfyân es-Sevrî’nin gece çıkıp dolaştığım ve
uykusunun kaçması için gözlerine su serptiğini gördüm.
مب ولث:ء ظ ظ ف ز ت ي ^٠٠^ ١ل-جال ئ ز أرى من ن م ا ، 0ه\د :ؤقا JJİ 3؛ م هد ي :وكن ت
يدم P " ،ك أ ة بمي < ح ال ي حمت، م ض ال؛نم اا؛اث ،ق ش نكث
ب ح ا ج ت ي ،غير معث م ش أ إد-لف بن-اء إ؟ى !٩-نبه ن ت ومح أ ،ب م بموت عأى | در وض وئهت "
ب
ب ي ف ئ ك أزوث ك ز م ء ؛ ا م
م ه م ذ بمطث ا ل مع 4غ ي، قز ث ؤم ،و ء
Süfyân es-Sevrî 373
ث أ،" م وق ظ أئ ن ث نخ اقأ س، <؛ قي غذت م اق ظي١٢ ؛مي قذ ع بم غ أ ذ لن
ز ف ي ؛ من ه ، أ ئ ن إل ت ه ا من ت حثا ء ت أ هدر أ ن ز نا م ح م هد ي
ت اب ن قا ت، ب ك ا ئ ه ن ” ك رة م
Abdillah! Sen bize sordun, biz de söyledik. Sen bize geceyi nasıl geçirdiğini
söyle” deyince, şöyle karşılık yerdi: “Gecenin başında nefsimin uyumasına
izin veririm. Dilediği kadar uyur ve ona dokunmam. Uyandığı zaman ise
vallahi uyumasına izin vermem.”
ثت ا إن نا عيد بن، ثن ا ثءثم ئ د ين أ ح ن د، ما ن- ] حدق ا أبو م خ ئ د بن٦ م/ لما-) ٩٧٥٧(
: " هزأ ئئ؛ ا ن إلل ه: 3 ه ا، ح م دا ن بن ج ابر ال ص ئ ثن ا أب و رتتد عتم، م ن ا ل م ما ت0 ثن ا و ك ا
جت م ع ت بمو مر- وا،\ل\ غش و جهه خ زث جئ وة1 ئخ ر غC^ ؛ ^ م شفقي ن٤ و ال كنأ هثن ثى
Ebû Zübeyd Abser der ك ل: “Bir gece Süfyân es-Sevrî, «Doğrusu
bundan önce ailemizin yamnda bile ١٢٥٢١٢٧ i ؟indeydik»ı âyetini okudu
ve evden çıkıp kaçmaya başladı. Genç biri olmasına rağmen Sevr oğullarının
gençleri ona yetiştiler ve dindarlığından bahsedip böyle yapmamasını
istediler.”
أ خ ن د ثن ا ، دا ن مع ب ن أ خ ن ذ ن ئ د ثن ا م ح ، حقا ن ب ن د م حم أث و ثن ا ] ٦ ٧ ٧ [ - ) ٩ ٧ ٥ ٩ (
1TûrSur. 26
ح5
^ es-Sevrش هم 375
ة ه ئ ال ث د ا م ة الن ص و ح وال ت و ب ة ال ت و ب ة ، طل ب ي ذ غي ث ز ا أل ب أيس وب ر ك ن وط ئ ، س ال ت ؤ ي ه
بث ني ا ،و آ ه
م اخل ال ق ة قث ي إ ر ال م ض اق ال;ؤؤ ،ز ال تد غ دي ي م ا ل و ،نإذا غ م ك
ض عي ما ،نإذا ه م م تبص دهةء أو يبؤ ،أؤب عمل صا ل ح ،ف ي ن ثني ي م ن ساعته م ن ق ل أن
ي ح ول س لف وثثنه ال ب ي ال ن ،واع مإ^ر بنثة ،ز و بثية ،ز؛ غزت بثة ،ز ال ثأ ط ز و ح د ك ،ز ال
ط خ يف س د • ،^^ ٤دي ك ،و المثع د ن ا ح دا زا ل ث غ ،فإن ال سق،ئ ا ن يأكل في الفثل ئ ؤ،
وص أخيه ش حن اء ،نإيا ك وائعصاء ،ؤثن ا هي ا ل حالم ة ،وعلتلث لألث ال م ل ك ج من ل م يخر ج
الغئ والغ س م ن ي ف ،وعثلث بالئ صا نحة بك ن م حثوثا إ ز الن ا س ،ز ال دز 3عأى و صوغ
ث ح ي ث ا ل ح م ظه ،نإن م ت ب ث شهيدا ،وأدن ^١؛^؛ بئلف ،وا م س ح برأيه يزد في ع مرك;
و ف ن رمحى ئييلف' ،ر م ا ل م ح ،زؤر ،ل ي نث لخئ با ل صال حين ،وأ طعم شاملث ا ال تحاء
م قا د د ا ج ث ب ت نإ ذا م ، الثا غ ش ئ ن خ و ش ي ا ه ، ئ بم غي ي كا ن إإ 0 ل خذ، ا ئ ال
sevdirsin. Yeni bir giysi edindiğin zaman eskisini giysisi olmayan birine ver
ki adın cimrilerin içinden çıkarılsın, iyiliklerin arttırılsın ve kötülüklerin
eksilsin. Seveceksen Allah için sev, nefret edeceksen de Allah için nefret et.
Aksi halde münafıkların özelliklerini taşımış olursun.”
ع م ب ن ثن ا ، م ائنئث م ئ ب ن ثن ا، همر ب ن ؤ الل عئد ئ ذ ع ئ ح د ب نا ] ٦٢ / [؟ - ) ٩ ٧ ٦ ١ (
وبي ن ، ي ؤما ي د سع ب ن ن ق يا ن عأ ى ت نحل : بمولط ، | مآ ن إ ئ زا ك ي م ت شمع : ها ت ،د ر ك م
Mekkî b. ibrâhîm der نط: Bir gün Süfyân b. Saîd’in yanma girdiğimde
önünde bir ekmek, bir avuç da zeytin vardı. “Ey Mekki! Yaklaş!” diyerek
beni yemeğe davet etti. Ona: “Ey Ebû Abdillah! Daha önce birçok defa sen
”yemek yerken yanına girdim ve hiçbirinde beni yemeğe davet etmedin
dediğimde: “Bugün buna niyetlenmiştim” karşılığını verdi,
ئ أ خت ن،نت ا التزم
م ث إ ث خ ئ د ئ،ي الثؤ ء خد ك ع ئ ئ٦٢/٧ [ -) ٩٧٦٢(
" ظ ء ل ي ق ش و أ شد ظ غ ش قسي٠'
Süfyân es-Sevrî der ki: “En çetin mücadeleyi kendi nefsime karşı
veriyorum.”
378 Süfyân es-Sevrî
ثت ا،ب ش اوازي
ثن ا أ م م،س د ال ث ذء و ا س م ] خدثث ا هت ال مب ن ئ¥ ل-) ٩٧٦٤(
" إ ذ هذه ا ل مأ ه: ممات، ؤائزأة ممكث م حل من ا ل م، ثأخزغ كي سا تؤتى بؤ إل ي،زني
أ م0 ؤإ، إل ذ هي ر ق ه ا د ق م ه، وثقي نجا■ص د ي م ذ ص داقه اث التون د بما، ثزؤ جته ا
، د ح ما ب ن د م حم ب ن جم ا و عئد ثغ ا ، ت ن ح قا ن د حم ت خ ا ؛ث ت ا أب و ] ٦٢ / [؟ “) ٩ ٧ ٦ ٠ (
جاء ^ ^ ١ ئ ق ؛ا ن نا ث لغ ا: ي ئولط، الث ا ب ت بن ا ل ح ك م شي ئ ت ت3 ها ، غن ي بن أ خ ن ذ ظ
أم ث مم ن،نق؛ا ن \ت " ل،3هما ،ي زه و يدس م عأى1س والئ ح؛ة حش مح°فت خ أيقس ا إلأ
عت ز؛ن ر د ظ ئ ج*ث ا وا أ ح يمشؤ ئ\ أ ن ظ ^ ١^ ،ثئبد ث ك ن م غ ش ت و ه دم ث ك
Kasım b. el-Hakem der ki: Süfyân es-Sevrî öldüğü zaman saçı sakalı
beyaz ihtiyar bir adam geldi. Defnedilmekte olan Süfyân’ın mezarında
durdu ve: “Ey Süfyân! Korktuğun şeyden yana güvende oldun ve gelmesini
uzak gördüğün şeye ulaştın. Vallahi bizi sevindiren şey hesabımızı sadece
Süfyân es-Sevrî 379
ا ئ ؤا ر ء ت صر ئ ن منت ن ال ح ب ن د ثن ا م ح م ، د حم س ن ه الل عثد ح د ث نا ] ،\ T ' / v [ - ) ٩ ٧ ٦ ٧ (
" ء ز ال ؛ ي
ب ن ئ ن ال ؤ ح عثد ثن ا ب ن ي ثن ا غل ، ن ذ أح ن ن ق نا ن ح د قا ء٦ ٣ /٧ ل - ) ٩ ٧ ٦ ٩ (
380 Süfyân es-Sevrî
،ر ب وال م ع ر و ال هص ، ف م ال بت ن نا ذي ص ر كا ،خدي ت ل ا ل و ال ، ن مت م ت ا ن م ن ر ج ال أ م ح
٠٠ ء و جا ال م ال ص ز ك ، دي ث وه ا ل ح ذا م ع شم فإ ذا ،ة ص ال ؤا ل ع ئ ا ء
Yahya b. Saîd el-Kattân der ki: “Hadis rivâyeti olmasaydı Süfyân es-
Sevrî’den daha üstün birini görmemiş olurdum. Zira Süfyân öğle namazı ile
ikindi namazı arasında, ikindi namazı ile akşam namazı arasında, akşam
namazı ile yatsı namazı arasında namaz kılardı. Ancak hadis müzakeresi
olduğunu işittiği zaman namazı bırakıp gelirdi.”
ثئ ا ،س ا لعثا ب ن د حم م ب ن ه الل ع د ثن ا ، د م حم ب ن ه الل عثد خ ا؛ثن ا ا ٦ ٣ /٧ ل - ) ٩٧٧٠
!**؛âİnJI ت أ ن م عن أظ ٠' : ئ ق ؛ا ن د، ، ي ت م كأثن ف ، ^ ^ ^ ١ غت ر ف ي ش مح ١^ ، ل ث ا5ؤ أ ئ ك ز
بن ال؛زار ،ثط خنفن بن ن ي م ،محا :3رأيت اث متا ن التؤر_ي بن ك ه نقد أك ر عقه 1صءحا ث
ائخزي ج،ء مما ل ٩ " :لل ه ؤإ؛ا ري را -حعون 1 ،حا ف أن يتك ون ^ ١ص ح هذه ؛ الية ح ن ت
ا ن ءإ د ش ”
ثن ا ذا ؤ ذ ، ب ن ن ال ر ح م عئد ثن ا د ، بن م حم د أ حم ب ن ث خ ث د خ ا ؛ث غ ا [؟ ] ٦٤/ ( " )٩ ٧ ٧ ٥
ر ي، ١لت و ش ت يا ن اقث ى قا ت : م م ، غا ب ن أ خ ن د ثغ ا بتت ز و ت، ي، ا ل ر وم ل ال ه ب ن ه الل عبد
ومح ن د بن عثا ض ،فتذا وا هثكثا ،ممال ،ئ مثا ن " إ ي لأر جو أن لآكون مجلنثا ث ذا أ ئ ^
فعبددني وعبدثلث؟ أ " قات " :مح ذك ى ن م ا ن ح ز غ ال ب جنة " ،ث أ قات " :أ حس ني،
أ ء ك ؛ق "
meclis olmasını temenni ederim” deyince, Fudayl: “öyle dileriz ama ben
kötülük yönünden en büyük olmasından korkarım. Sen yanındaki en güzel
şeylere bakıp onları bana gösterdin, ben de yanımdaki en güzel şeyleri sana
gösterdim. Böylece sen bana ben de sana ibadet etmedik mi?” karşılığını
verdi. Bunun üzerine Süfyân hıçkırarak ağlayıp: “Bana hayat verdin. Allah
seni ihya etsin” dedi.
" أث ا ت م ا ن: قئأو لC ش م ع ت ا أل ص م عي: ق ات، إشث ا ق بن م حمد بن عث ان أ خ ن ذ
خنليي عثه شهزة، وءن ثدم عأى أغ ظء كتبي عن ي، هأؤصى أن ثدمحن"كسة،التؤر'ي
٠٠ ال ح دي ث
،ة " مح ي د تع ن ش ق تا ن د س " : ي هولت ، ^ ^ ١ خت ي و ا عتد أبا ت شمع : د ها ، لأف ج ا
،^ ١ " ي أي عئد: قم ن تC” ئدص ب ي *كد؛ وكذ! ق م عئزة إ؟ى ص در ي، وكن ت أعيثة غل ه
ن ثن ا ا ل ح س ،ش يح ب ن أ ي د ثت ا م ح م ، د م حم ب ن ع ئ د ال ث ؤ ح د نحا ]م ئ ا/ ' ا/ [ “) ٩ ٧ ٧ ٨ (
ن ن صا ع ر ظ وا ذ : يمولت، ا ئ بمر ة ش ن جي إ نا ؛ ، ي ى ال ت شمع : محال أ، ط ا ل حنا لخ ض ي ن ا
قاع حتة ؤضزب ين ة ا رث ح تC ه محدره ر جئب ح دي ث، ^ ^ ي ن رضه ال ذ ي ئ ا ث فيه١
ه الل عئذ إ ث،و ت يعم ب ن ه الل ع ذ ثن ا ، ح قا ن س د ح د ت ا أب و م ح م ^ ٦ ٠ /^ ^ [ - ) ٩ ٧ ٧ ٩ (
م
" بي ت :ه قا ت ، أ ط ب ن قا د ح خ ا ء إل ى
ئ مثا ن ي غإ ءأ ق د ، أ ل ش ت تا ت ي ى شحا أب و ا إل ت غ ا ي تع : قا د ، ثن ا ه ث ت ت أ،م ع م ر أب و ثن ا ،بسر
( t'W v [ -) ٩٧٨١خ ا؛ثنا عبد الثؤ بن م ح م د بن جعفر ،ثن ا أ خ ن د بن ف ارون ،ئ :3
ت شمع د : ها أ ،ئ يا ء ث ، ثت ا ^ ، ^ ب ن ١ ئ ذ مح ن م
ب أب و ثت ا : بمولط ت ، ب ن ال ق ج عف ر ت شمع
شئيا ن الثوري ،ثق وب " :ا إل ب ل إ ر ايل م أخؤغ منه إ ر ال خ م وال 1م "
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişinin ilme olan ihtiyacı ekmek ve ete olan
”ihtiyacından daha fazladır.
زؤ ا لع " ه د وأب ا ف ا ن مث ا ن ، ن ئ د د : محا ما ن ي ، ال ح ي د ال ح م عتد ثن ا سا ن ي ، ع ا ص م ال ث ح
( ٦٥/٧ [ -) ٩٧٨٣ا ح دق ا عثد ا ل منعم؛ بن عنن ،ثن ا أبو تع ي د بن زيا د ،ثن ا ئ خ ث د بن
^٤ اد؛ ا س ، ^ ^ ^ ١ثن ا أخ ط ئ أبى ا لخزاري ،قات :قات نئث ا ذ ا ش ي " :أؤ أق ١
Süfyân es-Sevrî der ki: “Gökten yağmur inmese, yerde ekin bitmese ve
buna rağmen ben mallarımla ilgilenecek olsam kafir biri olduğumu
”düşünürüm .
ق شحا ا ثن ا د ا لر ا و ي ، مت ع ب ن ع ئ ثن ا أ خ ن ذ ، ب ن ن خ ا ؛ث غ ا نلت م ا [ م\ /ه آ م ] ( - ) ٩ ٧ ٨ ٤
أ ي عئد ، ^ ١ ٧أي " :3 م ا ن ،ب م ها ن ع ز ت ء ث ق ؤ ب |ل ى ين ظ ز ز يل د نجع ث\ ن، نم ئ غ
٠' ٢ص 1ت ن مثا ١^ ^ " : 0ي ك ر ه ون هضأو ل اث ك ال " £ ق ي ؤ ” ي ن ه ذ\ ^ ١
giysiye bakmaya başladı. Sonra Süfyân’a: “Ey Ebû Abdillah! Bu giysi hangi
kumaştan yapılmış?” diye sorunca, Süfyân adama: “öncekiler gereksiz
konuşmayı kerih görürlerdi!” karşılığını verdi.
،ه الل ئا ؤ نا بغد ت ا ل م زأ ه د قعا ، ز ف ال ق ش ب اتص ، ق ا ؤ ال ئ ة ن متا ن ب ما و ع ظة مح ،ب ه ء ت ه جا
" ال ئئأ ت أ خذا في ثؤ؛ وا ج د أك ر م ن: يأم و ل، ^ ^ ١ ش م ع ت: م و ل أ،ا ل مقئ ا ن
ح ا ج ة وا ح د ة
386 Süfyân es-Sevrî
Süfyân es-Sevrî der ل ط: “Bir günde bir kişiden birden fazla ihtiyacını
görmesini isteme.”
شب غ ت : عا ت ن تع ب ء ب ن ي عل د ب ي ح ، د أ حم ب ن ن يا غن خ ا ؛ث ن ا ] ٦ ٦ /^ ^ [ - ) ٩ ٧ ٨ ٧ (
^ ^ ^ فى حتيه١ 1بم ث ا1 د، ر زك أت وهه1 ب حز جدأ م ن منى غ ز ج م، ثئ؛ ا ن،فنبي
'٠ û l J j بم خ Vض ، ^ ي تني ئ ! ! ه نئ؛ ا ذ ؟ د/ أم الدي ظ: ق ك، ظ بممم
:بمول أ ، ضا ؛ ج ب ن خ ث ذ م ت قا د تصت م ع ،ي ثن ا عل ،ن يا ن ا ح دث نا٦ ٦ /٧ ل - ) ٩ ٧ ٨ ٨ (
، زأائ، هذه ب وذه ب معه أبونث، ثئأولت ذعؤا غ متا ن إ ؤ ت و ضع،سم ع ت به را ما مولى أ ي
ء، ؤنث؛ ان في ائيي،أبوك في ح\ ج ة حر ج وأد ا ه\عد عنذ ائث\ء ب وهد ،ئج د ه ئد حلن ا-م د
إل ' إذا٠ : قات،" ال " : أتدري تق مغذ غلى قذا امح زام ؟ " ئ ك، " ظ ه:ق ات لي
'٠ûlLdJI ي غ ذ غي اا؛انب ممد عثه
Muhammed b. îsâm, babasının azatlısı Bihrâm’dan bildirir: Süfyân’ı bir
yere çağırdıklarında babanla birlikte oraya gittiler. Ben de babanla
birlikteydim. Dayalı döşeli bir eve girdiklerinde ben kapının yanında oturup
:bekledim. Bir ara baban bir iş için dışarıya çıkınca içerde kalan Süfyân bana
,Sen! Bu mindere kimin oturacağını biliyor musun?” diye sordu. “Hayır“
bilmiyorum” karşılığını verdiğimde: “Şayet üzerine insanlar oturmazsa
Şeytan oturur” dedi.
Süfyân es-Sevrî 387
ال نئث ى ،ثن ا ن ش د د ،ثن ا عتذ بن ( [ -) ٩٧٨٩؟ ] ٦٦/حدثن ا ئلث م ا ن س أ ح م ذ ،ثن ا تن ائ
اش ئ د ود الم ي إ،ئا)3تضم غغ نفأ ن ا مهي ،ثئ ولأت " إدا ) م حش ف ه ال رين أة
UJ؛ y ،4İ* iijU- J؛" öj
Süfyân es-Sevrî der ki: “Şayet bir şey satın alır da ondan komşuna vermek
”istemezsen onu komşuna gösterme.
اي و ت ب ن ا لع ي ص ب ن د م حم ثن ا د ، أ حم ب ن بما ن ئ ن ح دث نا ^^^] ٦ ٦ / ( - ) ٩ ٧ ٩ ٠
^ ، ن ^ ١ ما ص ش ر ن، ما °ت ن ن ثت ا متل ؤمح ، ^ ١ س ب ن يو ن ال ر ح م ن عبد ثن ا ا لأ ءبت ه -ا ذ ي ،
Süfyân es-Sevrî der ki: “Kişi aç kalır da başkalarından bir şey istemeden
”ölürse cehenneme girer.
مع ين ،ثن ا خ ي ا ج بن م ح م د ،ق ا د :ش م ع ت س متا ن الثوري ،ي م وأل ٠٠ :أ ؤ خث ت الب ال د
وب ك ر ض ي، ا ل ما ق ونف ث ب ن ثا ر ي قا ت ي مو ل أ: مع ي ن ، ب ن ش يح ت ن م ت :3 ها ال د و ر ي ،
ل رج ٤^ - :3 ها ب ن ، ^ ^ ^ ١ ^ عتد ١ ثت ا حبي ق، ب ن ع ت د ال ئ ؤ ثن ا ل خ ش ن، ب ن ا د م حم ب ن
: Adamın biri Süfyân es-Sevrî’ye geldi ve: “Eyلط Abdullah b. es-Sindî der
?Ebû Abdillah! Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun! Nasılsın
Halin nasıl?” dedi. Süfyân: “Allah bize de size de afiyetler versin. Uzun
yaşamayı bekleyen kişilerden değiliz” karşılığını verdi,
تع يد ال ك ن د ي ،ثعا أب و حال د ا أل حمر ،قات :س م ع ت ش ميا ن ،بموت '٠ :أئص د ال د ك رت الوة
ال مهان ي ال ئ الؤ ،ث مت الوة ،^١^ ١في غثر ا ل ص الة ،بأ الص ؤم ،م م ال د ك ز "
)Süfyân es-Sevrî der ki: “En üstün zikir, namazda Kur'ân (kıraat
okumaktır. Ondan sonra namaz dışında Kur'ân okumaktır. Ondan soma
”oruç, ondan sonra da normal zikirdir.
( -) ٩٧٩٥ل ٦٧/٧ا حدثن ا أبو أ ح م د ،محا أ ح م د بن م ح م د بن ا لخثن ،ثن ا ا لخثن بن
ثا ص ح ،قات :ش م عت عبد ا ل عزيز بن أب ا ن ،ي مولت :ش م ع ت ن مي ا ن ، ^ ^ ١م ول ط " :يأتي
Süfyân es-Sevrî der ki: “öyle bir zaman gelir ki insanlardan ancak ahmak
”gibi davrananlar ^rtulabilecektir .
( ] ıv /v [ ") ٩٧٩٦ثن ا أثو أ ح م د ،ثن ا إئزاي إ °س م خ ث د بن ا لخنن ،ثن ا س ه د بن
صا ل ح ،ثن ا غ ل فن بن ث مي م ،محا د :ش م ع ت ن م ا ن التؤري ،م و لت :نث ا جاء ائتشيز إ ر
ت ق و ت غ ي ا لق الز ،قات ه " :ض أ ي دين ؤ ك ث ث وئف ن ؟ " قات " :ض ا إلت ال م "،
:Süfyân es-Sevrî der ki: Müjdeci kişi Hz. Yâkûb’a geldiği zaman, Yâkub
Yûsufu bıraktığında hangi din üzerindeydi?” diye sordu. Müjdeyi getiren“
adam: “İslam dini” karşılığını verince, Yâkub: “işte şimdi nimet
tamamlandı” dedi,
" جلشث إ ر ن يان الئزري وهز في: قا د أثو شه ا ب ال ف ا ل: قات، تج ني نان ال مب ي د
حثلث قذü 1\ " : ق ك،" يئتغي ئ إل يزد ع ئ، ه ت ث ئ ت غ ي،نثر نكهبؤ م ظق
شثن ت غلق ك ئتب ثزد، ^ ١ أي مه د٧ ٠٠ ممل ت ثقت، ٠' ى ت ث ن ى،بثت ت إلتا(ف معي بشيء
' ت ك ثأ٠ : " ءاتI ءن ث- ا، " م م ث ت مي هقتيء: ص ئ ك للق،" عأؤ'كن ا ث ث أريد
،ي ت أ ة ش ذآ
بث ؛ محق أ م حق غ م
ج '٠ :ه ئ ل ث ،" ط ث ال ث ظ ع ئ؟ ن ز آ ك د
Ebû Şihâb el-Hannât der ki: Kabe’nin arka tarafında uzanmış ه1س
Süfyân es-Sevrî’ye selam verip yanında oturdum. Ancak selamımı gereği gibi
almadı. Ona: “Kız kardeşin sana benimle bir şey gönderdi” dediğimde
doğrulup oturdu. Ona: “Ey Ebû Abdillah! Selam verdiğimde selamıma
gereği gibi karşılık vermedin. Ama kızkardeşinin sana benimle bir şey
gönderdiğini söylediğimde doğruldun” dediğimde: “Sır saklar mısın? ü ç
gündür bir şey yemiş değilim. Ancak kız kardeşimin bana bir şey
gönderdiğini söylediğinde şundan olduğunu anladım” karşılığını verdi ve ip
eğirmekten olduğunu gösterir gibi eliyle işaret etti,
أ خن ن ثن ا c ع ئ د ا لع ز ي ز ب ن د م حم ئ ذ ع ئ ذ ال ث ؤ ثن ا ، د أ حم أب و ا حدث نا ٦ ٨ /٧ ل - ) ٩ ٧ ٩ ٨ (
ز ال رأتن اC أن حب نئ؛ ان ا ل مؤاءبع د ه٠٠ : يأم و ل،ت ش م ع ت ي حيى بن ي ما ن3 ئ،بن ع مزان
Yahya b. Yemân der ki: “Süfyân es-Sevrî gibi birisini daha görmüş
değilim. Süfyân da kendisi gibi biriyle tar^laşmamıştır. Zira dünya
ayaklarıyla kendisine gelmiş, ancak kendisi ondan yüz çevirmiştir.”
390 Süfyân es-Sevrî
ب ن ل ت ه ب ن ذ حم ئ إ ئ زا £يلم ،ثعا ب ن ق خا إ ش ثن ا د ، ح د ث غ ا أب و أ ح م [ ] ٦ ٧ ٧ ( “) ٩ ٧ ٩ ٩
: “Dünya birine sunulmuşsa mutlaka aldanması içinلكل Süfyân es-Sevrî der
sunulmuştur. Birine de mahrum edilmişse mutlaka onu sınamak için ondan
”uzak tutulmuştur .
( ] ٦٨/^^[ “) ٩٨٠ ١حدت ا أب و أ ح م د ،ثن ا م ح م ذ بن جعف ر ا لأئعر ي ،ثن ا إن ماعيأل بن
ثث ا أ ى:ؤؤ غ إئ ا إلنسان ضعي ما^؟> ،نا ضع فه؟ ئ ^ ^ ١ '٠ :3ئنثبالؤ ج ل ه ال يمللث شث ة
تع يد ،ثن ا عي من بن بن ( ] ٦٨/^^[ “) ٩٨٠٢حدت ا أبو أ ح م د ،ثن ا أ ح م د س م ح ث د
اتفلت م ،قاتت سمع ت أثا نغنم ،ثئأول :ش ج ن ت ش مث انء وكت ب ،إلى عبد الثي بن أيي
عبد ح
٠٠ أق بمن، ب ئز ى اش
ق ه ق م، ^ ث ق١اق ش ث م ح ن إل ت م ظ ق ب ق
Ebû Nuaym der ki: Süfyân es-Sevrî, Abdullah b. Ebî Zi’b’e şöyle bir
mektup yazdı: “Süfyân es-Sevrî’den Muhammed b. Abdirrahman’a! Sana
selam olsun! Senden yana kendisinden başka ilah olmayan Allah’a hamd
ederj Allah’tan korkmanı öğütlerim. Zira Allah’tan korktuğun zaman
insanlara karşı seni korur. Ancak insanlardan korkarsan Allah’a karşı sana
hiçbir faydaları olmaz. Bundan dolayı Allah’tan kork. Sonrasına gelince. .. ”
بن ثن ا عتذ الئؤ،ا لخثن بن م حمد ين ث إ أ ح م د، ح دق ا أبو أ ح م دh A / v [ -) ٩٨٠٣(
ص
Süfyân es-Sevrî der ki: “Merhamet ve şefkat kayboldu. Zamanımızın
Kur’ân ha£ızlarımn takvası değil aç gözlülüğü vardır.
مه د ب ن ه الل عتد ثن ا ، د م حم ب ن د ثن ا أ ح م ، د أ حم أب و ح د ث نا ] ٦ ٨ /٧ ل - ) ٩ ٨ ٠ ٤ (
ؤ ق ثا ن حا جا أئ ا ت غ ن ي " :د قو ، ت ال م ر ي ن شج :د ها ، ب ن أ ي ي ال ؤ ز قا ؤ نئ ن ثت ا ، د ال ص م
' أن ا٠ : ثل ث ل س ان،٠٠ قلق ا صزئا بتغض الطريق إداث حن بأس د ئد ع ا بما،الراعي مش اه
، ئأض ا خ أل لأتي،٠٠ الث ح مأ يا نئثان٠٠ : ؟ي3 مما٠٠ ثنى ثذا الك ل ب قت عزين قا؟
ي
ن ا هذه٠٠ : ق ل ث لة، ثأ خذ ق ي ا ن ب ا دئه قنزكه ا، وص زب بدريه م قل الق ل ب،ف صنتس
ط ئ زا و ي إ ر U سئ الئ الؤ ئزى ; ا ئزر ئ ؟ تز ال و هي ج زأ ئ " :ات إي1الغ الة؟ " ا
Süfyân es-Sevrî der ki: Şeybân er-Râî (Çoban Şeybân) ile birlikte yaya bir
şekilde hac için yola çıktık. Yolun bir yerinde karşımıza bir aslan çıktı. Ben
Şeybân’a: “Önümüze çıkan şu köpeği görmüyor musun?” dediğimde, bana:
“Ey Süfyân! Korkma!” dedikten sonra aslana bağırdı. Aslan Şeybân’a baktı
392 Süfyân es-Sevrî
sonra köpek gibi kuyruğunu bacağı arasına aldı. Şeybân yanma gidip
kulağından tuttu ve çekmeye başladı. Şeybân’a: “Bu şöhretin de nedir öyle?
(Hayvanlar bile şeni tanıyor)” dediğimde şöyle karşılık verdi: “Gördüğün şey
şöhret mi ki? Şöhretten nefret etmeseydim Mekke’ye sadece bu aslanın
sırtında giderdim!”
ئ رج ك ئ :مول ث ،و ر منص س ^ ^ ١ ت شمع :ل تمو ، ك الم د ه ق ي المل عبد ب ن د م حم
" : 3 ق ا، مظن م ة. ت >ثكا ر ج ل إ؟ى ر وئ د ش3 مما، مظن م ه، ^ ؛١١ إ؟ى
إب بك نûl'u.pf’ : ثق وب، تا ي ث، و سم غ ت ائ: قا د،" النفنل ومون هأ الن مل ح ون يؤم القي ام ة
صم غ ت أثا: محا د، ثعا علي بن ن غ م، ثن ا ت ه ز بن عاص م، ثن ا ت ل م ه بن قبي ب، ز يا
فى ؤأوأل وغد، ^ ق اا؛اس١ ^ غز١ " وغذ فى:٧١١ ةتي<ة3 ئ: غوت، ت خ م
اق ا س بمل ث ف ي ي لئ ا ا
Süfyân es-Sevrî 393
Süfyân es-Sevrî der ki: “Dünyada zahid olmak, insanlara karşı zahid
olmaktır. Zühdün başlangıcı da önce kendi nefsi arzularına karşı zahid
olmandır.”
أؤ ^ ^ هأك زه أ ن أق و ؛١^ ١ م ه1 ؤاث ك، ح د- الزا٣^ ^ ١ ^ ١ بمح ط ي نث ئ ي أثق٠٠ : ن ئ ؛ا ن
ثن ا ،ه ثن ا ت ل م Cد م حم ب ن ع ت د الل ه ثن ا ، د م حم شر ع د ال ث ؤ ح د قا ] م آم
ب/ [ ماا - ) ٩ ٨ ٠ ٩ (
ج ت س م ت أ ز ء د " :ب ثق و ، ذ ال ق ؤ ر ي م حا ت م ش : قا ت، ص ت ن:ش : ض ،ش ه ت
ق ' ت ذ م ت DÛ " : نا د ،" ال " :ئ ك " ض ؛ ؟ ذ ظئ و ق حي م ه ئا ث ال إ ر خبي ث ل ا
’’ ا ل ح دي ت
"مب د ر ال غ ال ة
İbnu’l-Mübârek der ki: Süfyân es-Sevrî bana şöyle bir mektup yazdı:
“ث1 ل ضآءyay, ancak şöhretten sakjn!”
ب ن د غم ن ب ن ع ت د ال ث ؤ ثن ا ، ج ن مر ب ن د م حم س ه الل عبد ح د قا ] v ،/ v [ - ) ٩ ٨ ١ ١ (
، ش م ع ت وك؛ عا: 3 عا، تحا عئد ا ث ن ي، ثن ا س ه د س ع ا صم، ثن ا ش ل ن ة س فبي ب، رميا
ة(؛،" م إ ة ث ز ا ؛ ت تم ي و، م اون إل " ال ن ي ال ئ ؤ ا ي ع ي: قات ئمح ا ذ ا وري: ف و د
Vekî der ki: Süfyân es-Sevrî: “Âhir zamanda ibadet yerlerinden uzak
durmayın, ؛badet yerleriniz de evlerinizdir” dedi. Bir defasında Süfyân es-
Sevrî’nin kebap yediği görülünce şöyle dedi: “Ben size yemeği yasaklamış
değilim. Ama nereden yediğinize dikkat edin. Yola çıkın, ama nereye
girdiğinize dikkat edin. Konuşun, ama ne konuştuğunuza dikkat edin.
Allah: «Ey Âdemoğullan! Her m escide güzel elbiselerinizi giyinerek
gidin; yiyin, i ؟in, fakat israf etmeyin, ؟ünkü Allah müsrifleri
sevmez»* buyururken ben yemeği size nasıl yasaklarım?”
1A'râfSur. 31
Süfyân es-Sevrî 395
تق ذ ل د ي عم خاخه قذة إ ي إل " إدا: قات نيان:قات،ح إ م "ف اى
Süfyân es-Sevrî der ki: “Allah’ın bir kula ihtiyacı yoksa onu diğer kullara
bırakır.”
يلث م ا ن، وئ م ثأن، ف ه د ت م حي ال٠٠ : ق ات، ح دثن ي أبو■ع ص م ه،ثن ا أ خت ن بن أيي ا ل ح واري
ن ميا ن ز ر عأى ي د مح وقف ن : ق ا ال ،ي لأ ن ث م ب ك ر ا ؤأث و ، ثني ت ب ن ذ ثن ا م خ م ، وا ر ي ال ح
م ما ص- ئ ؤ ئل ت ه محوا ي فبل ف نب ن حمت ه ه ب ن ص ل الل ؤئ ز لتت ت قا ،ع ه ج ما ه وحول
396 Süfyân es-Sevrî
( ] ٧ ٧ ٧ [ ") ٩٨١٦خ ا؛ثن ا أبو بكر عبد الل ه بن م ح م د ،ثت ا أيي ،ثن ا م ح م د بن ن ئ ب م ،
ثن ا سلم ة س قبي ب ،ثت ا محا رك أثو خئ اؤ ،ئات :ش م ع ت نقيا ن ،يئأول خللي بن ا لخشن
يفن ا يوص يه :ي أي ي ،علتلفبال ك س ب ال غ ب ،ؤن ا ثك س ب بيدك ،نإيا ك زأؤش ا غ الن ا س
ينلث،
أذتحمق أز حمط ،أن البي :م أؤ,ثاخ حمن ه ف د غقأ ييل ،وقته ف
م ع ر حؤف أن يقع ئنلت ،زتتهدم غقثة ، ،إل ي ثنخد أؤ“ث ا غ اقا' ،ر) م ق فه و ال
به و ى ،ويت واص غ للناس م حاقه أن يمسأكوا عنه ،وتا أ ي ي ،إن تغ ا ز ك م ن الن ا س شما
ت ة ،ءا ن ال ما يؤم يل ف ن ا ي ن زأل ن غ ، ب نص ه م زأث ئ ث ت ثع ه س الم ا س ، و أ ك زم ق، ئع ت ل ت ا دل
نإ د ن ال د ن و ب ب ، م غنب ؤ ظ هي ر ؤت خ ه ئ ؤ ؤ ش خ ة ،وثمس ي ز إل ث ن ا ه مال ن يا م ف ث ي ئ طيل ال ذ ي
ؤ ل ” .قا د : ر ن و ت ال ث ؤ أب ة بإعثا ن ق د ن ا ل عت ا د ة ، م و كئت ر س الن ا خ أ ؤ سا ن م ث شب ع ن أ ن م
لجي عمل ابه مثاه ،وقات :يا منت ر اة راؤ ،انفثوا رءو م م ،ز ال ئزيدوا ائ غ ئ و غ غش ن ا في
ع ئ 3 وظ ، ال قل ر ق ح ق د وض ،ي ال قاس ى ي را م ث ا ال عل ت ن ز ال ، خ زا ت ل ف ي ا ئت ب م وا، ا ، ب ال ق ن
م ن ة هريص ك ه ر ع ا ن، ط ا ع ة ال ث ؤ ف ي ة هتن مم حبيتأ سب ث ك نا يا ك أ ن ، ف ي ا لأ ر ض ه ش ه و د !لل
،راد أن ي طهزة1 وبة بزت أ م ج ال- أرأيت ر، طث ب ال ئ ئ ( ال ح إ ي4 وإل، ^ ز؛ جبة١
؛ ؛ أ \ &لل ال ن ش ؛ ال م
م ح ذب ث ال،ب ب و ى ء ن نب ث نج ه ؛ ؟ ش لت
اك إم' ال محت م0 ؤإ، يإن اه طيي ال ي د إال الغي،ننخى الئهئق إال إنغتئؤ-
! أؤ ق د غ ي د أخت نيا ئئ خاة بذن ب ؟،ئ ئء بث ا ل آ غتم
bir şey istemesinden veya bir şey vermesini beklemesinden daha hayırlıdır
Ömer b. el-Hattâb’ın ise şöyle dediğini öğrendik: “Sizden çalışanları överiz.
Çalışmayanı ise suçlarız. Ey Kur’ân hafızları topluluğu! Başlarınızı dik
tutunuz ve kalplerinizde huşu varken kendinizi sadece bunu daha çok
arttırmaya vermeyin, hayırda yarışın, insanlara da yük olmayın. Yol açıktır.”
Ali b. Ebî Tâlib der ki: “insanların verdikleriyle yaşayan başkasının tarlasına
ağaç diken gibidir.”
Ey kardeşim! Allah’tan kork, insanlardan bir şey alan kişi, muhakkak
insanların yanında hakir ve zelil olur. Müminler ise Allah’ın yeryüzündeki
şahitleridir. Sakın pis yoldan kazanıp Allah yolunda infak edeyim deme, ?isi
terk etmek farzdır ve Allah bundan kaçınmayı bize emretmiştir. Allah
temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder. Sen hiç elbisesine idrar bulaşıp
onu temizlemek isteyince başka bir idrarla yıkayan birini gördün mü? Sence
bu kişi böyle yapsa temizlenir mi? Hayır. Pislik ancak temiz olan şeyle
temizlenir. Bunun gibi, günahı da ancak sevap siler. Allah temizdir ve ancak
temiz olanı kabul eder. Haram ise hiçbir zaman makbul bir amel olamaz.
Veya şöyle düşün: Günah işleyip bu günahı günahla silen var mı?”
ظ كدت- " ئئ: قاو ئ فان ا ل ب ي إ: قات، ت ا محن ال م ئ ع م ال مب ن،الثؤ ئق محق
" هذهب صاعه ال يرث م ع نيه ا إ ال صا د ق٠٠ : ه ا د وكيع: وش م عتة م و لت: قات،" ح ديته
ب ن ع ب ي د ال ث ؤ ثن ا ،ف عو ب ن د ثن ا م ح م ، مه د ال ث ؤ ثن ا ، د حم ت حدث تا ] y \ / y [ - ) ٩ ٨ ١ ٨ (
،شب ه أو ج ه
م ا ر الكت ب ا ل ح دي ث م ن٠٠ : م و لت، ^ ^ ١ ت ب غ ت شئث ا ن: ما لأ،م و سى
"وال ث م وا ط
Süfyân es-Sevrî der ki: “Bazen bir hadisi hepsi de aym manayı verecek
şekilde yedi farklı 1سك س yazıyorum.”
Süfyân es-Sevrî 399
بموتت " منبل غ، ش م ع ت التؤري: قات، حدبوثا غذ ي حش بن تن ا ه- :3 ئأ٤^ ١^ ١م
Süfyân es-Sevrî der ki: “Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) yaşına yetişen
kişi artık kendine bir kefen h^ıriamaiıdır .”
هادا،ثث ان عشزة
ؤأتحاة م،ت " أذئى ال حلم أز ج غئزة3 ئ، صش متان، ^ ١^ ١ اتن
Süfyân es-Sevrî der كل: “Buluğ çağının en alt yaşı on dört, en üst yaşı da
on sekizdir. Kişi eezayı gerektirecek bir suç işlediği zaman ikisinden üst olan
yaş (on sekiz) göz önünde bulundurulur .”
أث و ثق ا ، ي ئ ال د ي ما ائني ؤ عبد ب ن ذ ثن ا م ح م ،ى عل ث ن خ ئ د ح د ث نا م ] ٧ ٢ / [؟ “) ٩ ٨ ٢ ١(
'٠ :ق وت: ، مث ج ئ ث الئزري: قا د، م ص، ت ا محن الثؤ ئ م ح م، ال ي د
Vekî’ der ki: Süfyân es-Sevrî’nin şöyle bir beyit okuduğunu işittim:
“Elindeki ganimet başkastntn ganimeti olur
İnsana bir şey kalmaz
Ölünün mezardaki hali
Diriden daha iyi durur.”
Süfyân es-Sevrî 400
Süfyân es-Sevrî der كل: “Kul günah işlemede en üst seviyeye ulaştığı
zaman gözlerine de hakim olur ve artık istediği zaman ağlayabilir.”
ثن ا إدري س بن، ثنا إن ن ا عيد بن ح م ذون انحؤو م ي، ] حدق ا ت خ ئ د٧٢/^[ -) ٩٨٢٤(
ثن ا، ثن ا عبد الر ح م ن بن أيي خ ا بم، ] حدت ا عتذ الل ه ثن م ح م دv f / v [ -) ٩٨٢٥(
ء.جا- ي؛،يث. فنعرمحس بذكر الح د، ال ن جترئ نئأثق عن فيء، حمت ا ب1 م ل5دكأبة وا
1 ث أ أهئذ عئذة م جلئ، ؛ال ت مغئة٤^ ٠ ظبم ي م ن جنبي: ثأمح ولت، همح د ت،نهت\ن التؤ(يي
Abdurrezzâk der ki: İbnu’l-Mübârek bana şöyle dedi: Bazen Süfyân es-
Sevrî’nin yanında otururdum ve sohbete başlardı. Sonunda: “Bildiklerinden
duymadığım bir şey kalmadı” diye d ü n ü rd ü m . Başka bir defa meclisinde
Süfyân es-Sevrî 401
" ذظق وترم ق: قاد،م <اة ق ا د ه ط الثص ا صدي زبد مذي ئ ،فخ
قأخدتث ثق ر ت ئ، غ ر ب أ ذ خ د ه ز ، ^ ١م هاء دا ي ش خ يز غ ه ز اهل ب ي، م، ا ا
ص، بإه رص دته1 ن في ا لمi S "15 ، أذق شوش إ وز أطي ب بنه٢ هؤ ت و ق ثؤز١^ ،مص أه
ب م ث ر ت، ^ ^ ١ فتزغ ؤ أللب ث يق،ي ا ب ح د نتد ت وته على و جهه-ائزئ ك ’”ئن في ذب
حف ت
هم ش ز ث ت ه ا ذ ا ن ا إ م ح ز و ب ي ب ع س ل ل م أ ق ز م ي ع س ال ق ط أي، ئ أ ح ذ ت ثمهبمل ة،وأد ح د ا لأئز
، ه د ه ال ب ن ي ة ب ر ب ف ش ألل أ ، ف ذا يا : ق ك ، دل و أ ر ش إ ه ال ن م طربى قلقا ،مب ه ف ب ز تأ خ ذ ت
.başladım. Aynı vakitte gelip içeriye girdi. Yine yüzünü giysisiyle kapatmıştı
Ben de peşinden girdim ve giysisinin bir ucundan tuttum. Kovadan su
içtikten sonra kuyuya bıraktı. Ona: “Şu yapının Rabbi için söylemeni
istiyorum, sen kimsin?” diye sordum. Bana: “Söylersem ben ölene kadar
.bunu saklar mısın?” deyince: “Evet!” karşılığını verdim. “Ben Süfyân b
Said’im” deyince de onu bıraktım ve kovadan kalan sudan içtim. Tadı
şekerli sütü andırıyordu ki daha önce böylesi bir sütü tatmış değildim. Her
gün ımdan içtiğimde diğer gün aynı vakte kadar bana yetiyor, ne acıkıyor ne
de susuyordum ,
لثن1 ء إ ذ، م م ح زفن م أثت ت اال؛لز لأئزب ،م ئظز في زمزم وكأثه قدع و ، د1بأ ء
أثا شقا ن بن سع يد: م ن أن ث وحمل ق الئت؟ ممات: ق ك، فتنكته و ل ح م ت ا ل س ح، حلي ب
" م حي
: قا ت ، خس س ب ن د ثن ا محل ،ي إ د ر ي س ال م ص ر ث ن ثت ا إ ب ر ا ه ي م ، ال ئ ا م ئ د م حم س ال م ح س
ت أبال ث ن شج :، 3 د ا ، حثا ن ب ن ت ى مو ب ن ى فا ر و ن أبا م وس ت شمع : ئا ت، ئ هم ا ك ن ن ئ ن و ؛؛
،ه ثم ب يص ت ن م ت : ي ئأو ل ، ا لر ا ز ي أبا حات م ت ت ب ن : أبمول ، ون مي م ب ن ئ د أح س ي ن ال ح س
Kabîsa der لكل: Rüyamda Süfyân es-Sevrî’yi gördüm. Ona: “Rabbin sana
:neler yaptı?” diye sorduğumda şöyle dedi
:Rabbimle yüz yüze geldiğimizde bana şöyle buyurdu
!Rızam sana hayırlı olsun ey ibn Saîd "
Gece vakti geldiği zaman özlem içinde ve
.Bütün kalbinle gece kıyamına kalkar bana ibadet ederdin
.Şimdi dilediğin sarayı seç ve içine yerleş
Beni de ziyaret et; zira sana pek de uzak değilim ."
ثن ا ،ر ك فو ب ن ئ د مح ث ذ ئ د ثن ا م ح ، حثا ن ب ن د م حم أب و ح د ث نا ] ' / غ/' / [ - ) ٩ ٨ ٣ ١ (
و ك ا ن، ق ل م ه ئ ح ل م وه زخث لوه رت ا ئ د،حرج أ ي غلى مني ي الخوئؤ ه ا ص ذا إلى ناي ن س أن
اهزأ م ر: قا ل الص بي ل ج تر، ق ل م ا ودغ ج ر،ابنه م ح م د ئدب ح رك وبل غئ ح و عشر س نين
404 Süfyân es-Sevrî
، ئنث ا زا ز جض م ك ه ق ض القل زاف، ء إدي نئث ا ئ إث ه، أقدم: وقد ل ه،ا لث ال م عأى ش
وك ان، محلما ئفثز إلى جي ر أ ي ن إليه،و صان إ ر ن ميان زئزي ح د ث الث امن م جت م ع ي ن عليه
3 هق ا، مى في ط ثبه، وودغ ال ثئث و حرغ ئ ح و ا ال يملح وال ة ا، وص ر حل ف ن انتق ا م، ب ال ي ت
^ ^ ١ن خ ز : ج ى ؟ ئا ت
ت ث أي ن : ص- ق ا ت لت ،ه ه بوج ل ح ال ش ح عن ه د ي ث ا لح ت أ ص حا
: 3 ثب م ى إلف أي ن م ن ع م ن بث يغ بئة؟ هق ا، وثدعة؟ أ وه و الع ا ة ح> يأ ح ذون عنلث الب إل
مرذي أن في؛ غلى البنؤ° ودأ، ح ب أن أقضية- وثكن أثئثيي بم ص ال،أئ ا أع ل م بهذ؛ مغنف
الذا، ث ا
ء ا داثم ن ث في ال ن ؤق ف وال ن ش ا ه د ئا ذ غ ل،بيي°وأض ح ال همح س؟ إ نإري ئئث ا ق إ ر ا
،لنصال ى1 ولق ئ ؛ثئ ب، ن ض ر ا نم؛د با ثك وهه، ا امحؤم1ث ا دلل،حضولى عغة أثة زا-عنه فئ؛ ه ا
،يدي ه بت ن ن حل س ء ب حا ، ب ؤ أ ث ث إل ي ه ث ت اثثا ل ه بع وأن ت ، ئ عم :ت مما ائ زأ ة ؟ ن لل ث ؤ ر ي سما "
٣ : ذ ف ن ئ ؟ قا د ز ح ب ت ئ نا ل : ئ د لئ ح ت هل ،إ ث ل حث\رتل د عي ت ن ت أد ي ل : ن ئ ثا ن د قا
406 Süfyân es-Sevrî
ثن ا ، ذا ؤ ذ ثن ا أث و بن أ خ ن د ثن ا ،عن ن بن ش م ر ال مه د خ ا ؛ث ئ ا ] ٧ ٧ ٧ [ " )٩ ٨ ٣ ٤ (
" إ ة الثت ث بمت، الثزري ص ئذا ا ض ه0 ني ل ئ إ ظ: قات،إت نامح د ئ غزو ي ج ئ
ismâîl b. Amr el-Becelî der ki: Süfyân es-Sevrî’ye “Allah çokça et yiyen ev
ahalisini sevmez” hadisi sorulunca: “Bunlar insanların etlerini yiyenlerdir”
dedi.
Süfyân es-Sevrî 407
ه ز أ ال ،٤ ^ ي ن قي
ف ، ، ^ إ ة قت : ش د ،غي ب ل م و مح حق ي ؤ ذ ي ه م
Süfyân es-Sevrî der ل ظ: Adamın biri Ebû Hureyre’nin evinin kapısına
gelir, عآعلكلعك^ح:eziyet ve sıkıntı verirdi. “O öldü” denilince Ebû Hureyre
Birinin ölümüne sevinilmez. Ama onun mal edindiğini veya çocuklarının“
olduğunu veya resmi bir görev aldığını bilmiyor musunuz?” dedi,
^)؟1^ ٠٠ : قت3 ق ا، 1^ ^ ^ ^ ١ ئ أ، ئ ذ ال، ٠' ؛دن٠٠ : 3 مإز ق ا، ٧^ ^ ١ ث أ ، ٠٠ ؛دن
،" " إ ة ا لخال قت ثث ؤ وئا ل ه: ق ل ق ه، ٠٠ "ف ج ئ غ: قات،" م ح ط إ ر ا ت ي ؤ، ن ي م
Mübarek b. Saîd bildiriyor: Süfyân’a bir sini meyve tadısı hediye edilince
onu akşam yemek üzere kaldırdı. Yanına gelip: “Ailen onu yemek için
sabırsızlanıyor!” dediğimde: “Onda kaç kişinin hakkı var onu
düşünüyorum” karşılığım verdi.
ت، ' ه٠ : قات، ص م حا ذ، ص مه د ال د ئن المحا ه، ه ا نهم ئ خ ا جب،عث ار
ق ذ، ^ ا ل خم١ تن: ثم ا٠٠ :^ ؛٠^ ١ ق ي،" و ء أبى أتي ؛ ص :توص
ث ك ك ب أ ; هاا
Süfyân es-Sevrî der ki: Hz. Musa: “Rabbim! Bana Kendini göster,
Sana bakayım”! dediği zaman melekİ£r: “Ey hayız gören kadının oğlu!
Büyük bir istekte bulundun!” dediler.
أب و ثن ا ، ن ي م أ خن ذ بن بن ث خ ئ د ثن ا c ، l ( حثا بن د م حم أب و ح دث نا ] ٧ ٦ /^؟ -)٩٨٤٢( •
Zâfır der ki: Süfyân es-Sevrî, ،‘Doğrusu iman edip de yalnız Rablerine
tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur”1
âyetini açıklarken: “Onları bağışlanmayacak bir günaha sevk edemez” dedi.
1A'râfSur. 143
2Bakara Sur. 260
Süfyân es-Sevrî 409
ب ك ر ثن ا أث و ، م م غا ب ك ر ب ن أي ي أث و ثن ا ،ى شحا ب ن إ أ خ ن د ح د ث نا ] ٧ ٦ / [؟ “) ٩ ٨ ٤ ٣ (
ثن ا ، أ خن ذ ئ ن إ ن خا ق م حمد ب ن تحا ، حقا ن ى د م حم حد قا ]٧٧/[ ؟ -)٩٨٤٤(
ثن ا ،ث د ي ال ج د م حم س د ثن ا ال ن م ص ، عل ئ س ث د ح دث تا م ح ] ٧ ٧ / [؟ - ) ٩ ٨ ٤ ٥ (
" ال ئؤة: ه ا د،>^ ؤئئ ا ثت ص مة ؤ ال ئا صر: في هؤل ه، صر ن مث ا ن، ثن ا ص مزة،ع مير
1 Nahl Sur. 99
2 Kasas Sur. 88
3 Mülk Sur. 2
4 Mü'minûn Sur. 106
410 Süfyân es-Sevrî
Damra der ki: Süfyân es-Sevrî, “ هgün, insamn gücü de, yardımcısı
da olmaz”1 âyetini açıklarken: “Güçten kasıt kişinin kabilesi, yardımcıdan
kasıt da kişinin anlaşmalı olduğu kişilerdir” dedi,
أ خن ذ ثعا ،بد و ث ن د م حم بن د ثئ ا م ح م ،ى عل بن د ح د تحا م ح م ]٧٧/v [ -)٩٨٤٧(
Ebû Âsim der ki: Süfyân es-Sevrî, “Seçtiği kullarına selam olsun ”؛
âyetini açılarken: “Bunlar Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbıdır” dedi,
" ئ الط ؛، ^ ؤ و ك انوا ثث ا ح اش ج ن: في قول ه نحا ر، ص ش مت ا ن، ^ ثن ا ص ئ زه، ^ ١ ى زيد
ف ي ، ال ت ؤ ر ي0 ن ميا د ب ي ح ، ت د حم ب ن د ثن ا م ح م ، ح قا ن ب ن عمر و س ذ ثن ا م ح م ، ف حل
" " كان وا ئثط و ع ن: ئأ د،>^ ق د ذ ل ك م ح سنين١^ ^ <ؤإثؤ ل م، ٠' ^ ١^ ١
1Târik Sur. 10
2Nemi Sur. 59
3 Enbiyâ Sur. 90
4 Zâriyât Sur. 15,16
Süfyân es-Sevrî 411
يلم£ ثن ا إ ئ زا م ؛؛ ء ب ن إ شا أ خ ئ ذ س ئ ذ ح ن د ئ أح أب و ائ ث ا ك ي ي ح د ث نا ] y v /y [ “ ) ٩ ٨ ٥ ٠(
ؤنإدا رأيت ل م رأيت، عن نقث ا ن، ثت ا ا لأئ ج ع ي، ثن ا أبو "كزي ب،سر ث ح ئ د بن ا لخشن
ثن ا ،خن ن ل ا بن د حم ن بن أ خ ن د ثن ا ، د أ حم أب و ض ي خ ا ؛ث غ ا ا ل ما ] y y /y [ - ) ٩ ٨ ٥ ١ (
يفف ا ؤ ذ ع ؤ ا ه أ إ: مل ه ف ي : مولت ، ن ق يا ن ت شمع :3 ئ ،ي لأش ح ع ا ثن ا ، ال د ؤ ر ق ي ب يئ م و
" ئ بما؛ أل: ظت،٤^ ١م م حثؤ ي د م ئ يو. الث$٥٢ " ؛ ه: ئ ت، 4 ح ا ه أ ن
عتد ثن ا cد ال ج س بن نت ن ال ح بن عل ي ثن ا ، ض ي أب و أ خ ن ذ ثن ا ا ل ما ] ٧ ٨ /^ [ “) ٩ ٨ ٥ ٢ (
: ، ه ا ل، ن ع وتغ ا ر ع ثا و ر ه ب ا ؤ و ي د، ن ال ت ؤ ر ي ما غ ن ص ،ب ش ن ب ن من صو ر ثن ا ، د ح ما ن ى لأغل ا
" ا ك ن ف ن الدائ ر: قات، ؤ وقالوا ث ا خ ا م ح ه،" ؤزمح ه ث بمدن ا،فن ا عئذنا
به ي
" ج
ء ي ال ظ ب ا ا
Bişr b. Mansûr der ki: Süfyân es-Sevrî, “Doğrusu onlar iyi işlerde
yarışıyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı
1inşân Sur. 20
٦ Yûnus Sur. 10
412 Süfyân es-Sevrî
Mihrân der ki: Süfyân es-Sevrî, “Onlardan bazı kesim lere, kendilerini
sınam ak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü
dikm e”2 âyetini açıklarken: “Bu âyeti Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesBİlem) bir
teselli mahiyetindedir” dedi,
ؤ ال ي حزنه م: في مح ول ه مما أى، ^ ^ ١ يذ و عن ن ميا ن، ش م ع ت أثا ذاؤذ ا ل ح صر بي:مب ولط
Dâvud el-Hadramî der ki: Süfyân es-Sevrî, ،‘£ ٨ büyük korku bile
,onları üzm ez”3 âyetini açıklarken: “Bu büyük korku cehennemin
cehennemliklerin üzerine kapanması anındaki korkudur” dedi,
٤^ ^ ١ 0 ءئ مث ا ت مم ت :ظد ،س حس ب ن ي زيد ب ن د ثن ا م ح م ، ئا ن ا ي زيد ب ن إ ت نا ي ؛ ث
'لر ج ل لآقوذ قي٠٠ ؛3 ئ، > ح ف ي ال ئن ن ه ؤ علم حاءته ' ال ص ؤظ: و م د ل ة: قق ود
'٠م ن ال قهوة
1Enbiyâ Sur. 90
2 Tâhâ Sur. 131
وEnbiyâ Sur. 103
Süfyân es-Sevrî 413
بث بم ن
" ج: قات، ب ن ثف ا إ ويندث م ن بجا ه
ؤي م ح م: في مإه، عن نمحان،عبد الوراق
٠٠ ويع د ث م ن ق اءبالدن ب ايس ر، ث اءيالدن ب ائث ه م
0 خف ا : قات،ك أنك ص ءثد الثه تن، ثن ا أثو وئد ث خ ئ ذ ئ شق ا ن، ا ل ت ؤ م إل
1Mümin Sur. 19
2 isrâ Sur. 77
3Âl-i imrân Sur. 129
414 Süfyân es-Sevrî
Süfyân es-Sevrî der ki: “Çok yemekten sakının, zira kalbinizi katılaştırır.
”Öfkenizi vakarınızla yok edin. Çok gülmeyin, zira çok gülmek kalbi bozar.
بن ال حارث ،م ولتت س م ن ت ا نما ز بن ع مزان 0ثق وب :شب غ ت ١لت وري ،م و لت " :ظ
تؤ ل أ ي ق ؤ "
ج و م < ئ ي ن ا خل اجب ز م ال م حا ،ي ن ا ه
إن و د " : ضن ت ^ ١١؛ ،ف وت: ئ خ ف ك س م غ ،ئ أثوث ئ ت ؤ م ،ة د :
Süfyân es-Sevrî der ki: Denilirdi ki: “Güzel ahlâk, Rabbın öfkesini
”dindirir ,
ثن ا ب ، ال ك بن ت ت ن ان ح بن د ثن ا أ ح م ب ن إ ب ز ا ه مC ذ ح د قا م ح م ( - ) ٩ ٨ ٦ ٢لمم م /ب 'ا ا ]
Süfyân es-Sevrî der ki: “Dünyayı seven ve ©nda huzur bulan kişinin
kalbinden âhiret korkusu söküp alınır.”
ثن ا ، ال ح زت رسئ حنذ و ن ى عي د نا إن ثن ا ،ي عل بن خ ث ذ ح دث نا م ]٧٩/[ ؟ “) ٩ ٨ ٦ ٣ (
فن
ي١^ ، في ن ل هز ي ث، م وذ ث الر!يين م ح ي عغذهز-بم ة ا ، وبهؤثه م
ن آه م ح م م
ب ن د حم ن ثت ا ، خنذ و؛؛ ب ن عي د نا إن ثن ا ،ي حل ب ن د حم ت ح د ث نا ] ٧ ٩ / [؟ - ) ٩ ٨ ٦ ٤ (
كء ض ق ثكنة٤١١٢ : ئ ك، ك ي أثا عند ش: ق ات وب د،ا شنئ ى الئزري
dediğimiz de, Süfyân: “Bir şeyden sakınan kişi, eninde sonunda ona
bulaşmak zorunda kalır” karşılığını verdi.
ثن ا عئد، ثن ا عئد الل ه بن حبيق، ثن ا ابن أيي قزصامح ه، ] خ ا؛ثن ا ث خ ئ د٧٩/''/[ -) ٩٨٦٥(
" م ز م ح رم أل ، ث ك م ح ر ما ، ر ث كل ه أل صم ح ب ي ص ا ل آ ت ض ؤا علي ل ط ب ا ل " : قا د ،ن الق ل عا
: ي حي ى قا ت ،" بمث ل ن ضم ث أ ص حا كان وا ٠٠ :ل يمو ، ن ئ ثا ن ت شمع : قا د ، ؛١^
م ، ٠٠ محاا أئطمو ه ول؛ن ا هدوه: ي موأل المم ه، ئن م عتت، إ؟ى و ج د غاؤل؛ا ثت0 ودهنت م غ ئ م ا
ث ج أ " : يق ولط 4 ن ه تا ن ت مم وت : 3 حا
م،" م أ شن ه ق ف إ ح و؛ أ ن ي ح ق و ن١^ ^ " ت3 دا
إ دا ٠٠ ثق و ب ت ، غ مت ا ن ت وش م ع : قا ت ، ٠٠ ه مس عأ ى ي وئ غ أ ن عق ه ق ال ؤ ق غ إ ذا د و ج ا
أ ب و ذا ؤ ئ ثن ا ، ب ن زيا د ي د تع أب و ثن ا ،عن ز بن هم د ال ئ ئ ب م خ ا؛ثن ا ] a ،/ v [ " )٩ ٨ ٦ ٨ (
أج ل إ ز. غ ا ث القاسث غثلث ن ي، يا أثا عبمد ال م: ق ات، ؤزإ زئؤ ئنمك ئ ع ر م ح ا ة،غ ي
ممحاا
.Firyâbî der ki: Evzaî ile Süfyân es-Sevrî’nin şöyle dediğini işittim: “Hz
Danyal vahşi hayvanlarla birlikte kuyuya atıldığı zaman: «Allahım! içinde
bulunduğumuz ahlaksızlık ve rezillikten dolayı seni tanımayanları bize
musallat ettin» dedi.”
م حا ب ن د ثئ ا م ح م ، د ال ق ث ا ر م حم ب ن د ثن ا م ح م ، ز شا ن ح د ث تا ] A . / Y [ “) ٩ ٨ ٧ ٠ (
" د ه ث، ث أ،٤^ مئع زيما لعا، طث حير ر ج و م ن ربت ا، " يا ث م ا ن:ق ات
Süfyân es-Sevrî der لكل: Küfe âbidlerinden Kevsânî adında bir âbidi yirmi
yıl boyunca aradım durdum, ama bulamadım. Bir gün Fırat kenarından
:geçerken çamurda çalışan bir toplulukla karşılaştım. İçlerinden bir adam
Ey Kevsânî! Ey Kevsânî!” diye seslenince, ben de: “Ey Kevsânî!” diye“
seslendim. Kevsânî denilen adam yanıma geldi ve: “Ne istiyorsun?” diye
sordu. “Ben Süfyân es-Sevrî’yim” dediğimde: “Benden istediğin nedir?” diye
sordu. Ona: “Bana bir şeyler söyle” dediğimde: “Ey Süfyân! Rabbimizden
her türlü hayrı isteriz. Râbbimizin bunları bizden esirgemesi de bizim için
bir ihsandır” karşılığını verip gitti,
دثن ي ح ، م ح د بن حم ه ين أ الل مه ذ ثت ا ، بن أ خئ ذ ئ ت ئ نا ن ح دث نا ] a » / v [ -)٩٨٧١(
" تئ: قل ق،" " نأ;ث ق تئايى غيورا غن ة؛فلبجا ي ذ و ج لؤ: قات،الئ ا لخذ
أزذث أ ذ۵١ " ; ق ا ل ق،" ^ ض قث ك١ " أفوئ ؛: ق ك،" ، " أ ه م ح: ي ؟ " ق ال' ئ
ن ما ن ن " كا :3 ظ ، س خن ث ب ن ث ريد ن د ثت ا م ح م ، ب ن عب ا د د م حم ن ثن ا ائ ث ا ي ج ،س ال م ا
Süfyân es-Sevrî 419
، ويذأل ي ؤ عدؤلث، ^ أبرم ل هذه ؛ الم ة أم؛ زيين؛ جب ر محه ومحل ق١ " ثقأو ل كين؛٤^ ^ ١
،ق إلى إ ت ا همن؛ا بن أ م ح؛ ي ق ادت، ئ عبد الل ه بن ذازئ، بن ث ض بن عبد ا ئ ي م
ح ن ن ن عنرو أ س منة- فذ؛ عئد الؤ:3 ئ،عثه رك محني ئكأده، فذ و ئ قان
" ؛ ي:ت "ئن مولت3 " ظ "ظن ثئيي ئ متا(ا في رك ؛لعزو؟ " ظ:^؛£١^ ق ك،يغزو
ثن ا عتيد الل ه، ثن ا أبو بكر بن أبي ع ا ص م، ] حدق ا أ خ ن د بن إ ش خ ا قaW y [ ") ٩٨٧٤(
Süfyân es-Sevrî der لكل: “Kişi hızlı bir şekilde ders halkasının başına geçtiği
zaman ilimden büyük bir bölüme zarar verir. Ancak yavaş yavaş öğrendiği
zaman ilimde hedefine varır.”
م
لح 1 بن خ ث د م أ خن د بن ثن ا
قائ ئ ال ثن ي ثن م
أث و حد تا ]٨ ^ ٧ [ -)٩٨٧٦(
" :د و قا ، م و ج با ل هز ج فت ،أ هدم : ثل ث ويمولط ،؛ ال ث ال ث تئ رتل ، صال ح : ك هم " ي د ؟ تع
ثن ا ، ذ نا ن ث ب ن ة ثن ا ح س م ، ئ ال ئ ت ما د م حم ب ن ن ح د ث ن ا ع ئ ما ا٨ ٢ /٧ [ " )٩ ٨ ٧ ٨ (
كا ن :ن ما غ ق آ أل : قا د ،نن ص و ر س يثن ي ، أ ب و من ص و ر ثت ا ، طال ب ب ن أي ي ش يح
Süfyân es-Sevrî der لكل: “Denilîr لكل, insanlara öyle bir zaman gelir لط
kalpler ölürken sadece bedenler yaşar.”
، " ال ئ ن ئ زئذ ا ل خم: 'ك ا ن ما لث: ق ات، ثما ن ي ا ن، ظ رند ئ ا ل م حازك، ع ئ ئ ا ك ا ن ك
"م م ح و ام ح
Süfyân es-Sevrî der ki: “Denilir ركلsuskunluk âlimin süsü, cahilin ise
cehaletini gizleyen) örtüsüdür(.”
، ن ال د ي م ع ي زز ى م ما عل ي ه الل ه ل غن م ” : مو لت ٤^ ^ ١ ت ش مع : بم ولط ، ا ل م ن يا ب ي
,Süfyân es-Sevrî der ki: “Allah’ın dünyalık olarak bana vermediği nimet
dünyalık olarak bana verdiği nimetten daha değerlidir.”
Süfyân es-Sevrî der ki: “Denilirdi ki, suskunluk aklın uykusu, konuşmak
ise uyanıklığıdır. Her uykunun bir uyanması, her uyanmanın da bir uykusu
olmalıdır.”
ئ خ ث د بن بو ص ،قا د :شب ع ت عل ي بن ه ا د^ ،م و د :ش م ع ت نئث ا ذ الثوري ،ثق وب؛ ' ٠يا
Ali b. Kâdim der ki: Süfyân es-Sevrî’nin: “Ey insanlar! Allah’ın haklarını
gözetin! Zira kişinin aklının alınması bir anda olur” dediğini işittim ,
ثعا ، ثل م بن ن د ثن ا م ح م أ ي، م ح م د ،ح دب ي بن الثؤ عب د حدب نا [ ]a y / v (-)٩٨٨٤
"كل ه ا ،قإثا ك وال ك ذ ث ؤالخثاثه ومجال ت ه أ صحابه ا ،هابه ا وزر"مح ة ،ؤإ،لئ يا أخي والرياء
في الق و ل والعت ل ،ءاقه شنك بعشه ،الثالئ وا ل ع ج ب ،ءا ن ا ل ع م د ا ل صال ح ال شئع وفيه
شف ق م عت ز ن ؤ ق ل ال ذ ي م هإ ن دين ه، ى عل ف ى ثل م ه و ن إ ال م م ذ د يل ذ ن ؤ ال ث أ ح غ ي ي ،
عأى ديته "ك مث ل حبي ب به داء ال يئثط يغ أن ي عالج داء م س ه ،ؤبمصح ل شن ه ،حئفت ي عالج
لخ؛ز ا وأ ن نا -ء ة ، ا لح دءحالمر ؟إ ز ال خ ض ، و حل ق نC ث ح بأ د ب أ ي ي ٧ ع ث ك ثإ
ن |دا م ؤم ن مح زا ن ء ت ،خ ر، ا -ح ب وي خ ر م
ب س ي ذ ءكا س، 1اأ د عأ ى ب ك م ئ ؤ ن ز ال م ف ي ه1
^ ^ ، ٠في أ ر دينه ،ز ال ثكت م ن أخت؛ م ن النهب_ي ح ة ق ظ ٩ف1ورك في م 15”" 1ن يث إ فيه
^ ١أ خ ي ق أ -حانث ^ ١ززن ولت، ي مم د رمش Cوإي 1ك أن ث خ ون نؤيق،ش م ن ح\ن
ب ث؛ ر
ب م م ^ ١؛ ? ^ ح ي ، ،؛<؛ م حن ئي ث ؛ ر ا ي ،ز و ج
ص م غائ ؟ا أث ث ،ؤ
Süfyân es-Sevrî 423
ز ال ي م م إ ز الثا ي، ور وا ل م ح ج و و، ال م ي ج ر ا ن إل ى نا ؤثي ، وا ل ع ص ب د ة وا ل ح نإ يا ك الجث ة،
الؤ ح ن ن ،نإن الث ل ماء حران ا ال ي ء ،وأ ص حا ث مواريئهز ،وعل ي ك بال زهد تصزك الثت
حت اب لف ،زذغ "كثيرا م ما يرثلث إ ز ت ا ال ع ورات ال د ي ،وعثلث بالورع ي خ م ف الل ه
يرنلئم ئ ك ن تلق م ا ،زان ي القلق بائقين ي س ل م قلق دنلف ،وأ م ب ا ل م م و ف ،ؤانة عن
ث م ي ي م ن ^ ^ ١ثزذئ هؤه عند ، ^ ١واع مإ^ر ال-خ رت لق يك م1ف ^ ١أئن دلث1لت ،وأ ح س ن
لأل عثئل اا ح م وظ وفزوط ك نجزؤ ،ويتثغي لنف أن ع1ف ال ،إلثت ث س يئ م د غئنف،
^ ١أودت ه يؤم ا كا ا م ة، ع 1ه ا ،ؤثق في ن ي عم ل عئلق ،وأنت نع ظ ش ي ؤ ال ثك وثن
أم را م ن أث وي الل؛قا قنل ف ك بالت وبة ،ف إن وأتته موائ ما ألمر اخمتلث ئ ئ ذ ة ،نإ ال ف ف ن عنة
ف هو ة 4ز ال ث ح شون بهئثلث فتثغ ج يفة ،ال ثذ ر الل ه ،و محر م ن ائب إ وا ل ح ر ز 4ه ا ن م حن نا
ن م د ال ج س ي م ، الق ل ب و ك ن حئ ا ه ز ا لم ثا ن ة ، يؤم الثا م ن صح يف م ما ن الحرص ال د ق ا ،ق ا ن
الدن و ب وا ل ح طايا ،ئقي اليدين م ن ائنثئا بم> ،ث إيلم ا لمل ب م ن الغ س وال م ك ر زانيائؤ،
ئ ثل ف ، ؤإ 0 ك ن زح ن وص ث، ئعل ن م ن وص نل ف ، رح عن ع ز ال م ة، و ا نحاص ة ج م ا لل عا م ر
ئد عة ز ال عث ه، ءئدم غ م ؤ ال [ث إ و عل ي ث ، يحما ل حال م ف ت زيد ئ ل4 وة، 1ل ح ال ن م ف ظ ن ئئ ئ منع
أوب ع ن ثؤى ،قإءة يسيء إ؟ئك غلقنف ،ز ال رد الهئ؛؛ ب ،ء إل 4ر ي د ي الل م 1غ ،وعي ف
لآة يمرر الدث و غ ،زرق ال ث ن ي ،وعق ك بال ي س ا ل ح ق ن ث ج د ح الوه ا إلي ما نC ب الع د س،
ويفت ح عثلث با ت العيا ذة ،ؤعقلث بقل ة ال ك ال م يل ين ثملثلف ،وعلتلث بهل ول ا ل صم ت ئمللف
با
ائززغ ،ز ال ثكوئن حري صا غلى ال د ي ،ز ال ث ك ن ح ا ،يذا ث ك ن شريع هي م ،ؤ ال ت خ ذ طث ا
أ،نلف وكالثلث وش اع اتلثم ثنؤ عثلث با ط ال ،وهدم ص م س ك لممسلف لثؤم الع ط ش ،يا
أي ي ،لآف ال روى يؤم الؤ؛انؤ إ البا3ؤءممى ب ن ، ، ^ ^ ١ز ال ثدرك رض و1ده ا البعئاعتل ا،،
ق ه ^ ف ١ ؤي ح م ست ر ، ، ^ ^ ^ ١ شحا ع ؤ -علتل ث ا ب1ل إ؟ ى ، ^ ١ ا 1ن زا ف ل ن م ؤأ كث ز
Süfyân es-Sevrî 425
أ مر وشا و ر ف ي ،ث ؤ يل ه أئ ن ب ملح الل اقث ى وأ ه د أ ئ ن ال و ر ع ش جال ، ، و ه ا إل ي نا ع ح ال د ثج
ث و ع ثل ،ق معصسل و ص ح ي ز ا ت ث حولت ال ث ت بثثل ق ال غي و شا ر ع ،ه الل ي خ ش و ن ث ال ذ ي ن ط د
، ^ غملبف أمر الدئ؛يا١ يه ون،^ ^ ١ وعإ ي ث بذك ر،\ في الدس4يكقزؤ ذك ر ؛نثؤ يزهدك الل
أ ج ي،بؤن ال ق غثلث ا ك ا ئ ب
ؤ أ ئ ئ ئ ا م ج،ة ي ز م ال ه تلق ال ه م ح ه وائثق إ ز ال
ف ه ود وا ل م و م ن و ن ،ه الل ي ي حبل ف م غا ائن أئ ن وأ م
ن س ،ئ ة ال ما يؤم مع ه م ب ك ن أ ه د ال حن ة
، أ د يكون أؤد أمرك م وى الثؤ في ال ثئ والث ال ثة، واب ظريا أ ي ي،أ هد ال د ي في دقا هز
ه ن با لل ، يعاق ب يعف و أؤ ن عل م ي أث ت م ز جا ء زا ز ج ،في ه ؤ ت ال م حل وب غ م ب ذا ا لع أن زا ن في ه ا
Takrîb 1499, Takrîb 2863, Takrîb 3981, Takrîb 3068, Takrîb 1783, Takrîb
602-a, Takrîb 602-b, Takrîb 606, Takrîb 2749, Takrîb 467, Takrîb 271-a,
Takrîb 1566, Takrîb 756, Takrîb 4479, Takrîb 4028, Takrîb 3817, Takrîb
798-a, Takrîb 3140, Takrîb 3141, Takrîb 51, Takrîb 3960, Takrîb 1839,
Takrîb 2923-b, Takrîb 3655, Takrîb 3914, Takrîb 10, Takrîb 3915, Takrîb
1814, Takrîb 4002, 2169 ل س, أTakrîb 4305, Takrîb 4472, Takrîb 3059,
Takrîb 2869, Takrîb 1806, Takrîb 2506, Takrîb 1941-a, Takrîb 3848, Takrîb
2836, Takrîb 3707, Takrîb 1431, Takrîb 1856, Takrîb 2297, Takrîb 1878,
Takrîb 4282, Takrîb 3116, Takrîb 2530, Takrîb 2241, Takrîb 4551, أل س
2168, Takrîb 4325, Takrîb 1613, Takrîb 3073, Takrîb 3492, Takrîb 2387,
Takrîb 2374, Takrîb 664, Takrîb 2395, Takrîb 2341, Takrîb 917, Takrîb
3696, Takrîb 2907, Takrîb 3040, Takrîb 2543, Takrîb 1520-a, Takrîb 3566,
Takrîb 1387, Takrîb 1418, Takrîb 4449-h, Takrîb 2509, Takrîb 1491, Takrîb
3784, Takrîb 1550, Takrîb 1333, Takrîb 2866, Takrîb 651, Takrîb 1315,
Takrîb 3056, 1474 ل س, أTakrîb 1389, Takrîb 1102, Takrîb 1506, أل س
2176, Takrîb 2438, Takrîb 353, Takrîb 354, Takrîb 4184, Takrîb 4242,
Takrîb 2587, Takrîb 1390-a, Takrîb 2177, Takrîb 882, 880 س ر, Takrîb
1687, Takrîb 2113, Takrîb 2824, Takrîb 4552, Takrîb 2734, Takrîb 188,
Takrîb 4073, Takrîb 3724-c, Takrîb 93, Takrîb 2237, Takrîb 1921, Takrîb
1919, Takrîb 712-b, Takrîb 2881-b, Takrîb 1 5 9 7 , 4 2 6 1 ل س, أTakrîb 2758,
Takrîb 1877, Takrîb 522, Takrîb 2258
Şu’he b. el-Haccâc
Denilir لكا: “Tasavvuf, her şeye yeteri kadar hakkını vermek ve iffetle
süslenmektir.”
Ebû Bekr el-Bekrâvî der لكل: “Şu’be’den daha çok ibadet eden birini
görmüş değilim, o kadar çok ibadet etmiştir نكلsonunda eti eriyip derisi
kemiğine yapışacak hale gelmiştir.”
ثعا ث خ ئ د بن إت ح ا ق،إ ت خا ق بن مه د الله بن ] حدت ا إبزاه م١٤٤/ )“ [ ؟١٠١٦١(
Hamza b. Ziyâd der ki: Şu’be’nin peltek bir dili vardı ve ibadetten derisi
kemiklerine yapışmıştı. Onun: “Şayet size sadece sika (güvenilir) olanlardan
hadis rivâyet edecek olsaydım üç kişiden rivâyette bulunmazdım” dediğini
işittim .
Ömer b. Harun der ki: “Şu’be yılın tümünü oruçlu geçirmesine rağmen
oruç tuttuğu belli olmazdı. Süfyân es-Sevrî ise her aydan üç gün oruç
tutmasına rağmen oruç tuttuğu belli olurdu.”
: ئعثه في ا ل ح د ي ث أل صحا ب ا ل حد ي ث3 رثن ا ظ: يئولت، قادت ش م ع ت أبا ق ي أ،بن راجع
ؤربما ضرب:3 ه ا،" ^١^ ١ئأ حرث م م ن م وا ظ هؤم أبك م ج ك م د ن م قي1’’ اع
" نا نأي ت شعته ركع ظ إ ال ظ ثئ ت أثة قت: قات، ش م ع ت أثا ئ ن:،3 ظ، ح د ب ي ابن ن ن ع
Ebû Katan der ki: “Şu’be’nin namazda ne zaman rükûya gittiğini görsem
uzunca kalmasından dolayı) kalkmayı unuttuğunu zannederdim. Yine ne(
zaman iki secde arasında otursa kalkmayı unuttuğunu zannederdim.”
ح دقت يc ثن ا عبد الله بن عبد العزيز،ا ] ح دق ا ت خ ئ ن بن عل ي£ ه/ )" ل ي١٠١٦٥(
إدا٠٠ : مولت، ت م ن ت ش عته: يمولط، ش م ع ت أبا ال ول د: 3 دا، حم ذ الل ه بن أ خن ت ثن فبويه
ثن ا عب ا بى بن،ت عو ي
ثت ا أي و الماس م ال،^؛£١
^ ] حدثت ا ث خ ئ د ن١هخ/' [م- ) ١ ٠ ١٦٦(
" ويحلف إ أن ا تتقي الثة؟ أ مح ن قجيعئ ا بث مانية ذراهم أ أ ال: قاتC بق ما ت ة نواه م:ق ك
إنا م غ، يا أبا ب ن طا م: ئ ك، وبص د م ت بأربع ة " كا ن حتزا للف ! اا،ائثزي ت فبيئئ ا بأربع ة
Kurâd Ebû Nuh anlatıyor: Şu’be üzerimde bir gömlek görünce, “Bunu
kaça aldın?” diye sordu. Ben: “Sekiz dirheme” karşılığını verince, “Yazıklar
olsun sana! Sekiz dirhemlik gömleği giyerken Ailah’tan korkmuyor musun?
Dört dirheme bir gömlek alıp, diğer dört dirhemi de sadaka verseydin senin
için daha hayırlı olurdu” dedi. Ben: “Ey Ebû Bistâm! öyle آ0^ 1 ك ك كiçinde
yaşıyoruz ki onların karşısında güzel giyinmek zorundayız” karşılığım
verince ise, “Onlar için pahalı giyiniyorum demek de ne oluyor?” dedi.
434 Şu’be b. el-Haccâc
([ - ) ١٠١ ٦٧مم/مة ١ا حدثن ا م ح م د بن إئزا£هلم ،ثن ا أبو الئ ا س م الثعو ي ،ثئ ا أ خ ن د بن
(</v [ - ) ١ ٠١٦٨؛> ] ١1حدثن ا إبراهي م بن هم د الثؤ ،ثن ا ئ خ ئ د مر إشحا ى ،ثنا علي بن
ني ،ه ادت ثن ا أوئ بكر بن ح الب ،عن ي حش بن سع يد ،هاد" :
سجع ت ابن عمرو ا م
ك ث أءكون عئد شنته ،ث جيء الث ا ئ محال يني ن مع ه ،٤^ ٠نأمول لي :ي حيى أ تغلف
م ،ظعهل؛ه ثئعليه الث ابت ،ث م يزد عل ي ،نم ولت :يأ أبا ب ن ط ا م ،إي س ث ذا ؟ سيء؟ هاهولط :
Yahya b. Saîd der ki: Bazen Şu’be’nin yamndayken biri gelip bir şey
isterdi. Şu’be yanında verecek bir şey bulamayınca bana: “Yahya! Sende bir
şeyler var mı?” diye sorardı. “Var” dediğimde benden alıp adama verirdi.
!Daha sonra ise benden aldığını bana vermek isterdi. Ona: “Ey Ebû Bistâm
Bu ne?” diye sorduğumda: “Al!” derdi.
ثت ا أثو بكر ا ال ع ن- ،ح دبتى يئ م و ث بن ق ث ه ،ثتا ي حيى ئ ذ أثوي ،ثت ا أثو ئ ن ،قا د " :
Ebû Katan der ki: “Şu’be’nin giysileri toprak rengindeydi. Çokça namaz
”kılıp çokça oruç tutardı. Cömert ve iyiliksever biriydi.
( 7 [ - ) ١٠١٧١ا آ م ا ا ] حدثن ا أبو م ح م د بن حثا ن ،ثن ا م ح م د بن بمش ،ثن ا إبراهي م بن
م ح م د ا ي؛ ج ث ،ثن ا عئد العزيز بن ذاؤذ ،قا د ” " :كا ن شعبة إذا خلق جل د ه ا م منة
"، ^ ١
لت ،محلمم ة ئل بما ن بن ا ل مغيرة ،ق ق ك ى إليه ،مما 3لة شئ ة :زالثؤ ال أملل ق إ ال ف ذا ا ل جن ان،
ي ح ش ين مع ين ،ثن ا مشتابة بن شؤار ،ها د :جاء ن ق ما ن بن ا ل مغيرة ،شي ة ،سا : 3يأ أبا
يشنا ؛ .ح زثن ا م ح ئ د س عل ي زالثئ ظ ثت ،ثن ا أبو بشر م ح م د بن أ ح م د ،ثن ا ع م رو بن
نماء غثت ا ن ن ا ل م حة ء عئد غيه، ء ئ ،ق ا ن :ش ي ن ث أث ا ذاؤذ ال ي ا ل م ؤ ،قو ل" :
يئك ي ،مما 3لث ش ي :نا إلء؛آل ق يا أبا تع ي د ؟ محا د :نا ث ح ما ري ،ز ن ي ت م ني ا ئ ي ن غ أ ،
ؤدهت ت ح وائ جي إ محا د :ي ك ب أخذثت؟ قا د :بمالبة ذثا ي ز ،قا د :هع ن د ي ث الثة ذثا ين ،والله
" ءأل ئءئإئ| مم د ي زؤزي: مولأ، ئبغ ث أو الةءني: ئت، ^ ؛١أنتت ثن إ؛تاصإ
" أ ظى ص جبن م م
Ebu’n-Nadr der ki: Şu’be kayığa bindiği zaman bütün yolcuların ücretini
kendisi öderdi.
Nadr b. Şumeyl der ki: “Şu’be kadar miskinlere şe؛kat duyan birini daha
görmüş değilim. Zira Şu’be, miskin birini gördüğü zaman, gözden
kayboluncaya kadar durup ona bakardı.”
إذا ومح ق ن في مجل س ه، " " كا ن ش عته: قا د، ^ ؛١^ بن ثنا شثبإ،عتد ال ر حم ن بن ئبويه
صم ن: ن ا قأنة؟ هات: مما ل، مما م يؤما ت ايئ ث أ جلس،ب أ ف ح ش يغ ض
ال م،ش ايت
" م عبم ال م ب ن ئ ذ ت هد ئ أ ذ بم ي ت مو بث ا
Müslim b. İbrahim der ki: Şu’be’nin meclisine bir dilenci geldiği zaman
ona bir şey vermeden derse devam etmezdi. Bir defasında yine meclisinde
dilencinin biri ayağa kalktı, sonra da oturdu. Şu’be: “Ne oldu?” diye
Şu’be ء. el-Haccâc 437
ثغ ا،ت از
ثت ا أ خ ن د ن ع ئ ا ال، ] حدق ا أ ح م د ى جغ مر بن ت ل م١٤٧/ [ ؟- ) ١ ٠١٧٩(
" ال: مب وت،موتت "ئ ن ئغته ،؛٧ ^ ض ن ت يريد بن : ئت، ) بن أبى ي ن أ3إش م اعي
Yezîd b. Hârun der ki: Şu’be: “Fakir olan birinden hadis yazmayın”
derdi. Kendisi de fakir birisiydi ve damadı ile kardeşinin oğlu ona bakardı.
Şu’be b. el-Haccâc 438
ظ ال مب ه ئق تيز إ ،ق ت " :ء ذ ئأم ح ل اا؟نيءة، ئق غ ئ ،ظ ائذ أي ا لأتزب ،ظ
: “Hadis alanında Şu’be müminlerin emiri (enنط Süfyân es-Sevrî der
”büyük otorite)dir.
Yâkûb b. ishâk der ki: işiten birinin bana bildirdiğine göre Sevrı’nin
”küçük müminlerin emiridirره yanında Şu’be ^kredilinee: ،'Hadis alanında
dedi.
ثن ا ج د ي ،ثن ا م ح م د بن حث ا ن ،تحا شعي ب بن ح ز ب ،محا د :ش م ع ت شيأ ،يأمول " :
Şu’be der ki: “Amr b. Dînâr’ın yanına beş yüz defa gittim. Her beş
”mecliste bir tane olmak üzere ©ndan sadece yüz hadis öğrendim.
إمئخ ا ق ،قا ت: بن حم د الل ه ،ثن ا تخئد بن ( ] ,! İ a / y [ ") ١٠١٨٣خ ا؛ثن ا إبزا مأ
ت م ن ت أبا قذا م ة ،ثقأول :ت م ن ت عئذ الؤ ح م ن بن م ه د ي ،يم ولط :محا د شغية ٠٠ :نا
Şu’be der ki: “Kimden kaç hadis öğrenmişsem mutlaka onun yanına bana
”öğrettiği hadis sayısından daha fazla gidip gelmişimdir.
Şu’be b. el-Haccâc 439
هم د الل ه ،ثن ا م خ ئ د بن إ ش حا ى ،قا ت: ^£ ١؟^ س حد قا ( ] \ 1 a / y [ “) ١٠١٨٤
محا م ح م د بن عبا د ،ثن ا ئقيا ن بن عس ة ،هات '٠ :أ ن ي ق شنته ،غي طريق ت ك ه ،ق ك :أئن
:Süfyân b. Uyeyne der ki: Mekke yolunda Şu’be ile karşılaştığımda ona
“Nereye gidiyorsun?” diye sordum. “Esved b. Kays’ın yanma gidip ondan
hadis öğrenmek istiyorum” dedi,
الت ا ج ذا ئ ،ثن ا ائ ح م تد ي ،محالأ :ش ج ن ت ابن غي ة ،يئولط :ل م ت ئ خ ه ،فى يؤم م ه ر عأى
: Yağmurlu bir günde Şu’be’yi kuyruğu kesik birل ط ibn Uyeyne der
merkebin üzerinde gördüm. Ona: “Nereye gidiyorsun?” dediğimde: “Esved
.b. Kays’ın yanına gidiyorum. Filan yılda bize bazı hadisleri rivâyet etmişti
Bu yıl gidip onları ezberlemek istiyorum” karşılığını verdi.
لأبى مه د 1ل ث خ ن ن شر م ه د ي ،ثم ولت 3 l i :قح ت ه ه ن ت ^ ، ٤^١يم وأل :ش م ع ت ش م ع ت أي
ب ن ععثاء ،قأس ت حم د ال م س ع طاء ،ق ك :ب ث ذ ،ن م عثة؟ مما ل :ش زيا د بن م خزاق،
قتا ز ي & ئاء ،ق ذ م حف ق غاير ،قات: إئ زامح د ،غ ذ أ ى إ ت خا ة ،ق ذ ء4ل اللب تن
دبه '* ،ق ك :ثخ خ ،ثذ و ا ل ح دي ت ،ه ات :هئ مني شيئ ،فتث ح ئ ت فيب ا حثة أبكي،
مما :3م ال 4إثك ى؟محدق ا 3ثه ؛ ن 1دريس :محق أ شأ ث إقه 4محما 3ئغثه :ئ ن ظ ي ح د ت ص
إس رائيل ،عن أيي إش حا ق ،أئا ،ثم ن ت لأبى ائ حا ق :م ن حدبل ق بهذا ا ل ح د ي ث ؟ ق ات:
ح دبئ ي عثذ ^ ١بن عطاء؛ا عن غم ته ،محمك :ش م ع عئد طؤ بن غطا ،£م ن ع مته ،و م ن م
إقؤ ين خ ،ؤ إل أرد اخل ج ،أتب ت بنكه ،زظث خاضت ،ق ات ث أ :ي د ال م ئ ظ اء
ا ل ح د ي ث ،هم ت أل ت مه د الثؤ ن ع طاغ ض ا ل ح د ي ث ،مما ل :ت ن د ن إثزاي ب ح دثن ي ،ممال،
ماللث بن أنمي :شئت ب الم دينة ٢ي ح ج ، ^ ١هزحل ت ا ر ال م دينة ،ئ ث أ ك ص ه سثع د ا ،
،Ijj؛ بن م خ راث_ ،ح دبتي ،ه م ك :أي ف ئغ فذ؛ ا ل ح د 0ت؟ ! ip T J İ e مم 1لأ :ن خ ز ي غ من■
بثا ئ ؤ ر ئ ،إئ صا ر م كيا ،اد صا ر م دئا ،إئ صانب صريا! ! مح أثث ت ائصزه بتال ت رقان
ه "ئن أخي [آي من أغيي و هم) نب ذ ا ث س أجمعين ،مح د وت هذا غذ ونول المح
Şu’be ء. el-Haccâc 441
وزاد، بهذه القص ة، عن ق ي ئ، ح دثن ي بشن بن ال ن ث ئ م: ممالأ،ا لخديت لمثغى بن معا ذ
فيه م ح م د ن ال ن غ ك د ر
و " : مم و لأ، ت ب غ ث ئيف تن الممح يأج: قاد، ه ا أثو ذاؤذ ال ئا ل م خ،أغنت ئ ي ن ام
Şu’be b. el-Haccâc der ki: “Şayet hadiste «filan bize şöyle bildirdi
(haddesetıâ)» ve «filan bize şöyle haber verdi (iahberenâ)» gibi siygalar yoksa o
hadisin hiçbir değeri yoktur.”
:ب وأل
م، ت ج ن ت شغبه: ق الأ، ثن ا أب و داود، ^ ، ^ ١ ثن ا م ح م د ين ي ح يى بن ”كشر،ا ل ح راتي
ي ؤ ف تاا حم
ص ،
Yine der ki: “Şayet hadiste «filan bana bildirdi {haddesem)» ve «şöyle
işittim (semi'tu)» gibi siygalar varsa bil ki o hadis değerli ve önemlidir. Ancak
içinde «semi'tu» ve «haddesem» gibi siygalar yoksa, bil ki o hadisin hiçbir
değeri yoktur.”
، جاء شعثه إلى ح م ت د٠' : ه ا لأ، ثن ا خث ا ذ بن ت ل م ه، ح دثن ي غئ ا ن، ح دبئ ي أ ي، ح م
ال قث ات بثده ذ ك ذا أي: قات، أخبيت: أت مئثه؟ قا د: ها د، به4 نحدل،محتال ة عن خزي ي
شاا
Hammâd b. Seleme der ki: Şu’be, Humeyd’in yanma gelip bir hadisi
sordu. Humeyd söz konusu hadisi ona rivâyet edince, Şu’be: “Sen bunu
kendin mi işittin?” diye sordu. Humeyd: “Sanırım” karşılığını verince, Şu’be
O zaman istemem’ anlamında eliyle işaret etti. Şu’be kalkıp gittikten sonra‘
Humeyd: “Bunu Enes’ten işitmiştim. Enes bunu bana rivâyet ederken işi
sıkı tutunca ben de sıkı tutmak istedim” dedi,
ه م م حاا
Yezîd b. Hârun der ki: Bir gün Şu’be, Şarkî b. Katâmî’nin “Ömer b. el-
Hattâb, (Minâ günlerinde) Akabe’nin gerisinde (Mekke’de) geceyi geçirirdi”
şeklindeki hadisini bize aktardı ve: “Şayet Şarkî, Ömer adına yalan
söylemiyorsa merkebim ve günlerim miskinlere sadaka olsun” dedi.
Şu’be 444 ء. el-Haccâc
H ıdır b. el-Yesa’ der كل: Aşırı sıcak bir günde Şu’be yüzünü örtmüş bir
:şekilde görüldü. Ona: “Ey Ebû Bistâm! Nereye gidiyorsun?” diye sorulunca
Resûlullah“ ) الساواال؛قaleyhi vesEİlem) adına yalan söyleyen bir adamı şikayete
gidiyorum” dedi,
، بق ا لخي ا م° " ك ي ئ أل: قا ت،ص خ ث اؤ ئن ; ويد ، ئ نقن ا ذ ئ < ب، م
إلى أبا ذ بن أيي عثا ش أدع وة إ ز: أتن ري د ؟ قا ت،£ " يا أثا بمنهال: ثل ث،ومع ه م درة
، م حزفت، ت مح ك ث ئ ت ة3 دا، ؤ ر أ حار > غلمبف ع ذ ا ل م س: ق ك قه، ؤثت ت ف ز ي، ضى1اأ م
ئ ثظزت فى ئ م اءيأل، ي أي ا: ق،3 ءق ا،١^^^ ئئ كتئى ش عتة بغد: ظ 3دا
إ؛نا، ^ ^ ^ ) ف ي يؤم مط ي ر١ ف يbl ي : د1) حئ3 ءا : 3 قا،س ك عن ه ن ج ث أ ن: مم ك
Şu’be b. el-Haccâc 445
دى1ث م م
Hammâd b. Zeyd der ki: Ebân b. Ebî Ayyaş konusunda Şu’be ile
konuştuk ve onunla uğraşmamasını söyledik. Şu’be: “Ama şöyle şöyle
yapıyor” deyince, ona: “Ona bulaşmamanı istiyoruz” karşılığını verdik.
Şu’be: “Tamam” dedi. Yağmurlu bir günde evimde oturmuşken Şu’be’nin
suyun içinde seslerini işittik. “Ey Ebû Ismâil!” diye seslenince cevap verdim.
Şu’be: “Ebân’ı şikâyet etmeye gidiyorum” dedi. Ona: “Ona bulaşmayacağına
dair bize söz vermemiş miydin?” diye sorduğumda: “Dayanamadım!
Dayanamadım!” dedi ve yoluna devam etti.
، ثنا ه اللت س اتحالع، ثن ا أبو عروبه، ا حدثن ا ئ خ ئ د بن إبراهي م١٠ ٠/ لما- ) ١٠١٩٨(
)ه ح د ت ب ح دي ث كذ ،> " ري د أن أ شتند ي على ء الد: 3 ؟ هق ا£ ل ى أئن ي أي بنتال1
Hammâd b. Zeyd der نظ: ,Şu’be’yi gördüğümde elinde bir çamur parçası
aceleyle gidiyordu. Ona: “Ey Ebû Bistâm! Nereye gidiyorsun?” diye
sorduğumda: “Filan kişiyi şikâyet etmeye gidiyorum. Zira filan hadisi rivâyet
”ediyor” karşılığını verdi. Ona: “Aynısını Eyyûb da bana rivâyet etti
dediğimde elindeki çamuru atıp gitti,
إلى أين ثا أبا: همل ت، ئثادرا، " نأي ت شعثه: قات، ثت ا ا ل ج د ي، ثن ا اثن أبي شء،ح ما د
şikâyete gidiyorum. Zira Resûlullah (sallallahu aleyhi ”¥esBİİBm) adına yalan söylüyor
dedi.
( ] ١٥٧٧ [ “) ١٠٢٠٠خ ا؛ثغ ا ^ ^ ١بن عئد الثؤ ،ثعا م ح ئ د بن إشئا ق ،مادت
ش ج ن ت أبا هدامة عتتد الل ه بن ت ع د ،يم وأل :ن ب ع ث عتذ ال ؤ ح م ن ن ن ي ز ؤ ،مولت " :
تؤر ث م غ قح ته ،بن ج د يع ني ت ح د ت ،ةن ات "" :كذب ؤال 1ه ،^jJ ،أثت 1ذم ي حج يى أن أ ن أ ك ت
ئ ن ش ئ " ،أ ز ي ن ة تت س
Abdurrahman b. Mehdî der ki: Şu’be ile birlikte badis rivâyet eden bir
adamla karşılaştığımızda Şu’be: “Vallahi yalan söylüyor! Şayet bunun
karşısında susmam helal olsaydı bunu söylemezdim” veya buna benzer bir
söz söyledi.
: “Zina etmem benim için Ebân’dan hadis rivâyetindeنكل Şu’be der
”bulunmamdan daha iyidir .
ال ؤ جاء المصيص ي ،ثن ا شع ي ب بن خز ب ،قات :مح ا د شية " :لأن أنني أ ح ب إلي م ن أن،
Şu’be der ki: “Zina etmem, birinden bizzat işitmediğim halde: «Filan
”şöyle dedi» dememden daha sevimlidir.
ا لأعأى ،ق ا ال :ثن ا م ح م د بن إ ت خ ا ق ،فات :ش م ع ت ،^ ^ ١^ ١قئأو ل :ش ج غ ت يشن بن
حم م ،ؤوهثا ،يق و ال ن :هأا ل غ م ه " :لآن أخؤ م ن الث ن اؤ أؤ م ن هؤق ف ذا المصر أ ح ب إلي
Şu’be b. el-Haccâc 447
' أثا فى ذا٠ : قات بث رت قات شغتة، ٠' ل ث ئؤ لت أ ن ن ئ ئ منه،) ا ل ح؛تكئ3 أقولت ئ،م ن أن
ح م ي 'ا
Şu’be der ki: “Semadan veya şu saraydan aşağıya atlimam benim için,
kendisinden işitmediğim halde: «Hakem şöyle dedi» dememden daha iyidir.
Bu konuda ben bir Hârici gibiyim.”
ثن ا علي بن، محا ئ خ ئ د بن إشتا ق، ] حدثن ا إبزاه م أ ن عثئد الل ه١٥ ١/ لال-) ١٠٢٠٤(
الل منة٠' : وها د، عن ر ج لء هثن أم نة، ح د ت شغته: م ولت، ش م ع ت أبا ذاؤذ: محا ت، نشب م
” وآي ظق ي م ح متقء، ص قع ي
Ebû Dâvud der ki: Şube bir adamdan bir hadisi سأ ve adamın
durumunu da ortaya koydu. Sonra: “Bunun sorumluluğunu ben üzerimden
alıp size boynunuza koymuş oldum” dedi,
: ما لأ، ثتا مم حم د بن إن حا ى، ] حدق ا إثز؛ ويلم بن عتد الل ه١٥١/ )“ [ ؟١٠٢٠٥(
إ؛وؤئة٣ ، قن وون صفوث؛ م: أق س3 قا: مح\ده3U : شغثه3 ها، ز ال في فذ؛ ن خ ز ي ي
Şu’be der ki: isnadı konusunda sadece bir hadise göz yummuşumdur. o
da Katâde’nin, Enes’ten naklen rivâyet ettiği "Safarinizi düzgün yapın"
hadisidir. Katâde bunu rivâyet ederken “Semi'tu (işittim)” veya başka bir
sıyga kullanmadı. Ben de hadisin sağlamlığını bozmasın diye bunu
sormadım-
Şu’be b. el-Haccâc 448
Şu’be der كل: “Bir hadis dışında, işittiğim bütün hadislerde bana rivâyet
eden kişi bir önceki raviyi zikredip: “Filandan işittim” demiştir.”
٠• ث ث ف ي ا ل ي م مب ه إزار: أ3
" أ صحا ب ا ل ح د ي ث
Şu’beJ imrân b. Cüdeyr’in yanına gelir ve ©na şöyle derdi: “Ey îmrân!
Oel Allah için hadisçilerin kötülüklerini ortaya koyup biraz onların gıybetini
yapalım!”
ثئ ا أ ح م د س ^ ،^ £ ١ثن ا أثو ذاؤذ ،ثئ ا ق ي ئ ،ه ا لأ " :ئ ك لمغاويه بن ئؤة ،ود و حدفا ،
Şu’be der ki: Muâviye b. Kurre bana bir hadis rivâyet edince ona: “Sana
bu hadisi kim rivâyet etti?” diye sordum. Muâviye: “Filan kişi bana rivâyet
etti. Şimdi rahatladın mı ey Şu’be!” dedi,
( ] ١oy/ v [ ")١ ٠٢١٢ح دمحا م ح م ذ بن إبراهي م ،ثت ا أثو عروبه ،ثن ا أ ح م د بن تلث ما ن،
ثئ ا م ح ثو ث بن عتد ا لجماو ،عن عس ث ى بن يوث س ،ه ا لأ :ئأال لي فئت ه ٠٠نا ش م غ ج د ك
îsa b. Yûnus der ki: Şu’be bana: “Deden, Hâris’ten sadece dört hadis
işitti” dedi. Ona: “Nereden biliyorsun?” diye sorduğumda: “Kendisi bana
söyledi” dedi.
ش حص إل لحابي ،غذ م حة،قات" :قات زيد Jyإشغاق :آل م حق ،فود :إممق
ظ م ن ه ش أ ا ،ئ ت :ءند يى أاا
Şu’be der ki: Adamın biri Ebû ishâk’a: “Şu’be senin Alkame’den hadis
işitmediğini söylüyor” dediğinde: “Doğru söylemiş” karşılığını verdi.
عئد ال ر ث ذ ت خ م ،ثئا حال د بن خدا ش ،ثن ا إدري س ابن أ ح ت ن ي ي بن خاز ،£قاتت ٠٠
Adamın biri Şu’be’ye senetteki bir raviyi sorunca şöyle karşılık verdi:
“Gökyüzünden yeryüzüne yüzüstü düşmem, benim için tedlîs yapmaktan
daha sevimlidir.”
ول و بدر ت أن، وشلتن ا ن بن الثنيزؤ، وا لآنود ثن قتثا ن، ابن ع و ف:أك رة عن هؤ الء
٠٠ م م التن ع ز ف تا و ى ب ق ق ك آخذ
Şu’be der ki: “En çok ibn Avf, Esved 'ط. .Şeybân ve Süleyman b
Muğîre’den hadis almayı isterim. Şayet imkâmm olsaydı bineğime binip her
gün İbn A vf a giderdim.”
Şu’be der كل: “,Hadisleri kimden yazdığmıza dikkat edin. Kurre b. Hâlid
Süleyman b. Muğîre, Esved b. Şeybân ve ibn Avn’ın hadislerini yazın. Şayet
؛١١١^ ٥١١ olsaydı bineğime binip her gün ibn Avfa giderdim.”
Şu’be b. el-Haccâc ل ة4
ئا 3عثذ الر حم ن بن م هدي ت م ن ت فيق ،مولت " :كا ذ ا و ج د قثوث بن إئن؛ويلم،
ؤ إل تعلل ي ق يا م ن ف ذا بأعبت ال " ،يعني الح د ي ث
: “— önceleri kişi ölüp giderdi de hadiste böyle şeylerinلعا Yine der
”hadisin— peşine düşmezdi. Ben böylesi kişilere gıpta ederim.
ا
ت غ ث ذ ثن إشت ئ ،قاد: هم د الثؤ ،ثتا ا
( ]<or/v3 -) ١٠٢٢٠خدك إتزاهيز تن
ش م ع ت خث ا ذ بن زيد ،م ولط '٠ :ما أثاثي م ن حالم ت ي في -ح د ي ث ،إ ال أن يكون ئعبه ،ء إ 0
olanlara؛Hammâd b. Zeyd der ki: Şu’be dışında bir hadiste bana muhali
aldırış etmem. Ama Şu’be hadis konusunu çok sıkı tutan biriydi. Ravinin
”bizzat yanına gider ve duyduğu hadisi ona tekrar ettirirdi.
( -) ١٠٢٢١ت'ا“/ام ١ا حدثنا إبراهي م بن ت خ م بن بمش ،ثإ وي هأ ئق عتد ال م ،قا ال:
ثت ا م ح م د بن إشحاى ال قف ي ،ث ا لأ :ت م م ت الداربي ،مولث :ش م ع ت أبا الغصر ،م ولت” :
زكا(ة ئجتة ^ ١د و ^ 0ئأئتا 0ين ا لمغيز ١^١ 0ذ و ئعته ،ئ :3متئت
ظ ال ياء" ئل بما ن ،ئأت:
hadisi ona ildirmiyorsun?” diye sordum. Şu’be şöyle dedi: “Bunlar kassâs
”(kıssacı) kişilerdir ve hadisi halka a k ta r ır la r k e n de ziyadelerde bulunurlar.
أ°.مم١١ .
'حمي
: “Şu’be hadis rivâyet edilirken “Ahberenî (Bana haberلكل Ebû Uyeyne der
”verdi)” sıygasının kullanılmasını çok beğenirdi.
ثن ا غيذان ،ح دقنى أيى ،غ ذ ئعتة ،مح ا د " :ل و ال ا لخاء م ن بن إشمح ق ،ثئ ا ابن أ ى
بن ب ك ا ر Cمولت :ص أ ى شعبه ٥١^ ١ ،ن ث ك ت ح ز طا 3نن ك ،قأ أمح ت د ع إ ي ،ه ما ٠' :3
رؤن أئي ”مح ت أ،ث إل ؟ إثن ا كا ذ انؤم ذ ري ي ح د ي ث محا دة ،فتثث ث عل ي حمدبان Cن جع ك
Bekr b. Bekkâr anlatıyor: Şu’be, akşam namazını kıldıktan sonra uzun bir
?müddet suskun kaldı. Sonra bize dönüp: “Teşbih çektiğimi mi zannettiniz
Katâde’nin aktardığı iki hadisi unutmuştum ve hatırlayana kadar onları
düşündüm” dedi.
فر
( ] ١٥^ ٧ [ “) ١٠٢٢٦خ ا؛ثن ا ^ ^ ١ب ن عتد الل ه ،ت ا م ح م ذ بن إشحا ى ،ثن ا جع
م قاذة آ ت ه غ ذ خ ز ي ي ، ئ ث ا ف ،ظ أم ائؤيي ال ئ ا ل مإ ،ت ا م حئ ،قا ت ■ ٠' :ئ
Şu’be der لكا: Katâde’nin yanına gider ondan iki hadis öğrenirdim. Bana:
“Daha fazla öğreteyim mi?” dediğinde: “Hayır! önce bunları iyice
ezberleyeyim” karşılığını verirdim.
" ؛الن فذم ظ م زيت بق: ة أيوث3 ةا:؛١١ ؛، ئ خءئ ئ زم، ئ ظ لأ،شم
ا-ه ل م Ij'â ،" وا عغة،ء)دا هدم ئئن ؤئؤ ثار<س،أل ته ئ عثه1 ثم،ط أئلمحوا
خدلاعئه-ىلم م حهأ
Hammâd b. Zeyd der ki: Eyyûb bize: “Şimdi yammza Vâsıt ahalisinden
Şu’be adında bir adam gelecek. Bu adam hadis ustasıdır. Yanınıza geldiği
zaman ondan hadis öğrenin” dedi. Şu’be gelince de ondan hadis öğrendik,
، ق؛نا ذة س ألي ع ن ؛ ل م،(£* ٠٠ دت1 ه، ظ ق عثه، أ حتئي أيي: محا د،ح د ق ي ث ص بن عني
Şu’be der ki: Katâde benden şiir okumamı isterdi. Ben de ona: “Ben sana
bir beyit okuyayım, sen karşılığında bana bir hadis rivâyet et” derdim.
، ش ج ن ت شمه: ه ا ت، ثن ا أبو ذاؤذ: قالوا، وغ م د بن ي ح ش، و ح و ره، 0 ثن ا ابن أيي ص فوا
م حب ،و صث ئ ث خ م ،قاال :ظ أثو اول د ،قات :ش مغث م حة ،ق ود " :إ0
إ ر ال ش ص " بي خ دقف ز غذ طلخه إال خدث نا جت ،مأدقثوا
: “Talha’dan bir hadis dışında size hadis rivâyet ettiğimiإكل Şu’be der
”işitirseniz beni hapse atın.
إلئزا م ح ز ين هم د الثؤ ،ق ا ال :ثت ا ( [ ") ١٠٢٣٣؟ ] ١٥٠ /خدثث ا إئزا م ز ئق ت خ م ،
.م ح م د بن إئ ح ا ى ،و م ح م ود بن عت ال ن ،ثتا قبابه ،وأبو ذاؤذ ،قا ال :ثنا ئ خ ه ،قات°٠٠ :إم
مبغ أثوإنخاى .م ن الغ رب إال أهه أفاء "
”Şu’be der ki: “Ebû ishâk, Hâris’ten sadece dört hadis işitmiştir.
( - ) ١ • ٢٣٤ل ¥ا مه ] ١خ محا إبراهي م بن ث ح ث د بني ح يى ،و|براهي م ئ هم د الثؤ ،ق اال:
ب ن ح ت حش بن
ثت ا م ح م د بن إ،ن ح ا ى ،ثت ا ن حن وئ ،ثعا فتاته ،عن شعتة ،قات " :ل م م
Şu’be der ki: “Yahya b. el-Cezzâr, Hz. A li’den sadece dört hadis
”işitmiştir.
ن عتد الل ه ،قا ال :ثئ ا ( 7 [ “) ١٠٢٣٠ا م ه ا ] حدثن ا ابناه م يق م خ م د ،ؤإتزا،ء متإ
" :ر غثت ا ن زنت ا خت نا ا لخديث؟ " قاد و ص عتد آلتيل ث ي، عذ ن غ م ا ت ز ئ
ش خ ث ه ن ا م ح تام
ئ£ ثت ا >تذلم ن ع ص ا، ا ح دك ا علجد س تخثد ب ن أخنت ا لئئرئ١ هه/ وما- ) ١ ٠٢٣٧ (
" تا للف ال: ئل ت لئعثه: ثق وب، سم ع ت أمثه بن حال د: ئ ت، ؛لقثتي ئ ظ !س أبى
" " إ؛ل ال ذ وت ش ل ي ث فن ائث؛ي ف أ ممحث: بجو ه، ت م ن غ غ ال: ف و د، نيب ي
شر الهق م ،ق الأ :سم ن ت أبا ال ول د ،يم و ل :ت م م ت ئعثه ،تق و د ١^^■ ٠٠ :عن ا لأئزاف0
وتهز ال تخديوت ”
Şu’be der ki: “itibar sahibi kişilerden hadis rivayet edin, zira onlar yalan
”söylemezler.
( “) ١٠٢٤٠ل ب /ج م ا ] حدثن ا ش هد بن عثد الثؤ ثن حئ ص ا كئت ر ي ،ثن ا ا لخنن بن
،ى م ح م د بن من صو ر 4ح د ب ي ح مزة ،ئ 3ت ئ 3لغ امح قعتة ،يؤم \ " :هيه ! لؤ
Hamza der ki: Bir gün Şu’be bize: “Bakın! Şayet size sadece sika
(güvenilir) olanlardan hadis rivâyet edecek olsaydım üç kişiden rivâyette
hıı1unma7.dım” dedi.
أبو ح م ش ،خ ز ف ق ئ غ أن ا ل م س ج د ،ؤئع علي وعلته '٠ خ ا؛ثن ا م ش ج د ،ه ل م يزلأ ،م ولت:
: “Kays b. er-Rabî’ ile birlikte bir mescidde oturduk,نط Şu’be der o kadar
çok “Ebû Husayn bize şöyle bildirdi” dedi ki mescidin üzerime ve üzerine
”tüğünü zannettim^ .
ي ت م ح دظ عنده أوبته
عيس ن ،ثن ا هواد أثو ن و ح ،قاد :ت ب غ ت ق ي أ ،مولت ٠٠ :ل ؤ أف
Şu’be der ki: “Şayet sadece dört hadis bilen bir muhaddisin yanına
”gidecek olsam, onda daha önce hiç duymadığım üç hadis bulurdum.
. el-Haccâcء Şu’be 457
ثعا ابناه م بن ينقنا^ الرع مزاتي ،ظ :3ش ج ن ت أبا غا م م ،م ولت :ش م ع ت ئغته ،م ولأ'٠ :
” .م مآآل 1ه Şu’be der ki: “Bineklerine binip hadis öğrenmeye çıkanlar iflah
ال دؤر ئ ،ظ :3ث م ن ت ابن م هد ي ،م ولت :ه ا د شعبه ” إن ف ذا العلني بممد خ م عن ذكر
Şu’be der ki: “Bu ilim (hadis ilmi) sizleri Allah’ı zikretmekten, namazdan
ve akrabalarınızı ziyaretten alıkoyuyor. Bu ilimden geri durmayaeak
”?mısınız
( ٦/٧ [ “) ١٠٢٤٦ه ١ا حدق ا حبي ب بن ا ل ح ش ،وأ ح م د بن إئزايب ا ئاز ،ق ا ال :ثن ا
قو ثيب بن أيي ث م ،ثن ا بغث بن حالد ،ثت ا س ابه ،ه ا د " :ذ ظ ق غ ش م حث ،قي
ال ذ ي نا ث فيه زئؤ ت ك ي ،ق ل ق أة :ن ا ق ذا ا ل ح زغ يا أبا ب ن طا م إ أبث ر ءأ 0للقم في
اإل'ن الم موضة ، 1مما :3دعتي ،هل زددت أثي وء1ئ ح م 1م زأئيث م أ ر ز ائخزي-غ٠٠
rahat bırak! Hadis bilmek yerine hamamda kazanı yakan biri olmayı
”!isterdim
( ")١ ٠٢٤٧ل ] ١٠٦/٧حدثت ا م ح م د بن ^^£١؛ ،ثت ا أثو عروته ،ثت ا ^£١؟^ بن ت م د
ا ل جوهري ،ثتا أبو ئ ن ،قادت شج ن غ ئعبه ،بم ولط ٠* :نا فيء أخنفن عندي م ن أن
ي د خلني الثاث ،م ذ ا لخديث "
Şu’be der ki: “Beni cehenneme sokmasından en çok korktuğum şey hadis
”ilmidir .
-ح ثان ا د ك و ئ ،ئ الأ :ش م ع ت ق ي ئ ، بن ئ ه ذ س ثلت ما ن ،ث ا ا لب يع ين ر ا ب ع ،ث إ ن ق ما ن
: “Şu miskinler olmasaydı kimseye vaaz vermezdim. Sadeceنكل Şu’be der
”onlara yardım edilsin diye vaaz verip sohbetlerde bulunuyorum.
( [ “) ١٠٢٥٠؟ ] ١٥٧/حدثت ا ن ق ما ن بن أ خ ن ذ ،ثن ا يئئ ومي ،بن إ شحا ى ائئ خ ث £ة ،ثنا
Şu’be der ki: “Bazı ihtiyaçlarım olmasaydı sizlere vaaz vermezdim.” Ravi
”: “Şu’be, imkânı zayıf kimsesiz kadınlar için yardım çağrıları yapardı.ل ظ der
Şu’be der ki: “Bizim şu imamımız gibisini görmüş değilim. Zira هbana
Kur’ân’ı okumasına rağmen ben ezberleyemiyorum, ben ona hadisleri
okumama rağmen o da bunları ezberleyemiyor.”
كثا عغد: بموت، قادت سمع ت أبا داود، لأئ ماءل ي1 ثتا م ح م د بن ثرين، اشحايى بن ل ن ي ة
والل ه ق ذ أئزؤن دللف الجناب؟٠' : سا د، يؤما ؤفى ال تي ت ج زاث معلى ثى الثئف ب،غي ة
Ebû Dâvud der ki: Bir gün Şu’be’nin evinde otururken evin tavanına asılı
olan bir torbayı göstererek şöyle dedi: “Şu torbayı görüyor musunuz? ها اآل م
içinde Hakem’den, onun da ibn Ebî Leylâ’dan, onun da Hz. A li’den, onun
da Hz. Peygamberden (sallallahu aleyhi vesellem) naklen yazdığım bir hadis var ك ل
vallahi onu size aktaracak olsam sevinçten kalkıp oynarsınız.”
Şu’be der ki: “Rivâyetlerde icazet caiz olsaydı ilim için hiç İrimse seyahate
çıkmazdı.”
Şubenin, tâbiûnun imamlarından ve âlimlerinden hadis rivâyet ettiği
kişiler içinden ismi Muhammed olanlar aşağıda zikredilmiştir لكل
bunlardan biri de Muhammed b. el-Münkedir’dir.
Takrîb 2455, Takrîb 2820, Takrîb 1851, Takrîb 973, Takrîb 1032, Takrîb
1497, Takrîb 401, Takrîb 1022, Takrîb 2953, Takrîb 369, 2948,
Takrîb 1334, Takrîb 2304, Takrîb 404, Takrîb 1507, Takrîb 2333-a, Takrîb
1285-86, Takrîb 2061-b, Takrîb 4141, Takrîb 779, Takrîb 3136, Takrîb
1901, Takrîb 1926, Takrîb 2854, Takrîb 2092, Takrîb 1000, Takrîb 1001,
1539 ل س-a, أTakrîb 37, Takrîb 1245, Takrîb 1421, Takrîb 665, Takrîb
460 Şu’be b. el-Haccâc
3011, Takrîb 3352, Takrîb 1557, Takrîb 1558, Takrîb 2348, Takrîb 2206-a,
Takrîb 1741, Takrîb 398, Takrîb 1110-a, Takrîb 1110-b, Takrîb 1912, Takrîb
1805, Takrîb 547, Takrîb 548, Takrîb 1214, Takrîb 3121, Takrîb 2548,
Takrîb 2549, Takrîb 2550, Takrîb 2544, Takrîb 2545, Takrîb 1422, Takrîb
1423, Takrîb 1424, Takrîb 1425, Takrîb 1425-a, Takrîb 1426, Takrîb, 1427,
ل س, أTakrîb 1430, Takrîb 31, Takrîb 32, Takrîb 33,
Takrîb 1428, 1429
Takrîb 34, 22 ل س, أTakrîb 1543, Takrîb 1544, Takrîb 1547, Takrîb 13,
Takrîb 14, Takrîb 17, Takrîb 18, Takrîb 19, Takrîb 20, Takrîb 21, Takrîb
3341, Takrîb 3342, Takrîb 3343, Takrîb 3342-a, Takrîb 3344, Takrîb 3345,
Takrîb 370, 371 ل س, أTakrîb 372, Takrîb 373, Takrîb 1165, Takrîb 1166,
Takrîb 1167, Takrîb 1168, Takrîb 1169, Takrîb 1170, Takrîb 844, Takrîb
2147■ Takrîb 845, Takrîb 846, Takrîb 848-850, Takrîb 737, Takrîb 738,
Takrîb 1148, Takrîb 1149, Takrîb 1150, Takrîb 1151, Takrîb 1152, Takrîb
1147, Takrîb 1153, Takrîb 904, Takrîb 905, Takrîb 906, Takrîb 908, Takrîb
907, Takrîb 909, Takrîb 910, Takrîb 912, Takrîb 911, Takrîb 1010, Takrîb
1011, Takrîb 1012, Takrîb 1013, Takrîb 941, Takrîb 942, Takrîb 943, Takrîb
944, Takrîb 945, Takrîb 947, Takrîb 946, Takrîb 1696, Takrîb 1697, Takrîb
948, Takrîb 981, Takrîb 982, Takrîb 983, Takrîb 940, Takrîb 959-a, Takrîb
959-b, Takrîb 952, Takrîb 960, Takrîb 957, Takrîb 977, Takrîb 978, Takrîb
979, Takrîb 1704, Takrîb 1706, Takrîb 1707, 480 ,-4489 ل س, أTakrîb
1291, Takrîb 1292, Takrîb 1293, Takrîb 1294, Takrîb 1274, Takrîb 1450,
Takrîb 1450-a, Takrîb 1451, Takrîb 1452, Takrîb 3283, Tal^b 3280-a,
Takrîb 3280-b, Takrîb 3280-c, Takrîb 3278, Takrîb 3280, Takrîb 3281,
Takrîb 3283, Takrîb 3284, Takrîb 3577, Takrîb 3579, Takrîb 3581, Takrîb
3582, Takrîb 3583, Takrîb 3584, Takrîb 3584-a, Takrîb 3586, 3211 ل س, أ
Takrîb 3212, Takrîb 3213, Takrîb 3214, Takrîb 3215, Takrîb 3216, Takrîb
3217, Takrîb 3218, Takrîb 3219, Takrîb 3220, Takrîb 3221, Takrîb 3222,
Takrîb 2936, Takrîb 3130, Takrîb 3131, Takrîb 707, Takrîb 3923, Takrîb
161, Takrîb 814, Takrfo 1378, Takrîb 2593, Takrîb 4092, Takrîb 1592-a,
Takrîb 1308, Takrîb 4362, Takrîb 205, Takrîb 4079, Takrîb 4151, Takrîb
3 7 5 ^ 1879 ة ص4111, لآ س, Takrîb 1122 ٠
M is’a rb .K id â m 461
Mis’ar b. Kidâm
ثن ا إبراهي م بن م ح م د: محا ال، وأبو م خ ث د بن حيا ن، ] حدثن ا أ ي٢ ٠،\/v] -( (١ ٠٤٨٩
ثن ا ابن، ثن ا أثو انحريش امحالم غ، ] حدق ا عتد الئؤ ن م خ ث دy*،\ / y[ ")١٠٤٩١(
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Mis’ar’dan daha üstün birini görmüş değilim.”
462 Mis’arb.Kidâm
”: “Kûfe’de Mis’ar’dan daha üstün birini görmüş değilim.لكل Hişâm der
إل ئل ق أ ب د ا ه ف ئ الاا
Abbâs b. Yezîd der ki: Süfyân b. Uyeyne, Mis’ar’ı zikredip şöyle dedi:
“Bana Süfyân es-Sevrî’den bahsedin. Zira Mis’ar demeye utanır, bunun
yedine onu künyesiyle zikredip «Ebû Seleme bize şöyle bildirdi» derdi. Oysa
”Mis’aı: gibisini görmüş değildir.
. K idâtnء M is’a r 463
س د بق يئم وث ،ثنا ( -) ١٠٤٩٦ل ¥ام ] ٢١حدبتا ا لخنن بن ن ح ق د بن عيي ،ثنا
اليذتد ئ نئ اب'ين ،ظ إتزا م ز ئ أثوت ،ى ا م ح ت ا ذ ى غتد ا ل غ الم ،قات :قاد ت ن ا د
( “) ١٠٤٩٧و ال ] ٢ ١ ٠/حدت ا أبو ن ح م د بن■ح ثان ،ثن ا أثو ال قإث ب أ ح م د ن رؤح ،ثن ا
ي مولأ ٠' :نا هدم عل قا م ن أه ل ا لخناق أ ح د أيص ل من ذاك الق ح ساتي هث ا م بن
Hişâm b. Urve der ki: “İrak ahalisi içinden yammıza, deri tüccarı
Mis’ar’dan dahaس 1ه )(Sahtiyânî) olan Ey^ib ile başı büyük biri (Ruvâsî
”üstün biri gelmiş değildir.
Başka bir kanaldan aymsı rivâyet edilmiştir.
464 Mis’ar b. Kidâm
ثنا إشحا ق بن عبد الل ه بن، ] حدثن ا م خ ث د بن علي بن حتئش٢١ •/ [؟-) ١ ٠٤٩٩(
م ن، يا أثا ي وئق ن: ئ ك،' سأل ت يغل ى بن عبيد٠ : قات، ثن ا إ ت خا ق بن الص ن ف، ش ه
، وشد خ ن ن عنه م نئ يا ن، وعبد الل ه بن أيي ئلت ما ن، وم وس ى ا ل ج هني،م خ م ذ بن ئ وئ
، 1ت ظ ثني ! |ن <ئ مثا ن *ى ن قذ ج م غ ورع3 هق ا، \ ن ! نحث س و" كا ن ه اث م1 شئث: ؤأم و ل
ishâk b. es-Sayf der ki: Ya’lâ b. Ubeyd’e: “Ey Ebû Yûsuf! Zamanının (en
”üstün) insanlarından kime yetiştin? Zira pek çok dişiyi görmüş olm asın
dediğimde: “Süfyân (es-Sevrî)” karşılığını verdi. “Sübhânallah! Muhammed
b. Sûka, Musa el-Cühenîj Abdullah b. Ebî Süleymân’a yetiştin. Süfyân da
”?onlardan rivayetlerde bulunmuştur. Buna rağmen Süfyân mı diyorsun
dediğimde, ayakta olan Ya’lâ oturdu ve: “Evladım! Süfyân vera (günah
”?korkusu) ile ilmi kendinde bir araya getirmiştir” dedi. Ona: “Sonra kim
:diye sorduğumda kaldırmam için elini bana uzattı. Kalktıktan sonra da
Mis’ar” dedi“.
Haşan b. Umâra der ki: “Şayet cennete sadece Mis’ar b. Kidâm gibileri
girecek olsa cennet ahalisi çok az olacaktır.”
مع ن بن، هال: هات، تحا شقا ن، ثعا م ح م د بن الصثا ح، حدق ا م خ ئ د س إن حا ق ال ث ؤا غ
Ma’n b. Abdirrahman der ki: “Mis’ar’ı ne zaman görsem mutlaka onu bir
önceki günden daha iyi bulurdum.”
Mis’ar b. Kidâm 465
نز ج ،تحا ئ خ ث ذ ئ غ م الن جي اق بمم غ ،تحا ا:تن م حثه ،قا د " :نثا ت ا ث م ن و ئ
^ '٠ ك د م زأتث 'كأن ا نماي؛خ ،وال £ث ج قد ط ف ئ ث ،قا 3ثمحا<ة :وهز ن ز ت١
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Mis’ar b. Kidâm vefat ettiği zaman rüyamda
sönen lamba ve ışıklar gördüm. Âlimlerin ölümü de bu şekilde olsa
”gerektir.
■ه "
إبراهي م بن تع يد ،قا د :من ج غ ت غ متان ،ثأمول " :كان وا ينؤن أن م ش ما إ و أدرك أ ص حا ب
غثداش ل ث د ذ ه باا
أ ذ م :ن ى بن قس ، ^ ^ ١ز'ن م حئ ر ٣أ ئ ،ه :3ئ ك :ي ف خ أ م ح ال "
بن آيوث ،ن ظ ف ن بن حؤش ب ،وم ت ر بن ك دا م " ،ثن ا ابناه م بن عئدء الل ه ،ث إ م ح م د ئ ذ
Ebû Vekî’ ei-Cerrâh der ki: ibn Ebî Süleym bana: “En hayırlı gençlerimiz
dörttür” deyince, ona: “Ben söyleyeyim sen say! Bunlar Amr b. Kays el-
”Mulâî, Muğîre b. Eyyûb, Halef b. Havşeb ve Mis’ar b. Kidâm’dır
karşılığını verdim.
Başka bir kanalla ise Cerrâh bunu şöyle nakleder: “ibn Ebî Süleym bana:
“Keşke en hayırlı dört gencimizi bilsek” deyince...” Sonrasında ravi aymsım
aktarır.
ق اال :ثن ا ئ ن بن الغثت ا بور ي .ح زثغ ا أثو م ح م د بن حقا ن ،ثن ا أبو حام د
ن م مر ك ذا £وكأئه على م ^ ،^ ١ه اد :شين ت حف ع ن بن عتد الؤ ح م ن ،مولت ٠٠ ■.نأي ت
١١ •1
م ٠ ٠م|
مل آ ه ' ،ء
إ«ئخا ق ال ث ؤا ج ،ظ 3ت سمع ت أبا تثا ر ،ثئولت :ت م ن ت أ خ ن ذ بن ي ون س ،مولت ٠٠ :رأي ت
: “Mis’ar b. Kidâm’ı gördüm, çok büyük birلكل Ahmed b. Yûnus der
” seccadesi vardı.
هق ا ،3ثة :لن؛ ث ج رغ؟ '٠ن ى ح ضن ت بنغئ؛ ائز،ة نلح د عنه ئق؛ا ن ، ^ ^ ١بن ج د ة
ث والل 4ل و د د ت أش ن ث ال شآعه 4ه ما 3م ن م :أمحع د ون ى ،ظع 1د ■عثته ئئ؛ا ن 1ل ك ال م ،ه ما 3ت
٠^ ١ا1ا ^^ ١ب عمن ك ي ئق؛ان ،؟ ك ر ؤ\لل ه لكآثى ظى ثأهق ج ثد ،ال أدري أين أهبط،
Yahya b. Âdem der ل ط: - Mis’ar ölüm döşeğine düşünce yanına Süfyân es
?Sevrî girdi. Mis’ar’ı endişeli bulunca da: “Neden endişeleniyorsun ki
:Vallahi ben şu an ölmeyi temenni ederdim” dedi. Mis’ar yanındakilere
Beni oturtun” deyince ona oturttular. Süfyân ona aynı sözleri tekrarlayınca“
Mis’ar şöyle karşılık verdi: “Ey Süfyân! o zaman sen amellerine
güveniyorsun demektir. Allah’a yemin olsun ben ise kendimi bir dağın
zirvesinde görüyorum ve nereye düşeceğimi de bilmiyorum.” Bunun üzerine
Süfyân ağlamaya başladı ve: “Senin Allah’tan olan korkun benimkinden
daha fazla” dedi,
قا نت ثل ث، إن م ت را يئ ك في ح ديثه٠٠ : قاوئا ل لأع م ش: 3 ئ، ثت ا نئ؛ا ن،ثت ا عبد ا لجمار
٠٠ ت ش م* محقين غيرؤ
Şube der ki: “Mis’ar’ın şüphesi benim için başkasının yakîninden daha
iyidir .”
هش ا م:ي ت
" آيه م ا أف: ئ ك لث ح تى بن تع ي د المعلما ن: قا د، ثغ ا عل ي مر ال ن دين ي،أ ي فتته
Abdullah b. Dâvud der ki: “(Hatası az رezberi güçlü olduğu için) Mis’ar’a
Mushaf» derdik«.”
Şu’be der ki: “(Hatası » ر مم؛ezberi güçlü olduğu için) Mis’ar’a «Mushaf
derdik.”
Yezîd b. Hârun der ki: “Kûfe’de Mis’ar ve Şerîk dışında tedlîs yapmayan
b ^ a kimse göremedim.”
، ت م غ غ شتا ن ث ذ م حق: ;غ و ل، م ن م الث م نت أبا ث:ة د ، ئ ت ي ئ ان مح خثذ
" سى ذئاؤة3' ال قد٠ : مولط، ش ج ن ت بنغئ؛:ثئ و لأ
ائتزار ،ثن ا عل ي بن من ل م العلوسمئ ،ه ا لأ :سم ن ت عتذ الل ه بن ذاؤذ ،تئأو ل :ش م ع ت ش متا ن
Süfyân es-Sevrî der ki: “(Hadisle ilgili) bir konuda ihtilafa düştüğümüz
”zaman Mis’ar’a başvururduk.
أيي حات م ،ح دثن ي أيي ،ثت ا ئلت ما ن بن عتد ا لجمار ،قات :س م ع ت عتد الثؤ بن داود
ئ" ت?
يرس ،؛ : ٥١ئ□ ئئ؛ ا ذ ا مه ي ; "•٤١ ١٤؛ ^ ١؛ ،ي ئتي؛ تأك ح )ن
Süfyân es-Sevrî der ki: “(Hadisle ilgili) bir konuda ihtilafa düştüğümüz
”zaman doğrusunu Mis’ar’a sorardık.
”ibn Dâvud der ki: “Mis’ar dışında herkes hadislerinde hatalar yapardı.
( - ) ١٠٥٢٠ت ] ٢ ١Y*/vظ : 3وش م ع ت ن ميا ن ،يئأو ل ٠٠ :كثا ادا ا حت لمن ا فى ف ئء تأ قا
ص ه ج وا "
Süfyân der ki: “(Hadisle ilgili) bir konuda ihtilafa düştüğümüz zaman
”doğrusunu Mis’ar’a sorardık.
ي ونس ،محات :ش م ع ت عند الثؤ بن ذاود ،يأمول ” ٠٠ :كا ن أ صحاي ا يه ابون مشعرا "كه س ه أ
ا م ح قن''
Süfyân der ki: Mis’ar’a: “Filan kişiye hadis rivayet ediyorsun da neden
bize etmiyorsun?” diye sorulunca: “Birilerini bırakıp birilerine rivâyet etmek
bana daha zahmetsiz geliyor” dedi,
حث ع ي أن
" يخن: ز ال ح د قا ؟ قات، نمو ئ غ ال ;قولون: ] قاتv \ r / v [ - ) ١ ٠٥٢٤(
، " إبة إنن ا: ئن ث ل منعر: يمولط، وش مع ت ن ميا ن: ] هاتy u / v [ ")١٠٥٢٥(
أى أن ث:3 أال مع ه؟ ه ا£ ئأ جى: ئ ك، يءمح اء: ئت قث:>3 دا،يئقث،ك ث ت ب ى أن أ”ك ل م ك أن ئ
'٠ ذلا1ب ئ ع
Süfyân der ki: Mis’ar’a: “Biri kendisine hadis rivâyet etmen için seninle
konuşmamı istedi” dediğimde: “Onu getir” karşılığını verdi. Ona: “Ben de
onunla birlikte geleyim mi?” diye sorduğumda: “Sen geceyi de bizde
geçirebilirsin” dedi.
" والل ه نا أدري كثف ن أمن ح بالرج ث ن ياتاني يخفث عل ي خ زي ق:£ م ن م بن كدا
قا د لي حال د بن ع مرو " رأيت: قات، ثنا ثونفن بن نشبم،مح ث د ئئ م وتى امحريري
ئفل ز تلف حس ن ت أثة تئ ن٩ 0 و ك ا،مشعر بن كذا^" كان و جهة وكبه ع ر م ن ش ي وؤ
٠٠م ن جئؤ ح وولته الحائ ط ائى
يئ م ن م بن° زأ٠٠ ف ودت، قادت سم ن ت ن م بن إبراهي م،محت ل م بن عتد الر حم ن اتل خ ي
٠٠ ح دا يكت ب عنده ؛ل خ ز ي غ1 و"كا ن ال يزف، أ حو لأ0 و كا، 4 ^"^ وا لل حث١ أن ؤ ذ£ ك ذا
" ممي: قات، أش رجل عرمس م:بموت، سمنت ؛ئ كنا>تة:٥^ ،إبراهيم بنتعد
" ! وأمحمح ث ء وا لقد؛اتي؟، زة أ ي ا لآيث٠ ۶
472 Mis’ar b.Kidâm
ibn Kunâse der ki: Adamın biri Mis’ar’: övünce Mis’ar: “Tuğladan ev
inşa edip, yöneticiden gelen ödülleri aldığım halde beni övüyor musun?”
dedi.
وس، ثزئع الح سي س ي نتنبه، ت " ا ل عل م شنفن ا لأخش ا ب£ قأال م ن م ن كذا: ثاو،غثزة
" بإ
ب غ م حت ص أ ق م م
م- بث ل م
م م أؤئ<ق ال؛ا مي: ق ا د، خ م
Mis’ar der ki: (Halife) Ebû Câfer’in yanma girdiğimde: “Şayet herkes
senin gibi olsaydı çıkar aralarında yürürdüm” dedi.
زأ ث فا، ن ح ن ثلف وال د٠٠ : ممل ت، دحل ث ع ر أيي جعمر أ م الن ومش ئ:3 قا،م نعر
لؤ كا ن،ه ا ي إ؟ي-ل ي بأ ح ب أم1 م ب ت: ل ي، ممالا، ^ ^ ؛١ وكائت> أئة أم ؛ ش م،£ار
Mis’ar der ل ط: Müminlerin emiri Ebû Câfer’in yanına girdim ve: “Biz
senin baban gibiyiz, sen de bizim oğlumuz gibisin” dedim. Ebû Câfer’in
annesi de Ümmü’l-Fadl el-Hilâliyye’dir. Bu sözüm üzerine bana: “Auneler
içinde en sevdiğimle bana yaklaştın. Şayet herkes senin gibi olsaydı
insanlarla birlikte yollarda yürürdüm” dedi,
Mis’arb.Kidâm 473
ي دون ي غش أن أفتري
؛ن أ ش ف، أ ط غ 'ه ا الءميت: ق ك،ذ ص أبو جغمر ق وي ي
، نا ر ضى اقتناء ك، ال والل ه: تي ووئن، هأقوتت أءءلوإي أش ر ي محب،ال ق يء بدره م ي ن
Ü 0 ا، وأمين الوئم نين ي وك ى؟ أ أ صلحلف ؛لثت،ة بدره م تن-ءأئل ى ال ثزضؤن أش ر ي الث ئ
" ئأغث اة، تاقا ي الم ر ب قزاثة أ خ ث إلتنا منه ا، ؤأي م الل ه: محا د
Mis’ar bildiriyor: Ebû Câfer, bana görev vermek üzere yanma çağırdı.
Buna karşılık ona şöyle dedim: “Allah halifeyi ıslah etsin! Ailem iki
dirhemlik bir şey satın almak ister. Ben onlara: «?arayı bana verin de ben
size satın alayım!» derim. Onlar da: «Biz senin satın alacağın bir şeye razı
olmayız» derler. Kendi ailem iki dirhemlik de olsa benim satın alacağım bir
şeye razı olmazken müminlerin emiri beni vali olarak tayin etmek istiyor!
Allah seni ıslah etsin. Aramızda akrabalık ve hak-hukuk bulunmakta. Şair de
şöyle demiştir:
“Hilâl Oğullan kadınlarının doğurduğu ile
Ebân Oğullan kadınlarının doğurduğu
Dindar kişiler ve soylu şahsiyetlerde
Kureyşlilerle bir ortaklığımız bulunmakta. ”
Bunun üzerine Ebû Câfer: “Allah’a yemin olsun ki Araplar içinde bizim
için bundan daha güzel bir ortaklık ve yakınlık yoktur” dedi ve beni bu
görevden muaf tuttu.
474 Mis’arb.Kidâm
^ بن£ ١^ ثئ ا، ثن ا ابن ا ل مق ر ئ،ح ثان- ] حدبن ا أبو ئ ح ث د بنy <،«؛/v [ - ) ١ ٠٥٣٤(
زالثؤ ثا أيين٠' ق ادت، ب؛ ثا م ن أن ننثع ي ن يلف عأى بمص أغن ابثا
نا م، يا مع ت م: عثته قا د
:جع ده-
'٠ و ل م يرنأ ث ملت ويثعا هده، و ك نا ه، ئأعهثاه أربع ه آ ال ف دره م:قا ت
Saîd b. Ufeyr der ل ظ: Müminlerin emiri Ebû Câfer, Mis’ar’a haber
!gönderip yanma gelmesini istedi. Mis’ar gelip yanma girince: “Ey Mis’ar
Bazı işlerimizde senden yardım almamız gerekiyor” dedi. Mis’ar şu karşılığı
verdi: “Ey müminlerin emiri! Vallahi, ben başkalarından yardım almadan
aileme bir dirhemlik bile bir şey alamıyorum. Bu durumdayken işlerinde
nasıl sana yardım edebilirim? Oysa senin, aramızdaki akrabalık ile yakınlığı
:gözetmene ihtiyacım da var. Şair Nâbiğa b. Ca’de de şöyle der
Hilâl Oğullan kadınlarının doğurduğu ile“
Abân Oğulları kadınlarının doğurduğu
Dindar kişiler ve soylu şahsiyetlerde
” .Kureyşlilerle bir ortaklığımız bulunmakta
Bunun üzerine Ebû Cafer ona dört bin dirhem verdi ve giydirdi. Hâlâ da
aradaki bağı gözetip onu ziyaret etmektedir,
ؤذا ثمزغ م ن ورده ثفق رداءة م م ه ج ع،> " 'كا ن أ ي ال تنام ح ش ي هم أ نص ف ن اقناري: قا د
Mis’ar b.Kidâm 475
، ^١^ ٠^ ^ثن ا ئ ؤ،ل ي صإل منه ف ي ء بهو يهئلثه، يلي ال- ق أ يث ب كالث،عقه ه جمته ح م م ه
ذلل ث جث؛ إ حماء ؤءكا ن ي ج ه د عأى4 ثكذ بلف إ؟ى اأ م ج ر،،^ ١^ ^ ١ ث أ ت س م ب د،وا لط ه ور
Şu’be b. el-Haccâc der ki: “Mis’ar dışında alimlerden her biri ilmi
karşılığında mudaka bir şeyler almıştır.”
م ن أزاذ ف ذا ائبن إ٠٠ يمولط م ن م بن ك دا م: بمولط، ش م ع ت تعتس أ صحابن ا:ا لأوديء ها ت
: “îlm i kendileri için öğrenenler yeteri kadarلكل Mis’ar b. Kidâm der
”öğrenebilirler. Ancak insanlar için öğreneceklerin işi çok demektir.
ا ل م جا ن غ ،ثعا أ خ ن د بن زهر ،ثت ا بمش ن آيو ث ،قات :ش م ع ت ؛ئذ ا ل س ما ك ،ثق وب :
قات م ن م ٠٠م ن أزاذ الح د ي ث للن ا س هئ ح ث هد ،ءإ ن ب الءهئإ شديد ،زنن أزاذ لنئس ه مم د
اكمم ى " ،مالأ :قات شمه :لو”كا ن ث ذ ا ح د ث "كأن تنبغي أن ي ك ت ب ،وك 1ن ئ غت ه عنده
م ح م د ،ق االت ثن ا عتذ الل ه بن م ح م د ثن عئد انثزير ،ش م ع ت م ح م د بن ح الب ،ه ا د :
قزاي؛ن عش ش م ع ت ض ع ظ ،يمولث :ن م ع ت مسث-ما ،ي مووم ٠' :ودد ت أن ^ ^ ١؛ ^
٠
Mis’ar b- Kidâm der ki: “Hadislerin başımda şişe gibi durmasını ve düşüp
”kırılm asını isterdim .
( [ “) ١٠٥٤١؟ ] ٢١٦/حدت ا م ح م د بن م ح م د ،ثن ا أبو اثفا م م ائثع وي ،ثن ا ث خ ث د ثن
س أبغص ن ى جعل ه الل ه ح الب ،قات :ش م ع ت ابن عيثه ،مولت :سم ن ت م ن م را ،يمولط:
ثخد!ا "
”!Mis’ar b. Kidâm der ki: “Allah, benden nefret edenleri muhaddis kılsın
د رن ت ،ثت ا عتذ الل ه بن ن ي ي ،ثن ا ي و نف ئ بن أنثا ط ،قات :ش م ع ت م نم را ،يأمول " :م ن
”!: “Allah, benden nefret edenleri muhaddis kılsınلكل Mis’ar b. Kidâm der
Mis’ar b. Kidâm 477
”! Mis’ar b. Kidâm der ki: “Allah, benden nefret edenleri muhaddis kılsın
بن عئد الل ه ،ظ :،3شج ن ت ا لخشن بن عل ي الحل واني ،مولت :شمع ت ين غ زا ،ي مولأ" :
Mis’ar b. Kidâm der ki: “Hadis ilmi sizleri Allah’ı zikretmekten ve
”?namazdan alıkoyuyor. Bu ilimden geri durmayacak mısınız
Mis’ar b. Kidâm der ki: “Nefsi için hüzünlenen kişinin hali yüzünden
”belli olur.
بن الق ا س م بن مش اور ،ثن ا شع ي ذ ى من صور ،عن أ ح ن ذ بن يمم ،عن م نعر ،قا د " :
.Mis’ar b. Kidâm der ki: “ibn Hittân’a Mekke’ye kadar yoldaşlık ettim
”Ondan ayrılana kadar da hiçbir hadisi müzakere etmedim.
ث سنا; ،غوت " :نا أ م ئ أئغ ئ ،ثنا ا لخنق ئ عئ ،ئ أبو أتانة ،قات:
لل ط خ ال ال ال فلق مه ه إ ال أن ثرد ر ج ئ ائثزاث ث ش ز ب بكم ه ،أؤ أ خ قلق صالح ي هد ي
فد ق "
478 Mis’ar b. Kidâm
Mis’ar b. Kidâm der ki: “Şüphesiz bir şekilde helal olan şeylerden sadece
kişinin Fırat’a gelip elleriyle su içmesi ile salih bir kardeşinin sana hediye
vermesini biliyorum.”
" ^ ، نأى م ن م وبخ، س م، ç-jfü " أى م ن3 عثويث؟ قا،1سحب أن ث ق ت ى إلثل
ثن ا: قا ال، وعتد ا ل ر حم ن ائثا م ح م د بن جعف ر، ؟ ] حدت ا عئذ الل هw / v [ ")١٠٥٤٩(
عن، م بن ائث ا ب م، ثن ا ف ا، ثت ا يعق و ب ال د ؤ ر ئ،ن ا لخشن بن عثد المالل ث أ خنذ
م ذ ه ب نجاء شزبة ن اع، منعر ماء مئة في بغض ال م أر ا ت ث ن ف غ٠٠ : ئ الأ،ا لأشجع ي
أفي ن قت: ق ك، قي انتق ام١^ " نمح ق: قات،ض اثن ا ل ثئ ا ك ، انب ئ
م ئ م حذ
عند ف إذ؛،ك أ ئ ن غ ذكزة و ال ظ م،|لى مش عر ب ط ث ث أ د ه٠٠ :،3 ثا،ثط ئق؛ارث
Süfyân der ki: Sadece nasıl zikrettiğini duymak için Mis’ar’ın yanına
giderdim. Akşam namazından sonra ona: “Ey Ebû Seleme! Bize biraz
konuşsan” dediğimde: “Şayet sussaydın benim için daha iyi olurdu. Zira
Allah’ı zikret» demen halinde bunu yapmamam hoşuma gitmez” karşılığını«
verdi -
"كا ن م ن م لأن ينزغ ضرنه كا ذ أ خ ي إلفه م ن أن ي ئ أ د عن٠' : ثا د، محا ئبيص ه،تثار
" حدي ي
٠' ئ ا ح ر ت ال طزا ف غلى لمائه، ؤال طزا ف، ئنث ك ي ن لمائه، ال زه ر ي1ؤبه
Mis’ar der ki: “Mekke’ye geldiğimde Zührî de oradaydı. Bir ara yanma
gitmek ile tavaf yapmak arasında tereddüt ettim, ama sonra tavafı onunla
görüşmeye tercih ettim.”
Mis’ar b. Kidâm der ki: “Hadis öğrenmek için şu mescidden dışarıya bile
çıkmadım.”
480 M is’a r b. Kidâm
ثت ا م ح م د بن م ه ا م القئالمات ئ ،ثن ا أب و أش انق ،محادث ن ب غ تصن وا ،مولت؛ " إ ر أخثهى
Kabîsa der ki: “Canım ölü arkasından ağıt yakan bir kadının hüzünlü
” sesini duymayı çekiyor.
( [ - ) ١٠٥٥٦؟ ] ٢١٨/حدتحا عبد اللؤ بن م ح م د بن جعمر ،ثن ا أبو ي حيى ال راني،
ن ممحل د ،قا ال :ثن ا م خ ث د بن مهزان اخلمالث ،ئ 3ت ت ب غ ت عثذ ا و خن ي بن وأبا ن
ا ل ح ك م بن الشريد ،ثذ و ص جع فر بن عؤن ،ق الأ :قات م ن م ٠٠ :ا إلين ا ن هؤت وع م إل "
( ] y W v [ “) ١ ٠٥٥٧حدبن ا أيي ،وا ل ح شئن بن م ح م د ،ق ا ال :ثن ا ا لخشن بن م ح م د ،
و ست "
”; “iman, artar ve eksilir.كل Mis’ar der
( ] y W v [ - ) ١٠٠٥٩حدثن ا ال غ ت ئ ن ب ن م ح م د ،ثن ا أ خ ن د شر م ح م د ثن بك ر
ال ه زانإ ،ثن ا أ خ ن د س روح ا لأه واري ،ثن ا ث م ا ن بن عيتنه ،عن ممئعر ،محا 3ت ٠٠إن ا ل جثة
لآب :م ح أ م' \ ل أتأل ف شئه، ص ق ذ: م ذ ثيي آدم ،ة اءدا زذز ف ظ
Mis’ar der ki: Cennet ile cehennem Âdem oğlunun dediklerini işitirler.
Kul: “Allahım! Senden cenneti istiyorum” dediği zaman cennet: “Allahım!
Onu bana ulaştır” der. Kul: “Allahım! Cehennemden sana sığınırım” dediği
zaman da cehennem: “Allahım! Onu benden uzak tut” der. Ancak ne
cenneti, ne de cehennemi ağzına almadığı zaman melekler (cennet ile
cehenneme): “Siz de ondan gafil olun” derler.
م ن وص ي، أ سام ه. " ثا أثا: قات ل ي م ن م: قا د، ح د ث ت غن أيي أش ا نة: قا ت، ف ا ع
إذ ن وت غلى أ م، " ;ا خئ ائ: قا د لي ش أ: قات، ظ أثو أت انه،محا أبو م ال ي ز إل
٠٠ م ئ هؤ الؤ إل مب كبذق، وا ل م حن،الغ ل
Ebû Seleme der ki: Mis’ar bana: “Ey Hammâd! Şayet sebze ve ekmek
yemeye sabredersen insanlar seni kendine köle edinmezler” dedi.
" م ن ص ثز عأى ال غ ج: يم ولأ،ت ش م ع ت بنغئ؛3 ئ، ثت ا م ح م د بنبس ر،عن أبى انن ج ين
Mis’ar der ki: “Sirke ile sebze yemeye sabreden kişi başkaları tarafından
köle edinilme^-”
، يئولط ش ج ن ت عبذ ا لخرير، سمع ت عل ي س داود المت ع ر ي: ي مولأ، ر جاء ى صهت ب
" :كدام
ق و ؛ ك ء ع م ملده ا ث م ح ا ت ي ا إ م ح أ ث ث ي.ئق
ائث ائ ال إ غ .ح زثغ ا أبو م خ ث د بن حيا ن ،ثن ا م ح م د بن أبان ،ق اال :ثن ا إن ما عيد بن حثان
الواس ه ئ شنغا ن ،ثن ا خثائ بن داود اقئب ئ ،ثن ا م ث ر بن كذا ٠٠ ،£أثة ح رخ يؤما إ ز
( ] ٢Y،/ v [ -) ١٠٥٦٧خ ا!ثت ا أيي ،ثن ا أ خن ن س ا ل حشتن ا الن صاز ،ثت ا ر جاء بن
صهن ب ،ها د :ش م ع ت عل ي ن داود ا لم نطري ،م ولت :س م ع ت عبد العزيز ،يمولط :ت م م ت
ثت ا العثا س، ثن ا م ح م د شر إ ت خا ق، ] حدثت ا إبراهي م بن عتد الل ه٢٢ م/ [ب- ) ١ ٠٥٦٨(
" :كدام قات مث و ئ: ف و د، ت م ن غ عئد الثؤ ث ذ صالح: ئا د،ا خ ط ئ م نان
قات، م م ائ تحا غ م، نحا محت ال م يي ض ز ا م ح ه ا ئ، سد ئ خ م أ م تلم م
"ى ن يكثر أن ي م ت د:3 ثا، عن مشعر، ^ ^ ؛١ وق ي محئئة أبو زند، ^ ١أب و ع من يغني عتئد
ا أثو
ث:ا
ل
ا
ق،مثد ئ تخم
ب،لثؤ
حء تق عيد ا
م
ا إو
] طءتث٢٢١/ [؟-)١٠٥٧١(
قيئ ي م : ق ا ت،بم ي ئ م ن ئ، ظ ه ث ئ ث خ م، ا لثا س اقبمابوري ال ق و غ
ائث اي م الثع و ي ،ثنا م ح م د بن ح الب اقتا ه ئ ،ع ا د :ش ج ن ت اس م حث؛ ،مولت :شب ع ت
ح دبيي م ح م د بن ، ^ ^١ثت ا أثو بكر الق رشي ،ثعا ع م ر بن بكر ،عن أ ي ال ول ي د الص بي،
ثل ث ت م ن الئش ئ ؟ " ئا د :ئ د آتى عل ي م ال 4تث ة نب ضع عشزه تن ه ،هات م ن م ” :في
ؤئكق، ؤال م ناي م ح كن ا ح ثئذ أ م حث: " أيلئ بج نا ص د أ " قا د: قات م ن م
" ؤئؤ ديوان ال ئز ب، " ال ش م ح ت ن ومي ح: ؤق ا لأ، فتيثب م شم،ي مب جثش بزبده
ثن ا م ح م ذ بن بشر، ثت ا عيد الل ه بن أبي زياد، ثن ا إبزاهيز بن عتد ا لث الم،ثن ا أبو عنائه،
" أ ال ط ث غزة مح د أ ع ز ض ت رئع بوئ طزظ: زأنفأ يأم و ل خقفت الءث الة;> نأمح د٩
ئيت، رن م ح ث صاب ة ة:د ال؛ لزاز، ؛،" إل، أ ك ظ،ئ ا؛ثي " ء: قا د،ق أ ي س غي
Sa’d b. es-Salt der ل ط: Mis’ar birine zulmeden bir zabıta görünce evin
damına çıktı. Zabıtaya doğru dönüp: “Ey Allah’ın kulu! Sen zalimsin!” diye
bağırdı. Zabıta da: “Eğer dediğinde samimiysen aşağıya in!” dedi,
، ش م ع ت ابن تين ه: ي م وت، شي ن ت أثا م ع م ر: م ول ط،ج م و ت إبراهي م بن عتد ا ش م ع:قات
490 M is’a rb .K id â m
٠٠ ! 1 ثؤ أنت ك إقن، ق ن غ " ي ي طنة،ح دمح-ن ا1 دكئمغى ثى إئت، ءنى م ن م.■جا:يمونت
ibn Uyeyne der لكل: Mis’ar yanıma geldi ve bir konuda bir adamla
”konuşmamı istedi. Ona: “Ey Ebû Seleme! ikimizi de yanma çağırsaydın ya
dediğimde: “Bizim ona işimiz düşmüş” karşılığını verdi,
" ط ل ب ا ل خ د ثj' i & ' c j t " ق س فدا: قاد، شأ:ا لخديث؟ " ق ا ت
ءن: ق و لأ، ضئق يثدا ا لخي ام: قاد،أبو غثد ال مبن جد اللي ئ غنن انبم ئ
ث ي ر، " ي م ح ن: ف ق و ل، يف ا محا ء ورخي م
ي ر د إ ئ م ن ع ق إ ومع ه مح ق ص ي ره ف، م ن م
: ءد، نحز:' آئرد٠ اب ج ث ؟، " ث ر: قوئأل، ور ط٤ ^ ال، ظص تلنة:ثأوئأل
: ومولت، زأخ جنث،ست وي لحس ة
وا، وأ حيى ق اة، زاغذ ف ارثت، ئأ جر ف م ه،فا غذ الؤغيفن
Cüneyd el-Haccâm anlatıyor: Mis’ar evinin üst odasından elinde bir tas
su ve bir ekmekle yamma iner ve: “Ey Cüneyd! Bu ekmek karşılığında
saçımı keser, bıyıklarımı kısaltır, sakallarımı düzeltir, başımın arka tarafını
tıraş edip hacamat yapar mısın?” diye sorardı. Ona: “Ey Ebû Seleme! Bu
ekmeğe gerek yok” dediğimde: “Olmaz! Dediğime razı olur musun?”
karşılığını verirdi. Ben de: “Olur!” der ve saçım keser, bıyıklarını kısaltır.
M is’arb. Kidâm 491
من عر لث ا خز يا ب جن ازة: يئأو ل،ت اس نعت م ا ال ح و لأ شمع ت3 ظ، ثن ا م ح م د ئ ذ يون س
خزيقا ل م عن مش ع ر بت ئمحه عشن و ئذا إل ثممع د إ،الى ا ل متر ج اء م ح م د بنب س ر ا لع تد ي
سن
وثان في ألؤا جي قذ در: أثو تغيم3 ظ، ٠٠ ئ ا ح ت ا ل ج ن عأى عم ر٠٠ : قالت،ع ائشة
ديغثم ئقزنيU jfr ازة مسخري1 ئز ج ع ت م ن الح، ثنز أدخئه في خزي ي شعر،ئذهب
4066, Takrîb 382, Takrîb 447, Takrîb 2224, Takrîb 457-a, Takrîb 851,
Takrîb 503, Takrîb 1717, Takrîb 1401, Takrîb 3728, Takrîb 4452-b, Takrîb
1075, 4221 أل س-a, Takrîb !592, Takrîb 975, Takrîb 1715, Takrîb 871,
Takrîb 2897, Takrîb 3653, Takrîb 237, Takrîb 726, Takrîb 97, Takrîb 4196,
Takrîb 2517, Takrîb 4197, Takrîb 80, Takrîb 2967-b, Takrîb 1070, Takrîb
2450-a, Takrîb 2446, Takrîb 3883, Takrîb 1135, Takrîb 3075, Takrîb 3076,
Takrîb 1066-a, Takrîb 1066-b, Takrîb 2830, Takrîb 2954, Takrîb 4124,
Takrîb 914, 688 أل س, Takrîb 2030, Takrîb 1740, Takrîb 1014, Takrîb
1400, Takrîb 4424, Takrîb 1948, Takrîb 1820, Takrîb 4470, Takrîb 4285,
Takrîb 2110-a, Takrîb 51-a, Takrîb 765, Takrîb 1745, Takrîb 3086, Takrîb
4270, Takrîb 3233, Takrîb 2652, Takrîb 1930, Takrîb 2096-a, Takrîb 1238,
Takrîb 1002, Takrîb 813, Takrîb 1629, Takrîb 1041, Takrîb 1028, Takrîb
2602, Takrîb 301, Takrîb 4243, Takrîb 4454, Takrîb 1922, Takrîb 3046,
Takrîb 2045, Takrîb 1771, Takrîb 2529-a, Takrîb 2450-b, Takrîb 3716,
Takrîb 4433, Takrîb 4238, Takrîb 1192-a, Takrîb 789, Takrîb 3152, Takrîb
4452-h, Takrîb 4392-b, Takrîb 4198, Takrîb 3207, Takrîb 2701, Takrîb 238,
Takrîb 2116, 3055 أل س, Takrfo 1444, Takrîb 21217 ل م,. ا ل س, Takrîb
3709, Takrîb 4277, Takrîb 1076, Takrîb 233, Takrîb 2955, Takrîb 438,
Takrîb 3682, Takrîb 3292, Takrîb 3122, Takrîb 2225, Takrîb 2254, Takrîb
1110-c, Takrîb 4445, Takrîb 3045, 604 أل س, Takrîb 1174, Takrîb 2888,
Takrîb 2818, Takrîb 4409-a, Takrîb 3480-a, Takrîb 1009, Takrîb 1516,
Takrîb 4339, Takrîb 3198, Takrîb 1671, Takrîb 685, Takrîb 112, Takrîb
2594, Takrîb 2595, Takrîb 4238-a, Takrîb 2365-a, Takrîb 3830, Takrîb
4340, Takrîb 92-c, Takrîb 334-a, Takrîb 823, Takrîb 2646-a, Takrîb 3849,
Takrîb 212-a, Takrîb 2783, Takrîb 2857, Takrîb 877, Takrîb 675, Takrîb
1949, Takrîb 27, Takrîb 3156, Takrîb 2013, Takrîb 3126, Takrîb 3939,
Takrîb 1593, Takrîb 4278, Takrîb 2433, Takrîb 2353, Takrîb 1672, Takrîb
554, Takrîb 2286, Takrîb 898, Takrîb 791, Takrîb 792, Takrîb 605, Takrîb
4519, Takrîb 512, Takrîb 1622, Takrîb 1623, Takrîb 3024, Takrîb 2025,
Takrîb 1661, Takrîb 2020, Takrîb 1114, Takrîb 3711, Takrîb 2653, Takrîb
3018-a, 3850 أل س, Takrîb 936, Takrîb 2933, Takrîb 790, Takrîb 620,
Takrîb 4095-a, Takrîb 1895, Takrîb 2712-a, Takrîb 3677
Süfyân ء. Uyeyne 493
Süfyân b. Uyeyne
.Onlardan biri de Ebû Muhammed Süfyân b. Uyeyne el-Hilâlî’dir
,Güvenilir bir imam, sağlam akıl sahibi, görüşleri diğerlerine tercih edilen
ilmin manalarını ortaya çıkarıp temellerine bağlı kalan birisiydi. Tenkitçi
bir âlim, zahid bir âbiddi. ilm i meşhur, zühdü mâmurdu,
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Şu iki şeyi kendimde bulundurursam işim
kolaylaşır: Belaya sabretmek ve kadere razı olmak.”
٠' : مولت،ت "ىن نيت3 د ا، ظ نث؛ان بن عييثه، أبو أثويSjlS بن0 ئ نقن ا،ش ار
-ت
ال ا م رئ م ن الغث أن يرى م ن م س ه ئ سا دا ب وي»حش، م س ي ع ل م ي ب م سا د ه ا بماي ح ع ل مي
" بملغه ا
Süfyân b. Uyeyne der ki: Adamın biri şöyle derdi: “Nefsimin nasıl ıslah
olacağını bilmem nasıl bozulduğunu bilmemle olur. Nefsinin bozulmuş
olduğunu gördüğü halde onu ıslah etmemesi kişiye kötülük olarak yeter.”
Süfyân . Uyeyneء 494
ظ ظ ت ال ي ذ ئ ذاؤذ ،نحا ث محاذ ،قا ت :قات زيت ئ ائث لن اؤ " :اقث ا ن أنا أءيييت ا
Süfyân b. Uyeyne bildiriyor: Âlimlerden bir zat şöyle dedi: “Otuz yıldır
iki şeyle uğraşıp duruyorum. Biri insanlar ile ilişkilerimde tamahkârlıktan
”uzak durmak, diğeri deAllah’a karşı amellerimde ihlâslı olmaktır.
ت بن معا ذ ،محا د :ت ب ن ت غ م ا ن بن إ صام أ خن ن بن نلت مان بن التثاع الصن عاتي ،ث
هم د الل ه ى م ح ئ د بن جعمر ،ثت ا أبو ي ش الم وصلي ، حدثت ا (] y W y [ - ) ١٠٨٠٠
ئال :ت م ن ت ^ ^ £ ١ا ل جوهري ،م ولت :ت م م ت نثيا ذ بن م حثة ،م ول ط ” :اثن ا أربا بي
Süfyân b. Uyeyne der ki: “ilim erbabı denilen kişiler bildikleriyle amel
”eden kişilerdir.
Süfyân b. Uyeyne 495
بن هم د ال م بن أيي القوئ ،ثت ا عيي بن ا لخض ،قات؛ سب ع ت ن عيان ئذ م حث ،بمولط ٠٠:
من ع ه م ن الق_يو د ال ذم عثه ايل؛س أن س نأى أثت لحئئ م ن عتره ق ز ا،ئتكتز،
م ا:تن م حثة ،ق ا ت " :تذ م م غ تغمية ظ ئ ذاؤذ، ض الثؤ تن أيي ال قي ،ئ تق
في الشه وة با رج ل ه التؤبه ،ء ا ن اد؛ علته الغ ال م عص ى مسئهيا بغم ز لت ،الذا كا ث ئ
عص ى ثعن مئ؛ ثلع ن " ه ا ن إبلي س معصتته في كتر ه ا ح س عل ى صا حبه الل غة،
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kimin günahı şehvetinden dolayı olmsa, bu
.kişiyi tövbe rahatlatır. Hz. Âdem şehvetine uyarak günah işledi ve affedildi
Eğer günahı tekebbüründen dolayı olursa bu kişinin lanete uğramasından
”melenmesinin sebebi tekebbürüdür.؛! korkulur. Çünkü İblis’in
ق ح ؛ ال ^ ،ق ا:3ش مغغ أى ،قول 3U :ثي(ة ئ محقه ٠٠ق ات> ال ؛ ه <ات١
ه ظ ى ، ^ ١ظ3 ^ ض ي مب ش ئؤ ة ي ال؛تيV ، كء آل جزؤ ء ذ ؤ و
496 Süfyân b. Uyeyne
اللت ب منزل ه ائن اؤ ي إ ال إل ه محال ،^يؤمنون أث ال ؤ و جغلن ا م ن الن اؤ طث ق يء حي:ثعال ى
بن إ ثن ا إئزام، ثن ا عل ي بن رشت م، ] حدبت ا أثو م ح ث د بن حقا ن٢٧٢/ [ ؟- ) ١٠٨٠٥(
مولت; " نا أنغب اللت غ ز، ق ا الت ش معن ا ن م ا ن بن ع ظ، نإن ح ا ق بن إبراهي م،معمر
" م 'ل ه ا
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Allah, kullarından hiç birine, Allah’tan başka
ilah olmadığım onlara öğretmesinden daha büyük bir nimet vermemiştir.
Çünkü «Lâ ilâhe illallah» âhirette onlar için dünyadaki su gibidir.”
|ن هتوظ ط هزت ظ ق ي ئ م ن٠٠ ئ ئ ا ن ثت3 ه ا: 3 ه ا، ظ نئ؛ ا ن، ح د لي أبو مغ م ر:،3محآ
Ebû Ma’mer der İri: Süfyân’ın bana bildirdiğine göre Osmân ona: “Şayet
kalplerimiz temiz olursa Allah'ın kelamına doymaz olur” demiştir.
أ ظن في إ ال أن يا ي علي يؤم ؤ ال لتل ه ما أ ح ب " : ] وقات م ح ان٢٧٢/)" [ ؟١٠٨٠٧(
1Enbiyâ Sur. 30
Süfyân b. Uyeyne 497
ث1 وارتم، ال ؤئذ في ال د ي ال تي ن٠' : هات،ع سه بن ثن ا نئ؛ا ن، ثن ا أ ح م د بن عنده،ت ع يد
" ال ت ي ي
- ٤٠
د ح ئ ت على:ب ولأ
م، شت و ي١ ت |با ي و ن ن شمع :بوت
م، سم غ ت ي ج نز ئ الط<وي ئ
أن ا إثين ا طعام ي، ق ادت " يا أثا ثوئف ن، وبين ثديه ممحث ا ن م ن سعير،نمتا ن بن عيس ه
، ثا أبا م ح م د: يل ت ل ن فا ذ: ق ولت،ت أ ح م د بن أيي ا لخزاف ش مع: قا د، م ح م د اللؤ بن
ح لاوتي،١^ ؛ مبأ ه غيي " ص؛ذ) أمح ء: ^ قي ال ئ ي ؟ ئ ت ١ أي ئ ئء
، ث م نتة اثأزى م ن ال ه م٢ " ئ م ن، ا ذ ك ت:وه و م م س لق للغ ع م ة ي ن لآكون زاهدا؟ قات
ثن ا أبو، ثت ا إ ئ خ ا ق س أ ح م د،ثا ن
م ح م د بن ح حدق ا أب و ] yyit/y [ - ) ١ ٠٨١٣(
كأتمف ب! ند ي٠' :ض م و لت ت ث م ن ت ش مث\ن بن3 ه ا، ىي حيى ؛ئيلي ئ ئ،زرئ
"! خر ت ن قن و ت نقد- زكأتمفبا،ثنت ول م خر ة- زكآتلفب ا ال،تك ن ول م
Süfyân b. Uyeyne der ki: “(Kendini şöyle bil:) Sanki dünyada yaşıyorsun,
ama değilsin. Sanki şu an lirettesin, ama henüz oraya gitmemişsin. Sanki
ölecek en son kişisin, ama ölmüşsün.”
Süfyân h. Uyeyne 499
Yine şöyle demiştir: “Dünyanın da insanoğlu gibi bir eceli vardır ve eceli
أzaman o da ölecektir.”
ح دثني، ثن ا عتد اللب س أ ح ن ذ بن حمحل، ] ثن ا أبو بكر بن تالل ه٢٧٣/ [ ؟- ) ١٠٨١ ٥(
٤١يختأ ^؛ ال " ،٣١٨^ ١ ”ى ن عس ت ى علته: يم أول،ت ش ج ن ت ئئ؛ا ذ بن عثثه3 ظ، أيي
: ومح ل ه، ف ن ه مح ت ي ح ر ث
ي،ر ها م ع م ؛ يؤم وقل ة: و م ولت، م ذا ؤ
ز ال عش ا ء ب،ي ث ا ؤ
Süfyân b. Uyeyne der ki: Hz. İsa sabah yemeğinden akşama, akşam
yemeğinden de sabaha bir şey kaldırmaz ve: “Her gündüz ve gece kendi
rızkıyla gelir” derdi. İsa’nın harab olacak bir evi de yoktu. Ona: “Evlensene!”
denilince: “Ölümlü bir kadınla mı evleneyim?” karşılığını verdi. “Kendine
bir ev yapsana” denilince de: “Yolda giden bir yolcuyum” karşılığını verdi.
ؤصعثه ا ء إن، قادت قا د عيع ث ى علته الغ ال م " إن لل ح ك م ة أغ ال، ثن ا ن م ا ن بن محنه، ش
يص غ الدواء■ ح ن ت، ” كن "كالقلبي ب، نإن مغئثه ا م ن أهل ه ا ضي ع ت،ضئن ت أهل ه ا ي •عثر
صينب
Süfyân b. Uyeyne der ki: Hz. İsa: “Hikmete de ehil olanlar vardır.
Hikmeti ehli olmayanlara verirsen heba ederler. Hikmeti ehli olanlardan
esirgersen heba olur. Bu konuda ilacı yerli yerinde kullanan doktor gibi
olmalısın” dedi.
ح د ب ي، ثغ ا غئد الل ه بن أخن ت بن حنب ل، ا ثن ا أب و بكر بن تالل ه٢٧٣/٧ )“ ل١٠٨١٧(
ف ت أل عيس ى
ي،^ ^ ١ وي حش علتهن ا الغ ال مب إتقا ن، " ”ك ا ن عيث ى: قا د، ئت ا ئئ؛ ان،أيي
500 Süfyân ء. Uyeyne
ض بزايالقاس ي؟ بمش■■ لنز مح رد. ق ا د ق، ز بمأد ي ض غ ذ م حا ر أهله ا،ص شزار أهله ا
Süfyân b. Uyeyne der لكل: Hz. İsa ile Yahya bir kasabaya geldikleri zaman
İsa kasabanın en kötülerini, Yahya ise en iyilerini sorardı. Yalıya ona:
“Neden en kötülerinin misafiri oluyorsun?” diye sorunca “ ثقلBen hastaları
tedavi eden doktor gibiyim” derdi.
"م م مئد اهل ذ ي أ خ ب ت١١ ؛نين يثق مح ق ون ؛١^ . آل ؛ ؟/ و،بثتي
Süfyân b. Uyeyne der ل ط: Hz. İsa: “Ben size hayret etmeniz için değil
!başkalarına öğretmeniz için öğretiyorum. Siz ki yeryüzünün tuzu gibisiniz
Sakın kokmayın! Zira bir şey koktuğu zaman onu tuzlarlar. Ama tuz
koktuğu zaman onu düzeltecek bir şey kalmaz. Ben size öğreterek
karşılığında ne alıyorsam siz de öğrettiklerinize karşılık aynısını alın” dedi,
ويثابيع، ' "ك ون وا أوعيه الكتاب ط٠ : عيس ى علته ا لغ ال م3 قات نمي ان هما، ئ ا ال، وأبو م ع مر،أيي
" أؤعيه: وقا د أ ح م د،" يكثز لمحإ ال ز ال يض رك م أن، ن طوا الل ه وزى ثؤ؛ يؤم، العل م
م اا
Süfyân b. Uyeyne der İri: Hz. İsa: “Kitab’ın kapları ve ilmin kaynağı
olun. Allah’tan rızkı günlük isteyin. Rrzkı si^e çok vermemesinin de size bir
zararı olmaz” dedi.
Süfyân b. Uyeyne 501
,Süfyân b. Uyeyne der ki: “Âlim, hayrı ve şerri bilen kişi değildir. Âlim
”hayrı bilip ©na tabi olan, şerri bilip ondan uzak duran kişidir.
( / v [ “) ١٠٨٢١؛ v؟] ح د ئ إئزا مح ز ئذ عئد الله ،ث إ تخثد ى إمئخ ا ق ا لمم في،
ت م ح م د بن يشم ، ^ ^ ١عا :3ش م ع ت ابن م حثث ،يمولت '٠ :أؤأل ا ل ع ل م شمع با د :
Süfyân b. Uyeyne der ki: “îlmin başı dinleme, sonra susma, sonra
”ezberleme, sonra onunla amel etme, sonra da onu yaymadır.
١
م ؤ د يب1لق ودد . وم ن £ ^ ^ ١
أدري العالم ال ت م ح م د بن الصثا ح ،يأمول :أقأثا نمتا ن ن غثئثق ،ه ا د '٠ :إذا رف ش مع
Süfyân b. Uyeyne der لكل: “Eğer âlim «bilmiyorum» sözünü terk edecek
olursa sözünün değeri olmaz.”
ثق ونت، إدا ن ئ د ضر فيرؤ، كا ذ نئثا ن: قات، عن علي بن ال ندين ي: يقولط،عبد الو ح م
" وشد ه ؛ هم ئ،٤^ ١ " ت ل: " نذ بمأت؟ " م ح ول: ص و ل،" ! " ال أ ش ذ
ب ب ت ، وأتي ب ماؤ زمزم، نأي ت تمتا ن شر عث ه: ظلط،عتذ ال ؤ ح م ن بن ت ع د ا ل ج م ح ي
بن ت ب غ ت ت ح م د بن: 3 د ا، ثن ا م ح م د، ] حدثن ا إبزاه م٢٧٥/ ) ' [ ؟١ ٠٨٢٦(
Süfyân b. Uyeyne der نكل: “Divit ile hokka bir adamın evine girdiği zaman
ailesi ve çocukları mutsuz oldular demektir.”
اآ: مولت، ت م ن ت سمتا ن بن عيس ه: محالأ، ثغ ا تبي ن بن ئل بما ذ،عتد الؤ ح م ن بن عس ت ى
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Gıybet borçtan daha ağırdır. Zira borç ödenir
ancak gıybetin ödemesi yoktur.”
" محنثهئ أ م حازئز: قات،٠٠بم1 " و لدي م: ملة: محا ق ي ا د ،ذاؤئ محا ثي ن ا ذ ئ
ء إ ذا ئ خ ذللث جاء، ل ه ا ل م زيد،ل ي ز قيء بمال يفت ح م ح هز مه ه م ما إ ر ف يغ ثمئن و
: قات، بوأل
ي صم ن نأعث م ة ن ا م ال لعلم ه: ق ن ق، فتبعته، ج اء ي علو ف لأئ؛ي جا1 نأي ت أعزاإ٠٠
ؤإ؟فلف ج ئ ت، زأنث أخز جثيي، إثلث غ زي ت الل ه م : ممات،ن جاء ف طق باسثث ا ر ائكئهؤ
KâfSur. 35
504 Süfyân b. Uyeyne
إذا ي ال
ال ز ح ا جتى التلف أن ث ذ ن ي ى غلى هزل، ي ن ألوثلق ا ل ح ا ج ا ت،بصن و ف اللثا بي
Süfyân b. Uyeyne der ki: Kâbe’yi tavaf için gelen bir bedevi gördüm.
“Belki ne diyeceğini bilmiyordur, ona öğretirim” diye düşünüp peşine
takıldım. Bedevi yaklaşıp Kâbe’nin örtüsüne tutundu ve şöyle dedi:
“Ailahım! Senin rızan için çıktım, ama beni çıkaran sensin. Senin için
geldim, ama beni getiren sensin. Devemi evinin avlusunda ^ktürdüm, ama
beni buraya taşıtan sensin. Allahım! Değişik diller ve seslerle insanlar senden
ihtiyaçlarım istiyorlar. Benim de isteğim insanlar beni unuttuğu zaman
senin ben hatırlamandır.”
،نتثا ذر ا ل ساعز بن ن حاء م ح م د، يؤذن لثا ال ننثأذ ن عقه ه بال ح ج ا ب زئؤ ح ال
: وأنشأ ق ول، ف ا ي ت
ق ي، (ئثأذة ثل ز يؤذن ه:تدخثون؟ ئ ك ال ق ا دت
٠٠ هأدخنت ا زكتئثا عئة، ي ع دا اثن مثا بر، غذوة: ممات،ت ئ م ج نقثان ن ن د ه عص ى3 ه ا
ب م، نع وه اا " : ق ات، ثئ ز به أ ص حا ث الح دي ثC حمدثي به م ا3 مما،ثزمى إقه بدره م تن
" : إل ظ ت، د ض و ؛ ق ى
،س ه
م م الم ك يش ج ن ت ابن عي
قات حكي م بن أب، عن مو ش بن م حي،م حبوب ا لرع مراثي
لم ص ن دن1 ١^ ^ ، ك ط عغذ <ثئتا ن بن عييثه: ثق وب،ش غنن ش م ع ت: هات،ال» ح ال لأ
و ز ة ثن ح ر ف ت ه د ب ' وأي ع ه م م ن م و ي ي ع قي م ؤ
،ذاز م ن ئآ حية أ غن ى ئاعزتس عنة م ، ه اعزمن عنه، ث ح جاءه زي ت م ن أ ص حا ب أيي
بغد ن ا أم ن ن ثثنق ث، "كان نئ يا ن بن محثة: ه ا د،حثا ن بن ثآبع بن ضخي بن جوتريه- ثت ا
" : يقنا ال ي ت
أن الل ه ،ط أطأ م ن ائ ن؛دم { و ^ ه ا 3ت ظ ،3ئمث 1ن بن عتقه" : م ح د؛ ش س
ح م ،ثت ا ( ] yvv/ v [ “) ١ ٠٨٣٨حدثن ا أبو بك ر بن مالك ،ثن ا عتد الئؤ بن أحم د بن
ض ائن م حثة ،قا ت ٣ ١ " :إذ تإ يشنل ث < ك " أم م ،
”Süfyân b. Uyeyne der ki: “ilim , eğer sana fayda vermezse zarar verir.
ishâk b. Ebî isrâil der ki: Süfyân b. Uyeyne’ye: “Ey Ebû Muhammedi
”İnsanlar hem dünya hem de dünyalıklar konusunda kıtlığa maruz kaldılar
dediğimde: “Kıtlığa maruz kaldılar ve ne bir meraları ne de sığınacakları bir
yer var” karşılığını verdi,
( ] yvv/ v [ “) ١٠٨٤٠خ ا؛ثن ا عتد الئؤ بن محم د ،ثن ا أ خ ن د بن روح ،ثن ا أ خ ن د بن
مغ ص وو ،ثن ا بشن بن ي ح يى ،محا د :ش مع ت اس عثتنه ،يم وأل غى هزله " :ؤأنزت ص الق ن اع
م ن ال ق ن اع ما 6ها-حثمال ة اوأجا لب عقول ه ا ،ؤكذ بل ق أنأر ل ن اغ متال ت أوديةبمذرةن ا^؟> ،قا د :
،إتاه_؛| بن ب غ ا ر
ثن ا ا لخم س بن ر، ] حدثن ا عتد الل ه ن محم د٢٧١٧٧[ “) ١ ٠٨٤١(
" إن الث اقب إدا إل ق ف ع: ك ا ن بجا ن: قا ت، ث إ اتق م ح و،ظ ن ل بما ذ ئ ذاؤذ أم أثو ب
ل أم ؛ ال ظ؛ ظوئا ذتؤة- ال " : ق ود، ي ث ثققا<ة ثن ب : قا د،تق أيي ا لخزاري
افقه وا ما ،ا ق أح ب زنتن أ خ ي الم نان ق د،إو كم م ن الئؤ أح ب لآكون ف يء ال ز ح
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Allah’ı her şeyden daha çok sevmedikçe bu işin
zirvesinde (kâmil mümin) olamazsınız. Kur’ân’ı seven Allah’ı sevmiş olur.
S e söyle^ni anlayınız.”
1Ra'd Sur. 17
2 Ra'd Sur. 17
3 Ra'd Sur. 17
Süfyân . Uyeyneء 510
م، ح ( ] yya/v [ -) ١ ٠٨٤٣حدبت ا أبو بكر بن مالل ث ،ثن ا عئد ال ر بن أ ح ن ذ بن
خن ئ ؛ ئ ئ ، ص زي ل يمولأ | ^ ١ " :ي ح د ب ي أثو نغنم ،عن شمتا :Ju ، 0
: Adamın biri: “Allahım! Beni hüsnü zandaل ط Süfyân b. Uyeyne der
bulunan ve afiyete şükreden biri kılmam istiyorum” diye dua ederdi,
( ] yva/v [ -) ١ ٠٨٤٤حدق ا أبو بكر بن مال ك ،ثت ا هم د الل ه بن أ خن ذ ،ثت ا أ م معمر،
م .ح ح ( [ - ) ١ ٠٨٤٠؟ ] ٢٧٨/خ ا؛ثن ا أبو بك ر ئ ذ مال ك ،ثن ا ع د الثؤ بن أخن ت بن
م ئ خئان ،ث إ إشثاحمي ئ ي د ال م ،قا ال :ظ أثو ثوتى ا ال م حاري ،ى مح وتحا أثو
ف ن ي ان ،قاد :ق ات الث لئ اء " :ئئ إلت ظخ غش ق ز م ال م ،إلث ظخ عش قديرم
مس ه ٠٠
: Âlimler: “Allah’ın kendisi için seçip takdirنكل Süfyân b. Uyeyne der
”ettiğiyle ıslah olmayan kişi, kendisi için kendi seçtiğiyle ıslah olacak değildir
demişlerdir.
ثن نم ث ؛ي ص ع ث د ا لل 4ال ائ ز ي 3 ،ا ت : أ م أ ئ-ا ما ر ي، ال ئ أ ي أ خت ن ظ د، خال
م ثق اة يخت ل أ ك د بئة ،أ ال ال م ل د قي لحنيي، ي ئ " :يا أب ا عبمد الثؤ إ ،غثل ث ألل
ثد حوئن تي ق ة ،ؤأ^ الغ اا،ئ "كثه م م م ن ^ ^ ^ ١وه هؤ الء ،هلؤ ال ذ ى ثأئش
!Ebû Abdillah er-Râzî der ki: Süfyân b. Uyeyne bana: “Ey Ebû Abdillah
Allah’ın sana İhsan ettiği nimete şükretmen, O ’na hamd ederek, bu nimeti
O ’na itaat için kullanmaya çalışarak olur. İhsan edilen nimeti günah olan bir
işte kullanan kişi Allah’a ^kretmiş ه1 ” م مآآاdedi.
' ل ؤ أن٠ C أنم غ ل ك م م ن ا ل ح دي ث4 ء إل، ا ن ن غ وا ن ا أما ل لك م: وه ويمولط، ^ ^ ١١في ناي
ن حاء إ ر ورمحه،أصا ب م ن ع رض ر جل مسا فت ورغ عنة ثنت مته زي ال ولو أن،كث ازقله
ahalisine gelse ve helallik dilese, varisleri ve tüm dünya haklarını helal etseler
dahi bu yaptığı kendisine helal sayılmaz. Zira müminin onuru malından
daha önemli ve daha ağırdır. Sizlere söylenenleri iyice anlayın!”
ثن ا ت خ ث د ب ن يزيد أث و، ثعا أ خ ن د، ثت ا إئزاي إ، ] حدق ا إ ش ث ا قy y a /v [ ") ١ ٠٨٤٩(
يا:لت 3 مماC وحول ه ج ماعه، و ف مح ي ل بن عيا ض غش رأس نمثا ن: قا د،تك ر ا لأن ل م ي
لت هقأا ل ،^يي ن عو ن مما ص- حمته هبذلل ق ثل ث م ح وا ن ؤ-الل ه ؤبز ؤ ئ د ب م صل : أثا م ح م د
يم ر غ أتنا حش يأ ح ذ دواء الم نان ئ بمع ة غش داع ال زالثؤ،الثؤ يا أثا عل ي بف ص ل :ث م ان
شام
Ebû Bekr el-Eslemî der ki: Fudayl b. îyâdj bir topluluğun içinde oturmuş
olan Süfyân b. Uyeyne’nin başında durdu. “Ey Ebû Muhammed!” dedi ve
“De ki: Ancak Allah'ın lütuf ve rahmetiyle, yalnız bunlarla
sevinsinler. Bu, onlaHn toplayıp durduklarından daha hayırlıdır”1
âyetini okudu. Süfyân şu karşılığı verdi: “Allah’ın lütfuyla ey Ebû Ali! Ama
vallahi Kur’ân’ı ilaç gibi kalplerindeki hastalığa koymadıkça sevinemezler.”
شين ت نمثا ن بن: قا ل، ثن ا أ خن د، ] حدثما إ ت خ ا ق بن إبراهي م٢٧٩/ [ ؟- ) ١٠٨٥٠(
،ى م ح ئ د بن ا لخشن ثن ا إبراهي م ،حدق ا أثو م ح ئ د بن حقا ن ا ٢٧٩/٧ ل- ) ١٠٨٥١(
: مما ل ل ي، ج ئ بلع ة ح ثر ي، وأب ا ت ي شقي ا ن بن عيس ه،أكلل ت ا لعليء ئأ ن ف ق ت ن ا " كا ن مع ي
فإت ف غ ش
تي م: أ٠' : ىن3 إل ظ،م ه ق لث م ك م حق مم ز،" ال ت ش غ د ظ ف اتا ق
1Yûnus Sur. 58
Süfyân b. Uyeyne 513
" أن ا مثيئث: أفن ئ<ا ؟ي؟ قا ت: ئ ك،٠٠ S ودظ لل ف ت غ ذ، حنز٠' :؟ أ قا ت٣ ١
ويما اضن ؛ي " محا ض ن ت قزت ال م:تن ذغ ا ق إتزا م ز غ ي ا لق الز؟ قا ت:وأ
قه ر : محاين دعا لي محم د ؤإهإ قات: هل ت،" ^ يؤم م وم ا ل جن اب وللمومن ئ ولوال د ي
٠٠بسيغ ئأ اليممنثة4أن يأم ره الل وأر حم ، وأوأف يي،هكادت> أمئؤغ بثؤ
Ona: “Muhammed (sallallahu aleyhi vBSEİlem) nerede bana dua etti?” diye
sorduğumda başını salladı ve şöyle dedi: “Allah’ın «Hem kendinin, hem de
inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile»4
buyruğunu duymadın mı? Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Allah’a en çok itaat
eden ve ümmetine en çok şefkati gösteren kişiydi. Allah ona öyle bir emir
vermişken bunu yerine getirmeyecek değildir.”
"كا ن: بئقس المم ه اء، ه ال: م ولأ،ت ابن عيس ه ش مع.‘ثئأو ل ، ت علي بن حشزم ش مع: مح ا د
ئأث ا ات ا إل ب م، وع ا إل ب ا ش دا ر ال م، وغ ا إل لأرال م، ع ا إل ألل ي: اممل ن اءر ق القة٠' :ق ال؛
زك ات ا إلألل م فيؤ ال ذي ;خافن الق زالث م، الثؤ نين ال ن ي ; م ال ث ة زال يخا ف ا ه
ي يدعى ،ه ز;ةافن )ه م زأ ر م ئهز اثبي >; م3 زك الخأ إل بأ، ه
ي ه و ت الم
" مت ناوا ت
1Mü'minSur. 7
2HûdSur. 28
3 İbrâhîm Sur. 41
4 Muhammed 19 ؟١١٢
Süfyân b. Uyeyne 515
ثن ا ، ثن ا م ح م د س إشث ا ق الممف ئ،أ ن عتد الثؤ م ] حدت ا إبزا٢٨ </v [ -) ١٠٨٥٣(
وأين هي: ئالوا،'٠ " وهي في كثا ب الل ه: ئ ا لأ،" ؤئؤي ج د ذل ه بنت اه ال ض ا ج ي بدعة ا
ظهز م حث ون الذيق اتخذوا ا نم د: " أن ا ثجمحء قزل ة تث ا ر:م ذ كثا ب الثؤ؟ قا د
وثب د ع ؛ ر ثزم
م ، ن ي ل آ ك ث ث م،4 بدة ؤزكذب ث تجزي المئ ق ب
ما ظ م
ا“ ه١ ء " ت3 ي
" ا لمث اتؤ
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Yeryüzünde bir bidat ortaya koyan her kişi,
mutlaka bir zilletin de içine düşer. Bu, Allah’ın Kitabında da ifade
edilmiştir.” Kendisine: “Allah’ın Kitabı’nda nerede geçmektedir?” diye
sorulunca şöyle demiştir: “Allah’ın şu âyetini işitmediniz mi: “Buzağıyı
(tanrı) edinenler var ya, işte onlara mutlaka Rablerinden bir gazap
ve dünya hayatında bir zillet erişecektir.”! Kendisine: “Ey Ebû
Muhammed! Bu, buzağıyı tanrı edinenlere has bir şey değil midir ki?”
dediklerinde ise şöyle karşılık verdi: “Hayır! Âyetin devamı olan şu ifadeyi
okuyun: “Biz iftiracıları böyle cezalandırırız.”2 Bu zillet, kıyamet gününe
dek çıkacak her iftiracı ve bidatçi için geçerli olacaktır.”
ثن ا ، ثما ت ح م د بن إشحاى الئم في،أ ن عتد الئؤ حدق ا إئزا م [YA./v] -((١٠٨٥٤
1A'râfSur. 152
2A'râfSur. 152
516 Süfyân b. Uyeyne
0 ؤإ، إل ن ي ل غ ح م د ا ه، يشن ح ك ن ه الل ه، ؤ الي ما ري،أز عقيه ا م ط يداري لم ٠٠ : يئولث
" a ثب ت خ م د
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Hadis ilmini öğrenmek isteyen kişi, Allah’a
biat etmiş demektir.”
ثت ا عل ي بن،أيي داؤذ ئ م ثن ا أبو،م ] حدثن ا م ح م د بن الن٢٨ م/ لمم-) ١ ٠٨٠٦(
الح دإ؛ت و ذ إل ،تثئتد \ئ م أ ة،ا جال- ر أن لو " : م وت، ش م غ ت مهن عس ه:3 ه ا،حشزم
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kıbleye dönüp bir hadis ©kuyan kişinin
yerinden ayrılmadan bağışlanacağını umarım.”
ثئ ا أبو، ثن ا أ ح ن ذ بق أبي عؤف، ش ال ح ئذ ب حبي حدثن ا ] ٢٨٠/ [ ؟- ) ١٠٨٥٨(
" يمم ج م ن وع اء ق ط إ ال ض ا ز في دونه ال ' إن ف ذا العلن؛٠ : اثن عسثه3 ظ: هات،نغني
Süfyân b. Uyeyne der لكل: “Bu ilim, bir kaptan (birinden) çıkacak olsa
mutlaka başka bir kaba (birine) girer.”
" : قا ت، م ي ا أث ا ئ خ م ت: إل قالوا، ؟ " ن ط ي٢٠٧١ خ تذ أ ي إ ال قاص إر٠' ت3 ه ا
وه م ،ع ايه الناس النه م ،أمح خ به م وذللث أن الج ه د،أخؤغ الغ ا س إلى ا ي ن م ا لعلماء
—
مب ألوذ
٠١ : ثئأو ل، ش ج ن ت ابن محثة:3 ظ، ثن ا ال دامعا ني4بن عطيه م ثت ا أ ح م د بن ائئ امي، يئئ و ب
" إل ن تزك الث امن ائه؛ ض ا زالثا من يق ا ال،ا ل حه اد ج اؤ أغد اثكئرهأخدوا ا إل ت ال؛
ء ا دا،بأمر الثؤ سم وا، أمحص ل العلم؛ ا س م با ش٠٠ : نئثان3 ] ؤئ٢٨٧٧ [ ")١ ٠٨٦٢(
بأمر وا ل ج ه ل ،باش ا ل جه ل عقوبة أ ف د م ن إليه م ولم يص ن، زافن م بأمر اللؤ،ا ف ن م بالل ه
"ه
Süfyân b. Uyeyne der ki: “En üstün ilim, Allah ve emirleri hakkındaki
ilimdir. Şayet kul Allah ve emirleri konusunda âlim biriyse kemale erer.
Kullara Allah ve emirleri hakkındaki ilimden daha üstün bir nimet verilecek
değildir. Allah ve emirleri konusundaki cehaletten daha çetin bir ceza da
görecek değillerdir.”
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Hayrı çok az olduğu için tartışmayı biralın!”
Süfyân b. Uyeyne 519
؛ن ا لأن ال ع د و ا ل صال ح ي ح جزه إين انة أن ث وذيلق أؤ ياللف، أ د يأك ون للثم ص دي ى ئامس د
ب أل عئه ؛ ال يء
م بم أ د٤١١^ ١ م ن يزأ٠٠ :0شئثا ء٢٨١/ v] -((١٠٨٦٦
تال ؤ،تب غ ا و
” ع ه ز ال غ الم إ ال ج
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kur’ân okuyan kişi, risâleti tebliğ dışında tüm
peygamberlerin hesaba çekildiği şeylerden hesaba çekilecektir.”
ما محو أ حزصئ " : قالوا لخئض ا ل ح ك ماء: محا د، ث إ ش م ا ن، ثغ ا م ح ئ د بن ج ه ص م،التس ري
ج ر أن ث ب: ف و د، " الغ ال م غ وف ز: هزه: ] وقات ن يا ن٢٨٢٨ [ - ) ١٠٨٦٨(
بمحم يتثغي ور ح م ه الل ه٣^٨^ ١ وعثت م: ؤ م ولأ،يدع و أق م ، ل أ1وأئ ا متلق شث
selam veren iki kişiden biri, diğerini gıyabında gıybet türü hoşa gitmeyen bir
tarzca zikretmemesi gerekir,
" ث زين أن نونيتي وثوبمحي لي د- إ،(١٤٠ 0 وإ، ن ع م1 ”ى ن ائ ص ح0 إ:3 ه ا
Süfyân b. Uyeyne der ki: Mis’ar’a: “Bir adamın yanına gelip kusurlarını
söylemesini ister misin?” diye sorduğumda: “Şayet öğüt vermek içinse
”isterim. Ancak bunu bana eziyet verip azarlamak için yapacaksa istemem
dedi.
بظ ثعبتلون بؤ إ ال ثئبهلوا اآل حثاء ال " : قثالث: ] وه ا د ن يا نyay/y[ ")١٠٨٧٠(
ص ؤإلمحك شه اا
فالن،SU :ح د
إ كمح ط كت ندام،الأئزاث
Süfyân b. Uyeyne der ki: “ölenlerin neyine gıpta ediyorsanız hayatta
olanların da sadece o şeylerine gıpta edin, ö lü kişiye de şayet: «?ilan kişi
öldü ve geriye hiçbir şey bırakmadı» denildiği zaman gıpta edilmiş olur.”
٠ : ص ش٩ أم و ل ن بمس15”" ت3 ث ا، ظ نئ؛ا ن، ح د ظ أب و أيوب الش ا دءكوتحي
" ن ي ل ي تا ف ه ا1 ا م ح أ
،ت ا آيو ب
ث، ^؟£١^ ثن ا ا خل س س، ] حدثن ا أثو م خ ئ د بن حقا نyay/v [ - ) ١٠ ٨ ٧ ٢ (
، ؤالؤ<ئ ات مئة م أ م و ال،ت وائ° ق ع د مئه ا ت ن ئ ه ح م تك ون \ثكثز منة نآ،ئكون فيه عشزه خ صا ل
و ح ريستكثر مح د، ؤاقئئ أخمي إقه من امحئى،و حش أكون الدن أخي إي بق ايئ
ر زخ،ذ ال د ي اق و ث م يفون ن ي ة ر زخ، ي ث ن ي ه وبتقآل
م ، ا ك ر وف م ن ي
Süfyân b. Uyeyne 521
Hz. Ali der ki: “Salih amel, insanlardan değil, sadece Allah’tan bir övgü
ve karşılık bekleyerek yapılan ameldir.”
قات نقيا ن بن: قات، ح دبيي أبو عبد الل ه الرازي، ثن ا أ خ ن د بن أيي ال ح واري،ال هسن ج اني
ذ أ م م ه ع دة ذ وس ه 'ك ي م بغد ظ أ ش% وض، م حت ؛ م حت إبمة ا١٤' ؛٠ م حثة
يطل ع الغ امس عقه ك جة اش عغذة م ن إل ب ين ا بس ه وبين ربه يذن
ق ا ن زث ف،ا لخدل
وت ريزئه أ ح شن م ن لتاس ه كتبه، إلذا أخلهن ال م د ي امئ ا، لأن ذنتة محال ق ئ للتاس ه،ال جائر؛ ئ
يطل ع الغامس علته ودة الل ه إل ب يئ ا نمته وبين زم بذن
فإن ئ ف، الثة ص د ة م ن أه ل ال ق ه م
م جا مهك م من، لأن ذمحه م ح تبد لياسه،ق، زثأ يكي من ا م حاجت؛٤^ ^ ١عن ا كن ز إ ر
Süfyân 522 ء. Uyeyne
ؤثذا، ف ذا يفنهن للغاس الت ج ارة يطل ع الل ه م ن قلبه عل ى أثت نابت قي ال د قا،مت ج اورين
" لل د ي مح ب يقلهن للن ا س ال زئذ يطل ع الئت م نفلبه على أثق
Süfyân b. Uyeyne der لكل: “Kul kendini bir şekilde gösterir de içi de
kendini gösterdiği gibi olursa Allah onu adalet sahibi kişilerden biri olarak
yazar. Kendisiyle R^bbi arasında olan bir konuda bir günah işler de
.insanların bundan haberi olmazsa Allah onu zalimlerden biri olarak yazar
Zira kendini gösterdiği şekle muhalif bir şey yapmıştır. Kul kendini bir
şekilde gösterir de içi kendini gösterdiğinden daha iyi olursa Allah onu
fazilet sahibi kişilerden biri olarak yazar. Kendisiyle R^bbi arasında olan bir
konuda bir günah işler de insanların bundan haberi olmazsa Allah onu
,fazilet sahibi kişilerin arasından çıkarıp adalet sahibi kişilerin arasına katar
ancak onu zalimlerden biri olarak yazmaz. Çünkü kendini gösterdiği şekille
.böylesi bir günah işlemesi muhtemeldir
Yan yana olan nice ظ komşu vardır ki biri insanlara ticaretle uğraştığını
gösterir, ancak Allah kalbinde dünyaya karşı zahid olduğunu görür. Diğeri
ise insanlara zahid olduğunu gösterir, ancak Allah kalbinin dünya sevgisiyle
dolu olduğunu görür.”
،ت كن ف عند نعظ ن بن عيتثه3 ئا، ^ ^ ١ م بن حم ظ٤^ ^ ١^ ١ ظ ثزفث،بن تهزم
ع اءى- لأن أ: أ ح مني غن ه و د م طؤف، أي ت ح م د \ل :3 ءق ا،■إ؟قي زي ث م ن أ هدب ع ذاا؛
^ ١ : ر مح م أ ئ ن أ خ ي رمح ق أ م ت ز د أ ت يو،ذ أ ن ي ف أ ش م أ خ ي رئ ص أن أ ش
^ا ل منان قو ج د ت م ف أ شلت م ا ن علته الث ال م ن ع ا ل عافتة ا لخي ء ة م ه ا ؤيت م انئتد اثة أؤاث
في ائ م£١^ ١ ة مح لولم ز، ^أ٧ ن " ذع:؛ و د١١٤٠ : ؛١١ ؛، ٤١١^ ئت ئ، ىة ال
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kibirlenmeyi ve övünmeyi bırak da mezarda
kalacağın uzun süreyi düşün” denirdi.
1SâdSur. 30
2 Sâd Sur. 44
524 Süfyân ء. Uyeyne
،" النطي ح sllj ^ ؛ ر ك زİJUJ1 ،b\؛f إدا٣ ويد، جمارك مء نقيد ف؛ م حإ ب ا لخى ث ر ن
١۶٢ وا ج ث د، و ' ها مح وا جمنك،ض ئ رارثآ وأعق ا ،س ارنا ن م حا أ ا مح " : وكان ف و د
زقت، قاد بغضه م " قت ورد ا ال وأل وا ال حر تت ا ئ مت ع ب: ه ات، ثن ا نقيا ن،أ ح م د بن عئذه
ن خ ئ0 ء إ، ثف الون عنة1 ذأهنب؛غ وا ظ م ذمون عقه بم،ح س- ن ط ي ء ا،مار'ب غ طاؤ جزلت
٠' بع د ا ل م ا ئة٤ الثن ا انبث ا، الثن ا ا خل اهبع د ا ل م و ت، م لك ع والس ك نCللمحالق
ظ للف ال٠٠ : ق ات اخل ا إل لئن اب د، 'ك ان زب د ع ا إل وآ م غ ايت: ق ات، ئ شق ا ذ،م ح دة
ئءذا، أة أني ئ ق ظ ة؛بمال ؤك أغتد به: ض ؟ هد مح و ن ؛ ر- أثوبي وخ ثا،<أ م زالق ا
Süfyân b. Uyeyne 525
Süfyân ط. Uyeyne der لكا: ,Biri âlim, biri de âbid iki adam vardı. Âlim
âbide: “insanlar ilmime ihtiyaç duyup yanıma gelirken sen neden
gelmiyorsun?” diye sorunca, âbid: “Ben az şey biliyor ve onunla amel
ediyorum. Bitince de yanma gelirim” dedi,
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kin denilen şey, hasedin kendisidir. Bu kinden
sadır olan şeyler şer (kötü) olarak nitelenir. Bunun, insanın içinde kalan
kısmı da kindir. Kişinin içinde hasetten bir şeyler var olduğu sürece selamete
.eremez
' جا لس٠٠ : أم ا ل0 كا: قات، ثن ا نئي ا ن بن عيس ه،ثن ا حقا ن س ثا بع بن ص خ رة بن ج ويرثه
Hüseyn ط. Ziyâd der ki: Süfyân b. Uyeyne’ye Allah’ın “iyilik ve takva
,üzere yardımlaşın”1 buyruğu sorulunca şöyle dedi: “Bununla amel etmen
buna davet etmen, onun yapılması için başkalarına yardım etmen ve
başkalarını bu yola sevk etmendir.”
تحا ،م ح هم د الل ه س ن ثن ا ، ثئ ا أ ح م د بن م ح م د،حدثن ا أيي- ] ؟Ai/v [ - ) ١ ٠٨٨٤(
: بمولط، بن عيس ه0 مثين ت شئي ا: تمولط، ش ج ن ت يلم ز بن ا ل ح ا ر ث: ثن ا ئهتز^ء قات،شل ته
، ثن ا أبو بكر بن عتيد، ش محا ، ح زثن ا م ح م د بن أ ح م د بن أبا ن. ثغ ا أي و بكر بن غم د،أثان
ز ح ئئزف وا لم " : ئئ؛ان بن محنه3 ت ئ3 ه ا، ثت ا إمئخ ا ق بن مني ب، ثت ا ف ارون بن غمت ان
،فنق
ف ات ؤ؛؛لث !ل ص ؤنؤ ي
غثت م ن أن م،ف ن ؤ؛آلف
ال فيل ق ؛لقث ن ي1 " لأن يم:> ظت،س هعي
'٠ الئ حتث وة ق خ محب تنمر ه و حض م نك م ك عصته ال ءواي.جا- م ل\لآء ؤ |ن الف؛ن
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Sende olmadığı halde kötü şeylerin sana isnad
edilmesi, sende olan hayrın söylenmesinden daha hayırlıdır.” Süfyân sonra
şu âyeti okudu: “Haberiniz olsun ki ifk (iftira) ile gelenler içinizden bir
1MâideSur. 2
Süfyân b. Uyeyne 527
" عئد ذك ر: بمولط،ت ابن عينته ش مع قات؛، ثئ ا م ح م د بن حث ا ن،م ح م د الجعس ي
٠٠الؤ ح م ه ا ل صا لح ينثأر ل
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Salih kişiler anıldığı zaman rahmet iner.”
ثن ا ، ثن ا هم د الثؤ بن أخن ت بن حمح ل، ] حدق ا أثو بكر بن مال كya ،؛/v [ ")١٠٨٨٩(
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Ancak çağrıldığında gelen kötü köle gibi olma!
Ezandan önce namaza git.”
بث " م ن ثؤقير ا ل ص الة أن- ثق وبت قا د ز، ت وت م ن ت شقيا ن3 [ قاYAö/v] - ( ١٠٨٩١)
1NûrSur. 11
528 Süfyân b. Uyeyne
ش عتا د الل ه أخت قس ش م ع ت إن ح اى ى ^£١؛^ ،بم ولث :شمع ت ابن عس ه ،يمولث ٠٠ :
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Aflah’ın kullarından hiç kimse yoktur ki, ya
bir günah veya ona verdiği bir nimetin şükrünü hakkıyla eda edememesi
”sebebiyle, Allah’ın bu kişi üzerinde bahanesi olmasın.
بس أ ص حابث ا ،ثن ا أبو ثوبه ال ثي خ بن ثابع ا ل حلبي ا ئزقوس ي ،محا د :ن ئ د
الل هء محا د :أقأثا م
ج ئ بدأ به ،م ما 3ت نئ؛ ا ن بن عيينة ،عن ه ص ر ا ل ع؛ ل م ،هق ا ٠٠ : 3أنم ئن م ع ؛ ق هونه
ي ن ا قت <تل خت ه ،نقا ل ؤزن ا " كان الثق مع دبهز وهز يسغفزون^ ي و ح دون ،وه ات:
و جنة غنءنؤ اه> ،ئم ظ:،3 م أى^ ١؛ الدي 4ق محويه :ؤ«ث اي وا ق م م حة من ز
بت ،وقا د< :ؤوا ظئوا أ ك
ظخذن غ ه م
<ؤواعل ما أ ك \ f ö \yزأزالد م ئ 4تأ ق\د < :ح
بؤ ٠٠ با ل ع م ل ش ف يغ هأن لل ه خنثة^> ،ث م أنز غن مت م
م بن مح عن، ش م ع ت نمثا ن بن عيسه ي ح د ت: محا د، ثن ا خابت بن ي ح ش،أثو رزئ
1 Muhammed Sur. 19
2EnfalSur. 38)
3EnfalSur. 33
4 Nuh Sur. 10
5 Hadid Sur. 20-21
6EnfâlSur. 28
7 Teğâbun Sur. 14
8EnfâlSur. 41
530 Süfyân b. Uyeyne
ثن ا أبو ال ث ى،بن ئ ح ئ د بن الح ض ثن ا إبراهي م ،ثن ا أيي ا ٢٨٦/٧ ل- ) ١٠٨٩٠(
،W سمع ت ن م؛ا ن ى: ق ا د،بن عئد الؤ ح م ن ثن ا يون س ،ئل بما ن بن داود الب ح ر ي
Süfyân b. Uyeyne der ki: Hz. Eyyûb: “Allahım! Sen de biliyorsun ki biri
senin rızan, diğeri de benim arzumun doğrultusunda olan iki şeyle
karşılaştığım zaman arzumun doğrultusunda olanı bırakıp senin rızan
doğrultusunda olanı seçmişimdir” deyince bir bulutun içinde on bin ses
ona: “Ey Eyyûb! Böyle yapmam sana ihsan eden kim?” diye sordu. Eyyûb
bunu duyunca başına toprak saçtı ve: “Sen! Sen ey R^bbim!” dedi,
بنO ثت ا ن صا، ش ال ح ^؛ بن م ح م د ثن£١^ ئن ا ، ] حدثن ا أيي٢٨٦/)" ! ؟١٠٨٩٦(
ثن ا أحمعئاني،دوئة ا ل حؤائ ج ثختزن ال مح د ربئته ا إلى م ن م ه ا ت: قات،ح ا جتلث
أدئي ث0 ؤإ،أهن؛نئ ئ د هب |ن أدشت أ غ د ؛ ك ز،ر إ بثاباف، الئاا، ؛ئظن٠٠ :ك لت م ه،م ت
rıza gösteririm.” Bir defasında da Ebû Hazım, Medine valisinin yanma girdi
ve şöyle dedi: “Kapma gelen insanlara dikkat et! İyi insanları kendine yakın
tuttuğun zaman kötü insanlar senden uzaklaşır. Kötü insanları yakınında
tuttuğun zaman ise iyi insanlar senden uzaklaşır.”
تتكئ؛ مم ظ ظ بأ ت م س ، ئزنت ا ك ا ن،^^^١' |دا مرخ٠ :لت1 ئث؛انت و”ك ا ن م3li ! د معه
تن إ ال مي م أنز اللمؤ ال " : قات علي:ب ولأ
م، ثمث ا ن
<ت ش مع:3 ئا، ثن ا ا ألص ن ئ،أث و بمل ى
Süfyân b. Uyeyne der ki: Hz. Ali: “Allah'ın emirlerini ancak hakkı
uygularken başkalarına aldırmayan, amellerinde günahkarlara benzemeyen
ve hırslarının peşinde olmayanlar ayakta tutar” dedi,
îshâk b. Ebi isrâil der ki: “Gördüğüm kadarıyla Süfyân burada kendini
kast etmekteydi.”
532 Süfyân b. Uyeyne
دئون م ح دا ر إ ل ماا
Süfyân b. Uyeyne der ki: Haşan: “Ebedi bir hayat için yaratıldınız. Ama
.şimdilik bir yerden bir yere intikal ediyorsunuz” dedi
م و د غ ثزك ح ك مته هأ م س حكي م " ا ال؛تا م:ال1 ”ىن يم:3 ئ ا،ث ا ن بن عيس ه1ظ ن
Süfyân b. Uyeyne der لكل: “Denilir ki, günler üçtür. Biri bilge olan
.dündür. Hikmetini sana bırakmış ve veda edip gitmiştir. Diğeri bugündür
.O da sana veda edecek olan dosttur. Sana gelene kadar seni sevip durmuştur
.Sen ona gitmeden o yanına gelmiştir ve kısa zamanda da senden ayrılacaktır
Diğeri de yarındır, ancak yarının insanlarından olup olamayacağını
”.bilemezsin
" ظ أ حئهس عتد: مولت، شمع ت !شر عيس ه: محا د، ^ بن مث ج ز١^ ثط،عتتد بن ق ر ي ك
وبصزه عي و ب، ؤأئطى لث ائة به ا، أ ب ث الثة ا ل ح ك م ه في م ن ه ثاب ا ال ا يوما لل ه أوب عين
Süfyân b. Uyeyne der لكل: “Kul, Allah’a karşı kırk gün boyunca Ihlâslı
olursa, Allah onun kalbinde hikmeti yeşertip bitirir. Sözlerini hikmetli kılar,
dünyanın iyi kötü tüm kusurlarım kendisine ayân beyân eder.”
Süfyân b. Uyeyne der ki: “dizler için kötü yöneticiler ile kendisiyle amel
edilmeyen bir ilimden daha zararlı bir şey yoktur.”
ج
" تن ص ز ز ئ ن ^ إ؛ا ئ ا ل ه ز ي ١ ،ح ش
ك أ م ن )ل ب ن ^ ؛ثب ي ي م أ ن ١
ي، عن ال زهد، مادت " ن ئ د المز ه ي، ص نقيا ن بن عس ه،خ ئ ذ بن ج ه ص م ثن ا م ، ال ول د
A li b. Ebî A li der ki: Süfyân b. Uyeyne bize doğru döndü ve: “Geçen
yılın kötüleri, bugününüzün hayırhlarmdan daha hayırlıdır” dedi.
Süfyân b. Uyeyne 534
بمولط•' قات ق ارون، ص ب غ ت نمي ا ن بن عيس ه: محا د، ثن ا م ح م د بن ع مرو بن ا محا س،ت ل م ه،
" : قات،'٠ إئلث م ت ي م ئ ان رب، " م حا ال ئ خ:حأبن الجنؤب ذ لأي إشخ ا ة اقزاري
" ذ الثؤ ف قا يؤم ا ل ما تة م إ ة دللث ثق ش ي ع ي
ز لخت "كان لت غثد محجاء يؤم ا ل ما ئ ة أ م ح ل:ح ن ن ه يؤم القيام ة ق ال قة " أ ق د القاس ي:قث ا ث
" : مما د،بم د أ على رق ابؤ ال ض غ زي، إن ن م ا ن: يقأو ل،بن ئهد إبراهي م سم ئ ت:قات
ibrâhîm b. Fehd der ki: Süfyân b. Uyeyne arkadaşlarım hor gören bir
adamla karşılaşınca ona: “Her grubun yanında onlara eşlik eden bir köpek
de bulunur. Elinden geldiği kadarıyla o sen olma!” dedi,
حص ن م ن إل خرا ج " بؤ ا: محا د ت غ د بن أيي ومحا ص: محا د، ثن ا نتيا ن بن عيثه،ب سار
ا,ص ظ
ز ي ه د ظ وثئن ن ي ي ربو حممه المموى ال " : قات، ثن اشمثا ذ، حدئنى ر
٠٠ و ح ى يذ غ اإلل ء زن ا ثش ابه منة، ا لخزام ح ا ج را م ن اخل ال ء
أخؤ ف ب ن، لأن ا م ن أن أم ثغ ال دع اء٠٠ :حازم أب و 3 ما: قات، ن عس ه0 ثت ا نمثا،وكيع
Süfyân b. Uyeyne 536
Ebû Hazım der ki: “Ben, dualarımın kabul görememişinden çok, dua
edememe durumuna düşmekten korkuyorum.”
فتبت
م 0 إ٠٠ : بمولط،ت ا لخشن شمع : قات، ثن ا أبو ث و ت ى إ ن زاي د، ثن ا ث م ا ن،ا ل ح م ئد ي
ش د ا ل ل ن ب ال ق ا ت ب ؤ ياا
Hasan-ı Basrî der لكل: “Kul bir günah işler de bundan dolayı içinde daima
bir sıkıntı taşır.”
تحا أبو مو ت ى، ثن ا نئتا ن،ث إ ا ل ح م ئ د ي، ] حدبن ا محم د بن ي مyaa/y [ ") ١ ٠ ٩ ١ ٥ (
نlir : يأم و ل،ت ؛بن م حثة ش م ع:،3د ا ، ثت ا عئد ال ر بن م ح م د، ثن ا أوئ زرعه غث ي،اثكل؛ م
Süfyân b. Uyeyne der لكل: Mâlik b. Miğvel bana: “Ey Süfyân! insanları
sana muhtaç bırakacak bir zaman kötü bir zamandır” derdi,
ي ذ ثذ ثن ا ، ثن ا أثو مح م بن عل ي، ] حدثن ا أثو أ خ ن ذ ا لخزيم ي٢٨٧٧ [ ")١ ٠٩١٧(
” ب م اني ئ مؤقئ ا
م ح م د بن آيوب ،قات :ش ج ن ت متمت ا ن بن م حثة ،مولت :ئا 3لي بشن بن من ص ور ال زاهد "
لمضي حتلق إدا ن وب ؤ إل يا ثئ؛ا ن ،أئلنمي م ن مئ رهة القاسي ،لثثت أن يخون في ا ل ما م ة عدا أ
ص" ظ؛ل مق ب أ
!Süfyân b. Uyeyne der ki: Zahid Bişr b. Mansûr bana: “Ey Süfyân
Tanıdıklarını az tutmaya çalış. Zira kıyamet gününde yaptığın kötülükler
rtaya çıkarıldığı zaman mahcubiyetin daha az olur” dedi©,
إثن ا يريد بن معاويه ،قادت ش ج ن ت اثن عيس ه ،تق ون :س م ع ت متاورا ،^ ،^ ١م ولط ٠١ :
^ ،^١فتنقل مما ل : طعاما ز ال يآكز ولم ثن ى أ خذا، ال جزمه ،ئ ذ ك تب الئه أ م
إل ،ه ا د : ا س د ئ م د ال د تن ث خ م اق م ج أثو خ م حا (] ٢٨٧٧ { - ) ١٠٩٢١
تن ع ئ ال د ئ ئ ،ف و ه : إ :م حل م ث ح ن ث ذ إ ومح م امحه ئ ،ف و د : ال م جت ئ
من ا ،ئأزئ ع 1دث ا ز؟ مبي مأئة ،أة أدن ش ث خ م ،أئخو؛كث
م :ا أب ا ث خ م ، ج زأتة ،ق ا ت :تثل ث ز بم ث إقه ا ودائ عوا ،ق ا ت : ئ ف ا ن ته ،ثأ
إ ر اك ار> اقلي با ل م م ر ،زنن ذهب إ ر ب قات :نن ده ب إ ر ال م ا ميال ذة ،زنق ذه
\ل دي ن ي ج م ع ؛لثت ل ه ال؟ز واأ ما 3نع الئ؛ي ،ث أ أ ئ ث أ ي ح دقه ،ءق ا ; 3كط |خ وه أرب عه:
ئنق ا م ح م د ،وع مران Cنابناهيز ،ؤأئ ا ،ئ م ح م د أكتزل\ ،وعمران أص مد\ ،ن ك ث ألشهئه م4
أكيم منة حنثا ،ثاثث الة الل ه هئ في ا ل حش ب ،فتزؤغ من ب أواد م خم د أن ثثزؤغ رغ
نا أخذوا الة الئت بالممر في الن ان ،فتزوغ م ن هي أ ك م بئة ن ا ال ئاثث ب يال ذ ئ ،وع م ران رغ
م بن زا جي ،^ ^ ^ ٤ علتن ا مع قغ عئ وة قس ا ،ق م ت في أ رين ا ،ق ز ؛ نلم في يديه
ه " ق ي انيأ ةم ع ر أربع :غش د؛نه ا ،و -ح تب ه ا ، ح د ي ث ق ض بن جئذ ه :ظ 3ه ي
الث*ث اؤ يزكه أس ن ه ن ئؤئه " ، ،م ح ن ت تمس ي ؛ند؛ ئ ،وثخميمحن 1ل م ٤١^^١بننة أعفأ م
بت
م ' ا إلين ا ن قزت٠ : يم ول، ش م ع ت نميا ذ بن عيينه: يم ولط،شر صع يد شبغ ت،
540 Süfyân b. Uyeyne
: قات،ب خ ا ئ
ن م سد ثن ا، ه د ال م
م ] خدتثا إتزا م ز ئذn ،/ v [ - ) ١٠ ٩ ٢ ٣ (
وأتا الي وم هد، إلئ؛ نأيت م ث تحه وكه و ال ج ل ن ت إثهب،إر ا لخن ج د قأب ص م ح ائ ظئ
: إل ئ د،م ح ق ي هؤ الء ال م ح ا ن
ح رغ عليثا نميان: يبمولث، ت م ن ت العب امس الترمم ي: ثئ و لأ، خ ن ي أ ل ا شه ل بن ج عف ر بن
" أمح خ إ:31İİ ، ٠٠ " ت ؤ م: قالوا٠' ف أ ا ه ث ئ ش م ؟ ص مح نا " : ق ات،" م "
1TevbeSur. 124
Süfyân b. Uyeyne 541
نن ا٠٠ : قا ت،' ٠ م أ ٠٠ : قا ر ا٠٠ م ج ض ؟ ئ " ث ل ي ف ز أ خ ت: قا د، ٠٠ " ت ش:قال وا
:ف م أخد ئ أ م ؤتئئ؟ " قالوا،<" : قا د،" " مح ي:ق د محل ئ ا ص؟ "قالوا
م أط " فت ف: ق ا ت،" " ث ق:' قالوا٠ م؟ " ن ا ف د ا م ح ذ ئ أ: قا ت،" " م حإ ا
٠' ص؟ " غن ا ه د تغثذ ئ ئونفن ش: ق ا ت،" م أ " :م مت اريه؟ " قالوا ئ
نم ؛ان3 ظ:،3 ئ، ثن ا ي حيى بن يون س، ثن ا ا لخشن بن الم زج، ثعا أبو بكر بن دريد،
ثن ا مشهد بن، ح دقتي أ ي، ] حدثن ا عبد اللب بن م ح ئ د بن جغ مر٢٩١/ [ ؟- ) ١ ٠٩٢٦ (
3 قا، ذئ؛ا ن بن عيثه3 ه ا3 ظ، ثن ا أبو ثوبه البيع سب ا بع، أ ص حابثا، ثت ا سس،ه د الل ه م
ه ا د، ٠٠ثل ض مقل يمحو ال ،م مح ث اتت ا ل ض ج د قض " :ب د ال د ته أ ه ز
م،م
ي ق أتت
ض أذ تقوت يف ب دة
لؤ خ ن ث ف ها م، " ثا أبين الجنؤ ب ذ:زيت زفز طلحه
^ الثث ي ج ع د ثت ت خ ن ي ا وثززمحئ م ن ح ي ت ال ي ح س ب
1NahlSur. 90
Süfyân b. Uyeyne 543
yaparım. Zira Allah: «Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona
bir ؟ıkış yolu a ؟ar. ٠ ٨ ٧ beklemediği yerden rızıklandırır»ı buyurur.”
، ثت ا شهد مر ع د الل ه، ح د ق ي أبي، خ ئ د م ] حدق ا عئد الله ن٢٩٧٧ [ “) ١٠٩٢٧(
أنزئثا إقأك م ؤ ق ذ: عن مله، " ن غ ل نمثا ن: قات، ثن ا أثو بؤيه ا مي ع،حاب ا
ثت ا سس أ ص م
وص د ق، وؤثاءبالع هد،ش ان جؤاي ح ب ن، به ا ومص ل ب ع ضه م ب عصا ، كان وا يش رفون به ا
به ا التي ك ئ ز ح القأك م بم كارم أ. إثن ا ج اء محا م ح ث د: ق ات، زأذاؤ ا ألمائه، الح دي ث
" : قات،" 4 اا وزفئثإ هف ذ م ك:س د وق\ت،" ن1ال م محاليى-م أ أئ ظق ظجب أ دي
'٠ه م نن ول1ظ ل وأشهد أق، ه٠٩ أنيت أة الم ه،و ^ د ي ض ال ال
Ebû Tevbe er-Rabî’ der ki: Süfyân b. Uyeyne’ye “Andolsun, size öyle
bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı
kullanmayacak mısınız?”^ âyeti sorulunca şöyle dedi: “Kur’ân ahlaki
meziyetlerle inmiştir. Zira onlar daha önce iyi komşuluk, ahde vefa,
doğruluk, güvenilirlik gibi meziyetleri onurdan sayar ve bunlara göre
birbirlerini üstün tutarlardı. Âyet şunu demektedir: Muhammed ( الا)وااةااوةaleyhi
vesellem) sizin de onur ve şeref duyduğunuz ahlaki meziyetler ile geldi. Bakın
bakalım, sizin de kınadığınız kötü meziyetler getirmiş midir? Kötü olana
kötü, iyi olana da iyi dememiş midir?”
ئ ئ ى " غ و ي اءل ذ ي مب ت د ع ظ ي: ي ال؛ئن إل هوي " : قاد، م ض انن
لري،ا كك
م ن: أ ج ري أ جازف ال ق أ ه ا د لف ا: ثمم محال ت، ق ا ن ت غش ذيف ا،نا ي ب بتن هم و م شغ
ت ذ ث ذآ ال ذ ي: أ جيزي؟ قال ئ ص و: 3 ثا، ه ؛ ال 'ل ه ال أن3م قي ا د ص:أ ي ؟ ق ك
، هقت ح ئاة، في ثهلنل ث: حمئا ك ؟ قال ئ- وأس أ: قاد،طيي إزثا إرب ا إن هدر عل ي،حل م لف
1İnşirah Sur. 4
Süfyân ء. Uyeyne 545
حيه ح ز ج ت، يا عتذ ال ثؤ: 3 صا، قت أ ث د عل ى عمم ه خ ز ي ن ة ء إ دا ر ج،هد ح ل ت في بقل يه
ه ا ح م م ن ى: قا ؟ ئ، ال: ا- ل ه3 ؟ ظ٥^٠٣ ث ن ى ش خص ه ؟ ث ن ى:ال ت لت-هه ،و بد هو ر
م ح لت هزم ى،و غذ؛ ت3مما ،م-حتنءج ث >ققثاة بأ دهغ!ثه ق ظ ا- د ا4İ؛fU )و ثذ :3ق ا
ث م ع ا ب عنب ص ره، ٧^ ^ ^ ١ أئ ا:أن ث تزخنلف الل ه؟ ا ه ات من :ه مات به ا
Adamın biri ava çıktı. Av esnasında bir yılan bineğinin ayakları arasından
girip önünde durdu. Kuyruğunun üzerine dikilip adama: “Allah seni
korusun! Beni koru!” dedi. Adam: “Sen kimsin?” diye sorunca, yılan: “Lâ
ilâhe ilallah diyenlerden biriyim” dedi. Adam: “Seni kimden koruyayım?”
diye sorunca, yılan: “Arkanda olan adamdan! Zira beni yakalarsa parça parça
kesecek!” dedi. Adam: “Seni nerede saklayayım?” diye sorunca, yılan:
“Karnında” dedi. Bunun üzerine adam ağzım açtı, yılan da ağzından karnına
girdi.
Çok geçmeden arkadan boynunda kılıcı olan bir adam çıkageldi ve: “Ey
Ailah’ın kulu! Bineğinin ayaklarının arasından bir yılan çıkmıştı” dedi. Avcı:
“Bir şey görmedim” karşılığını verdi. Adam: “Ne tuhaf konuşuyorsun!”
deyince, avcı yine: “Bir şey görmedim” karşılığını verdi. Bunun üzerine
adam çekip gitti. Adam dönüp gidince yılan avcıya: “Adamı hâlâ görüyor
musun? Karartısı da gözden kayboldu mu?” diye sormaya başladı. Avcı:
“Görünmüyor” karşılığını verince, yılan: “O zaman iki şeyden birini seç. Ya
Süfyân b. Uyeyne 546
Bu sırada bir dağın yamacına kadar ulaştı. Orada bir adam gördü ki daha
önce böylesine güzel olan, böylesine hoş kokan ve giysileri böylesine temiz
olan birini görmemişti. Adam: “Hayırdır neyin var?” diye sorunca, avcı
”!yılanla arasında geçenleri anlattı. Adam ona bir şey verdi ve: “Bunu ye
dedi. Adam onu yiyince dudakları seğirmeye başladı. Sonra bir şey daha
verdi ve: “Bunu da ye!” dedi. Avcı yiyince yılanı ağzından parça parça
”?çıkardı. Avcı adama: “Allah merhametini senden esirgemesin! Sen kimsin
diye sorunca, adam: “Ben iyilik’im” dedi ve gözden kayboldu,
ثغ ا أبو ت صر ، ث خ ئ ذ بن إبرا مي؛ بن أ ح م د أبو حنا م حدق ا ء٢٩Y'/v )“ ت١٠٩٣٠(
ثن ا ي حيى بن ال ال ثئ ا أ خن ن بن ائث الؤ أخ و ي،م ح م د بن ا ل ح ج ا ج الث ل م ي ا ل مق ر ئبالؤاف م ة
ن ح مج،^ ^ ١ ^ ^ وبموم شء وكمن ثبتر ؛١ يصوم،ي ال معه ؤزغ3 > وك اد، ج م
أ حزني أ ج ازف ا ه أ، ي م ح م د بن ح مثر:ت له همال ، إئ عزص ت ل ه حيه، ذابث يؤم يثص ث د
Süfyân b. Uyeyne 547
قات لف ا م ح م د بن جتير :مم ن؟ عال ت :م ن عدوي ئد طإتغي ،ظ :3وأتن ^ ^ ٤؟ مال ت
.ئ ن ه د أن ال !له ؛ ال،^ ١ ه :م ن ^ ،^ ١ظ :3م ن أي أثؤ أن ج،؟ ثالت> :م ن أم ة ث ح ث د
ق ك :اد ح ل ي فيه ،ق ال ئ :تزاني غذؤي ،قا ت :نش ل ت ه ز ي ، ه ا لأ :مم ش ح ت ^؛٤^ ١
م ش ه ،وشك ا ن س ماواته إن أائ قلتلئ ،فا 3م ح م د :ئ ال ممئأ ن ت ا ؤ ي مينه ا ،ممث ح ت محم ي
م ح ي ق ،أل ■ع ا رءبم ي ر ج ل ومع ه صمص1م ه ،وما 3ت ي ت خئ ن ،ئ ك U : فيه ،ب م ئأس 1ب ت
ث،ث ا إ ؟ قا 3ت أني ث عدوي؟ هل ت *.ؤم 1عدوك؟ ء ا - :3حثه ،ئ ك :الثه-م ال ،زا«تثئثنث ن ز
3أس ه ا مال 4مؤ ،وقد غين ئ أتن هئ ،ب م مص ئ ت أمح وأل دلل ا ،أل هد أ حز ج ت ال من مش
أزى قس إئ،تث ائا ،ق ن ق : \ ل ٣ ثذ؛ ، ^ ^ ١ق ن ت ص م ن ئب ي! ^ ١ :c«Jü jîi ،
ئ 3ن ح م د :يزم ت ت خن اإإ؛ئ م ح ي ،مح ا -م ح ي ،مح\ ل ت :ئ ز س | س ا ال ،؛ن أندبي ،أن
زن ا نا ج ذ؛ م ن امحتتن؟ ئ ك: حر أزى إئمن ائا ،قال ي :ا الن يا م ح م د ،ا قل ص ب ا حن ج ي،
ب\ل
ك آ ت ذ ك ئأغثه في جؤفالل ،،أؤ أ ئ خ ئ ئكثه ءأط زخ ج ت ذ
هي؟ د ا ؟ ت ٩ :أن أ م ح ق "ج
عهد ت |ل ي؟ أس ^ ^ ١الذ،ي روح ،ظ :3ئ ك ١^ :نت ح 1ن ^١؛ ! أنن ^^^١
ت نس ع ا هدتيه؟ وان م ي ن ال ذ ي خشي ،ل ي؟ ن ا أن ر غ ن ا نس يت ه إ قال ت لت :يا م ح م د ،لني
ه ؤا حز جته م ن ا ل ج م ة؟ غأى أي ف يغ أمح ا لخداوة 1ل ى كا ن تبس ي وبئن أي لث اد؛ ،ح ي ث
هأم هد ا ل؛تب ل " 15ن بد م ن هئ إ-لث ! ظ :3ئ ك لهأ :ظم هل؛ةي حش أ مي ز إ؟ى ث ح ت ^١
م يئ ل م ^ ١^ ١أمر م نتث ؤ ك منة إ ال "كمسيه ا ،بم بالم درة ا ش اشتريت به ا عأى عزشلف ،
ال و ج ه Cط ي ي الؤاثمح ة ،محم ي م ن ال درن ،ق ات لي: ح ن ث ي ت ،قعا رص ني ر ج ل صال ح صبي
>ث الم عوت م ،ق ن ق :زغ لمب ف ^ ^ ١؛ ٧أيي :،Ju ،ظ ني أز؛لئ قذ ث ص ئؤئ ك؟ ق ك :ي
ظ م إ :□ ١٠ ،وأين عدوك؟ ئنث :قي ج ؤ ض ،ئ 3ق :خ خ ،ف، أخي م ن عدو ئد
ه ا :3ا"مح غ ،واب[ع ،هنص غت م ف ت ن ت نبي ،موص غ فيه م ئ د وزمؤ زتمنه ^ ^،٤١
وبلع ت ،دا 3محمد :ق م أئيئ إ ال سينا خ ز معصتتيب لى ،م بج ت به ا م ن أن مل قهئعه
إل اثز؛ي م ن غل غ بنشء ئشجنف، ط ق ك ؛ ٧أي ي ،أ حم د فتعك ث باو-جلب م قهئعه،
قات :أ الئ رش؟ ئ ك :الل هأ ال ،قات :ثآ ت غث ذ تق ج م :ره نئ ا ء ذ ي ق وبئ ش ه
إ ر ا ل حنة ه ح ذ طاق؛ حضزاء ،ما ل حى به ا عبدي م ح م د بن جنيي ،يا ابن ج ئير عتئلث
باصطلثا ع ال ئ،موز ا ،ه ابه م ي مصا ر غ ؛لق وع ،ؤإل 4إ ن ص قن ة ^ ^ ^ ١إ؟يه لم يص ع عئد
Yılan: “Ey Muhammed! İki şeyden birini seç” deyince: “Nedir?” diye
sordum. Yılan: “Ya ciğerini içeride paramparça edeyim ya da seni ısırıp
bedenini cansız bir şekilde yere sereyim” karşılığını verdi. Ona:
“Sübhânallah! Bana verdiğin söze ne oldu? Bana ettiğin yemine ne oldu? Ne
çabuk unuttun” dediğimde, yılan: “Ey Muhammed! Atan Âdem’le olan
düşmanlığımızı neden unuttun? Zira onu kandırmış ve cennetten
çıkarmıştım. Senden böylesi bir iyiliği yapmanı neden istemiş olabilirim ki?”
karşılığını verdi. Ona: “Beni öldürmek zorunda mısın?” dediğimde: “Vallahi
seni öldürmekten başka seçeneğim yok” karşılığını verdi. Ona: “Beni illa
öldüreceksen o zaman biraz zaman ver de şu dağın yamacına ulaşayım ve
orada kendime bir yer hazırlayayım” dediğimde: “Olur” karşılığını verdi.
550 Süfyân ء. Uyeyne
Adam bana: “Ağzını aç” deyince ağzımı açtım. Adam ağzıma zeytin
yaprağını andıran taze bir yaprak koydu ve: “Bunu iyice çiğne!” dedi, iyice
çiğneyip suyunu emdikten kısa bir süre sonra karnımda bir sancı başladı.
Sancıdan sonra onu arkamdan parça parça çıkardım. Yılanı çıkardıktan
sonra adama yapıştım ve: “Kardeşim! Lütfedip de seni bana gönderen
Ailah’a hamdolsun” dedim. Adam güldü ve: “Beni tanımıyor musun?” diye
sordu. Ona: “Allah için söylemek gerekirse hayır” karşılığını verdiğimde
adam şöyle dedi: “Ey M uhammed b. Himyer! Yılanla aranda o şeyler
olduktan sonra o duayı da edince yedi kat semanın melekleri ayaklandılar.
Allah da: «izzetim, celâlim, keremim ve bu mekandaki yüceliğime andolsun
ki yılanın kuluma yaptıklarını görüyordum» buyurdu, iyilik dediğiniz şey
benim, yerim de dördüncü kat semadadır. Allah bana: «Cennete gidip bir
tutam yaprak al ve kulum M uhamm ed b. Llimyer’e götür» emrini verdi. Ey
ibn Himyer! Sen de iyilik yapmaya bak. Zira iyilik kişiyi kötü durumlara
düşm ekten korur. Kendisine iyilik yaptığın kişi bunun kıymetini bilmese de
Allah katında heba olmaz.”
،" قد ء ئ ق وص ، " ظ ي ت غ م: ه3 ق ا،" أذري ال " :3 ق ا،" ت ي و غذ ت ث ه
٠٠ ل ئت خ يغذه أؤ إ ر جانبه3 وظ، قادت سم ع ت نقي ا ن بن عيس ه، تحا مروان،أ ي الحواري
Mervân der ki: Süfyân b. Uyeyne yanında bulunan yaşlı bir adama:
ihtiyar! Bana bildirilene göre memleketinde insanlara fetv^ar veriyor
muşsun?” deyince, adam: “Evet ey Ebû M uhammed!” karşılığını verdi.
Bunun üzerine Süfyân: “Vallahi akılsızsın!” dedi.
،" تت ا إل ظ ى خثانة " تق ا ة زي ت غذ، ضغث ا تخ ن ي ا ن ئن م حه: ث ا د،ئ أ ي ذاؤذ
: Süfyân b. Uyeyne ile birlikte birinin cenazeلكا Ahmed b. Ebî Dâvud d e r
namazını kıldık. Namaz sonrası adamın biri ona bir konuyu sorunca,
Süfyân: “Bu konuda iyi bir cevap veremem” dedi.
؛ن جرا £وسح ن عئذة جلوس ،ي أي م ح م د ٩ ٠٠ ،ئئزو أزمن الؤ_وم ،شح زج نن ظ ب ا ائ-حوده؟
بؤ ث " م ^ ،٢ف إ ي أ " ه ات " :ت ل غذ خ أغو
قس ه ،ثن ا إن م ا عيد بن إن راييد أبو م ح م د الل ؤل ئي ،ح د ب ي ع مرو بن م ح ا ذ ال ر ي ،قات؛
يئم ى نغل ق منة ق ئء " ،وعم د ال وي م ه ن؟ " قات " :ي ن ن ا ش اخ اش ،وتئقس حش
م ولون :ا إلين ا ن ك ال م؟ ! ٠٠قات: هؤ ما بق الثة أ صابغ ،وحلىب ا إلبه ا م ؤالثث ابة ،ق ات " :ق ا ن
بم ت ي ا ، إ ال ا ه ،إلدا فالوث ا خقثوا به ا ؤت ا ؤئ ز ؤأئ ؤا ي إ ال إلة ال الثا م أ د ف ورا:
و -حث ابهب غش ،^ ١ء ا م أ غبز ^ ١ص د ى دلالا م ن هلوره_^ أمنة أن ثأتزئب بأن ^ ^١
شتلوا ن ا ئ؛ظلم ا إلقرار ا الؤ لأ ،ئنث ا ن ي الل ه ثن ا ر م د ق ولو لم شلوا، مح أمزه م ا ل ص الة،
ت يلو؛ ظ لم ذللث اب ئ ئلوره_^ ،أمنة أن يا °مغ م أن يه ا-حروا إ ؟ى؛ئنزيثؤ ،ظمه-م ^ ^ ، ١وثؤ
أن م ا إل ق رانا ال ؤلت ،ز ال ا ل ص ال ة ،ئنث ا علني الل ة ص د ى ذل لن م ن ءلو به-م أ م ة أن ت إ م زه ب سه م
م إمراره م ،وتشهدوا ببض بم ر قروا ح م وأبماءئ م ثز جغ وا إ ر م ك ه محا ش اب اءه
ف ه ا ذت هأ ،ح ش إ ذ ا و ج د لي جيءب ال رأس ،نموت :قا رنوت الثؤ ،ف ذا رأس ا ل س خ ا ل صاث،
Süfyân b. Uyeyne 553
ئتثا في؛، ؤثأ إل ئئغلرا ظ ش ي أ ا إلئزان ا الؤت زال ال غ الة زال ال هينة،قأتزئب قطوا
، ثذ ل ال رءوس ه م وتحلقوا،ف وا يا ئ ي ي تع قدا
أن تهئ و م أم نه م-ءلوبه الثه ص د ى دللف م ن
ز ال الؤي و غ إ ل، ؤ ال ال ه جزم، ز ال ا ل ص اله،ا إلهزار ا الو لأ م م ع إ وا ن ا ه٢ ول ؤ،قثت وا
ه ا1هي :ر ك اه5 أنزه أن يأم ر هم أن ثؤي ا، م ن ئش ئ،İJJİ غي ر ؛بثت م ت ق1 ئلم،نقث
، ز ال ا لهينة، ز ال ال غ الة، ^ ^ ا الؤلط١ تن ا هلوا لم ول و، بأم ن ه م ث طوا، جوكنزه ا
ؤمح ت ن ث م مح ز بي ال ج م حم أك: ي ص : ه3 ءا، م ص و مح ئ م حايض ص غ
،^ ^؛١ هذه،مئ؛ 1 به،b\^* ١^ ^ ؤم ن ثزكي، الق م ن ا إل؛آن اتي، ؤءك ا ن عندث، علتهöllot
، " إة الق مما ر ال ؤى ثن؛ اخلانة: قود، ال مه ؤ١^ إة:حمل بممحا ذ ئ حمق:قات
،ث ن ن ه كح ي وب ود ي م ل آ ؛ ي عن زم و :س ب ع [ ر قؤبي أل م ١أ ؛ل م ح ؛ ه3 ظت:،3مما
" ل ال ووء ض ا لآغذاء؟ أ ل فأي ف غ، و ا ه م،ض ا لأروع ب س فإدا ا
ي ال ثثؤ ائتي، ش م ع ت ابن م حثة: فات، ثن ا أبو بكر عتد الؤ ح ن ن ث ذ ع ما ن، بن أيي طال ب
جتن ا ب- زأتزئ ا ب ا، لم د ثكثن وا قي المد*ر وا الءثرال٠٠ : وقا د، اقاسئ ب م د ح ن يث، النس ي ب
أثوت ين و ؤفذا ا ئ ا ن ه ي خ و ذ، ف دا غن ى ئ دثار:ه اءنا نأ و: ق ات، ال م
قات ص ،ك ال م الل ه إ ال ن ا تحره وئت، و متعنا، ومن ص ورا، د و ا العن س،مو ت ى ح ش ا حرين
1Mâide Sur. 3
2 Mutaffifîn Sur. 15
556 Süfyân b. Uyeyne
، خم' ال ه، " ال ي ن يت: ص وغب تا ئؤ؟ قات، س ءق ئ: ق ي د ا: قات، ال ن ت ي ي ى واض ح
|لثت.؟,؛ئك ص ؛ ، ' م م ا, ؛، قت ت ق غ ا :■لل3\ 0 ئ ا، ه ل ق ق ذ أ'ا خةن1 ثأى ظ أخ اء
Miiseyyeb b. Vâdıh der لكل: Süfyân b. U yeyne’ye zühdün ne ه1 الغ ال كsorulunca şöyle
demiştir: “Allah’ın sana haram kıldığı şeylerden uzak durmandır. Zira sana helal kıldığı
şeyleri zaten yapman için helal kılmıştır, ?eygamberler de evJenmişler, binekler edinmişler
e yemekler yemişlerdir. Ancak Allah onlara bir şeyi yasakladığı zaman da ondan uzak ^
durmuşlardır. Bu davranışlarından dolayı zahid olmuşlardır .”
ثن ا ، ثت ا أثو بكر بن عتئد، ثغ ا أبو ا لخشن ى أب ا ن، ] خ ا؛ثن ا أبيn v / v [ -) ١ ٠٩٤٢(
ثقي م ما ي س ن د ؟ ما " : قيد لئ ح م د ب ن ا ل م نكد ر: قا د، ثئ ا ئئ؛ ا نCإ ن خ ا ق بن إن م ا عيد
ثن ا ، ثن ا أبو بكر ى م ح د، ثن ا أبو ائ خث ن ى أت ا ن، ؛\] خ ا؛ثن ا أ ىw /v [ -) ١٠ ٩٤٣(
"١
. ! ث أ م حقة ق ه ئ ؛ لأك
م،شأج ئ م ا ل \ :ى أرد نن جد
Müsâvir b. el-Verrâk der كل: Birine: “Seni Allah için seviyorum” dedikten
sonra dünyalık bir şeyi ondan asla esirgemem !
م ح ش: مم ي ل لت، ع ر و ج ل،ر ابن ال ئنكد و ص " : ق ا د، ثغ ا تقي ا ن، ^ بن ش جي١^ ثن ا
إري أنت حي م ن الثؤ أن يعلني م ي أن ر حمته ثغ جز عن أخز م ن حلم ه:3 غلى محال ن؟ إ هق ا
Abdurrahman b. Ebî Leylâ der ki: “Bazen kişiye namazda beni düzelttiği
için teşekkür ediyorum.”
ة5ة Süfyân b. Uyeyne
غذ، ن ئ د ت ن ا ن ئ م حثه: قا د،ئ ئ ن ا بع ال محو وثق. ظ،لآ سا ثن ا ; م حن،الثؤ ص
ع الف؛ن١^ ^ ه إذ؛، ه و وث وم أنفس ؛ق ش3 ا ظ- كئز؟ إلم3ع به م ا1ثن ى أثة س أ ال : نئ؛ ا ن3 ظ
جئ لآة هؤ الء وى أق ي و الت ف م، 4 ذ ظال م ١٤٠ و ه إ؛ا وإ: هل م ه كق ين
ن ف،غئة
1Enbiyâ Sur. 14
2 Mülk Sur. 11
Süfyân b. Uyeyne 559
زائثث و ط م ن ر ح م ة، وأكثز الكت اثر ال ئز ك بالل ه٠٠ : ] قات ت م ا ن٢٩٨/ )“ [ ؟١ ٠٩٤٩(
ائفؤم إ ال ب م ث الؤئ ال يام ن م ك ن الل ه، وا لأس م ن م ك ر الئؤ،رس م ن وزح الثؤ° واكأ،الثؤ
إ ال ؤ ال سأيس م ن روح الئؤ، >^ؤإثت م ن يشركبالل ه مم د حزم الل ه علته ا ل جثه، ^ا ل حاب روث
1A'râfSur. 99
2MâideSur. 72
560 Süfyân ء. Uyeyne
وكيفث، يينر ظ له وعثه1 ^ من أن بكون عالة£ ^ ١ ق يء أث ث غأى ال معنى ذلل_ئ التة
إدا ث ق ل، وه و ال ذ ي يئ رقة العام ه، ورغ منص ت: والورع عأى وجهين،يتقدم وكثفن يثأحر
^ • ^ ١ وهز أث ث،يكثن وثه ز ال الكت ا ب لثسغه للن ا س ل وهو ال ذ ي أ خذ الثة به ميتاق أه
> ^ ^ ؤإد١ ءة على. ؤالمما3 زأثا اقث، ال ث ق و ت إ ال زانت ا ثة ال يجعلون الززغ، وأثمصلهن ا
1Yûsuf Sur. 87
ءHier Sur. 56
Süfyân b. Uyeyne 561
ءأئ اغ م، ئ جمغ وه م ظ ر ح وه م في قلي ب ،يؤم بدر م امئثمحي ا ن ملمون م ن عؤرات إ ح وايه
، ب م ب أؤ م ن س مى منه م،3^ " أي د الن؛ا أي: ن ج ع د ثقأو ل، بزثم فن عقهب. ا؟ث ئ
أؤ هرح،خ ا م د نعم ة إ ال ن ا بم ي بال نديثؤ: ثأيي ا لخدينه؟ ق ا د أ ال ” : 0ل م د الئؤ بن نمؤ
١١ ٠٠/ ٠
بن ع مه
Süfyân b. Uyeyne der لكل: “Hz. îsa nutfeden yaratılmadığı için kadınlara
ilgi duymazdı.”
زت ا ، وقلم ه ال ك ال م، وه و عغد قز؛ ط وأل ا ل ص م ت،ائززغ طل ي العلم! ال ذ ي يئرمح ن به ائززغ
ثن ا ،م ح ثن ا عتد الل ه بن أ خ ن ذ بن، ك مال ] حدثن ا أبو بكر بن٢٩٧٧ [ - ) ١٠٩٥٠(
Dâvud b. Sâbûr der ki: Adamın biri Hz. Peygamber’i (sallallahu aleyh) ؛vesellem
rüyasında gördü ve ona badem çorbası içmenin hükm ünü sordu. Resûlullah
sallallahu aleyhi vBSEİlem): "Lüks içinde şımaranların içeceğidir, ibn Ferve ve arkadaşlarının(
içeceğidir" karşılığını verdi,
ت3 ئ، ثن ا نئي ا ن، ح دبني أيي، ثن ا عبد الثؤ، ] خ ا؛ثن ا أبو بكر١ ٠٩٦٨[ “) ١ ٠٩٥٦(
Süfyân b. Uyeyne der ki: Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi vesellem) yanında bir
adam övülerek anılınca: "ölümle arası nasıli'" diye sordu, “ö lü m ü fazla
anmaz” denilince, Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "O zaman sizin övdüğünüz gibi
biri değildir" buyurdu.
Süfyân b. Uyeyne 563
ثن ا ث خ ئ د بن، مه د الل ه بن أ ح ن د ثن ا ،ك مال ] حدقت ا أبو بكر س٢٩٩/ ل ي- ) ١ ٠٩٥٧(
أن السيC عن عتد الل ه بن باب اه، ص ع م رو بن دثار، ثن ا نقي ا ن: د\ ال، وأبو ن م،عق اب
ن ا لقس ي: قات نقي ا ن: قات أثونن ث ر، ٠٠ بال ك رم جاجن ن دون ج ه م ' ج مي٠ : ت، ه
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Ne zaman M is’ar’la karşılaşsam bana hep bu
hadisi sorardı.”
،ؤاوضى ال ع ص ب ”ك ل م ة ا ل ح ك م ة في:أ م ح ل م نب القة ولم ن ج د ف سا ،بمنئ وا و ما إل الغاس ن
,ibn Ebi Necîh der ki: Hz. Süleyman b. Dâvud: “İnsanlara verilen de
verilmeyenler de bize verildi, insanların bildiklerini de bilmediklerini de biz
biliyoruz. Bunlar içinde üç şeyden daha üstün bir şey göremedik. Biri
öfkeliyken de, sakinken de hikmetli olan sözü söylemektir. Diğeri fakirlikte
de, zenginlikte de tutum lu olmaktır. Bir diğeri de gizli ve aleni yapılan her
şeyde Allah’tan korkmaktır” dedi ,
د م : ق ات، ثن ا شمث ا ن، ح دثني أيي، ثن ا عئد الثؤ، ] ث إ أبو بكر٣٠ */v [ “) ١٠٩٠٩(
" حتث س ة م ص أن وة ال ا له ذ ي:3 ' أ ي ؛ م ثث؟ د ا٠ :ك ان ل
أن زن ا أ ح ب ،ن ا فبع ت م ن ئ د م الثؤ م ثؤ ط هزت ئلو٠٠ :ت قا د م ح ا ذ ئ ذ ع ما ن3 ظ
ثن ا جرين بن عئد، ثن ا أبو نغ م ر، ثن ا عتد الل ه، ] خ ا؛ثن ا أب و بكر٣٠٠/٧[ “) ١٠٩٦١(
ف إ ذا،وم ا ه وخهه " طن وا ال هز <ل ب ر قات عل ء ئ: قات، ص شق ا ن، ا ش د
Süfyân b. Uyeyne der ki: Hz. Ali: “ilmi öğrenin ve öğrendilderinize iyice
sahip çıkın. Bu ilminize çok gülmeyi karıştırmayın ki kalpleriniz
.ho7.ıı1ma.sın” dedi
Ebû M a’mer der ki: Süfyân’a: “Cerîr de bunu senden naklen bize rivâyet
etti. Sen bunu kimden işittin?” diye sorduğumda: “Haşan b. Huyey’den
işittim” dedi,
ن؛ ن ا في مح ت
م " ، أ ة غلق ا،أبه
غذ ج، م م تن عاص ص، ثما نئث ا ذ ثق م حثة،ع ئ
ث أ دع ا أمناء ا أل جن ا د هأهزغ،ئكشزه ضع كشر رغ ما قز و ج د، ^ ^ غلى شبمي أتث ا ع١
٠١ ا م م ر م
ىإ
' نه٠م٠•ل
، ال ج ن د بن \ل تال م غذ، ص عث ا ر ال د غ ي، ؤثت ا نمحا ذ: ] محا د٣٠ . / v [ - ) ١ ٠٩٦٣(
efe '٠ ، أ ة علق ا، ص ز ج ل، عن ا الحت م، زثن ا ن ي ا ن: ] قات٣٠ ،/ v [ -) ١ ٠٩٦٤(
ثن ا شق ا ن، ح د بيي أيي، ثن ا عتد الل ه، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك٣٠ ، / v [ -) ١ ٠ ٩٦٥(
" وءن م ن م حق أووئا ا ل ل م: م ن م3 ئ: ثئث ا<ة3 ئ0 ^ وا ال م حا ١ : قا ن غ.ا لأنائؤ؟
ا ت ث غ ن ز الئغن ا ذ ى، أن ع من، بن أيي انجع د سال م ص، ص حص تن،نقي ا ن بن عيثه
وابثثي قي
م، بكت ب الحتن ان إقه "ي ا أميز ا ل م ؤمنين اعزل ي عن '” كذكر، عأى "كذكر، مق رن
566 Süfyân b. Uyeyne
^١ "١
ع ذ ال م ،خد ش أيي ،ظ ن ي ا ن ،قا د " : محا ( [ - ) ١ ٠٩٦٨ال /ا ] ٣٠خدمن ا أبو بكر،
)Süfyân b. Uyeyne der İri: “İsa b. Meryem’e Ebû Zer kadar (yaşantısı
”benzeyen birini daha tanımıyoruz .
حم د ال ئؤ ،ثن ا ب ععس Cأ ص ح ابن ا قا ت أبو ثوبه ال ث ي خ بن د ا ؤعأ هأ لأ ^ ٠١ :غ مت ا ن ن ع ق ه ،ع ن
ر م ح ؤظ ؤ«ط غة ا و مث 1ر؛لمحن اغ ج يئف م ون^> تجا ف ى جنوبه م عن ن ن ف ن ا م ع يدعون هول ه " :ؤ
ض غ إلى يؤل ه ،د ا : 3هي ا لمكتوتة،ءؤ نبئ ا ززق ا هز ينف م ون^> ،ق ا د ،،^١^ ١ :ألب
حر محا ر :ؤ ول ق د اتسا ك شبما م ن الثان ي وال مءا ن ا لخفإحم ^ ،نإلى م ؤله :ؤ ورزق حلف
Ebû Tevbe Rabî b. Nâfi’ der ki: Süfyân b. Uyeyne’ye “© nlar, k o rk arak
in yatak ların d an kalkarlar.؟ve üm id ed erek R abjerine ib ad et e t ^ e k i
Süfyân b. Uyeyne 567
ن ا ب ذ فيرغ أ م ح ز ص٠٠ : محات ابن مش ع ود، ] زقات نقث ا ن٣٠ ا/ )“ ل ب١ ٠٩٧٠(
Abdullah b. Mes’ûd der ki: “Doğruyu söyleyen bir dilden daha üstünü
yoktur. Bu doğru söz de «Lâ ilâhe illallah» sözüdür.”
ظ غد ال ي: ص هول ه، ن ئ د نمحا ذ: ق ات، ثن ا أثو تؤبه، ظ ; م ح ذ لخخ رت ا،مه د الثؤ
نز
^ج١ؤئؤ:قات،^^١ محل غي ئضرغلى٠ آؤم ه أئ تغم
،الثكين ة مئ وال ئ ك ن،> "ؤ إنم ض الثلث ذ ي ليلمؤ. للغبي3 ؤد ا،4 عوك م ون الء ه
1 Secde Sur. 16
2 Hicr Sur. 87
4 Kehf Sur. 5
، وا ألسب ا ط، ويع ق و ب، وإن خايى، وعأى إن نا عي د، ك ن ا صأى على إبراهي م م ه م ش علته
فن ا ب ح د فيه
ي ي ح وأد، ل ص ال ة1 وع م الثة هذه ا الءم هب،وهؤ الء ا النبث اء ا ل م حهث و ص ون بني ز
^ ون الء ه ة نجنئ و ذ١ ؤ إنء:قؤل ة ال5و ،يد ح ز في ق ي ا |ال ب ح ث ت فيه أثثة و لم . م ببته
للف م حا ؤة: وذ و ق زل ت، ه ه: م زن ال ل غ بمر ؤ ئ ز ال ذ ي: 3 وظ. ا لآة، 4 ح م عد
يزدادوا إين اائ ا لمومث ئ م س م م ا وينصرك الل ه ثهت را عزيرا ئ ؤ ا إل ي أنزت ال ث كين ه في ئل وب
1AhzâbSur. 43
2TevbeSur. 103
Süfyân b. Uyeyne 569
ثت ا،ف ر ا ل ج ما لأ
جع ثن ا أ خ ئ د بن،حدثن ا أبو م ح ئ د ن حن ا ن “) ١ ٠٩٧٢(
ثابت " انتهى حكي م إلى، عن ابن م حثة،ت ذ و ابن جب ل،3 ظ،أ خن ذ بن من صور زاج
4)ت ث ح د ي ب<ك ال^ قؤ؛ يغن م ون أن الل3 مما،سثئتي غجلي ز
ؤ م بوئرأ عثه،قز؛ شح دبون
ز ال ،بزهد إ ال " الئ صل ح عت ا دة: شق ا ن3 ه ا: يم وأل، ت ئ مي عا ال ي ت م ش م ع: قات،لأن ود ا
Süfyân b. Uyeyne der قط: “,Zühd olmadan ibadet, fıkıh olmadan zühd
sabır olmadan da fıkıh olmaz .”
1 A hzâb Sur. 56
2 A hzâb Sur. 43
ن1 نأ ى المص4 د م وعهc J u J ز ك مهخ الث؛ ا رك4ق مث ا م ن ال د م و ع0 ه ثم أ1 عتث، ^^٤^
ن ا منعلث أن ي جيء4 يا أث ا م ح م د: مح ن ت لتمث ان، زائن ا نما رك، ئنث ا هام محمييئ4ه اش ح ب
" هلي
Mansur b. Ammâr anlatıyor: Süfyân b. Uyeyne, Fudayl b. iyâd ve
Abdullah b. el-Mübârek’in bulunduğu bir mecliste konuşma yaptım.
Konuşmama Süfyân b. Uyeyne’nin gözleri buğulandr; ama ağlamadı, ib n u l-
M übârek’in gözyaşlart aktı. Fudayl ise sesli bir şekilde ağlamaya başladı.
Fudayl ve İbnu’l-Mübârek oradan kalkıp ayrıldıklarında, Süfyân’a: “£y Ebu
Muhammedi Diğer ل1 كarkadaşın gibi senin de ağlamana engel م1 سneydi?”
diye sordum. Süfyân: “Böylesi, hüznü daha fazla içerde tutar. Zira gözyaşı
çıktığı zaman kalp rahatlar” cevabım verdi.
وه ا ؛ ق ئ ؛ ه ش م: ق ا (آ ه ن ح د4ل خ م خ ز ال ئ ت ي
بث "
Süfyân b. Uyeyne 571
ثن ا أ خ ن ذ بن أيي، ثن ا إشت ا ق بن أيي حث ا ن، حدبن ا أبو م خ ث د ا ٣٠٢/٧ ) ' ل١٠٩٧٧(
ال ئتثعوا ذووه ف ذا ا لأمر ح ش ال ' زالثؤ٠ : ثق وب، ش م غ ت غ مت ا ن بن م حثة:،3 ئ،ا ل ح واري
٠٠ ظ يقت ثكمو١^ ^ ١ ،ة1(؛ هم د أخمي ال١^ ١ ثن ن أ خ ي، ^ ١من ثتك م3أ ح ب إ يكون ق ي ء
Süfyân b. Uyeyne der كل: “Vallahi Allah’ı her şeyden çok sevmedikçe
ilmin zirvesine ulaşamazsınız. Kur’ân’ı seven Allah’ı da sevmiş olur. Size
söylenenleri iyice anlayın !”
شم؟ ا ال م ودود منتن ئأين، ح ج ز مح ذر٠٠ ق ادت مات ا لختن، ثن ا نئ؛ ا ن،أ خ ن ذ بن عئدة
Haşan der ki: “Sonunda pis bir taşın altında, leşe çeviren kurtların
arasında olacağız, övünecek neyimiz var?”
غذ <ثتين بن م حنه ،أثت ^ " :3م ن أع طي ^١^ ١محم د عينيه إ؟ى '؛ؤؤ ب ى حكئ ظت:
ألوا -جاتلمه م نغزة ا ك؛اؤ ' لأك بمسه م فيه ورزئ ه ف حير وأ:ش> ،بمي اق ر'ن "
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kime Kur’ân yerilir de bu kişi gözünü Kur’ân
dışında bir şeye dikerse, Kur’ân’a muhalefet etmiş olur. Allah’ın şu âyetini
in, dünya hayatının sü sü؟duymuyor musun: “Kendilerini sın a m a k i
imlik verdiğimiz k im selere sak ın göz dikm e,؟ olarak bol bol g e
Burada rızıktan kasıtل’م Rabbinin rızkı d ah a iyi ve d ah a devam lıdır.
”Kur’ân’dır.
ن مت ان س عثتغه ٠٠ :تتغ ا أنا أطو ف، أمحال من ص ور ، ^ ^ ^ ١ثن ا أ ح م د بن جب ل ،محا د :
غلى الن ا س ،ح ت ن القن ي ،،ق ق ا بعصن ا ي غ م :ن ا أشبة ف ذا ادا أثاب ر ج ل حم ي ب 1إل ت
^ ،^ ١وص؛ ر إ؟ى ال؛ م ا م، ص زق ح شن م ! ه ا :3مح\دتعغ اه
أن بكون م ن أغر م ال ؤ-جل
ف إ؛يا ،ممات :فد ئدتوت ص بدعو ك P بم م ،ئتى ت م أحمب ئ د حمو نحل
أذ \ل آئءو"ق و م ؟ ئ ك ه :ؤت،ائ ؛ ١١؛ ه ؟ قت 3 6 :نقفز :أه ، ^ ١ آل ت ائ| ؛□١
ك ث إ؟إثا ء ما :3ق ن ئدرون ^١ م أ ق د غلى ش و هذ-ء ا بد-عؤات، م 3كوذ وا ئل وئ،
؛تغ ث إ'و ا ق ات :ق د ئنتر<؛ ت ه 3Ûخ ف ز ؟ ئ ك :ظائ لأت ه ؟ خ د ك ي بمنلق ال ق ؛ ،
أن ئني؛وا يءي ؛ ؛ ١أزئ-نء محق أئءو"ىإ أل ؛١١؛ :؛ ٥١زثفز أة ش ي ٩أزذ ث ق ظ ء ذ ،
1TâhaSur. 131
Süfyân b. Uyeyne 573
ال بذاأل يغني ا، ٠' ف ذا الحضن أؤ بغهس ه و الؤ0ن ا أشبة أن لآكو
Süfyân b. Uyeyne der لظ: Kâbe’yi tavaf ederken herkesin görebileceği bir
yerde ağır başlı bir adam gördük. Birbirimize: “Bu adam ilim sahibi kişilere
benziyor” demeye başladık. Adam tavafını bitirene kadar onu izledik.
Tavafını bitirip Makâm’a gelince orada iki rekat namaz kıldı. Selam verip
bitirdikten sonra kıbleye doğru dönüp dualar etti. Sonra bize döndü ve:
“Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?” diye sordu. “Rabbimiz ne dedi?”
dediğimizde: “Rabbiniz: «Tek hükümrân benim! Sizleri de birer hükümdar
olmaya çağırıyorum» diyor” karşılığını verdi.
Sonra yine kıbleye doğru dönüp dualar etti. Ardından bize döndü ve:
“Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?” diye sordu. “Allah merhametini
senden esirgemesin! Rabbimiz ne dedi?” dediğimizde: “Rabbiniz: «ölmeyip
hep diri kalacak olan benim! Sizleri de ölümsüz olup hep diri kalmaya
çağırıyorum» diyor” karşılığını verdi. Sonra yine kıbleye doğru dönüp dualar
etti. Ardından bize döndü ve: “Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?”
diye sordu. “Allah merhametini senden esirgemesin! Söyle, Rabbimiz ne
dedi?” dediğimizde: “Rabbiniz: “Bir şey istediğimde o şey olur. Sizi de her
ne halde olursanız olun bir şey istediğinizde istediğinizin olmasına
çağırıyorum» diyor” karşılığını verdi.
Sonrasında adam çekip gitti ve bir daha onu görmedik. Süfyân es-Sevrî
ile karşılaştığımda bu olayı ona anlattım. Süfyân es-Sevrî: “Bu adam Hızır’a
veya abdallardan birine benziyor” dedi.
ثما ،م بن أ ح م د بن ئارس ثن ا جع ، ] حدثن ا عئد الل ه ث ذ م ح م د٣٠ ٧ ٧ [ -) ١ ٠٩٨٢(
ب فن ع م
أن ج أ ح ب لل ر ج ل " : ا3 ي م و، " كا ن ئ ق ا ن س عث ه: قات،م ح م د بن الغ ع ما ن
بش
ثن ا م، ثن ا أبو بكر بن م حي، ثن ا أبو ا لخشن بن أب ابة، ] ثن ا أيي٣٠ t /v [ -) ١٠ ٩٨٣(
ث و ت ى عقه \ل ه مح ش " أؤ ض: قات، ص شفت ا ن، ال زل د.مثئ ئ ئ ،ئ م ح ا ن
تي م ن1 أعد س عص1ؤإ د إبلث س؛ا ودال ث أبه أؤلت من ! م أن أود م ن٨^ ١١
Süfyân b. Uyeyne der ki: Allah, Hz. M ûsa'ya şunu vahyetti: "Bana İlk
asi olan kişi olduğu için ilk ölen kişi iblis olm uştur. Bana asi olan her bir
kişiyi de ölülerden biri sayarım ."
، ثئ ا أبو بكر بن عئد، ثن ا أبو الحس ن بن أث ا ن،حدثن ا ش ا ٣٠٤/٧ )“ ل١ ٠٩٨٤(
، وا ل ح ج ة للف، ؤع صسل ث ب علمل ث، زال نئث غ ى للف، ،وق صا وك في ت ج؛ ل م ؟ إ أطئثل ئم ب إدنلث
ظ عم ت ا ال غثالئ ن م- ز، >ي وق م ر ي إثيلق حج زائؤءال ع، ظ غ،ئ أ ن أ ك بو ج و ب ح جتل ا
" اثقلن ا ت
kuşatm ıştır, izninle sana itaat ettim ki en son d ö nüşüm üz sana olacaktır.
Bilgin dahilinde sana asi oldum , b u konuda d a hüccet şendedir. Benim
hüccetim in kesilip senin hüccetinin baskın çıkması, benim sana
m uhtaçlığım senin ise bana ih tiy a c ım olm am ası aşkına beni
bağışlam anı istiyorum!" A dam dan d u y d u ^ ım b u sözlere daha önce
hiçbir şeye sevinm ediğim kadar sevindim.
Takrîb 1205-b
رين: ئ ا لأ،أن ئ هذه ا ألم ة م ئ د فن م ن ط أحس ب ئ ا ك: ق ات،ش ب ا ال جؤ ال زي
Süfyân b. Uyeyne der iti: Ömer b. el-Hattâb, adamın birinin tuğla ile
bina yaptığım haber alınca: “Bu ümm et içinde Firavun gibi kimselerin
bulunabileceğini düşünmüyordum!” dedi. Hz. Ömer bu sözüyle şu âyetleri
! سم طediyordu: “Ey Hâm§n, bana yüksek bir kule yap.”* “Ey H§mân
Haydi, benim i ؟in çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana
bir kule yap . ”2
ثت ا امئخ ا ق بن، ثن ا عتد الل ه، ثن ا أيي، ] حدثن ا م ح م د ثق أ خ ن ذ٣٠ ؛/ v [ -) ١ ٠٩٨٧(
٠' بو؟
هد ق م م، "بل غ ي أ ة ال د ي ات بما ل غذ ي م ا لآيث: قات، ئ نئي ا ذ،إ ومح ز
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Bana ulaştığına göre Deccâl çıkmak üzere iken
tuğladan binaların yapılmaya başlanıp başlanmadığım soracakmış.”
؛^ بن م ح م د£١^ ثن ا:ق ا ال ، وأبو م ح م د بن حي ا ن، ] حدثن ا أ ي٣٠ o/v [ “) ١ ٠٩٨٨(
1Mü'minSur. 36
2KasasSur. 38
576 Süfyân b. Uyeyne
" عامتة بهذا: ثقث ا ن3 ه ا، ه ا دا أثالث كت ابي ث ذا ثا كق ن ب ن جن ح ن إلى د م شئ، ب حنابه ا
Râşid b. Sa’d der ki: Hz. Ömer, Ebu’d-Derdâ’mn Hum us’ta bir hela
yaptığı haberini alınca şöyle bir mektup yazdı: “Ey Uveymir! Dünyanın
süslenmesi ye yenilenmesi konusunda Rumların yapmış oldukları sana
gelmiyor muydu? Bu mektubum sana ulaşınca H um us’tan ayrılıp Dimaşk’a
git•”
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Hz. Ömer, helayı yaptığı için onu bu şekilde
cezalandırdı.”
،أثثى يلف مؤعظ ه حكيم ءأ م س : ا اليا م ث الثة٠٠ :ا ل ج ك م أه ل قات سس: ي مو ل
٠٠ يد و ي م ن صا حبه
Süfyân b. Uyeyne der ki: Bilgelerden biri: “Günler üçtür. Biri bilge ve
öğretici olan dündür, ö ğ ü d ü n ü ve ibretini sana bırakıp gitmiştir. Diğeri
uzun zamandır seni bekleyen ye kısa sürede de bırakıp gidecek olan
bugündür. Diğeri de yarındır ki yarma kim çıkacak kimse bilemez” dedi.
Takrîb 1205-a
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kullara sabırdan daha güzel bir şey verilmiş
değildir. Zira sabırları dolayısıyla Cennete girerler.”
Süfyân b. Uyeyne 577
ثن ا شهد بن عبد، ثن ا أيي،خ ا؛ثغ ا عبد اللؤ بن م ح م د بن جعق ر ا ٣ *٥/٧ )“ ل١٠٩٩٢(
: ه مات،افن م محم ل عن، ن غ ل ئ مث ا ن بن عيس ه: محات، ثن ا أبو ثوبه، ثت ا بئقس أ ص حابما، الل ه
بد
م ثأ أنزة، 4 ه ؛ ال اش ال أق م رق: فث ا د،بذأ بؤ جئ مخ قؤه م " م
ج ز إ ال
ب ال ،إق إ ال ال ق ال ثي ا ة؛ أن: وهئ، ص ق ولليئ فجب ه و اتة م ح ل -: ه ات،ذلل ق
ؤانتغفزوا زبئز إثة ”ك ا ن: وهاد،ؤ ؤما ءك ا ن الل ه مع دبهز ؤهب ينتئفزون^ ثز ح دون
^ ١ ٤^ ١ <ؤا ظئ وا أ ك:؛١١٤ ، و ة أ ال ،شم قد٣ ٧ ،ثماثوا- ز: ;غ و ل، 4 غئ ا تا
أئؤ؛محلم <ؤؤاحملئ وا أ ث:3 ودأ، ^و جغة ربك م ر مني ة من و :من ب ولهو^> !ثى هؤنه
Ebû Tevbe der لكل: Süfyân b. Uyeyne’ye ilmin fazileti sorulunca şöyle
dedi: Allah, Hz. Peygamber’e (sallallahü aleyhi vessllem) önce “Bil ki A llah'tan
b a ş k a hiçbir il§h y o k tu r”1 buyurmuş, sonra “H em kendinin, hem de
inanm ış erk ek ve kadm ların günahlarının b a l l a n m a s ı n ؛dile !” 2
buyruğuyla ona ameli emretmiştir, o da Allah’tan başka ilah olmadığına
şahadet etmektir. Zira bağışlanma ancak bu sözle olur. Bu sözü söyleyen kişi
,bağışlanır. Zira Allah: “inkar ed en lere söyle: Eğer (im an edip
d üşm anlık ve sa v a ş ta n ) v azg eçerlerse, g eçm iş günahları
b ağışlanır”3 buyurmuştur. Yine: “B ağ ışlan m a dilerlerken de Allah
onlara azap ed ec ek değildir”^ buyurmuştur. Bağışlanma dilemeleri de
Allah’ı birleme olan tevhiddir. Yine: “R abbinizden b ağ ışlam a dileyin ;
1 M uham m ed Sur. 19
2 M uham m ed Sur. 19
3 E ^ â lS u r . 38
4 EnfâlSur. 33
578 Süfyân b. Uyeyne
İlim de amelden önce gelir. Allah’ın: “Bilin kİ, dünya hayatı ancak bir
oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve
evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nil^yet hepsi yok olur gider).
Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider.
Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün.
Sonra da çer çöp olur. Âhirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin
bir azap ve(ya) Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı,
aldanış metaından başka bir şey debidir. Rabbinizden bir
bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve
Resûlüne inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun”*
buyurduğunu işitmez misin?
يئ ا ززى؟
ش ؟ أز ف نن ا مح
ج :م " أي ا ل خ م أ:[ ونغلr ،n/ v] -( (١٠٩٩٣
ه |د ا ،به ص ةث ا ة عة أمحص ل ث أ- لأن ظ أ، وذالال،رؤى عنة ئ إل يسيك فيه مظ : ت1ق
ين ا زؤى
نف،ين ا أع ط ى
الثت م س ح م د ف، ه ا ما إ دا أ ب مر وانث ت ل م ق ا ال م نا ج ت، م ح ل ثيخين ا
1N û h S u r . 10
2 H ad îd S u r. 20,21
3 EnfâlSur. 28
4 T eğâbunSur. 14
5 E nfâlSur. 41
Süfyân b. Uyeyne 579
آBakara ؟١٢- 94
أBakara Sur . 96
580 Süfyân b. Uyeyne
إوتقدخهةتلقمم
”dbine soktuğun bir nurdur .؛ Süfyân b. Uyeyne der ki: “Tefekkür, k
Ebû Hafs el-Kureşî der ki: Süfyân b. Uyeyne çokça şu beyti okurdu:
سالي م ا س د بؤ محوره ٤^ ^ ١ز ال قالي أي ثومحه ابثذت " ال ؛قون ا و ج د ي؛ أئيؤ حش
Ali b. Ebî Tâlib der ki: “Kişi, kendi açlığını ne ile bastırdığını ve hangi
giysisinin eskidiğini önemsemeyecek duruma gelmedikçe ailesinin
”koruyucusu olamaz.
( “) ١٠٩٩٩ل ] ٣٠٦/٧حدثن ا أيي ،ثن ا أ خن د ،ثن ا غيد الثؤ ،ثئ ا أبو فث ا^ ،ثن ا ت ه و بن
أهل ه ا ئئث ؤ جش وا م ن قل ة
Süfyân b. Uyeyne 581
Süfyân b. Uyeyne der لكل: “Denilir ki, hak yolda yürüyün ve ٠ yolda
gidenlerin azlığına aldırmayın.”
3 قا: يمولط، ت شب ع ت إ>ئ حاي ى3 ئ، ظ أبو يغش، ] ح د ظ م ح م د٣٠٦/٧ ل-) ١١٠٠٠(
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Yeri gelince bir yudum su karşılığında onu
satacak olduktan sonra dünyanın değeri nedir ki?”
"ش ألل
Ebû Hâzım der لط: “Dünya onlara süslenince insanlar üzerine atladılar.”
٠٠ ذكر الل ه ن ا تغ م متن عمب مت ل " : م ولت،ت غ م ا ن ش م ع: قات،هدا م ة خ ث د بن م
Süfyân b. Uyeyne der ki: “Kişi Allah’ı zikirden daha güzel bir nimete
mazhar olacak değildir.”
Süfyân b. Uyeyne der ki: Hz. Dâvud: “(R ^bim !) âbidlerin dilinde zikrin
ne tatlı oluyor” demiştir.
" وبث حى ص ا م
عب ق يخ ا ف الق م
م ؤالثؤ ن ا۵١٠٢
582 Süfyân b. Uyeyne
Süfyân b. Uyeyne der ki: Adamın biri başka birini anlatırken: “Vallahi
benim bildiğim Allah’tan korkan ve insanlardan utanan birisiydi” dedi,
ثإذا،إ ي ئقخ خل ج ^ إذا١ز م ، ال:ي الن ا ي؟ ائت الئ ئ : ي د،القمحي ل مإ ا ما
Süfyân b. Uyeyne anlatıyor: Hz. Lokmân şöyle dedi: “En hayırlı kişi,
hayâ sahibi varlıklı İrişidir.” Kendisine: “Mal yönünden varlıklı olan İrişi
mi?” diye sorulunca: “Hayır! Asıl varlıklı kişi, kendisine ihtiyaç
duyulduğunda da, duyulmadığında da insanlara faydalı olan kişidir” dedi.
Kendisine: “İnsanların en kötüsü kimdir?” diye sorulunca da: “insanların
kendisini kötü biri olarak görmesini umursamayan kişidir” dedi.
٠٠ي و و ت
Takrîb 1748-a, Takrîb 1299, Takrıb 2952, Takrîb 427, Takrîb 3199,
Takrîb 4435-r, Takrîb 4067, Takrîb 3487, Takrîb 3493, Takrîb 4022, Takjfö
3138, Takrîb 4396, Takrîb 1398, Takrîb 1399, Takrîb 4283, Takrîb 2847,
Leys b. Sa’d 583
Takrîb 3123, Takrîb 23, Takrîb 4540-r, Takrîb 619, Takrîb 1141, Takrîb
4357, Takrîb 2501, Takrîb 1067, Takrîb 2535, Takrîb 3174-a, Takrîb 3072,
Takrîb 3174-b, Takrîb 2206-b, Takrîb 1984, Takrîb 2405, Takrîb 2091-b,
1997 س أل, Takrîb 2132, Takrîb 783, Takrîb 3678, Takrîb 4171, Takrîb
316, Takrîb 1495, Takrîb 638, Takrîb 2500, Takrîb 3822, Takrîb 3589,
Takrîb 384, Takrîb 4410, Takrîb 2089, 958 س أل
: قات، ثن ا م ح م د ثن إشمحا ئ،بن ص د الئؤ حدت ا اثز؛ ويلم ا ٣١٩/٧ ل- ) ١١٠٥٩(
: مولت،م بن ت ل م ه ف ص حم
أث ا ح شي غ ق: ثوئ لأ،ش م ع ت ا لخشن بن عبد العزيز ا ل جروي
Ebû Hafs Öm er b. Seleme der ki: Leys b. Sa’d bir konuda konuşunca
adamın biri: “Ey Ebu’l-Hâris! Ama kitabında bu konuda şimdi
söylediklerinden farklı şeyler demişsin” dedi. Leys: “Kitabımda veya
kitaplarımızda bu konuları aklımız ve dilimizle temizleyip daha düzgün
yapıyoruz” karşılığım verdi,
*' : ثئأو ل، ش م ع ت الش افع ي: ق ا لأ، م م آه ب ن يخ ش- نحا، نحا ي حش بن م ح ا ذ،الص دف ي
Leys b. S a’d 584
Şafiî der ki: “Leys b. Sa’d, rivâyetler konusunda Mâlik b. Enes’ten daha
ince eleyip sık dokuyan biridir .”
" : ق ات، المح ق ئق ت م: م ؟ غث ا تذضا ج : ق ات ق ا، أذ خ ق ا غ ي، حت ا م ئن ابلق
٠٠ نبغن ا المص أ ه بال ف دث ا ر إ، وث ا ب حيزانث ا، ثث اب أ وثث ا ث م ي انغ ا م
ونفيث ه، وش منه فيه ا عيال ه، ش منه فيه ا مهئث ح ة:ين ش ما ت ال زكا ذ مع ه ئ، ا ال ئ ك ن د و ي ة
٠٠م ه ا أضثامح ة
Ebû Recâ Kuteybe b. Saîd der ki: “Leys b. Sa’d ile İskenderiye’den
d ö ş ü m ü z d e üç gemisi vardı. Gemilerden birinde mutfağı, birinde çoluk
çocuğu, birinde de misafirleri vardı.”
، إن زو جي ي شتك ي، يا أث ا الحا ر ث: قثال ئ، هأئئه ا مزأه ومع ه ا قد ح، جالئ ا يؤما ، تع د
L eysb.Sct’d 585
، محزثغ وأتة إ؟ةؤ،ت ثت1 دU أدري ال ،ؤ.لهيسي1 ئمث، أبو ن س م ه٤^ هذهئتء ئ آ أ ئ ت أن
، وا ل م هل ز وائثز ق،" زأ ئ ئ ث اف ا يثذرثا، اثه ا سا ل ت بقذرف ا، " ا د ه ب بأعقل ه ا م هل نا: 3 مما
: قال ئ، جا ء ت ا مزأة إ ر ال ثت ث ب ن سع د: محا د، تحا ي ح ش ين ح ما د،ثغ ا ا لخنس ن يزيد
، ن ك ؤ جثه ا عش ال اأم ل 4 ثا ة ال م٠٠ أمما ل ، ئه ب لي ذ ك ؤ ج ه،نم ت ل ة ا لخن إ^إ حا1 ؛ي !ن
1 ؤأعتئثث ا ه، شأل ت٠٠ : د1دت وص س ثأث ت نلأكؤ جه ! د1 مم، ٠٠ رة ش ع ن د1وأعطره
Yahya b. Hammâd der ki: Kadmın biri Leys b. Sa’d’a geldi ve: “Hasta
kocama bal tavsiye ettiler. Bana bir tabak bal verebilir misin?” dedi. Leys,
hizmetçisine: “Oğlum! Tabağını bal doldur ve yanında bir tulum daha bal
ver” dedi. Hizmetçi: “Ama o sadece bir tabak istedi” deyince, Leys: “O
kendine göre istedi, biz ise bize yakışanı veririz. Bunu da yapmam gerekir,
zira Isbehân ahalisinden biriyim” karşılığım verdi.
ثن ا الث ا ب ب بن،الزاو ثن ا أب و مست ل م ،محقا ن- ] حدت ا أبو م ح م د بن٣٢٠/ y ل- ) ١١٠٦٥
م نب ا ب ا ل م ن ج د Cفزقن ا غلى ا ل حل م ة ق ا ال؛ م ن اننث ك إل ؟ ئأث اروا إل ي، ال ني الي مح د ن خ
ءمأ ال :أ ج ي أي ، ^ ^ ١ال 1ت ت ،ق ن ث زأ ال أم ولت ; وا'تؤأد ام ء أنث ى م ن م رني ^^^ ١؟ ثلث ا
ت به ،ئأ ح ذ ت ي دللق ا ل م ج لس بمنه، وك ل م أ أممال لي :اجل ش ورد علي ال ك الم ال ذ ي
ز خنت ه ،ث أ دأ 3ل ي ي د ه :ا < ذ ك ت ،ء م 1ت ل ي :ظ ا<نن لف؟ ه ل ت :نت ص ور ،ئ :،3؛ ى م ن ؟
ي م إل ه اءل ل ي شتذ م ^ ١٤ ،أ ك أبو ا ل م :إ ؟ ئل ق :نح ز ،؛١١؛: ئن ث :ا:دق
جذ؛ س ^ ،^٤هرس ت بتن يدنه 3 ^ ،لهأ :ح س ي بكي حش زأقثث ،م 3ات :ظ
، ^ ; ^ ١ح ذ فذ؛ |لهلث ا ،وص ن قذ؛ هق ا :3إ؛ا فيه أئفث س ^ ،^٤بكي ؤكذد
أبؤ\ب الث ال،يتي ،ز ال ث م ذ ح ن أ-ح دا م ن المحلوة؛نبع د م دحعلث ر ائ؛ة ال ؛ أن مهن بؤ ع
س، ح إ؟ي وأ أن ع م ئ ك :ز جتنف الل ، 4إ ^ ١0ئد شنة و ي ب^ ^ ١؛ ^ ،و؟ل ق في
ي ö te ئ : 3ال رد غ ئ فثى أم ا ك بؤ ،ممثصته 1وحز ج ئ ،ئ :،3ال محهئ ظي،
ل ي ،ق كل ن ت ،ب ك ى م جل س ث ظ ،ءأ ح ذ ت غي أل و ^ ^ ١ ^ ^ ١أ ي ة ،ق ا 3قي:
مادة حم س و ك م بك اوة ،قنئ ا أزن ت أن أوئم قا د :ا'نثثن ن ا في ئ ال و سا دة ،ظد1 ح الش
أصئلق به، ف سا ثزد عأى ال ويث ار ،قل ت :رجمل ق الثث ،عهدي بمأتلث بأا ل م س ،قا د :
^ ^، ^ ١ شءأز؛لئ؟ ئ ك \ :لء حئح ة الدا-خأه ،ءال،ت كأتنف فن ق م حز؛ م ن أ -م حاني،
و ئ ز بك اؤه ،ن أ ئ 3لي :ثا ش ص ور ،ائفلن ن ا في قني ال و سا دة ،ؤذا بأد ث ب اقة دي ار ،هات:
ق ات :يا جاريه ،ه ا ي ه ا ب إخزام ،الحزام ش ص وي إ ئ جا ء ت ب إزار فيه أ عده ا ش حج ،
ق ا 3قي :أ ث ز ب د '”كري م ،ن ص حثلف أربثون ثوي ،ئ ك :ز ج نن ف ^ ١؟ أ ك ت ف ي
ikinci Cuma tekrar yanma vardım. Bana: “Bir şeyler anlat” deyince,
oturdum ve anlatmaya başladım. Anlattıklarım üzerine Leys hıçkıra hıçkıra
ağlamaya başladı. Bitirip kalkmak istediğimde bana: “Yaslandığın yastığın
içine bak!” dedi. Baktığımda içinde beşyüz dinarın olduğunu gördüm. Ona:
588 Leys ء. Sa’d
ثن ا أبو،لولب د بن أت ا ن
ثن ا ا م، ] حدثن ا عئد الل ه بن م ح م د بن جعفر٣ ٢٧ ٧ [ ")١١٠٦٦(
يؤما ، ك غأى ال ثث ث بن مت ع د ح ذ: مولت، ت ف م ن ت أيي3 ئ،بن من ص ور نل م لحا يم
ائ ن ث خ ز غ م ن ث حته،ب د ه إ ر م ح ال ة
ئ خ ر غ ث م ض ز ب الل ي ث ج، وعل ى ر ن ه حا د م يغ م ره
" غي
ز ال يت ع ش ى زخت ة إ ال، ع شرين شنه ال قع د ى، ص ح ب ت الل ئ ث٠' : ئ ت، عثذ الثؤ شر محت اب ح
٠' بؤمن
خ؛ إ ال أة م
م ا ل ل: ؤ*ىن ال،تع الق اص
Leys b. Sa’d 589
: “Leys İle yirmi yıl beraber oldum ve bu müddetلظ Abdullah b. Sâlih der
zarfında tek başına ne sabah, ne de akşam yemek yemezdi. Mutlaka
”başkalarıyla yerdi. Hasta olmadan da et yemezdi.
ثن ا ( “) ١١٠٦٨ل ] ٣٢١/٧حدثن ا عتد الله ين م ح م د بن جعفر ،ثن ا ابن ص ص،
الل ي ث بن ت غ د م ن أ ه ل بم ن ،أ ص ح ابثا م و لت ٠٠ : إ ن ن ا مه د بن يزيد ،ما لأ :ش م ع ت
ملخب ة ت ش م ممم
( [ -) ١١ ٠٦٩؟ ] ٣٢١/حدثن ا ع د الثؤ ،ه ادت ش م ع ت أب ا ا لخض بن الت ل حا ن ،م وأل:
ة ا ت ث بمو ا ه ء خ ة ت ا ما
ثت ا نأ بما ن بن أ ح م د ،ثن ا أ ح م د بن ي حش ال ح صزم ئ ، حدق ا ( ")١١ ٠٧٠ل ] ٣٢١/٧
ح ك م دخلته ا في هقة زبة ،ئد مع الثؤ بن علي ثهلل ي بتي أتثه ،نم ت م ،ثلث ا د ح ل ت
بم ة تج ث "، ض خ ب هذه ا 5ةقق ؤ :م ح ن أ ر ف ،و إل ش مدبارء_ق ا ت ق و ت آ أل ن ز ال ي" :
فى حو ن ق هنث1ن فيه ألفث د؛نارء قأخزي ث ائؤن؛ادث ،قل ق :أال ع ه فى غش ،انثأ°ذن
وأخمل4 ك هأ ح مبة ي م ي ،ؤاعثذ،رت ؛قه م ن مد ح ق عإى ، ^ ^ [ ١ئا ت ثأ د 0ثي ،
ؤ!ئا ب م 1ن ص ،مما " :،3هذه صله وق ش ت بصذهة " ،ق ك :أكنة أن أع ود م س ي ء ذ ؛
وت هل م في غنى ،ق ات " :ادثئه ا إئى بع ض أ ص حا ب ا ل ح د ي ث م ث ن ثزاة شتث جئ ا ل ه ا "،
" " كا ن ن خ ل: بجو د، ش م غ ث ائذ ثذث ح: فات، ا و ئ إشت اع آل إ ئ خا ة ئ خ دمحا :ق ا ال
ط م ظ أ ن ي ب ال ه نحا ر ظقه د بمث ا يز،م ثن ي ي ج د ت م قن اجن ذ أ ك دثار ج اه
ibn Rumeyh bildiriyor: Leys b. Sa'd’ın yıllık geliri sek sn bin dinardı.
Ancak (hepsini infak ettiği için) bir dirhem dahi olsa Allah’ın farz kıldığı
zekâtı ödeme yükümlülüğü hiç olmamıştır.
عثه ا ل ح ؤأل وعلته قأح و ل ،"ك ا ن الل ئ ث بن تع د يتث غ ل في حث ت ه حم س ين ألقت دين او
ص )ا
دمح آ
Süleym b. Mansûr, babasından bildirir: “Leys b. Sa’d’ın her yıl elli bin
dinar geliri olurdu. Ancak (hepsini infak ettiğinden) yıl bitmeden borçlu
duruma düşerdi.”
بش بن
بن م ال مل ك حدثت ا عتذ، ] خدثن ا نأي ن ا ن بن أ ح م د٣٢٢/)" [ ؟١١٠٧٤(
،ار1 آ ال ف د؛،0*^ س أنف د ؛يلف ق بن تن ي وص " ثئأو لت، سم ن ت أيي:3 ئ، ب ك م
بأهد ى إلثه ماللئ بن أنس رق ا على وحج ، ثع ث إثه بأل ف دينار،ا ح ثزفئ نار ابن لهيع ه
: وقات،ح وز بن ع م ا ر ا ل ما ضي بأل ف دث ار م ووص ل،ألفت دين ار الت ل س طتق هند إقه علي
إ ال هوص إة بأل ف دين ا ر،بن الل ئ ث دللث شعن ب نل غ،س م ع بهذا ائيي فته ون علته ال
M ansûr’a dokuz yüz doksan dokuz dinar yolladı ve: “Babamla aynı miktarda
vermiş olmamak için bir dinar eksik verdim” dedi.
و ما و ج ب تنة، عشرين ألفث دين ا ر يئتغ ل بمولط :قا د ق ي بن ت ع يد ” :كا ن الل ث ت
علته زكاة ط ،وأعطى ابن لهيع ه أل فن ديث ار ،وأعش ماللف بن أنس أئ ن دينار ،وأعطى
Kuteybe b. Saîd der ki: “Leys b. Sa’d’ın her yıl yirmi bin dinar geliri
olurdu. Ama (hepsini infak ettiğinden) hiçbir zaman zekat vermesi
.gerekmedi, ibn Lehia’ya bin dinar, Mâlik b. Enes’e bin dinar, Mansûr b
Ammâr’a da bin dinar ve bir de değeri üç yüz dinar tutan bir cariye
”vermiştir.
ائخ ا ؤم حا دم ال ؤشيد ،قات '٠ :جرى ص حدثت ا أ ول و ال طرف ي ب م صز، ملي ح انح ش ن بن
ف ارون ال ؤشيد وبين ابنة ع م ه نبيذه ثثا طزة و م ال حا ة في ف يغ م ن ا لأئي اء ،ق ات ق ارون لف ا
م عن هذه وش ا مص يتأ ل م و ضع ابم ة ع م ه مئة ،ئجم غ المم ه اء به ما ا ل م ن ،وئزل ت
د إلته ائمم ه اء أن ي ح م إ ز ش ائر التندان م ن ع مال ه ب انت م ين ،دنؤ ي ج د منه ا ت خن ي اء بأ كت
ب ن يديه ألم ر إن ح ذ ت
ي وأد-خإوا عل يه ،و م ح ت واقم أ ج ا-جث م ع وا جش ئ LJi2؛ı ئ
يأ°م رذي بن ا ق اؤ فيه ،نتال هز ص يمس ه ،وكن ت الغ م ز عنه ،وهن لت منه ا م حثهى ،هأ جابة
بث يء ،وه ارون راعي المم ه اء نا ج ذا نا ج ذا ،ق ات: الم ج ل س لم يتك ل م جال س في اخر
يئأو ل ه ! :ن أبين^ ^ ^ ١ ك ط ئ ي !خر ^٠٠^ ^ ١نم يتكثز ؛ ، £ ^ ٠ق بم ي
ممكث م *ك م 1ث ك م أء ب ح1ب اف؟ هق ا :3قت ش م خ أبين ا ل م و مغ؛ن قزت ،£ ^ ^ ١ ال للف :نال؛ق
أميز الغ ب يين م حل ت ه يت حر دئ خص-ك م م ن ^؛ ٤^ ^ ١ؤ ث أ ح ضزت ف ذا ا ل م ج لس ،قث اتت
المم ه اء مئ أ ي م الئوم نين كا ن ب م جل س إن أزاذ أن يش م ع ك ال ب ي في أللف ،ئانص زفن م ن
ع ر ا آلما ن Cوعلى ط رح أدك ل م ع إيلث بئة عين ،ق ا ن :يا أبين ا ل م وم نين س ائئ ال م ،وق
به؟ هالت،ت للف دللف ،قات: ن ا أ مر الحت م والهيبة والعئ اعة لي م ن أ م المؤمنين في جم يع
ج ا ح ،قأنز بؤ مح أ حض ر ،ق ات :يأ ح ذه أبين ا ل م ومغين ا ل م ؤم نين ب مءبحمح_ا يدعو أبين
قفن ثا مما ل :يم زأ أبين ا لم ؤمنس ،ممزأ ثلث ا بلغ :ؤ ولم ن خ ا ف ن مق ا م ربه جغت ا ن^ ،قات؛
هوهفن ،هق ا :3بموت أبين ا ل م و؛هن :و ش ،ق أل عش ^ ^ ١وعأي أبين الن ومن؛ن
على ف ذا ؤقغ الق تل ،ف ئ س أميز ا لمومي ئ دلل ك ،ق ا د ثق ف ازون :ن ا ث ذا ؟ ه ا د :يا أبين
م ن ا ل م جل س ،ئن م غ هري ب م علته بتت، ثس ا ل م ؤمنين زأتة ،زكا ن ت زنده في بيت
ه و ال ؤ حم ن إ ال إلة ال رقع ف ارون رأته إ ي ،ممات :والل ه ا عالأ :ال ذ ي الخقن ا ت ،ب م
ا ي ي م ،إ ر أن بل غ اخز الث م ين ،ب م قات :إثلث ث ا أبين ا ل مؤمنين ثخ ا ف مق ا م الثؤ؟ ه ا د
ف ازون :إ ي أحامحث مق ا م الثؤ ،ق ات؛ يا أبين ا ل م ؤمنين ،شهي جسا ن ول ئ ش ت جنه وا ج ده
كث ا ذ و الثت ثعالى في كت ابه ،فش م ن ت التص فيئ ؤائثزخ م ن -حل ف ا ل سر ،وه ا د ف ارون:
ت ع د ،ث م قأا ل ق ارون :يا أ خ ت ث زالثؤ ،ب ا رك اللت فيل ق ،بأ أنزب ال ج وائز وال خل ع ل ق ث بن
فيه ،ثق ات :يا أبين ا ل م ؤمنين ،ؤثذا الحا دم تج ب ش ح ،ا حت ر ن ا ي غ ث ،نشن ن ا يغ ش
الواقفث على زأبلف؟ ق ات :ن ف ذا ا ل حا دم ،ق ات :يا أبين ال ن ؤمث ئ ،والصن ا ع ا ش ثلث
م إ ئ النظز في أ موره ا ؟ قات :بد معلعلث إ ئ اع ا ، وس و ال ت ه عملف سمون عقه ا ، صر بب
ال رين ب ذ ف ذا ئ سا ،بد ثخون قي يد ي ل أ م ا لمجؤ ب ن ،ه نا ق ادت ثا أبين ا ل مجؤ ب ن،
ين ا لت ز ي ت ك ن ب خب ن ائثثالي ،و أ م بذللف ،مما :3ثل ث ذيل ق ،وأمز أن يكت
م ي جري عأى
" ك ن ا قات
Zübeyde de meclise yakın başka bir odada duruyordu. Arada perde vardı
ve konuşulanları duyuyordu. Sonra H ârun başını kaldırdı ve: “Kendisinden
başka ilah olmayan, Rahmân ve Rahîm olan Allah adına yemin ederim!”
dedi. Bu şekilde yeminini bitirince Leys ona: “Ey müminlerin emiri!
Allah’ın huzurunda (hesap için) duracağından korkarsın değil mi?” diye
sordu. Hârun: “Allah’ın huzurunda (hesap için) duracağımdan korkarım”
karşılığını verdi. Leys: “Ey müminlerin emiri! O zaman Allah’ın zikrettiği
gibi sana bir değil iki cennet vardır” deyince perde arkasından el çırpma ve
sevinç sesleri gelmeye başladı. Hârun, Leys’e: “Vallahi çok güzel bir fetva
verdin! Allah sana bereketler ihsan etsin!” dedi ve ona ödüllerle birlikte
kaftanlar da verilmesini emretti.
Sonra ona: “Hoca! İstediğin şeyi al, istediğin şeyi de iste hemen yerine
getirilecektir” deyince, Leys: “Ey müminlerin emiri! Bu yanında duran
1Rahmân Sur. 46
596 Ali b. Sâlih ve Haşan b. Sâlih
hizmetçi de buna dahil mi?” diye sordu. Hârun: “Bu hizmetçi de dahil”
dedi. Leys: “Ey müminlerin emiri! Mısır’da sana ve amcan kızına (karına) ait
olan mezraların başında durup bakımını yapmak istiyorum” deyince,
Hârun: “Bunun yerine oraları ıkta olarak sana veriyoruz” karşılığını verdi.
Leys: “Ey müminlerin emiri! Ben bunu istemiyorum. ه mallar yine
müminlerin emirinin kalsın. Sadece oradaki valilerin bana eziyet vermesin,
bu bana yeter” deyince, Hârun: “istediğin olsun!” karşılığını verdi ve
bunların kayda geçirilip belge olarak ona verilmesini istedi.
Takrîb 2302, Takrîb 3367, Takrîb 3468, Takrîb 536, Takrîb 3741, Takrîb
659, Takrîb 455, Takrîb 358, Takrîb 630ل, Takrîb 4271, Takrîb 2282, Takrîb
162, Takrîb 385
قد جزءوا ال ق د ق البه أ جزاء ،مح ك ان ع ئ م وم ال ق ك وأم ه م ا بن ح ي اثثا صال ح وا لخشن
،٣و موم أ م ، ، ^ ١قأ cJta 1مهث ا نحزأ الق إ،2 ويممو م ؛ ن ن ذ ، ^ ١ثم ثأ
Vekî b. el-Cerrâh der ki: “Sâlih b. Huyey’in ©ğullarr Ali ile Haşan ve
anneleri geeeyi aralarında üçe bölmüşlerdi. Ali gecenin bu üç bölümünden
birini ibadede geçirip sonrasında uyurdu. O nun arkasından Haşan üç
bölümünden birini ibaderle geçirip o da sonrasında uyurdu. Kalan üçte
birini de anneleri ibadetle geçirirdi. Anneleri vefat edince geceyi aralarında
ikiye böldüler. Bu şekilde nöbetleşe geceyi sabaha kadar ibadetle geçirmiş
olurlardı. Ali de vefat edince Haşan gecenin tüm ünü ibadetle geçirmeye
”başladı.
ن صال ح ،زأغ وة عل ي ،و”ك ا ن علي ان ح س ح م ،قات " :ء د م ال قدو س بن بكر بن
م ،ال يث ا م ون ،وب\لته ا ر ألل م صئ علته ،و كائ ا يم نان ^١^ ١وأم ه م ا ،ثت عا و لو 0غش اخل انة
نا ث أثي ن ا ،ف ل ما وعن عنه م ا ال يمطرون ،قنث ا ن ا ث ث أثي ن ا ث عا وئ ا على افث ا م والصث ا م
حيه الزا و ي ،يع ن ي ال ينام لخنن عن شب ي ،وعئه م ا ،و ك ا ن ما لت ل ن ح ش ن: ■ ^ ٤هام ا
حش نكون الثؤم هو ال ذ ي تك ل ما م ،وك ا ن يمولط :إدي أتث جي م ن الثؤ بئالى أن أثا؛ ألل
ال ه عس ي ،واك ا ن غذ ت لائ م ^ 1أنقذ م ين ت ،ئ أ ا،ئثئقفزغ، ص ثمين ع ر ،ء إ،تا
ء ئ ،ينئنه بس يؤ أال يم ت د م ن أ ح د ثتئ\ ق جيء ^ثه صبيه ؤهو في ال ن ن ج د 0نأم و ل:
فيجيء به فتق ل حنه ،بم بئ جنة ،فتخبرت ا ثنخد الصق ا ن وا ل حا دم ،ونرثع لث ا ل س ع ير، سيئ ا م ن
gece uyumayıp beraber ibadet ederlerdi. Gündüz ise hep birlikte oruç
tutarlardı. Anneleri öldüğü zaman onun yerine de beraber gece namazı kılıp
oruç tutmaya başladılar. Ali öldüğü zaman da Haşan hem kendi, hem Ali,
hem de annesi adına bu ibadetleri yapardı. Geceleri uyumadığı için de
kendisine “Vadiyi ihya eden kişi” derlerdi.
Ebû Süleymân ed-Dârânî der ki: “Haşan b. Sâlih b. Huyey gibi korkusu
ve haşyeti yüzüne yansıyan başka birini daha görmüş değilim. Bir gece
namaza kalkıp Nebe sûresini okudu. Ancak bitiremeden düşüp bayıldı.
Şafak sökene kadar bu sûreyi bitiremedi.”
، اشتهى ا لخشن بن ضاي ح: قات،ا ل مغ ري س نلت م ان بن إدري خ ا؛ثن ا ، ح د ي ي أيي،عبيد
و ل م ق أ خCهأم ز به هزيع قنكؤ د\صتل زثت،ثثؤ ال، ثنث ا أ ي به\ وم د يده إ؟ى ا، ت ن ك ؛
.Süleymân b. idrîs el-Mukrî der ki: Haşan b. Salih’in canı balık çekti
.Balık pişirilip de önüne konulduğunda elini balığın göbeğine doğru uzattı
Ancak elinde bir rahatsızlık varmış gibi geri çekti ve balığın kaldırılmasını
,istedi. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda ise: “Elimi uzattığımda
insanda ilk çürüyecek şeyin karnı olduğu aklıma geldi. Bunun için balığı
yiyemedim” dedi,
مح أ ح ذ،حائ ط ت ل
أح انتهى إ ر، أن الح س ن بن صال ح، خ ا؛ثن ا أثونعي م، م ح م د بن عس ث ى
، 0ت م د ل
ئ ط م1ح- !ي أ خ ذ ت م ن٠
٠ : 3 مما،،^^ ١ ^ ئدى عثه، 1م دره غتشثخ به
٠٠ ١ ب ش ي قي جث
م، صث ح ث
Ebû Nuaym bildiriyor: Haşan b. Sâlih bir bahçeye girip toprak alarak
onunla teyemmüm etti. Sonra bahçe sahiplerinin kapısını çalıp: “Sizin
bahçenizden toprak alıp teyemmüm ettim. Hakkınızı helal ediniz” dedi.
حدثن ا ا ل ح جا ج، حدق ا إشحا ق بن أ ح م د، ] حدثن ا أثو م ح م د٣٢٩/٧ ل-) ١١٠٩٠(
3 مما،لخشن بن ض ا ب ع ل بعث ا جاريه: ق ات، حدق ا عق اب أبو عتته، حدثن ا أب و يزيد،بن ح مزة
Abbâd Ebû Utbe der لط: Haşan b. Salih’e ait bir cariyeyi sattık. Haşan
bize: “Cariyeyi alacaklara yanımızdayken bir defa burnundan kan geldiğini
de söyleyin” dedi,
،الق وق زأثا مع ه صال ح ب ح د ا لخشن بن:3 ق ا، حدت ا إشحا ق بن غ ل ب،أيي ا ل ح واري
إله م ؛ل ت ؤ ت°ز يأ ح ئتثل وذ، ^ ^ ^ ١" :3 م ئ، ن ك ى، نفذ؛ يص ن ع، ثزأى فذ؛ يخي ط
ishâk b. Halef bildiriyor: Bir defasında Haşan b. Salih ile çarşıya gittik.
Haşan çarşıda birilerinin dikiş diktiğini, birilerinin bir şeyler ürettiğini
görünce ağladı ve şöyle dedi: “Şunlara iyi bak! ö lü m kendilerini buluncaya
kadar işte böyle ©yalanıp duracaklar!”
600 Ali b. Salih ve Haşan b. Sâlih
دت ش ج ن ت أث ا نعي م ،مولت :حدتما ا لخثن بن ض اي ح ،ئ ا لأت ' ٠فثئ غ ا ال ززغ محا ال ح جا ج ،
مح د ح ثئز ت وكأن ال دئ1 أصت ح ت وظ عندي م؛ نت ئ سر ص 1ل ح ،ي م ول" :
Haşan b. Sâlih der ki: “Bazen tek bir dirhemim bile olmadan
sabahladığımda sanki tüm dünya benimmiş gibi sevinirdim. Tek korkum da
”elimde paranın bulunmasıdır.
م ح م د بن ذاوذ بن عتد الئؤ ،ه ا د :ش م ع ت ي حيى بن يون س ،مولت ،ونكز عنده الحس ن
عثه ،ينفئز إلى ا ل م متنة م ع سا أنزأل به إ ال أ حيء في وهم ت ص الة ما ئ ذ صال ح ،ق ا لأ٠' :
بن صال ح ،يوئأل " :لث ا ا حتضن أخي ال ح س ش م ع ت علي بن ال ئئذر ،ثئ و لأ :ش م ع ت
: محات، خ ا؛ثن ا عئدان بن أ ح م د، حدثت ا عتد الل ه بن م ح م د ا ٣٢٩/٧ )“ ل١١١٠١(
، حدت آ أبو م ح م د بن أبي حات م، 0 ] حدق ا أبو م ح م د بن حي ا٣٣ م/ )“ ل ما١١١٠٢(
ورأيت، ئؤق أفزاع، إقه ا محؤق أفزاع، " يا ح شن: مما د،ش زمح د ا ص ما و وا حتم ار ال ح
1Nisa Sur. 69
602 Ali b. Sâlih ve Haşan b. Sâlih
" ؤ ئك للن اس ا ب يذوثي ز م إلهين م ن: س ب غ ت أثث لق ا مح د م ح ت ى عقه الث ال؛:3 ظ
٠٠ ثرايل ت تف ا م خ،دون ال ث ؤه
Haşan b. Sâlih der لكا: “işittiğime göre Hz. İsa’ya “Sen mi insaniara
Allah'ı bırakarak beni ve anamı iki ilah edinin dedin?”2 denilince
eklemleri yerinden oynamıştır .”
" إن لم م ان: م ولت، ش ج ن ت الح س ن بن حتي: قات،بمش بن ادم حدت ا ،ي حيى بن معين
مه د الل ه بن م ح م د بن جعف ر Cحدتما علي بن ر شم ، حدثت ا ا (٣٣ ٠/ v [ - ) ١١١٠٥
م ا ل ح ،بمولط " :اخل مئ ب ا لخنته محوه في ال تدن ،زن وئ في ائق ل ب ،وصؤء في اخلصر،
Haşan b. Salih der ki: “iyilik yapmak bedene güç, kalbe nur, göze de fer
katar. Kötülük yapmak ise bedeni zayıflat^, kalbi karartır, gözü de kör
”eder.
ت أب ا عش ا ن ،ثق وب :ش م ع ت ا لخشن بن صال ح ،م ولت :اا المحن ش مع بن ي ح ثى ،قا د :
يزم للق بم د ي ،وقرت ل ت ا المح ؛ ي ه ف " ال ق ال تذري ل ^ ،ؤئ ا؛ذآثم'١ ،
Haşan b. Sâlih der ki: “Geee ve gündüz her yeniyi eskitir, her uzağı yakın
eder, her ödül ve cezayı getirir. Gündüz: «Ey Âdemoğlu! Beni iyi
değerlendir. Benden sonra bir gününün olup olmayacağını bilemezsin» der.
”Gece de aynı şeyi söyler.
ا ل م ؤبن ا ل صاع اييء حدق ا ي حيى بن أيي ث م ،ق ات :ت م ن ت الحس ن بن صال ح ،م ولت٠٠ :
Haşan b. Sâlih der ki: “Dünya malının kimin elinde olduğuna aldırış
”etmediğin zaman gerçek anlamda biri fakih olursun.
الحس ن شر صال ح ،مولت ٠' :إن ال غي طا ن يئث ح لل م د تشع ه وتنعينب اب ا من الص ر زرين بؤ
ص ال ث وؤمامح :ا ي
604 D âvud et-Tâî
Haşan b. Sâlih der ki: “Şeytan bir tane kötülük kapısı aralayabilmek için
kula doksan dokuz iyilik kapısı açar.”
قي ا اليا^ انخ ا ي ه ئلئثلم،"ؤبن ا أ ، حدثت ا الحع ث ن ن صال ح، حدثن ا أ ح ن د ى يون س،
Takrîb 263, Takrîb 2054, Takrîb 206 ل, س İ772, Takrîb 29İ4, Takrîb
2915, Takrîb 456, Takrîb 3091, Takrîb 1133, 1821 س أل, Takrîb 2128-a,
Takrîb 652, Takrîb 416, Takrîb 795, Takrîb 1908, Takrîb 935, Takrîb 2881-
a, Takrîb 2139, Takrîb 4427, Takrîb 457, Takrîb 415
Dâvud et-Tâî
O nlardan biri de Ebû Süleymân Dâvud b. Nusayr et-Tâî’dir. Bilinçli bir
fakih, basiretli bir önder, boynu bükük bir âbiddir. ibretle bakan, gayrette
en başta duran, hizm ette en önde koşan, ölümü hiç aklından çıkarmayan,
ayrılıkların kahrını çeken ve hep endişe içinde olan biriydi.
Denilir ثكل: “Tasavvuf, hedefe giden yolda her an tetikte beklemek ve
elden gelen gayreti gösterm ektir.”
1Hâkka Sur. 24
D âvud et-Tâî 5م6
بن إشحا ى حدثت ا إب راهي م (</y [ - ) ١١١٣٢؛ ] TT،خ ا؛ثن ا عتد الؤ ح ن ن س ا لخث ا س،
ال مب ي ،حدثن ا عئد الل ه بن م ح مود بن ثلم ة بن تع يد; قات :ل ق ي ذاؤذ ال تإ 1إل ،ت ي د ،
و آ :ا در حروغ م سي ! " ،قك اد ،1نئ؛ ا ن ٩ذ ر نشأنه عن خ زي ي ،هق ا " :3دعني ،ؤ
ثازث،ئ ا مت :أ ب ال ة ئ م ة
Abdullah b. M ahmûd b. Seleme b. Saîd der ki: Adamın biri Dâvud er-
Tâî’yle karşılaşınca ona bir hadisi sordu. Dâvud: “Beni rahat bırak! Zira
ecelimle yarışıyorum” karşılığını verdi.
ت عتد الثؤ بن ا ل مت ا رك ،ثق ون٠٠ : قات :ش م ع أخنت بن حنب ل ،حدثن ا الحس ن بن ي ث ى ،
" ز م ا ل أم إ ال ت ا كا ن غ ي ذاؤئ ال ئ ا ئ ؟ أ
ك ل ذاؤذ :يا أث ا نأ بما ن ،ن ا ثن ى في الرم ي؟ ء إري مح ا و ح م ن ،عن ي حيى ا ل ح ماني ،ة :3
3 ظ: ها د حدق ا عتذ الثؤ ثن أ ح م د،أيي عت مان التلثالسي بن حدت ا م ح م د
في1ت ه ص ع ل م أقة بميت ع م د ؛لى كتبه ف همح ه3 قا، ث أ ”ىن ي حت لم ن ؤ ال يثك ل ج:3 ظ
Süfyân b. Uyeyne der ki: Dâvud et-Tâî önce akleden sonra öğrenen sonra
.da öğrendikleriyle amel eden biriydi. Ebû Hanîfe’yle de birlikte otururdu
Bir gün Dâvud birine vurunca Ebû Hanîfe ona: “Ey Ebû Süleymân! Senin
elin de, dilin de fazla uzamış!” dedi. Bundan dolayı daha sonra Dâvud, Ebû
Hanîfe’nin yanına geldiğinde oturur, ama hiç konuşmazdı, ö lü m ammn
yaklaştığını gördüğünde de kitaplarım toplayıp Fırat nehrine attı. İnzivaya
çekilip kendini ibadete verdi. Zâide b. Kudâme onun arkadaşıydı. Bir gün
yanına geldi. Ona: “Ey Ebû Süleymân!” diyerek “Eiif Lâm Mîm. Rumlar
yenildi”! âyetini okudu, önceleri Dâvud bu âyet okunduğu zaman cevap
verirdi. Ancak bu kez Zâide’ye: “Ey Ebu’s-Salt! Cevap verecek 0 س م اbu işleri
bıraktı” dedi ve evine girdi,
1RmnSur. 1 2 ,
Dâvud et-Tâî 607
حدثن ا أيي ،حدثن ا عثذ الل ه بن م ح م د بن يئ م و ب ،خدثن ا أبو ا ( ")١١ ١٣٧ل٣٣٦/٧
ن و ف ا وزا م ئ اث ن ع م
ه ا و ج م ثن ح م ظ أب ا م ح ا ذ خ ا م ت خ ث د ئ إ ذ رس ت ،قات :ئ
يا آته ا الغ امس إ إن أ هد ال دق ا سجلوا هن وم الق ل ب ،وه م وم ال ث ن ي ،ن ش ي ا لأبدان م غ شدة
لم وا ال-خزةء نإن ذاود ثفل ز بقلبه إلى ظ ص يديه مح أحم ئ ى بص ز هلبه بص ز العي ون ،،ئكأية
وه و م ن ك م بئة شحت ون، ئأنت م مح م و ن ن ا إلثه ينفلز، و كادك م ال ي ص ر ن ا إقه ثنفلزون،
م ،د كث ت ٩ م الراه_د اد ئث ؤ ح س إقهأ أ بمالكب؛ا قل وهب ،و-عشقته ا أ ق ث ك ز ،
مؤش ٧ ،داؤاد ظ ط أثة lirن حي وش ؛ثه عزفت أثت ش أ هد ؛ل د ي و ح س ،
م ن أ ش ^^^ ، ١أئزئث ثئ ظف ا ل ص م-ت حش ك أع ج ب ش محق ! زقن ثريد فى ع جبنف أن
رين ^ ،^ ^ ١و1دلأثه ا ؤإل م أ رين إع راز،م ا ،و؛لضعته ا وإنتأ أه1ثه ا و؛ئث ا هؤمثهأ غلى ال؛مدل،
رين را ح ثه ا ،وأ جئثه ا ن ي ا زين شبم ه ا ،ؤأفلمأبه ا الثن ا زين ثشريم ه ا ،وأئع قه ا نإثئ ا ثريد
م ثك وإد م 1زيت لينة ،و ج ث ن ث ^ ^ ١؛ وإدم 1ث ريد طيبه Cوأم ت ال ن في،ئ يثه ا ،وحس ن ت
عن أنزا جف ا ،ون طاع م ه ا ،و م البس ه ا ،إل ى ا ال خزة وأزوا ج ه ا ،ولياس ه ا ،و ن ئ د ب ه ا ،و حريره ا ،
قن ظ م ت ين ا طل ي ت Cوظ م ز ت ين ا فيه رغبت' ،ك ا ن بي ن اف في إ ال وإءمسثزهه_ا ،ئئ ا أظغلق
ثزك ت النامح ن يت ح د دون ويؤوون Cو ح ر ن ت م الناسئ يمتون ويممم ه ون ،وش م ع ت ا أل حا دي ت
مبد من ز ال ا الءشزال، ز ال ثعي ب عن ١^ ١؟) ،وثزكت ؛لق من ينه لعون ،ال ثحس د ؛ ال م حان،
إلى الن ا س في رغ ب ز ال ثدينلف ال ئهال ؛غ، ز ال م ن ا ال مزاع هديه، ز ال ال ث ائ ن عطثه،
الصن ائع ،انس ن ا تخون إدا ك ث بالل ه حالي ا ،زأؤ ح س ن ا م ك ون ^ ١ك ث م غ الغاس
608 D âvud et-Tâî
ءأ ما جا ؤزث ح د ا ل م سافرين في أن ما ره م ،و جا ورت ح د ا لخن ح و ي ن في ش جونه م ،
بر ا ن
هي خئزة أؤ خت ه ائ ما ال ط عا م وا ل ح الوة ن ا :أ ك ر ن ،زأث ا أن ت مئ ال ن ت افزون ث حم لون
اص تي ع ت به مل جأ ،مح هذا إذاثلق وحلزاؤك، م انن اؤ ن ا يكفيل ق، مئ معئهزتلث ،بأ ص ي ت
!ال مح د ل ج ئ ث أ أظ ل وكئ وئمنف ،نم ن ت م غ ب ثلث صتن ضئزلئ ،أؤ غز؛ عزملف ،زظ
ن ت ا ل عا بدي ن Cداود
فد أ م إ ال أحسبلف ز ال ا ال حرين، ص ك ب ا ل ما’ يي ن ،زن ا أظغلق إ ال قت ب
نغل ق، ز ال جلي س محد ث ئ ال مع ه ،زأث ا أ ث مت ح ن ت شنلف في بسلف ؤ ح ذلث، م منه
أم ر م ح، أدري :أي ^ ^ ^ ١أ ف د غملبف؟ ؛ كلؤة في ثتي ك ث مؤ يؤ الش إ ور
إ ر ف ي ! بجا ،ال ب س غلى ملف ،ز ال فناس بنه ا ز ال ري ح أكد ال ا لخثت\ع م وا لخث ا ر ب
غداوك وع ساوك ،مهئهزثلق محل ت ك ، فيه ا ماؤك ،ز ال ق صع ة فيه ا ب حقلق ،ز ال محل ه يتند
ال ط عا م ز ال م ئ أمرلث ذاؤئ ع جب ا ! أن ا "كنت ئشثهي م ن الئ اؤب ا رده؟ و ؤبصذنا ق ثؤرلئ ،ز
ب عي ث إليه وزحم ت م ما طيبه؟ ز ال م ن اللثا س لس ه؟بل ى ،ولكثلث زهد ت فيه بن ا بثن يديلف
ن ث شهزلث نثلث ه؛لما ثد غألف غ ي ي ،ز ال ثئخقنق ج؛ اتلف ل ك ؛ ال السهؤ؛ه عن ك فى
قت أكزمنش ربنط قغن ق ،و ح شي ت ا ل جن ا-ئ ،ئلؤ رأيت ؛نؤم *ك ره قعنق عزفت أن
بألسنته ا Cهم د أؤتث خ ائؤم حلق محل ه ا أن ك ث ن كل م وقؤئل ق ،ه م د لخشيزتلف :ائؤم
Sen Allah ile baş başayken hiç yalnızlık hissetmez, halkın içinde olduğun
zaman ise yalnızlık hissederdin. En fazla yalnızlık hissettiğin an, insanların
hiç yalnızlık hissetmediği andı. Hiç yalnızlık hissetmediğin anlar ise
insanların yalnızlık hissettiği anlardı.
Senin gibisini duyan var mı? Senin gibi sabreden, senin gibi azimli olan
var mı? İnanıyorum ki sen öncekilerin yanına gittin. İnanıyorum ki sen
sonradan gelenlerden üstünsün. Senin, (Seni örnek alacak olan) âbidlerin
çok yorulmalarına sebep oldun.
beklemek mİ?
Ey Dâvûd! Her halin hayrete şayandır! Canın hiç soğuk su, güzel bir
yemek, yumuşak elbise çekmez mi? Hayır, isterdi ama cennette sana vaad
edilen şeyler için bunlara karşı zahid davrandın.
Fedakârlık ettiğin şey ne kadar küçük, terk ettiğin şey ne kadar hakir,
umduğun veya istediğin şeyler karşısında yaptıkların ne kadar basit kalır.
Sen, inşaallah dünyayı terk etmekle zafer kazandın ve âhirette umduğuna
kavuştun. Hayatın boyunca, kendini beğenmişlik hissine kapılmamak,
fitnesine düşmemek için şehvetini kendinden hep uzak tuttun, öldüğün
zaman ise Allah seni ölümünle şöhretli yaptı. Gizli yaptığın hiçbir şeyi açığa
vurmadın, ama Allah bugün bunları açığa vurdu ve gizlice yapıp
açıklamadığın amelinin örtüsünü giydirdi. Allah, bugün bunları açığa
çıkardı ve gizlice yaptığın amellerin faydası böylece sana daha faydalı oldu.
Sen toplumun içine karışmaktan da sakınırdın.
لق، أب ك م ن أغد زمان1 وئد يريد فى عءحبث١ ظ أع ج ب٠* ^ ^ ١ بى جالزؤ د\ؤث
، بأ أذ مته ا، وأخ ر ج ت محص ي ت علمته ا م ن الن اع، ق إدا *كا ن ال ق د وئ ث متلهزثلث،دن عندك
حدبن ا أ خن ذ بن ع مزان ا .آل حثسجء Cحدت ا ال ول ي د ن عئته ،قالأ :ش ج ن ت ر ج ال 1األ ل داود
Velîd b. Utbe der ki: Adamın birinin Dâvud et'Tâî’ye: “Ey Ebû
Süleymân! Neden sakallarını düzeltmiyorsun?” dediğini işittim. Dâvud:
“Onunla ilgilenemeyecek kadar meşgulüm” karşılığını verdi.
قا د :ش م ع ت ابناه م بن م ح م د ا ل س م ي ،مولت :مت م ع ت عئذ الل ه بن داود الحزيبي ،مولث:
ثئ م و ب ،حدثت ا أب و بن ( “) ١١١٤١ل ٣٣٩/٧ا خ ا؛ثن ا أبى ،حدق ا عتد الل ه س م ح ئ د
أبو بكر بن حل ف ،حدثن ا إشحا ق بن متصوو بتع ذاذ تن ه ح م س وحماتين ،لثا ن ا ث داود
الط ائي في ع الناس ن جغ ازثة ،ه ل ما دفن محام ابن الث م ا ك ،ممات " :يا ذازد ،مح ث ئئب ئلتللث
إدا الغامس ين ا مون ،ق ات ائقؤم ج ميع ا :ص دق ت ،وكن ت ر ح إذا الثامن يمحتزوذ ،قات
ض ون; قات الثام ن ج ميعا :ص دق تالغاسى ج ميعا :م دث ت ،ن ك ث س ئ م إذا الثامن يخ و
614 D âvudet-Tâî
Ebû Bekr b. Hâlef der كل: Hicri لكال.yüz beş yılında Bağdat’ta Ishâk b
Mansûr bize şunu anlattı: Dâvud et-Tâî öldüğü zaman insanlar cenazesine
çıktılar. Defnedildikten sonra Îbnu’s-Semmâk kalkıp: “Ey Dâvud! insanlar
:uyurken sen gecelerini ibadetle geçirirdin” dedi. Oradakiler hep birden
Doğru söylüyorsun” karşılığım verdiler. İbnu’s-Semmâk: “insanlar“
kaybederken sen kazanırdın” deyince, oradakiler her birden: “Doğru
söylüyorsun” karşılığını verdiler. İbnu’s-Semmâk: “insanlar günahlara
batarken sen günahtan yana selamette olurdun” deyince, oradakiler hep
birden: “Doğru söylüyorsun” karşılığını verdiler. Bu şekilde İbnu’s-Semmâk
.onun bütün faziletlerini saydı, oradakiler de hepsinde onu onayladı
!Bitirince Ebû Bekr en-Nehşelî kalktı. Allah’a hamd ettikten sonra: “Rabbim
.İnsanlar Dâvud hakkında söyleyeceklerini ve bildiklerini dile getirdiler
Allahım! Onu ameliyle başbaşa bırakma, rahmetinle onu bağışla” dedi.
حدثن ا، ح دق ا م ح م د بن ثمم، ح د ظ م ح م د بن ي حيى ائ وا>سط ي، دلي س1 ظت م م ح م د بن-
، مح أص ت خ مريصا هو ج دوه قت ن ا ث ؤرأثة على لينة، ئكؤره ا بزازا غي قلته،يفف ا نكز الثاي
ملما ثذلر إ ز، وتته م ابن الق م ا ك، ئفشمحوا با ي اال؛اي ون حل ثام ن م ن إ ح وانه و جيرانه
،نص
م س ج ن ت ثئشلف ق د أن، " يا داود: ق ات ابن ال ئ ئ ا ك،ح ش حرغ دوات ا ل حذوو
Hafs b. Ömer el-Cu’fı der لكل: Dâvud et-Tâî hasta düştü ve hastalığı
birkaç gün sürdü. Hasta düşmesinin sebebi de gece namazından Kur’ân
okurken cehennemin zikredildiği bir âyetin gelmesiydi. Âyeti tekrar tekrar
okuyunca da sabah hasta oldu. Onu ölü olarak bulduklarında başı bir
tuğlanın üzerindeydi. Evinin kapısı açılınca içeriye kardeşlerinden ve
komşularından bazıları girdi. İbnu’s-Semmâk da girenlerden biriydi, ibnu’s-
Semmâk, Dâvud’un başına bakınca: “Ey Dâvud! Kur’ân hafızlarım rezil
ettin!” dedi. Onu mezarına götürürlerken cenazesine çok insan katıldı.
Evlerine çekilen genç kızlar dahi cenazesine çıktı. Mezarının başında ibnu’s-
Semmâk şöyle dedi: “Ey Dâvud! Mezara hapsedilmeden bendini hapsettin,
hesaba çekilmeden de kendini hesaba çektin. Bugün karşılığını beklediğin,
kendileri için gecelerini ibadetle geçirip amel ettiğin şeylerin sevabını
alacaksın.” Mezarının kenarında duran Ebû Bekr b. Ayyâş da: “Allahım!
Dâvud’u ameliyle baş başa bırakma!” dedi. Oradakiler Ebû Bekr’in bu
sözüne çok şaşırdılar.
^ ^ نثا دفن١ باعني أن ذاؤذ: محا د، حدت ا ابن م هد ي،حدثن ا ث ح م ذ بن ح سا ن ا لأزرق
ibn Mehdî der ki: Bana bildirilene göre Dâvud et-Tâî defnedildiği zaman
insanlar onun ame؛lerini konuşmaya başladılar. Bunun üzerine Ebû Bekr en-
Nehşelî mezarının başında durdu ve: “Allahım! Onu ameliyle baş başa
b ır a k m a ! ” dedi.
; ى ي ث ت ا م ح ه ش أاا
' ئث ال إ ال ي م ا ل م ح ج ا ا
حدت ا،ن ثئ ن
حدثن ا أ خن د بن ا م،خمح أ أبو م ح م د بن حقا ن -) ١١١٤٨(
أياة م ن ال؛نشي نت خ ذ نن م غ ئزعة ق د،و حض رثق عئد ؛ ل م ؤتء ^ زأئئ أغث ثرء بئة
٠٠ ث أ غ وأا ظ ه ل مة ئ م ا م ه إ ء ئ خ ظ ث، ا ة ق ء ت
"كان يعى ت اعه، " حص ن ت جغ ازه داؤذ:،3 ظ، حدت ا ال خ ش ن بن ؛مم، أ ح م د بن إننا من؛
ن جيء قوم ث ح ملوئة، و ق د رأيته ثوص غ غلى ؛ل ف م، وحب ش عثه كذ؛ وكن! مره،الم؛ئ
حص ن تبا كثوئة تؤ ت داؤذ٠٠ : ثاب، خدثن ا أبو داود ال ق ال س ئ،الول ي د ا الم وي بن مح ث د
Ebû Dâvud et-Tayâlisî der لكل: “Kufe’de Dâvud et-Tâî’nin vefat anında
yanında bulundum. Can çeJtişmesi onun kadar çetin olan birini dalla
görmedim. Sessizlik olunca kendisinden öküz böğürtüsüne benzer bir sesin
geldiğini işitiyordum .”
" زخن ئى: ي مولط، ث م ن ت يونس بن مؤم: قا د،تنف ث بن هن ا س ، ث ن ي ئ، ا؟ل ه ال
Yûnus b. Urve der ki: “Dâvud et-Tâî’nin cenazesinde o kadar büyük bir
izdiham yaşandı ki bundan dolayı ayakkabımın bağı koptu. Abam
omuzl^ımdan çekilip gitti.”
حدت ا أبو ا ل ح ريش أ خت ن،اا م ] حدق ا عتد الئؤ بن م ح م د بن جعفر/ [مم-) ١١١٠٢(
خدقا، خ دقا هم د الثؤ ثن انثا س،س د ئ خثا ن ] حدقا أثو٣٤١/ [؟-) ١١١٥٣(
أمحمال ثت أبو، إئن ا " كا ن ت ي ت عرل ة ذاؤذ القثا ء أئة " كان ي جالس أثا حش م ة: قات، أ ص حابما
م ئ: ئأي ق ئء م ئ؟ ئ ت: ذ وئ3 ق ا، م ح اف ا- ؛ ق ت أ١^ ١ ه، " ظص ئث ت ا ن: حش مه
ن ئ أل ةث جيء
دكا ن ت ا م: قاد، دكان ي جال ن ه ز تث؛ م د أن يعتزل: قات،تمصي في م ن أل ة
عتزق إ مبع د- قا: ظت، حي ب ذ؛ه ا-ف ال ا٤^^^١ لم حواد ب ذ؛ه ا م ن ائثهئث اتي \لى1وأب ا أزئد *مشه وة إ
حدق ا عئد الثؤ بن،ب غم- ] حدثغا عتد الثؤ بن م ح م د بن٣٤٢/ [؟-) ١١١٥٤(
وثان ق د، كا ذ داود فزين ا الئ م اض ي عالج شت ة با ل صم ت٠٠ : ه ا د، ح دقتي تع يد،نفز
ا؟ى م جئه ي ك- ظ،مك ا[ك ال م مي ت ا ئعال؛ءثت ش ث ة- وكان،£ ’كثير ال ك ال٠^ ^
،ح ز حر غ وه ت
ن ق ذ حئئة يؤم \ في م، لممكر مننق شث ة1 ز، ؛ ق ق د
بي أين زيت؟ مح تالالا: ق ك،الق بؤ عثز طريقه1 نت،ن ج د مئة ر ي ي،ئ ئ ث ي ث مع ه وا ل م
620 D âvud et-Tâî
'٠ إثث نا لحا ظ الغ امس أ خد إ ال س ؤ الع هد، فؤ س القاسي فزازك م ن ال شيع، ت ب ي د
Luveyn der لط: Bir defasında Dâvud et-Tâî uzlete gücünün yetip
yetmeyeceğini denemek istedi. Ebû Hanîfe’nin meclisine bir yıl boyunca hiç
konuşmadan devam etti. Bu şekilde insanlardan uzak durdu .”
" ج ئ ت أثا وابن ع ظ داؤد: ق الأ، حدق ا أبو أت ا نة،حدق ا إبزاهد م ن تع ي د ا ل ج وه ري
Ebû Usâme der ki: ibn Uyeyne ile birlikte Dâvud et-Tâî’nin yanına
gittiğimizde bize: “Yanıma bu defa geldiniz, ama bir daha gelmeyin” dedi,
0 ن ؟لف وال داJU( "15 ، ال؛ل ه٠٠ :ا3 ه ا، أؤص ن ى، ظ ي >ت ائ ما ن: مم ك، مح ومحمت ق
ممع د ت، بأذن ل ي، ال؛تثلم عش، " أشت ذاؤذ الطا ئ: قات4حدئغي م ح م د بن الء ح ت ن
أنث و ح د ك ههغ ا ز جنلف الثت؟ إ قادت ر ح م ك الئث وه ل: همل ت،غش ثا ب ال حجرة
عند الل ه ن م ح م د ،حدت ا م ح م د بن عتد الن جي الت مي مي ،حدثن ا عتذ الل ه بن إئي؛أسئ،
حن
لنا س ،ئلغ :لأيي ،قاتت ار
م ل دمغرئه ا
حاد ٠٠ :أق
صغي،م
قاد :ئ كل ذاوذ ^ ?^ ١؛ أؤ
بالسير م ن الدقا ،نع ت النؤ ال دي ن ،كن ا رضي أغث ال د يبال د ي نخ نث ا د ال دي ن ،ئ ك :
") ١١١٦٠ل ؟ ] ٣٤٣/حدثن ا أبو بكر مم حم د ين أخنت بن م ح م د ،خ ا؛ثن ا أبو ا لختن
بن أبا ن ،حدثن ا م ح م د بن ال ث ث ،حدثن ا غ م ان بن وكيع ،ئا ن :سم ن ت أثا يحش أخنت
ج ت،
فف ا إ ال ب
ين ي
م وا م غ ة حربة ف ب ن ضزار ا نحل ي ،ف و ت؛ أمح ث ذا وذ ٤^ ^ ١ؤ ئ ؤ ق ي
ينف ن علىبس هثابي ،مما 3ثةبعص ائثؤم :أ ث في ناي و ح ئ ة ،ئلو اث خذ ث لسلف ف ذا
باثا ؟ أنا ئ ش ؤ ح س ؟ مما " : 3حال ت و ح شة القتر بت ي وبتن وحس ه ال دقا '٠
Ahmed b. Dırâr el-Iclî der ki: Dâvud et-Tâî’nin yanma vardım. Harabe
gibi ve genişçe olan bir evdeydi. Evde tek bir oda vardı ve odanın da kapısı
yoktu. Bazıları ona: “İssız ve tenha olan bir evde kalıyorsun. Şuna bir kapı
koysana! Korkmuyor musun?” dediklerinde şöyle karşılık verdi: “Kabirdeki
”!korkum ve yalnızlığım, dünyadaki korkum ve yalnızlığımı unutturuyor
غنن ،حدثن ا عتد الل ه بن م ح م د بن ( ] t“tv7v [ ") ١١١٦١حدثن ا أ ي ،حدق ا أ ح م د
بن عتيد ،حدت ا ا ل ح ت ث ن بن ■علي بن ا لآتؤد ،حدتما ح ش ن بن مال ك ،عن تكر اخل ا بد،
ه ا لأ :سمع ت داود القثا ءء مولت٠٠ :ث و ح س م ن ال دقا ك ما محو ح س م ن الغبا ء ٠٠
D âvud et-Tâî 623
Bekr el-Âbid der ki: Dâvud et-Tâi’nin: “Vahşi hayvandan korkar gibi
dünyadan kork!” dediğini işittim ,
،ح
م ع ظثةم1ز مب اتع ،م ز ض بم ت '٠ : ] وكان ذاؤذ مو دr t r l v [ -) ١٦١٦٢(
٠٠ وكم ىب ال ما د ة ئ ئ ال
Dâvûd et-Tâî şöyle derdi: “Zühd olarak yakîn, ibadet olatak ilim,
meşguliyet olarak ibadet yeterlidir.”
خ ا؛ثن ا أبو بكر، ح دقتي أيي، ] حدق ا م ح م د بن أخنت بن أبا ن٣٤٣/٧ ل-) ١١١٦٣(
نكثا ن جل س ج ميعا في خلقؤ أيي حنيفة، بن ص دم ه; قادت ”كا ن ذاؤئ الطا ئ لي ص د ئ ا
ين
ظ أي ت خ م ف: ق ات١ بجزك- 0 " ي أي ت ك ا: ئأ ص ق ك، وتمد3م خ ر
م حهماا
Dâvud et-Tâî der ki: “Kusurlarını sayacak olan adamla veya seni sıkıntıya
ة0^ ك طcukla oturma.”
624 ‘Dâvud et-
ي م ،خد ش ا لخثن تن ال خن ش ،ض اتن ال ث ئ ا ك ،قات :ظ ث ذاؤئ ال ئءئ ،ئ ك :لث
ج ا ك الن ا س؛ قادت " بما أئث مح ن امح ن :مح ن ضي ر ال يومحك ،وص ي ر بمصى
ص م ح م حاا
غذ ذاؤذ الئايي ،قادت " بث غ النؤ الثريدين الراهدين م ال د ك ئرك طث جلي س ال رين
بث تريدون '٠
: “Dünyada zahid olan ve âhirete yönelenlerin birنظ Dâvud et-Tâî der
özelliği de, kendileri gibi bir yönelişin içinde olmayan arkadaşlarından uzak
”durmalarıdır.
مب خ د ; ظمم
: Saygın bir adam Dâvud et-Tâî ile görüşmek içinلكل Ömer el-Cu’fî der
geldi. Ancak ne zaman onu evinden çıkarken görse birilerinden korkmuş
gibi yüzünü giysisiyle örtmüş olurdu. Namaz kılındıktan sonra imam selam
verir vermez Dâvud birinden kaçıyormuş gibi hemen gidip evine girdi,
Dâvud et- 625
حدثن ا، حدثن ا م ح م د بن إ ش غ ا ق، ] حدثن ا إئزا م أ بن عند الل هv ' l l / v [ “) ١١١٦٨ (
هد ح د، فت وئ د بز ج ل من الطالس ن: قات، ئأزاذ أن س أ ل عن مثال ة: قات،ع طيه ادقومح ه
جئعر ،حدثت ا عئد الل ه بن ن ح م د بن ") ١١١٧٠ل ] ٣٤٥/٧حدثت ا عتذ الثؤ بن م ح م د
المقا س ،حدق ا ت ل م ه بن فبسب ،حدبن ا ت ه ئ بن ع ا صم ،حدت ا عند الثؤ بن عتد بن
م ائق عم ^؛ ،^ ٠^ ١ ^ ١ذاؤذ ي بئي عم بما عيد بن أ ح ن ذ ،قات: ال ئ ن ز ،ح د ق ي
.ه ٠ . ٠٠ ء،١ ، ي✓ ءم ا،،م م
يث ساء
م ح ئ د بن ا لخض ،خ ا؛ثغ ا م ح م د بن ([ ") ١١١٧١؟ ] ٣٤٥/حدقا لمي ،حدثن ا إئزاي إ
ب ن يزيد ،حدثن ا ت خ ث د بن ب م ،ع ن ب ك ر ب ن م ح م د الن ا بي ،ها ت :ها 3ل ي داود ال ط ا ئ ي " :
ائحصزمحد ،حدق ا شهن بن نث مان النيل ي ،حدثن ا عبد الل ه ا لأعرج ،أؤ غيرة ،قات :أس ت
أضيمنق ^ ^ ١؟ قد ح د ؤذ ح ئ ت مع ه محص أى ظ ق1ء ، ^ ١بأ ح ر غ رغي م ت ن ثابت 1ن ،ئ ج نس،
۶ ب ي1ي األ P
ىامإ ن ق إ1 ، ي ق د، قأئ قئ غ غك مح آ ف د ن ط، ائ<؛ مح د:ق؛ت؛ي
يا أبا شل بما ن! ل ؤ أ م ن ت م ن يث رن ثل ث ف ذ ا ائن ا ؤ؟ ق ا د: ق ك،صا ي ف مح أ ح ذ ي ش ز ب يئت
وين ح ن لت في الئثاؤ الي ح ب لماء،' أنا ع ل م ت أبة ال ذ ي تزد لت ا ل ماء في الص ئ ف٠ :ل ي
وا ج ع ل فتئرك منها في ا الخ رة، صم الدي٠٠ قادت، يا أبا نلبما ذأ أوصني:الله؟ " ئ ك
ئ ا ق،ت " بؤ والد3 ه ا، ردتي: ق ك،" ك م ح د ي ق13^ " لآكن:3 ^ ، ردتي: ئئ ك،'*
P ،" فئ م ن الن ا س فزارك م ن ا لأشد ع م ممارق ل ج ماعته م قادت، ثلث؛ زدني،"
غزيثا
Abdullah el-A’rec veya başkası bildiriyor: Bir yaz gününde Dâvud et-
Tâî’nin yanına geldim ve onunla birlikte akşam namazını kıldım. Mescidde
de nafile namaz kılmazdı. Onu izlerken bir ara ٠ da beni süzmeye başladı.
Ona: “Bu gece misafirin olayım mı?” dedim ve birlikte evine gittik. Dâvud
bir süre namaz kıldıktan sonra kuru iki ekmek çıkardı. Getirip oturdu ve
bana: “Yaklaş ve ye!” dedi. Ona acıdım ve ekmeği bitmesin diye onunla
yemek istemedim. Yemeğini yedikten sonra kalktı ve evde asılı duran su
tulumunu alıp su içti. Ona: “Ey Ebû Süleymân! Birine söylesen de bu suyu
senin için soğutsa” dediğimde: “Yazın kendisine suyun soğutulduğu, kışın
da ısıtıldığı kişinin Allah’a kavuşmayı sevmediğini bilmiyor musun?”
karşılığını verdi.
إثئ ا ال ق د، ب م قات لي؛ " يا أي ي، ئدمع ت عين ا ه: هات، ئأؤمي ي، قد عزفت الر جمبسن ا
قان ا م طا ع الث مر عن،و تؤم مرحل ة زادا بنا بين يديه هاهع د انتقلع ت أن م دم في
، ن ا ق م نا أ ث قا م م ن أ رف، فتزود نش رف،هري ب نا هو أ ؤا ال م أع ج ل م ن ذبلث
م م، ٠٠ ! ،İIJjÜ زظ أ م أخت؛ أش؛ دصي؛أعا مني، ش القأول فذ؛، تر قد بثتنث،هب ا لأ
,ئ
'م
Muhammed b. İşkâb el-Esfâr, bir adamdan bildiriyor: Bir gün, Dâvûd et-
Tâî’ye: “Ey Ebû Süleymân! Aramızdaki akrabalığı biliyorsun. Bana tavsiyede
bulun” dedim. Dâvûd5un gözleri yaşardı ve bana şöyle dedi: “Ey kardeşim!
Gece ve gündüz birer merhaledir. Bunlar insanlara merhale merhale inerler
ve böylece son seferlerine kadar bu böyle devam eder. Elinden geldiği
kadarıyla günün her aşamasında diğer aşama için kendine azık hazırla.
Çünkü yolculuğun bitmesi yakındır. Durum oyalanamayacak kadar
aceledir. Bu sebeple seferin için azık hazırla ve yapman gereken işleri sanki
ölüm seni istiyor gibi yap. Ben bunları söylüyorum, ama bunu benden çok
ihmal eden de yoktur.” Dâvûd bu sözleri söyledi ve kalkıp gitti.
حدثنا أبو بكر بن، حدثنا أثو ا ل ح ش سر أبان،] خضنا أيي٣٤٦/ [؟-) ١١١٧٤(
قا ل ر جإل ل داوذ: قالأ، حدت ا صالح بن ث و ت ى،ائ غثت ن بن عئد الؤ حم ن بت ي ح د،عبيد
، ^ ثؤنه عصف١ م y j ؤ ي، بم ت أغد الة ؤ ;يى " :3 ق ا،ب ي
أ ج:^ ٠^ ١
Sâlih b. Mûsa der ki: Adamın biri Dâvud et-Tâî’ye: “Bana nasihat ver”
deyince, Dâvüd: “Takva sahiplerini arkadaş edin. Zira insanlar içinde sana
en az yük, en fazla yardımcı olacaklar onlardır” dedi.
ؤتآق د ( -) ١١١٧٦ل ٣٤٦/٧ا نقا د ذاؤئ ،لم ثي ن ا ن " :إ ذ مح ث ت ز ب الن اؤ
وقى قتأل
Dâvûd, Süleymân’a şöyle dedi: “Soğuk suyu içip, lezzetli güzel yemekler
yiyorsan ve gölgelerde yürüyorsan Allah'ın huzuruna çıkmayı ne zaman
seveceksin?” Bunu duyan Süfyân ağladı.
بمو ت ،خدثن ا أبو بن م حم د بن ( ] ٣ ٤ ٧ ٧ [ “) ١١١٧٧حدثن ا أيي ،حدت ا غيد الل ه
حا م - ،حدثن ا م ح م د بن بمش بن ع من ،خ ا؛ثن ا م ح م د بن يمم- ،حدثت ا حمعس س ع من
ا ل ج ع ف ي ،ها د " :كان داود ال هائ ئ ،فد ززث عن أم ه أوبخ مادة دره م ،ه م ك ت يممؤثه ا
ن ش ي والثواري،
ب اليين غ ائ ا ،ئلئ ا م ذ ت ج ع ديممقس نئ وفت الدوتزة نيث ف ا خ زبا غ أ م
منة ائخثات ا ت وبا ث ،خ ال ف مربوع ممس ،أن ع ال ما وث ب تقهن إ ر ال دار إ و جاء ص د ق
،٠؛^^؛؛ " ،ثؤ أن فسي هذه ب غ ي ل ث؟ لعأ؛ثا ننمممقب د لنف فيه 1ق ظ ثق ،ق1ت٧ :
Para bitince de küçük evini parça parça söküp satmaya başladı. Çatıdaki
kalasları, boruları ve kerpiçleri bile sattı. Sonunda evinin üzerinde bir yarım
çatı kaldı. Evinin duvarları kiliselerin de yapımında kullanılan sert taşlardan
yapılmıştı. Evin arka kapısı da küçük ve alçaktı. Yani çocuk zıplasa kendini
evin içinde bulabilirdi. Bir gün yanına bir arkadaşı geldi ve: “Ey Ebû
Süleymân! Şu evi bana ver de satayım. Belki yerine senin daha çok işine
yarayacak bir şeyler alırız” dedi. Israr edince de Dâvud evi adama satması
için verdi. Ancak daha sonra durumu tekrar değerlendirdi ve yatsı
:namazında arkadaşını buldu. Adama: “Evi bana geri ver!” dedi. Arkadaşı
Neden kardeşim?” diye sorunca, Dâvud: “Parasına helal olmayan bir şeyin“
karışmasından korkuyorum!” dedi ve evi satmaktan vazgeçti,
عن سمع ت ر ج ال: محا د، ح دبتي أثو ن م م، حدبن ا أ ح م د بن ابناه م،الح داء
: هلت: ه ات، أؤئ الثه عشن ديثارا، أظنة امحي عشن دين ارا: أبوتعت م3 محا،*كدا وكذا دي ار
Ebû Nuaym der ki: Adamın birinden işittiğime göre Hafs b. Ğiyâs şöyle
demiştir: Dâvud et-Tâî’ye: “Kölenin bedelinden geriye ne kadar kaldı?” diye
sorduğumda: “Şu kadar kaldı” dedi. — Ebû Nuaym der ki: Sanırım on iki
veya on üç dinar kaldığını söyledi.— Ona: “O zaman onları bana ver ki
onları senin de faydana olacak şekilde harcayalım” dediğimde, bana: “Allah
sana afiyet versin, ama Allah aldatılamaz” karşılığım verdi. Ebû Nuaym der
ki: Dâvud ona: “Bana harcaman yapman için bunları alıp evine koyma”
demek istemişti.
حدثن ا، حدق ا أ خن د بن اث ختئ ي، م ح م د بن خ'؟] حدثت ا عئد الل ه1'//'/[ “) ١١١٧٩(
^ ث ن ١٤ : ؛١١ ؛، ت ثب ي
؛ غي ي ف ه أ ج: ؛١١ ؛،" " ال:<؛١ ؟ ؛٤^ ١ ثم عم عزة
Atâ b. Müslim el-Halebi der ki: Dâvud et-Tâî yirmi yıl boyunca kendine
:üç yüz dirhem harcadı ve bununla idare etti. Kardeşinin oğlu yanma gelip
”Amcacığım! Ticareti sevmiyor musun?” diye sorunca, Dâvud: “Hayır“
”karşılığını verdi. Yeğeni: “O zaman bana bir şey ver de ticaretini yapayım
deyince Dâvud ona altmış dirhem verdi. Aradan bir ay geçtikten sonra
.yeğeni ona yüz yirmi dirhem getirdi ve: “Kârınla birlikte paran bu” dedi
Dâvud: “Sen ayda her dirheme bir dirhem mi kazanıyorsun? o zaman
.yanında bir hâzinenin olması lazım. Sen beni kandırıyor musun!” dedi
Sonra parayı ona attı ve: “Sadece anaparamı ver!” dedi.
حدث ا عيد الل ه بن م ح م د ين، ] حدثت ا عتد الل ه بن م ح م دr ı v / v [ ") ١١١٨٠(
ن م ح ا ي، م ن أبيه عئرين دثارا، " ورث ذاؤذ ال طاتي: قا د،أ م حي ابن ع م ل داود
ب نم يق و ن فيه ال
م ، وورث ه، ومنة يتص د ق، مئة ثن خد، \و تن ة دلن ار ،ط عشرين
" يكو ن مح ه ا
olduğu zaman başka odada otururdu. Sonunda kaldığı oda hariç evin tüm
odaları harab oldu ,
" ورث ذاؤئ ال طا ئ ص: قات أ م غثتا ن ال دازا ئ: قات،خدتثا أخنت ئ ض ا لخؤاري
،حر- طثن ا حرب مح ت م ن اال؛اي؛كثب إ؟ى ا ال، فكا ن يعت م د في بيوت الدار،أم ه ذازا وذبايز
يف ا
ثكاد> يتقى ف، وورت م ن أبيه ذئانيز: ها د، ^ ح ش أش ع ر ع ام ة بيوت ال دار٧ ز إل ؛؛
ق م د،ع م د ه لث مح، ذ وذ ال ط اثي0 إC حاك- ن م يئص، مكت ب خؤت " أن أ ح وينث: 3 ئ،عليه
D âvud et-Tâî 633
نإثا، إثا أذ ت ن ش ى، ال: ق ات:قات ها ل ز خغ محا فى ال بجازؤ ثن غ د عثالق: ه
ت ئن ا ث ؤقدبم ي م نه ا ؤيثار ئكع ن فيه3 محا، ن جع د يف ئ م نه ا دين ارا وين ا ال: قات: أن أشب م ه ا
Abdullah b. Salih ع1- 1ث كder ki: “Vefatına sebep olan hastalığı sırasında
Dâvud et-Tâî’nin yanma girdim. Evinde sadece içine kuru ekmek koyduğu
içi ziftli bir testi, bir su matarası, bir de büyük kırmızı bir tuğlası vardı. Bu
.tuğlayı hem yaslanmak, hem de uyumak için yastık olarak kullanırdı
Evinde küçük veya büyük hiç hasır yoktu .”
" ن ا ثث ه ت ق ان: قات، حدثن ا عئد الؤ ح م ن بن م ص ع ب،إبزاه م ا ال دورقي بن حدثن ا أ خ ن د
أن٠٠ ح دثن ي ض ا ج ي إن ا: 3 قا، عن محبيص ة، خ ا؛ثن ا ابن أيي مي م،بن م ح م د بن غ م ا ن
ه |أى ائؤذ ج ئ إمح هال (ه ن غ ممبع ث ت، ^ ^ صنع ت رين؛ ب شئ ن١ م ن أ هد داؤ'د،ام|ه
، ودثته ا ائ، مح وصع ة فى المصح ة، ف ق ئ غ أثت ءك ان أعده لعث ائه: قال ي ا ل جاويه،يديه
وذثع التثا نا أزاذ أن، ؤذئع إ ر الق اتل تا حشنا ة به: ^ ^ ١ قال ي، أزيف ا الث ال ؛: وها د
<ثدا- ثن ن ح دö\j\ ءكئث:؛ قييص ه3 ها، ؛ال<طاويا،^ ٧ U زأظغة: cJU ،يمطن علته
خ ا؛ثن ا، حدثت ا إبراهي م بن وئنف ت، ا حدتما إ ت خا ق بن أ خن ذ٣٤٨/٧ ل-) ١١١٨٧(
زم جنة م مخ ثن ة ي، وأؤنعله قد دكؤغ، أوله شح ن: ث ابيا- أط4ثنخد خبزه ع ز د الل
قد ج ة في0 ^^^ ئكا١ ق ك ذن، ودن شحت ر،ء1 ل أ م0 بمتت لت دد\نت ث ; 3 قا،م ت ت ي ة لت
ا ل آ م لئ ال بمط ا م ح خ م حث'ا
Ebû Süleymân ed-Dârânî der لط: “.Dâvud et-Tâî ekmeği üç şekilde yerdi
Başta sıcak, sonra bayat, daha sonra ise matarasındaki suyla ıslatıp kuru
olarak yerdi. Biri su, biri de ekmek için olmak üzere iki او ك لvardı. Su için
kullandığı kabı da rüzgarda soğumasın diye yere koyardı.”
أ بما ن ب ش، أقام ذاؤذ ال ئ ئ: ;ق وت، ث ي ئ ق أبا ن ي ئ ا ن: قات،أ خن ن ئ أبي ا نمؤاري
فنزى أثة م ن صتن ص هن عند: ن1 أثو شث م3 د ا، ٠' ق م ذهب ت ف ه وئهن م ن ثئبي،سثغه
Ebû Süleymân der ki: Dâvud et-Tâî altmış dört yıl boyunca bekar biri
olarak yaşadı. Ona: “Kadınsız nasıl sabrettin?” diye sorulunca: “Buluğa
erdiğimde bir yıl boyunca kadınlara karşı olan şehvetimi bastırdım. Daha
sonraları ise onlara karşı olan şehvetim kalbimden gitti” dedi. Bize göre de
kişi buluğa erdiği zaman bir yıl boyunca helal yoldan veya haram yoldan
olsun kadınsızlığa sabredebilen kişi daha sonra onların sıkıntısından
kurtulur-
ت ء ذ3 ئ، ال ول؛ذ بن ع م ته1حدثئ- ;حثس ي- ^ ا لأ١^ ^ ح د ظ أ ح م د بن: ه\ ال، ن1ش مت
بن م
ئنث ا جاء زقت ا إل ئاي أ ح ذ، ؤأص ت خ صائ ما، ث م أ حثا ثلته، م غلى طثق مح أئ ز من
با شثهن ت اللئأل ه ئ م ! ا ال ذائ داؤذث م نا، " ائث هئ ت ائ ار ح ة م ! بأ طعم ئ ك: بم ولت، شث ة
Velîd b. Ukbe der لط: Dâvud et-Tâî için altmış ekmek pişirilirdi. Dâvud
bunları bir yerde asar ve her gün iftarım tuz ve su ile birlikte bir ekmekle
yapardı. Bir akşam bir ekmeği alıp ©na baktı. Onu izleyen azatlı bir cariyesi
tabakta az bir hurma g e tirin c e Dâvud bunlarla iftarım yaptı. s©nra gecesini
ibadetle ihya edip güne ©ruçlu başladı. îftar vakti gelince bir ekmek ve tuz
ile su aldı.
Bir komşusu da bana şunu anlattı: “Bir gün kendi nefsine: «Dün akşam
canın hurma istedi, sana hurma yedirdim. Ama bu akşam da canın hurma
istiyor. Dâvud hayatta olduğu sürece artık hurma yemeyecek!» şeklinde
sitem ettiğini işittim, ölene kadar da hurma yemedi.”
حدثن ا، حدثت ا يي ا بي بن عب ا د، حدثت ا شهن بن ع ا ص م، حدق ا ت ل م ه بن قبي ب،ال م ا س
ث أ ألح ذ، ئ ه ت ئ ق مع ه ا لمع ر< ب، ش ئ ج ذ، اؤد الت؛ث ا إل3 ذ ح ن ت غ ز: 3 ه ا،م ح م د بن بش ر
Muhammed b. Bişr der İri: Bir gün mescide Dâvud et-Tâî’nin yanma
girdim. Onunla birlikte akşam namazını kıldıktan sonra elimden tuttu ve
evine götürdü. Büyük bir kabın içinden kuru bir ekmek çıkardı, suya batırıp
Dâvud et-Tâî 637
bana: “Yaklaş ve ye!” dedi. “Allah sana bereketler ihsan etsin! Sen iftarını
yap” karşılığını verdim. Ona: “Ey Ebû Süleymân! Yanında biraz da tuz alsan
olmaz mı?” dediğimde biraz suskun kaldı ve: “Canım tuz istiyor. Ama
Dâvud hayatta olduğu sürece onun tadına bakmayacak!” dedi. Vefat edene
kadar da bir daha tuzu ağzına koymadı. Allah ona rahmet etsin.
" ج ئ ت ذاؤذ: هاد، ح د بت ي عتذ الل ه بن عئد اثك ريم؛ء عن ح ما د بن أيي ح تيفة، ا لأف ج
ب م ائت هن ت، ائت هن ت جزال محأط عمث ك٠' : ئش م عته بمولط، [ ^ ^ واخلا ب ع امه م ح ق ئ١
فت ة نا هؤ، ود ح ك ظ، ثن ت ن ت ش ت° قا نثأ، ’’ ذا: ث ت أن الث م ح ه أ، ما،جزر؛ ود
ج ئ ت: ب وأل
م، ^ بن حث ا ن£ ١
^ ن م ع ت: قات،حث ا ن ين خ ا؛ثغ ا م ح م د، الئؤ ا لخني ئ
ا
: 3 مما،ح ن ت- مح د،" ؛دغل٠٠ ' ق د،ئثآثلت،ث أ اء هأط ن ت ائؤق وفت، ث كئئ ة، إنن ا
حدق ا،ف ص
ث ا ب م إبراهي م بن أ ح ت ذ بن أبي ح
م ] حدثن ا أبو ال0 م/ [مم-) ١١١٩٣(
ئنث ا ، بقإثري ا شثزى أة به ت وا، أرشل يي داود القثا ئ: يأمو ل، £ م ث ب ن ت م صع ب ن م ئد ا
" ش أين اغتنيت ث ذا الت مز؟٠٠ : 3 ءث ا، ن جاء ن جل س إ ر جنبي،ء ن بغد دللث حست
^ ^ أ جؤذ م ن ف ئغ٠ ^ ظ ودعت١^ ما؟ة ظ أي: مم ك،ت ئفل ثئق أثث يع نه3 قا
Mus’ab b. Mikdâm der İri: Dâvud et-Tâî bana bir fah^rî* verdi ve kendisi
için hurma satın almamı istedi. Daha sonraları yanına geldiğimde gelip
yanımda oturdu ve: “Bu hurmayı nereden almıştın?” diye sordu. Ben
hurmayı beğenmediğini düşünüp: “Ey Ebû Süleymân! Hurmanın neyi var?
Vallahi bulduğum en güzel hurmayı almıştım” dediğimde, Dâvud: “Çok
hoşuma gidince bir daha hurma yememeye yemin ettim” karşılığını verdi.
عئد الل ه بن بن خ ا؛ثت ا ث خ ئ د، ] خ ا؛ثن ا أبو م ح م د س ظا ذ٣٠٠/٧ )" ل١١١٩٤(
: لآل ئ ذاثئ ذاؤذ الت ا إل: قات، خدتثا إشتاص د ئ ال جا ن، خدثتا ع ئ ئ < إل، حن م
ص م ضغ ا ل ح ز وشزب الثي ب هناءه، يا دايه٠٠ : أنا ثشثهي ا لخز؟ قات،ثا أثا ئلث ما ن
٠٠ ح م س ن اته
1Şam bölgesinde kullanılan ve dirhemin üçte ikisi değerinde olan bir para birimi.
Dâvud, et-Tâî 639
îsmâil b. ez-Zeyyân der ki: Dadısı Dâvud et-Tâîye: “Ey Ebû Süleymân!
Canın ekmek çekmiyor mu?” diye sorunca, Dâvud: “Dadıcığım! Ekmeği
çiğneyip yeme ile suya doğrayıp yeme arasında elli âyeti okuyacak kadar bir
zaman fark» vardır” dedi.
ثهئل ي به، ^ ^ ١بلعني مأثن م ح د طث ثذم ؛ ن م داؤذ5 ئ ك: 3 قا،حمس ي-ا لأ
حدثن ا، حدثن ا ن خ ث د ب ن إش ح ا ق، ] حدثن ا إبزا من؛ ب ن عتد ال ثؤ٣ ٥ ٧ ٧ [ " ) ١١١٩٦ (
" ت3 دا، عل ى خا ض: ” ما هع د أتتا م بنيف ال ن ؟ " ها ن ت: مما لط لف ا، م أ جاءئه به، ف ح ما
" إذا: و غلف أ إنت ا أ غ د ف ذا ا م حزبخا ل اءب ال مهئهزة إ قات: ق ا ك ه،" ادم ي به إ ي
ء ب ئ ،قات :دخل ز ي د على ذاؤذ الطا ئ ،ق ات: :ا أبا ن ف ا ذ ،ب ث
ئ ن ز ال م
الك ال م ،يا عتذ الل ه ا حرج عي ،مم د ث ث ك علي ق ش ،إ ي أثاور جم وفن الثل م ،زمح إ ؤ
ا ل ص حيم ة " ،ه ا لأ :يا أثا ئلنن ا ن ،أئا عقلت ا ن ،قات " :اخزج واشرب " ،ن جع د ثدور في
^١^ ١ز ال ي ج د ماء ،ئزج غ إقه ،ق ات :يا أبا ن ش ا ز ،ق س في اال؛اي ال ج ث ،ز ال -مء،
قات ٠٠ :الل ه م • ^ ، ١ثز هنالث ماء آا ،قات :ن خن خ يثت م س عا دا ذن م ن هذه ا ألصي ص ال ذ ي
ري ،ءأ ح ذ يلل ث ال خ رقه يغرفن به ا ،؛ إ دا ن ا ة حا ر يدف ن فيه ال ت ي ن ،ؤقهلع ة -ممح ة أ ن م ن
ب د ر أد يس يثة ،هر جغ ؤفب ،ق ا د :يا أبا شلث م ا ن ،م ئ د ف ذا الم م الثامن
لم م كأثة
ج؛مي ،و جره مداريه ،وق ال 3من مشه ،و جاريه حم ساء، جب جريرة ؤهل ه؟ مما د داود٠٠ :
جو ت ئ ت ش ي ،ح ر يخر جثي م و ال ي م ن ب ح ن ال د ك إ ر تؤح ا الخزة " ،قات :يا أثا
ض وأئ1ه ا ” ،هل ت :هأوصغي بوصثة ،ظ ٠' :،3ض م ^ ٠^ ١زأنين ع ر ، ، ^ ^ ١حش ٩
D âvud et-Tâî 641
فتخزغ،*كا ن عند ا ل م عاينة آتالث رضؤان ا ل حازنبسرية شتاع ا ل حنة نشربثه ا غش ينايلف
^ ^ ١ ؛١^ ص ط ي ؟ ئ ه نئ
حدثن ا عئد الل ه بن أ خ م ذ بن، ] حدثغ ا أخئت بن جعف ر بن مال ك٣٠٢/'/[ -) ١١١٩٨(
^ ^ ١ يث ل د\ؤذ- قات ز: 3 د ا، حدق ا عت ا ده بن "كلي ب، ح دي ي أبوث و ت ى ا ال تحاري، ح م
ب ث أ ة كا ن
ق ع م٠٠ : لز أتي ت بما ي ط ف ا ف ص ن س ج ان م ح وت مح ق ن ؟ قات ه
ن ن ك ث في ائيؤ ظ ي صر١٤٠ هدا1 " نبئت أن م ج: ذ ود3 ث أ ظ٠٠ ثكنة فضأو ل ا[غظر؟
بن به ا أ
ج سجب ن ل م
بن يريد ،حدثن ا م ح م د بن عتد ا و خ ن ن ،ض اب ن ال ق ثالي ،محاد " :و ر ث داود ال تا ئ
( -) ١١٢٠٠ل ] ٣٥٢/٧ح دمحا أ خ ن ذ بن إنمحا ى- ،حدثن ا ئ ح م ذ ى ي حيى بن ننده ،
ن م ص ع ب ،قا د :رؤي عأى داود ال طا ئ ،جثه مثءممح ه 4ق ات ل ة زيت ل ؤ -مهلته ا ؟ قات:
- ،٤١^ ١ح د ك أ خن ن بن إت'محلم ال دؤر ئ ،ح د ب ي ي حيى بن إ سما عيل ،ح دقا بكر بن
واقتن، م ح م د ، ^ ^ ١قادت هئث ل داود " •‘^ ^ ١بأكل في ائثؤم ن نجئ ا ؟ محا د :
Bekr b. Muhammed el-Âbid der ki: Dâvud et-Tâî’ye: “Günde bir ekmek
.mi yiyorsun?” diye sorduğumda: “Evet! Bazen de iki ekmek yiyorum” dedi
” dedi.؛Ona: “?eki doyuyor musun?” diye sorduğumda: “Evet
الح داء ،حدثن ا أ ح م د بن إثز؛ ويلم ال دؤر ئ ،ح دبت ي م ح م د بن عتيد الثؤ ا لخئدي ،حدثن ا
م ح م د بن بشر ا لختدي ،قات؛ ظ 3ح م ا د ل داود ال ط ايي :يا أب ا نلث ما ن ،ق ذ رضيت من
644 D âvud et-Tâî
أ ه ى
4& ^ ١بت ي أ و بص ؟ ن ذ زضئ ؛
ص ت ق ج2ÂÛ " أنمت: ؛<(؛، ال د ي ء غ م
ونت ا، قوص ئ ة قي زاويةتس ه، نحا ءة ي ك دا وءكذا جثة: ظت، ٠' أئت ه ي ثم نا م سا ٠٠ : قا د،به
Muhammed b. Bişr el-Abdî der ki: Hammâd, Dâvud et-Tâî’ye: “Ey Ebû
Süleymân! Dünyalık olarak كال مaz şeye razı oldun” deyince, Dâvud:
“Bundan daha azma razı olan kişiyi sana söyleyeyim mi? Âhiret yerine
dünyanın tümüne razı olan kişidir” karşılığını verdi. Hammâd: “Seninle
aramızda olan kardeşlik hukukunu biliyorsun. Benden beni mutlu edecek
bir şey iste” deyince, Dâvud: “Canım bernî cinsi hurma istiyor” karşılığını
verdi. Bunun üzerine Hammâd ona birkaç küfe hurma getirdi. Dâvud
bunları evin bir köşesine koydu, ama ondan tek bir hurma dahi yemedi.
Sonunda hurmalar çürüyüp gitti.
م : " ملي اتئ ات ي ق تريدين ش ؟ " قا ئ ث: )ت ق ات ل ها3 ءا، ا ب نق ت ه:ألمح ن إام،
(Muhammed b. Bişr el-Abdî der نآل: رBir gün Dâvud et-Tâî evinde kalan
azadı cariyesine: “ آ!ا ل ئsüt çekiyor. Bir ekmek alıp bakkala git ve ekmeği
verip karşılığında süt al. Ama kimin olduğunu söyleme” dedi. Cariye de on
beş günde bir ona ekmek pişirirdi. Sütü almak için bakkala gidince bakkal
sütü Dâvud için aldığım anladı. Bunun üzerine biraz fazla koydu. Getirince
Dâvud yemeye başladı. Bir ara: “Bakkal sütü kim için aldığım anladı mı?”
diye sorunca, cariye: “Evet, Ebû Süleymân’a aldığımı söyledim” karşılığını
verdi- Bunun üzerine Dâvud: “O zaman kaldır!” dedi ve bir daha ondan
yemedi.
D âvud et-Tâî 645
:أ3 ئ، ماد*ح ذ ت: 3 قا، ٠٠ قإ ر ريت أن أدع و إ“حواد ا ثي، ^ ١ أ ج ز ي ي٠٠ ت3 مما
و قيء نت م،أث ة جئ ج ث ه د-ت ؤإدتأ ج د وا،3 ئا٠' ن م ن أءكثة ه ز ي ؟٠' ت3 ه ا
(Muhammed b. Bişr el-Abdî der ki:) Bir gün Fudayl, Dâvud et-Tâî’nin
yanına geldi, ama kapıyı ona açmadı. Fudayl kapının önünde oturdu.
Dâvud da içerde ağlıyordu. Fudayl dışarıda oturuyor, Dâvud da içerde
ağlıyor, ama kapıyı da ona açmıyordu.
ف ذا، قادت ي إ أبا ت ش ا ن، بعهس أ ص حابه بألم ي ب وه م، جاء داود ال ط ا ئ: قا د،ال كل بي
Süveyd b. Amr el-Kelbî der ki: Arkadaşlarından biri Dâvud et-Tâî’ye لكال
bin dirhem getirdi ve: “Ey Ebû Süleymân! Bu, sen istemeden ve camn
çekmeden Allah’ın sana gönderdiği bir şeydir” dedi. Dâvud: “Kişinin
alabileceği en iyi mal bu şekilde gelen maldır” karşılığını verdi. Arkadaşı: “O
zaman sen neden almıyorsun?” diye sorunca: “Belki almamam beni
kurtuluşa daha çok yaklaştırır” dedi,
،ا ل ح شئن ب ن ^ £ ١^ شر ثت ا أ ح م د، ] حدثن ا عتذ الل ه ب ن ئعح ئ د٣٥٣/٧ ل-) ١١٢٠٦(
ن ح د مشعر: ه ا د، أ ص حابثا، أ حثزتي بعهس: 3 ه ا، محا ع م رو بن ح ما د، أخزتا ال دؤرقي
ت ن ث ؟ ق ات " امحقوا
ق ات ه ز ا خ ج،بما فأئة ف ش م، زتغة زيت، ع ز ذاؤذ ائ و
Ol،r عنده ص ثن ن ج\رتق3 ءص0 مكا، ن م يأكن عنذة قيء غتز فذ؛4 أظ إل:ىثغنا-أ
( -) ١١٢٠٧ل 7ا ئ ه مء خدثثا إئزاه م ئ عئد الثؤ ،ثت ا ثخئ ت ئ إ ن خ ا ق ،ثن ا أ خت ن
من ص ور بن حيا ن ،ح دثني -جس د ،ه ال،ت أس ت ذاؤذ ^ ^ ١ث إدا م -حه ثن حز ج ت غلى
لش انه ،قات :ن ف ئ ت ه ا ،ها د :ءأ حز ج ت ش ال ش دواء ق ز مت ه ي خ رقة ،مم ئ ت :إدا كا ذ
بهذ\ ^ ١^ ١ق ا د " :إ 0أن ق لب أغب ^ ^ ^ ١لء ه ١يز نز نمحت لآ ،ئ4غ ان
([ ") ١١٢٠٨؟ ] ٣٠٤/حدبت ا إ?نامحلم بن أ ح م د بن أيي حص تن ،ثن ا م ح ئ ذ بن عتد الل ه
داود ^ ^ ١أل ح ج م ة ،ئأغزغ ا[ي د؛ثا ال ،مما ل ٠٠ :إن أ ح ذبه نإ ال لزثصع يدك عنه ، ٠٠
زغيه ، 1هق ا | ٠' : 3ن أ ح ذثه و | ال إلثص ع يدك علته " ه ا : 3وأس ت من،ما ،ن أ ي ن ع
648 D âvud et-Tâî
ش د، ندخ ؤهوئ إ ر ا لخي ا م، ذاؤذ ال ئ ئ م اخث: قا و، ظ أثو ت ع يد ال ث ك ر ي،ال هو ئ
Ebû Saîd es-Sukkerî der ki: Dâvûd et-Tâî hacamat oldu ve haccâma bir
dinar verdi. Kendisine: “Bu yaptığın israftır” denince, “Cömert olmayanın
ibadeti de yoktur” karşılığını verdi.
ئأال لي ج م د ا لخيا م " نزغئ ل داود: ئ الأ، ثن ا أثونمح م،ه ارون بن نقيا ن ح د بن ي ،حم
" ح ذ ة: قات، إثن ا أ جز هذا نائما ن: ممل ث، هأععثاتي بزه م ا، ضزشة، ^ ^ ١
Cüneyd el-Haccâm der ki: Dâvûd et-Tâi’nin dişini çektiğimde bana bir
:dirhem verdi. Ona: “Diş çekmenin fiyatı sadece iki dâniktir” dediğimde
Dirhemi“ ” أكkarşılığını verdi,
م د: قا د، ئت ا ائئيت بن ع ميه، ثتا عث ما ن تن رمز، ثئا ت ه ن بن ع ا صم، ثن ا ش ل م ه بن فبي ب
Dâvud et-Tâî ة4و
ول ك ي، " ؛ ز لأئثهيه:Jul ، £ ودال ث قي يزم م،لئ م س1 ؛؛^ القئائي ئز حز ج ت ؛ ر١؛
Velîd b. Ukbe der لكل: Soğuk bir günde Dâvûd et-Tâî’ye: “Güneşe
çıksan!” denilince: “Çıkmak istiyorum, ancak (Allah’tan) karşılığını
bekleyebileceğim bir şey değil” karşılığını verdi ve çıkmadı,
، ثت ا سلم ه، بن ث خ م4 ثن ا عتد الل، ] حدثط أب و م ح م د بن حثا ن٣ ه٠/٧ و-) ١١٢١٣(
Cebr b. Mücâhid der ki: Dâvud et-Tâî hasta olduğunda: “Açık bir alana
çıksan da biraz hava alıp ferahlaşan” denildi. Dâvud: “Bedenimi rahatlatacak
bir şey için yürümeye Allah’tan hayâ ederim” karşılığını verdi.
ق ا الت ثن ا إبزا م أ بن م ح م د، وأبو م ح م د بن حثا ن، م م ^ حدق ا أيي/ )" ل م ا١١٢ ١ ٤(
ض م ال م ء ها أل نز ختي ث إ ر، يا أث ا ني ئ ان: ق ا لوا، ئت اذوة، ترمن ذاؤذ الئ ا ئ: ه ا د
" تي;ذي- " وي آ م ؛ أن أئ طؤ خ ة ئ خ ي ظى طلب زا3Ü ، أزؤخ غه ق
"تق اقا'س
إل ر ئد ح، " أمحل من زيا ;م: ه3 ق ا،بوده
ج٤^ ^ ١ء؛ام د ون
650 D âvud et-Tâî
Abdullah b. Hubayk der ki: Fudayl b. iyâd hasta olan Dâvud et-Tâî’yi
ziyarete gelince Dâvud ona: “Bana olan ziyaretlerini azalt, zira insanlardan
uzak duruyorum” dedi.
، شمع ت عبد الل ه بن ا لم زج: قا د، ثنا ف ارون بن ا ل ح ش،عتيد بن م حم د سر ثن ا عثد الثؤ
" : ن ا ف ذا ؟ قات: ه م د لت، زوي داود ال ط ائي في ائنثا م قئد و ي ص حزاء ا ل حيرة: يقأو ل
أك مانة ، ئنث ا صلين ا علته و جىءب ال م ث ت ليوص غ في هب رهء وربع ال تو ب، ذاؤد القن ا ئ
Hafs b. Ğıyâs bildiriyor: Dâvud et-Tâî ile birlikte bir cenazeye katıldı.
Cenaze namazı kılınıp da ölü mezara konulmak üzere getirildiğinde,
üzerindeki hırka da çekilip kefeni ortaya çıktığında Dâvud bir çığlık attı ve
kendinden geçerek yere yığıldı.
ثت ا، أي ي خ ث ا ن بن ثن ا إ ش ث ا ق، م خ ث د بن ح د ق ا حم د الل ه ^ ا“ ه/ ا/ )" ل١١٢١٨ (
D âvud et-Tâî 651
Dâvud et-Tâî der ki: “Allah bir kulu günahkârlık zilletinden kurtarıp
takva izzetine eriştirdiği zaman, bu kulu malı olmadan zengin, çevresi
olmadan aziz ve arkadaşı olmadan da ünsiyet içinde kılar.”
، ه ادت ئ ك ل داود الط ائي ; أؤص ن ي، ثغ ا بكن سر م ح م د، عن عب ا س بن عئد ات حظم، أروم أ
،م وة إ'ر هيم ا " طث: قات ; وئ ال ئ ئ: قات، ظ ثخئن ئ غيد ائؤئاب،محي
٠٠ وم ه م وم بشر،ءنهنومب حئر
Dâvûd et-Tâî der ki: “Her nefts kendi derdine yönelir. Kimisi hayırlı bir
şey için, bazıları ise şer için üzülür.”
ibrâhîm b. Ubeyd der ki: Evlilik konusunda Dâvud et-Tâî’ye sitem edildi
ve: “Evlensen daha iyi olmaz mı?” denildi. Dâvud da: “Kalbi zayıf, erkeklik
organı da çalışmayan biri nasıl evlensin de iki derdi birden çeksin?”
karşılığını verdi.
ثن ا، ثعا أبو بكر بن م ح م د بن يريد ال ن س م ئ: قا ال، ثت ا عتد الل ه بن م ندة،بن حقا ن
652 Dâvud et-Tâî
: Bir gün Dâvud et-Tâî, arkadaşlarından biriلكل Kâsım b. ed-Dahhâk der
olan Ukbe b. Musa’ya: “Ey Ukbe! Musibetleri her an yenilenen biri
üzüntüsünü nasıl dindirebilir?” deyince Ukbe düşüp bayıldı,
Abdula’lâ b. Ziyâd el-Esle^î der ki: Bir gün Dâvud et-Tâî’yi Fırat’ın
”?kenarında şaşkın bir şekilde gördüm. Ona: “Neden burada duruyorsun
diye sorduğumda: “Allah’ın emriyle gemilerin denizde nasıl yol aldığım
düşünüyorum” dedi,
تقن ا وس ن داود التلما ئ ،ح ذا ر قميت ،دكن ت أش م ع خبيثة غ ام ه الض ال يهدأ ،قال ئ:
ن ي خ ؛ ي رمم هتللث ا لث ا ءة 0محال ت :وك 1ن لآك ون في اال؛اي و ح د ة وكا ن ال يصب ح ،ثئي ي:
ص ال
س 1ه ishâk es-Selûlî der ki: Nehalıların âbidlerinden biri .Sald b
Alkame’nin Tay kabilesinden olan annesi üm m ü Sa’d bize şunu anlattı:
Dâvud et-Tâî 653
Dâvud et-Tâî ile aramızda kısa bir duvar vardı. Bundan dolay! gece boyu
dinmeyen inlemesini duyardım. Bazen gece yarısında: “Allahım! Senden
dolayı olan derdim bana diğer tüm dertlerimi unutturdu ve uykularımı
kaçırdı. Sana bakmanın özlemi beni diğer tüm lezzetlerden uzaklaştırdı. Şu
an tutuklu biri gibi ben senin hapishanendeyim, ey Kerîm!” dediğini
işitirdim. Bazen de seher vakti Kur’ân’ı terennüm ettiğini duyardım. Bu
terennümünde de dünyanın tüm nimetlerinin yanma getirildiğini
düşünürdüm. Bazen evde tek başına olmasına rağmen geceleri ışık
yakmazdı.”
يؤت إ الU " : قات ذازة الئآ ئ: قات، ت ن غزه: ص أ خ م ; ت ن خ م، س إ وص أ ئق
Dâvud et-Tâî der ki: “Niyetler hüsnü zan üzere olmalıdır. Ancak genelde
bedenlere hâkim olan aşırılıktır!”
محا،^ ؛١
^ ١ ثن ا أب و فص ب، ] حدثت ا م ح م د بن ع ل ئ ئن م ح ش٣٥٧/٧ ل- ) ١١٢٢٦(
1 Şuarâ Sur. 61
654 D âvud et-Tâî
م صمما ،دك ا ن ئ ن ث ة دعته إ قه ،ن جاء إلى ب ا ئع بنه م ،مما د " :مح ي ي بدوهم ' ، ٠مما : 3
وأس ^ ^ ١؛ ؟ ق ا 3ت " عد؛ اع طينث " ،ق ا 3لق| :ن صر ذأ ،و ه مبش سبعرف
بدوه م نفزؤ ثلث ،ئ ل ج ثة ،زفؤ م ولت ٢ ٠٠ :من وين في هذه ال دمحا دوه م ا ،ن أ ب ثريدئ
Buseyn et-Tâî der ki: Dâvud et-Tâî, Amr sokağından geçerken rüzgarda
sallanan hurma salkımlarım gördü ve canı hurma çekti. Bunun üzerine
hurma satan birine geldi ve: “Bana bir dirhemlik hurma ver” dedi. Satıcı:
“Dirhem nerde?” diye sorunca, Dâvud: “Yarın veririm” karşılığını verdi.
Satıcı da: “Git buradan!” dedi. Dâvud’u tanıyanlardan biri bu durumu
görünce satıcının yanına geldi. Ona içinde yüz dirhem olan bir kese verdi
ve: “Peşinden git! Şayet bir dirheme senden hurma satın alırsa bu kese
şenindir” dedi. Satıcı ona yetiştiğinde Dâvud (nefsine): “Bu dünyada bir
dirhem kadar değerin yok ve sen cenneti mi istiyorsun?” diyordu. Satıcı
hurma alması için ısrarlarda bulunduysa da Dâvud kabul etmedi.
ص د د ا : 3خ ز يا ذخ ذا ؤذ ال ت ا إل ،
ص ذهه ا ل را ا لأردي ،ثن ا بشن بن م صل ح ،ثن ا أبو م ح م د ،
ز؛ئا بئة، فى جن1رة ب 1ةكودة ،ئ 3ت ممع د ذ ود ئا-حم ه ،وه ئ ئدهن ،ه ج ا.ء القا*،ئ
عقه أ ه د ؛ئمحوي ^ ^ ، ١وعثه أ ه د ؛ لأي يم تتأ ون ،وفيه قثثاق،ث ودئ ،وعآيه عتد م ح 1ة
يخث ص م ون "
D âvud et-Tâî 655
ؤوص غ، ئنئ ا نأ ى داود ر ج غ قلب س ثي ابه، ظ ن أقه ل ه ى،م يال\ م ن ا لخزاش مح أ ح ذ الث ئمح ئ
ishâk b. Halef der ki: Mehtaplı bir gecede Dâvud et-Tâî tefekküre daldı
ve evinin damında yürümeye başladı. Ancak yürürken damdan komşusunun
evinin avlusuna düştü. Komşusu hırsız olduğunu düşünerek çıplak bir
şekilde yatağından kalkıp kılıcını aldı ve avluya çıktı. Dâvud olduğunu
görünce içeriye girdi. Giysilerini giyip kılıcını yerine koydu. Sonra çıkıp
Dâvud’un elinden tuttu ve onu evine götürdü. Bu olay Dâvud’a
sorulduğunda: “Kendimde değildim” veya: “Ne olduğunu hatırlamıyorum”
dedi.
656 Dâvud et-Tâî
" ائفلن أن ال يزاك ال ق يئ م و ب ،ح دقن ي اب ن الث م ا ك ،قاد :أؤ صا ن ي أ خ ي ذاؤئ ،بوصية:
تلث ٠٠
وهدنته عل في مبه مغلق، ح ي ث نه ا ك ،زأن ال يفق دلث ح ي ت أمنك ،وام س ح
ا الق صا ري ،ثن ا م ح م د بن ذاؤذ ،محا د :ت ب ن ت سغدؤيؤ امحق ا لأ ،محا د :قي د ل داود ال ط ا ئي:
ه ه إبال نئت و ف وئه ا ف أ ض ا ل خم؟ قا د '٠ : زأئث زب ال نلح د ع ر هؤالء ا لأواء
أخا ف ن علمته ال ث ؤحن " ،ئ : 3ادهتم وى ،قاتت ٠٠أ حا ق ن غلقو ال ئثف ث اآ ،قات :اثت بم و ىC
( ] y^a/y [ ") ١١٢٣٢حدق ا إبراهي م بن أ ح م د بن أيي حص تن ،ثن ا ئ خ ث د ى عئد الثي
الحصزم ي ،ثنا ابن أ ي وئت ى أبو غنن الزثاؤ> ،هاد :ش م عت أبا حال د ^ ^ ١ء يم ول:
ص الته " ،أمحال الح صزم ي :ؤأ حتس ي ش م ع ت أبا حال د ،يذءكزه
Dâvud et-Tâî 657
Ebû Hâlid et-Tâî der لط: Babamla birlikte, hatırını sormak üzere veya
başka bir şey için Dâvud et-Tâî’nin yanına gittik. Vardığımızda namaz
kılıyordu, o esnada mescidin duvarının üst bölümü çöküp Dâvud’un
hemen yanı başına düştü. Ancak Dâvud ne ürktü, ne de korktu.
İlgilenmeden namazına devam etti.,
" ك ث: ها ت، ش م ع ت أ خ ن ت س ف زا عه: قا ن، هناس ن ال طا ئ ي بن ثعا شتف ن،ا ل ح ق ن زم ي
ت
ءإداغزق،أنؤإقه ت فد ئ
3 ئ،ياث عئد م ذاؤذ ا ائ إل مزا قذأي،صخلاءألل
ش ال ا
أ
Seyf der ki: “Ahmed bundan dolayı verem hastalığına yakaiandı ve ölene
kadar bundan çekti.”
، " ثا ابن أي ي: ق ات ل ي، ئث ر ب ت: 3 قا، "وكور مؤض و غ ثق ي ص ح ن أل ن ن ج د،ال تأ ائي
إيش ذا؟: ق ات، ن جاءوا بش مزاخ، " وص ن م ر جال تمحلم ه ثة: ] قات٣٥٩/٧ )“ ل١١٢٣٥(
ثت ا أخنت بن: ق ا ال، وم ح م د بن أخنت بن أبا ن، ا خدثتا ش٣٥٩/٧ )" ل١١٢٣٦(
م ث غUj| :ت1 ذم، ال ماء ئأق ى عنته1 أثق نكز عئدبعض ينح ذ ود: ظت، بن ع م ة
٠٠ ولو تثل م الثامن بمغن نا نح ن فيه ن ا دأل لغا لث ان بذكر ح م أبدا،ب س رة مح ن حل قه
٠' م ن م جا ل ت ة ال نا س
Dâvûd et-^âî der ki: “Günahlar bizi terk ettiği zamandan beri insanlarla
sohbeti çoğaltmaya utanır olduk.”
D âvud et-Tâî و 5ة
م ح م د ،ثعا بن أ ح م د ،ق اال :ثت ا أ خن ذ بن ( -) ١١٢٣٨ل ٣٥٩/٧ا حدق ا ر ،ؤم خ م ذ
س د بن أخن ت ال ئ ؤ د ذ ،ثئ ا أثو ا لخض بق ( [ - ) ١١٢٣٩؟ ] ٣٥٩/حدبن ا أبو بكر
خال د ا لأخنث ،قات :قات ذاؤئ الئا ئ " إ ة بممحتت لخزكات "
ب بجر دت " هزأ علي ذاؤئ ال ة أ ي ،ملج ن ي ائث إد'يي ن، سع د ا لأف ج ،ه ادت ت ب غ غ
ئذ وثت للق اس م بن ن ش ف ن ا ة الته ،هل قيته ،ق ا د :نا دعالث إلى أن ح ك ت
م ؟ '٠ الل
: Dâvûd et-Tâî bana bir şey okudu ve bir harfi yanlışنكل ibn idrîs der
.söyledi. Bunu Kasım b. Ma’n’a söylediğimde, gidip bunu Dâvûd’a söyledi
”?Dâvûd ile karşılaştığımda, bana: “Neden o yanlışımı başkasına anlattın
d e d i-
ع لي بن ح زب ،ق ات :س م ع ت ث ح م ذ بن ي م ،بجو د '* :قدم ع ل س ا داود ا لتئ ايي ،م ن
هزأت قي كتا ب: قات، ] حدثت ا عتد الل ه بن ئ ح ث د بن جن مر٣٦٠/٧ ل-) ١١٢٤٢(
ر ى: ط ا لخنين ئ ت خ م " نألف س ا قات: قات،ء الثؤ غذ ن ي ي ي، ايي محب اوزاق
: ظ زين؟ قل ق: لي3 هق ا، ص ي حضن؟ م ن ي حضن؟ هأثته: موت،ا؟ثايلم كأبة ه\ئ ال
أما: ق ات لي،عن مغنى ح البلق م نت حضن؟ م ني حضن؟ هاتتلف أتأللق:ش م عتلث مولت
ئل ظ قث ل ح م ة ^ ^ ال ذ يي ح ه ل ب الثا من ويخبره م عن أعأى مزات ب ا لأؤياع؟١ثن ى
جل |لى- ي م ك لز، ث أ سلن ونزت: 3 ئ، ^ ^ |ن السؤ؛ى م ح نود١ ^ ^ ^ ئ مل ةمح أغش ص١
ج ام، فذا ذازة ال ئ ئ: ائد، ال: أنائرق؟ ئ ك: ن ذ ثنا؟ قات:جمي
تئ قي تث ي
'٠ئ غذا وأ ك و ص ث ؟ ؤالثي لل ذ ي ل د و د ه ت ال ر: م ح ي ي مث ا زأ: ه ق ات
( ") ١١٢٤٤ل ٣٦٠/٧ا حدثن ا أيي ،ؤأبو م ح م د بن حثا ن ،ق اال :ثن ا إثزايب بن م ح م د
م ء ن ز ال ،ال خ ول؛ غذ ش مح م ،ظ 3ت " ز ك 1؛؛ ^ ^ ^ ١ yمدور م ز جهه نتئئ
الحط ا ب، بن ( ") ١١٢٤٠ل ال /م ] ٣٦حدثن ا أثو م ح م د بن حقا ن ،ثن ا م ح م د بن ا ل م ص ل
^ زر ؛ل ريب ،ه ا : 3 ^” ^ ١كد\ ،خ ز جرأ، ^ ^ ١ بدرهما ،ق ا 3ت ؛ ق م ين س ئ ،
Abdurrahman b. Mus’ab der ki: Dâvud et-Tâî adamın birine bir dirhem
verdi. Ona: “Bir dânikle şunu al, bir dânikle şundan a l...” diyerek dirhemin
tümüyle bir şeyler almasını istedi. Adam dönüp giderken Dâvud ona: “Dön
ve dirhemimizi bize geri ver! Dinde lezzetlere dalmamız bize yakışmaz” dedi.
لخد بن ( -) ١١٢٤٦ل ٣٦٠/٧ا خدقا أبو ث م عئد الل ه بن ت خ م ،ثن ا غين ال م ئ
ت واده ،ثن ا عي س ال مقف ي ،قات :ش م ع ت معاويه ثن غرو ،ثق وب :كثا عند داود التئ ا ئ ،
م ن الك وة ،مما ل ل ه بئقس م ن حضن :لو أذن ت لي شذب ت فذو ال غ م س يؤما ،قدحل ت
Muâviye b. Amr der ki: Bir gün Dâvud et-Tâî’nin yanındayken güneş
pencereden içeriye girdi. Oradakilerden biri: “İzin versen de şu pencereyi
kapatsak” deyince, Dâvud: “öncekiler gereksiz şeylere bakınmayı mekruh
görürlerdi” karşılığını verdi.
( ") ١١٢٤٧ل ] ٣٦١/٧نكثا •يغذه تؤما اغزؤذا م ؤ ئ د سخ رق ،و حرج -حمل ه ،مما 3لت
مبس م ن ح صر :ثؤ أذن ت لي حثهئته ،ق ا ١^ ^ " : 3يكره ون فضو 3؛لك ال م "
Muâviye b. Amr der ki: Bir gün Dâvud et-Tâî’nin yanındayken
kürkünün yırtılıp astarının dışarıya çıktığını gördük. Oradakilerden biri:
iz in versen de diksek” deyince, Dâvud: “öncekiler gereksiz yere konuşmayı
mekruh görürlerdi” karşılığını verdi,
ثن ا ا ن ن ا ع ي د، ثت ا ئ خ ئ د مر إ ش ت ا ق، بن عثد الثؤ إو مء ا حدثن ا٣ ٦ ١ /٧ ل- ) ١١٢٤٨ (
" : ث ن ا ال ئ ي ل صما ش ; ت ن ه دا ش
ibn idrîs der ki: Dâvud et-Tâî’nin Ubeydullah b. Abdillah’a ait olan şu
şiiri okuduğunu işittim:
Dâvud et-Tâî 663
Takrîb 780, Takrîb 1366, Takrîb 2332, Takrîb 3005, Takrîb 1411, Takrîb
3672, Takrîb 4341, Takrîb 676, Takrîb 2870, Takrîb 1344, Takrîb 2611,
Takrîb 2902, Takrîb 821, Takrîb 4405, Takrîb 1658, Takrîb 769, Takrîb
1125, Takrîb 3132, Takrîb 2209, Takrîb 1318, Takrîb 1906, Takrîb 1659,
Takrîb 1660
M S S
٠^ ٠٠٠ ^<’<؛)؛
Ä f f i s S S S
t ı -^ ؛ ؛ ^ S â S i § S
s « »
؛؛ ^*؛؛٣ ٠ ^ ^ f.
١٧ J *؟؛k