Professional Documents
Culture Documents
(Hilyetü'L-Evliya) Ebu Nuaym El-Isbehani 01.cilt
(Hilyetü'L-Evliya) Ebu Nuaym El-Isbehani 01.cilt
(Hilyetü'L-Evliya) Ebu Nuaym El-Isbehani 01.cilt
HİLYETU’L
EVLİYÂ
ve-Tabakâtul-ftsfiyâ
ء
و شث ث ؛ثإف ةي ف إ ء
MENKIBELER BOLUMU
Hilyetu'l-Evliyâ
1. b a s k ı - İ s t a n b u l
Ocak 2015
Y a z a r ı : E b û N u a y m A h m e d b . A b d i l l â h b . i s h â k e l - I s b e h â n î ( 4 3 0 / 1 0 3 8 .) ا ة.
A r a p ç a n e ş i r l e r i : 1 0 c i l t , K a h i r e 1 3 5 1 - 1 3 5 7 / 1 9 3 2 - 1 9 3 8 ; D â r u ' s - S e â d e , M ı s ı r 1 9 7 4 ; 12
cilt, yayına h a zırla yan: M u sta fa A b d ü lk â d ir Atâ, Beyrut 1418/1997).
İ S N : 978-605-4659-10-4
G ö z t e p e M a h . B o s n a C a d . N o . 11
B a c ı l a r / ؛S T A N B U [
ww w .ocakyayincilik.com
OCAK YAYINCILIK
N o . 1 9 K a t : 4 D. 7
Yusufpaşa
Aksaray, İstanbul
E BÛ NUAYM
e l-IS B E H Â N Î
İshâk el-lsbehânî
Cilt 1
İÇİNDEKİLER
Yayıncının Önsözü 13
Yazar Hakkında 15
Hîlye Hakkında 25
Müellifin Mukaddimesi 29
Ebû Bekr es-Sıddîk 52
Ömer ط. el-Hattâb 63
Osmân b. Affân 82
A lib . Ebî Tâlib 88
Talha b. Ubeydillab 116
Zübeyr b. el-Avvâm 119
Sa'd b. Ebî Vakkâs 1 12^
Saîd b. Zeyd 124
Abdurrahman b. Avf ١24
A m m âr b. Y âsir 158
 m ir b. R abîa 177
Saîd b. A m ir 257
R ab î’ b. H useym 504
H erim b. H ayyân 524
E b û M üslim el-H avlânî 531
H aşan el-B asrî 545
Saıd b. el-M üseyyeb 599
U rye b. ez-Z übeyr 623
Kâsım b. M uham m ed b. E b î B ek r 632
E b û B ekr b. A b d irrah m a n 635
U beydullah b. A bdillah b. U tbe 636
H ârice b. Zeyd 638
Süleym an b. Y esâr 638
Salim b. A bdillah 641
M u ta rrif b. A bdillah 643
Yezîd b. A bdillah 666
Safvân b. M uhriz 668
YAYINCININ ONSOZU
Öte yandan bazı Selefi müellifler Ebû Nuaym’m Selef yanlısı olduğunu
savunmuşlardır. Meselâ İbn Teymiyye, M u v a fa k a t' taki görüşünün aksine
Mecmû’u fetâvâ’smda onun Ahmed b. Hanbel taraftarı olduğunu, “Bizim
yolumuz Kitab, sünnet ؛ve icmâ-ı ümmete tâbi olan Selef yoludur” dediğini,
sıfatlar konusunda Selefin görüşlerine benzer düşünceler taşıdığını
nakleder. Ebû Nuaym’m lafız konusunda söylediklerinin İmam Ahmed’in
görüşlerine ters düşmediğini belirten İbn Teymiyye onun kitabının er-Red
'ale'l-Hurûfiyyeti'l-H ulûliyye, İbn Mende’nin eserinin ise er-Red 'ale'l-Lafzıyye
adını taşıdığını, her ikisinin de sıfatları inkâr edenleri hedef aldıklarını
18 Y azarı H a kk ın da
belirtir (Mecm û'u fetâvâ, V, 190; XII, 209). îbn Mende’nin K itâ b u 'l-îm â n ’ım
neşreden Ali b. M uhammed el-Fakîhî, Ebû Nuaym ile İbn Mende
arasındaki ihtilâfı benzer bir yaklaşımla açıklar. Ona göre İbn Mende tilâvet
ile metlûvvü (Kur’an’ı) kasteder ve onu yaratılmamış kabul eder. Ebû
Nuaym’m ise tilâvetten, okuyan kişiden çıkan sesi kastettiğini ve bu sesi
mahlûk saydığını, böylece aslında her ikisinin de aynı görüşü
savunduklarını ve Selefe bağlı kaldıklarını söyler (Kitâbu'l-îm ân, I, 47-48).
14. el-Emâlî. iki mecliste imlâ ettiği bazı rivâyetlerini ihtiva eden eser
Köprülü Kütüphanesinde bulunmaktadır (Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 252, vr.
9-10, 83-86). Sâidb. öm erb. Ğâzî’nin tahkiki ile 1410 yılmdabasılmıştır.
20. C ü z ' fîh i turuk hadîsi "İnne lilla h i tis'atu ve-tis'îne ismen". Esmâ-i
Hüsna’ya dair çoğunluğu Ebû Hureyre’den gelen 92 rivayetin ravi zincirleri
ile yer aldığı eser, Meşhûr b. Haşan Selmân tahkiki ile 1413 yılında
yayımlanmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Ebû Nuaym, Zikru ahbâri îsbahân (nşr. s. Dedering), Leiden 1931-34, 1-11 ؛Ebû
Nuaym, Tesbîtu'l-imâme, Beyrut 1986, s. 45-53; ibn Mende, Kitâbu'l-imân (nşr. Ali
b. Muhammed el-Fakîhî), Beyrut 1406/1985, naşirin mukaddimesi, I, 47-48; ibn
Asâ^ir, Tebyînu kezibi'l-müfterî, s. 246-247; ibn Şehrâşûb, Me'âlimu'l-ulemâ' (nşr.
Abbas İkbal), Tahran 1355/1936, s. 21; İbnü’l-Cevzî, d-Muntazam (Atâ), XV, 268;
XVI, 134; İbn Hallikân, Vefeyât, I, 91-92; ibn Teymiyye, Mecmû'u fetâvâ, V, 190;
XII, 209; İbn Teymiyye, Minhâcü's-sünne (nşr. M. Reşâd Salim), Riyad 1406/1986;
VII, 52; İbn Teymiyye, Muvâfakaiu sahîhi'l-menkul (Minhâcü's-sünne kenarında),
Kahire 1321, I, 160; Zehebi, M îzânu'l-i'tidâl, I, 111; Zehebî, Tezkiretu'l-huffâz, III,
175-179; Zehebî, A'lâmu'n-nubdâ', IX, 125-126; XVI, 281-282; XVII, 32, 453-464;
Safedî, d-Vâfî, VII, 81-84; Sübkî, Tabakât, IV, 18-25; ibn Kesîr, el-Bidâye, XII, 45;
İbnü’l-Cezerî, Gâyetu'n-nihâye, I, 71; ibn Tağrîberdî, en-Nücûmu'z-zâhire, IV, 59;
Şa،rânî, et-Tabakât, Kahire 1315, I, 51; Keşfü'z-zunûn, I, 53, 938; II, 1276, 1279, 1411,
1422, 1433, 1465; ibnü’l-imâd, Şezerât, III, 245; Hânsârî, Ravzâtü'l-cennât, Tahran
1390, I, 272-275; Erbilî, Keşfü'l-gumme (nşr. s. E. Miyânecî), Tebriz 1381/1961-62,
III, 368-378; Ma‘sûm Ali Şah, Tarâ'ik, II, 562; Abdülhüseyin Zerrinkûb, Cüstücû
der Tasavvuf-i îrân , Tahran 1^69 hş., s. 186; Brockelmann, GAL, I, 445-446; SuppL,
I, 616-617; Brockelmann, “Ebû Nuaym”, İA, IV, 41; Abdülemîr Selîm, “Berresî-yi
Icmâlî-yi Kitâb-ı Zikru ahbâri Isfahân” , Neşriyye-i Dânişkede-i Edebiyyât u Ulûm-i
İnsanî, XXVI/110, Tebriz 1353 hş., s. 197-212; Muhammed es-Sabbâğ, “Ebû
Nu'aym, hayâtuhû ve kitâbuhu'l-Hilye” , Edvâ’ü’ş-şerî’a, VII, Riyad 1396, s. 263-306;
]. Pedersen, “Abu Nu'aym al-Isfahân?\ EP (ing.), I, 142-143; w . Madelung, “Abu
No'aym al-Esfahân?\ El2., I, 354-355.
Osman Türer
H ily e H a k k ın d a 25
HÎLYE HAKKINDA
Ebû Nuaym H ilyetü 'l-evliyâ’da kronolojik bir sıra takip etmiş, ancak
bazan daha faziletli olduğuna inandığı kişileri daha önce anlatmıştır. Eserin
başında velîler ve tasavvuf hakkında bilgi verilmiş, Hulefâ-yi Râşidîn,
Aşere-i mübeşşere anlatıldıktan sonra zühd ve ibadetleriyle tanınan
sahâbelere geçilmiştir. Ardından Suffe ve ehl-i Suffe ile yirmi sekiz kadar
kadın sahâbî tanıtılmıştır. Tâbiûn devrinde yaşayan zâhidler bazan
şöhretlerine, bazan da bulundukları bölgelere göre sıralanmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Osman Türer
Hafız şeyh imam, Ebû Nuaym Ahmed b. Abdillah b. Ahmed b. İshâk b.
Mûsa b. M ihrân el-Isbehânî (Allah rahm et etsin) der ki:
Kâinatı ve gözün gördüğü her şeyi yaratan Allah'a ham d olsun. Zamanı
ve zaman dilimlerini tanzim eden, bedenleri ve gönülleri var eden,
dostları ve sevgilileri seçen, ihlâslı kalpleri delillerle ve ilimle aydınlatan
odur. Kötülerin kalplerini, basiret ve hidâyetten m ahrum ederek bedbaht
eden de odur. Söz ve lisan onu anlatır. Eller ve parmaklar, onun âyetlere
ve Kur'ân'a muvafık, delillere ve beyana m utabık burhanlarına
tercüm anlık eder.
Allah, en büyük delilleri peygamberlerin liderlerine vermiş,
Peygamberlerin halifesi kıldığı hakikat ehlinin yolunu aydınlatmıştır.
Onlar yüce mertebelere yakın, süfli fiillerden münezzeh, marifet ve
hakikatin dayanağı, im an ve bağlılığın desteği konum undadırlar.
O nların marifetine dayanan marifeti kabul, onlara ters düşeni terk
etm ek vaciptir. Onların ön gördüklerine sarılmak gerekir, çünkü bu,
Peygamber şeriatının tahakkukuna destek sayılır.
Allah'tan aldığını tebliğ edip kanun koyan, onun emriyle kalkıp
görevini yerine getiren, kendisine tâbi olanlar için uğraşıp didinen
M uhammed Mustafa'ya (sallallahu aleyhi vesEİlem) salatü selam olsun. O nun
peygamber ve nebi kardeşlerine, âline ve seçilmiş ashabına salâtü selam
olsun...
Asıl konuya gelince;
Allah başarma başarı katsın, Allah'a tevekkül edip senin arzunu yerine
getirdim ve bazı şahsiyetlerin isimlerini, hadislerini ve konuşmalarını
anlatan bir kitap tedvin etm ek nasib oldu.
Böylece, sahabeden başlayarak, tâbiûn ve onlardan sonraki dönem lerde
yaşamış tasavvuf ehlini, imamlarını, hüccetlerini ve kademelerinin
tertibini anlatm a fırsatı elde edilecek. Delilleri ve hakikatleri bilenleri,
bütün tabakalardan ve yollardan geçmiş, sohbet ve m uhabbet
bahçelerinde yaşamış, engelleri ve zorlukları aşmış, kibirli ve kendini
beğenenlerden, iftiracılardan ve sapıklardan, tem bel ve işe
yaramayanlardan ve bunlara sözleriyle ve giyimleriyle benzemeye
30 Mukaddime
" : ق ات، وا ش م بتتا وبثثه م، مهي رث ا حش أ ي دارين،مات؛ ع روتا مع اتث الؤ بن ا ل ح ئ ر ئ
جغؤمم- الث^لم ذا م أ ت د، عبيد ك; وفي رتب ا ا ائ، إ، ثا ع ظ م، ثا ص، يا حلي م، يا ع ل م
^_ ئ*م جثا إلته، ٤^ ١ نحصغ ا نا طلع لي وذئا، فتق ح م بغا ائمحر،لثا إليه م متبي ال ام
bir yol göster” diye dua edince, deniz bizi sürükledi. Keçelerimiz ıslanıncaya
kadar denizde yürüdük ve onları yendik.
( ")١٣و ٨/١آ حدثن ا أثو حا م د بن جبل ه ،خ ا؛ثن ا م ح م د بن إن ح ا ق المم ف ي ،حدثت ا
ت م ح م د بن ذاؤذ سمع ئن حق ل ،ح دبن ى أبى ،ح دثن ى عؤث بن جاب ر ،قا د :
بم ش ،ث ذ أ ؤ ئ ء ال م ال ذ ي ث ال ص أمح ه ،غ ذ و ئ ب ث ن ت م ،قا ت " :قا ت ا لح واري و ن :ثا
ج ن ظ ئ إ ل ب ا ط ن ال د ي ه ش غ ي ا لث ال ز :ال ذ ي ن ح و ف ئ ع ث ه ز ز ال ئ ز ي غ ز و ن؟ قا ت
وينتضيئ ون بغووه ويضيئ ون،ق وي حثون نكزه ون ال ق ج ، زأن ات وا ن ك ز ا خلا ة، ،ائئؤبي
Vehb b. Münebbih anlatıyor: Bir gün havariler “Ey İsa! Kendilerine bir
korku olmayan ve üzülmeyecek olan Allah'ın kulları kimlerdir?” diye
sordular. Hz. İsa ؟öyle dedi: “insanlar dünyanın zahirine bakarken dünyanın
batınına bakıp görenler, herkes dünyada yaşananlara bakarken, sonradan
olacakları görenler. Dünyada iken kendilerini utandıracak şeyleri terk
edenler. Onları terk edecek şeyleri kendileri terk edenler. Böylece çok yerine
az isterler, dünyadan ve dünyada yaşayacaklarından değil, hatıralarından
bahsederler. Bu hayatta kazandıklarında sevineceklerine üzülürler. Dünyaya
bağlanmaya sebep olan her şeyi reddederler, faksız bir makam verildiğinde
kabul etmezler. Onların dünyası yıpranır yenilemezler, evleri tahrib olur
tamir etmezler. Dünya gönüllerinde ölür onu diriltmezler, aksine onu yıkıp
yerine âhiretlerini inşa ederler. Dünyayı satıp yerine baki olanı satın alırlar.
Dünyayı ellerinin tersiyle ittikleri için mutlu oldular. Dünya ehline baktılar,
uzanıp yattıklarını ve mazi olduklarını görünce ölüm hatırasını
canlandırdılar ve yaşama arzusunu öldürdüler. Allah'ı severler, Allah'ı
zikretmeyi severler. Allah'ın nuruyla görürler, onun nuruyla aydınlatırlar.
Yaşadıkları ilginç hikâyeleri vardır, ilginç hikâyeler anlatırlar. Kitap onlarla
canlı kalır, onlar Kitap’la yaşarlar. Kitap onların dilleriyle ses bulur, onlar
Kitab’ı konuşur. Onların sayesinde Kitap bilinir, onunla amel ederler. Hiç
kimsenin kendileri kadar şanslı olduğunu düşünmezler. Dileklerine
Mukaddime 33
قا د ا لئي ح أب و، غن زرقا ؤ،بن عيس ه حدثن ا، ح دبن ي ث م ا ن بن وكيع: محا د، ح م
عن ابن عيص قالتت " لغ ا تجش اللت، عن ت ج د بن جسر، والص وا ب وقاء بن إيا س: ن ع م
وأ ر ه م ال ذ ي،ف ون به
في ' س ما ه م ال ذ ي يغ ر، زأ ط هز بذللف محلوبه م، ٣ ١ ^ بذللف
وأن ا ال تايز لأوك ا ئ ي يؤم، ق ث د ب ا رزني ب ال ع دا وة، واع ل م أثة س أ ح ا ف ل ي ولي اCي ض رون يه
" ا ل مائ ة
ibn Abbâs anlatıyor: Allah, Hz. Mûsa ile H arun'u Firavun'a karşı
peygamber olarak gönderdiğinde onlara şöyle buyurdu: “O na giydirdiğim
elbise sizi yanıltmasın, onun perçemi elimdedir. Benim iznim olmadan ne
konuşabilir, ne de gözünü kırpabilir. Dünyanın güzelliğine sahip olması
veya yüksek bir mevkide olması sizi yanıltmasın, isteseydim sizi Firavun'un
gücünü aşan kıyafetlerle süslerdim. Bu davranışımın benim katımdaki
değerinizle ilgisi yoktur. Sizi, sizin değerinize yakışan kıyafetlerle donattım
ki dünya sizden bir şey almasın. Ben, çobanın develerini dinlenme
yerlerinden sürüp uzaklaştırdığı gibi veli kullarımı dünyadan uzaklaştırırım.
Onları, çobanın develerini zehirli otlaklardan sürüp uzaklaştırdığı gibi
34 Mukaddime
ب ث ال ق م ا؛ى م ت ى وأ ءة ق ا ث وذ غ ي ن ا ال غ ال م إ ل فن م ن،
ه م وئ بء:تن ت م ،يئ ون:
ه ا زق ه ز ال ما ف غ به ،ز ال تن دا أ ع ف ن ا إ ل ذب ك ،ء إنه ا نغزة ا خل اة قا د " :ال بمج
ش أؤ يشت أن 1زتنكت ا ب ن ا3دق ا بريثة كغن م فزع ون ج ئ ينغئز اال؛ي وزينة النمف؛ ئ،
اثه 1أن مقدرئه ثئ ج ز ص مئد ظ أوؤ؛ثن ا ثثغل ئ ،وتكنى أرع ب هك م 1غن ذب ك وأزويه
ك ن ا بج ث ي الث؛عي القفص إبل ة عن مب اوك الثرة ،رن ا دللف ل ه وانه م عل ي ،ول ك ن ل شنثكملوا
حؤ أ ز و ق ،أ ظئ امح ي بمابئ؛ي أن ق و؛ قي؟ أن م ؤ ه أت ر غ ف يؤ ق ص ؛ زذ ص
ب ش ي أز ي و م ؟ د ي ن زأثا
يظن ال ذ ي م ا دي ي أن يئ ج زي؟ أز يقل ن ال ذ ي محا ش ي أن م
م بت ص ل ئق مح ض
ي " ،زان م زم إل مح أكد ال حق؟ م وا ال دمحا م ام ح -ي
هم ته م ح ز ي ،مح فنهث ع ر أ ج سا د ه م ديثه " :ها ع ل م يا م وس ى أ ة أن ف ا ي اثر ي ن أئع ر وا ح
Mukaddime 35
“Şunu bil ١٤٤, ey Mûsa! Takvayı kalplerine şiar edinen veli kullabın,
üstlerindeki kıyafetlerinden, kıyamet günü onlara başarı sağlayan
mücadelelerinden, kendisiyle anıldıkları ümitlerinden ve bilinen nur dolu
”yüzlerinden belli olurlar. Onlarla karşılaşırsan onlara alçak gönüllü davran.
يونفث ال ش ك ئ ،ح دبغى م ح م د ب ن عتد النيل ي ،قا د :ه ا 3عتد الب ا ريت هل ت ل ذ ي الغون
أ-ء ال م ال هذاتؤ إلى مؤا صلته ،زأث ام هز مق ا م ا لأبط ا ل إلرادته ،ؤأفزغ عليه م ا ل م حن عن
نؤديه ،زؤمثغ غ د رءوبه م سجان ن ء ،ث م أزذغ ا ق ر ب م ن ذخ ائر ائمح وب ،مح ي
معلم ة بن وا صألته ،به م و م ه م إليهب ايرة ،وأعثنه م إلته ب العن ب ث ا ظزة ،قد أب ا ت ه م عل ى ث ا ب
ممر ي ثذازوئ ،أز ق ر ص ب ذ فنا ي ئت ا ب ي وة ،أز حايمحتم ب ر ئأمثوة ،أؤ ا م ن ب ر همح دروة،
تب
ج أل رة، قا ط فغ ال ،أؤ ح شن ال ف ذ بي
ق م ي د و ة ،أؤ راج ال حت ا ي ي ب ن من
ل ي محو؛ ظثوة ،أؤ ت ع ظ م لم د ر ي قثفئن وه ،أؤ م مئتو صمأكب ث ح و ي هأرشدوه Cأؤ مسيء بم د
ا ل سكي رين ،ز ال م صام حاه ا نمحل هلين ،ز ال م ج اوبه ا نمحادعين ،ز ال ق بم ،ا ل م ع جبين ،ز ال
Mukaddime 37
وعتئا ث ي ل ك م،جزائي ل ك م أ م ح ال ا ل ج زاء ثا أؤف اثي،م زا اله الش رهين ز ال، م جا ل ت ه ا ئال ي ن
ؤأئا مناق ب، زأئا غ ال م ال ئثو ب، أثأ م جتني القل و ب، ومطالثتي ل ك م أ ق د ا ل م عنالتة،المعامل ة
Şeyh (Ebû Nuaym) dedi ki: “Onlar Allah'a olan samimi a§klarını
kalplerinde hissedenler, hitabına ve sözüne mazhar olanlardır.”
Takrîb4049
حدثن ا أبو محما ن، حدت ا أ خ ن د بن م خ ث د ب ن مصثل ه، ء حدثن ا أيي١٣/١ )“ ت٢٤(
" إ ة لل ه: ق اتC^ ا ل م ص ري£ ١^ حدث ا أبو الئت ض ذو القوي بن،ت ب ي د ن م ح ا ذ ا لخث ا ط
خل ا ص وش ا ذ ا ،ؤامح إ ت ل ي ش ه ز م ه ا ن ا ، صم طوا ا ل ا ه ؟ ق ا ت " :و بمل ث ،ث ؤ ال ؤ قزم
مزاي ا ،ولنؤم هز م ه ا دا ،ولمثبيل ه و بئه ا ي ا ،و ل ح جتهز إئ ال ي ا ، د ك د ح ت ،ن ج عل وة
وي حاق ون ،ئهز حايم ون ،حذرون ،وجلون ،نشف م ون ،م ش م ون ،سادرون م ن ائثؤ ج ،
يوغدون م ن ال ثزا ب ،ذزي وا عل ى ف رايع الم نان ،زث حل ص وا ب حال ص القرب ا ن ،ؤاتقاروا بنوو
وعيده Cفالوا يؤ ا و ه ا ي ي ،زغ ائق وا به اثك وا-ءث ،وأمن وا به ا ل ع وا ط ب ،و حذروا يؤ ؤأ جا وه م
زاشتزؤا التاقيه بالث انية ،ن عم ن ا اس م وا ،رب حوا ال دارين ،و ج م ع وا ال متي ن ،وانت ك ملوا
المص ق ن ،ثلث وا أمحص ل ائنثا ر لأ ،بصبر أثا م ق ال ئد ،ئ غ وا ا لأيا مب انسير ،ح ذار تؤم ث مقلرير،
ؤش ازغ وا ي الئيلؤ ،زباذزوا خز ف خواد ث الث اغ ا ج ،و إل ' ^ ١أثا ني ب با ش وائدا ت،
ب د غ اض وا ،^ ١^ ^ ١ل ناقثا ت ا ل صال حا ت ،أوهن والل ه قؤثه م الحت ي ،وغير أ لوابه م الن ص ب ،
جن وبهز عن ا ل م صا ح ع ،ئهز أ ق د القاسي لئنح ذوة ،وأصفح ه م وقوام ا ألم ة Cث جا ب ت
للم ن ي ة Cوأن م ح هز بالع طثة ،فنظروا إلى ثنا ب الثؤ ء|يإنأ بأنف س ئ ايم ة ،وعي ون رام قة،
40 Mukaddime
نل ك م ئ؛لثدا، ث ر،ئ ا ل م ص ور تهدف ا ز ال ، ز ال ص الت طا؛ا غريرق ا،بن ا لأزم لخؤوزئ ا
ذ ا م: محق وا أ،ب ي أ م ق ال ئد
ج ز ظ <وئا م
ن ت ب،م قإمحابي وف ز مب ن ي الثي ه ا ر
نثل خ وا م ن، وهربوا ب انفس هز عن ائئ ا ي م، ض ألوان ا ل م طاع م م نكث وا أيديه، ^ ^ ^ ١ عن
وم ن ك ر، وم ن ا ل متر وضيقه، ه ابوا ائنؤ ث وتكزايه وكرباته ون جعا يه، وغ ص ص ا ل من ايا
onlar uykusuz kalır, insanlar yerken onlar oruç tutar, insanlar güven
içindeyken onlar huzursuz olurlar. Onlar endişeli, huzursuz, rahatlan bozuk,
herkese acırlar ve her zaman uyanıklar. Geç kalmamak için uğraşıp ölüme
hazırlanırlar. Bu davranışları, azaba karşı duydukları korkunun ve
kendilerine vaad edilen sevabın yanında hiç kalır. Kur'ân'ın emirlerine uyup
terakki ettiler. Allah'a yaklaşma ümidiyle Kur'ân'a sarıldılar. Rahman'ın
nuruyla aydınlandılar. Zaman geçmeden Kur'ân onlara verdiği sözü yerine
getirdi. Onlara haklarını verdi, mutluluğa layık görüp azabından
uzaklaştırdı. Onunla refah ve mutluluğa erişip kucaklaştılar. Onunla
korkulardan emin oldular, tehlikelerden uzak kaldılar. Çünkü dünyanın
çekiciliğini kararlı gözlerle terk ettiler. Âhiret sevabına rıza gözüyle baktılar.
Baki hayatı fani hayatla satın aldılar. Ne güzel bir ticaret yaptılar, iki
dünyayı da kazandılar. İki hayrı toplayıp aldılar. İki nimetin tamamına sahip
oldular. En güzel mevkilere kavuştular. Zor bir günün korkusuyla sayılı
günlere sabırları sayesinde, günleri kolayca atlattılar. Dinleneceklerine
koştular ve yaşadıkları dakikaların !korkularını aştılar. Günlerini zevk ve
eğlencelerle geçirmediler. Aksine kalıcı iyilikler uğruna bütün engelleri
aştılar. Vallahi yorgunluktan güçleri takatleri kalmadı. Yorgunluktan
renkleri değişti. Alevli ateşi akıllarından çıkarmadılar. Hayırlara koştular,
eğlencelerden geri kaldılar, dedikodu ve nahoş konuşmalardan uzak
durdular. Onlar güzel konuşan dilsizler, keskin gözlü körlerdir. Kelimeler
onları anlatamaz, kan davaları onlarla engellenir ve bereket onlara iner.
Onlar konuşma ve estetik bakımından insanların en tatlısıdır. Söz ve güven
bakımından insanların en sağlamıdır. İnsanların feneri, ülkenin aydınlığı,
karanlıkların kandili, rahmet kaynakları, hikmetin pınarları ve ümmetin
direkleridir. Sert yataklarda yatmaktan vücutları nasırlaşmıştır. Onlar en
hoşgörülü, en çok affedebilen, en eli açık insanlardır. Allah'ın sevabına tok
bir nefisle, yaşlı gözlerle baktılar. Rızasına uygun fiillerle beklediler.
Dünyayı, kervanların dinlenme mekânı olarak gördüler. Dünya ile arzu
bağlarını kestiler. Allah korkusu onlarda miras kalan veya sonradan
kazanılan her hangi bir varlık bırakmadı. Onların, dünyanın hâzinelerine,
yünün tek bir parçasına, hızlı yürüyen develere ve yüksek köşklere arzu
duymadıklarını rahatlıkla görebilirsin. Aksine Allah'ın yardımına, ilhamına
42 Mukaddime
حدت ا، خ ا؛ثن ا غئد الل ه ن أ خ ن ذ بن ح م، آ ا ] حدثن ا أي و بكر بن مال ك/ )" [ ا٣٧(
" م، أ4 ئأم ه م د الل، آ ال ف مل ك4ش د الل نأنأر ل ،ب بد ك غزي
في ا الةرض أ خ د م فيئ
Nevf el-Bikâlî der ki: Hz. İbrahim “Ey Rabbim! Yeryüzünde benden
başka sana ibadet eden kimse yok” deyince Allah üç bin melek indirdi, ü ç
gün onlara imamlık yaptı.
" لث ا أ لم ئ: قات، حدثن ا بكن بن عئد الئؤ ال ئ ز ئ، حدثت ا أثو ه ال ل، حدت ا ق يا ن،حث ل
ا
، ن ؤ غ ي د: 3 ء، ^ ^ ١ ه ( ؛ ؟ي أنحمأءئفئ عنة ؛٤^ ^ ١ ؛ ث يئ ى في لم
لا
ح، رب٧
44 Mukaddime
أتا م م1 ء ر ج ؤ1م ش ي شئ ؟:3 1 & \ 3 ق آ،أ ش ى ر م ذ ء حق ال ق،نذغت
Bekr b. Abdillah el-Müzenî der ki: Hz. ibrâhîm ateşe atadığında bütün
varlıklar Rablerine seslenip “Ey Rabbimiz ؛Senin dostun ateşe atılıyor, izin
ver onu söndürelim” dediler. Allah “O benim yeryüzündeki tek dostumdur,
ben onun Rabbi'yim, benden başka rabbi de yoktur. Sizden yardım isterse
yardım edin, yoksa bırakın” diye €evap verdi. Yağmur meleği gelip “Ya Rab؛
Dostun ateşe atılıyor, izin ver onu yağmurla söndüreyim” deyinee, Allah “O
benim dostumdur, dünyada ondan başka dostum yoktur, ben onun
Rabbiyim, benden başka rabbi yoktur, senden yardım isterse yardım et,
yoksa bırak” diye cevap verdi. İbrâhîm ateşe atıldığında Rabbine dua etti.
Allah “Ey ateş ؛ibrâhîm'e karşı soğuk ve selamet ol” diye emretti. Bunun
üzerine ateş o gün doğı^akilere de ,batıdakilere soğuk oldu ve yemek dahi
pişmedi.
" نق ا جيء ب إبزاهي م ■علته الق ال م: ؤشع يد، قادت قا د تث ا ي د،خ ا؛ثن ا إن ح ا ق بن يمم
،زه ثا :ق ول ون و ،ز ا ي والشف ا ث وال م ح والئ ال يكه ض نا قت ي ؤات ز ئ زال
ض زقي، إ ة عب د ي إيا ي عبذ: إل يه م. و عبد ك ي ح ن ق بيء م أ ز ح ى ا ه، ل بني اد؛
ه ز ظى1 ي د ن طل
ت ق إ>ماف015" ئذ ف فى \&لI ثلث،ز ر م ؛ر خا ح م ،؛مح ق م د
محلؤ لب يحلم هل ة لألق ال م ل كر، زش ال ذ عل ى إئزايب١^ يا ثار"ك وني: الث ن" غ3 ومحا،محن ا ط ه
Mukaddime 45
" 1ف ه
ئ ي ي؛د ط ؤؤ و ذ ث أن محمض ق محب ي،'مح ق فيه
Minhâl b. Amr diyor ki: Bana verilen bilgiye göre: “Hz. ibrâhîm ateşe
atıldığında içinde -tam olarak bilmiyorum- elli veya altmış gün kaldı.
Bununla ilgili “Hiçbir zaman ateşin içinde yaşadığım günler ve gecelerden
daha güzel bir hayat yaşamadım, hayatımın tümünün o ateşin içinde
geçmesini isterdim” demiştir.
Şeyh (Ebû Nuayırf) der ki: Bilinen “sûf’ yünden alınmış ise: Yün
elbiseler giymeyi tercih etmelerinden kaynaklanmıştır. Çünkü yünü
üretmek ve elde etmek insanlar için külfetli değildir. Kendini beğenmiş
nefisler yün giymekle zelil edilir. Nefsin arzu ve kibri, zillet ve alçaklıkla
kırılır, kemale ulaşır ve kanaatkâr olur. Bunun delillerini yün giyimi
konusunda ayrıntılı olarak anlatmıştık, işaret ehlinin bununla ilgili, farİdi
akıcılıkta bir çok cevabı olmuştur. Bunları başka bir kitapta ifade ettik. Bu
46 M ukaddime
ن ن ب ل ض:غ وت: ،بم أ الثؤ عثه ش م ن غ ا ل س د ئ ث خ م: قات، ا ن الن ا ر ي ك ش
و ق يء م ن ؛ لأي عن ال قك ا ز القق ل ل م ن:ئ ل م جا م ع شئنة م عاتي، ا: مما ل، الت صوذ_ا
الؤغثة في: والتال ث،ظون إ ر ا لأنيا ب ل عأى الل ه ص ا اق ل ب اعتن ا د: والت ا ني، يف ه ا
آس ل :ص
قا وال، ال د م ا ن خ ئ غ ذ ج م ي ع ا ل أ د م: زال ث ا ئ، ص ث ا ؤ ا لأغنا م ٥ ألل م
ال ال ، ) انث حئ به ا ا الم م3 محا دا ا مش حم خ هذه أل خ صا،ه م ن ا ال ضهل زاب ؤال و حشة الثه
جب و كا ذ ب
Mukaddime
م ن إدا ئهلى أثا ن٠٠ : قث ات، عن ا ل ص وفي، ش أ ك دا الن ون زخنة الل ه علته: محا د، 0مي م و
: محات، بن م ح ئ د ف ر
حدثن ا جع ، ] حدق ا أب و م ح م د اندب ار ى نلبما نyy/<[ ") ٤٤(
نا ال، ء ا ن ي ن وا ع ق ه ال م حن، ' التع ن ؤ ف ق م يق س محمص ة الئث أقؤائ ا٠ :الغ رين أب و ا ئ خ ن ن،مال
إ ال ب ر بؤ ض القاص،
و ش د ا لخؤاصت ض ا م ح ي ف ،ق ات ٠' :انب ج ا ( -) ٤٥ل ٢٢/١
أ غ د ال د را ي ة ،ن ق ي د ما ه م "
و ين الم تاق ف ،يقوأل :ت أل ت ائ ج نتذ بن م ح م د عن التصؤز_ ،،ءم 1ت ١ " :لخزوج غن
(t ٢٢/١ [ ") ٤٧ ا ل ط وسي Cتم ولت :ش م ع ت أثا ا لختن الم زحمائيc أثا ا ل م ص ل وش م ع ت
ه الل ه إ؟ى الثؤ ،ق ك :غذا الغ ا ر ق ،فم ن ا ل ص وفي؟ ممات " :م ن بنئ ا مح ث ة ص ف ى ،
.ن ط ل ق ط ر ق انئ عث م ثقى ا ل ج ما ،محل ت لث: ط عم ورم ى الدث ا حل من ائقف ا ،ؤأذاق ال ه و ى
ظب " ،ئ ك ه: ه واش وف ،زا إل<امءئ ض لئذا الئ وئ ،ن ا ا م حؤفث؟ قات :ا
أ ح شن ص هذا ن ا ا م ح ؤ ف؟ قات ٠٠ :ئن ل م ت ص م ه ^ ^ ١ل* ال م ؛ثئي و ب " ،ه م ك له :
أ ح ت ن ش فذ،ا ظ 1لتص ؤ ف؟ مما ٠٠ :،3ب ع ظ م أ مر الأيت> وش م مته عنى عث 1د |ش " ،ق ن ت
لة :أ خ ت ن من ف ذا م ن ا ل ص وفي؟ قات " :م ن صما م ن الكدر ،وحلقس م ن ا ل ع كر ،وامتث ال؛
، " الت ص ؤف ث حلى "كري م: ق ا ت4) عن الت ص ؤ ز ا.*Jo a L S\ نئد : بمولأ، ٧ ^ ١
ي ح ك م، دائ م ال ز ج ل، و لل ح ل ق ئ ا ص ح، ولع دوه جا رح، ول ه واه محاض ح، " تمس ه ذا ح:ممالأ
وش جرة، مت ة بؤه، وعن ائخث غ ا ر ف، وعل ى التا ب ع ا ك ف ئ،> ب ال ح ق غ ايفث،مو ه شه قاعة
düşmanını tenkid eden, insanlara nasihat eden kişi. Devamlı heyecanlı, işini
sağlam yapar, beklentileri erteler, sızıntıları engeller ve hataları görmez. Özrü
sermaye, hüznü yapmacık ve hayatı kanaatkardır. Hakkı bilir, kapıdan
ayrılmaz ve herkesten uzaktır. İyiliği terbiye, sevgisi ağaç ve sözünün de
eridir.”
Şeyh (Ebû Nuaym) der ki: Başka kitaplarda şeyhlerin tasavvufla ilgili
verdikleri cevaplardan ve değişik ifadelerinden bahsetmiştik. Her biri
kendine göre cevap vermiştir. Mutasavvıfların ifadeleri üç gruba
ayrılmaktadır.
Birincisi; tevhide işaret etmeleri; İkincisi; amaçtan ve onun
mertebelerinden bahsetmeleri; üçüncüsü de; müridi ve hallerini
anlatmalarıdır. Her üç konunun çoğaltılabilecek konuları ve ayrıntıları
vardır. Birinci metotları irfan, sonra da hizmetin şartları ve devamlılıktır.
Takrîb 2561-a, Takrîb 251
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor ki: Tasavvuf ve tahkik ehlinin hakikati dört
mertebedir;
ı- Allah'ı bilmek, marifet veya marifetullah; Allah'ın isimlerini ve
sıfatlarım bilmek,
2 - Nefisleri tanımak, tehlikelerini ve gerekçelerini bilmek,
3 - Düşmanın vesveselerini, tuzaklarını ve saptırmalarını bilmek,
4 - Dünyayı tanımak, baştan çıkarıcılığım, aldatmasını, göz boyamasını
bilmek, ondan kurtulmanın ve uzaklaşmanın yollarını bilmektir.
Ardından bu temelleri atıktan sonra nefislerini mücahedeye, zorlu
mücadeleye, vakitleri değerlendirmeye, ibadetleri geliştirmeye, rahatı terk
etmeye alıştırdılar. Elde ettikleri terakkiden lezzet almaya ve kendilerine
tahsis edilen kerametleri muhafaza etmeye dikkat ettiler. Ne sosyal
ilişkilerden koptular, ne de tevillere takıldılar. Bağlılıklardan uzak kaldılar,
engel kabul etmediler. Bütün dertleri, eski ve yeni bütün itirazları
birleştirdiler. Muhacir ve Ensâr’m yolundan gittiler. Engelleri ve itirazları
terk ettiler. Başkalarını ve başkalarının meselelerini kendi meselelerine
tercih ettiler. Gözlerin takibinden ve parmakla gösterilmekten, yaşadıkları
tuhaflıkların ve güzelliklerin işaret edilmesinden kaçmak için, dinlerini
rahat yaşamak için dağlara ve köşelerine çekildiler. Onlar gizli muttakiler
ve değerli gariblerdir. İnançları sağlıklı, mutlulukları sağlamdı.
Mukaddime 51
Takrîb 4042, Takrîb 3325, Takrîb 2 7 0 ل, Takrîb 2711, Takrîb 2707,
حدثت ا عتد،إئزايب بن ' حدثن ا إشت ا ق، أ ح م د بن ] حدبن ا نل بما ن٢ ٩ ٨ [ ")٦١(
1TevbeSur. 40
2HadidSur. 10
Ebû Bekr es-Sıddîk 53
، زلثص ؤ م ه ا ن ا ف اخ، قالوا لةت نز أثا بك ر بنع ث د نبه في داره،قري س ح وار ابن ال دغنة
ببلق
و ك ا ن أب و بك ر رضى الثت غنة ر ج ال دك اء ال م، ممأ] منه ويظنون ا؟ئه/ [ا0يتنءجثو
نم ت اث إ؛ي عم د ت ممق عثهء ؤى أن قذ، ظ أي بكر: 3 ه ما،ال؛بؤ \ل\ ب كر
م ئآثى !ى
Mekke'deydi.
Takrîb2463
Şeyh (Ebû Nuaym) dedi ki: O nun özelliklerinden birisi de acil olanla
(dünyayla) ilgilenmemek, sonrakine (âhirete) yakın olmaktır.
Derler ki: Tasavvuf dünyayı tam am en boşam ak ve sahip olm aktan س ل
olarak vazgeçmektir.
54 Ebû Bekr es-Sıddîk
أن ع م ب ح د ع ر، عن أمح ه، م عن زيد بن أ، م ح د ب ي ظا؛لئ بن، ^ ^ ١ مصعب
فذ؛٤١ " : أبو بكر3 محق ا، عئ ر الثت قل ق، م ة:) لت ع ر3 مما،أيي بكر وه و ي ج ب ذ لت اثة
Zeyd b. Eşlem, babasından şöyle nakleder: Hz. Ömer, Hz. Ebû BeJtr’in
yanına girdiğinde Ebû Bekr dilini kınıyordu. Ömer ona: “Sakin ol! Allah
seni bağışlasın!” diye çıkışınca, Ebû Bekr: “Beni (istemediğim) birçok olayla
karşı karşıya bırakan budur (dilimdir)!” karşılığını verdi.
ت أبو3 ئا: محا د، ص طاري ئن شه ا ب،ئن أبى لحابي ل غذ إن ن ا ي، أيأئا م د ة، إشئ ا ة
Ebû Bekr es-Sıddîk der ki: “Ne mudu terk iie ölene.” Ona “terk” ne
demek?” diye sorduklarında ‘İslam'ı ciddiye almaktır” dedi.
خ ا؛ثن ا ف ارون بن، حدثن ا عتد الؤ ح ن ن بن ا لختن، ] خ ا؛ثن ا أيي٣٣/١ )" ت٧٢(
، قن ي كن ا ب م " <هكذا:م بكر ،3 ق ا: قات، مغوا ا[ئنان جغلو؛ س ك و ن- أيي بك ر لس0 رمت ا
ت ب م ع ربه وا ط ما هويت،نم ت الئلوبي ومعنى يؤت: قات المح غ ن ج ن ه الل ه، ٠' ،الئلوبي
ال م م حا؛ى
Ebû Sâlih der ki: Hz. Ebû Bekr zamanında Yemen ahalisi gelip de
Kur'ân’ı dinlediklerinde ağlamaya başladılar. Bunun üzerine Ebû Bekr: “Biz
de önceleri böyle ağlardık; ancak daha sonra kalplerimiz katılaştı” dedi,
حدثن ا غئد الل ه بن أ ح م د بن، غ م ] خ ا؛ثن ا أ خ ن د ى ينف ر بن خنذا ن/ [ا-) ٧٤(
ترمح ن: ،3 ئ، ^ ١ عن أيي،،بن بثني ما؛ ك غ ذ،وكيع ك خ، خ د ش أيي:،3 ئ، م
: قالوا،" ئ د راتى٠٠ :ئدع و للف الطبي ب ؟ ه ا لأ أ ال : قالوا،أث و بكر رضى الل ه عنه ئث ا دوة
Ebû's-Sefer der ki: Hz. Ebû Bekr hastalandığında onu ziyaret ettiler.
“Sana doktor çağıralım mı?” dediklerinde “Doktor beni gördü” dedi. “Sana
56 Ebû Bekr es-Sıddîk
^ ^ قد ^ثنت١ نأي ت٠٠ :3 مما، ن ن ش ئ عنته،[^ عنة فى م رضه اثب'ي توق فيه١ رضى
زثأنن ون ص ج أئع، وث ص ا ئد الديبا ج، ؤم قح ذون نت وز ا ل حر؛ ر، وهي جامن ه،س ين ل ما و
م وؤالثه لأن م د م أ خد،قغذاتي،ال ك غلى حش م " كا ن أ خذ،ا ل ص و ف ا لأزري
،ح م بن حدثن ا عئد الل ه س أخن ت، )“ [ ا ا ! م ] حدثن ا أب و بكر بن مال ك٧٦(
، ا خل ط و جو هها، أين ا لوض اء٠٠ : يقولت في حهنتغه،الص دي ى رضى الل ه عنه "كاب
ئء م اص
م ق ت :أق بت " ،ءيني أو ا م ،ئ ت :خ ق ك أبو مح م
^ ،غ ذ غبد ش ثن ١
م ل ة أ غذ ،ؤأن ث حل ه ل وا الؤغته بالؤهثة Cوب ج مث وا اخإل ل افت بتقوى الل ه ،زأن مموا عنته ؛ن ا
ا
ؤ ي ك م تث رءو 0في ا
م ;ض ق ت : ى وكري و ش اى ظ ب ط ؟ ة ،ق إ ن ؛ ه ثق ن أ ش ال
ا ل ح تزات زندع ونن ا رعت ا ورفثا و ك ان وا لثا حاشعين^؛ ،ث م اع ل م وا عبا د الل ه ،أن الثة ثث ائى قي
كت ابة ،وا >ئتثموا فيه لثؤم ال فثئن ؤ ،ه ائ ما يلق م شت ا ذة ،ووكل بكستي ال كرام ائك اتبي ئ
ع ل نة ،ء ا 0ان م م ل ع م أن سض ئ ا أال ج ا ل وأنت م في ع م ل الثؤ ثائنل وا ،ن ئ ئ ن ت هليغوا ذللف إ ال
ث م ،ء إن
ب اأ-ل ؤ ،ئ،ث ايق وا في م ه د ا-جالك م ق د أن نث ض ي ا جال\؛ م ،نزد"ك م إ؟ى أئ وأ أع م ا3م
Abdullah b. Ukeym der ki: Hz. Ebû Bekr bize butbe verip şöyle dedi:
“Derim ki; Size Allah’tan korkmanızı, O nu şanına yakışır bir şekilde
anmanızı tavsiye ederim, ü m id i korkuya katmanızı. O ndan ısrarla
istemenizi tavsiye ederim. Çünkü Allah, Hz. Zekeriyâ ve ailesini överek
şöyle buyurdu: “Doğriısu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve
umarak Bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı
duyuyorlardı.”! Ayrıca ey Allah'ın kulları bilin İti; Allah zaten sahip olduğu
nefislerinizi rehin aldı, bununla ilgili sizden söz aldı. Az ve fani olanı satın
alıp karşılığında size çok ve baki olanı verdi, işte elinizde Allah'ın Kitabı,
şaşırtıcı bilgileri bitmez tükenmez. Onun nuru söndürülemez. Sözüne itibar
edin, Kitab’ından ibret alın, karanlık günlerde size yol göstersin. Sizi sadece
kulluk edesiniz diye yarattı. Size, yaptıklarını bilen Kirâmen Kâtibin
meleklerini görevlendirdi. Ey Allah'ın kulları! Ayrıca şunu bilin ki;
bilmediğiniz bir ecele doğru yürüyüp gidiyorsunuz. Siz Allah'a ibadetle
uğraşırken ecelinizin gelip çatmasını istiyorsanız yapın, ancak Allah'ın
yardımı olmadan bünu yapamazsınız. Eceliniz gelmeden, imkânınız varken
yapacaklarınızı yapın ki kötü !؛illerinizle baş başa kalmayın. Bazı kavimler
eceli başkasında gördüler ve kendilerine geleceğini unuttular. Sakın onlar
gibi olmayın. Çabuk olun çabuk, kendinizi kurtarın, arkanızda işini çabuk
yapan, isteki ve hırslı biri var.”
حدق ا أبو عتيد، حدثن ا علي بن عند العزيز، ] حدثن ا نلت مان ث ذ أ خ ن ذ٣٥٨ ل ")٧٨(
عن ع م رو، ح دبت ي أثو الهديل: قات، م ألل و كا ن، حدق ا أرهن بن عنتر،ائث ا ي م بن ت ال م
زأن تثق وا،وه اهعك_^ أن تثق وة مبالله لمغ ر م " رم ي: حعن ب أث و بكر مما ل: قا د،بن دين ار
م' أ ص ؟ وأس ق م ا ل نم؟ أتن أتن، م ق أ ت ف موا عث ا ذ اش سث ' كان ق، وخ ا خ ق أ
ب ز ؛ي؛
ج، م و ون ؤ ن
م م ل ب ثو ئ؟ قذ
م ^ ^ ١ ^ ١^ ] ٣٦/١ ' ل طوق اثب؛ذ ل
ع ق وا ي ك م ؟ ئ ت و رب و؛ زإ ح ن م ن م وئ ن م ؤأئ ذ ، # 0 ع ثي ب س د أؤ أح من
حتز بخيربع د ه ال وأبة،بط اعته وابت ا ع أ رو إ ال ،بمر ف غنة نوءا ز ال ،يغ طيه به غئئ؛
Amr b. Dînâr der ki: Ebû Bekr bir hutbe verdi ve dedi ki: “Size, değer
kazanmak için muhtaç olduğunuz Allah'tan sakınmanızı, şanına yakışır bir
Ebû Bekr es-Sıddîk 59
ه ات ; " كا ن في خطبة، عن نعي م بن تن ح ه، حدثت ا حريز بن ع سما ن، حدثن ا أبو ائنبيزؤ: محا د
،'* أن ا بئ ل م ون أ مح ز ثع ذون وثرو حون في أ ج ل معلوم٠٠ :أيي بك ر الص دي ق رضى الثت غثة
" ز ال حتز في هول ال يزاد به ن ي ة الل ه: وزاد، قذ و ث ح و ح د ي ث ي د الل ه بن عكئ م
ء أن ق م ز،ه ي غنز " ؛تق: ه3 $ ص رضى ا ه ءمح م شز ث ث ظ ا:أ
و حى م حزالن> يوضع فيه اخلاط ن، وخمته غ ص ال دمحا اناط د قي م موازينه يؤم القي ا م ة بامحأعه
، عنال هو1 ؤ ثم ذ وهز بأ ح ت ن،أغد الء جغ- ش ثغ ا؟ى د و ، غذ؛ أن بكون لح ن ي ه
\ل\ ل ب ن ئ وي ى ئ ف ئ ت أئظز إ؟ى دينى: ثق ون ،' جال غ ش م ع ت:c j li ، ص أ م ه، علم ن ه
ل
" آد ه مب ؤ ف ك ال م ت ش ذ أن
ه ح ش م ارق حل ه ال غ ي ي بزينة ال دث ا مقته ربه- أن ا لع ت د إدا د، " أن ا غيني: محالأ،"
وك ي نب ث أ ن عث ى " :ق ر فظ ت أث و ،" م ح ا ؛ ئ غ به ق ر صق " : ئل ئ ،" وث ه شف
" ص
Hz Âişe der ki: Bir keresinde yeni bir kıyafetimi giymiştim. Çok
beğenmiştim, kendimi seyretmeye başladım. Ebû Bekr bana “Niye
bakıyorsun, Allah şu anda sana bakmıyor” dedi. Ben “Neden?” deyince
“Bilmiyor musun? Bir kul, dünya süsü içinde kendini beğenirse, ٠ süsünü
terk edinceye kadar Allah ona buğzeder” dedi. Bunun üzerine kıyafeti
çıkarıp birine verdim. Ebû Bekr “Umarım bu yaptığın senin için kefâret
olur” dedi.
: 3 ءا، م ح حدثن ا عتد الل ه بن أ ح م د بن،مامأ] خ ا؛ثن ا أب و بك ر بن مالل ث/ )“ [ ا٨٣(
،ن خن زة ب حدرنى أبو ص مزه يغنى حبي، خل؛ثن ا عقه، حدثن ا أبو المغيرة، ح دقنى أيي
، قث ا ت وأى،ا ر وت اذؤ حظ نجع د ائقثى ين،بكر الص دي ق لأبى ايما ح قن ز ت ائزئا ة: محا د
وئ ج دوا ث حثه ا ذم1 ئزنث و؛ عنة الوت: 3 ئ،إلى ارت اذؤ زأئثا اتلف ي ل ح ظ :لوا لأيي بكر،
Ebû Damra yani Habîb b. Damra anlatıyor: Ebû Bekr'in bir oğlu ölüm
döşeğindeydi. közleriyle yastığa bakmaya çalışıyordu. Ruhunu teslim
ettikten sonra Ebû Bekr'e “Oğlunun yastığa bakmaya çalıştığını gördük”
dediler. Hemen koşup yastığı kaldırdılar. Yastığın altında beş veya altı dinâr
buldular. Ebû Bekr eyvah manasında ellerini birbirine vurup “innâ lillah ve
innâ ileyhi raciun, cildinin buna dayanacağını sanmıyorum” dedi.
، حدثن ا ع ص ا م بن طل ق، ال م ح ما ئ حدثن ا أب و إوا يج ء، حدتحا محم د س هش ا م،بن عنز
ي\ حنم م ه:ص دي ى قيد ثت3 أن أظ بك ر ا،ض ايتي/ ■عن أبى بكر بن م ح م د ا ال، غن شش م ع \ن
ق ال وا ثؤ أبي ت، اشثزى أبو بكري ال ال ؤهؤ ندف ون ب ال ح ج ارة بخ م س أزاي نهت ا: محالأ،ق س
Kays (b. Ebî Hâzım) der ki: Hz. Ebû Bekr Bilal'i taşlara gömülmüş
vaziyette iken, beş ukiyeyle (yaklaşık 600 gr) altınla satın aldı. Ona “Pazarlık
yapsaydın onu sana bir ukiyeye satardık” dediklerinde “Siz direnseydiniz yüz
ukiyeye satın alırdım” dedi.
Ömer b. el-Hattâb
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor لكل: Takımın İkincisi Ömeru'l-Fâruk, sağlam ve
kendisine layık makamın sahibi. Allah onunla tasdik edilen Sâdık'ın (sallallahu
aleyhi vesellem) davetini ilan etmiş, fazileti tevhidin şahidi olarak kendisine
إ ئ خ اق ى حدق ا ، حدثن ا الحع ث ن بن شقي ان، ؤ حدثغ ا أبو ع مرو بن خنذا ن،ا ل رراق
،ل ه مح أبثت إالم أن ؟قوه لنف1 |ديش م ع ت اأن ا؛س تقولون مه:ك ص ،ك عأى أيي ح ن:3 ظ
ن وه P ، اءي عث3 ز م إي ز أز
م ؤأق أؤ ء ن ل ث، م محق ي ث ذي
ه ^ ١ 0 اء إ: د1 مم،زقته ئب م هزضغ رأته ت أ، س أ ف د1ية ألن1 ئرع،ثزأيت أن قد ص ح
Omerb. el-Hattâb 65
الن أشتحلف ط قإن أبا، ه ل م ي سخلممه أ لز أنتحلمه أ محا ن نن و ل الئؤ0 ؤإ،ي ح م ظ دنه
بم
ج ف ي ن ق أثه ث م، ^ وأي بكر١ ^؛ ظ هو إ ال أن د و زنوت١
^ ، ٠' سءحل ر ا،بكر قي اا
ibn Ömer anlatıyor: Babamın yanına girdim ve dedim ki; “insanların bir
şeyler konuştuğunu duydum, sana sormadan bir şey söylemek istemedim;
senin, yerine bir halife seçmediğini söylediler. Sonra senin bir deve veya
koyun çobanın olsa da sürüyü getirip bıraksa kaybolacağını biliyorsun.
İnsanların yönetimi daha zordur.” Babam (Hz. Ömer) başını ellerinin
arasına koyup biraz durduktan sonra başını kaldırdı ve “Allah dinini korur,
yerime halife seçsem Resûlullah (sallallahu a(eyhi vBSEİİEm) seçmedi, yerime halife
seçmesem Ebû Bekr seçti.” Vailahi Hz. ?eygamber’i (sallallahu aleyhi vBSBİlem) ve Ebû
Bekr'i zikredince Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) hiç kimseyi tercih etmediğini
ve halife seçmediğini anladım.
Takrîb 1505
م د يا بني ق ادت، مم دع ا ني ب شمة،ت بس ن ع م ر رضى الثة غنة قبي ح ا ج دي دا،3 محا،ج ده
محئعل ئ ت م ن ألك م ت ن، مم اههلع نافص د عنه ا، زائزق يديل ق بأط راف أ صابع يC"ك م ق ميصي
ئن ا زات عيه حش،" بمع د. يئ رن وت الل ه° ف ك ذا زأ، دعة يا بمئ:3 ءق ا،إ ن ش ئ
ههل عش مح د م ه1سكان تي ظ رأيت الحثو<ءل دث
ؤء،م طغ
Abdullah b. Ömer anlatıyor: Hz. Ömer yeni bir gömlek giyip benden bir
bıçak istedi ve şöyle dedi: “Evladım! Gömleğimin kolunu çek ve
parmaklarımın üzerine kapat ve artan kısmını kes” dedi. Ben iki koldan ve
etrafından kestiğimde kollar yamuk yumuk oldu. Ben: “Babacığım! Bunu
makasla düzeltsem” deyince, “Bırak evladım! Resûlullah’ın böyle yaptığını
gördüm” dedi. Gömlek parçalanana kadar Hz. Ömer’in üzerinde kaldı.
66 Omerb. el-Hattâb
Takrîb 3760
Şeyh (Ebû Nuaym) dedi İd: Hz. Ömer hakikatlerde istekli ve ustaydı,
batılda oyalanır ve uzak dururdu.
Derler ki: Tasavvuf şuurda birikenleri gözetleyip felakete götüren
sebepleri defetmektir.
Takrîb 3193, Takrîb 3194
Şeyh (Ebû Nuaym) dedi ki: Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) onun
hakkındaki iddiası, övgü ve medhiyeleri dinlemek için bir ruhsat ve
mubahlıktır. Şiirleri, Rabbine senası, Peygamberini (sallallahu aleyhi vesellem)
medhetmesine dayanarak Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), Hz. Ömer'in batılı
sevmediğini haber vermiştir.
Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem) Hz. Ömer hakkında: "O, b atıl olanı
sevmez!” buyurmuştur. Kişi başkalarını övmeyi meslek ve kazanç kapısı
haline getirdiği zaman övdüğü kişilerden yana bir beldenti içinde olur.
böylesi bir şeydir. Diğer taraftan özenli ve vezinli olan şiir, saldı kalmış
güzel hikmetli sözlerden sayılır. Allah da böylesi bir yeteneği ancak ilimde
becerikli ve kabiliyet sahibi ldşilere has kılmıştır. Bu cümleden olarak Ebû
Bekr, Ömer ve Hz. Ali de şiir söylerlerdi.
Takrîb 3195
Şeyh (Ebû Nuaym) dedi ki: Şirk ve inattan uzak, marifet ve sevgiyle
dolu olanların durumu da böyledir. Onları batıl olan hiçbir söz veya fiil
meşgul etmez. Hiçbir keyfiyet hakka yönelmiş istikametlerini bozmaz. En
mükemmel ve en ayrıntılı noktalara kadar hakkın yanında olurlar. Hz.
Ömer h. el-Hattâb 67
نثا ئدم ع م رضى الله غنة: 'قات، عن قسي، عن إن م ا عيد، حدثنا زكيع،بن أبي م حث
ئز زكبث يتدؤة )تق اك،ز اجلن[ب ذ ي: ق ش، ^ ا>ئث ئة م حن زئز ظى ثم؛١
ؤأق از بندم إز، إئن ا ا ال م م ذ غيث ا،ئبما م ق ات غنن " ال أز،ظت اغ الثا م ززيوئيب
] ia /n [** خ ل وا ت ب ي د جملي،ال ق ن اع
" أن، خ ا؛ثن ا ي حيى بن عتد الل ه ا لألناعي، ء حدثن ا م ح م د بن نغمر٤٨/١ )“ و١٠٩(
،حز ئد ،ع م ن ب ئذه ،ط ل ح ه ئزاه ، م س واد ال في ح ز خ عنة ر ض ى الل ه ب بن ا ل ح ط ا غنن
، فنق ا أص ي خ طنمحه د ه ت إ ر دللث الس ت قا دا ب ع جوز ع متاء ممع ذة،ب م ن خ ل ستا ا حن
يأتني ؛ن ا، إثد يتعا هدني م نذ ك ذا وكدا:بلي يأتيك؟ مال ت- نا بالت ف ذا الث:ق ا د نف ا
Evzâî bildiriyor: H^. Ömer gece karanlığında çıkınca Talha onu gördü.
Hz. Ömer gidip bir eve girdi, sonra başka bir eve girdi. Sabah olup, Talha o
eve gidince yatalak ve kör ihtiyar bir kadın gördü. Kadın: “Bu adam neden
yanma geliyor?” diye sorunca, kadın: “Şu kadar zamandır yanıma uğrayıp
ihtiyacımı görecek şeyler getiriyor ve beni sıkıntıdan kurtarıyor” dedi.
68 Omer b. el-Hattâb
حدثن ا: قات، خ ا؛ثن ا عئد الثؤ بن أخن ت ثن خي ل، أبو بكر بن مال ك ،خنثن ا ق يا ن
، لأقهمب١ قل ثاء أث و، أؤ عيره،ثي، عن ا لخ، خ ا؛ثنا أبو ا الء ئ ه ب0 عبد ا ل صم د1 حدق،أيي
نؤ عنز رضى ال ه عنة: قات، ق ات عن ا لح س ن،و إل يذ ر اثن أ ح م د بن ح م ال غل ق
” ق زو دي امحز ا ش ت حرصون: ق ا د، قكأ ن أ صحابة ثأدؤا به اCغش مزبل ة ئ ا حثت س عنده ا
Haşan der ki: Hz. Ömer bir mezbeleyle karşılaşınca üzerinde bir süre
durdu. Yanındaki arkadaşları mezbeleden rahatsız olur gibi olduklarında
onlara: “işte peşinden koştuğunuz (veya güvendiğiniz) dünyanız budur!”
dedi.
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor لكل: Hz. Ömer yalancı dünyanın faniliğini
bırakıp âhiretin bekasına yönelmişti. Zorluklara sarılır ve süfli
d uyulardan kaçardı.
Derler لكل: Tasav^f, nefsi en onurlu maksad olan vakara
yönlendirmektir.
حدق ا عتد الل ه بن أ ح م د بن، حم دا ن- ا حدبنا أ خ ن د بن جع فر بن٤٨/١ )“ ل١١١(
، عنئاي ج، حدثن ا عتئد الل ه س ن مير، ح دقني أثو الهيثم؛ م ح م ذ بن يئ م و ث الربال ي،حئت ل
و كا ن قد حزم غش مس ه، يأك ل ال زيت عا م ا و ما دة0 تمزقزبعئن غنن وكا: ق الأ،عن أنمي
|ده فيئ ثلف عئذث ا عتزه حتى، تقعنU ت همقز٠٠ : ث مب طثة بأصئعهء وهات:3 ها،ال ش ئ ذ
Enes der ki: Hz. Ömer'in karnı guruldamıştı. Kıtlık senesinde zeytinyağı
kullanırdı, katı yağı kendine yasaklamıştı. Karnı guruldayınca karnına vurup
“İstediğin kadar gurulda, kıtlık bitip insanlar kendine gelinceye kadar sana
başka bir şey yoktur” dedi.
Takrîb3853
Omer b. el-Hattâb 69
، حدثن ا ا لخشن بن اننث ز، وئئف ن بن يئق و ت الن جيزمئ حدثن ا ] آ ة/ [ ا- ) ١١٣(
و و ظ أخ ال ص إ ت3 ،ئ ا
ي ص ؤأ ز م ؤأغوئب، ث خ غ م ذ ك ق ز و ظ
Haşan, Hz. Ömer’in şöyle dediğini bildirir: “Vallahi eğer isteseydim sizin
giydiklerinizden daha güzel giysiler giyer, yediklerinizden daha güzel
yemekler yer ve sizden daha rahat bir yaşam sürerdim. Vallahi hayvanın sırt
ve hörgüç etinin çok lezzetli, kızarmış etin, kuru üzümün ve pişirilmiş
sebzelerin tadının çok güzel olduğunu bilmiyor değilim. Ancak Allah’ın bir
topluluğu bunlardan dolayı şöyle kınadığını işittim: “D ü n y a d ^ i
hayat»nızda sizin için güzel olan her şeyi harcadınız, onların zevkini
sürdünüz; ama bugün, yeryüzünde haksız yere büyüklük
taslamanızın ve yoldan ؟ıkmanızın karşılığında al ؟altıcı bir azap
göreceksiniz!
حدثن ا أ خ ن د بن، حدثن ا |ترا مآإ بن م ح م د بن ا لختن، ] خ ا؛ثن ا أيي٤٧١ ل ") ١١٤(
ف ذا م حا م اث ظ و ب خ ر إذا ض از طل، زثأ إلبال ي ب م حن ثقا في ا لأئئ ا ن، محا
م ؤأذهي م محإقت افء: الن ا س م عن ا ال ق مما ز ثق وب، نن سم ي طقت اتثا0 ولكثا نريد أ، وق رتا ث ذا
1Ahkâf Sur. 20
70 öm erb . el-Hattâb
بن بكر أبو ح د ثعا ،ت ه ل أيي ابن ح د تا ،م ح مد بن ع ئ د الل ه خا؛ثنا ]ا م
ب/[ ا " ) ١ ١ ٠ (
',^ ىإ ال د ي0 ؤأذهي م طقتا دكب في حثا: ل م،ه ه ال ^ ^ الل ه٠١ أن ا، ئ ج ده في اخزتثا
Abdurrahman b. Ebî Leylâ der لكل: Hz. Ömer'in yanına Irak ahalisinden
birtakım insanlar gelmişti. Yemek yerken (etin sertliğinden dolayı) zorlanır
gibi olduklarını görünce şöyle dedi: ‘^şte böyle ey IraJdılar, etin size
yumuşatıldığı gibi bana da yumuşatılmasını isterdim, ama dünyada terk
ettiğimizi âhiretimizde bulacağız. Allah'ın bir kavme söylediği
Güzelliklerinizi dünya hayatınızda harcadınız»^ sözünü duymadınız«
٨١١?”
عن ب ض، عن حبي ب بن أيي ناب ت، حدثت ا ا العن س، حدثن ا أثو معاوته، م بن
: قات، فيهز جابز ئ ذ عئد الله، قدم ■عقه ئا<س ش أه ل الع ناق: هات، عن ع منCأ صحابه
مم قذتا ي، ١^ ^ ثا ي قيء تريدون؟ حلوا زخا ب ق ا و حارا، " قد نأى نا منمون: ع م
" شوئن
Habîb b. Ebî Sâbit, bir arkadaşından bildiriyor: Hz. Ömer'e İraklılardan
aralarında Câbir b. Abdillah'ın da bulunduğu bazı insanlar gelmişti. Ömer
onlara ekmek ve zeytinyağıyla hazırlanmış bir tepsi yemek getirip “Alın!”
1AhkâfSur. 20
2AhkâfSur. 20
Ömer b. el-Hattâb 71
هادت، حدثت ا هم د الئؤ بن أخن ت بن خي ل، ع حدثن ا أبو تكر بن مال ك٤٩/١ )" و١١٧(
١^ ، ه م ادا أا'ئ ث ا لآ<ة أ ذ ل،ثتا أضآ إ لآ<ة،"ئئ ال,ه ا الءن ن ط ئ اذما أ
- جب ر س
Hz. Ömer der ki: “Bu meseleyi düşündüğümde baktım ki, dünyayı
istesem âhirete zarar vereceğim, âhireti istesem dünyaya zarar vereceğim.
Madem durum böyle, fani olana zarar veririm.”
عن تع يد بن، عن إ سماعيل ئن أيى حال د، حدثن ا هم د الل ه بن إدري س، بن ث ح م د ا ش ى
" فإن، أى بمن:ظ م ه م عثث ور أي ت و ت ى ا م ح ري ر ض : ؛١١٤ ،أي بتدة
،ه م ن ف ه ن به رعيته ل ه3 ص د ا٥^ ١ "زإن أ غث ى،ة ص تع د ت بؤ رعثتث1أ ن د ال يع
Saîd b. Ebi Burde anlatıyor: Hz. Ömer, Ebû Müsa el-Eş’ari’ye şöyle bir
mektup y^dı: “Sonrasına gelince; bil ki en mutlu yönetici, halkın kendisiyle
mutlu olduğu yöneticidir. En kötü yönetici de halkın kendisinden dolayı
mutsuz olduğu yöneticidir. Sakın nefsine uyup dünyalıklara dalma ki
emrindeki idareciler de aym şeyi yapmaya başlamasın, o zaman da (Allah
katındaki) durumun, yerde gördüğü yeşil otları semizlemek için yemeye
çalışan hayvan gibi ol؛ır. Oysa bilmez ki ölümü (kesilmesi) semizliğinden
dolayı olacaktır. Baki selam.”
حدق ا هنأد بن، حدثت ا أبوي حيى الرازي، ] حدثن ا أبو م ح م د ين حثا ن٥ ٠/ ١)" ل١١٩(
فن ا ظنل ق في بواب الثؤ في ع ا ج ل. الئة ش قلبه ف انة الثت إل وم ن ثنين لل نا س ي غ ز ن ا قن
Âmir eş-Şa’bî der لكل: Hz. Ömer, Ebû Mûsa’ya şöyle bir mektup yazdı:
“Allah, niyeti halis olan kişiyi hiçbir şeyde diğer insanlara muhtaç bırakmaz.
Her kim de kalbinde olan ve Allah’ın da bildiği niyetten başka bir amaçla
davranış sergilerse Allah onun bu ayıbını açığa vurur. Allah’ın, kula
amellerinin karşılığını ve rızkını hemen vermesini ve engin rahmetini başka
neye yorarsın! Baki selam.”
Zühd ve Vera Hakkında Söyledikleri. Gerçek Kişiliğini ifade
Eden istisnai Sözleri
3 ه ا:3 ظ، عن تجا هد، حدثتا ا لأع م س، خ ا؛ثن ا أب و معاويه، مات؛ "ح د ب ي أيي، خ م
Hz. Ömer: “Şunu gördük ki; hayatımızın en hayırlı hasleti sabırdır” dedi.
قادت قات ع م ثي، غذ أمحه، عن هث ا م ئن عروه، ووكيع، حدق ا أثو معاويه،خد ش أيي
م ن س يء اشثغثى يئ س ) إدا3 زأبة ا ل ر ج، وأن اخل امس غنى، " ثعث م ون أن ال ئ ن غ فئ:حعلتة
عمر عن، عن زقي ئي ال ت ق ن ي،^ عن هش ا، ٧ ^ ١ عن، ززاة ابن وه ب،" عنه
، حدثن ا أ خ ن د بن تع يد، حدثن ا إئز؛ ويلم بن م ح م د، م ه ا حدثت ا أيي/ )" ل ا١٢٢(
حدثن ا، حدت ا ث خ ث د بن إ ن خ ا ق الئ مفجه، حدثن ا أب و حام د بن جبل ه، به، حدبن ا ابن ؤ ه ب
، ] ا ه/ م الث ع ي ي [ ا1 ضر ع4 ح د ظ ركري بن أيي زائذه، م مح ح د ظ محم د بن،ه1 عتد ال
Omer h. el-Hattâb 73
م وئز ،وق د 'ئ ظ ي لهو أئ ن م ن ه ع م " :ؤا.ش ق ذ ٤١٧م .قي ظ :3
kadar yumuşadı ki, tereyağındanه Hz. Ömer: “Vallahi! Allah için kalbim
daha yumuşak oldu. Yine kalbim Allah için ٠ kadar katılaştı ki, taştan daha
katı oldu” dedi.
تكر بن أبى فس ه ،خ ا؛ثن ا ث خ ئ د بن يمم ،حدثن ا م ن م ،غذ عون بن عتد الله ثن عتبة،
رن و؛ خمح د ،ح دثنى أيي ،محد.ثن ا نئ؛ا ن ن عسه ،,ص أبى حال د 4قا ن3 :ات ع م ر" :
Hz. Ömer der ki: “Kitaplara kaplar olun, ilmin pınarları olun. Bir günün
”rızkım bir günle taleb edin.
( ")١٢٥ل ا /ا م ] خ ا؛ثن ا أبو م ح م د بن حي ن ،خ ا؛ثن ا أبوي ح ش ، ^ ٥١خ ا؛ثت ا هن ا د بن
الث ر ي ،خ ا؛ثن ا أب وئعاويه ،ض ا لأع م ش• ،عن ^ ^ ١؛ ،قادت ش م ع ع من بن الح طا ب رضى
ب لف ،ق ات ع مر• أز ال الل ه عنة زب ال ،بموت؛ الل ه م إ ي أت شغئ مالي و شي ي قي
ت ن ك ت أخد م لأن ،ء ا 0ايملي ضيز ،ؤإ 0ع وفي ف ك ز
Îbrâhîm(-i Nehaî) der ki: Ömer b. el-Hattâb, bir adamın: “Allahım! Hem
malımı, hem de kendimi senin yoluna bağışlıyorum!” dediğini işitince
adama şöyle dedi: “Biriniz böyle yaptığı zaman hiç susmayacak demektir.
”Musibete uğrayınca sabredecek, selamete erince de ^kredecektir.
( [ - ) ١٢٦ا /ا م ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك ،حدثن ا عتد الثؤ بن أ ح م د بن حئث ل 0خ ا؛ثن ا
ال ول د بن ئ جا ح بن ال ول يد ،ح مدثي أيي ،ح دمحي رثا د ث ذ ح سم ه ،عن م ح م د بن ج حا ده،
74 Omer b. el-Hattâb
ح دبه ز ،عن ي حيى ى جع ده ،ق ا لأ :ظ 3ع م ٠٠ :ئؤ ال ث ال ث بن أيي ب أن حبي
،" .ززاة عن حبي ب ، ال ك ال م كن اثمم ى ج ي ذ ال م ،أؤ أن أمميز في تب ل .الل ه ب يفف ا مإي
Hz. Ömer der ki: “ü ç şey ©!masaydı ölüp Allah’a kavuşmayı dilerdim.
Biri, Allah için almmı secdeye koymamdır. Diğeri, güzel hurmanın
kötüsünden seçilmesi gibi güzel sözlerin seçilip konuşulduğu meclislerde
”bulunmamdır. Diğeri de, Allah yolunda cihada katılmamdır.
حدثن ا أ ح م د بن جئ م ر بن -حم دا ن ،حدق ا عتد الثؤ بن أ خ ئ ذ بن ا ( “) ١٢٧ل٠ ١/ ١
م - ،ح د ب ي أيي ،حدبت ا شقت ا ن ن ذاؤذ ،حدثن ا ئ غت ه ،ص ن ق ما ن التئم ي ،عن أبي ح
عنز س الح طا ب " :ال قثا ء غني م ة اخل ا ب د؛ئ ، ٠٠ززاة ز؛ يده و جن1عه ئأا ل م ح ا ذ ال غهدي،
حدت ا أبو ( “) ١٢٨ل ا /ا م ء ح دق ا أيي ،خ ا؛ثت ا ابزاهين؛ بن م ح م د بن
” كزيب ،حدق ا الن ج ي ين رياد **،عن هم د الل ه بن عيس ى ،د ا لأ:م " كا ن ي و ج ه ع م
لكأل Abdullah b. İsa der ki: “Hz. Ömer’in yüzünde ağlamaktan dolayı
”siyah çizgi oluşmuştu.
حدت ا حدثن ا مه د الل ه س م ح م د بن عتناء ،حدثت ا ن خ ث د بن أيى شي ل، ا ( “) ١٢٩ل ا /ا ه
م ثن نءن ا ن - ،ح دق 1م_ش ا م■ ،عنءا ل ح ت ن ، ح دق 1جع أي و بك ر بن أيي غيبه • ،حدل؛ا عه 1ن،
يئرم تت ه ح ش SI*J م ه ا 15" " :،3ن ع م ي مب\ اليئ في ووده فت خئئة قث ك ي ح ش ين م ط ،
ر يهما يحسبوله م
Haşan bildiriyor: “Hz. Ömer virdini okurken bir âyete gelir, boğulacak
gibi olur ve yere kapaklanıncaya kadar ağlardı. Sonra eve götürürler,
”evdekiler onu hasta sanarîardi-
Omer b. el-Hattâb 75
حدثن ا أب و،] ٠٢/١ [ حدثغ ا عتد الثؤ س زيدان، ا م ا حدثئ ا ث خ ث د س ح م ئد/ )" ل ا١٣٠(
ibn Ömer der لكا: “(Babam) Ömer’in ardında namaz kıldım, ü ç saf
gerisinden (ağlarken) inlemesini duydum.”
ت قات ع من3 ه ا، عنب ا ب ت بن ا ل ح جا ج، حدق ا جعئ ر بن ربا ن، حدثن ا نصا ن،ال غ م تد ي
ؤثن أئؤن عوكب، ل حاسنز؛م ا ق د أن ئخا<ثي وا، أ ق ذ ك م ق د أن ثوزن و؛١^ " بن
- . »٤ ه ٠ ،.؛ .ي ه
تؤي وم ئ ذ ئعزض ون ال ث خف ى: ؤبزيت وا لل محس ا لأكثر، في ا ل ح عث ابس) عدا أن ث ح ا م نوا أش ي م
Ömer b. el-Hattâb der ki: “Siz tartılmadan önce kendinizi tartın. Siz
hesaba çekilmeden önce kendinizi hes؛ıba çekin. Kendinizi hesaba çekmeniz,
yarın hesaba çekileceğinizde size kolaylık sağlar. Büyük mahkeme için
bezenin; «huzura takdim edileceğiniz هgün hi ؟bir sırrınız gözden
kaçmaz»1.”
، حدق ا عتذ الؤ حم ن بن ت شبم، ] حدثت ا عتد الثؤ ى م ح م د بن جعف ر٥٢٨ 1 “) ١٣٢(
أم قس ي ك ن ث: قادت قا د ع م، عن ا ل ص حا ك، صر جؤيبر، أبو معاويه1 حدلت، د1ح د ئ مغ
م حث م ن م ح ق أت س ظ أكون٩ خ ز،بب
ب م ن ي ظ بد' ج
م ،م حثن أغش
٠' ولم أك تجرم، م جوذي عذره-ص ظ ث م،ليدا، وبع ضي د،ء1بع ضي شز١
^ ^ ^ ،ي حثون
Hz. Ömer der ki: “insan olmak yerine ailemin koyunu olmayı, bir süre
beni beslemelerini, sevdikleri yanlarına misafir olarak geldiği zaman da beni
kesip bir kısmımı pişirerek, bir kısmımı da kurutarak yemelerini; sonra da
beni gübre olarak atmış olmalarını ve dolayısıyla beşer olmamayı ne çok
isterdim.”
1HâkkaSur. 18
76 Omer b. el-Hattâb
عن ابن ع من، ا ل ج ع د ،أ حتزئا شغثه ،غذ غ ا م م بن م حب الثؤ ،قادت ت ب غ ت سال ما
؛ ل أ ز م " ،قات :ق ك :آل ا -ه ث ء ن ع ر ف خ ذ ي أم• غش ^ * ١٢١؟ ظت " :ضئه غلى
»يم" ،هت؛ ئبم ظ غد1ر و م،قات ":زم زؤئد أ ر إ 0إل وعض م"
ibn Ömer bildiriyor: ölüm üne sebep olan suikast olayı sırasında Hz.
” dedi. “Başının؟Ömer’in başı dizimin üzerindeydi. Bana: “Başımı yere koy
dizimin üzerinde veya yerde olmasının senin için ne önemi var?” diye
” diye yineledi. Başını yere koyduğumda ise:؟sorduğumda: “Başımı yere koy
”!“Şâyet Rabbim bana merhamet etmezse vay halime! Vay anamın haline
dedi.
( - ) ١٣٤خ ا؛ثن ا أب و خا ب ز بن جيل ه ،حدق ا ت خ ئ د بن إئ حا ق ،خ ا؛ثن ا ثتق و ب ئي إئزا ب ،
حدق ا ابن غلته ،خ ا؛ثن ا أثوبي الق ح ساتجخ ،عن ابن أيي ما وكه ،عن ا ل م ئ ز ر ب ن م خزنة،
( ] ٥٢/١ [ - ) ١٣٥حدثن ا م ح م د بن نعني ،حدثن ا أثو شعي ب ا ل ح رايمح ،خل؛ثن ا ي حيى بن
سما ك ،محا د :ت م ن ت عن الثؤ ن عثا س ،يأمول :ثق ا عتد الثؤ ،حدق ا ا لآوزاعي ،ح دمحي
طع ن ع من ن ح ك عش ،ق ك له :أئب نيا أبين ا ل م ؤمنين ،قا ن الثه قد مص زبلث ا ألمصار،
ود خبلث ال ق ا ت ،ثأ م ح.يلئ ا و ة ،قا د " :أقي ا إل < ة ق ي ع ئ ١٤ائ ذ ء س ؟ "،
ق ك :زخي ■عتره ا ،ظ :3وال ذ ي م س ي بيده ' ٠ل ودد ت أثي ح ز ج ت منه ا "ك ما نحل ت
seninle şehirler imar etti, fitneleri defetti ve kullanna bol rızık ihsan etti”
dedim. Ömer: “Yöneticiliğim konusunda س beni övüyorsun?” diye
sorduğunda: “Hem idarede, hem de başka hususlarda” karşılığını verdi.
Bunun üzerine: “Canım elinde olana yemin olsun ki dünyaya geldiğim gibi,
günahım ve sevabım olmadan, aym şekilde geri çıkabilmeyi ne çok isterdim”
dedi.
ح د ي ي، حدثن ا عئد ال ر بن أ ح م د بن حئت ل، ] خ ا؛ثن ا أب و بكر بن تالل ه٥ ٧ ١ [ ")١٣٦(
" : ه ات،حدثن ا ا لخشن- ، حدثن ا ماللف بن دين ار، حدق ا جع م ن ئأئ ما ن، حدثن ا بهز، أيي
Hasan (-1 Basrî) der ki: “Ömer b. el-Hattâb’ın halife iken bir hutbesine
şahit oldum, üzerindeki cübbede oniki yama vardı.”
Ömer b. el-Hattâb der ki: “Fırat'ın kenarında bir koyun kaybolup ölse,
Allah'ın kıyamet gününde onu benden soracağını sanıyorum.”
حدثن ا ي حيى بن، حدثن ا أبوشع ن ب ا ل حؤائي، ] حدثن ا ت خ ئ د بن معمر٠٣/١ )" ل١٣٨(
إمح ز داخلون الثا ز إ ال، أثف ا الثاسث: ولو ئا ذ ى من ا د، ل خ ن ت أن أخون هز،زي ال نا ج ذا
Ömer b. el-Hattâb der ki: Gökten birisi: “Ey insanlar! içinizden biri hariç
hepiniz Cennete gireceksiniz!” diye seslense Cennete giremeyecek o kişinin
kendim olmasından korkarım. Yine gökten birisi: “Ey insanlar! içinizden
biri hariç hepiniz Cehenneme gireceksiniz!” diye seslense Cehenneme
giremeyecek o kişinin kendim olmasını umarım.”
78 Ömer b. el-Hattâb
حدثنا أبو مغ مر ،حدثن ا غيد العزيز ال دراوردي ،عن عبيد الل ه بن ع من ،عنئا يع ،محا د :مح"
Nâfı der ki: ‘iyilik Ömer'de ve onun oğlunda, konuşuncaya veya iş
”yapıncaya kadar belli olmazdı.
Takrîb4279-C
م حم د خل؛ثن ا ( - ) ١٤١ل ٣/١ه ] حدثن ا أبو خا ب ز بن جتل ه ،حدثن ا م ح م د س إن ح اى ،
) ي ف ت ف م ،وف حي ح ن ش م ، هم أل إل ^ 3آ ه ا ة م " ،،أ ال ؛أ ي دا_ع م حب و'،
و صع يف ن مم ي "
( -) ١٤٢ت ٣/١ه ] -حدق ا إتزاه م بن مه د ال م ،حدت ا أبو ال م ا س الممف ئ ،خ ا؛ثن ا قتثة
م ،عن أبيه ،أثت ت م غ ع من بن تع يد ،حدت ا الل ث ت بن ت غ د ،عن هش ا م ،عن زيد بن أ
ن ، ^ ^ ^ ١ي م ولط " :ال1ه م الئ ج ع ن محني ع ز يذي غ م قذ ش ج ذ ن ك ت ح ده يم حا -جيي
به ا يؤم ا ل سام ة*٠
خفضة ،محال ت :ش م ع ت ع من ،م ولت ^ ^ ١ ٠٠ :ق ال في سب ا لف ،ؤوهاه في بند ئييلث "،
: Ömer'in “Allahım! Yolunda §ehid olmayı ve Resulününكل Hz. Hafsa der
toprağında vefat e ^ e y i nasib et” dediğini duydum. “Bu dediğin nasıl
olacak?” dedim, “Allah dilediğinde olur” dedi,
ع م ن ،،^ ^ ^ ١ك ؤ؛ "كونه ش ب علحا.ءء مأز أئثى ظ ه ط ز ف ميه ،ث م ثذ و ،أن
م زت س ر ،ؤ ضغف ت قوي4 ا ط قى عليه ا محزثع يديه إل ى الق ن اع ،ث أ ه ا لأ ٠٠ :الل ه م
Saîd b. el-Müseyyeb der ki: Ömer b. el-Hattâb çakıl taşlarından bir yığın
ve kendisi de üzerine uzanıp ellerini؛yapıp elbisesinin kenarını üzerine attı
havaya açtıktan sonra şöyle dua etti: “Allahım! Yaşım ilerledi, kuwetim
azaldı, raisem her tarafa dağıldı. Kaybetmeden ve haddi aşmadan beni
”huzuruna al.
مح د الثؤ ئ ث خثد اكس ل ،ظءتثا اثن م ح ل ،غذ ق ي ،غث شه م ئي خئهه ،عذ غتز
^ ؛ي أ وئذب ك أن بأ ح د ي غ ز م ة ،أن ب ذ ي قي ^ ، ٧أق ه ة مولت " ١ بن ١
( [ -) ١٤٦ا /ء م] حدثت ا أ خ ن د ب ن جعف ر ب ن ح م دا ن ،خ ا؛ثن ا عثد الثؤ بن أ ح م د بن
بق وبي ،ال دؤوئ ،حدبن ا زؤح ،حدثن ا شعثة ،أخبزتا يعأى بن عط اء ،محا د :
ح م ،حدثن ا م
وا ،مةئ < شى بجوي ى لؤ ال أ ل ص ضئئ ث؟ قات" : ضد ،ق ك: إه م
" ،تق ك :م نذ امح؛تي عق ره تنة ،محق ا ٠٠ :3 ٣ ن م ت ز ،عف-لال ،مم1ت :م نذ
ا م ل ت ا الن مئ ا ل ح س ا ب "
Abdullah b. Ömer der ki: Benim için Ömer'le ilgili bir şey öğrenmekten
”?daha güzel bir şey yoktu. Rüyamda bir köşk gördüm “Bu kimin köşkü
diye sordum “Ömer b. el-Hattâb'ın” dediler, o sırada köşkten çıktı, sanki
yıkanmış gibiydi, üzerinde havlu vardı. Ona “Bunu nasıl yaptın?” diye
sorduğumda “iyilikle, Rabbimin mağfireti olmasaydı, tahtım beni alaşağı
”edecekti” dedi. “Sizden ne zaman ayrılmıştım?” dedi, “On iki sene önce
dediğimde “Ben hesaptan kurtuldum” dedi.
بن ا ل حا و ث ،حدثن ا عل ي بن مشهر ،ض ن ح م د بن ع مرو ،عن بمش بن عبد الر حم ن،
٧۵١ئ ك ص ب م ن عنن 0İ ،آ ه صال؛إ ûU ،ئه\زه صت 1م ،وفى” ^"^ ١ى ن أمح
تيوفر عنز ت أ ك الل ه tüأن رنجؤ في الثؤم ،مأيه فى الثؤم مقب ال متش ح ا م ن ن وق
النديغة 0ئ ت ش ت عثه و شم غلي ،ب م ئل ئ" :كثفن أئث؟ هأ :3يخثر ،مم ئ ت قه :ظ
و ج د ت ؟ قات " :ا ال ذ محزغت س ائ جش ا ب ،ولم ذ كا ذ غنجي يه وي بي تز ال أئي ن ج د ت
Omer b. el-Hattâb 81
حدثن ا أبو،شهل بإى1 حدت ا محم د بن، م م ] حدثن ا مه د الل ه بن محم د/ )“ [ ا١٤٩(
ص إبراهي م بن،تجال ن ع ن م ح م د بن، حدثن ا عيد الثؤ بن إدي؛ بن،بكر بن أيي م حق
فن ا ال بجل ة ؛
ي، < " ال ت م: قاد محن ئ ا ئا ب: قات، غذ ن غ م ئن شه ا ب،وة
ز ال ،يمنأدأه ث ئء ال ق ا ن ا الث؛ئ م ن ال ئؤم، واحممغل م ن حلل لث ا ال ا لأمين، عدؤك3واء ر
ؤاتثمين في أ مرك ال ذي ن يخشون، م إليه صرك ز التم ،الئ ا حز ثئلملث شف حوره صح ب ث
ال ه ة ء 'ا
،هم د ال ي ب ذ ي م النئ ر ئ خ دمما ، لخن ن ع الن ال ن و ة خدثثا ا ا م ه/ ل ا-) ١٥٠(
" إة لله ئاث؛ ي وئن: قآأل اثن ال ائ ف: قات، ض م ال ؤم،ي د النيلي ي غنم
، خ اف وا ئ ال يأمغون، ورهبوا ئزهثوا، رغن وا تزعث وا، وي حث ون ا ل حى ذ ك ره،ياف? إل آ ب ه جره
ه أ ا ل ح ؤ ف مح كان وا ي جزون أ حئص ،ينايلوه إل ئ ط وه ين ا ثئ ايت وا ن ن ا لم أ بمروا م ن انقي ن
محزو جوا ا ل حور،وا مة زاننؤت ي، ال حظة عثه م نتنه،ص ل ه م بق ظ ع عشه م بن ا
نا م
" ؤأخد م وا الول دا ن ال ن ح لد س،ال ص
Osman b. Affân
Ömer b. el-Hattâb der ki: “Allah’ın öyle kulları vardır لطbatılı açıktan
yok edip işlemezler, gizlice de Allah’ı zikrederek hakkı ihya ederler. Allah’a
yönelip günahlardan dolayı tasalanır, dünyadan yüz çevirip âhiretteki
durumlarının endişesini taşırlar. Ne yaparlarsa yapsınlar hesaptan yana
kendilerini güvende hissetmezler. Henüz tatmadıkları ve başlarına
gelmeyene (ölüme) yakînen inanıp, yaşamak zorunda oldukları hayatı da
isteksiz yaşarlar. Allah korkusu onları ihlâslı kılmış, kendilerine verilmeyen
şeylerin peşinde düşmezler, ölüm onlar için bir şereftir. Bundan dolayıdır ki
Cennette hurilerle evlendirilir, orada kendilerine sonsuza dek hizmet edecek
vildanlar verilir.”
Osman b. Affân
Takımın üçüncüsü, ibadetlerine bağlı, iki nur sahibi, Allah'tan korkan,
iki hicret sahibi, ila kıbleye namaz kılan kişi; Osman b. Affân. “iman edip
salih am el işleyenler, sonra çekinip iman edenler, sonra sakınıp
iyilik yapanlar”dan* idi. Gece saatlerini secde ve kıyamla geçiren, âhiretten
sakınıp Rabbinin rahmetini umanlardan idi. Her zaman cömert ve hayâ
sahibiydi, devamlı havf ve reca duyguları içindeydi. Bütün gün yaptığı
cömertlik ve oruç, gece yaptığı ise sücud ve kıyamdı. Belalarla müjdelenmiş,
kurtuluşla ödüllendirilmiştir.
،( حدثن ا عئد الغي بن أ خ ن د بن ح م، ] حدثن ا أب و بكر تن مال ك٥٦/١ )“ ل١٥٥
ونكز عت مان:3 محا، حدثن ا ا لخشن، حدثن ا أب و ج ن خ، حدثن ا ع د ا ل ص م د،ح دبني أيي
1MaideSur. 93
Osmân b. Affân 83
وشدة حثايؤ ،ممات ٠' :إن كا ن ل تك ون في ال بن ت وانت ا ب علته نئلئ ،قن ا يضع غنة ال تو ت
Ebû Cumey’ der ki: Hasan-1 Basrî, Hz. Osman’ı ve ne kadar çok hayâlı
biri olduğunu zikredip şöyle dedi: “Bazen evdeyken kapılar kapalı olduğu
halde hayâsından dolayı banyoda, avret yerleri açıkta kalır diye giysilerini
”çıkarmazdı.
بن ميت ى ،حدثن ا ت ب ي د س ط\& fj ([ - ) ١٥٦ا “\ /ه ] حدثن ا ن ث ما ن بن أ ح ن ذ ،خ ا؛ثن ا
أيي مري م ،حدثن ا ابن لهيع ه ،حدثن ا ا ل ح ا ر ث بن يزيد ،عن علي بن ربا ح ،أ د عئد الل ه بن
ع من ،محا د " :ث الثة م ن قريش أص خ الناس ؤ ج وئ ا ،وأ ح س ه ا أخل الق ،وأتته ا حيا ء ،وإ0
ح دبوك نز يكذب و ك ،ؤإ 0ح د ق هو نز يكدبوك :أث و بكر ال ئ ئ ؛ ئ ،وعت م1ن بن عم \ ن ،وأب و
جب د ة ئق ا ي م "
Abdullah b. Ömer der ki: “Kureyş'te üç kişi vardır ki, insanların en ak
yüzlü, en mükemmel ahlâklı ve en sağlam terbiyeli kişileridir. Sana bir şey
söylediklerinde yalan söylemezler; Ebû Bekr es-Sıddîk, Osmân b. Affân ve
”Ebü Ubeyde b. el-Cerrâh.
^ ^ ١؛ بن مه د الل ه ،حدثن ا ئ ح ث د ثن إ ن خ ا ق ،حدثن ا قس ة -حدثن ا ] ٠٦٨ ل (“) ١٠٨
كهت ظ ن ن ق م ،محا : 3ئ ك صمح ت ا م ح ؤ ،قا : 3ص أيي :ل أ ظ ن ' هلث غ د 'ن
انتق ا م ح ش ق ن ت فيه ،ه ا :3قين ا أئآ ثائم إذا ر ج|^ ؤص غ يده بين "كتم ي ،ثا با ه و غئن ا ن
ا3مزا ، 0مح زكغ وت ح د ،بأ أ غذ ثئثه ، ٠٠ ح م بن غث اد؛أ ،ثا ٠٠ :3ن ذ أ بأم الم _ان ممزأ حش
84 Osmân b. Affân
عن، م عن ث ح ئ د بن يريد ثق ،ق د دبمئ ش و أي ال ر ئ د أدوي أض
حدق ا أ شد بن، حدق ا أبو زيد ا لمزا طي س ئ، ااه] حدثن ا ن ث ما ن بن أ ح م د7 [ا- ) ١٠٩(
جثة فى ركع ة3 ء اال؛> ء ن ي ح يى الثئ0 |اء إ ن ثئثنوه أؤ م ك و:ج ئ أ<ط اف وا به ريدون قتثه
عن ح د ظ،ى أبى جئف ر نت ئ خ ا؛ثن ام؛C خئحئ س ع م ال»ح ؤحممئ1 حدق،حنيم ة-
،م : مح ا د،" ؟0 " ق ل م عتن ا: م شنوق ل الشث ر: ق ات، لم ئ م نزوق ا لأنتن: قا د، ؛لئئ ئ
حدثن ا م ح م ود، م ح ئ د مر خ ا؛ثن ا إ(زا وهلم، < | ■خ ا؛ثغ ا ال غ ث ن ن بن عل ي/ )" [ ا١٦١(
قان ت ائزأة م ح ا ذ: محا د، عن أن ي ثن مال ك، عن ع ا ص م، حدتما أبو معاويه،ن خدا ش
Osman b. Affân 85
أا ل أنسss'\ 1~ ، " ثم د ئ ث ن وه وثة شحم ي علة يا[ئناتي في ركعة اا:ح ن قتلوه بن
ن1 "كا ن لغئ م٠٠ :، مب و ل ط، ش م ع ت عئد ا و ح ن ن بن م هد ي: مب و ل ط،ش م ع ت أ ح م د بن بثا ن
Abdurrahman b. Mehdî der لط: “Hz. Osmân'ın iki özelliği vardı, Ebû
Bekr ve Ömer bu konuda onun gibi değillerdi. Haksız yere öldürülmesine
rağmen kendisi için sabretmesi ve insanları Kur'ân konusunda bir araya
getirmesidir.”
Mal varlığıyla Allah'ın rızasına kavuşmuş, sepetini infak konusunda
Allah'ın kullarını geçmiştir. Kendisini düşünmemiş, giyiminde ve
yemeğinde basit bir hayat tarzı seçmiştir.
Demişler لكل: Tasawuf en ulvi maksada kavuşmak için yol aramaktır.
Takrîb 3235■ Takrîh 3245, Takrîb 3240, Takrîb 3241, Takrîb 3243,
Takrîb 3244
، حدثن ا عئد الل ه بن أ ح م د بن حئت ل، ه بن تالل آ م ] خ ا؛ثن ا أبو بكر/ )" [ ا١٧٣(
ح ؤل ة أ خد ،وه و أميز ملحم ة لي س في ال ن شح ثد في م ح ا ن ئاي ما ا لخشن ،محا د ٠٠ :نأي ت
: “Hilafeti zamanında Hz. Osmân’ı Mescid’de birلكل Hasan (-1 Basrî) der
”çarşafa sarınmış uyurken gördüm. Yanında ise kimseler yoktu .
( [ “) ١٧٤ا ] ٦ </حدثن ا نلبما ن بن أ ح م د ،حدثن ا أب و زيد المزا طيسئ ،حدثن ا أ شد بن
البل ه تن شداد تن ج ث اس لهغه ،خدتثا أبو ا لأنزد ،غذ م حز ال م ،ض ئ وت ى،
ع د الله بن أ ح م د بن حدثن ا ([ ") ١٧٥ا /م آم ] حدثت ا أ حم د بن جئغر بن ح م دا ن،
بن عتيد، حدثت ا يون س م ،ح دقني أ ي ،خ ا؛ثن ا عتد الثؤ بن عس ى أثو حل ف ا ل ح ران، ح
الحص ى ب جنبه ،قا : 3هممالت :ف ذا أبين ر يوم ئ ذ حليم ه ،قات :زثق وم وأ و المسث ج د ،وه
جعمز ى محم د بن بن ي عتد الئؤ بن أ حم د ،ح د شر ( - ) ١٧٦ل ] ٦ </١حدثت ا أ خ ن د
بن معت ل م ،أن شر حبي ل ال هص د ،حدثن ا ت خ ئ د بن حمتر ،حدت ا إن م ا•عيد بن عثا ش ،عن
عت م ا ^١^ " :0ين ي؛ الت ا،م ئ ط عا م ا إل م ارة ،ويد ح د ثتثه ف أ ك د ا ل ح ؤ وال زيت '٠
Osman b.Affân 87
( “) ١٧٧ل ] ٦٠/١حدثن ا أبو بكر ى مال ك ،خ ا؛ثئ ا عثد الثؤ بن أ ح م د بن حق ل ،
( ] ٦ ٠ ٨ [ ") ١٧٨حدق ا أب و بكر بن مال ك ،خ ا؛ثت ا عند ألل ه بن أ حم د بن حسل ،
ه ا ن ،عن ح د ب ي أبي ،ح دديي محو ش ه ٤^ ١^ ١عن أيي عبد ا و ج م ،عنف را ت بن
مئ م ون بن مهزان ،أخثزتي ال هم دا ئ :أبه " نأ ى عث ما ن بن غق ا ن ،وهز غلى بعل ة وحلم ه
Hemdânî der ki: “Hilafeti zamanında Osmân b. Affân’ı bir katır üzerinde
”gördüm. Kölesi Nâil’i de terkine bindirmişti.
( ] ٦ >/١[ ") ١٧٩خ ا؛ثت ا أ خ ن د بن جعف ر بن حم دا ن ،حدثن ا عئد الل ه بن أ حم د بن
حي ل ،ح د ب ي أيي ،حدثن ا محم د بن بكر بن علي بن مس ئ غدة ،تمالأ :ش م ع ت عبد الل ه بن
، ^ ^ ١ئت :بثثني أن ■ءئث ان 4ق ا" :،3ت و أئ ي ص ^ ^ ١والن\ر ،ز ال أدري إ؟ى أيته م-ا يؤم
يد أذ أ م ق أتمهث أمي " بي ال-ئنئ أة أ رن \i\ij
H^. Osmân der ki: “Cennetle Cehennem arasında konulsam ve hangisine
gideceğimi henüz bilmesem, ikisinden hangisine gireceğimi bilmeden önce
”kül olmayı dilerdim.
زن ا ،إت ال م ال و ] في جا هلثة٦١/١ [ " وايم ال ر ن ا زي ت.■، ممال،^١^ ١ رضى الل ه عغة في
،بن ؤيثاي ال حل ب عن، حدثن ا نمثا ن التؤري، حدثن ا ث خ ئ د ن قونف ت المنيابي، أيي مريم
' ظ أ ح ذتة بثميني ثئ د٠ :بم و لأ س،bujlp ت ش ج ن ت3 د ا،ص عقبة بن ص ه ؛ ا ن
يع ي ي ن وة،" أ ن ث ن ث
Hz. Osmân der لط: “Müslüman olduğum zamandan beri cinsel organıma
sağ elimle do^nm adım .”
خ ا؛ثن ا عل ي بن، الكش ئ م نلم خ ا؛ثن ا أيو، خ ا؛ثن ا محاووق الحتل\بجج ا ٦١/١ [ ")١٨٢(
ص ه ا ى مؤأى، ب م
مه د الله بن ج حدثن ا ، حدثن ا ي ق ا م س يونث ث،عتد الثؤ الم دين ي
Osmân’ın azatlısı Hâni der ki: “Osmân b. Affân, bir mezarın başında
”.durduğu zaman sakalları ıslanana kadar ağlardı
Takrîb 3496-a, Takrîb 4127
ehlinin imamıdır. Davete icab edip ل1 كلiman eden, en isabetli hüküm
veren, insanların en ağırbaşlısı, en âlimi Ali b. Ebî Tâlib (kerremellahu
vechehu). Muttakilerin önderi, ariflerin süsü, tevhid hakikatlerinin
habercisi, tevhid ilminin parıltılarını işaret eden insan. Kalbin ve adılların,
dilin ve soruların sahibi. Uyanık kulak, sözünün eri, fitnenin gözlerini
patlatan, mihnetin tuzaklarından kurtulan insan. Mürtedleri defetmiş,
adalet ehlini ikâme etmiş, bozguncuları damgalamıştır. Allah'ın dinini
araştıran ve Allah'm zatına mazhar olan kişi.
Takrîb 3249, Takrîb 3253, Takrîb 32fi6. Takrîb 3258, Takrîb 3260,
Takrîb 3306, Takrîb 3307, Takrîb 3254, Takrîb 3255, Takrîb 3257, Takrîb
3256, Takrîb 3259, Takrîb 3247, Takrîb 3248, Takrîb 3262, Takrîb 3263,
Takrîb 3265
عن، عن الث د ي، حدثن ا انلخكز بن فلهئرCبن محم د بن مي م ون حدثن ا إبراهي م ، قس ه
حر ع ن ظه ر ي م
ب ف ردائ ي ر دا ي ع ن ظ ه ر ي ح و أ ج م ع ما مح ن الل ؤ ح ن ؟ فن ا
٠٠ 0مب ث ال ي آ
H z. Ali der k i: “Resûlullah (sallallahu aleyhi VBSEİlem) vefat ettiğinde, iki kapağın
arasındakini bir araya getirmeden elbisemi sırtımdan çıkarmamaya yemin
ettim. Kur'ân'ı toplayıncaya kadar giysimi sırtımdan çıkarmadım.”
عن نلبما ن، ن ن م
عن م،ى غث ا ش بك ر حدت ا أبو، حدثن ا أ خ ن د س ي ون س، أبي فس ه
فن ا
ي ]™ / " زاي ظ و ك آ ي أ إ ال ؤقت ع بم ق [ا: قا د، غذ ع ئ، غذ أبج ه، ا ل أ ش ؤ
Hz. Ali der ki: “Vallahi! Allah’ın indirmiş olduğu bütün âyetlerin niçin
ve nerede nazil olduğunu bilirim. Rabbim bana anlayışı yüksek bir kalp ve
çok soru soran bir dil vermiştir.”
90 A lib .E b îT â lib
Ebu'l-Bahterî der أكل: :Hz. Ali'ye kendisi hakkında soru sordular, dedi ki
)Bana sorulduğunda verilirdi, (sorulmayıp ta) susarsam (yine verilmeye“
benden başlanırdı.”
"0*3
Hz. Ali der ki: “Ben htnenin gözünü patlattım, içinizde ben olmasaydım
falan filan öldürülmezdi.”
Hz. Ali, Allah'ın zatı konusunda bilgiliydi, kalbindeki Allah marifeti de
.büyüktü
: Tasavvuf örtülerden sıyrılıp perdeleri aralamaktır .لكل Derler
الث ا ي ؤ ، يون س ( ] ٧ ٢ ٨ [ “) ٢٢١حدثن ا أ حم د بن إبراهي م بن جعف ر ،حدثت ا محم د بن
حدثت ا أبون عت م Cحدت ا حقا ن ى عل ي ،عن م جا هد ،عن الشعبي ،عن ابن عثا س ،أن عل ي
أبين ائن ب ي؛ ئ| " ،ني ظ غين ظق ل\ ى ش طاب ب ،أوتأة ا؟ى زيد بن ص و حا ، 0د م1ال:
ه ك ي ص درك غ ه ج'٠ طؤ ن م ، ب يذ
ibn Abbâs'ın bildirdiğine göre Ali b. Ebi Tâlib, onunla Zeyd b. Sûhan'a
haber gönderip çağırmıştı. Zeyd geldiğinde Hz. Ali'ye şöyle dedi: “Ey
Müminlerin F.miri! Ben seni Allah'ın zatı konusunda âlim bilirim, kalbinde
”de Allah'ın değeri büyüktür.
با ب
حدثن ا المص ل بن ا لخ ( ] ٧٢^ [ -) ٢٢٢حدق ا أ م بك ر بن محم د بن
ث ،قات :م ح قبال غوق ق ذ م ا إلت ا ة ،ناي غ ئ ثن أبي م ي ،إئ ن خ ل احلتن ا ن ثن
م ن اثهود ،مم1ت ر ج ال ثث بن عتد الله ،ق ات :يا أبين ا"لنوم تين ،لأتا ب أوبئ ون
علتن ا وئ م
غ ئ ،م ف ن قا حلف ف ذا ال ذ ي ق :ا علم إ :ظ ء بهز ،ئلث ا زق وا ; ئ يذ°يؤ، ،لوا ه :
الق ن اع ،ي ن نؤ ،وكتفن ”كا ن ،وم ش 'كا ن ،وعأى أ ي ف يغ ئؤ؟ ئا تث ز ى علي جالئ ا ،
م م Ü أل دت ا /ا أ ط مر ي، ال طرا ب ش ،ز ال مح ش أ ذ ي يؤو " ،ا
ز؛ات :ش ي ،ف
نخيري ز ال شخ ق ش ، ز ال زئث ا ، ز ال خأا ل ثت ا زغ تبث ا ، ز ال ق د بث ا ، إل ا ال ؤ د
إ لآئ؛اء م ه م ؛ل ن ق ذ :^،^ ٤ ،ءاب ق ،ئ د ج د أ ذ و ه لم ء ذ بمت أ ذ ز ال تغ ز ى،
بن ث ا ن ،و ص
كثف ن " كا ن ،بنمر إل ثزأل ،ز ال يزوأل ال حت ال ف ا لأنناي ،ز ال لتق ل ب ش ا ن م
س إل ث م ر ف ي ا لآئثا ء ،ءثمالت :با ي ن ، ص م ح ت ب ا اللم ت ن الف عت ا ح ، يوص ف ن ب ا لأئثا ح ،و
مب ال ’كت م ة ،ؤئ ز أمح ث من ح م ائني ب ،وأبع د في مق ،ب د م ،كما ن: ول م ي ق
ووز أئ ظ ة ،ز ال و ب م د ،ال قخف ى علته م ن جباوو شخوصئ ل ح ظ ة ،ز ال ال ئث ه م ن
ازد ال فن رمة ،ز ال ابت ا ط حقتية ،في غت ي ث ل داج ،ؤ ال إد ال ج ال ص ت ى -علته ال فنن
92 A lib .E b îT â lib
م م ح ل ،ز ال إد:اث م با ت اقوي ،يخزيه ا في ا ل ك م ،ز ال إيا د ز ال ايث ا ل ال ال ني ئ،
مل ة ثديه ،ثز حئى ظ حثى ه 1م حئم ة ،وصؤر Uصؤر بأو؛يد ز ال ش أص ول أؤثة،
بأحع ن ن ص ورته Cئؤ ح د في عل وه ،محس ل شيء م نة امتن ا ع ،ز ال ل ه بط اعة ف يء م ن حلم ه
ل ه مطيع ة ،علم ه لأزضم ئ وا ج ايث ا ع ،إ جابته لل داعي ن شريع ة ،وا ل م ال دكه في ال ث ن ز ا
ين ا فى الث م ؤا ت الئلى ”كعلم ه مما بأا لموات الث ا ثدي ن *كعلم هبأا ل حت اء المثمل يين ،وعلم ه
قي ا الء ر ض ال قه -ل ى ،وع ل م ه بأكزأ ق ي ؤ،ت ال س ص ،ا الئ صو ا ت ،و/دم ئ ئعلت ال1عا ت ،ت م ي ع
ثديت سميئ عال مبأا لمور ،حجء ق وم ،ن بمحائة جوارح ثث ؛ ال أل ل ص وات الئ حتلم ة ،
ز ال ل هنا ت ،ن بمانه بما ز ص ز ال قش و أذنا ي، ؤ ال ج وارح ال موت ى ثكلي ما ب
أن و أن إل هنا م ح دود Cق د ج ه د الحالى الم ئثود ،وم ن ذ تزع م ثكيي ف ال ئ ث ابي ،،م ن
يال،ئناف د ؟ هئه ا ث ،أث تجز ض ص ق ة محلوق متللف ،ؤثص ف ئ الحالى الن عث ود ،ؤأ ث تدرك
في ا الرضتن ما ئؤم؟ ل ه ز ال د ي ن م ن ٢ثأ خذة س نة ص ف ة زب ال هق ة زا لأذزا ج ،
N u’mân b. Sa'd anlatıyor: Kûfe'de vilâyet konağında, Ali b. Ebî Tâlib'in
evindeydik. Bulunduğumuz mekâna Nevf b. Abdillah geldi ve “Ey
”Müminlerin Emiri, kapıda kırk Yahudi adam var” dedi. Ali “Bana getirin
dedi. Huzuruna geldiklerinde ona: “Ey Ali! Semadaki Rabbini bize anlat,
”?eydir, nasıl oldu, ne zaman oldu, kendisi şimdi nerededir؟ kendisi nasıl bir
diye sordular. Ali dik oturdu ve şöyle dedi: “Ey Yahudi milleti! Beni
dinleyin, benden başkasına sormayı da düşünmeyin. Benim Rabbim ilktir,
bir şeyden çıkmamıştır. Herhangi bir şeyle birleşik değildir. Herhangi bir
hali yoktur. Araştırarak bulunmaz. Saklanıp ihata edilemez. Yok iken var
Ali b. Ebî Tâlib 93
olmuş «hadis» dedikleri bir şey değildir. Aksine eşyaların nasıl olacaklarına
karar veren celal sahibidir. Sonu yoktur, zamanlar geçse de, kendisi zail
olmaz. Bir halden bir hale girmez. Eşyaya benzemeyen birisi şekille nasıl
vasıflandırılsın, fasih dillerle nasıl anlatılsın? Eşyadan olmayan nasıl açık
olsun, eşyadan ayrılmayan nasıl kâin olsun? Aksine o keyfiyetten
münezzehtir; şah damarından daha yakın, benzetmekte de en uzaktan daha
uzaktır. Kullarının bir anlık değişim, konuşulan tek kelime, bir dil hareketi,
bile ondan gizlenemez. Kapkaranlık bir gecenin ortasında ondan habersiz
tek bir adım atmak, mehtabın ışığında yürümek mümkün değildir. Her
harekete ışık saçan güneşin aydınlatması, vakti gelen gecenin gelmesi,
zamanı gelen gündüzün aydınlanması, ancak onun tekvin iradesinin
dâhilinde olur. Her yeri bilen odur, her anı ve zamanı, her sonu ve müddeti
bilen odur. Mahlûkatın eceli belirlenmiş, sınır başkasına nisbet edilmiştir.
Eşyayı ne baştaki bir asıldaıı, ne de öncesi olan bir başlangıçtan yaratmıştır.
Aksine yaratacağını istediği gibi var edip yaratmıştır. İstediğine istediği şekli
en güzel şekilde vermiştir. Yüceliğinde’tek olmuştur. Onun için hiçbir engel
yoktur. Yarattığı varlıkların itaatinden de her hangi bir menfaati yoktur.
Kendisine el açanların duasını hemen kabul eder, yeryüzünde ve
gökyüzündeki melekler ona itaat eder. Ölüp gidenler hakkındaki bilgisi ile
yaşamaya devam edenler hakkındaki bilgisi aynıdır. Yüksek semalarda olup
biten hakkındaki bilgisi de aşağıda yeryüzünde olup bitenler hakkındaki
bilgisi aynıdır. Her şey hakkındaki ilmi /de öyledir. Sesler onu şaşırtmaz,
diller onu oyalamaz, hiçbir organa muhtaç olmadan bütün sesleri duyar.
Her şeyi yönetir, görür, bilir. Diridir, her şeyi ayakta tutar. Hiçbir organ ve
araca, ses ve dudağa muhtaç olmadan Musa ile bizzat konuşmuştur.
Sıfatların şekillendirilmesinden münezzehtir. İlahımızın sınırlı olduğunu
iddia eden onu tanımamıştır. Mekânlara sığdığını söyleyen şaşkınlık ve ne
dediğini bilmiyor deme'ktir. Bilakis o bütün mekânları ihata eder. Ey bana
Rahman'ı soran! Eğer samimiysen Kur'ân'dan ve âyetlerden faydalanmadan
bana Cibril'i, Mikail'i ve İsrafil'i anlatabilir misin? Heyhat! Kendin gibi aciz
bir mahlûku bile nitelemekten acizken her şeyin ve her sebebin Yaratıcısı ve
Mabudu olanı nasıl anlatacaksın. Hem de ne uyuklaması, ne de uykusu söz
94 A lib .E b îT â lib
بن م ح م د بن إ حدثن ا إئزاي،م د الله بن مح م د بن جئف ر حدثن ا آ٧٣/١ ت-) ٢٢٣(
ش م ع ت: ث ا لأ، حدثن ا أ خ ن د س أيي ال حواري، حدثن ا ت ل م ه بن ئبي بC] ٧٤/١ [ ا ل ح ارمث
ولم وأدخل ت ا ل حنه طم ال مهت لو " ن ا ي سر ي: علي بن أيي طالب3 ظ: يمولت،أثا المه ج
" $ ص م ح مب م ؛
Ali b. Ebî Tâlib der ki: “Çocukken ölüp de Cennete gireceğime,
büyümüş olup da Rabbimi tanımış olmamı daha çok seviyorum.”
ص محم د بن عتد الثؤ،بن البريد ه اش م ح دق ا علي بن، حدثن ا ض رار بن صزد،أم ي شيبة
أنضخ الن ا س٠' : مات، غذ عل ي، غذ أيهي، عن ع م بن علي بن ا ل خم،بن أبي راي
" ^ أقد ا؛ثامخي ز ممظث لم؛ة م ال إ'لت ؛ ال ه١ؤأئلتيز ؛
Hz. Ali der ki: “insanlar içinde en dürüst ve Allah’ı en çok bilen kişiler,
«Lâ ilâhe illallah» diyen kişilerin haklarına, kutsallarına en çok saygı duyan
ve onları seven kimselerdir.”
Takrîb66
، حدقا ث ش بن أبى م، حدثن ا ا لآززائ، حدقا ث ض ئذ عبد الثؤ٤^ ^ ١م حب
" " خ ز ن ا ئ ز أ ي ئ ة: أ ال ئ إلئل ق؟ ق ات: مح ل لخئ: قات، و ي م
Yahyâ b. Ebî Kesîr der ki: Hz. Ali’ye: “Seni koruyalım mı?” diye
sorulunca, “Kişiyi eceli korur” karşılığını verdi.
Sözleri sağlam, işaretleri incedir.
Ebü Nuaym der ثكل: Ondan nakledilen sağlam ibareler ve ince
işaretlerden bazıları:
م
" ببد؟ غن ت جب ت آم ل ،اق ؤ ى
Hz. Ali der ki: “Yaptığınız amellerin kabul görüp görmediği konusuna
ameli yapmanızdan daha fazla önem gösterin. Zira takva olunca amelleriniz
azalacak değildir. Kabul gören bir amel nasıl azalabilir ” ?ظ
ث ذ ئ خئ ز ثئ
لخ خدما ا، اا ] حدثن ا ع مر بن محم د بن ع د ا ل ص م د0 [ ا ا-) ٢٢٨(
ه ا ن أ ح ض ت4 ^بحثا؛ثة لبلق۵١ زأن د؛ ا هي،ك ز ج م وينظ،زنكن ال* حري أن يك ر ع كف
Hz. Ali der ki: “Hayır, malının ve çocuklarının çoğalması demek değildir.
Hayır; ilminin artması, yumuşak huylu ve güzel ahlâklı olup Allah’a
herkesten çok ibadet etmendir. Güzel ameller yaptığında Allah’a hamd edip
kötülük işlediğinde de O ’ndan bağışlanma dilemendir.”
( " ر ج(^ أذن ب دي ئه و لل\للث ذ ل ك:أل ح د رجل ت ن | ال ^ ^ ١ حثز في و ال ] ٧٥/١ )" ل٢٢٩
Bil ki şu لكآلkişiden başkası için dünyada hiçbir hayır yoktur: Birisi, bir
günah işlediğinde derhal pişman olarak bu günahı sildiren kişidir. Diğeri ise
hayır yolunda koşan insandır. Takva ile yapılan hiç bir amel azımsanamaz.
Kabul edilecek olmasına rağmen nasıl azımsanabilir ki?”
أخبزثا عثد، ^ ١^ خ ا؛ثن ا إ ن خ ا ق بن، ] حدثن ا غلتن ا ن ن أخن ت٧٥/ ^ ") ٢٣٠(
عيي بن أيي قادت، عن عكرم ه بن خ ابي، عن ابن ل م، أ حترث ا مئ مر،ا ل رراق
حدثغ ا ع ون، حدق ا حم د الل ه بن محم د بن شؤار: 3 د ا، ي د 'الل ه بن م ح ئ د زثن ا ، طال ب
96 A lib .E b îT â lib
بز ا إلبل د
ق و ج،] م حئ ا٧^ ١[ " ا ظ وا ص: قات غئ ئ أيي <لب:قات
ز ال، ز ال بت ه،بم ؤ ال، ال ت خ و ئ د ؛ال زو،طإي أل الم ح ق ئ وص ق و أ ذ تذركوئ ئ
Ali b. Ebî Tâlib der ki: “Bizden beş şey öğreniniz ki, bunları arayıp
bulmak için deveye binseniz onları bulmadan develeri telef edersiniz: Bir kul
Rabbinin dışında bir şey istemesin. O'na karşı günah işlemekten başka bir
şeyden korkmasın. Cahil olan bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim olan
da bilmediği bir şey için «Allah daha iyi bilir» demekten çekinmesin. Vücut
için baş neyse iman için sabır odur, sabrı olmayanın imam da olmaz.”
، م ح م د مخ هم د ألثؤ ا ل ح ص زمئ حدق ا ،بك ر الطئ حجد حدثن ا أب و ] ٧٦/١ ل- ) ٢٣١(
و ى فثع ث د- ئأثآ اث؛ا ع اله، وطولت ا لأمل،>حا ف امحا ع املفزت- " |ن أحومحئ ظ أ: أيي ذ ب ب
0 أ ال ؤإ،ذ ئز ح ث ت تدين؛ ^ ^؛١ ،^؛3 أ ال،خ رم- زأئ أطول ا الءمل فنس ى ا ال، غن ؛بخ إ
ئخ ووئ؛ ز ال ،حزة-؛ ا ال.Ijjt ق ن ي و؛ ش،ح د ة م ن هصأ ي ون- ونك ز وا،ه1خزه قد ئز ح ل ت مهب-ا ال
ا م؛إ0 زوا،'٠ وعدا جتا ث زال عند، الخؤم غتد زال جنا ت0 فإ، ئ أثثا ء ا لأيا
أئاذيي فذا: قات أبو نغن م،بن عتم مها ج ر ز م قذ ووا غذ عئ، ضر وتد متل ه،و جن اعة
غذا الزخه أمحق إ ال ئ ني، اخل ريف اال ؛ا هن ي غذ ن ي ي
Ali b. Ebî Tâlib der ki: ،،En çok korktuğum şey, nefse tabi olmak ve aşırı
dünya sevgisidir. Nefse tabi olmak, haktan sapmaya sebep olur. Aşırı dünya
sevgisi de âtaireti unutturur. Dikkat edin! Dünya size sırtım dönmeye
hazırlanıyor, âhiret ise sizi karşılamaya hazırlanıyor, ؛ler ikisinin de ahalisi
vardır. Siz âhiret ehlinden olun, dünya ehlinden olmayın. Bugün amel var
hesap yok, yarın hesap var amel yok.”
'97
عن بن ال ك غذ ن،^،Jj حدثن ا ا ل م ح ا، خئ'ثن ا ئ خ ث د بن يريد أث و ي ق ا م،إبزاه م؛؛
ب ث ثي P عيي اكا؛ء ر ض:3 ه ا،أزا*كه ك عن اثتك؛ء غذ أ، بن ج عفي،نبز
را ش1 " تئن نأيت:ئأ ئ د ، كأن عش ؤتة، ر مح قيد لش م س1 ، ^ ^ ١ م جنس ه خ ز
^_ و ؤ ن و ذ بج ن أقذا مه، 4 ب ال أ، قد ثأدو أ ثتأ ون كث، بتن أعس ه م يئث رك ب ا ل منر ى، ص م ؛
نهتا ن ث أتي إل ح ش ثبث1 مح، ثبي د ال ئ جنة ي يؤم ري حUİT ١^ ^ ن ك ز ؛ ج٩ حتاههزء-ؤ
Ebû Erâke anlatıyor: Hz. Ali sabah namazını ط1لك ve güneş bir mızrak
,boyu yükselinceye kadar oturduğu yerde kaldı. Sanki bir sıkıntısı vardı
Sonra şöyle dedi: “Resûlullah'ın (sallallahu ^١٣١٦ ؛٧^ ٥١١™( ashâbında öyle bir
davranışlar gördüm ki, onlara benzeye ؟başka kimseyi görmedim. Onlar, toz
toprak içinde sararmış solmuş bir şekilde sabahı ederlerdi. Gözleri keçilerin
dizi gibi şişmiş olurdu. Geceyi Allah'ın Kitab’ını okuyarak, ayaklar ile
alınları arasında gidip gelerek geceyi geçirmiş olurlardı. Allah'ın adı
anıldığında, ağacın rüzgârlı bir günde sallandığı gibi sallanırlardı. Vallahi
elbiseleri ıslamncaya kadar gözlerinden yaş sel olurdu. Vallahi insanlar sanki
bundan gafil kaldılar.”
، حدثغ ا فثاب، خ ا؛ثن ا أبو ي حيى الرازي، ] خ ا؛ثن ا مه د الل ه بن م ح م د٧٦/١ )" ل٢٣٣(
عزفن، " ط وبى ل ك ق عئد نوم ة: قا ت، ض عل ي، عن ألح ت ن، ضر ث ث، م مح تن°خضن ا ا
Hz. Ali der ki: “Ne mutlu sessiz olan kimseye, kendisi insanları tanır,
insanlar onu tanımaz. Allah onu razı olarak bilir. Bu tip insanlar hidâyet
yolunun aydınlığıdırlar. Allah her karanlık fitneyi onlardan uzaklaştırır.
Allah onları kendi rahmetine dâhil edecektir. Onlar adından çokça söz
”edilenlerden veya kaba riyakârlardan değildirler.
ح دث ن ا م ، ال ح بن ئ خئ د بن ح د ق ا أب و جعف ر أي ي، ح دب ن ا (] ٢٣٤[ -)٢٣٤
يعق و ب بن إبراهي م الدؤرقي ،حدثن ا شبما ع بن ال ول يد ،عن رثا د بن ح ق ن ة ،عن لمي
م ال ف ائب ي ال بم ئ ط إ ت خا ئ ،ص غا م م بن ضنزة ،غ ذ ع ئ ،قات ” :أ ال إ ة ال ث ق ة
ز ال الثامن م ن ر ح م ة الله ،ؤ ال يؤمنه م ش عذا ب الثؤ ،ز ال محو ح مت ل ه م في مغاصي ال م ،
Hz. Ali der ki: “Dikkat edin! Fakih; insanları Allah'ın rahmetinden
ümitsizliğe düşürmeyen, Allah'ın azabından emin kılmayan, Allah'ın
yasaklarına ruhsat vermeyen ve Kur'ân'ın dışında bir kitaba rağbet
edilmesine sebep olmayan kişidir. Bilgisizce yapılan ibadette hayır yoktur,
anlaşılmayan ilimde hayır yoktur, düşünmeden yapılan kıraatte de hayır
”yoktur.
به ا
تغزف و اق ل و ب ، ي د ث ح ل ى الئثا ب ، ، ض م ص ابي ح ال العلم، بيع ا ثنا
*كون و " د: ها عل ي C
Hz. Ali der ki: “ilmin kaynağı olun, gecenin aydınlığı, kalplerin yolu
”olun. Gökyüzünde bunlarla tanınır, yeıyüzünde bunlarla anılırsınız.
حدثن ا سلم ه س قبي ب ،حدق ا س ه د بن عا صم ،خ ا؛ثن ا عدة ،خ ا؛ثن ا إثزايب بن تجا>ؤع،
أيي ءلا ل ب :أثف ا الناسى| ١٠ ،ةكز والل ه ل و حننت م حشن ال ول ه اشحا ل ،ودعوت م بغ اء ال خن ا م،
< م .إ ل ال م ئ ^^*١١١وا لأو الد ا لن اس ا م حؤ إك وخ م حأ يؤو ت ت م ال بجانP ،
قب3بإب محظ
ظ م ح إل ت ش ق و ن به ال د < ظ اال !ئث داء م، غ ل م ه ت ا 'وؤ و ي ز ل إل م£ ش ظ
Hz. Ali b. Ebî Tâlib der ki: “Ey insanlar! Eğer siz, anasını yitiren buzağı
gibi inleseydiniz, güvercinler gibi dua etseydiniz, kendini ibadete veren
rahipler gibi feryad etseydiniz, sonra, Allah katındaki derecenizi yükseltmek
veya meleklerin yazdığı bir günahınızın bağışlanması için mallarınız ve
çocuklarınızdan vaz geçseydiniz, bu yaptıklarınız, Allah’ın size bahşedeceğini
umduğum sevap ve uğramanızdan korktuğum azab karşısında az kalırdı.
Allah’a yemin olsun ki! Allah’a yefoin olsun ألكاAllah’a yemin olsun ! ظ
Ondan korkarak ve Ona yönelerek gözleriniz önünüze aksa, sonra size
dünyada uzun bir hayat bahşedilse — ki zaten dünya bakî değildir— güç ve
kuşetinizden bir şey kalmayıncaya kadar ona ibadet etseniz bile, İslam’daki
hidâyetinizi daim kılma nimetinin karşılığını ödeyemezsiniz. Fakat Onun
rahmetiyle muamele göreceksiniz. Onun cennetine, adalete sarılıp orta yolu
tutanlar girer. Allah, bizi ve sizi, çok tövbe eden âbid kullarından eylesin.”
أنا والله، " نا وك و ن؟: ممإ لأ،ء ث ل ما و ضغت في ل ح د ها ع ج أغلب ا ؤبك وا٧٨/١ ل،جنا نه
زأ;ض ا نا بم ي م غذ، و خ م ل غز أشئ اعاحتي ما غثاثا، ززئث محز ا آلجا ل،ا لآئثالأ
100 A lib.E bîT âlib
وأ حا ط ي م ا إلخض اع ،وأرص د محم ا ل جزاء في ال ثؤاء والصراع Cثاثق وا ال ق عتا ذ الله و ح دوا
في ا ل طل ب ،وبادروا بالعت ل مقتلع النه م ا ت ،وه ا دم الل دا ت ،ء إ 0الدثا ال ثدومبع ين ه ا ،
ب ي ف ظرظ ،ويودي
م زال تؤس نجامب ه ا ،عزور خا يل ،زمح خ قا ئ ،نبئائ نا ئل،
مستزدئ ،بإمحا ب شه واته ا ،ن غ م ثناض ع ه ا ،ا س ل وا عب ا ذ الل ه ب ا ل م ر Cزاعتبروا ب ا لآيا ت
وا الثر ،زازذ جزوا بالغدر ،زانثيغ وا ب ال م واع ظ ،مح ك أ ن ق د عل ق ت ك ز م حال ب النس ة ،وص ئ غ ز
س ت ال تراب ،وذ هئئك ز م ق طعا ت ا ألمور بنفح ة ال غ وي ،وتعرته القت ور ،ومثابة الن ح س ر،
تشهد علته ابعنل ه ا ،ؤوأئزه ت ا لأزكى يمور ربه امح وؤضغ الكت ا ب و جيءبالتية؛؛ن والشهداء
وقضي بته مبا لح ق و ه م ال ئظلن و د ه ،مارب ح ت ل ذللف الثوم ^ ^ ١زئآذى الئث1دء وكا ن
الل ه م ح ج وبون ،و لأؤلثايه تق ايق ون ،ؤإ؟ى الثاي من عللمون ،عتا د الئؤ ا موا الثة ئ م ه م ن ك خ
نحثغ ،وو ح د تن خل ،و ح ذ ر ثمأبص ز هارد جز ،ه ا ح ث ث ط ي ،زنيا هزبا ،وقدم بل ئغاب،
وانثغلهز بالزاد ،وكم ى بالل ه ئنث مما وبصيرا ،وكث ى بالكتا ب ح صما و ح جي جا ،وكم ى
با لجنة ثوابا ،وكم ىبالغ ا ر زب ا ال وعق ابا Cزأنتغ م ز الل ه لي ول ك م "
Sonra ayağa kalkıp şöyle dedi: “Size (ölen insanları) misal veren, ecelleri
tayin eden, kasdettiği şeyleri duyup belleyen kulaklar, kapaklarını açtığınızda
göreceğiniz gözler ve anlama sahasına giren şeyleri anlayan kalpler veren
Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Allah sizi boşuna yaratmamıştır. Sizden
vazgeçip yüz çevirmedi. Bilakis, size nimetini bolca ikram etti, size en geniş
şekilde destek verdi, sizi rahmetiyle kuşattı, iyi ve kötü günlerde size yardım
etti.
Ey Allah’ın kulları! Onun rahmetini elde etmek için gayret ediniz. İştahı
kesen, lezzetleri yok eden ölüm için amel etmek için uğraşınız. Çünkü
dünyanın nimetleri devamlı değildir. Felaketlerinden de emin olunamaz.
Dünya, aldatıcı bir yalan, boşuna sevindiren bir hayal, yıkılacak bir
dayanaktır. Şehvetlerine tabi olmakla ve değersiz mallarına düşkünlükle
üzerindekileri helak eder.
Ey Allah’ın kulları! İbretlerden ders alınız. Ayetlerden ve hadislerden
ibret alınız, tehlikelerden sakınınız، ve öğütlerden faydalanınız. Sanki
ölümün pençesi sizi yakalamış kabre koyuyor ve sanki surun üfîirülmesi,
kabirlerin içindekileri fırlatması, mahşerde toplanma, hesap yerinde bekleme
ve Cebbâr olan Allah’ın kudretinin her şeyi emri altına alması neticesinde
bir karmaşa ve sıkıntı sizi kuşatır. Herkesi mahşere sürükleyen ve ilmiyle,
Onun yaptıklarına şahitlik eden birileri vardır. “Yer, Rabbinin nuruyla
aydınlanacak. Kitab konulacak, peygamberlerle, şahitler getirilecek,
aralarında hak ile hüküm edilecek. Onlara zulmedilmez.”1 İşte bu gün
için memleketler sallanır ve biri: “İşte bu gün ayrılma vaktidir” diye seslenir.
O gün elbiseler sıvanır, güneşin ışığı giderilir, vahşi hayvanlar mahşer
meydanında toplanır, gizli şeyler ortaya çıkar, kötüler helak olur ve kalpler
titrer.
O zaman Allah tarafından cehennemliklere helak edici bir darbe indirilir.
Cehennem bütün şiddeti ve gürültüsüyle ortaya çıkarılır. Onun, şimşek
çakması gibi sesi, kızgınlığı ve intikam arzusu vardır. Cehennem alevlenir,
sular kaynar ve vücuda işleyen alevler oluşur. Orada devamlı kalacak olan,
1Zümer Sur. 69
102 A lib .E b îT â lib
حدثن ا عند، ق م حدثنا أي و معت ل م ،س ألح نذ ] حدثن ا نل بمان٧ ٧ ١ [ ")٢٣٨(
،' يا و ف٠ ق ادت، رأيت علي بن أبي طال ب ح زغ قف ي إ ر افي و م: هات،وئف 'ل بكال ي
طو ق،ئزه ث
" ظ م: ممأت، بد ئ ئ أ أبين ال ئ ؤمن؛ن: ئ ن ذ،" زب ة ؟°أن س أن ث أم
، قزض وا ال د ي عل ى منه ا ج النسي ح عقه ال ث ال ؛، والمنان والدع اء دب ارا وشعاراCوماءها طيتا
٩ بر'مح د أن ال آل ظو' ئ ب ن مح ق
إنه ال ه ■مم؛ى أزض اء ر مح ن ى أن م ر بتى م، ظ و ن
وأل ح د من، ق إدي ال أنت جي ب أل ح د بني ز، وأيد تقيةCحاشع ة- وأب صا ر،بمل و ب طاهنة
ؤ ال، ز ال جابئا، ز ال ف نطي، ريق ا ز ال، ال بك ن ث اع را، ثا ثؤف٠٠ ، ٠٠ ح تقى عنده مفئ ل م ه
عه ال يدغو هم د-ك سا " : ممات،" عت م ن ه د1أ م ي ت، د ود غ ي الث ال0 ما، س اتا
Nevf el-Bikâlî bildiriyor: Ali b. Ebî Tâlib’in bir ara dışarıya çıkıp
yıldızları seyrettiğini gördüm. Sonrasında bana: “Ey Nevf! Uyudun mu,
yoksa uyanık mısın?” diye sordu. “Uyanığım ey müminlerin emiri!”
A lib .E b îT â lib 103
karşılığını verdiğimde şöyle dedi: “Ey Nevf! Dünyada zahid olup da âhirete
yönelenlere ne mudu! Onlar yeri kilim, toprağı yatak, suyunu temizlenme
vasıtası, Kur'ân ve duayı da kendilerine giysi ve şiar edinmişlerdir. Onlar
dünyayı Hz. İsa gibi kalplerinden çıkarıp atmışlardır. Ey Nevf! Allah, Hz.
İsa’ya şöyle vahyetmiştir: «İsrail oğullarına söyle! Benim evlerimden herhangi
birine ancak temiz kalplerle, huşu içinde bakışlarla ve tertemiz (günaha
bulaşmamış) ellerle girsinler. Zira birine haksızlık yapmışsa eğer onun ve
onun durumunda olan diğer kılarımdan herhangi birinin duasına karşılık
vermem.» Ey Nevf! Sakın şair, bilirkişi, polis, zekât veya vergi memuru
olma! Zira Hz. Dâvud gecenin bir vaktinde kalkıp şöyle demiştir: “Şu anki
vakit öyle bir vakittir ل طbilirkişi veya polis veya zekât memuru veya vergi
tahsildarı veya tanburcu veya davulcu olanlar dışında bu vakitte dua eden
her kulun bu duasına icabet edilir.”
حدت ا ، ن إشث ا ق موس ى خ ا؛ثن ا ، ل خشن ا بن حدق ا حبي ب ] ٧ ٩ ٨ [ ")٢٣٩(
ث ن ي، ال خ بن م حم د خا؛ثغا ، ^ ^ ١ بن أ ح م د م ح م د بن م ح م ذ أخنذ و حدثتا أب و ،ص رب
ظ تا زا، زغ اف ا أؤعثأ نه وها " اقل وت، ثا م ح ل بن زيا د: قاتP ،ج ل ن ثم أ ت م ن
و وه م ج رع ا غ أمحا غ، ومت علم عأى سب ل ن جا ة، ئ عالم رب ا ني: الثام ن ث الثة:أقود للف
و ج ميل ،حثاته في ^ ال طا ع ه ^ ١ ب س يك الي ل إ،بها يدان دين حثة العالم ون ،ص ه الثثقأ تق
وال ثلما ء ،و ه ز أ حثا ء )خ ز ا ن ا أل موال ث نا ،بزوال ه أل
ثزو ^ ^ ١ صنيع ه و موته؛ا ا ل ا ح دونة ث ع د
وأفأن ههنا إن ،فاة ،ن ز ي وذة ب ف ي المأ و وأمتال ه ز ،ثقق وذة أعتا ت ه ز ،لأئز ما بم ي ا باق و ن
ت ش ث ع م د آثه ،عثه عثز مأ م و ن لم غا أ صنته ب ر ،ح نل ه ثث ع ئما ل و أ ص ن ت صدره ل ى
بيده إ
104 Ali b.E bî Talih
ا ل حى ال الم أؤ ت ق ا دا،ن م ه عأى عثا دهCJJ ، تنت غ لهزب ح ج ج الل ه عإى كثا؛ؤ، ^ ^ لل د قا١
ين ا م ن
زف، أؤ تغز ك ب ج م ع ا ألموال وا ال د حار،،^ ١^ ^ تيس ن ا ل م ا د،،^ ١^ ننه وم ؟
، حش ت ودوه ا إلى بغ رايه ج،يدفع الثت غذ ح ج ج ه ؤم° ا، عند الثؤ هدرا0 ا لآع ظ ن و،عددا
ه م به م ا ل عل م عأى حميم ه ا ال م ائنث الن وا نا امنتوعز منةCي أئت ا هه م ويزرع وه ا في
قؤئا إ ر، ف ا ة، ث اة،ق ديته ودع اته، أوثبلف حل ماء الله في ب ال ده،ب ا ل م ن ظ ر ا لأغل ى
Kümeyi b. Zlyâd anlatıyor: Ali b. Ebî Tâlib elimden tutup beni çöle
doğru götürdü. Çöle vardığımızda oturup derin bir nefes alarak şöyle dedi:
“Ey Kümeyi b. Ziyâd! Kalpler kaplara benzer. Onların en hayırlısı içindekini
en iyi koruyandır.
Sana söyleyeceğimi iyi belle, insanlar üç sınıftır: Rabbâni âlimler,
kurtuluş yoluna girmek için ilim tahsil edenler, üçüncüsü ise her sese س
veren, her rüzgâr estiğinde başka bir tara£a eğilen, ilim nuruyla kendilerini
aydınlatamayan ve sağlam bir esasa bağlanamayan sürülerdir.
İlim, maldan daha hayırlıdır, ilim seni korur. Malı ise sen korursun, ilim
onunla amel ettikçe artar. Mal harcanınca azalır. Âlimi sevmek dindendir.
İlim âlime, yaşarken taat kazandırır, öldükten sonra da hayırla anılmasını
sağlar. Mal biriktiren ise malla birlikte yok olur. Mal biriktirenler
hayattayken bile ölü gibidirler. Âlimler ise hayat âlem var oldukça yaşarlar.
Cisimleri kaybolup gitse de eserleri kalplerde yaşar.”
Sonra göğüslerine işaretle şöyle devam etti: “Burada çok derin ve geniş bir
bilgi vardır; fakat bunu taşıyabilecek ehil kimseleri bulamıyorum.
A lib .E b îT â lib 105
Bulunanlar ise sözü çabuk alan, ama güvenilmeyen, dini dünya isteğine âlet
eden, Allah'ın delil ve burhanlarıyla Allah'ın dostlarına karşı■ üstünlük
davasına girişen, Allah'ın nimetleriyle O'na isyana kalkışan kimselerdir.
Yahut gerçeğe sahip olanlara boyun eğen, fakat hakkın inceliklerine basireti
olmayan, kendine yönelen ilk şüpheyle tereddüde düşerek kalbinde şüphe
yerleşen kimsedir bıılduğum. Oysa ne bu (ilim öğrenmeye layıktır) ne de o.
Veya dünya lezzetine sarılan, şehvete uymaya yatkın yahut da mal mülk
toplamaya düşkün olan şahısları buluyorum ki bunlardan hiç biri dini
koruyabilecek basiret ve yakın sahibi kişiler değillerdir; bunlar daha çok
otlayan hayvanlara benzemektedir. Böylece ilim, ilim ehlinin ölümüyle ölüp
Fakat yeryüzü, Allah için delil ve hüccetiyle kaim bulunan birisinden boş
kalmaz; ama meydanda olur, bilinir veya Allah'ın apaçık delillerinin batıl
olmaması ve Kitab’ını rivayet edecek (halka açıklayacak) kimselerin yok
olmaması için korkup gizlenir. Nerededir onlar? Sayıları azdır onların; ama
değerleri pek büyüktür. Allah, onlar gibi başka birilerine teslim edinceye,
kendi benzerlerinin gönüllerine verinceye dek delillerini onlarla korur.'İlim
onları iman gerçeklerine vardırmış, yakîn ruhunu yakînden idrâk
etmişlerdir. Dünyaperest insanların zor ve ağır gördüğü (açlık, ibadet, cihad
vb.) şeyleri kolay karşılarlar;, cahillerin kaçındıkları, hor gördükleri şeyler hoş
görünür onlara; canları, ruhları melekût âlemine bağlı olan bedenlerle
dünyada yaşarlar. Yeryüzündeki halifeleri ve beldelerindeki ışıkları ve
insanları Allah’ın dinine çağıranlar bunlardır. Ah, onları görmeyi ne kadar
isterim! Allah'tan kendim ve senin için mağfiret dilerim. Eğer dilersen kalkıp
gidebilirsin.”
Z ühdü ve ib a d eti
Şeyh (Ebû Nuaym) dedi ki: Ondan nakledilenlere göre her şeyin azıyla
yetinen zâhid biriydi. Asanları devamlı uyardığı ve ibadetle meşgul
olduğu da herkes tarafından bilinmektedir.
Derler ki: Tasavvuf asıl gayelere terakki ederken arızi olanlara
aldırmamaktır.
106 A lib .E b îT â lib
، حدثما ع د الل ه بن أخن ت س حئت ل، م ح ] حدق ا أب و بكر بن مال ك/ )“ [ا٢٤٠(
فا زفا " ح ش ما، غ ر ي عيري، ويا بيصاء، يا صئ راء٠٠ :بيت ما ل ما نن ل م ي ن وهو م ولت
C عن تجم ع السمي، حدت ا أب و حقا ن ال ق ي ؤ، حدثنا ابن نن م، حدت ا عس، الثؤ ن ع م
يكغ س بنت الئ ار> زبم أ ي فيه م خذه ت شح ذ ا ر جاء أن ي شهد لت يؤم٠٠ " كا ن علي:ق ا لأ
” ا خلا ن ة
Ebû Amr b. Alâ, babasından naklediyor: Ali b. Ebî Tâlib insanlara hitab
ederken “Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin ederim ki, sizden
kazandığım tek şey şudur” dedi ve elbisesinin cebinden bir şişe çıkardı.
Sonra “Bunu bana kölem Dihkan hediye etti” dedi.
،، عن أيي ذاؤذ ا ل م ك مو ن، حدت ا أبو عث ا ن، ح د ك ي غ م ا ن بن وكيع، ح دمحي أيي،حس ل
أثث أ ئ يئال وذغ محوضغ قدا م ه، عن علي بن أ ي طالب، عن جئ؛،ص عبد الله بن ف ر ي ك
و و ل لل ح
أكن أ ة أذ أ ة، ي ي ا خ م، خت ن ا ؤن، " إت ق ق ي او: ق ت،ص يدنؤ ل ا
٠٠ مسي ن ا ل ز ثئثدة
حدثغا عتد الؤ حم ن بن م ح م دC ا ح ] حدثنا غئد الثؤ بن م ح م د ئن جعف ر/ )" ل ا٢٤٤(
" ب م ذ ج هز يمح د
" أ ي م، أ ة عو، ي ق
Ali b. Sâbit’in bildirdiğine göre Hz. Ali’ye (ballı) helva getirilince yemedi.
108 A lib .E b îT â lib
، حدثن ا عتد الله بن أ خ ن ذ بن ح م، ] حدبن ا أبو بكر بن مال ك٨ ١ ٨ [ “) ٢٤٥(
و عن د ه م
ث د ح وءكوز ب ن جال سا ف و ج د ت ه، ع ن د ه حا حب ا ي حبس ن ى غن ه ل و ث ه ث لم أ ج د ،تي إ ف لرح
، يف ا
ؤال أبزي نا ف، لم د أمس ي ح ش يخر غ إلي جوهرا: ق ك في سي، هدعا طينة،ماء
أئصثع ث ذابالعناق وطعا م العناق، يا أبين المومنين: همل ت، ق إل أ م ز،تاء فئ ز ب وسماني
" وأكزة أن أد خل بعنتي إ ال ط ي، نابن ا جمظ ي ل ذل ك،ع أ حا ن ن أن مبى محمب ث غ ئعت ره
yiyeceği bundan çok fazlayken?” dedim. Bana şöyle cevap verdi: “Vallahi
ben cimriliğimden ağzını mühürlemiyorum. Sadece bana yerecek kadarını
çıkarıyorum. Bozulmasından ve boşuna yeniden hazırlanmasından
korkuyorum. İtina etmem ondandır. Karnıma temiz olmayan bir şeyin
girmesini istemem.”
، حدثن ا عتد الله بن أ خ ن ذ ئن حنت ل، ] حدثت ا أ و بكر ثن مال كa t/S [ -) ٢٤٧(
"ى ن ع ئ يثد ي:أ3ئ عن، ص نئ؛ا ذ، أث و أث ا ئةbu ح د،ح دبني أبو تغني
A’meş der ki: “Hz. Ali arkadaşlarına öğle ile akşam yemekleri verir; ancak
kendisi Medine’den getirttiği yiyeceklerden az bir şey yerdi.”
أيي ا ل ح ش بن حدثن ا أ خ ن د،تلم م بن- جعق ر \ ح ] حدثن ا أ خ ن د بن/ )" ت ا٢٤٨(
وأدت ثصنع،)^^١ ئد” ج ع د نف و لأئد يطق في ئذ؛û{\ " |ن، ي أميز ائن ب ي؛ ئ: ص ك
ل ي حرج ت1 1وإأه ل ك م1 ظ أقمحز م ن م4ت " والل3 ه ما،س غ
ش أل ظ تح
" ي د ر أ ن ش ي ائ ف ب أ. و أ
Amr b. Kays der ki: Hz. Ali’ye: “Ey müminlerin emiri! Neden gömleğine
yama atıyorsun?” diye sorulunca: “Kalp, huşu içinde olduğu zaman mümin
de onun peşinden gider” karşılığını verdi.
حدثن ا عئد، حدثن ا م ح م د بن إ ت خ ا ق،ء حدثن ا أثو خا ب ز بن جبل ه٨٣/١ ت-) ٢٥١(
" ت ذ ص د ة ل < مت ا إل بث الثة ذتإي م ؟: ي ق غلقا \ ل الث وئ ومحا ل: قات،ش أئئة ا لأزؤ
ال ذاف: ق الأ،" " خلل ه حض ص د ل ك: ه ا د، ه جاء به هأع حثة، عندي: ر جئ3 ه ما،"
هزبم ت ن د عنbU هنت ه،طا ة-ع- مأي ت ع ه يمرمحس رن\حل اال ؛زابم م ن ي ه هآ:3 ء ا،فتنة
Ezelilerin imamı ه1 سEbû Saîd el-Ezdî bildiriyor: Hz. Ali’nin çarşıya
geldiğini gördüm. “Kimde üç dirheme sağlam bir gömlek bulunur?” diye
.sorunca, adamın biri: “Bende var!” dedi ve gömleği Hz. Ali’ye gösterdi. Hz
Ali gömleği beğenince: “Sanırım üç dirhemden daha fazla eder” dedi. Adam
da: “Hayır! Bunun değeri üç dirhemdir!” karşılığını verdi. Bunun üzerine
Hz. Ali’nin dirhemlerin bulunduğu kesenin bağını açıp parayı adama
verdiğini gördüm. Gömleği giyince kollarının parmaklarını geçtiğini gördü.
Emretti; gömlek kollarının parmaklarını geçen kısmı kesildi.
ط ا لث في ا لق وي ،ويقود " :من علي بن ا ل أ م ،غذ م ،ق ادت ز ك علي ا زئز ي غ
يغ ر ي ب ر <مدا أ لم قئفا،؟ م_ال ذ ي هثق الم-حثه ل طا؟ن ا م ح ف ن به ، ^ ^ ١غذ و ج ه رن و د الل4
ح م ويه ا لأه وازي ،حدبت ا ا لخنس بن بنا ن ا ل حنظلي Cحدق ا نل بما ن بن أ ل ح ك م Cض
س ري ك بن هم د الل ه ،ص ع ئ بن ا لأمم ،ض أمحه ،قات :زأيث علي ،ئذ وئ حؤة
Yezîd b. Mihcen der ki: Hz. Ali'yle birlikte l^hbe’deydik. Bir kılıç
getirtti, kınından çıkardı: “Bu kılıcımı kim satın almak ister? Vallahi, bir
örtü alacak param olsaydı bunu satmazdım” dedi.
الثؤ بن ع م ،حدثت ا عبد الل ه بن ن ن م ،وأ م أش ا نة ،قا ال :حدثن ا أ م حثان ا ل سم ي Cعن
م ،ق ات " :م ن م ج م ع ا م ح ي ،غذ أيي ر جاء ،قاد؛ رأيت عيي بن ش طا ل ب حرج ي
112
أثا أبيعلفC يا أبين ا ل م ؤمنين: محمل ت،" أيغه٢ يش ري قذا؟ ل و كان عئدي ثن ن إزاي
قث ا خزج ئاؤة أغ طا;ي: زان أبوأش انة،ؤأيئلق إ ر ائئاؤ
Ebû Raca der ki: Ali b. Ebi Tâlib'in, elinde bir kılıçla çıktığını gördüm;
“Bunu kim satın alır? Elimde izar alacak param olsaydı satmazdım” dedi.
Ben “Ey Müminlerin Emiti, ben sana borç veririm, maaşını alıncaya kadar
beklerim” dedim.
(Ravi) Ebû Usâme “Maaşını aldığında da paramı verdi” cümlesini ekler.
ث اه زي ت م ن بيى
وأد،ك ن ك ن ئذ ش ل ت شهد ت ؛، ، عن ع ي ن ه اشحو_ي،ال ؛قن ق
ثؤ "ىن عني ثأط د ين خش ب ا لمد؛ثة ل ص:\ أن ك ثئ ولأs*}j ،ت ي أي تع يد،3 ءا، جثه1ل
والل ه ل ق د، "ك ل م ه ب ا طل خفن ت به ا ذئا، يا ابن أ ي ي: ا ل ح ت ن،3ح وا ل ة مما صغغ؟ مما
أ ع ش، و ال بموم ة عن أ م الثؤ، والل ه فيئ بشزوقة لما ل الل ه، ق د و ة شيئ ا ص مزاير طي ب
ا لخثاست ،عن بكا ر الص ئي ،حدبن ا عئد الؤا ج ز س أيي ع م رو ا ال ت د ي ،عن م ح م د بن
الغ ائ ب الكل بي 4عن أ ي حن ا؛ ح ،مح ا د :ب ح د ضزار ى صمزة الكت اني عأى محاوته ،مما ل
قت :م ف ن لي علكا ،ق ات :أز تئنييي يا أبين ا ل م ؤمنين ،ه ا :،3ال أ محل ق ،ه ا لأ :أثا ؛ ذ ال بد،
و ظلمته ،وكا ن والل ه عزيز ال مزه ،طوين ا لم كن ة ،ثق ل ي ”ك م ه ،وي حا ط ب شن ه ،ي عجبه م ن
ت ا س نا ق م م ،زم ن ال طعا م نا ي ن ي ،كا ن والل ه * كا حدتا يدنسا إدا أ ياه ،وي جيثن ا إدا
الل
فثن؛ هع ن مش ال ئؤ إل
شأقا ه ،زكاذ نغ ب هميه إلثنا وميه من ا ال ئكئئئ هثه ثة ،ف إن ي
ان ظوم ،م ل م أ غد ال دي ن ،وي ح ب ا لخن ا كي ن ،ال ث لهغ ا همي قي باطل ه ،ز ال ثئآمى
الصحيفئ م ن عدل ه ،ئ أ ئ ف د بالل ه لم د نأيه فى بمص مواقفه ،ؤقد أرغى الل ت د ن د ولئ،
دكأب ي أئ مغه ا ال ن وه و مولت " :ي ربثا ،يا ربما ،يتفص ع إلفه ،ز مولت للد ي :
أئ ثثؤزت ،ا ئ ئث ؤئ ت ،هته ا ت هئه ا ت ،غر ي عتري ،قد بتتلث ئ الب ا ،د ع<مك
و مجلن ك خ نجئ ،و ح طنك ثسمميت ٠١ ،اه م ن قل ة الؤاؤ ،وبع د الث م ر Cوو ح شة ال تريق "،
ال رمح أ دمعته ا ،ز ال ينت ك ن حزبه ا ،بثإ ها م ئخزخ س ذب ح زا جدث ا في
Ebû Salih der ki: Dirâr b. Damra el-Kinâni Muâviye'nin huzuruna girdi.
Muâviye ona “Bana Ali'yi anlat” dedi. Dirâr “Beni bundan muaftutsan, ey
müminlerin emiri” diye cevap verince Muâviye “Hayır muaf tutmam” dedi.
ءDirâr şöyle devam etti:
konuşurءلل£ع Eğer illa istiyorsan anlatayım; vallahi o geniş ufuklu, güçlü,
ve adaletle hükmeder. Her tarafından ilim fışkırır, her azası hikmet konuşur.
Dünyadan ve güzelliğinden kaçar, gecede ve gecenin karanlığında huzur
bulur. Duygıılu ve gözü yaşlı, bol bol tefekkür eder. Çok düşünür, nefsini
hesaba çeker. Elbiselerin kısa olanım, yemeğin lezzetsiz olamm sever. Vallahi
herhangi birimiz gibiydi. Yanma gittiğimizde yakınlık gösterir, bir şey
istediğimizde yerine getirirdi. Bize yakın olmasına ve yakınlık göstermesine
rağmen, saygımızdan dolayı onu rahatsız etmezdik, inci dizisi gibi tebessüm
ederdi. Müslümanları sayar, miskinleri severdi. Güçlü kimse onun haksızlık
yapmasını beklemez, zayıf kimse de adaletinden ümidini kesmez. Allah'a
yemin ederim ki, onun bazı tavırlarını gördüm; her haliyle olgunlaşmış,
yıldızları kaybolmuş, sakalını sıvazlayıp mihrabında sallanırdı. Sağlıklı ama
rahat değildi. Hüzünlü hüzünlü ağlardı. Şimdi «Ey Rabbimiz, Ey Rabbimiz»
dediğini ve O'na yalvardığını duyar gibiyim. Sonra dünyaya «Bana süslendi,
kendini bana gösterdi, ama heyhat boşuna. Başkasını kandır, sende üç gece
kaldım, ömrün kısa, meclisin alçak, tehlikelerin çok. Ah, azık azlığından,
seferin uzunluğundan ve yolun tehlikelerinden ah!» dediğini duyar gibiyim.”
Dirâr sizlerini bitirdiğinde Muâviye'nin zapt edemediği gözyaşları
sakalına doğru sel olmuştu. Elbisesinin yeniyle kurutmaya çalıştı. Orada
bulunanların hıçkırıkları boğaklarına düğümlenmişti.
Muâviye “Ebu'l-Hasan (Hz. Ali) böyleydi, onunla ilgili duyguların
nasıldır ey Dirâr?” dedi. Dırâr “Tek evladı, kucağında öldürülen, gözyaşı
dinmeyen, yası bitmeyen kadının duyguları gibidir” dedi ve kalkıp gitti.
" ال ت م
Hz. Ali der İri: “En ağır ameller; birine hakkı olan bir şeyi gönül rızasıyla
vermek, her halükârda Allah’ı zikretmek ve mal konusunda kardeşine
ihsanlarda bulunmak, olmak üzere üç tanedir.”
عن هم د، ص م ح م د بنش وقق، بمي ابن ش م ر، حدبن ا ع م رو، حدثن ا لمي، ثعس بن ننا م
ان صر ن أ عنا يا ابن: ممات، ئا ذ ى حؤش ب ا خلري علقا يؤم مئي ن: قات،الوا ح د ال د م شقي
Abdulvâhid ed-Dımaşkî anlatıyor: Havşeb el-Hayrî, Sıffîn günü Hz.
Ali’ye şöyle seslendi: “Ey Ebû Tâlib’in oğlu! Bizden uzaklaş. Bizler
kanlarımız ve senin kanın üzerine Allah’a yemin ederek söz veriyoruz ki:
Sana Irak’ı bırakacağız, sen de bize Şam’ı bırak. Böylece müslümanların kanı
akmamış olur.” Hz. Ali onun bu sözüne şöyle karşılık verdi: “Heyhat ey
ümmü Zuleym’in oğlu! Vallahi! Eğer dalkavukluk Allah’ın dininde caiz
olsaydı dediğini yapardım ve bu benim için daha kolay olurdu. Ama Allah
Kur’ân’a bağlı olanların dalkavukluk yapmasına, susmasına ve isyan
edilmesine razı olmaz.”
] زأييي أرب ط ! لخم عنى بقئني م ن شدة ) ن ي نع٨٦٨ يمولت"" ثفن ل، ت م ن ت ع ه:أ3ةا
ا لآنيان ش ذ، أل دئ د الشف ا ه،غلم إ اخللن اف ائثك اغ ط " ش: قات، ص تجا هد، ن ي م
Mücâhid der ki: “Hz. Ali'nin taraftarları yumuşak huylu, ilim ehli,
dudakları solmuş, çok ibadet ettiklerinden takvayı iyi bilen seçkin kişilerdir.”
116 b. Ubeydillah
c*^ الت ج ئ٠^ ١ خ ا؛ثن ا علي بن، ا ح دمحا مخ م د بن ع مرو بنسث ل م٨٦/١ )“ ل٢٦١(
Takrîb3273, Takrîb3274
Ebû Nuaym diyor لكل: Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi Pak soyuna
bağlı olanlar; soluk dudaklı, geniş alınlı, alçak gönüllü, dünya ehli
asilerden uzak duran fedakârlardır. Refahın tümünü terk ettiler, bütün
lezzetlerden ve zevklerden, çeşit çeşit yemeklerden ve renk renk
içeceklerden uzak yaşadılar. Peygamberlerin ve sadık evliyanın yollarını
takip ettiler. Geçici ve fani olanı reddedip bereketli ve baki olana rağbet
ettiler. Nimetleri teslim alan ellerin ve nimetlerden faydalananların
sultanı, en faziletli lütufl^rm yatanında olmayı tercih ettiler,
Talha b. Ubeydillah
Meşhur isimlerden, kendine özgü tavırlara sahip, kişiliğiyle seçkin,
malvarlığıyla cömert Talha b. Ubeydillah. Canını ortaya koyup sırasını
savdı, Rabbine olan borcunu ödedi. Zorlukta ve darlıkta başkalarını
kendine tercih eden, varlıkta ve bollukta malını dağıtan biriydi.
Derler ki: Tasavvuf meşgalelerden uzaklaşıp ağırlıkları hafiflemektir.
Takrîb 3314, Takrîb3310, Takrîb3312
حدثنا، و حدق ا إ و هم أ ن حم د الئؤ، حدت ا علي بن عئد ال ر ا ل م دين ي، إشحا ق ائقا ني ي
4و كا ن ت ت ج إزاي طلءحه الم رية مي ت ع و ف ن غ ذ ى حدلت؛ي ج دتي- ،مبش بن طنخة
قأتيئ ك؟٤^ ٠ أل بن ي: أزا،ئلف° ظ ثأ: ج ه؟ ؤئ ك-م خ الو اف3 ظ ني أ: حمم ئ ت
^ ^ ع ن د ي١ اال- ا ل م٠٠ ف أ مت ث ؟ م ا لأتU İ : ئ ك، أن ب م ؛ نم ن ب۶^ ١ خب يلئ م ون ي، ال: ، 3محا
كا ن ائت ا لأ؟ قادت أرغ ماقة كز . ' ئ ث أ ك خازن طل حه: قا د طل ح ه سر ت حش،" زا ج د
ألب
Talha b. Yahyâ b. Talha bildiriyor: Talha’nın nikâhı altında bulunan
ninem Sa'dâ binti Avf el-Murriyye bana şöyle anlattı: Bir gün Talha cam
sıkılmış bir şekilde yanıma girdi. -Kuteybe’nin rivayetinde: “Talha yanıma
girdiğinde onu üzgün gördüm” şeklinde geçer.- Ona: “Bakıyorum da suratın
asık, neyin var? Benden yana bir şüphen varsa söyle, yardımcı olayım”
dedim. Talha: “Hayır! Vallahi sen bir Müslüman için en iyi eşlerden
birisin!” karşılığım verdi. “O zaman neyin var?” diye sorduğumda:
“Yanımdaki para çoğaldı ve bu yüzden endişe içindeyim” karşılığını verdi.
Ona: “Neden canım sıkıyorsun ki, dağıt gitsin!” dediğimde tek bir dirhem
kalmayıncaya kadar hepsini dağıttı. Talha b. Yahyâ ekledi: Talha’nın
haznedarına: “Dağıttığı mal ne kadardı?” diye sorduğumda: “Dörtyüzbin
dirhem” dedi.
* صح ن ت طل ح ه٠ قا ن ت، عن هبيص ه بن جاب ر، ض الئ ع ئ، خ ا؛ثن ا محال د،ئ ق؛ا ن بن ع س ه
Kabîsa der ل ط: “Talha^b. Ubeydillah’ın arkadaşı idim. Kendisinden bir şey
istenmeden çokça para dağıtan başka birini görmüş değilim.”
Amr b. Dînâr der ki: “Talha b. Ubeydillah’ın her günkü kârı, tam olarak
bin dirhemdi.”
حدثن ا ق ي، حدثن ا م ح م د بن إشتما ق، ] حدثنا أب و حام د بن جبل ه٨ ٨ ٨ [ ")٢٧٠(
JLj \S" " : ل ت1 مح، عن ن غ ذ ى بنت غ ؤ ز، عن طلح ه بن ي ح ش، ح د ى شتيا ن،بن ش جي
" ب ش ط لخه م ح ن
مü is'j ، ؤا ئ م أك م هط ث
Su'da binti Avfder قط: “)Talha'nın kasası her gün tam olarak bin (gümüş
olurdu. “Talha el-Feyyâd” olarak isim verilmişti.”
عن م ح م د بن، حدثن ا ن ا بغ بن أيي نعت م، حدثن ا ا أل صمع ي، حدق ا تعص بن حلجي،ا لما ضي
حدث ا مه د الئؤ بن أ خ ن ذ بن، ] أب و بكر بن مال ك٨٩٨ ] حدثت ا ل٨٨/١ ت-) ٢٧٢(
طئ حه " :3 ه ا، ن ح ش١ عن، ح د ظ ■ع و ف، خ ا؛ثن ا روح بن عظ دة، ح د ب ي أيي،حس و
٠٠ ^ خ ر أ ش
Zübeyr b. el-Avvâm
Ebû Nuaym der ki; (Talha'nm) dostu Zübeyr b. el-Avvâm, sağlam
duruşlu, keskin kılıçlı ve tam isabetli görüşlüdür. Mevlasına boyun eğen,
ondan yardım isteyen, kahramanlar kahramanı ve mallarını Allah yolunda
dağıtan birisiydi.
Derler ki: Tasavvuf vefâ ve sebâttır, mallarda ve iyiliklerde
helalleşmektir.
حدثن ا أشد، حدثن ا أبو يريد ا لم زاطس ي، بمال ] خ ا؛ثن ا ئإئ مان بن أ ح م د/)" تا٢٧٣(
أمئثم :د ها،لآنود أ ي ا ع ن ،تند بن ث ق ال خ ا؛ثن ا ،ب و ه بن ع ب د الل ه حدثنا ، مو ت ى بن
كا ن همم المح ي، ظ وها ج ز ؤوئ ابن سا ن ع ي ه، المحث بن الثؤام وهو ابن سا تي ب ي ي ذ
٠' م أ ج أ
" عناقا نن و ل ال ل ه، ؤئز شمح ك غذ غزوة، ط أتلء ال ئ وغز ا ئ ب ئ صئزة
Takrîb3316-a
حدثن ا، خل؛ثن ا يوش مم بن ثريد المزاطيس ي، ] حدثن ا نل بمان بن أ ح ن ذ٨ ^ ١[ “) ٢٧٦(
حأ ص ابته
م ،أغما ره ض بع في ] م آ/[ ا ^س الع ؤا ح ب ت الربئز ص :ت ا
ق ٤^ ^ ^ ١ م ن علسا
120 Zübeyr b. el-Avvâm
نحا ن ت م نى اثه ائت مائ محزأيته م ج دعا، نن مت ة،" " ات تر ق: ممالأ،ج اثة بأرض قفي
ث ز ك؟: " ؤقت زأ:٥١ ؛،ش ق ذ تأتث يم آثأنا ظ نأءئه ا أخز ط1 و: ت ك،ميثوف
،" 4 وفي ت ب ي د ال إ. ^ ١ < را ح ه ؛ال ن ع ر وئ د- ظ م ه4 " أظ والل: 3 ءأ،■ب ع م: بن ت،
، ^ ^ ؛١ مرip ح دثنى أب وCللم ه بن أ خ ن ذ بن ح ئثد١ ع د1 حدلن، >ح د ظ أب و بكر بن ماللث
حدق ا عتد الل ه إن، خ ا؛ثن ا أب و عريه ئ خ ئ د بن مو ت ى ا الن صا ري،حدق ا ال ريم بن ذك او
ؤخث ا ن بن. > نؤ الرين بن ا لع وامب م ج لس م ن أ صحا ب ا مهي: مال ت،أن م اء اتئة أيي بكر
وفعلل ق يا ابن ال ه اش مثؤ أمحم د ثنا ؤلث غئئ منفعا ل معا شر
Ebû Bekr'in kızı Esmâ der ki: Zübeyr b. el-Awâm Resûlullah'ın (sallallahu
إل ليل ة ،ب م ثق وم إثى مغزل ه اتؤام أل فن مملوك يودون إلئه ائغزاغ ،هكا ن يق س م ه
نل ؤ م ثن ح
)" لا /مب ] خضن ا أبو حام د س جثل ة ،حدت ا ال ثؤا ج ،خ ا؛ثن ا ا لخشن بن
( ٢٧٩م
ه ' الصب ا ح بن عي ه ،عن ا ال وزا ئ ،عن نجي ك بن مري م ،عن م ح ث بن ن م ي ،ئال" :
يل ؤ م أئفن مملوك ي ودون إقه ا ل ح زاغ ،نا يد خ ل بثه ش حزا جهب ؤرفئ ا "
Muğis b. Sümeyy der ki: “Zübeyr'in kendisine gelir getiren bin kölesi
”vardı. Bu gelirden evine bir tek dirhem sokmazdı.
( ] ٩ ٠ ٨ [ ") ٢٨٠حدثن ا أبو أ ح م ذ الغهلريف ئ 4حدت ا عند الل ه بن فثززيه ،حدثن ا
الل ه ي ال ؤم ،قات :ثئ ا* كان يؤم ا محن ل جع د المحن ثومي بديه ،و مود ] ٩١/١ [ :يا بثي
" إن ع جزت ص ق ئء محاتث ئ عقه بت ؤ ال ي " ،محا د :ئزاملثؤثن ا دريت ن ا أزاذ ح ش محل ت:
يا أب ي ،م ن ن و ال ك؟ ق الأ " :الثق " ،محا د :هوالل ه ما ن قن ت في *كنب ة م ن ديته ،إ ال ئ ك :يأ
ئ خ ت ت ت ظ علته نزينث ق أ ض،" tyail«4 ثإري أ غ ف ى غ ي، ؤل كثه شنفئ، " ال:الؤ؛ئئ
ت ذ أءللت غش و م:بن
ل م ئ ال ي م يالتؤ م أزح ج
صد ام؛ قادي
ب،ل ف شقيت
أ
و كا ن ل ه أ رب ع س ئ، ئثث ا م ح ى أ رب ع ب ن ت ن ف ث ن ت بت ن ا ل ورقة التا ئ، د ي ن ثئتآيثا محلمم ض ه
Takrîb3315, Takrîb2510
Ebû Nuaym diyor ثكل: Sa'd b. Ebî Vakkâs'a gelince eski ilklerden, vazifesi
zorluklara gö^is gererek ve sıkıntılar yaşayarak başlamıştır. Mekke'de
Resûlullah (saUallahu aleyhi vBSBİlem) ile birlikteyken zorluklara tahammül
Sa’db.E b îV a k k â s 123
حدثن ا، حدثن ا الحا ر ث بن أ ي أش ا نة، ] خ ا؛ثن ا أبو بكر بن ح الب٩٣/١ [ -) ٢٨٨(
، ح ط ب عتبة ثن عزوان: ها د، حدثن ا ا ل ح س، حدثن ا مثا رلث ى محال ه،العيس ن ث ذ اف ص ل
وما. ب ؛ م غ زئ ول الل ه
اارو لم د رأتتتي ت ا بع ت م،هكا ن أؤأل أبيي ح قن ب عل ى منتر ائصزة
Saîd b. Zeyd
Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nufeyle, eşi benzeri olmamasına ve kahredip
öldüren rüzgârına bir göz atalım. Allah yolunda insanların ne dediğine
aldırmayan ve duası kabul edilen birisiydi. Ömer b. el-Hattâb'tan önce
Müslüman olmuştu. Silahı ve sevabıyla Bedri yaşamıştır. Devlet
vazifelerinden uzak durmuş ve emir altında her işe hazır olmuştur.
Kendini kontrol edip dünya koşuşturmasından uzak durdu. Tuzağa
düşmeye ve dağınıklığa sebep olan fitneler ve karışıklık dönem inde
köşesine çekildi. Allah yolunda yükselmeye sebep olan konularda önde
olup herkesi geçm ede azimliydi. Makamlardan kaçan, dünya mevkilerine
karşı isteksiz, kullukta meraklı, kendi nefsini umursamaz biriydi.
Takrîb 3153, Takrîb 3153, Takrıb 3154, Takrîb 1962, Takrîb 1927,
Takrîb 1964, Takrîb 1965
Abdurrahman b. Avf
Abdurrahmân b. A vf a gelince; onun hali, nimeti bol bol verenin
yolunda hâzinesini dağıtan hazine görevlilerin hali gibidir. Onu fitne ve
kötülükleri yok etm ek için Allah yolunda kullanır. Onunla kardeşlerden
ve dostlardan uzak düşen hüzünler ve ağıtlar kesilir. O berekete kavuştu,
kıtlık ona ulaşamadı. Çokça malı var, sağlam bir duruşu var. Dağıtırken
elleri cömertleşir, gözü ve kalbi ibretler alır. Fakir ve muhtaçlara infakta,
cömert servet ehlinin yegâne misalidir.
Takrîb 3329, Takrîb 3334, Takrîb 3333, Takrîb 3335, Takrîb 3336,
Takrîb 3857, Takrîb 3858, Takrîb 3337
، حدثن ا عثد الؤ ح م ن بن جايي الهن ا ئ، ا خ ا؛ثن ا ت ش ان ن أخن ت١٠٠/١ )“ ل٣١٢(
عن إبراهي م بن عبد الر خ ص، عن الره ر ي، ص أمح ه،حدق ا بشر بن فغي ب بن أبي ح م ره
زإليثا بالثؤاء ق ز،بئا ألل ف ه ئ و ال
" ج: قاد غبم ال ي م ئ م ف: محات، ثن م ف
١٠ ٠ ٠
لصب ر
حدثن ا أ ن د، يس إ1 حدث ا أبو ي د ال م، ] حدثن ا نل بما ن س أ خ ن د١ ٠٠/ ١ ل-) ٣١ ٣(
بث
ز ت م، م عؤف ق د أد رك ت ص فن ه ا اذه ب٠' :ث مو د يؤم ن ا ث ع د ا و خن ي ن عؤف
1Mücâdele Sur. 22
hakkında nazil oldu. Hicret ve yolculuk zamanı gelinceye kadar az ile
yetinmeye sabretti.
Takrîb 3340, Takrîb 3339
خ ا؛ثن ا قت 1دة ،أ د حس د ،ح دبغ ى أث و يكر س أبى ق ث ه ،ح د ى أب و أت ا نأ؛ا -حدق 1أثو
أثا عتئده س الجراح ،قا دت ٠٠نا ي ن القاسي م ن أ خن ز ؤ ال أتزن ،لخؤ ز ال عتد ،ع ج مجح ز ال
( ١ ٠١/ ١[ “) ٣ ١٧ا حدبن ا عتد الثؤ س م ح م د ،خا؛ثن ا ئ خ ئ د ن شغ ل ،خئ'ننا أبو بكر
ن أبى شثه ،حدثن ا أب و حال د ا آل ح م ،و حدثنا أب و بكر ى م ا ل ك ،حدثنا ص د الل ه بن
أخنت بن ح نثد ،حدقني أيي ،ح د ظ غيد ٤^ ١^ ١ح د ظ مع م ،د ا ال .م عن هش 1م بن عززه،
أبين ا ل م ؤمنين " ،ف ذا يلعيي ا ل م ق ي د " ،ومحا 3معس في حديقه :نق ا مح دم عنن الئ ا م ثثئ اه
ئنث :أئن أ ض؟ قش :ت ذ ؟ قا :3أبو م حذق، اقا < ،و ئ ن اءر ل ا /أ م ا ] أ ن ل ا لأت ر،ء
م
ؤئب ة س إل ذ خ د غثه; ؤة ث إل ي ز ب ي :ش هإ المت ب ة ق ما :؛ الن :شف ،ص أالةتر د
عن، أبة زيد ن أمتثني حدبه، أختزتي أث و ضخي، حي رةbu ح د4لؤ حم ن الئئ رئ1 أبو عند
أ ث ن ز قؤ أن ق: ن جد،3 مما، \jX*j ٠' : الأ ص حابه3 أثه قا عن عنن بن،أييي
أقت ر قز ص: ت ز ي د
ص،" " ئ م: إل ئ ت، ت د اش
ص اال!از مئن وؤم بث ي أن ش فى ج
:١^ ^ 4٠٠ ت " ث م ي3 ئ إ د ا، وأثص د ق،dJl أنفقه فى سبيد، ز جوهر؟١ممنوءة لؤ؛ؤا وزبر ج د
جاال مئد أيي-طوءة ل ^ ^ ١ " أث م نى ثؤ أن هذه: مه م ،،2ئ ئدري ل\ أميز ا لم ؤمتير
" مح دة بن ا ل خ م
خ ا؛ثن ا م ح م د بن، و حدثن ا عتد اللهء بن م ح م دC حدثن ا ي ق ا م بن الول د، ح دثني أيي، حسل
4 جرين بن عئ ما ن1ه\ الت حدثن خ ا؛ثن ا ثريد بن، خ د ظ أب و بكر ن أبى فتته،شب لء
Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh şöyle der: “Müminin kalbi kuş gibidir. Her gün
defalarca bir o yana bir bu yana döner (hırıır.”
0$mân b. IHaz'ûn
Onlardan birisi de fakir ve mahzun, yaralı gözüyle imtihana tabi olmuş,
iki hicrete katılmış Osmân b. Maz'ûn. Allah'ın davetine ilk koşanlardan,
yüce mevkilere kavuşmuş, ibadetine sadık kalmış, savaş meydanlarının
hakkını vermiş birisiydi. Dur d u ra k bilmeden sevgiliye koşmuş ve dünya
sıkıntılarından kurtulmuştur.
Derler ki: Tasavvuf, kederden kaynaklanan pası temizleyip kaynağına
balamadan sevgiyi arındırmaktır.
Takrîb 3550, Takrîb 3551, Takrîb 3552, Takrîb 3553, 3554 ص س,
Takrîb 3555, Takrîb 3556, Takrîb 3557, Takrîb 3558, 2159 س
M us’ab b. Umayr 129
Mus'ab b. Umayr
Onlardan birisi de Mus'ab b. Umayr ed-Dârî. Sevilen ve Uhud'da şehid
edilen öğretmen, ilk davetçilerden, muttakilerin efendisiydi. Binicilikte
birinci, sırasını savmış ve canını feda etmiş. Yemekten, eğlenceden ve
oyalanmaktan uzak durmuş, şefkati ve merhametiyle tanınmış birisi.
Derler لكل: Tasavvuf, zikir ve dua bahçelerinde insaniyeti aramaktır.
Takrîb3594
حدثن ا إشا؛ متإ بن، حدثن ا زياد بن الخي ل، ء حدثن ا ئازوق ال ائبي١ ٠٧/١ ت-) ٣٣٢(
قاتت لث ا با يع، ، عن ابن شهمان، حدثت ا موشى بن عتيق، حدثغ ا م ح م د بن هلئ ح،ا ل م نذر
ه ن جحوا إ ز هؤم هم هدعؤهو بؤا ؤأخبزوهب بزئ و ل الثؤ. أئ ن اخل متة رن وت الل ه
معا ذ بن عفراء وراجغ ئ ذ. تعثوا إلى رئ و ل الل ه، 0 وثلؤا عليه م ال ي ا،وال ذ يبعثه الثة بؤ
محلو ثنت عندهو، م صع ب ن ع مير أخا بتي عئد ال دار. محمب ت إل يه م رنولط الثؤ٠٠ ،يقبع
،ح ز
م أ ء ن ق د أ٩ ه ض يدته خ ر قت ذ و ئ ئ ور ا الحت أ ر ج دي ه ء
وب، ; ذ غ و ي
ibn Şihâb der ki: Akabe'de Medine'liler Resûlullah'a (saliailahu aleyhi vesellem)
biat ettikten sonra kabilelerine dönüp onları gizlice İslam'a davet ettiler.
Resûlullah'ı (saliailahu aleyhi vesellem) ve onun Allah'tan getirdiklerini anlattılar.
Onlara Kur'ân okudular. Sonra Resûlullah'a (saliailahu aleyhi vesellem) Muâz b. Afra
ve Rafı b. Mâlik'i gönderip “Bize sen gelmeden önce Allah'ın Kitabı'm
öğretecek, işinin hakkını verecek ve örnek olacak bir adam gönder” diye
haber verdiler. Resûlullah (saliailahu aleyhi vesellem) onlara Abduddâr oğullarından
Mus'ab b. Umayr'ı gönderdi. Aralarında kaldığı müddet boyunca güvenli
bir şekilde İslam'a davet etti. Allah onun eliyle onlara hidâyet verdi.
Ensâr'dan misafir olduğu her kabilenin eşrafını ikna etmeyi başarmıştır. Artır
b. el-Cemûh da Müslüman oldu ve onların bütün putları kırıldı.
Medine'nin en şerefli şahsiyetleri Müslüman olmuştu. Mus'ab b. Umeyr,
Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanına döndüğünde “Öğretmen” olarak
biliniyordu.
İbn Şihâb diyor ki: “Resûlullah (sallallahu aİEyhi vesellem) Medine'ye gelmeden
önce orada Cuma namazını toplayıp kıldıran ilk kişiydi.”
Abdullah b. Cahş
Onlardan birisi de Rabbine yem in eden, kendini onu sevmeye adayan,
kendisine sancak verilen ilk kişi, Abdullah b. Cahş. Annesi Resûlullah'ın
(sallallahu aleyhi vesellem) halası, Abdülmuttalib'in kızı Umeyme. Habeşistan'a
Âmir b. Fuheyre
Olgunluğu örnek alman, hasedden arman, vücudu yücelmiş olan Âmir
b. Fuheyre. Davete ilk icabet edenlerden ve hicrette Resûlullah’a (sallallahu
aleyhi vesellem) hizm et edip eşlik edenlerdendir.
Takrîb 2364, Takrîb 2365, Takrîb 2429, Takrîb 2430, Takrîb 2431
C âferb.E bîT âlib 131
Âsim b. Sâbît
Onlardan pak ve temiz, sözünde duran ve vefalı birisi. Sâbit b. Ebî'l-
Eklah el-Ensârî. Hayatta iken Allah'a olan borcunu ödedi. Vefat ettikten
sonra da Allah onu müşriklerden korudu.
Derler ki: Tasavvuf, görünüşten sıyrılıp asıl durağa varmaktır.
Hubeybb. Adiy
Ebû Nuaym diyor لكل: Onlardan birisi çarmıha gerilerek şehid edilen
Hubeyb b. Adiy, sağlam durup sabreden ve Allah katında sevilen birisi.
Derler ki: Tasavvuf, ızdırap veren hastalığı, yüz kızartan çillere tercih
etmektir. ,
ئن م غ ق سا تكزهه ،ثلث ا بع ث ت قري س عبد الثؤ بن أيي ربيع ه ،وع م رو بن العاصي بهدايا ه^
زن وثة ا جت م ع وا ئأ قا د بغضهز ي ه م :ما ئق وثوذ للرجل إذا جثتن وه؟ قالوا :م وأل والل ه ما
مق ،ق ل ما جاءوه ،نقد دع ا اشجاش ئ •ع ل سا ،زن ا أمزئا به ديسا "كائن ا فى د لل ط نا هو
ونز ىل -حلوا به في ديني ز ال في دين أ ح د م ن هذه؛ لأن م ؟ ظ 3ا :ئك ا 0ال ،ل ي كثن ة
و ش ي ع ا لأنخاب ،نسم ي إ ا ل جنان ،زثأ و ^ ^ ١من ا ؤثن خد ائنيثث ،زتأ°ني ا لموا ج س،
ا 3صعي م نأ ،زك ،غش ذينق ح ز بع ت الث 4لعا؟ى إأ؛ثا روئ ال بق ،ئئرنث نتنة ؤصدهه
وأم1نتة وعه1ةة ،هد-ع اد ا \ل ى ^١؛ مما؟ى نثو ح دم وئعثدهء ،ؤثئلمخ ظ ك ط ئئ ن ث ح ن البا ل 0م ن
او ج م ،و ح ن ن ا ل جزار ،ؤال كف ئ عن ا ل س حار^ وال د ماؤ ،وئه ائا عن ا ل م ح ش ،وقول الؤوي،
وأك ل ما ل ا هل م ،وبذ ف المح صنة ،وأمتا أن ثئثد الثث و ح ده ز ال نشرك به ق سا Cوأمنوا
بالص -الة ؤالز ك اة cyi^ıijمحا 3ت مح ت د د عقه أ مور ا إل،ئ ال م محعب ددئأه ز؛تثا به ؤ)قبئثاه غلى U
ه زأن ئئث جث ن ا كثا ننث ج ث م ن الحثا ئ ث ،ئنث ا قهزوتا وظ ل م وئا وصث م وا علتن ا زخالوا
ق يء؟ ممات ل ه جع م :م ز ،قث ات ثق :اقزأ عل ي " Cممزأ عل ه ص درا م ن كهي ع ص " ،ق ك ى
نا ي علثهب ،ثم أ قأال الت ح ا شي :إن ث ذا ؤال ذ ي جاء يؤ موشى ك م ج ش ملم كاة وا ح دة،
بمثث وم: ^ فوش الم أ تج هز إ وف ن ا ،ؤ ال أ-كائ ،ت أ دات :ا 0م ا ه ز ن ي م بأرضي ١
C âferb.E bîT âlib 133
، وظ أطا غ الغ امر،ؤئو ه ج ئ رد علي متك يفا خ ذ الث<شؤة فيه3 م ش ا4 ^ ظ أ ح ذ الل١^ ، 1به
وأه من ا ع ده بختر نار، نخز جا ش عنده نئث وح تن مردودا علته م ا نا جاءا به،قأطيعهنإ فيه
م جا ر مع
ü m m ü Seleme anlatıyor: Hicret edip de Habeşistan’a ulaştığımızda
hamilerin en hayırlısı olan Necâşi bize en güzel bir şekilde sahip çıktı.
Dinim iz ve ibadetimiz konusunda bizleri güvencesine aldı ve bu konularda
kötü bir muameleyle karşılaşmayacağımıza dair bizlere teminat verdi.
Kureyş, Abdullah b. Ebi Rabîa ve Amr b. el-Âs’ı, Necâşî ve piskoposlarına
hediyelerle birlikte gönderdiklerinde Necâşî, Muhammed’in (sallallahu aleyhi
ح د دني ، إض ح ا ك بن ع م تر ع ن ،عؤن اثن حدثتا ،معا ذ ى معا ذ خا؛ثنا ،ي شا ر بن م ح م د
ئ جع ق ة ،ال غ ر ير ممع د ت بتنة وبتن،ثنئة،ش د ه خا ئنثا نأي ت،أ صحابة عأى ال وسا ئد
بن عث ما ن بن م ح م د ح د قا ، ش بن ا ل ح أخنت بن م ح م د حدثتا ] ١ ١٧/ ١ [ - ) ٣٥ ١(
خ ا؛ثن ا عتد الؤ حم ن، حدثن ا غابن بن ت ئ م،ع م ي أب و بكر س أ ي فتته ،أبي غيث
،ه شا م بن ، ^ ^ ١ بن الر ح م ن عئد س بكر أب و ح د قا ، ح د قا ال ز ه ر ي ،لعزم
ا عئد ى
عليه م اقزأ : ل ح عث ر ا ت
ق ثأ
م ، تحا ز ى و ج م ع لث ال طالب أيي بن ج عف ر د عا الن ج ا ش ي ” :ت ا
ق
ؤثزى أعيثه م: ث زل ت، مماص ت أعثبجم،^ ؤكهي ع ص: ممزأ عثهز، ، ^ ١ ن ا نغلف م ن
" ٠^ ^ ٤^ ١،!٢؛
" فف ا
إ ذ كا ن ق خر ج إقثا امح كه ث ئ نجا ث ت ئ تا ي، كا ن في ي
Ebû Hureyre der ki: “Ne ekmek yer, ne de ipek giyinirdim. Açıktan
karnım birbirine yapışırdı. Belki bana yemek yedirir umuduyla Kur'ân’dan
bildiğim bir âyeti bilmiyormuş gibi birine sorardım. Miskinlere karşı en iyi
davranan kişi de Câfer b. Ebî Tâlib idi. Evinde ne varsa biz yoksullara
yedirirdi. Bazen bize yağ dolu tulumu çıkarıp verirdi. Biz de onu açıp
kaşıklayarak yerdik.”
٠٠ ي سميه أثا التش ا ك ي٠٠ . و كان رن ولط الل ه،وي جلس إليه م وي ح دئه م وي حدبونه
Ebû Hureyre der ki: “Câfer (b. Ebî Tâlib) miskinleri çok severdi. Onlarla
birlikte oturur; karşılıklı sohbet ederlerdi. Resûlullah da (؛
؛ellallel™ aleyhi vesellem)
1Mâide Sur. 83
Cafer b. Ebî Tâlib 137
م
٠٠ ز ر ث ة ئث ة ط بت ن نا ي ن بع وت ي ق نعا ش د ه ج ف ي محوج د ئا
ibn Ömer der إكل: “,Mûte gazvesinde Cafer'le birlikteydim. Onu aradık
bulduğumuzda vücudunda yetmişin üzerinde kılıç, mızrak veya ok yarası
v a r d ı .”
حدق ا أب و، حدثت ا علي ن إشخا ق، ا خضا عئد الثؤ بن م ح ث د١١٧/١ )“ ل٣٠٠(
، ص نا ف ع، ئن عتز4 ع ذ عتد الئ، طءتثا أ م أ ز م ، بق أث ال° ئنا مه د،ث إ ، ^ ؛ ؛١ م حق
ه و ج د ائ بؤ بثن، ئ ث ثاة في ا ق ش، هابت " ممدئا جنفئ؛ يؤم موثه،عن ابن ع من
" ؤؤ جدثا دللف فين ا أقبل ش ج ت د ه، ء طعنة ورميةب صعا وتمنع ين١١٨/ ١ز
İbn Ömer der ki: “Mûte savaşında Câfer'i bulamadık. Şehidler içinde
aramaya başladık. Bulduğumuzda vücudunda doksanın üzerinde kılıç,
veya ok yarası vardı. Bunların hepsi cesedinin ön tarafındaydı.”
ح د ش أبى اثز؛ي أرص خ ى ل"كا ن فى ش ف فثززؤ عروة، م عن أمح ه، م بن ؛ ؤ م عبد
ث م4عه ه ا
ب م م، ^ ^ عن هزس ثث <ثقتاغ١ثكأبي أئتئز!تى جعف ر ج ئ " ت، هالا،ن وئه
: يقأو ل، ئأ ن ثأ جع م: محد ات، عن ابن إ ن خائ: وفا د عثز إئزايب بن ت ن ز،" قا ث د ح ش ف د
Abdullah b. ez-Zübeyr der ki: “Mûte gazvesinde Câfer'in kır atına atlayıp
telef ettiğini, sonra öldüfrülünceye kadar savaştığını görür gibiyim.”
Takrîb 3511, Takrîb 3512, Takrîb 2416, Takrîb 2417, Takrîb 2418,
Takrîb 2419
Enes b. en-Nadr
Onlardan biri de Enes b. en-Nadr, dik duruş ve zaferlerle desteklenmiş,
Bedir savaşmı kaçırdıktan sonra Uhud'da şehid olmuş, etrafında kokular
uçuşmuş, her uzvunun hakkını vermiş ve ödüllere kavuşmuştur.
Derler ki: Tasavvuf, esintileri içine çekmek ve esmeyi arzulamaktır.
Takrîb 3547
Abdullah Zu'l-Bîcâdeyn
Onların içinde en çok dua edip okuyan kişi, boş itirazlardan m ünezzeh,
iki Ömer'in kardeşi olmuş kişi. Onu kabrine bizzat Resûlullah (sallallahu aleyhi
vesellem) koymuş ve dua etmiştir.
Ebû Nuaym diyor ki: Aslında bu tabakadan Allah yolunda olan, ârif ve
âbid bir çok ismi sayamadan atlamak zorunda kaldık. Bunlar Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) dönem inde vefat eden, isimleri pek bilinmeyen
sahabilerdir. Bunlardan bazıları: Arkadaşlarıyla bir yerden dönerken
öldürülen Zeyd b. Desine, Bi’r-i Maûne'de öldürülen Münzir b. Amr b.
Amr ve Harâm b. Milhân, bunlardan “M a ’rife tu ’s-sahâbe” isimli
kitabımızda bahsetmiştik. İsimleri saymakla bitmez, Allah'tan onlardan
razı, onlar Allah'tan hoşnud olarak dünyadan geçip gittiler. Dünyada
ellerine geçen geçici güzelliklerle kirlenmediler, selameti en büyük nimet
olarak veren Mevlalarma kavuştular. Onların yoluna yönelen ve
sünnetlerine tâbi olan da kurtulur.
Abdullah b. Mes'ûd
İlk muhacirler kuşağından, çığır açan yöntem mimarlarından biri
olarak bilinir. Yol gösteren Kur’ân hafızı, genç öğretmen, ikna edici fakih,
ak ve karanın sahibi, her konuda ilk olan ve içlerinde en rahat ulaşılan, en
faziletli birisi. O bir dost, bir lider, bir vezir, herkesi kollayan, Görünen’i
gören, sözünde duran ve duası reddedilmeyen Abdullah b. Mes'ûd.
Derler ki: Tasavvuf, Görünen'i görmek, sözüne riâyet etm ek ve
saldırılara direnmektir.
Takrîb 3526, Takrîb 3528, Takrîb 3529, Takrîb 3530, Takrîb 3531,
Takrîb 3532, Takrîb 3533, Takrîb 3534, Takrîb 3535, Takrîb 3536, Takrîb
3537, Takrîb 3538, Takrîb 3539, Takrîb 3527, Takrîb 3541-3542, Takrîb
3662-a, Takrîb 3544, Takrîb 3545
حدثن ا، حدثن ا أ م ح م د بن إ ن خ ا ق، آ \ ا ] حدثن ا أب و حام د بن جتل ه/ [ ا ")٣٨٨(
بن عل ي ،ح دق ا ا لم سع ود ي ،ص أبي حص ي ن ،عن أبي ع طيه ،أن أثا م وس ى ا لأئع ر ي،
س ود مب ي ا ئ ذ
Ebû Mûsa el-Eş'arî der ki: “Muhammed'in )(sallallahu aleyhi vesellem ashabından
bu âlim (yani ibn Mes'ûd) aramızda olduğu müddetçe bize bir şey
”sormayın.
تجالي ،عن غا م ،ها ،3ت قات أثو موسىت " غثا ؛ ال ث؛من ق ،حدثنا ي ح ش بن رم يا ،عن
Ebû Mûsa el-Eş'arî der ki: “Bu alim (yani ibn Mes'ûd) aranızda olduğu
”müddetçe bana bir şey sormayın.
حدثن ا جرش ،عن ا لأع م ش ،عن ع م رو بن مه ،عن أيي الب حتري ،قا د :قالوا لعل ي حدثا
ن ئ غ وؤ ،قا د " :علني ٤١١^ ١وال ثنه بثإ انثقى ،وكم ى بذللث علئ ا "
ه ن ن ث و د ،غ ذ غ ز و بن إله ،عن أ ي اث ح تري ،ئ ت :نث ب عيي ئ ذ أيي م ، تن
<طال ب عن ا:س م نث ود؟ ه ما ٠٠ :3هزأ الة را 0ثأ وهفن عنده ،وكم ى به
Ebu'l-Bahterî der ki: Ali b. Ebî Tâlib'e ibn Mes'ûd'u sordular, dedi ki:
”“Kur'ân'ı okudu, orada durdu ve bu ona yetti.
([ ")٣٩٣ا /بم \ ا ] حدق ا أ خ ئ د بن جعف ر بن ح م دان ،حدثن ا غيد الل ه س أ ح ن د بن
خا؛ثن ا أب و يعمور ،عن ال ن س ب بن رابع ل ، ] ١٣٠/١عن عند الل ه بن م نث ود ،ثمأ لأ" :
ينبغي ل حام ل ال ما ن أن ئئ ز ن بلتل ه إذا الناسى ئاي م ون ،وبثه ا ر 0إدا الت امس يمطرون ،نب حزنه
إدا الغ امس يم ز ح ون ،ل ب كابؤ إذا الناسى ي ص ح كو ن ،نب صمته إذا الثامن ي حل طون ،لبخشوعه
ادا الغ امس ي حتالون ،ينثغى ل حام ل ا لمناب ،أن بك ون باكيا م حزونا حكي ما خبيث ا علي ما
بكيتا ،ينبغى ل خ ا ل ،١١^ ١أن ال بك ون ■^^ ٤و ال قاب ال ،ز ال صحابا ،و ال صث ا حا ،ز ال
م ح نا "
ص " :إ ي ل آؤة أ ذ أزى ا إل ب لفارغا ،ال قي غ ر ا لمحا ،زال ض ض ر اآل محة "
: “Kişinin, ne dünyası, ne de âhireti için bir uğraşنكل ibn Mes’ûd der
”içinde olmadan öyle boş boş durmasından hoşlanmam .
([ ")٣٩٥ا /م“ ا ا ] حدثن ا عتد اللي بن م ح م د ،حدثن ا م ح م د بن شئد ،خ ا؛ثغ ا أبو بكر
Abdullah b. M es'ûd der ki: “Dünya işi olsun, âhiret işi ©lsun hiçbir şeyle
uğraşmayıp boş duran birini görmekten nefret ederim.”
م ؛ محت اشت " الم أتثئ أخ١١ ؛:ق ا د، ص خقة،م م ح ض ا،ث ا زأيل;ة
وخدءث،م و
حم د اللؤ بن أ خ ن د بن3 د ا:ك يقأو ل مال ئ ز ب به ا ر " وش م ع ت أث ا بكر بن،حيثه ق ل
وههن ا ساعه، ا ل م عئزث ال ذ يي ج لس ههن ا ت اغه: ح ك ي لي عن ابن غث ة أثت ه ا د: م ح
م ذت ث " ما: ءات، ض ت ي ال م، ض و ة ،غ ذ مح ب ،ست خدت ث ا،خ الن ئ بم ش
" إن:عتد الل ه س م نث ود هأا ل : محا د، عن مع ن، عن مشعر، حدثن ا وكيع، ح دبيي أيي
قأوعه ا ه انغ و ؤيايه ا ال ذين: مادا ش م ع ت الل ه ققأو ل، أن ث انن خ ا ؛ ث0انثت إ ع ت أن ئك و
خ ا؛ثن ا إشث ا ق بن، خ ا؛ثن ا ال دبر ي، حدثن ا شقت ا ن س أ ح م د ] م م ا/ )" [ا٣٩٩(
Abdullah b. Mes’ûd 143
لي س ال بيوت م ن ال خ ز ال ذ ي ق س فيه { ] ١٣١٨م ن كتا ب اللؤ ق ئ^ ،نإن ائي ش ال ذ ي
^" ،٤ك ح زاب انئ ت ال ذ ي ال غ ا م ز ثق ،نإن ال غي طا ن يخ ر ج م ن ائئ ت فيه م ن كثا ب الل ه
ibn Mes’ûd der ki: “Bu Kur’ân, Allah’ın verdiği bir ziyafettir. Kimin
ondan bir şey öğrenmeye gücü yeterse öğrensin. Zira en hayırsız ev içinde
Allah’ın Kitab’ından bir şeyin olmadığı (okunup öğretilmediği) evdir, içinde
Kur’ân’dan hiçbir şeyin bulunmadığı ev, tamircisi olmayan harabe ev
”^kara sûresinin okunduğu evden çıkıp gider.؛gibidir. Şeytan, B
عئد الثؤ ن م ح م د العئس ى Cحدق ا عند الؤ ح م ن س م ح م د ا ل م ح انيء ،خ ا؛ثغ ا ف ارون بن
مة ،غذ ئ د ال مب ن ي ا لأنزد ،غذ أيي و ،قات :قات مه د اش " :إئت ا ف ذ و اقل وث
Abdullah b. Mes’ûd der ki: “Kalpler kaptır. Onları başka şeyle değil
”Kur’ân ile doldurdunuz.
الثي " :في ن ٣ ١ ئ ه ا و 3ئ غالي ،ص م ن :س ض ال ز ،ق ات :قات ثي جإ ؛ <ا ت
م، ح م د الله بن أ ح م د بن حدثن ا بكر بن م ال ك ، و ([ -) ٤٠٢ا /ا“ ا ا ] حدثن ا أ
ح د ش أبي ،حدث ا م ح ئ ذ بن ك م ،ح دقا يزيد ث م ابن أيي ر م ،غذ إب راهي م ،غذ
ئ ال م " :ثثثئ وا ا ل ع لأ ،قإذا ع ل م ثاغن لوا " ه ن ة ،قات :قات
قا د: قا د، عن عدي بن عد ي، حدثنا معاوية بن صالح، حدثن ا ع د الؤ ح م ن،ح دثني أيي
س ح نثاد ؛ا
ibn Mes’ûd der أكل: “Bilmeyene yazıklar olsun. Allah isteseydi ona
öğretirdi. Bildikten sonra amel etmeyene de yazıklar olsun.” Adiy, ibn
M es’ûd'un bunu yedi defa tekrar ettiğini naideder.
" نن ا غ بم ث ؟
نا ذا ع م ك ج،تنآد م: ن ا با أ خن ث ال مب ي ث ؟ ا، سآدم:نا و ك ي ؟ ا
" ي ت ى اي إل 'كا ن ت ئ ة ل ئ خ ي ئ ة يغ طه ا
İbn M es’ûd der ki: “Bana göre bir kişinin öğrenmiş olduğu ilmi
unutmasının sebebi, işlediği günahlardır.”
Ebû Nuaym diyor ki: ibn Mes'ûd dünyanın, aile, çocuk gibi
nimetlerinden mahrumdu. Nefsini, hallerini ve davranışlarını eleştirirdi.
Allah'ın verdiği tevhid nim etinden memnundu.
Abdullah b. Mes’ûd 145
Derler ki: Tasavvuf, nefsi kurtuluşa teşvik edip havf ve ecâya
yücelmelctir.
ح د ي أيي ،حدق ا ل ا \ /م ا ] همح أ ء صر ثنيت بن أيي زياد ،ص أيي ج س ه ،قات :قات
; “Dünyanın sefası gitti, kederi kaldı, bugünل ط Abdullah b. Mes'ûd der
”ölüm her Müslüman için hediyedir.
هغ أبو حدثتا ج م ، بن محم د حدثنا م ح مد، بن ع ت د الل ه حدثنا [ ا \ /م أ ا] ( - ) ٤ ٠ ٧
بن أ ي م حق ،حدقا عئد ال د ثذ إدري س ،غذ ثريد بن أيي ريا د ،عن أيي ج حيم ه ،ه ادت
> مه د| '٠ : ^ ١د ما االثئ؛ا ^ ^ ،،٢د ه ب صمؤه وتقي كذره "
دا 3
Abdullah b. Mes’ûd der ki: “Dünya, duru suyu gidip geriye çamuru
”kalmış bir su birikintisi gibidir.
محي ، ^ ١قا " :3ي خ؛ذا ا ك موف ان :ش ز ث واق ي ،ؤا:دلم^١؛ إن °ئ ؤ ؛ ال ف ش أو مح و ،
زن ا أثا ثيب ابه م ا ابتل ي ت ،إن * كا ن الغنى إ ذ فيه للغعئفت ،نإن " كا ن ا لم م إن فيه لل ص ر٠٠
حمدثى أبى ،ثتا ثريد ،حدبنا ا لخنع ودي ،عن عزن بن حم د الثؤ ،قا :3محات عتد الل ه " :ال
ح ت بذ ر وت ه ،ز ال ي ج ئ ي ذ ق ^ خ ر ي ك و ن ه ئ ئ أ خ ء ف ه
ت و إل ؛ن ا ن ت ب ع عب د ح م م ه
م ن الغنى ،والتواضع أ ح ب إثه ص ال ئ ز ف ،نخ ش لآكو 0حام د ه ؤدائة عنده شواء "،
^ ع م ده فى ا ل حى شراء١^ حام د ه
Abdullah ط. Mes’ûd der ki: “imanrn zirvesine ulaşmadığı müddetçe kul,
imanın hakikatine eremez. Fakirliği zenginlikten, tevazuyu onur sahibi
olmaktan daha çok sevmedikçe, kendisini öven ile yerenleri aynı değerde
görmedikçe de imanın ziı^esine erişemez.” Abdullah’ın öğreneileri onun bu
sözünü şöyle açıklamışlardır: “Kişinin, helal kazanca dayanan fakirliği haram
k^ançtan gelen zenginlikten, Allah yolunda mütevazi olmayı, Allah’a isyan
üzerinden gelecek onurdan daha fazla sevmesi, hak konusunda olduktan
sonra kendisini öven ve yeren kişileri aynı değerde görmesidir.”
ض اخلا ر ت، غذ إئزاه م الي م إ، عن ا ش م، خدتثا أبو تثاويه، ال م ئ ث غ م ا لخبمئ
ظ م جون4 ظ أص خ عند آ ل عتد ال أ، ي ة٩ " ؤائبي> ال:ط اش 3 قا: ئ ت،ي شؤتد
يش ر ك V 4 ي ذ ال ث أن عب م قد ه أة ،ن وج به م غ يدئغ j أ ،ي ا بؤ ش 1 ببب ز
م
ج أن
ف ه اا به
Abdullah (b. Mes’ûd) der İri: “Kendisinden başka ل1 ينolmayana yemin
olsun ki Abdullah’ın ailesinin yanında Allah’ın, aracılığıyla kendilerine
hayırlar (mal) getirecek veya kötülüğü kendilerinden defedecek bir şey
kalmadı. Ancak Allah da biliyor İri Abdullah, ona hiçbir şeyi ortak
koşmamıştır.”
Abdullah b. Mes’ûd 147
( ] ١٣٢٨ [ ")٤١٢حدثن ا أ ح م د بن جعف ر ،خ ا؛ثن ا عتد الل ه بن أ ح م د ،خدبيي أيي،
ب ح اننقثي ؛ ئ أ م ن رن أ ، ؛ ^ ب ^ ١ ح! ص أ ص هن
م أن ب ج أ ظ : ^ عئد ١ عند ر ج ئ
لء ثبمث " مبي ق ث ة إ ي ،ئ دت ق ا 3م ح ذ ال د " :تك ن İİUİزبت زق لن أثت ٩
( ١٣٣/١[ -) ٤١٣ا حدثنا نأي ن ا ن ن أ ح ن ذ ،حدق ا ث ح ث د س علم إ ال صايغ ،خ ا؛ثن ا
مشب د س من صور ،خصت ا أب و معاونه ،حدثن ا ا م ^ بني حيى ،عن ا لخثن ،قا د :قأا ل ع د
الله س نن ث ود ٠' :ل و وه م ت ص ا ل حغة والن ار ،مم ي ل لى :ا خ م نخقزك م ن آيه ما ثكون
ibn Mes’ûd der ki: “Cennet ile Cehennem arasında durdurulsam ve de
bana: «Tercih senin! ister Cennete ister. Cehennemde gir veya istersen kül
”olmayı seç!» dense, ben kül olmayı seçerdim.
طءتثا م حه ،عن ا م ح م ،ص إ و م م الي م ؤ ،أن اخلا ر ت ئ شؤم، ذاؤذ ال ئا ي ؤ ،
ض لخمتأ ال ي\ت غش أ ي ي " قات :قات اتق منق ود " :ل ؤ ه و ن
İbn Mes'ûd der ki: “Benim ilmimi (bildiğimi) bilseydiniz yüzüme toprak
”atardınız.
( “) ٤١٥ل ١٣٣/ ١ء حدثن ا ع د ال ر ح م ن بن الجثا س ،حدثن ا إئزا؛بيلم بن إشحا ق ال م ب ي ،
حدفنا أب و الول د ،,حدق ا متارك بن محال ه ،ض ا لخنن ،ها د :حدثن ا أبو ا الثحؤص ،ها;،3
ب ح ك غلى م ر ن ت ه ود ،وعنده بن ون د الل J^UfT 4الدد\نير ،ئجعق Iئئ ظن إآئه_^ ،ق ط ن ، ٩
حإ ي و م بهز؟ " ،ئ ك :وثل ه ل ال ث.يد ؛ الب م م هؤالء؟ يئخ زف ق م ه ا٠٠ :3
148 Abdullah b. Mes’ûd
' الن أ طون ق ض ت يد ي م ن تزاب٠ : مما ل،م غ ف بئت ل ه قصير قد عئ س فيه حتثا ف
< حدثن ا، حدثن ا إئزاي إ المبي، ا حدثن ا عتد ا ل ر حم ن ين ال م ا س١٣٣/١)" ل٤١٦(
أثت "ى ن: ض !بن م ن غ ود، ن1عن أ ي عت م عن، ح د ظ إ<ئ م ا ءيد،م شدد
، ب م قذف ن أذ ى بعليه، إذ شمس ى على رأس ه عصف ور، و ج ما ل نثق مئه م ا ول د ” كا ح س ن الول د
"م حل م وز
T avsiyeleri ve N asihatleri
حدثن ا، خ ا؛ثن ا بشن بن مو ت ى، ] حدت ا ث خ ئ د بن أخن ت بن ا لخض١٣٣/١ )" ل٤١٧(
: قا د، ح دئن ي عتد الثؤ بن ال ول ي د، حدثن ا نع ي د بن أيي أثو ب،أبو عئد ال ؤ حم ن ا لممر ئ
وأعن ا ل، في ا جا ل منقوص ة، " إم ك م في م م ال م والنه ا ر: ا قثت إ ي١٣٤/١ يأمول ألل ل
Abdullah b. Mes’ûd 149
م حف و ظ ة ،زانن ؤ ث يأ ي يغثه ،محس يزرع حتزا ي وش ك أن يحص د بخته cوم ن ثرزغ ق وا
يوش ك أن يحص ذ م دا م ه ،ول ك د زايع م ئ د ما ززغ ،ال ينب ئ بطيء ب ح فإه ،ؤال يدرك
غ ،ه لع1ل ى أء ط 1ه ،زنن وقي فؤ؛ ،شبع ؛ ر حريقس ظ نم م د ر ته ،محس أعط ي
: Abdullah b. Mes’ûd oturduğu zaman şöyle derdi: “Sizlerل ط Huceyre der
.gece ve gündüz sayılı günleriniz içinde belirli amelleri yapar durursunuz
Ölüm size ansızın gelir, iyilik ekenin hayır biçeceği, kötülük ekenin ise
pişmanlık biçeceği gün yakındır. Her ekene ektiğini biçmek vardır. Yavaş
davrananın nasibini kaçırmadığı gibi hırslı da kendisine takdir edilenden
başkasını alamaz. Kim başkasına iyiliklerde bulunursa Allah ta ona
iyiliklerde bulunur. Kim şerden sakınırsa, Allah da onu korur. Takva
sahipleri efendi, fakihlerse önderdir. Onlarla arkadaşlık etmek ise
”güzelliktir.
محا د عئد الل ه ” :ما م د ف أ إ ال صمنهت وماله غارثة ،والص نفن إلث ج ذ ،واخل اوية ؤ ا ة ا ر
' ص -
بن ( “) ٤١٩ل ١٣٤/١ا خ ا؛ثت ا ت خ ث د بن عل ي ،في ج ماعة Cقالوات خ ا؛ثغ ا عتد الله
^١ح ي ث
ع ل م ني 'ك لما ت ج زاثغ ثواثع ،ممات " :اعتد الثت ؤ ال تشرك به ف بجا ،ورت م غ^ ١
زات ،زنن جا ءك ب ال ح ق محا ق ز منه ،نإن ءقا ن بع يدا بغي صا ،زنن جاءلف بان ا ط ل ثا زدد علته
3 ا
ق : قا ت ،عنرو أيي ص ،م حذق تن تو ت ى ص ، م ؛ ئ خدتثأ ، ^ ١ ئ ظ خ د ك
" ورب ق ي ئ و رت لخزى ن ي ال، واتاط د م حفت نب ي، " ا ل حى ميت م ري: ^ ١عئد
Abdullah b, Mes’ûd der ki: “Hak, ağır ve sağlamdır, batıl ise hafif ve
ل ك سإ1'ل ض ك, Nice şehvet de vardır ki, sahibini uzun üzüntüler içinde
نبشر بن، خا؛ثنا علي بن حم د ا لخزيو، أ م ا ] خا؛ثنا ن شا ن س أخن ت/ [ ا-) ٤٢١(
، ص عيس ى بن عقثه، عن ثريت بن حقا ن، حدق ا ا لأع م س، ق ا الت حدثنا أب ونعت م، م وت ى
ي ت ا غلى ف م ا لأرض، " زالثؤ ا إل ي ال إل ة إ ال ئؤ: قات محن الثؤ ئ ت ت ق:ظت
ب ن ب ن ها ن
م أ ح وج إ ر طولب
" إن بقل وب:ث وب قات هم د ال م تق: قات، م ص، خ د ك ت ت، خ ال ئ ي م
ؤذع وف ا عغذ، 1 ئا غثين وث ا عند شهوته ا وائال ه، ن للمل و ب فتن؛ ؤإ دبا را1 ؤ، ن ه و ه ئ ق ا ال
٠٠ زن ا ح ز في ي ف من شيء م ذعه، و حزايز الئل و ب " : قات ع د الل ه: 3 ظ، عن أبيه
، قع ي ب الثامن ب ن بل ب رقابه م و صحته م،س ود نا س م ن ال د ه اشن إ ر عبد الل ه بن
زثلم ؤن، وأم زضهز هلتا، " إدك م ثزؤن ال ك افر م ن أ ضخ القاسي ح سما: سات عثد ال ثؤ:محا د
ت بوئدكز ن ض خ ت ص
قزر ، وائت؛ الثؤ، وأمزضهز جشئ ا، ا ل م ؤم ن م ن أ صح الن ا س ئاي
0مره ح ي ث ال تآكل ه الث و س نثهنا غ م ن ك م أن ي ج ع د،؛ عثد اللهل " م ن ا3 ت ثما3 د ا، م ح ن ة
خ ا؛ثن ا أب و ن ع ئ د الع زيز، عئ خ ا؛ثن ا ذ، أ حم ن ئ أ ،نا ن ح دث ن ا (] ١ ٣ ٥ ٨ [ “) ٤٢٦
ش ود ،عن
حدثن ا أب و حليم ة ،حدثن ا أب و ال ول د ،خ ا؛ثن ا شية ،عن أيي إ شخ ا ق ،ص أيي ا لآ
Abdullah (b. Mes’ûd) der ki: “Salih kimseler birbiri ardınca göçüp
”giderler. Geriye ne bir iyiliği bilen, ne de kötülüğü reddeden kimseler kalır.
( [ -) ٤٢٨ا /م“ ا ا ] خ ا؛ثن ا حبي ب س ا لخنن ،خ ا؛ثن ا ع من بن حف ص ،خ ا؛ثن ا ع ا صم
ال مب ن ،قات " ي غلف قلق ،زا م ح ،بمائل ق ،نائلي ظ ى ذ ك ر خط بجاف "
Kâsım der ki: Bir adam, Abdullah’a: “Ey Ebû Abdirrahman! Bana öğüt
ver” deyince, Abdullah adama: “Evinde otur, diline sahip ol ve günahını
hatırlayıp ağla” dedi.
( [ -) ٤٢٩ا /ه م ا ] حدثت ا أبو اشحا ق ابناه م بن م ح م د بن حتزه■ ،خ ا؛ثغ ا م ح م د بن
ي حيى بن نلي ما ن ،حدثن ا عا صم بن علي المسع ودي ،عن ا لأع م ش ،عن أيي نابل ،قا دت
ش م غ عتد الل ه زي ال ،تق وت :أين الزاهدون ي ال د قا ،الؤاغتون فى ا ال خزة؟ ق ات خ د الل ه:
ه زم ب زن ر د ؛ ئ ي، ز محث اب؛ه ا ائ ض أ صت، زأك و ي الة، " أقي أ ك و م ؛انا: ة د
ز؟نن ي ي، " ئ ز ء ي أزنت ي الد ي:ل مب ن؟ لأل1 ا ت ر: إل ي أ:ئرا، ق،" م محتب
" اآلتيتق
ضر، نثئ ب
بن ا م ع عن الت ال، حدثن ا شقيا ن، حدثن ا ابن ائئثا زك، حدقا ث خ ئ د بن تق ا م
ئ م ن كا ن ت زاخته في، فيئ لل نوم ن زاخة دون لماؤ الل ه٠٠ :) اثن منث ود3 محا:3 د ا،^؛£١^
ibn Mes'ûd der ki: “Mümin için Allah'a kavuşmanın dışında rahat
yoktur. Allah'a kavuştuğunda rahat edeceğine inanan yolunu kat etmiş
sayılır.”
Takrıb319
حدثن ا هم د الله بن أ خ ن ذ بن، ا خ ا؛ثن ا أ خ ن د بن جنفي بن ح م دان١٣٦/^ ل-) ٤٣٣(
نإداص ش صال ةCبم دمحق ض منه محن ح م ه ا عن شمال ه نإدا،أ ح د” كز صابئ ا ثلتتز ج ز
" أؤ ص و ئ ؤ عا م ح م حا ي نا ج م
Abdullah b. Mes’ûd der ki: “Biriniz oruçlu bir şekilde sabahladığı (veya
oruçlu olduğu) zaman (oruçlu olduğunu belli etmeyip) evinden çıksın. Sağ
eliyle sadaka verirse bundan sol elinin bile haberi olmasın. Sünnet veya
nafîle namazı kılacağı zaman da bunu gizli bir şekilde kılsın.”
عن عبد، عن أبى ا ال ح و ص، عن سلم ة ئن محئ ل، ض ا الحت ش، ح د ق ا نابذة، بن غ ز و
ؤن ”كنت م ال بد، كث ز نحز0 وإ، ؤن ؛ م ن م، جال- ال م ئد ن أ ح د م دينه ر٠' :3 ئ، م
Abdullah b. M es’ûd der ki: “içinizden hiç kimse, iman ettiğinde iman
edecek, kâfir olduğunda da kâfir olacak şekilde dininde birini taklit etmesin,
illa-ki birini taklit edecekseniz ölü birisini taklit edin. Çünkü (taklit alman)
diri birisinin fitneye maruz kalmama güvencesi yoktur!”
أ ال ل ث ز ث إ، ظل ق طوا ü\J ، ث: " أئ ا نع القاص إي ائثذؤا ائثن: ف و د:ال مب ن؟ قات
عن عئد، ^ ؛١^ خ اث'نن ا إ ئ خا ق بن، أ ح ن ذ بن Û'مأا] حدثن ا شلت ما//')" [ا٤٣٦(
" ث ال ث: ه ا د، عن ابن م ن ق ود، عن لمي م حذق، عن أيي إ ت خ ا ق، عن تغني، الوراق
ز ال م،ي ئزم' ا كا ت ة
بي ط ي م حا ق ي ئ ز ال قث ؤ ر ال ق، م ه م ال ا إل ن ال م
بي اللق غر غم ي
ال م، ؤاوايقت اشلن فت ك غلتها محنث،زبد قؤئا إال باء تغيب
" ال د ي إ ال ' ت ي ظ م م ب ي ا لآخنة
ibn Mes'ûd der ki: “ü ç şey için yemin edebilirim, dördüncüsü için de
yemin edersem doğru yapmış olurum; Ailah, İslam'da nasibi olanla
olmayanı bir tutmaz. Dünyadayken Allah'ı dost edineni kıyamette Allah
başkasına havale etmez. Bir kimse ancak sevdiği toplulukla birlikte gelir.
Yemin ettiğimde yerinde yemin etmiş olacağım dördüncü şey ise; Allah bir
kulun ayıbını dünyada örterse âhirette de kesinlikle örter.”
" نا ا ط ب ن القاص ثزم: قاف، غ ذ ئ د ال م، غ ذ أيي زا م، م م أو ان غ ذ أ ي ان
ب ح و أ ن ث ى مئ
ؤظ ي ف م أ ح د م غش ظ أص،الؤ؛ا ن ؤ | ال بم ش أثة ء ذ ثأ و ف ي ؛ لأي قوى
أخثزني إيا س: مح ا د، حدق ا ا نمتث ب بن زص، حدثن ا حبي ب بن حب ا ن،حدثن ا بكن ن بكار
،ال دثا زاء ال ه به يؤم ا ل م ا م ة م ن زاؤى٠٠ : ثق وتآ، ش م ع ت ابن مث عود: قات، اي ج ئ
وم ن، زنن بمتئا وأل س ل م ا يصع ة ال ق، ^ به يؤم ا ل م ا ئة١ ض نن م ع زنتن ينس خ في
) هم د3 فا: 3 ظ، حدثن ا عئد ا ل ر ح م ن س عثاس، خ ا؛ثن ا ع مزو بن ثا ب ت ا بكن بن-حلثت
ا لخديث ن ك ز الل ه ،و جير الق ص ص ، ٥١^ ١و حير ا الي ور ع واقبه ا Cوقؤ ا الي ور ثخذئاثف ا ،زتا
غنى ال م ،و ح ر الراد ال ق ؤ ى ،و حيث نا ألم ي قي اقل ب ا م حق ،واونب م ن ا ل م ،وت ر
م ن ش ي ة ب زا ل ئ تا حتال ه ا ل سهنان، وال ش تا ء إثم، و ج نا ع م وال ح غ ن ى الم ن ب ، ا لعم ى
و ال ق تد زلا ئ:ز ا، م ب ة إلا أ م ال ت ق لا س ذ ئ ال ؤ ، ه م الجا غ و ح م ذ وا ال ي ث و ن ،
ز ن ن يغم ز يغف ر الثة يأ ج ره الثت، ي ك ظ م الثتفل زنن عنة، يع ف ن الثت ب ن
م وم ن ذ م ه، ممة " ك
J U؛ ال م ح ل زقي ص ال جا ، ب س ا ل ه وقي اه، م مة اوزئة غ ش جز
ت و س ه،
" بي ال ق
بص الثت ،وس م
ال غي طا ن م
Ammâr b. Yâsîr
Onlardan birisi de uyanık ve açıkgözlü Ammâr b. Yâsir. İman ve
yakinle dolup taşan, fitneler döneminde sağlam duran, zillete ve belalara
karşı sabredip direnen İçişi. Çabuk davranan ilklerden olup Peygamber
vesEİlem ) zamanında isyancılara karşı savaşa koşmuştu. Güler yüzlü
(sallallahu aleyhi
عن أيي،، عن عهثاؤ بن الث اب يC حدثت ا حال ذ بن عبد الل ه،حدثن ا ي حيى بن ا ل ح ماني
حدثن ا، ^ ^ ١ حدثن ا ا لخشن بن علي، ا ا ا ] خ ا؛ثن ا نل بما ن ب ن أ ح م د/ )" ت ا٤٥٣(
والثوم ألم ى ا أل حثه، ص د ق الغث ززن وئت:؛3 م أ ها،بنة يشنا ب ثما ئبم د ح م ن ل ثن
، ٠٠ ' إ ة اخز ف يء تزؤذه م ن ال دقا م نحة ث ن٠ :ه محالأ إن نن و ل الل ه،م ح م دا و ص حثة
Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbından Ebû Sinân ed-Dûelî der İri:
Ammâr b. Yâsir'i görmiiştüm, (Sıffın’de) içecek bir şey istedi. Kendisine bir
bardak süt getirdiler. Onu içti ve “Allah ve Resûl'ü doğru söylemişler, bugün
sevdiklerime; Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) ve ashâbına kavuşacağım.
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) «Dünyada son içeceğin şey bir bardak süt olacak»
demişti” dedi. Ardından şöyle devam etti: “Vallahi bizi hezimete uğratıp
160 Ammâr b. Yâsir
عن الحا ر ث بن، عن إئزاهب ا ل سم ي، عن ا ال عن ش،ن ف ةا'ن خ ا؛ثن ا ،تن ي ح ي ى° ح الب
" المح أ إ ذ:م ث ;لغة ق ا ت، بما ر إ ل محن تن ا كئا ب ز ث ى ز ي د: قا ت، ش ؤ م
ص غ ا ئدا و ك ا ن ء ئ،حؤ ؤا م طويل ا لخزي، ب طويل ال ئ٠٠ ء ن غث ان ئ م م: ئت
"ث بال د ش
، حدثن ا عئد الله ى أ ح م ذ بن ح م، ] حدثن ا أثو بكر بن مال ك١٤٢٨ [ -) ٤٥٩(
" الله م: أثة قأ د ؤهؤ يس ر غ ز ق ط ا لمر ا ت، عن ع ماو، عن عبد ال ر ح م ن بن أئزى،أئزى
Habbâb b. el-Eret
Onlardan birisi de gözü açık ve ilklerden, imrencelere maruz kalıp
imtihana tabi tutulan Habbâb b. el-Eret Ebû Abdillah, Zühre Oğulları'nın
,kölesi. Cam gönülden isteyerek Müslüman olmuş, hicrete koşmuş
mücahid yaşamış ve İslam'a şükrederek sağlam durmuştur. Ağıt yakıp
ağlayanlardandı, vücudundaki hastalıktan dolayı dağlandığında ağıtlar
yakmış, payına düşenle imtihan olduğunda ağlamıştır. Erken davranan
)Muhacirlerin fakirlerinden biriydi. Devamlı Resülullah'm (sallallahualeyhi vesellem
meclisinde bulunup teselli bulanlardandı. Kendisi ve arkadaşlarıyla ilgili
,Sabah akşam Rablerine dua edenleri kovma”1 âyeti nazil olmuştur“
Allah'ın zikriyle teselli olur, Feygamber'den ) الأروالواا^ةaleyhi vESBİlem) ayrılmaz ve
devamlı meclisinde bulunurdu,
ل آأ *! س3470
1En'âm Sur. 52
162 Bilâl b. Rebâh
غذ أيي، غذ أمح ه، حدقا وك خ، حدقا ي حيى ب نآ د م، ^ ^ ئ ذ علي ا كت زا خ١ ها
أ ي عتد الل ه بن مع نئ ود نئأئت غ ذ ط س م ال ئ غ زا ؤ ؟ ه ا دت: ا3 ظ، دي ب
غ عن مع،إن ح ا ى
B!lâ! b. Rebâh
Onlardan birisi de ibadetine düşkün, yalnız yaşayan Bilâl b. Rebâh.
Fazilet sahibi ve geniş gönüllü Ebû Bekir es-Sıddik'ın azadlı kölesi. İslam
uğruna işkenceyle imtihana çekilenlerin lideri, Peygamberlerin Efendisi
Resûl-Ü Eminin haznedarı, sevip erken davranan, tevekkül edip güvenen
kişi.
Derler ki: Tasavvuf, bağımlılıkları bırakıp güvenli olana sarılmaktır.
حدق ا أ ح م ذ، حدق ا ا ل ح ن ت ن بن جعمر، ] حدت ا أبو بكر القلئ ح ي١٤٧/^[ -) ٤٧٦(
”كا ن ع م: قات، عن جابر، حدثن ا ابن ا ل م ح در، حدثن ا عئد الع و م الن ا جش ون،س يون س
Câbir der ki: Ömer b. el-Hattâb şöyle derdi: “Ebû Bekr bizim
efendimizdir ve efendimizi yani Bilâl b. Rebâh'ı azad etmiştir.”
EbûZerel-Ğifâri 163
Takrîb 3442, Takrîb 3443, Takrîb 3444, Takrîb 3445, Takrîb 3114,
Takrîb 3761, Takrîb 3762, Takrîb 3859,2357, Takrîb 3446, Takrîb 374,
Takrîb 3447, Takrîb 3448
Suheyb b. Sînân
Onlardan birisi de ilk muhacirlerden, misafirperver tüccar, malına
karşı fedakâr, nefsine karşı acımasız, dinine karşı mantıklı, Rabbine için
koşuşturup duran Suheyb b. Sinân b. Mâlik, hiç duraksamadan Allah'a ve
Resûl’ünün davetine koşmuştur.
Derler ثكل: Tasavvuf, usulüne göre davranmak, lüksü terk etm ek ve
visâle hazırlanmaktır.
Takrîb 3502, Takrîb 3503, Takrîb 3504, Takrîb 3505, Takrîb 3763,
Takrîb 3501, Takrîb 2211, Takrîb 3500, Takrîb 1808, Takrîb 2126,, Takrîb
2662, Takrîb 4273, Takrîb 4401, Takrîb 4179, Takrîb 3634
Takrîb 3454, Takrîb 3455, Takrîb 3457, Takrîb 3459, Takrîb 3460,
Takrîb 3456, Takrîb 1752■ Takrîb 281, Takrîb 2811, Takrîb 2672, Takrîb
303
حدت ا عتد الل ه بن م ح م د بن، ] حدثن ا ئ خ ئ د بن أ ح م د بن م ح م د١٦ ٠/ ١[ “) ٥ ١٦(
حدثن ا، ح دق ا صمزة س ت غ د، حدثن ا ا لخشن بن إ ن ما عيد بن ناشد الرمل ي،مإ-عتد اثكرإ
و كان وا مت س م ون ن ا ل عتد، ؤدعؤئا وربما زؤيثثا، اعزموا ديء كز: مما ل، ث أ قا م، در م ز ن ة
نقا دت زنا يدريلث يا ابن الثه ودية؟ لي ودن صا ح ب، مح تجب أب و در ؤرئغ ا ل م حا غش كئ ب
Ebû Zer'in yeğeni Abdullah b. es-Sâmit der 1لك: Amcam (Ebû Zer)'le
birlikte Hz. Osman'ın yanma girmiştik. Amcam Hz. Osman'a “Bana izin
ver Rebeze'ye gideyim” dedi. Hz. Osmân “Tamam git. Sana zekât
mallarından da veririz, yaşar gidersin” deyince, “Onlara ihtiyacım y©k, Ebû
Zer'in hafif yükü kendisine yeter” dedi. Ayağa kalktı ve “Siz dünyanızla
uğraşın, bizi de Rabbimizle ve dinimizle başbaşa bırakın” dedi. O sırada
.Abdurrahman b. Avfın mallarını paylaşıy©rlardı. Yanında da Ka'b vardı
Osmân, Ka'b'a dönüp “Bu malı kazanan kişi hakkında ne dersin, ondan
sadaka verip çeşitli yerlere yardım edip durmuyor muydu?” diye sordu. Ka'b
Ben onun hayırlı olduğunu düşünüyor ve ümid ediyorum” deyince Ebû“
Zer kızdı, asasını Ka'b'a vurmak için kaldırdı ve şöyle dedi; “Nereden
,biliyorsun ey Yahudi kadının oğlu? Bu malların sahibi kıyamet günü
kalbinin içini akreplerin sokmasını bu mallara sahip olmaya tercih
edecektir.”
E bûZer el-Ğifârî 165
وه و جالس غش، وث حثة ائزأة ثق س ح م اء، نأي ت أبا دؤبالؤبذة في ظلة ل ه شؤداء: قا د
ائخن ن لل ه ال ذ ي يآم ح ذ هأإ م ن: ممات، إثلق ا م ؤ نا سم ى للف ول د: مم ي ل ثق4قطع ة جواليى
قادت لأن، ثب ا ح ذ ت امأه هم ز هذه، يا أبأ دو: قالوا، ويدخزهز في ناي التقاء،دار القثاؤ
حدثنا ،أ مام ه أيي بن الحا ر ث خا؛ثغا ،ح ل ا ب بن بكر أبو حدثنا ] ٥ ١ ٨ [ " ) ٠ ١ ٨ (
عأى ن ح د أثة ل ؤ ح ب ى1 ء1 أش ئ أيي ص أبي ص ،ظدة ح د ظ ، م1 ه ث خا؛ثنا ، ن1 عه
أثن ا لمءجام < د \■عل ته س ث ،قنثة <تؤدا ء ثة 3 ؤعنتده ا مزأ ، و ه و با و ذ ة ذو أيي
حنالثا ا"ةدار أخزى أن ك ي ؤ م ن أن ئأئ عمحه ونح ن نز'ؤن- ش عمحه زقي أ° ؤأة إن،ومزت
olmayan bir hanımı vardı. Ebû Zer bizlere şöyle dedi: “Bu siyah kadının
benden ne istediğini görüyor musunuz? Irak’a gitmemi istiyor! Irak’a
gidecek olsam İraklılar dünyalıklarıyla yamma gelecekler. Oysa dostum
(Resû^lah) bana Cehennemin üzerindeki köprüden önce kaygan ve inişli
bir yolun bulunduğunu bildirmiştir, öylesi bir yolda ise sırtımızda ağır bir
yük değil, hafif bir yük varsa kurtuluşa daha yakın oluruz.”
، حدتما عتد الل ه بن أ ح م د بن حئت ل، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك١٦١/١ ل-) ٥١٩(
تج ف:3 ظ، عن أيي بكر بن ا لمم ك د ر، حدثن ا م ح م د بن ع م رو، حدثن ا ثنين، ح دبئي أيي
ئ أ إ«ي لأو ح ؤمحث، بص د ن ت علتن ا ب خذننه اÜ وت و اله، م روح علتن ا و ج م ن،نتن؛ زى بؤ
" اقف ل
Ebû Bekr b. el-Münkedir der ki: Şam valisi Habîb b. Mesleme, Ebû
Zer’e üçyüz dinar gönderdi ve: “İhtiyaçların için kullan” dedi. Ancak Ebû
Zer parayı getiren adama: “Bunları ona geri götür! Beni Allah yolundan
saptırmak için bunlardan başka bir şey bulamamış mı? İçinde barınacağımız
bir çadırımız, ihtiyaçlarımızı karşılayacak birkaç koyunumuz ve lütfedip
hizmetimizi gören bir eşimiz var. Bundan fazlasına sahip olmaktan da
korkarım!” karşılığını verdi.
Takrîb 1368
حدثن ا، حدثن ا عند الل ه بن أ ح م د بن ح م، ] حدثنا أبو بكر بن ماللش٠٢١[ -) ٥٢١(
إلقة والل ه نا مدك م ئ أخي إ ال زقن ث ن ي ق بشيء منه ا عثري،" "كهيئة نا ركته فيه ا
EbûZerel-Ğ ifârî 167
Ebû Zer el-Ğıfârî der ki: “Kıyamet gününde Resûlullah'a (sallallahu aleyhi
بن أخنت بن ع ن د الل ه ح د ظ ، ئن ج عفر بن ح د ظ أ ح مد ] ١ ٦ ٢ / ١ ل " ) ٥ ٢ ٢ (
Ebû Zer der ki: “Umeyye oğullan beni fakirlik ve ölümle tehdit ediyor,
aslında benim için toprağın altı üstünden daha hayırlıdır. Fakirlik de benim
için zenginlikten hayırlıdır.” Bir adam kendisine “Ey Ebû Zer! Sana ne
oluyor, insanların yanarına oturduğunda kalkıp seni yalnız kakıyorlar?”
deyince de “Onları biriktirmekten men ediyorum da ondan” diye cevap
verdi-
Takrîb 3764
168 EbûZerel-Ğifârî
( “) ٥٢٧ل ] ١٦٢/١حدق ا أثو بكر بن مال ك ،حدثن ا عثد الل ه بن أ ح م د بن حئت ل،
ح دثني أيي ،خا؛ثن ا عتد ا ل صم د 4خ ا؛ثن ا عبد الش بن بج م ،ح د ظ م ق ،أن أي در ،نث
بأبي الذرداء رضى الثت عنه م ا ،وهوسني بقا لت ،مما د " :لم د خ ن ك ال صحن غلى عواتق
الر-جا ل ،مما3أ :إ د 1هؤ بنت أتيي ،مم1ال لت أثو در م ت د ذينف ،مما :،3ظ بيى ،ل ت ك
إل غ ث ت أ ف ق دو ما
Sabit bildiriyor: Ebû Zer, kendine bir ev inşa eden Ebu’d-Derdâ ile
karşılaşınca: “Koca kayaları insanların omuzlarına yüklüyorsun!” dedi.
Ebu’d-Derdâ ise: “Sadece kendime bir ev yapıyorum” karşılığını verdi. Ama
!Ebû Zer aym yönde birkaç söz daha söyledi. Ebu’d-Derdâ: “Kardeşim
Sanırım bunu yapmam seni pek rahatsız etti” deyince de Ebû Zer şöyle
karşılık verdi: “Seni hanımınla gerdekte görmem benim için, seni bu halde
”ev yapmaya çalışırken görmemden daha iyiydi.
( ] ١٦٣٨ [ “) ٥٢٨حدثنا أيي ،وأب و م ح م د بن حقا ن ،قا ال :حدتن ا إرتاه_نإ بن م ح م د
بن ا لخشن ،حدثن ا أ ح ن د بن سع يد ،حدثن ا ابن زغ ب ،قات :ش م ع ت يمحى بن أثوب
وي حر صون غش نا يم نى ،ؤثتر ك و 0تا يتقى ،أ ال حقنا ا ل م كروه ا ن :ائنؤ ت وا لممن "
: “insanlar ölmek için doğar, harap olmak için yaşar, faniلكل Ebû Zer der
şeyler için çabalayıp baki kalacak şeyleri ise bırakırlar! üzerinde iyice
”düşünülmesi gereken iki sevilmeyen şey, ölüm ile fakirliktir.
( -) ٥٢٩ل ] ١٦٣/١حدثت ا عبد الل ه بن م ح م د بن جئ مر ،خ ا؛ثن ا أب و ي حيى الرازي،
^ غذ أيي در ،أق قا 3ت " قي ١ ز م م ن ض ن م ،ولت ه ؛ عبد ^ ١بن
ه ال ك أ ؤ م ؤ ت ،وال وا ر ت ئ ؤ ها أو ث ب خت رها سث ام ز ك أ ن ي ذ ه ب ال ئ ال ق ه شز ك ا ء :ا لم د ر
أ ع ج ز الغ ال ب ة ئ ال ثأ ك و ن ال ت أن اش مملع ؤ أ ث د مي م ،ء إ ن ت ن تا ب ه ا ، نأ تل ف ث م غ يئتفل ز أ ن ثص
EbûZerel-Ğ ifârî 169
" ي تمس ه أ ه دم أ ن ت ئ ئأ ح ن م ي أج ش كن ئ ا-ي
Ebû Zer der ki: Bir malda üç ortak vardır. Kader, hayır mı, yoksa felâket
veya ölüm gibi şer mi getireceğini san^ sormaz. Mirasçılar da bir an önce
başını yere koymam (ölmeni) bekler, ö lü n ce de malım alır götürür, hesabım
ise yine sen verirsin. Elinden geldiği kadarıyla bu üç ortağın en acizlerinden
olmamaya bak! Allah şöyle buyurur: “Sevdiriniz şeylerden sarf
etmedik ؟e iyiliğe erişemezsiniz.”! Şunu bilin لكلşu deve, en sevdiğim
mallarımda^dır ve bunu kendim için, âhirette sevabım almak üzere infak
etmek istedim.
حدثن ا أث و، خ ا؛ثن ا علي بن عند العزيز، ] ح دقا متين ا ن س أ خ ن ذ١٦٣/١ [ -) ٥٣٠(
قا ت؛ جاء زي ت إ ز أيي دريعرمحس، صر أ ي فعبه، ص ع ما ر ال د هن ي، ح دتحا ن مثا ن، م ت
٠
٠ غ ش ب حارت-أ أن حا ذ ث-أ ش
ز ،ك ن و ظ ع ن
Ebû Şu’be bildiriyor: Adamın biri Ebû Zer’i^ yanına geldi ve ona bir
miktar para vermeyi teklif etti. Ancak Ebû Zer: “Sütünü sağdığımız
^çilerim iz, yük için kullandığımız develerimiz, b ile t im iz i gören eşimiz ve
giyecek olarak birkaç cübbemiz var. Bundan fazlası için hesaba çekilmekten
korkarım!” karşılığını verdi.
Ebû Zer der ki: “Bir zaman gelecek, bugün size gıpta edildiğinin on katı
yükü hafif olan kişiye gıpta edilecek.”
1Âl-i-imrân Sur. 92
170 E bûZerel-Ğ ifâri
ئ ا لأت، عن أيي ال ق ي ل، حدثن ا ا ل ح ريري، حدتن ا جعف ر، حدثت ا تيا ر، ح د ب ي أيي، حئث ل
بتن ئم ئ ل ت ، لفا ئئأ ومع ها ، ال ح د ي ن ش معا ء ، ص و ف م ج س ا وعلتها در ش اي ه
م جا ء ت
ضن أن أئن»نلئ فزو بهز ج ه؟1 و ا و، نغ ز ائ»ثثازذ، ي س: ث ا ل!ا، 4يديه وعنده أ صحاب
م عيه ا ه ا ن أخالي أصت ح ب ح م د الل ه ن ا يملل ث ش صف راء ز ال بت صاء ا ال،ت " ثا بس ه،3مما
أهنشه ه ذ ه اا
Ebû's-Selîl der لكل: ,Ebû Zer'in kızı gelmişti, üzerinde yünlü iki örtü vardı
yüzü kararmış bir haldeydi. Elinde de bir sepet vardı. Ebû Zer'in yanında
arkadaşları vardı, karşısına geçti ve “Babacığım, askerler ve çiftçiler, senin bu
bir kaç kuruş paranın sebil olduğunu söylediler” dedi. Ebû Zer dedi نط:
“Sevgili lazım ؛Bırak onu, Allah'a şükür artık babanın bu birkaç kuruştan
başka ne beyazı (gümüşü) ne sarısı (altım) var.”
عن إ؟نا ونلم،ثئ ما ن- ; ح دقني سث3 ، ، عن ن م ؛ا ن، خ ا؛ثنا ي حيى بن ش جي،ح د ق ي أبي
Ebû Zer der نكا: “iki dirhemi olan kişi, kıyamet gününde bir dirhemi olan
kişiden daha çetin bir hesaba maruz kalacaktır.”
( “) ٥٣٥ل ] ١٦٤/١خا؛ثن ا أبو بكر ى نالل ي ،حدثت ا عتد الثؤ بن أ ح م د بن ح م ،
”: “Cenneti isteyen onun için dirensin .لكل Ebû Zer der
( ")٥٣٦ل ١٦٤/١ا حدثت ا أثو بكر ثن نال ك ،حدث ا ص ذ الئؤ بن أ خ ن ذ بن ح م ،
ح دب ي أيي ،حدثت ا عتد الؤ ح م ن بن م هدي- ،حدثن ا عتذ ا ل ر ح م ن س محاله ،ص بكر بن
محب الثب ،غ ذ أ ي ذي قات " :جبي ص ا لأغا ؛ ت ع ا ي ؛ ا ت ك ب ي المل خ ص ال شاج "
Ebû Zer der ki: “iyi amellerin yanında duanın önemi, tuzun yemekteki
”önemi gibidir.
ال دؤر ئ ،خدثن ا عتد الؤ ح م ن ،حدثن ا قؤة بن غابي ،غذ عؤن بن عتد الثؤ ،قات :قات أبو
Ebû Zer der ki: “insanların ne çok olduğunu görüyor musun? Oysa
”muttaki ve tewâb olanların dışındakilerin hiçbirinde hayır yoktur .
ب أص غذ ي ء أبي ذر،
ر در م ب د ؤظ؛
و م ع ،أن ن بمم م ن ائ؛هيؤ رك ب ؛ د أم دو م
ي م"
آلال ق ق ات- :حممك قض؛ؤي ص عتا3ة أ ي وق ك ٠' :ءأل اثه امنأ -ب غ ء و م
ذر عن '؛ءث ما ن ،ه ا :3ب1نثا أ ة ل-جال نأى حدثن 1أبو ظئر^~ ،للل\ جعف ر بن
172 E bûZer el-Gifârî
شس ي هذه،ت ” أط ل ب م ؤ صعا أثا م فيه،3 ما تريد ثا أبا در؟ مما: مما د ل ه، وهؤثس ؤأ م كاثا
ه إن إل أرقى ه ا ل م ه ث ي
Osmân der لكل: Bize ulaştığına gore adamın biri Ebû Zer’in bir yeri
düzelttiğini gördü, Ona: “Ey Ebû Zer! Ne yapmak istiyorsun?” diye sorunca
da Ebû Zer: “Uyumak için kendime bir yer hazırlıyorum! Zira nefsim benim
bineğimdir, ona şefkatli davranmazsam da beni hedefime ulaştırmaz” dedi.
ئنف ر ز ي ي: قأ د، بل ى: ألي س بمح ذ م ن الؤاب ن ا ب مل ح ه ؤيتثئة؟ قالوا،أ ح دءكم أزاذ فف را
ح ج وا ح جه٠' : زنا بملحن ا ؟ محالأ: قالوا، ئخذوا منة نا ئضبخ م،ا ل سام ة أبم د نا تريدون
ضلوا ركع ش في م واد ال م ل و حشة، صوموا يوما ق د ي دا ~مه ل طول املثئ وي،يفنا م ا الي وي
ذره م ا س م ة: دره مئن3 ا جع ل ا ل ما، ال ئريدة، يضرلث ز ال ي مئلف: ؤالئا ب ئ،طل ب ال حال ل
ق إ، ال ثريده،،İJLİİIj يصرك زال: ، م د مه الخرتل ث1 ودله م،للثا من ج ي1عنى ■عث
، ح دقا عثد الل ه بن أ خ ن ذ بن ح م، ] حدثتا أثو ب ك ر بن مال ك١٦ ه/ ١ و- ) ٥٤١(
"ى ن،ثن ا أن \ل\ ذر1ب :بجولأ ، ن ب ئ ت ف ي ث. ظدبم، ^ س م ح م د١ ح د ئ غيد، ح دثغى أبى
ادى، يا أيه ا الثا من، ئص دقوا م حاهه يؤم عسي ر، صوئ وا فى ال د ي ل م يؤم ا ل مئ وي،انئيور
" إ ن ي ء و ى إ ض ة، ه إ ئا م خ
Ebû Zer der ki: “Ey insanlar! Ben size şefkatli bir nasihatçiyim. Kabrin
karanlığı için gecenin karanlığında namaz kılın. Mahşer gününün sıcaklığı
için dünyada oruç tutun. Zor günün korkunçluğu için sadaka verin. Ey
in s a n la r ! Ben size nasihat ediyorum, ben size acıyorum.”
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor لكل: Ebû Zer Resûlullah'a (sallaliahu aleyhi vesellem) bağlı,
meclislerine devam e،؛en, soru sorup öğrenmeye ve ondan d u ^ u k latın ı
nakletmeye meraklı ve ondan öğrendiklerini uygulamayı seven birisiydi.
Resûlullah'a (ةق1 اهاaleyhi vesellem) usul ve fiirûu, iman ve ihsanı sordu. Allah'ı
ال س
IJ tb e b , Ğ a z v â n
Takrîb3993
حدثن ا عتد الثؤ بن أ ح م د بنC ] حدبت ا م ح م د بن أ ح م د بن ا لخشن١٧١٨ [ -) ٥٧٤(
خا؛ثن ا، ن و ر ثغي ه اش م، خ ا؛ثن ا أبو سع د، عن ئصن ل بن عياتض، خا؛ثن ا أبو عبيدة،حنب ل
" ثقت زأققثا: قالأ، عن عقه بن عروان، عن مح س بن أيي حا زم، عن أيي إ ن خا ق،ش لأ
ح ز إن أخذئا، نا قتا شا م إال ززق ا ل حتل ه، ت ا ب ع ش بمت. الل ه، \ م ا ا ] زن ون/ ن غ [ ا
٠٠ ص غ ال ئ ا ة نا نحالت ال ق ي ءليص غ ك ن ا ث
Utbe b. Ğazvân der ki: “Resûlullah’la (sallallahu ^ا£ أاا إلvesellem) birlikte yedi kişi
.iken asma yapraklarından başka yiyeceğimizin olmadığı zamanları bilirim
”.Öyle ki dışkımız koyunun dışkısı gibi sade çıkardı
Mikdâd b- e!-Esved
,Şeyh (Ebû Nuaym) diyor ki: Onlardan birisi de Mikdâd b. el-Esved
.kendisi Mikdâd b. Amr b. Sa’lebe, Esved b. Abdi Yağûs'un azadlı kölesidir
İlk Müslümanlardan, savaş ve ilerleme günlerinin süvarisi. Resûlullah'a
sallallahu aleyhi vesBİlem) su vermeye ve yemek yedirmeye karar verdiğinde delilleri(
M ikdâd b. el-Esved 175
، ص غا م م، حدثت ا رائده، حدثن ا ي حش بن ب ك م: ق اال، أ و يكر، حدثن ا أيي وع م ي،ثتته
س عة الل ه. قأثا روئلط الثؤ، زال بئ ذا د، نب اللط، وصهي ب، وأم ه مشتقة،وع مار ،ب ك ر
Takrîb 3445, Takrîb 3612, Takrîb 3613, Takrîb 3614, Takrîb 4421 ,
Takrîb4422, Takrîb 145, Takrîb 2356
، حدثن ا ا لختن بن م ح م د بن ح م ئد، ا خ ا؛ثن ا م ح م د بن أ خ ن ذ١٧٦/١ )“ ل٥٨٥(
ل
ث ئ ه ن ز ذه ز ي د ن ش ق م
، ائ ب ة ز أ خ ت م
ب ئ ال أ ن ف ن ز ، ش ذ ؤ زئ ز م ح و تر ف ي
، ئنث ائبئذاذ، نا نأي ت "ك ما كس ت اثؤم ط: وهو يأمول،يث- ء رجغ الث،ا لخزينة هصزبة
" ' آلموبن زا إلن ال م عزيو٠ : وهو مولت، هر ج غ ال بئذا ئ، ئأقاذة ممنث ا الر ج ل،أقده م ن مس ه
komutana gitti ve “Kendisinden özür dile” dedi. Komutan özür diledi, adam
da affetti. Mikdâd yerine dönerken şöyle diyordu: “Ben öleceğim, ama İslam
aziz kalabaktır.”
خ ا؛ثن ا، حدثتا أبو بكر بن أ ي ع ا صم، ا حدبتا مه د الثؤ بن م ح م د١٧٦/١ [ -) ٥٨٦(
، منشؤه الحصزمى. ح د ش عئد ال ؤ خن ن بن، حدثما حرير بن عئ ما ن، خل؛ثغآي م ه،ا ل ح ؤطئر
:قت ق ئ ق ■،ا'ئثؤؤ رين ظ ب ي يذ غ ي بد أ م ح ب ،ب ح م ح ئ ئ! ن و ت ا' ل صثا'وثت ص غ ز لا ب و ي
Ebû Râşid el-Hübrânî der ل ط: )Humus’ta, -Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem
süvarisi- Mikdâd b. el-Esved’i sarraflardan birine ait olan sandığın üzerinde
otururken gördüm, o kadar ağırlaşıp irileşmişti ki neredeyse sandıktan
taşıyordu ve gazveye çıkmak istiyordu. Ona: “Allah savaşa çıkmama
konusunda seni mazur görmüştür” dediğimde şöyle karşılık verdi: “Cihada
çıkmamız konusunda bize nazil olan âyet şudur: “ister hafif, ister ağır
olarak savaşa çıkınız... ”1
S a lım , E b û H u z e y fe 'n in K ö le s i
ش مع ت: محا د، ع مزو بن م ه. أ خ ت م، حدثن ا شعبة، حدثن ا أبو الول د ال ق ه ل م ي، ا ث ق ئ خ
1 Tevbe Sur. 41
Âmir b. Rabîa YT7
، وأبي س "ك ع ب، وتالغ ا مولى ح ذيفة، ابن ن ن غ وؤ: ئذ و، " انممرن وا ال مهان م ن أربع ة
" بما ذ ئ ذ ج م
Şu'be, Abdullah b. Amr'ın şöyle dediğini rivayet ediyor: Resûlullah'ın
(sallallahü ^٧١٦،
^١ vesellsm) "Kur'ân okumayt dört kişiden dinleyin" dediğini işittim.
Sonra şu isimleri saydı: "ibn Mes'ûd, Huzeyfe'nin kölesi Salim, Ubey b. Ka'b ve
M uazb. Cebel."
مش م ن
^ ^ على م حا ن قام أيي ب١ ثق ا ن ف ت الغ امس ي٠٠ : قاد،الل ه بن غا م بن ربيع ه
ئن ا حر غ: قا د،*' " الل ه م قني م ن الفتنة مما و م ت به ا ل صال ج ن م ن عتا د ك:ال م زئا ن
إ ال بمازة
Abdullah b. Âmir b. Rabîa bildiriyor: insanlar, Hz. Osmân hakkında ileri
geri konuşmaya başladıkları bir dönemde babam gece vakti namaz kılmaya
kalktı ve: “Allahım! Salih kullarını koruduğun gibi beni de bu fitneden
koru!” diye dua etti. Sabah da evden cenazesi çıktı.
حدثن ا م ح م د، حدثت ا أبو ا لخقامس بن قس ه، ء حدق ا م ح م د س عل ي١٧٨/١ و-) ٠٩٥(
: مات، عن أييي، عن ابن ط ا و س، حدثن ا ن غ م، حدثتا عبد الرراق،بن ا ل مت و ك ل ا لخنق ال ن ي
مم د1 د ل م، ء إدي ن ي ون، أؤي موني ل ح دي د: ال مي3 ر ج3 داcûl^^• وبع ت فتنه1" لم
ب ن ثغى
'"كا ن ج، " أن عدا، عن م ح م د بن تع يد، عن غ ز و بن ويثاب،ث م ان بن محثة
تتئ شف غ به على. ئأئى الني ئ، أ ال وا ح دا بني ز٥^ ۶^ ، يع يي ابن ال ه ا ص،ش جي
Muhammed b. Saîd der ki: Said b. el-Âs oğullarında bir köle vardı.
Onlardan biri hariç köleyi azad ettiler. Resûluilah'a (sallallahu aleyhi vesellem) gelip
ona şefaatçi olmasını istedi. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) adamla konuştu,
adam hissesini Hz. Peygambere (sallallahu aleyh ؛vesellem) hibe etti. Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) de köleyi azad etti. Râfi' devamlı “Ben Resûlullah'ın (sallallahu
aleyhi vesellem) azadlı kölesiyim” derdi. Adı Râfi' Ebu'l-Behiy idi.
Takrîb 3486
180 Eşlem Ebû Râfi3
- ١٨١٣حدق ا عتد الئؤ بن م ح م د بن جعفر ،خ ا؛ثت ا أبو بكر ن أيي ع ا صم ،حدثن ا
ر ن' لج ،عن أبي رابع ور مه ا زا؛ حدثنا الجراح بن بجا ل ،عن ا م ح ي ،عن ن ي م
ب ؟مح ق ك :اقع دأ ت ق د م
٠ص ^ ١٤ :؛ م ه " :ه تب ك ي أي زش ٩ا ث ق م تزر ؛ ي
جن
ب الر حم ن؛ كثا ث ال م imوالرم ي ،والئتاح ه ،زان ي د زأن يورقة طمحا قا د :وم تى
ه م ري؟ ئ :3بغد ي ،ظ 3أبو سث م :فلقت رأيته محقن ينده ،ح ز ”ى ن يم ئ د ،نئع د م م ول:
ا ل فق ش ،ؤم ن شأأل عن ظهر غش ” كا ن لت شية ثئز ف ؛ف ا يؤم ا ل م ا ئة ،ز ال ث ح ؤ الص دقة
Eşlem Ebû Râfi' 181
هند عقه بنه ا، ه لم د نأي ت ر ج ال أ ظاة أربع ه دراهم:ق الأ مؤ ز ال، لع ي
ه ئه ا ت ى أن أكن ز ان رش وت ال م:،3 مما، ال تزد ع ل ئ ص دمح ت ى، يا عئذ الل ه: ممالأ، درهئا
Hz. Peygamberin (sallaliahu aleyhi vesBİlam) azadlı kölesi Ebû Rafı' der ki:
Peygamber (sallaliahu aleyhi vasallem) "Ey Ebû Râfi'! Fakir olursan ne yaparsınL" dedi.
Ben “Bu konuda ilerlemeyecek miyim?” dediğimde "Evet, ne kadar malın
varL" dedi. “Kırk bin, ٠ da Allah yolunda” dedim. Resûlullah (sallaliahu aleyhi
vasellam) "Hayır, bir kısmını ver, bir kısmını tut. Çocuğuna da hazırlık yay" dedi.
Ben “Bizim onların üzerinde olduğu gibi, onların bizim üzerimizde hakları
var mı, ey Allah’ın Resûlü?” dedim, "Evet, çocuğun baba üzerindeki hakkı
okuma yazma öğretmektir" dedi. ,
Ebû Rafı' devamla şöyle diyor; Resûlullah'a ( ةة11 ك1 شaleyhi vesellem) “N e zaman
fakir olacağım?” diye sorduğumda, "Benden sonra" dedi.
Ebû Süleym diyor ki: Ben Resûlullah'tan (sallaliahu aleyhi vesellem) sonra
fakirleştiğini gördüm. Hatta oturup şöyle derdi; “Kim bu kör yaşlıya
tasadduk edecek? Kim Resûlullah'm (sallaliahu aleyhi vesellem) kendisinden sonra
fakirleşeceğini haber verdiği kişiye yardım edecek? Kim yardım edecek?
Allah'ın eli üstündür, veren el ortadadır, alan el düşüktür. Kim zenginlikten
sonra muhtaç olup dilenirse, kıyamet gününde saçında beyazlık olur ve
kıyamet günü bununla^ tanınır. Sadaka zengine helal olmaz. Durumu iyi
olana da aynı şekildedir.”
Ebû Süleym diyor ki: Bir adamın kendisine dört dirhem verdiğini
gördüm. Bir dirhemini adama geri verince adam; “Ey Allah'ın kulu! Neden
sadakamı geri veriyorsun?” deyince, Ebû Râfi “Resûlullah (sallaliahu aleyhi vesellem)
Selmân el-Fârisî
,Onlardan birisi de Farslıların öncüsü olup ziyafetin lezzetine varan
müeadele edip kazanan, derleyen ve uzaklaşmayan, hikmetli hakim, bilen
âbid, Ebû Abdillah, İslam'ın oğlu Selmân, sancakları ve bayrakları
yücelten, şerefli dostlardan ve cennetin özlediği gariplerden biri. Gördüğü
.yakınlık ve fazilet uğruna yokluklara ve zorluklara sabretti
.Derler ki: Tasavvuf, bağlılığa riâyet uğruna endişelere kalkm aktır
Takrîb 3445-a, Takrîb 2152, Takrîb 2153
حدق ا، حدت ا ؛شن بن مو ت ىC ا خ ا؛ثن ا ت خ ث د بن أخن ت بن ا لخشن١٨٧/ ١)" ل٦١٩(
ئادت ني ل علي، غذ أيي الب حتري، حدثن ا ع م رو بن ئث؛، حدثن ا مشعر،تن ي حيى° ح الب
وا س م ا ل آ ي ؤ ال، ثا و نيلي ا ش: ق ات،ش ا ذ رضى ال ئ غ ص ا ؟ ئ أبي طال ب ص
حدق ا أبوc خ ا؛ثن ا عل ي بن عئد العزيز، ء حدق ا نلت مان بن أ ح م د١٨٧/ ١ )“ و٦٢٠(
غذ ر، خدقا ي د النيلي ئ لخزت ج، خدتثا خثا ن ئ ع ئ،عث ا ن تاللث ئ إن ن ا عيد
ب د على
ء م:١^ ،^ ^ ١١ ص ر'دان، وص ن ج د،<ب ثن أ ىا الءت ودء عذ أيهي
، " ي أبمز الئؤثتي ئ: ق ش، ث د ث ش ي ز ث ئ زم قؤش: ر ص ؛ ه ئ دا ت
زالكئا ت، ز و اثكئا ب ا الوت، زاني؛ ا لآبز، أنزلق ال ه ؛ ا الوت، ا ء ؤ يق قإقائ أغد ال ث ت
" ث ن ت ال ; ز ئ، ا ال ي ن
Zâdân el-Kindî der ki: Bir gün Ali b. Ebî Tâlib'in yanındayken, insanlar
onun keyfinin yerinde olduğunu görüp “Ey Müminlerin Emiri! Bize
arkadaşlarından bahset” dediler. Ali b. Ebî Tâlib “Hangi arkadaşlarımdan?”
deyince “Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbı” dediler. Ali b. Ebî Tâlib
“Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbımn tümü benim arkadaşlarımda.
Hangisini anlatayım?” dedi. Oradakiler “isimlerini diğer insanlardan farklı
bir şekilde, sevgiyle andığın ve dua ettiğin kişiler. Mesela Selmân'ı anlat”
dediklerinde Ali “Sizin için Lokman Hekim mesabesinde olanı mı? o
bizden bir kişidir, Ehl-i Beyt'e aittir. Eski ilimleri öğrenmiş, yeni ilimleri
öğrenmiş, eski kitabı okumuş, yeni kitabı ©kumuş, tükenmeyen bir
deryadır.”
حدثن ا عئد، ن متا ن بن حدت ا ا ل ح س، ا حدثن ا أبو ع مرو ن ح ن دا ن١٨٨/١ )“ ل٦٢٣(
ع ن ،مؤه بن ع م رو حدثني ، م ن م ح د ظ ،يشي بن م ح م د خا؛ثنا ، لأش ع ر ي راد ا ين الل ه
؟1هذه ش ئ ت مغه ت أثن ى،3 دا، ت ئد ر ؤي ت3 ظ، ^ ^ ٠، عد: د ل ه >ثذن ا ن1هم
نح ذ من ا ف ن م نا، كذبلف اف إل ال يتق عى: ه ا د٤^ ^ ١ زنا يفقس مئه ا فنبه: محا د
ةق غ لأ'م
ل؛ن ا د ة اا ئ ال ي ؤ ة، ز ذ ع مI ث، أمر دي نل ج إل ت ه ف ي ا ل عل م ن ا ث حتا ب ن ئ خ ذ ز سم ي ت ، وال غ م
بن سع ي د ،وأبو "كاب ر ،ق ا ال :حدثن ا أبو ع واثة ،عن عقن اؤ بن الث اثمب ،صر أيي الت حتري،
أئآ ز ج ل مدك م ثا ر *يي ،أئزؤن ائثزدة< ،ئ ه ئ ي ي ؟ ء إ 0أش ل مت م يدعوه م ،مما ،3له ز " :
وأعطس ن وئا ا ل جنيه عن يد وأنت م صاغرون ،هات :ووط ن إ ي ب الم 1رسثئ :وأن م عتز
م حن ودش ،الن أتيت م ثاتذ،ثا ؤلم ع ز بشراء ،قالوا :ننا ئ ح ن بال ذ ي نؤم ن ،ؤما ئ ح ن بال ذ ي
قالوا :يا أثا ع د الل ه ،أ ال نم هد إليه م ؟ د ا :3ال ،قن-ة ائلم ثئط ي ا ل جنيه ،ولكن ا
^ ا ل ح ص ن ا
ممت ح و ق ا ت: ، ي ثهدوا إ إفه م، انفدوا ت: ا
ق بأ فذا، مت ل إ ز ئلاثه
)vESEİlam yaptığı gibi onları İslam'a davet edeyim” dedi. Sonra düşmana dönüp
şöyle dedi; “Ben sizden biriyim; Farslıyım, Arapların bana nasıl itaat ettiğini
görüyor musunuz? Müslüman olursanız bizim elde ettiklerimizi siz de
kazanırsınız, bizim vazifelerimiz sizin de vazifeniz olur. Müslüman olmayı
reddedip dininizde kalmayı isterseniz, dininiz üzere bırakırız, boyun eğerek
Selmân el-Fârisî 185
Takrîb 951
o ljU S " ن- ه اثه، ء قأ ؤا ت ف خ ن س3 غل ى ه ذ ه ا١^ ^ " : >ئ لن ا ن3 ه ما،قه و ينث ن ئ ذ
\لغ اءس ا ل عش اء ص دروا غلى ر محا دا ض،ل هذه ا ل جرا حا ت ن ا إل ت ع ب ا ل م متنة يعيى ائكبابز
ؤ ب م ن ذ ال ه ز ال غ ي ، فدبئ ه ز ال غ ي
م ب و
بملة حمي ه ا مء م ^ ه ء ظننه
، حدق ا عئد الثؤ بن أ ح م د بن حئت ل، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك١٩٧٨ [ ")٦٤٣(
"كا ن ع مناء٠٠ : ه ا لأ، حدثن ا ا لخنس، حدق ا هث ا م، حدق ا ج ئ م، حدثت ا تثار،ح دقتي أيي
وك\ن،ا من ا ل م»ن ل م ين- وك\ن أييز؛ ظى زف اؤ قالميثن ألم، دره م حن ش ه ث ل م ا ن،ا
نإدا حر خ عطاؤة أ م حاة يمح ل م ن، ي ح ط ب الثامن قي عب اءة يفترسبعص ه ا وين س بنص ه ا
ت ف ي ف يدم
حدثت ا أبو بكر بن حدق ا عنتيد بن، ء حدت ا أب و بكر القلن ح ي١٩٨/ ١ و-) ٦ ٤٤(
عن ع مرو بن أبي مءC ح د ظ ع م ر ثن محس، خ ا؛ثن ا م ن م، أبو أت ا ذه1 ■ محدث؛،أيي شثة
:1 ل هtjlf ءأثى فتزوج ن و اله ؛، " عرح ن أيي عأى ت ل م ا ن أ حثه أن وو ج ه: فات، ال كن د ي
ئلتة ،ه م ا قيء1 ^ ع١ حذيم ه وين ت ك ن رضى- ثن غ أ;ا هؤه أثت"ى ن ص،ث م نه
ف ت ن ه إثه ئ ل م ة ومع ه و ي د فيه بمئ قت أبلح ن ع صاه في م ؤة،هأ ح ره أثة في مبمل ة ثث
ا جلش على:ق ات ءا دا ث م ط مؤض و غ وعغذ نأيي بثا ت نإذا،ثأ أذن لأيي ره
٠٠ م ؤ اليل ف ؛ ؤ نم ه د ب ث ن ب ه
Amr b. Ebî Kurre el-Kindî anlatıyor: Babam Selmân'a evlenmesi için kız
kardeşini teldi£ etti. Kabul etmedi, Bukayra adında azadlı bir cariyeyle
evlendi. Ebû Kurre, Sel^ıân'la Huzeyfe arasında bir şey olduğunu öğrendi.
Onu aradı, kendisine alt bir bostanda olduğunu öğrendi. Vardığında onu
sebze dolu zenbil taşırken buldu. Zenbilin kulplarına bir sopa geçirmiş ■ve
boynunun üzerinde taşıyordu, ikisi birlikte yola çıktılar ve Selmân'ın evine
vardılar. Avluya girdiler, Selmân “es-Selâmu aleykum” dedi. Ebû Kurre'ye
izin verdi. Yerde bir döşek, başında da kerpiçler vardı, etrafta da basit eşyalar
bulunuyordu. Selmân “Hanımının kendisi için hazırladığı yatağa otur” dedi.
188 Selmân el-Fârisî
( -) ٦ ٤٩ل ١٩٩/١ا حدثن ا أبو م ح م د بن حيا ن ،حدثن ا أبو ي ح يى الراوي ،خ ا؛ثن ا فثاب
ا ن م والغي بم د ا م "
حس د ،ح دثني أثو ءن ا ؛ ح ا ل<ك م بن مو ت ى ،ح د ظ صمزة ،عن !بن ف و د ب ،قا 15" : 3ن
ث ظ أي ع د طؤ؟ مما " : 3زى م حفث حيق تأ ط رف ،ظ :3ثما 3له :ظ طآ ذ
م حن ا ال جرة "
İbn Şevzeb bildiriyor: Selmân saçlarını usturayla keserdi. Kendisine: “Ey
Ebû Abdillah! Neden öyle yapıyorsun?” diye sorulduğu zaman da: “Asıl
yaşam â-hiretteki yaşamdır!” karşılığını verirdi.
م بن زيد ،عن ال ول د بن ربا ح ،أن إئراي م بن ال ئنذ ر ،ح د قا نمحا ن بن حمره ،عن
ص ا،ثلنالت الث ار،يى وبئن إئ،ث اتي ثثاز-ئ ،ق ا 3نلمن ا ن شهد ى ل خثي ح دثه ،أثث
ت متة ح ش يدركه أ خد ، ^ ^ ١ئنئا ذ ك ن غنة ل ا /م " : ] ٢٠ال أ^لم إ" 0ظن
وفتثة أ م "كمتثة ال د جا ل ،وش ح شحي ح يل ق ى عأى الن ا س إدا أصا ت ال ؤ ي د ال سالي مما
Selmân el-Fârisî 189
حدثن ا، حدثن ا عثد الثؤ بن م ح م د ال تهيئ،عل ى بن ] خ ا؛ثن ا ث خ ئ د٢٠ م/ )" ل ا٦٥٢(
أ ة تلمن ا ن ذع ا زب ال، عن أبى الب حتري، عن غن رو بن مء، أختزئا شغثة،ع ل ئ بن الح غد
٠' ز رزر ظ ال،جر نمرك- رع؛تا ق أن بكون ا أل1 مم،عؤالك أتأكدUjU 3 ، ح ذله ا1
،أ ح م د بن حئت ل بن حدق ا عئد الل ه، ] حدثت ا أبو بكر بن مال ك٢٠ م/ )“ ل ا٦٠٤(
، ؛ق ق ز ؤ0 ص أيي عت ما،ر1 ص أيي غ م،ل د ا الةح نز1 ح د ظ أب و ح،خ ا؛ثن ا ائق؛ا ن ن ن ك ح
حدق ا م ح م د، شجج، حدق ا أبو م ن ل م اثك، ا حدثن ا حبي ب س ا ل ح ش٢ ٠٠/١ ل-) ٦٥٥(
" ب ئ ه ف ن ا قالواب ا ش
ث م اا؛اتي م ن الثؤ م
حدثن ا عتد الل ه، ' حدق ا ثعا د بن ال ئثئى، ] حدت ا ئل بمان بن أ ح م د٢ ٠٠/ ١ )“ ل٦٥٦(
، 1 أال أ حى أن أنث حى ث ق أ د أ حهئته٠٠ : >ثلن ان3 ق ا،قأخبزه أبو اال؛زثاع لأئق؛ي وظ
، " أبة زي ال ب ح د غش طن ا ن زئؤ يئ ج ن: ] أيي ق الثه٢ ٠ ا/ عن [ ا،ائ الت* حدثنا أيوث
Selmân el-Fârisî 191
علته ئ ج ن غ أن ب ك ر هنا صئنة غي ق الأ: أؤ ع م ل، ي لا د م
خ ا ا
تع ق د: قا فذا؟ تا د: مما
( -) ٦٠٨ل ا /ا ] ٢ ٠حدثن ا ئل بما ن ن أخن ت ،حدق ا م ح ئ د بن عتد الل ه ا ل ح قن زم ي،
.و جال س ه ،نإئ ما صاحبة م ن ب ح د مع ه الجنه اا ، ال ذ ي تيي؛تاتي ،نقد زأئت نن و ل الثؤ
بي أ خ للف ألل ئ ا م ،قات " :ت ذ ئز؟ " ق ا ال :أثو،^ ^ ١
ثن ا خ ا ظن ا ؟ ق ا ال :حش ا ك ئ م
طن ا ؟ " ئ ا ال :ظ آ بم د ت ظ بهدثه ،قات " :ا نجا ال ه قات " :فأ ئ ف د ي ا ش أن ش د به ا
وأدي\ ا ألم1رة ،ظ ج1ءتي أخت م ن عنده !ال ^ ٤نئة بهدية " ،ه\ الت ال رئع علس 1فذ؛ ،أل
قثا أئؤا ال با ح ث ك م فيه ا Cق ات '٠ :ن ا رين أ موال ك م ا ،ول ك ن رين ال هديه ا ش بع ث
معأك م ،" 1د\ ال; ال والل 4ظ يع ت ن ظ مييء | ،ال أثه ق ا لأ :إن مح ك م زي ال "كأن رنأو ل الل4
بؤ ٢ي ع أ -ح دا غيره ،ؤذ؛ أةئ م1ه ^ ^ ٥بش ا لث ال م 4ه ا 3ت ٠٠مأي هدية ه ٩
^ ٢ت ح ثه ش عن د ال أ 4مم ز ' ة ق أ ؟ ء ش ت ي ه ذ ه ،وأ ي ث د ث ة ء أ ئ ث د م ذ ١ ئ أ ريد
192 Selmân el-Fârisî
حدثن ا، حدثن ا ئ خ ئ د بن إ ئ خ ا ق، آ حدثن ا إبزاه م بن هم د الئؤ٢ ٠١/ ١. )“ ل٦٥٩(
وعبد الل ه، عن أ ي بهي ك، عن ات الع بن بذر، ض ا ال حت م،طن ا ني ت ،فت ة بن تع تد
ي ر: ق ا لأ، د ا1 قأل: ظ د، م ائث ك ى إ ر ن ش ذ ا إلئت ا ن إذا0 ' و ك ا.'ث ض،ئثكى إثه،ا
ؤلني تن مغ ونهب: قاد، هزأتا نوره ت رت م ئ ن ب م م زابثه ا: ئثا: صزبمم ف ذا الؤ ج د ؟ ه اد
Selmân el-Fârisî 193
ج ز < بملم مح م ءث ء ي
غ ن م إل ؛ ر ب ط كذب ك زو لآفد أ إل ؛ه غ ء ي م
زثث، ١^١س ؛، وث ر الن ا، ا1^ در٢٠^١١ ء أل ز محون و؛ ث ر،ت ي م ن شز ال م دس3 م ئ ،^ي عملو ن
sarf edilen boş sözlerin zararını giderir. Gecenin ilk vaktindeki boş sözler,
”gecenin sonunu çökertir.
ح م ، بن أح ن د بن ( - ) ٦٦٠ل ] ٢٠ ٢ ٨حدثن ا أبو ب ك ر بن م ال ك ،حدثن ا عند الل ه
ح د ب ي أ ي ،ح د ت ي ت ش بن ادم ،خ دقن ا ي ن ئ عند اخل رير ،عن ا الحت م ،قات:
<ئبئتيلم يذ"كزون ،أن ح ذيئه ،قا 3لش ل م-ان رضى الث• 4ع 1ه ما :ظ أي عد؛ ش ،أ ال أثيي لنف
^ ١اص هاءح غ ت في ه يظ ك ز أ خب ز ك أث ى أ ش ث ح ظ ؟ قا : 3ب ك ر ة دأل ل 0ه ا ' ٠ : 3ر وي د ك
ي" ط ا ن :ء ?ل ق ي ي
ن بن ال ؤ ح م غئ د خ ا؛ثن ا د ب ن جعف ر ، م حم ع ت د ال ث ؤ ب ن حد ق ا [ ٢ ٠ ٢/ ١أ (")٦٦١
ش ،ع ن أي ي ظبيا نC لأع م م ح م د ب ن ت ا ل م ،خ ا؛ثن ا فثاب ب ن ال ث ر ي Cح دث ن ا أ ب و معا و ي ه ،ع ن ا
ه ن ة يؤم ال ما ئ ة "
( ")٦٦٢ل ا /آ " ] ٢٠ثا جرين ،ف د ثدري نا ال ثئثن ا ت يؤم ا ل م ا ئة؟ ئ ك :ال أدري،
ة :3 مه، أم ح أزاهم ص أن ال ص ع زه أ غذ إل ال د ي ،ظ : 3 ي ٣ ٠الث 1س مح ث ه ز ئ ت:
عئد ، ^ ١م
ثأي ن أ;ا ئ ك :ظ ث ج د ه ،د ا 3ا: إل ظ ج رين ،ث ؤ مح ن ي ث ف ي ا ل ج؛ه ب ي ر ف ذ ؛ ؛لث وب
ص قا ب و س ض ث، ه ا ال ق ن ن " ،و ر واه وأ ع ال ل وال ش م ؟ قا ت :أصول ه ا ^ ^ ١وال د ه ب ، الن ح
Selmân el-Fârisî 195
Cerîr bildiriyor: Selmân bana: “Ey Cerîr! Allah’a karşı tevazu içinde ol.
Zira dünyadayken mütevazı olanı Allah âhirette yüceltir” dedi ve: “Ey Cerîr!
Kıyamet günündeki karanlıkları (zulumâtı) biliyor musun?” diye sordu. Ben:
“Bilmiyorum” karşılığını verdiğimde: “insanların dünyada iken birbirlerine
ettiği ölüm lerdir” dedi. Sonra yerden bir çöp parçası aldı, o kadar küçüktü
ki parmakları arasında neredeyse görünmüyordu. Bana: “Ey Cerîr! Cennete
şu çöp kadar bir şeyi istesen dahi bulamazsın” dedi. Ona: “Peki bahsedilen
hurma ve diğer ağaçlar nerede?” diye sorduğumda: “Onların gövdeleri inci
ve altından, meyveleri de üst tarafında olacaktır” karşılığını verdi.
: أن ت ل م ا ن الث ا رس ي ق ا لأ، ش م ر بن ع طثه, ص، حدت ا ا لأع م س، خث'نن ا وكي غ، ح دمحي أيي
خ ا؛ثن ا علي بن، خ ا؛ثن ا أبو الق ا س م انث ر ي، ا حدتما ث خ ئ د ن ع ئ٢ ٠٢/ ١ ل-) ٦ ٦٤(
ادى ٠٠ : ط ن ا ن3 ه ا:، 3 ة ا، عن حارئه بن ئني ؤ ب، ص أبى اشحا ق، أخمثا زئئئ، ا ل ح ع د
متنه، > عن أبي اسث ح او، ^ ^ ١ ززد،" د مى1أن أظ ن بءح ،3لأعد ء را
] ^ م/ [ا
هأثؤه نجع أ وا يتوب ون إلته حش ا جئ م غ، ت س ب غ الثا م ن؛ال غ ذا ء أن طن ا ن في ا لخن ج د3 ئا
ق خ ئ وزة١^ ص،" ١
^ ١ بمث وا- " ا: ف و د، ب د
ج ى ؛: ظ د،ف ه س ؤ ص أن ف
" ت،3 ومحا، ن جعلوا يتص د ع ون ويذهبون ح ش بقى فى ث ح و ي ائةئ قع ض ت، ي و ت ن يقروه ا
196 Selmân el-Fârisî
٠٠ ك ذا ن ورة وايه م ن، ك ذا نووة " ال ؤ خز ن تريدون؟ ايه م ن: زه ا دCا لأع م ش
حدق ا، حدثن ا م ح م د بن إ ن خا ق، ا خل؛ثن ا إبراهي م بن عتد الئؤ٢ ٠٣/١ [ ")٦٦٦(
: قات، ي ئ ر ؤ
م أبي اف ، عن ع مرو بن مء، عن ا لأع م ش، حدثت ا جرير،ق ي بن شع يد
إ يسث ا ثز ت هوالئه ن ا أ زلت بأ ح د، ن ا أ حشن صنيغ القاسي ا لخؤم: إ ر تلن ا ذ ق ات3 جاء ر ج
قادت " يا، ق ادت ئ م قادت م ن ح ش صينع ه م ولطم ه م، ر بجم إ ال ك ن ا أن ت غ د ا م
،حنل ه \ ئل ئ ئ به منرعه- ثه ا1 ح م د ع٩ 4 أل ز ر اأداب، داك طزهة ا إلل م أن، ض أي ي
حدثن ا، حدثن ا ث خ ئ د بن ف ارون بن ثدينا، ] حدق ا ا لخثن بن ع ال ن٢ ٠٣/١ )" ل٦٦٧(
، عن تلمن ا ذ،ا عن أبي ا كحثري، عن عقثاؤ بن الث اب ي، حدثت ا جرير،^ ^ ^ ١م ح ث د س
وم ن يف س د ج ؤائه، محم ن ي صل ح جؤايئة بملح الل ه زاي ه، " ل ك ئ ا م رئ جؤاني وزاني: قا د
عن عقن اغ متل ه، ووه ب وحال د، ززاة ال ثن ي،" مب ب د الئث بؤاثه
Selmân el-Fârisî 197
Selmân el-Fârisî der ki: “Her insanın bir içi, bir de dışı vardır, içini ıslah
eden kişinin Allah da dışını ıslah eder, içini bozan kişinin Allah da dışını
bozar.”
حدثن ا عتد الل ه بن،جاذي-أ ح م د ال ءم بن ا حدق ا أبو أ ح م د م ح م د٢ ٠٣/١ [ “) ٦٦٨(
، ض ا الحت ش، وأب و معاونه، أ حتزئا جرش، حدثن ا إمئخ ا ق شر راه ويه،ئ ح ئ د بن شيزويه
م غذ ص' ق م حز0 م ن ج ال:ص ئ؛لئ؟ ظت و:١^ ، ا ب: ؤذخدآخث ال؛ان ي ئ، س:د
، قالوا ألح د ه مت ؤ ب ف خا، بي ئ
م عأى بأس ه م م ص م ال ي م بهز أخت ؛ ال هؤب
عن، رو! ة شي ة،" تيقق، ئقثلوة ئ د ح د. لأخي دون الأؤ، ظ م ح ق ل أ ي: 3 ه ا، م ت >ق سا
Târik b. Şihâb’ın bildirdiğine göre Selmân: “Bir adam bir sinek sebebiyle
cennete girdi. Başka biri de bir sinekle cehenneme girdi” dedi. Oradakiler
Selmân'a “Nasıl böyle oluyor?” dediklerinde şöyle dedi: “Sizden
öncekilerden iki adam puta tapan bir kavme uğradılar. Bu puta bir kurban
takdim etmeden hiç kimse oradan geçemezdi. Adamlardan birincisine «Bir
kurban sun!» dediler. «Bir şeyim yok» dedi. «Bir sinek de olsa bir şey takdim
.et!» dediler. Adam da bir sinek kurban etti ve geçti, cehenneme girdi
İkincisine «Bir şey kurban et!» dediklerinde «Allah'ın dışında hiç kimseye
kurban takdim etmem!» dedi. Onu öldürdüler, doğru cennete girdi.”
Selmân der ظ: “Bir adam durmadan gümüş paralarrm dağrtsa, bir diğeri
— ”.de durmadan Allah'ın Kitabı'm okuyup Allah'ın adını zikretse
Süleymân diyor ki: Sanki, Allah'ı zikreden kişinin daha faziledi olduğunu
— ,düşünüyor. Başka bir kanalla: “Bir adam kahramanlarla savaşsa bile
Allah'ı zikredip Kur'ân okuyan daha faziletli olurdu ”.
ف إث؛ كا ن مميتا نزعت منه الؤ ح ئ ة ق م ئلثة إ ال ئا، قل م ث لم ه إ ال مقيتا ئنئثا،منة ا خلاء
Selmân der ki: “Allah bir kula kötülük dilediği veya onu helak etmek
istediği zaman ondan hayâyı çekip alır. Artık bu kişiyi ne zaman görsen
öfkelidir veya birini öfeelendiriyordur. öfkeli ve öfkelendiren birisi olduğu
zaman içinden rahmet çekilip alınır. Rahmet alındıktan sonra da onun her
zaman kaba ve katı olduğunu görürsün. Bu şekilde olduğu zaman içinden
emanet çeltilip alınır. Bu alındığı zaman da onu her dem hain olarak veya
hıyanet içinde görürsün, öyle olduğu zaman da İslam kemendi boynundan
sökülüp alınır ve lanetlenmiş olur.”
بش ع د
حدق ا أثو م، ] حدثن ا عثد الثؤ بن م ح م د بن جعف ر٢٠ ٧١ )“ ل٦٧١(
" ق و ل؛ ق بم ق ل مؤم ن رمح ة٩ : ف و د الر ب د: ئت،محه ش بمث ' ه به
Selm b. Atiyye el-Esedî der ki: Selmân hasta bir adamı ziyarete gitmişti,
yanına girdiğinde ruhunu teslim ediyordu. Selmân “Ey melek ona
Selmân el-Fârisî 199
: Melek “Ben her Müsliimanaلكل merhametli davran” dedi. Adam dedi
merhametli davranırım” diyor.
م، حدتنا عئد الثؤ °س أخنت ثن حدتن ا أ م بكر ن تاللث، ( [ -) ٦٧٢ا ا ! م \ ]
بن م ح م د بن الل ه عئد حدثنا ب، ف عئ بن م ح مد أب و ح د ظ ] !مأ [اا ( " ) ٦ ٧ ٣
ي،غلم "
Selmân der ki: “Bir Müslüman, ıssız bir yerde abdest alır veya tey e^^ü m
ederse, sonra ezan okuyup kamet getirirse, meleklerden oluşan, ucu bucağı
” kılar.ل ^ ل م م س أل (veya iki ucu) görünmeyen ordulara imam olarak
بن بن أ ح م د ع ت د الل ه حدثنا ح مدان، بن ج عفر بن أ ح م د ح د قا /ه ] ٢ ٠ [ ا ( " ) ٦ ٧ ٤
أن أبا حي بن عتد ال م ،ح د ش ممابق بن م ،غذ ي ض ق تع د ، م م ،حد ي ح
مح ق بثنغى نقد طت، غ م ح ل ا م دس ن ؤاد مأ 1حدا، م دس ن لا ؛ ن ؛لا ر ت ن " ش ن : ت ؛قه
ف ق ي ز ش ؛ م ح ى :ص ا ؛ م فأئ:ترا ص ه ث ؤ إ ؛ بما ،و ظ ت : د ؛ \ ل Ö Ğ Z ^ "، ١
، م ح بن أ ح م د بن حم د الل ه حدثنا ،م ا ل ك بن بكر أ و حدثنا ] مآ م/[ا - ) ٦ ٧ ٥ (
حدثتا ،م ا ل ك ع ن ، ب ش
م بن ^الم حدثتا C ح ثا ن بن حم ذ ا ل ص م د حدثنا ،أيي حدبني
ئ ه ; ق ي مح ق ج ل ن ث " :ي \ ل أيي اال؛زذاؤ طت ا<ثت أ د، ^ ئ د م١ عظ
، بن أ ح م د بن ح س ل4 حدثن ا عتد الل، حدثن ا أ و بكر بن مال ك ]\ ه م/ [ا-) ٦٧٦(
عن ع مرو بن، عن ا لأع م ش، ■حدثنا أب و بكر بن عثا ش، م بن م ح م د ا ل عئس ي، خ ا؛ثن ا ا ل م ا
محا د، " ن ق د الق ل ب وأ ل ج ت د مغل أ عن ى وممع د: 3 غن طن ا ن ظ، ص أيي الث حتري،م ه
Selmân der ki: “Kalp ve ceset, kör ve kötürüm gibidir. Kötürüm: “Ben
meyve istiyorum, ama almak için kalkamıyorum. Beni oraya götür” der.
Kör, onu m edenin yanına götürür. Böylece kötürüm olan meyveden yer ve
köre de yedirir.”
نإن، " إن ن ق هتل ي محا خ ب ي ن اثل ق ى: ق ات، ل م ئ ط ن ا ن ا ل مارسي عبد الل ه بن ت ال م: ه ا د
Selmân el-Fârisî 201
\أن ث ظ \ل ت ي ن3 ه ما، ^ ب ن >ت ال م١ ت ك ن وأم عئد مخخ ذ:3 ه ا،أخبزك ن ف قي ف
ث ظ3 اقوك ث ز جن : ا ت3 ب؟ أم ح د ت ج و > أ ئ ا م ح ار:3 د ا، مب مر:3 ء ؟ ئا مه د
، بمل ة، غذ شي ز بن ال ن س ب، ززاة علي ى زيد وي حيى شر ت ع د ا لأئ صا ري،" ع جيب ا
خ ا؛ثن ا، حدق ا ع د الل ه س م ح م د بن شيزوته، ] حدثن ا أب و أخن ت٢ ٠ ه/ ١ ز-) ٦٧٨(
زثزى، ا ا ل م اليأكه بأ جن حته ا٢ »٦/١ [ انصرف وا أ ف ق ه ا١^ ، " ”كا ن ت ا مزأة فزعؤن تع د ب
، ص أيي عت ما ن، حدت ا نلث ماق ال م مجد، حدثن ا جرض، حدق ا إئ ح ا ق ن راهويه،شيزويه
ش ت ا ئه بجال ،ف ي ال ظل ته ا لث ال ؛ أ ش ذا ن ئ أ أزي مم " ي ؤ غ إلثزا: ق ا ت، ش ا ذ ص
" ؤ س ح ذا ن لت
( -) ٦٨٠ل ٢٠٦/١ا حدق ا ئلئ ما ن بن أ خ ن ذ ،حدثت ا إن ح ا ق ى إبرا مي؛ ،عن عتد
ISTâfı b. Cübeyr b. M ut’im der ki: Selmân-1 Fârisî namaz kılacak bir yer
arıyordu. Kaba bir kadın ona “Temiz bir kalp bul sonra nerede istersen
orada namaz kıl” deyince, Selmân “Anladım” dedi. Bu hadis başka bir
:kanalla da Selmân’dan nakledilmiştir
^ ^٤بن يزقا ن ،عن من م ون بن ميز بن هث ا ،£حدثن ا حدثن ا قس ه بن تع يد ،حدثن ا
مهزان ،ثمالأ " :نزت حمذب ه ز طن ا ن رضى الل ه عنه م ا عل ى يبطية ،ق ا ال ل ه ا :ث ن ههثا
مبمة ه1ا
Meymûn b. Mihrân der ki: Huzeyfe ile Selmân, Nabatî bir kadına
”?misafir oldular. Kadına “Namaz kılacağımız temiz bir yer var mı
dediklerinde kadın, “Kalbini temizle” dedi. Biri diğerine “Kâfir bir kalpten
hikmetli bir söz al” dedi.
( -) ٦٨٢و ٢ ٠ ٦/١ع حدثن ا ئ ث ما ن بن أ خن ذ ،حدثن ا علي بن عتد اخل رير ،حدبت ا .أثو
طن ا ن جاريه ،مما 3لغ ا ب الما وسثة :ص ر ،هال ت :ال ،قات :ان ج د ي وا ج ده، أضا ي
ه" إلال ال م
ء ال م ،زن ا ت ش ن د :يا أبا
ج
وقس ة ق ه قي م ي ا ت ء مت
: Selmân bir cariyeye rastladı, ona Farsça “Namazنكل Ebu'l-Bahterî der
قا ك :ال،
.kıl!” dediğinde cariye “Hayır” dedi. “Bir defa secde et” dedi, “Hayır” dedi
”?Selmân'a “Ey Ebû Abdillah! Bir secdenin ona ne faydası var ki
Selmân el-Fârisî 203
dediklerinde, Selmân; “Bir defa secde etse namaz kılar. İslam'da nasibi
olanla olmayan aynı değildir” dedi.
، حدثن ا أبو ي حيى ال واني، ] حدثن ا عتد الله بن م ح م د ثن جعف ر٢٠٦/١ )“ ل٦٨٣(
Saîd b. Vehb bildiriyor: Selmân ile birlikte Kindeli hasta bir arkadaşını
ziyarete gittik. Selmân ona şöyle dedi: “Allah mümin kuluna bela, hastalık
gönderir, sonra da ona ahyet verir. Bu şekilde bela, geçmiş günahların
kefareti olur. Gelecekte işleyeceği günahlardan onu sorumlu tutar. Allah
günahkâr kuluna da bela, hastalık gönderir; sonra da ona afiyet verir. Ancak
günahkâr kul, deve gibi davranır. Sahipleri onu bağlamış sonra salmışlardır.
Ancak bağlarken niye bağladıklarını, salarken de niye saldıklarım hiç
bilmez.”
حدثن ا، حدثن ا ضفؤان بن غزو، حدثن ا أب و ا ل مغيرة، خ ا؛ثن ا أ خئ د ى عثد ائؤئا ب:ق الأ
ل م ؤم ن في !ل دي 'ك مش١ " |د ما تقد:)3 ص ت ك ن ! كر د ا، ا٢ ٠٧/ ١ي ل-أث و مت ع د الوه
، ال ثتيه: وشا دC ءا دا اشتهى نا بمؤه مثعه،مريض مع ه طبيبة ال ذ ي بملم ذاؤه زذزاؤه
وكذب ك فن ب ي ئ يشتهي، ؤ ال وا(ت ي منع ه خ ز يتزأ م ن و جع ه،ه ادل قء ا ن أصئثه أئث كل اا
" ا لخثه
حدثن ا عئد ا لله ب ن أخن ت ب ن م ح م د بن، ا حدثن ا أب و بكر ن م ا ل ك٢ ٠٧/١ )“ ل٦٨٥(
عثا أن ش ك ن1ت ب3 ه ا، خ ا؛ثن ا ج ع م بن تره ا ن،^1 ح د ظ *كقيز بن هت، ح دب ي أيي، ح م
زالؤق و ف،، وهولت ا ل مقلل ع عند غننا ج ائنؤبي،زأئكاييث ال ثتف راق ا أل حثؤ م ح م د و جنبه
٠٠ ة ق ت د ي ت ء ا ك ل م ه ق ج م ال أ م ي إ ر ا ه م م ح م ا م إ د ال ه
" وأي س م ه الزنزا<س، وئهم ع تخل لا دة، ن ت1 ا طن1نا أ ح زنت رزمحه، " ون اأقه_س إ:3 ه ما
s
Zeyd b. Sûhân’ın uzadısı âlim bildiriyor: Efendim Zeyd b. Sûhân ile
birlikte çarşıdaydım. Bir ara yanımızdan Selmân geçti. Bir vesk tahıl satın
almıştı. Zeyd ona: “Ey Ebû Abdillah! Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem)
ashâbından biri olduğun halde bunu mu yapıyorsun?” diye sorunca, Selmân:
“Nefis rızkını elde ettiği zaman kendini güvende hisseder, ibadet için vakti
olur ve Şeytan ondan ümidini keser!” dedi.
Selmân el-Fârisî 205
بن أخنت س ع ت د الل ه حدثنا ح مدان، بن جئ م ر س أخئد حدثنا ٢آ ٠ ٧/ و ١ ( - ) ٦ ٨ ٧
3 قا د: قا ع ن أييي ، غئقه، اس حدثنا س ه، ب ن تك غما ن حدثنا أب و ال ن ئ ث م ، حدثنا ، م ح
”: “Nefis, ihtiyacı olan rızkı kazandığında mutmain olur.لكل Selmân der
علي بن خي ر ،خ ا؛ثن ا خث ائ بن هم زو ،عن تع ي د بن مع روف ،ص تع ت د بنش وقق ،محادت
ئغ وده وص م بهل و ، 0هأطلمثا الجل و س عغذه مح ش ى عل ته ،مما 3 طئ ا ن الئ ا رم ي ذلحلثا غش
ج ئ ،ممعل ت و حر جن ا غنة ثئإ أثئثا ه مح ز-يلالم قد قب ص رضى اللت غنة " ل ٢ ٠ ٨/١ء
عئد بن م ح م د خا؛ثغا أخند، حدثنا أ ح مد، بن ثلئ ما ن خا؛ثنا ] ٢٠٨/ و ١ ( - ) ٦ ٨ ٩
غ ذ ق يا ن ، خا؛ثنا مو ت ى ، ين ع ئ د الل ه حدثنا ءي ، لإمحا- ه ثا م أب و حدثنا الل ه ا ل ح ق ن زم ي ،
شزة، ا
ي بواب
أ
ل هذه ا افت ح ي د: قا أبواب، أربع ة نفا علثة في زهؤ د عا ن ي ائنؤت ت لما ن
ب تن ي ه ،ث أ
فإن ق ق ؤ ؛ \j \ j jال أذري ب ذ أي ف ذ م ا ن ي ا ب يد ظون غ م ،إل د ظ م
ش ك ب م محات :ان ص حيه ح وت ينا ج ي ب م انزلي قا ف ي ئشؤفن ور، محالأ :أذي م ه في
نخؤا م ذ ف ذا
206 Ebû’d-Derdâ
Ebu'd-Derda
Onlardan birisi de irfan ve tefekkür ehli, âlim ve zâkir, nimetleri bilen,
nimetlerin yaratılmasını mutlulukta ve sıkıntıda düşünen kişi, ibadete
tutkuyla bağlanmış, ticareti terk etmiş, şevkle amellere devam etmiş,
kavuşmayı dört gözle beklemiştir. Dertleri kenara atınca anlayışı
genişleyen Ebu'd-Derdâ, hikmet ve ilim sahibidir.
Derler İd: Tasavvuf, yücelere cezbedene gönülden iştiyak duymaktır.
ت س أل : يق و لت ،عتته بن ع ئ د الل ه بن ع ون ت ش م ع :د ا
ق ، )م غ و ل بن ما للط خا؛ثتا ،أبو ن عي م
ص، وك إi\ jj ،" ن1 ال؛ت م ح وا ال ن ي: ظ ء أل أ م ح ل ع م أ ي ال درداؤ؟ ق ا ل ي: أم ال ي ذ اؤ
ك م قثة،مال
خا؛ثنا : قالا c ب ن أ ح م د إملا ء و نلث ما ن ،ل خشن بن ا ب حبي خا؛ثتا ء٢ ٠ ٨/ ١ [ " ) ٦ ٩ ١ (
ض عؤن بن عتد الل ه بن، خ ا؛ثن ا ا لخنأ و د ي، خ ا؛ثن ا ع رو بن تنزوي،ق و ن ف ن ا لما ض ي
ض ا ف ن و دي،وك ح
Ebû’d-Derdâ 207
بن تالم ع ن ئؤة، بن ع مرو ع ن س، لآعن حدثنا ا معاويه، أث و حدثنا أيي، حدبتي ، م ح
بن أيي ا ل ح ع د ،ص م غذان ،ص أيي ،£١^ ^ ١أثق قا د " :م ك ن ت اعة -ص م ن قث ا £لتل ه "
: “Bir anlık tefekkür, bir gecelik ibadetten dahaلكل Ebu’d-Derdâ der
”hayırlıdır.
ا ي داء وغز زين ف ق ،ق ات U :ي^ ١؛^ أنص ي ،محا " :3اد و ا لع في المثؤاؤ ثدؤك
تجر " ي ال ئ ء ،نإدا أ ئ ز ك غ د ف يؤ م ن ال د ك ه انقلن إلى ن ا
Habîb b. Abdillah der ki: Savaşa çıkmaya hazırlanan bir adam Ebu’d-
Derdâ’nın yanma gelerek: “Ey Ebu’d-Derdâ! Bana öğütte bulun!” dedi.
Ebu’d-Derdâ ise adama: “Rahat olduğun zamanlarda Ailah’ı zikret ki, o da
dar zamanlarında seni ansın. Dünyalık bir şeyle karşılaştığın zaman bu şeyin
sonunda ne olacağım düşün” dedi.
بكر حدثنا أثو ي م ، بن م ح م د حدثنا م ح مد، بن ي د الثؤ حدثنا م؟] ب
م ا/ [ ( “ ) ٦ ٩ ٥
قا م ي عملا ن ز ئ نا الا؛نثاع أيي عأى وزان م د: قا ا ل جغد، أيي بن نالم ع ن مؤه،
أخدغن ا ،ووه مت ا ال حز ،ه ما >3أبو الدزداء " :إن في ف ذا ل م عثتزا "
208 Ebû’d-Derdâ
أن ي ج نا أ بيده أبي الا؛رذاع س ثف وال ذ ي ،غ ش ا خلا نة ث وأئل ت الت ج ارة ض ح
مهز ، ي ج تمعا
ثغطقي محث صاله أ ئ يي ء يزم أنأ؛ءذ ب؛؛انا انت تجب ال ئ اثؤم خا ن ة ئ د ثاب
" : و أثا ا لأنذا؛ء ؤت ا ت وة ض ز ك ؟ قا د: مح د ل د،" ب ل الثب
ؤ م ح د ئ بما 'ق ي ا ى ت م
حدثن ا، حدثن ا م ح م د بن أبي شهل، ] حدثماه عئد الل ه س م ح م د٢٠ ٩٨ ل-) ٦٩٧(
أب و،3 محا: قا د، عن ح سم ه، ض ا لأع م ش، حدثن ا أث و معاويه،عئد الل ه س م ح ئ د العتس ي
، ' ^ ؛١ه وز ك ه ئل ى ي ث ث خ ئ د ب ق ن غئ ت
ئ ة ؟ ن ا ث د أن م " :ا لأن;ا؛
، ح د ت ي أيي، حدثن ا حم د الثؤ س أخن ت، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك٢ • ب/ا
ل م-) ٦٩٨(
ت قات أبو3 ه ا، حدت ا أبو عثد رب: محالأ، حدثن ا عئد الله بن ث حير، حدثن ا عتد ا ل صم د
حدثن ا، ح دوك م أبو اخل الء ا لختن بن ش واو، و ت غلى أيي غذا ا ل ح دي ث: قالن،ح س ل
ه1 أعدةC> زنزي ح طن غلى هلبلث، ز؟نلم ئن مع أذ'ثلف، ثز غئثث٢ مؤ ترأيت ظ غلى هذه
" شحر1ح م ن و- النة ءكا ن يدثع اال؛يبالؤا،اء3 ^ ^ ^ ولت ا؟ى لأيي الدز، ١
Avf b. Mâlik der ki: Rüyamda bir küme buğday gördüm. Etrafında da
yemyeşil bir odak vardı. Kümenin etrafında bağlı koyunlar geviş getiriyor.
Dışkı yerine de hurma çıkarıyorlardı. “Bu küme kimin?” diye sorduğumda
“A bdurr^m an b, Avfın” dediler. Abdurrahman b. Avf dışarı çıkıncaya
kadar orada bekledik. Çıktığında şöyle dedi: “Ey Avf] Şu gördüğün Allah'ın
210
حدقني : 3 دأ أ ح م د، بن ع ئ د الله خا؛ثنا م ا ل ك، بن بكر ح د قا أث و ل ٢ ١ ٠/ ١ا ' “ ) ٧ (٠
بن حي ا ن ،حدق ا أ خ ن د س علي بن ان جارود ، م ح م د أب و -) ٧ ١ل ٢ ١ </ ١ا خ ا؛ثن ا ٠
ختا رد م ،زنا قي د فيك م ي ال حى محمفت م وه، ال ثزالون ي حتر ما أ ح سم ، £ ^ ^ ١كا ن بموت " :
المم ف ي ، إ ن خا ق بن ت خ ئ د حدثنا جبل ه، بن خا ب ز أبو حدثنا لا ] ٢ ١ < / ( - ) ٧ ٠٣
" نين ؛ أوي م ن ائب؛ءق ^ ^ ء ذ أبو ١ " ن: بجو
Ebû’d-Derdâ 211
Takrîb 2469
إت م اعي د بن غ ج ة ،ح د ظ أثو ي ال شحس 1ئ ،ص أبي ح م ،ح د ق ي أيي،
ph ه ئ في ج ئ ب ك خ ر ثئثث م ( ") ٧٠٧ل ا /ا ا\] " 5إةل ق ال تفئة
Ebu'd-Derdâ der ki: “Sen, Allah'ın katında insanlara buğz ettikten sonra,
kendi nefsine dönüp en fazla ondan nefret etmedikçe her şeyi
”anlayamazsın.
( ")٧ ٠٨ل ٢ ١١/ ١ا حدثن ا إئزاي إ بن عتيد الل ه ،حدثن ا م ح م د بن إ ن خا ق ،حدت ا ق ي
ثن تع ي د ،حدثن ا ال همج بن محال ه ،عن ل ئن ا ن بن غ ا م ،عن أب ي اال؛رذاع ،قا د " :م ن فقه
ت شؤ "
ال ر ج ل رفع ة في ج
م اا م
، ح دقيى أبى، خ ا؛ثن ا هم د الله ن أ ح م د، ] حدثن ا أ خ ن د بن جعف ر٢ ١١/١ )" ل٧١ ٠(
" ل\ خثذ؛: أقه ئ د، ص أبى اال؛زذاغ، عمر أ حتزه، د ي1خمثا أبو سع ي د ال ك- أ، خ ا؛ثن ا و يد
حدثن ا، حدق ا بشن بن مو ت ى، ] حدثن ا م ح ث د س أ خ ن ذ بن ا لخشن٢ ١١/ ١[ ")٧ ١١(
ال " : أبو اتيائء3 ظ:3قا، غذ أبي محئم،وؤ إ ك ' خ ه،أثو عد وختن شئ رئ
ق إثة، ؛بن !دم غلمب ف ئ م ظف،*^ دوذ ربه م۵١ ١^ ^ ؤ_ال،١^ ^ ر؛ ظ نز، اةا١^ ^
قات: ] قات٢١٢/ [ ؟، عن عبد الل ه بن م ه، عن ا لأع م شC حدثن ا أث و معاويه،ئي أيي غيث
Ebû’d-Derdâ 213
٠٠ ب ث ى
وأن؛ إلل؛ ال م، إل ال ق ش1 أ ة١
^ ٧ ،م ميله يتي ف م حيت ب ذ
حدثن ا، حدت ا ت خ ئ د بن أيي ت ه ل، ؟ ا أ ] حدق ا هم د الل ه شر ن ح م د/ ل ا-) ٧١٣(
الن، أ ح شغث ح م د ت ال ق ما ر0 ء ا. زأن محا ري الغ امس فى عب ا دة الل ه،ويك ر علنل ث
". ئ ط ثن ث هن.أتأت ى ؛ ا
ال أذ ح ق م م " لز ال ء ال ث:اال؛نذاؤ أة ئت أبى غ ذ ،ر ي ك ا م ئاس تن
بممح_> قي " ثؤ ال و صو غ و جهي بمق جود:3 ^ وظ ئ ن؟ ؛ :ق ك ،" أ ش قي ال؛تا
وم ما عدة أقزام تثق ون ال ك الب، و ظم أ اله وا ح ر، ا ل ج ال ب المح ل والنه ا ر ثقو ن م د م ة لختا تى
يخون حا جزا تت ه وبين، حتى ت رك بغعس ن ا ثن ى أثت خ الت ح شثه أن ثق و ن حزا ما،ذثؤ
ؤئنذ بمد:قات نحار، إة الق حما ر قذ ئبجاوو الذي ئزب م وفز إي،ا لكرام
، ق الث ح مزن ق ظ م ن ! ل م أنتمم ته، دنه فث؛ ث ز ه3 ذثؤ ~حريا يره زنن يع ن د مئث ا3 ممما
٠
٠ معلة ن ؛ ك ز أن م ف ظ زلا
" تا: ص أيي ال دزداء ه ا لأ، ز أيي ا ل ج ن د عن، عن نن صوي، خث'نن ا زائدة، م رزوق
حدثن ا، خ ا؛ثن ا يشن بن مو ت ى،ال خ ش ن بن ] حدثن ا م ح ئ د س أ ح ن د٢ ١٢/١ ل-) ٧١ ٧(
ت3 غن أيي الدرداع أثة ه ا، عن ق ن ا ن بن غا م، حدت ا هزج بن محال ه،ي حيى س إ ن خا ق
" نه
ؤالقا ي ق غن ج ال خ ي ج، و م م ئ أ، غ ا إل:الثامنت الته
1ZilzâlSur, 7-8
Ebû’d-Derdâ 215
( ] ٢ ١ ٢ ٨ [ “) ٧١٨خ ا؛ثن ا محل د بن جعف ر ،حدثن ا ال خ ش ن بن علويه ،خ ا؛ثن ا عل ي شر
أب و ا لأرذاع ت " ممثن وا ،ق إ ن ^ ^ ١وا ل مثعلن؛ في ا أل جر شواء ،ز ال حتز في ت ابي القاس ي
تند س ا "
أب و ال د ر د ا ء " :يا ك ،ئ ا ل أ: ا ل ص حا ي زي ي ،ع ن أختز ئا ي ري د ب ن ف ا ز و ن ، حدثتا إبراهي م ،
أئ ن و ن ش ئ ،أنتم ا إل خؤان في ال دي ن ،وا ل جيران في اال؛اي ،وا الن صاز غش ا لأعذاؤ ،ئ ا
مالي أزى م ح اء م يذهبون،م وب 4ال ت ال غ ي ر ك م، نإث ما مؤني غش مو د ي ؟ م ن ي م ثي ك م
ق دي دا ،و ج م عوا ”كثيرا ،ؤأثلوا بع يدا ،ثأصب ح محانه م محوال ،وأمله م ^ ^ ، ١و ج ن غ ه ز ب ونا،
أ ال قثث ن وا ،ق ان ^ ^ ١وا ل متنلهز في ا أل جرش واء ،ز ال حض في الن ا سبعدهن ا "
Ebu'd-Derdâ der ki: “Ey Şam ahalisi! Sizler dinde kardeş, evlerde komşu,
?düşmana karşı da birbirinizin desteğisiniz. Beni sevmenize engel olan nedir
Üstelik sırtınızda yük de değilim. Bana ne oluyor da; âlimlerinizin çekip
gittiğini, cahillerinizin de öğrenmediğini görüyorum. Size vereceğine söz
verdiği şeylere yöneldiğinizi ve emredilenleri terk ettiğinizi görüyorum.
Dikkat ediniz! Bazı kavimler, sağlam binalar yaptılar, çok mal topladılar,
uzun hayaller kurdular. Evleri makber oldu, hayalleri uçtu gitti, topladıkları
da hiçbir işe yaramadı. Dikkat edin; öğrenin, öğretenle öğrenen sevap
”bakımından eşittir. Geriye kalan insanlardaysa bir hayır yoktur.
حدثن ا شنأ ن ج نانه ،حدثن ا عئد ال ر ن ننثر ،عن ال حجا ج بن دثار ،غذ معاويه بن
قؤة ،عن أييو ،عن أيي ا لأرذاع محا د " :م لئ وا ق د أن يرقغ ا ل ع ل م ،إن رفغ ا ل ع ل م نق ابيه
216 Ebû’d-Derdâ
م ز ال الثنن اع ،إ ة الث ا إل ؤا ل مثع م في ا أل جر ت واء ،الثن ا الغ امس ني الي :غ ا إل ،ؤمتعل تأ،
محما مح ن ذلل ث
أبيءأل درذاؤ ،ه ا ! " : 3ري آل ر ئ مب 1ل أ م وظ أشلة ،ونكع ي أر ج و أن أ ؤ م عثته "
ول ن وك ونبالعل-م بن حبي ب ة ص أبى الدزدا.ء أثت دا 3ا " :ال بكون مي ح ش بكون
ج م ؛ ال ح ز يكون به ع ا م ال اا
Ebu'd-Derdâ der ki: “Kişi âlim olmadıkça takva sahibi olamaz ve ilmiyle
”amel etmedikçe seçkin bir âlim olamaz.
أ ح م د بن ا لخشن ،حدثت ا بشر بن موس ى ،حدثن ا بن ( ")٧٢ ٣ل ] ٢ ١٣/ ١حدثن ا م ح م د
Ebu’d-Derdâ der ki: “En çok korktuğum şey, hesaba çekileceğim zaman
؛« denilmesidir.؛ bana: «Bilgin vardı, ancak bildiklerinle amel etmedin
ال و د عا ء ،نغ م ال نشي،يفغ ال عل م م ن زأع وذ بالل ه اقيمت؟ والرا جرة هل ازد جرت؟
Hميءس مم مع
Yine şöyle elemiştir: “En çok korktuğum şey kıyamet gününde bana: «Ey
Uveymir! Allah’ın buyruklarını biliyor muydun yoksa bilmiyor muydun?»
diye sorulmasıdır. Çünkü: «Biliyorum» desem o zaman Kur'ân’da emir
veren veya uyaran her bir âyet bana gelip: «Emirlerime uydun mu?
S andırdığım şeylerden uzak durdun mu?» diye hesap soracaktır. Fayda
vermeyen bir ilimden, doymak bilmeyen bir mideden ve kabul görmeyen bir
duadan Allah’a sığınırım.”
" إث ما: 3 عن أيي ال درداع محا، م ع ق ن ا ن بن غ ا م، حدثن ا ال همج بن محال ه،قس ة بن تع يد
Takrîb 624
حدثن ا عئد، بما ق بن وب راهت م حدثن ا، ا ا \ ] خ ا؛ثن ا نل بما ن بن أ ح م د/ )" [ ا٧٢٦(
، خ ا؛ثن ا بشن بن ا ل حأك م، حدثن ا ا لخنن ن نشا ن، وخ ا؛ثغ ا أبو ع م رو س خن ذا ن،،؛؟١^ ١
أن أبا ال دؤذاء كت ب ا ر تلمن ا ن رضى، عن صا ح ب ل ه حدق ا، حدثن ا عيد الثثاق؛إ
^ ^ صحت ك وءزاعلف قئز أنث رتبلف م ن ان الء ن ا ال ينممل يع١ ، " ويا أي ي: الثت عنه م ا
وأ طعم ه م ن،خ رأته- ؤامث،لف1 ظ لطت " أدن اف؛آلم م، م :3 أت ح ب أن يف ن م حئ؟ " ءق ا
Kardeşim! Yetime karşı şefkatli ol ve onu kendine yakın tut. Ona kendi
yediğin yemekten yedir. Resûlullah’ın )ةق11 الساوaleyhi vesellem), gelip kalbinin
katılığından şikâyet eden birisine şöyle dediğini duydum: "Kalbinin
yumuşamasını ister m isini" Adam: “Evet” karşılığını verince, Resûlullah
sallallahu aleyhi vesellem): "Yetimi kendine yakın tut ve başını okşa, ona kendi(
yemeğinden yedir. Bunu yapman kalbini yumuşatır ve böylece sen de bu
sıkıntısını giderirsin" buyurdu ,
ه ء إدي شب ع ت نن و ل الل ه، الب ج م ع ن ا ال ستعل يغ ف ك ن ه، ] يا أ ي ي٧٣٠ )" ل٧٢٩(
Allah'a itaat eden mal sahibi', malı arkasında olduğu halde getirilir. M alıyla
birlikte sırattan getirttirmen, malı ona: «Yürü! Sen üzerindeki görevi yerine
getirdin» der. Sonra malını Allah'a itaat için vesile kılmayan bir adam getirilir.
M a lı omuzlarının üzerinde olduğundan, ayağı tökezlemektedir. M a lı ona:
«Yazıklar olsun sanal Keşke beni Allah'a itaat için harcasaydın» der. Bu durum,
٥ kişi cehennemlik olarak çağrılıncaya kadar sürer."
ؤذا خ د م و ج ب عثه، ي خد م٢ ه ا \ ] " ال ث زاال انثبمت م ن الل ه وهو منه نا/ يم ول أ ت [ ا.
مح ك ر ه ت دلل ث بن ا ش م ع ت، ؤأثا يوم ئ ذ موسر، وأن أر ا لأرذاع ت ألتني حا د ما، ٠' ا ل حش ا ث
٠
م ن ا ل جن ا ب
" م ن ل ي ؤللق بأن نزائ يؤم ا ل م ا ئة ز ال ث حا ف ح سابا، ] " يا أ ي ي٢ ١ ه/ )" ل ا٧٣١(
ق اثا قد عئن ابع د ه. ال ثغتزن ب ص ح ابة رنول الل ه، ثا أخى٠٠ ] ه ا أ/ )" [ ا٧٣٢(
مه د الل ه بن أ ح م د بن ح ق ل، ( “) ٧٣٣ل ] ٢ ١٥/١خ ا؛ثنا أب و بكر بن مال ك ،حدثن ا
؛ش ،ثأ°ئن ق أن ألزؤ-ج ه ا ؟ 3ات :أغ ر ب زئن ك ،ما )3ت ئائذ،ن [ي أحت-ل خل ق ، ^ ١ه ا : 3
أبي اال؛نذاع هندم ،و ح ط ب !أي ه زي ت م ن ص-عث اء ا ل مش إ-م س قأئك حة ،محا 3ل هق ا 3أب و
الد رد\ؤ :ش ئفز ت لل_درثاء ء ظ ظ نك م بال د ر3اء ٩ه ام -ت غلى ن أ ب ه الحصث ا 0؟ زثفل زت
م ح ث د الت حزوم ي ،حدثن ا أبو عزف عبد ال ر ح م ن بن مرزوق ،حدثن ا ذاؤد بن بهزاذ ،قا ت:
ئك :مغذ طوي ل، ينقلن إل ي ،ق ن ك ق طوي الب م أطزق ،مما ت :مغذ كز أن ث ههثا يا يئخ؟
قا ت :أ ث في م ق ي ؤ ،وث ح ن في شيا ،ثم قا 3ت خ ا؛ثن ا ن ي ا ن بن مهزان ،وكا ن ال بمولث
ا لأع م س ص سالم بن أيي ا ل ج ع د ،عن أيي ا لأرذاع دال،ت خذ ن ا مزؤ أن تئغص ة محل و ب
خ ا؛ثغ ا،إ ن خا ق بن حدثت ا م ح ث د، ه ا \ ] حدثن ا إبزا م أ ن عند الل ه/ [ ا-) ٧٣٥(
ز ال، حا ك ن ب ذ ل ه- ] أع ط أ٢^١٦/١ ت،ا طثؤ2 زن ن ق ك بأ جيل، مع \دثة! ال ح خئئ لنف م ن مم د ه
محات أث و: 3 دا، عن حزام بن خ ي م، ح د نحا تزد، حدثن ا عث ر، خ ا؛ثن ا داود بن ع من، حق ل
" Ü وا ال ست ال م ل و ث ؛
ز ال ت ويره عش، وليس والل ه ؤا ج د منه م ا بأه ل أن سرد ل ة غلى ظهزك،ين ا ج م ع ت ثت
عتد حدبغى 4عمرو بن م< م وان خا؛ثغا ،ش ئ ب م بن ^ ^ ١ خا؛ثنا ،أيي حدبتي ، م ح
نا ثئكيا ق في يؤم أعز الله، يا أبا اال ؛نائؤ: ق ك،ورأيت أبا ا لأزذاؤ جالئ ا و ح ده يئكي
أن، عن أر اال؛زذاؤ،م
من بم ث ل ل مث ل ساعتي
عن إسث م ا عيد بن م حب
ب ن د ل مت ل
، م
حدت ا عئد الل ه بن أخن ت بن، ] حدثن ا أ خ ن د بن جئمر بن ح م دا ن٢ ١٧/١ [ “) ٧٤ ٠(
، حدثن ا عئد الل ه ب ن أ خن ن بن خ م، ا حدثن ا أبو بكر ب ن مال ك٢ ١٧/١ [ -) ٧ ٤١(
"ى ن، أن أي الدر_داء،لئئ ا ن، خ ا؛ثغ ا فن؛ ت بن ن،^ ^ ١0 مغ م ز بن ن إل ما1 حدلن، ح د ق ي أيي
، يرى نا ص د الغاص ز ال ثنى تا عنده، كآثه ن ي ون٥، ثاغر، ويد ل ك ز جئا ع٠' :يقأول
مؤعقل ه، أؤ رو ح وا ^ثا غ ا دون، اغدوا ي ناب ح ون٠' : ها د، كا ن إذا نأى ياز؛،أبا الدزداع
ح ثهن- ب ال ث أ٠٠ :ت أمال أب و الدرداء3 ظ، ص معاويه بن قؤه، أخبزتا شئثة، بن ال ج ن د
Ebu’d-Derdâ der لكل: “ü ç şeyi severim ama haik sevmez: Fakirlik, hastalık
ve ölüm .”
" أ ج ث: قات، عن أيي ا لأزذاؤ، غ ذ ع مرو ئن مة؛ا عن س ي خ، أ خ رئا شعثة، بن ا ل ج ن د
" ئ'كفيرا لحعلس ي٧^ ^ ١ وأ ح ب، وأ ج ب ؛مح قن ئزاء؛ثئ ا ي ز م،ا إ؟ى ربي1انن ؤ ث ائسا
حدثن ا أب و ال ن ي ع، ] حدثت ا أييء حدثن ا ا؟تايلم بن م ح م د بن ا لخنن٢ ١٧/١ ل-) ٧٤٥(
ا م ن ي إلك م
دث
*م قد ء ذ، زثأطون ظ ال بئثئ ون، وسن ون ظ ال س تك ن ون، ال ثأحلون
، بأصت ح ج مغه م ب ونا، وسنون محث وثم ون، ] ي بلون٢ ١٨/١ زيأملون ل، ي ي ن غ ون ثي وع ون
Said b. Ebi Hilâl'in naklettiğine göre Ebu'd-Derdâ şöyle derdi: “Ey Şam
halkı! Utanmıyor musunuz? Yiyemeyeceğiniz kadar mal topluyorsunuz.
Oturmayacağınız bina؛ar inşa ediyorsunuz. Kavuşamayacağınız hayaller
kuruyorsunuz. Sizden 'önce kavimler vardı; topluyor ve ne yaptıklarını
biliyorlardı, hayal kurup uzun yaşıyorlardı, ev yapıp sağlamlaştırıyorlardı.
Topladıkları işe yaramadı, hayalleri onları kandırdı, evleri de mezar oldu.
İşte Âd, Aden ile Ammân arasını servet ve evlatla doldurdu. Şimdi Âd'ın
mirasım kim benden iki dirheme satın alır?”
226 Ebû’d-Derdâ
فف ا زنتفلز
فيئ إ ال أن ئئفثزوا ي،يف ا شواء
غلى جلوت م م ن أموال ك م ث ل أن ثكون وإيا"ك م ف
يفف ا مع ك م
" نإدي أخا ف عق ك م فهزه حميه في نعم ة: ] نقا د أبو الدرذاء٢١ ٨/١ [ -) ٧٤٧(
Ebu'd-Derdâ diyor ki: “Ben sizin için, oyalayıcı bir nimetle ilgili gizli bir
arzudan endişe edivorum. Bu da yemekten dovun ilme ac olacakınız
zamandır.”
اذه ب بما: " إن حمتزت أ ال ذ ي م ولت ل صاحبه:ء قات أبو الدرداؤ٢ ١٨/١ ت-) ٧٤٨(
" أ ة ئئ و ث
حدثن ا هن ا د، حدق ا أب و ي ح يى الرازي،ء حدثن ا أبو م ح م د بن حثا ن٢ ١٨/١ و-) ٧٥٠(
Mekhûl der ki: Ebu’d-Derdâ harabe olan yerleri gezer ve oralarda şöyle
derdi: “Ey harabeler harabesi! ilk sahiplerin nerede?”
>اثبي ئز " : ئ ت ي ي ؟ ئ د غ و مم ق أثيب :ق ش ،” اك؟ه أئثهى " : ئ ت ؟ ض ئ ث
"أقي م
.Ebû Hilâl'in naklettiğine göre Ebu'd-Derdâ rahatsızlığından şikâyet etti
Arkadaşları yanına girip “Neden şikâyet ediyorsun?” dediler. “Günahlarımı
şikâyet ediyorum” dedi. “Canın ne istiyor?” dediklerinde “Canım cenneti
istiyor” dedi. “Sana tabib çağıralım mı?” dediklerinde ise “Beni yatağa
düşüren O 'dur” dedi,
عن أيي، ضر ع ون بن عبد الل ه، حدق ا م ن م، حدثن ا م ح م د بن يقم،ش أيي غثة
ب؛
ص ج،< مه " ؛؛١١ قاد= ئ ظ م ح ق ؟ ؛،" ي و م حب ل ء محمح ك ، م حف، ه ث
" عزض ك لثؤم ممر ك
edersin?” diye sorunca ona: “Zengin olduğun günlerde fakir olacağın gün
için borç ver” dedi.
ش واج ،خدثثا ذاؤذ ئ نقم ،خدتثا ائزيذ ،ص ت ج د تن مه د اشر،قات :م د لأيي
ال
^ " ا لأنداء " :ا ذ غ ؛ ه قا ،قات " ] ٢ ١ ٧ ١ [ :ال ا ش ق ا ل ء ا خه ،وأخ 1ف ن ١
( -) ٧٠ ٤ل ] ٢ ١٩/١حدثن ا عتد الل ه بن م ح م د بن جعفر ،حدثن ا ت خ ئ د بن عتد الئؤ بن
رنته ،حدثن ا ق يا ن بن ثؤوخ ،خ ا؛ثن ا أبو ا ل أئ ه ب ،عن ا لخض; ه ا :3كا ن أب و الدرداؤ،
يأمول " :إن مما أخشى عن ك م نله ا ل عال م ،و ح داأل مثافق بال ي ا ، 0وال م ا 0حى ،وعلى
Hasan (-1 Basrî)’nin naklettiğine göre Ebu'd-Derdâ şöyle derdi: “Sizin için
korktuğum şeylerden biri; âlimin hata yapması ve münafığın Kur'ân'ı
tartışmasıdır. Kur'ân haktır, Kur'ân'ın yol feneri gibi feneri vardır.
”Dünyadan bigâne olmayana dünya yoktur.
ا لآشغي ،حدثن ا م ح م ود بن حال د ،حدثن ا ع مرو بن عتد الوا ج د ،ض ا الةلزاء ئ ،عن
ش م ع ه ثقأو ل ” :ى ن أبو اال؛زذاؤ ،بموت " :الل ه -م ! ر أع ود بنق م ن مرقي٠٣^ ١
بن تع د ،أثق م
أبو هث ا م الرء اعيء حدثما عتد ا ل ر حم ن بن م هد ي ،خ ا؛ثن ا معاويه بن <ممت اني ،غذ عئد
Ebû’d-Derdâ 229
عئد ال 5خن ن ى م هد ي ،ص شئث ا C0صر م ح وي ،غذ <ن ا إ م حس د ،ح دتني أيي،
شغز ،د ا : 3قيد لأبى ; ^ ^ ١إ 0أي ت ع د ب ن ت ت م أعثئ مال 4م ءمر ،م م ا د " :إ0
ب ن أيي م
محا د :ش م ع ت أبا وجاء ،يقولث :أمحال أب و الدرداء ٠٠ :لأن أكتر الثة ماقه مة أ ح ب ا ئ م ن أن
Yine şöyle demiştir: “Yüze defa tekbir getirmem, benim için yüz dinar
”infak etmemden daha iyidir.
عند الل ه ن م ح ئ د ال مس ي ،خ ا؛ثن ا أب و أ سام ة ،عن عتد ا ل ح م ي د بن جثثي ،ح د ث ي صالح
س م ع ت 1ب ا اال؛زذن ،بموت " :أ ال ري ب ،عن ”كثير ثن مؤه ، ^ ^ ^ ١ بن أيى
تن أخن ت تن° ] خد ك عتد ال م٢٢ م/ ل ا، ا \ ] خدبن ا أبو ث م ئ نال ك، ا/ [ ا-) ٧٦٠(
من. " ظ في ؛ننؤبي بضعه أ ح ب إ؟ى \ش:ا3 دا،ء. عن أيي الدردا، عة-أ م د بن ؤذا
" ش لش انه بؤ يد خلم ه الثاز. زن ا في ا لك افر بض ع ه أبغقس إلى الل ه، لت ايه به يد خل ة ا ل حته
Ebu’d-Derdâ der لظ: “Müminde, Allah için dilinden daha sevimli bir
,organ yoktur. Zira mümini dili dolayısıyla Cennetine sokar. Kâfirde de
Allah için dilinden daha sevimsiz bir organ yoktur. Zira dili dolayısıyla kâfiri
Cehenneme sokar.”
حدت ا: قالوا، في ج ماعة، ] حدثن ا عتد الل ه بن م ح م د بن جعف ر٢٢ م/)" ل ا٧٦١(
" ؤقد خ ت ذ ة، " ت ذ م ح ز ذ م ش ن ج ق و وغث: أثو ال ي د اء3 قا: ق ات، ثن غن م
^ بوقي ت غ ا لرأتا(ي ،ز ال م ش ي م ع ا لآئراو " ا لأزذاؤ ١٤٠ ،ن بموت١ " :
قس ه بن ت ع د ،حدثن ا ال ثزغ بن محال ه Cعن ق ن ا ن بن غا م ،عن أبي ال درداؤ أثت ”كا ن
( “) ٧٦٠ل ا /م ] ٢٢خ ا؛ثن ا عئد اللي بن م ح م د ،حدثت ا م ح م د بن ب م ،حدثت ا أبو ه غ
أة م بن م ح ئ د ، بن أيي م حث ،خ م حا يزيد بن ه ارون ،م حزال ي ح ق بن م ع يد ،غذ أيي
م ها امن
يؤم ن ي الث لم ت ح ءأ صت ب ت أتل ه نا " أم و ل :
ي ا ن
ك لأزذاؤ، أن أبا ا أ خ ره ، عون، أبا
٠
مه ن عمة ٠ ر ص الثؤ مما عل ي أن نأيت ب د ا ه ة إلا
ج ئ أثا
ت م ،قات: ح م ،ح د ي أ ي ،حدقا ي حش بنش جي ،غذ عتد ال مب يرن ي
ي حيى ن ش جي ،غن ح الب بن الث ا ب ي،ء ر ا لغ ائ ب بن ح الب، بكر بن م ح م د ،
قات :قات أبو ال ي ائ ؛ " :ن ا ي ئ و ه ت ي ن ئ نج ه ا إل أزم' نجي ا بد سذ ،ز ال أ ت ي غ ق ثنت ا
Ebu'd-Derdâ der لكل: “Sabahına sağ salim kavuştuğum her gece bir
musibete uğradım. Aynı şekilde akşamına sağ salim kavuştuğum her gün bir
musibete maruz kaldım. Ama her birinden muazzam bir şekilde
kurtuldum.”
حدث ا، حدبن ا م ح م د بن أ ي منه ل، ] حدثت ا عئد الثؤ بن م ح م د٢٢ ا/ ل ا-) ٧٦٧(
Ebu'd-Derdâ der ki: “Bana ne oluyor da; size verileceği kesin olan şeylere
ءلل ا$ gösterdiğinizi, size emanet edilen görevleri kaybettiğinizi görüyorum?
Ben sizin kötülerinizi, baytarın attan anladığından daha fazla tanıyorum.
Onlar namaza en son gelenler, Kur'ân'ı yarım yamalak dinleyenler ve hür
olması gereken kölelerini azad etmeyenlerdir.”
، حدبن ا عتد الل ه ن أ خ ن ذ بن ح م، ] حدثنا أي و بكر ين مال ك٢٢ ١/ ١ ز-) ٧٦٩(
" إ ة أبممحن الغ اص: ء.نائ. قا د ؛ قات أثو للئ، عن أيي زام، عن من ص ور،ح د ب ي أبو ج رم
Ebu’d-Derdâ der كل: “En fazla, bana ل§ ممكلAllah’tan yardım dileyecek olan
kişiye zulmetmekten nefret ederim .”
حدثن ا، حدثت ا م ح م د ين إ ن خ ا ق، ] حدثن ا |بزا مأإ بن هم د الل ه٢٢ ١/١ [ -) ٧٧٠(
Süleym b. Âmir diyor ki: Kureyb b. Ebrehe ile karşılaşmıştık. Bir hayvana
binmişti arkasında da (yürüyen) bir kölesi vardı, şöyle dedi: Ebu'd-
Derdâ'nın: “Kul, arkasında biri yürüdükçe Allah'tan uzaklaşmaya devam
eder” dediğini işittim.
،أخنت بن حنت ل بن حدق ا عثد الل ه، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك٢٢ ١/١ [ -) ٧٧١(
كا'ن |ذا ت م غ، أن \ل\ اال ؛نثاؤ،م جج\ن عن، لؤلم د بن ن ئ ب م- ح د ظ ■ا،ح دبئ ي أيي
وثند ى هلوبه م، بأبي النؤا حون على أنمس ه م مح ت د يؤم ا لمن ا م ة: ا ل مته ج دي نبالع نا ن ثئ و د
حدت ا أبو بكر، حدثن ا م ح م د بن ي م، م ح م د بن ء حدثن ا عثد الله٢٢ ١/ ١[ “) ٧٧٢(
عن، ا ك ك أ؛ ين م ح م: يما د له، حدت ا في خ مغآ، حدت ا م ح م د س يشي،بن أيي فتته
بما ت ه وت إلضؤا م " ا م ث وا إ ن ي دغ:ال د رذاؤ1 قات أثو: قات، م زند تن أ
ن تلوا الل ه أن، أظن ل ك ئث خ ا ج ;م ن رحمته يصمب بها م ن يساء م ن عتا ده،ر حم ة الثؤ
ص مه د، أ ة أباه ح دبه، ، ^ ^ ١ ] ع م و بن٢٢٢/١ أمحتيي ل، حدثت ا ابن وئ ب،تع يد
ه وشد ه ء ؛ ال دخل تثث- ز ال،ف إ ال ق ز ال ،ق الت م حل ؛ ال " :ق ات
ترءلجق بمب جب أ | ا
ثمكأئ ك ئد ئ ج ئ ث، ^١^ ٤^ لد ق ظف ص، أتي ح ت ظع١^ " [ yyy/ M -(٧٧٤)
^ بن م ح م د بن١^ ١ حدثت ا، الثؤ بن م ح م د بن جعف ر عبد 'ا ؟ \ ] حدثت ا/ [ا-) ٧٧٦(
ه ات: مالأ، غذ حل ف ئن ح ؤ ش ب، حدت ا نقثا ن، حدق ا عئذ ا ل جبا ر بن اتحالؤ،تني،ائخ
Ebu’d-Derdâ der ki: “Biz bazı topluluklara karşı güler yüz gösteririz, ama
kalbimiz onlara lanet okur.”
غذ لحابي بن حدنر،م ق س واده غذ، أ حبزتي ابن لهيع ة، ح دقا ائذ وه ب،تع يد
وعليه ك ت اء صو ف، أثق ن ح د عل ى أ ي ا لأرذاع وث حثه فناس ص جل د أؤ صو ي،ا لأئ ل م ي
" ثإة ق لهق إ م ح ا وله ا مم ت د، " إة ث ا ذا ال: قات،هث ا م م ث بؤ أ محث ا لجنؤ ب ذ
Hâlid b. Hudeyr el-Eslemi bildiriyor: Ebu’d-Derdâ’nın yanına
girdiğimde altında deri veya yünden bir minder, üzerinde yine yün ipliklerle
dikilmiş yünden bir giysi vardı. Rahatsızdı ve terliyordu. Ona: “Eğer istersen
minderine gümüş işlemeli bir örtü geçirip, giyecek olarak da müminlerin
emirinin kullandığı o yumuşacık giysilerden getireyim” dediğimde: “Bizim
gideceğimiz başka bir mekân (âhiret), bulunuyor. Oraya doğru gidiyor ve
orası için çalışıyoruz” karşılığını verdi.
ص حاال لأبى ال دزذاء ثصث م وة1 أن، عن ح ث ن ثن ععلثه، خ ا؛ثن ا ا الور_اع ئ،ثن عثد الثؤ
١ ئ ه أصث ح •^؛،ى ئؤ ت غشث؛ إبه1 ومنه م سب، غلى بتذةoU س هز م ن،محث مهب
" ر جع1 ؤإقه، ' إن لغ ا دارا لف ا ث ج ن غ٠ : ممات،علته م ئعزمحت ذللث م نهم
بثزب ا ن
" أ ج:ل أ م ؤتئ ئ فات أبو ا لأزذاء: قات، غذ خث ا ن، خدثث ا ا لآزراعغ، ئ م
،ص ح ث ا ن ب ن عمل يه ، حدبن ا ا ال وزا ع ي، ] عيس ى ب ن يون س٢ ٢٣/١ [ حدثنا،بن ح ش ر م
" ^ أعزى بجم١^ ، " زوقومب ظ ش م: قات، ي ال قت زؤة و3 أ ي م مح وال ي ائ ه:؛ات
، من م غ ت حث ا ن بن ععلثه: ثا ن، عن ا لأؤزاع ئ، حدثن ا ع م بن عثد النا ج ز، بن حال د
ajjUj» ق وهد |ل ى، غ ي. ^ ١ ت س م م ك:،3 مما،ت ا م- ق ك ى زيت رر أيي ال؛رائع أ:ثق وب
نفذ،خيل ق- ^ قد ثص زك عأى أ١ هن غبن ث أن٠٠ :^ ^ ^ ١؛ ثة أبو3 صا،بمال.جازهب ماءتة ت-دأ
حس ي ن ، ^ ^ ١حدثن ا ابن أل نثا ز ك ،أ ح رثا ز ي د ،م ث ا الن صا ر ،صر يون س بن ت ن ف ،
م م ال؛اس عئد طءثثا أبو ي ه الث؛وإ إ ،ئ :3ث م ن ت أي ا لأنثاؤ ف وت " :؛ن ص
حدثن ا غئد الثؤ بن نلت ما Oبن حدثن ا أ خ ن د بن إمئخا ق ، (٢٢٣/١ [ ”) ٧٨٣ء
خ ت ن ن حدثنا ان ح ا ق ، بن ع ئ ح د ثا حثا ن ، بن م ح م د ح د قا أث و ] ٢ ٢٣/ ل ١ ( - ) ٧ ٨ ٤
حدثنى ق الأ: ت ن ف ، بن ص يو ن س ظ ن ت الان ص ا ر ي ، ح د تا ابن ا لمتا و ك ، خا؛ثنا ، ^ ^ ^١
^ ،ئ د :ت م غ ث أ:ا ال؛زثاؤ:،غ و ل " :؛ة ص ص الن ا س عند ئ ؤ نزق أ ث و ي ة١
خض ا ا ل ح ت ن بن عئد الع ز م المص ر ي ،حدثن ا أثوبي بن ن زي د ،عن ابن جا م ،ح دبغي
أ 0أي اال؛زثاؤ "ىن ي موت " :زئ ل م ن "كد ب وعى وثت س مح ي ذ الئ ؤ1يى، ع م م بن
فن ا و و ال ص د ق "
238 Ebû’d-Derdâ
Ebu’d-Derdâ der ki: “Yalan söyleyip anne babasına asi olana, vermiş
olduğu ahdini bozana, iyilikten ve doğruluktan uzak olana yazıklar olsun.”
حدق ا عتد ال ؤ ح م ن بن ثريد، ح دمحا عتد الله بن ا ل مثا زك، حدق ا ا لخشن، حدثن ا ال غ ث ت ن-
ازاأل ئف س أ ح د م ث ابه في ال ٠٠ ت3 د ا عن أيي، ^ ١ أب و عتد بت ي حد بن
وهل ي د ما، إ ال ال ذي ن امت ح ن الثث محلوبه^ للمم وى، م ن ال كبر٥^ ^ ح ب ال شيء زقي ا ق ث ث
"هم
حدثغ ا عتد الل ه ابن أ ح م د بن، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك٢٢٣/١ [ “) ٧٨٧(
ص، ح دن ا "كهنس، حدثن ا عتد الثي بن يزيد الئمر ئ، أيي ي ح دمح ، ] ٢٢ ٤٨ [ خ م
ال ئئ ط:تنآ ك م:م ا م ئ ،م ح " : ^ ^ ؛١ قأت أبو: ؛١١ ؛، غذ ز م، م ف
حدق ا أ خ ن د بن،ن ت ن
] خ ا؛ثن ا أوئ ع ل ئ م ح م د بن أخن ت ثن ا م٢٢٤٨ [ -) ٧٨٨(
كا ذ: ه ا د، ض ق س، عن سا ن، حدثن ا خف ح ئ، حدثن ا سع ي د بن ن ق ما ن، ي حيى ائ ظزا ئ
٠٠ ف ي ه ا
حدثن ا، حدثت ا م ح م د بن أيي ت ه ل، ] حدق ا عئد الثؤ ن م ح م د٢ ٢٤٨ [ -) ٧٨٩(
ك م أ تث م0 ثأز نذرت ظ: 3 ه ا،^،£^ ١ ؤتب سبي ح "كهيثة ص ؤ ت-ب م ؛ زثن خ ا ل ح،؛ لهذي ضؤى
ح دثتي عتد ؛لل ه- ، رئ1 م ح م د بن محص م ء عن م ح م د بن ت غ د ا م حbu ح د،س أيي فئته
قنئ ا، أ د ث ي غ با ت ثل ة إ ر ا ل م شح ثد: أي و الدزذا ء3 ; قا3 ذأ،^ ٠٧^ ١ س تزيد بن ربيع ة
م ؤ ح ي ئلا أل
ا الا و
أئ ئ ك ن ت دلل ق أردت 0 ءإ : ^؛ ^ ١ مما ل ل ها أب و ،ف ي ا ل جنة ،تزو جنيه
" ب ي هو، ه ي ء1 أثزؤغ ل[ي ا في أل؛محا ح ى أئزؤخ ص اال؛نذاؤ زن سV الم و ش: ص
" أ إل تك ون وا مس ثث خ ر جيه؟، أرأت م ثؤ ؤ ج دتن وه في قلمي ب٠٠ : 3 مما، م حان وا تنث وثه، ني ا
محب ئ بم ئ ة ؟: ق م ا،" م ءئ،^jJl ه وا خن د وا، م " ضم ث ن ي أخ: ق ات، م : ١^
sorunca: “Evet, çıkarırız!” karşılığını verdiler. Ebû Derdâ: "٠ zaman ona
sövmeyin de, sizi (onun işlediği) bu günahtan uzak tutan Allah’a hamdedin”
dedi. Onlar: “Peki, bu günahından dolayı sen ona kızmıyor musun?” diye
sorduklarında: “Ben yaptığı günaha kızarım; ama o günahı bırakırsa artık
kardeşimdir” karşılığını verdi.
يا ق ؛ ظ أن
ي ت يرء " اد غ ال ق مما ر قي: ] ومحا ل أبو ا لأزذاء٢٢٠/^[ -) ٧٩٣(
:3 ه ا، ض!بن أيى م ث ك ه، ض؛ثن أبى ختت ن، خ ا؛ثن ا نئ؛ان بن عس ه، أبو معمر1حدل؛
وال ذ؛ن، " ""قا ن والل ه أب و الدرداء ين ائغلناؤ ا لخكن اؤ:ب و لأ
م،ش م ع ت يزيد ن معاويه
٠٠يشف ون م ن اال؛اؤ
خ ا؛ثن ا، جع ف ر بن رمي س سر خ ا؛ثن ا م ح م د،بتؤار الم صر ي بن حدثن ا ئ خ ث د س ث ح ئ د
Takrîb 3803, Takrîb 52, Takrîb 3799, Takrîb 4186, 3835 س , Takrîb
Muâz b. Cebel
Onlardan birisi de; Ebû Abdillah Muâz b. Cebel, işini sağlam yapan,
tartışmaktan uzak duran, âlimlerin öncüsü, bilgelerin imamı, mükrimlere
ikramda bulunan kişi. Okuyup dua eden, sevgisinde sebat eden, rahat
yürüyen, eli açık cömert, güvenilir vali, korunmuş vefalı; ibadet ve
malların emanet edildiği, engellerden ve olaylardan korunmuş şahsiyet.
Derler ki: Tasavvuf, Kudsiyet Kaynağının rızası uğruna, insaniyet
engelini bertaraf etmeye çalışmaktır.
Takrîb 3596, Takrîb 3597, Takrîb 3598, Takrîb 3599, Takrîb 3600,
Takrîb 3602, Takrîb 3603
M uâz b. Cebel 243
ح مزة ،خ ا؛ثن ا وئئف ث ا لما ضى ،ق اال :ح دق ا ع مرو بن أ خن ت ال د ؤ و ئ ،و حدثن ا أبو ان ح ا ق
بن مرنوق ،حدثن ا شئتة ،عن قتا ذة ،عن أنس بن مال ك قالأ " :ج م غ الم نا ن عأى عهد
ه أربع ة" ،كل ه م مئ ا الن صاو :أثي بن "ك ع ب ،ومعا ذ بن جث ل ،وزيد بن ثا ب ت ، وق و ل الل ه
زأبوزيد " ،محل ت الن س :من أثوويد؟قات :أخد عنومتي [ا/ا] \ \ ،
إؤلكل Enes b. Mâlik der ki: “Resûlullah (saliallahü BİByhi vESEİİEm) döneminde dört
.Kur'ân'ı topladı. Bunların hepsi Ensâr’dan idi; Ubey b. Ka'b, Muâz b
Cebel, Zeyd b. Sâbit ve Ebû Zeyd.” Enes'e “Ebû ^eyd kimdir?” dediğimde
Amcalarımdan birisi” dedi“.
Takrîb 3605, Takrîb 3606, Takrîb 3607, Takrîb ,3604 3608,م س
Takrîb 3609, Takrîb 1955, Takrîb 1341
ال م ا 0حش ي مه أه ا ل م و س زا ل مثاهى ،والصغير وال كبي ر Cوا أل حم ر زا ل أنزد ،قث وش ك قابت
بمولأ :ظ ثي أقزأ عأى الثا ،م ^ ١^ ١محال يتب عوتي عإنهء Uİأظ نه م يتب عوني عقه ح ش أثث د غ
نا ابثد غ ،ء إ ن نا ابثد غ صالل ، 4وأ-ح ذ رك ب زيغه الحكي م ،ء إ ن ل هز غيره| ،يا مت
ؤ ذ غلى ؛ لخئ ن ون؛ ، ٠٠ق\ ل وا :وظ يدي؛؛ثا ،ن جن ك ت ٢٣٣/١ء \ل ه ،أبة الح كم آ| قد يقوأل
بئه ،زثق ووئن :ظ هذه؟ث ال ي س كز ه إثت ثوف أل ”كن م ه الءق الثؤ؟ محا " : 3هي ”كن م ه
زثئثخ فيف ا، " إن ؤزاء م بما ت ك م مح ه ا الن اب: س ] ؤقاد تق ا ة يؤ ما/ ل ا-) ٨٢١(
السئتقا ن0 ظ، وأ ح درك ب زيغه ا ل حكي م، نا ابثدغ ض الل ةûU ، ق إيا"د م ؤما يتثد ع،يفأ هم زة
ئ ك لمعان،" ن ق د يم وأل ا ل مثا فئ "ك ل م ه ا ل حى، كلم ن ه الصالل ه غش لت ا ن الحكي م- قد يق و د
ق و د: وأن الئثا فى، أن ا ل حكي م بموت ”ك ل م ه ال ئ الثؤ،بن جمل• ما يدريتي ر حملق الل ه
M uâzb. Cebel 245
٠ حى ن ور؛ فإن غل ى، ت م ت ة٩ ؤثة لعثه تز حغ ويتبغ ال؛آحى،ث عنة1' ينين ق دل
Muâz bir gün dedi لكإ: “Arkanızda fitneler ©iacak; servet çoğalacak ve
Kur'ân açılacak, öyle ki; onu mümin de alacak münafık da. Kadın ve erkek,
büyük ve küçük, köle ve hür herkes alacak. Neredeyse biri çıkıp «İnsanlara
ne oluyor da bana tâbi olmuyorlar? Halbuki Kur'ân'ı okudum? Bana tâbi
olmaları için muhakkak başka bir şey uydurmalıyım” diyecek. Bunun
uydurduklarından sakının. Uydurdukları dalâlettir. Ayrıca bilgelerin
kandırmasına karşı sizi uyarıyorum. Zira şeytan dalâlet sözlerini bilgelerin
diliyle söyler. Münafık da bazen hakikati söyler.”
Muâz b. Cebel'e “Allah sana merhamet etsin, bunu nereden anlayacağım?
Bilge dalâleti, münafık hakkı konuşur mu?” dedim. Muâz şöyle devam etti:
“Evet, bilgelerin «Bu da nedir?» denilen yalanlarından sakın. Ama bu durum
seni ondan uzaklaştırmasın. Umulur ki hakikat duyduğunda dönüp ona tâbi
olur. Çünkü halrikat ışık saçar.”
واكت س ب ز ال،و صال زثز ،ز ق محا دت " صم، إ ي عل ى طاعتلف ل حرمب ى:ئعليع ي؟ " قا ت
بن ج ت ل إذا ثه ح د م ن ال م ،قا د :الل ه م قد ثا ن ي ائغيون ،وع ا ر ت اشي وم ،زأن ث حي
قتوم ،الل ه م ق ي لل جنة بطيء ،وهص م ن القا ر صع يفئ ،ا م ح أ ا ج ع ل لي عندك غذى
ردة إ؟ى تؤم اف؛با ء ،إثلف ال تمغل ف ن ائبيغا ذ ’٠
: Muâz b. Cebel geceleyin teheccüde kalktığında şöyleلكل Sevr b. Yezîd der
derdi: “Allahım! Gözler uyudu, yıldızlar kayboldu, sen ise Hayy (diri) ve
,Kayyûm (her şeyi ayakta tutan)sın. Allahım! Cennete yolculuğum yavaş
cennetten kaçmam zayı£ Allahım! Beni kıyamet gününe götürecek bir yol
”nasib et, sen verdiğin söze aykırı davranmazsın.
خم[ ، ]٢٣٧١ح دثني أ ي ،حدثن ا نل بما ن بن ■حثا ن ،حدقن ا ريا د م ؤ ن ف ريش ،عن
ث ق ت ؤ صالة
مغ اويه بن مء ،ها د :قأال معا ذ س ج ث ل البنه :يا تن ئ ،إذا صل ئ ث صاله م
بن ع د ا لأعل ى ،خ ا؛ثن ا حال ذ شر ا ل ح ا و ث ،حدثن ا اثن ع و ن ،ص م ح م د بن سي ر ين ،ه ا ت:
أثى ر جإل معا د شر جب ل ،ومع ه أ صحابة ي سل م ون علته ؤي ودع وئة Cهقأا ل " :إدي موصيلف
يأم زين Cإن ح ففئته ما حمفل ت ،إثة ال غنى ؛لف عن ثصيبلف م ن ا لأنا ،ؤأ ث إلى تصيب ك
مئ ا الخ رة أ ف م ،ه اثز نصيث ك م ن ا الخرة ع اى ثصيبلث م ن ال د ى ،خ ز ثنثفل ن ة للف^ ^ ١
M uâzb. Cebel 247
Muhammed b. Şîrîn der لط: Bir adam Muâz b. Cebel'e gelmişti, yanında
hal hatır sorup vedalaşan arkadaşları vardı. Adama şöyle dedi: “Sana iki
konuyu tavsiye edeeeğim, koruyabilirsen korunursun: Dünyadaki payından
sana fayda yoktur, sen asıl âhiretteki payına muhtaçsın. Âhiretteki payını
dünyadaki payına tercih et ki kendin için bir hazırlık olsun ve gittiğin yere
birlikte götürebilesin.”
نا: مما ل، جاء ز ي د إلى معا ذ ئحع د يتك ي: 3 ئ، عن ص د الل ه بن ت ل م ه،ع مرو بن م ء
ول ك ن، ث ق1 ز ال ل د ي م ح ق أصيثه، زبثنك جب ن ي ل ه ظ أبك ي3 ؤا: 3 يتكيل ق؟ ذ ما
م ن يرد ا ل ع ل م4 ء إل، ق ال ثلث: محا د،ك غ ئ أصي ب يغلف ع لئ ا محاحا ف أن يك ون ئ د اقتل ع
" زا محلم غ ي الغ ال ب و إل ف ذ يزتئذ عنأ ز ال إين ا ق:م إ زا إلين ا ذ يؤته ا ه محا ر ك ن ا
Abdullah b. Seleme der ki: Bir ad’am Muâz b. Cebel'e gelip ağlamaya
başladı. Muâz ona: “Neden ağlıyorsun?” diye sordu. Adam “Vallahi seninle
olan akrabalığım veya senden gelen bir dünyalık için ağlıyor değilim. Senden
ilim alıyordum, bunun kesilmesinden korkuyorum” dedi. Muâz: “Ağlama!
آsteyene Allah ilim ve imanı, ibrâhîm'e verdiği gibi verir, üstelik o zaman
ilim de yoktu, iman d a...” dedi.
Yahyâ b. Saîd bildiriyor: Muâz b. Cebel’in iki tane hanımı vardı. Birinin
günü geldiği zaman o günü asla diğer eşinin yanında abdest almazdı.
Hanımları Şam’da çıkan vebada vefat edince, insanlar başka şeylerle meşgul
oldukları için defin işleriyle Muâz uğraştı. Onlar için bir çukur kazdı ve
hangisinin ilk kabre konulacağı konusunda aralarında kura çekti.
248 M uâz b. Cebel
د بن أ حم •عت د ال ث ؤ ب ن حد قا خن ذا ن، أ خ ن د ب ن جع ف ر ب ن ح دث ن ا ] ٢٣٤/ ١ ل (-)٨٢٨
: “Muâz b. Cebel'in nikâhının altında iki kadın vardı.لط Yahyâ b. Saîd der
”Birinin evindeyken diğerinin evinden su bile içmezdi.
حدبتا جرين س م ح ا ذ ،عن ;ا لخئتءح ة ،عن أبي ب حريه ،عن م عا ذ ق ات " :ئا ع م د اد م ي
في غن ال أنض ق ص غدف اش ص ذكر الله " ،قالوا :قا أبا هم د ال مبن ،ز ال ا لجه اد
تبي د ؛الثؤ؟ ق ا د ’٠ :ز ال ،إ ال أن تج ي ي بشت م ه ح ش ينثعلغ ،لأن ا لله معازى أم و ل في كت ابه:
Muâz b. Cebel der ki: “Sabahtan akşama kadar Allah’ı zikretmem, benim
için sabahtan akşama kadar Allah yolunda at üzerinde gitmekten daha
”■■Sevimlidir
Takrîb 716
زا م ن خل؛ثن ا إ ن خ ا ق، أبو حام د بن جبل ه ،ح دق ا م ح م د بن خ ا؛ثن ا ( ")٨٣٣ل٢٣٥/١١ء
ن عبد ا لأغل ى ،حدبت ا أبو تكر بن عي ا ش ،عن ا لأع م ش ،عن جا ي ع بن ف دا د ،عن ا لأنود
Esved b. Hilâl der ki: Muâz'la birlikte yürüyorduk. Bize: “Hadi oturalım
da bir süre iman edelim” dedi.
ع ث د الل ه ب ن أ خ ن ت ب ن حئت ل ، ح دث ن ا ك، مال أب و ب ك ر ب ن خ ا؛ثن ا ( -)٨٣ ٤و / ١ه ٢ ٣ء
تج ئ أي ؛ذريس طيي أ ي ،ح د ظ ^ ١؛ بن م ئ ب م ،عن يزيد بن أ ي م نيم ،ثا : 3
الح ؤ ال ئ ،يقولت :ل ٢٣٦/١ا ظ 3ئغ ا ذ " :إقل ق ئ جال س هؤما ال نحال ه يخ وضون في
م ،قات :نحم ح د ب ي أ م شح ه حكي م بن دين ار ،أقه م كابوا يع ب د ال ر ح ن ن بن يزيد بن
1AnkebûtSur. 45
250 M uâzb. Cebel
ح ش عئد د ك
ج ك ن \ لc jjû ظو؛ ب لآ؛ زأت ث ا ق أ متم1ت
آ خ ا ش اء ا ك ج:قول ون
رعث ا ت
حدثن ا فثاب، حدثن ا أبو ي ح يى الر ان ي، ] ح دق ا أبو م ح م د بن حيا ن٢٣٦/١ )“ ل٨٣٥(
ق ات ل ه، هدم تعا د بن جم ل أرصثا: مح ا د، عن طا وس، عن ل ئ ث، خا؛ثن ا جرض، بن ال ث ر ي
Takrîb3988
( “) ٨٤ ٠ل ٢٣٧/١ء حدثت ا أبو بكر بن م ا ل ك ،حدثن ا عثد الل ه بن أ ح م د بن ح م ،
بن ج ث د ،قا '٠ :،3ض ئ م ن محل هن ق د ثع ؤحس ش ئ ت :ال ص ح1ث م ن عتر ع ج ب ،اللنؤ_م
( ] ٢٣٧/١ [ “) ٨٤١حدثت ا نل بما ن بن أ خ ن ذ ،حدثن ا أبو زيد ا لمزا طيس ي ،حدثتا نعئئ؛
ه د
م ص خا زم، أبو حدثتا ف، ثت و ئذ م حم د ا
أخثزث ارك،
ابن ألمث حدثنا ح م اد، بن
ثق وب للف أبين: ق ات، ئذه ب به ا ائئ الم،" ئ ز نا بمسغ ثل يئش اعه في الس ت خ ر
مالي يا: ها دpj ، ق ادت وصل ة اش ؤز ج ن ه،بع ض حا جتلف أ ج عن هذه:ا ل م ؤمنين
ذه ا ل ح م ت ة إلى- وده، نب هذه ال خ م ت ة إ ر محالن، اذهبي بهذه المث بؤ إ ر ه ال ن،جا هة
هزج ع الغ ال م إ ر ع م ر رضى ألل ه غنة وأختزه ه وج ذ ه قد أ غد متل ه ا، ح ش أنقذث ا، ثمال ن
و إل يس في الخ رقة إ ال، وت ح ن والل ه نث ا كي نثمأععلن ا: ائ طل غت ائزأة معا ذ ق ا ث غ، مبال
" إثه م إخؤة: ورج ع ائث ال م إل ى ع من قأختزه نق ث بذللف وه ا د، دين اوان ئ د ح ا به م ا إليه ا
" مب ق ي ز م ن ب ض
4687. Mâlik ed-Dârânî'den rivayet edildiğime göre Ömer b. Hattâb
dörtyiiz dirhemi bir keseye k©yup hizmetçiye dedi ki: “Bunu alıp Ebû
Ubeyde b. el-Cerrâh'a götür, sonra da evini bir müddet gözetle bakalım ne
yapacak?” Hizmetçi de keseyi alıp ona götürdü ve kendisine şöyle dedi:
“Müminlerin emiri, bu keseyi bir takım ihtiyaçlarınızı görmeniz için size
yolladı.” Bunun üzerine o da: “Allah bu yardımının karşılığım kendisinin
karşısına çıkarıp merhamet eylesin” dedikten sonra cariyesini yanına çağırıp
şöyle dedi: “Şu yedi dirhemi falanca kişiye, şu beş tanesini filanca kişiye, şu
beşini ise filana ...” şeklinde bitinceye kadar paylaştırarak dağıttı. Bunun
üzerine hizmetçi geri dönüp te gördüklerini Hz. Ömer'e anlatınca Muâz b.
Cebel'e verilmek üzere, aynısından bir kese daha hazırlamış olduğunu
gördü. Hz. Ömer hizmetçiye yine: “Bunu alıp Muâz b. Cebel'e götür, sonra
da evini bir müddet gözede bakalım ne yapacak?” Hizmetçi de keseyi alıp
ona götürdü ve kendisine şöyle dedi: “Müminlerin emiri, bu keseyi bir
takım ihtiyaçiarınızı görmeniz için size yolladı.” Bunun üzerine o da: “Allah
ona merhamet eylesin, bu yardımının karşılığını önüne çıkarsın” dedikten
sonra cariyesine: “Falancanın evine şu kadar, filancanın evine şu kadar ...
M uâz b. Cebel 253
( “) ٨٤٢ل ٢٣٧/١ا خ ا؛ثغ ا ن ث ما ن بن أ خ ن ذ ،حدثت ا أبو ثريد المزا طيس ي cحدثما
الل ه بن م ح م د ا ل عئسي 4ق ا ال :حدثغ ا مروان بن م عاونه ،عن م ح م د بن ن ومح ه ،قات :أس ت
يديل ق ال د ي ق ن ب ن
ج س ي ج ل أ س ودها ،
و ه ذ ه ا ألم ة أ ح م ر ها أ م و ل ت فد ث ثأ صي ح م ه إ، ثل ث
أن ث د ح ك نا ن وإ؛ا عماته، وي ح اف و ن زخنثة، ير ج و ن داخ ر و ن ل ه ، ا لحلئ
حث ه ز ه ب ب جتزوته ،م
أئن قزؤ ا الم ة شتز حع في اخر زمانه ا إ ز أن ذك ون وا إ خزاذ العالسؤ أعداء الغ ريزة ،نإثا
صي ح ه ئ به ك يا ها ئنا ثا ، ش م ن ئزد س و ى الم ن ز ل ال ذ ي إقل ق ك تابنا ي ر د أن بالل ه ت ع وذ
ص ما ; خ ا ا لخئا ب إ ر أبي م ح ذة ؤثث ا ؤ " :ت الم" ع و إن ا ،أق بم ن ،أثا;نى
ك ت ث ئ: 1 الع د ل ، مئ س بت ن ي د ي الت ر ي ف ئ وال و ض ي ع ،وا ل خدؤ والص د ي ى ،ؤل ك ؤ حص ت ة ي جل
زك؛ؤنات حدراني نا حدرت بنه االمم ز ثلثا ،وئديما كان ا حت الف ال م والنه ارياجا ل
تن ،< ^ ١؛ ر
ج ي ء ج د ي د ،ثأ و ن ي خ و موع ود ء محي ،و ت و ن اقا م تم ثبأ ن
254 M uâz b. Cebel
كتثثن ا ، فوز نقيق النأس يئضه^ إ ر ثئض لصالح دقاهب،ثفئهز فيه الؤعتة ؤالؤهته
و ص ك؛تئثن ا به، ك ما0 ^ ^ ^ ائز؛ي نزد م ن هأو١ ما ; قت ا س و ى ؛؛ أن أنزت1■ ^ ^؟١^ ^
ؤزلث ال مCعشك ما بي محإبه ال غنى، ءأي ث ال ثذع ا، 1 ن ق د حبددت م،ث صم ح ه ل ي
" فوقنا
Muhammed b. Sûka anlatıyor: Nuaym b. Ebî Hind’in yanına gittiğimde
bana Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh ve Muâz b. Cebel’in, Ömer b. el-Hattâb’a
yazdıkları bir mektubu çıkardı. Mektupta şöyle yazıyordu: “Allah’ın selamı
üzerinde olsun. Derim ki, bu ümmetin, kızılı olsun siyahı olsun tüm
M ^lümanlarının idaresi sana verilmiştir. Bil ki huzuruna eşraftan,
avamdan, düşman ve dost birçok kişi çıkacaktır ve her birinin de adaletten
payım vermen lazımdır. Onun için ey Ömer ؛Onlar karşısında nasıl
davranacağına dikkat et. Seni öyle bir güne karşı uyarıyoruz ki o gün
yüzlerde tedirginlik, kalplerde katılık olacak, tüm mazeretler geçersiz
sayılacaktır, o gün her şeyin hükümranı (olan Allah) tüm insanları gücüyle
sultası altına alacak, tüm insanlar onun rahmetini umup azabından da
çekinerek huzurunda toplanacaklardır.
Biz de kendi aramızda bu ümmetin son zamanlarında geleceği durumu
konuşmuş, açıktan dost görünenlerin gizliden düşman olacaklarını
söylemiştik. Sana gönderdiğimiz bu mektup bizim kalplerimizde yer etmiştir
ve senin de kalbinin dışında bir yerde durmasından Allah’a sığınırız. Zira biz
mektupta sana ancak nasihat olan bir şey yazmışızdır. Allah'ın selamı üzerine
o lsu n .”
{ محزأت فذ: مات، ] ٢٣٩٨ ^ ^ ^ أبو حم د الثؤ ل١ حدثت ا م ح م د بن م وت ى،ال دؤر ئ
،ت ش م عته م ن أيي ع صم ه عن ر ج د >نث ا ة3 محق ا، و"كا ن يم ه، خ م بن م ح ئ د، غلى دث ا، ^ ^ ^ ١
، وت ج ع له م في ا ك ر م أ دة وأئ م ه، يزئغ الل ه مما ر به أقؤائ ا، وال دي ن عتذ ا أل ج الع،ا لأعداء
، ومصتا ح ا ال تحاي م ن ال فئنمC لأن العن؛؛ حثاة ائئل و ب من ا ل ج ه ل،و متا ع الع م زأئعام ة
، والمم ك ن فيه بمدلت يالصثا م، وال د ر ج ة العليا في ال د قا زا ال خزة،يثل غ ب ال عل م تن ا زأل ا ألحتار
256 M uâz b. Cebel
Muâz b. Cebel der ki: “ilim öğreniniz! Muhakak ki, ilmi Allah için
öğrenmek saygıdır, taleb ermek ibadettir, ders çalışmak teşbihtir, ilmi
araştırmak cihaddır, bilmeyene öğretmek sadakadır, ehline vermek
yakınlaşmaktır. Zira ilim helal ve haramın göstergesidir, cennet ehlinin
feneridir, korku anında tesellidir, gurbette dosttur, yalnızlıkta sohbet
arkadaşıdır. Mutlulukta ve darlıkta yol gösterici, düşmana karşı silah, değerli
insanlara saygıdır. Allah ilimle kavimler yüceltir, hayırda önder ve imam
kılar; eserleri taklid edilir, yaptıkları örnek olur, fikirlerine müracaat edilir.
Melekler onlarla dost olmak ister, kanatlarıyla okşar, yaş ve kuru ne varsa
onlar için mağfiret diler, denizdeki balıklar ve deniz canlıları, büyük kuşlar
ve hayvanlar mağfiret diler. Çünkü ilim, kalplerin cehaletten kurtulup
canlanması, gözlerin karanlıktan kurtulup aydınlanmasıdır, ilimle değerli
insanların mertebesine erişilir, dünyada ve âhirette yüksek dereceler elde
edilir, ilimle ilgili tefekkür etmek oruç tutmaya, ilim çalışmak namaz
kılmaya denktir, ilimle sıla-1 rahim sağlanır, helal ile haram bilinir, işlerin
sultanıdır, ilmin peşinde koşan, bahtiyarlarla yaşar, eşkıyalar ona
yaklaşamaz.”
" : ق ات، إل م ح خ: " ا ت ي وا أتي خ ث ا ؟ " فأ ئ ش د: قات،ثن ج م أنة ث م حزة ش ؤ ث
Takrîb 1234, Takrîb 2074, Takrîb 869, Takrîb 74, Takrîb 3 3 ل, Takrîb
324, Takrîb, 247, Takrîb 1248, Takrîb 56
Saîd b. Âmir
Onlardan biri de Saîd b. Âmir b. Cuzeym ^-Cumahî; fettan ve büyülü
dünyaya ilgi duymamış, onu arzulayanlara da küçümseyen bir gözle
bakmış, öncekiler gibi teşvik ve uyarma yolunu takip etmiş. Görev
üstlenmesine rağmen dünyadan yüz çevirmeyi başarmış, görevini ifa ettiği
sırada sözlerine bağlı ve emanete sadık kalmıştır.
Derler ki: Tasavvuf, arzuları engellemek için zamana direnmektir.
مما ل، هد ح د به ا عش ا مرأته: قا ت، ث ن غ دللف عنن ثع ت إلته بأل ف دثار: ها د، شديدة:
ثؤ أثلث اشثزيت لن ا أذئا و طعاما واد ح ز ت تأين ه ا ؟: ممال ت،تش إقثا ؛ن ا ثنين
إن ع من ج
258 Saîdb. Â m ir
و طعاما زاقثز ى بع ينين١/ ٢٤o f ئا ئث ز ى أذئ ا و، ف م إدا: هال ت، وض م انه ا علته، وب ج ه ا
; ئ ما أب ث3 ها، و وقه ا في ا لخن ا كي ن زأئ ل ا ل حا ج ة، وع ال م ثن نئثاران غ ي ن ا ح وائ ج هأ
ن ت ك ت عنه ا حش: 3 ظ، مم3م غ ا و :3 ظ، ئ ت ك ت عغه ا: قا ت، ثائث؛يت ا ق م كاثه£ ^ ١
هتك ت: قا د، نإثه قد ثص د ى ؛ذب ك ا ل ما ل، ن ا تصنع ين ؟ |د ك قد اديتيه: نف ا3 مما،بد خول ه
وآ و أبة حيره من، 1 ظ أ ج ي أئي ص د د ت عنه م وأن ني ؛ لأي زظ فيه، زق وني م ن ذ زي ب1ة
sıkmaya başladı. Saîd’in akrabalarından bir adam Saîd gibi eve rahat bir
şekilde girip çıkabiliyordu. Bu adam bir gün Said’in karısına: “Ne
yapıyorsun! Israrınla ona eziyet veriyorsun! Hâlbuki Saîd o parayı sadaka
olarak dağıttı” deyince Saîd’in karısı o malın gidişine üzülüp ağlamaya
başladı. Bir defasında Saîd eve girdi ve karısına şöyle dedi: “Sakin ol! Pek
yakın bir zamanda (öldükleri için) bazı arkadaşlarımdan ayrıldım. Dünya ve
üzerindekiler benim olsa dahi onlardan uzak kalmayı asla istemezdim.
^ yeryüzünü ışığa boğar,لء ا Cennet hurilerinden biri semadan bakacak olsa
onun ışığından dolayı da Güneş ile Ay’ın ışığı yok olup giderdi, üzerindeki
bir örtü dahi, dünya ve üzerindekilerden daha hayırlıdır. Onlardan biri için
”!seni bırakmam, senin için onları bırakmamdan daha uygundur benim için
Bunun üzerine karısı yumuşayıp duruma rıza gösterdi.
تم ر
( ] ٢ ٤ ٥ ٨ [ -) ٨٥٦خنثن ا م ح م د بن عئد الثؤ ،حدت ا ا لخنن بن عل ي ثن ح
ال طوسي ،حدقن ا م ح م د بن عثد الكري م الع ت د ي ،حدبن ا ^ ^ ١بن عد ي ،حدت ا ور بن
يزيد ،حدثتا حالف بن متع ذا C0ه ا د :انت عم د عقن ا ع من بن الح طا ب ب ح متس تع ي د بن
ص قو ربما :ال ي خث ج إ محا خ ر بما ر البجاث ،قات :أ م حب بما ،ئ ت : متث ا ل ،قالوا:
ال
ال ون ابا؟ قالوا :الي جم ث أخدا ي م ،قات :ؤغهنأ ،قات :ؤتاذا؟ قالوا :زه يزم ق ال م
بي ثأخذه
يا م م
يخ ر ج فيه إلقا ،ئ د :ع ظي م ة ،ه ا لأ :وما دا؟ قال وا :يعث ظ ا لعئظه بتن ا لأ
مؤثه ،قا ت :ئ جم غ ع م بثه م وبس ه ،وئ ^ ١ :3ال ث م ل ا ي فيه اك ؤ_م ،ظ ئئ ك و ن منة؟
فن ل أ م
محق لآؤة ن وة ،ي إن بما ر البجاز ،قا د :زالثؤ يخئ إقثا خ ر ال قانوا:
ج زث م أ حبر حتزي ،ه م أث زئأ ،ث م أ حر ج ت ي ب ،
ب جيي ث م أ جي س ح ر
ت -حا?:م أ ع ج ن
ق ات :ن ا ث لم ك ون بنة؟ قالوا :ال ي جي ب أ خدا ل ٢٤٦/١ا بلي ل ،قات :ما ثق وب؟ قات :إن
س د وب ي ، ي ن ل ي حا د م
م ال ي ح ر غ إ ك فيه : 3 ^ ،ن ا ئق وت؟ قا : 3ف إن ه يؤما ي ال
م م ن؛ خ ر ، ^ ١ها : 3
ث أ جن س خ ز ئ ج فق ق م أدلتك 4ا مم أ حرج أ ي °
3ال ؟ي وب ي ص م حا ،م
260 Said b. Â m ir
نقا دت انتع ن به ا، محمب ت إلته بأل ف بتار، ا ئ خ ن ذ لل ه ال ذ ي إل يم ث ل ه زات ي: ع م3 مما
ئهن أ ك فى:1 ل ه3 م ما، عث اال عن ي د س م ك1 ي، انخن ات يثؤ الذ:ته1ا مز ،غ لى أ رف
هدع ا زي ال م ن، ئعم: قال ت، إليه ا0حتر م ن ذلل ث؟ تدهع ه ا إ ر م ن يأتين ا به ا أ خز غ ن ا ت ك و
أ شقى هذه:ق ا ت ئ؛ؤؤت بثه ا، ن إ ز مس ر آ ل محال ن، 0 ) د الJT ن إ ز م ن ك ي ن، محالن
مؤه وه اء ووصل ه ممحوع ا، مش ال، ” كدا ززاة خث ا ن زخابن ن مع دا ن،" س:م أ خؤ غ نا
nedir?” diye sordu. Ahali: “Yanımıza sabah değil, gün ilerledikten sonra
çıkıyor” dediler. Saîd şöyle karşılık verdi: “Vallahi bunu söylemek
istemezdim, ama evde hizmetimi görecek hizmetçim bulunmamakta. Onun
için hamuru yoğuruyor, mayalanması için bekliyor, sonra da ekmeği
yapıyorum. Ekmekten sonra da abdestimi alıp yanlarına çıkıyorum.” Ömer:
“Başka ne şikâyetiniz var?” diye sorunca: “Gece vakti kimseyle görüşmüyor”
dediler. Ömer: “Bu konuda ne dersin?” diye sorunca Saîd şöyle karşılık
verdi: “Bunu da söylemek istemezdim; ama ben gündüzümü onlara,
gecelerimi ise Allah’a adadım.”
Ömer: “Başka ne şikâyetiniz var?” diye sorunca: “Her ay bir gün
yanımıza hiç çıkmaz” dediler. Ömer: “Bu konuda ne dersin?” diye sorunca
Saîd şöyle karşılık verdi: “Giysilerimi yıkayacak bir hizmetçim yok.
Giydiğimden başka giysim de olmadığı için kirlendiği zaman
değiştiremiyorum. Onun için onları yıkayıp kuruyuncaya kadar da
bekliyorum. Sonra da gün bitimi yanlarına çıkıyorum.” Ömer: “Başka ne
şikâyetiniz var?” diye sorunca: “Bazı günlerde ölmüş gibi düşüp bayılıyor”
dediler. Ömer: “Bu konuda ne dersin?” diye sorunca Saîd şöyle karşılık
verdi: “Mekke’de Hubeyb el-Ensârî’nin öldürülmesine şahit olmuştum.
Müşrikler onun etini parça parça kesmişler ve kendisini bir ağacın dalına
asmışlardı. Ona: «Şu an Muhammed’in, senin yerinde olmasını ister
miydin?» diye sorduklarında: «Ona bir dikenin batmasını bile şu an ailemin
yanında olmaya değişmem!» karşılığını vermiş ve: «Ey Muhammed!» diye
feryat etmişti. O zamanlar ben Allah’a inanmayan bir müşriktim. îşte o
anları ve ona yardım etmeyişimi hatırlayınca Allah’ın beni bundan dolayı
asla bağışlamayacağını düşünüyor ve kendimden geçip bayılıyorum.”
Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: “Bu konudaki ferasetimi boşa
çıkarmayan Allah’a hapıdolsun!” Sonra Saîd’e bin dinar gönderdi ve: “Bu
parayı ailen ve yakınların için kullan” dedi. Saîd’in karısı da: “Senin bize
hizmet etmene gerek bırakmayan Allah’a hamdolsun” diye şükredince, Saîd:
“Bunu daha hayırlı bir işte kullanmaya ne dersin? Bunları bize gelen ve
bizden daha fazla ihtiyacı olanlara dağıtalım” teklifinde bulundu. Karısı:
“Olur!” deyince, Saîd yakınlarından kendisine güvendiği bir adamı çağırdı.
262 Saîdb. Â m ir
Bin dinarı keseier içine yerleştirerek adama: “Şu keseyi filan kişinin dul
karısına, şu keseyi filan kişinin yetim çoeuklarına, şunu filan kişinin
yoksullarına, şunu da filan ailenin sakatlarına ver” dedi. Geriye bir altın
kalınca da karısına: “Şunu da birilerine bağışla” dedi ve işine geri döndü.
”?Ancak karısı ona: “Bir altın karşılığında bize bir hizmetçi alsan olmaz mı
deyince, Saîd: “Elbette durumu senden daha kötü olan dirileriyle
karşılaşacaksın” karşılığını verdi.
غث ا ذ مالل ث بن إ ن ماعس ل ،حدثن ا ن ئ غ وئ بن ت غ د ،و حدثن ا أبو ع مرو بن -حم دا ن ،حدثن ا
عئد ال خبي ر س ض اي ح ،حدث ا أب و معاونه ،عن مو ت ى الصغير ،ق اال :ص عئد ال ؤ ح م ن بن
<ث ا ط الجن ح ي ،د\ لأت دع ا ع م بن الح طا ب رضى الثث عنة ر ج ال م ن ثني ج ن خ قث اث قث:
ءق ا : 3أ ال ئفرمحس نل ق نزقا ؟ ه ا لأ :هد جع د الثق في عط ا ي ن ا يكفين ي بوئت ،أؤ ه ص ال عأى
ظ ر يد ،قادت وكان إذا ح رج ■عطاؤه ائثا غ لأهل ه ق و ي ،وثص د ق بت مته ،فق وت ل ه ائزأتة:
ظ ،ؤإ0 ^! : ١ن لامحك غهف ^ ٥ئار،ى أس ث ص د ع ط)إلث؟ فبم و لأ :ئ د أقرضته،
ألص ه ارف عليلف خئ ا ،ءق ا : 3ن ا أثا بننثأث ر علم ت ها ،ز ال ب ملت م س ر صا أ ح د ي ن الن ا س
ل ط ل ب ا ل ح وو الع ين Cل و ا ط لخت حتزة م ن غينا ي ا ل جنة لآشزقت نف ا ا ال رمحس ك ن ا تشبق
^ ٤١المو_م نين يرمحون u ifتنفث انخن ا م ،د؛ثاال س ^"^ ١ل ،ل حت ا ب ث جئ ي ج م غ الل4
ي :؛ ^ ١عنذ الحمت 1ب ،قم ولون :نا عندئا جت ا ب ،ز ال أستنوئا ف خا ،قأمول ربه م:
م د ى عتا د ي ،قثفت ح لهب با ث ا ل حنؤ ق دحلوثه ا ق د القاسي بسبع ي ن غ ائ ا ' ، ٠ثئ ظ جر م،
ona bir m ik ta r para yolladı. Saîd de bu parayı keselere ayırıp sağa sola sadaka
:لط olarak dağıttı ve (bundan dolayı onu kınayanlara karşı) dedi
“Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu işittim: «Şâyet Cennet
hurilerinden biri parmağım dünyaya doğru çevirecek olsa, her canlı onun
kokusunu alırdı.» Ben bu hurileri sizin için bırakayım mı? Vallahi sizi onlar
”!için bırakmam; onları sizin için bırakmamdan daha evladır
Umeyrb. Sa'd
Onlardan biri de Umeyr b. Sa'd, ahdine vefalı, sözünde bağlı, sağlam
hafizalı ve zeki, iri ve güçlü, valilerin güzeli, yöneticilikte eşsiz. Ona
“emsalsiz örgü” derler.
( -) ٨٥٨ل ٢ ٤٧/١آ حدثت ا ئل بما ن بن أ خ ئ ذ ،حدثن ا م ح م د بن ال س يا ن ا ال د م ئ ،
خ ا؛ثن ا م ح م د بن حكي م ال ،إل ي ،ح د ظ عبد ١^ ^ ١بن ه ار|لن بن عت ره ،ح د بثي أيي ،عن
م ئ ا ئا ب ع ا م ال عل ى ج ض ، جه
ب ع م ئن ت غ د ا ال م حا ر ي ،قا ت: ط ي ،ص
ع م ج وابه ن ج ع د ف ه زاده وئ صعثث ،وعأس إذازثئ ،وأ ح ذ ع ربت ،ث م ي كثا ب ي ف ذا ،نأ خ ذ
"٣ ١عك ف ي أمحت الجن[ ب ذ ز بم أ -ه وط ا ؛ ث قغزئت ،ف د خ د غ د محث ،وقاتت
وبر ك اته ،ه ما )3ع م :ن ا قأئلف؟ ق ات ع م :ن ا ثن ى من ق اني ،أل ن ت رائي ص حي ح ائذ ن
قات :زنا معل ث؟ قتل ن ع م أثت قد جاءب ما ل ،ممات: طا هز ا لأم محئ ال د ي أ جره ا
ل آت ي أخج ل مص جن'يي أ جع د فيه رادي ،و م ح ي آ ك ل مح ه وأعي ال محي نأي ي نوب ي،
| ال ^ ظ١ ه غدي إ 0عزص، جن ي وض وئى زقزآ؛ى ،وعن ر ق أبوكأ■قمح ي ن ب يه ب د
قا 3عنز :ف ج ئ ث ئ م ش ي ؟ قا : 3ن م ،ء ا : 3أ ظ "كا ن ننث أ ح د تس ئ لنف بذا؛ةة جت ع
ت ألته م ذللف؟ مم 1ت ع م :ب س ال ن ن ل م ون ح ر ج ت م ن ر كت ه 1؟ ئ : 3ظ قر 1ال ،وظ
U m eyrb.S a’d 265
مما 3ثق م م :اش الثث يا ع م ،قد نه ا ك الثة عن الغيبة ،ن ق د رأيه م يصلون
ج مئ وم زصعتة م واضع ة ،ؤثؤ بألل ث بئة ٤^ ٠المحتل ث به ،قا د :ئئا ج سا ؛ث ؤ ؤ ؟ ظ 3ت ال ،
قا د :لج ذذ وا لعم ثر عهدا ،ه ات :إن دللف لث ئءء ال عمل ت للف ز ال أل ح د بع دلث ،والل ه ن ا
سن م ت ،ي د إ م أ ق م ،لم د ئ ك إثه؛ثزاني أي~أخزاك ؛ش ،بهذ؛ ظ عرضس ي ثق ي عنن ،ؤإ(ة
أ غث ى أي م ي يؤم -حث م ت نقن ق ظ ع م ،ءا<ئتا ذده ئأذن ثق ير ج ع و ر منزنه ،ظ : 3وس ه وص
م 3به "كأثك ص نف ت ،قا ن ا ل حا ر ث ،وأع طاه م اقه دين ار ،مما 3ل ة :ا ص إلى ع م ير ح ز
م حنل ق ائ*ئا ي ث ث إ دا ئ ؤب عمتر جالس ملي ق ميص ه إل ى جان ب أ ل حائ ط ،ن سلم عثه الر ج ل ،
مما 3ل ه ع م :انزل ز جنلف الثث ،فنزتب م ت ألت ،ق ا :3من أين ج ث ؟ ما :3م ن ال ئزيثؤ،
م 3بؤ ^ أعن غ م ،إل ز ال ك ن ة ؛ ال شد؛دا لخئة ت ك ،ظ :3 ء ،ق ا 3م حت١ :
^ ١ي ح ص وبه به-ا ويط وون ،حش أل\هأإ ٤^ ^ ١ ف ن ل هز |ال منص ة ص ف ج م
أ ،م ن ي
نحا خ ومحا : 3ال ئدهع ه ا إقه ،ءث ا 3ت بئ ت به ا إث ك أم يز ائنؤبي؛ ئ ، ،ت ث ب ن به ا ،ه ا د :
نف ا ،رده ا ،ممال ت ثة ا مرأته :إن ا حشح ت إث ه ا إل ال ثهنئه ا مواضع ه ا ،مما 3
حا ج ة ل ي ج
ع م :ؤا3ل ه ظ لى ق ئ £أ ي ن ث ي فيه ،ن م مت ائزأ?ة أ ن ث ن د3عه ا قأعطتة خرمح ه محجعنه 1فيه_ا
^ ،^١ث م وج ع زال ثئ و 3يظن أثة يعط ه منه-ا ئ ظ ، س الئهدا.ع ٧ ثم ح زخ ش شت ي ص
مما 3ل ة ع م :أقرئ م ني أبين ا ل م وم نين ال غ ال م ،ثم ز ج غ ا ل حا ر ث إل ى ع م ر ،ءق ا :3ن ا رأي ت؟
266 Umeyr b .S a ’d
: ه ا لأ، ال أدري: ئنا ص ثغبالدد انير؟ فا د: ئا د، نأي ت يا أ ميز الث ومنين خ ا ال ف زيدا:قا د
ت3 ظ،ت بد م ته! تمس ي3 ه ظ لت حبزني ظ ص ث ئ ث٠^ ^ أئئ ن:3 ^ غ ي؟ ءا١^ وظ
زبف ظ محر
م: قات زيد، كئنن و رجل بت م أت؛؛ئت: قا د ال حتايي،إ ر م ع ائثزقب
ز ؛ ا د ل ت ي ودد ت ي أيمت، ئ وق ذا Ü ال م حق ب ز ي ي ه، ا د ؤ س ن أن‘ عند ي ت
tahıl ile iki giysi verilmesini emretti. Umeyr de: “Verdiğin tahıla ihtiyacım
yok; zira evde iki sâ’ (5kg) arpam var. Onları yiyip bitirinceye kadar Allah
rızkımı bana gönderir. Giysilere gelince filancanın annesinin giyecek bir şeyi
yok ”؛dedi ve giysileri alıp geri evine döndü. Az bir zaman geçmeden de vefat
etti. Umeyr’in vefatı Ömer’i çok etkiledi. Ona rahmetler gönderdi ve
B ^ u ’l-Ğarkad’a kadar diğer Müslümanlarla birlikte cenazesine eşlik etti.
Sonra arkadaşlarına: “Her biriniz bir temennide bulunsun ”؛dedi. Biri: “Ey
müminlerin emiri! Bende çokça paranın olmasını ve şu şu kadar köleyi Allah
rızası için azat etmeyi isterdim” dedi. Bir diğeri: “Ey müminlerin emiri! Ben
de çokça paramın olmasını ve Allah rızası için infak etmeyi isterdim” dedi.
Başka biri de: “Çok güçlü olmayı ve gelen hacıların hepsine kovayla
Zemzem suyu çekip dağıtmayı isterdim” dedi. Ömer ise: “Umeyr b. Sa'd
gibi bir adamımın olmasını ve-, onu Müslümanların işinde kullanmayı
isterdim” dedi.
Takrîb 2345
Ubey b. Ka'b
Onlardan biri de zor ve karanlık sorulara cevap veren, şevk ve kederde
yücelince haber veren ve Müslümanların efendisi Ubey b. Ka'b.
Takrîb 244 ء لTakrîb 3423, Takrîb 2425, Takrîb 3429, Takrîb 3427,
Takrîb 3428, Takrîb 3429
خ ا؛ثن ا أب و، حدثن ا تون س ن حبي ب،بف ر- ] حدثغ ا عتد الئؤ بن م٢ ٥ ٢ ٨ [ “) ٨٦٧(
ف ن ص م حب
أ ه ي،م زا لثء " ظجب م ألل: ^ أ فات/ ص ل ا ءع ين1 ص،ش ا ق ة
وق س، ف ش ق ه الثار. ق ا ض ت عساه م ن ح شية ال ر. عل ى نبي ل وثنة ذ و الؤ ح م ن
نإن اهت صا دا في تبس ل ونغة ح م، ث حا ف ت عنة ذن وبه ك ن ا ب حا ت عن هذه ا ل س حنة ورثه ا
Ubey b. Ka’b der ki: “Allah’ın yoluna ve Resûlullah’ın (sallallahu al^ ) ؛vBSEİİEm
، " اثم خذ كت ا ب الثؤ إن ائ ا: 3 محا، أوص ني: البي بن "ك ع ب3ص أيي ا لعالية قاتت هات ر ج
" ب ذ ءإ
ؤ ح ر ق م وحض ن ا م، و ح ك م ما محثف م، مه ه ذك ر ئ م وذك ن م ن ث ل ئ م، ق ه م
. وبقى إئثاي> واقعتا ن ال محال ه، زذاق بع ضه م بأس بع ض، هألب س وا ي بجا:وعشرين سنه
1 En'âm Sur. 65
naklediyor: “Bunlar dörttür, hepsi de azaptır, hepsi muhakkak
gerçekleşecektir. Resûlullah'ın vefatından yirmi beş sene sonra ikisi
gerçekleşti; Müslümanlar fırkalara ayrıldılar ve birbirlerine zarar verdiler.
İkisi kaldı, bunlar da muhakkak gerçeldeşecektir: Yerin dibine batmak ve
(gökten yağan taşlar ile) taşlanma.”
حدثن ا مه د الؤ ح م ن بن: محالأ، م م \ ] ح دق ا أبو م ح م د حام د س حقا ن/ [ ا-) ٨٧٢(
عن ش، عن يزيد بن إبراهي م، حدثن ا وكيع، حدبن ا فثاث بن ا ل ثر ي،ط م م خ ئ د بن
Ubey b. Ka’b der ki: “Kul bir şeyi Allah için bırakırsa, Allah kendisine
beklemediği bir yerden ٠ şeyin daha hayırlı olamm verir. Ancak ل طnereden
geldiğini önemsemeyip kendisine helal olmayan bir yolla bir şeyi aldığı
zaman Allah kendisine beklemediği bir yerden o şeyin vebalce daha ağırını
gönderir.”
حدثن ا أث و، حدثن ا يون س بن حبي ب، ] خ ا؛ثن ا عئد الثؤ بن جعف ر٢ ٥ ٤ ٨ [ -) ٨٧٠(
ط عا م ابن ادم0 أ ال إ٠٠ : عن أبي بن ك ع ب محا د، عن ا لخنن، ذاؤذء حدق ا أبو ا لأشه ب
٠٠إن نع ك؛ ابن ادم قد ضرب لل دثا نث ال ،ئ ا ظن ن ا يخرج من قادت ئ 3روئلط الله
ابن ادم ؤإ 0مل حة زمحر ح ه ،قد ع ل م إلى نا ثمين " ل ا] ٢٥ £
. Ka'b'ın bildirdiğine göre Resûlullabط Ubey (sallallahu إ[م طو şöyle
.buyuruyor: "Dünyanın hali, Âdemoğlunun yediklerine benzetilmiştir
Âdemoğlundan yedilerine bak} soğanla, tuzla güzelleştirse de sonunda ne olacağı
"malumdur.
([ -) ٨٧٧؟ ] ٢٥٤/حدثن ا أثو م ح م د بن حيا ن ،حدثت ا أثو ي ح ي ى الرازي ،حدثن ا فثاب
بن ا م ^ ،حدثن ا ث خ ث د بن م ح د ،ص م حرر أيي ز جاؤ ،عن ص د م ه ،عن ابناه م بن
بث إ ر أ ئ ،مما ل :يا أبا ا ل م نذر ،اية فى كثا ب الثي قد غمس ى ،قا د:
م رة ،قا د :جاء ز -م
أي اية؟ دا ٠٠ :3ؤ م ن يعم ل ن وءا ي جز به^> ،ظ ^ ١^ :3الص د ا ل م ؤم ن ما أصابته م ن ئكتة
Takrîb3044
( “) ٨٧٩ل ٢٥٤/١ا حدثما أ خ ن د بن جعف ر بن ن غ م ،حدق ا أثو بكر ين القغت ايء
، وعمل ه ظل ن ة، بك ال م ه فئننأ، وال كافر يتق ل ب في ح م شة م ن الفثن م،إ ر القوي يؤم ا ل سا م ة
Ubey b. Ka’b der لكا: “Mümin kişi devamlı olarak şu dört tavır
üzerindedir: Belaya maruz kaldığı zaman sabreder, kendisine nimet verildiği
zaman şükreder, konuşaeağı zaman doğruyu söyler, bükmedeceği zaman da
adil davranır. Bu şekilde mümin kişi beş nur arasında gidip gelir. Allah
bunu: «Nûr üstüne ٨٥٢»* şeklinde ifade eder ki müminin sözü nurdur, ilmi
nurdur, nur içine girer, nur içinden çıkar, kıyamet gününde de gideceği yer,
nurlu olan bir yerdir. Kâfir ise beş karanlık içinde gidip gelir: Sözü
karanlıktır, ameli karanlıktır, karanlıklar içine girer, karanlıklar içinden
çıkar, kıyamet gününde de gideceği yer kapkaranlık olan bir yerdir.”
Nûr. Sur. 35
Ebû Mûsa el-Eş’arî 275
أ جرا 4و ك ا ئ ع وف ز وزرا ،محاب ع وا ا ل م نان ؤ ال بمحقتك-تإ ، ، ^ ^ ١ق اثه م ن اب غ ا ل م نان هثط به
عأى ريا ض ال جنة ،و م ن ثب ع ه ا لم نا ن زغ في قث اء هع ذمح ه في الثاي " ،ززاه شنثة ،عن زيا د
ه
: Ebû Mûsâ el-Eş’arî, Kur’ân okuyanları topladığındaلط Ebû Kinâne der
üç yüz kişiye yakın hafız toplandı. Ebû Mûsâ, Kur’ân’ı ta’zim edip şüyle
.dedi: “Bu Kur’ân, sizin için ecir olduğu gibi, günah sebebi de olabilir
Kur’ân size değil, siz Kur’ân’a tâbi olunuz. Kim Kur’ân’a tâbi olursa Cennet
bahçelerine düş£r. Kim Kur’ân’ı kendine tâbi kılarsa Kur’ân onu sırtüstü
”.düşürüp cehenneme atar
ال ي ه ترئ ،حدثن ا أثو ع مير مح ت ى بن تخ م ' ،خشن ا أثوت ئ ذ شؤم ،عن يون س ئن يزيد،
لأيي م و ش ى :ب وئ ا ر ي ع ن ال ز ه ر ي ،ع ن أي ى ت ث ،قا " " : 3ك ا ن عن ن ب ن ا لح ط ا ب مولت
عبد العزيز Cخ ا؛ثن ا عتيد الل ه بن ع من ،خ ا؛ثن ا صف وان بن ع ي ت ى ،خ ا؛ثن ا ئ آ بما ن ا ل س م ي ،
^ ١؛ ^ " : Jli ،ص ر ٩أبو م و ت ى ا الءش ان ر ي حب -ال ه الص 1ح ،ئ ظ ن بع ث عن أي ي
Ebû Osmân en-Nehdî der ki: “Ebû Mûsa el-Eş’arî bize sabah namazım
”kıldırdı. Onun sesinden daha berrak ve daha ahenkli bir ses duymadım.
بن حدثن ا عئد الله تن أ خن ت حدثن ا أب و بك ر بن مال ك ، (] ٢٥٨٨ [ ")٨٩٥
، حق ل ين أ خن ت بن حدثن ا ع د الل ه، ] حدثن ا أبو ب م بن مال ك٢ ٥ ٩ ٨ [ -) ٨٩٦(
عن أ ن ر، ^ ^ ١ عن ؤب، د بن ' ش أ1رونء أخبزتا ح م1 خ ا؛ثغ ا يزيد بن ه،ح دبث ي أ ي
، ئش م غ ئ صاح ه، 0 ئت م غ الغ امس يث ح ددو، كثا م ع أيي مو ت ى في مسير ثئ: بن مال ك ها د
١^ ^ U وقو ؤ ي،خ رة- وأ حزت ا ال،^ ^؛١ وتك ن ع ج لت ل ب ز،ه1 ال وال: 3 ^ ^ ه ا۵^ ٧
٠٠ زن ا يي وئا
Enes b. Mâlik bildiriyor: Ebû Mûsa ile birlikte yürüyorduk. Ebû Mûsa
aralarında sohbet eden bir toplulukla karşılaştı. Aralarında süslü bir dille
konuştuklarım işitince de bana: “Neler işitiyorum ey Enes? Hadi gel de biz
Râbbimizi zikredelim. Zira şunlardan her biri deriyi bile kesebilecek keskin
bir dile sahip” dedi. Sonra bana: “Ey Enes! insanların âhirete yönelik gevşek
davranmalarının, bu yönde çaba göstermemelerinin sebebi nedir?” diye
sordu. Ben: “Nefsani arzular ile Şeytan” karşılığını verdiğimde ise: “Vallahi
değil! Çünkü dünya, hemen önlerinde âhiret ise hâlihazırda pek uzaktadır.
Ebû Mûsa el-Eş’arî 277
Oysa durum hakkmda iyice tefekkür etseler, âhiret için çalışmaktan asla
şaşmaz ve dünyaya yönelmezlerdi” dedi.
ا لخشن بن مو ت ى ا لأشي ب ،حدثتا ق يا ن ،عن قتا ذة ،عن أيي بوده بن أيي موشى ،عن
.إدا أ م ا بما الق ن ا ة لحس ن ت أن ري حن ا أييي ،قادت " يا يم ي ،ل ؤ فهد ت ا زث ح ن ن غ ألن ئ
ري ح ألص أ ن " ززاه أب و -ع وائه وت م د ؤ م ح ئ د بن خف ضة وحال د بن ق س وغتزه م ،عن قتا ذة
Ebû Burde b. Ebî Mûsa, babası (Ebû Mûsa)’nın şöyle dediğini nakleder:
“Evladım! Peygamber'le )(sallallahu aleyhi vesellem birlikte bizi görecektin, üzerimize
yağmur yağdığında (hepimiz yün giydiğimizden ordumuzu) koç sürüsü
”s a n ır d ın .
ح دبني أيي ،خ ا؛ثغ ا عئد ال ئ ن اي؛ا -ح دق 1أبو £يالف ،خ ا؛ثن ا ^ ، ٥أبأ أي م وشى بنثة أن ض
عل ي ،حدثن ا مهدي بن منو ن ،غذ وا صل مؤر أبي محته ،عن مح ب ،غذ أ ي و ق ،غذ
قافين قي ا ل م ،م ح ا نح ن ؤ'ل ثي خ قا ممحه زال ئ ئ قا م؛ و غ،
أ ي م وت ى قادت -ي رجنا ي
بؤ أص زابي ،قا د
محش م عثا ئتاديا ين ا د ي :يا أئ ن القني؛ثؤ ،قموا أخبرك م ،ح ش زا ر بتن ت م
ه غد ه ئ ن ص؟ وهد ئ ث ث ه غ ؤ وئة؟ ئ ت :ئ ب ي ا:ديي ال هتز ث :أ ال أ ل م مب م ح اؤ
مس ه ؟ ءا : 3ئن ق :بآى أخبزد ا 4ئ " : 3فإ 0ا؟أة لعا؟ى محص ى عأى م س ه أثق م ن ع ط س
278 Ebû Mûsa el-Eş’arî
أبو : 3 ه ا،' ٠ م ة1 أن يؤويه تؤم ا ل م4خ ى عأى ا لث ل1ح ش ن ه نثب ه ؤ فى تؤم
Ebû Mûsa anlatıyor: Bir defasında deniz yoluyla savaşa çıktık. Rüzgar
bizden yanaydı ve yelkenlerimiz rüzgarla doluydu. Bu şekilde yol alırken bir
ses bize: “Ey gemi ahalisi! Durun da size bir haber vereyim!” diye seslendi ve
aynı sözü yedi defa tekrar etti. Bunun üzerine geminin güvertesinde durdum
ve sese: “Sen kimsin ve neredesin? Nerede olduğumuzu görmüyor musun?
Böylesi bir yerde hiç durulur mu?” dedim. Ses: “Allah’ın takdir ettiği bir şeyi
size söyleyeyim mi?” diye seslenince, ben: “Söyle!” karşılığını verdim. Ses de
şöyle dedi: “Allah, sıcak bir günde kendisi için susuz kalan kişiyi kıyamet
gününde kanana kadar içirmeyi kendine takdir etti.” Ravi der ki: “Bundan
dolayıdır ki Ebû Mûsa, insanın derisini soyacak kadar sıcak olan günleri
gözler ve o günlerde oruç tutardı.”
،ح س ل بن أ ح م د ن ع ت د الل ه حدثتا ، مال ك بن بكر أبو حدثنا ] م آ م أ/[ ا " ) ٩ ٠ ٢ (
: محالط، عن أيي ب خ لي، عن قت ا دة، بن طن ة حماد عن،عتد ا و خن ي حدثنا ،أي ح دبتي
م
Ebû Miclez bildiriyor: Ebû Mûsa bana: “Kapkaranlık bir odada
yıkanıyorum, ama Rabbimden haya ettiğimden dolayı tenasül uzvuma
dokunamıyorum” dedi.
عل ي بن حدثنا ، أب والق ا س م ا ل مئيع ي حدثنا ، بن عل ي م ح ئ د حدثنا ] ٢٦١/١ ل-) ٩٠٥
Ebû Mûsâ der ki: “Kalb’e bu ismin veriliş sebebi, sürekli dönüp
değişmesidir. Kalp bir ağaca asılı olan ve rüzgârın döndürerek savurduğu tüy
”gibidir.
( ")٩٠٦ل ٢٦١/١ا حدثن ا أبو بكر بن مال ك ،خل؛ثن ا عتد ال ر بن أ ح م د بن ح م ،
ت ك ون ما ،إل ة أ ي ا م ،ا;قوافاء ن إل وقئ ةت توشى بأكءمة ،مق ات " :ي و ه
Kasâme b. Züheyr bildiriyor: Ebû Mûsa, Basra’da bir hutbe verdi ve şöyle
dedi: “Ey insanlar! Ağlayın! Şâyet ağlayamıyorsanız ağlıyor gibi yapın! Bilin
.ki Cehennem ahalisi gözlerinde tek bir damla kalmayıncaya kadar ağlarlar
Ardından kan ağlamaya başlarlar, o kadar çok kan ağlarlar ki, şâyet gemiler
”bırakılacak olsaydı bu kanın içinde yüzerlerdi.
بن ا لخنن ،خ ا؛ثن ا أ خ ن د بن بث ا ن ،خ ا؛ثن ا يريد بن ه ارون ،أخي رتا ت ال م بن مح ن كي ن ،غذ
غ ذ أ ي م ض ،ئا " : 3إنه أ غ د ا 0ر ث ث ق و 0ص ال ة\ر خ و 3ؤ وة، ر غذ قا ذ ة،
;Ebû Mûsa der ki: “Cehennem ehli cehennemde o kadar ağlayacaklara ki
gözyaşlarında gemiler yürütülse yürür. Gözyaşından sonra kan
”ağlayacaklardır. Onların düştüğü duruma da ağlanır.
ما لى أزى عين لف ئ افره؟ عتبه بن غزوان ا ل ره اش ئ ،ق ا دت قات ق أثن موس ى ا لأئ عر ي:
مم ن ت :ا؛ى الت م ^ ^ ١ 0مأن ت ج1رته كع ض ؛ ب ي ئ ش محلحظته 1أ حظه ة صك\كته ا ص ك ه
لءص ق ،بم،ر
280 Ebû Mûsa el-Eş’arî
" ؤأغتاله إتظ ش ز ف غ ي ز، ^ يزم ا ل م ا ئة٥١ ض قزئ " إ ة ال: ءاد، ت وت ى
Ebû Mûsa der ki: “Kıyamet gününde kul huzura getirilir, Allah eliyle
.onun insanlarla arasım ayırır. Amellerinde iyilik görünce «Kabul ettim» der
.Kötülük görünce «Affettim» der. Kul iyilik ve kötülük için boyun büker
İnsanlar der ki: Hiç kötülük işlemeyen bu kula ne mutlu .”
حدثن ا ث خ ئ د بن أيي نثه لء حدثن اC ] حدثن ا عئد الثؤ بن م ح م د٢ ٦ ٢ ٨ [ ")٩١١(
ه ويو جهه ثبمان م م ال ئ ن س ، أب و ا ب ا ل ق ن اع ،ئ ت :محتشرق و جهة ،ئ ت :قتأتى ا ل ر ب
حلغه
عمل ه ،ءيق ول ونت ردوه ه ما ظمل ة الل ه ف يا ،قات؛ وهزأ أبو موسى :ؤ ز ال يد ح أ ون ا
ي ي ل ج ا ل ج م ل قي ث أ" ^ ? ١^ ١
Ebû Mûsa der ki: “Müminin ruhu çıktığında miskten daha güzel kokar.
Onu kabzeden melekler alıp çıkarlar. Semanın üstünde bekleyen başka
melekler; «Kim bu elinizdeki?» derler. «Falanca» diyerek kişinin en güzel
amellerini sıralarlar. Bekleyen melekler «Allah sizi ve sizinle birlikte olanı
yaşatsın» derler. N in n in kapıları açılır ve Rab güneş gibi görünür.
Diğerlerinin ruhu çıktığında dışkıdan daha pis kokar. Onu kabzeden
;melekler alıp çıkarlar. Semanın üzerimde onları bekleyen başka melekler
«Kim bu elinizdeki?» derler. «Falanca» diyerek en kötü amellerini sayarlar.
«Geri götürün, Allah onu zulmetmiş değildir» derler.” Ebû Mûsa bunları
e onlar cennete؟ medik؟söyledikten sonra; “Deve, iğne deliğinden §e
giremezler”* âyetini okudu.
ثن ا ( ") ٩١٢ل ] ٢٦٢/١حدثن احم ئ د س أخن ت بنحم ث د ،حدثن ا ا لختس س حمم د ،
ا،ئلثي وا زا -ح ئ وئا وأوسعو؛ ^ ^ ^ ، ١ئحا.ءوا Cهمالو\ :قد خفت ،ألؤ،شئن ا وأعمم1ا ،ءق ا JlîİJ : 3؛،
1A'râfSur. 40
282 Ebû Mûsa el-Eş’arî
لثص ي س علي قر ي حتى يكون في، زئث وذ بالل ه بجا، ا ال حزى، ول ئن كاني، ح ز أ بم غ
إل ، ثم لآكونن ' ر ه د ي ب ن جهن م أهد ى ب ر امح م ق محي، ؤأ؛ الإي ؤ ؛ ر مه
غذ ب ض، عن أيي حمالؤ، وواه ال مقر ي،" حم ث قص يي ي م ن ش مم ه ا و حم به ا خ ر
س ى مغل ة
مح د ة أبى م و
حدثن ا أ م بكر، حدثن ا حمم د بن ج م، ] خ ا؛ثن ا مح د الل ه بن حمم د٢ ٦ ٣ ٨ [ -) ٩١٣(
: 3 ظ، تئة
ص أ ي ر، أثو حما ن1 طتث،أب ه
ص ج،بما ن1 خد ك ث ي ئ ن، ئ أيي ث ق ة
ب هد
م3 ن ج۵١٤٠ : قاد، "يا ئ اذ وواض ا جي ا مل ح ب: قات،نق ا حمزأثا توتى الزائة
ت ن ت ث ة أؤ ش ب3 ئ، ال ينزلط إ ال في يؤم وا ج د، تنع ين تن ه: أناة قا د،في ص ؤمع ة
ف ازاه ال ق د إ ر د اكن " اكن عليه، طثن ا حل طا ح قوئه صإى وت ح د0 ئتاك، غهنأؤة ن م ر غثا و
يب ث
بتآب م زاي ي م
م ، ش ه ص ر ج ث ن منه م فأدركت اخ لاء فزنى، قا مح ق ز ب ئ ي
Ebû Burde bildiriyor: Ebû Mûsa’nın vefat anı geldiğinde oğullarına şöyle
dedi: “Oğullarım! Ekmek kıssasındaki adamı aklınızdan çıkarmayın ki bu
adam manastırına çekilip kendini ibadete vermişti. - R a v i der ki: Ebû
Mûsa, sanırım bu adamın yetmiş yıl boyunca manastırda kaldığını da
söyledi.— Haftada sadece bir gün ihtiyaçları için oradan çıkıyordu. Bir gün
Şeytan, kadın kılığında adama geldi. Adam kadın diye Şeytan’la yedi gün
veya yedi gece boyunca beraber oldu. Sonrasında Şeytan adama gerçek
yüzünü gösterince adam tövbe edip pişmanlık içinde oradan ayrıldı. Ancak
attığı her adımda secdeye gidiyordu. Gece vakti içinde oniki miskinin
barındığı bir dükkâna ulaştı. Yorgunluk ve bitkinlikten kendini kaybedince
de oradaki miskinlerden birinin ayakları dibinde düşüverdi. Rahibin biri de
her gece bu miskinlerden her birine birer ekmek gönderirdi. Ekmek dağıtan
adam geldi ve sırayla ekmekleri dağıtmaya başladı. Manastırdan tövbe edip
gelen adama geldiğinde onu da miskinlerden biri sanıp ekmeğini verdi.
Ekmek dağıtma işi bittiğinde bir kişi açıkta kaldı. Ekmeğini alamayan kişi:
“Benim ekmeğimi neden vermedin? Daha önce hep verirdin” deyince,
ekmek dağıtan: “Sen^ ekmeği bende tuttuğumu mu sanıyorsun?
Arkadaşlarına sor bakalım, iki ekmek alan var mı?” karşılığını verdi. Sorunca
da arkadaşları: “Hayır!” karşılığını verdiler. Bu kez ekmekleri dağıtan,
ekmeğini alamayan adama: “Ekmeği bende tuttuğumu düşünüyorsun değil
mi! O zaman Allah’a yemin olsun ki bu gece sana bir şey vermeyeceğim!”
dedi. Bunun üzerine tövbe edip gelen adam kendisine verilen ekmeği alıp,
ekmeksiz kalan adama verdi ve kendisi oracıkta öldü.
284 Şeddâd b. Evs
خ ا؛ثن ا أبو بكر، خذيت ا حمم د بن ج م، ا خ ا؛ثن ا غئد الثي بن حمم د٢٦٣/١ )" ل٩١ ٤(
: قات، ص أيي ث و ت ى، عن أيي كنث ة، عن عامص، م بن حم حدثت ا علي،تن أيي ثس ه°
ال قن ب م ت د ريشة معمل ة ب ش م ة في حماء م ن ا لأرض0وإ أال،؛ ق ن ي م ن ثقل يه ن م ي1إلم
تذ ك ون بعذ"كز زن ا ن نكون، إبك م ألث وم في زما ن للعام ل فيه لل ه مما ر أيت،يا آيه ا الن ا س
Şeddâd b. £٧$
Odlardan biri de; az konuşan, sözü anlaşılan, endişe ve vera, gözyaşı ve
tevaz ؟sahibi; Ebû Ya’lâ Şeddâd b. Evs el-Ensârî.
Şeddâd b. Evs 285
Şeddâd ظ. £ ٧$ el-Ensârî uyumak için yatağma girdiği zaman sağa sola
döner durur bir türlü uyuyamazdı Sonra: “Allahım! Cehennem korkusu
uykumu kaçırdı!” der ve kalkıp sabaha kadar namaz kılardı,
مس بن حمم د
خ ا؛ثن ا إبزاه: ق ا ال، 0 نأ و حمم د بن حي، ا حدت ا أيي٢٦٤/١ )" ل٩١٧(
: حماد، عن وثاب بن ما هل ق، ح دقني أيي: فا د، حدثن ا ث خ ئ د بن أيي معش ر،بن ا كس
، زل ك ؤ بت ون،فف ا مل ك قايئ
وا الخزة وعل صا د ق ي مح ح؛ ي،حا م أطث م نه ا الخؤ وائ ماحر
، *^ م ني وثى ع ك ز ال ئؤش ح ك۵١ م ن0 " ؤإ: ^ ^ ١ ا قات أ و٢٦٤/١ ل-) ٩١٨(
بتس ث ذ ا ا ل ح دي ث كي ن ن
أنث ت م: أبوتعت م،3 د ا، ٠٠ نإن أبا يع ز ق د أو ئ ع ل م ا ز جئئ ا
Takrîto 4017
( ") ٩٢٠ل ] ٢٦٠/١حدت ا أيي ،وأبو حمم د بن حقا ن ،ق ا ال :حدق ا إئزاي إ بن حمم د
بن ا لخشن ،حدق ا أب ومح ي د احلمص ي أمح د بن حمم د بن ر،سار ،حدثت ا ^ ^ ١بن تريد
^ ^ ^ ١أبو حي وة ،حدثت ا تن ا ذ بن رء اعة ،عن أيي يريد احم ^ ،ع م ن ح دبه ،عن أيي
،£١^ ^ ١أثة ء ن ثق وتت ٠٠إنء يخث أثغ ءميه-ا Cوإ 0هميه هده> ^ ^ ١ئداد بن أ ؤ م ٠٠
س س
سن ا ن ،عن
شي رزته ،حدق ا إ ئ خا ق بن راهويه ،حدثن ا عئذ ائزئا ب ال ثقف ي ،حدثت ا بزن بن م
٤،بنة ،ءق ال،ت أ ي ثنى أ جى ! ،ر ظ ثكث م ت ي كين ؤ ا؟ى أيى يئأى ظ ■عقه ،ائ:،3
ه إ ال مزموم هحمتإوم ه ث ل غزو ،فتغ اثؤا ح ش أ ح دوكز ،ؤذع وا مغذ بامب ت زث و د الل ه
ه إ |ال ن ن أ ث ك ^ ^ ١في 1ال م ،ؤ 0نأأ ل ل عزينه ، ^ ^ ١ز ن ن أ ك هذه زخذو؛ غئئ؛ م1ه ا :
ن ا ئئ ل م، زننألل ف خن' ئكز ن عمت ل ط و ح ن ن عنت اديل ق ،و سأل ك قلت ا تلي ما ولمت ائا صا ب ئ،
ؤئث و ذ ؛لف من فئ ن ا ئغمل ،ث خذوا هذه زذع وا هذه ،ك ذا زؤام ئلبمان ى ت و ت ىت وق وه ا ،
أيمول للن ا سC ش مع ت الزه ر ي: ها د، حدثن ا نقيا ن بن عثته،حدثن ا إ ش خا ق بن راه ويه
أ حتزي حم م ود بن، اجل ن وا: زنا ت م عته ق ط قئ د يوم ئ ذ مولت ل ه م أح دمحم يؤما ; ا جل س وا
عن، ورؤاه مه د الل ه بن ب ذ م، زؤاه صاحل بن "كثت ان بغثة،" ا ي ء ؤال ئ ه وة احلص ه
Süfyân b. Uyeyne der ki: Zührî bir gün insanlara: “Beni oturtun da size
bir hadis aktarayım” dedi. Onun o günden önce onlara “Beni oturtun!”
dediğini duymuş değildim. (Devam etti) “M ^ m û d b. er-Rabî’ bana
ölmekte olan Şeddâd b. Evs’in şöyle dediğini haber verdi: «Sizin adınıza en
çok riyakârlık ile gizli şehvetten yana endişeleniyorum!”
Bu hadis, “Zührî -A b b â d b. Temîm —amcası Abdullah ve Zeyd” ve
Hâlid b. Mahmûd b. er-Rabî’ —Ubâde b. Nusey —Şeddâd” kanallarıyla da
rivayet edilmiştir.
Takrîb 3982, Takrîb 3983, Takrîb 3984
حدثن ا ، حدق ا حمم د بن إشثا ق، ] حدتحا إبراهيم بن عتد الثؤ٢٦٩/ )" ^؟٩٣١(
ج ع4حمزفن د اضق P ،؛بق وق )أل أثت حر غ مع ه يزى، عن ا ئداد ش أؤس،بن الرحمع
هث ما ذ ه ب دل ل ن، ال ي غ د ا إل س ال م، ” أئا ال ق ري ب: قأكتز ن ا ه ا د، بم ذك ى،وجسى بمبه
غن ابن، ززاة أب و حال د ا لأخنن،" أزنا م ن شرك إ ال أنث جع د مغ الل ه إل ه ا اغز؟،حم م ود
5 س ال
Takrîb3729
Huzeyfe b. el-Yemân
Onlardan biri de mihnetleri ve kalplerin hallerini bilen, fitneleri,
musibetleri ve hataları önceden gören Ebû Abdillah Huzeyfe b. el-Yemân.
Kötülüğü sorup ondan sakındı, iyiliği araştırıp tabi oldu. Darlıkta ve
yoklukta sabretti, af ve pişmanlık yolunu tu ttu . سarda geçen günlerin
ve zamanın önünde yaşadı.
Derler ki: Tasavvuf, Rahmân'ın takdirini teneffiis etmek, yokluğa ve
darlığa razı olmaktır.
Takrîb 2642, 2648 م س, Takrîb 2643, Takrîb 2644, Takrîb 2645,
Takrîb3698
، حدثن ا أ خ ن د بن عتد الثؤ ثن تع يد، حمم د بن ] خ ا؛ثن ا عئد الثؤ٢ ٧ ٣ ٨ )" ل٩٣٩(
Huzeyfe der كل: “Kendisinden başka ilah olmayana yemin olsun ki; kişi
sabahladığında gözleriyle görür iken, akşamladığında kirpiklerini görmez
olabilir.”
Huzeyfe der ki: “Size fitneler geldi, susuzlukla vurdu. Sonra gelip kızgın
taşlarla vurdu. Sonra karanlıklarla geldi.”
حدثن ا مه د الل ه بن حمم د بن، ] خ ا؛ثن ا أ و أمح د ممح ئ د بن أ خن ذ٢٧٣/١ [ ") ٩٤١(
زال ؤايتة،ث ح ر
مل ه الخي ئئ و ج "كم ؤ ج ال
وال ثؤداء آلثفئ، نا ش رمي بال غشف،بالرضف
" ي ف.يد
جد م بىز إ ن ال
وإ ذا، هذه تشبه زيين م دينه: إقه ا م شبهه مقبل ه ح ش م و د ا جلا ه د،ال ثي ب ال دم ن
" ة م ا آ ] و ئعوا أؤثارك م/ [ ا، وتمثروا نثوثث م، فا ي ب ن وا في بثوبكم، رأيت م و ه ا
önüne katıp sürükler. Geldiği zaman da açık olarak kendini göstermez, öyle
ki 1 ل آ كbir kişi: «Bu fitne değil şüpheli bir durum» diyebilir. Gelirken de
kendini gidiyor gibi gösterebilir, öylesi bir fitneyi gördüğünüz zaman
evlerinize kapanın, kılıçlarınızı kırın, yaylarınızın tellerini koparın!”
حدثن ا ا لخشن بن ابناه م بن، ^ بن خنزة£ ١^[ ا'ا \ \ ] حدثن ا أبو إن ح اى/' تا-) ٩٤٤(
، صر ه م ا م، عن إبزاه مني، عن ا لأع م ش، حدثن ا ج رم، حدق ا عئد الل ه بن ع مزان،ب سار
Yine şöyle demiştir: “insanlara öyle bir zaman (fitne) gelecek ki ancak
boğulmak üzere olan kişinin ettiği dua gibi dua edebilenler
kurtulabilecektir.”
قأال أبو ممن عود: قا د، ص حثه، عن ت شب م، ن نن ه ر حدت ا علي،ئ ز ي د س سع يد
كثا ب الله، أو إل يأيك م انقي ن: ئ ت، نح دنن ي ما ش م عته، إن الفتنه وثن ت٠٠• :ل حديم ه
حدثت ا حمم ذ بن عتد الل ه، ] حدثن ا ا نمت ص ى مح ويه الحئمعح د٢٧٤^ [ -) ٩٤٦(
ص، ح دحماحم ئ د بن ب ال ل، حدثن ا حمم د بن عئد الل ه ثن ن مير، حل قئ زمئ
ا
<بف ي ن ا حمم
ال مي
Huzeyfe der لكل: “içki, fitne kadar insanların akıllarını devre dışı
bırakamaz.”
ص ريد ئن، ض ؛ الحت ش، ح د ظ شئثه، حمم د بن جعف ر1 حدثن، حدثغى أبى،ح ئتد
ال د اشحر؛ر1 ب ا لح: ،_ وك لت بت الدث4 اكتث0 ' إ٠ :ت ب ن ت حذيم ه ثق و لأ ت3 ه ا، ن ئ ن
بأما هذان، نبالس ي د، لحعلي ب ال ذ ي يدع و إليه ا1 وب، يزم ع قت ق ي ء إ ال ق مع ه بال ث ن ي
Takrîb 2667
، حدت ا حمم د بن عتد الل ه احلصزمجد، ] خ ا؛ثن ا نلبما ن ى أمح د٢ ٧ ٥ ٨ [ “) ٩٤٩(
عن،عنش- نثن ا لأ، عن >ثتتا ن، بن ث و ت ى4 خ ا؛ثن ا عبيد الل،ن بن أيي غيثه1خ ا؛ثن ا ■عثم
م أ ئ ن "كيم ة مدب
ن ثؤ شئ ت4 " والل:3 ه ا، عن ح ذيفة، ^ ^ ١ عن ئئئلقCحسم ه
كأإ ألفت0 ؤأ و شئتحل د، ^ د* اأى ززش ويؤ١ه ا وبط بثمني وص د من ي م ن أمر-ي عثي3د حث و
وهن،ه ؤل جاز!تورغي وثنثوئني ث م بأنف "كننة دكدب وبغي0 ؤئؤ ب ئ ت ل ح د،وقص زوئ ي
" م د ق م ن ال ر ورس ول ه
Huzeyfe der نكل: “isteseydim size bin kelime söylerdim. Bundan dolayı
beni tasdik ederdiniz, bana tâbi olup yardım ederdiniz, isteseydim bin
kelime söylerdim. Bundan dolayı beni yalanlardınız, benden uzakiaşırdınız
ve hakaret ederdiniz. Bunların hepsi de doğru, Allah'tan ve Resulü’ndendir .”
وأئثاعة في، " إ ي ل آ م ف محا ي د قؤ؛ في ا ل جنة: قا د، غ ذ ح ذيقة، ^ ب ن نئ يا ن١ ين عتد
" زنا يدريلث ن ا تث ى ل ة: زفن ف ذا إ ال "كتع ض نا تخئقونن ا بؤ؟ ممات: ق قا: محالأ،الثاي
حدق ا ا لخشن بن حمم د بن، ] حدق ا حمم د ى عتد ال ؤمح ن٢٧٦/١ ل-) ٩٥٣(
حمم ئ د ا إلي ما ن، وقنب فيه يث ا ق نإيئ ا ن، ئذاك قن ي امل ؤمن،نقل ي أ ج ند فيه مزاج يرهن
Huzeyfe der ki: “Kepler dört türlüdür: Kılıflı örtülü تي ط. Bu kalp kâfirin
kalbidir. ikiyüzlü kalp, münafığın kalbidir. Saf ve içinde yanan bir kandilin
bulunduğu kalp ise müminin kalbidir. Bir de içinde nifak ve imanın
.bulunduğu kalp. Onda bulunan imanın hali tatlı su ile sulanan ağaç gibidir
.Nifak içinde olan kalbin hali ise kan ve irinle beslenen yara gibidir
”.Bunlardan hangisi diğerine galebe çalarsa, o öbürünü bastırır ve geriletir
Takrîb3743, Takrîb3746
حدثن ا ، تمتا ن حل س ب ن خ ا؛ثن ا ا، ح ن دا ن شر حدثن ا أب و غن رو- ] ٢٧٦/١ ل-) ٩٥٦(
ح دبئ ي،ملغيرة
عن الخن ا ن بن ا، حدق ا ائقغا ز بن ع م نان،حمم د ين عتد ال ر بن ع مار
٠٠ ي ئ ك ون ال حاج ة
Huzeyfe der نكل: “En çok huzur bulduğum anlar, ailemin fakirlikten yana
bana sitemde bulundukları anlardır. Hasta ailesi hastalarını (sağlığı için)
yemekten nasıl alıkoyuyorlarsa Allah da mümin kulunu dünyadan öyle
^koyup korur.”
، خ ا؛ثن ا هن ا د، خ ا؛ثن ا أبوءي ح ش الرازي، ] حدثن ا أثو حمم د بن حثان٢٧٦/١ ل-) ٩٥٧(
حدثن ا،خ ا؛ثن ا ا لخشن بن ن مث ان ، و حدثن ا أب و ع م رو بنمح دا ن، عن غ م ا ن،خ ا؛ثن ا هبيصه
، عن أثا ن بن أيي عثا ش: ف ا ال، خ ا؛ثن ا نابذة، حدثن ا ح نث ن بن ع ئ، حلب ه
املاس ة بن مم
294 Huzeyfe b. el-Yemân
Huzeyfe der لكا: “En mutlu ©Iduğum an, ailemin ihtiyacını bana şikâyet
ettiği andır. Allah, hasta sahibinin hastayı yemekten koruduğu gibi, mümini
”.dünyadan korur
Takrîb3809
حدق ا عتد ال ؤمح ن بن، ] حدثن ا عتد الثؤ بن حمم د بن يغف ر٢٧٧/١ [ -) ٩٥٩(
ال ندرك: ت غ د3 ^ ؟ ة ا١ 1 لخت1 إد£١^ ص :ه ء نا بم د تن س ر ص لخدقه
A’meş der ki: Huzeyfe , Sa'd b. Muâz'a “Dünya zengini olsak ne olur
sence?” diye sordu. Sa'd: “O duruma düşmeyiz” dedi. Huzeyfe; “Ona
tahmin ettiği gibi, bana da tahmin ettiğim gibi rızık verildi” dedi.
Bu hadis, “A’meş —-Talha b. Musarrif —Huzeyl —Huzeyfe” kanalıyla
rivayet edilmiştir.
حدثن ا ، حدثن ا عتد الؤمح ن س حمم د، ] حدثن ا عئد ال م س حمم د٢ ٧ ٧ ٨ [ ") ٩٦٠(
قا د،" وئ ؤ يآكئ غش ان جن اي، ال ن داي ن قدم غلى حن ار غش و ف نحم دو رغيفئ وع رى
وه و ق ادت، ززاث، متل ة، عن طلح ه بن حم م، عن مال ك بن مغ ول، حدثن ا وكيع:ثقاب
( ") ٩٦١ل ٢٧٧/١ا حدثت ا ئلبما ن بن أ خ ن ذ ،حدثئ ا إ ن خا ق بن إبزا م؛؛ ،أخثزثا هم د
م اوواق ،غذ ت م ،غذ أ ي بمت ا ى ،ص غن ازة تن غ م ،غذ خد م ه ،قات ٠' :أ
مل ش ثا ص مه د الثؤ؟ قات ٠٠ :أتؤاث ا لأتزاؤ ،يد خ ل
وتزاققث ال فث ن " ،حم ل :ؤت ا ئ مرابث ا
ي ن هم ه "
١لمير قثصدهة لأئك إ ؛ب زثئ وت ظ ف
أ خذ م غش أ
حدق ا ( ] ٢٧٧/١ [ “) ٩٦٢خ ا؛ثن ا ^£١؛؟^ بن عتد الل ه ،حدت ا حمم د بن إ ش غ ا ق،
قي ئ ،خ ا؛ثن ا جرش ،عن ا لأعم ش ،عن أيي ظبيا ن Cقا د :أش ر جب^ ح ذيفة■ ،و حدق ا حمم د
بن أمح د بن ال خ ش ن ،حدق ا عئد الل ه بن أ خ ن ذ بن ح م ،ح د ب ي أيي ،حدثن ا حمم ذ بن
جعفر ،حدثن ا شغثه ،ض ا لأعم ش ،عن زيد بن و ه ب ،قا د :جاء زيت الى ح ذ م ه ،
ب ذا ا ال ي يتثقايؤ ،ممات:
ممات ٠٠ :اتث صل ي ،ممات :ال غ م الئث ثلف ،إدي آ و ا>ئثغفنت ج
خد مه"
جل غد ،أ خنثا فغثه ،غن عبد النيلي ئن نتن زه ،هات :ش ج ن ت زيا دا ي ح د ث،
علئ بن ا
أقلق، إل ؤ ق م ال ن ؤ ث :زم ل غذ رث ئ تن ي ن ا م ،قات :قات لخد م ه صد الن ز ت " :ي ي
Rib’î b. Hirâş der ki: Huzeyfe ölüm anmda: “Nice günler vardı ki ölüm
bana gelseydi tereddüt etmezdim. Ama bugün öyle şeylere karıştım ki, şimdi
ben bunlarla ne durumdayım bilmiyorum” dedi.
( ] ٢٧٨٨ [ -) ٩٦٤حدثن ا مه د الثؤ بن حم م د ،حدثن ا ابن ي م ،حدثنا أبو بكر بن
أيي فس ه ،ح د ظ م خ ث د بن حم م ،عن ا الء عن ش ،عن تو ص بن عبد الل ه بن يزيد ،عن أم
لآك ون فى م ألى أن ق ط نة ،د ا 3أب و بك ر :ه ئ أقة: cJU ،شا )3حذيم ة " :
( ] YYA/'ı[ -) ٩٦٥حدث ا أبو بكر بن مال ك ،حدقن ا ي د الملؤ بن أمح د بن ح م ،
Huzeyfe der ki: “Allah, kulunun en fazla yüzü secdedeyken olan halini
”sever.
( ] ٢ ٧ ٨ ٨ [ -) ٩٦٦خ ا؛ثن ا أ و حمم د بن حثا ن ،حدق ا أبو ي ض الرازي ،حدثن ا فثاب،
أخ ا ف غلى فزؤ اأ لم ة أن يؤثروا تا ينؤن على نا يغن م ون ،ؤأن يض ل وا وهز ال ي شمو ن "
Huzeyfe der ki: “Bu ümmet için en çok korktuğum şey; gördüklerini
”bildiklerine tercih etmeleri ve farkında olmadan sapıtmalarıdır.
حدثت ا ( ] yya / \ [ ") ٩٦٧خ ا؛ثن ا إتزا م أ بن عتد الثؤ ،حدثن ا حمم د بن إ ت خا ق،
حيركم فن
ق ي س تع ي د ،خ ا؛ثن ا جرش ،ع ن؛ ال حت م ،ظ ! : 3ن حذيم ه "كا ن ،بموت " :ي
A’meş der ki: Huzeyfe derdi ki: “En hayırlınız, âhiret için dünyaya veya
dünya için âhirete yüz çeviren kişiler değil, her ikisi için de gerektiği gibi
çalışandır.”
Takrîb2490
حدثن ا أبو، حدق ا حمم د بن العثا س، ء حدثن ا أ و حمم د ن حثا ن٢٧٨/١ ل-) ٩٦٩(
ال؛: قات، قي ثؤم وا ح د و ك ئ بم و إسرائيل دقثه م: " ئ د ه: قات، عن خد م ه،شه ا ب
م ح ر اب ط حوا من لي ه، نإدا ي ا عن فيء ركبوه، ث م ح م ه وا إدا أث روا بضء دركوه3
عن أمحي، عن ع م رو بن مره، عن ا لأع م ش، ي ورواه. ،" ى بمسب ح الر ج ل بن قميص ه
غ ذ عتد الئؤ بن عتد، ض ا ال حتش، زززاة ث ئ ر ن عتيد، عن حذيم ه نح وة،ان حثري
، ض مت م ون بن مهزان، حدثن ا ا لآع م س، خ ا؛ثن ا نفيت، ا حلل وائء حدثت ا أ خ ن د ث ذ ي ونس
نت كمل غ زي ت ن غ م ؤ ال ي زأثا غ ال م ،ث دم ئ ت إلى ح ذيف ه وه و م ولت '٠ :إن *ثان ال ؤ ج د
مل ئ غ د
.نصير به ا مثافماي نإ ر لأن مع ها م ن أ ح دءكم في ا بال كمل ة عأى عهد ونول الل ه
ب تجا ث
حمت ح ف م ا ه ن ي ئ ا ب ذ ب ،أؤ قحم تن عوقب شزازيز ،إل يدعو يق ا م ئ ال م
مأ ت ا ا
إ ال خئ غق ه ء ا ق ؤ د •٠
خ ه أش ،ض ا ش ش ،غذ مه د النيلي تن ت بمزة ،ض ايل؛ؤاف تن ت ي ة ،قات: ،٣ ?
مد
ه < غ ئك I; :أي ه لخذب ز ل أ ه ب،
ئ ت " :ظ ئ ك " ،ةا 3ه حملأ :أ ك ج
الل ه ،أل ز م ن :ن ا ئ ك ؟ محا د '٠ :ثأى ،ول ك ن ائثز ى ديته بغص ة ببع ض م حاثه أن ي ذ ه ب
Huzeyfe b. el-Yemân 299
Nezzâl b. Sebre anlatıyor: Huzeyfe ile evdeyken, Osmân ona: “Ey Ebû
Abdillah! Senin hakkında duyduğum bu şey de nedir?” dedi. Huzeyfe: “Ben
böyle bir şey demedim” deyince Osmân: “Sen onların en doğru söyleyeni ve
iyisisin” dedi. Osmân çıkınca Huzeyfe’ye: “Ey Ebû Abdillah! Sen bu sözleri
söylememiş miydin?” diye sorduğumda: “Söyledim, ama dinini tümden
kaybedeceğine, bir kısmıyla diğer bir kısmım satın alıyor” karşılığını verdi.
عن،حدتما ا لأع م س حدبن ا حبي ب بن، حدثن ا عمر بن أيي الرطي ل،احلصزم ي
عن أيي ع م رويعيي زاذان ه ات؛ قات ح ذيفة ت " ل يأت ن، عن أبي الب حتري،ع م رو بن مره
حدق ا ، ملزهبي ال كن د ي
ي ا ي ئ ا، م ح \ ] حدت ا أ خن ن بن حمم د بن عل ي ائ/ )" [ا٩٧٠(
عن حبي ب يعيي، حدثت ا ئ ن بن حلي م ة، حدثنا أبون ع م،ا ل ص نن بن علي بن ج عفر النق اء
" ودثلث ال تك ل ظ، ؤغابل اثقافز، " خال ص ال مه ذ: قا د،تن أيي تأب ت ص خدئفه:ا
Huzeyfe der ki: “Mümine karşı samimi ol, kâfire karış ama dinin
hakkında konuşturma.”
حدثن ا بكن، ^ ن متئدان١^ حدثن ا، ] حدق ا حمم د بن إ ئ خا ق٢ ٨ ٠ ٨ [ ") ٩٧٦(
، ت م ن ت أثا الئعثاء ا مل حا نب ي: قات، ح دق ا حبي ب بن أيي ظبت، حدثت ا شعتة،بن بكار
" ، إثن ا هؤ ائقئئ بغد ا إليت اي، د ه ب اثئ ا ق ث ال يث ا ق٠٠ : ش م ع ت حذيم ه تق وت:بمول
أ
Huzeyfe der ki: “Münafıklık gitmiştir. Artık nifak yoktur, iman ettikten
sonra küfre düşmek vardır.”
حدثن ا أيو، حدثن ا يونس بن حبي ب، ] حدثن ا عتد الل ه بن جنفي٢ ٨ ٠ ٨ [ “) ٩٧٧(
املن افق ون الثوم قث٠٠ : ح ذيف ة3 ه ا: مات، عن أيي زا م، عن ا لأع م ش، حدثن ا شعبة،ذاوذ
300 Huzeyfe b. el-Yemân
: “Bu günkü münafıklar, Resûlullalıلكل Huzeyfe der ) aleyhi vesellemال^وااوااةة(
قتتثة ى تع يد ،حدثن ا جرض ،عن ا لأع م ش ،عن ش م ر بن عطيه ،قات؛ ثا 3ح ذيفة لن جدت
" أتثءق ه ث ق ك أني ن حمي؟ " ص م ،ظ 3ت " ؛ ١٤تخون أ حمز بئة "
حدثن ا وئنفن ا لماضي ،حدثت ا ع مرو بن ( ] ٢٨٠٨ [ “) ٩٧٩حدثن ا علي بن
مرزوق ،حدثن ا ز و ،ص أيي إ ن خا ق ،غن ئ غ د بن ح ذيف ة ،حما د :ش مع ت أبا عتد الثؤ
Huzeyfe der ki: “Vallahi, bir adam cemaatten bir karış uzaklaşsa
”İslam'dan uzaklaşır.
( [ “) ٩٨٠؟ ] ٢٨٠/حدبن ا أبو إن حا ق بن خنزة ،حدثن ا عبئد بن عثا ،£حدثن ا ابن
ن ن م ،حدث ا وكيع ،عن ا لأعم ش ،عن إبراهيم بن ه ما م ،ه ات ؛ ما 3ح ذيف ة " :يا ت غث ز
سئ_ثك وا الءر؛ئ ،كن تلكث موه لقن س ئ م ت ثبع؛دا ،ولئن أ حذن م دمس 1وش م 1ال
،£١^ ١ا
ق ذ ظ م ض ال ال :ط "
Huzeyfe der ki: “Ey Kur’ân hafızları topluluğu! Yoldan ayrılmayın. Eğer
yolda düzgün yürürseniz, öncü olarak uzun yol alırsınız. Sağa veya sola
”meylederseniz büyük bir dalâlete düşersiniz.
( ") ٩٨١ل ٢٨٠٨ا حدثن ا ن خ ئ د بن عل ى ،خ ا؛ثن ا عئد الل ه بن حمم د ،حدثن ا غيد الثؤ
ن الم،بني ،أخبرثا ث ريلئ ،عن مسا ك ،عن أيي ت ال م ه ،عن حذيم ه قا د ٠٠ :ل تك وئن عوكز
أنزاء ،أؤ أبيت ،ال يزن أ ح د ه ز عند الل ه توم ا ملا ئ ة قش رة فعيزة
Huzeyfe b. el-Yemân 301
Huzeyfe der ki: “Sizlerin başında ö^le yöneticiler veya öyle bir yönetici
olur ki kıyamet gününde Allah’ın katında bir arpa kabuğu kadar bile değer
taşımaz.”
] خض ا عثد الل ه بن أمح د بن٢٨١/ [ ؟، ا حدق ا أبو بكر بن مال ك٢٨ ٠/ ١ ل-) ٩٨٢(
مح ن
عن أيي عند ال ر، عن غعثاؤ بن الق ا ف، حدق ا فث ا م، حدتما هدية بن حلالي، ح م
و ح ذيف ة بن، وثسثا وس ه ا م ت خ، ا ئل ئ ئ إ ر ا جلم ع ة ن غ أيي بامل دائ ن: 3 ئ،الئمل ي
pi
" ؤا ق زث ب ت ال ق ا عة: حما د ، ؤأ ش غل يي، مح د ال ث ة
ئ صع د امل ص ن، الخت ا ن غش ا ن ئ د ا ي ن
ثؤم3 أ ال وإنء اC د ي قد أؤنتبمز\ي3 ا0 أ ال ؤإ، أ ال ؤإ( ا ؛كن ز شد ؛نشئ،>واذ>س ائثنزؤ
سثثغغؤ
أ: أن بموت، ه ن ي خ ن ب ه م ن اثكذ< ب م ن العمل أن ي خ ش ى الثث£ ^ ١ " ب ح ن ب
Süleym el-Âmiri der ki: Huzeyfe'nin şöyle derken duydum: “ilmin kişiye
Allah korkusu vermesi ona kâfidir. «Estağfirullah» dedikten sonra tekrar
harama dönmesi, yalancı olmasına kâfidir.”
1Kamer Sur. 1
302 Huzeyfe b. el-Yemân
،؛J ** “*؛Qi Qi aJÜ؛،،iJÜU ،jj jSsj jji UjJL jûp <- ] ٢٨١ / ١ [ - ) ٩ ٨
dJJU ،oiyii ؛ ؛٠^ ١ ٠٠^٤■ ، 0 ؛jjp ؛J^ J4-Î؛2؛ Uj،X?- ، ^ ١ ؛٠^ J،^~
U، ؟Jl J،s؛-،Aj V ،üU ،p_^J ^؛aj ،2^) ؛j/î jjjll ؛J ؛
Huzeyfe der ki: “İçki satan içen gibidir. Domuzlardan geçinen de yiyen
gibidir. Kölelerinizle anlaşın ve paralarını nereden kazandıklarına bakın.
Haramla beslenen et cennete giremez.”
Lj،x>- ،J4 ^- ؛٠^ ١ XL^cj> Uj،x^- q> 4İ)I jûp ] ٢٨١/١ [ -) ٩٨٦(
Oj،aâİj U j <"؛J ؛١-^* ^؛٠٠^؛ ö j^ âaî 1 ؛3 j " ؛: âj؛jJl>- 31İ :3^ ،Âli»
2؛؛ü ٠ ■^؛،j ^؛؛،y° o * ،؛٠■ ''؛^؛؛o* ls؛5“*؛؛ ،^ ؛؛٠^١ \ y. *J<. •^!<»،٠ ->bjO
^^ ١؛ بن ات حا ق حدثن ا ( ] ٢٨٢٨ [ ")٩٨٩حدثت ا عئد ^ ^ ^ ١ثن ا لخثا س،
انمب ئ ،حدثن ا ن ث مان بن حر ب Cحدت ا ال ثر ي بني حش ،غن ا ل ح ش ،قات :لث ا حصن
أمح د؛ ش الن،ي تث ئ ي ح ذيفة ،،^ ^ ١دآ 3ت ٠٠حبي ب ،خ ع ر د اهة 0ال أهث ح م ن
Haşan der ki: Huzeyfe ölüm döşeğine düştüğünde: “Bir sevgili geldi,
ihtiyaç içinde. Pişman olan felah bulmasın. Fitneden, komutanlarından ve
”onun eşeklerinden (askerlerinden) beni koruyan Allah'a hamd ediyorum
dedi.
لأبن ا بمق و ب بن إئن'محلم ،حدثن ا هشي م ،أخنثا م ح ئ ذ ،غذ أيي زا م ،قات :لث ا ق د
م ،مم ح ي حال د بن اليبع ا ك ي :أيا ة ؤئؤبال تداي ن ح ذ ق ه أب ا ه أثامت من يع ي
خ ر ن ط ا عي جؤف الض ،فق ا د قا " :أخ ت اعة غزو؟ "٠ئثا :جزف ال م ،أ ؤ م
م " ،إل قا " : 3أ ح م ن ف ز ؛ ^ ،٣؟ " ئ ك: م ق ، ^ ١ةق ا د " :أعوذبالث 4ص
م ،ة إ ل 4حم د د ب ك ،ن و ت ه ع ن ذ الل 4 ^ ^ ١ب أ ك ما ن ي ،ة إ ل | 4ن ي أ ك ن ل ص ا -ح ب أ أ م م ،هأ 3ا ; ٠٠
قادت لث ا أتي، عن أيي مشغود، عن محس، عن إن ما عيد، حدبن ا جرن ر،م ح م د بن الصب ا ح
ظ ثص نغ ون٠٠ : 3 دق ا4 هأئ بكم ن ج د ي د، |لى أيي مئئ ود1 مس ث د0 وئ،حذيم ه يكقيؤ
ل
كا ن غثز ذإ ذ> لسرامن بؤ0بهذا؟ إن *كا ن صا ح ت ك ز صا حلا ل ق دل ن الل هبعالى بهء ؤإ
ت ج ن ا ئ إىل م ء ا ك ت ي ا ا
Kays, Ebû Mes’ûd’dan bildiriyor: Huzeyfe’ye kefenini getirdiklerinde
Ebû Mes’ûd'a dayanmıştı. Yeni bir kefen getirmişlerdi. (Huzeyfe) onlara
Siz bunu ne yapacaksınız? Arkadaşınız salih biriyse Allah daha güzelini“
verecektir. Değilse kıyamete kadar onunla (mezarın) kenarında atılı
kalacaktır.”
أق ح ذيف ةبعس ى وأبا م ن ئ ود همابئثا لت كثئا حمله ع ص ب يق المي مائة،ص أ ه شر زئر ح دثه
إثن ا يكفين ي، ن ا هذا ل ي بكم ن٠٠ : هأريثاه ق ات،" " أرياني ت ا اثثئثن ا ل ي: ثق ا ل، بزه م
yeter. Ben daha sonra daha güzeliyle değiştirmek için -veya daha kötüsüyle
değiştirmemek için- dünyada çok az şey bıraktım” dedi. Bunun üzerine
kendisine قالbeyaz kumaş parçası satın aldık.
Takrîb 3941
حدثن ا أبو بكر- ، خا؛ثنا حمم د بن شب ل، حدثن ا مح د الله ن ممح د٢٢٨٣/^[ -) ٩٩٤(
عن، عن حمم دمحبن ا ئ ئ ئ ث م، عن جمال د، حدق ا ع د ا و جي م بن نلئ ما ن،بن أبي قس ه
، ^ ١ <ن ا عن- أ: ^ ١ ط ه ه ن ص ، ا م أ<زت ت ذ عثه ا: مح د اشت أ
، وه ل ب م ي، ال ئ ن ا ن الص دو ق: احلتزات الئ ال ث، تغب: قا د، وال قؤا ت الث ال ث، الق ال ب
306 Abdullah b. A m r b. el-Âs
صات عبد، وامرأة ن وء، نقل ي ئ جر، زالئؤا ت الث ال ث; يش ا ن ء كدو ب،وا مرأة صا لح ه
هم ف إ ن ا لأكثرين، ع ا شز غثن ة أعساء0 م أ ح ب إلي م ن أن ا ملا م ة يؤم ممت اكئ ئ محشنة
يمين ا ؤش م ا الء ملظ يتص د ق: يقولط ،.٠٠ إ ال م ن قا د ف ك ذ ا و هكذا،م ة1يؤم القث ا القث و ن
ه ي
س بة
حدثن ا ق، حدثن ا مو ت ى بن ثا روذ، ] حدثن ا حم م د بن معمر٢٨٨/' ل ؛- ) ١٠١٠(
: قا د، عن أبى عبد ال ؤمح ن، عن عيا ش دن عب ا س، حدثت ا ال ق ت س تع د،بن تع يد
٠٠ ;ص
Ebû Abdirrahman, Abdullah b. Amr b. el-Âs'ın şöyle derken duyduğunu
naklediyor: “Cennete herhangi bir çirkin hasletin girmesi haramdır.”
Abdullah b. J{mrb. el-Âs 307
م ،عن ح ن ي د ثن ه ال ل ،عن عبد الله بن ر لأ ،غذ حدثا ابن هل ئ تزيد النئ ر ئ،
ع م رو بنخا لا ص ،أثة قادت ٠٠م ن شع ىحمت ملا ٤^ ٠ماؤبا عده الثة م ن ج ه م ف و طحمرس
'' ،حمي حم ز م
Abdullah b. Amr b. el-Âs der ki: “Kim bir Müslümana bir yudum su
”içirirse, Allah onu cehennemden, bir atın bir koşu turu kadar uzaklaştırır.
( ] ٢٨٨/ ^ ") ١٠١٣حدثن ا حمم د بن أمح د بن ا لخنن ،حدثن ا بشن بن مو ت ى ،
ه بن ع م رو ثن ،^^^ ١ خل؛ثن ا ^ ^ ١؛؛؛ ،خل؛ثغ ا !س ثهيع ه ،خ ا؛ثن ا !ى هثزة 01 ،عئذ
ئت " :؛ه ق ص وس حمي أنزت ه نحالى ض ث و تى غي الث المت إنء ه تمش
ت م ائ م ،والذ ي يلت م س محغقس من حلقهث الئ :ال ذ ي ي
ف رق بتن ا ل مت ح ا بين ،وال ذ يت م شيبال
البريءلمبتة "
حدث ا ( ") ١٠١ ٤ت ١/ ٢AAء حدثن ا ابناه م س عبد الل ه ،حدثن ا حمم د بن إن حا قc
ء ا ي ي ع م رو بن اخل ا ص، ق ي بن سميي ،حدثن ا ابن لهيعه ،عن غ ابي بن ثرين ،غذ
قاد'■ م كت و ب في التؤواة ٠٠ :م نث ج رف جز ،وم ن ح م حمزة ن وء ل صا حبه وقع نجف ا٠٠
308 Abdullah b. A m r b. el-Âs
حدثت ا ، حدق ا حمم د تن إ شحا ق، ع حدثن ا إتر ا ه_ج بن ع د الل ه٢٨٨/١ ت-) ١٠١٥(
عن، قادت ت م ن ت حيوه بن ق ري ح،ر حمل عن، حدثن ا ابن لهيع ه،قيئ بن تع يد
،دفيس م وم ق في ا الر«ض ا شلى° " |ن إ: ش م ع ت عتد الل ه بن ع م رو بموت: م ولط، ^ ١^
، حدثن ا عئد الئؤ بن أمح د بن حق ل، ] حدثن ا أثو تكر بن مال كya ،\ / ^ ") ١٠١٦(
عن عتد الل ه، عن ابن أبي م و ك ه، حدق ا هم د ألجهار بن الزرؤ، حدثن ا وكيغ،ح د ق ي أيي
ول ؤئ عملون، لو ثنثئ ون ن ا أ م أحص كأ م ق بي ال ولتكئ م ك ينا٠٠ :بن ع مرو بن اخلا صحمأ لأ
حدت ا ، حدبت ا عتد ال ر بن أمح د بن ح م، بما] حدب ا أبو بكر بن مال ك
حم/ تا- ) ١٠١٧(
بلعثا أن عئذ الل ه بن ، حدثن ا جع م بن أيي ع مزان، ^ ^ ١^ ١ مح د الثؤ شر ع م رو
،مذ ي أبو ه ا ى انح ؤ التي- أ،^ ٣ ١ حدثن ا حت وة بن، أخثرتا املق ر ئ،إ ش خا ق بن رأه ويؤ
عن عند، عن عمرو بن م ء، حدثت ا شعثه، حدثت ا حمم د بن جعف ر، ح د ت ي أيي، بن ح م
أتن: كما ل،حم غوذ " : قا د، غذ غ م ال م ئب ء ن ي، م ص أيي، الله تن ا ن م ي
ائثييثا، ثا وب: ما عغدءك م ؟ فتم ولون: تحمت رزون نمولون3 فثناء هذه ا ألم ة و مسا كيغه ا ؟ قا
: ؛١١٤ ،حمإ1 ص: فثق ال: 3 ئ، ص ت ي ث ا و3 وول ث ا ال م ا، ؤأن ث أ م، حممب
حلنه
' ا٠ : حما د، عن عئد الثؤ بن غ ب، غابي بن مع دا ن، غذ، عن بؤر بن يزيد، عامص
، حدثن ا عبد الل ه بن شيرويه، ا خ ا؛ثن ا أب و أمح د حمم د بن أمح د٢ ٩ ٠/ ١[ ") ١٠٢٢(
عن إبزاه م بن، حدثن ا اثن أيي ذ ب، أخث رتا حما ذ بن 'ع م رو،حدثن ا إ ن خا ق ن واه ويه
جشت عبد ال ر بن ع م روبعربه: قات، عن عبد الل ه بنب اب اه، بى رائعه ا م حقي
محد نزن م
( ") ١٠٢٣تا /م بم \ ] ح دق ا نلبما ن بن أخن ت ،حدثن ا فارون بن ملول ،حدثن ا عتد
ال م بن يزيد املق رئ ،حدقا ت ج د بن أيي أيوب ،عن حال د بن يزيد ،وعثد الثؤ بن
م على ر جل 'تغذ ص ال ة ئ ث ما ن ،عن ع م رو بن ئاجع ،عن عتد الل ؤ بن ع م رو " ،أقة
الصئ ح ؤه وثا ي م ،حمءم"كة برجل ه ح ش اذثم ظ ،مما ل لت :أن ا عمل ت أ د ال ق ه ؤ يتلل غ ي
أمع b. Nâfı veya Mâni'nin naklettiğine göre, Abdullah b. Amr sabah
.namazından sonra uyuyan bir adama rastlamıştı. Ayağıyla dürtüp uyandırdı
Sonra: “Bilmiyor musun, bu saatte Allah kullarına bakar ve rahmetiyle üçte
birini cennete yollar” dedi,
عن أبى ا م ح ،غذ غزو بن ح د ^ ر ،أ ي ي حش بن آدم ،حدتن 1رمحر بن
م حب م1ء م ن غ إ نة ن م د ^ ١بن ع م رو ش ع ي ب ،عن أييي ،عن ج ده ،أن
تث ت ئ "
م ض ن أ ك ،قأ ت غ ذ الثي :ال ب ئ -Û £ûح
حمم د بن مروان ،أخثرتا أيي ،ح دق ا إ(زا ويمل ن هزاته ،ص حمم د بن منمل ال طا ي ئ ،
م ،ئ ت " :م ن س ئ ل ي ،عن يعق و ب بن عاص م ،عن عتد الل ه بن عن إبراهي م بن
, مب؛ مح ش ف ه شبموذ أخث" 1
Abdullah b. Amr der ki: “Kim, Allah için bir şey istendiğinde verirse, ona
”yetmiş sevap yazılır.
حدثن ا الوارث بن عتد الصم د ين عبد ، ، ^ ١^ ١ح دقني أيي ،حدثن ا ح ت ت ن بن ائن غئم،
312 Abdullah b. A m r b. el-Âs
أثةجح في إئزة معاويه ومع ه املنتصر بن، أ ة ن ق ما ن بن ربيع ه ح دده، عثد الملؤ بن يزيده
نقى ر ج ال " زالت ال رجع حر: قالوا،م ا م حتة اخلا ه ال غ م في ع صابة م ن ياء
ق ز نزد ن نأ أل ح ش ح د ك أن عتذ الثؤ، م رضي يح دق اب ح دي ث. ش أ حصا بحم شد
ل م د الثؤ بن: مل ن ث ذا ال هثن؟ قالوا: ئحما، منه ا مائة راحل ة ومائتا زامل ة، ث ال ث بائق راجل ة
م قت على ئع ث ؤ، وق س عمحه س م حت،ين وعن ا نه° بج ن ترذ، زيت نميت أر محث، جالئ ا
" ين اي
Abdullah b. Bureyde, Süleyman b. Rabîa’dan bildiriyor: Muâviye
zamanında, Muntasır b. el-Hâris ve Basra ahalisinden bir grup Kur’ân hafızı
ile birlikte hacca gittim. Kendi kendimize: “Resülullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem)
ashâbından bize hadisler aktaracak biriyle görüşmeden kesinlikle geri
dönmeyiz’.” dedik. Bu şekilde birini ararken Abdullah b. Amr b. el-Âs’ın
Mekke’nin aşağı taraflarında konaklamış olduğunu söylediler. Ona gitmek
için ^zırlamrken orada Abdullah’a gitmek üzere üçyüz devenin
hazırlandığını gördük. Bunların yüzü binmek için, ikiyüzü de yüklüydü.
“Bu yükler kimin?” diye sorduğumuzda: “Abdullah b. Amr’ın!” dediler.
Abdullah’ın çok mütevazı biri olduğu bize anlatıldığı için: “Bunların hepsi
onun mu?” diye sorduk. “Bu yüz deve Müslüman kardeşlerine binmeleri
için verilecek. Kalan ikiyüz deve de diğer kentlerden yanma gelip misafir
olanlar için kullanılacak” dediler. Bu duruma çok şaşırdık. Şaşkınlığımızı
görünce de: “Buna şaşırmayın! Abdullah b. Amr varlıklı birisidir. Yanma
misafir olarak gelenleri de ziyadesiyle ağırlamayı kendisine bir görev olarak
görür” dediler. “Onun yerini bize gösterin” dediğimizde: “Kendisi Mescid-i
Abdullah b. A m r b. el-Âs 313
( [ “) ١٠٢٧ا /ا آ أ ] حدثن ا حمم د بن معمر ،حدثن ا أوئ ش ع ب ال مائ ي ،حدثن ا ي حيى
ع د الل ه بن ع مرو قا د :أ ال أخبز""ئ م بأه ص ل ال ئ ه دا ء عئد الل ه ما ر منزل ه يؤم القيام ة ؟
هتم ث د غش دللث ،ث ذللف م ن ال ئ ه ذا ء ال ذي ن بمل به لو 0في العزف ائث ال م ن الجنة ح ن ث
ث اغوا "
Abdullah b. Amr b. el-Âs der ki: “^ıyamet gününde Allah’ın katında en
değerli şehitlerin kimler olduğunu sizlere söyleyeyim mi? Saflar halinde
düşmanın karşısında duran, düşmanla yüz yüze geldikleri zaman sağa sola
gitmeyen, kılıcını omzuna dayayıp: «Allahım! Geçmişte yaptıklarıma karşılık
bu gün senin rızam tercih ediyor ve umuyorum!» diyen ve bu şekilde
öldürülen kişilerdir, işte Cennette, en yüksek evlerde istedikleri yerde
”yerleşecek olan şehitler bunlardır.
بد
يمحى بن عبد الل ه ،ح دقا ا الوزاعي ،ح دث ي ي حش بن أيي عنرو ال نحا خ ،قادت ر م
مج ه م ا ؟ ه ا ت :ن ا ثق و وئن أن م ؟ قال وا :ئم وأل قي ا رث د غل ى ع م ي ه ،ئال " :ب ،3ص ق ي
ور
حدثن ا ، ئ حا ق، حدثت ا حمم د بن إ، ] حدثن ا إبراهي م بن عتد الثؤ٢ ٩ ٢ ٨ [ ") ١٠٢٩(
حدثت ا عثد، حدثن ا حمم د بن يريد ال خسسئ، حدق ا قي ئ ن سع يد،ان حا ى شر قس ه
:ح د مولت- نت م عثث وهز ائ ا،ن ح د مهئ عمن ائكئ؛ث ،ل\بع خ ا؛ثن ا ، ال؛نزرز س ش ر؛الد
Nâfı'nin naklettiğine göre îbn Ömer, Kabe'ye girdi. Secde sırasında şöyle
dediğini işittim: “Biliyorsun ki; bu dünyada Kureyş'e karışmamı engelleyen
tek şey, senden korkmamdır.”
حدق ا عتذ الله شر، حدق ا و ة بن حبي ب ال ثنو ي، حدت ا عثا د ى ال ول ي د،سع ي د ا لخذكري
ئ ما و ئذ. و ص ا حب رن ول الثؤ، أن ث ابن عمن، ثا أبا عئد الث ح ض:ممات
زؤاة ج، " ال دي نمب الله0 ثأن م تريدون أ د ئقايلوا حش م ح،حش *كا ن ال دي ن لل ه
مغ بن
Nâfı’ bildiriyor: Adamın biri îbn Ömer’e gelerek: “Ey Ebû Abdirrahman!
Sen ki Hz. Ömer’in oğlu, Resûlullah’ın da (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbından
birisin” dedi ve onun faziletlerini saymaya başladı. Sonra: “Neden
yöneticilik işinden geri durdun?” diye sordu. îbn Ömer: “Çünkü Allah,
Müslüman kanı akıtmayı bana haram kıldı!” karşılığını verdi. Adam: “Ama
Allah: «Fitne tamamen yok edilinceye ve ،!in (kulluk) de yalnız Allah
i ؟in oluncaya kadar onlarla savaşın»1 buyuruyor!” deyince de îbn Ömer
şöyle karşılık verdi: “Bunu yaptık ve din yaimz Allah’ın oluncaya kadar
onlarla savaştık. Ancak sizler din Allah’tan başkasının olsun diye savaşmak
istiyorsunuz!
بثثتي أثلث ط ق ت: كت ب ال جحا ج بن ي وشمن إلى ع د الل ه بن عنن: مالأ، الصنغ ا ئ
أثا ن ا ذ و ث من٠' : بكت ب إلئه، وأن ال حالفة الب صل ح ش ي ز ال بخي ل ز ال غيور،ان حالفه
خ ا؛ثن ا ع م، حدثت ا نمح د بن إمنخ ا ق، ا خ ا؛ثن ا أب و خ ا ب ز بن جبل ه٢ ٩٣٨ )" ل١٠٣٢(
ال يهزاف في، ال والل ه: ق ات، اخرج نمايعلف، 0ؤالغاسى يلف الءب و زائن،القاسي
cevabın aynısını verdi. Haşan şöyle devam etti: “Allah’a yemin olsun ki
ölene kadar da bu yönde ondan hiçbir şey koparamadılar.”
ال أزى: قات أبو مو ت ى، نث ا قدم أب وت وشى وع مزو نخا لا ص أيا م خك ن ا: عن ن افعء قا د
ت ز ن ا ال عا ى أن
ح: 3 إثث ا ئا، يا أثا عبد الرمح ن:هما م ءأ ح ذ ابن الريئ ربط ز ف ثل ؤ ممات
: ه ا د،بلف
أ جر: إثن ا ئ ك: ع م رو3 ئ، ] ؤيحل ق يا عممو٢ ٩ ٤ ٨ [ : ق ات ابن غمز،أبايغل ق
" ك ل م ين
Nâfı’ bildiriyor: (Sıffîn savaşı sonrası) £bû Mûsa ve Amr b. el-Âs hakem
oldukları zaman £bû Mûsa kalkıp: “Halifelik işine Abdullah b. Ömer’den
daha uygun birini bilmiyorum!” dedi. Bunun üzerine Amr, îbn Ömer’e:
“Biz bu konuda sana biat etmek isteriz. Ancak mal karşılığında bu görevi, bu
işe senden daha fazla istekli olan birine bırakır mısın?” diye sordu. Bu söz
üzerine îbn Ömer öfkeyle kalktı ancak Î h ü ’z-Zübeyr giysisinin kenarından
tuttu ve: “£y £bû Abdirrahman! Bu adam, sana biat etmem karşılığında
bana mal verir misin, demek istiyor!” dedi. îbn Ömer: “Yazık sana ey Amr!”
diye çıkışınca, Amr: “Ben sadece seni denemek istedim” karşılığını verdi.
Bunun üzerine îbn Ömer şöyle dedi: “Vallahi bunun için ne mal almayı, ne
de mal vermeyi kabul ederim! Müslümanlar buna razı olmadıkları müddetçe
bu görevi de kabul etmem!”
عن املاي م بن عئد، خشن ا اثن جابر، حدثن ا الول ي د ى ممنمل، ^ ^ ^ ١ حمم د بن
خئ غش، خئ غ ر ال ئ الؤ أ ج وق ز: ئ ق أ، زتكئ إئ، ز ا ه ظ ألل ق ئ: قات، يش ف ه ذ
" ثإذا ايئ ت م إل أثارثقب، ن
مم قإذا اقتق ب لء، الف ال ح خ ل م
، حدق ا عتد الل ه بن أمح د بن حسلC ] حدت ا أبو بكر بن م ا ل ك٢ ٩ ٤ ٨ [ “) ١٠٣٦(
م قادت جا غذ، غذ تامل بن أ ي اجل ن د، حم ذ حدثن ا ،طن ا ابن إدريس ،ح دب ي أ ي
" غيد اش ت ذ غ م١١ ؛، بم اa u ؛ ال قت ن ال' ئ ي؛ ؛ ق أز، " ظ نأ; ث أ ز ظ أ ذ ز ئ أ ط
Abdullah b. Omer 319
س غنز عإى بن ك° زآة اbU حمزب ظ شص أ خ ذ ف ز نأ زم ش ئ ج ذ،نقيم ه قت عزفو؛ ثللث> منة
،^ ١^ ثلثت رأ;قا: ال ئ3 ظ،لعن ا ثق، ل ح. ص خ ذ ئ ب\لل ه: س ع م° ن موت ا،ي ح د ع وف
ؤ جثلوه وأئعروه وأدخ ل وه، انزع وا رنا نة ؤرحل ة، يا تا بع:3 مما، غنة3أث ا ح ة ن كاثت ب م ل ز
٠٠ م ؛ ص
Nâfı’ bildiriyor: îbn Ömer malınclan herhangi bir şey hoşuna gittiği
zaman hemen onu Allah rızası için infak ederdi. Köleleri de onun bu halini
iyi bilirlerdi. Bu nedenle bazen kölelerden bazıları devamlı olarak mescide
namaza giderlerdi, ibn Ömer de kölenin bu güzel durumunu gördüğü
zaman onu azat ederdi. Arkadaşları ona: “Ey Ebû Abdirrahman! Vallahi
bunlar seni kandırıyorlar!” dediklerinde, !bn Ömer: “Her kim bizi Allah
adına kandıracaksa bilin ki biz Allah rızası için böylesi bir kandırılmaya da
hazırız” karşılığını verirdi. Bir defasında akşam vakti, îbn Ömer çok pahalıya
aldığı bir devesinin üzerine binmişti. îbn Ömer devenin yürüyüşünü çok
beğenince hemen onu çöktürüp üzerinden indi. Sonra bana: “Ey Nâfi’!
Bunun yularını ve semerini çıkarın. Temizleyip işaretleyin ve kurban
edilecek develerin arasına katın!” dedi.
ح د ظ٤^ ^ ١١ أب و الثثا س1 حدت ا،م د ين جبل ه1 ] ح د ظ أبو ح٢ ٩ ٠ ٨ [ “) ١٠٣٨(
، ح ط عنه ا المبب، يا تا ئ:3 ثم ماC هأث ا ح ه ا، أ خ أ خ:3 هما، يغني ابن عنن إذ أعحس ة
ئ ز ه د: تي3 مما، 3 أؤ ي ث ؤ ؤ زا؛ة منه ا؛> ئح ت ئ ت ال ئ خ،د ك ت أزى أبه بشيؤ يريده
320 Abdullah b. Omer
ئ حثل ه ا : قات، أنشدف إثل ق إن شئ ت يغثه ا واف تريت بثنيه ا: همل ت، ثن ى علته ا م ي نأي ه ا
'٠ زنا أع حبة م ن مال ه قيء ط إ ال قدم ه، وجعل ه ا قي ثديي، وقل د ه ا
Nâfı’ anlatıyor: ibn Ömer, üzerinde yol aldığı devesini beğeninee “Ih ıh!”
diyerek durdurup çöktürdükten sonra: “Ey Nâfı! üzerindeki semeri çek!”
dedi. Yapmak istediği ya da kuşkulandığı bir husus nedeniyle bunu
istediğini sandım ve semerini çıkardım. Ondan dilerse satıp parasıyla başka
bir deve alabileceğimi söylediysem (de kabul etmeyince) çözüp kurbanlık
işareti ile işaretledikten sonra kurbanlık develer arasına onu da kattı, ibn
Ömer, malları arasında çok beğendiği bir şey olduğunda böyle yapardı.
Takrîb 3519
، خ ا؛ثن ا عتد الل ه بن أخن ت بن ح م، ه آ \ ] حدثن ا أب و بكر بن مال ك/ [ ا-) ١٠٤١(
Âl-iİmrânSur. 92
Abdullah b. Ömer 321
(Nâfi'nin) dediğine göre bir oturumda ©tuz bin tasadduk ettiği olurdu.
( ] ٢٩٠/^[ - ) ١٠٤٣قات " :زأ ئا ة ابن غ ا م مر ش مال ي ن أق ا ،ق ات :ثا تا ئ ،إدي
Yine dediğine göre ibn Âmir kendisine iki defa otuzar bin verince şöyle
dedi: “Ey Nâfı! ibn Âmir'in dirhemlerinin beni Andırmasından korkarım,
”git sen hürsün.
نما ئ أؤ في رمصان ،حما د: إ ال فهزا م يدم ن الث ال ( -) ١٠٤٤ل '٠ ] ٢٩٥/١وكان
: “ibn Ömer bir mecliste otuz bin dağıtırdı. Sonra bir parça etلكل Nâfı der
”yemeden bir ay geçirdiği olurdu .
( ] ٢٩٦/١ [ -) ١ ٠٤٦حدثن ا أبو بكر بن مال ك ،حدثت ا مح د الل ه بن أمح د ثن خي ر،
خ ه عس ى بن م ،عن م ننو ن بن ثي ران ،ئ 3ت ر ،ذ ظ •ىل د ئ ذ ع؛ا ذ ، حد ش
( - ) ١٠٤٧ل ] ٢٩٦/١حدتما أب و حام د بن مجل ه ،حدق ا ممح د بن إ ن خا ق ،خ ا؛ثن ا أبو
: “ibn Ömer vefat ettiğinde bin ya da daha fazla köleyi azatلكل Nâfı’ der
”etmişti.
( “) ١٠ ٤٨ل ] ٢٩٦/١خ ا؛ثن ا أبو بكر بن مال ك ،خ ا؛ثن ا عئد ال ر بن أمح د بن ح م ،
ح د ب ي أيي ،حدثنا ه اشت؛ بن الق ا ب م ،حدثن ا عامص يغني ابن حمم د ،عن أبيه ،مالأ:
تثنن بن 1ف ع عئ زه آ ال ف أؤ أئفث ب ه ار ،ق ك :ي أي عئد الث-خنتي Uİ ،ثنتظز أن أعط ي
( ] ٢٩٦٨ [ “) ١ ٠ ٤٩حدق ا أبو بكر بن مال ك ،حدثت ا عئد الل ه بن أمح د بن حنث ل،
ح د ب ي أيي ،حدثن ا وكيغ ،خ ا؛ثن ا ال ث خينة ن زيا د امل ؤص ئ ،ص ن ا فع ،قالأ ٠٠ :ثا غ اثن
Nâh’ der ki: “îbn Ömer bir tarlasını ikiyüz deve karşılığında sattı. Bu
develerden yüz tanesini Allah yolunda binilmek üzere infak etti. Develeri
”alanlara da Vadi’l-Kurâ’yı geçene dek bunları satmamaları şartını koştu.
حدثن ا ع،مو بن ززازة ،حدثن ا إش م ا عين ،عن أث و ب ،عنت افعء ٠٠أن معا وته،ب ع ت إ ر ابن
سل بن
( ") ١٠٠١ل ] ٢٩٦/١حدثن ا ا لخنس بن حمم د بن كثت ا ن ،خ ا؛ثن ا إن ماع
الؤاب ئ ،قالأ " :ثم د ن ت ائنزيثق ،هأختزني ر ج ل ،جان ال بن غنن ،أثة أش ابن عنز أربع ة
Abdullah b. Omer 323
نحاء، من قت ل احل ز وهطيم ة0 وأملا، وأربع ة آ ال ف م ن قثل انن ا ن اغز،آ ال ف من قثل معاويه
ا عند: أ ي ن قد أث ت أ: ئ ك، وأ ح ب أنبص دقين ي، |دي أريد أن أشأت ك عن فيرغ: ئئل ئ
حشo lj ظ: ث\ل ت،ئ ا بدره م نمس ه1 إل ر رأيته يط ل ب ع: ئ ك، ق وهطيم ه؟
E)^yûb b. Vâil er-Râsibî der لكل: Medine’ye geldiğimde îbn Ömer’in bir
komşusu bana şunu تل»ق سîbn Ömer’e Muâviye tarafından dörtbin
dirhem, başka biri tarafından dörtbin dirhem, başka biri tarafından ikibin
dirhem ce bir de kadife kumaş gönderildi. Bir ara îbn Ömer’in çarşıya gelip
.de bineği için bir dirheme ve borca yem almaya çalıştığını gördüm
Kendisine gelen dirhemleri de biliyordum. Bunun üzerine hanımının yanına
”!varıp: “Sana bir şey sormak istiyorum; ancak bana doğruyu söyleyeceksin
,dedikten sonra: “Ebû Abdirrahman’a Muâviye tarafından dörtbin dirhem
başka biri tarafından dört bin dirhem, başka biri tarafından da ikibin dirhem
!ve bir de kadife kumaş gönderilmedi mi?” diye sordum, o da: “Evet
Gönderildi” karşılığını verdi. Ben: “Ancak onu, bineğine bir dirheme ve
hem de borca yem satın almaya çalışırken gördüm” dediğimde ise: “Ama
gelen tüm dirhemleri gecelemeden dağıttı. Kadife kumaşı da sırtına aldı ve
götürüp onu da infak etti” karşılığını verdi. Bunun üzerine çarşı esn a fın a
şöyle seslendim: “Ey tüccarlar! ibn Ömer’e dün tam olarak on bin dirhem
geldiği halde, bugün beneğine bir dirhemlik ve de borca yem satın alıyorken
sizler kazandığınız dünyalıklarla ne yapıyorsunuz?”
حدثن ا نع ن أ، خل؛ثن ا أبو تزيد المهاطيسي، ] ح دق ا ننئ ما ن بن أمح د٢ ٩ ٧ ٨ [ - ) ١٠٠٢(
ص ، م د ال م ت ن غ ت ز
ب ن هJüj ن غ م ئ ن غ م ثن ص ، خ د قا ا ئ املح ا ه ، ئ خ ثا د
: 3 صا، م ن ك ي ن٤^ ، حم \ئث ز ى لث عنمود حمب بدؤه م،ئثك ى،ا ر أن ؛ ن ع٠' ،د\ؤع
A bdullah b. O m er 324
; ئ جا ءة امل مث كي نc نحال ف ن إق ه إنن ا ن ئا ئث زاه ينه بدرهم م م جاء بؤ إل يه،أغط وه إثا ه
^ ١^ ، نحال ف ن إلته إئن ا ن ها ق راه مغه بدرهم ق إ جاء به إليه، ق ادت أ ظ و ه إثام،ث ت ألأ
ثم أ غال فن إلثه إئن ا ن ثاشثزاة منة بدؤهم ئآزاذ أن، أع طوه إئا ة: مما ل،مل ث ك م ي ينالث
ا
، حدت ا عتد الثؤ شر أ خن ت ب ن حقت ل، ء حدق ا أبو بك ر ثن مال ك٢٩٧/١ ل- ) ١٠٥٣(
: أل ؛بن ع م1 مم، م عأى ائ؛ا ب هتأت1 دم3 ءة ت اي. ه جا،بدرهم ن ج ئ ت به قوص نتة في يده
: 3 ثا، هدمئتق ؛قه، ؛ س ض، ال: 3 د ا، ذقه،و بئة :بت ت ،^ في يده ^ ١
اذئتق، : ق ا د ابن ع م، قن ا د الث ا يز،ظش ريته منة بدره م ن ب ئ ت به إلته وئصعثه في يده
ئن ا زاد ثث ود الث ا ئ ويأمر بدفع ه، ئد هن ة، ادئئة إليه، ال: هالت، "كد ينه، ذقة: ئ ك،إليه
٠٠ ئ ج ئ ت به إلئه ظ" اك ة
Nâfi’ bildiriyor: Bir defasında ha5ta olan ibn Ömer’in cam üzüm çekti.
Kendisine bir dirheme bir üzüm saikımı alıp getirdim ve önüne koydum, o
esnada dilencinin biri geldi ve kapıda durup bir şeyler istedi, ibn Ömer:
Abdullah b. Omer 325
“Üzümü adamın eline ver!” deyince, ben: “Bari ondan az bir ye, tadına bak!”
demeye çalıştım; ancak ٠: “Hayır! üzüm ü ona ver!” diye ı$rar etti. Bunun
üzerine üzümü dilenciye verdim. Sonra gidip dilenciden aynı üzümü bir
dirheme geri satın aldım ve ibn Ömer’e getirdim. Ancak aynı dilenci tekrar
tekrar gelmeye başladı, her seferinde de îbn Ömer üzümü ona veriyordu.
Sonunda üçüncü veya dördüncü gelişinde ona: “Yazık sana! Utanmaz
mısın!” diye çıkıştım ve üzümü tekrar bir dirheme satın alıp îbn Ömer’e
getirdim. Bu şekilde üzümü yedi.
ث وا له ق إل، قا ك، |ني لأئتهي ح ساب ا٠' : مما ل،مه د الثؤ ى ع م ئزأل ا ل ج ح مه وهو ف ا ك
، قد عن سا، ث يحا ن الثؤ: مما ل أهل ه، خذة: ل ة ابن ع م3 مما،م ن ك ي ن خ ز وق مم عملته
حدق ا ، خ ا؛ثن ا أبو ي حيى الرازي، ] حدت ا أ و حمم د بن حثا ن٢٩٧^ [ -) ١٠٥٥(
، فهو أنفغ ل ه م ن غذا، نحطيه دره ما: قا ن ي امزأثة، أ وئ ه اخ ل و ث: ء مالأ،جاء ن ابت
Ömer b. Sa'd der ki: ibn Ömer’in cam balık istemiş bunu da dile
getirmişti. Hazırlanıp önüne konduğu sırada bir dilenci geldi, ibn Ömer
“Balığı ona verin” deyince karısı “Bir dirhem verseydik, kendisi için daha
faydalı olur. Sen de لل ااال آل هisteğini yerine getirmiş olursun?” dedi, ibn
Ömer “Ben canımın istediğini istemiyorum” dedi.
، ثا
اشتهى ابن ع مر ح و: قات، عن د اؤع، حدثن ا آيوث، حدثن ا حاتم بن زرذاذ،حل ط ا ب
ا
" هأبى، ن ه ا
بثط يه حلت؛ م ن م: ل وا1مم ه ا1ا م5دا
Nâfı der ki: ibn Ömer'in canı balık istemişti. Ona bir balık satın aldım.
Pişirilip önüne kondu. Bir dilenci geldi, ibn Ömer, hiç dokunup tadına
bakmadan olduğu gibi verilmesini emretti. Ona “Dilenciye balığın
fiyatından fazla verelim” dediler, kabul etmedi.
حدبن ا ، حدق ا حمم د بن إث حا ق، ؟آ ] حدق ا إبراهيم بن عئد الثؤ، خ/ )" ل ا١٠٥٧(
،س غ به
ت ئن ا أح: أن ا مل طم ي ن بهذا المس خ؟ ثثال ئ: ه م د نف ا،أن امزأه ابن ع من عوس ت فيه
ؤقا ثئ'م |ن4لثه م بءنعا م1 زكث ب ؛ئ اتة أ ز ط ئ،ت> ؤإ؟ى ئ ال(تم
أزبيلو؛ \ل ئالل:،3 ئن ا،من ته
" يف ؛ ص- بم ة ف م، # ١ أمم ئ ى١ " أ ز م أن ؛: بق غتت° ا3 ثق ا،نغ م حمم تآتوة
başladı. Oysa ben onlara önceden yemek göndermiş ve: «ibn Ömer sizi
çağırdığı zaman gelmeyin» demiştim. Bunun duyan îbn Ömer de: «Siz bu
gece yemek yemememi istiyorsunuz herbaide!» dedi ve ٠ gece yemek
yemedi.”
حدت ا ، خ ا؛ثن ا حمم د بن إشثا ئ، ء ح دق ا أبو حام د بن جبل ه٢ ٩٨/١ ل- ) ١٠٥٨(
ع م ر ال ت كا ن عب د؛لثب بن3 ئ، عن حمم د بن م س، حدثت ا أث و تغف ر، فار:حمم ذ بن
ةكا(ث،مسر
[ مم تثن ت ل ه ام زأئث فتئأ م ن ا، يأ مر إ ال ئ غ ال ن ت ا كي ن خ ز أحص دل نقبجعت م ه
ظاا إ دا م
حدثن ا عتد، خ ا؛ثن ا إ ت خا ق بن إزا منز، ا حدثن ا ئلث مان بن أمح د٢ ٩٨/ ١ ل-) ١٠٥٩(
ئ د ح د عقه اثن مط ي ع، كي ؤا كا ذ عند عبد ال ر بن عمن ن ا ق ب غ منه يغذ أن ي ج ذ ل هآ ك ال
فتصتجى ق، أ ال ئم يه لعل ه أن تزئد إ؟قي مجث م ة: ممات ل صم ه،قث وذه ثناه ئ دث ح د ح تم ة
؛ ال ئ ع ا هم،ب ي؛
ز ال ت ذ م،ي ة ال يد غ أ ظ ص أئبؤ
ز ج، ره ق ن ث و ز ك: ث ء ؟ ق ك
] قي اق خذ ث٢ ٩ ٩ ٨ [ ، ثا أبأ عتد الرمح ن: مما ل ابن معل يع، حم كمل ة أن ث في ذل ك،علته
عن عمن بن محره بن، حدثن ا عامص بن حمم د، شز بن ائث امي م1 خ ا؛ثن ا ه،ح دبن ي أيي
دكتفث ي نإثن ا بمئ م ني، ز ال سه نا ج ذ؛، ز ال أربع عشزه مننه،ز ال ث ال ث عشزه شنه
"كه ز ؤ اجلن ا ي
حدثن ا حل
، حدثت ا ث خ ث د مىثصر ا ل صا يغ، ] حدت ا نلبما ن ئ ذ أ ن ذ٢ ٩ ٩ ٨ [ ") ١٠٦١(
حدث ا عئد الثؤ بن أمح د ثن، ] خ ا؛ثن ا أ خ ن د بن جعفر بنمح دا ن٢٩٩/ )" ال١٠٦٢(
عن أبى بك ر ئن، حدثنا ا لع الء بن خالي ا مل حا شمخ، خ ا؛ثغ ا الل ن ث بن حال د اكئ خئ، حئت ل
" "ك ان ال يأكئ طعاما إ ال وعلى خزانه ت م، أبة عتد الل ه بن عنن،حف ص
Ebû Hafs der لظ: “Abdullah b. Ömer, sofrasında bir yetim olmadıktan
sonra asla yemek yemezdi.”
حدثن ا أ خت ن بن ي حتى، اأ ] حدثت ا م ح ث ذ بن عيي بن مح م، ا، ا/ تا-) ١٠٦٣(
و حدثن ا أث و بكر، عن ا لخض،حدثن ا الث ر ي سث حتى- ، قون سئ حدثن ا أ ح ن ذ ن،الحلواني
، عن منصور، حدثت ا ئشيب، ح دب ي أيي، حدق ا عتد الل ه بن أمح د بن جل م، بن مال ك
تد
نجاء ا لسم وم، وك ا ن ت ثق ن ؤقث ة حم ال ة تشربه ابع د غذائه، ق م ي ج ده يتي م قأ رت ز إ ر
" وه ا دت خذف ا ئن ا أزاف غبنت، فن ازلف ا إئا ةCحمزغ وا م ن الع داء ن ن د ه الق ويم ة لتشربه ا
Haşan bildiriyor: ibn Ömer, öğle veya akşam yemeği yiyeceği zaman
çevresinde bulunan yetimleri çağırır ve onlarla birlikte yerdi. Bir defasında
öğle yemeğini yemek istedi ve bir yetime gelmesi için haber saldı. Ancak
yetimi evde bulamadılar, ibn Ömer’in öğle yemeği sonrasında içtiği tatlı
ezmeden bir içeceği vardı. Haber gönderdiği yetim de ancak öğle yemeği
bittikten sonra gelebildi. Geldiğinde şerbet ibn Ömer’in elindeydi. Bunun
üzerine bu şerbeti yetime verdi ve: “Bunu al! Yine zararda sayılmazsın!” dedi,
Eflah b. Kesîr der ki: “ibn Ömer, kendisinden bir şeyler isteyen hiç
kimseyi geri çevirmezdi. Hatta bazen cüzamlı olan biriyle aym tabaktan
yemek yerdi ve bu esnada cüzamlı olanın parmaklarından kan da damlardı.”
330 Abdullah b. Omer
حدثن ا أ خ ن ذ، ^ بن حم م د بن ألحس ت ن£ ١^ حدثت ا، ني1 م م“ا ] حدثن ا/ )“ ل ا١٠٦٥(
غذ حم د ال م، غذ حمي الثؤ بن ان حمؤ، أ حمثي ابن ميع ة، ح د ك ابن وه ب،بن تع يد
" ق ادت،حم د م من ا لخناق ه جاءه يسمل علته، وكا ن م ؤ ر لع ب د الل ه بن ع من4بن عد ي
قيق و: زنا جزارس؟ قات: قات، خزارس: زنا مي؟ قاد:أئدتث إقلق هدئ؟ قات
'٠ حمت ج بؤ
نت ا أ، نن ا م لأت بمل ي طعاما م ن ذ أوبص ن تن ه: ه مالأ،الطعا م
مح د
^ بن أ١ م د
حد ظ ه ، ح د ظ أ خ ن ذ بن جعف ر ث ن ا٣٠٠/ ١)" ل١٠٦٦(
ؤظ، ءلمن ا م م ن ذ أربع ه أ غ د3 ظ ف ب ن ت م ن ا: ؛نخ ع م3 ه ا:ات3 ، ئأضيث منه ت ه د ظ ك
İbn Sîrîn'in naklettiğine göre bir adam ibn Ömer'e “Sana cevariş
yapayım mı?” dedi. îbn Ömer “Cevariş dediğin nasıl bir şey?” diye karşılık
verince adam “Canın yemek istediğinde ondan yersin, senin için
hazmettirici olur” dedi. îbn Ömer şöyle cevap verdi: “Dört aydan beri
yemeğe doymuş değilim. Dediğin şeyi daha önce görmedim. Ama bir acıkıp
bir doyan insanlarla karşılaştım.”
، حدثن ا عتد الل ه بن أمح د بن ح ق ل، م م م ] حدثنا أبو بك ر بن ت ابل ه/ ت ا- ) ١٠٦٧(
' أثق٠ ع ن ش غ م ز، عن ال؛ع،يع ي ي؛ب ن مغ و ل حد ى خ ا؛ثن ا أب و،ح دبت ي أيي
^ ^ ١ يم ر ئ4 ال: 3 ئ، يمرينثم4ت إل3 ظتص ئ غ بهذ>ا؟ ء ا:3 ئ، ائء؛ن:ت ته3أ ي بشيء يما
C ه جاء راعيه ا، ^ ^ ^ ع ر إبل لع ت د الل ه بن عنز ئاتثاوئف ا١ ج د ة قادت ذ ر أ حصا ث
ئنث ا ح ج أأؤل ال ث ي م أثا ه ال ن كا ئ ي، ودمح ه ا عثه تجوئ ا،أن ابن ع م " * اك ب ع ال ما ثق
حدثن ا ، حدتما ن خ ئ د بن إ ت خ ا ق، ا م م ] حدق ا إ صيم بن عتد الل ه/ [ ا-) ١٠٧٠
" أن زي ال م ن ثني ■عتد الله بن، حدثن ا مت م ون، خ ا؛ثت ا جنفئ، حدق ا كيئ،قتيبه شر تع يد
بكرة، ا ئ ع إزازلئ م اكثس ة: ق ات ثق، قد بمحرك إزاري: وقات،^ ١^ ا'نثك ت ا ة ع من
عن ميمون بن، عن ر جاء بن أيي سمل ه، ص مصزه،ا لخشن بن عبد العزيز ا حم زي ؤ
'٠ش ا ي ف ذا بن ى
م ما ع ه۵٤٠ ئت ا، " ذ غ ك ت ر د ائن غ ز:3 ئا،مهزان
Abdullah b. Omer 333
Meymûn b. Mihrân der ki: “ibn Ömer’in evine girdim de, içinde
olanların hepsi satılacak olsa benim şu giydiğim kaftanımı bile almaya
yetmezdi.”
، خ ا؛ثن ا عتد الل ه بن أ خن ت بن ح م، ] خ ا؛ثن ا أبو بكر بن تالل ه٣٠١/^[ - ) ١٠٧٢(
" ن ا نأي ت: قال ت، ص عائشة، عن أبيه، خ ا؛ثن ا يوئف ئ بن الن ا جش ون،خ ا؛ثن ا أبو معمر
، حدق ا عئد الل ه شر أ خ ن ذ بن حسل، ] ح دحما أبو بكر بن مال ك٣ ٠١/ ١ )“ ل١٠٧٣(
: ها د، اذه ب بهلعاملث إ ز ابن ع ز: مما ل ابن غ ا م بن "كرمحلثازه، ع م نزد اجلمح ه
ق ات ابن، ب م جاءباءخرى زأزاذ أن ثزمخغ ا لأوأى، ضغه ا: ق ات ابن غنن، نجاءب حصم ة
0ه جاء ن153 : 3 د ا، ص ب غحم ي هذه، 1 ذعه: 3 حم ا أريد أن: 3 ظ لنف؟حما:غنن
ث ذا: ق ات، ] اثن غ ا م٣٠ أ/ ءذه ب الع بد إ ر ل ا: قا د،ب ص حم ة صبه ا غش ا لأخرى
" ف ذا ا ئ ع م، ظ ك ف ذا: ق ات ل ه اتق غا م، ^ ١^ ! خا ف
Mâlik b. Enes der نظ: Bana anlatıldığına göre ibn Ömer, Cuhfe'ye misafir
.olmuştu. İbn Âmir b. Keriz ekmekçisine “Yemeğini îbn Ömer'e götür” dedi
Ekmekçi tepsiyle gelince ibn Ömer “Onu yere bırak” dedi. Sonra ikinci
.tepsiyi getirip birinciyi almak isteyince ibn Ömer “Ne yapıyorsun?” dedi
Ekmekçi “Bunu kaldırmak istiyordum” deyince “Kalsın, getirdiğini üzerine
.koy” dedi. Ondan sonra getirdiği her tepsiyi yerdeki tepsiye boşalttı
Hizmetçi ibn Âmir'e g؛dip “Bu kaba bir bedevi” deyince, ibn Âmir ona “Bu
senin efendin, bu Ömer'in oğludur” dedi,
4 حدثن ا مه د الله بن أمح د بن حئثل، ] حدثن ا أبو ب م س مال ك٣ ٠ ٢ ٨ [ ") ١٠٧٤(
: قات، عن أيي جعف ر الق اري، ر حدثن ا ماللف بن، حدت ا مو ت ى بن ذاؤذ،أيي ح دمح ي
334 Abdullah b. Omer
المح ئ ش و ئ' كا ن الث"بد قأ،أ" كابز ووده يدئل وذ قأ ك لون : ظد،تأكأ ون مع ه
:٢٠^ ١ د1 مق،ع من ؛ئ ئ ه1ةدع ء اع ال م أئزئ1و ج بى]خا فغزل ف ي خ ق أ،،^ ^ ٧
" ه زأي ت ؛ئ ذ ع م نت ن ح ى خقى أئرهة إ؟ى ص دره، ١^ ١^ هد، 1أ ج ذ مؤضع |بي ال
Ebû Cafer el-Kârî anlatıyor: Efendim bana: “ibn Ö m er’le birlikte git ve
onun hizmetlerini gör” dedi, ibn Ömer konakladığı her subaşında su
sahiplerini çağırır ve onunla beraber yemek yerlerdi. Oğullarından büyük
olanlar da içeri giriyor, b a b a lık ta n her biri kişi ancak iki veya üç lokma
yiyebiliyordu. En $٠٨ Cuhfe’de konakladığımızda çıplak ve zenci bir köle
geldi. İbn Ömer onu da yemeğe davet etti. Zenci köle geldi ve: “Oturmaya
yer yok! Biraz sıkışın!” dedi. Bunun üzerine ibn Ömer öyle bir sıkıştı ki
neredeyse köle onun göğsüne yapıştı.
" تأتث: قات، غذ معه، ص ه ال ل بن خثا ب، خدثثا أبو غزاة، خدثثا أ ث و م،م
إ ر أثئ ك بم ؤ ب ل ثن، ي ا أب ا عئد الؤ ح ئ ن: ص ن ت ل ه، ح شته- أؤ،م ع م ر ث اب ا ح شنه غر
: مما ل، ق ان عليلف ساب ا حشنه أؤ حشثه، وثم ؤ عتغ ا ئ أن أناة عثلث، مئ ا يصسغ يخزاش ا ذ
: قا د، إثت من ئهئن، ال: وف ادت أ ريت ث ذا ؟ ئ ك، ء ل م ت ة بقده: قات، ز أئفلز إليه ح أييؤ
س م ع ت ابن: قات، عن أيي ؤمح دا ن، عن يونس بن أيي يئف ورCحدثن ا م حا ذ بن أيي قيية
Abdullah b. Omer 335
" " ئ ا ص ال غ ن ت ة إ ر اي ئ ريق ؤزثئ ا:نؤ؟ ق ات ما : قات،" م اءر م ا
Vakdân der لكل: Bir adam, ibn Ö m er’e: “Hangi elbiseyi giyeyim?” diye
sorunca: “Sefihlerin seni ayıplamayacağı, hilim sahiplerinin kınamayacağı
elbiseyi giy” karşılığını verdi. Adam: “O elbise nasıldır?” deyince ise, “Beş ile
yirmi dirhem arasında fiyatı olan elbisedir” dedi ,
" نأيت غش ابن ع من وئبثن: ق ا د، ص عتد الله بن حيش، حدن ا أبو مائة،أبو الغغن ان
٠' وهان بوبه إلى نص ف الش ا ق،م عافرين
" ن ا وض ع ت بثل ع ز: ض ابن عس قا د، عن غ زو يئغى ابن دين ار، عن غ م ا ن، ن م
"ه م في ن ط ئ ئئ ق ي ز ال ،ي ق
İbn Ömer der ki: “Resûlullah (sallallahu aleyhi vefat ettiğinden beri;
kerpiç üstüne kerpiç koymadım, toprağa bir hurma fidanı dikmedim.”
ن لم يع زل ه، م حن ع س ه و لم ثئقل ز إقه، نئن ه ا ج ر بغث، " كا ذ ابن عنز إذا نث بتي ه م
Takrîb 3520
336 Abdullah b. Ömer
م ح م د بن -حث ان ، و حدثن ا أب و ح الب بن ي ح ش ،حدثن ا عئد ا لعزيز بن أيي وواد ، وثن ا
ثا
أح زيي بن أبى زؤاد ،عن ن ا غ ،أثة ابن عنن ٠٠كا ن إدا ئ اثتة ص الة ا ل عق اؤ في ج ماعة
أ خن ذ ،حدثن ا يزيد ا ل م راطي س ئ ،حدت ا ل غد، بن ن ث ن ان حدق ا ( “) ١٠٨٢و ٣ ٠ ٣/١آ
حدثن ا ال ول د ب إ ت شبم ،حدثن ا اثن جابر ،ح دثني ئ فيا ن ثن م و ت ى ،عن ن ا بع ،عن ابن
كن ز أثن * كا ن ي حيي المح ل ض الت ،مم ثق وثآ ٠٠ :يا ئأبع ،أهئ حزئا ؟ ٠٠قم وأل :ال ،هنعا ود
!Nâfı bildiriyor: ibn Ömer, geceyi namaz kılarak geçirir, sonra: “Ey Naß
Seher vakti oldu mu?” diye sorardı. Nâfî: “Hayır” cevabını verince namaza
döner ve bir müddet sonra yine: “Ey Nâfı! Seher vakti geldi mi?” diye
sorardı. Nâfî: “Evet” deyince oturup sabaha kadar istiğfar ve dua ederdi.
س ممدود ،حدق ا يئذار، ص ص ال ح دمحا ( “) ١٠ ٨٣ل ا /ة م“آ] حدق ا م ح م د بن ع ئ ،
من ظ ظ ه ا خ ه ا:تن أ ي غد ي ،عن اثن غزه ،ص ت خ م ،ق ات :ء ن اثن غنن
ال مم خ'م
M uhammed (b. Şîrîn) der ki: ibn Ömer gece vakti her uyanışında namaz
kılardı.
ذئا مح تت د الصئ ح " :يا أثا ع ال ب ،أ ال م وم شن ر ،ؤل ؤ د م 1بثل ث الم نا ن؟ " ممل ث :قد
أخت تثدألثلث ئ د ه زالمح بب ال م آ 0؟ مما د ٠' :إنء ث وزة 1إلخ الص
مت أ و م
؛ضخ ،ق ب
٢^ ١؛" ،
Hâlid b. Abdillah'ın kölesi Ebû Ğalib der ki: ibn Ömer Mekke'ye
geldiğinde bize misafir olurdu. Geceleri teheccüde kalkardı. Bir gece sabaha
Neden kalkıp namaz kılmıyorsun? Kur'ân'ın؛doğru bana; “Ey Ebû Ğalib
üçte birini de okusan yeter” dedi. Ben “Sabah yaklaştı, Kur'ân'ın üçte birini
nasıl okuyabilirim?” deyince: “ihlâs Suresi; «Kul huvellahu ehad» Kur’ân'ın
üçte birine denktir” dedi,
حق ل ، بن أ خن ت بن ن ا ل ك ،أخبزتا عئد الل ه بن ( [ “) ١ ٠٨٥ا ] ٣٠ i /حدت ا أبو بك ر
جه ،غذ
خدثثا صاإل ئ مه د ال م ا مح ذ ي ،خدثثا ت غ ث ذ ئ م حل ئن وزان ،غذ أب
ن ا فع ،ض أئن ئ و ' ٠أ ه كا ذ ب ض ص ا ش إ ر ا لخم "
Nâfi bildiriyor: ibn Ömer, öğle namazı ile ikindi namazı arasında nafile
namazı kılardı.
حدثن ا ( ")١٠٨٦ل ] ٣٠ ٤٨حدثت ا أث و حام د بن جبل ة ،حدثت ا محم د بن إشحا ق،
Tavus der ki: “Abdullah b. Ömer gibi huşu içinde namaz kılan, onun
gibi )özüyle, elleriyle ve ayaklarıyla tamamen Kâbe’ye yönelen birini daha
أ نذ،
ص
حل
”görmüş değilim.
م ،
شر
ي
صالح
غ ن
حدثتا
ئ ئ ثا ن ح د قا
بن ا م ح م د
بش ر بن
] ٣٠ ا/ة
أ ح م د
ل
بن
(- ) ١ ٠٨٧
ت ذ وه و
ج غ ذ أبيه ،ه ا دت صل ي ت إل ى جن ب اب ن غن ن ئ ت مع ثه ج ئ 1ن ع ي د ب ن أي ي برده،
وفتنه ثصرمح ه ا وب الء، وضؤا بكشم ة، ؤوزمحا ئبنط ة، وز ح ن ه ثششزه ا،ون ورا ثيب ي به
١١
ش مع ت قتا ده: ها د، حدثت ا ش عته، ق ا الت حدثن ا محم د بن جعمر،و مح ئ ذ ن النف ش
" ب م ء ة
م. أ خ ي إ؛غ أ ذ أ ش ؛ق
Abdullah b. Omer 339
Saîd b. el-Müseyyeb der لعا: “ibn Ömer vefat etti. Vefat ettiği gün, onun
yaptıkları kadar hoşuma giden, Allah'ın huzuruna çıkabileceğim am el
yoktu.”
، حدثت ا عئد الل ه ين أمح د، 0 ] حدثت ا أمح د بن جعف ر بن ح ن د ا٣٠ ه/ )“ ل ا١٠٩٢(
: قات، 4 ' ب أ رويت لل ن ق ق ف ي ن خ ربل غ يزم ف و؛ الئامث لزب ات ا حم٠ : مس ع ابن غنن
، ح دقتي أيي، خ ا؛ثن ا عئد الثؤ بن أخنت، ء حدثن ا أ خ ن د بن جعف ر٣٠٠/١ )" ل١٠٩٣(
، مسع ت ثانئا م ولي ابن ع ز: قات، حدثن ا ا ل راء بن ن أ ث م، حدثن ا ائ ما عيد ين ع م
، حدثن ا عئد الل ه بن أمح د بن ح ق د، ه م م ] حدثن ا أمح د س جعف ر/ [ا-) ١٠٩٤(
حدثت ا ([ -) ١٠٩٥ا /ه م م ] حدثن ا أ خ ن د بن مثا ن- ،حدثن ا نمح د بن ان حا ق املمفجخ،
عئد الل ه بن نط يع ،ويئم و ث ،ق ا ال :حدت ا هتث؛أ ،عن أبي م د ،ص يوشم ن بن ن اقل ه ،
حدثت ا أب و ( -) ١ ٠٩٦ل ا /ه ] ٣٠حدت ا عتد الل ه ي ن حمم د ،حدثنا ن خ ئ د بن ي م ،
بكر س أيي قتث ه ،حدق ا أب و أتام ة ،عن غتما ن بن واقد ،عن ئا بع ،قا د " :اك ن اثن عنن
نم ث خحملوبهب نذكر الثؤه> بك ى ح ز يئنثه" ٤^ ١ ٩مأ< :ؤألمل تأن بم وئ ١^ ١أن
( ] ٣ ٠٥/١ [ “) ١٠٩٧ح دق ا حمم د بن أمح د بن حمم د ،حدثن ا أمح د بن موشى بن
إنحاىي 4خ ا؛ثن ا ئ و ت ى بن شمثا ن ،حدق ا عتذ الل ه بن الج هم ،خ ا؛ثن ا ع م رو بن أيي حمس،
ص أيي غ م ا ن ،ص عنز بن ئثه ا ن ،عن ا لخنن ،ص عئد الل ه بن ع م ،حم ا د " :م ن كا ذ
1HadidSur.16
Abdullah b. Omer 341
,Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: “Bir sünnete tâbi olmak isteyen kişi
ölenlerin sünnetine tâbi olsun. Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbı bu
ümmetin en hayırlı, en temiz kalpli, en derin bilgili ve en az sorumluluk
sahibi kimseleridir. Allah onları ?eygamber’inin (sallallah،، aleyhi vESEİlem) arkadaşı ve
dininin tebliğcisi kılmıştır. Onların ahlâklarını örnek alın ve onların
,yollarından gidin. Kâbe’nin Rabbi olan Allah’a andolsun ki onlar
Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbıydılar ve dosdoğru yolun
üzerindeydiler. Ey insanoğlu! Bedenin dünyada, ama kalbin ve derdin
âhirette olsun! Bil ki yarın ameline göre hesaba çekileceksin, ö lüm sonrası
hayatın için şimdiki hayatını iyi değerlendir ki hayırlara eresin.”
خ ا؛ثن ا ،قائج، حدثن ا أبو الع ثا س ال، ] ■خ ا؛ثن ا أي و خا ب ز ن ج تأه٣٠٦/١ )" ل١٠٩٨(
رأيت٠٠ : قا د، ض الق ئ;إ، عن حمم د بن أتا ن، حدثن ا أبى،عمن ثن حمم د بن ا لخض
ا ظ بج ز غ ش،ي ن
ؤ س يئ ن أذ ف ، وص م حة، ه ت ج د ،ئق غزو-مح د المح
ح دحما ، حدثغ ا حمم ذ ثن أيى ت ه ل، ] خدثن ا ي د الل ه بن حمم د٣٠ ٦/١ ل- ) ١ ٠٩٩(
، عن زي ل، غن ق ث، عن نقيا ن، خ ا؛ثن ا يمح ى بن ي ما ن، عئد ال ر بن حمم د الغئسئ
حمم د ،حدثن ا حمم د بن أيي شه ل ،حدثن ا مه د بن ( ") ١١٠٠ل ] ٣٠ ٦٨خ ا؛ثن ا غئد الل ه
الثؤ ت ق .ث ث ا نم ه ،خدتثا وكيع ،غذ نمحا ذ ،ص م ح وي ،غذ تال م ي أ ي ا لخد،
: “Kul, dinine göre insanları aptalmış gibi kabulلط îbn Ömer der
”etmedikçe hakiki imana erişemez.
( ") ١١٠١ل ] ٣ ٠٦/ ١حدق ا ي وئف ن بن يعق و ب الثت جيزمي ،خ ا؛ثن ا ا لخنس بن ال نثث ى ،
حدثن ا غئ ان ،حدث ا حال د ن أيي عت مان ،حدثن ا ا،ث إيث ،أن ابن عمر ه ا د ٠' :راءواباحلتر،
ز ال تز؛وئا أللئئ
ibn Ömer der ki: “İyilik yaparken görünün, kötülük yaparken
”görünmeyin.
( [ ") ١١٠٢ا /آم ،م ] حدثن ا أثو ممح د بن حقا ن ،حدثن ا أب و ثن ش الؤازي ،حدثن ا قثا د
ال بن الث ر ي ،حدثن ا أبو معاوية ،ح دق ا ا لأع م س ،عن نجا هد ،عن ابن ع م قات " :
.ؤإ 3ا ”ىن عثه '5رلئ ا "، ي م ي ي عتد ث ظ م ن الدق\ إ ال ثق س م ن در جات 4عند طؤ
به
إشزاب د ،عن م ،عن تجا هد ،م
ج تؤاة
İbn Ömer der ki: “Kul, dünyalık olarak bir şey elde ettiği zaman Allah
katındaki değeri biraz daha eksilir. Allah ona karşı cömert olsa dahi bu
”durum değişmez.
([ ") ١١٠٣ا/آم ،م ] حدثن ا حمم د بن حثا ، 0حدق ا أبوي ح ش الراري ،حدثن ا ثقاب عن
بن ع ئ د ال ؤ ح م ن خا؛ثنا ج عف ر، بن م ح مد بن غ ئ د الله حدثنا ] ٣٠ [ا /آ م (- ) ١ ١ ٠ ٤
ا أل ح ول ،ع م ن غ ا ص م عن المحا ئ ي ، حدثن ا حدثن ا ثقاب بن الث ر ي، ط م، محم د بن
ئأزاة قي ا م ® لأي ت ق د ،زغتز ،ق ات " :ص ق ؤ الء ثنأ ت "
( - ) ١١٠٥ز ٣ ٠٧/ ١إ ح دمحا م ح م د بن معمر ،حدثن ا أبوش ع ب الحؤاني ،خ ا؛ثذ ا بمش ن
مه د ال م ،خدثثا ا لأؤزائ ،خ دءتثا ن ي ن أل ئ م ح ب ،ظ Ö& :،3ا:دق غنز ف وت" :
حدثن ا ( ")١١٠٦ز ٣ ٠٧/ ١آ حدثن ا ي ون ف بن يعق و ب ،خ ا؛ثن ا ا لخشن بن المم ف ي،
أ ئ ز ب س م 1قد أعيي ،أ ح ن ق ظ أ -م ق ،وأتقى ظ أثثى ،أ ح ب |لي ش أن أشزب ئبيذ
ا محئ "
: “Pis şarabı içeceğime, kaynamış bir testiden içmeyiلكل İbn Ömer der
”tercih ederim, yanacağım kadar yanarım, bana da ne olacaksa olsun.
، حدثن ا ي ح ش، حدثن ا ن ؤ ي حدثت ا شمتا ن، حدثن احم ئ د بن ج وان،ص محا د الئ ا ضى
ص، بأ
ززاة المه و ئ ؤ م،" " أخق ن ا ط ي ا لخد بمائث:م غ م قات ض،غذ ن ا فع
ب ا عئد
أخ ر، ^ ١
^ حدثن ا إ ت خا ق ب ن، حدق ا ن ق ن ا ن بن أمح دf ٣ ٠٧/ ١[ - ) ١١٠٩(
: وهات، ت ث ه ا
ف إل ح، الثي إ الخ: ق ات،مل س حا دم ة
أزاذ ابن غنن أن ي: وقات الزه ر ي، ثأعمم ة
٠٠ ا،هذه م ن أ ظ أ ج ث أن أقول
Sâlim der ki: (Babam) ibn Ömer, biri hariç, hiçbir kölesine lanet okumuş
değildir. Lanet okuduğu bu köleyi de bundan dolayı azat etmiştir.” Zührî
der ki: “ibn Ömer, kölesine lanet okumak istemiş ancak: «Allahım! Lane...»
diyerek sözünü tamamlamadan kesmiş ve: “Bu, söylemesini hiç sevmediğim
bir kelimedir” demiştir.
، أخبزتا عبد الرواق، خ ا؛ثن ا إت ح ا ق، ء حدثن ا نلت ما ن ب ن أ خ ن ذ٣ ٠٧/ ١[ ")١١١٠(
م أزقا ائث ال ء ثا: غ م أن زي ال قات ال ئن، غذ نا ي ؤ حمة، غذ ؤ ب، م غذ
نل م محت ين محاد، ز ال اثن م اقاس، " نا أثا بمر اقاس: ق ات آ ذ م ح،م اةس
" زالثؤ لق و لواب ا و ي ل ض بجل ف و ة، أزي و ال ق محا ز ؤأ ل حائة، ال م
يد ع و أن ابن ع م "كا ن، عن ن ا؛ع، خ ا؛ثن ا فث ا م بن ي ح شCخ ا؛ثن ا حفحئ بن ع م ا حل وضي
،الل ه أ ج ئتني لخدوذف ، زنولل ق ءثة-الل ه م اعص نن ي بدينلث وطزاعتتلث وطزا " : عأى ال ئ ث ا
ء ن يدع و هذ؛ الل'ء اء، " ز ال ثزعة م ر ح ش مبص ني ؤاثا عثه،ئ ال م قيث ثتزعني بئة،إ إل
Nâfi’ bildiriyor: Safâ tepesinde ibn Ömer şöyle dua ederdi: “Allahım!
Dininle, sana ve Resûlüne olan itaatimle beni günahlardan arındır.Allahım!
Beni haramlardan uzak tut! Allahım! Beni seni, meleklerini, elçilerini ve
salih kullarını seven kişilerden eyle! Allahım! Beni kendine, meleklerine,
elçilerine ve salih kullarına da sevdir. Allahım! Beni kolaylıklara yönelt ve
zorluklardan uzak tut. Allahım! Âhirette de, dünyada da beni bağışla ve
mülakilerin önderi لكل1 إAllahım! Sen ki: «Bana dua edin size icabet
edeyim»! dedin. Şüphesiz verdiğin sözden dönmezsin. Allahım! Senden,
beni İslam’la hidâyete erdirdiğin gibi, onu benden almamam ve canımı
Müslüman olarak almanı diliyorum.” Nâft’ ekledi: “Bu, ibn Ömer’in
Safâ’da, M e te ’de, Arafat’ta, Müzdelife’de, iki cemre (Şeytan) arasında ve
tavafta ettiği uzunca duacın bir bölümüdür.”
1Mü'min Sur. 60
346 Abdullah b. Omer
( “) ١١١٤ل ٣٠٨/١ء حدثن ا أثو بكر بن ح الب ،حدثن ا إبراهيم ا ل مي ي ،حدثن ا أث و ع ر
ر ج م ،غذجسي بن أيي حره ،عن ن ا بع ،ض ابن ع مر، احلوضي ،عن احل ش بن
ه ؛ و ك ذ l/ ^ $ ، 3ا د ٠' :بن م ش ز ه حمث " أ ة ۵١٤٠إ1ا
( ] ٣ ٠٨/ ١[ -) ١١١٠خ ا؛ثن ا ن ق مان بن أمح د ،حدثت ا إ ش يا ق بن إئزا£يمل ،غ ذ عثد
م حتى ال غش ومج ،^ ١^ ١عن حمي ال د بن غتت ،غذ م ع ،ظال :ك ا ذ ائذ ع م ر
ثزغخت ،ثمئأ ي جيء ،ئئسل ة "
Nâfı’ der ki: ibn Ömer, Riikn’ü selamlarken öyle bir sıkıştırılırdı ki
burnu kanardı. Selamladıktan sonra da gelip kanı yıkardı.
حلال د بن تخ ش ،عن عتد العزيز س أبى رؤاد ،قات :شمم ت ئافعا ،بمولط " :كا ن عبد
ص غش إل غي وذظ ه، صر ح د وبهه و م ه م ' \1\ ٠قدم ^ ^ ١أش و ؛ ي
بو
أي تكر م حب و جهة مح د عمحه وذظ ه ،ثم أنت ع د ع م ،ت مح و وجهة م
علته ودع ا لق ،ل ٣ ٠٩/١ا ويتم أول :يا أثثا ه ،يا أثثا ه ، ٠٠زؤام خئ ا د بن زيد ،عن آيوب ،متل ه
([ “) ١١١٧ا /بم م م ] حدت ا حمم د بن أمح د بن ا لخص ،حدتحا بشن بن ث و ت ى ،
-حدثن ا أبو هم د ا و خن ي ال ئقر ئ ،حدثن ا ح نطه ،ح دئن ي أبو ا لأشود ،هالط :ش ج ن ت عروه بن
ملي ج ب ي
بتة وت ح ن في ا ل واف ئ ث ك ت و
٠ح ف ت إ ر مه د الق بن غتن ام
ؤ م ،ف وت٠ :
مل ن ة ^؛ ، ١ص د ر ثة أن ت ذ ر إ ز
يف ا بك
أزا جغه ف ال واش يكينؤ ،هم ئ ت :ثؤ رضي
ق ادت أ ك ث، فذا حين هدومي:ت متى هدئت؟ ممل ت3 ه ائتثة ور ح ب بي زقا،نا ئؤ أئلة
وحم ث ئادزا،ء ص كثا ب ث مه د الثؤ ونمي قي ال ؤ ا ف نثخ ا; ال ال ق
د و ت؛ ي < ذة م
، وعبد الل ه بن ع م، وعبد الل ه بن ال ؤ م، وغ رزه، ا جثم غ في ا حل ج ر نص غ ي: تما لأ،أبيه
أالd م و ةت3 وئا، أال ثأئ ش ا'ل خ القهd :م ئ ؤم عظ ، " تءا:ل وا1مق
: ها د، أثا أئا ما ئن ش ا ملع فنة: وقا د عئد الل ه بن عمن،س كينه يم ت ا حل س ن
بغت طئ ح ه و
348 Abdullah b. Omer
ف د البن ع مر
قاتت ي، عنن ا غ، عن يون س بن م ح د،ن ا أبو شه ا ب
لأب ،أ خند بن يونس
و م ح ه م ف ت ل،ن ر خ هؤ الء ونع ه و الء
" أ ح: وا ل م حية، ز' ك زايج، رم ن ابن ال ؤ م
ال ج
وس، م غ د ائث ح أ و م: ؤتذقات، خئ غلى الئ الؤ أج ئ: صقاد:بجا؟ قات
" ال: هئ ت،لم وأ ح ذ م-خيل ق ا نم-ق\إ ات ح ي ع ز مم د أ
هأ ح ذ ثع ضهب ي مينا وش م ا ال محاحع ئأ، محتتثذت_\ هز "كذ ل ك إذ عشثتهب ش ح ابة وظل ت هCيعرف وبه ا
ما أبالي أن، إلئن ا هؤ الء فتيا ن قريش يمتتلون غش القلتئا ن وعلى هذه ال دثا،ؤأ حذثا فيه
" غ ذا تخثرن: قك ؤع ا ي ا ي ه1 |إئ تنف و:ا 'ل ى " وئ و ت إ
N â fı der ki: “ibn Ömer’e baksaydın, Resûlullah’ın (saliallahu aleyhi vesellem)
، حدثن ا أبو ب ك ر بن أيي فتت ه، ] حدثنا عثد الثؤ بن م ح م د بن شب ل٣ ١ ٠ ٨ [ ") ١١٢٢ (
تن غن ز؛ائ و: اÖ& : 3 ئ، ص خ ه ، م ا لأخزل ء، غذ، م ه ئ1 خدئتثا م د
زاجتي ا ق ة ه 'ا
حدثن ا، حدثن ا بشن بن مو ت ى، ] حدثن ا أبوب حرت ح م د ن ا لخض٣١ ٠٨ )“ ل١١٢٤(
حدثن ا ،، حدق ا م ح م د س •ق اب ي، م ا م ] حدثت ا أبو بكر بن ح الب/ )" [ ا١١٢٥(
نت ل م على، ] و كا ن ال ف ي ل ذا بهل ن إثن ا ئند و م ن أ ج ل الغ ال م٣١ ا/ يا أبا بهل ن ل ا:الل ه
"تذم ح ث
Tufeyl b. Ebi Ka’b bildiriyor: Abdullah b. Ömer’in yanına gelir birlikte
çarşıya çıkardık. Çarşıda demirci, satıcı, miskin, karşılaştığı herkese selam
verirdi. Bir defasında ona: “Çarşıda bir şey satmıyor, almak için bir eşyanın
fiyatını sormuyor, pazarlık yapmıyor, orada bulunanlarla birlikte
oturmuyorsun. Peki, neden çarşıya çıkıyorsun?” dediğimde: “Şurada otur da
konuşalım” karşılığını verdi. Benim biraz göbeğim vardı, oturduğumuzda
Abdullah bana: “Ey göbekli adam! Biz çarşıya sadece selam vermek için
çıkıyott .z. Onun için sen de karşılaştığın herkese selam ver” dedi.
نواة مح ق أ تق، ٠٠ خش ق و ال أؤ ض ال، و ال في امحه،و ه ي غئز ايث Ö& نا " :قات
ص مال ك بغثة،عد ي
حدت ا بكر، خ ا؛ثن ا إبزاي إ بن تع دا ن، ] حدثن ا م ح م د ن إ شحا ق٣١١/١ )" ل١١٢ ٧(
ثا أي٠٠ : لي ابن شع دا ن3 ها: ها د، صر م جا هد، عن ا لخكم، حدثن ا شهبة،بن بكار
، ش ذ عاك ا أ ك تث ة إ ال: قل ث:ه الث الز ي قزم ه؟ قات م ب ث وئع ،ائثا ري
Mücâhid der لكل: îbn Sa'dân bana “Ey Ebu'l-Gâzi! Hz. Nuh, kavminin
:içinde kaç yıl yaşadı?” diye sordu, “Bin yılın elli eksiği” deyince bana
İnsanların yaşı, vücut yapıları ve hayalleri durmadan eksildi” dedi“.
أخبزتا عتد، ^ £ ١^ حدثن ا إشثا ق بن، ا ا مأ] ح دق ا ئأث ما ن مع أ ح م د/ [ ا-) ١١٢٨(
Katâde der ki: ibn Ömer’e: “Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashabı güler
miydi?” diye sorulunca: “Evet! Ama kalplerindeki iman da dağlardan
yüceydi!” karşılığını verdi.
٤١ ؛ " ؛٥ ، ض ا؛تن غ م، ٤ ۶ د: صآ ك م، ا ز و- م ح، ظ ك ظ ق ؛ ت ن م حي، ثن ص
ثمهس
ب
يممحى أؤ م: وما ا ك س ون؟ ه ات: ممات: 3 ه ا،أثاث ا يدعؤن يؤم ا لمثا ن ة ا ل منقص ين
İbn Ömer der ki: “Kıyamet gününde bir topluluk «Eksiltenler» olarak
anılırlar. Eksiltenler’in ne olduğunu biliyor musunuz? Kişinin namazını veya
abdestini eksik olarak ifa etmesidir.”
352 Abdullah b. Omer
" أثت، عن ابن عنز، عن ن ا؛ع، عن ا لأع م ش، حدثن ا ني ئ،ي خ بن وكيع
حدثن ا نف،حصين
٠
٠ م ن نابثا •علسا أنف ئ، ا ب غ
يا ئ ت،3 دا ،ث ليا ل م ح ت ثلا ثنثا ز ج ل غل ى نزد
Nâfi'nin naklettiğine göre; ibn Ömer bir adamın evine misafir olmuştu.
Misafirliğinin üzerinden üç gece geçince “Ey Nâfı! Bize kendi malımızdan
ver” dedi.
Katâde der ki: ibn Ömer’e, “Lâ ilâhe illallah” sözü konusunda: “Bu sözü
söyleyen kişinin işlediği kötü amellerin kendisine bir zararı dokunur mu?
Veya bu sözü söylemedikten sonra kişinin işleyeceği iyi bir amelin kendisine
faydası olur mu?” diye sorulunca: “Senden istenilen şeyleri yap ve olmayan
şeylerle boşuna uğraşma” karşılığını verdi.
^ ١ في إا أ ة ء ن شأ ؛ ال ،ا ل م شه ؛ ال غ م د به مئ ذغ: إل زيت:ء ئن غنن ص
و ال أئة ءق،ئ شه و ال غيد بؤ1 يذع م ذ اا٢ ي ي و: ئ ك،" " ه ئ ث ة:هد M
" ق وVj " غثي:3 ه ه ا م ؤأة ش ظ؛ زن وت، مم ه د أن الم ه إالم ال ه
حدثن ا عثامح ن، حدثن ا إبزاه م بنتايته، ] حدثت ا أ خ ن د بن إن ح ا ق٣ ١ ١ ٨ [ ") ١١٣٣(
" بب.مح
أقرب إ ر أ ح ز م مت ح م ا م
حدثن ا، حدثما ا لخشن بن ائنث ز،حدق ا ي ونف ئ بن يعق و ب ] ٣١٢/١ ل- ) ١١٣٤(
، حدثن ا عثد الله بن أ ح م د بن ح م، ] حدثن ا أثو بكر بن مال ك٣١٢/١ ل- ) ١١٣٥(
ت ك ن ئ3 ما، عن م ج ا هد، صر أيي ح ف ش، ح دنما مالل ثم، حدثن ا أب و معاويه،ح دئيي أيي
ي: نا محع د أئلل ي؟ " ق ن ت، " يا حربة: ق ا د مح ل،أ م شي ن غ ابن ع من ن م غش ح ربة
، حدق ا عثد الئؤ بن أ خنذ بن حنت ل،حدثن ا أيو بك ر بن مال ك ا ٣١٢/١ ل-) ١١٣٦(
م: قات، عن أيي خ ارم، حدق ا ت ع يد بن مه د الؤ ح م ن ا ل جن حي،ى يوش حدق ا ثزي ج
Ebû H âzım der ki: ib n Ö m er, Irak ahalisinden yerde uzanmış bir adamla
karşılaştı. Oradakilere: “Neyi var bunun?” diye sorunca: “Kendisine K ur'ân
okunduğu zaman bu hale geliyor ”؛karşılığını verdiler. B unun üzerine ib n
Ö m er: “Bizler de Allah’tan korkarız, am a böyle kendimizi yere atmayız!”
dedi.
Takrîb 101, Takrîb 1206, Takrîb 4045, Takrîb 649, Takrîb 4439
A b d u lla h b . A b t â s
ibn Abbâs der لكل: Gecenin sonunda Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem)
arkasında namaz kıldım. Beni hizasına aldı. Bitirdiğinde ona “Bir kimsenin
bu şekilde namaz kılması olur mu, üstelik sen Allah'ın sana verdiği
Resûlullah'sın?” dedim. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellam), bana ilim ve
anlayış vermesi için Allah'a dua etti.
محلما محص ى، هأق ا رإ؟ي الواري به أوئم عن ي م ينه؛ قأبي ت، بأ ضفف ت ظ ثة، ؤئرب ت هآت م ا
] r \ o l \[ " ئ ؛ت ج4 " ا هأآ ت: ه ات، و أ م ئ أ ذ أواز يبا ق، غ م
ا
îbn Abbâs anlatıyor: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanındaydım. Suya
ةكل1 ل ط, abdest aldı ve ayakta su içti. İçimden “Vallahi Resûlullah'ın yaptığı
gibi yapacağım” dedim. Kalktım, abdest aldım ve ayakta su içtim, sonra
arkasında namaza durdum. Bana, yanında durmam için sağım işaret etti.
Dediğini yapmadım. Namazını bitirince "Neden yanımda durmadınl'"
deyince, ben: “Ey Allah’ın Resûlü ؛Sen gözümde daha yücesin, senin
yanında durmamdan daha değerlisin” dedim. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi
îbn Abbâs der ki: “Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) beni kucakladı ve
Allahım! Ona hikmeti öğret!" dedi".
حدثن ا، حدق ا م ح ئ د بن ع ئ بن م هد ي، ] حدثن ا أبو بكر ال ق ج ئ١ ١ ٤٨[ -) ١ ١ ٤٧(
ض، عن زيد بن أنل م، حدثن ا ذاؤئ بن عتناء، حدثني ش ا عذم بن عبد الل ه،الربير بن بك ار
356 Abdullah b. Abbâs
اتن غتن قات :ذغا زئولت القي ٠ل م ال م ثن امح ا م ،ق ات " :ال ث ي أتارك محي ،وائقؤ
منة "
ن ث ن بن عل ى ،حدبن ا
( ] ١١٤٩[ “) ١١٤٨خ ا؛ثن ا م ح م د بن ائ م ظم ر ،حدثن ا ع م بن ا م
بي ء ؛ثث خ ش ١١٤؛ " :؛ ة ؛ ه ش م ؟ " قا : 3بش مإ زشود ق ا د " :ص أنتي ك ظ أي
Ebû Hureyre der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vBSBİİEm) evden çıkınca Abbâs'la
karşılaştı. Ona “Ey Ebu'l-Fadl! Sana müjde vereyim mi?” dedi. Abbâs “Olur,
ey Allah’ın Resûlü!” deyincej Hz. ?eygamber (sallallahu aleyhi vESEİlem) şöyle
"buyurdu: "Allah bu iği benimle başlattı, senin zürriyetinle tamamlayacaktır.
Takrîb 4544
[ -) ١ ١٠ ٠ا /ام - ] ٣١حدقن ا ئ ح م د بن أخنت بن ا لخض ،حدت ا م ح م د بن عت ما ن بن
أيي ،ح د ظ أبو |ش ا م ه ،حدثت Iا ألحمم،س Cعن ئ-محا هد ،ما)3ت " '٠ى ن ؛بن أيي شيبه،
yanında da Cibril vardı. Cibril O'na: “Bu ümmetin alimi olacaktır. Ona
hayır tavsiye et” dedi.
وعث م ه، ٤^ ^ ١ م أعطه4 الل٠٠ ممات)ت،ه وضغ يده عأى رأس عتد ظؤ م أن رن و د
: قاتP ، ض ووضع يده غلى ءت ا ؛يأ مح ؤ ج د عبد ال م بن عب ا س وذث ا قي، ٠' الق ر يب
، ق ز ينث ز حقن في ن س ه إلى تت ا م أ خد م ذ الثا س،" ز ه ا بما ش أ اخثث <ئ ق
ب؛ تر جم أ ن
م : وها ت،ن ر
ج ب ح م. ع ن اب ن غثا س ها تت د ع ا ل ى ر ن و ت الل ه، ص م جا ه د
İbn Abbâs der ki: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) bana birçok defa hayırla
dua etti ve şöyle dedi: "IÇur'ân'ın en güzel tercümanı sensin."
حدثما ع م، خ ا؛ثن ا أبو المقا س ال ق ائ ج، ] حدثن ا أبو خا ب ز بن جمل ه٣١ ٦/١ [ ") ١١٥٤(
حدثت ا ع ارم، حدق ا غل ي بن عتد العزيز، ] حدت ا ئ فيا ن بن أ ح م د٣١ ٦٨ و- ) ١١٠٠(
: مات، عن ابن عبا س، نع ي د بن ج م، عن، عن أيي بش ر، حدثن ا أبو ع واثه، 0 أب و اشئ ا
زقا أبثأء، ئد خ د ف ذا انثثى معن ا : قات بغضه م،"كا ن غنن يد خلني ن غ أئنا خ بدر
زنا زأبم ه دع اتي، ودع اني مع هئإ، ندع ا ب م با ت يزم: ه ا د، ص قذ عل نث ز إثث: بغثة؟ فق ا د
ؤإذا جاء رقص الله والثئ ح^> ح ش حث؛؛ الث ورة؟: ن ا ثقول وذ: ق ات، يوم ئ ذ إ ال ليريه م ب ر
وهاد، أمزل\ أن ث ح م د الثة م ا ز ون سغفزة إدا جاء ئ م م الل ه ن ف خ غأقثا: ءقأا ل بئضهز
، ٠٠ ي ؤئتق خ بمحم د زئلف واشثغمه إثه كا ذ ثؤائا ه،وا لمئ ح ^ ث خ م ك ه مذاف ع ال م ه أ جللث
٠ ٠
غذ l ^ ^ ^ ١لق ا إ ن خ ا ق بن إثز؛ ويلم، ح، ] حدثن ا ئل بما ن س أ خن ت٣ ١٨/ ١[ “) ١١٥٧(
" إ ة: ق ات، " ذ غ ك غ ر ا لخض: قا د، غ ذ أ ي نق ر اتي ذ إل، غ ذ م حتة، م د اىلثراف
Abdullah b. Abbâs 359
، لت ل ظ0 إ، فتى الكه_ول : ء ن ع م مولت، ب منزل0 !س عيص "ى ن م ن الءزا
Ebû Bekr el-Huzelî diyor لط: Hasan'ın yanına girmiştim; dedi ki: ibn
Abbâs Kur'ân konusunda bir mertebeye sahipti. Ömer onun hakkında “Şu
”gördüğünüz olgun delikanlı; sorgulayıcı bir dile, akılcı bir kalbe sahiptir
derdi. Arefe akşamı minberimize çıkar. Bakara ve Âl-i imran sûrelerini
okurdu, ardından âyet âyet tefsir ederdi. Coşkulu, mantıklı ve derin
görüşlüydü.
ح دثن ى ع اي ر، حدثن ا مجال د، حدثن ا أبو أ سام ه، خ ا؛ثن ا ع ئ س ال ن د ئ،ات ح ا ق ا لما ضى
م حق.ص ثت ؛ ر أزى أ ص، " أ ئ ت ئ:د أ ى ص: ؛ا"د، ض ا"ئن ء س،م ح ن
؛لغت ال خقفن ع ي، . 4 رن و ل الل،_اث ويثثشيزك نغ أ صحاد،وثمب
İbn Abbâs der ki: Babam bana şöyle demişti: “Evladım! Anladığım
kadarıyla; müminlerin emiri seni Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbının
meclisine çağırıp fikrinden istifade edecek ve danışacak. Orada benim için
üç haslete dikkat et; Allah'tan kork ve yalana başvurma, onun herhangi bir
sırrını ifşa etme ve onun yanında kimsenin gıybetini yapma.”
Âmir diyor ki: ibn Abbâs'a “Bu nasihatlerin her biri bin değer”
dediğimde şöyle devam etti: “Her biri on bin değer.”
حدثن ا أب و، خضن ا علي بن عتد ا لعزيز، ] حدثن ا ن فيا ن ن أ ح م د١١٦٠[ “) ١١٠٩(
، حدثت ا عبد ا لرراق، حدثنا إ ن خا ق، و حدتحا نلبما ن،حذيم ة م وشى سر من عود ال ن هد ي
لم ه ا | :3ر أثخؤئهب غلئ ك ،ما :3ئ ك 5"" :ال إد> ث1ء ،^ ١ثملب ن ئ أ ح ت ن ظ إ)يثتي ،
أهدز علته ش هذه اخل ما ت ة ،قأ ب ح ك عثه ز وهم قابلون في ث حر ا ل ظهيرة ،ئ د ح ل ت عأى
ه ض ر ^ ١عقه وسئ م نزد الو-ح ي ،وه م أعل م بثأ°ويإ ه ، أ خ د ه ز ،غ ر أ صاح 1ب رئ ول
مما 3بئضهب :ال د ح ددوه 4ومحا لثع ضهز :لن ح دثنه ،قات :ئ ك :أ حبزوني ن ا س م ون عإى
.مع ه ؟ قا وئا: ابن عأ ر وئل الثؤ ؤإفد وحس ه ،وأول م ن ا م ن بؤ ،وأ ص حا ب رن ول الثؤ
نن م أ علته ق البا ،ئ ك :زن ا هن؟ قالوا :أو ال هن أقت ح ك م الث جا 3في دي ن الل ه ن ق د ها 3الل ه
ظ : 3مح ن ت :وما ذا؟ قالوا :قا ث د و ل م بم ب ؤ إل يغن م ،ل ئن هؤت ؤإ ن الممح ص إ ال
^ ، ^ ١وإ ١^ ^ 0موم تي ن ق ذ -م م ت عليه د ماؤئ -م ،ها : 3هئت: ج ة لقن ح ث ت ^ ^١
زن اذا؟ قالوات وم ح ا شن ه عن أ م ا ل مجؤبن ،ؤن ل م لآكن أبين الجنؤ بن بج و أبين ادك اقرين،
م ه ؛ ا لئ ي م ،وخدقئء ش شقة تقف ز ظ : 3ئ ك :أزأقز؛ذ و ت عوقز ش
ه ظ ال ثنكزون أ ر ج ع ون؟ بالوم :ئ عمء ظ :3ئ ك :أى محولك م :زقه ح ك م الئ جا 3 مح ئ د
مت عم د ١ن جزاء إلى مح ول ه :ي ح ك م به دوا عد 3منك م ^ وهم ا 3قي ا ل م رأة وزو ج ه ات ؤ إلن خفت م
ب ذ ئ أ ي ه ز لأ وب ة م ح ي > ،ف أ م
وق ئ أ ز ر ء ش ؤ ج ه Mف و د: ا إل-ث ال م ،؛ة
قا : 3 ث ر ددون ص ءم< الل تثن ثا خازوا اته م ا شئت م ،أ غ زي ت م ن هذه؟ قالوا :الل ه م
: هالوا،عي محغثت زئأول اش ظ ظ: اكقب: هث ات،ا:أذ تكقث ي ومحثهز ما
ن خئ ن ئ: زل ي اكق ث،^ قائك؛ث ، ئ ةلئ غن ق ي1 ي،نز ء ئ م أث ث زئ و د اش ت
ئر جع بنه م، الل هم ن عم: أ خ ز ي ئ ص غزو؟ قالوا، "قان أ مح ل م ن غ ئ. ءروئلط اللي
1En'âmSur. 57
362 Abdullah b. Abbâs
diye sorduğumda ise şöyle dediler: “Bir diğeri de, kendini müminlerin emiri
sıfatından silmesidir. Müminlerin emiri değilse o zaman kâfirlerin emiridir!”
Onlara: “Peki sizlere hak olan Kur'ân âyetlerinden, Peygamberinizin
(sallallahu aleyhi vesellem) sünnetinden, sizin de bilip kabul edeceğiniz bir şeyler
1Mâide Sur. 95
2 Nisa Sur. 35
Abdullah b. Abbâs 363
onun eşleri onların anneleridir»1 buyurur. Her هإل أ ك ط:> لكال ةلsapkınlık
içinde olacaksınız. Ya annenizi esir alacaksınız, ya da küfre gireceksiniz.
İkisinden birini seçin!” Sonra onlara: aBu sorunu da hallettik mi?” diye
sorduğumda: “Allah için söylemek gerekirse evet, halloldu!” dediler.
Şöyle devam ettim: “Yine kendini müminlerin emiri sıfatından sildiğini
söylüyorsunuz. Hudeybiye’de Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) anlaşmanın
metnini yazmak üzere Kureyşlileri çağırmıştı. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem):
vesellem) Ali’den daha üstün birisidir.” Ardından: “Bu sorunu da hallettik mi?”
diye sorduğumda: “Allah için söylenmek gerekirse evet, bu da halloldu!”
dediler. Bu münâzaramn ardından içlerinden yirmi bin kişi esiri
fikirlerinden geri döndü. Kalan dört bin kişi ise savaşta öldürüldü.
1 Ahzâb Sur. 6
364 Abdullah b. Abbâs
ت !بن1 ق، ئ ذ ه ب إ؟ى !بن عيص ن ا ه3 م ثعا؟ى هأخبئي ظ دا ، الئ ؛ ح ئا>ئأئة،İJUİ
إن ابن عب ا س ئ د: ممات،بال ن هلرء زفتئ هذهبال ي ت " هر جغ ا و ي د إلى ابن ع م محا ختنه
1 Enbiya Sur. 30
Abdullah b. Abbâs 365
( “) ١١٦٢ل ا /م ] ٣٢خ ا؛ثن ا أبو حا م د بن جبل ه ،حدتما م ح م د بن إشحاى المم ف ي،
حدثن ا عتد الل ه بن ع من بن أبا ن ا ل ج ع ف ي ،حدثت ا يوت س ثن يكتر ،حدثن ا أب و ح مزه الثن ا إل ،
عأى أن ي جئ ز ال أن ي ذ ه ب ،قا د :هد ح ل ت عثه عأ حتزبث بذك ا يهز غشبابه ،ق ات :ل ي:
ضغ لي وصوءا Cقات :فتزص أ وجل س نقا د :اخ ر ج وئد م :م 1م ن ل ا /ا \ م ] 'كا ن ريد
أن ي شأأل عن ،١١^ ١و حروفه زنا أزاذ بئة ق د ح ن ٠٠ه ا د :ئي ر جت ثأ<ؤنمي لم ،ئ دحلوا ح ز
أك ر ،مم محا " :3إخؤ؛محلم " ء حز-جواء ث م ظد ٠٠ :رخزغ قد ت م ن أزرئ أن يتأ ت عن
م سير ،١١^ ١وثأويل ه ئئثد حز ٠٠قاث :ئ ح ر ج ت ظذنتهز 4ئ د حلوا ح ش تلغ وا الس ت
" إخ وائك م ئحز ج وا ،ث م قات :اخزغ مم ن :س أزاذ أن يئأل ،عن ا ك الر> وا ل حزام والف م ه
ئ ث د ح ن ،ئخز ج ت ممل ت ل هز ،مح ا د :ئ د حل وا ح ز نلئ وا ائي ث وا ك م ء ،ه ما ت ألوة إ ال
أخثزهز بؤ وزانه م متل ه ،م ها د :إخزادكز ٠٠ئ م ج وا،ب م قات " :اخزغ قد ت من أراد أن
ائي ث والحمم؛ ،ئن ا ت ألوه عن شيغ إ ال أخثزهب به وزادهو بغل ة ،ث أ ء ا لأ " :إخزا م حز "
نحر ج وا ،ق م قات " :اخزغ مم د :م ن أزاذ أن بما ل عن الجم ب ة والش عر وال ري ب ص الك ال م
ه ل آ خ د صا ه س ا ا
Ebû Salih der ki: ibn Abbâs'ı öyle bir mecliste gördüm ki, bütün Kureyş
bununla iftihar etse onlar için iftihar vesilesidir. Gördüğüm insanlar ٠
kadara kalabalıktı ki, yollar tıkandı. Asanlar oraya gelemez ve oradan
ayrılamaz oldular. Yanına girdim ve insanların kapıda olduğunu haber
verdim. Bana “Abdest almam için su hazırla” dedi. Abdest aldı, oturdu ve
366 Abdullah b. Abbâs
ح دئني أبذ، ^ ^ ى عد ي١ حدثت ا، حدثن ا م ح م د بن عبد الك ري م،س ع ئ ال طوس ي
ن ت ت ي ا ش ثن: ش " ظ رأهيئ بقا ظ أ ك م وغ اغ بماء و خ م: قا د، ص ئاء، ينت ج
" ا محا س
Atâ der ki: “Hiçbir evde ibn Abbâs'ın evinde olduğu kadar su kabı ve
ekmek kabı görmedim.”
خ ا؛ثن ا عئد الئؤ، خ ا؛ثغ ا ث خ ئ د س إ ت خا ق، ] حدثن ا أبو حام د بن ج ثته٣٢ ا/ ل ا- ) ١١٦٤(
اش م ح ء ا س ’ا
: “Hiçbir evde AbdullahلءAbdullah b. Abdirrahman b. Ebî Hüseyn der 1
”b. Abbâs'ın evinden fazla; yemek, içecek, m e^ e ve ilim görmedim.
حدثن ا حدق ا ن فيان بن أ خ ن ذ ،حدثت ا يشن بن م وشى ، ( “) ١١٦٥ل ] ٣٢١/١
Osmân b. Ebî Süleymân'm naklettiğine göre; îbn Abbâs, bin dirheme bir
giysi aldı ve giydi.
حدثت ا بشن بن م ح م د ين أ ح م د بن ا ل ح ش ، حدثن ا ( ") ١١٦٦ل ا /ا ] ٣٢
خص 1ل: مي ،ق ات أبن ه ي ؛ &! ،ق ئ ئ ن ي و ئ بريده ،قادت فث م ر ج ل ابن
م، ه ون بجا نا أ إ ر لآي ض ا لآيؤ م ذ يا ب اش مما ل ف زدذ ت أ ة ن ي خ اقا س
ث ا بت ة "
İbn Büreyde der ki: Bir adam ibn Abbâ$'a hakaret etmişti, ibn Abbâs ©na
;şöyle cevap verdi: “Sen bana hakaret ediy©rsun ama benim üç özelliğim var
Allah’ın Kitab’ındaki her âyetle ilgili bildiklerimi bütün insanların bilmesini
isterim. Müslüman hâkimlerden birinin adil bir karar vermesine; önünde
muhakeme edilmeyecek ©lsam bile ben de sevinirim. Müslümanların
t©praklarma yağmur '^ağdığını duyduğum zaman, yağmura muhtaç
” sürülerim ©lmasa da s e v i n i r i m ,
ب ن م ره ،ع ن سع ي د ب ن ج بير ،ض اب ن عبا س ،قاتت ٠٠ث ؤ نمح م ،ح دثن ا ن مثا ن ،ع ن ض رار
ibn Abbâs der لكل: “Firavun bana «Allah sana bereket versin» derse, ona
»•؟ana da» derdim .”
ibn Abbâs der ki: “Şâyet bir dağ bile başka bir dağa haksızlık edecek olsa
haksızlık eden yerle bir edilirdi.”
حدقن ا نشئ ا ن، حدت ا ب وئف ئ ائقاح ي ىC ] حدثن ا تميمي بن ا لخشن٣٢٢/١ [ -) ١ ١٦٩(
" ب ان
محن ا ت ق م ي ط إ ال فهز م ه م الث و
İbn Abbâs der نظ: “Bir toplulukta zulüm baş gösterdiği zaman ölümcül
hastalıklar da ortaya çıkar.”
İbn Abbâs der ki: Sana eziyet vermesinden korktuğun bir yöneticinin
huzuruna çıkacağın zaman üç defa şöyle dua et: “Ailah büyükler büyüğüdür!
Ailab, tüm yaratıklarından daha üstündür! Allah, korktuğum ve sakındığım
şeylerden de üstündür. Filan kulunun şerrinden, cin ve insanlardan olan
askerlerinin, yandaşlarının ve taraftarlarının şerrinden, kendisinden başka
ilah olmayan ve izni dışında düşmemesi için yedi kat göğü ayakta tutan
Allah’a sığınırım. Allahım! Bunların şerrinden beni sen koru! övgün pek
Abdullah b. Abbâs 369
م ال ه ،وسق اد ]٣٢٣/^[ :ال إله إ ال الق ،ق ذ وخذ اه ،زننئ اد :ال <د قت
بن؛ ه ٤ ٠ز إل في م حثؤ "
م ز ال ي إ ال ألل م ،ق ذ أتلي و ا ش ف أ ،
,İbn Abbâs der ki: “Bismillah!” diyen kişi, Allah’ı zikretmiş olur
!” diyen kişi, Allah’a şükretmiş olur. “Allahu Ekber!” diyenس1لElhamdu“ 1
kişi, Allah’ı yüceltmiş olur. “Lâ ilâhe illallah” diyen kişi, Allah’ı tevhîd etmiş
olur. “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” diyen kişi, müslüman olmuş ve
teslimiyet göstermiş olur. Cennette de bir ışıltısı ve hâzinesi bulunur ,
ال ي د ،خ ا؛ثغ ا حم د ا ل ح م ي د بن جعف ر ،غذ أييي ،أن ابن عأ س ٠' ،كا ذ يأ خذ ا ل حثه م ن
^ ف ن م١
، ^ ١ن م ح ا ،ش د ه :ي ا:تن ء؛اص ي م مم ث ل ث ؟ ئ ت :ه :ه ي ه ي
م عث 1س ،أثة ثث د ى ع د ؛بي؛ لختتيك ودل نق ثع دم \ عن عن مع1وثه بن
ح ج ت بمممه ،ءئ لأ " :فوقع ت عش خواننا ء جزاذه ،ئأغذثف ا ئدمحعته ا إلى ائن عثا س،
.وه م ت غش خ وانن ا جزادة ،مما ،3ل ي :عكرم ة ؟ مح ن ت: ومح ن ت :يا اثن عثإ رنول الئؤ
م ح مياا
ikrime'nin naklettiğine göre îbn Abbâs gözleri kör olduktan sonra bir
gün İbnu'1-Hanefiyye'nin yanında öğle yemeğini yiyordu. Soframıza bir
,çekirge düştü. Elime aldım “Ey Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) amcası oğlu
”!soframıza bir çekirge düştü” diyerek ibn Abbâs'a yerdim. Bana “îkrime
dedi. “Efendim” dedim. Bunun üzerinde Süryanice şöyle yazıyor: “Ben
.Allah’ım, benden başka hiç bir ilah yoktur, benim ortağım da yoktur
Çekirgeler benim askerlerimdendir, kullarımdan istediğimin üzerine
salarım.”
ر لج
ا ؤراء ح ا لم
غذ، دق ي،ا نكري حدقا ث ش بن عئرو ثن ن الك ل،<؛^؛٦ مشي م بن
" شه ا د ة أن: مح ا ت، 4 ش ي م ق ي م ؤل ه مما ؛ ى ت ؤ إ ال م ن أ ش ا ه ي ث م، ع ن اب ن عبا س،الجث ب ي
٠٠ ال إ ه إ ال ال ه
وا ه : قات، بل ى: ئ ك: ؛١١ أ ال أم ز بم لأش تي ه ا ؟ ؛: ق ات، ث ق ث ا م حثث- ئ إ: ئت
1 Şuarâ Sur. 89
Abdullah b. Abbâs 371
1Mümin Sur. 19
2NisâSur. 135
372 Abdullah b. Abbâs
( [ -) ١ ١٧٨ا /ة ] ٣٢حدتما أ خ ن د بن جعف ر ثن مال ك ،حدثن ا عتد الغي بن أ خ ن ذ ثن
ح م ،حدق ا صال ح ن عثد الل ه الترم ذ ي ،حدثن ا ش ه د س ثونق ث ،ص ن ي ئ ا ن التئ م ي،
م م ا
الق ئ ،أث ا
م ص الق غة :أت ص أي تئزة ،عن ا:س ء س ١١٤؛ " :وؤي
و خ إ وتت ت ،قات :هقا د ي النثا ؤ ي :و لخن ا م مق ائزم؟ ب م بن ه ا
م الث ا ئ ،خ ر
ibn Abbâs der ki: Kıyamet gününde bir münadi; “Kıyamet zamanı geldi,
kıyamet zamanı geldi” diye seslenir. Böyiece bütün ölüler ve diriler duyar.
Münadi tekrar şöyle seslenir: “Bu gün hükümranlık kimindir? Gücü her
”!şeye yeten Tek Allah'ındır.
بل ه ،حدثن ا م ح ئ د ش رإن خا ق ،خ ا؛ثن ا عتذ
( ] ٣٢ ٤٨ [ ") ١١٧٩حدق ا أث و حا م د بن ج
ا[ثي ئن ع من انحعف ئ ،حدثن ا أبو معاونه ،حدثت ا ا العن س ،عن فتي ق ،ه ا ” : 3حطبت ا ابن
عي س ؤئؤ عش ا ل م ؤ>سم ،ق غ نووة فبقزؤ نجع د ي مه أ وي م ئ ز ،نحع ئ ت أهولت :ظ رأيت
Şakîk der ki: ‘^bn Abbâs, hac mevsiminde bize bir hutbe okudu. Bakara
Sûresini açtı, okuyup tefsir etmeye başladı. Kendi kendime şöyle demeye
başladım: “Bunun gibi bir adamı ne gördüm, ne de duydum. Persler ve
”Rumlar bunu dinleseydi Müslüman olurlardı.
ث ا ج ؛لف أع ظ م
ا أل ب ،أ ئ م م ن ال دن ب ال ذ ي عملثث ،و ص ح ك ك زأ ث ال بدري ن ا الل ه ح
م ن الدن ب ،ومحز ح ك بالدت ب إدا قثنزث به أ ظ ^ م ن الدن ب ،و حزب ك غش الدن ب إذا
1ĞafirSur. 40
Abdullah b. Abbâs 373
وحومحلف م ن الؤي ح إدا حر ك ت ستزب ابلق وأنث عأى،به هاثلث أعثنن؛ م ن الدن ب إدا
بدري ن ا ”كان دن ب آيوت عا قه الث ال م ءاتت ال ه الئة ثئ ا ز ياك الع في ج ت د ه ؤذه ا ب مال ه؟
، ئنز سنة،ئتعا ن به م ن ك ي ن على ظئ م يدروة غثة، ن دن ب أيوب عنته الث ال م أثت اİS"" 1إل م
ibn Abbâs der أكل: “Ey günah işleyen kişi! işlediğin bu günahın
akıbetinden yana sakınarak kendini güven içinde hissetme! Bir günaha sessiz
kalmak veya günahkârların peşinden gitmek, günahı işlemekten daha
büyüktür. Günah işlerken sağ ve sol omuzlarında bulunan meleklerden
utancının az olması yapacağın günahtan daha büyüktür. Allah'ın bundan
dolayı sana ne yapacağını umursamadan gülüyor olman da yaptığın
günahtan daha büyüktür. Günahı işlemiş olmana sevinmen de işlemiş
olduğun günahtan daha büyüktür. Gün؛ahı işleyememiş olmana üzülmen de
onu işlemiş olman durumunda gireceğin vebalden daha ağırdır. Günah
işlerken, Allah’ın seni görüyor olmasından dolayı içinde bir sıkıntının
olmaması, ama rüzgârın esip de perde açılır ve insanlar beni görür diye
.korku içinde olman işlediğin o günahtan daha büyüktür. Yazık sana! Hz
Eyyûb’un, Allah’ın bedenine hastalık vermesi ve mallarını yok etmesine
sebep olan günahı nedir bilir misin? Hz. Eyyûb’un tek suçu, miskin olan
,birinin uğradığı haksızlık karşısında yardım isteğine cevap vermemesi
miskine zulmeden adama iyiliği emretmemesi ve onu bu zulmünden
alıkoymamasıdır. Bundan dolayıdır ki Allah ona bu musibetleri vermiştir!”
و ح د قا، غذ أييي، عن إدريس ي زغ ب بن ث م، حدتثا أقو بكر بن عقا ش، مب ش ب ن آ د م
،£ خ ا؛ثن ا م وت ى بن أيي دار، حدتما موا ن ى عتد ائؤا ج ز،خ ا؛ثن ا عتذ الؤ ح م ن بن م هد ي
374 Abdullah b. Abbâs
، أن هزما عنذتا ب بغي شهم يخت ص مون أظغة٠٠ أ نمن اس عثا س: محا د، عن و ه ب بن ت م
م م شه ا ب قات،ب ي ش
ف دإ ج،بوا ه وزيرا به
ئثث ا اق ض إ ي أ م،غ د طا ؤس
أز ما:،3 مما، ئا نثت ي وا ل ه أؤ م ن ان س ب يلم ه م، انتسنوا لي أ ر م ح ز: لهب3 مما:ح ديثه
خ ر إدا ات ق اق وا ص دللف، وا م هلع ت ي ن ي، وائ كن ز ت ئلوبه م،محئا ش ئ ل ذللف محول ين
غز، غيباحما ل ون زالحمل، زال ي مبؤنلت ا ق ي د،يت كي و نلت ا حم ؛ال أثيب ال
قاتت وانص رمح ن عنه م هزج ع إ ر مجلس ه،ثف؛ثبلم مهت م ون ومشغ م ون و حل ون حائم ون
حيتن ا ي
١٠
olmalarına rağmen zalimlerden kabul ederlerdi. Onlar çok iyilik apm alarına
rağmen Allah yolunda çok görmezler, amellerin azma kanaat etmezler,
yaptıklarına güvenip de yeter demezler. Onları ne zaman nerede görsen;
dertli, endişeli, havf ve huşu içinde görürsün.”
ibn Abbâs bunları söyledikten sonra dönüp yerine gitti.
خ ا؛ثن ا أبو، حدق ا غلي بن عئد العزيز، ] خ ا؛ثن ا نل ث م بن أ ح م د٣٢ ه/ )" ل ا١١٨٢(
، سثب د بن ي م
عن م، ح د ش ب ك ر بن شه ا ب، م خد ظ عبد الثؤ ئ ذ ال ولي اأ?خ إل
و ل م: قالوا،" " ثزؤدت أن عند ي زي ال م ن أهل ا لم د ر محز ج أ ت رأشه:عن ابن عب ا س قات
ق ل م ه، ن قا هثاق وثة ح مزاء، " لأن الثث م ا ز حاس ل ؤ حا م ح ف وظ أ م ن دثؤ ت بماء: 3 محا
ث ال ت ماقة
و ث وم ئ ن و شئن فيه،ن ن ؛ل شن اؤ وا لأرض
و مص ة ظ ح، وكتابه ثوت،نوت
، " عق كبالنزايض: ش م ع ت ابن عثا س بموت: قات، عن أيي عال ب ا ل حن ج ي،ا ل حزاش ا ني
ب ث ة نا
وه و الملل ق م،ين ا عنده م ن حم ئ ن ب وابه إ ال أ حزه غئ ار يكنه
م د ق ثة و حرصا ف
- ص
İbn Abbâs der ki: “Farzları eda etmeye çalış. Allah’ın sana yüklediği
hakları da ifa et ve bunları ifada Allah’tan yardım dile. Zira Allah, kulunun
niyetinde samimi olduğunu ve sadece katındaki mükâfatları umduğunu
376 Abdullah b. Abbâs
ه م ن رزقه1 قص ة ال£ م ن ا ل حزا1 نإن جرغ فتن ا ول شئ، ^ دمن ال ى١ إل ن ص ر حتى يمح ه مح ه
" اخل ال ل
îbn Abbâs der ki: “Mümin olsun, günahkâr olsun Allah her kula helal bir
rızık takdir ve tayin etmiştir. Kişi bu rızık kendisine gelene kadar sabrederse
Allah rızkı ona gönderir. Ancak sabretmez de sıkıntıya düşerim korkusuyla
haram olan bir şeye el uzatırsa Allah kendisine takdir edilen o helal rızkı da
ondan keser.”
ه م أخيه ن ه ز؛ ز
تب ث ه ئ ور أ ي م ح ق ج
ماء ^ ن اش تث ا؟ى م: ة د، 4 ف مه نV
غش٩ : ينه م٤^ أؤ م ن، ^ د؛نالى إ؟ته فتأمو ل ا المح م نبع ده١ ث أ مبضة، 1مئ الددث
، عن عن مم ة ي مر قد، أئب ة
م ي حيى بن أييbuح د ح د ظ عؤن بن، ^ ١^ ^ ١ال ث ي ع
يحن ق نإ:ن ه و ي ■عقه قخزخ إلىمح ا ب ي؛ائؤ هو ج د ق ح ف ن وأس،زكا ذ محسئا إلى ا مرأته
ئ أC ب م أ ح ن ئ إليه ا، زنقته إلى ا مرأته، ت فأ خذه نحع أ ه في ت م ط3 ه ا، يذرى في ال م ح
ئه ل، ي ر كا ن ي حس ن وؤجلث الصنيع ه إلي ك، يا أر محال ن: ممل ن، ^ جاراثه ا٤^ ش ائن
ممام ت ع وزا، ثا ن فيه رأمس حلينة ل ه ، ف ذا القف طC ئ عم: ائتؤذع ك ق سا ؟ قال ئ
ibn Abbâs bildiriyor: Sizden öncekilerden kaderi inkâr eden bir adam
vardı ve bu kişi hanımına kötü davranan biriydi. (Bir gün) mezarlığa gidince
üzerine: “Yakılacak ve sonra rüzgârda savrulacak” yazan bir kafatası buldu.
Kafatasım alıp bir sepete koydu ve hanımına verdi. Sonra hanımına iyi
davranmaya başladı. Daha sonra sefere çıkınca, hanımının komşuları gelip:
“Ey falanm annesi! Kocan sana neden iyi davranıyordu? Giderken sana bir
şey bıraktı mı?” dediler. Kadın: “Evet. Şu sepeti bıraktı” dedi. Komşuları:
“Bu sepette beraber olduğu bir kadının kafası var” deyince kadın
kıskançlıkla sinirli bir şekilde kalkıp sepeti açtı. Sepette bir kafatası
olduğunu görünce komşüları: “Bu kafatasını ne yapacağını biliyor musun ey
falamn annesi? Sen bunu yak ve rüzgârda savur” dediler. Kadın da onların
dediği gibi yaptı. Adam seferden döndüğünde hanımının sinirli olduğunu
gördü ve: “Sepete ne oldu?” diye sordu. Hanımı kendisine olanları anlatınca
adam: “Allah’a iman ettim ve kadere inandım” deyip daha önceki
i n k â r ı n d a n döndü.
378 Abdullah b. Abbâs
،محق ا ن- بن وهث ا مC عن لمي بكر ال هذلي، خ ا؛ثن ا إشت ا ق ن ؛شي،إئ ن ا عيد ئ ذ عي ش
هن فيلي م كا ن يواريني، ا م حزمت العه ا، ال كثيرة دوابه ا، ال كثيزه ع صا ئ ه ا ال كثيرة
اه تجت، آثف ا الب ح ر ا لخنين ما ؤه: ق ات، دكئفث أؤاريلف عن الل ه محا ر ؟ ئأش اخل ح ر،ثؤ و بؤ
نال ي نا في، يا ف ذا: قث ات، مح أ جابهبإ ذن الل ه. رب ي ه د فيل ق م كا ن يزاويي م ن،جيثانة
ثا: ممات، 3 ؛ قأئى ان ياm ح صا ة ؤ ال دابة إ ال نبه ا ملل ق ث ز ه دكتف ن أؤاي؛ألف عن الل ه
ئأه ا م يتع ب د: ئأين قا د، والل ه نا فيغا ش ح صا ة ز ال ق اي إ ال ؤمللث ت وك ل به:ت ا لأ
قال ي ا ل ج
ibn Abbâs anlatıyor: Sizden önceki kavimlerin birinde bir adam vardı.
Seksen yıl Allah'a ibadet etti. Sonra bir hata işledi ve bundan korktu. Çöllere
gitti ve şöyle seslendi: “Ey kumları bol çöller, çalıları bol, vahşi hayvanı bol,
sıcağı bol çöller, beni Rabbimden saklayacak bir yerin var mı?” Çöller
Allah'ın izniyle dile gelip ona şöyle seslendi: “Ey seslenen ؛Vallahi, birer
meleğin görevli olmadığı ne bir bitki, ne de bir ağaç var. Ben seni Allah'tan
nasıl gi: eyim?
Adam denize gitti. Ona “Ey suyu aziz derya, balıkları bol deniz, beni
Rabbimden saklayacak bir yerin var mı?” diye seslendi. Deniz Allah'ın
izniyle dile gelip ona şöyle seslendi: “Ey adam! Vallahi, birer meleğin görevli
olmadıkları ne bir çakıl, ne de bir canlı var, ben seni Allah'tan nasıl
saklayayım?
Adam dağlara gitti. Dağlara “Ey gökleri delen dağlar, mağaraları bol
dağlar, beni Rabbimden saklayacak bir yeriniz var mı?” diye seslendi. Dağlar
Abdullah b. Abbâs 379
ona; “Vallahi bizde birer meleğin görevli olmadığı bir ne bir taş, ne de bir
mağara var, nereye saklayalım?” dediler.
Adam orada ibadet edip tövbesinin kabulünü istemeye başladı. Bu
şekilde ecel saati geldi çattı. Ağlayarak: “Ruhumu ruhlarla kabzet, cesedimi
de diğer cesetler gibi al, kıyamet gününde de beni diriltme” dedi.
> خ ا؛ثن ا عئد الل ه بن أ ح م د بن حنت ل؛، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك٣ ٢ ٧ ٨ [ -) ١ ١٨٨(
ب ا صال ح ئ
أ ح ر: ءيأل يع يي ابن علية ق ا ال1 ؤإن م، خ ا؛ثن ا أبو عتتذه الح داد،ح د ي ي أيي
قط أي محدة
Abdullah b. Ebî Muleyke bildiriyor: “îbn AbbâsJa Mekke’den Medine’ye
kadar yoldaşlık yaptım. Konakladığı zamanlarda gece yarısı kalkıp namaz
kılardı.” Ravi der ki: Eyyub, Abdullah’a: “ibn Abbâs’ın kıraati nasıldı?” diye
sorduğunda, Abdullah ifade etmek için: “ölüm sarhoşluğu gerçekten
gelir de: işte (ey insan) bu, senin öteden beri ka ؟t!ğ!n şeydir, denir”1
âyetini tertîl üzere ağlayıp hıçkırarak okudu.
اك م ث ه وة يثسم ق ق وت ئ ؟3 ظ ؟ي أ، م تن: ئ ا: أق ز ي د3 قا،" م في ئ
٠٠ " إثتب لعني أن الع ئ ذ يؤم ا لمثا ن ة فيئ ه و غلى ق يغ أ حثي منه غلى لت اته:قات
1KâfSur. 19
3 ة0 Abdullah b. Abbâs
îbn Abbâs der ki: “Muhtaç durumda olan Müslüman bir aileye bir ay
veya bir hafta veya Allah’ın dilediği bir süre boyunca yardımlarda
bulunmam, benim için ikinci bir haccı ifa etmemden daha sevimlidir. Allah
rızası için Müslüman kardeşime bir dânik (0,5gr) değerindeki tabağı hediye
etmem, benim için Allah yolunda bir dinar infak etmemden daha
sevimlidir ”
إ
ومة، أئ ث ئن ة محل بي: ومحآ لأ،ألح ذ ه إبلي س ثموضع ة غش عينيه ل د ثا ز1 ض ر ت
"مب ثذ ك
îbn Abbâs der ki: Dirhem ve dinar bastırıldığında, îblis alıp gözlerine
koydu ve şöyle dedi: “Sen kalbimin meyvesisin, gözümün nurusun. Seninle
isyan ettirir, seninle küfre sürüklerim ve seninle cehenneme götürürüm.
Âdemoğlunun sana tapması, dünya sevgisinin göstergesi olarak bana yeter.”
حدتن ا أث و، حدثن ا عل ي بن عتد العزيز، ا خ ا؛ثغ ا ئلبما ن بن أ ح م د٣٢٨/١ ل- ) ١ ١٩٢(
" * قات ابن عب ا س ؛. قات، ص أيي م و ك ه، عن ابن جري ح، ح د ظ نئ؛ا ن التؤري،ن ع م
Abdullah b. Abbâs 381
، ال باثا س مق ي " ال ذ ي ن: وت ا ا ق ت ئ ا ئ؟ محا د: ق ي، " و ب ئ القشث ام ث ، ذ ف ت الثا م ن
" ؤقث و ا ي م
،ي ي
عن ف،ئرر إ ئأ، خ ا؛ثغ ا، خ ا؛ثن ا أثونعت م، ^ ^ ١ نن ا ي ل، م ح م د بن إ1 •حدثت، ر ي،المص
غ د اقا س زما ن ي م ج محي ب عمو د افا س ح ر ال " يأت ي: ع ن عت د الل ه ها ت، غ ذ م جا ه د
Abdullah der ki: “öyle bir zaman gelecek ki, insanların akılları alınıp
semaya çıkarılacak. Zaman içinde akıllı bir kimse bulamayacaksın.”
هلم£إئنا بن إ ن خا ق حدثن ا ،ح الب بكو بن أثو حدق ا ] ٣٢٨/١ ل- ) ١١٩٤(
عن، عن أبج ه، حدثن ا شئث ا ن ؛ عن ابن طا وس، حدثن ا عباد بن ت وت ى، اء ؟ م ء/ ا ل م ب ي [ ا
أثا،عت ما ن- ز ال عأى مل ة: أنش عل ى مل ة عل ي؟ثم ن ت: قات لي معاوية٠' :ابن عثا س قا ل
"ه م غ ر ق زن و د
İbn Abbâs der ki: Muâviye bana “Sen Ali'nin tarafında mısın?” diye
sorunca, ona “Osmân'ın tarafında da değilim. Ben Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi
Ebû Recâ der ki: “ibn Abbâs'ın buradaki yeri (gözlerinin altı), gözyaşının
aktığı yerdi. Sanki eskimiş kayış gibiydi.”
382 Abdullah b. ez-Zübeyr
، نبئت أن طاؤق ا: قا د، عن آيوث الث ح ساتي، خ ا؛ثن ا إن ن ا ي ل بن إبزا من؛، حدبغي أيي
ك JJ ش1 ث ن غيص و1 من4الث ن أ ف دت شهئ اıs" خدا1 ظ تأي ق٠٠ :ء ن خ ول
ذوم حأ ن م ح ي أ ظ ث ا ا٩
Tâvus der لكل: “îbn Abbâs kadar Allah’ın buyruklarına hürmet eden birini
görmüş değilim. Vallahi ibn Abbâs’ı hatırladığım zaman kendimi tutmasam
ağlarım.”
مح الت م س ب ل م، محلما ؤضغ لثص أ ى عليه جاء طابت أبثتس ح ش ن ح د في أك ماته،بالع نات ف
Abdullah b. ez-Zübeyr
Onlardan biri de; hak üzere yürüyen, doğruyu söyleyen, peygamberlik
busesine mazhar olan, annesi ve babası yüzünden saygı duyulan.
وعتذ الل ه بن الوب ر حر جوا م ن ا ل م دينة، وعتد ا و خن ي بن أيي بكر،أبة عبد الل ه بن غتن
ثلث ا هدم معاويه م ك ه ثثث ا ه عتد الل ه س: 3 ثا،ع ا بدي ن لأئكئبؤ م ن سع ة ثويت بن معاويه
ب م دع ا، م ي ن ث م لم ي عبد الله بن عنز وعبد او ح ش ئ ذ أبي بكر قما وصا معه في
و ص ت ف ذا، اشتزلل ت ف ذ قي الؤ ج ق ن، ف ذا صنيعلف أن ث: ق ات لث، معاوية ابن ال ؤ م
ين
ف٠٠ : ق ات ابن ال ؤ م، قإئت ا أن ث سل ب ال ثخ ر ج من ج حي إ ال د ح ل ت في ا حن، ا ال م
“Bu senin işin. Bu iki adamı kandırdın ve bu olayı ortaya çıkardın. Sen bir
delikten çıkmadan başka bir deliğe giren bir tilkisin” dedi.
İbnu’z-Zübeyr ona şöyle cevap verdi: Ben bölücü değilim. Fakat iki kişiye
biat etmek istemem. İkinize söz ve güvenceler verdikten sonra hanginize
itaat edeyim? Hila£ete malik isen Yezid'e biat et, biz de seninle birlikte biat
edelim.”
Muâviye kendisine biat etmeyi reddettiklerinde ayağa kalkıp şöyle dedi:
“İnsanların anlattığı tuzakmış, o insanlardan hadisler almış ve yalan
olduğunu görmüştüm. Hâlbuki işitmişler, itaat etmişler ve halkın girdiği
barışa da girmişlerdi.”
حدثن ا، خ ا؛ثن ا أبو بكر بن أيي ع ا ص م، ] خ ا؛ثن ا عئد الل ه بن م ح م د٣٣١٨ )" ل١٢ ٠١(
سل ة م نفص ة1 ! ر قد تغشت بس٠٠ : ب ن ؛ ؤ م4İH كت ب ا؟ى عند،ويه1 أن يزيذ س مع، أييو
نإ ال، ث ن غ ذللف يزيد مح أقم م ال يوش بؤ إ ال نثث و ال، وأقلهن ق ت ن ة،طاعة يزيد بن معاوية
. ez-Zübeyrء Abdullah 385
ح ضتن م ك ه مما ثل به ا ابن الربتر وأ ح ن ق ائكئبث ،ب أ ب لعت نؤ ت يريد ثؤنري،ء قثث ا ن ا ث
يزيد دع ا موان بن ا لخكم إلى م س ه ،ث أ نا ث مروان هدع ا عئد المل ك إ ر م س ه ،س د
أا،تن ا إ :ي بثى ،قيث ك ^ ^ ٥لى ،م ا أ ج ث زحن ج ك ،له ا : 3إ 0فى ، ٤^ ١^ ، ^ ^ ١
أن أغ و ث ح ز !تى عأى أخز ط زي ث إثا أن ثئبنف فتقؤ يذب ك غ ش ،ؤا م 1أن م ث د
مح ش، :ظ بمئ ،إ؛يا ك أن مح ش حصلمه م ن د؛نلف مئأ خثب بف ،ق أ ودعه، 1
م ح م د عقه م ومع ه >ثت ما ن ،قأؤأل ا ال ؤل> ،ؤظ أبغ ث -م-حا ق ط ز ال أن نكون أن إ اال؛زاؤ،
ؤنئثا غش ا لأعه ا ب ثد م ى ءكلوةثثا ول ك ن غلى أقدا من ا معلن ا لأن ا: هوه مث هائ ما ؤهو م ولت
| جإأب ئ ك ر ن أ ث ة ا
خدتن ا ثئن تن،خ ه ع ئ ئ المحا زك ،لخد ه نل؛ن ا ذ ئ ] \ م م/ ت ا- ) ١٢٠٣(
:ل ث
م و ، لأثا ت بهذه ا قم ت د وهز ،ص زعتة ق
وصارم ال ئ ئ بؤ حميي
كميته١^ ١^ ق م، " ل ؤ م ح:واب وه و يرث حر ويق ول-ه م حتى يخر ج ه م م ن ا لأي ي حم د
حدثن ا أبومح ش ال وادعغء حدتن ا أ خ ن ذ، ] خ ا؛ثن ا أبو بك ر العللح ي٣٣٤/١ [ “) ١٢٠٨(
ل صؤاما ت "كن إن هوالل ه ،ث ز خ نل ق الثت " :ت مما ، عنه م ا ر ض ى الل ه ابن الربت ر ج ذ ع م ن
"وائ ا
لا ئ ن ا ذ
ك " :هاد ،س ق بن عم ن ض ،ع ا ص م أبو ح د تا ، ^ ١^ ١ ت ع يد بن أخنذ ح د قا
مج
ء وا ج د ب و م أ قل م دن° ه اك ن ا، مل طث ع ال م م نه م ب ك أ غ ن ى
املح ي ث ا بة غ ال م لآق
نإدا ،عتن طزهة ثرد ال ق لم ر ج ل ثذا : ك ئ ،ب قاه م في ليه
ثقل ز ت إ إدا د ك ئ ت بلعتهء
، حدق ا أبو العثا س القؤا ج، ا م أم ] حدثن ا أ خ ئ د سحم ئ د بنسن ا ن/ )“ [ ا١٢١ ٠(
بكر د
آل أ خا ش ها تا م ح ااتته شس ى فى ألحاس ي ن ل ه ؤ؛لل ه ،ء. ئالش- حا ك ة-ؤ ،ص فقه و ج دثة
ر " ز ال بم ت ن
ibn Ebî Muleyke der ki: ibn Abbâs'ın yanında İbnu’z-Zübeyr'den
bahsettim, ibn Abbâs şöyle dedi: “İslam'a çok bağlıydı, Kur'ân'ı çok okurdu.
Babası Zübeyr (b. el-Awâm). Annesi Esmâ, dedesi Ebû Bekr, halası Hatice,
ninesi Safiyye, teyzesi de Âişe. Vallahi ona duyduğum saygıyı, Ebû Bekir ve
Ömer'e duymadım.”
Abdullah . ez-Zübeyrء 390
: “Abdullah b. ez-Ziibeyr'den daha güzel namaz kılanلكل Amr b. Dînâr der
”hiçbir kimse görmedim .
ه د
م غ ن ب ن إبراهي م ، إ ش تا ق حدثنا أخنت، بن ا ن
من أ ب حدثنا ه ] ٣ ٣ [ /١ ( - ) ١٢ ١ ٤
zaman yere dikilmiş bir kemikلغاك 1ط Atâ der ki: “İbnü’z-Zübeyr namaz
”parçası gibi hareketsiz dururdu .
م حم د بن س حدثنا ال خ ن ع ا ص م، بن عل ي بن ئ خ ئ د حدثنا ] ٣ ٣ ٥ / ل ١ ( - ) ١ ٢ ١ ٥
أيي بغت أ ن نا ؤ عأى ت ن تل أثفا ال ع م ا ن ، ت م
ي ج عف ر ي أم -حال ح دمح ن ي ت : بال ا لم ه د ي ه ،
ث م ،ود و حمدث ا مه ذ ال م ئ ا ؤ م ،قال ئ' :اك ن ا:تن ا ؤ م تؤام ال ض ،ص ؤام البجاي،
٠
ج د ٠ خ نا ؛ ا ل م ن يش م ى : وكان
ح د تا أ ح م د ا شحا ى ، بن م حم د خا؛ثنا جثثه، بن حام د أبو ح د قا [ ا /ه م م ] ( - ) ١ ٢ ١ ٦
^ z bana ‘% n u ’z-Zübeyr ile ilgili؛ibn Ebî Muleyke der ki: Ömer b. Abdil
kalbinde bir şey var ^ 1?” deyince şöyle dedim: “Onu görseydin, onun gibi
”dua eden olmadığım görürdün .
حلرايي ،
حدثن ا احل ت ي ن بن حمم د ا عل ي ، بن م ح م د حدثن ا ( - ) ١٢١٧ل ] ٣٣٥/١
د: ها ابن م أتكه، ع ن ب ن الع ق ه ي د ، ب حبي ص عتا ده، بن رؤح ع ن ب شار، بن م ح م د حدثنا
فت ا '٠
ب ه أ م ،ويص ي خ يؤم الق ا ب ع ز ئ ؤ أ ي
" كا ذ اب ن ال ر م تواص ل ش م
İbn Ebî Müleyke bildiriyor: “İbnu’z-Zübeyr yedi gün üst üste oruç tutar,
”yedinci günü sabahı kalktığında da hepimizden daha dinç görünürdü.
ع ت د الل ه الممفجح، بن حدثنا أ م ح م د ت عد، أبو ب ن المزريا ن ت ع يد ح د قا أتام ه، أبو حدثنا
أىبع د ،قإ ثك م حمرم ،ءلتى بأ ح ت ن ن ي ة <تيئئف ا ط ،بأمح د ؛ ه زأش •كلته ،بم ؛:٥١
جا ء كا ذ ئم ن نفذه، يكرم أن ع أ ى ال ر نح ى ^ إ ز الل ه ؤف ودا ف ز اها ق م ن حمحم
392 Abdullah b. ez-Zübeyr
جئت مCن و ب٠٧١ ه ا-م تغفن ذ، ء)ده ا أ،هذه ^ ي١^!١ ،قل وي ، 4وال*يه الس
لا
،ت- ئأ قى ؤش اق، ون ظ ه رج،ي فر قي عير بمائ زال م يما ل زال ذي،م ن ا
٠٠ ثمما نأي ت يؤما ط ' كا ن أ ك مباكيا من يوم ئ ذ
حدثن ا، حدثن ا ا ل ح شث ن بن نقيا ن، ] حدثن ا أب و ع مرو بن ح م دا ن٣٣٦٨ ل-) ١٢١٩(
عن و ه ب بن، حدثن ا ماللث بن أن ي، حدثن ا عتد الل ه بن ا ل مب ا رك، حبي ب بن م وسى
إن ئفئ ا ل حى، الثن ا ا إل ما م "كا لق وق نا ئفئ فيه ا ح م ن إث ه ا، وذؤ ل ح ك م ال مهان،ال ثئ ن اؤ
" نإن ئفئ اناط د ع د ة جاءه أغث اث ا ط ل زئفئ عنده،عنده ح م ن إق ه و جاءه أغث ا ل حئ
غذ هث ا م بن، حدثن ا معاوية: 3 د ا، حدثن ا أ خ ن د بن عبد الل ه بن يوت س: مح ا د، ائ وادعي
ت " ما نأي ت حم ذ الثؤ بن ال زيريعطى ت ل م ه زب ال قف3 ه ا، عن وهب بن ك بما ن، م وه
نن ش
ح دثن ى م ح م د بن ا م: ها د، ا حدبن ا أثو بكر ال ق ي ى٣٣٦/١ ل- ) ١٢٢١(
غن ي ق ا م بن، حدثن ا أث و معاويه: ق ا لأ، خ ا؛ثن ا أ خ ن د بن عبد الل ه بن يونس: 3 د ا،ال زادعي
Vehb b. Keysân der ki: Şam halkı İbnu’z-Zübeyr'i iki kuşaklı diye
takılırlardı. Esmâ kendisine “Sana ل1 كkuşaklı, diye takılıyorlar. Aslında bir
kuşaktı, ikiye ayırdım. Biriyle Resûlullah'ın (sallallahu alayhi vESBİlem) azığım
bağladım, diğeriyle se^n kırbanı bağladım” dedi. Bundan sonra iki kuşaklı
diyene şöyle der oldu: “Kâbe'nin R^bbi'ne yemin olsun ki; bu şikâyetin ayıbı
sende görünüyor.”
ؤب م إدك م يؤم ا ل م ا م ة: قادت نث ا نزأث هذه ا اليه، عن ابن ا لر م، عئد ا ل ر ح م ن بن حا ط ب
أثكؤو علتثا ظ *ى ن بقن ا في ال د ي م ع، ل*•' يا رنوت الل ه£ قات \<ل،عند ندك م بخت ص مون^؛
ح
غذ ي ض بن عئد او ئ ن، م د بن غذ س،حدثنا محاذ،ح دت ي ر، قح م
: قا د ال ي ن، ق آ م ثزتئي ض المث ب ه : نث ا ن ز ك: قات،ي المحي: ض ا،ئن خا ض
Takrîb 3829
1 Zümer Sur. 31
2Tekâsür Sur. 8
SuffeEhli 395
SuffeEhli
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor لكل: Sahabenin bazı ileri gelenlerinden ve âbid
olanlarından bahsettik. Ayrıca ibadet ve zikirle meşhur olmuş, Allah'a ve
sevgisine âşık olmuş sahabi önderler ve liderlerden bahsettik. Onlar
ariflere ve âlimlere çığır açtılar. Dünyaya meftun olup ona ümit
bağlayanlara yol gösterici oldular.
Şimdi de Allah'ın yardımıyla Ehl-i Suffe'den, onların ahlâkından,
hallerinden bahsedip, meşhur isnadlarda ve olaylarda adı geçenlerin
isimlerini sıralayacağız. Allah onları merkezden taşralara serpiştirip
fitnelerden ve zorunluluklardan korumuştur. Yukarıda hhsettiklerim izi
arif ve âlimlere örnek kıldığı gibi, onları da fakir ve kimsesizlere örnek
kılmıştır. Onlar bir ailenin yanında veya mal mülk içinde yaşayamazlar.
Hiçbir ticaret veya durum Allah'ın zikrinden alıkoyamaz. Dünyada
kaybettikleri hiçbir şeye üzülmezler. Âhirete fayda sağlamayan hiçbir şeye
sevinmezler. Sevinçleri Mabudları ve Sultanları için, hüzünleri ise
kaçırdıkları ibadet ve zikir sevaplarıydı. Onlar ticaret ve alışverişin
Allah'ın zikrinden alıkoymadığı adamlardı. Kaçırdıkları hiçbir şeye
üzülmezlerdi. Kazandıkları hiçbir şeye sevinmezlerdi. Sultanları, şımarıp
aşırıya kaçmasınlar diye, onları dünya zevklerinden ve dünyada rahat
etmekten korumuştur. Geçmişte yola çıkıp dağılmaya üzülmeyi, soy sop
ve paraya sevinmeyi reddettiler.
Takrîb 2513, Takrîb 2512
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor ki: Allah dünyayı onlardan uzaklaştırdı.
Şımarmaktan korumak için elinde tutup onlara vermedi. Onun
himayesinde ağırlıklardan muhafaza edilmiş ve meşguliyetten korunmuş
oldular. Mal mülk onları zelil etmemiş, iniş çıkışları da olmamıştır.
Takrîb 4064, Takrîb 3616
ثا
خدت، خدقا ا لخثئ ئ ن فا د، 0 ] خد قا أثو ع م ئ خ ن دا١٢٣٠[ -) ١٢٢٩(
Takrîb 1809
حدثن ا أ ر حم د، خدئن ا ب ي تن ث و ت ى،س د بن ا ل خم ا خدقا١٢٣٢ [ -) ١٢٣١(
إدا ص ر بالناس يخر رجالط م ن قا مته م في. ' " جا ن رشوت ال م. ثق وب،ال ه بن م ح د-ثص
ان هؤ الء:،^ ١^ ٧١ خ ر م وت، ” وه م أ ص حا ث ا ل صم ة، صال تهز ين ا ب هو م ن الح صا ص ة
Fadâle b. Ubeyd der ki: “Resûlullah (sallallahü aleyhi vesellem) insanlara namaz
kıldırdığında bazı adamlar ihtiyaç içinde olmalarından dolayı
kıyamlarından, düşer gibi secdeye kapanırlardı. Bunlar Ashab-1 Suffe idi.”
Öyle ki, bazı insanlar “Bunlar delidir” derdi.
Takrîb 3866, Takrîh . 867■ ؟Takrîb 3826, Takrîb 3827
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor ki: Suffe sakinlerinin sayısı, zamana ve
durumlara göre değişirdi. Bazen oradan ayrılan garipler ve eksilen sakinler
olurdu ve sayılarının azaldığı olur, bazen de oranın müdavimleri toplanır,
gruplar katılır ve çoğaldıkları olurdu. Ancak görünen halleri ve
haklarındaki bilgi; fakirliğe yenik düşmüş olmaları, aza kanaat edip tercih
etmeleridir. Hiçbir zaman aynı anda iki gömlekleri ve iki tür yemekleri
olmamıştır. Bunun delili de şudur:
Takrîb 581, Takrîb 3868, Takrîb 4065, Takrîb 2567-2568
جل و ع
به مصح ه من ا ه ت م ي د منجح ر ع ز بل " م ر ئ أ حصا ب الصم ة
Enes ط. Mâlik der ki: “Bir gün Ebû Talha çıkageldi, o sırada Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) Ashâb-1 SufFe'yi okutuyordu. Karnına açlığa dayanmasına
yardımcı olması için bir taş parçası (bağlıydı).”
îşleri piçleri Kur'ân'ı anlamak ve öğrenmekti. Bütün uğraşları
okuyarak terennüm edip tekrarlamalarıydı.
Takrîb 4059, Takrîb 4115
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor لكل: Fakirliği bizzat yaşayan sahabeler ve
kıyamet gününe kadar onlara tabi olanlar emareleridir. Sıdk ve doğruluk
alâmetleri meşhurdur. Yürekleri hakkı müşahede ile mamurdur. Çünkü
hakikat onların şahidi ve siyasetleridir. Resûl (sallallahu aleyhi vesellem) onların
temsilcileri ve öğretmenleridir.
Bu yüzden, dünyadan ve aldatmacasından yüz çeviren, ukbaya ve
mutluluğuna yönelen, zail ve sıkıcı şeylerden bıkan, süsleri ve eğlenceleri
terk eden. Bir ve Bakinin sanatını müşahede eden İtişinin, aynca âhiretten
ve güzelliklerden, sonsuz mekânın çekiciliğinden, misafirliğin
yaklaşmasının güzelliğinden ve Mabud'u seyretme lezzetinden yayılan
güzel kokuları koklayan kişinin, Mabud'un verdiği fakirlil<ten razı olması,
elinden aldığına razı olması, emrettiğine koşan, vicdanına dikkat eden biri
olması gerekir. ء
Böylece temiz olanların arasına, zayıf ve E şkinlerin zümresine
girebilir, velilerin ve salihlerin özelliklerine yaklaşabilir. ٠ zaman
birbirine karışmamış olanların içine karışmaktan faydalanır. Vaktini
bozgunculara teslim etmekten kurtarır ve her haliyle peygamberler ve
temsilcilerin Efendisi'ne ittiba ederek Rabbu'l-Âlemîn'in ibadetiyle meşgul
olur.
398 SuffeEhli
Takrîb 1082
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor لكل: Onlar Suffe’ye yerleşip kederden arındılar,
tozlardan temizlendiler, nefislerin ve insanların etkilerinden muhafaza
edildiler. Onlar için hazırlanan “iyiler” zümresine yerleştirildiler, ardından
Naim bahçelerinde misafir edildiler ve Tesnim'in özünden içirildiler.
حدت ا عتد الل ه بن أ ح م د بن، ا حدثن ا أ ح م د بن جعف ر بن ح م دا ن٣٤٣/١ ل- ) ١٢٤٦(
غ ذ، غذ إشن ا عيد، طءتثا عنزان تق م حثه، م ء الل ه ئ حدتثا ئ خ ث ذ ئ،م
، ، هو أئرمح ن ف زا ب أ ه ل ا ل جنة للمن ه بي ن ضن: محا د، ^ ؤ ومزا ج ة م ن ئتني م٠٠ ; أيي صال ح
نا أ ح ذ ت ال قيوف ئ م ن: ق ا را، نب ال ل، وصهن ب، أن أبا ن فان ن رب طن ا ن،بن ع م رو
1MutaffifmSur. 27
SuffeEhli 399
cJ ؛fT وال ذ ي مس ي بقده أ ئ، خلللف أغصس هز، " يا \ل\ بكر: ممات،محأختزه بال ذ ي قالوا
"Allah bu ilimle kavimler yüceltir; onları, رر'ء/// ظçığır açan, hikâyeleri anlatılan,
amellerine gıpta edilen; meleklerin dostluklarına rağbet ettiği ve kanatlarıyla
okşadığı liderler haline getirir."
Takrîb3535
، حدثن ا عتد الل ه بن م ح م د بن شؤار، ] حدثتا أبو م ح م د بن حثا ن٣ ٤ ٧ ٨ [ “) ١٢٥٥(
ص، عن ؤا؛مي ا العمالي أيي ح مزه، حدثن ا ئ خ ئ د بن مروان،خ ا؛ثن ا أبو ه ال ل ا لأقعر ي
Esmâ' b. Hârîse
Hind'in kardeşi Esmâ' b. Hârise. Ebû Hureyre şöyle derdi: Ben, Esmâ'
ve Hind'i sadece Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi vesellem) hizmetçileri olarak bilirim,
çünkü devamlı yanında kalır ve ona hizmet ederlerdi.
Müteahhirin âlimler, Esmâ'yı Ehl-i Suffe'den kabul ederler.
1 Furkân Sur. 75
SuffeEhli 401
:د ها ، اق ع و ي محم د بن ع ئ د الل ؤ ثنا ، يوشمح ن ا ل ص ز ص ر ي بن م ح م د بن أخند ح د قا
Ağarru'l-Mâzenı
Saydığı isimlerden biri de Ağarru'l-Müzenî. Ehl-i Suffe'den olduğu
isnad olmadan Mûsa b. Ukbe'ye dayandırmıştır.
Takrîb 3739, Takrîb 3738
Berâ' b. Mâlik
Berâ' b. Mâlik el-Ensârîj Enes b. M âlikin kardeşidir. Muhammed b.
ishâk'tan nakledildiğine göre o da Ehl-i Suffe'dendir. Fakat İbn îshâk
402 SuffeEhli
Sevbân
Resûlullah'ın ($وامح1 ال ل لخاaleyhi vesellem) azadlı kölesi Sevbân'ı da zikredip, Amr b.
Ali’ye dayandırarak Ehl-i Suffe'den saymıştır. Sevbân'm, başı dik, iffetli,
vefalı ve nazik biri olduğunu daha önce anlatmıştık.
Takrîb 2478, Takrîb 1388
Sabit b. ed-Dahhâk
Sâbit b. Dahhâk el-Ensârî Ebû Zeyd el-Eşhelî'yi de zikredip Ehl-i
Suffe'den saymıştır. Kendisi Ehl-i Suffe'dendir. Ağaç altında biat eden yerli
Ensârî olup, herhangi bir Ehl-i Suffe mensubu değildir.
حدثعا م ح م د بن عئ ما ن بن، ] حدثن ا م ح ن د بن أ ح م د بن ا لح س ن١٢٦٩[ ") ١٢٦٨(
] ؟ م م/ " م ن مح ذ ف موث بك مر ئهو"كثئنه " ل ا . م ؤأن زنوت، ال س جر؛ة
Takrîb 2021
Suffe Ehli 403
Sabit h. Vedîa
Sâbit b. Vedîa el-Ensârî'yi saymış ve Ehl-i Suffe'ye nisbet etmiştir. Oysa
Suffe'de değil Kûfe'de yaşamıştır. O ndan şu hadis nakledilmiştir:
Takrîb 1822
Sakîf b. Amr
Sakîf b. Amr b. Şumayt el-Esedî adını da zikretmiştir. Kendisi Umeyye
Oğullarının himayesinde birisi olup Hayber'de şehid edilmiştir. Halife b.
Hayyât'tan nakille Ehl-i Suffe'ye mensub olduğunu söylemiştir.
Cerhed b. Huvcylîd
Cerhed b. Huveylid'i sayar, onun İbn Ruzâh el-Eslemî olarak vermiştir.
Uzaktan gelip Suffe'de ikam et etmiş ve Hudeybiye'de bulunm uştur.
Hudeybiye’de bulunm uştur.
404 Suffe Ehli
Cuayl b. Surâka
Cuayl b. Surâka ed-Damrî yi Suffe sakinlerinden sayar.
Takrîb 3452, Taknb 3453
Câriye b. Humeyl
Ehl-i Suffe'den saydığı bir diğer isim; Câriye b. Humeyl b. Şebbe b.
Kurt. D ârekutnî'den nakille, İbn Cerîr'in Câriye’yi Suffe ahalisinden
saydığını zikreder.
Huzeyfe b. el-Yemân
Huzeyfe b. el-Yemân'ın bir süre Ehl-i Suffe'ye karıştığını söyleyip,
M uhacirlerden onu ve babasını sayar. Resûlullah’m (sallallahu aleyhi vesellem) hicret
ile nusret arasında seçim yapmasını istemiş, kendisi de Ensar'dan olmayı
tercih etmiş, bu yüzden onlardan sayılmıştır.
İlk tabakada ondan ve hayatından bahsetmiştik. Kendisi fitneleri ve
musibetleri bilen, kendini ilim ve ibadete adamış, dünya nim etlerinden
uzak durmuş birisidir. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Ahzâb günü tek başına
askeri birlik olarak göndermiş, soğuk ve rüzgârlı bir gecede görevini ifa
ettikten sonra abasını ona giydirmiştir.
Takrîb 2390, Takrîb 1488
Habîb b. Zeyd
Habîb b. Zeyd b. Asım el-Ensârî el-Ezdî, Neccâr oğullarmdandır. Ehl-i
Suffe'ye m ensub olduğunu söyler, ama yanılmıştır, çünkü Habîb, Akabe
ehlindendir.
Suffe Ehli 405
، ٠' أ ش ح ال " :ء ؟ محق ون زشوأل م أ م م ه د: محق ون، ٠٠ " محي:م ؟ فق و ل ننول؛
حدثما م ح م د ى،بن ا ل ح شن ب جزاعأش م ن طئغة ومحرتة حدق ام حبي لبه ا ا ل م ديثه
" ب ه ذا
^seylem etu'l-K ezzâb onu esir alıp “M uhamm ed'in Allah’ın elçisi
olduğuna şahidik ediyor musun?” dediğinde “Evet” diyordu. Müseyleme
“Benim Allah'ın elçisi olduğuma şahidik ediyor musun?” dediğinde ise
“Duymuyorum” diyordu. Müseylime onu kesip biçti. (Karısı) ü m m ü
H abîb'in adı Nuseybe olup Akabe ehlinden idi. Ebû Bekr’in halifeliği
döneminde Müslüman ordularıyla birlikte Müseyleme'ye karşı savaşa gitti.
Bizzat savaşa katıldı, Müseylime ölünee de Medine'ye döndü, üzerinde kılıç
ve mızrak darbelerinden dolayı yaraları vardı.
Bu bilgileri îbn ishâk vermiştir.
Harise b. en-Nu'mân
Ebû Abdirrahman en-Nesâî'ye dayanarak, Hârise b. en-Nu’m ân el-
Ensârî en-Neccârî'yi de Ehl-i Suffe'den saymıştır. Kendisi Bedir ehlinden
idi, Huneyn Günü yerinde durup kaçmayan seksen kişiden biriydi.
Ö m rünün son yıllarında gözlerinden rahatsızlanmıştır.
Takrîb 3466, Takrîb 1438
Hâzım b. Harmale
Haşan b. Süfyân'a dayanarak Hâzım b. Harmale'yi Ehl-i Suffe'den
saymıştır.
406 Sujfe Ehli
Takrîb 4146
Haccâc b. Amr
Haccâc b. Amr el-Eslemî’yi Ehl-i Suffe'den saymış, Ebû Abdillah el-
Hâfiz'a dayandırdığı bu görüş düşük bir ihtimaldir. Çünkü Haccâc el-
Eslemî, Haccâc b. Mâlik ve Haccâc b. Haccâc'm babasıdır. Haccâc b. Amr
ise, el-Mâzinî el-Ensârî’dir. Her İlcisinin de Ehl-i Suffe'yle ilgili bir bilgisi
nakledilmemiştir. Şu hadis ondan aktarılmıştır:
Takrîb 1676
Hakem b. Umayr
Hakem b. Umayr'ı da zikredip Ehl-i Suffe'den saymıştır. Kendisi Şam'da
yaşamıştır.
Harmale
Halîfe b. Hayyât'a dayanarak Harmale b. îyâs'ı Ehl-i Suffe'den saymıştır.
Harmale b. Abdillah el-Anberî olduğunu söyleyenler vardır.
SuffeEhli 407
Habbâb b. el-Erct
Habbâb b. Eret'i Kürdûs'e dayanarak Ehl-i Suffe'den saymıştır, ilk
muhacirlerden bitiydi. Daha önce ondan bahsetmiştik, işkence görenlerden
biriydi, ayrıca Bedir'e ve diğer savaşlara katılmıştı.
، وذوق ا نب ع ت: مح ا د، عن أييو، حدثن ا م ح م د بن قصئ ل، ح د ق ي أبو بك ر،ش فئت ه
" وكا ن لت ن د س ا إل ن ال م، ”كا ن غثا ي سر ا لأرت أشليي ش اؤسئ مس ة٠٠ : م ولت
Kürdûs der ki: “Habbâb b. el-Eret, Müslüman olan ilk altı kişinin
altıncısıydı ve İslam'ın altıda biri onundur.”
Huneys b. Huzâfe
Huneys b. Huzâfe es-Sehmî'yi Ehl-i Suffe'de saymıştır. Bunu Ebû Tâlib
el-Hâfiz ve Muhammed b. İshâk b. Yesâr'a dayandırır. Huneys ilk
Muhâcirlerdendir. Eşi, Habeşistan muhacirlerinden Hafsa binti Ömer’dir.
Kendisi Bedir'de savaşmış, İslam'ın ilk döneminde Medine'de vefat
408 Suffe Ehli
etmiştir. Hafsa ondan dul kalınca Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kendisiyle
evlenmiştir.
Takrîb 102
Huraym b. Fâtîk
Huraym b. Fâtik de Ahmed b. Süleymân el-Mervezî'ye dayanarak Ehl-i
Suffe'den sayılmıştır. Huraym, Bedir'de savaşmıştır. Irak taşlıklarında gece
vakti gaibten bir ses duyan kişidir. Duyduğu ses kendisine; “Sana yazıklar
olsun, celal, şeref, beka ve üstünlük sahibi, Allah'a sığın; Enfal âyetlerini
oku, Allah'ı tevhid et ve hiçbir şeyi umursama” diyordu. Hemen Medine'ye
gitmek için yola koyuldu. Geldiğinde Resûlullah'ı (sallallahu aleyhi vesellem)
minberde hutbe verirken gördü. Müslüman oldu ve Bedir'e iştirak etti.
Rivâyet ettiği hadislerden biri şudur:
Takrîb 4501
Huraym b. Evs
Huraym b. Evs et-Tâî’yi Ehl-i Suffe'den saymıştır. Bunu Ebu'l-Hasan Ali
ed-Dârekutnî'ye dayandırır. Huraym, Muhâcirlerdendir. Resûlullah (sallallahu
aleyhi vesellem), ashâbma, Hîre'nin kendisine verildiğini ve Bukayle'nin kızı
Şeyma'yı kara bir örtüye bürünmüş, boz bir katırın üstünde gördüğünü
Suffe Ehli 409
Hubeyb b. Yesâf
Hubeyb b. Yesâf b. Utbe Ebû Abdirrahman'ı, Ebû Abdillah Hâfız en-
Nîsâbûrî'ye dayanarak Ehl-i Suffe'den saymıştır. Ebû Bekr b. Ebî Dâvud'a
dayanarak da Bedir ehlinden olduğunu söylemiştir.
Takrîb 4457
Dukeyn b. Saıd
Dukeyn b. Saîd el-Müzenî'yi de Ehl-i Suffe'den kabul eder. Kûfe'de
yaşamış ve Resûlullah'a (sallallahu aleyhi vesellem) dört yüz kişiyle gelmişti. Ondan
yemek istediklerinde de yemek yedirip azıklarını vermişti. Şeyh (Ebû
Nuaym) diyor ki: Onun Suffe'de gelip yerleşmesiyle ilgili sağlam bir
kaynak bilmiyorum.
Takrîb 3102
410 Suffe Ehli
Abdullah Zu'l-Bîcâdeyn
Abdullah Zu'l-Bicâdeyn'i de Ali b. el-Medînî'ye dayanarak Ehl-i
Suffe'den saymıştır. ilk Muhâcirler bölümünde bahsi geçmişti. Zu'l-
Bicâdeyn isminin verilmesi ^öyleydi:
Abdullah Zulbicâdeyn, amcasının himayesinde bir yetimdi. Amcası ona
her türlü ا سعللda yapardı. Ancak Müslüman olunca amcası üzerindeki
giysiler dâhil neyi varsa hepsini aldı. Abdullah yine de İslam’dan dönmedi.
Bunun üzerine annesi ona bir aba verdi. Abdullah bunu ikiye bölüp yarısını
belden aşağısına izar, diğer yansım da belden yukarısına ridâ yaptı.
Ardından Peygamberimizin (sallallahu aleyhi vesellem) yanına girdi. Hz. Peygamber
(sallallahu aleyhi vesellam) ona: "Adın net" diye sorunca, Abdullah: “Abduluzza”
karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Hayır! Sen
(artık) Abdullah Zulbicâdeyn'sin (iki abalı)!" buyurdu. Abdullah, Tebûk
seferi sırasında vefat etti. Resûlullah (sallallahu aleyhi veselİEm) bizzat mezarına inerek
onu defnetti.
Ebû Rezîn
Ebû Rezîn’i aşağıdaki rivayete dayanarak Ehl-i Suffe’den saymıştır:
يا أثا وزين ادا " كا ب د اثاسئ قت ا م ا لأي ل ن م ي ا ؛ ال نه ا ر ئ ك ا ب د أ ن ث.مح ث حالي ا م ح ال ة ا ل ح لوة
با.أ
ق ج، قأئذ غ ر أذال١يفون تث مغل أبوي^ ه؛وأ ن ي ت وأق محو ؛
Ebû Seleme b. Abdirrahman, babasından bildiriyor: Resûlullah (sallallahu
Suffe ehlinden olan Ebû Rezîn denilen bir ldşiye şöyle buyurdu:
aleyhi vesellem)
"Ey Ebû Rezîn! Yalnız kalınca, dilini Allah'ı zikretmek için hareket ettir. Rabbini
zikrettiğin müddetçe namazdaymış gibi sevap alırsın. Açıktan yaptığın zikir için
açıktan kılınan namaz, gizli yaptığın zikir için ise gizlice kıldığın namaz sevabı.
Ey Ebû Rezîn! insanlar gece kıyamı, gündüz orucu için zorluklara katlanırken
sen Müslümanlara nasihat etme zorluğuna katlan. Ey Ebû Rezîn! İnsanlarAllah
için cihada çıkarken sen de onlar gibi sevap almak istersen mescide devam et ve
ezan oku. Bunun karşılığı da ücret alma."'
Takrîb 4100
Zeyd b. el-Hattâb
Ebû Abdillah el-Hâfız'a dayanarak Zeyd b. el-Hattâb'ı Ehl-i Suffe'den
saymıştır. Zeyd, Müseyleme'yle yapılan savaşta şehid olmuştu. Bedir'de
savaşmıştır. Ebû Abdirrahman künyesiyle bilinir.
Nâfı'nin İbn Ömer'den naklettiğine göre: Uhud günü Ömer , kardeşi
Zeyd'e “Benim zırhımı al” demişti. Zeyd “Ben de senin gibi şehid olmak
istiyorum” deyince ikisin de zırhı bıraktılar.
Takrîb 1836
Selmân el-Fârisî
Selmân-ı Fârisi’yi de Ehl-i Suffe'den sayar. Onun hayatından, seçkin
kişiliğinden ve ilk gariplerden olduğundan daha önce bahsetmiştik.
412 Suffe Ehli
Saîd b. Âmir
Saîd b. Âmir b. Cüzeym el-Cumahî'yi Vâkıdî’ye dayanarak Ehl-i
Suffe'den saymıştır. Medine'de bir evi olduğuna dair bilgisi olmadığını
ifade eder. Ondan, dünyadan uzak duran hayat tarzından ve Muhâcirler
içinde fakirliği tercih etmesinden bahsetmiştik.
Sa'd b. Mâlik
Sa'd b. Mâlik Ebû Saîd el-Hudrî'yi Kâsım b. Selâm'a dayanarak Ehl-i
Suffe'den saymıştır. Hayat tarzı Ehl-i Suffe'ninkine yakındır. Ensârî olsa da
metanet, sabır ve iffetli yaşamak için fakirliği tercih etmesine bakarak böyle
düşünmüştür.
Takrîb 3148-a
Sâlîm b. Umeyr
Ebû Abdillah'a dayanarak Sâlim b. Umeyr'i Ehl-i Suffe'den saymıştır.
Kendisi Bedirde savaşmıştır. Evs'ten; Salebe b. Amr b. Avf
oğullarmdandır. Tövbe edenlerden birisiydi; “Gözlerinden yaşlar aka
aka ...”2 âyeti onun ve arkadaşlarının hakkında nazil olmuştu.
Takrîb 2470
sâib b. Hallâd
Ebû Abdillah el-Hâfız'a dayanarak Sâib b. Hallâd'ı Ehl-i Suffe'den
saymıştır.
Takrîb 1761
Suheyb b. Sinan
Ebû Hureyre'ye dayanarak Suheyb b. Sinân'ı Ehl-i Suffe'den saymıştır.
İlk Müslümanlar bölümünde ondan bahsetmiştik.
Takrîb 4179
Safvân b. Beydâ
Ebû Abdillah el-Hâfız'a dayanarak Safvân b. Beydâ'yı Ehl-i Suffe'den
saymıştır. Fihr oğullarından biridir. Bedir'de savaşmıştır. Resûlullah (sallallahü
aleyhi vesellem) onu, Abdullah b. Cahş müfrezesinde görevlendirdi. “İman
SujfeEhli 415
Tufâvîed'Devsî
Tufâvl ed-Devsî'yi Ebû Nadra'ya dayanarak Ehl-i Suffe'den sayar.
Takrîb 1201
Abdullah b. Mes'ûd
Abdullah b. Mes'ûd'u Yahyâ b. Maîn'e dayanarak Ehl-i Suffe'den
saymıştır. İlk Muhâcirler tabakası bahsinde onu, hayatını ve bazı sözlerini
aktarmıştık. Kur'ân ve hadise özel ilgisinden dolayı; özel konuları özenle
konuşanların efendisiydi. Resûlullah'm (sallallahu aleyhi vesellem) ashabı içinde
Ebû Hureyre
Abdi Şems veya Abdurrahman b. Sahr Ebû Harira ed-Devsî. Kendisi
Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) hayatı boyunca, hiç ayrılmadan Suffe'de
yaşayıp yerleşenlerin en meşhuru idi. Suffe'de yaşayan yerli ve yabancı
sakinleri en iyi bilen İtişiydi. ResûluJlah (sallallahu aleyhi vesEİlem) Ehl-i Suffe'yi
getirilen bir yemek için toplamak istediğinde Ebû Hureyre'yi
görevlendirirdi. Çünkü onları en iyi tanıyan, yerlerini bilen ve
durumlarından haberdar olan kişi oydu. Fakir ve miskinlerin içinde en çok
tanınan İtişiydi. Koyu gölgelere uzanıncaya kadar şiddetli fakirliğe
sabretti. Bahçelerle uğraşmaktan, suyollarının peşinde koşmaktan,
zenginlerle ve tüccarlarla dostluk etmekten uzak kalmıştır. Mabud'un
sunacağı nimetlerden faydalanmayı gözetleyip sınırlı ve biteni terk
etmiştir. Yumuşak ve ipek kumaşları giymekten kaçındı, karşılığında; her
şeyden haberdar olanın hikmetlerine kavuşmuştur.
Takrîb 3616, Takrîb 3617, Takrîb 3618, Takrîb 3619, Takrîb 3620,
Takrîb 3621, Takrîb 3622; Takrîb 3623, Takrîb 3624, Takrîb 3625, Takrîb
3626
، حدق ا عثد الل ه بن أ ح م د بن حنث ل، ] ح دق ا أبو بكو بن مال ك٣ ٨ م/ ل ا-) ١٣٤٧(
ثا
كا ن ل: قا د، ت ل م
عن عت ما ن تن مس، حدثن ا م ن م، حدثنا م ح م د بن يش ر،ح د ب ي أيي
، دت ث نج ي ه، " غ الم" عثأا ل ز بم أ ال م: قات، محا ذ إذا ش م غ ي،ن ؤ ر ي م أثا ئز لآ
Osmân b. Müslim der ki: Ebû Hureyre'ye çok yakın bir azadlı kölemiz
vardı. Ona selam verdiğinde şöyle derdi: “Allah'ın selamı ve rahmeti üzerine
yağsın. Hep seri oldun. Allah seni sevmeyenin malını çoğalttı.”
Ebû Hureyre 417
الرواق ،غذ معمر ،عن أيوب ،و حدق ا أبو م ح م د يخ حثانء ،خ ا؛ثن ا ا لمنيا بي ،حدق ا قس ه
ئ زي ر ه ، أثا خ ث د ب ن س ري ن ،أ ن م ضر غ ذ أث و ب ي ،ظ : 3 خث ا ذ ب ن وي د ، حد ثا ب ن سع ي د ،
كا ن مولت البس ه " :ال ثتس ي ، ، ^ ^ ١ء إدي أ غ ث ى عق ك ال 1ه ب " ،ززاة بق ر بن بكر،
حدق ا ا ل ح م ئد ي ،حدثن ا ن م ا ن بن عيثثه ،مح ا د :ش م ع ت ابن طا وس ،ثئأو ل :ت ب غ ت أ ي،
م ح م د بن ب ي ن ،عن أيي هريره " ،أن ع من بن ا ل ح طا ب رضى الئت غثة دع ا ه كنتعمل ه،
ؤأئا أبو،الثؤ نب ي الئؤ ابن ثب ي يوئفن: ممات أثو هتيزه،الث ال م عليه م ا يئق و ث س يونفن
أ خ ش ى أ ن أقأول: أئ الحم ك ح ن ئ ا ؟ حمالأ: ع م3 مما، س نحم
ق أ خ ق ى ث الثا وا،ن أنث ه هزيزه
،حئت ل بن بن أ ح م د ع د الل ه حدثتا ،م ا ل ك ئي بكر y \ ( حدثنا ء٣ ٨ ١ / ١ و - ) ١ ٣ ٥ ٦
[T'Ay/> ] " ا لخثزم ي الئثاؤ: ؟ قات8 ن ا ذا يا أبا ي ق:أذ حمز غ د ص ةبا رذة؟ قالوا
Ebû Hureyre: “Size serin bir ganimeti söyleyeyim mi?” diye sorunca,
yanındakiler: “Ey Ebû Hureyre! Nedir bu?” dediler. Ebû Hureyre de: “Kışın
tutulan oruçtur” karşılığını verdi.
،ث ر و خ بن عبا م س حدثنا ،زيد بن خ ئا د حدثنا ، ج تا ب بن عتثد ن م حثد ح د قا ،نشته
ن ي :ك ل ه ق ، قا ل س غ ئزيزة أي مح ث ف غ :ب و لأ
م ،؛ققزؤ ن1 ■عتئ أي ت ش م ع : 3 ها
Abbâs b. Ferrûh der ki: Ebû Osmân en-Nehdî’nin şöyle dediğini işittim:
“Ebû Hureyre’yi yedi gece yanımda ağırladım. Ona: “Ey Ebû Hureyre!
EbûHureyre 419
ه رئره ،أثت كا ن وأ ص حابه ،كان وا إدا ض ات وا قثدوا في المست ج د ،زقالوا " :تتلهن صثائئا ٠٠
( ] ٣٨٢/١ [ ") ١٣٦٠حدق ا حبي ب بن ا لخثن ،حدق ا أب و مست ل م ال ك ش ي ،ح دق ا أبو
غا م م ،عن ابن أيي ذئ ب ،غن ■عث ما ن بنئ جي ح ،عن سع ي د بن ا شث ئ ب ،قات :نأي ت أثا
هزيزه ي طو ف ب1لق وق ئ إ يأتي أغلت ،نم ون ٦' :ف د عنذ م ي ن ف يغ " ،ه إ 0قالو : 1ال ،
ءاد :ا م ه ن ي ص ا ث أ | ا
Saîd b. el-Müseyyeb der ki: Ebû Hureyre çarşıda dolaştıktan sonra eve
gelir ve: “Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sorardı. “Yok” karşılığını
verirlerse: “Zaten oruçluyum” derdi.
حس د ،ح د ش أيي ،ح د ظ أب و عتئده ا لخدائ ،ح د ظ عتت 1ن ٣^ ^ ١أبو ط نة ،حدثن 1مشد
Ferkad es-Sebahî der ki: Ebû Hureyre Kâbe’yi tavaf eder bir yandan da
şöyle derdi: “Midemden dolayı yazık bana! Doyursam yük oluyor, aç
”!bıraksam bana sövüyor
حدت ا م ح م د بن عثتد بن جش ا ب ،خ ا؛ثن ا خث ا د بن زيد ،حدثن ا عب اسر إ بن ءروخ ،ظ : 3
420 SuffeEhli
ب ره ش ع خلا ل ،ث ك\ ن ن ؤ
ثني ث ف ت أي ه ر
م ش ج ن ت أي عئ م 1ن [ ٣ ٨ ٣ /١ا ال ئ ه د ي ،يئأو ل '٠ :
لخد بن خ م ، ( -) ١٣٦٣ل ا 7ا حمآ] خ د قأ أثو بكر بن نا ب ي ،خدتثا مه د الثؤ ئ
ح دبني أيي ،نإئراهي م بن زيا د ،ق ا الت خدنما إن م ا ع ال بن عليه ،عن لحابي ا ل حداء ،عن
و
م اءقتي غض أ كت ة، و غفز؛ ق وأتوث؛ق مح ل عكرنه ،ئت ، :د أتو < ي ة " :إ؛ل
مح م مح
ودبت ع د قدر د ي أؤ در د ه " م
Ebu Hureyre der ki: “Ben günde on iki bin defa; Allah'a istiğfar edip
tövbe ediyorum. Bu da dinimin (veya Allah'ın dininin) hakkın! vermek
”içindir.
ظ ههم ا
غزو " ،ه ك ذ ق بن أيي هريرة ،غذ جده ر أ بن قات :أ خ م مح
أئن ا ع م د ة ،ه ال جثا م ح ز م
ب ئ خ به "
" ١^١زؤق م ئ ،غذ أيي شبم د ،غذ أيي هريره، خ ه م ح ج بن ئئ ت ج ز،
ن ن ا جن؛ؤلم ،و حق م م صا حم\ء م ،هال د م 1ر عق ئ م ٠٠
الوراق ،ص م ع مر ،فات :ب ل عتي عن أيي هزيزه ،أثة كا ن إدا نث ب جثا ثه ،قادت " رو جي إلثا
زال ظ ل "
.ب ال م دين ة ،دون ت م ن ت أبا يريد ا ل م دي ن ي ،م ولت :ه ا م أب و ه ريره عأى مغتر ن ن و ل الل ه
نثه ن خ ن ن ف ه ريره ب م ح م د أيي غل ى م ن ؛! ذ ي ف خ ن ن لل 4 هزيزه البيان 4 IjI ؛ أ د ي ءع لمأ
خ ا؛ثن ا، ح م بن حدق ا مه د الثؤ ن أ ح م د، ] حدثن ا أبو تك ر بن مال كrA i ^ [ - ) ١٣٧١(
Ebû Hureyre der İri: “Benim on beş hurmam vardı. Beşiyle iftar ettim,
beşiyle sahurumu yaptım, iftarıma da beş tane kaldı.”
ح دبئ ى، حدق ا مه د الل ه س أ خ ن ذ، ] حدتما أبو بكر بن مال ك٣ ٨ ٤ ٨ [ - ) ١٣٧٢(
، ص ي حيى بن أبي محير، حدثن ا أثوبي، حدثن ا خث ائ، حدثن ا عتيد الل ه بن غنز، ال مب ي
،ثا ئزيزة1 ^ ^ ؛شفب١ : ق ك، أن ي هزمه مرح ن هذ ح ك عثه أغ وذة،ص أيي شثنة
يوشلئ أن يا ئ غلى القاسي زنا ن بكون ال نؤ ت، يا ط ن أ: 3 ظ، الل ه م ال ر ج ع ه ا: 3 مما
" أ خ ي إ ر ا خ د م بن ا ش ب ا ل آ م
حدبن ا م ح م د، خ ا؛ثن ا إبراهي م ا ل مب ي، ] خ ا؛ثن ا عتذ الل ه بن العب ا س٣ ٨ ٧ ١ [ -) ١٣٧٤(
قيذب ق أ ش ش ؤ ث
م ■ ءإن م م غ همن أ خ د م ي يده ه ' ه،زأقز ي ق :غ ريرة
، م1 ومح طع ت ا لأر ح، وبهرن لأل؛م، محفلم، نبيع ائ،٤^ ^ ١ محرت٩ : أغا ف أن تدركني
Ebû Hureyre der ki: “Altı şey görüldüğü zaman her kimin ölmek elinden
geliyorsa bunu yapsın! Bu yüzden ben de bunları görmemek için önceden
ölmeyi diliyorum. Bu altı şeyden biri, sefihlerin yönetici olmasıdır. İkincisi,
hükümlerin parayla satın alınmasıdır, üçüncüsü, kişinin kanının değersiz
görülmesidir. Dördüncüsü, akrabalarla ilişkilerin kesilmesidir. Beşincisi,
cihada çıkacak askerin bulunmamasıdır. Altıncısı da Kur'ân’ı nağme aracı
kılan bir neslin ortaya çıkmasıdır.”
مم يا ق:)3 هما،دارا ب ال م دين ة ; ث لما هزغ ب ه م أثو ه ريره عل ته ا وه و واقمحت عل ى ثا ب داره
؛جثي ظى:ت أبو ه ريرة، ظئ م؛ا :،3 ظ أكت ب ع ر باد ب ذايي>؟ دا،ص ه ريره
Ebu’l-Esved der ki: Bir adam Medine'de bir ev inşa etti. Adam inşaatı
bitirmiş kapısında dururken Ebû Hureyre'nin yolu oradan geçti. Adam “Ey
Ebû Hureyre, dur! Evimin kapısına ne yazayım?” dedi. Orada bir de bedevi
duruyordu. Ebû Hureyre dedi ثظ: “Şöyle yaz; Yap yıkılsın, çocuk yap ölsün,
biriktir mirasçı yesin.” ö b ü r taraftan bedevi; “Ne kadar kötü söyledin
ihtiyar!” deyince, ev sahibi şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana! Bu adam
R e s f ı l ı ı l l a h ' ı n (sallallahu aleyhi vesellam) sahabisidir.”
Abdullah b. Abdi'l-Esed
Abdullah b. el-Mübârek’e göre, Abdullah b. Abdi’l-Esed Ebû
Seleme el-Mahzûm؟, Ehl-i Suffe’den sayılmıştır. Kendisi iki hicrete
katılanlardan biriydi. Uhud savaşından sonra, savaşta aldığı bir yara
sonucu vefat etmiştir.
Takrîb 1241
Suffe Ehli 425
Abdullah b. Havâle
Ebû İsâ et-Tirmizî’ye göre, Abdullah b. Havâle el-Ezdî Ehl-i Suffe’den
sayılmıştır. Kendisi Şam’a yerleşenler sahabedendi.
Takrîb 1402-z
Abdullah b. Uneys
Ebû Abdillah el-Hâfız en-Nisâbûrî’ye göre Abdullah b. Uneys, Ehl-i
Suffe’den kabul edilmiştir. Cüheyne kabilesinin çölde oturanlarından olup
daha sonra Ramazan ayında bir gece Medine’ye gelip Mescid-i Nebevî’de
Suffe ahalisiyle birlikte gecelemiştir. Kıyamet gününde sembol olarak
taşıması için Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) verdiği hurma dalının sahibidir.
Takrîb 1527, Takrîb 2432
1 Abese Sur. 1
426 Suffe Ehli
Abdurrahman b. Kurt
Ebû Abdillah el-Hâfız en-Nisâbûrî’ye göre Abdurrahman b. Kurt da,
Ehl-i Suffe arasında sayılmıştır.
Takrîb 4138
Suffe Ehli 427
Amr b. Tağlîb
Amr b. Tağlib, Ehl-i Suffe’den sayılmıştır. Kendisi Suffe’de yaşamış daha
sonra Basra’ya yerleşmiştir.
Takrîb 3588
428 Suffe Ehli
İrbâd b. Sâriye
îrbâd b. Sâriye, Ehl-i Suffe’den sayılmıştır. Kendisi (savaşa katılmaya
imkân bulamadıkları için) ağlayanlardandı. “Sarf edecek bir şey
bulamadıklarından, üzüntüyle gözlerinden gözyaşı döke döke geri
dönenler...”1 âyeti onlarla ilgili nazil olmuştu.
1Tevbe Sur. 92
Suffe Ehli 429
Abdullah b. Hubşî
Ebû Saïd b. el-A’râbî, Abdullah b. Hubşî el-Has’amî’yi Ashâb-ı Suffe’den
sayar.
Takrîb 57
Utbe b. Abd
Ebû Saïd b. el-A’râbî, Utbe b. Abd es-Sülemî’yi, Ehl-i Suffe’den sayar.
Takrîb 3985, Takrîb 3891
Utbe b. en-Nudder
Ebû Saïd b. el-A’râbî, Utbe b. en-Nudder es-Sülemî’yi Ehl-i Suffe’den
sayar.
Takrîb 2499
Amr b. Abese
Ebû Saïd b. el-A’râbî, Amr b. Abese es-Sülemî’yi Ehl-i Suffe’den sayar.
Takrîb 3164, Takrîb ,3592
430 Suffe Ehli
Ubâde b. Kurs
Ubâde b. Kurs veya Kurt, Ebû Saîd b. el-A’râbî onu da Ehl-i Suffe’den
saymıştır.
Takrîb 3699
Fadâle b. Ubeyd
Fadâle b. Ubeyd el-Ensârî’yi İbnu’l-A’râbî Ehl-i Suffe’den saymıştır.
Takrîb 3865
ثن ا م ح ب بن إبراهي م، ^؛ بن ا ل ح ك م١
^ ثن ا ن ح ئ د بن ؛،حدثن ا أيي ا١١٧٢[ ")١٤ ١٩(
، محنيÜ 3. ع ن م حا ؟ه، ء ن مح' ج ي ب ن تر ي د، لتي ل ش د ي ن ، ثن ا ب شير ب ن زاذا ن،ال د ؤ ر ق ي
Furât b. Hayyan
Ebû Abdirrahmân es-Sülemî, Süfyan es-Sevrî’ye dayanarak Furât b.
Hayyân el-iclî’yi Ehl-i Suffe’den saymıştır.
1MâideSur. 27
Suffe Ehli 431
Kennâz b. el-Husayn
Ebû Abdirrahman es-Sülemî, Kennâz b. el-Husayn Ebû Mersed el-
Ğanevî’yi Ehl-i Suffe’den saymıştır. Bunu Vâkidî ve Ebû Abdillah el-Hâfız’a
dayandırır. Kennâz, Hamza b. Abdilmuttalib’in müttefiki idi ve Bedir
savaşına katılmıştır.
Takrîb 637
Ka'b b. Amr
Ka’b b. Amr Ebu’l-Yesr el-Ensârî, Ebû Abdillah el-Hâfız tarafından Ehl-i
Suffe’den sayılmıştır. Kendisi Bedir Savaşma katışanlardan biriydi.
Takrîb 2375, Takrîb 1953
Mus'ab b. Umeyr
Muhammed b. İshâk onu Ehl-i Suffe’den saymıştır.
Mikdâd b. el-Esved
Muhammed b. Yahyâ ed-Duelî’ye göre, Mikdâd b. el-Esved, Ehl-i
SufFe’den sayılmıştır. İkisinden daha önce Muhâcirler tabakasında
bahsetmiştik.
Mıstah b. Esâse
Ebû Abdillah el-Hâfız’a göre Mıstah b. Esâse Ebû Abbâd, Ehl-i Suffe’den
sayılmıştır. Hz. Âişe’ye iftira hadisinde de adı geçer. Fakir ve gariban
olduğundan Ebû Bekr Es-Sıddîk’ın yardım ettiği kişidir. İleri geri
konuşunca yardım etmemeye yemin etti. “Kusurları bağışlasınlar ve
aldırmasınlar. Allah’ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? ”1
âyeti nazil olunca Hz. Ebû Bekr yardım etmeye devam etti ve “Evet, Allah’ın
beni bağışlamasından hoşlanırım” dedi.
Mes'ûd b. er-Rabi'
Ebû Abdillah el-Hâfız’a göre Mes’ûd b. er-Rabi’ el-Kârî, Ehl-i Suffe’den
sayılmıştır.
Takrîb 1363
1Mâide Sur. 27
SujfeEhli 433
ر ح
" أت ب ^ ^ ض١
Yahyâ b. Saîd, Ebû Bekr b. Muhammed’in şöyle dediğini naklediyor:
Ömer b. Abdirrahman’ın kızı bizi ziyarete gelmişti. Gece namaz kılmaya
kalktığımda sesimi kısarak namaz kılmaya başladım. Bana: “Yeğenim!
Neden sesli namaz kılmıyorsun? Geceleri bizi uyandıran tek şey, Ebû
Eyyûb’un azadlı kölesi Muâz el-Kârî’nin sesli kıraati olurdu” dedi.
vâ$؛leb. el-Eska'
Vasile b. el-Eska’, Ehl-i Suffe’den sayılmıştır. Orada yaşayanlardandı.
Bunu Vâkıdi ve Yahyâ b. Maîn söylerler. Vâkıdî der ki: “Vâsile, Müslüman
olduğunda Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) Tebûk için hazırlık yapıyordu.”
Takrîb 3869, Takrîb 3884, Takrîb 3 0 3 ل, Takrîb 4061
vâbisa b. Ma'bed
Vâbisa b. Ma’bed el-Cühenî, Ehl-i Suffe’den sayılmıştır. Eyyûb b.
Mekrez diyor ki: Vâbisa fakirlerle arkadaş olur ve “Onlar benim Resûlullah
(sallallahu aleyhi vesellem) zamanındaki kardeşlerimdir” derdi. Vâbisa, Rakka’ya
Beşîr b. el-Hasâsiyye
Beşîr b. Ma'bed b. Şurahbîl b. Seb’ b. Dubar b. Sedûs, Cahiliye
dönemindeki adı Nezîr veya Zaham idi. Resûlullah’a (sallallahu aleyhi
vesellem) hicret edince ona Beşîr adım verdi ve Suffe’ye yerleştirdi.
Takrîb 1319
M uhamm ed b. Abdilkerîm bildiriyor: Rabîatu’l-Feres’e bu ismin konulm a
sebebi şöyledir. Babası Nizâr b. Ma’d’m bir atı, deriden bir çadırı ve bir de
merkebi vardı. Atı en büyük oğlu Rabîaya, çadırı ortanca oğlu M udar’a,
merkebi de üçüncü oğlu olan İyâd’a verdi. Bundan dolayıdır ki onlara
Rabîatu’l-Feres (At sahibi Rabîa), Mudar el-Ham râ (Çadır sahibi Mudar)
ve İyâd el-Himâr (Merkeb sahibi İyâd) denilmiştir.
Ebû Reyhâne
Ebû Reyhâne Şem’ûn el-Ezdî veya el-Ensârî, çalışkan müdafilerdendi.
Ehl-i Suffe içinde sayılmıştır.
Takrîb 712-a, Takrîb 173, Takrîb 1065
436 SuffeEhli
.أبي أصث ح ت ن اختئا غلى أ حياء ق ز م ،وأبك م ننث ر ال ث ز ب كنت م عأى ا ل حا ل \لل ؤ
ه ثع ث ك م أل إلت ال م، ا إل ي قد ع ل مت م م ن ج هالسك-ج والمل ة وال دل ة والصالل ة ،وأ 0الل ه
][n/x
çalıştı. Son olarak: “Ey Ebû Berze! Neler olduğunu görmüyor musun?” diye
sordu. Ebû Berze ilk olarak ağzını açtı ve şöyle dedi: “Karşılığım Allah’tan
bekleyerek Kureyşlilerin hayatta kalanlarına karşı içimde bir öfke
duyuyorum. Siz ey Ataplar! Daha önce içinde bulunduğunuz cehaleti,
yokluğu, zilleti ve dalâleti biliyorsunuz. Allah sizleri İslâm dini ve insanların
en hayırlısı olan Muhammed’le (raLLL Je4kî ve؛ellem) ^ ş e r r e f kılıp sizlere hayat
verdi ki bu günlere kadar geldiniz. Ancak aranızı bozan bu dünya oldu.
Vallahi şu an Şam’da bulunan o kişi (Mervân) sadece dünya için
savaşmaktadır. Çevrenizde bulunan ve kurrâmız diye grdüğünüz kişiler de
vallahi ancak dünya için savaşacaklardır.” Babam ona: “?eki, ne yapmamı
emredersin?” diye sorunca, Ebû Berze şöyle dedi: “Bugün en hayırlı olarak
gördüğüm topluluk, midelerini başkalarının mallarından uzak tutan,
başkalarının kamnı dökmek gibi bir vebalin altına girmekten sakınan ve bu
konuda birbirine destek veren topluluktur.”
ل ؤ أن ر ج ال في ح جره بثانين٠' : أبو بزره ا لأت ل م ي3 محا: 3 ء ا ،جابر بنضزد ثن ا، ه ال ل
Ebû Berze el-Eslemî der لط: “İki kişiden biri kucağındaki dinarları
altınları) infak etse, diğeri de Allah’ı zikretse, Allah’ı zikreden kişi(
”.diğerinden daha üstün sayılır
. . .
" ل بموابا بنة ز ال محجا ر،يق ومون ال ق ز ويص و مون القف از
Sabit el-Bunanî’nin rivayet ettiğine göre Enes b. Mâlik diyor ki:
“Birbirimize «Allah size; geceleri namaz l^lan, gündüzleri oruç tutan,
kötülük ve hata yapmayan iyi insanlarm dua etmesini nasib etsin» diye dua
ederdik.”
ا إلل حاق؟ قال ^ ١^ ١ :؛ ق ا ث؛ؤ وال بماؤ ،قا :3ئ ظ ^ ١؟ ظ :3ال مأ ةء غ ر ال ث!ي ق
وال نكأو ل ض اتح ذؤ ،ظ :3ئن ا ؛ئنينئ؟ قا د :الؤغتة فى )ل ثئؤى زا وث ا ذة ى !ل د ي هئ
م قات :ئت ا اي ش؟ قات: ظ أ الغ ظ ،و ف ق ال ال ش ت ه اثارذة ،قات :ئن ا ات ج إل ؟ قات:
رضى ال ث ن ي ب ما نت م الل ه دعا ر ل ه ا إلن إل ،نابغ ا الغنى غنى الن مس ،قا ل :ئن ا اك ب؟
إل ف يء ،محا 3ت ئ ظ ^ ^ ١؟ ظ :3زنثاز-ةة ا-عراؤ الثا «م ،شدة ق أسي ظ : 3شنه القصمري ،في
ك ذ و ؤ ،قات :ئن ا ان ئ ؟ قات :امح قب ا ل ك ن وة قات :ئت ا ال ذ لأ؟ قات :اق ز غ عئد
ا لخزي ع د ش خا ث ة ،قات :ئنا ان مأ ة ؟ قات :ث ؤ ا ق إ لآؤ ض قات :ئن ا ال ئ ه ؟ قات:
ض فى ن ق زثئقؤ ض ، ^ ١ ين ا ال بجك ،قات :ئن ا ش ي ن ؟ قا : 3أن
ك الثلف ف
و تا اتث ؤ ئ ،قات :نا ان ز ئ ؟ فات :محاذات ك تجل ا ي قات :ئنا ا ت ئ د ؟ قات:
ه قات :إن ا القثاع؟ قات :إمحا ن اخل م ل ،نوف ال نجح ،قا د :ثن ا سف وزئثلث غ ي 'ك ال
المحزم؟ مات :طو د ا الن ا ة ،زالؤفئبال ؤال ة ،قا د :ئن ا ال ث ق ة ؟ قات :امحا ع الدثا ه ،و مصاحثة
442 Ehl-i Beyt
: الأ<تا ق؟ ه اتu i : ض د ك دات و ظف ، ثني ك الئ ج د:>3 ئ ظ هئلئ؟ ظ: قات، ؛١^ ١
ا لآخنئ ق ناي والئئه اون فى: ئن ا ال ثئ ن؟ قات: قات،ص ومحق خ ف ق نقذ رمن
سمع ت نن و ل: ؤا ل مت حزن يأ مر عشيرته ئ ؤ ا ل س د " ق ات ■عل ي، يش م ق ال ي جي ب،عزضه
] ٣٠/ ز ال آ ت أئزئ ين الغض " [؟، م " ال قت أ ق د بث ا ل ج: ;غول٠ ؛ لأي
Haris bildiriyor: H^. Ali, (oğlu) Hz. Hasan’a yiğitlik hakkında sorular
sorup şöyle dedi: “Ey oğlum! Doğruluk nedir?” Hz. Haşan: “Babacığım!
Doğruluk; kötülüğü iyilikle savmaktır” dedi.
Hz. Ali: “Şeref nedir?” diye sorunca, Hz. Haşan: “Aileye iyilik etmek,
günahlardan uzaklaşmak, kardeşlerle iyi geçinmek ve komşulara sahip
akmaktır” dedi.
Hz. Ali: “Yiğitlik nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “İffetli olmak ve malı
haramdan temizlemektir” karşılığını verdi.
Hz. Ali “Dikkat nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Basit şeyleri de
önemsemek, değersiz olan şeyleri defetmektir” dedi.
Hz. Aii: “Adilik nedir?” diye sorunca, Hz. Haşan: “Kişinin kendini
koruması, ama ırzını/onurunu savunmamasıdır” karşılığım verdi.
Hz. Ali: “Cömertlik nedir?” deyince, Hz. Haşan şu karşılığı verdi:
“Azdan da, çoktan da vermektir.”
Hz. Ali: “Cimrilik nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “infak ettiğini heba
olmuş gibi saymandır” dedi.
Hz. Ali: “Kardeşlik nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Kişiye, darlıkta da
bollukta da aym şekilde davranmandır” dedi.
Hz. Ali: “Korkaklık nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Dosta karşı cesur,
düşmana karşı ürkek olmakta” dedi.
Hz. Ali: “Ganimet nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Takvalı olmayı
arzulamak, dünyaya karşı zahid olmaktır ki bu da en kârlı ganimettir” dedi.
Hz. Ali: “Ağırbaşlılık nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “öfkeyi yenmek
ve kişinin kendine hâkim olmasıdır” dedi.
Hz. Hasan 443
Hz. Ali: "Zenginlik nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Az da olsa nefsin,
Allah’ın kendisine takdir ettiğine razı olmasıdır. Asıl zenginlik de gönül
zenginliğidir” dedi.
Hz. Ali: “Fakirlik nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Kişinin her şeye
karşı açgözlü olmasıdır” dedi.
Hz. Ali: “Güç nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Şiddetli zorluklara
göğüs germe ve güçlü insanların zorbalığına karşı koyabilmedir” dedi.
Hz. Ali: “Zillet nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Düşman saldırısı
karşısında korkuya düşmektir” dedi.
Hz. Ali: “(Konuşmakta) acizlik nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Asık
surat ve insanlarla konuşurken tükürük saçmaktır” dedi.
Hz. Ali: “Cesaret nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Kişinin akranlarıyla
karşı karşıya gelebilmesidir” dedi.
Hz. Hz. Ali: “Külfet nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Seni
ilgilendirmeyen konuda konuşmandır” dedi.
Hz. Ali: “Fazilet nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Sevdiğin şeyi
verebilmen ve sana yapılan kötülükleri affedebilmendir” dedi.
Hz. Ali: “Akıllılık nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Öğrendikçe kalbini
koruyabilmendir” dedi.
Hz. Ali: “Kusur nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Liderinden ayrı
düşmen ve ona karşı sesini yükseltmendir” dedi.
Hz. Ali “Güzel huy nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Güzel olanı
yapmak, kötü olanı bırakmaktır” dedi.
Hz. Ali: “Kararlılık nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Sabırlı olmak ve
yöneticilere karşı ılımlı olmaktır” dedi.
Hz. Ali: “Sefihlik nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Adi olanların
peşinden gitmek ve sapmış olanlarla arkadaşlık etmektir” dedi.
Hz. Ali: “Gaflet nedir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Mescidden uzak
durman ve müfsid olanlara itaat etmendir” dedi.
Ehl-iBeyt
Hz. Ali: “Ahmak kimdir?” diye sorunca; Hz. Haşan: “Malım idare
edemeyen ve onurunu önemsemeyendir” dedi.
Sonra Hz. Ali şöyle dedi: “Resûlullah^n (JUUU Je4ki ve؛ellem) şöyle
buyurduğunu işittim: "Cehaletten daha büyük bir fakirlik , akıldan daha
değerli mal yoktur."
خ دت ي، لخد ثن خ م تن° هم د الثؤ ثن ا ، خدبن ا ئ ي ن ا ذ ئ أ خن ذ ا ٣٦/٢ ل-) ١٤٦٤(
عن عبد، س م ع ت يزيد بن ح مير: محا د، ثن ا ش عثه، ئن ا م ح م د بن جعمر،أيي
إثلف ريد: إ ذ اثت امس تق ولون:لخنن ل ك مح ت3 ئ، ص أيي،نقم بن م ج بن ح ن ن-الؤ
وبمال نو ن، ي حارب ون م ن حا رب ت،اتح ز ب في يد ي ج ما ح م " قت " كا ن ت: ال خالمح ه؟ مما د
hamdü sena ettikten sonra şöyle dedi: “Asıl meseleye gelince; en güzel
güzellik takvadır. En ahmak ahmaklık da kötülüktür. Ben ve Muâviye
arasında çıkan bu ihtilaf, ister benden daha layık bir kişinin hakkı olsun,
isterse benim hakkım olsun; insanların iradesinin gerçekleşmesi ve kan
dökülmesinin engellenmesi için terk etmiş bulunmaktayım. Sizin için bir
imtihan ve bir süreliğine fırsat olduğunun farkındayım.”
عن ن ح م د بن،' عن الث اب م بن عبد الر ح م ن، ثن ا القيمس بن الن ص ل،إ س ما عيل بن ع رو
أ م إر ول م " إم الم حي ش م أن أق اة:قات اخل س بجي اه ئ:قات،ظع
ئ ن ف ى عش رين مره م ن ا ل م دينة على و جليه، محته
Hz. Haşan: “Kâbe’ye yürüyerek gitmeden Rabbimin huzuruna
çıkmaktan utanç duyarım” demiş ve M edine’den Mekke’ye yirmi defa
yürüyerek hacca gitmiştir.”
ثن ل ثن ا أ خ ن د س س هC ] ثت ا أبو ئ خ ئ د ن أخن ت بن إشك ا ق ا الن ما ط ئ٣٧/ [ ؟-) ١٤٦٨(
أن، عن أيي ن جي ح، ثن ا ا ل مغيرة بن رياد، ثن ا عتد الثؤ بن ذاؤذ، ثن ا حليم ه بن لحج ا ي،أثوب
Şihâb b. Âmir bildiriyor: Haşan b. Ali, iki defa malını Allah (için infak
edilmek üzere) ikiye böldü. Sonunda ayakkabısının tekini de sadaka olarak
verdi.
م ،ثن ا ا لم حن بن ( - ) ١٤٧٠ل ٣٧/٢ا ثغ ا عتد الثؤ بن ن خ ث د ،ثن ا ا لخشن بن علي بن
بكار ،ثن ا ع مي[ ،؟ ] ٣٨/ق ادت نكز عن علي بن زيد بن ج دع ا ن ،قادت " حرغ ا ل ح س ن
ح ز إن كا ن أ نمل ي ئئ ال م 1ت ، م م ن ،ومح ام م ال ق م ا ز ن اقة ث ال ث ث ذ ع ئ م ن مال ه
Ali b. Zeyd b. C üd’ân der ki: “Haşan b. Ali malından ve mülkünden iki
defa vazgeçti, ü ç defa da Allah’la bölüştü, ö y le ki, bir ayakkabı tasadduk
eder, diğerini kendine ayırırdı. Bir gömleği tasadduk eder, diğerini kendine
”sa k la rd ı,
ا نمس ن بن خئ اؤ ،ثن ا نل بما ن بن ثن ا م ح ث د بن إبراهي م ، حدثن ا ا ( - ) ١٤٧١ل ٣٨/٢
'ب ي ذ
بن إبراهي م ،ثن ا مء بن غالي ،ق ا 3ت أ م م غ قي مح ت م ح م د بن م ثن ا ت ل م س ف،
طن ا م ا ،ئنث ا أن فب ع ت أ خ ذ ت ا ل م ندي ل ورهنت يد ي Cه مات م ح م د :إن ا ل ح س ن ى ع ل ئ ،
فيه " م ظ " : 3إن العلغ ا م أئؤن م ن أن شت
م ح ا ن °س أيي ثن ا ا نم ت ئ ن °س إ ش ت ا ئ، ثن ا نأ ت ن ا 0ن أ خ ن ذ ، ثن ا (Ct'a/y [ - ) ١٤٧٢
Haşan b. Ali, boşadığı iki hanımından her birine yirmişer bin dirhem ile
birer tulum bal gönderdi. Bunun üzerine ikisinden biri: “Bunlar, bizden
ayrılan sevgiliye nazaran pek değersiz bir meblağdır” dedi ,
ثن ا ئل بمان بن ع من بنC ثن ا أبو عزوته ال مائ ي، ] حدثن ا م ح م د بن عل ي٣٨/؟ ل - ) ١٤٧٤(
ظ ق أن ا و زب د غ د : قات،ح ر ق إ ئ خ ا ئ م ص، 0 ص أيي م ح، نحا اثن ع و،خال د
ن ش ف خ و نحافثلث ال واش ال : فات،" ا ئ ال ذ طيي: " : ق ات،ا لخض ئن عيإ م دمة
، ٠' طي طيي ق د أن ال " ت،1ه مال مم ب ح د بم ح ر غ: قات، نتأت ك ،^ ١
٣ ١ ؛ ن م تJjjj ايقه ص "كبدي1 ق ذ ث م ت ء٠٠ : 3 ه ا، بد بمؤ؛لف ؛ ه مم أ ت أ ل ك:ت1هم
ك علته م ن ا ل ع د وه وث ج وئ بثمس ه زائ غتي ن ح ث م ب، أ ن ى م ث ل هذه ال م م اا ئل م ،بزازا
إن يك ن٠' : قات، د م:" ق ات " : يأ أخي م ن تته م ؟ قات: وه ات،عنذ رأيه
ث م،٠
٠ بريء ي ت د بي
^ أ ج ث أن م ،بك ن إ ال3 ، ال ،ئ ا وأف د ثث° ئ\ل ه أضئ رأ،ن ي أظ ن، ال
الئث ثئ انى علته0 ه صى رض وا
ثنا ، ا ل ح ص زم ي الئؤ عند ن م ح م د ثنا ،أ ح مد بن شا ز ن حدثنا ] t a / y [ " ) ١٤٧٥
ب
ه ئ دت، ص ز و بن تهنقآق، ض ث ي آل ئن ي ث ق، ظ أثو أت ا ئ ة، ئ أم ح ل ئ أ ي
ن أ ي كان وا، ح ن ث ما ا شئ ر عنه م وا م ح ر، ئثازوا م ودثه م ومحال نث ه م- زا، أكتزوا ريارئه م
م مش ا رقهم ^ ^ ١ واخل ا ل،م قي ث غاله لهز والنما م ا ل،انني مع ه م
تزود ا محقن ح
كن ا ح ك ي عن ال خ م بن علي م ن المح يب ام حش مع م ن بمابفن *سربه م،ومثا بديهم
Rakabe b. Maskale anlatıyor: Haşan b. Ali öleceğini anladığında “Beni
sahraya çıkarın, belki semanın melekûtunu seyrederim” dedi. Onu sahraya
çıkardıklarında şöyle dedi: “Allahım! Ben kendi şahsımı sana vakfediyorum.
Benim için en değerli şahsiyet budur.” Allah kendisine kendini vakfetme
imkanı hazırlamıştı.
بر
ثن ا ا لر، ثن ا علي بن عتد العزيز، ^ زهؤت ا حدثن اه ن فيا ن بن أ خن ذ٣٩/^[ -) ١٤٧٦(
ى؛، وة1 ثر ت ن ق ؤ م بأ لح س ين وأيم ن أثهز ه اتı؛ü :3 ظ، ح دبتي م ح م د بن الح ض،بن بكار
نإن، فد نزت م ن ا ال ر ن ا ثرؤن٠٠ ن م ه ابت، ن حم د الل ه زأثثى علته،في أ ص حابه ح طيثأ
إ ال، ح ش إل يس إ ال "كصتابة ا إلثاؤ، ٥ ^ ^ ٧ وأدبر مغزومح ه ا، ال د ي قد ث من ت وتنكرت
عن ابن، عن أيي الورد، ثن ا سع يد ا ل حريري، ثت ا عتد الوا ج د بن زيا د، ثت ا عب امس بن ال ول د
م تت نش وي: ء ن ي ا، ص و ص ف سم ن ه أ ال أ ل م وق، تن أ ي ن: " ظ ا: غ ئ31 ؛: ئ ت، أ خ ذ
Takrîb 3372, Takrîb 3373, Takrîb 3370, س ألTakrîb ,3360 3362,
Takrîb3376, Takrîb 3374
Takrîb3377
( / \ [ -) ١٥٠٠ه ا ] حدث ا نأث ما ن ئ ذ أخن ت ،ثن ا إ ن خا ق بن إبراهي م ،ثن ا عيد ا لرراف ،ثنا
ذ إ ا ا أي م ح ظ تئت ت ،ض ا و م ي ،غذ غزوة ،؛ ١١؛ :ق ك ء ب ث أ " :ي ق ش
حيضه
Urve der ki: Âişe “Keşke unutulup gitmiş olsaydım ”1 yani yalnız
kalsaydım” dedi.
Takrîb 3090, Takrîb 3385, Takrîb 3386, Takrîb 3876
( -) ١٥ ٠٥ل ٤ ٦ ٨ا ثن ا اتثامخ ى أ ح م د بن ف ا ج م ائكثا ئ ،ت ا ا نمن ص بن جعم ر ائقثا ت ،
[ ] iv /yثن ا هم د ال خبي ر ى صال ح ،ثن ا ابن الئتا رك ،وأبو معاويه ،عن بشعر ،عن تع يد
ه م ئدغون أ ك د ٠٠ : eJU م أبي مده ،غذ أبيه ،عن ' لأنود بن يزيد ،غذ
اخلا ن ة :ال ق زائ ع "
”!Hz. Âişe der ki: “En üstün ibadet olan tevazuyu terk ediyorsunuz
^£١؛ بن تع دا ن ،ثنا يكز بن يكاو ،ثن ا
( U y / y [ - ) ١٥٠٦ثن ا ث خ ئ د ن إ ن خا ق ،ثن ا ^
مه د طؤ بن م ن ،عن ا ك م بن م ح ئ د ،ه ات :كا ن ئ عا ئ ق ة أم ال ئ ؤمغين " ث صوم ح ش
ت دل ق ه ا ال ق ز م "
، عن م و ه،طف تثن ث مي م بن، ثمإ ا لأعن س، ثن ا ماللئ بن تع يد، مه د اللمؤ الحلمئجي
٠٠ نابه ا لتر فع جن ب دوعه ا، س ز شئع ي ن أق ا ل ث ن رأي ت ع ا ي شه ر ضى الثت عنه ا٠٠ :قا ت
Urve der ki: “Hz. Âlşe’nin, elbisesinin cebini yamarken, yetmiş bin
dirhem dağıttığını gördüm .”
ق د أ ن أ و بم ق ط ق ا ا، ا| أ ز ي
Hişâm b. Urve, babasından bildiriyor: Hz. Âişe mallarını yüz bine sattı.
(Bütün parayı) dağıttı ve (sırf) arpa ekmeğiyle kahvaltısı™ yaptı. Hizmetlisi
kendisine “Neden bize bir dirhem kaldırmadın? Biraz et satın alırdık, sen
yerdin biz de seninle birlikte yerdik?” dediğinde, Hz. Âişe “Neden bana
h a t ı r l a t m a d ı n ? ” d e d i.
قثث ا، أغذ ى معاوية لعائشة ثابا وووئ ؤأئثاء ت و ضغ في أ ئ ه ل وانه ا: أثت محات، بن الث ا ب م
Vallahi hediye olarak gelen her şeyi dağıttım ve bir şey kalmadı!“ karşılığını
verdi.
ورق ع ت، أهد ي لف ا س ال لط م ن عن ب ءئت مئة: عتد الؤ ح م ن3 ] ء ا، a /y [ “) ١٠١٢(
نثال غ ع ائشة رضى،بيثة،ائ
م ثلث ا * كا ن ال ق د جا ء ت به،به ا ع ا ئ ق ة ولم ثئ ل م ا ل جاريه شل ه
ه ا ؛ ث ء ي ق ة، جث[ب ذ ي ق ل أ ئ
أز ظ أم ال، ظ ت ث ذ ي:ل ئ1ظ ؟ " د ا ق ء ا " نا
" \م ح ق منه \لل ال4 والث، ح دا- ^ ^ وا٤ " ه ال: ^ غ ي١ رضى
Abdurrahman der لكل: Bir defasında kendisine birkaç sepet üzüm hediye
edilmişti. Hz. Âişe üzümün hepsini dağıttı. Aneak cariyesi, Hz. Âişe’nin
haberi olmadan bir sepetini kaldırıp sakladı. Akşam olunca cariye bu üzümü
:getirdi. Hz. Âişe ona: “Bu da ne?” diye sorunca, cariye: “Efendim! — veya
.Ey müminlerin annesi-Y em ek için bunu saklamıştım” karşılığını verdi
Ancak Hz. Âişe: “Tek bir salkımını dahi istemiyorum!” dedi. Vallahi o
üzümden hiçbir şey yemedi,
يا أم: هل ت، ن ظ ن عأى ع ايس ة ر ض ى الل ه عنه ا وه ي ثخي ط ئ مته نف ا : محا ت، ل عا ت ق ه
Ebu’d-Duhâ der ki: işitin birinin bana bildirdiğine göre Hz. Âişe, “Allah
bize lütfetti de bizi (vücûdun( ؛؟؛ne işleyen (kavurucu) azabdan
H z. işe 456
أ م. قأص ي خ ت وهي قزعه '* قأتزتبا ش غث ز أئقا ن ج تأئه ا في شيي ل الثي، وعق ك قابل ه
Âişe binti Talha’nın naklettiğine göre: Hz. Âişe (farkında olmadan) bir
cini öldürmüştü. Rüyasında kendisine “Vallahi sen Müslüman bir cin
öldürdün” dediler. Hz. Âişe “Eğer Müslüman olsaydı Resûlullah’ın (sallallahu
aleyhi vBSBİlem) eşlerinin evine girmezdi” diye cevap verdi. Kendisine “Elbiselerin
yokken mi girmişti?” diye sorduklarında korkmaya başladı. Sabah
olduğunda hemen emredip Allah rızası için on iki bin (dirhem) tasadduk
etti.
أ م حى عؤمح ن بن اخلا ر ج ئن ا ل م ح ل ونو ابن أخى عا ئ ق، عن الره ري،ثن ا ا ألل ز'ئ
ئة زضي الل ه، مما ؟ت غاؤ، ثه ا1 آل حجزن حم: ^ !"ن؛ل ؤ م١^ ، 1 رناعهJLpIj ئشه1أن ع
1TûrSur. 27
2 Ahzâb Sur. 33
Hz. Âişe 457
ظ ظ ف خ، ه ي بجا،؛J IİÎ ، " ؛ ) لأكjjûı تن ؤ م خ ر: " ث غ م أن■ ال م ح؛ ا: غئه ا
ل ئ1 ئ ك ط،" بدا1 فيه٣ " ؤ؛ ش ال: cJIa ® ، ؛بن ؛ن ؤم بك ج أخز مح أب ت أن وكث م ة
ئ دحلوا عل ئه ا ن غي ز، وعتذ ال ؤ ح ن ن شر ا لآنزد ع ا يشه، ك م ا ل من ور بن م خزم ة، مجرته ا
وث\شلها ،ي ٤١٤ ^ ع ه ؛١ رضى و ث ئ ئ ظءيث إ م ق م و ص آئ ،ثق ال ي ر1
ز و0ص ث أ بم ئ ئ إ ر امح ت نف ا م خ محا أنتوئ ق ئا م حا ق محا،اتق ا ؤ م ا ه زا إل ج ز
Anne tarafından Hz. Âişe’nin erkek kardeşinin oğlu Avfb. el-Hâris b. et-
Tufeyl bildiriyor: Hz. Âişe bir arazisini satınca İbnü’z-Zübeyr: “Bunu
yapmasına müsaade etmeyeceğim!” dedi. Hz. Âişe de: “Allah adına adağım
olsun ki ölene kadar İbnü’z-Zübeyr’le konuşmayacağım!” dedi. Daha sonra
İbnü’z-Zübeyr onunla barışmak için birçok kişiyi aracı yaptı; ancak Hz.
Âişe: “Vallahi ondan dolayı adağımı ءbozup da günaha girmem!” diyerek
onunla konuşmayı kabul etmedi. Hz. Âişe’nin bu küslüğü uzun sürünce
Misver b. Mahrame ve Abdurrahman b. el-Esved, Hz. Âişe’yle konuştular.
İbnu’z-Zübeyr’i de alıp yanına girdiler. Girince İbnü’z-Zübeyr hemen
boynuna sarılıp ağlamaya başladı. Hz. Âişe de çok ağladı. İbnü’z-Zübeyr,
Allah ve akrabalık aşkına kendisiyle konuşmasını rica etti. Yaptıkları ısrarlar
sonucu da Hz. Âişe tekrar onunla konuşmaya başladı. Hz. Âişe sonra
birilerini Yemen’e göndererek kırk köle satın aldı ve hepsini azat etti.
Avf ekledi: “Daha sonra Hz. Âişe, bu adağını her hatırlamasında örtüsü
ıslanana kadar ağlardı.”
بن ثنا ت خ ئ د، ثن ا يونفن ا لما ضي،[ خ ا؛ثغ ا عئد ا ل م ل ك ئ ذ ا لخضi،\/y] - ( (١٥١٨
أبة معاونه افثن ى م ن ع ايشه بقا، ثن ا ي ق ا م بن مؤم، ثن ا ح ما د بن زيد،عتيد بن جش ا ب
وأئ ز ت عأى خبز وزيت، " ئ ما أ ن ث ت ؤعغذه ا درهأ، " ب م اقة أ ل ب يع ت به ا إليه ا،
" غ ال: قال ث، د م ل ئ ئ ا ب ذ ل ز مح ت ا ئ ث ي ى قا
ثا أم انن ؤ ج: زقا ك محا و ال؟ محا
Hişâm b. Urve’nin naklettiğine göre Muâviye, Hz. Âişe’den yüz bine bir
ev satın alıp parayı kendisine gönderdi. Akşama geldiğinde bir dirhemi bile
kalmamıştı, iftarını ekmek ve zeytinyağıyla yaptı. Bir hizmetçisi kendisine
“Ey Müminlerin Annesi! Bir dirheme bize biraz et alsaydın” dediğinde. Hz.
Âişe “Keşke bana hatırlatsaydın - v e y a - Bana hatırlatsaydın dediğini
yapardım” dedi.
Takrîb 3387
E b û B ek r e s -S ıd d ık 'm K ız ı E s m a
، ؤئ م ن الل ه علتن ا ووقانا غذا ب ال ث ن و ه هاشتعا د ت: " مزأ هذه ا اليه، ث ت ب ن بجا وهي
" أ شت الق وقب م ر جع ت زهي في بكائه ا ئنتع ي ذ، ئنث ا أطا ل عل ي،ق ن ئ وهي ئ س ع يذ
Urve b. ez-Zübeyr der نكل: )Hz. Ebû Bekr’in kızı) Esmâ’mn yanına
girdiğimde namaz kılıyordu. Namazda: “Allah bize lütfetti de bizi
460 Esma bintiE bîB ekr
Takrîb3406
، هم ي فذ؛ ثك م ثهدغ، ن *كا ن ثزك محز فذ؛ ق د أ ح ش ن1 ال ب ش: 3 ثما،وئص غ يده
" يذبم ق٤ ^ ١ وت ك ن أزذث أن أ ش، ئ ز م ظ تزك كN : ئ ك
Esmâ binti Ebî Bekr anlatıyor: Resûlullah )؛JJ،>ku Je4k ؛ve؛ellem) Medine’ye
doğru yola çıkınca Ebû Bekr de beş bin veya altın bin dirhemlik olan tüm
parasını yanına alıp Resûlullah’la OJUUu ale4ki vesellem) birlikte gitti. Gittikten
sonra görme yetisini kaybeden dedem Ebû Kuhâfe bize geldi. Bize: “Vallahi
gördüğüm kadarıyla (Ebû Bekr) parasını da yanında götürerek sizi de yolduk
içinde bıraktı” dedi. Ben de: “Hayır dedeciğim! Bize de bol miktarda mal
bıraktı” karşılığını verdim. Evde, babamın içine parasını koyduğu bir delik
vardı. Hemen ufak taşlar toplayıp içine koydum onların üzerine de bir giysi
.attım. Sonra dedemin elinden tutup: “Dedeciğim elini koy da gör!” dedim
;Dedem elini üzerlerine koyunca: “Bunları size bırakmasıyla güzel yapmış
zira burada size yeteri kadar para var” dedi. Oysa vallahi babam bizlere
1Tûr. Sur. 27
Ummü Süleym 461
" نق ا ح ر ج رن وت الل ه: هال ت، ص أ ن م ا ء، ] هات اس إ شحا ق و ح د ب ت٠ ٦ ٨ [ - ) ١٠٣٩ (
Esmâ binti Ebî Bekr bildiriyor: Resûlullah (JUUu Je4k; vesellem) ile Ebû Bekr,
Medine’ye doğru Mekke’den ^ola çıktıklarında, Kureyş’ten, içlerinde Ebû
Cehl’in de bulunduğu birkaç kişi geldi. Ebû Bekr’in kapısında
durduklarında karşılarına çıktım. Bana: “Ey Ebû Bekr’in kızı! Baban
nerede?” diye sordular. Ben: “Vallahi nerede olduğunu bilmiyorum” dedim.
Haşin, pis ve kaba biri olan Ebû Cehl, elini kaldırıp yanağıma öyle bir tokat
attı ki kulağımdaki küpe düştü. Sonra çekip gittiler.
Takrîb 1397
Yuseyra 463
Ümmü Umâre
Onlardan birisi de; Akabe’de biat eden, erkekleri ve gençleri
savunmak için savaşan Ümmü Umâre. Çalışkan ve fedakâr olduğu
kadar, oruç tutar, ibadetlerine bağlı ve güvenilir bir kadındı.
Takrîb 3632, Takrîb 1538
Ümmü Eymen
Onlardan birisi de; yürüyerek hicret eden, iftar etmeden oruç
tutan, hüngür hüngür ağlayan kadın. Şifa veren ve memnun eden
semavi şerbeti içmeye doyamayan Ümmü Eymen.
Takrîb 3403, Takrîb 3085, Takrîb 3892, Takrîb 3404, Takrîb 3405
Yuseyra
Onlardan birisi de; muhâcir Yuseyra; bol teşbih eden, kelime-
tevhid ile Allah’ı zikreden kadın.
464 el-Ensârîyye
Takrîb 4142
Zeyneb es-Sekafiyye
Onlardan birisi de; bolca tasadduk eden, namazına bağlı Zeyneb
es-Sekafiyye. Süslenmeyi terk eden, hakiki dostuna yakın olmak için
süslenen kadın.
Takrîb 1435, Takrîb 1436, Takrîb 433
Mârîyc
Onlardan birisi de; Resûlullah’in (sallallahu aleyhi vesellem) hizmetçisi
Mâriye. Mücahid ve dayanıldı kadın.
Takrıb 3593
Sevda'
Onlardan birisi de Sevda; mescidleri vatan edinmiş, toplumda ve
toplantılarda masumiyeti ikrar edilmiş kadın.
Takrîb 3633
el-Ensârîyye
Onlardan birisi de musibetlere ve imtihanlara aldırmayan,
hastalıkları ve belaları umursamayan kadın.
Esmâ binti Umeys 465
Takrîb 2381
Ümmü Ferve
Onlardan birisi de Ümmü Ferve, biat eden, durmadan çalışan
kadın.
Takrîb 514
Ümmü lshâk
Onlardan birisi de; muhâcir Ümmü İshâlc, yalnızlık ve ayrılık
içinde ölen kadın.
Takrîb 3629
ا م \ ا/ \ أ م ي ت ذ أ خ ذ ئ ث ا ل
Esmâ binti Yezîd det ki: Kendisine biat etmek için Resûlullah’a )ال^وااوااوق
.aleyhi vesellem) gittim. Ona yaklaşum, elimde de takılı iki altın bileziğim vardı
Bileziklerin parladıklarını görünce “Bilezikleri çıkar, ey Esmâ, Allah’ın seni
’ateşten bileziklerle kelepçelemesinden korkmuyor m ^un?” dedi. Esmâ
diyor ki: “Hemen çıkarıp attım, kimin aldığını da bilmiyorum .”
، ثن ا حم د الل ه ى أخن ت بن ح م، ] ح دقا أ خ ن د بن جعثر بن خن ذا ن١٥٩٥[ -) ١٥٩٣(
،م م خؤ ش ب غذ، تحا هم د اخل ل ل ا ق ب مإ،ظ ائزئا ب ئ ئاء تحا،خ د ش أ ي
: ل ت1 مح،ل تى1ح- ^ ٤^ ذ1 عنده٧! 1 ثثن: cJU ه ل مغ1 ث خ دم ئن اؤ م،أق أ
يت يزيت
" أتني ك "أ ن م ح ك: غ ^ ١ه نن ول ،3 ق ا، ئ د ئ ب ، ^ ١^ ز ه ئ ه1من ك تت
C وألفته م ا: قال ت، يا ناقاه إث ما يعنى ي واريك هذين: ئ ك: محال ت،" ن ش ن ار؟1ممؤاز
ه ء قهن ج ك رن وت،ح ه ن- ث م بمح ق ن صي م ن عغذ أرؤا٩ ه ة ، ظ ثبي الث؛أ:
ث أ ث حل م ة بزعف ران
م، ؤ ج مائه م ن م ح ة، " |ما منت ط يغ أن سيع د ح ؤمحا م ن فص ة: ا3ؤه ا
] ٧ ٦ /٢ ا ل ما ئ ة " ل
Resûlullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) hizmet etmekte olan Esmâ binti Yezîd
anlatıyor: Ben Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) yanındayken yanına teyzem
geldi. Ona soru sormaya başlamıştı, elinde de iki altın bileziği vardı.
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) kendisine "Ateşten bileziklerle kelepçelenmek
hoşuna gider m i('" dedi. Ben teyzeme “Teyzeciğim, şu iki bileziği
kastediyor” deyince, çıkardı ve “Ey Allah’ın Resûlü! Kadınlar *
Tâbiûn 467
kocalarının yanında mutlu olurlar mı?” dedi. Resûlullaü (sallallahu aleyhi vesellem)
güldü ve şöyle dedi: "Gümüş veya gümüş suyuna batırılmış bir halka alıp,
zafirana bulama imkanı yok mu£ A ynı altın gibi olur. Gerçek şu ki; kim
bir çekirge veya ateş böceği gözü ağırlığında bir altınla süslenirse, kıyamet
günü onunla dağlanır "
Takrîb 3759
٠٠٠
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor ki;
Yüzyılların en değerli şahsiyetlerinin haberlerini ve eserlerini
naklettikten sonra; dinine bağlı, ibadet, kanaat ve zühdüyle bilinen;
dünya ve onun tuzaklarından yüz çevirip, ibadete ve takvaya yönelen
tabiûn tabakasından* birçok ismin, yaygın ve meşhur bir kısmını
zikrediyoruz.
Takrîb 3656-c, Takrîb 3657, Takrîb 3656-a, Takrîb 3656-, Takrîb 3658-
a, Takrîb 3658-b
468 Uveys b. Â m ir el-Karanî
نإ ة قيام ةب ال حئ ل م يت رك، نإن ع ل م ةب حقوق الل ه إل ي زلن ثة في مال هفص ه ز ال ذهثا، محز حا
" ه من ز ه ا
ح دبنى ركري بن، بن أخن ت4 ظ غيد الل، ] خا؛قثا أبو بكر بن مج هâT'/ \[ ") ١٦٠٧(
وما ء، فنزلثا قا دا ي نخف ور، محل ز سث م س ك ئن ا ثCن جعن ا مرح ن عثتن ا يع ن ي أؤيئ ا ق ح م ثا ه
Uveys b. Â m ir el-Karanî 469
مب م :لؤ بمثا ظثا محنة ،ق بمئا ودا ال قون زال أب"
Abdullah b. Seleme anlatıyor: Ömer b. Hattâb döneminde Azerbaycan’a
sefere çıkmıştık. Yanımızda Uveys el-Karanî de vardı. Dönerken Uveys
hastalandı, onu taşıdık; ama dayanamadı ve öldü. Mola verdik, durduğumuz
yerde; önceden kazılmış bir mezar, hazırlanmış su, kefen ve koku bulduk.
Onu yıkadık, kefenledik, namazını kıldık ve defnettik. Sonra birbirimize
“Dönüp bakalım da kabrinin yerini unutmayalım” dedik. Dönüp
baktığımızda ne bir mezar, ne de bir iz bulabildik.
Takrto3437
/ y] "( ( ١٦٠ ٩؛ [ aثن ا أ خ ن د بن جعف ر ثن ح م ذا ن ،ثن ا حم د الل ه بن أ خ ن ذ بن خ ي ل ،ثت ا
ر م ح ه ،ثن ا أثو يك ر بن عقا ش ،غذ ثغيزه ،ئ 3ت وكا ن أوي س مح ي م حا ذ ئئ
ب ا الي ج ذ نا يزوغ فيه أي إ ز ا ل ج م ع ة ٠٠
ت م ند ق ش ابه ،حش ي جل س مثا
لخ
( ] At/Y[ -) ١٦١٠حدت ا أب و بكر بن مال ك ،ثن ا عتد الل ه بن أخن ت ،ح دبني أيي ،و عيد
نحثقتغي المد رة بن ا نأي ت م ن حال ه ،ق ك :الث الم عليلث يا أوي س ،ي ن أ ث يا أ ي ي ؟
Uveys b. Â m ir el-Karanî 470
بمل
آ üئ ت; ' ٠ت ه ق ا د " :ؤأنث ئخ؛ اف 1ه ي ثرم ئ خة ا ن ،ت ذ ذ ك ع ئ؟ قل ق:
ر ؟ < ك ا م ض واث ب ذ أئ ن ال ا ه م " ،ئ ك :أ خ كا ن ؤ ظ حثا ؟ شوال ا
ي ،إذ
م Sزأ متذة م نأ خ ذ ، ^ ١قزت ؛١١؛ " :محا،3 P ب ي ع ر >ئا طئ^ ١
،،^ ١ مب و م
من هل م ال ك ال م ك ال م ربي :أع وذ بالل ه الئ م يع ا ح س ه وأ ا ل ح د.ي ث ح د ي ث رب ي
ز ميق اته_^ ا جن ع ئ ^ ،د ا3ا :ثم أ ف ه ى شه م همءأئ ا أ -صمثه، ؛ق ط الشتءال 0الؤ-حي م :ؤإ 0يؤم
أن ئن و ث ،زن ا ث أب و حقا ن ،الق ا إ ر ا ل حنة وإم 1إلى الثاي ،و ما ت ادم ؤن ا ئ ت ح واء ،يا اثن
حق ا ن ،ؤت ا ث ابناه م ح ي د الر ح م ن ،ثا ائذ خث ا لأ ،و ما ت م وت ى ئ جي الرخص ،يا ابن
ألل ه ف ه وعلته م أ ج م عين ،ت إ ابن حق ا ن ،ؤن ا ث أبو بك ر حليم ة رئأو ل حق ا ن ،ؤت ا ث م ح م د
^ ١؛ ٤١هد؛ يرغ م أة ي جبي محلف ،وزاي م ن أ جيلث ،فأدخله علي رايتإ م ا ل حنة ناي
Uveys b. Â m ir el-Karanî 471
1Duhân Sur. 40
2Duhân Sur. 41-42
Uveys b. Â m ir el-Karanî 473
başladı. Hz. ?eygamber’e (sallallahu aleyhi vesellem) salâvat getirdi ve: “Ben
Resûlullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) kavuşamadım, onunla sohbet etmedim, ama
Ömer gibi Resûlullah’ı (sallallahu aleyhi vesellem) görenleri (Allah hepsinden razı
- olsun) gördüm” dedi. — Rivayet yukarıdaki gibi devam etmektedir
Takrîb 3438, Takrîb 3682-a
ح د ب ي، ثن ا عئد الل ه بن أ ح م ذ بن ح م، ] حدثن ا أ م ب ك ر بن م ا ل كa v / y [ - ) ١٦١٥ (
Asbağ b. Zeyd der ki؛: “Uveys’in Resûlullah’a (sallallahu aleyhi vesellem) gitmesine
mani olan şey; annesine olan sadakatidir.”
وك ا ن مولت إذا أ ن ث ى :هذه قلم ه الق ح ود ،ق شج ذ حأى يصب ح ،و كان إذا أ ن ث ى بص د ى
وا ل جن ا ب ،ئأين اوا حه وال م خ ؟ أ إلهي خل ق ي و لم تؤاث رني قي ظ مي ،وأذك ض ث الثا
أن م ^ ١ق ن ئ ك ن ي ؟ .١ض ي | ن نم م ك أئ ثمس ك ،ه كئ ف ن ا>تثمس ئ ك ئي : الل'نيا ،إل
بهذا والل ه ن ا أع ل م متألتنيه ا لجعلته ا للف ئ ه ب لي ئ سم ي، م ح ذافيره ا ثؤ كا ن ت لي ا لأن اب
^ ،٤ومح ل له :إن ا م حق "درك بدون نا ثصغع ،نإن النار ت ش جين يد ح د زال جين
حش ال أل وم شب ي، ال بذون ن ا ثص نغ ،ثأم و ل:
 m ir b. Abdi Kays 475
Alkame b. Mersed der ki: “Zühd, şu sekiz kişide son noktaya gelmiştir:
Âmir b. Abdillah b. Abdikays, Uveys el-Karanî, H erim b. Hayyân, Rebî b.
Huseym, Mesrûk b. el-Ecda, Esved b. Yezîd, Ebû Müslim el-Havlânî ve
Haşan b. Ebi’l-Hasan (el-Basrî).”
Âmir b. Abdillah şöyle derdi: “Dünyada dertler ve üzüntüler, âhirette ise
cehennem ve hesap bulunmaktadır. Peki, rahatlık ve sevinç nerede? ilahi!
Beni yarattın, ancak yaratırken bana danışmadın. Sonra dünyadaki
sıkıntıların içinde bırakıp bana: «Ondan sakın!» buyurdun. Sen beni
korumazsan ben kendi halimle ondan nasıl sakınabilirim ?لكاilahi! Sen de
biliyorsun لكلdünya, her şeyiyle benim olsa ve onu benden istesen hemen
verirdim, o halde nefsimi (dünya sıkıntılarından ve Cehennem ateşinden
uzak tutup) bana bağışla!
م ^ وائث اءر ١ قأى، ؤاال؛ن از، ؤاقثم، وائث اءم، ش ال: الدق\ أ بجأ،^ ١^ : ف وت0 و ك ا
ول ق د،ج هد ي ما هوالل ه لأضؤن به، بد لي منهث ا ع ال زأث ا الثؤم وال ط عا م، ن ي ن ا
حا ج ه لي ج
إل ذا ن ا ن ج ذ، زقت * كا ن إبلي س يلتوي في ن وضع ئ ح وده، ؤيفنؤ صائ م ا، يبيت ماي م ا
،^ "كهيثة \لءحثة٤^ زئؤ،ح دا-غفق ش ا
ي نو ال ن ظق نم أزت: ت أ م ولت،ري حة د ح\ة بيده
,Âmir b. Abdillah namaz kıldığı zaman yılan gelip giysisinin altına girer
.dolaşıp kolundan çıkar giderdi. Buna rağmen Âmir hiç namazını bozmadı
:Bir defasında kendisine: “Yılandan korkmuyor musun?” diye sorulunca
Vallahi Allah karşısında kendisinden başka bir şeyden korkmaktan hayâ“
ederim” karşılığını verdi,
ن ا ^ ال أبك ي: نا يتكيلف ؤقد مح ث نقد م حش؟ ثبمولأ: مم ي د لت، ومرح ن مح ك ى:،ju
ش ال إ خ د ا ي
ف 1ي قوال أ 4م ح لي ب ك غ 1ال م ،؛ئظ خ ف شثأ ئ| ظ أ م ؛
بغل ه ن ي ئا ،قا دت وهب ط زاؤقا ،يق ا د ل هت زاؤي الشتا ع ،وفي ال زاؤي ع ا ب د حثشجج ،أما ل
ثة :ح م م ه ،ه ام ن ه د غابت في ئأ حتة و ح م م ه فيب ا حثة بم غان ،ال ف ذا تنضهت ؤى ف ذا ز ال
ه ؟ ^ -.3د ش وئ ر ،ئا :3أ ئ ث ن ث ه ث ،ثا :3أال خ ط ،قا 3م حت :أ ئ م حش
ح ن ن ه ال ذ ي نك ز لي ،لأنث أعبد م ن قي ا الوض ،أ حبزتي غذ أ م ح ل -خصل ة؟ قات :إدي
ل مئ صر زثؤ ال م واقيت ال ئ الؤ مقلع غأغ ا ل م ا م وال ش حوب ،ال ح ئ ت أن أ ب غ ل ع م ري راكعا
emreden nefis! Vallahi sana öyle işler yaptıracağım ki, yatak senden hiç
istifade edemeyecek.”
Aslanla: Vadisi denilen bir vadiye inmişti. Vadide Humeme adında
Habeşli bir âbid vardı. Âmir bir köşeye çekildi, Humeme de bir köşeye
çekildi ve namaz kılmaya başladılar. Kırk gün kırk gece ne bu ona, ne o
bunun yanma gitti. Farz kılma zamanı geldiğinde birlikte kılıp nafile kılmak
için herkes bir kenara çekiliyordu. Kırk gün geçince Âmir, Humeme’nin
yanma gelip “Sen kimsin Allah merhamet etsin?” dedi. Humeme “Beni
derdimle baş başa bırak” deyince Âmir “Allah’ın adını andım” dedi.
Humeme “Benim adım Humeme” dedi. Âmir “Eğer bana anlatılan
Humeme ؛isen yeryüzünde en çok ibadet eden kişi sensin. Bana en faziletli
dayranışın ne olduğunu söyle” dedi. Humeme şöyle cevap verdi: “Ben bana
düşeni eksik yapıyorum. Namaz vakitleri kıyam ve sücudumu kesmeseydi,
O’na kavuşuncaya kadar hayatımı rükûda geçirip yüzümü sürmek isterdim.
Fakat farzlar bunu yapmama izin vermiyor. Peki, sen kimsin, Allah
merhamet etsin?”
Âmir “Benim adım Âmir b. Abdi Kays” dedi. Humeme “Eğer sen, bana
anlatılan Âmir isen, sen insanların en çok ibadet eden insanısın. Bana en
faziletli davranışın ne olduğu anlat” deyince, Âmir şöyle dedi: “Ben bana
düşeni eksik yapıyorum, ama bir yerde; Allah korkusunu kalbimde öyle
büyüttüm ki, ondan başka hiçbir şeyden korkmaz oldum.”
O sırada aslanlar etrafını çevirdi. Bir aslan arkasından gelip üzerine atladı.
Pençelerini omzuna dayadı. O sırada Âmir “O bütün insanların
toplanacağı bir gündür ve o gün herkesin hazır olacağı bir gündür”1
âyetini okuyordu. Aslan onun tedirgin olmadığını görünce çekip gitti.
Humeme f“Allah için ey Âmir, bu sende gördüğüm şey nedir?” deyince,
Âmir “Ben Allah huzurunda, kendisinden başka bir şeyden korkmaktan
utanç duyarım” dedi. Humeme: “Keşke Allah bize mide belasını vermemiş
olsaydı, yediğimizde de hacete çıkmak zorunda kalmamış olsaydık. O zaman
Rabbim beni sadece rükû ve secde ederken görürdü” dedi.
Günde sekiz yüz rekât kılardı, “Bana düşeni tam olarak yerine
getiremiyorum” deyip kendi kendine kızardı.
،ح زم أ خو ثتا ت ه ئ، ثن ا شعي ب ث ن م ح رز، ثنا أب و ا لخض،ثن ا أي ي ") ١ ٢٠ (
جف
أ ن ع ام ر ئ ذ عي د محس ت، ثن ا م ي ن و ن ب ن م ي زا ن، غ ذ جعمر ئ ن ضهما ن، ميث ب ن ي ق ا م ثن ا
٠' : ؟ ئ ت٤^ ١ ل لث ال ئزؤغ1ج ذ أ ت م أن أنأث ك ئ
آل ز آ ن ث ؤ ب: ةق ات، ؛ثه أ مث ا ن ي ؤ
” أن ا ب أ م: زن اثلث الت محل ا لخن؟ قات: قات،٠' وقي ن نإ و لذائث قي ا لخفة ا'ا
ئادع وهب ؤا م ح و؛، إ ذ ل د ى أب وابك^ ط ال ب ا ل حا جا ت٠٠ :ئ ا ألمناء؟ قاد°ي مثئلث أن دأ
و د ق ن ق ال خا خ ة ه إ ل م ا ا، مخزاب هأ
Meymûn b. Mihrân’ın naklettiğine göre Basra valisi, Âmir b. Abdi Kays’a
haber gönderdi. Adam gelip “Müminlerin emiri sana; neden kadınlarla
evlenmediğini sormamı emretti” deyince “Onları terk etmiş değilim, kız
istemekten y o r u ld u m ” dedi. Adam “Peki neden peynir yemiyorsun?” diye
sorunca “Ben Mecusilerin olduğu topraklarda yaşıyorum, içinde ölü
(madde) olmadığına dair iki Müslüman şahitlik ederse yerim” dedi. Adam
“Yöneticileri ziyaret etmene mani olan şey nedir?” dediğinde “Sizin
kapılarınızda ihtiyacım istemeye gelenler var, onları çağırıp ihtiyaçlarım
karşılayın. Size muhtaç olmayanları bırakın” diye cevap verdi.
Sahr b. Ebî Sahr, Âmir b. Abdi Kays’ın şöyle dediğini nakleder: “Ben mi
cennet ehlindenim?” Veya “Ben cennet ehlinden miyim? Benim gibiler
cennete girebilir mi?”
480 Â m ir b. Abdi Kays
حمدثي، ثن ا عتد الله بن أ ح م د بن ح م، أب و ؤ ر ئ ذ نابل ه ء٩ ٠/٢ و-) ١٦٢٣(
قادت بع ت معاوية إ ر هم د الل ه بن، عن ال خ ش ن، ثنا حؤف ب، ثن ا جعئ ر، ثن ا تثار،أيي
وأم ه ن قا ع م ن ار ي حق ل ب أن ؤمه وأكرمه بأ ح س ن إذئة س ي
ف عثد بن عاي ر ابفز غا ي ر أن
جال كا ذ أطات ا ال حت ال ف إل يه م- بمي ر،" " ق ال ن أخؤغ إ ل دللث ش بموت: 3 ظ
" : هات،>ال يؤذن ل ه وأمرني أن ا مزك أنب ح ط ب إ ر م ن شئ ت وأمهن عنل ق م ن بئت ائناز
: قات،" " إ ز س يم ت د م ر ائثلثة ناش ره: إ ز م ن؟ ها د: ه ا لأ،" أنا في الخقلتة دائ ب
صض م ض أ خد إ ال غد ي: ق ا م " أ ر ت ائمحز ئأ م ح؛ي،بجايب إل أمح ل غ د
م ض أ خ د ؛ال لزنب ؛ ض ئ ل " ئ ه د ب: ائت، أي ت ر، ا(محلم ال: ١^ ١ي ق ي ئ ؟ " ؛
م لآن■ ت خ ب ف ت ا ال*يئق ،م يد ء " ز و ي: 3 قا، أ ي ث ر، ال1 ا مح: ^ ١م ح أ ؟ " ؛
ومح ت د: ا ل ح س
Hasan (-1 Basrî) der ki: Muâviye, Abdullah b. Âmir’e “Âmir b. Abdi
Kays’ı gözet, iyice araştır, ikramda bulun, istediği yerde konuşma yapmasını
emret ve be)rtülmalden ödenek bağla” diye haber gönderdi. Abdullah b.
Âmir, Âmir b. Abdi Kays’a haber gönderip “Müminlerin Emiri; sana yetki
verip ikramda bulunmamı emretti” dedi. Âmir “Buna falamn daha fazla
ihtiyacı var” dedi. Bunu söylerken, yönetimle meselesi olan ve bir şey
yapmasına izin verilmeyen birini kastediyordu. Abdullah “Seni istediğin bir
yerde konuşma yapman veya hutbe vermen için görevlendirmemi ve
beytülmalden ödenek ayırmamı emretti” dedi. Âmir “Ben devamlı konuşma
yapıyorum” dedi, Abdullah “Kime?” deyince, Âmir “Benden hem hurmayı,
hem çekirdeğini kabul edenlere” diye cevap verdi.
Sonra dostlarına dönüp; “Size bir şey danışacağım, bana söyleyin;
İçinizde, kalbinde ailesine yer vermeyen var ”? ال آلdiye sordu, “Vallahi hayır”
yani; yer veriyoruz dediler. Âmir “içinizde; kalbinde çocuklarına yer
vermeyen var mı?” deyince, “Vallahi hayır” yani yer veriyoruz dediler. Âmir
şöyle dedi; “Beni elinde tutana yemin ederim ki; testerelerin kollarımda
gidip gelmesi böyle olmamdan daha hayırlıdır. Vallahi, bütün dertleri tek
dert haline getireceğim.”
Haşan “Bunu da gerçekleştirdi” diye ekledi.
 m ir b. Abdi Kays 481
([ -) ١٦٢٤اا'/مبم ] حدثن ا ^£١؛^؛ بن عئد الثؤ ،ثن ا ت خ ئ د بن إ شغ ا ق ،ثن ا قتتثة س تع يد،
ثنا ظ ن بن حل م ة ،عن أبي ه اش م ،عن غا م بن عبد ق س ا لخير ي ،قادت " و ج د ت أمز
ال د ي ثمين إ ز أربع :ا ل ما ل ،وا ل س اؤ ،والن وم ،وا لأك ل ،ه ال حا جه لي في ا ل ما ل والسث اؤ،
قأث ا ال ي وا لأكل،ف ائز ال م ،لئن اض م ح ق أم ح ل هت ا "
: “Dünyanın dört şey üzerindeلكل Âmir b. Abdi Kays eJ-Anberî der
yürüdüğünü gördüm; para, kadınlar, uyku ve yemek. Para ve kadınlarla işim
,yok. Uyku ve yemeğe gelince; Allah’a yemin ederim ki, gücüm yettiği kadar
”ikisini de mahvedeceğim.
أبه،
ح دثني أيي ،ثن ا عبيد الل ه بن م ح م د ،ثن ا عتذ الل ه بن عثا فن مو ز بيي جش م ،عن ج
م ظ " :3ال ه ا :3دعة ،ه ا :3ال أذ ئ ،ه ا : 3دعة ،محا :3ال أذ ئ ،ئ :3هؤص ع ك ت1ءة،
ثتا مه د الل ه بن، ثن ا م ح م د ن أيي ت م، ء حدثنا عتد الل ه بن ن خ م٩ ١/ x و- ) ١٦٢٧(
لغ ا ت ث ن عامر: قا د، ثن ا ت ب ي ت الحرير ي، ثن ا جعمر ب ن ئ ق ما ن، ثنا غئ ا د، م حم د العنس ي
،، ث ابي: قالوا، ٠٠ إري ذا ع مح أمغوا٠* : مما ل، ثثع ة إخؤانة و كا ن بفل ه ر الو؛نرز،س هم د الثؤ
ح د ب ي، ثن ا عبد الل ه ئن أخن ت بن ع م، ١^ ٣ ] حدثنا أب و بكو بن،\ا/\ )" ت١٦٢٨(
قات•' بج ث بعا م بن عبد محس إ ل، عن ا لخشن، عن أ ئ غ ت،شثب د
م ثن ا ث ش بن ،ر
" " ا لخنف ه الذي خ ش ي زايا: ق ات،المق ام
Hasan (-1 Basrî)’nin naklettiğine göre: “Âmir b. Abdi Kays Şâm’a
gönderildi. Dedi ki: “Beni binek üzerinde süren Allah’a hamd olsun.”
 m ir b. Abdi Kays 483
( - ) ١٦٢٩ل ' آ /؟ آ ] حدثغا أبو بكر بن مال ك ،ثنا عتد الل ه ثن أ خ ن ذ بن ح م ،ح د ب ي
ش ،ثن ا عتيد الل ه بن م ح م د ،ق ا لأت ' سمع ت تع يد بن غا م ،يأمول ; قيد لعامر بن عئد
م :ل و 1م م مب إ ر ا ك ز ؤ ؟ قا د " :زالثؤ إ ة لتل د ال ذ ي ثا < ث إي ه و ت ث ك بؤ
ا ق آ ن ،و د ئ ر خ ن ئ ف ؤ ى ما
خا؛ثن ا عئد الل ه بن م ح م د ثن جعف ر ،ثن ا أبو العب ا س ال ه روي ،ثن ا (•- ) ١٦٣
م خ ق د ال منص ور العثوب ئ ،ثن ا عنزو س ع ا ص م ،ص فق ا م ،ص قا ذة ،محأ لأ :ت أ ل غ ابئ
متت هم د محس ربه أن " بجون غ ي ا طهوز في ال قاؤ ،و ك ا 0ثؤشبا ك ء زنة بمات "
Katâde bildiriyor: Âmir b. Abdikays, Allah’tan kış günlerinde abdestini
kolaylaştırmasını dilemişti. Onun içindir ki kış günlerinde abdest için
kendisine getirilen sudan buhar çıkardı.
( [ -) ١٦٣١؟ ] ٩٢/حدثنا أبو بكر بن مال ك ،ثما مه د الثي بن أ حم د بن ح م ،ح دمحي
م مح ث د ب ن ي ح ش ا لآودي ،ثنا ن ن ل م ب ن إبراهي م ،ثت ا عن اره ب ن أب ي م ح ب ا ال ز د ي ،ثن ا
فل ه قي ا ح ب ش ت ،ق ات ل هز " :ن ا
م ع ا مز ئ ذ عئد ش ي ،ءإ دا ه ا ماللث ن دين ار ،ها د :
ل غز ال ث مؤون؟ " قالوا :ا لأشد أحا ل بثثا وث ن ال ئريي ،فات " :ف ذا ” كن ب م ن ال ك ال ب ،
ن م به ح ز أ صا ب ثويت ئر ا لأشد ٠٠
غذ أبي ن ق ما ن ١^ ١؛ ؛ ،ه ا 3ت قيد بمامر بن عبد محس :الثان م د ن ش ئ قريب ا م ن ذارق،
484 Â m ir b. Abdi Kays
هت مابلع ت ذازم عدل ت، بأ ح ذ ت الثار، قإبه ا تأث وزة " زأمح د على صالته، ” ذع وقا:ممات
ما
Ebû Süleymân ed-Dârânî der ki: Âmir b. Abdikays’a: “Evine yakm bir
yere ateş düştü” denince, “Onu bırakın, ona emredilmiştir” deyip namaza
durdu. Ateş ilerleyip evine yetişince, onun evini yakmayıp başka yöne saptı,
سم ظ ز غ امز بن: قات، عن الح ش، ص هق ا م، ثنا عتد ا لأغن، عئد ال؛مار س م خ ئ د
٠٠ : هات، ئعم: قالوا٠٠ أث جذوئث؟٠٠ : د ا ل،عئد محس زنا تذءكؤوئث ش أ م الصتع ة في ال صال ة
م بن ثنا أبو، ثنا ن ح م د بن أيي ت م، ] خ ا؛ثعا عبد الل ه بن ث خ ث د،\ y/y [ -) ١٦٣٥(
ال ت ي ع م3 ال، ^ ١ ا م ز بن عتد- أن ء، عن ظب ت، ثط خ الب بن شت م ه،^١^ ظ، ش فتت ه
ثت ا أبو بكر بن ت الل ه ،ثن ا عبد الثؤ بن أ ح م د بن حم ح ل ،ثن ا أيي ،ثن ا (“) ١٦٣٧
عثتذ الل ه بن م ح م د ،ثن ا في خ ثكث ى أب ا ركريا مؤأى لل مهخئ ئ ،صبع ض م سا يخه ،قا د :
" كا ئ ت اته عأ ع ا م ر أم ا ل لف ا :عتئده ،ثن ى ما يص ثغ ش ه ،فت عال ج لت الثريد فتأته به،
ف خ ر ج إ؟ى أ م ن خ ؤ ن د ع و ئ ز ،قتوئ لأ :إءث ع م1ته ا للف بثدي لئآكل ه ، 1ن م و لأ " :أق س
في " : 1ي 1عتيدة تنزي عن اال؛ي ب ال مزات1إ ،إلثت يقأو ل إد م 1أرد ت أن ثف ع يني؟ ' ٠د ا : 3و 5ان
م ن ل م ي ت م ^ ^ ، ١١ع ن اال ؛ ي ،مق ل ع ت ئ ف ث ة ع ر !ل د ي ~ح ش ز ا ت ٠٠
ه ثئ لث ا :ن ا م ول ط فيه م ؟ ه ات :و ما ع س ى أن أقوت فيه م ،نأي ت ئثزا ص أ ص ح ا ب ال ن غ
و ص حبته م Cن حدلول\ :أن ٠٠أص ف ى الن ا س إيئ ائا يؤم ا ل م ا ئة أ ق د ه ز م ح ا ت ن ه في ال دث ا ،وإ (ا
486 Â m ir b. Abdi Kays
ج ه قي ا ل ل ق أ
ر ال نأ س م ت
أك ت0 وإ، يؤم اف؛ا ن ؤ،في ؛ لأي أ ق د ف ز ح ز حا- ^ ^ ءر١ أث ث
"أكفزغب ثئاغ يؤم ا كا ت ؤ
Hasan(-1 Basrî) der ki: Âmir ظ. Abdi Kays’ın mescidde bir mekânı vardı.
Yerine gelmez olunca, hevâ ehline uyduğunu sandık, yanına gidip
“Mescidde yerin vardı, terk ettin” dedik. Bize “Doğrudur, gürültüsü ve
karışıklığı bol bir mescid” deyince, hevâ ehline uyduğuna kani olduk. O na
“Onlar hakkında ne diyorsun?” diye sorduk, “Onlar hakkında ne diyebilirim
İri; Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) dostlarından bir grup gördüm ve onlarla
arkadaşlık ettim. Bize hadis nakledip şöyle dediler: “Kıyamet gününde en saf
imana sahip olacak olanlar, dünyada kendini en çok hesaba çekenlerdir.
Dünyada en çok sevinenler, kıyamet gününde en çok üzülecek olanlardır.
Dünyada en fazla gülenler, kıyamet gününde en çok ağlayacak olanlardır.”
عن، غذ علي بن علي ا و ئ ئ، ثن ا عبد الل ه بن ا لمحا رك،ا المحا ري م او ح ش بن شي
: " ث م < م الثا من يزم ا ل ما ئ ة ث ال ث عزض ا ت: قا ت، م ق ال م ت ه غذ ،ما ن ي
٠' ق ا خ ذ بث ميغه واخذ بش ما ل ه، والعر ص ة القارئ ئاض الك س ب،ثع زصت ا ن جش ا ي و معاذير
ت كت ب أث و م و ت ى، ظل، ع ن اب ن مسم ري ن، ع ن ابن ع ؤ ن، ثن ا معا د بن معا ذ،بن أيي م حث
ا " أن: تضغ ا م ئ مد مÛ& م الذي مح تنء:ا هم ئ إرغا م تن ماش
]،\®/\[ " قي ش وعد، ، ه إدي عهدقف عش أم ر وبنعيي أتمف ث من ت، تع ذ
ibn Sîrin’in naklettiğine göre: Ebû Mûsa el-Eş’arî, Âmir b. Abdi Kays
olarak bilinen; Âmir b. Abdillah b. Abdi Kays’a yazıp şöyle dedi: “Asıl
meseleye gelince; Ben sena bir görev verdim, ama değiştiğini duydum.
Allah’tan kork ve (eski haline) dön”
Mesrûk
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor ki: Onlardan birisi de Rabbini bilen,
aşkı uğruna göz yaşı döken, günahını hatırlayan, ilimde kök salmış.
’Mesrûk b. el-Ecda 489
عتد الل ه بن يونس ،ثن ا نابذة ،عن ا ال عن ش ،عن مش ل م ،عن مش روق ،قات " :كث ى
أن ي ع ج ببعمله ال أن يمح ق ى الثث ،وكث ىب ال مرء ج ه ع ل ما ب ال مرء
Mesrûk der ki: “Kişiye ilim olarak Allah’tan korkması (huşû) yeterli olur.
”Yine kişiye cehalet olarak kendi amellerini beğenmesi yeterli olur.
شتته ،ثنا تبي د ن■ع مرو ،ثنا ن مان ين عس ة ،عن أيوب القناثي ،ظ :3ت أ ك الئعبي
ب ذ س مق " م في سم ص ت ت ألب ،ق ات " :ظ تأ:ث أ ط أ ش
Eyyûb et-Tâi diyor ki: Şa’bî’ye bir meseleyi sormuştum, şöyle cevap
”verdi: “Mesrûk kadar ilim öğrenmeye meraklı hiç kimse görmedim.
ثنا عتما ن ، بن ث خ ث د ثنا ائخثن، ثن أ ح م د أبى بن ث خ ث د خا؛ثنا [ ] ٩ ٥ ٨ ( - ) ١ ٦ ٤ ٥
بما ، فيه ا ينال ه عن اية ،ق لم ي ج د عنده رجل قات " :حرغ مش روق إلى ال بمرة إ ر
ي الر ج ل م ق ذللق 'ل Pخن خ ؛ ر ص ذ ق ز؛ غص م ^٢ ت م حزة غذ ر ج د م ن
ط يا "
,Şa’bî der ki: Mesrûk, bir adama bir âyeti sormak için Basra’ya gitmişti
adamda âyet hakkında bir bilgi bulamadı. Adam kendisine Şâm halkından
birine gitmesini söyleyince buraya, yanımıza geldi. Sonra adama âyeti
sormak için Şâm’a gitti,
عنن ثنا أب و ج م ، بن محم د ثغا ح مئد، بن م ح م د بن الثؤ م د
ه خا؛ثنا ] W y [ ( - ) ١ ٦ ٤ ٦
ن ون ه ا و اتثة "
490 دMesrûk b. el-Ecda
ا
حت لخغد، ى ا ع ئ ثتا بن ع ت د الل ه ثنا عل ي ، بن م ح م د ثتا ل أ /ه ا م] ( - ) ١ ٦ ٤ ٧
”Ebû ishâk der ki: “Mesrûk, hac boyunca gecelerini secdeyle geçirirdi.
أبو ثنا ن ثا ؛، أبو ثتا إ م ئ خا ئ ، بن م ح م د ثنا جثته، بن خا ب ز أبو ا
حت م ]
[آ ا 0ب ( - ) ١ ٦ ٤ ٨
صم زة ،عن ائث الع بن ف ا رون ،قاد :ش م عثت م ولت ٠٠ :ح ج مش روق ،ئن ا ائ ر س إ ال ج بهته
Alâ b. Hârun der ki: “Mesrûk hacca gitti, oradan ayrılıncaya kadar
”yüzünün dışında hiçbir yerini yere değdirmedi.
أبي بن محا ذ بن نم ح ث د ثنا ل خشن، ثن ا أخنذ ى م ح م د حدثنا [ ] ٩ ٦ ٨ ( - ) ١ ٦ ٤ ٩
م ح م د ين الل ه عئد ثنا شهل، أ ي بن م ح م د بن ع ث ذ الثؤ ح د قا ل ] ٩ ٦ / ٢ ( - ) ١ ٦ ٥ ٠
ع ن الحس ن ب ن محي الل ه ،ع ن أب ي الض ح ى ،ع ن مش ر و ق ،قات : ا لمخب ي ،ثن ا اب ن إدري س،
ر وه و ت ا ج د '٠ اللي محا ٠٠أمح زب نا ثخون املتبت إلى
Mesrûk: “Kulun Allah’a en yakın olduğu an, secde ettiği andır” dedi.
ح 1ج ة محز ه ا دءكؤوه ا تي م د أن و الهنه ١^ ^ ٠٠ : بمول
أ ثئ وم مهمب أ ي كأثت را<محب ،وكا0
أ ز زإ ر ال ئ ال ؤ "
Mesrûk ء. el-Ecdaر 491
، ئ
"
ر
söyleyin, gidereyim!” derdi.
ا ل
ننزوق
بن هنا ذ
"كا ن :د
ا
مث
ا
ف
، إ شحا ى
،املسي ر
بن
بن
م ح م د
م ح م د
ثعا
بن
، جبل ه
^ ؛£١
^
س
١ ص
حامد حدثتا أب و
،م ن عر ض ر
] أ م آ/\[ “ ) ١ ٦ ٥ ٢ (
به وديلف ن ز الث ور مح ذ ك م ال ذي ب ايئثم والم نان زنن أ ن ز بع هده م ن ال م هاتسئ روأ
ثن ا، ثعا عئد الؤ ح م ن ن م ح ث د بن من ا ل م، ] حدثما أبو م ح م د بن حقا ن٩٧/ )“ [ ؟١٦٥٧(
1 Kafiz, hacim ve uzunluk birimidir; hacim olarak 33 litre, uzunluk olarak 136.6
metredir.
Mesrûk b. el-Ecda3 493
به ال غي مل ح و<ثيى
وأرخئ ج ويكف ال بثا أغلق اثا ث ئ وثث
! A lk a m e b . K a y s e n - N e h a
بن البيع ،عن أبي اشحا ق، ثت ا ق س إ شحاوء الص يني ،قات: بن ق ث ه ،ئالأ :ثن ا إثزايب
ل ذي ق ثئزءو 0ا ق آ ( ا "
^ اء ءا 3و ؛ ال ي ث " :ء ن م ك ة ئ١
Murre et-Tayyib der ki: “Alkame Kur’ân okuyan, dinine bağlı
”insanlardandı.
ثن ا إ ت خ ا ق ،قات: بن ( ! - ) ١٦٦٤؟ ] ٩٨/حدثن ا أبو حا م د بن جثته ،قات :ثن ا ت خ ئ د
عن معق ل، بن مال ك إن ما عيد بن أبى اخل ا ر ج ،ه اد :ثت ا عبد العزيز بن أبان ،عن
م ص ض ا بجؤ " هنأ ئ غذ أيي ال م ،ض مح و ،قاتÖ& " :
: “Alkame b. Kays, bu ümmetin içinde Rabbini enلكل Murre et-Tayyib der
”iyi bilen kişiydi.
أي، حدقتي بن أ ح م د ، ع ث د ال ر ثنا : 3 ظ تابل ي ، بن بكر أبو ح د قا [ ] ٩ ٨ ٨ ( - ) ١ ٦ ٦ ٥
ه غذ أيي ن م ،قات :ذ ظثا غش غن ا قات :ثن ا ت غ ث ذ ئ ي م ،قات :ظ ا لآضث ،غذ
ع من بن شر ح بيل Cممال ٠٠ :ائهللئ وا بما إ ز أفت ه القا س ثديا وش مت ا ب م د الل ه بن تن ث ود ،
:Ebû Ma’mer der ki: Ömer b. Şurahbîl’in yanına gitmiştik. Bize dedi ki
“Kalkın! Hidâyet ve şekil bakımından, Abdullah b. Mes’ûd’a en çok
benzeyen kişinin yanına gidelim” dedi ve Alkame’nin yanma gittik ,
أل ئ م ،ص ق م س :ت ن أ ن ي خا ن ،قات :ة ئ لآني: ج ر ،قات :ظ م حق ،قات :ظ ر
Kâbus b. Ebî Zabyân der ki: Babama “Neden Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi
)vesellem sahabilerini bırakıp Alkame’nin yanına gidiyordun?" diye
Alkame b. Kays en-Nehaî 495
عت ما ن بن ب ع ن ا لم ه ل ،ج ع م ر ا لم ذائغي شر م ح م د ثئا :ت ها ،س ع يد بن إن م ا ع ي د ثتا :ت ا
ق
و ر ح م ه الثؤ ،عئزبز شح ذ الل ه وم ب الل ه و ك تا ،ا ئ ئ ئلم ج و ح الل ه
ن ،العلما ء وأم ي
قت أعطاني الئت ح ش ن الص ؤ ت ال ك ث زي:قات ،س م بن ص ع لم ت ه، إبراهي م الغ ح ئ
م:؛3 دا،ان° نص ن غ ود ئزب ال ! ئ ئأقزأ عقه المم4 عثد اللö fc j ، 0ب ا مها
ئزغئ ش٩ ث كئ ت
" " ردئا ش هذا: 3 ه ا، هناءتي
496 Alkame b. Kays en-Nehaî
: “Allah’ın Kur’ân okumak için güzel ses verdiği birلكل Alkame b. Kays der
adam idim. Abdullah b. Mes’ûd beni çağırırdı ve ona Kur’ân okurdum.
”Okumayı bıraktığımda «Şundan biraz daha dinlet» derdi.
الح ص ئ ن ،ه ا د :ثن ا م خ م د س إ ئ خ ا ق، بن ([ - ) ١٦٧٠آ /آ بم ] حدثن ا أ خ ن د س م ح ئ د
أيي وأم ي ،ظل 4زين ،^١^ ١ ق ا 3لت ر جت• زثز ح شن غش عبد ^ ١
ل م ح ة ،قات :تحا ر ،ق ادت ئ اثن أ ي ك م ،غ ذ ش ،غذ بمالي ،غذ إ:مبجم ،ض
عنم ن ه ،أثت *ى ن يم وأل ملأ<تم ح ابه " :ائ-ش وا ٩ئرذد إ؛أن ائا ،يعني يتث م ه ون "
م بن مال ك ،قات :ثن ا عئد الثؤ بن أ خ ن ذ ،ح د ب ي أيي ،قات: ( [ - ) ١٦٧٣؟ ] ٩٩/ثنا أبو
ثن ا وكيغ ،قا د :ثن ا ا الع م س ،ض ا نمتث ب بن رابع ،محا د " :كان وا ي -ح لون عش ع ل م م ة
بن "
وئز م ئ غثنة و بملث و م
ب ت ل ه م،
يوط أ غي ي ،زأن ت ما لأ :ف ذا عن م م ه " ،و ك ا ن نك ون ي مبيته يعل ف ن عث م ه ز م
Alkame b. Kays en-Nehaî 497
، عن إبراهي م، عن منصور، ثن ا م ح د بن محا م: قات، ثن ا إ سما عيل بن أيي خ ي م:قات
" مبي نثأث ذؤهء ي، ^ ١ ء ذ ظ ثنأ " إذما زآى بن أ م:3ها
Îbrâhîm anlatıyor: Alkame, halkta bir gevşeklik gördüğünde, dinç ve
canlı oldukları günleri onlara hatırlatıp harekete geçirirdi.
ح د بن ى : قات، ثن ا غئد إلئؤ بن أ ح م د:3 محا، م م ا ] حدتما أثوب كر ب ن مال ك/ [ أ-) ١٦٧٧(
Hasan b. Ubeydillah en-Nehaî der ki: “Alkame vefat ettiğinde geriye bir
ev, bir birzevn cinsi at ve bir de mushaf bıraktı. Mushafını da hastalığı
zamanında kendisiyle ilgilenen azatlısına vasiyetle bıraktı. ”
، غذ إبرامحم، عن أبى ح م ره، ثن ا فريلئ: ق ات، ئ إن ن ا عيد بن عبد الل ه: قات٤^ ^ ١
لع ج الل ه ترزمح ك بمس، ئزينى ؤاقغزي عند رأسى٠٠ : أثة ق ا د ال مرأته فى منضد، ص ع ا م ن ه
" ما ب ي
:İbrâhim-i Nehaî der ki: Alkame, hastalandığı zaman hanımına şöyle dedi
Süslenip başucumda otur. Belki böylece Allah, beni ziyaret edenlerden “
biriyle evlenmeni nasib eder.”
1Ahzâb Sur. 58
Alkame b. Kays en-Nehaî 499
م ث ت ؛ ةأن قث م" م أ ظث ؛ م ح خ ف ق ك ؤك ث ء
Alkame: “Genç yaştayken ezberlediklerim sanki önümde bir kağıt veya
sayfada ve ben ©na bakıyormuşum gibi hafızamdadır” dedi.
حدثت ا أبو م ح م د ى حق ا ن ،ها لأ :ثن ا م ح م د بن ع ئ الحزاعي ،محالأ: ا ( “) ١٦٨٢ل إل /ا١٠
ثن ا ا ل س إ ،قات :ظ ع اب مت ،ئ 3ت قات ظ ئنإ " :إ خ اغ ا س م ال ندا وة "
Alkame: “ilmi diri tutmak; tekrar etmekle olur” dedi.
ثن ا بن ائ خ ك م ،محات: إبراهي م ( [ -) ١٦٨٣؟ ] ١٠ ١/خدبئي أيي ،هالط :ثن ا م ح م د بن
يئق و ث بن إئزايه^ الدؤرقي ،محات :ثن ا عتد ا و ح ش ثن م هد ي ،قات :ثن ا نئث ا ن ،عن
ا لأع م ش ،ص ^ ^ ١؛ ،غذ عق م ه ،ثن ا م ح م د بن أ ح م ذ ،قات :ثن ا أ خ ن د بن موتى ،ظ:،3
محا إن ن ام ح د بن مت ع يد ،ق اتت تحا عيسى بن يون س ،عن ا لأع م ش ،عن إبراهي م ،قا دت مح ك
لعلم ن ه :ظ شي اقزائض ،ق ات '٠ :أ م ث جينات ك "
( t A٠١/ y [ -) ١٦٨٤حدثن ا م ح ث د بن■حث ا ن ،ق ات :ثن ا أ خن د ثن علي بن ا ل ج ارود ،قات:
ثن ا أبو^،٠؛؛^ ا لآفغ ،ظ 3ت ثت ا أبو حال د ،ص أشغث ،عن ا ل ح ك م ،عن إ(زا وي لم ،عن
ز ال تؤذن وا م ي أ ح دا وأع ل م وا ،^^ ١ ز ال ث م ن ي كنعي أهل ا ب ي ا ج جؤ، ال علق م ة ،محا" :،3
إل ه إ ال الثت محاقتلوا " ال ئتعني ائزأة ،و ال'تتب ع وزي بمار ،نإن ا،ئثهئئقلم أن تخ ون ا ي ز ك ال ب ي
ت3 محا، ح دبتي ث خ ئ د ى إن ح ا ق: فآت، ] ■خضن ا إبزا متي بن ع د الئؤ١ ٠٧ ٢ [ -) ١٦٨٠(
ثا د ع ل م م ة:ه ا لأ عن علي بن، عن مت صور، نحا ج رش: ثما د،ثن ا قتثتة شر تع يد
حا ف- ؤ ر أ، ئ د ثعنى لأخي، م تÜİ ١^ ،^ ١ ال1 ا؟ه ال : دلشنى،م ت أال 0 " إ:لأئ وذ
يخزج ج ئ ق ا دا حز جت م ب جن ا ن ي ب ن ال دارة هأع ل م وا ائ ا ب، ^ ^ ؛١ أن يأك ون تعق ا كغت ى
( ] ١*it/y [ - ) ١٦٩٢ثنا بكن بن مال ك ،محالط :ثنا عئد الثؤ بن أ ح ن ذ بن ح م ،ح دبتي
أيي ،ثن ا عتذ ال ؤ ح م ن ،ص شغثه ،عن أيي إن ح ا ى ،قات ٠٠ :خ غ ا لآن ود ب ما ي ن ن ا بتن
بن أي ي فيب ه ،قا دت ثن ا إن م ا همال بن عل يه ،عن ابن عؤن ،عن الشع ب ي ،قا دت و ت غ ل عن
ا الءنود ،ق ات' " :كا ن صؤائا ه وام ا ح جا جا "
( ] ١ ٠ ٣ ٨ [ -) ١٦٩٤حدت ا أبو ح ا م د بن جبل ة ،ظ : 3ثن ا أبو ا ل عيص ال ث ؤا غ ،قات :ثن ا
أ محو ب ص :ه ن أ
ت غ ث ذ ئ غزو ائاهئ،قات :ئ أبمئ ،ض ائن غزه،قات :ئ ك م
أم ا لأئؤد ؟ محا د ٠٠ :ع ل م م ه ،وكا ن ا لأن ود زي ال ح جا جا ،وكا ن عئ م م ه بطيئا وه و يدرأل
ال ر خ "
îbn Avn der ki: Şa’bî’ye “Alkame mi daha üstün, Esved mi?” dediğimde,
şöyle cevap verdi: “Alkame. Esved çok hacceden bir adamdı. Alkame
”yavaşken, hızlı olana yetişirdi.
حدثن ا أبو خابب بن جثثه ،ثن ا ث خ ئ د بن إ ت خا ق ،قا د :ثن ا ع م ر بن ١٠٣/٢ [ - ) ١٦٩٥ا
,م ة * ص ٠
مح م ثن ا لخض ،قات :نحا ر ،قات :ظ أخ ط ئ يمم ،غذ بمامحد ،ض ال م ،
قا د " :أثث :ن تحمخي م وا شحنة :عل ق ن ه ،ؤا لأ،ئؤد ،و عبد الر ح م ن
Şa’bî der ki: “Cennet için yaratılan ev halkı; Alkame, Esved ve
”Abdurrahman’dır.
و لم د ح ج ا لأن ود ثن ا ي ن، ه ال يزا أل م س حيث ا بئة،وص الؤ ج د ؛ لأني ا ل حبين ف؛ئف و عنه
Mء؛
ح جه٠٠
Alkame b. Mersed der لط: Zühd, tâbiûndan sekiz kişide son noktasını
.bulmuştur. Bunlardan Esved b. Yezîd en-Nehaî, çok ibadet eden birisiydi
:Rengi solup bedeni zayıf düşünceye kadar oruç tutardı. Alkame b. Kays ona
Bu bedenine neden bu kadar eziyet edersin“ ”?نظdeyince, Esved: “Aksine
ben, bu bedenin rahatlamasını istiyorum” karşılığını verirdi. Vefat anı
geldiğinde ağlamaya başladı. Kendisine: “Bu üzüntün de ne?” diye
sorulunca: “Neden üzülmeyeyim? üzülmeyi benden daha fazla hak eden var
mı ?ظVallahi Allah beni bağışlayacak olsa dahi yaptıklarımdan dolayı
utancım, yine en büyük derdim. Burada (dünyada) bile biri birine karşı bir
.suç işlediği zaman affedilse bile devamlı olarak ondan utanır durur” dedi
Esved hayatı boyunca seksen defa haccetmiştir.
، ح دبيي أيي، ثنا ع د الله ى أ ح م د: قات، '*؛> ] حدثن ا أبو بكر بن ن ا ب يt / y [ ") ١٦٩٧(
عن عثد ا و خن ي بن وزان أيي ق س، ثئ ا ئ ح م د بن طئ ح ه: محا د،ح ج ا ج ثئ ا قا دت
جت د م يختص ن ا ال ثئؤد بن يزيد ي ج هد ش ن ة في ا ل ح زم واخلا دة ح ش15" : محالأ،ا لأؤدي
م ا ال 0' إ٠ : بمول
إ أ٠٠ ف ذا ا ل ج ت ذ ؟ زي حا ق ب ر '٠ :ب أول لت
و" كا ن علم ن ه م،ف ر
ويص
إ ة ا ن ي ج ائ'م، ج د
الثا من بال ه جير0 وصا م يؤما ىكا، زكان ا لأش ود ض ا ج ت ءن اذة'ت''؛، وا لآئزد ن ثنيت ح ج ا
Esved b. Yezîd en-Nehaî 503
وهد ر بد و جهة ،ئأثا ة ع ل م ن هف ص زب غلى ن خذو ،ق ا د " :أ ال ض الل ه يا أب ا غ ز و فى
ق دا ا لخثد ،غ ال م مح د ث ق دا ا ل ختد؟ ٠٠ق ات ا لأئزد" :ثا أب ا ش م ا ل ج د ا ل ج د
ت ا لأنزدم ؛ال
ع م ،ض ا ال منش ،ص غن ا ه قات " :ظ م ح بكر ،قات :ظ أبو خال د ا
زانا م ن ال بما ن "
Umâre der ki: “Esved, ،kendini dünyadan tecrid etmiş, Allah’a adamış bir
”muttakiydi.
Rabî' b. Huseym
Onlardan birisi de iman ve vera’ sahibi, yere basan, semaya
,bakan, sırrına sadık, konuştuğunu bilen, günahını kabul eden
.Rabbinden isteyen; Ebû Yezid Rabi’ b. Huseym. Sekiz zahidden biri
Derler İd: Tasavvuf, esrarı karşılamak, zevahirden yüz
ç e k m e k tir .
ثن ا أرفن ئ ذ: محات، ثن ا عئدان ن أ ح م د، « \ ] خ ا؛ثن ا ن ق ن ا ن بن أ ح م دo /y [ - ) ١٧٠٧(
ثن ا أب و: قا د، ثنا عتيد الثؤ بن ا لب يع بن خ ي م: قات، ثن ا عبد الوا ج د بن ريا د: قا د،مروان
، ثن ا هم د الثة س أخن ت بن حنب ل: هاأل، ١^٣ ا حدثت ا أبو بكر س١ ٠٦/٢ ل-) ١٧٠٩(
1FurkânSur. 38
506 Rabî’ b. Huseym
ثن ا أثو: ق ات، ثن ا إئن؛محلم بن م خ ث د بن ا ل ح ش: قا د، ] حدثن ا أبي١ ٠٦/٢ ل-) ١٧١١(
عن، ثن ا تزيد بن ع ط اء: ه ا د، ه ادت ثن ا بم ش س سع ي د،ح م ي د أ ح م د بن م ح م د ا ل ح م ص ي
و" كا ن ئ ل ه م،م ه م ا الةؤ جا غ ،ي بتن دللث، ؤئزو، ^ ١ ؤأص_ ح ا ت،زثن وذ
" ن ا أنا غذ: أ ال تد و ا ض ؟ قات: نج د ه،" ق ال ال ئذا و ي م ئ ز ال ال ئذا ز ى،ا ل آ ء إ
ي ئتا؛ ى ؛ ه ب ى- ا قا * ن أل ا.س ا ثا د م ر ؛ ه ا-حة م ن ئ هأ م ] ١ ٠ v / \ ت م ز ي ي ي
Alkame b. Mersed der كل: Zühd, tâbiûndan sekiz kişide son noktasını
bulmuştur. Bunlardan Rabî’ b. Huseym’e felç olduğu zaman: “Tedavi
olsana” denildi. Rabî’ şöyle karşılık verdi: “Tedavinin hak bir şey olduğunu
biliyorum; ama Âd, Semûd, ^es kavmini ve bunlar gibi birçok kavmi
düşündüm de bunlar birçok hastalığa yakalanmışlardı. Doktorları da
”.olmasına rağmen ne tedavi olan, ne de tedavi eden hayatta kalabildi
Kendisine: “İnsanlara nasihatte bulunmayacak mısın?” diye sorulduğunda
ise şöyle dedi: “Ben nefsimden razı değilim ki, kendi nefsimi bırakıp
insanların nefislerini kınayayım, insanlar kendi günahlarından yana güven
:içindeymiş gibi başk^arının günahları için Allah’tan korkuyorlar.” Yine ona
Nasıl oldun?” diye sorulunca: “Günahkâr olduk! Bize ihsan edilen rızıkları“
yiyip ecelimizi bekliyoruz” karşılığını vermiştir,
أنا إبة م ح م د اc وبئ ر ا ل م حبتين٠٠ : مح ا د، ] و ص اثن نن ث ود إدا زاه١٠٧^ [ “) ١٧١٢(
م ل ؤزآ ق م ح ا ق ما
1Hac Sur. 34
Rabî’ b.Huseym 507
وي ر، ؤ خذ في ج ه ا د ك، ئأعد زادك، أث اثع د٠٠ : م و لت، ] وكان ال ثي خ١ ٠ ٧ ٨ )" ت١٧١٣(
" وص ي ئ سلث
ثن ا: ه ات، ثن ا ث خ ئ د بن إ ت خا ق:3 ظ، ] حدثن ا أبو خا ب ز بن جيل ه١ ٠٧٨ )“ ت١٧١ ٤(
جت- 'ن ”ى ن ل جيء الث، ئ *ى ن " ع ن د 'ل ي ع غ ة: ع ،أ ح م ش ن ي ؛ل ث ب ع ى م ح م
عن نعيا ن مقل ة، ززاة ا لأع م س. ٠٠ 4ن ق ذ ن غ ز الئ ص ح ف ن ي ه ل بتؤب
ثن ا: قال، ثت ا م ح م د بن أيي ت ه ب: قات، ] حدثن ا عئد الل ه بن م ح م د١ ، v /y [ ") ١٧١٦(
ت3 ظ، عن ال ل ع بن ح سم، عن ز ج ل، غذ شقتا ن، ثن ا وكيع: قات، أثو بكر بن أيي ئ ث ه
" ش حث: و ن ا ال ق ش خ ن ي ة ال م مما ر ٠'
Rabî’ b. Huseym: “Allah’ın rızası amaçlanmayan her şey, yok olur” dedi.
Rabî’ b.Huseym 508
م حث ،ح دق ي أيي ،وع م ي ،قاال؛ ثن ا عبد الل ه بن إدري س ،عن ع م ه ،عن الشعبي ،ود و
م وبما " لخخ ا ت عبم د الثؤ ،ق ات " :أت ا ال ئ آ ؤ
بفن،فات :ثنا بمش بن ادم،قادت ثنا ماللف بن معول،قاد :قات المحي :أمشيب
بن ج
بام
^ ئ خثئ م أ ف د م و م ه ؤ ك ق ه د ي ؟ " "315؛ ١ ي هث ي ي أ س م ي
( - ) ١٧١٩آ ] ١ ٠ ٧ ٨خ ا؛ثن ا أبو بك ر بن مال ك ،قات :ثن ا ,عث د الل ه بن م ح م د بن حق ل ،
ئ م سد ق تتي و ي ،غذ ق ات :ئ فث ائ ئ أ ل م ي ،قات :ئ أبو ا لآخزص ،ص
، ^ ^ ١قات :ق ات ال ئ ٠٠ :وئزة وف ا الث ا ئ قصيزة نأتا أزاث ا مريق غف بم أ ،ال ق مما ر
من حنا فيئ لف ا حل ي ط ،ء ا م ح م هزأه ا ق ال ي ج ن س الثه ا ف يا اشت م ال ال ؤلتع م أبه ا م جزثه ، ٠٠
مبي نوره ا إل ح ال ص
Sûresini kasd ederek, şöyle dediğiniةف 1أل Münzir es-Sevri, Rabî’nin ,
nakleder: “insanların kısa gördüğü, benim de uzun ve büyük gördüğüm bir
,sûredir. Allah onu bize katıksız hediye etmiştir, içinizden onu okuyan
”azımsayıp ona bir şey eklemesin. Onun yeterli olduğunu bilsin.
( - ) ١٧٢٠ل ؟ /مد ما ا حدتما أثو ح ا م د بن جثثه ،محا د :ثن ا أب و ا ل عثا س ا ل شؤاج ،قا د :ثئ ا
^ بن ، ^ ^ ١ه ا د :ثنا أثو ا أل ح و ص ،ض تص د يعني ابن مش روق ،ص مح ذ ر التؤري،
فن ا عبم ث ،وئ ا ا ت ث ن و ه ف
ب ه ،ق ات ’’ :ا م ال ه ي
ص .ء ن ؛ م خ إد 1أئا ة _ ا و ي د م
و كنه إ؟ى ظيب ؤ ،ال ،عث ك م في الع ن د أ خنف ت م ني عل ي ك م في ا ل ح ط إ ،زنا ختزدك م انؤم
م م ن اغز قث بنة ،زنا ق م 0ا ل حيز حى ابتا عه ،زئا مؤون م ن ا ل م حى يختر ،ؤل ك ث ه
Münzir es-Sevrî der ki: Rabî’, yanına gelip de bir şeyler soran kişiye şöyle
derdi: “Bildiklerin konusunda Allah’tan kork. Seni aşan konuları da
bilenlere havale et. Hatayla yaptığınız şeylerden değil, ama daha çok kasıtlı
olarak yaptığınız şeylerden endişe ediyorum. Bugün hayırlı olarak
gördüğünüz kişiler hayırda değildir, fakat bundan daha kötü olan bir
duruma göre hayırda sayılırlar. Ne gerektiği gibi hayrın peşinden gidiyor, ne
de gerektiği gibi kötülüklerden kaçıyorsunuz. Ne Muhammed’e (sallallahu aleyhi
vesellem) indirilen bütün şeylere yetiştiniz, ne de okuduğunuz her şeyi hakkıyla
anlayabiliyorsunuz.” Sonra dedi نظ: “insanlardan saklı kalmış gizli sırlar/kötü
niyetler (işlenmiş günahlar) Allah’ın bildiği şeyler olup onların ilacını arayın.
Onların ilacı ise dönmemek üzere tövbe etmektir.”
ثن ا عئد الئؤ بن13 ه ا، ثت ا م ح ئ د بن ج م، ] ثن ا عئد الل ه سر م ح ث د١ ٠٨/ \ [ “) ١٧٢١(
، ثن ا عبد الل ه بن أ ح م د بن حنت ل: هات، ] خ ا؛ثن ا أبو بكر بن م ا ل ك١ ٠٨/ \ [ “) ١٧٢٢(
عن، ثت ا هم د ال ت ن ك شر االص ن ه اني:3 ثا، حدثقي ال ن ص بن إن ن ا عيد: قات،ح دمحي أيي
" ئدرون ما ال داء وال دواء وا لشق اء؟٠٠ : أثق هأا ل أل ص حابه، عن ا لب ي ع ثن ختئم،ج دته
٠' زالئث ا إ أن ممو ث بثإ ال ثث وذ،ئيئق ار،ء ا ال.ا ؤالدؤا، ء الثنندي. الدا٠٠ ت3 د ا،قالو؛ت ال
( [ “) ١٧٢٣؟ ] ١ ٠٨/خ ا؛ثن ا أبو خ ا ب ز بن جبل ه ،ظ : 3ثن ا م ح م د بن إشث ا ق ،ه ا د :ثن ا أب و
الن صر انمجئ،ئال :ثت ا عتيد الثؤ بنت وتى،قاد :ثن ا شتيان ،عن نن م بن ذعأ وق ،ه اد:
يث ال ل ح ثه ذتر ئ ،م ح وت " :أذرقا أئؤات ا كثا ي م ح ه م "ظ ن م خ بن حم حم مح ك ي
كوت ”
Nuseyr b. Za’lûk der ki: Rabî’ b. Huseym, akan yaşlarından dolayı sakalı
ıslanacak kadar ağlar ve: “öyle topluluklarla karşılaştık ki onların halleriyle
bizimkini kıyaslayacak olursak bizler yanlarında hırsız gibi dururduk” derdi.
يزأمثإ فق ا ا
Rabî’ b. Huseym şöyle dua ederdi: “Allahım! Ellerimi sadece sana
açtırmayacak bir fakirliği sana şikâyet ederim. Bundan dolayı da sana
”yönelir, beni bağışlamanı dilerim.
^ غذ أبج ه ،فات :قات ال ئ بن ح س م " :م ن ا ت ث م الثة نحا ر ،ب ب قي و خ ئ١
را حته :أم ن م ن ا لخذاب ٠٠
Rabî’ b. Huseym der ki: Allah’a istiğfarda bulunan kişinin avucuna (amel
defterine); “Azaptan emin kılındı” diye yazılır.
م ح م د بن منا ن ،محالأ :ثت ا أثو المق ا س ا ل ث ؤا ج، بن ( ■")١٧٢٦لمأ /ب م ا ] حدق ا أ ح ن د
هات :ثن ا نئ يا ن ،قا د :ثن ا وكيع ،مح ا د :نحا نئثا ن بن عيثه ،ص ع م ر بن دو ،قادت قيد
يريد ؟ قا 3ت ” أ<؛بت حثا صعه1ء م ذنبي ن ئأ ط د أزز؛قا \ ل\ ح م :ي ! ،أص ي خ ث ظ بن إلرب؛ع
مو ن ه 1جاث ا "
RabV b. Huseym 511
Ebû Yalâ der ki: Rabî’ye “Nasıl oldun?” dediklerinde şöyle derdi: “Zayıf,
günahkâr olduk. Nasibimizi yiyor, ecelimizi bekliyoruz.”
ض الرب؛ع يت إ ة،؛لتوري
’ أ س:b. Huseym der ki: “Şu dokuz şey haricinde çok az konuşun
Teşbih, tekbîr, tehlîl, tahmîd, hayırlı olan bir şeyi dileme, kütlü k ten
Allah’a sığınma, iyiliği emretme, kötülükten sakındırma ve Kur’ân’ı
okuma.”
تحا أب و: محا د، ثن ا أب و العيصال*ثئالج:،3 ه ا، ] ثن ا أب و خا ب ز س جتل ه١ ٠٩/ Y[ “) ١٧٢٩(
" نا أزى: قات ئ ال د: قات،| عن إئزاهين، عن من صور، ثن ا نئ يا ن، ثن ا أي ونعت م: 3 ثا،ه م ا م
Süfyân der ki: “Rabî’ b. Huseym’le yirmi yıl boyunca arkadaşlık ettik. Bu
süre zarfında ağzından gereksiz tek bir kelime dahi çıkmamıştır.”
512 Rabî’ b. Huseym
Temîm oğullarından bir adam der ki: “Rabî’ b. Huseym ile yirmi yıl
arkadaşlık ettim, iki kez dışında dünyayı ilgilendiren bir şey hakkında soru
sorduğunu hiç işitmedim. Bu ikisinden birinde de bana: “Annen hayatta
mı?” diye sormuştu. İkincisinde ise: “Kaç mescidiniz var?” diye sormuştu,
ثتا ش هد: مالأ، ثنا أ خ ن د ن مت اور: قات، أبو م ح ئ د ن حيا نUj ] ١١ م/\ و- ) ١٧٣٢(
عن بكر بن، عن سير بن ذعلوق، ثغا تع ي د بن عبد ال ر بن اجلثبع: قا [ا، ن1ن •عئ م
ق م ؤ بتللف،،من جود إ ر ف ا ط ئ ائئزابي بن ت ائتلن ل ئ ال م ع ن خ س م وعند الل ه3 ئ،ماعز
ق إل ي جم ة،" يا نب ح، " يا زيغ: ق ات،لخز ب م رج غ إليه محاب طاس محصل ى بالن ا س ا،ي جئه
، قادت ثن ا عيس ى بن ن م، ثن ا أثو بك ر بن عي ا ش: ئال، ?؛^ ال دلرق ي١^ ح د ب ي أ خ ن د بن
Rabî’ b. Huseym 513
ن س و على،' حو جنا مع عبد اش بن تنغ و ؤ ومعنا ال ي ع ثن م ح م٠ ■■ ماد، غذ أيي ؤ م
ئمص ى عتد، ي ن ق ذ
" فنفثز نبيع إلفه ا فت ما ي د ف، ه ما م عثد الثؤ ينفئز ح دي د ه في الثار، ح دا د
م ؤاا؛اث ث ن ي ي م خزفه هزآ ظ ص نأى ، طتى ال ي ا ت1؛ش خ ر أ ي ظى و ه ض ت
صت ما، هذه ا اليهت ؤإذا رأئه م ث ن م ك ا نبع ي د ش م عوا لف ا ئثقغئ ا وزفيرا ال ذ أئئ وا منه ا ن ك ا
قادت ئمم رابطه،ف ص عئ ا ل ب يع ائخثئ لث ا ه نحقن ا بؤ إ ز أهل ه: مم ؤتين ذعؤا هنا للف محورات قا د
" !^ \ ل أغيي١ محر جغ هم د،t a 4 ن أ إد،م م ئ إ؟ى ا ل مئر_ب
ن ا ثزالئ ثعي ب: أقه قا د للبي ع، ] ح دمحا عن عتد الل ه بن م ح م د ادكؤاؤ١ ١ م/ )" ل أ١٧٣٤(
1Furkân Sur. 13
514 Rabî’ b. Huseym
( [ “) ١٧٣٥؟ /م ا ا ] حدثنا أبو خا ب ز ئن جبل ة ،ثن ا أث و الثثاسي ا ل س راج ،ه ات :ظ أثو
: “insanlar ikî türlüdür; mümîn ve cahil. Mümineلط Rabî’ b. Huseym der
”zarar verme, cahille de cahil olma.
( [ -) ١٧٣٦آ /ا ا ا ] حدثن ا أثو بكر بن م ا ل ك ،ب ا د :ثت ا ع د الل ه بن أ ح م د بن ح م ،
قات :تحا ائزين ئ ب ي ا ع ،قات :أ ي ال م خ ئ غ م ،ق ا د U " :خ اء بغز؟ ا " ئث ا :
حكزم نغلف ،قادت '٠اخل م ذ لل ه إذ ث م
جمحا لث ح م ذ ال ق وب ح م د ه نغلف ،وثذ و اش ؤدذم
Velîd b. Şucâ’ der ki: Rabî’ b. Huseym’i ziyarete gittik. Bize “Gelişinizin
sebebi nedir?” deyince, “Allah’a hamd edersin biz de seninle hamd ederiz,
Allah’ı zikredersin biz de seninle zikrederiz, diye geldik” dedik. Bize:
“Allah’a hamd olsun ki; sen içersin biz de seninle içeriz, zina edersin biz de
ederiz, diyerek gelmediniz” dedi.
حدثن ا أ خ ن د ن ج ع م ر ب ن ح ن دا ن ،ما : 3ثن ا عثد الثؤ س أ ح ن ذ ، (] ١١ ٧ ٢ [ “) ١٧٣٧
غ م قزس ،ق ات أ غد سل م ن ه :اد ع ال ق عليه ،قات " :ب د أدع و مولت :ث رى للب يع بن
ش ،أإ öf r 0ي ! ئأعيه " ^ ون م ح؛ ع ه أ ب د ) ه ه ١:
ثن ا هم د الل ه بن أ ح م د ،ق ا لأ: ثن ا ( [ - ) ١٧٣٩؟ ] ١١١/و حدثت ا أيو بكر ين مال ك ،ه ا د:
م ،غذ ب ال ل تن أ ظ ئ إ<:امحلم ،قات :تحا ئ ا شأ ت ذ الق ا س م ،ق ات :ث إ نك رة ن
اس ت خر ج ه ا أبدا، لم أ>مثثخيج ائؤم م س ه م ن ال ث ي ع أل ح د إل ال منذر ،محا : 3هاد و جئ :إن
هذه ال قاد :محن ت :ي ا أب ا يزيد ،هتد اس ئ ا ط م ه علتهت ا ال ث ال م ،محا د '٠ :هاذ ر ج ع ،ث م ث
ؤالئف اذؤ أئ ث ث ط م مح ن عت ا د ك غا ل م ا م ح ب ه ال ث ن ؤا ت ؤا لآض محا ؤ م^ ١ ا لآيه:
في Uكان وا فيه يئثبئ و ذ ه " ،ه ا :3بل ت :ن ا ثق و لأ؟ محا د " :ن ا أق و لأ :إ ر ال ر
بن الق ا س م م " ،لئفل ه ا شم جش ا ن غ ر الثؤ
. el-Münzir bildiriyor: Adamın biri: “Şâyet bugün Rabî’den birileriظ Bilâl
hakkmda kötü bir söz çıkartamazsam artık hiç çıkartamam!” dedi. Sonra
.Rabî’ye gidip: “Ey Ebû Yezîd! Bugün Hz. Fâtıma’mn oğlu öldürüldü!” dedi
Rabî’: “innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” dedikten sonra: “De ki: Ey
Kullarının؟ gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de, aşikârı da bilen Allah
arasında, ayrılığa düştükleri şeyin'hükmünü ancak sen vereceksin ”1
:’âyetini okudu. Adam ona: “Sen ne diyorsun?” diye sorunca, Rabî
“ ”!Sonunda Allah’a dönecekler ve hesaplarım da Allah görecektir, diyorum
karşılığını verdi,
إن ن ا عيد ى تع يد ،ئ : 3ثن ا جرش ،م ر أيي حي ن ا ل سم ي ،عن أبيه ،محا د :كا ث ت وصيه
1ZümerSur. 46
Rabî’ b. Huseym 516
ثتا: هات، ثنا إبراهيم المبي: فات، ] ثنا عئد الرحمن بن العباس١١٢/)" [؟١٧٤٢(
: ه ا د، و حدت ا أث و م ح م د ن حيا ن، عن غ م ا ن، نحا ابن الئت ا رك: ه ات،م ح ئ د ن مماي ل
,Rabî’ b. Huseym der ki: “Bunu söylemekle sizin, başka birinden değil
Allah’tan hayırlar elde etmenizi istiyorum: Daha önee onun gibisinin tadına
bakmadığınız şu ölümü çokça anınız. Çünkü gurbette olan kişi, özlem
içinde daha fazla sevilir ve ailesi, bir an önce dönmesi için kendisini bekler.”
: قا د، ثن ا عتد الل ه س أ ح ت د بن ح م: ه ا لأ، و ئ ذ مال ك ] ثما أث و١١٢/ ل ؟- ) ١٧٤٤(
ظ ال مب ن ئ نحا: قات، ظ ال ئ ذ ا ئ: قات، ى ع ئ ئ يزيد: قات،ئ أثوب ظ
RabV b. Huseym 517
خ ن ا جاوز هذه ا اليه إ ز عتره ا بذك اء أص ئ م ك ت ل يقه ح ش،>^و م مانهب ت اء ن ا ي حك م ون
" ق دي د
، ثن ا عئد الل ه بن أ ح م د بن حنب ل: ه ات، بكر بن م ا ل ك و ] حدثن ا أ١١٢/ )“ [ ؟١٧٤٥(
ئ خث ا د ا ال ص ز ا ل حئ ا ئ غ ق: قات، ئ ع ئ ئ زين: قات، نحا ريان ئ أيوث:قات
ئ أ، وبئ ا علنن ا قعزه عند ا ل مش اء و ك ا ن ذا وفزة٠٠ : قات،ب الربيع ص حا حدرة عن بغض أ
" ب ع جئثة لتل ه على فزاشه
م٢ ثعرنت أن ال ثي خ،هي وا ل ع المة "ك م ا يصب ح
ثن ا :3 محا، ثن ا عتد الل ه بن أ ح م د: محا د، بكر بن م ا ل ك و حدثن ا أ- ا ١١٣/٢ )“ ل١٧٤٦(
أ ال : م د للب ي ع بن غ م: ق اض، عن غ ا م م، ثن ا أثو بكر بن عي ا ش:يوسخن ا ل ص م اوء قات
، " ظ م ن ف ي غ حم م به ؛ ال ت ي ي: 3 ؟ ه ا0 أءمم_ء حابلث ا ثت م تأ و،b\3r تت م م ب ي ت شع ر مم د
1CâsiyeSur. 21
518 Rabî’ b. Huseym
ه ا بت ثن ا، يى1 قادت ثن ا م ح م د بن إءت ح، آ حدثن ا أبو حا م د س جبل ه١ ١٣/٢ [ “) ١٧٤٧(
فن
أئ ي ،محم ص ئي ض، ض ا ت ن نن ثو ق، ص ل ،م ح ل محا ا ئ ذ: قا ت، ه
و|دا أن«ثلة بثغ،س د ة به ^ئ ة بلغ1 ظذ،م أؤ أربع ة-رام ب م ن ل الل؛ئ ئراه1 1ق ب ي ت مئغت الئق
لخنه أي: م م ولت ، ص غ يه ف١^ أ ي م حن٠٠ ت،3 ء ا،ءس محبي ع ي1 نأ ى بث١^ ،زة1أ ظم
ض ا ل أي ي ذ ك ا ذ ء وخ اء تثلث زالث ل ث و ي، ص م مث ا ن إدا ن ر ج ا هل ا د أي د ط
" صتئ ا ضث ا و جيء يو م ئ ذب جهغ م ^ ؟
ibn Mesrûk der لط: Rab ’؛b. Huseym ancak üç veya dört dirhem
değerinde olan uzunca bir gömlek giyerdi. Kolları parmaklarının ucuna
.kadar gelirdi. Aşağıdan bıraktığı zaman da topuklarına kadar ulaşırdı
Gömleğinin beyazlığını gördüğü zaman: “Ey aciz kul! Rabbine karşı
,mütevazı ol!” derdi. Sonra şöyle derdi: “Ey bedenim! Ey ederim! Yer
çarpılıp paralandığı zaman, melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu da
geldiği zaman ve o gün Cehennem ortaya konulduğu zaman ne
yapacaksınız?”
ثا د :
( -) ١٧٤٩ل ] ١١٣/٢حدق ا أ خ ن د س م ح م د بن مث ابة ،هاد :ثت ا أبو ا لعي س ا لممف ئ ،م
ثن ا م ح م ذ بن الصثا ح ،قادت ثن ا جرش ،عن ش حقا ن ا ل سم ي Cعن أييو ،ه ا د :أتن ا ي ا م خ
ائ مال ج ،مح كا ن ي ح ن ن J jاا -ص ال ة ،محم د ل ه ؛ ق هد ر م ح ن نلف ،محا د ٠٠ :مح د ع ل م ئ ،ول ك ن
أ شن ع ال ئذاؤب ا ل م ال ح ٠٠
( - ) ١٧٠٠ل ١ ١ ٣ ٨ا حدبن ا ع د الل ه ن م ح ئ د ،محا د :ثن ا م ح م د بن أيي ن ه ل ،مات :ثن ا
أثو بكر بن أيي م حث ،ق ات :ثن ا ابن م هد ي ،عن ن ميا ن ،عن أمح ه ،عن أ ي ثئأى ،عن
.بموت :وب م ح ن ت عأى ئ ب ي لي ال ؤ ح م ة ، ا ل ب يع ،ه ا لأ " :ن ا أ ج ب من ا ف ذ ه ال م د لزيه
م ح ي ث عإى ئ م س ك كد! ل»سئ طتي ،ومم رأيت أخذ؛ يئ و لأ :مح د أدي ت اثلم؛ي عأى و أ د U
ظ ال "
( ] m / t [ -) ١٧٥١حدثن ا عتد الؤ ح م ن ن ا ل عثا س ،هات :ثن ا إبراهي م ا ل مب ي ،قات :ثن ا
أب و بكر ،ه ا د :ثن ا تع ي د بن عئد ال م ،عن نشز ،عن بكر بن ن ا م ،ه ا د :كا ن ال ثي خ،
ه" ;ث وت :أ أك ئ ذ و ث ش ن ج ا لل ي لز تن و ي وته
Rabî’ şöyle derdi: “Daha önce onun gibi bir şeyin tadına bakmadığınız
”ölümü çokça anınız.
( / \ [ - ) ١٧٥٢ة ا ا ] حدق ا غئد الثؤ شر م ح م د ،ها د :ثتا ث خ ئ د ثن فن ل ،ها ت :ثن ا عتد
ب ش ،عنمح ا م ع بن ح سم ،
الل ه ت ذ ث خ م ،قات :ثن ا وكعء غذ شئثا ن ،غذ أمح ه ،عن أ ي م
س ’ b. Huseym: “Mümin için, ölümden daha hayırlı beklediği bir gaibأ
yoktur” dedi,
520 Rabî’ b. Hüseyni
ثن ا: قات، ثن ا ث خ ئ د بن أبى ش م: قات، ] حدثن ا عتد الل ه س م ح ئ د١١٤/ )“ [ ؟١٧٠٣(
، لث ا حضن ال ثي خ: قا ن غ، ص شؤية ا مي ع، ثن ا ابن م هد ي: قا د،أبو بكر بن أيي غيث
" يا بئ تإ ئ أش ا لخن:ب ق؟ قول ي
"ثا جئ بما ث ج: ع ق ا د 1 جب ت
Rabî’nin cariyesi der لط: ,Rabî’nin ölüm anı geldiği zaman kızı ağlayınca
R h î’ ona şöyle dedi: “Ey kızım! Neden ağlıyorsun? Müjdeler olsun! Hayır
geldi, de .”
ح دبئ ي: قات، ثن ا عئد الل ه بن أ ح م د: قا ت، ة ا ا ] ثن ا أبو بكو ئن ن ابل ي/ \ [ “) ١٧٥٤(
ق ئ ع هاا
Eşlem kabilesinden mescide erken gelen biri der ki: Rabî’ b. Huseym
secdeye gittiği zaman yere atılmış bir giysi parçası gibi dururdu ki, bazen
kuşlar gelip üzerine konardı,
ثن ا، ثن ا عئد الل ه بن أ ح م د بن ح س ل: قا ت، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك١١ ، / y [ - ) ١٧٥٥(
( [ - ) ١٧٥٦؟ ] ١١ ٤/حدثن ا أبو محم د بن حيا ن ،ظ : 3ثن ا محم د بن عند الثؤ بن رنته،
ثن ا أب و أ م ب ،ه ا ت :ثن ا نأ ي م ا ، 0حما د :ش م ع ت مالل ث ب ن ديث ا ر ،مولت :قا ن ي ،اثثة اليب ع
ت ب غ أبا ك أ ة ء م " ال يل م ع :ثا أب ت بما ال تث ا م و ا م تا ث و ، 0ق ا د " :؛ ة ؛محا ش ٧ ١
حدثن ا أب و حام د بن -؟؛ C4İحما د :ثما حم م د بن إ شحا ق ،ه ا ت :ثن ا ( [ - ) ١٧٥٧؟ ] ١١٥ /
ذعل وق ،فات :ك ا ن ال ث ي خ بن خ س م ،ثق ولت " :إذا ج اء ش ا ئ أ ط عئ وة ن وا ،محا ذ الثي؛خ
ي يا ئ ز' م
Rabî’ b. Huseym şöyle derdi: “Size bir dilenci geldiği zaman ona şeker
”verin. Zira R.abî’ (ben) şekeri çoksever(im).
اب
فث ثنا ظ :،3 إ ن خا ق ، بن م ح م د ثنا د: ا
حم جثثه، سر خا ب ز أث و ثنا ] [ ١ ١ ٥ ٨ ( " ) ١ ٧ ٠ ٨
يؤما قات :كا ن ب ا3ؤديع بن خس م خبو م ن ا لمالج ،و كا ن يس ي ل ش فيه لعا ب ،ثن ث حتة
' .م.تؤاة ظى 1ل د لأ°ةلم و 1ش ظ أ ج ي ظ ض ا ون ي م ئ غ ذد لأ ،ق ات " :
aleyhiالآاواال؛ااوق) Rabî’ b. Huseym der ki: “Bir harf, herhangi bir harfle, Resûl’e
”vesellem) itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.
( [ - ) ١٧٦٢آ /ه ا ] ١حدت ا أ خ ن د بن م ح م د بن م نا ن ،ه ادت ثن ا أبو ال م ا س ،ه ا د :ثن ا ابن
يزيد ،ص ح ص تن ،قا د :قات ال ث ي غ بن خ سم " :غ ج ب غ بن ش ي ، ^ ^ ١وق الثة ،بنبلي
ي م ث غ في ح ص ونه ن أ ت ه ملل ث ا ل م ؤ ت قئز غ ث م ت ه ويد ع مل ك ة حل م ة ،ومس ك ي ن مسوذ ي
ى-زأث قيو إ ال ت ي م ت ق ع قي إل ؛ص " : ظ ممل ث؟ ظت: ه ءن ا محب3Ü،* ، ا ل ق خ
" م
"غ ئ
Haşan b. Sâlih der لكل: ”Rabî’ b. Huseym’e: “Bizimle beraber otursan
”denilince, “Eğer ölümü hatırlamak kalbimi bir an terk etse kalbim bozulur
kişiliğini verdi,
قادت ما جل س، ا ل م عن ك بن مال غذ، قادت ظ وكيع،بكر بن أيي م حق
أؤ ي ئ ث د ي ر ج ل، م حة أ خ ا ف أن ثقئ ل م ز ي د ق ال٠٠ : وقا ت،جثب غ في م ج لس ث ث ذ ثأؤز
ال
" أخب ت غ ي
Şa’bî der ki: Rabî’ b. Huseym, izar giymeye başladıktan sonra yol
kenarlarında oturmadı. Bunun sebebini ise şöyle açıkladı: “Oturduğum
yerde zulme uğrayan birine yardım edememekten veya biri tarafından
iftiraya maruz kalan bibine şahitlik etmem sorumluluğunu yüklenmekten,
gözümü (harama bakmaktan) koruyamamaktan ve insanları doğru yola sevk
edememekten veya önümde düşen hamile bir kadına yardım edememekten
^^n iy o ru m .”
524 Herim b. Hayyân
" ال م ي ة
ثن ا: قا ت، ثن ا ا ل ح س ن بن قني ي: قا ت، ] حدثن ا أبو أ ح ن د ا لخقئريم ي١١٦/٢ )“ ل١٧٦٧(
”ك ا ن ال ل خ بن: قات، ثن ا حفت س بن ع مر: فات، نحا ص ن زه: مح ا د، ع ال ب بن الوزير الثر ي
Herim b. Hayyân
Onlardan birisi de; aşık ve ha^rcan, çok namaz kılıp çok susayan.
Herim b. Hayyân. Aşlcıyla yanıp tutuşarak yaşadı. Defnedildiği
zaman kabri yağmur ve bereketle doldu.
Derler ki: Tasawuf, ayrılık endişesiyle yanmak, visal yurduna
özlem duymaktır.
ثن ا عند الثؤ بن أ ح م د بن: محالأ، ] حدثنا أ خ ن د بن جع ف ر بن ح م دا ن١ ١٩^ [ ")١٧٧٦(
تب و اقبرن
" أ و ث قل ة مح ب م ظي ا م: تا أئك اف؟ قا د،ط 'إ غ: ه ق ي أ3 ه،م ح خ
با
بمعن حثا ن أ حثا و ك اتا: قا د،" ذللق وثممار ن ج وم الث ن اؤ ثابكانيCن خ رج م ن فيه ا
ثم أ ثمحا ن الح دادي ن، ش ئ أ الن ال ق ب عا ن ا ل حنه ويدع وان١^ ^ ^ ١ يالغه ا ر قأتا ن ن وق
1A'râf Sur. 97
526 Herim ء. Hayyân
وأدخلوا في، الدتا م خب و كان يقولط ؛ " أ رب وا م ن ش: ] قا د١ ١ ٧ ٢ ! - ) ١٧٧٩(
خ ي امح م ة ا ا م ئر
حم ن جع د
، ح ر غ ه رم ب ن حي ا ن و عبد ال ثؤ ب ن غ ا م يوما ن ا ل حءجا ل: قا د،ن- و ع ن احلسث، هش ا م
بي ائ ذ
ظ إ ص ء تن م د ال مب ن م: قا د،ئ إ و م م ا ل أ ز ي ط ئ أخ: قات،ا لخداع
،بن دين ار مال ك عن، ثن ا جئ مر بن سلي مان: قات، ححدتىي حثى بن ال ن ق م: قات،م هد ئ
ظ وبي ن م ن ي ت ه ب أ م بن ا و ئأ و ق د ت، ئظ ن أ ن قؤتة ا ئ ثأءت ولة، رم سر حق ا ن مع د
ان ت: قا د
زالثؤ: قالوا،" " م حث ا ب م ؤم ي ادن وا: ممات، قو م ه يمن ل م ون غ لئؤ ش بع ي د0 ئ جاء،م ن ا ل م ؤم
قا دت " وأنت م تريدون أن ئ ل م وتي في ثار، لم د خ ا ن ي الثا ر إلئث ا وتقلف،ئ ا ننث طي غ أن ثدنؤ
ه رم 3 ها : محات، ثغا إننا ي د بن أيي حال د: قاد، ثنا ظ ن بن حليمه: قات،بن أيي في؛
، وثامر محي ي بمب، أ إ ي أغ وذ يلف ب ذ ف ئ ز م سإذ نج ه م بجرئ م المح " :بن حيا ن
م ه، م ،م " ء ا ة ا لخنف ص مح ؤآ خا و
Herim b. Hayyân şöyle dua etti: “Allahım! Küçüklerinin asi,
büyüklerinin idareci, he■؛ikisinin de ecellerinin yakın olacağı bir zamanın
şerrinden sana sığınırım.”
ز ال ، ج ئ ثمل ت ن ا ب ص حت م و ن ي، ح ي را م الل ه جز ال ’٠ : مما ل، أ م ح ا ب ه عا ى م أقثد
،كت ت إثى عننت "ثا أمحن الئ وجب ن ب م، محم ع م ال نالي ال ألي،’كم ئت ن وني غ ذ غ م ي
'٠ طاقه ل يبا وع ج ئاحن ئ إلى عنيلث ال
: قات، أثو ا لآئه ب محا ; ظت، ^ ١^ ١ تحا مه د ال ئ ن د ئ عبمد: قات،ئ أتناهب ظ ظ أ
محاستتآدته ر ج ل زهؤ ثن ى أثه، أن ه رم ن حين " كا ن غأىب ع ض تللث اننث ا ري،لخس ثنا ا
٠٠ أي ن م ح ث ؟٠٠ : ق ا د له، مح تب ت ن ا أب ت ئ آ ج ا ء، ينتأ د ن ي ن ه ي ا ل حزائ ج ئ لحى بأهل ه
قا ت أ ب و، قا د ت ن عم٠٠ محا ر د ت دلل ث ل ذلل ف ؟٠٠ : محا د، ا ئ تا د كل ق ي ؤم "كذا ق أ ذ ن ث إ ي : 3 دا
:ت ها ، تو ئ ى ن بشن ثتا :ت قا ،ل ختن بن ا أخئذ بن م ح ئ د حدبنا ا آ ا ا/ل ؟ - ) ١ ٧ ٨ ٦ (
:ت ا
ق ، ه لا ل بن ح ميد ثنا:ق ا د ،الئغيزة بن ا ن
مب ثل ثنا :د ا
ق ، ثنا أب و ع ئ د ا و ح ن ب ا ل م ع ر ئ
ت ثنا قتثتة3 ءا، ثت ا ث حم د بزإ ن حاق: قات، ] ثنا إبزاهم أ بن عند الله١٢١/ )“ [؟١٧٨٧(
أثه، ع ن هرم ب ن خثا ن، ع ن ع ون ب ن أي ي ش دا د، ظ ن ب ن حليم ة قا د ت ثن ا، ب ن إ مسا عي ل
،" صوا عني ديتي م " ر م ي ئ ز أن: ق ا د، رب أ ؤ م قالوا لقت ق ا،انن ؤ ت نزت به جئ
" ؤاذ ع: هزأ عشه مp ،" م ال أ ر م ه مباخر ن ورة : قا د،رم ٧ ما زا؛ نم ا تومي
قا ة.'س ل م ون ي م و اثني ن خء :ن مر ي قب ا ل ح م ح ة وال نؤعظة ا ل خ ذ ه إ ر قزل ؤ إر
، عن ا لخشن، ، زيف ا ؛، عن لمي نحرم، وان جريري، عن أبي قرعه، عن ابن قو س،شي ة
غذ رم م حث
Avn b. Ebî Şeddâd’ın naklettiğine göre: Herim b. Hayyâna ölüm
döşeğinde ،‘Ey Herim, vasiyet et!” dediklerinde, “Borçlarımı ödemenizi
vasiyet ediyorum” dedi. “Başka ne vasiyet ediyorsun, ey Herim?” dediler,
“Nahl sûresinin son âyetlerini vasiyet ediyorum” dedi ve “Rabbinin yoluna
hikmetle ve güzel nasihatle davet e t...”1 âyetinden “Allah muttaki
olup ihsanda bulunanlarla beraberdir”^âyetine kadar okudu.
، ثئ ا عئد الل ه بن أ ح ن ذ بن ح م: قات، ] ثن ا أثو بكر ئ ذ مال ك١٢٢/ [ ؟- ) ١٧٨٨(
، ص م ح م د بن زيد ال م د يC عنبعلته، عن ا ل م نذ ر، ثن ا عبد انزا ج ز ائخ ا ؛اد،ح دبغي أبي
: قاد عئد الل ه، أنز؛محلم ب ال ص الة را، إدا نأى أغلت يكثرون ا ل ص ح لق٠' رم *كا ن: 3 محا
٠٠ " أ م زهوب ا ل ص ال ة: نقا د،و ح دقتي س ش م غ أب ا حم د الل ه عئد الؤا جزبإسن ا ده
، تن أ خ ن ذ بن ح م° ثن ا عتد الثب: قات، ] حدثن ا أثو بكر بن م ا ل كh y / y I - ) ١٧٨٩(
قات هرم بن: قات، عن اثن ف ؤ د ب، ثن ا خن زة: ما لأ، ثن ا ث ارون ن تنزو ي،ح د ب ي أيي
ش م ه و د أ ال ق ال ئل و م, إل أذ ع ا لختل ،م ام " ل ؤ ي د ي ر م ض:ظ لأ
" أ ال محعل ت، صنع ت
وا أيدي ه و ئنث ا نفض، رم بن حق ان في يؤم م ا ش شديد ا ل م ن ا ث٠٠ : قال،ض ا لخض
،بك ن أحل ول منة ز ال أقضن منة هل م ، جا ء ت س حابة ث س ر ح ش قا ن ت عأى ي، غذ قترو
" ل أ ئ ه ش ق م ح ل أ ا م ح <ئ ئ
Hasan (-1 Basrî) der ki: Herim b. Hayyân çok sıcak bir yaz günü vefat etti,
insaniar onu defnedip ellerinin tozunu silkelediklerinde, bir bulut gelip
meza^mn üzerinde durdu. Bulut, mezarmdan uzun da değildi, kısa da
değildi. Kabri doyuruncaya kadar sulayıp gitti.
Katâde der لكل: “Herim b. Hayyân’ın kabri, ilk gününde yağmurla sulandı
ve aynı gün otları bitti .”
Hasan (-1 Basrî) der ki: “Herim b. Hayyân vefat ettiğinde bir bulut gelip
naaşım gölgeledi. Defnedilince de kabrini suladı. Kabrin etrafına hiç yağmur
değmedi.”
( ] ١٢٣^ [ - ) ١٧٩٣ثن ا أ ي ،قات :ثن ا إبراهي م ى ا لخشن ،قا ت :ثن ا أثو م ح ز بن م ح م د
م ا ل حم ص ي ،قات :ثن ا بم ش س تع ي د ،قا ت :ثن ا عطاء بن ثريد ،ص ■ع ل م ن ه بن بن
بمة ال أثو ن م انح ؤ اليي، ه ،قات :امحى وغن إ ر ئن ا ت ة ثن القابعين ثلمه م
ي جال س أ خذا هط ،ز ال يثكق؛ في ف ي ء م ن أمر ال د ي إ ال ث حولط عنه ،ئ د ح د ذا ث يؤم
تعص ه م مولت :هدم ع ال م ي فأ صا ب *كدا وكدا ،نقا د ا حن :ج ه ر ت ع ال م ي فنفن إليه م ،
قادت ٠٠ئئ حا ن اللمؤ إ آتدزون نا متلي زئمح ز؟ و ج ل أ صابه م هلر ريئ واب ،3قالت م ث
مما د :ل و ن خن ق ف ذا ائي ث خ ز ي ذ ه ب غش ف ذا الئحلؤ، ها دا ئ ؤبمصزاعثن
ه ث ووفز ؤأة أزي و أن تق ون و\ ع د ذكر و ش ظءذا ف د خ د ةذا ق غ ال طفث ق،
أغ م أ صحا ث ال د ي " ،وئ3؛ له قائد ج ئ محز ورى :نؤ هص ز ت ص بغض نا ئص ث ع ؟
ثن ا أب و ؤ ز: قات،نب ل
سد ئ م ثن ا: قات، س د ] ثن ا مه د الثؤ ئ١ ٢ ٣ ٨ [ -) ١٧٩٤(
: محا د، عن صموأن بن ممئ ل م، ثن ا ت خ ئ د بن غ ن ه: محات، ثن ا أت ا نة: قات،بن أيي شتثه
، وذق م ه قبم أ اقن؛ شؤك ال،جه
^ وزقا ال قزق ن-^ ١ " كان:ل خزال ئ
سم ا قات أثو
٠٠ ث ر كولث٢ نإن ر كثهز، نإنثاهدئه مئ ا ق د ولث،إن 'ئ اثب م إل ن ابوك
Saivân başka bir kanalla aynısını rivayet edi^ şunu ekler: Ebû Müslim
“Onları bırakıp gidersen sana yetişirler” diyerek sözünü bitirince ben “Peki
ne yapmalıyım?” dedim. “Rahatını, muhtaç olacağın gün için feda et ve
hiçbir şeyden biraz al” cevabını verdi,
( Myi / y [ -) ١٧٩٦حدثن ا أثو بكر بن مال ك ،قات :ثن ا عبد الل ه بن أ ح م د بن حمحل،
ح د بغى أبي ،قا ت :ثنا أبو ا ل مغيرة Cمحا د :ثن ا ضفؤان ب ن ع مزويه ،ثن ا م ح م د بن أ ح م د بن
م وت ى ،محا د :ثن ا ا ئ ن ز ئ ،محات :ثن ا ^ ١لهيع ه ،قات :ثت ا ابن بن 1لخض ،د ا : 3ثن ا بشن
هتئزه; أن كئ ج "ى ن يموت | " :ن حك؛-؛؛ هذه ا ال؛م ة أبو م نل م ؛ ك ز ال ؤ ٠٠
( [ “) ١٧٩٨؟ ] ١٢٤/خ ا؛ثن ا أبو خا ب ز شر جثا ه ،قا د :ثن ا أب و ا لعي س ال ث ؤا ج ،قا ت :ثنا
( ] H i / y [ -) ١٧٩٩ثنا أثو ث م ئ مال ك ،محات :ثغ ا عبد ال م بن أ ح ن ذ ،خد ش ي حيى بن
قاد :ثن ا أبو الن ل ح ،عن يزيد قئيي ابن ج ابرء ه ات :كا ذ أبو من ل م
1لح ؤ ال ئ " يكث زأ ن مث غ صؤد4بال تكبي ر ح ز م غ ال قث ياي "
Ebû Müslim el-Havlânî 535
Yezîd b. Câbir der ki: Ebû Müslim el-Havlânî çocuklarla beraber olsa
dahi tekbîr getireceği zaman sesini yükseltirdi. Ayrıca şöyle derdi: “Allah’ı
”!öyle bir zikredin ١٤٤, cahiller gördüğü zaman sizleri deli sansın
م عون ،عن ا ل ح ش ،قا 3ت ئ[ ،أثو م ث م ح د ب ي أيي :،3^ ،ظ ؛بن أيي عد ي ،عن
أة مو ب° ب د اش ،
ذ م عد؛ م ب ئه ا ،ووذ م ا ،
م ك ز ال ه " إلقء ش ى إنء أ ال أ ؤ ت ه ،
م ;b بج ث ظي ئ ،" 1قالوا :ت ذت ى ١١٤؛" : ن م ص وأ م ح ق ه Iز خل ل ي " ،أؤ
م زاي ي ي " أث ا ث ن ب م ؟ قات" :ت
;Hasan(-i Basrî) der ki: Ebû Müslim el-Havlânî dedi ki: “Bir düşünün
birine İram da bulunsam, yedirsem ve her şeyi versem, yarın Allah’ın
huzurunda beni kötüler. Ama onu kızdırsam, yorsam ve çalıştırsam, yarın
.benden razı olur.” Orada bulunanlar “Kimmiş o ey Ebû Müslim?” dediler
Vallahi o ne£simdir” dedi“.
Ebû Müslim el-Havlânî der ki: “Bana Cehennemin kızıştırılıp artık hazır
”hale geldiğini söyleseler şu an yaptığım amellerden daha fazlasını yapamam.
( \ [ “) ١٨٠٣ا ! \ ا ] حدثن ا أثو م ح م د بن خقا ن ،ثا ن :ثن ا إئزاي إ بن م ح م د بن، ، ^ ^ ١
^ ٤٠أتت؛ ظى سم١ أةص ص م، ط أ ،عن ظ 3ت ئ هدبه ،ئا : 3ظ خا ن تن
ه نأيي بكر و ع م وعتن 1ن عي د معاوية ،مم ي د :ما من ع ك أن ب س ل م ع ر عهد ال غي
رضى الثت •كنه م ؟ ممات " :إري ن ج د ت هذه ا ال م ه غش ئ الثؤ أطن ا ب :ص ن ف يدحلون
أ ل حثه يغير ج ن ا ب ،وصمنمحس ،يحاسثنون ح سابا يممسراء وصنف ،ئصييه م ف يءب م يد حل ون
ب،ثي و ذ ح ظي
م ؛ ب يثث ،ظ رد ت أن أ ط وذ م ن ا ال ول؛ ئ ،إلن ن م أ"كن بنهز م ح ق م ن م ح ن
م ط ذغوا أب ا: ق ات من اويه، ا ن ي: ق ات ال ض،" " ا لغ ال ء غثلث أبجا ا ي:قات
و ج ع د، " إثن ا ظ لف م قل و جل ا ن ث أ ج ر أ جيزا فز ال ه ماخس ة: قا د أبو ش م م،م ب ما م و لأ أ
ك ال أ م: 3 قا، غذ أمح ه،م ئ ق ت ظ ظ م حت: قات،ظت ئ: قات،غ ايرن ئ ع د الثؤ
: لق3 مما،ء ا ة- ئأش مث اويه مم ي ل قه ة ئأ زت ز إقه ىل،م ن ل م ا ل ح ؤ ال ئ قط و ف بن عي ا إلت ال م
إن •ع م ل ت حتزا، م عن قلي ل " ئ أ ث ح دوئة: هل ت: معاوية: ' ها د٠ ن ا اشثل ث؟
" ج زت غ ر ز ج ل وا ج د ن ات ج نت ك بث دللث
Şumayt’ın naklettiğine göre Ebû Müslim el-Havlânî etrafta dolaşıp artık
İslâm’ın öldüğünü söylüyordu. Muâviye’nin bulunduğu yere geldiğinde onu
çağırtıp duasını almasını söylediler, o
da Muâviye’ye: “Adın ne?” diye
sorunca, “Muâviye” dedi. “Bilâkis, (ölünce) az bir süre sonra bir kabirle
karşılaşacaksın, iyilik yapmışsan karşılığını göreceksin, bir kötülük yaptıysan
da onun karşılığın göreceksin. Ey Muâviye! Bütün yeryüzü ahalisine adaletli
olsan da içlerinden yalnızca birine haksızlık yapmış olsan zulmün adaletini
alaşağı eder.”
،يونس بن ال هزم حدبي،بن الثار ثن ا هش ا م: قات، ثن ا الجن نزة: قات، ح د ب ي أيي، خ م
538 Ebû Müslim el-Havlânî
محاقي ي ك د ر ال ،يا معاوية إ. وأ ح ذ الغ امس في با ت ال ر، والم ؤألبالتع ذل ة، ^ ^ب ا لح ق١
إئالئ أن ث حيفن غش قبيل ة م ن، يا م عاوية، نإثلف رأس ع س ا سا ا النه ا ر م ا ضف ئ ث ا رش ع
،م ما قه أ ق د عثه م عاويه م نل م ء ل م ا قصى أبو،" ح بملف بع دلل ط ب اق ر ب ي ذ ه قائ ل
الثة٠^ ^ ^ :ممات
Ebû Müslim el-Havlânî der ki: “imam (lider/devlet başkanı), güçlü, duru
ve temiz olan bir kaynağa benzer. Bu kaynağın suyu, büyük bir nehre
dökülür. İnsanlar da bu nehre girip yıkanırlar. Kaynağın duruluğu da onlara
geçer. Ancak kaynağın suyu bulamk olursa, nehir de bulanık akar. Yine
Ebû Müslim el-Havlânî 539
imam ile h alinin birbirlerine karşı durumu, tek direk üzerinde duran çadıra
benzer. Direk de ancak iplerle veya kazıklarla ayakta durabilir. Her kazığın
yerinden çıkarılışında ise direk daha da gevşer. Buradan da anlaşılacağı üzere
halk, ancak imamla, imam da ancak halkla birlikte ayakta durabilir.”
Ebû Müslim el-Havlânî der ki: “Bir çocuğumun olması, Allah’ın ahlâkını
güzelleştirmesi, gençliğinin baharında en çok seveceğim yaşına geldiğinde de
ruhunu kabzetmesi, benim için dünyaya ve içindekilere sahip olmaktan
daha değerlidir.”
ظ قفل نا انصرافه وأحصتا ركوعه ءأحص ى أخنغن ا أثة ركغب ال ت، ' ء و ج ذاه ر ق ع٠ ا ل مث ج ذ
" وا ال ح ر أربع ماقة ث ل أن ين صر فن،ماقة
Şurahbîl b. Müslim’in naklettiğine göre iki adam ziyaret etmek için Ebû
,Müslim el-Havlânî’nin evine gelmişti. Ev halkından birisi “Mescidde olmalı
mescide gidin” dedi. Oraya gittiklerinde namaz kılıyordu. Bitirmesini
beklediler. Beklerken kıldığı rekâtları saydılar. Bitirinceye kadar adamlardan
biri üç yüz rekât, diğeri dört yüz rekât saymıştı,
، ثن ا عتد الثؤ بن أ خن ت بن حق ل:3 ها، حدثت ا أثو بكر بن مال كh x v / x [ - ) ١٨١ ١(
زأفزغ، ووص غ في ا ل ح مهؤ يهئئ ا،ط ا ط ه حت ره س مح و ج دوه هد ا حتث ر في،ع ازيا أرض الؤوم
نما م وقد نا ي حمل لف غل ى الصتا^ ؤأن ث: ق ا د لت ال غم، م اء ثه ويممتلئ م ه زه و صائ م
540 Ebû Müslim el-Havlânî
" ل ؤ ح صن قثالت ل آئ ز ت و م وت ت: ^ ^ فى ا ل ق ز زائثؤو؟ مما لأ١ ر حتس ؛لغت ثغ ا؟ى نلف
أيدين ا مح ن0 إ،ح ' ي م وم ح ، ف د ي ر، وهي ب د ن،^ ^؛١حب ال جري م أل
" أث اث ا ل ه ا مم ت د
Atiyye b. Kays bildiriyor: Şam’dan bazı kişiler Ebû Müslim el'
Havlânî’nin konakladığı yere geldiler. Ebû Müslim o sıralarda Rum
diyarında bir gazveye katılmıştı. Çadırına geldiklerinde, oruçlu olduğu için
çadırın orta yerine bir çukur kazdığını, dibine deri bir yaygı koyup suyla
doldurduğunu ve o suyun içine girip serinlemeye çalıştığım gördüler. “Sen
seferde ve savaşta olduğun için Allah oruç tutmamana ruhsat vermiştir!
Neden oruç tutuyorsun ki?” diye sorduklarında ise şöyle karşılık verdi:
“Şâyet şu an savaşta olsaydım gücümü toparlamak için orucumu bozardım.
At ham iken değil ancak eğitimli ise kişiyi hedefine götürebilir, önüm üzde
zorlu günler bulunmakta ve şimdiden o günler için hazırlığımızı yapıyor ve
çalışıyoruz.”
، ثت ا أبو ال م ا س ال ئؤا ج: 3 ئ،بث ا ن بن محئ د ن حدثن ا أ خ ئ د ا ١٢٧٨ [ - ) ١٨١٢(
،أيي ا ل عا تكة بن ص م ح ا ذ، ابن ن ن ل م مب ي ثت ا ال ول د: قات، ثن ا ال ول ي د س ف ج ا ع:3 قا
" أثا أ ق: ويم ولط،في م شحثده ت ؤلما ن م الح ؤ الني أن على أيي ر * كا ن م ن أ:قات
" شزظ أؤ ش ن ق ن4قزة ن ث ق ت اق ظ ئء ائ،اتي/مب ت ي و م ئ ال د
ول ن، ن ا ' كا ن عن د ي محرن ت اد، " ئز ل ج ئ ا لخغه عث ان ا: ] وكا ن م و د١ ٢٧/٢ [ - ) ١٨١٣ (
Ebû Müslim şöyle derdi: “Cenneti ayan beyan önümde görecek olsam
dahi ibadetim şu an yaptığımdan daha fazla olamazdı. Yine Cehennemi ayan
beyan önümde görecek olsam dahi ibadetim şu an yaptığımdan daha fazla
olamazdı.”
Ebû Müslim el-Havlânî 541
Ebû Müslim el-Havlânî der ki: “D ört şeyle, dört ibadet makbul olmaz;
haksız ganimet, yetim malı, hıyanet ve hırsızlıkla; cihad, hac, umre ve sadaka
olmaz.”
ثن ا: ه ات،إشت ا ق بن ثن ا ث خ ث د:3 ظ،جبل ه ب ن؛ ] حدت ا أبو خ ا ب ز١٢٨٨ [ -) ١٨١٦(
،سم ص ئ ز ن ي د بن، ت ا إت ن ا م د:3 ظ، ظ أثو ا ف ي إل: ه ات، ش ط ئ هم د البل ه
ا أث ا ش م ؟: ه ت تج ذ ئ ث ق بم ث: ئة3 ئ،ى ا آل ح ا د أ ة: ن م انخز ال ئ غذ أيي
ت ا ه ك دا: لت 'كئ ب3 مما، أ ج د ه ز يا أب ا ات ح ا ق ي حثوئتي:ثق ا ل أبو مش ل م
: "نحب3 و ي ن ممو ل الثؤزاة يا أث ا إشن ا ق؟ سا: أب و م سل م3 مما، الثززاة ثا أث ا مش ل م3تم و
ميخا س ا الئ'تي، ؛ ص ؤ ئ, ؟ة محرى ال مر بالءيإ٠٠ : قو د 0 ي أي أ س ا
ب ش ا ل وزاة
م : ائ د أثو ث م، ٠٠ نا ال و ث
Şurahbtt b. M üslim’in naklettiğine göre: Ka’bu’l- ^ b â r , Ebû Müslim el'
Havlânî’ye “Halkının sana karşı tutum unu nasıl buluyorsun, ey Ebû
Müslim?” diye sorunca, Ebû Müslim “Ey Ebû ishâk! Bana saygı gösterip
ikramda bulunduklarıni;görüyorum” dedi. Ka’b ona “Tevrat öyle demiyor,
ey Ebû Müslim” dedi, Ebû Müslim “Tevrat nasıl diyor ey Ebû İshâk?”
deyince, Ka’b “Ey Ebû Müslim, Tevrat diyor ;لكلkavminin içinde salih olan
bir kişiye en büyük düşmanlığı yapanlar, akrabaları ve yakınlarıdır” dedi.
Ebû Müslim “Tevrat doğru söylemiş” dedi.
542 Ebû Müslim el-Havlânî
( [ “) ١٨١٧؟ ] ١٢٨/حدتما أثو بكر بن م ا ل ك ،ت ا لأ :ثن ا ع د الل ه بن أ خ ن ذ ،ه ا : 3ن ج د ت
ى كت ا ب أيىب ح ط يده ي ح د ت ،عن م ح م د ثن ش ي ب ،عن ب مص م س ح ة و ن ش ئ ،ه ابت
الؤوم ،ق ات :هز مف و 0أب ا مث ل م ا ل ح ؤ الني ؟ محملن ا :نحم ،قا د " :قا دا أثي ن وه ن ر رم
الث الث ،وأع ل م وه أثا ت ج د ة في الكت ب رفيى مب ث ى ابن م ي م عليه ا لث ال م ،أن ا إدك م إن
ه أ ئ ز ه ه و طق :ه ت زه " ت دوتة خي3 ،ات:
م حز ث ي و ث ة ال ج
إ سما عيل بن عيا ش ،غذ شر حبيل ا ل ح ؤال ئ ،قات " :محثا ا لآنود بق ي س بن ذي ائ جن اي
٠زشوأل ؛ لأي؟ ظد : 1ل ض ء ؛ ، ^ ١ئ أ ز ت د ؛ ر أ ي ن م ،ق ات ه :أثم ن ه ن أئ ت غ ث ت
ت و طر ح م رن و د الثؤ؟ ق ا لأ :ما أئ م غ ،ئ ا لأ :ث أ م بن ا و غ غين ة قأ ج ج تن م ،قا د ; فت ش هد
ءأمزه بالؤ حي ل مم د م ا ل م دينه ،ن ق د يمح ن روئأل الل ه ؛ ه وانت حل مث أبو بكر ،ثع ث د را ح ق ة
ش قات :قن ا ص غذؤ ئ أين ا و ي د ؟ قات :ئ أ ه ئ قآثا ة ،ق ات: ^ ،رص ١
الل هب صا ح مثا ا إل ي -مد4بالغ ار ثنز ثضؤه؟ قات :داك غئد الل ه ب ن ثؤب ،قا د :ثثد ثلفبالل ه
Ebû Müslim el-Havlânî 543
ismâîl b. Ayyâş der ki: Yemen’de yaşayan methiyecilerden bir gruba şahit
oldum, Ans kabilesinden bir topluluğa hitaben “Arkadaşımızın ateşe attığı
halde ateşin ona zarar vermediği arkadaşımız” derlerdi.
عتد ال ؤ ح م ن بن بن ( -) ١٨١٩ل ؟ ١٢٩/ا حدثن ا أثو م ح م د بن حثا ن ،ه ا لأ :ثن ا عثئد الل ه
واقد ،ه ا د :ح دقنى أبى ،ه ا د :ثن ا ض رة ،عنب ال ل بن "ك ع ب ، ^ ^ ١ه ا ” : 3كا ن الظب ئ
بم ث ة ع ق ه ن ة بأئديث ا " ، ض ه لأ: قتي إ ي مح م ^ ١؛ ؛ ،م موت ه
يدعو ١^ ١ه ؤ فث حبمئة خ ز يأخذوه بأيديهز "
س م ،ه ا : 3حدثن ا ض م ة ،ص غئن ا ن بن عطاء ،ص أبيه ،ه ا لأ :كا ن أب و م ن ل م
تبيد س أ
الح ؤ الني إذا انصزنط إلى منزل ه ص الم س ج د ،كت ز غلى با ب منزل ه هتكتن ا مرأته* ١^ ،كا ن
^ ١بل غ با ت يته كث ز محت جيثه امأتة ،قانص زمح ن ذا ت فى ص ح ن داره ،كث ز فت جيبه ا مرأتك ،
ص ث كث ز عند با<ب د1ره ق إل ي جئه أخت ،ذلئ 15” 1ن في ^ ^ ^ ١كث ز ق م ي جئه أ خ د،
ثلة م
كا ذ عند با ب بس ه كي ز ث م ي جئه أ خ د ،و كا ن إذا ب ح ز بئثة أ خ ذ ج ا مرأته رداءه ؤئع ثثه ث م
ف ن لن ا
م تك مث ة دئ ك ت ب عود مع ه ا ،ق ا ل تف ا :ن ا لل ي؟ محال ت :أ ث للف منزل ه م ن ثقا ي ق ،ن ي
.ل ه 1أن ود علثه 1لصزه_ا ،مح ا،3ت هز -ح م ه ا أب و مشن م ،ةد-ع ا ث ك ى ؤئمنألة أن يدعو ش
ا لم حل ه ا و ط ه ا جت ه ا ا ا
onun tekbirine tekbirle karşılık verirdi. Evin avlusuna gelince yine tekbir
getirir, hanımı da karşılık verirdi. Odanın kapısına gelince yine tekbir getirir
hanımı yine karşılık verirdi. Bir gece mescidden eve gelip evinin kapısının
yanında tekbir getirdi ama kimse cevap vermedi. Evin avlusuna gelince yine
tekbir getirdi, yine cevap veren olmadı. Odanın kapısına gelince yine tekbir
getirdi, yine cevap veren olmadı. Daha önce, eve girdiğinde hanımı abasını
ve ayakkabılarını alır, sonra kendisine yemek getirirdi. Eve girince lambanın
yanmadığını, hanımının da başını eğip oturmuş bir çubukla yeri deşelediğini
gördü Hanımına: “Neyin var?” diye sorunca, hanımı: “Senin, Muâviye’nin
yanında değerin var. Bizim ise bir hizmetçimiz yok. Ondan bize bir hizmetçi
vermesini isteseydin verirdi” dedi. Ebû Müslim: “Allahım! Hanımımı kim
bana karşı doldurmuşsa gözlerini kör et” diye dua etti. Hanımının yanına
daha önce bir kadın gelmiş ve: “Kocan, Muâviye’nin yanında değerli
birisidir. Eğer kocana, Muâviye’den bir hizmetçi istemesini söylesen,
Muâviye ona hizmetçi verir ve siz de ؛rahat yaşarsınız” demişti. Bu kadın
evinde otururken aniden görmez oldu ve: “Lamba neden söndü?” dedi.
Kendisine lambanın sönmediği söylenince, günahını anladı ve Ebû
Müslim’e gelip gözlerini açması için Allah’a dua etmesini istedi. Ebû
Müslim kadına acıyıp Allah’a dua edince kadının gözleri açıldı.
Rivayet ettiği hadislerden bazıları:
Takrîb 187-a, Takrîb 4083
أخن ت بن معحل د ،قادت ثن ا أ خ ن د بن بن ( “) ١٨٢٥ل ١٣٢/٢ا حدقن ا أثو حم د الثي ت خ ث د
م وشى ا ل ق و ط ي ،قا ل :ثغ ا م ح م د بن ش ابق ،ق ات :ثن ا ماللف بن بغز ال عن م ح م د بن
ج ح ا دة ،عن ا لخشن ،قات " :ذهب ت ، ^ ^ ^ ١ز م ث ت ا ل من ا كز ،زنن بقي م ن ا لمعئ ل م ي ن
ص1ا
°.رم وم ؛■ر م م
هه و م ع
، ، ^ ^ ١مح ا د :ثن ا م ح م د بن ا ل مغيرة ،قات :ثت ا ج نزان بن حال د ،ق ا د :ق ات ا ل ح س ن " :إن
^ : ^ ٤س ن د ب قت ^ ، ١النة ص ال مؤمن بم ب خ حزئا زينب ي حنثا ،ز ال س ع ه عتز
Haşan el-Basrî der ki: “Mümin kişi, hüzünle sabahlayıp yine hüzünle
akşamı eder. Onun için bundan başka durum da söz konusu olamaz. Çünkü
devamlı iki korku arasındadır. Biri geçmişte işlenen ve Allah’ın buna karşı
ne yapacağı bilinmeyen günahlardan dolayı duyulan korku. Diğeri de geriye
kalan ömürden yana, hangi musibetlere maruz kalınacağının
”bilinmeyişinden doğan korkudur.
ظ: قات، ثن ا عتد الل ه ى أبى داود: ه ا د، 0 ا حدثن ا أبو م خ ث د بن حثا١٣٣/٢ ل- ) ١٨٢٩(
" إن اأن[ص م ح خ خن ث: ء قات، عن ا نم م، ظ غذ، ئ غث ات: قات، ع ئ ئ ش م
، ثن ا أثو ا ل أئغ ب: قات، ثن ا أثو عزوته: قات، ا خ دمما ت غ ث ذ ن ع ئ١٣٣/٢ ل- ) ١٨٣٠(
ت ا:ت ئ ا لخث ئ " بملفث باش ال ذ ي ال إ ه إ ال ئز
ج : قات، ظ < م ئ أيي < أ:قات
" س ع ال ئ ؤم ن ي ديته إ ال ا لخزن
Hazm b. Ebî Hazm der ki: Hasan’ın, kendisinden başka ilah olmayan
Allah’a yemin ederek “Mümin, ancak hüzünle dinine yerleşir” dediğini
işittim.
ثن ا عتد الله بن أ ح م د ئن: هات، ا خ ا؛ثن ا أ خ ن د بن جع ف ر بن ح م دا ن١٣٣/٢ ل- ) ١٨٣١(
ط وظ نأيه، ^ ^ ١ مئÛ ح دا أط و ل حز- " ظ نأي ت أ:3 ئ، ك ذ ك ر ي1 لم بن عس ث ى-إثزان
" إ ال حس ق ه ح د ي ت عهد بنصيثة
548 Hasan el-Basrî
Haşan der İri: “Vallahi, bu insanlar içinde birinci asrı sizin içinizde,
sizinle birlikte yaşayıp, gecesi gamlı gündüzü gamlı olmayan hiçbir kimse
”yoktur.
( - ) ١٨٣٥ل ١٣٣/٢ا حدق ا أ خ ن د بن جعم ر بن ح م دا ن ،ثا د :ثت ا عئد الثؤ بن أ ح م د ،
ظ : 3ثن ا عل ي بن محت ل م ،ظ 3ت ثن ا مثار ،محات :ثن ا ج عمر ،ظ :3ش م ع ت هش ا م ن حث ا ن،
ما :3ثغ ا ^ ^ ١بن تن ش ،عن ا ل ح ش ،أثت ظ " : 3والل ه ال يوم ن ع د بهذا الم نا ن إ ال
:Havşeb der ki: Hasan’ın, Allah adına yemin ederek şöyle dediğini işittim
,edeeek olsanآل ةآااإ“ Vallahi Ey Âdemoğlu! Eğer Kur’ân’ı okuyup sonra o n a
”dünyadaki hüznün uzar, korkun şiddetlenir ve ağlaman artar.
( ] \ r t h [ -) ١٨٣٧خدتني أيي ،قات :ثن ا إئزا م أ بن ت غ م تن ا لخض ،قات :ثن ا أبو
ح ن ئ د أ ح م د بن م ح م د ا ل ح م صجد ،قات :ثت ا ي ح ش ث ذ ش ع يد ،ظ : 3ثغ ا يريد بن عقثاء ،عن
ن ن بن أبي
عق م ة بن مد د ،قا د ؛ " انتفى ال ؤئ ذ إ ر قث ا ت ة م ن التام ب ن ،س ه م ا م
ا ل ح ش ،ئن ا رأين ا أ خذا م ن القا س " كا ن أ طوت خنثا بئه ،ن ا كثا ثناه إ ال أثه ح دي ث عهد
ص ^ ١مح د اط،ل غ ع قبع ض أع م1لن ا ،ءق ا : 3ال ز ال ئدري، بن صيتة ،بم ه ا ٠٠ : 3
إدهحم س م حى ^ ١مم د ث ن ف ت ة ال1ه أخث م نك م ف؛ئ ا ،ؤي حنف ي\ ؛ب ن!دم ،ه د
تين، والل 4ن م د أ ب ر ئ ت تتع ين ثدري\ أ ك م يا؛يي لم ا[ ص وؤث ،وتؤ رأيت م وه م ء ل م:
قالوات م ا لهؤ الء م ن خ ال ي ،زلؤ زأؤا شرارك م قالوات ن ا يؤمن ث ؤ الء بجزم ؤلؤ رأوا م ح ا م
ا ل جن ا ب ،و ق د نأي ت أوئا ما " كا ن ت ال د ق ا أه ون غلى أ ح د هأ م ن التراب ئ ح ت قد مته،
ن ق ذ وأتت أئزائ ا ي ن ق ي أ خ دف ز زت ا ي ج د عغذة إ ال وئقا ،ن موت :ال أب غ ل ف ذا "كثة غى
هاا ه محيتص د ق بثع ضه ،الن "ك ا ن ئ ؤ أخزخ م س يتص د ق به ب ل ي ،أل جعلمنبعص ة لل ه
demektir. Vallahi Bedir savaşma katılan yetmiş kişiye ulaştım. Çoğu zaman
yünden giysiler giyerlerdi. Onları görseniz: «Bunlar deli!» derdiniz. Onlar da
sizin en hayırlılarınızı görselerdi: «Bunların âhiretten nasibi olmaz!» derlerdi.
Sizin kötülerinizi görselerdi: «Bunlar hesap gününe inanmıyor!» derlerdi.
Öyle topluluklarla karşılaştım ki dünya onlar için ayakları altındaki
topraktan bile değersizdi, öyle topluluklarla karşılaştım ki, biri geceyi
bulduğunda o günkü yiyeceğinden başka bir şeyi olmazdı. Yine de: «Bunun
hepsini mideme indiremem! Bir kısmını Allah rızası için vereyim!» der ve
yiyeceğinin bir kısmını infak ederdi. Oysa belki de kendisi infakta
”bulunduğu kişiden daha fazla ihtiyaç sahibi olurdu.
قاتل ه ،ق ال اك ا قي لأنن اح ي ي ث م ،ز ال اثه ا وال هة و اللت ابه ا دا م ع ة ،وهي لأووا ح ه ا
ا ال خ ر ين ا نأ ى ب ن ا ال ول م زد جر ،ز ال ال ب ي ت بكتز 5اق جا ز ب مئمم ع ،ز ال ، ^ ^ ١بالل ؤ
وا لم ص د ق ل ه ج ئ أخبز عنه ا م دك ر ،مح أب ت ائئ لوبي ،ل ه ا إ ال حق ا ،وأبت الغموس ن به ا إ ال
ضن ا ،زن ا ث ذ ا من ا لف ا إ ال عئ ما ،زن ن عشئ ق سا ل م يعم ن عتزه ،زن ا ث في طلبه أؤ يقل م
As؛jJ» aJ c J ، ؛L؛ Aj ؛L؟-j cA^JS LgJiP C -Jj ؛٠^ “ aJLäP ly 3 ^ j A ؟؛L^j ؛J ^ ^ ؛
5
JI* o L » ^ 5؛- ؛J ، ؛JjJ ^٠ ٠—■؛j-s، J•-* jj؛£■ 4 3 O jJ «-١١ o j^ S w ،
l^jli c،ü5" lA jJ i<؛-li j ■^؛،٠^،-^• ^ j j j ؛؛äj \J؛-؛->،-5j- L؟-^ ■■؛؛؛،،_ —v2i؟lj ،»؛J c il
؛k-s،^j ،، 4-^ ؛، *؛ ^؛- ١۵ ؛١- ؛ ^ ؛j L y 1-؛^؛5؛^؛y ١٠٠٠٤' ،>،(*٩ ؛l ^؛L£.،j J ■?•؛
L؛-> ^؛Am<؛١ L« ^ ، L iJ ، l4 ؛؛j ^؛ ؛٢ ؛aj o jlö jIJ ، ، ^ ٢٠ c .J jlp L»J L£j؛٠ ٣ ، ،lL p
4
I *® oLü^l U J ^ Ly>-Ly 2 ،1)U ،L^J 0jSsJ L« jj^ ، - l L y O jS j L؛ y ^ \ > ^ ؛j t c i ) \j
4
Aj c ، » ^ ^ ؛lip -؛٨■) ^"؟،Z ls ^ • L«JSj L O j^ J * j L^-iP A^va>*،،il aJ jJ Ij 3^5-^1؛٠^ ١
JJ ly ٤^ ١ J x ij ، ^ L y ٤^ ١j c jU , \JJ> ly ^ l^ 3 ؛Jlj & ؛ L y jliJ U
Jlä ؛j] | ^Jai l ^4؛؟ ، Cr* ^ ؛J ، lij^ a J i L y SL ؛tJ١»5 ^<-؛J ،O^pJL ، ؛Jj-dJ« ü ، jj ؛i > ،؟.Ui
١^٠١ ، ^؛Ip L^jl« c-Jij ،JJ،r Lftji^»j ،xSsj L y j ^ ، 5JlJ^Vj LgJUl o lj ،aoIS" L^jL»؛
aIJip C ^ jJ S ' JLai ؛، Ä ؛v?l ؛A ؛ö« l ^»؛،، ü L^-ji Alw^ai L؛،^ caJjL ؛A ؛Ij L^lj äjL*j
،_ ^ ^ ٠^١ ) k؛j 2 2
، j *^) "؛J ^ ،^ j ^ > ؛lr ؛J J ^■ ،^ ٤ ؟-U ^ S ؛٠ ^؛j » j ، j l p Oj ،uöw،![؛
؛٠^ ^ 2
^ ٧١ ) ^•؛ ؛L؟- -& j C X ^ i 3
، ^ ^ ؛؛، ^ - ^ J ؛٠^ ^ ١ ٠^ ؟j ؛،^ ؛o jl5 3
1
Jtlij cL^J ll،L ؛L ؛j >- ،Li L^l؛l ^)aj *)lj ،l ؛jjJ ؛ a151 ؛؛AjI o>jJj LL ^؛UJb؛-
،Dl 2
٥^ d ۶^• ؛،u، i ^ ٢٠-^ L^juIj^-j L^^'U ^j UlJ ،_^- '؛cu-s،؛,j p
a51، ؛L« L ؛٤٤^ ü lj ،AiJl^- ؛ji ؛ajo ؛L؛؛ Ol öj5” ،LgJjia LäLI a^؛- ^؛Ip
٠^! ،٣١١ ،J ؛،^J ؛c ؛؛،J ^ ^٧١ ^٠ <؛^؛٠ ،!٢٠ ،؛/ ؛،٣ ١ ^؛-^٢■ )j.ij <
١^١ ^ ،3^؛؛ ؛،١١ ٠٠^ ١ ،-^١ '■■■'’ ،■^-؛؛٤١J-^ "W ، “؟<!؟■؛؛،!٢ ^^ ؛٦ ؛؛Ul*J؛s
J Jii J ،؛5l ،AS )_5*؛l ؛؟،^ ؛j ؛■؛13 ^ “_/* J -،^ !٨٢٠^٠ y ^ \ c-j ؛j
Jjij OlS:" ،،،؟؛؛،P ٥^٠١ ؛J^\J،<،4 ^٠٤۵؛j £\J^ ؛،LyäJ ■،LxSJLj C،JLJ■٢٠۶؛i 0|j ،،UjjjiP 0 -1<؛sP
jyü j L il ، ؛٠^[ ؛i،L ؟J ؛ ،)٠^ ١ ،_sf ؛؛J ،!٣^ ١ ”؛j ^ ؛٠
^ ^؟؛١ cft ،؛r 3؛ ؟$ ؟١٧ ^ ^ ؛١ L5? cs'"؟ ^ ' j L??i ؟،^ ؛١ ؛؛J ،^J“^ ^٠١ ،،(٤^ ١
^؛j ؛٠^ Uj ^JJlj ^؛j ،^j1-^5 ^ ؛*؛٠ !^!؟sjc^I UljSl 0 _ ؛3 ’؛^؛، ،؛i؛j-v؛؛,j ^؛
Hasan el-Basri 553
ü\r 4j ؛i L j i ،؛^؛a ؛I4J ois" ،؛ü١ ٥^؛،« ^؛؛s" ^b» b£-*p ؛٠^٠ ،١-؛١
،1)15”" aj١ ٥^ ١ LjoJLu« 0l5" jl bg_؛i ،1)15" ،٧١ ٥^ ٠١ \$J OlfT j\ ،bL^bJ l ^؛
؛i
^،4[ ؛، Ä ؛li L^؛i «؛j،iJL؛>؛j caüI*,،» I^IaI ■؛،/؛,j ؛o ~؛S" ،؛L Jlj١^؛äjU ،،،؛٠٣ l^؛؛3
aJl؟-j ULi ١^ ٠ ^؛jl ،^٠ ،؛؛٠^١ c-jl5" jJ aJJ؛J cü،^؛i J -«^؛ ؛*؛J ^-^r "؛،_5^■ )3 ؛؛■^؛؛؛d-^■؛
aJL*J A؛a --i aJJI ،5٠٣٠^؛j [ !٤٣ ؛ ،!<-١ ؛aj! ^!۶ ،،_^vaj ،__Jils j 51؛؛p ؛٠^٠٠ 5^ “؟،^١١
j،X?~ _؛jÄ5sj b«J aJ^5 jJ5 ٠^١ Vj ٠^ 0؛؛JiÜlJ ؛٠^ ؛؛؛،4jLi، 153)1،؟- _؛g^ ^،٤
،؛j ؛.l؟- JJLi As*vsl JÜ؛ c «-؛A£<،>^>- d،b،^J، ”"5 ^؛2) ؛٠^ ١ “^٠^ A^،*jl؛j dJ■*5^ ؛،AS ül5"
،٠^؛ ؛-v2j ؛ll\i؛j ،a!<-^[1^؛؛j -؛،' dJ^ ،!(٠^١ 5■^*؛؛■؛،(؛؛J ^5 dl*^ 015"* t*x» ، J ؛l <-
3"■؛؛-^-؛ol iib jj cj^-'i/l ،JjJLs«- 3؛؛J r tb 4ly ؛3 3“*■*^ ٠١^ ١ J>sk2 ، ،üj»١ ax* dXj j
u ؛٠^ oi c^^jij ،li-xjj ،2jj__p- ^ oj> j «jjo u ♦؛-Ä j ؛،xp ؛٠-؛، ^ ؛١١ !^؛۶
apL؛،> 1
؛jjüI b؛،_|؛j ،1111 LL؛jt ؟؛^؛J ^4 ٥٠^-؛ a1.,،?UJ1Ul ؛، 14^
dJJJu djdp d l ؟JLg-،^i ٥١^٧ aJjj i،i~؛؛-؛،o<-1 ،1(1 ؛، d-b■^؛ dX; 3 y ،^-Ä^v’؛
b« dJJ ^ä*jj ،^؟؛١ dJ،j؛-b^l j^*«-<،j ^ ١ d l؛bc،j>-l j l i d-b• ~؟؛؛؛AS ؛٠^١ ; 3^؛؛
ز ال ي ك وثن، محال ئبع الثوم ؤثئدأه م ن ال د قا يغتر فتته،م ا عذل ت يؤما بقي م ن ع م ر صا حبه
شن ك ث،فف ا م ن ورايلف
^ ^ب جعل ه ا ل ول د ك م ن بع د ك يسق م ون ي١ ^ ^ أول ه ا إلى١ هذه
Dünya âşıkları iki türlüdür. Biri bu aşkında istediğini elde eder. Bununla
aldanıp haddi aşmıştır. Nereden geldiğini nereye gideceğini unutmuştur.
Tüm aklını, tüm düşüncesini dünyasına verdiği için de ayağı kaymıştır.
Buna karşılık dünya, beklentilerinden daha fazlasını kendisine sunduğu için
pişmanlığı da هoranda fazla olacaktır. Dünya nimetleri içinde bu kendini
kaybetmişliğiyle daha çok arzuları ve daha çok sıkıntıları olacaktır. Ancak
ölümü d^ündükçe daha çok acı çekecek, ölüm korkusu hayatını zehir
edecektir ki onun bu halini anlatmak mümkün değildir. Diğer âşık ise
beklediği hiçbir şeyi elde edemeden, bu yolda çektiği sıkıntılar ve dertleri ile
ölüp gidecektir. Dünyadan istediklerini elde edememiş, bu uğurda devamlı
bir çaba içinde olduğu içinde de rahat yüzü görmemiştir. Ancak her iki âşık
da âhirete yönelik azıkları olmadan dünyadan ayrılmışlar, hiç de rahat
etmeyecekleri bir yere gelmişlerdir.
Sen her şeyiyle dünyadan sakın! Bil İri dünya yılana benzer. Dokunursun
yumuşaktır, ama öldürücü bir zehri vardır. Giderken ondan çok ؛İZ bir şey
götürebileceğin için nefsine hoş gelen şeylerden uzak durmaya çalış. Sana
türlü acılar tattıracağını, bir gün ondan ayrılacağını bildiğin için
kendisinden yana endişelere kapılma. Ondan yana bir rahatlık içinde
olacağına vereceği sıkıntılar karşısında dayanıklı ol. Seni sürüklemesinden
sakın ve içinde bulunduğun durumdan dolayı da sevin. Bil İri dünya peşinde
koşan kişi, içinde bulunduğu durumun sevinciyle kendini güven içinde
hissettiği sürece dünya önüne yeni sıkıntılar serecektir. Dünyalık olarak ne
zaman bir şeyler elde etse ve biri bundan dolayı onu övse, dünya mutlaka bu
durumu tersine çevirecektir. Dünyada kendini mutlu sanan kişi aldanmıştır,
şimdi ondan faydalanan kişi yarın bunun zararını çekecektir. Ondan gelen
rahatlık belalara, ona bağlanma ise yok olmaya doğru götürür. Ondan gelen
mutluluk üzüntüyle karışmıştır, öm rünün sonunda da kişiyi zayıf ve rezil
bir duruma düşürecektir.
Sen dünyaya ona âşık veya sevdalı kişinin gözüyle değil, zahid olan ve
ondan ayrılmak üzere olan kişinin gözüyle bak! Ayrıca unutma İri, dünya
kendi halinde yaşayanları da bertaraf eder, kendini güven içinde sanan
556 Hasan el-Basri
geldiğinde sana der ki: “Kardeşimden sonra sana geldim. Bana yapacağın
iyilikler kardeşime yaptığın kötülükleri silecek, ona yaptıkların
bağışlanacaktır. Bunu iyi değerlendir. Giden kardeşimden sonra yamna
geldim. Eğer akıllı davranırsan sen kârlı çıkarsın. Artık sen karar ver ve ne
yapacaksan yap!” Eğer ona da önceki kardeşi gibi kötü davranacak olursan
öldüğünde bu iki kardeş aleyhinde tanıklık edeceklerdir, öm ründen geriye
kalanın paha biçilmez bir değeri vardır. Dünyayı bir araya getirsen dahi
ömürden kalan bir güne eşdeğer olmaz. Onun için bugününü harcama!
Dünyalık şeylerle ona değer biçip heba etme! ölm üş olan düne, şu an elinde
ve senin م1 سbugünden daha fazla değer verme!
Hayatıma and olsun ki ölüp de kabrinde yatan birine: “Başından sonuna
kadar işte dünya! En büyük derdin çocukların değil miydi? Şimdi tüm
dünyanın onlara verilmesini, ondan diledikleri gibi faydalanmasını mı
istersin, yoksa amel yapmak için bir günlüğüne sana hayat verilmesini mi?”
diye sorulsa amelde bulunmak için bir günlüğüne dirilmeyi tercih ederdi.
Böylesi bir günün karşısına ne koyarsan koy, değerinden ve öneminden
dolayı yine bir günlük dirilmeyi tercih edecektir. Hatta bir anlık dirilme ile
başkalarının çok daha uzun bir süreliğine dirilmesi arasında tercihte bırakılsa
yine kendisinin bir anlığına dahi olsa dirilmesini tercih edecektir. Hatta
amel defterinde lehine yazılmak üzere bir kelime söyleyebilmesi ile
başkalarının daha fazla söz söyleyebilmesi arasında bir tercihte bırakılacak
olsa yine kendi kelimesini söyleyebilmeyi tercih edecektir. Onun için bu
gününde kendi kendini hesaba çek, anını değerlendir, söylemen lazım gelen
kelimeleri söylemeye bak. ölüm anı geldiğinde pişman olmaktan sakın. Kim
bilir belki bu sözler de senin aleyhinde hüccet olacaktır! Allah sizi de, bizi de
öğütlerden nasibini alanlardan eylesin. Her ikimize de hayırlı sonuçlar ihsan
etsin. Allah’ın selamı ve bereketi üzerine olsun.
ثن ا: ها د، قا د ؛ ثن ا أتو ط ا ل ب ب ن ت وابة، مه د الثؤ ب ن م ح م د ع خض ا١٤ ٠/٢ ز- ) ١٨٣٩(
l؛؛jjJl ؛٠^١ ،،iiil5 (Jä (^؛ ؛aJ C-'Äi P £ijdj dX^ßj"؛؛؛ t« &'*
£,* dJj
oi ؛،،u* ou '؛؛li ،fJj^ ؛٠^ u ٠^j ،v^sii ^ ١،2^1 ^ ؛c f ٠^ ٤ ، ؛a-»،-l3، ،_j؛jp j ،aLjIs
،؛JÜ. ؛٠^٠٢٠ j،j Mj cONl ؛٠^ ٢ lg-؛-) ؛j ^؛-؛ ^^؛٠- ؛c j U lü iJ cLUUl ؛؛jip N ؛3 j ^-؛؛
j^i؛i lij^p ^؛،٠ ،j^iixjMi aäjj- ^؛ “؛i ،!jl«j؛aj ؛ji^jj ١؛j ،،,£^؛١ ٤^ ٠٠١١
l^tivs<؛ ؛j^ldl Ol lyLlplJ ! ja^i ،؛iJI ؛٠^١١ ؛٠^ ٠ ١/ ،؛Jj^ ، 1>ap 1،xp ؛J-؟؛j ٠١/J
J ^ ^ ؛0 ، ٤٢٠"> ؛؛3 ””؛؛LS ؛،؛١٨^ ۵؛^ ؛٠^ ١ ؛£٧ LS? (Ip■^؛؛
^ U؛5j aJLa؛ J،l ؛aJJI äpÜ? I Ü aJJ ،iJJii °^ a \$ 3 m ^J U i ،^!٠ SiSjj ،٧١ ،Jlp
١ j ، ٢٠-®؛,^٢٠١ ،^"؛J ^ ٠^ ١ oLs، ؛*؛؛،١^ ،dJ ؛ÄpÜ? aJJI ؛٠^٤ ،fJJ^ 0 l^T L؛J ، ،4*j<؛
44،؛ ؛٠^٤ j^v،y ،^١ j^ j ٥^ ٠١ ١^ ٠ ،-١^ ^٧١ )j ^ ؛،^ ^ ١ ٥٤١٩" ،^٢ ؛،y ^؛c^ “*؛o ^ J ، ü ؛Ajj
؛j ^ ؛iil ؛^ ؛U ،j*4^J 0 ؛t^jaP >!١١ ،AiP ^y؛، U ،_5? 0 ؛J ،^؟؛-٧٠ ^-٧١ ،AiP Ja U
j،i ، ٥^■ ؛a^_؛1-. •Ajw U p ،j^jp <3 y l .^؛
؛ ^ ^؟j ٢^ ٠٠٠ ، ü ^؛jJ j ^؛ ^؛؛٢٠[ ؛3■^؟ ، ،J ^ y ، \_^J_،،\؛j x؟l ؛؛، l ^ ؛p
Oj5\j U ^l^ySL؛ ؛؛٠^١^ ، U^l dJJ 1؛Äj ،AS Ö&J ،،L^äi^ ٠^ ٠ ؛J ) ؛؛J ؛٢^ ١ C-ji ، ٢^١٠^ ١ \j
dXx^< 0 ^ 5 ^■؛١^ ١ ١؛؛ ؛-٧١ ،J5^ ،؛jM" j y ^\ ^-؛٠١ ،5 ؛!^ !؟٠^ p
562 Hasan el-Basri
*!٨٤ ،،lliUi Oj-U ،؛5 ^٠ ٠^١ ؛ls-*؛1 ،/ ؛٠^ ٧ ٧٠^ ؛٠^
aääJI ،x*il ^jjj c ،iX^JLs؛- 4S > - ،iijl c —،،^■ ٠٨ ؛U ، ll ^ i j ؛^؛؛j V j ، ! ٧ U ،ijL*jij
J^ 4® j j lj ٠^٠ U >٧١ ؛.L^aS q * 2)ji ؛0 ؛ ^ J lS i* \ * \ jij» ،3j i ؛5J d jö 'c p - «؛IjI SJjJI ^JlpIJ
0 ؛،J4® ^■١ C-~fll>- L«J ^ ، a5"Ü ، S^x" ؛Vj 4^-lj Ala،'؛/ ،3 *4 ^؛!^ ؛-٠ ’؛،؟-*؛،A■؛ •؛j^ ،— J ، JJj ■؛
،،؛،LIäj ؛4 ؟jlij ،!!،L1.ÄJ l؛iwüi < *_ ss> A S p cI^pUjü«-؛ ؛؛٣ ، ؛؛jj ^^ ؛،-؛-^ ،3jj؛j
u ^^-١١ ،٠٣ >2^ ؛؛ü ^ - j ،^؛-) ؛؟2r ؛،؛-^٠-^) ؛2^ ؛،l i l ،؛؛،« ،as ١-؛-^ ،^*j؛j ،as ١^٠ v! i *jLd j
L^؛؛1jj،j l^j L^_L 3، \<؛،^<1؟،p1 ،3j^i،ij ®J^ ؛،JJ ، ؛،j ■؛- ^^٤ ،،^؛£ ؛١“®؛
١! uLjäp ١^ ١ dJ ؛L“ ،Iß؛ ؛oT^ ١ ١; ، iyi؛r ،Uüj^ ^ } U \ ؛<؛، ، i&
٤y ؛5jp ،aSJ ،ii ■(؛،^- ^ ؛aj Vj ، ،_^y c j l j s - ^ y ٠^٨٤ ،
lijj ،lUjJÜI C -<؛v -/’؛، ١■ ^؛،؛ij l^ P ،^،al>-U ،iJJ (J^ÄiJ J j L!Lj > C-Jlj ،،fjillp
j i ؛ ؛٠^^ ؛JL^xlv ؛*؛؛٢٠- ^ ^ ^-٧١ 4p U؛2J ؛١^ ١ j -؛؛j ،؛^؛*•؛J £^"^ ١ ،_5? ^ ١
C q* l^-i ،^-4J■^" ؛،،-W 5^؟i ١٠^٣١ ١^١ J ■ ؛■؟١-^^؟؛ J C---iU & “؛y>X«
،yjlp ؛2^ ،٠^ l^-j ♦ ؛- ^ ؛، 5■^؛ ٣ ^ ^ ■ ) ؟1^ ؛dr '؛،<^ j ، ٤١ p4 ^؛
،^-١١ £L«؛-!،<i p j (.^ jP y S C ^ * J tf’ l^ . ., y / 9 I J ،؛J-«■،■؛ ^-٧١ ؛2^ ۶١^ "؟3 "^^؟،، J
AlüUjaJ^ Ü ، ^ j V j ،AiL؛- l l ؛- ؛b jJ l ٠٠^٠ C s -J A lte ' ^ J^ llp J jjlj ٥^ ؛J ؛
j Ai ،5،ÄJl 4-£“؟J ،'4 “؟J 5■^_) ؛s? J ؛؛١■!؛؛ s j? ^ ~ ٥٠^ “ ؟3 '^ ؛s- ؛؛c i i ? !،Alp 4Ü1 ، p4^j
L،؛J ١^١ b jJ i ،aj؛،aj؛i ،٠^٠ ،lijiv?! ،^jüi ؛i^-s،2j u ؛o i ^؛١ ^ ،ii->^j ،^ -“ ؟J
Hasan el-Basrî 563
ك1 ^ بع ذق١ Q i\ ي، بع د كتابت <م ز ال ثبي بع د ئبث؛؛ م ال٩ فكأ ن قت،الئ؛ن ا يثه
Humeyd der ki: Haşan el-Basrî -Recep ayrnda bir gün- mescidde suyu
ağzına alıp tükürürken derin bir nefes alıp ©muzları sarsıla sarsıla ağladıktan
sonra şöyle dedi: “Eğer kalplerde hayat, gönüllerde salah olsaydı, sabahı
kıyamet olan bir gece için ağlarlardı. Hiçbir yaratık sabahı kıyamet olan o
gece kadar avretlerin ortaya çıktığı ve ağıtların her yeri doldurduğu bir gece
yaşamayacak.”
Hasan (-1 Basrî) der ki: “Her bir kişi, derdini taşıdığı şeyle beslenir. Kişi
bir şeyi dert ettiği zaman da onu çok anar. Bilin ki âhireti olmayanın
dünyası da olmaz. Dünyasını âhiretine tercih eden kişinin de ne dünyası, ne
de âhireti olur.”
ثن ا علي: محا د، ثن ا عئد الل ه بن أ ح ن ذ: قات، ] حدت ا أثو بكر بنت ابليu i / y [ ") ١٨٤٣(
: قات، نما إ و م أ ئ ع ض ائ شي ث: قات،م ج محا : قات، ى ط ات: قات، م مح ئ
ز ال شلن؛، نال ي ن ا ي م ت ل ه ز ال ثقئ أغ ا٠٠ : يقأو ل، ش م ع ت ا لخشن إدا ذ و ص ا ح ب ال د ث ا
م " جمحا ؤم اقز إوا كت ابثه إ ر ف ك ت: ء قي هول ه، عن ا لخض، عن هش ا م، ما ن م
نإة ائنتابئ أش اع، قادت إن ال م ؤم ن أ ح ت ن ال ظن ينئي فأ ح ت ن اتح ن ن،م الق جن ا يقم؛
" ا ش ئأت ا ؛ ا ل ت ل
570 Hasan el-Basrî
ص ا فيو ئ ،قا د :ثن ا أبو خ اي م ال جتثا ئ ،ثما د :ه ا ا م ح ن ئ ، سد ئ أ خ ن ذ ئن
قات :ئئ ا عيث ى ن ع من ،محا د :قا د ا لخشن " :ح ادثوا هذه المل و ث ء اثه ا ن ن ي ث ة ال د ور،
بك م إ؟ى ف ئ ء 1إه
الهزع و 1الغ م وءم ر ،ء)ده ا حبيمنه ؤإث م ح| |ن أ ط ئقئ و،م ات ر د م
.Haşan el-Basrî der ki: “Şu kalpleri parlatın, zira kalpler çabuk kirlenir
Nefisleri de terbiye edin. Zira nefis yoldan çıkmaya müsaittir. Eğer nefsinize
”itaat edecek olursanız, sizi en kötü duruma düşürür.
ئن محن ظ هم د ال ث ؤ ا ق ر ي ،قا ت: ئ ث خثد خ د ك أث و ب ك ر [ ]u i / y (- ) ١٨٤٦
ال خ ش ن ،قأال :ثن ا ن ق ما ن بن ذاؤذ ،ه ا لأ :ثن ا أب و معاوية ال هرين ،ق الأ :ثن ا ا لع وام بن
نت ئ ،تق و د " :م ن كا ث ت ل ة أربع خ الل) ~م م ة اللت غش اقاي،
حؤش ب ،ه ا :3ن م ع ت ؛ م
و عند الثصس ب ا, وأع 1د ة م ق ا ل ئ ئ هل1ن :س ي ن ب ن ئ ئ ف ث ة عن د ال ؤ؛كتة ،والؤ<هتة ،و عند
Haşan el-Basrî şöyle der: “Kimde şu dört haslet bulunursa, Allah onu
cehenneme haram eder ve Şeytandan korur: Tutku, korku, şehvet ve
”kızgınlık anında nefsine hâkim olmak.
بكر ال ه ذ ئ ،با د :كثا ن جل س عنذ ا لخشن ،ئأثاه ا ت ،مما ل :يا أيا ت ع د ،د حقا ايئ ا ع ز
ع ق الثؤ بن ا ألمحث م ق ا دا هز ي ج ود بنف س ه Cققئث ا :يا أبا معمر " ي ن م ج د لئ؟ محا :،3أ ج دي ي
والل ه و ج ع ا ،ز ال أ ظنيى إ ال لث ا بي ،ول ك ن ث ا ثق ول وذ في ب ا ق أل ف في ف ذا ال ص ندو ق ل م
زالثؤ أ ج ن ث ه ا ل روعة ،^ ^ ١و ج ف ؤة القلقثا ن ،و م كابرة أ ل خشنة ،ه ما 3ا لخشن ٠٠ :ان ظروا
1HâkkaSur. 19-20
Hasan el-Basrî 571
ؤلز يص د، يود منة زكا ؛٢ ، نف ث ة ءأو ك ا ة، جنع ة ظوع ا ه، وم ن ح ئ من ع ه،ب ا ط ل ج م ع ه
إلن أع ظ م ا ل ح س نا ت غدا أن ثن ى أ حدءك م مال ه في، إن ثوم القي ا م ة ذو خ ن نا ي، منة ر جئ ا
؟ ر جل اتا ة الئت ن ا ال وأمنهب إ م اقه في صغ و ف ح قوق الل ه٣ ١ ^ أوبدرون ي ن،ميزان عتره
” محه و ين؛ ة في ميراد> عيرهء ي لي ع رة الث ف د وبؤبة ال ط( ؛،^ ١^ ١ن خ ب به ه ورثة فذ؛
biriktiren, gece gündüz çalışan, bunun için vadileri çölleri aşan, batıl
yollardan toplayıp hakkı olan yerlerde harcamayan, biriktirip saklayan,
topladığı keselerin ağzını sıkıca bağlayan, ancak bu maldan ne zekât ödeyen,
ne de akrabalarını gözeten birinden vermiştir. Kıyamet gününde insanlar
çok üzüntüler yaşayacaklardır. En büyük üzüntü de kişinin kendi malını
572 Hasan el-Basrî
اتموا هذه ا لآهؤاؤ ا ل ئ ضأه ائع يذه م ن الل ه ا لخي، نن ا حننب وا ز ال هز ر ج عوا إلى ن ا ئرك وا
ؤ س أ صابته هثئئةء يا ابن، م ن أ صابه ا أ ص لتة،جن اعه ا ا ل ص ال ل ه ومي عا د ه ا الثاز لهب م حنة
نإن، ل ح نلق زد ملف إن س ل م للف دنلث ين ل م نلف ل ح م لث زذثلف4ادم ؤيثلف بثلث ظل
ونف س ال، ال ي ق د أتت؛، زنثذاري، و ج ن ح ال يزأ،ث ار ال ثهئثأ1ه ظمح1 لأخزى ق غ وذبال١بك ن
|ن نثبمت ال ترالمز يختر، ز ال ن ج د جؤي3 رثلث ئ ت و، ^ ^ يأت لق \ ل حتز١ عند ص
م ا"ك ا ن ل ه واع ظ م ن م س ه وك ا ن ت ا ل م حا سثه م ن ه م ه
Haşan el-Basrî şöyle der: “Bilip sabreden, sonra bakıp gören insana Allah
rahmet etsin.
Bazı topluklular bildiler, ama korku gözlerini çekip aldı. Böylece bunlar
ne istediklerine kavuşabildiler, ne de terk ettiklerine geri dönebildiler.
Kişiyi dalâlete düşürüp Allah’tan uzaklaştıran şu hevâlardan sakınınız.
Hevâ, kişiyi dalâlete düşürür ve sonunda ateşe atar. Kişi hevâsıyla sınanır:
Ona uyanı, hevâsı yoldan çıkarır. Kimi de hevâsı elde ederse onu öldürür.
Ey Âdemoğlu! Dinine sımsıkı sarıl, çünkü o senin tenin ve kanındır. Eğer
dinin selamette olursa, tenin ve kanın da selamette olur. Eğer tersi olacak
olursa, böyle bir şeyden Allah’a sığınırız; bu sönmeyen ateş, iyileşmeyen
yara, bitmeyen bir azab ve ölmeyen bir nefis demektir.
Hasan el-Basrî 573
، ثن ا عئد الثؤ بن أ ح م د بن ح س ل: محات، ] حدثن ا أبو بكر بن مال ك١ ٤ ٧ ٢ { “) ١٨٤٩(
" : م و لت، ش م ع ت ا لخنس: قات، ثن ا هش ا م: ه ا د، ثن ا صف وان ين عس ت ى: ه ا لأ،ح دبي ي أيي
ز ال أنتن ي أهل هبصن ع ة ط عا م، والل ه أ م د أدرك ت أقؤائ ا ن ا ط و ي أل ح د ه م فيبس ه و ب ط
ثزؤدت أثي أكل ت: كا ن أ خده ز خل م ونت0 ؤإ، زن ا ج ع د يس ه وبين ا لأرض ف ي ا ط، ط
،مه ثئقى في ائئ اعث ال ث ما إل سنة- بلغن ا إن ا ال: و م ولت: محا د،أكل ه في ج وفي مغل ا ال جؤؤ
والل ه ل م ج ه ود شديد4 وإل: ه ات،زلم د أدرك ت أقؤائ ا إن "ك ان أ خده ز لخرث ا ل م ا د ال ت ه ب
ول ك ز، يأ أخى إ ر قد عل ن ث أن ذا ميزاث وهو خ الت: ق؛ق ول أ لأخيه: قات،ا ل ج هد
محال مزأ منه ئ سا أبدا:3 دا، ئه وثلث ال حا ج ة لي فيه، أغ ا ف أن يفس د علي هلبي وعملي
, " م جهود ش دي د ؛ ل جيب4وإد
Haşan el-Basrî der ki: “öyle topluluklara ulaştım ki hiçbirinin evinde asla
bir ikinci giysisi olmamıştır. Hanımına kendisi için bir yemek yapmasını asla
istememiştir. Oturmak veya uzanmak için yerle arasına asla bir şey (yaygı)
koymamıştır. Her biri: «Yemek olarak mideme bir kiremit indirmeyi
isterdim. Çünkü bize ulaştığına göre bir kiremit, suyun içinde üçyüz yıl
drabiliyormuş!» derdi. Yine öyle topluluklara ulaştım ki içlerinden birine
çok büyük bir meblağda miras kalmasına rağmen bunu kullanmaz, maddi
sıkıntılar içinde ve çok zor şartlarda yaşamaya çalışırdı. Bu durumdayken
bile kardeşine: «Kardeşim! Bunun miras malı olduğunu ve bana da helal
sayıldığını biliyorum; ama yüreğimi ve amelimi bozmasından korkuyorum!
Onun için bu malı al sejlin olsun; zira benim ona ihtiyacım yok!» derdi. Bu
şekilde, maddi sıkıntılar ve çok zor şartlar içinde yaşamasına rağmen ٠
maldan bir şey almazdı.”
وهد ائثئ ال ئ غ، إل ة الثق ثثا ر ال ي ح ذ ع عن جس ه وال يعطي أل لأنا يي،ق د أئأخ
" و م ح ن ت ا لأن اني و ش ا ك ر ق ع م ح م
Haşan el-Basrî der ل ظ: Ey Âdemoğlu! Çabuk ol, hızlı davran! Kaplarınızı
(amel defterlerinizi iyiliklerle) doldurmaya bakınız. Bağlarınızı sağlam tutup,
uysal bineklere binip, yumuşak elbiseler giyersiniz, sonra sizin için: “Vallahi
öldü ve âhirete gitti” denir.
Mümin, Allah için birkaç gün amel eder. Vallahi! Dünya nimetlerinden
ve rahatlığından faydalandığı için pişman olmaz, ama dünya ona doğru
akmasına rağmen o dünyayı önemsemez ve âhireti için dünyaya meyletmez.
Dünyada, âhireti için azık hazırlar ve dünya onun için bir yurt olmaz,
nimetlerine rağbet etmez, rahatlığına se v in m e z , başına gelen bir beladan
dolayı, sevabını Allah’tan umar, ama kendini büyük görmez. Dünyayı elde
etmeyi ummaz ve ölene kadar, Allah’ın rahmetini umut etmekle beraber
rızasını kazanamamaktan korkar.
Bu kişiye ne mutlu! Allah onu korkusundan emin kıldı, ayıbını örttü ve
hesabını kolaylaştırdı. Müslümanların güzelleri şöyle derlerdi: “Hayat;
sabah, akşam ve geeenin bir bölümünde olan yolculuktur. Ey Âdemoğlu!
Hayırda olman seni oyalamasın. Kul, Allah kendisine cenneti nasip ettiği
zaman kurtuluşa ermiştir. Allah cennetiyle kimseyi aldatmaz ve kimseye
eman (cennete gireceğine dair garanti) vermemiştir. Cimrilik arttı ve
insanlar kendini güvende hissetmeye başladı. Temenni eden batıl şeylerle
aldanarak Allah hakkında temennilerde bulunmaya başladı.
Hasan el-Basrî 575
Imrân el-Kasîr der ki: Haşana bir konuyu sorup “Fakihler (dini
konularda derinleşenler) şöyle şöyle diyorlar...” dedim. Bana şöyle cevap
? Fakih dediğin; dünyadanس ل verdi: “Sen hiç kendi gözünle fakih gördün
”elini eteğini çekmiş, dininin farın d a ve Rabbine ibadetle meşgul olur.
م من ظنتت ،غذ ن فا 0ثن عقت ،غذ أقو ي ،ق ا ٠' : 3ئؤ زأثث شتم ت ن ق لث أقف إل
ت ل م ه جاريته ا في -حا جته ا ،ق ك ى ا لختن قع ث ت ط ن ة زؤج النبي ابنا ل ج اوية أ؛
بتك1ء <ئديدا ،هزهت عأيه أر ط ن ة ءأ حذثت ثم و صعثث في -ح ج ر ه 1محأش م تة لديه\ مح ذ ر عأيه
نئ ر ث م نه ،فك ان م ا لأ " :إن ا ل م ئث غ ال ذ ي بثع ه ال خ ش ن ب ن الح ك م ة من ^ ^ ١ال م ال ذ ي
üm m ü Seleme cariyesini bir iş için gönderince Haşan çok ağladı, üm m ü
Seleme ona acıdı ve kucağına aldı. Onu emzirince Haşan doya doya süt
ı’ın ulaştığı hikmet mertebesi, Resûlullah’ın (sallallahu؛emdi. Bu yüzden “Hasa
aleyhi vesellem) eşi üm m ü Seleme’den emdiği o sütün bereketindendir” derlerdi,
A’meş der لكل: “Hasan (-1 Basrî) kendini hikmete هkadar verdi ki, sonunda
onunla konuşmaya başladı.” Ebû Câfer Muhammed b. Ali b. Hüseyn’in
yanında adından bahsedildiğinde; “O (Haşan), sözleri peygamberlerin
sözlerine benzeyen kişidir” derdi.
ثن ا : قات،إئ ح ا ق بن ثن ا م ح ئ د: محا د،جثثه بن ] حدبت ا أبو حا م د١٤٧/ )“ [ ؟١٨٥٠(
، ثن ا م ح م د شر دكوان: محا د، ح دقتى أيى، عئد ائزارب س عثد ا ل ص م د بن ع د انزارب
، يا حال د: قا د،ت لغ ا ل قي ت من ل م ه ى مه د ا ل م ل كب ا ل حيرة3 قا، ثن ا حال د بن صغ وان: محا د
لة إ؟ى1د ا ج1 ، ألمين أخبزك عنهبعت م١ ^ ١ " أ ص ل ح: أ حثزني ص ح ن ن أ ه دا كصزة؛ا مح ك
وأفته مح و ال، أئب ة ال نا س س ريره ب ع ال ق ة، وأع ل م م ن قبل ي به، و ج ل ن ة في م جل س ه،جنبه
ي، أتن ب أ م ء ذ أ غن ن الغ اا،1( وا، ق؛ غلى أنيبع د عقهü \j ، م به1 إن ثع د عأى أ مر ه، ش ع د
ن، ووأيت الثا، ^ ^ ١ مح رأيته ن س عني ض، ^ ل ة٣^ ١ ئهى غذ شى! "ى ن أزف0 ؤإ،به
" نئ ثلثثا خال د ه ت ي ب ق قزم ف ذا تجب؟ أ: قات،ئخث ا ج ئ إيه
Talha b. Amr el-Hadramî der لظ: Haşan bize gelmişti. Atâ ile birlikte
yanma oturdum. Şöyle dediğini duydum: “Bize, Allah’ın şöyle dediği ulaştı:
“Ey Âdem oğlu, seni ben yarattım, benden başkasına mı ibadet ediyorsun?
Ben seni anıyorum, seni beni unutuyor musun? Seni çağırıyorum, benden
kaçıyor musun? Bu, yeryüzündeki en büyük zulümdür.”
Sonra Haşan, “Ey oğlum! Allah’a şirk koşma. Şüphesiz ki şirk ؟ok
büyük bir zulümdür”1 âyetini okudu.
" بق
ه ذهب يؤم ذهب م ،أ كأثام
Haşan el-Basrî der ki: “Ey Âdemoğlu! Sen günler gibisin; her günün
gidişinde bir bölümün de gider.”
Haşan el-Basrî der îdi: “Fasıkların en ileri gideni, her büyük günahı
işledikten sonra elbisesini gururla yukarı çekip: “Bunu yapmamda bir
sakınca yoktur” diyen kişidir, o, Allah’ın akıbetini dünyada verdiğini veya
geciktirip âhirete aktardığını nereden bilecek?”
1Lokman Sur. 13
578 Hasan el-Basrî
( ] ١i a / y [ - ) ١٨٦ ٠حدثن ا أثو م ح م د بن حيا ن ،ه ا د :ثن ا أ خ ن د بن ج ع فر ا لخئ ا لأ ،ه ا ل ط:
ب ق و ث ا ل أ ئ ث ئ ،قات :ثنا غثائ ئ ' ي ،قات :ثئا ت زف ي ئ ئ د ال م ،قات :لثا
ظ م
بت،
هم ،إثه ا س ق انصري ماثا ;ذأ محه ش ه " :أثا م ك غ ي ئ غد الزير ض
ق ا ن ال د ي داو مخي م ة ،إثما أهبط ادم م ن ال جثة إليه ا عق وبه ،واع ل م أن ص نعته ا في ن ت
يف ا يا أبين ال ن ؤمش ئ كا ننذا و ي
ن و ،مح ذ ف
ء جن ج كال ت ي ث ؤ ،م ذ أ ؤ ن ه ا يهن ،ومحا ى
جر ح ة يصبن عل ى شدة الدواء جيفة طو ل الب الء ،زا لث ال م ٠٠ل ١٤٧٢ا
مبش بن حبي ب ،قا د :ثن ا خئ ا د بن زيد ،عن هش ا م ،عن ا ل ح ش ،قات " :ر ج م الل ه
زي ال لب س ح ما ،ز م كش ره ،بم س أل ل أ م و ب م على ا لخيئة ،ودأب قي ايب ادؤ "
,Haşan el-Basrî der ki: “Eski giyen, kırıntı yiyen, tevazuyla yürüyen
”günahlarına ağlayan ve ibadetlerini aksatmayan kişiye Allah rahmet etsin.
Haşan der ki: “Vallahi, develeri katar katar yük taşısa da, insanlar onları
adım adım takip etse de; günahların düşürdüğü zül kalplerinin içine
”işlemiştir. Allah, kendisine karşı geleni zelil etmeden kesinlikle bırakmaz.
إ;تا م ز س إشحا ى
[ \ /آ ة ا ] حدثن ا عتد الؤ ح ن ن ى ال م ا س ،قا د :ثن ا ر (- ) ١٨٦٣
ال مب ي ،ها :،3ثن ا تع يد بن تلث ما ن ،قا د :ثن ا مب ارك ى فئ اثئ ،قات :ش م ع ت ا ل ح س،
قز حا ' ٠ بمولأ " :ثمص خ ا ل م ؤ ت ال د قا ،محامي ركيفف ا ل ذ ي لي،
: “ölüm , dünya hayatını zehir etmiş ve hiçbir akıllıنكل Haşan el-Basrî der
”kişide huzur bırakmamıştır.
ت ج يد؟ ق ات ” :أقولت يا ع من شر هثثزه ،يوش أل أن ينزل ،بلف طلق م ن م ال دكة الثؤ ثئ ا ر ،
ق ظ علميف ل ال ي حص ي ال ق ن ا أ م نة ،قث خ ر ج ك م ن م م ة ق ص رك إل ى ضيق قت ر ك ،يا ع م بن
ال ر رلآة|أ يا ع م س هتئزة ،ال ثأ°س أن ينفلز الل ه إلتا ق غلى أقب ح ن ا س د في طاعة يزيد بن
يف ا ب ا ب ا ل مث م نة دوئلف ،يا بممر بن هتتزه ،لم د أ د ر ك ت
عتد اننبليم تفنه م ئ ت نئلى ف
^ ١ؤالل 4ظ ى ال؛ي وه ئ ث ق ة أ ف د إذ :إلا ب ذ إثا 3ئ أ غي ي الظ ئ تي د ر هذ و؛ لأم
وهي ئديزة ،يا ع م ر س هبيره إ ي أ حموث ك نث ائا ح ؤهكة الثث محا ز ،ممات :ؤذيلث ل م ن
خ ا فن نق ا ي ي زخامحن لعيد^> ،يا ع م بن هتتزه ،إبة قلق م ع الثؤ م ا ر في طاعته Cكث اف
ب ايع ه يزيد بن عئد النيلي ،وإ 0ئ م غ يزيد بن عثد ا ل م ل ك غلى معا صي الثؤ ،وك ل لق الل ه
580 Hasan el-Basrî
أ رت ن إليه م اب ادئه م ا و جوائزه م ا، فنق ا 'كان م ن ا ل ع د، ع م زقا ؛ ث م رته ن ك ى: ق ا لأ،" إقه
نحر ج ا ل م حي إ ل،بم ن ا إلقاي م جايريه ل ل م حي وكان،ز و منة ن ا ل لخض
، يا أثف ا الغ امس م ن ا ت ئ ا غ م دك م أن ي ويز الثة ث عا ر ع ر ح ل م ه ملث م غ د: مما ل، ا ل م ن ج د
ئ ! ه بئة1صظمح
ؤالثؤ لآن ث ص ح ب أئزائ ا ئص ثغ بامحوام يخؤوئنن ا ح ش ثك ا د قلوثثا ثطي ر؟ محق ادء ا ل ح س نت
حصلق1ص ل ك ص أن ث ص ح ب أهؤا م \ تومن وئ ك خ ز ي- ، حش يدركلف ا الة س.قخؤوئثلف
" ال ق ز ن
Yine der ki: Bir gün Muğîre b. Muhâdiş, Hasan’ın yanma gidip: “Bizi
korkutup, kalplerimizi uçacak dereceye getiren kavimlere karşı ne yapalım?”
dedi. Haşan şöyle cevap verdi: “Vallah, seni korkutup imana kavuşmanı
sağlayacak kişilerle arkadaşlık etmen; sana güven veren ve sonunda korkuya
düşmeni sağlayan kişilerle arkadaşlık etmenden daha hayırlıdır.”
واشث اذته م لل حى فين ا، و ح ق وعه م بال غاعة ي ه ب مما ر،جو تبه م بال ي ب م ن اورق
1ibrâhîm Sur. 14
582 Hasan el-Basrî
جئ بذلوا د ما ءئز، ث ظوا ا الل ن ئ بال دك ر، م الثؤ ثمن ا ز في الم نا ن ي ح اوزوا
ح ن ن ت، و ل م سغغه م ح و م ص ال ن ئلوؤ؛ ئ، زثذلوا أموال ه م ج ئ اشممرص ه م، ا<ئث مح نغلم
" وك ما ه م ا ف ي ر من دمحاق م إ ر ا ج رته م، وه ا ن ت موئن ه م، أ ح المه ه م
Yine der ki: Bir gün Muğîre b. Muhâdiş kalkıp Haşan el-Basrî’ye:
“Kalplerimiz yerinden çıkacak gibi kendilerinden korktuğumuz bir topluluk
hakkında ne dersin?” diye sordu. Haşan şöyle karşılık verdi: “Güvene
ulaşana kadar seni korkutan bir toplulukla beraber olman, korkuya maruz
kalana kadar sana güven veren bir toplulukla beraber olmandan daha
hayırlıdır.” Bazıları ona: “Bize, Resûlullah’ın (؛JJUu ،Jeyki ve؛ellem) ashabının
özelliklerini anlatsana” dedi. Haşan ağladı ve şöyle dedi: “Hayırlı olmaları
onların simalarında, hareketlerinde, hidâyetlerinde, doğruluklarında, kaba
giysiler giymelerinde, tutumlu olmalarında, tevazuyla yürümelerinde,
söylediklerini yapmalarında, helal olan şeyleri yiyip içmelerinde, Rablerine
huşu içinde boyun eğmelerinde, hoşlarına gitse de gitmese de sadece hakka
tâbi olmalarında kendini göstermiştir. Hak yolunda susuz kalmış, bedenleri
zayıf düşmüş, Râblerinin rızası için insanların öfkelenmelerine aldırış
etmemişlerdir. Aşırı öfkeye kaçmamışlar, haddi aşıp zulmetmemişler ve
Allah’ın Kur’ân’daki buyruklarının dışına asla çıkmamışlardır. Zikri
dillerinden düşürmemişlerdir. Allah onlardan yardım istediği zaman da
kanlarını dökmekten, onlardan borç istediği zaman da mallarını
harcamaktan çekinmemişlerdir, insanlardan korkuları bunları yapmalarına
hiçbir zaman engel olmamıştır. Ahlâkları güzel ve malları az olmuştur.
Âhiretleri için az bir dünyalıkla yetinebilmişlerdir.”
ثت ا م ح م د بن هم د:3 د ا، م ه ا ] حدق ا م ح م د ن عند الؤ ح م ن بن ا لم ص ل/ [أ- ) ١٨٦٧(
ثن ا: ثت ا ع ص م ة ئ ذ نلت م ا ن ا ل ح رانىء ه ا ت: 3 ه ا، ثت ا أ خ ن د بن زيا ده: ق ا ت، الل ه ثن سث ع ي د
Fudayl b. Cafer der ki: Haşan, bir gün ibn Hubeyre’nin evinden
çıkıyordu. Birden kapıda bir grup Kur’ân okuyucu gördü. Onlara “Neden
burada oturuyorsunuz? o
habislerin yanına mı girmek istiyorsunuz? Vallahi
onlarla oturmak, iyi insanların işi değildir. Ayrılın gidin, Allah ruhunuzu
cesedinizden ayırsın. Ayakkabılarınızı giymiş, elbiselerinizi sıvamış,
saçlarınızı taramışsınız. Kur’ân okuyucularını rezil ettiniz, Allah da sizi rezil
etsin. Vallahi onlarda olanlara aldırış etmeseydiniz, onlar sizde olana ilgi
duyarlardı. Ama siz onlarda olanlara ilgi gösterince onlar sizde olana
aldırmadılar. Uzaklaştıram Allah uzaklaştırır” dedi.
أز حول طوا زقت حال ط الث وم م ن ذكر،إقه م القا ه ر ق بميه م مر ض زن ابالق وم م ن مرض
ا لآخرةمحت ء ظ م
"ص
Haşan el-Basrî der ki: “Allah’ın kulları vardır; kalıcı cennet ehlini
cennette görmüş gibidirler, kalıcı cehennem ehlini de cehennemde görmüş
gibidirler. Kalpleri mahzun, kötülüklerden emindirler, ihtiyaçları basit ve
kişilikleri iffetlidir. Ardından gelecek uzun bir rahat için kısa günlere
sabrettiler. Geceleri topukları nöbet tutar. Gözyaşları yanaklarında sel olur.
Rablerine “Rabbimiz! R^bim iz!” diye haykırırlar. Gündüzleri ise;
halimdirler, selimdirler, âlimdirler, ihlâslı ve muttakidirler, kuru dal
gibidirler. Onlara bakan hasta olduklarım düşünür, ama onlarda ط$ ءل ك
yoktur. Veya akıllarını kaybettiklerini düşünür, aslında onların akıllarını
başından alan âhireti ve büyük olayı d^ünm ektir.”
ثت ا أبو: محالأ، إ ن خا ق بن ثغ ا م ح م د:3 ظ، ] حدت ا أثو حام د بن جبل ه١٥١/ )“ [ ؟١٨٦٩(
، عن ح م ي د التوئي ل، ثن ا ج وترثة: ه ا د، ق ادت ثن ا ت ب ي د بن غ ا م،قدامه عس د الثؤ بن نن ج ي
مح ذ هب ت، فكأ ن قد رضية: مح ا د، حق ل ب زي ت إ ر الحس ن ؤ كن ئ أثا الث منبسه م ا: فا د
584 Hasan el-Basrî
٠٠ )ت3 محا، لت ح م س ي ن أئفت دره م0 وأزيدئث أ، ه م ل ت ظ اب ا ت ع ي د،تزى أ ث ئ عشه بين يديه
ثن ا: محا د، ثن ا ث خ ئ د بن إ ن خ ا ق: محا د، ا ه ا ] حدثن ا أبو حا م د بن جبل ه/ )“ [ آ١٨٧٠(
تا ن
عن ش متا نء عن أيي غ م، ثن ا م ح م د بن يونفن: ه ات، عب ا س بن م ح م د القزمح ف ي
ؤائكبثن
م ، ابن ادم ا ل ئ ك ي ن ث ج د٠٠ : يأم و ل، ش م ع ت ا ل ح س ن: ه ات،ال ول ي د ا ل م ن نع ي
مم رماا مممآم م م اا ء ء؛م م
والتنور ي س ج، ي ع ت ل ى
Haşan der كل: “Ey Âdemoğlu! Bıçak bileniyor, koç yemleniyor, fırın da
yakılıyor.”
حدبني: قا د، ثن ا عتد الل ه بن أ ح م د: قات،\ ها] حدثن ا أ خ ن د بن جعف ر/)" [ رآ١٨٧٢(
ث ا لخت ئ : ظت، نحا هشا م: قات، ظ ج قت:ء قات تحا: قات، غ ئ ئ ت م
" مب ن بم؛ " ظ أ م أ ط الل؛نغء إالم أ ه ؛ ه
؛؟^ بن إشتا ئ£١^ قات؛ ثقا، \ ه ا ] حدثنا عئد ال ؤ حم ن ئ ذ امحا س/ \ [ - ) ١٨٧٣(
" : قات ال غ ت ذ: قات، غذ عال ب، ئ ا ل مبجات: قاد، ظ محن ال م ئ غ م: قات، ما ن ي
، ت م غ ت الح س ن: قات، قادت ثن ا أثو مو ت ى، بن عس ه0 ثن ا ن ميا: قات، ثن ا ا ل ح م ئ د ي
،" فأءائلمح يؤثث، " خش ا م ح: ظت، فأوص ي: ^ ١ وز أزين: ه ات، ز!ثاة ز ي د:يق و لأ
قادت ثمحم فن ت وص ق ه ئئ ا "ك ا ن به ا أخت أعز م ر ح ز و جع تر
Ebû Mûsa der لكل: Adamın biri Haşan el-Basrî’ye gelerek: “Sind’e doğru
gidiyorum, bana nasihatte bulun” dediğini işittim. Haşan da adama şöyle bir
nasihatte bulundu: “Nerede olursan ol Allah’a gereken izzeti göster ki o da
senin aziz kılsın.” Adam: “Hasan’ın nasihatine uydum. Geri dönene kadar
Sind’de benden daha saygın biriyle karşılaşmadım” dedi.
586 Haşan el-Basrî
'ك ره ا ل ص ح لث ثبي ت ( ] ١٠٢٨ [ “) ١٨٧٦وعن ح م ا د ،عن ح م يد ،عن ا ل ح شن ،قا د :
هل ي "
لح
حدثت ا م ح م ذ بن أ نذ ،قات :ثن ا بشن بن م و ت ى ،قا د :ثن ا ( [ “) ١٨٧٧؟] ١٥٢/
ا ل ح نت د ي ،قا د :ثن ا نئ؛ ا ن ،ظ 3ت ثت ا أب و مو ت ى ،قات :ش م ع ت ا لخشن ،بمولط ٠٠ :ا إلئ ال م
زنا ا إلث ال م؟ ال ئ ؤ وا ل ع ال ت ه فيه م شتيهه ،زأن ين ل م مل يل ق لل ه ،زأن ينل؛؛ منل ث ح ل مست ل م
ء" وكن ذ ي
Haşan der ki: “İslâm... Nedir İslâm? Onda açık ve gizli aynıdır. Kalbinin
Allah’a teslim olmasıdır. Ayrıca her Müslüman’ın ve anlaşmalı tebamn
”senden emin o lm a sıd ır .
( [ “) ١٨٧٨؟ ] ١٥٣/حدق ا أبو م ح م د بن حقا ن ،ئالط :ثن ا علي بن إن ح ا ق ،ه ا ل :ثن ا
ش ي ال نئ ثاي ،غن ط الئؤ ئ الثتازك ،غذ ن م ،غذ ما نث ئ انيوزي ،قات :ظ
ا لخشن ،قا د ٠' :والله نا ثعا ظ م في أنفس ه م نا طمحوا بؤ ا لمب ه ج ئ ثكا ئ ب ا ل ح وفن ب ن
اتي م م ؛ ى"
Hasan (-1 Basrî) der ki:: “Vallahi onlar, Allah’tan korkularından dolayı
ağladıkları zaman bu, Cenneti elde etmek için yapacakları amelleri zor
”!gördüklerinden dolayı olan bir ağlama değildir
ش ى ،ب ر! ي ز ال ب ش عل ي
^ الئ ارس ”كثير و ت ج,٣ بم ولت؛،مولتت ال أن جو وا ك ا مح
٠٠ وثث ش عل ى ال م مما ر: وقات،ا لختل
Haşan el-Basrî der لكل:: “Mümin kişi, Allah’rn buyruğunu olduğu gibi
.bilen ve kabul edendir. Mümin kişi, insanlar içinde ameli en iyi olan kişidir
Aynı zamanda Allah’ın azabından en çok korkan kişidir. Dağ kadar malı
infak etse dahi hesab gününü görmeden kendini güvende saymaz. Salih
:amelleri, iyilikleri ve ibadeti artttğı oranda azaptan yana endişesi de artar ve
Kurtulamayabilirim!» diye düşünür. Münafığa gelince: «Benim gibileri«
çoktur, Allah aralarında beni de affeder! Korkacak bir şey yok» diye
düşünür. Bu şekilde de amel yapmayı unutup Allah’ın kendisini azaptan
uzak tutacağı beklentisiyle yaşar.”
ؤئالثومح أ امحا ؛٠٠ : 'كان ا ل بي إداثال قذو ا لآيق: قات، ثما المحازف ئ محاق:قات
" م ن قأال دا؟ هال ه م ن حلم ه ا وه و أع ل م به ا: ئا د،ل موري1 زبالل ه5ال دسا ؤ ال ي م ة
Mübarek b. Fadâle der ki: Haşan “Dünya hayat! sizi aldatmasın , ه
:çok mağrur olan, sizi Allah ile aldatmasın ”1 âyetini okuduğunda
Bunu kim söyledi? Bunu söyleyen dünyayı yaratandır, onu en iyi bilen de“
O ’dur” dedi.
نزة
ء إ ن ال د ي ك ج، زن ا ف غ د م ن ال دتا '٠ : ؤه ات ا لخثن: ] قات١٥٣/٢)" ل١٨٨١(
ف م ؛ ال أؤقث دبمف تي ي أن ق خ عثؤ عشزة قخ زيد عر ف: ال،قثابي.ا لأ
" أبواب
Yine şöyle demiştir: “Dünyayla meşgul olmaktan sakının! Zira dünyanın
meşguliyeti pek çoktur. Kişi kendine bir meşguliyet kapısı açsa, o kapının
on meşgale kapısı daha Açması pek yakın demektir!”
1Fâtır Sur. 5
588 Hasan el-Basrî
1A'râfSur. 32
Hasan el-Basrî 589
temiz şeyler ise Allah’ın onun midesi için yarattığıdır. Kişi Allah’ın
kendisine verdiği nimete kasd edip, karnı, cinsi arzuları ve sırtı için oyuncak
yapar. Allah isteseydi onlara verdiği nimetleri mubah kılardı. Fakat hemen
ardından duyacakları şekilde “Yiyin, için 've israf etmeyin. Çünkü ٠
israf edenleri sevm ez ”1 âyetiyle hitap etmiştir. Allah’ın nimetini ve
lokmasını alıp yiyene afiyet olsun. Ama kim nimeti midesi, sıttı veya cinsi
arzuları için oyun telakki ederse kıyamet günü için vebal yüklenmiş olur.
■ح دثني حال د أب و بكر م ولى، ثغ ا بقثة بن ال ول يد: قات،نلت ما ن بن ذاؤذ أب و الرب؛ع الحتل ي
م ع ج ب، " إيؤ ابن اد؛: ق ا د،م به وعثه ردة لت ئد ع ا ة أبة ف اث ا، عن ا لخض، ح ن ئ د
,Humeyd’in azadlısı Ebû Bekir Hâlid der İri: Haşan el-Basri’ye bir genç
,üzerinde bir giysiyle uğrayınca, onu çağırıp: “Ey gençliğiyle, güzelliğiyle
elbiseleriyle böbürlenen Âdemoğlu! Şu an kabrin bedenini çür^tüğünü ve
amelinle baş başa kaldığını düşün ve kalbini tedavi et. Çünkü Allah
kullarından salih bir kalp ister” dedi,
ثنا ئمحتا ذ: قات، ئ أخ ط ئ ع ئ: قات، ] خدتثا ث خ ث ذ ت ن' ء إل١٠ ! h [ “) ١٨٨٥(
أثه لغا حض ره، عن ال خ ش ن،م حقر بن ص أتا ن، ثن ا بقثة ن ائزل د: ق ا لأ،س ذاؤذ
زؤدئا من ك ك ي ن ا ج ثئئثثا، يا أب ا ت ع يد: ق الوا ل ه، ن ح د علته ر جالت ش أ ص حابؤ،اننؤ ت
ما،ت " |نى مزلد م حإ ث ال ث "ك ل ما ت مم قوموا عني ون من ي زبن ا ثو ج ه ت لت،3 ظ،بهن
1A'râfSur. 31
590 Hasan el-Basrî
verdi: “Size üç söz söyleyeceğim. Sonra kalkıp gidin ve beni karşı karşıya
olduğum şeyle baş başa bırakın. Hangi şeyden nehyederseniz, siz bu şeyden
insanlar içinde en çok uzaklaşan kişiler olunuz. Emrettiğiniz her iyiliği de en
fazla siz yapınız. Sizin attığınız her adım ya lehinize veya aleyhinizedir. Bu
sebeple nereye gidip geldiğinize dikkat ediniz.”
ب ع لبثه
ل م م، م ن نأ ى م ح م دا ؛ ه ق د زاه ع اديا راث ح ا٠٠ : م وتC ش مع ت ا لخشن:محات
Hasan (-1 Basrî) der ki: “Muhammed’i (sallaliahu aleyhi vesellem) düşünen, sırf
gelip gittiğini düşünmüş. Kerpiç üstüne bir kerpiç koymamış, iki kamışı bir
birine çatmamış, adına bir bayrak çekilmiş, ona hazır konmuş gibi.
Kendinizi kurtarın! Kendinizi kurtarın! Tırmanın, acele edin! Acele edin! iyi
olanlarınız hızlı davranıp gitti, Peygamberiniz (sallaliahu aleyhi vesellem) gitti. Siz ise
her gün daha rezil duruma düşüyorsunuz. Uyanın! Uyanın!”
: تق ولت، ش م ع ت ا لخشن: ق ا ت، قاتت ثن ا أثو ج م ح ت ا ل م، ثن ا أبو ربيع ه زيد بن عوف:قا د
وأنهى ال نا س عن م دكر،نر النا س ب ا ل م م و فمحزا حذهب به°" ل ق د أدزك ت أقزائا كان وا أأ
Hasan el-Basrî 591
، ح دممي م ح ئ ذ بن الث عما ن الق ل م ئر، حدثن ا م ح م د س ع م بن ش ا ل م- ] ١ هم/ و؟-) ١٨٨٩(
" بئ س العقي مان: ي م وت، ن ب غ ت ا ل ح س: قات، ثت ا خزم بن أيي ح رم: قات، ثت ا هديه: 3 ئ
" ز يم؟اق ال س انلث،ال د م ؤا م ح و
Haşan el-Basrî der ki: “Dirhem ile dinar ne kötü arkadaştırlar! Senden
ayrılana kadar bir faydalarını g ö r e m e z s in !”
Haşan el-Basrî der ki: “Âdemoğlu! Dünyayı ayaklarının altına al, zira az
bir süre sonra senin kabrin olacaktır! Bil ki annenden doğduğundan beri
ömrünü tüketmektesin!”
( “) ١٨٩٣ل آ /ه ه ا ا حدثغ ا م ح م د بن ع إي ،ه ا لأ :ثن ا عئد الل ه س ث دا د ،قا د :ثن ا بكتن
ست صغر ،محا د :ثن ا ص مزة ،عن ح م ي د بن نون ا ن ،عن ا ل ح ش " أبى الل ه مما ر أن ي عط ي
م ه ذا م ن عت ا ده فيئ ا س ال د ي ،إ الب عوض حتلر متل ه صب الء ،إث ا غ ا ج ال الث ا ا ج ال "
Haşan der ki: “Allah, herhangi bir kuluna, tehlikeli bir belanın karşılığı
”dışında hiçbir şey vermek istemez, ya muaccel veya müeccel olarak.
( [ ") ١٨٩٤؟ ] ١٥٦/حدثن ا م خ ث د بن أ ح ن د بن الحس ن ،قا ن :ثن ا بشن ن ت و ت ى ،قا د :
ه ا ت :ثن ا نئي ا ن ،محا د :ش م ع ت أب ا م و ت ى ،م و لت :كثا عئذ ا لخنن ،ه ج اء ثن ا
م ن ذب ك
Ebû Musa der ki: Hasan’ın yanındaydık. Oğlu gelip “Babacığım! Bu ok
”kırılmış” dedi. Haşan ona baktı ve şöyle dedi: “Mesele bundan daha acildir.
”?imrân b. Hâlid der ki: Adamın biri Hasan’a: “Ey Ebû Saîd! iman nedir
!diye sorunca, Haşan: “Sabır ve cömertliktir!” dedi. Adam: “Ey Ebû Saîd
Peki, sabır ve cömertlik nedir?” diye sorunca da Haşan: “Allah’a isyan
Hasan el-Basrî 593
Haşan el-Basrî der ki: “Amel edenin konuşana üstünlüğü, Allah katında
”itibardır. Konuşanın amel edene üstünlüğü ise eksikliğidir.
زوق إ ا ل ثث خ ي إلى ولي م ة ،ق ر ب إليه م ا أئزان ال ط عا م ،قاعتزأل هزقد و ل م ثأكز ،هقأا ل
ا لخن س " :ن اثلف يا فزيم د ،أثن ى أن ثلف ء ص ال غ ز إخؤايلف بكن يلث ف ذا ؟ أ ق دثلثغى
حة " لخخ 1ث م أن ء ئ أ م ا م
Sâlih el-Murriy der ki: Haşan ve Ferkad es-Sebahî bir ziyafete davet
edilmişlerdi. Onlara renkli renkli yemekler takdim edildi. Ferkad çekildi ve
yemedi. Haşan şöyle dedi: “Sana ne oldu ey Furaykıd? Bu tavrınla
;kardeşlerine üstün olacağını mı sanıyorsun? Bana ulaşan bilgilere göre
”cehennem ehlinin tümü tavır takınanlardır.
،^ ٣ق ا د :ثن ا ع د الثؤ بن أخن ت ئن ح ق ل، ( [ “) ١٨٩٨؟ ] ١٥٦/خشن ا أثو بكر بن
لولب د بن شي ا ع ،محا :،3ثن ا ص مزة ،عن ا لخض ،قا د ; " الؤ جاء وانح ؤ ف معليث ا
ه ادت ثن ا ا م
^ " ١
)Haşan el-Basrî der ki: “ü m it ile korku, müminin (âhirete yolculuğunda
*”en önemli bineklerdir.
( [ “) ١٨٩٩؟ ] ١٥٦/حدثن ا أثو تك ر بن مال ك ،قا د :ثن ا عند الثؤ بن أ خ ن ذ بن ح م ،
قات :ح د ش ف ارون ،قا ن :ثت ا تثار ،قا د :ثت ا ح ؤ ش ب ،قا د :ش م ع ت ا ل ح ت ن ،تق وت٠٠ :
زالثؤ لم د عثذ ت ثن و إ ن زا ي د ا ألصن ا مبع د عي ا دته^ ل إل ح م ن ئغ ا رب حثه_أإ ال دق ا ٠٠
Hasan el-Basrî
Haşan el-Basrî der ki: “Vallahi İsrail oğulları dünyaya olan sevgilerinden
”dolayı, Rahmân’a ibadet ederken sonradan putlara tapar olmuşlardır.
( -) ١٩٠ ٠ل ] ١٥٦/٢حدثن ا أ م بكر س م ا ل ك ،ه ات :ثغ ا عتد الثؤ س أخن ت ،ح د بن ي أيي،
ه ا لأ :ثن ا فث امحس شر م ح ئ د ،ما لأ :ثن ابعقس أ ص ح ابن ا يكنى أبا أي و ب ،ه ا د :ب ح د ا لخشن
ا لئ س ح ثد و مع ه وقت ،ممع د إ ر جش ب خل ثؤ ثثكث ن و ذ ئهتث ش ل ح د ث ه م ،ث م أ ق د عأى
محزهد ،مما ل " :يا وق د ،والل ه ن ا هؤ الء إ ال هزم ن ل وا ا ل عت ا ده ،وو ج دوا ال ك ال م أه ون ظه ب،
س وا - ؤ؛دؤتءيء
Ebû Eyyûb der ki: Haşan el-Basrî, Ferkad ile mescide girdi ve sohbet
eden bir grubun yanına yaklaştı. Onları biraz dinledikten sonra Ferkad’a
dönüp şöyle dedi: “Ey Ferkad! Bunlar ibadetten usanmışlar, konuşmayı da
ibadetten daha kolay bulmuşlar. Günahtan yana korkuları azaldığı için de
”böyle konuşuyorlar.
( [ -) ١٩٠١؟ ] ١٥٧/خ ا؛ئن ا عتد ا لله بن م ح م د ،ه ا : 3ثن ا ث خ ث د بن شت ل ،قات :ثن ا أبو
،أنء ا ل ص س ،قا : 3 صا -ح ب بكر ى أيي ق ت ه ،و\ل :ظ أبو 1ت ا م ة ،عن أبي
" وائ م ال ثؤ ،ن ا من عبد م م قت رزق يؤم مح زم ،ث ل م ثئ إل أثت ف د خي ر ل ه إ ال ع ا ج ر أؤ غبي
اوم"
Haşan der ki: “Allah’a yemin ederim ki; rızkı gün be gün taksim edilen
her bir kul, kendisi için hayırlı olanın bu olduğunu bilmezse, ya acizdir veya
”ahmak görüşlüdür.
( ] \ ° v h [ - ) ١٩٠٢خض ا ع د الثي س م ح م د ،ق ا لأ :ثن ا ئ خ ث د بن شت ل ،هأ 3ت ثن ا أثو
بك ر بن مال ك ،ص م ع م ر ،عن يمحى بن ائنئ ث اي ،عن ا لخض ،محادت '٠إن ا ل م و م ن هوام
عل ىبمس ه ي حا س ب شئ ه لل ه ،نإنن ا ححنق ا ل جت ا ث يؤم ا ل م ا م ة عأى عوم حا ت ن وا أ ش ن ه م
فن ب ي ئ ب م جوة٤^ ١ي ع جبه ،م ح وت :والل ه إ ز السثهيلف نإتمف ل ئ ن خ ا ض ول ك ن وا للي
ن ا م ن و صل ة إقلق هيه ا ت ج يد محيي ومحثلف ،وفرط بغث ٤^ ^ ١قر جغ إ ر ي ي ن م وت:
ظ ظ ئ ؤبج ذ' ؟ ١سواش ظ ق عدت ث و3ال ق ال محوذ له،ال أ;دا إنم ثء ظ أ زن ت ؛ ر
الجن[ بث محؤم أن م ه م الم-زان و حا ،3محنه م وبئن هنكته م | ،ن؛نن ب ي ئ أييث في اال؛محا ü \ ،^ ١
Hasan el-Basrî 595
طئؤ ه يغن م أثت مأخ وذ عثه ش س ث ظ خ ز يئمى هن°ينجى في ؤكا؛ي رقيه ال يأ
٢٠
Haşan el-Basrî şöyle der; “Mümin, nefsini düzelten ve Allah için kendini
hesaba çekendir. Nefislerini dünyadayken hesaba çekenler için kıyamet günü
hesap kolay olur. Dünya hayatını kendilerini hesaba çekmeden yaşayanlar
için ise kıyamet günü hesap zor olacaktır. Mümin hoşuna giden bir şeyle
karşılaşınca: «Vallahi ؛Benim canım seni istiyor ve sana ihtiyacım var. Ama
vallahi sana ulaşmam imkânsız. Seninle aramızda engel var» der. Mümin
yanlışlık yapınca kendi nefsine döner ve: «Ben bunu istememiştim. Bu
şeyden bana ne? Vallahi bunu yaparken hiçbir mazeretim yoktu ve vallahi
inşallah bir daha bu hatayı yapmayacağım» der. Müminleri Kur’ân
birbirlerine bağlamış ve helak olmalarına engel olmuştur. Mümin, dünyada
esir gibidir ve esaretten kurtulmak için çalışır. Allah’a kavuşmadan hiçbir
şeyden emin olmaz ve bütün yaptıklarından hesaba çekileceğini bilir.”
حال ه ن كت ا ت الل ه عزف وا أثت محالغث لكث ا ب الل ه وعزف وا ب الع نان ض الل ه م ن ح ئث م ن
م وم ن
ال ئ ي' م
Haşan el-Basrî der ki: “Ey Âdemoğlu! insanları hayır üzere görürsen, bu
hayırda onlarla yarış. Eğer helaklerine sebep olacak şeyler yaptıklarım
görürsen onları tercihleriyle baş başa bırak, ö y le topluluklar gördük ki;
dünyalarını âhiretlerine tercih ettiler ve helak olup rezil oldular.
ثن ا : ق ا د،أيي شه ل خ ث دئ ئ ثن ا ث: قا د، \[ حدثن ا غئد الل ه بن م ح م دoa/ y] - ( (١٩٠٤
ء إدا ” ; ئ ت، غذ أ ش ق، ئط خ ض ئ ه؛ ا ب: ثاد، الثي ئ ن غ ئ ي ا ت بمئ ط
Eş’as der ki: “Hasan’ın yanına girdiğimiz zaman, dünyaya hiç değer
vermez bir halde çıkardık.”
Hasan el-Basrî 597
حدثن ا أثو خ ا ب ز بن جبل ه ،قا د :ثن ا م ح م د بن إشحا ق أب و المق ا س ا ( ")١٩ ٠٥ل ١٠ ٨ ٨
القث؛ج ،محا د :ثن ا خ ايب بن الل ي ث ،قاد :ثن ا إت ح ا ق بن إن م ا عيد ال ط ائ م ا ئ ،ه ا د :ثت ا بكتن
أزى ع م و ال ، ز جا ال ز ال بن م ح م د ا ل عا د ي ،ح د ق ي أبو رهم ،ض ال خ ض ،قات " :أزى
وأ خد ث قوي ٠٠ أفيظ حي م أ شت غ لخزا ة ا ز ال أزى أ مث ا ،أ
Haşan el-Basrî der ki: “Kulda şu iki şey düzgün olursa diğer huyları da
düzgün olur. Bunlar:; zulme boyun eğmemek ve nimet içindeyken
,azmamaktır. Allah şöyle buyuruyor: “Haksızlık yapanlara yönelmeyin
yoksa ateş size de dokunur.”1 Yine yüce Allah şöyle buyurur: “Size
rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin. Bu
konuda aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. ”2
ثن ا ا ل ح م تد ي ،ئ :3ثن ا ن ق ا ن ،محا د :ثغ ا أبو م وس ى ،قات :ت م م ت ا ل ح شن ،بمولط :اء إن
؟بن ل ال دن ب ،ق ال قزالث به""ك س ا "
الص د ا ل م ؤم ن ج
Haşan der ki: “M ümin kul, günahı işler, ama ondan dolayı huzursuz
”k a lır.
^ ج م غ ثك م ؛نحير طثق ز؛ل ئ ئ *كثب غي١ 0 إ٠٠ : 3 وئفث ء ما مم ،>^يأم زبال ؛ندل ال إل ح شاال
ثزك ز ال ،ج م ع ه إ ال . من طاعة الله ق سا وا إل ح سا ن3 محزالل ه ن ا ثزك الع د،اية وا ح دة
" جنعة قتئ ا إ ال لم نك ن ناق ض ص من صتة الل ه1اله ح ق اء و
Ali b. £eyd b. C ud’an der ki: Hasan’a, (Zalim lakaplı vali) Haccâc’ın
ölüm haberini verdiğimde secdeye kapanıp şöyle dedi: “Allahım! Senin
iktidarsız kulunu sen öldürdün. Sünnetini (getirdiği kuralları) kes, onun
sünnetinden ve pis işlerinden bizi kurtar” dedi ve beddua etti.
، ثن ا ي حيى ن م ح م د الحن اء: ه ات، ء حدثن ا علي بن ف ارون بن ت خ م١ ه٩/٢ و-) ١٩١ ٠(
ش م ع ت عتذ النا ج ز: قات، ثغ ا مص ز ا ل مارس ئ: قال،^ ^ ١^ ١عبد الل ه سر ع م ر
ثن ا م: محا د
أNahI Sur. 90
Saîd b. el-Müseyyeb 599
. . .
Saîd b. el-Müseyyeb
Ebû Muhammed Saîd b. el-Müseyyeb b. Hazen el-Mahzûmî,
imtihana maruz kalanlardan idi. imtihana tâbi tutuldu,
kmayanlartn sözlerine aldırmadı, ibadet ve cemaat ehli, iffet ve
kanaat sahibiydi. Adı gibi taatte (saîd) cennetlik, masiyet ve
cehaletten uzaktı.
Derler ki: Tasavvuf, hizmet etmeye imkân bulmak ve hürmete
hürmet etmektir.
ثن ا الن ص ل بن م ح م د: محالأ،حدثن ا م ح ث د ن عئد الثؤ بن ا ل م ص ل ا ١٦١/٢ )“ ل١٩١٩(
نحا : ق ات،تن أبى زؤاد:ا مبى د ج ظ الن ظ: ئت، نما مت ا ي ث ئ م م ذ: قات، ال ي د ي
ئل ت لت ع ي د بن ال نت ث ب وهم د نأي ت أقؤائ ا ب طون: ق ا لأ، عن بكر بن خ سس، ت ع م
" يا ائن أخي إنه ا ل مب ت: لي،3 مما، أآل ك م د ئغ هؤ الء الم ؤم، يا أث ا م ح ئ د:زثتمدون
600 Saîd b. el-Müseyyeb
بما ة ظ ت غ ث د ئ:3 قا،بمائ ئ م د اش بن م تر اه: ا خدتث ا إ١٦٢/٢ ل-) ١٩٢١(
،حرما ه ين ص عتد الؤ ح م ن،حال د بن ثن ا عط ا ف:3 ه ا، ثن ا قيئ بن سع يد:3 ظ،المم في
أل مم د م،في ج م اعة ال ح م س " م ن حائفل عأى ا ل صا وات:3 ظ، عنش ع يد بن ا نمتئ ب
ا و وا لخم محادة اا
Saîd b. el-Müseyyeb der ki: “Kim beş vakit namazını cemaatle kılmaya
dikkat ederse, karayı ve denizi ibadetle doldurmuş olur.”
ثن ا م ح ئ د بن إ ش حا ى: ق ا ال، س جبل ه° زأبو خ ا ب ز، ^ ١^٦ ] ثن ا١٦٢/ [ ؟-) ١٩٢٢(
عن شع يد بن، عن ابن خزتثق،ت ثن ا غ طافت3 ها، ثت ا قيئ بن ت ع يد:3 ظ،المم في
Saîdb. el-Müseyyeb 601
ز؛ل ئ ن ي ؟ "
îbn Harmele bildiriyor: Saîd b. el-Müseyyeb bir defasında gözlerinden
rahatsızlandı. Kendisine: “Ey Ebû Muhammed! Akîk taraflarına gitsen de
orada yeşillikleri, ağaçların otların kokusunu alsan belki gözlerin için bir
faydası dokunur” dediklerinde: “Yatsı ile sabah namazlarını eemaatle
kılacakken, nasıl gidebilirim?” karşılığını verdi.
( -) ١٩٢٣ل ١٦٢/٢ا خدمما أخن ت ئ اق ف ل ،قا د :ثن ا أثو م حا م ال ء ا غ ،قات :تحا م ح ه
بن تع يد ،قات :ثن ا ع طا ف ن لحالي ،عن ابن حزمله ،ص ت ع د بن ال ن ث ئ ب ،أثت قا د " :
ط ز نم ذ تئ ه " ن ا ه ا ئي ي ال ئ الئ في انجت اعة
Saîd b. el-Müseyyeb der ki:: “Kırk yıl boyunca tek bir cemaat namazını
”bile kaçırmış değilim. '
( -) ١٩٢٤ل إل /س ] حدثن ا أثو بكر بن تالل ه ،قات :ثن ا عتد الل ه بن أ ح ن د بن حنت ل،
ا لخن ح د ”
”: “Otuz yıldır, müezzin ezam ben mescidde iken okumuştur.لظ Yine der
( [ - ) ١٩٢٦آ /م آم ا ] حدثت ا ^ ^ ١بن عئد الثؤ ،قات :ثت ا ت خ ث د بن إشث ا ق ،ق ا د :ثن ا
م ح ه بن ش جي ،ئت :حدثا أب س بمي ائ ذ محا م ،غ ذ عبد ا و ح ن ن بن حرمل ه ،عن برد
نننئ ب ،قا ت ٠٠ :ن ا ن و د ي ل ل ص الة م ن ذ أربع ين تن ه إ ال وت ع ي د في ا ل من ج د'1
مولى ابن ا م
( ] ١ ٦ ٣ ٨ [ “) ١٩٢٧حدثن ا أبو حا م د بن جتل ه ،قا د :ثن ا أبو المق ا س ا ل ثؤا ج ،ه ال طت ثت ا
^ ، ٤١ه ا لأ :ثن ا ( [ -) ١٩٢٨؟ ] ١٦٣/حدثن ا أبو خ ا ب ز بن جبل ه ،ه ا : 3ثن ا أب و المقا س ١
عتئد ال ر ى ت ع يد ،محات :ثن ا معا ذ تن هف ا م ،ح دثن ي أيي ،غذ هق ا ده ،محات :ه ات ت ع ي د بن
ما نتئ ب با ت م ٠٠ :ن ا ئظزت في أ مماء هزم شت م ونيب ا ل ص الة تث ذ عشرين تن ه "
: “Yirmi yıldır namazda, mescide benden önce gelenlerinلظ Saîd der
”sırtını seyretmiş değilim (hep erken gelip en ön safta namaz kılıyorum(.
ط أ ،عن ا الوواعي، م ،ح د ب ي ا لخنن بن عبد ا لخنين ،قادت سمع ت ع رو بن أبي
لتع ي د بن ال نت ئ ب ثمضيثه ال تعل ن ه ا كا ث ت أل ح د م ن التابعين ،لب مئة ئ د" :
( “) ١٩٣٠ل ١٦٣/٢ا ثن ا أبو م ح ئ د بن -م ا ن ،قات :ثن ا أ خ ن د بن زؤح ،قات :ثن ا أ خ ن د بن
خ ا ب ز ،قات :ثن ا عئد ال ن ئ ب م بن إدوي س ،عن أبيه ،محا د ٠' :صأى من ع د ن ال ن ث ئ ب ا ل ع ذاه
ب وض وء ا لعث م ة ح م س ن تث ه
Abdulmun’im b. idrîs, babasından bildiriyor: “Saîd b. el-Müseyyeb, elli
”yıl boyunca y^tsı namazının abdestiyle sabah namazlarını kılmıştır.
Saîd b. el-Müseyyeb der ki: “Elli senedir, (namazın) ilk tekbirini kaçırmış
kılıp) bir adamın ensesineممل !اةآل değilim, ayrıca elli senedir (arka saflarda
”bakmış değilim.
( “) ١٩٣٢ل ١٦٣/ ٢ا حدثت ا عبذ ا لله بن م ح م د بن ج عف ر الف ريا بي ،ه ا د :ثن ا وئ ب بن
نتئ ب ،ئ ا ل أ :وشأقه ن ا
ث م ه ،قا ت :ثن ا حال د ص داود يثني ا ن أيي هند ،ص ت ع ي د ئن ا م
بآم ل ال ئ ز م "
¥ezîd b. Hâzım’ın naklettiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb, kesintisiz oruç
tutardı.
( “) ١٩٣٤ل ١٦٣/ ٢ا حدبن ا أثو بك ر بن م ا ل ك ،قا ت :ثن ا عبد ال ر بن أ ح ن ذ بن ح م ،
محا د :ثن ا نلت م ا ن بن أيي قا ت :ح د ب ي جغ م ر بن م ح م د المبغ ئ ،قا ت :ثت ا ابن أيي
نثث ب ،تق ون ٠' :لم د ح ج ج ت أربع ين
قات :ت م ن ت ش ع ي د بن ا م ب ال ل ،عن ابن
ح جه "
y <\ ثتا : ئت، قادت ثن ا م ح م د بن ج م، ] حدثن ا عبد الثؤ بن م ح م د١٦٤/)" [ ؟١٩٣٠(
ثن ا ع مران: ما د، قا دت ثن ا ت ال م بن مس ت ك ي ن، ثن ا غئ ا ن بن م ن ل م: ه ا د، بك ر بن ش ف ي أ
( “) ١٩٣٨ل ١٦٤/٢ا -مدثن ا عتد الل ه ب ن م ح م د ،محا 3ت ثت ا م ح م د بن شت ل ،محالأت ثن ا أبو
بكر بن أيي ف ئ ة ،د ال،ت ثن ا ع ما ن ،قا د :ثن ا خث ا د بن ويد ،عن ي حيى بن سع ي دأ ن ن ع ي د
بن ال ن ش " ' كا ن يكئ زأ ن :ق وت في م جل س ه :ال ي ت م ش م "
( ") ١٩٣٩ل ] ١٦٤/٢حدثن ا إبراهي م بن عتد الل ه ،محا د :ثن ا ئ خ ث د بن إشت ا ق ،محات :ثن ا
ص اثن ق ي بن ت ع يد ،محالأ :ثن ا عطامح ن بن حال د ،ض ابن ^ ^ ، ٤قا : 3ن ي ظ ئ
يد غ ال ثأخثزيي ،مما 3؛ " :ؤ ء ذ وع م ل ة بالقه ا ر ،ئ ث أل ت ن ز اله عن ع م ل ه ب ا ل م تئ
و ثنئ ،ئ ت أ ك عن د؛ ا ث ،قأخت ئ ي ،ه ما ،31 : 3ر -ج ال م ن ا ال"لءن اي أن يمزأ ب ص ؤال م.ءان
م با لث ح د ة سن ج د و س ج د ت ا ل س م ة مع ه نني غ ي ا صأى إ ز ش م م ،مح م أ ب :ص ،ئنث ا
( | [ “) ١٩٤٠ا /م ام ا ] حدثن ا إبراهي م بن عبد الل ه ،ئ ا : 3ثن ا م ح م د بن إ ن خ ا ق ،ه ا 3ت ثن ا
قيبة بن ن ج ز ،قات :ثن ا حات م بن إ سما عيل ،عن عبد ا و خن ي بن خ ز ه ،ئا 3ت مروا عش
نتث ب " :ن ا م وأل
ابن الن س بب ج نانه و مع ه ا إنن ا ن ،بموت :اذثغفزوا الل ه ل ه ،ق ات ابن ا م
را حزه م ف ذا ؟ خؤئ ت عإى أهلي أن ين جزوا معي را جزهز ف ذا زأن موت ن ا ث تبي ت
بش وا معيب م ج م رات ،إن أ"كن ط نحا ه م ا
.وأن م ئا ق ي د و ه ،ح نب ي م ن يملتيي إ ز ري
مب ؛ل ث ؤ أ ز ي "
606 Saîdb. el-Müseyyeb
: Saîd b. el-Müseyyeb, bir dirhemin üçte ikisiyle birلكل Mâlik b. Enes der
:,Aştırıyordu. Amcasmrn oğlu kendisine dört bin dirhem getirdi؟ hizmetçi
”almayı reddetti.
( ] ١٦٦/٢ [ -) ١٩٤٦حدتحا م ح م د س أ ح ن ذ ب ن ا لخشن ،ق ا لأ :ثن ا م ح م د بن عت م ا ن بن
،ثن ا ع م ا ن ،محا د :ثن ا خئ ائ ن ش ل نه ،ص ع ئ بن زيد ،ص ت ع ي د بن ر س ت ة ،ثن ا لمي
ما ن ث م ،ء أثت محا " :،3قد بتن ت تن ا;س تن ه ،وظ ق ي ء أخؤ ف عند ي م ن اق،ث اع "
Ali b. Zeyd der كل: Saîd seksen dört yaşındayken ve gözlerinden biri kör,
diğeri de az gördüğü halde şöyle derdi: “Kadınlardan korktuğum kadar
hiçbir şeyden korkmam.”
ثن ا أب و: قا د، لزا مأإ بن م ح م د بن ال خ ت ن° ثن ا إ: قات، ] خنثت ا أيي١٦٦/ )" [ ؟١٩٥٠(
أ ة مح ذ الل ه بن عبد، دن جئ ج° أ ح ربي ا: قات، قادت ثت ا ابن وه ب،الثمحع الر غدمحتي
ث م ن رقع ش ن ة، يد الثؤ هوى عب ا ده٠٠ : ثئأو ل، أثة ش م غ ت ع د بن النس ي ب، الر ح م ن أني زة
ء إ دا أراد الثق، الثامن ث ح ث كنفه يئن ل ون ألمن ا م، زنن وضغه ا ربتة الئث،وض ع ة الثت
٠٠ ن د ت للن ا س عؤربق، أ حز ج ة م نث ح ت ءكمم ه، ئضي ح ه غ م
Saîd b. el-Müseyyeb der لكل: “Allah’ın eli kullarının üzerindedir. Kim
kendini yüeeltirse, Allah onu düşürür. Kim nefsini alçaltırsa, Allah onu
yüceltir, insanlar amellerini O ’nun himayesinde yapaklar; Allah bir kulun
rezil olmasını isterse, himayesinden çıkarır, böylece mahremiyeti insanların
gözü önüne saçılır.”
ثن ا م ح م د بن إ ن خ ا ق: 3 ه ا، ن1 ] حدثن ا أ خ ن ذ بن م ح م د بن ءسغ١ ٦ ٦ ٨ [ -) ١٩٥١(
، ثت ا خئ ا د بن ت ل م ه: 3 ئ، ثن ا ح ج ا ج: 3 ه ا، ثت ا ح ات م بن املث ي ا ل ج وه ر ي: قات، ض م ي
ال
، ئئ ا ه ت ك دلل ق٠٠ : ه ا د،جعل ت للؤ غيلث إذا رأيت ال ك ئ ت ه أن ثدعؤ الل ه على بني مروان
ح ج ج ت وا عثم ت ب ص عا ن إ ر فد، في ص ال ة إ ال دع و ت عل ئهز. وم ا أض ر لل ه
" ح ج ه وا ج د ه- قإتت ا " م ح ت علي،وعش رين م ه
Ali b. Zeyd der ki: Saîd b. el-Müseyyeb’e “Kavmin senin, Kâbe’yi
gördüğünde Mervân oğullarına beddua etmeye yemin ettiğin için, hacca
gidemediğini söylüyorlar” dediğimizde, şöyle cevap verdi: “Bu dediğinizi
yapmadım. Ama kıldığım her namazda onlara beddua ettim. Ayrıca bana bir
defa hacca gitmek farz kılındığı halde, yirmi küsur defa hacca veya umreye
gittim .” رإ'ا
ثن ا قتتة بن: 3 ه ا، ثن ا أب و المق ا س الئ م ف ي: مح ا د، ] ثت ا إبزا مئ؛ بن عتد الل ه١٩٠٤[ ") ١٩٠٢(
م ا ش ج ن ت ت ع ي د بن ال ئ ت ئ ب: ه ات، عن ابن خزنل ة، ثت ا عهل\ذت بن لحابي: قات،ت ع يد
Saîdb. el-Müseyyeb 610
ن ب أ-ح دا م ن ١لأئ م ة قط ،ر ال أثيش معتة مول؛ ٠٠ :داد إ 3 ^ ١،2الد ا ûfr ،أؤد نتن عثز دتئ1ء
ؤيا م ا خل جت " [ ] m / r " : ٠ائزل ذ ٠زقن قات امحق زش ول الثي
: Ben Saîd b. el-Müseyyeb’in imamlardan herhangiلكا ibn Harmale der
:birine asla hakaret ettiğini duymadım. Ancak onun şöyle dediğini duydum
“Allah falanı kahretsin. Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesEİlertı) hüküm verme şeklini
değiştirdi. Çünkü Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi veseflem) «Çocuk yatağın sahibi
”erkeğe aittir, zina eden de taşlanır/mahrum bırakılır » demiştir.
م، ( -)١٩٥٣ل ١٦٧/٢ا خدثثا أبو م ئ نال ك ،قاد :ظ هم د ال م ثذ أخئذ تن
ت ج ذ ثن قان :ظ بجان ،قا د :محا ت الم ئ م ن ك ن ،ص عنزان °بن هم د الثؤ ،ثآ د :
ك م " ال ق د ئ أخد هو ال ؤ؛اتا ز ال ومب أ ز ال شظ " ،قان " :ؤ؛ي ا رمن
عثه ا لأنيق ،ثئرمسث ال ثش ر ث بن ف راب أخز تنهز'٠
imrân b. Abdillah bildiriyor: “Saîd b. el-Müseyyeb hiç kimseden ne bir
dinar, ne bir dirhem, ne de başka bir şey kabul etmezdi. Bazen birileri ona
içecek bir şeyler ikram eder, ancak onlardan yüz çevirir, kimsenin
içeceğinden içmezdi,
م ئ ذ مال ك ،قات :ثن ا عتد الل ه < Qأخن ت بن ح م ،قا د : ( ! - ) ١٩٥٤؟ ] ١٦٧/ثن ا أبو
م إك خنزة ئ زيغه ،ص إئزي ثن مد ال م تحا ا نمي ئ هم د الزير ،ئت:
اث ؤا ئ ،أة سد ئ ا ك م " زؤغ ا:س د بمس "
ibrâhîm b. Abdillah el-Kittânî’nin bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb,
kızını iki dirhemle evlendirdi-
س د ثذ م حم أم ج ا م ح < ظق ،ض اثن أ ي ؤذا ئ ،قات" : م ط ا ف ي غ ابي غذ
ص ت ؤئ ث أ ش ؛ ئ ث ث ك ه ، ه جممق ،ظتت أ ئ م ح ث؟ كث ب ،ق ق ذ ق أثائ ا ،
هد ا>ئت ح ذد ث ا ،رأة؟ ق ك : ه ا : 3ب م أزد ت أن أمحوم، ءق ا :3أ ال أ ح؛رت ا
ش-ح نلثا ،^ ١ؤس يزو جني ؤظ أتينق !ال دره م ت ن أؤ د الل 4؟ هق ا :3أال ،سن ت :أوثمع د ؟
ب ث ن ،أؤ قا د :
٠ؤزؤ ض غش د م إل ح ب ذ ال ه ما ر ن ض و غ د ال م سم، قات:
Saïd b. el-Müseyyeb 611
م مس أم ت وجعل ق البة ،ظ :3ق ن ق ز ال أدري ن ا أص ثغ م ن الم ه ح ،ئص م ت إلى تنزلي
ا غذ ومم ن أشتدين ،ئ هنئ ث المع ر ب وائهص ئ ت إ ر مولي واش ر ح ت ،و مح ت ن خ ز ي
صابئ ا ،ق ا ؛ئ ت عش ا ي أ ئ ن”كا ن حترا وزيتا ،ء إ دا با ت م زغ ،قن ق :م ن ف ذا ؟ ه ا د:
ا0ت ا ن ا،ن م ة ت ع يد ؛ ال ش ع يد بن ش ت ي ب ، ،ثق قم ثز أربع ين تبي ت ،ئا :3ف؛ئنيث قي
نتث ب ،ئ ث ئ ث أثت تذم لة،
بتنيسه والم شح؛د ،ق ن ث نحز ج ت ،ؤئ؛ ت ع يد بن ) م تن ه ؛ ال
ظ : 3لأفت أ ح ق أن دوثى ،ظ :3ها نت :ئم1 هم ك :ي أي م ح ث د ،أن أ ن ش ك ؛ئ
عري" فتزو ج ت ،ئك ر ه ت أن ببيت امل ؛ ب و ح د ك ،وهذه ر -جال ن ث إد ل؛ا ثأ م ؟ ئ :3
أخذف ا بيده ا ،ئدفنه ا بأنا ب وزد اقتا ت ، موئيؤ ،ب م ائزأثلف ،ء ا دا ه ئ ئايم ه م ن حلم ه في
يف ا ا ل ر ي ت
المزأه ص ا خلاء ،ائ ئ ت ز م ت م ن الثا ب ،ئ أ قدمته ا إ ر الق صع ة ا لخي ف ج نشن
إ ر ال ث مئ ح مزم ي ت ان جيزان ثناه ،بأ ال ؤان ح و ،مح وصعثه ا في ظ ج ال ئزا ج ب م
ئ جاعو5ي ،قالوا :ن ا قأئل ق؟ بل ت :و؛ ح ك م ،زو جيي ت ب ي د ى ال ن ت ئ ب ائثثث ائؤم زقت
م وه ا هي في اال؛اي، زؤجلث أ هل ت: ح ب جاء به ا عأى عمدت ،قالوا :ت ع يد ن خ'الن
، ^ ^ ١أس ت يأتني ت ع يد ز ال ١تيه ،علم \ كا 3 ال ب حى ؛ؤزج ،ئ : 3محم ك ت ت >قؤائ
^ ( ٧أ ن د سع ؛دا زئ ز في حتم ته ،ه ط ت ت عث ه هند عل غ ^ ١؛ وآب ي كئ ش ي ح ز
يتى غزي ،ظ :3نا ح ا 3ذللث ا إلئت ا ن؟ ئ ك :حتزا يا أب ا م ح م د ، قنث ا لم ا ل م ج لس،
الص دي ى ويكنه الع دو ،ظ 3ت إن رابلف ٤^ ٠ءالع صا ،ئائص زشغ إ ر مغزل ى، نا ي ج ب عإى
ي ت ت ع يد بن
هز ج ه إلي ب عش ربن أنفن ب وهم " ،ظ 3عتذ الل ه بن ن اقت ان :وكان ت م
جين ز الة الع هد ،هأيى ال مل ك م ا ن ت ئ ب -ح قي ه ا عبد النيلي ى مؤان البنه ال ول د ئن عبد
م يز 3عئد النبل ي ي حثا 3عل ى تع ي د -فت ى ضزبه ماقه ت ؤ ط في يؤم تع ي د أن يزوج ه،
ب ارد زح ن ي علته ج ره ن اغ ،وأكت ة جثه صو ف ،ظ 3مه د ال ثؤ :وابن أيي وذاعه هذا ئ ن
ي تن أبي وذاعة م
حمث تق ض ا ن
gittiğimde bana: “Neredeydin?” diye sordu. “Eşim vefat etti, onun defin
işiyle meşgul oldum” karşılığım verdiğimde: “Bize de haber verseydin ya, biz
de cenazede bulunurduk” dedi. Yanından kalkmak istediğimde bana:
“Kendine yeni bir kadın buldun mu?” diye sordu. Ona: “Allah merhametini
senden esirgemesin, ama benimle kim evlenir ki? İki veya üç dirhemden
başka hiçbir şeyim yok!” dediğimde: “Ben seni evlendiririm!” karşılığını
verdi. Ona: “Bunu gerçekten yapar mısın?” diye sorduğumda: “Evet!” dedi.
Sonra Allah’a ham d edip Peygamberimize de (JULL ،Je4kı vesilem) salavât
getirdikten sonra iki veya üç dirhem mehir karşılığında beni evlendirdi.
Sevincimden ne yapacağımı bilmiyordum. Bu şekilde eve gittim ve kimden
yardım veya borç alacağımı düşünmeye başladım. Mescide gidip akşam
namazını kıldıktan sonra da tekrar eve döndüm. Biraz istirahat ettim,
yalnızdım ve oruçluydum. İftarımı yapmak üzere ekmek ve zeytinyağından
olan yemeğimi önüme koydum. O esnada kapı çalındı. “Kim o?” diye
seslendiğimde, dışardan biri: “Saîd!” dedi. Tanıdığım bütün Saîd’leri
düşünerek kim olabileceğini çıkarmaya çalıştım. Saîd b. el-Müseyyeb kırk yıl
boyunca eviyle mescit arasında gidip geldiği için onun olabileceği hiç aklıma
gelmiyordu. Kapıyı açıp çıktığımda Saîd b. el-Müseyyeb olduğunu gördüm.
Beni görmek istediğini düşünüp: “Ey Ebû Muhammed! Haber verseydin
ben senin yanına gelirdim!” dedim. Ancak Saîd: “Asıl yanma gelinmesi
gereken kişi sensin!” karşılığını verdi. Ona: “Bir emrin var mı?” dediğimde:
“Bekâr bir adamdın ve evlendin. Bu geceyi de yalnız başına geçirmeni hoş
görmedim ve hanımını getirdim” karşılığını verdi. Baktığımda kadın hemen
ardında duruyordu. Saîd, kadını elinden tutup kapıdan içeriye soktu ve
tekrar kapattı. Kadın utancından az daha yere düşecekti ki kapıya tutundu.
Saîd b. el-Müseyyeb der ki: Havanın açık olduğu bir gece mescide
girmiştim. Sanırım sabah olmuştu, ama hala geceydi. Kalkıp namaz kıldım.
Saîd b. el-Müseyyeb 614
sonra oturup dua etmeye başladım. Birden arkamdan “Ey kul, söyle” diyen
!bir ses duydum. Ben “Ne söyleyeyim?” deyince, şunları söyle dedi: “Allahım
Senden istiyorum, çünkü sen bütün mülkün malikisin ve sen her şeye
kadirsin, istediklerimden, senin istediğin her şey olur.” O ndan sonra bu
ibareyle ne istediysem başarılı oldu ,
" " ؤتا خاخثلف؟:م أضيز إقل ف؟ ئالأ أ إل ي: قا ت، أثا ة اخل ا ح ثP ، ق إل ك ت ه ت
ل ه3 ائفلن هن ثن ى فى المست ج د أ خذا م ن ح داث ى؟ مما: ق ات،أبين المومغين سث ظان :مما ل
خا ثي إ ال ن ا و ج د ت في ا لخن ج د: ق ا ت،ج ي اخل ا ئخرغ، ^١^ ن غ من ل :م شبت
^ ث ن ثن ى أخت؛ م ن١ ; ثي3 ئتتمغل ود ا، أبين المومغ؛ن ا0 إ: ئ ك لت،ث نز يم ز
أس ن ت خؤ م
ذلنث:رؤان- بن م٠^ ^ ١ عبد3 ظ،أ م الجم ؤ ب ن |ري ن غ ث من:3 قا، <داث ي-
" س ئ ائ ك يب"ئص
göremedi. O na da parmağıyla, gel diye işaret etti; ama Saîd hiç oralı olmadı.
Bunun üzerine muhafız Saîd’in yanma gitti ve: “Sana işaret ediyorum!
Görmüyor musun!” diye çıkıştı. Saîd: “N e istiyorsun?” diye sorunca,
muhafız şöyle dedi: “Müminlerin emiri uyandı ve bana: «Mescid’e bir bak,
bana bir şeyler anlatacak birileri var mı?» dedi.” Saîd: “Ben ona bir şeyler
anlatabilecek biri değilim!” deyince, muhafız oradan ayrıldı. Abdulmelik’e
gidince şöyle dedi: “Mescid’de ihtiyar birinden başka kimseyi göremedim;
ancak ona da işaret edince hiç yerinden kıpırdamadı. Yanına gidip:
«Müminlerin emiri uyandı ve bana: “Mescid’e bir bak bana bir şeyler
anlatacak birileri var mı?” dedi» dediğimde ise: «Ben müminlerin emirine bir
şeyler anlatabilecek biri değilim!» karşılığını verdi.” Bunun üzerine
Abdulmelik b. Meı^ân: “O, Saîd •b. el-Müse)^eb’dir, onu kendi haline
bırak!” dedi.
( ] ١٧٠/^[ - ) ١٩٦٢ثنا أثو ث م ئ ذ تالل ه ،قا ت :ح د ش عئد الل ه بن أ ح ن ذ بن حمح ل،
ح دقت ى ا لخن س ن ع د ا ل ع زيز ،ظ : 3كت ت اثن ا ض م نة ،و حدق ا م ح م د بن عل ى ،ه ات :تن ا
ث ح ث د س ا نم ث ن بن ق س ه ،ظ 3ت ثن ا أ خ ن د بن زيد ،قا د :ثن ا ص مزة ،ه ات :ثن ا ر جاء بن
ج مي ل ا لأيئ ،ه ا د :ئ • 3عتذ ال ؤ ح م ن ئ ذ عئد الق ار ئ لت ع ي د ثن ا لن س ب حين فد م ت
التتعهء ل ل زالل ،وغلت مانب ال مدينةبع د م ؤت أبيه م ات إ ي غبيت عليلث بخ صا لب ال ث ،قاد:
" ؤت ا ه ئ ؟ " قا ت :ت م ت مانلف مإتمئ غز و خن ث ذا ق هش ا م ئ إت ناص د ،ق ا ت " :ن ا
مح ق ال ك ز مم\ما س ه م نذ أربع ين تنه " ،ه ا :3ثخ ر ج معرث يا 4ه ا ٠٠ :3ظ ك ث الئمى
ي ن لي فيه قه " ،قات :ئن ا ال؟اوئ؟ قات :ثايغ ،هات" :
م م وأ ج هد بدني في ث ؤ ع ف
" ١ق\ل :ت ظ ع ي؟ ١١٤؛ :و ء ن
ى أ ض م حزف؟ . ه م حى م حف أتا ل غ ' إ ة ء ن
أغن ى ،ه ا 3ر جا ء :هدحما ه هش ا م إلى البيع ة هأثى ،مكث ب فيه إ ر مه د ا ل م ل ك ،مكت ب إق ه
ح ك ئ 1ن ي بم ^^ ٠
ه مئة ق ئءم نكزئة ،ه ؛ أ ن ط ) لهي :ظ هث و س د ،ظ ء ن
بس ته ب ا ن ق ر وأوق م ة للن ا س ق ال يم ت د ي به الثامن ،هدع ا ه هت ا م هأبى ،وه ات " :ال
ت ؤ ط وأل
ت ا يع الم ح ن " ،ظ : 3هصزبه ق ال ي ن ت ؤ طا ،وأ ي ت ة سا ن ف عر ،وأؤمم ة بلث ا س ،ه ا 3ر جاء:
1
^ : ١ع ث أق ال ت ه مي ق ال طابما ، خ د ش ا لأنل ثو \ 0ل ذيى ء ي في ال ئ ز ب ب ش د ه
هن نه :ظ أي م ح م د إةه-الثئث ه 1ث ر غؤزث1ث ،ئ : 3هآبشة ئ !ما ض ر ت ،هك ثت٩ :
Saîdb. el-Müseyyeb 617
، ثن ا عتد الل ه بن أ ح م د ثن حق ل: قات، ] حدثن ا أبو ب م بن مال ك١ ٧ ١ ٨ [ ") ١٩٦٣(
رأيت: قات، عن هث ا م بن زيد، ثن ا ح ج ا ج بن م ح م د: 3 ظ،ح د ب ي م ح م د بن ا ل م زج
( ] ١ ٧ ٧ ٢ [ ") ١٩٦٤محا أثو حا م د ثن ج تأه ،قا د :ثن ا نمح ث د ن إ ت خ ا قآ ،قالط :ثت ا ابن
أيي الث ل ج ،قات :شي ن ت ي حيى بن عت ال ن ،ما لأ :ثئ ا أبو ع وا ده ،عن قت ا ذة ،ئ ا لأ :أ ي ت
أف ن ي 0فغي وأ م؛؛ في القن*ي ،ق ك ف1ثد ي :أدنيي منة،
تع ي د بن ائن،ي ب وهد " ي
قأذثايي مئة ،ن ج ع ل ت أتأثث حومحأ م ن ا ةث م وبني زغؤي جيثثي ح نث ه زالتاسى ثث ع حثون ٠٠
ل
fırsatı kaçırma korkusuyla ona sorular sormaya başladım. Kendisi ise Allah
rızası için bana cevap veriyordu, insanlar da şaşkın şaşkın bakıyorlardı,
ت ي بل ق إ ر عزه قإل4
ج ب ما ع ل " ،قال وا :م ص ت ا صا ن وي م ت ؤا ح د م ،قال وا :ه اقم ن م ن
إ 0إل م ع ذز؟اسك ،ئت " :ئقى زئوت اه ٠صمم م " ،قظ زآة ال م
نبث
غئئئ و ئ ك عثه اد؛يوؤع ق ه راه ئ د م حى أمز بؤ ،ن م د ء)دا أخرج ور SİİJ1
Saîdb. el-Müseyyeb 619
ثن ا: قا ت، ثن ا أثو ا محا س بن العثثئ ل: قا د، ] حدبت ا م ح ث د بن عل ىw y / y [ ")١٩٦٧(
، ثن ا عثد الل ه بن أ ح ن ذ بن ح م: 3 ظ، ا حدت ا أثو بك ر بن مال ك١٧٢٨ )" ت١٩٦٨(
ج ل ن ت إ ر ت ع ي د بن: 3 ما، ثن ا ا ل ع الء بن عبد اثكر؛ م: قات، ثن ا ال ول ي د س ش جا ع:قا ل
"ب م
ه ق ماء ن ي غذ ث م : 3 فث ا، ا ك ي ب
,Alâ b. Abdilkerîm der ki: Saîd b. el-Müseyyeb’in yanma oturmuştum
Benim yanımda oturulması yasaklandı” dedi“.
ثت ا:3 قادت ثن ا أبو العثا س ال شؤاجء ظ، ] خ ا؛ثن ا أب و حام د بن جبل هW t/y [ -) ١٩٦٩(
بن ع د الئؤ ،ق ا د :ثت ا ت خ ث د ثن إ ئ خ ا ق ،محا د :ثن ا ( -) ١٩٧٠ل ١٧٢/٢ا حدثن ا
نتئ ب:
ت ع يد بن ا م هأا ل محالأ: ائفث بن حال د ،عن ابن ثغ ا قس ه بن ت ع يد ،قاد:
ح شن ج م ي ل " و غه ج م س ج د ،ن ا" كا ن لثؤ ثه ؤ ال " ال ثئ ووئا :مصت ح فئ
أيي م حث ،قات؛ ثن ا أيي ،قا دت ثن ا إ سما عيل بن عيا ش ،عن عبد الو ح م ن بن حرمل ه ،ظ 3ت
ز تس أذئة ح كا ذ إئن ا ن ي جثرئ صل ى سع ي د ب ن ال س ئ بءيث1إه عن ق ي غ مإ "
خ ث د بن أ خ ن ذ بن ا لخض ،قا د :ثت ا بشن ن م وت ى ،قا د: حدثن ا م (] ١٧٣٨ [ -) ١٩٧٢
بن بن زياد بن أنغم ،ح د ب يي حيى هم د ا ل ر ح م ن بن الئ مر ئ ،قا ت :ثت ا عبد الالحني ثن ا
سد، جتثا ؤ ،قات :تحا ا لخشن ئ ت ؤ م ،قات :ثن ا المح ق ئ تن ز ،ص ي ض بن ال
د به ر ح م ة ،وي و د ي األ ما ل يص ف ذا ال ي ح ب ح يز فيم ن ال عن ش ع ي د بن ال ن ت ئ ب ،قات" :
٠٠ا ويقي وحسبي-آلصون به كقه ا | ال3ظ د " :3 ود ا،ؤ م وثنك أن م ن أؤ،Su
Yalıyâ ظ. Saîd’in naklettiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb, öldüğünde ve iki
;veya üç bin dinar bırakmış ve şöyle demişti: “Bunu bırakmamın tek sebebi
dinimi ve şerefimi korumaktı .”
خ ث د بن عثد اللؤ ابن أخي م عن،خ ئ د بن مغن الغ ما ري م ى عن ام ه ص ئأا ل ذوي ب
" ض ا ت ث ش بالل ه ا ث ث ز الثا من إ ي٠٠ : قا ن، ش م ست ن ص، ص ث. ، ال مئ
Saîd b. el-Müseyyeb der ki: “Rızıkta sadece Allah’a dayanan kişiye diğer
tüm insanlar ihtiyaç duyar.”
Ali b. Zeyd der ki: “Saîd b. el-Müseyyeb, halis ipekten olan bir cübbe
giydiğimi görünce: “Cübben de pek güzelmiş” dedi. Ben: “Sâlim, bu zevki
bana zehir ettikten sonra güzelliğini ne yapayım ki?” deyince Saîd: “Kalbini
.ıslah ettikten sonra dilediğini giy” dedi
:Rivayet ettiği hadislerden bazıları
Takrîb 4532, Takrîb 493, Takrîb 3 ل24-ة, Takrîb 715, Takrîb 3365-a, Takrîb
Takrîb 3016-a, Takrîb 2773, Takrîb3197, Takrîb ,3904 2870
Urve b. ez-Zübeyr 623
Urve b. ez-Zübeyr
Onlardan birisi; dileklerine kavuşan, ilmi taşıyan ve ilimle birlikte anılan,
itaat etme fırsatı bulduğunda değerlendiren, mihnete uğradığında itina
gösteren, Urve b. ez-Zübeyr b. el-Awâm; çalışkan, ibadetle meşgul olan, bol
oruç tutan kişi.
Derler ki: Tasavvuf, nimetlerin farkında olmak, sıkıntıları gizli tutmaktır.
، ثن ا هم د الثؤ بن ثلت مان ثن ا ل أئغ ث: ه ا د،حدت ا أ ح م د بن بم ذار ا ١٧٦/ ٢ ل-) ١٩٨٩(
وعبد، وعبد الل ه بن الرمحر، و روه بن ا ؤ م، بن ال ر م مصعب م ال ج ت " ا بم خ ق3 ظ
:م و ة ، ^ ^ ١ ه ش، أى ة:م
ط م ئ اؤه ، ت وا: ق ش،ض ت ذ غنز
وا ل ج م ع، هآتم ش إمزه الع ناق، أث ا أائ: وب ا د نص غ ي، ٢ ^ ١ ئا تن ش أن يأ خذ غني، أثا أثا
: وه ا د ع ذ الثؤ بن ع م رضى الله عغهت ا، ن ثت ن
ي ت ا م
و ن ك ث ه م،ص ع ا يشه بث ت طل ح ه
ثن ا: محا د، إ ئ خ اق ثن ا ئ خ ئ د بن: قا د، ] حدق ا أبو ح ا مد بن جتأة١٧ ٦/ ٢ )“ ل١ ٩ ٩ ١ (
بن ال ؤ م نق ا حرغ إ ر ب ال ر بن عبد ا ل ر ح م ن بن أبي بكر الص ديق ن ا ال م ن ما ل بتي م حغ
محتل غ م وه أن ط ل ح ه تئيي ؤيتثا ع اوتجئ، وأم طل ح ه ع ائشة يشت طل حه بن عتد الل ه،الئ ا م
ن ج ع د يلق اه وينت حي م ن، ثلث ا مح د م "كره أن يكشم ة ؤأن يقتضثة ا ل ما لأ، وا إل بل وا ل ع م
، محا رس د ث خذه: محا د، ٠٠ " ش3 ريد ناللف؟ مما أ ال : تؤم، ^١^ ق ا ل ثت ط ل حه،ما ضيه
بيتا ئ ؤ قت ف ذ ؛ ■علته١^^ زن و ال م تى شئ ت؟ هبم ت معه م وه: تش؟ قات:ق ات عروه
:١^ ف طب عروة ■عند، محأثى به3 ئثخنخ الئ ا،ئاا
عتن ق
ءك مئ ل ال دي ن أؤ ح س ب م بسا
رجل ح سثث ا^ب لت ا فى
ه ما ا
defasında Talha ona: “Malını geri almayacak mısın?” diye sorunca, Urve:
“Tabi ki alacağım!” karşılığını verdi. Talha da: “O zaman birini gönder de
parayı aldır ”؛dedi. Uı^e: “Ne zaman?” diye sorunca, Talha: “istediğin
zaman!” dedi. Bunun üzerine Urve, Talha’yla birlikte birini gönderdi. Talha
emanet olarak aldığı parayı bir evin altına gömmüş ve evi de üzerine
yıkmıştı. Parayı çıkarıp adama verdi. Adam da parayı Urve’ye iletti ve
durum u da anlattı. Bunun üzerine Urve şöyle bir şiir okudu:
“Birinde bir emanet bırakacağım zaman
Ödünç mal veya köle gibi
Asalet sahipleri bu iş için pek cömerttir
Alacaklarım konusunda bir musibet durumunda da sabrederim. ”
Urve b. ez-Zübeyr der ki: “Nice söz vardı ki ben onu zillet olarak
düşünmeme rağmen uzun bir süre beni aziz kılmıştır.”
ثن ا أبو: محالأ، م ج ثن ا م ح م د بن: قا ت، ] خ ا؛ثن ا عتد الل ه بن م ح م د١٧٧/ [؟-) ١٩٩٤(
" إذا: قا د، ص أبيه، ٤^ عن هثا م بن، ثنا خ ض بن غيا ث: قا ت،بك ر بن أيي محث
" ئد ث عأى أ حؤايه ا نؤذ، ثؤايق ا- عأى أ٤١ ءإ ن ؛ل خ ط ئ د،ح زا ت-ص عغذه أ
س م ح إ مح ا ا
Hişâm b. Urve bildiriyor: Urve, oğullarına şöyle dedi: “Oğullarım!
İçinizden hiç kimse sevdiği birisine vermekten utanacağı bir yardımı Ailah
rızası için başkasına vermesin! Zira Allah, cömertlerin cömerdi ve kendisi
için verilecek bir şeyde en fazla hak sahibi olandır.”
ء إدك م إن تخون وا محت عزاء هزم عس ى أن، ظن وا "ثا بتي: ] و ك ان بموت١٧١٧٢ ل-) ١٩٩٦(
" واشزأتاة ن ا ذا أ ن خ م ق قئ خ خ ا هل؟ أ تكونوا
^öyle derdi: “Evlatlarım! öğrenin. Kavmin küçüğü olsanız da onların
büyüğü olacaksınız. E ^ahlar olsun! Yaşlı bir cahilden daha kötü ne
olabilir?”
نإن كا ن،م را م ه ص ز ج ل ه ا ح ذووة " إذا رأيت م حل ه: ] وك ان م و لت١٧٧/ [ ؟-) ١٩٩٧(
حنر رائع ة م ن ر ج ل ق ال الذا رأيت م ح ال،عغذ ال نا س ر جل ص د ق ء ا ن ثف ا عنده أخؤا ث
" ،< عغذه أ ح وادت1 ؤ ة ل ه، س ر جب تزغ1 "ى ن عغد الغ0 غثة إيا ذ ك ز؛ا وإ١^ ^ ؛
Şöyle derdi: “Eğer bir adam tarafından yapılan kötü bir hareket
görürseniz ondan sakının, insanlar tarafından dürüst bilinse de, o kötü
hasletin kardeşleri vardır.”
“Bir adamın güzel bir hareketini görürseniz ondan ümidinizi kesmeyin.
İnsanlar tarafından kötü biri olarak bilinse de, o güzel hareketinin kardeşleri
vardır.”
ئئ ظ،" " الغ امس أ ر ش ه م أ م حث م ي ز ب اب ايهب رمح ه ا يهز: ] وقات١٧٧/٢ )" ل١٩٩٨(
ان ج ؤه ر ي
Urve der لكل: “Ben güzelliğe âşık olduğum kadar şerefe aşığım. Vallahi,
nice falan kadın, falanın oğluna yönelmiş, çekici ve uzun boylu iken, itici ve
kısa boylu bir şekle dönmüştür.”
: ق ات لت ال ول يد، ٥^^ يذ ع تللث القل ة ولم ،م وه ا الكل ه وجل ووقع ت في، ش د تثقا
ا م ح ا نإال أ ن ث ذ ث ظ ال: قا ت ه ال ي ن، ق ز ئ غ إ ر ظةؤ،" " ال: قا ت، ؛ م ح ا
ي ئ ؤقد : وئ ت، م ك ة أ ظ
ب ي فنز ب ئ ب\ ك ا ر وغز ش خ
" ق م، مب د ك
1KehfSur. 62
628 . ez-Zübeyrء Urve
قات :ثعا ي حيى ثن ا أبو ا محا س قا م [ wa/ y] -((٢٠ ٠٣ثت ا أبو حا م د ن ج تأه،
ئ ذ طل ح ه ،قا ت :ثت ا مح ث ى بن يون س ،عن عبد الوا ج د م ز ر عروه ،ه ا ت :ف ه د ت عروه بن
زئؤمصابإ ا لمم ص ل ذ م " ال ر م " ئ ي غ ر ج ه
.Urve’nin azadlısı Abdulvâhid der ki: “Ayağı dizinden kesilirken Urve b
”ez-Zübeyr’e şahid oldum, kendisi ٠ sırada oruçluydu .
ء يوم ثي م وةم بن المح ي " مح أ ربع ،?١^ ١ ء ة ،عن ابن ق ؤ د ب ،قا ت :كا ن
ن ف وق وم بؤ ق ه " ،قا ت " :قنا و بجا إلا وق ق د رخبه " ،قا ت " :ث أ غا وذ ما
ج و ئ القل ة ا ل م ح ل ة " ،ق ات " :ك ا ذ و م ح ق قي ري ه ا لآكل ة " ،ق ات " :ش ق ه ا "
ibn Şevzeb der ki: Urve b. ez-Zübeyr, her gün Kur’ân’ın dörtte birini
mushaftan okurdu. Geceleyin de o okuduğuyla namaz kılardı. Ayağının
Urve b. ez-Zübeyr 629
ثن ا : محا تc ثن ا أبو ائعثا س ا ل سراج: ه ا د، ] حدثت ا أبو حا م د بن جثثه١٧٩٨ [ “) ٢٠٠٥(
حزج: قا ت، ثن ا هش ا م بن م وه:قات صال ح ثن ا عامي بن:3 ه ا، ^؛١^٦ بمو ت بن
أزى، ثاأث ا هم د ال م: ق ات لت اتزيت، ثزقخ م رغه ا آل ظ، ر إ ر الزل د ثن هم د البل ه
ون ح ل ابن قة أكثز ول ده: ئا لأ،ئئ ا ثصؤر و جهة لصائ م 4 قب يع ؤإل: قا ت، تلف هقثلع ه ا
،ز قدم المد؛ثه ح ن م غ م ن أيي ي دننثم ق يء1 د م، ^ ممتئتة١^ ^ ^ اال؛زاي محزنس ة١
ن1وك شف، 4حادا وأبم ئ ت ل الل-|ثة ك ا ن (ي أ ز ؛ ف أرتع ه مح أ ح ذ ت وا م حر ٠٠ ت3 ا-هم
ئ أ ح ذ ت لثن، 4 ل\يز الل، ^^ ؛١ أرب عه بأ ح د ت وا“ح دا وأبم ت ث ني ث الث؛ء هال(ث0ب و
تي م
يا أب ا:الل ه أممال لث عيسى بن طل ح ه بن عتيد،وا الن صا ر ينزوئة ي ابنه ورجل ه هزيس أئئة
نا ن ا أ ح شن٠٠ : ق ا ت، والل ه ن ا يلق ح ا ج ه إ ز ائ ن ث ي، هد ص ثغ الله يلف لحينا،م ه د الثؤ
نأ خذ، ثم أ خذ نا ج ذا وأبقى يس ه،تب عه بنين ئم قنغي به م ن ا ف اؤ ب ص ثغ الثت إ ئ إ وه
و بمزا ال وشن عا " عض وا زأئقى لي خن ئ ا يدين نزي
630 Urve b. ez-Zübeyr
نهزه ا ل حي اة أنزاي ا منه م ؤ و ال ئم د ن عتنتلث إ ر نا متئن ا به: قا د ال ق ل؛نالى لسه ؛ ه
" >^قيه ال د ي
Urve der ki: “Sizden birisi, dünyanın süsü ve güzelliğinden bir şey
görürse, ailesine gidip namaz kılmalarını emretsin, kendisi de devamlı
namaz kılsın. Allah Peygaröber’ine şöyle buyurdu: “imtihan etmek için,
onlardan bazılarına, dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere
gözünü dikme .”1
TâhâSur. 131
Urve b. ez-Zübeyr 631
ثن ا أ ح م د سر: محا د، ئ1 ا ل عتن،buJtP شر م ح م د بن0 ] حدق ا عئ ماw ^ Y [ ") ٢٠٠٩(
ص ي ق ا م، ثن ا أبو ص نزه أ س ن عثا ض: قات، ثنا الرص س بك ار: قا د،نثت ن ا ن الحلو ب ي
جف و ت م شح ذ رن ول الل ه: مح ا د لة الغامز، لث ا اق خذ م و ه ص نهب ال ع قيق: 3 ظ، ئن ع روه
Hişâm b. Urve der ki: Urve, Akîk’te bir köşk edindiğinde insanlar
kendisine “Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) mescidine saygısızlık ettin”
dediler. Şöyle cevap verdi: “Ben insanların mescidlerini amacına aykırı
kullandıklarını gördüm. Çarşılarını pahalı buldum. Her yerlerinden kötülük
yükseliyor. Burada olan şey, onların içinde bulunduğu durumdan daha
sağlıklıdır.”
بث سب يأذن م يتثز، ن أي م اؤ<ءإ ب15" ٩ ^ ^ ١ ” ى ن م ؤ ة س٠٠ )ت3 ه ا،؛بن <قؤث ب
، افل و
ن م ذ أ ض ي- خ ز ه األا ق و د0 لآئ ا " : قا ت،" و س ل ون0 و أ ك ت و قت ف ز < ة فه
ؤ زل ؤ ال إد ب ح ك جغتلف: زكا ذ إذا ن خل ة ندد فزو ا الثه، ق د حثون ؤيآك ل ون زبمب ل وذ
" ح ش ي خ ر غ م ئ ا ل ح ا ئ ط، يل ت ن ا ف اؤ الل ه ال قوه إ اليال ث ؤ ه
ibn Şevzeb der ki: Urve b. ez-Zübeyr, hurma mevsiminde bahçesini açar
ve sonra halka gelmeleri için seslenir. Halk ta gelip hurmalardan yerler ve
götürürlerdi. Bahçenin etrafında vahalardan gelenler konaklar, bahçeye girip
yerler ve beraberinde götürürlerdi. Urve bahçeye girince, çıkana kadar:
“Aslında bahçene girdiğinde “Maşaallah” gerçek gü ؟, Allah’ın
tekelindedir deseydin ya! Gerçi sen İnalımın ve evlatlarımın
seninkilerden az olduğunu görüyorsun”! âyetini tekrar ederdi.
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor kİ: Urve b. ez-Zübeyr, kadın olsun erkek
olsun sahabenin ço ^ n u n ileri gelenlerinden, sayılamayacak kadar
KehfSur. 39
632 Kasım ء. Muhammed
لت ائف ا ي ب بن3 هما،محسعي ئ لتل ه ح نقد " كان ناع ما مح ا ئ ت ش م ا ل من، ا ئ ت م مئ أتئ ا نتعة
ا ل م صائ ب بالت ج م ل " محمب ث أبة م ن مص ى م ن تليثا كان وا ي حبون ا ت ق ا د: م ح م د،
اقت ن أه ل يناغ ع م م ن عشية يؤم ه قي شلعا ت م ن جث ر ات،" مبال تذ لل ال وموا جهة،
ؤثازق ن ا "كا ن يص ث غ،شراؤه ا مماب مائة بثأ ر
ثن ا : 3 ظ، ثن ا ئ خ ئ د بن إشت ا ق: قات،بن عبد الثؤ حدبن ا إبراهي م ] ١٨٣٨ [ ")٢٠٢٣(
نlif أثت، عن أبيه، عن عئد الؤ ح م ن بن الما<يم م،بن أنمي ثن ا ماللط : قات، محس ة بن ت ع د
' ال ج ثة بأهل ه ا، ^ ^ ١ " إن هذه:يم ولط
Kâsım b. Muhammedi 633
ع د الل ه س أخن ت بن خي ل، ثن ا ] ١٨٣٨حدثن ا أبو بكر بن مال ك ،ه ا:،3 ل (“) ٢ ٠٢ ٤
قا ت :ثت ا أثو غ ا م ا لأش ع ر ي ،ه ا لأ :ثن ا اب ن إدري س ،قا ت :ثن ا ابن أيي الئ؛ ا ؤ ،ص أبيه ،محا د :
م، ح بن مال ك ،قات :ثن ا عئد الل ه س أ ح ن ذ بن م ( ] ١٨٧٢ [ -) ٢٠٢٥حدثما أثو
د م ،ص ي ح ش بن ت ع يد، ح شزدن ،
م محالأ :ثن ا ال ول د بن ف ج ا ع ،ه ا د :ثن ا صمزة ،أن ابن
ثغ ا حا م د تن ا جتل ه ،ظ 3ت ثت ا م ح ئ د ن إ ن خا ق ،محا د : حدت ا أث و ( ")٢٠٢٦ت\ /ئ\اا]
أ خ ن د بن ش ع يد ،^^^١^ ١ئ :3ثغ ا حيا ن بن ه ال ل ،قا د :ثن ا خئ ا د بن زيد ،عن أثو ب ،
^ ١قمحي ،ئ:3 ه :3شيغق ا ك.يب يتأت م
بش ،ق وئ د " :ال;^١؛^ ١١ ،أ م " ،ئل ظ
آ تن م ن قئق،زثزغيتئاتا محئآئز ،وال خد ئ آن ه ئ ز " " زالثب نائ م و
,Eyyûb der ki: M ina’da Kâsım’a soru sorulduğunda “Ben anlamam
bilmiyorum” dediğini duydum. Israrla sorduklarında da: “Vallahi
sorduğunuz her şeyi bilmiyoruz. Bilseydik gizlemezdik, ayrıca gizlememiz
bize helal değildir” dedi,
نا ( ] Ul / Y [ “) ٢٠٢٧ئ 3ت وش م ع ت ي ح يى بن ت ع ي د ،ي موت :ش م ع ت الق ا س م cبمو ت" :
K âsı^ der ki: “Bize sorulan her soruyu bilmiyoruz. Bir kişinin, Allah’ın
üzerindeki hakkını bildikten sonra, cahil olarak yaşaması; bilmediği konular
”hakkında konuşmasından hayırlıdır.
أبيه ،ق ادت ٠٠ن ا رأيت أختا أ م ح؛ب ال س ة م ن ا ل م ا م م بن م ح م د Cو ك ا ن 1ل ؤ ج د ال يغد ر -ج ال
ئ '٠ خر م ن
Eyyûb der لعا: “Kâsım b. Muhammed’in üzerinde yeşil yün bir başlık ve
üzerinde desenleri zafiranla boyanmış, güzel bir aba görmüştüm. Yüz bin
borç verirken yüzünde hafif bir tebessüm vardı.”
Şeyh Ebu Nuaym diyor لكل: Kasım b. Muhammed, çok hadis rivayet
etmiştir. Rivayet ettiği hadislerin çoğu menasık ve hükümlerle alakalıdır.
Onun rivayetinde tek kaldığı hadislerinden bazıları:
Takrîb 2444, Takrîb 3148-c, Takrîb 1025, Takrîb 1414, Takrîb 2118,
Takrîb 2119,, Takrîb 1992, Takrîb 2864
Hârice b. Zeyd
Onlardan biri de; fakih Hârice b. Zeyd b. Sâbit el-Ensârî,
Medine’nin fakih ve âbidlerinden biriydi. Sonra çekildi ve uzleti
tercih etti. Onun sözlerinden nakledilen fazla bir şey yoktur.
Hadislerinin tümü, kaza ve ahkâmla ilgilidir. Rivayet ettiği
hadislerden bazıları:
Takrîb 1396, Takrîb 2715
Süleyman b. Yesâr
Onlardan biri de; âbid ve kendini Allah’a vermiş, fitne sırasında
kötülerden uzak kalmış; Ebû Eyyûb Süleymân b. Yesâr.
و حدثن ا ، ث إ أ خ ن ذ بن ي حيى بنب عل ب: محا د، أ خن ذ بن م آ ا ] ثن ا ئلئ ما ن/ \ )" ل٢٠٥٣(
ح دبتي أبو بكر،خ ث د ئ ذ حل ف بن وكيع ثن ا م : ه ات،بن محا ن إبواهي م عبد الل ه بن
ص غ ي بن ثنا ن: ها د،ص غ ي بن ع د الل ه ال زبتري ثنا ت: هالأ، زنل بما ن س ايو ب،خالامر ي
ءد~حال ت عنقه م أ ة ئ ت ألتة، ة س زي ي1 "ى ن <ئلث ما ن بن ل*سا ر م ن أ خ ت ي:،3 ظ، 0 عئ ما
ن ث ما ن بن3 ئ، ن حر غ ه ارب ا م ن مغزل ه و ر كه ا م ه، ادن: ق ا ن غ ل ةCشت ة هام ثثغ علته ا
وكأثي أهولت ل هت أن ث،يوئف ن عثه الث ال م الن ائ م فن ا ثن ى
مح زأيت بغد دللف ي٠
٠ :ست ار
ئئقث و ك ع، اا إل ثه م زأنث نلت ما ن ال ذ ي، أئا ثونفث ال ذ ي ف ن ن غ، يونف ث؟ قادت ئعم
زخ مي عنه محم د،م قي كتابه م بن ح بن م جئ مر ا آ ا ] وأ ح متي/ [ أ-) ٢٠٥٤(
ظ: قا د، م ا ك م ئ ا ئ خ و ن: ئا ت، ئ أثو انثا س ئ ت م ر ي: قا د،راءيب:ئ إ
. Yesârء Süleymân 639
ر جث ه ا ق ع ر و جهه ا ورس ت امح ^ ، ١ت دل ت ثنت مح ك ي ،ثلث ا زأث ه لم الن حي ب ،
م ت ا يزممهب ،ئنث ا زاه وهد بأكوا ب خ ز ر ج م ت إ ز ح مته ا ،ه ج اء رقيقة وقد ائثا غ
م ن و ت صس ي "، - ا كف خ ث غين اه م ن ال ب كاء وا م قثع خل ئ ة ،قا د :ن ا يكيلق؟ قا 3ت ٠٠
يز 3بؤ رمم ه خ ز هل م د ا :3ال! ،ن لنف قص ه ،و ك عهدكب ص سا؛ث م ن ذ د ال*ث أؤ د ح وه، 1
ث زص غ ^ ^ ^ ١و ج ع د يبك ي ^ ٤ف د ي دا 4ق ا 3لت ن ثم 1ن ٠' :أن ث
م أنينه بئأ ن
ظ ع ك ؟ " :^ ١٤أ ة أ ي ق يالتكا ؛ بثك ،لأل " :ف ؟ " ق،ت :ال ي أ غ ث ى نز مح ق
م ،هل ت " :إن في ئأنلث وثأ ن امرأة العزيز بن يئقو ت ،ه ات :يونفث الص دي ى؟ قا د :
لق اك م حا " ،قا ت ه ث ون ف ن :ث أ ئ ث ؤ ف أ ذ محاج ة ا لآئزاؤ أ م ح ي
misin?” deyince, Süleymân kadının yiyecek olarak bir şeyler istediğini sandı
ve azıkta fazla olan yiyeceklerden ona bir şeyler vermek istedi. Kadın ona:
“Senden istediğim bu değildi. Ben senden bir kadının kocasından
isteyebileceği şeyi istiyorum” deyince, Süleymân: “Seni bana İblis gönderdi!”
karşılığını verdi ve ellerinin arasına alıp ağlamaya başladı. Kadın onun bu
şekilde ağladığını görünce tekrar peçesini yüzüne taktı ve aceleyle çadırına
geri döndü.
Şeyh (Ebu Nuaym) diyor ki: Rivayet ettiği hadislerin çoğunu Ebû
Hureyre, İbn Abbâs, İbn Ömer ve Ümmü Seleme’den nakletmiştir.
Rivayet ettiği hadislerden bazıları:
Takrîb 3971, Takrîb 213, Takrîb 83
Salim b. Abdillah 641
sâlîm b. Abdillah
Onlardan biri de; Allah'tan korkan ve kendini O’na adayan fakih;
Sâlim b. Abdillah b. Ömer b. el-Hattâb. Allah’tan çok korkardı, aşırı
alçak gnüllüydü ve zaman buldukça namaz kılardı.
ثن ا : قا د،س ع ئ بنئ ص ر ائء ح س ظ: قا د، ] ثت ا م ح م د بن عبد الثؤ٢ ٠٦١ )" ل٢ ٠٥٩(
و جا ء ت،ث أ ذ ظ ل ين اب عالخة
ت م3 ئ، ز أ ن ي ة ح أدعه: وئشثهيه؟ قات: قات،ا ل ح تزوال ري ت
ال د غ ن تغ ا ز ال ثأ
م، تن شر غثا: ق ا د، جاريه وضيقه ال نب ي نزيتئ القام ة ث ذ هن ت ئنيه ن ا
ثيئ ة، ي، " ءن؛ئ؛ أئ ;ا ش ن اا٠ ^ ١ ؛ة نق و د: ئ الP ، اثقتا إل ، يئن،ئيت
ذ خ ك ق ش ائزي ب ث ن: ف ود، ت ب غ ق ت ا ؛ إل ت ذ ج د ا ش: قا ت،ئ أ ا د ق ث " ض ا<ثئ ي ءآ
: قات،" " ائكنلئ ؤال ؤئت: ن ا أ ح شن ح نملث ا ئئ ا طعاملف؟ هل ت: مما ل، عئد ا ل مل ك
عن، ونوى ماللف بن أ س،" س ه م حت
ء إ دا اشئه، ' أدعه حض أ ش ي٠ :وثشثهيه؟ هنت
: “Devamlı olarak et yemekten sakının ki etin deكل Sâlim b. Abdillah der
” gibi bağımlılık yapma özelliği vardır.كلء>ل
بن عتد الل ه '٠ي خر ج إل ى 'ث ا إل بن ت ع ي د ،ثن ا ابن زغ ب ،حدبع ي حنفلل ه ،ق ادت نأي ت
عب ا د ي م و ت ى ،قات :ح دب ي أيي ،غذ •بجا ب بن إئزامخ؛ ،قات :ثت ا أ ق ن ي بن أر ح ث ،
ه ا د :أنم ت ت ال؛؛ س عئد ال ر وهؤ ثئي إ ص دق ه ع م ،ئ شأ ك ،قأ ئ ز ن عل ي ش -ح ؤ ح ة،
ق ات " :ؤ بملث ثا أ ئ غ ي أ ال ت ت أ د "
( ] ١ ٩ ٧ ٢ [ “) ٢٠٦٤خ ا؛ثن ا م ح م ذ بن عبد اخل رير ،ثئ ا م ح م د س عئد الل ه بن م ك ح و ل،
فات :ئ م ح ا ذ ئن غ و ذ ،ظ : 3ئ إ:ترا مء ئ < ي ة ،قات :ئ محو غ ا م م ،قات :ه ا
م ح' م ح "
Eş’ab der ki: Sâlim b. Abdillah bana “Allah’tan başka kimseden bir şey
isteme” dedi.
M utarrifb. Abdillah 643
، ع م بن ائح ئ ب ئل
زش ا إلي بث يؤ ش اكت ب أن، بن عبد ال م ت ال م عتد ال ش ن إ ر
، ق ض ت ذ م١^ ء ئ غ ؛ ١ ، ^ اثب؛ذ ث ث ئ أ ث مح ي ١ ل أ م، ف ي أ ن ة " ي غ م
وث ح ت أكن افه ا أن، و صاروا حمق ا في ا لأرض، يئثث ون به ا كان وا ال اش ثهلونه م زائثثأ ث
" ح ن لأذى بري حهب م ئب
ج رز ص لن
Hanzale b. Ebî Süfyân der ki: Ömer b. Abdilazîz, sâlim b. Abdillah’a
mektup yazıp “Bana Ömer b. el-Hattâb’ın mektuplarından bir şeyler yaz”
dedi. Sâlim şöyle yazdı: “Ey Ömer! Kralları hatırla; zevki doymayan gözleri
patladı, doyuramadıkları karınları parçalandı. Yeryüzünde ve yerin altında
birer leş oldular. Bu leşleri bir miskinin yanına denk gelse kokularından
rahatsi7. olurdu.”
وبوت
م، مغم عإمح إ ال • أثة نأى سال م بن عبد اللب بن ع م ر ال يم ر بمبر ي م ز ال بجا ر
يئأو ل ül،r بأ حتزني عن أبيه أثق، ئ ئ ك نة في،" ع وكز ال ر ال*ث
Mûsâ b. Ukbe bildiriyor: sâlim b. Abdillah b. Ömer, gece olsun, gündüz
olsun ne zaman bir kabre gitse selam verip: “Allah’ın selamı üzerinize olsun”
dediğini görünce kendisine bunun nedenini sordum. Bana, babasının böyle
dediğini söyledi.
Takrfo 1086, Takrîb 2995, Takrîb 2930, Takrfo 3909, 302 س ل,أ Takrîb
4203, Takrîb 4077, Takrîb 3702-a, Takrîb 4 4 7 ل
Mutarrıf b. Abdillah
Onlardan biri de; ibadet ve şükür ehli, Mutarrifb. Abdillah b. eş-
Ş^hîr, alçak gönüllü ve Ahah’ı çokça zikreden biriydi.
644 M utarrifb. Abdillah
م د حني أخت ظ | ال ث صا عزت عل ي مس ي ما " : قات مق إل ف بن عئد الثؤ البن أيي ث ن ب م
)ا
فيه م أزايي ق ال ،^ م ت ا جتا وه اي ما ال أث ن هو قا ب ت ان اؤ، ن ج دا وقياما ؤثب سون لربه م
و أ م بهذه ،دبي ن ئأزى الم ؤم ال ن ك، سثل كأ كم في ت ث ز ه ؤنا:مثأع رتس تسم ي غش هذه ا الية
أثا ؛أر ج و أن أحوذ، نا ح ر تثئا ه صال حا ع م ال حلم هلوا اعثزف وا بذلوده_م ؤزا إل وذ:ا الية
موأ ت ثا إ إل ا ة ه ز ا ا
*ZâriyâtSur. 17
2FurkânSur. 64
3 Zümer Sur. 9
M utarrifb. Abdillah 645
، ثن ا عئد الل ه بن أ ح م د بن ح م: ه ات، ] حدثت ا أبو بكر ن م ا ل ك١٩٩/'' ['؛-) ٢٠٧٨(
م محا ر ئ ح م أ م ا ل حثة أؤ ق الثاي من ج لؤأثاثي ا٠٠ ف ولت،تجف مطرئ قات؛
" ا: مرحت ئ أن أ مي ز يا- ا ؟ ا: أز أ مي ز يا
Mutarrif der ki: “Rabbimden bana bir elçi gelse de beni Cennete veya
Cehenneme girme veya toprak olma arasında bir tercihte bıraksa toprak
olmayı tercih ederdim.”
1Müddessir Sur. 42
2TevbeSur. 102
646 M utarrifb. Abdillah
Mutarrif b. Abdillab der ki: “Eğer iki nefsim olsaydı birini diğerinden
önce bırakırdım. Eğer bıraktığım hayra yönelirse diğerini de onun peşinden
salardım, yoksa tutardım. Ama tek nefsim var ve hayra mı, yoksa şerre mi
saldırdığını bilmiyorum.”
M utarrifb. Abdillah der ki: “Kalbin salâhı (dirliği), amelin salih olmasına
bağlıdır. Amelin salâhı ise niyetin iyi olmasına bağlıdır.”
ثن ا أبو عبد: ما د، ا حدثت ا أبو بك ر بن عتد الل ه بن م خ ث د بن عقن اء١٩٧٢ ل-) ٢ ٠٨٣)
M utarrifb. Abdillah 647
M utarrif der ظ: “Dünya benim olsaydı da Ailah onu, kıyamet gününden
içireceği bir yudum suysa karşılık elimden alsaydı, gerçek fiyatını vermiş
olurdıi-”
: محا د، ثن ا ا ت خ ا ق ين أيي حق ا ن: قات، ] حدثن ا أبو م ح م د بن خثا ن٢ ٠ م/ )" ل إل٢ ٠٨٠(
مت و ف ثن يسئ : ثق ون، داراذي- ت ب غ ت أثا ن ق ما ن ال: قات،ثت ا أ ح م د بن أيي ا ل ح واري
cj جث\ر- ن15" أمح ي0 " ا:JIas ، ه م د ثت في ذلل ث،عئد الل ه ا ل صو ف و جلس م ع ا لخت ا كي ن
، ث إ ا لخنن س ال نثتى: هات، م م \ ] حدق ا قوئفث بن يئم و ث الق جيزم ي/ \ [ -) ٢٠٨٦(
كا ن ث ؤ ف ن: محا د، ثن ا ح م ت د بن ه ال ل: محالأ، ثما ن فيا ن بن الجن نزؤ: قات،ت ثت ا غئ ا ن3 ظ
؛ ال، ؤوقؤ ضء آ ة إ ث وخدثه، و ال ث ئ م ه و ال آث ه. " ن و ت ظ: م ود،ئ هم د الل ه
مأ ن ب زمح د ص م ما
( [ “) ٢ ٠٨٧؟ ٢ ٠ ٠/ا حدثن ا ^ ^ ١بن عبد ائب ،ه ا : 3ثت ا ث خ ئ د بن إن ح ا ق ،قا د :محا
أ ء ش ئ ش م ،أ خ ي وئ ئ أ ذ أت ب ئ م حن "
ظ ة ،قات :ثن ا أبو ا م حا س ال ثء غ ،قات :ظ ا ف ق د ( -) ٢ ٠٨٨ل أ /م ] ٢٠ظ محو خ ا م د ن
٠ثن ا ثنين بن ه ازون ،أخبزتا أثو ا الك ئ ه ب ،ص زي ل ،قا د :قات ث ؤن ت " :
بن شي ز•^^ ،
سب "
وأض حن ادك ا ،أ خ ي ؛ ي م ذ أن أ ب ث قاءث ا و لخخء م لآن ج
أب ث
. " أؤ خثن ث ز ج ؤ ت أن بث ،إل 4فيئ أ خد م ن ا3غ ا س | ال وهو ممق صف ؛ ما بثه وبتن ربه
"
: “insanların içinde, Rabbine karşı kusur işlemeyen hiçلكMutarrif der 1
”kimsenin olmadığına yemin edersem sanırım haklı olurum .
أبو ت ش ث خ ئ د ى ال ئ ل ب ،قادت ثن ا ابن خن ه ،عن ابن أيي عروبه ،عن قا ذة ،عن
M utarrifb. Abdillah 649
، ^ بن أ ح ن ى ئن حنب ل١ لل\ عتد: JU ، بن مال ك م ] حدثن ا أبو٢٠ ٧ ٢ )“ ل٢٠٩٢(
آ د: ظت،ي محا ئ ئ: ظت، ظ روح ئ ذ ا نم ت ي ب: مات،بن عل ي ي ئ صر ه :قات
وهزأ م ؤد الثؤ،" فيه <يرا- ^ فيه١ إن ج ع د، " ا إلنن ان بتنزل ة ا ل ح ج ر:مه وهمط
ه شن و الل ه لةن ونا ئن ا لت ي جعل٢ ؤ وم ن:ئ بمحاثه
M utarrifb. Abdilla^ der لظ: “Ben kulun, Rabbi ile şeytan arasına atılmış
olduğunu fark ettim. Eğer Rabbi onu çekip alırsa kurtulur, bırakırsa şeytan
alıp götürür .”
1 Saffât Sur. 55
2NûrSur. 40
650 M utarrifb. Abdillah
عبد الل ه بن أ ح م د بن إ حدثن ا أ ح م د ثن ج ع فر س ح م دا ن ،ئأا ل :ث ا ٢ ٠١ ل -) ٢ ٠٩٥
م بن ن ث ما ن ،ه ا د :ثت ا ثاب ت، ثن ا ج ع خي ل ،ح دثن ى م ح م د بن عثتد بن جن ا ب ،ه ا د :
ج د في
ج د في يدي هذه امحت اي ،وجيء ل أ م ت
قات :ها د نهوف " :لن أ رغ هي ت
ف ز ؤ الث م ن ى ،ن ا ا ت ث ه ث ن غ أن أو ل ج هل ب ي مئة ق سا ح ؤ ت ق و ن ال ق ثغ ا ئ ى ي ص ع ة ”
M utarrifb. Abdillah der ki: “Eğer kalbim çıkarılıp şu sol elime konsa ve
hayır getirilip sağ elime konsa, Ailah dilemedikçe kalbime bu hayırlardan bir
”şeykatamam.
أ خ ن ذ بن علي إ ( ] ٢٠٧٢ [ ")٢٠٩٦حدبن ا عتذ الل ه بن م ح م د بن ج ع مر ،ظ :3ث
M utarrifb. Abdillah der ki: H iç kimsenin bir uçurumun kenarına gelip:
“Benim kaderim böyledir” deyi^ kendini atma hakkı yoktur. Aksine kişinin
bundan sakınması, düşmemek için çalışması gerekir. Eğer başına bir şey
geleeek olursa, başına gelenin takdir-i ilahiden başka bir şey olmadığım
bilmesi gerekir.
ثن ا غ ان مان بن أخن ت ،ق ا لأ :ثت ا إشث ا ق بن ابناه م cأ حترثا عتد (-) ٢٠٩٧
ا ل رراف ،ص مغت ر ،ص قت ا ذ ة ،وبدي ل ^ ١؛ ^ ،ع ن م ت و ف بن ص د الل ه ،قات ٠٠ :إبة اللت
M utarrif b. Abdillah der ki: “Allah, insanları tamamen kaderlerine terk
etmemiştir. Sonunda yine ona geleceklerdir.” Büdeyl ise: “Sonunda yine ona
döneceklerdir” şeklinde rivayet etmiştir.
ثت ا ( ] \ * y /x [ “) ٢ ٠٩٨حدث ا أثو م ح م د بن حقا ن ،د ا :3ثن ا عتذ الئؤ بن يئ وئ ث ،قا لأ:
بمري قا ت :أ ئ ث أ أبو ب ك ر ال ئ ه ث ئ
ظ ن ئ ال ز ي د ال ج خمح د ئ إ ت خا ى ،؛اد :قا ت
ج م ش ال ،ؤ ق ف أ زذ ث بؤ ز ق ه
؛ ^ ٤ض ب ح و ن " :كق ى
مب أ ك ،ئ د :ةا 3ن
M utarrif b. Abdillah şöyle der: “Senin güzel gördüğün bir şey sebebiyle
insanlara karşı övünmen, Allah katında senin için kötülük olarak yeter.”
،ئ ذ أيي بكر ثن ا ح ا ح ب : قات، ] حدثن ا ممحم ذ بن عبد الثؤ النئوئ إلy*y/y [ “) ٢٠٩٩(
، ثن ا ال ن ش بن زيا د:3 ^ ظ:3 ظ ثت ا قاتت،قادت ثن ا خئ ائ بن ال خشن
ال أد ر ي ن ا ٠٠ : د م هل ؤمح ث1 ءه، ن خ اض وا فى ذ ك ر ا ب ي؛ؤ، 0م عئذ ح وان تعل- ن اtef :قا ت
ئ أبو بك ر: قات، ث م تنأيى: ا ئ: قات، ] خ دمم أ مه د ال م ت ذ ئ غ مy«y/ y [ “) ٢١٠ ٠(
، ثنا خثائ: قا ت، ثنا ظا ذ: ئالأ، س إث ال م ] خد قا ه ت الثؤ بن ن٢ ٠ ٢ ٨ [ - ) ٢١ ٠١(
ي حتأه أنيس٥١^؛؛ ال د1 دا والص1نأ ى ءب جال- ل " آ و أن: بقأو لbis" C أن م ؤ ظ،عن ظب ت
ثثع ب ي ي ث٥١^ ال ^ ون ح ن١^ ن ئ ؤ1ف إ ن الشتهإ:3 ه ا، ب ر:١^ ،يوخ أل أن يأ ح ذة
ئب و زه ،قا د :كا ن ال ؛لل ه زأقات وا ا ل ص ال ة زأنفق وا مث ا زرقا هز سؤا وع ال ت ه يز ج ون ت ج اره
( -) ٢١٠٨ل \ /مما<] خدتن ا مه د الثؤ ثن ف غ م ئن عفاء ،قات :ثن ا أبو غم ال م ثذ محرم،
قا د :ثن ا عئد الل ه شر م ح م د العئسجج ،قات :ثن ا عغذر ،قات :ثت ا ش عبة ،عن يريد اوغل ن،
ن وي " :ؤن اثب ؛ ئ ق لون كث اث ال ث ه ،ق ات :ي ج القص "
غذ ح
وئئف ن س يئم و ب اث ج يزبي ،قات :ثن ا ا لخنن س إننثئى، حدبن ا ( “) ٢١١٠ت \ /ئ م \ ]
ئ3ت ظ غقان ،هالأ :ثنا فئار ،ئالأ:شمع ت قتاذة ،ه ا د :ثنا معوف ،قات :كثا نأي زيد
بن ص ؤ ح 1ن ،وك\ن أم و ل :ظ ع ظ د ٠٠ ،^ ١أ /ض ا زأيبلو؛ ؤ ى وسينه ا لع؛ا د إ؟ى طؤ
ي ذ ئ ذا م حا ماثا ش ط وا " ،م حت ذا ت و؛ ؤقت ' محوا وال ق ح مب ي :ال خ ز ف،
حالمن ا ه زك ،ؤ م حث؛دا ئبسا ،والق ران إمامن ا ،ؤم ن" كا ن معن ا كثا نكثا إث ،وم ن !شحو :؛ن
زي ال ،ثمول ون" : ج ال ” كا ن ت يدنا علته نكثا نكثا ،قات :ن جع د ي ممحس الكتا ب غليجإل ر
ال محو' إ؛غ ،قال 'وت " أقززث ظ ع الم ؟ " ق ك :ال ،ظ " :3 ر أتي ث ي هبة ؟ ' ٠خ
1FâtırSur. 29
2FâtırSur. 29
654 M utarrifb. Abdillah
" إ ة اللت قذ أ غذ غئ م د ا ي: ئ ك: ا غ الم ؟ " قا د: نا ق ول،ممجثوا غلى ائئ الم
بزيغ القزم جئت: ائت، غيÜ ^ أغذ؛ ا ه١فل ذ أخبث غهدا بزى التهد،كئ ابي
ث م كتث م ؟ قات؛ زق ا ؛ث ال ي ن زي ال: قادت ئ ك لنت إل ف، يلم نا أ م به أخت بنه م،ايي
ثن ا:3 ظ، ت حاي ى، ثن ا م ح م د بن إ:3 ظ، [ \ ا ! م \ ] حدثن ا أثو حام د بن جتل ه-) ٢١١٢(
" إن الفتنه ل مبث ثأ ي م هد ي: نق و ف3 ظ:3 ظ، ثغ ا ئمحا ن:3 ظ،م ح م د بن الصب ا ح
M utarrifb. Abdillah 655
( [ ") ٢١ ١٣؟ ] ٢ ٠٤/حدثن ا م ح م د بن أ خ ن ذ ،ه ا 3ت ثط تغشت بن ش هد ،ئ : 3ثت ا ح م ي د
ف ر بن ئلت م ا ن ،قات :ق ا ظبت ،ص ثطؤز ٠' :،إن ال ف ق ه ال
بن م نع دة ،قا د :ثن ا ج ع
ثئ ا هغ ا د بن ا لث ر ي ،ئا ل :ثعا وكنع ،عن أبي ا ل ع الء ا ل ص ح ا ك بن ثمن اي ،ص ثرين بن عبد
هاد ’٠ :إن ا لختد ائ) ٣١١ت رثر؛نثة وع التته ،قات الق ؛لثب ثر• الت حير ،ع• أخيي
ظ" ه :اتتا ءب ن
Mutarrif der ki: “Bir kulun içi ve dışı aynı olunca Allah «Bu, hakiki
”kulumdur» der.
( -) ٢١١٠ل ] ٢٠٥/٢قات :نقا ل ثع ونت " :ق حلص ن ا لجمان مح ن ا ل ح اليق يؤم القي ام ة،
ب ق ل هميه ا '٠
ح ز ثؤ ح ذ لل ج ماع م ن الق رن اء م
كا ذ مق و ف بن عتد ا لله يتذو ،ء إ دا " كا ن قل ه ا ل ج م ع ة ،أب ل ج غ ر محز م ه Cهزب م ا نؤز ثت
شؤ ط ه ،د ا : 3محأدن ج ئ ه ،خ ز |د ا ' bisص د ^ ^ ^ ١هؤم عأى قزم ه ،د ا : 3هزأيت أ غد
م ج 1ل س غش هب ره ،ثلث ا رأوني ،قالوا :غذا م ه و ف يا ي ا ل ج م ع ه، و م حوي ص ا ح ب
656 M utarrif b. Abdillah
'. ئ ك، ئعل م م ا ئقأو ل ال تئ ن فيه،' نح ز. أب علن ون عنذ"ة م يؤم ا ل ج م ع ة ؟ قا را٠٠ : ; ئ ك3 قا
" ثقولث س ال م ت ال م ش يؤم محت ا ؟ ح:زن ا ئ م ولط ال خ ز ؟ قالوا
ح دثن يc ثن ا ت خ ئ د بن إ ش حا ق: محا د، ] حدبن ا أبو حا م د بن جثثهy . o / y [ ") ٢١١٨(
عن عي ال ن بن، صر م ه د ي بن م ن و ن، ثن ا ح ج ا ج بن م ح م د: قا ت،ا ل ح س ن م ح وي
ثعا أب و بكر: 3 ظ، ثن ا ابن أبى شه ل: 3 ظ، ا حدثن ا عئد اللؤ ب ن م ح م د٢ • ه/ )“ ل آ٢ ١١٩(
أثة أ ي د م ن٠٠ ، عن م ط م ز،عن ظبت ه\دت ظ،،3Up ت ظ3 ما،بن أبى فتته
" ن جع د ثبي ن ألل ص ه ا صا ء ل ة س ن ؤ ط ة، م تداه
.Sâbit’in naklettiğine göre Mutarrif, çölde dolaşmış, dönüyordu
Geceleyin yol almaya başladı, kırbacı yolunu aydınlattı.
، ثن ا هم د الل ه بن أ ح م د بن حق ل: قاد، ] حدثن ا أبو بكر ى مال ك٢ ٠ ٦ ٨ [ ") ٢١٢٢(
، م ا ال ت د ي ئ بم م ئ: قا د، تما أبو ع ا م ا ش ئ:3 ظ، ثما أخنن تن إ را م ز:ه ا د
658 M utarrifb. Abdillah
، ٠' ت د ه ا لل رص
ئة " ا هأز أ:ض خ ت ثق ت مر ال
ف كا ج ج
و" ن *كن ب أ ب س ت ن ؤ ب ن ي دي ه ز ئ ؤ ب
ت محا ك ذللث3 قا، وبور م ن رجليه وقد مته، نزت م ن وتي ه،ثور م ن رأسه أدو'ر
قت زك ف و: فق ا ال،٠٠ ضز إل٠٠ :3 ؟ ق ا4 ي ن أئث ظ أي ي الث: لثVIİİ ، فأئ ي ى
: ١^ " ذبش؟
" زقت ز أ م م: ق ات، ص ث ق ^ ش٢ : " ؤظ غ ز ؟ " ق ث ا: ق ات، ء ك.
وو سط ه ا م ن، تقلع أول ه ا م ن رأب ي، وهي ق التون ابه، " ينلق ث ر يد الق ج ذة: قات، م
أخت م ن الغ ا س
Ğaylân b. Cerîr’in şöyle dediğini naklediyor: Haccâc, Muvarrik el-icli’yi
hapse attırmıştı. Mutarrif b. Abdillah bana “Gel, ben dua edeyim siz de
amin deyin” dedi. Mutarrif dua etti biz de duasına amin dedik. Yatsı
olduğunda Haccâc göründü, insanlar da huzuruna girdi, Muvarrik’in babası
da girenlerin içindeydi. Haccâc muhafızına “Zindana git ve bu yaşlı adamın
çocuğunu kendisine teslim et” dedi. Hâlid der ki; Haccâc bunu hiç kimseyle
konuşmadan önce söylemişti,
وأع وذ ؛لف،ب-ث جري به أش النهU وم ن ف ؤ، 0 " الل ه أ إ ي أع وذ ؛لف م ن ثث الثلعال:م ولت
، زأع وذ ؛لف أن أبزين يلق م بشيء يقس ني عنلث،به عين طاعتلف أطليه أن أق وت ب حئ
حدثن ا، عن م طر ف، عن ع م رو بن غا م، ؤززاة ابن م حنه، عن مقل رف ب ح رة،ا محزاي
، ثن ا ج د ي: قا د، قا دت ثن ا عثد ا ل ر ح م ن ن م ح م د ثن ع د الل ه ائنئ ر ئ، تغ ص ور بن أ خن ذ
ثابت " كان مهوفن بن، غذ غز و بن غ ا م، ق ا الت ثن ا سمحان بن عيثه، وي ش بن ال ي
ث ذ و متل ه،عيد الل ه ثدع و
yapmandan sana sığınırım. Yaptığım bir fiilden dolayı, birini benden daha
mesut kılmandan sana sığınırım. Allahım! Beni utandırma, sen beni
”.biliyorsun. Allahım! Beni cezalandırma, sen bana kadirsin
Ahmed b. Seleme, ibn Uyeyne ve Mansur b. Ahmed farklı senedlerle
Mutarrif ten aym hadisi, benzer ifadelerle nakletmişlerdir.
: محالأ، ثنا أنو بكر بن عتيد: محالأ، ] حدق ا أ خ ن د بن م ح م د بن أبا نy»v/y [ -) ٢١٢٦(
بن عئد،— م ول ط ; "ك ا ن ب غ اء مقلزن، قادت ش م ع ت ن م ا ن بن عيس ه،ثت ا م ح م د بن ئدا م ة
ظ ه هث ث ،نى أن ش ز ك ث مح ث [كث ينق ث أ غذ ث هؤ-ش " ا [ ي إ
ل ط قئبي هيه1ج ه الئ يىح- ن غ ن غ أئي أزد ت به ؤI وأنتغفزك مم،غش م س ي نم أ إل أ و ن به
"ن امق د غ ب ش
قادت ثن ا حيا ن بن، عن س ي خ م ن ب ي عق ل ح دبه م، ثنا عنز بن أبي الحا ر ث: قات،مح د
مر
الل ه م اومس٠٠ '• يق ولت، "ك ا ن م تإؤ ف بن ع د الل ه: محا د، ثما م خ ث د س واس ع: قا د، يئ
٠' ق ا ن ال ن ز ر هد بمو ص ■عئدو وئؤ عنة غئن ز ا م، مح س غثا محا عفئ غثا٢ إل ذ، غثا
: قات، ثن ا أ و عتد الل ه س ش رزاد: 3 محا، س ث ح ث د° ] حدبن ا عئد الل ه٢٠٧/٢ [ -) ٢١٢٨(
، عن ظب ت، خئ ائ بن سئ م ه١^ ^ ١ ، ٤٧^ ظ ثنين بن:،3 ه ا،ثط أبو ب ك ر بن أبي فتت ه
Mutarrif der ki: “Müminin ümit ile korkusu, karşılıJdı olarak tartılacak
olsa, birinin diğerinden رdaha ağır basmadığı ve ikisinin aym olduğu
görülecektir.”
1Mâide Sur. 27
662 M utarrifb. Abdillah
طف بن فبي ب ،أ ح رثا عبد الرواق ،محا 3ت ثن ا ت غ م ،ص قا ذة ،ئ ت :محا )3ئعثؤفث ٠٠ :
و ج دثا أنضخ عت ا د الثؤ لعثا د ال م ا ل م ال يكه ،زز جدثا أغ س ا ل عب ا د لعت اب الثي القيا ب ئ'٠
: “Allah’ın kulları içinde, Allah’ın kullarına en çok nasihatلكل Mutarrif der
edenlerin melekler olduğunu fark ettik. Kulların içinde, Allah’ın kullarını en
”çok kandıranların şeytanlar olduğunu fark ettik .
نا ح م د بن ال صث ا ح ،قاد :ثن ا ئ ئ؛ ا ن ،محاد :قا ت مئ ونت " :إن أئث خ م ثن ا ا لمم ف ي ،ق ا لأ:
Mutarrif der ki: “Dünyadan istenen en kötü şey, âhiret için amel
”etmektir.
( “) ٢١٣٤ل ] ٢ ٠٨/٢خ ا؛ثن ا ت خ ئ د بن إ ت خ ا ق ،محات :ثن ا ابزاهيأ بن ت غ ذا ن ،قا د :ثت ا بكن
بن بك ار ،محا :،3ثن ا قؤة بن حال د ،ثن ا تزيد بن مه د الل ه ،ما د :محا )3م طأ ئ :ئ ك ل ع م نان بن
ت م عي ث م م غ خ نا ئ، ٩ م ح ش " :أ-ا أ ق ن ؛ ز ا لخن 1عة م ذ غ ي وي أ ز م ،ال ه
صص ؤؤ ض ،نإذا 'ك ا ن ت اهعئ ا م ح س عإغ أ ري ' ، ٠قات ه :إة ه د م و ج د "
ذلل ق ن ا ت خ ا ذز "
Mutarrif der ki: imrân b. Husayn’a dedim ki; “Cemaate, yaşlı ve dul bir
kadından daha fazla muhtacım. Çünkü, cemaat olunca, kıblemi ve yönümü
,bilirim. Ayrı olduğum zaman işlerim karma karışık olur.” imrân “Allah
özendiğinden dolayı sana ecrini verecektir” dedi,
ال ق ” :كدا الئسه بتن ا لخت س ن ،وهد قيد :ا خل ط مح ن الثثمح تن مبي ب رك ائئل ؤ والتمص ير
Şeyh (Ebu Nuaym) der ki: Evet aynen öyledir; kötülük iki iyiliğin
arasın d ad ır.
ؤمحا " ،كا ن م ن ت ع يد ،ق ا د :ثن ا ابن علته ،صر أث و ب الق ح ساني ،قا د :نبئت أن ل إن ن ا ي
ت م ،د ا كن إقؤ ب معه ب اقة أت زجل أقوم إ ق ر ع اي خ نص ص يمول " :إدا كا ن ديني
ح دبن ي، ثت ا أ خ ئ د بن أيي ال ح واري: محات، ] حدثن ا إ ت خ ا ق ين خش ا نy * ؟/ y [ ") ٢١٤٠(
، نأ خ ذ ع صا أؤ ف من ه في يده، ءأب س جبه، ع ا ب ابن لن ع ر ف: 3 قا، أؤ همزة،عتد ا لعزيز
ثن ا: محا د،س م ح وي° ثن ا ا نم ن س: قات، ] حدقن ا أبو خ ا ب ز ن جثثه٢٠٩/^[ ") ٢١٤٢(
: ه ات، ثن ا أثو ال م ا س المم ف ي: ] خ ا؛ثن ا أ ح م د بن م ج م د بن ميت انء محا د٢١ */y [ ") ٢١٤٣(
عن، ص عي ال ن، ثن ا م هد ي: قات، ح دبت ي أيي: قات،ثن ا ع من بن م ح م د بن ا لخنن
١' حثرن وا م ن الثار*ي بن و ؤ ا ل ظ ن-' ا١ :بوت
أثث "ك ا ن م، متل ؤف
^ ^ ١؛ س تع ذان ،ئ : 3ثن ا بكن ثن ا ( “) ٢ ١٤٤ل أ /م ] ٢ ١حدثن ا م ح م د بن إ ت خ ا ق ،قات:
بن بك ار ،قا د :ثن ا قؤة ،عن حال د ،ه ا د :ثن ا يزيد بن هم د الل ه ،ئ 3ت قا د مق و ف ٠٠ :ان
ثص د س !كؤم ؛لي
ح مزه ،ق ا 3ث " لأ ط لير ح-م بز ح مته الئصئ وال " ،ثاد : ؛ه
ثن ا (٢ ١٠/ y [ -) ٢ ١٤٥ء حدثن ا م ح م د بن ^ ^ ١ا ل حنبلي ،ظ '.3ثن ا أب و بكر ا لأزرق ،ما 3ت
بن عزم ه ،ئ 3ت ثن ا أب و بكر ال ث ه مجح ،ح دب ي قئ خ قا ثكنى أثا بكر ،أن ئت و ف ال ح س
إل خاخهث ال تذ عم الثؤ ئن ال م ،قات مبي إ حزانه" :يا أثا محالن ،إذا كا ث ئ للف إ
جها ،ول كن اكمحه ا 'ئ في رنةثم ^ ١؛أي ،ؤ ر أكره أن أ ه قي وجه ك دة
ئكك ي ن
مث: ا ا ل ق ؤا ل ،وئد
ثن ا: قات، ثن ا أب و بكر بن م كرم: قا د، ] ح دق ا أبو م ح م د بن حيا ن٢١ م/ )“ لإل٢١٤٦(
A’meş der ki: Mutarrif b. Abdillah bana dedi ki; “Allahın, sadık kulların
kalbine yerleştirdiği gafletij onlara acıdığı için bir merhamet olarak verdiğini
fark ettim. Eğer anlayışları nispetinde kalplerine korkuyu yerleştirseydi,
onlara hayatta huzur vermezdi.”
Şeyh (Ebû Nuaym) diyor لكل: Mutarrifbirden çok sahabeden hadis
nakletmiştir. Babası Abdullah b. eş-Şıhhfr’den naklettiği
hadislerden bazıları:
Takrîb762, Takrîb3832, Takrîb 1539, Takrîb3840, Takrîb215
Yezîd b. Abdillah
Onlardan birisi de; Ebul-Alâ Yezîd b. Abdillah b. eş-Şıhhîr,
Mutarrif in kardeşi, ibadetle çok meşgul olduğu meşhurdur. Az
konuşmuş olsa da sözleri bilinir. Ondan nakledilenlerden bazı
örnekler:
Yezîdb. Abdillah 667
^ "ك ا ن ~صا س ح ل أي الل ه م " : تق وت، ] وكا ن أغ وة أبو اخل الؤ٢١٧٢ [ -) ٢١٠٣(
V
Kardeşi Ebu’l'Alâ şöyle derdi: “Allahım*. Bunlardan hangisi benim için
hayırlıysa onu takdir et .”
محا مشرفت: مح اد،مكزم بن ثتا أبوبكر: قا د، ] حدثت ا م حم د بن حقانy ^ / y [ -)٢١٥٤(
ئ عئد ئ قان تن محثه ق ام [ي زيو م ذ : قات، ئ غنثو ئ ا ل ث م: قاد، ال م ب ي إ
|لي، لأن أ ء ز ذأئ خ ز أخي: أ حب ئي عن هؤد مت و ف، ت ظ أي م ح م د3 هق ا، ؛١^ أ هد ؛
بج ث ب غ ي ي ظ ^ ١ " : ^ ١ أئ ؤ أ خ ي ؛محف أم ؤ د أ ج ه أيي، آ م يJ z \ ئ أن
razıyım» sözü mü?” diye sordu. Süfyân az bir sustuktan sonra: “Benim için
Mutarrif in sözü daha iyidir” dedi. Adam: “Bu adam Allah’ın kendisi için
razı olduğuna razı olu;،ken sen diğerini nasıl iyi görebilirsin?” diye sorunca,
Süfyân şöyle dedi: “Kur’ân’ı okuduğumda afiyet anında Hz. Süleymân’ın
sıfatının: «Süleymân ne güzel bir kuldu! Doğrusu ٠ , daima Allah’a
yönelirdi»1 olduğunu gördüm. Belalar karşısında da Hz. Eyyub’un sıfatının:
«٠ , ne güzel bir kuldu! Doğrusu o, daima Allah’a yönelirdi»*
olduğunu gördüm. Biri afiyette, biri de belada olmasına rağmen her ikisi de
aynı sıfatta birleşmişlerdir. Burada ise şükrün, sabrın yerini tuttuğunu
gördüm. İkisi aym değerde ise benim için şükür içinde afiyet, sabır içinde
beladan daha iyidir.”
، ثن ا عتد الل ه بن أخن ت بن خ م: تمالأ، ] حدثن ا أبو بكر بن م ا ل ك٢١٣/ [ ؟-) ٢١٥٥(
ثن ا : 3 ه ا،بي اس ا ل مث ا ر ك
م أخبزتا غثد الل ه، ح د ب ي غل ي يغني ابن إ ئ خ ا ق،ح دبي ي أيي
مح د لأيي اخل الء ثريد بن، قادت كا ذ ا ل ح س في مجل س، عن ثابت، سالم بن أيي م ي ع
ا ت3 ، و ب ن ت ه زت ؤنت ه م ال ال ؛ ك و د م ب،" د ا ؟1 أ ؤ٠٠ : ت1 مم، إل ئ ك : ^ ^ ١ بن 4 ع ئ د الل
مح أ عجتني:م ق
Sâbit’in naklettiğine göre: Hasan (-1 Basrî) mecliste iken, Ebu’l-Alâ Yezîd
b. Abdillah b. eş-Şıhhir’e “Konuş” dediler. “Ben o mertebede miyim?” dedi.
Sâbit diyor ki: Ondan sonraki konuşması, vaziyeti ve tarzı hoşuma gitti.
Rivayet ettiği hadislerden birkaçı:
1203 س ا , Takrîb 3810,
$afvân b. Muhriz
Onlardan birisi de; çok ibadet eden ve gözyaşı döken, yalnızlığı ve duayı
seven Safvân b. Muhriz el-Mâzinî.
1SâdSur. 30
2SâdSur. 44
Safvân b. Muhriz 669
: “Ailemin yanma dönünce ve bana bir ekmekنظ Safvân b. Muhriz der
verip açlığımı giderdiklerinde, Allah dünyadan ve ahalisinden bir kötülüğü
”def eder.
( ] ٢١٧٢ [ -) ٢١٥٩ثن ا عثد الل ه بن ج عف ر ،قات :ثن ا أثو بم ن ا لخؤصل ي ،قات :ثن ا ال خ ش ن
ئ أيي ح م ،ق ا : 3ظ أبو نث اويه ،ص غ ا م م ا لأخزو ،غذ ي الي :ي نب ا ح ،قات :ء ن
ت م حثوآ أي
ئ ز ا 0ئ ثمرن yUJl؛،؛ " ؛ ١٤قزأ فذم آالم :ؤزتث م مح؛ئ ن
يممإثون^> ،بكى حقى أقوت :؛ئدىثمصيعس زوره "
Abdullah b. Rebâh der ki: Safvân b. M uhriz el-Mâzinî: “Haksızlık eden
kimseler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını anlayacaklardır”! âyetini
okuduğu zaman öyle bir ağlardı ki artık: “Göğüs kafesi çatlayacak!” demeye
başlardım.
( / \[ ")٢١٦٠غا\ ] حدثن ا معب ،الله بن م ح م د ،محا د :ثن ا أب و عئد الل ه س شيززاد ،محا د :
ت شمع بن ن فيا ، 0محات: جعمر ثن ا ثن ا أبو بك ر بن أيي فتته ،د ا :3ثن ا غئ ا ن ،ق ا ن:
ش بن ري ا د Cثق ون " :كا ن لصلمؤان بن م حرر شزب يبكي فيه ،و ك ا ن ثق وب " :ئد أزى ال م
نززاذ ،قات:
مه د ال م ئ ن خ م ،ق ات :ظ أثو مه د ال م تق ج خدتث ا [ -) ٢١٦١؟] ٢١٤/
ثغ ا أبو بكر ين أبي في ق ،قاد :ثن ا ع م ا ن ،محا د :ثن ا م هد ي بن من م ود> ،محا د :ثن ا عي الن بن
ال ؤمح ه، يل ك ينؤن ئ ال جرش ،غن ص فوان ،د ا :3كان وا ي جت م ع ون ئ ؤ وإ-حزال ة يث حدئ ون ،
ففت ح ت أبواب ال ش ص حءى ا >تقمغ ابن أخي، ن جاء ان حزمس والشرط زا لأيزان:ف ا لأ
ه ما ، ئأزتلة: قا د : أ ث اثن أخي صف وان؟ قا د: ق ات ثن،صف وان نح يء به إ ز زياد
ت أنا ئ الن ئثة ا ألمين فى بغض، م ن فذا؟ مال: مما ل،ت ا ب
فغن صموان حش متمت عليه ال
عنى ب م ن حال ، وفت ح ت أبواث ال ق ش، و جىء بامحزان، نجاء ا ل ح رس زال ئ ز ل،المحل
" 'كفال ة
,şöyle devam etti: “Vali gece yarısında uyandı, muhafızlar ve bekçiler geldiler
ışıklar yakıldı, zindanların kapıları açıldı ve beni kefaletsiz salıverdiler.”
ثن ا: قا ن، ت ا ل م
ثن ا عند ال ؤ ح ن ن بن م: قات، ] ثن ا أثو م ح ث د بن حق ا نy W y [ -) ٢١٦٣(
تن0 عن ص مؤا، ح د ب ي ق ب ق،< عن أبي ه الل، م ه1 ه ا لأل ظ !ن أبي أت٤^ ^ ١ ^ ن
،ئ غدا ب الثؤ أؤة: ف وت، " كا ن لذاوئ ئ خ الثؤ غ ي ا ل مث ال م يؤم قأؤة ف ه: ما د،ت خ رن
م فد ك بما ص ئ زا ن ذا ث: قات،" ق د ال أؤة،ئ غدا ب الثؤ أؤة، الثؤ-أؤة ص عباب
ن ك ى حتى ع لثة البك اء مما م، زئؤ في م جل س ه
Safvân b. Muhriz der ki: “Dâvud Peygamberin, ah çekmek için özel bir
günü vardı. هgün “Ah Allah’ın azabından! Ah Allah’ın azabından! Ah
Allah’ın agahından! Ah demeden önce...” derdi-
Safrân bir gün meclisinde bunu anlattı ve ağlamaya başladı, o kadar
ağladı ki kendine gelemedi, kalkıp (gitti).
1MâideSur. 105
Safvân b. Muhriz 672