Kanun-İ Esasi̇'Ni̇n Yazim Süreci̇ - 3

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 5

ABDULKADİR ÖZDUMAN (230501045 [HUKUK 1])

KANUN-İ ESASİ’NİN YAZIM SÜRECİ VE 1908 DE YAPILAN DEĞİŞİKLİKLERİN SÜRECİ

ÖZET

1876 Kanuni Esasi’si hukuk tarihimizde çok önemli bir yere sahiptir. 23 Aralık 1876’da padişah 2. Abdülhamit’in,
Jön Türkler’ in tahta geçiş şartı olarak Kanuni Esasi’yi, yani anayasayı ilanıyla beraber Türkiye tarihinde ilk kez
anayasa ile tanışmış ve yeni bir hükümet sistemine, meşruti monarşiye geçmiştir. Yazımda, yazım sürecinde
hangi koşullarda yazıldığı ve Osmanlı’nın toplum yapısına göre nasıl yayınlandığıyla ilgilidir.

GİRİŞ

Osmanlı Devleti’nde de 19. yy. da anayasa isteyen bir grup ortaya çıkmıştır. Başlangıçta Genç Osmanlılar, daha
sonra da Jön Türkler adı verilen bu aydınlar grubu 1859 yılında kurulmuş ve kısa zaman içerisinde kendisine
taraftar kitlesi toplayan içerisinde yazar, politikacı, ulema sınıfı mensuplarının olduğu bir topluluktur. Jön Türk
Hareketi esasen ikiye ayrılır. İlk hareket 1865-1872 yılları arasındadır ve ilk hareketin mensuplarına Genç ya da
Yeni Osmanlılar adı verilmektedir. İkinci hareket ise 1878-1908 yani İstibdat Devri adı verilen döneme denk
gelmektedir. Özellikle demokrasi hareketleriyle değerli olan Fransa’dan oldukça etkilenmiş, haklarının bir
anayasa ile teminat altına alındığı, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan ve yasama gücünün halkta olduğu bir
hükümet sistemi istemeye başlamışlardır. Fransa’dan etkilenmelerinin en önemli sebeplerinden bir tanesi de
baskılar sonucunda ülkeyi terk ettiklerinde Fransa’da bulunmuşlar, gazete ve dergiler çıkartmışlardır. Bu
hareketleri, toplumu ilgilendiren kesimde etki uyandırmıştır. Halkın bir kesimi padişahın yetkilerini sınırlandırıp
Müslümanlar ve gayrimüslim toplumu eşit seviyeye getirmenin İslam dinine aykırı olduğuna dair fikir ayrılığına
düşmüşlerdir. Bundan kaynaklı olarak Namık Kemal ve arkadaşları, anayasa ve parlamentonun şerri hükümler ile
bağdaştığı fikrini yaymaya çalışmıştır. Dayanak noktaları ise Ali İmran Suresi’nin peygambere ümmetinin fikirlerini
almayı emreden yüz elli dokuzuncu ayeti olmuştur. Devletin ileri gelenlerinin içerisinde de Genç Osmanlılarla aynı
görüşlere sahip kişiler bulunmaktaydı. Bunlardan en başta gelen isim ve Genç Osmanlıların koruyucusu Mithat
Paşa(*mithatpaşa) idi. Mithat Paşa, önce gayrimüslimler için cemaat meclisleri kurdurmuş, daha sonra bu fikirleri
Kanuni Esasi ve meclisin ilanına evirilmiştir.

Bu ilan sürecinde istekli bir padişah olmayan Sultan Abdülaziz 29 Mayıs 1876 tarihinde Genç Osmanlıların başı
Mithat Paşa ve yanındakiler Şeyhülislamdan fetva alarak ertesi gün bir darbe ile tahttan indirilmiş ve yerine
Sultan 5.Murat tahta getirilmiştir. Ancak ilerleyen süreçte padişahın akıl sağlığının bozulmasıyla yerine gayri
resmî olarak Kanun-i Esasi’yi ilân edeceğine söz veren veliaht Abdülhamid 31 Ağustos 1876’da tahta çıkarıldı.

Sultan Abdülhamit tahta çıktıktan sonra sözünü tutmuş ve bir anayasa taslağı hazırlanması için Meclisi Mahsus
adlı bir komisyon kurup başına da Mithat Paşa’yı geçirmiştir. Komisyon askeri kesimden iki, sivil kesimden on altı
ve ulemadan on kişi olmak üzere toplam yirmi sekiz kişiden oluşuyordu. Meclisi Mahsus, Kanuni Esasi’yi
hazırlarken çeşitli ülke anayasalarından çokça istifade etmiştir. Komisyon ilk toplantısını 24 Eylül 1876’da
yapmıştır. Toplantıda Mithat Paşa, Ziya Paşa ve Namık Kemal’in yardımıyla önceden hazırladığı taslağını
sunmuş ve taslak üzerine tartışılmıştır.

1876 yılının sonuna doğru balkanlarda isyanlar başlamış, Sırbistan ve Karadağ Osmanlı’ya karşı savaş ilan
etmiştir. Bunun üzerine Rusya araya girerek arabulucu olmaya gönüllü olmuştur. Bu teklif Batılı devletlerce hoş
karşılanmamış ve Balkanlardaki durumun görüşülmesi için bir konferans tertip edilmesini istemişlerdir. Bundan
dolayı İstanbul’da bir konferans yapılmasına (Tersane Konferansı) karar verilmiştir. Bu noktada Mithat Paşa’nın
aklına konferansın toplanacağı gün Kanuni Esasi’yi ilan ederek Batılıların projelerini saf dışı bırakma fikri
gelmiştir.

23 Aralık 1876 günü bir de Kanuni Esasi’nin yürürlüğüne dair irade açıklaması yayınlanmıştır. 1.Meşrutiyet denen
dönem başlamıştır. Bu esnada ise Haliç’te İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya ve Rusya
delegelerinin katılımıyla Tersane Konferansı başlamıştır. Görüşmeler devam ederken birden top sesleri
duyulmaya başlamış ve delegeler büyük bir paniğe kapılmışlardır. Bunun üzerine Harbiye Nazırı Saffet Paşa söz
alarak padişahın anayasayı kabul ederek yeni bir idari sisteme geçtiklerini, azınlıkların haklarının anayasal
güvence altına alındığını söyleyip artık konferansın bir amacının kalmadığını bildirerek salonu Türk heyeti ile
birlikte terk eder. Netice olarak Mithat Paşa’nın planı beklenen sonucu 1878 Berlin Antlaşmasında vermediği
açıkça görülebiliyor.

Kanuni Esasi’nin ilanından sonra derhal Heyeti Mebusan seçimlerine başlanılmış ve ilk Osmanlı Meclisi 19 Mart
1877’de padişahın nutku(*padişahnutuk) ile açılmıştır. İlk dönem Meclisi Umumi’si çok fazla faaliyet
gösterememiştir. Ayrıca meclisin faaliyetlerine başlamasından bir ay sonra Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan
etmiştir (24 Nisan 1877). Böylece ilk meclis savaşın gölgesinde çalışmaya başlamıştır. Az bir zaman sonra ortada
tekrar seçimi gerektirecek bir hal olmamasına ve Kanuni Esasi’de meclisin çalışma döneminin dört yıl olarak
belirlenmesine rağmen 28 Haziran 1877’de meclis tatil edilerek yeniden genel seçim yapılması kararı alınmıştır.
Yapılan yeni seçimler neticesinde 13 Aralık 1877’de Meclisi Umumi’nin ikinci dönemi başlamıştır. Meclisin tatilde
olduğu haziran ve aralık ayları arasında Rus-Osmanlı savaşı şiddetlenmiş, hatta Plevne düşmüş (10 Aralık
1877), Rus orduları ise İstanbul’a hayli yaklaşmıştır. İşte ikinci dönem meclisi bu siyasi gerginlik ortamında
açılmıştır. Padişah 2. Abdülhamit ile meclis arasındaki gerginlik daha meclisin açıldığı ilk gün kendini
gösterecektir. 2. Abdülhamit açılış nutkunda meclise karşı ılımlı sözler sarf ederek Kanuni Esasi’nin devletin
selameti için gerekli olduğunu vurgulamasına rağmen meclis vermiş olduğu cevabında padişahı, siyaseti ve
orduyu yönetememekle itham etmiştir. Meclisteki bu sertlik gün geçtikçe daha da artıyor, hatta hükümet üyeleri
yolsuzlukla dahi itham ediliyordu. Kısacası mebuslar hükümeti bir hayli zorlamaktaydı. En son olarak İstanbul
Mebusu Ahmet Efendi’nin 2. Abdülhamit’in 13 Şubat 1877 günü Yıldız Sarayı’nda toplamış olduğu eski usul
meşveret meclisinde sarf ettiği sözler padişah açısından bardağı taşırmıştır. Ahmet Efendi padişaha savaşın
sorumlusu olduğunu söyleyerek artık yapılacak bir şeyin kalmadığını söylemiştir. Ertesi gün Sultan Abdülhamit,
Kanuni Esasi’nin kendisine tanımış olduğu meclisi çalışma süresi bitmeden önce kapatma yetkisine dayanarak
14 Şubat 1878’de meclise gönderdiği iradei seniyye ile meclisin tatiline karar vermiştir. Ve otuz sene boyunca da
bir daha meclisi toplantıya çağırmamıştır. Böylece 1.Meşrutiyet dediğimiz dönem sona ermiştir ve istibdat dönemi
başlamıştır.

9 Haziran 1908 Reval görüşmelerinde Rusya ve İngiltere’nin gelecekte Almanya karşısında alacağı ortak tavırlar
tartışıldığı gibi başta Makedonya olmak üzere Osmanlı Devleti’nin diğer meseleleri de gündeme alınmıştı.
Bundan hareketle iki devletin Osmanlı Devleti’nin paylaşımını görüştüklerini ileri süren 21 Mayıs 1889 tarihinde
Selanik’te, gizli bir dernek olarak kurulan ve genç subaylar oluşan İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri, harekete
geçtiler. Onlara göre, devletin karşı karşıya olduğu bu tehlikenin esas sebebi meşrutiyetin olmayışı idi. Bu yüzden
hem konsolosluklara verdikleri hem de halka dağıttıkları bildirilerde, meşrutiyet ilân edildiği takdirde, her şeyin
yoluna gireceğinden bahsediyorlardı. Padişah 2. Abdülhamit bölgedeki bu hareketlilikten büyük kuşku duyuyordu.
Durumu yerinde inceletmek üzere, Rumeli’ye yüksek rütbeli subaylar göndermesine rağmen sonuç alamadı.
Diğer taraftan Cemiyet meşrutiyeti ilân ettirmek için her türlü çareye başvurmaya karar verdi. Bu amaçla, Selanik
Merkez kumandanı aynı zamanda Padişah’ın yaverlerinde Yarbay Nâzım Bey’e bir suikast düzenlendi. Cemiyet
meşrutiyeti en azından Makedonya’da ilan etme kararlılığındaydı. Burada bunu başarırlarsa bütün imparatorluğa
yaymanın yolu açılacaktı. Cemiyet, Abdülhamid’e gönderdiği telgraflarda Kanun-i Esasi 26 Temmuz’a kadar ilân
edilmediği takdirde, bölge halkının ve askerin 5. Mehmed Reşad'a biat edeceği tehdidinde bulundu ve kararlılığını
göstermek için 23 Temmuz 1908’de Manastır’da meşrutiyeti ilan etti. Ardından civar kasabalarda da meşrutiyet
ilan edilerek, Selanik’te meşrutiyetin ilanı için de 25 Temmuz tarihi belirlenerek İstanbul’un tepkisi beklenmeye
başlandı. Padişah’ın adamlarından Rıza Bey ve Ahmed İzzet Paşa gelerek, Padişah “ahalinin Kanun-i Esasi’yi
istediklerini anladı, mamafih kendisi de bunun aleyhinde değildir” demeleri herkesi rahatlattı. Zira artık
meşrutiyetin ilanı önünde bir engel kalmadı. Aslında Padişah İttihatçıların beklentilerinden de önce harekete geçti
ve 24 Temmuz’da İstanbul gazetelerinde yayımlanan küçük ilanlarla, meşrutiyetin iade edildiği bildirildi. Türkiye
Cumhuriyeti'nin 1924 Anayasasını yürürlüğe koymasına kadar Kanun-i Esasi yürürlükte kaldı.

1. MİTHAT PAŞA’NIN ROLÜ

Ermeni cemaati tarafından Sultan Abdulaziz 1860’ta hazırlanan ve 1863’te Osmanlı yetkilileri tarafından tanınan
Ermeni Nizamnamesi (Nizâmnâme-i Millet-i Ermeni- yân). Osmanlı Arnavut siyasetçi ve diplomat İsmail Kemal
Bey, anılarında Osmanlı ıslahatçılarının Kırım Savaşı sonrasında imparatorluk için bir anayasa hazırlamayı
amaçladığını belirtiyor ve şöyle diyor: “Türkiye medeniyet ve ilerleme yoluna girdiğinde yeni eşitlik rejiminden
yararlanan ilk Hıristiyanlar Ermeniler oldu. Babıali'nin ilk Hıristiyan nazırları ve ileri gelenleri Ermenilerdi. Reşit,
Fuat ve Ali Paşalar zamanında Hariciye Nezarethanesi neredeyse sürekli olarak Ermenilere emanet edilmişti;
neredeyse tüm diplomatik yazışmalar da öyleydi. Kırım Savaşı'ndan sonra Türk devlet adamları bir Anayasal
sistem için çalışmaya başladıklarında (yaklaşık 1860), Ermeni Kilisesi ve cemaatine, anayasalarda deneme
amaçlı ve model oluşturacak temel kanuna dayalı bir rejim bağışladılar daha sonra kullanmak üzere. Daha
sonraki yıllarda Mithat Paşa'nın yanında Osmanlı Anayasası'nın kuruluş ve işleyişinde çalışanların büyük bir
kısmı Ermeni ileri gelenlerinden oluşuyordu. Bunlar arasında Krikor Odyan Efendi özellikle öne çıkıyordu.
Abdülhamid bile özellikle Sivil Liste dairesinde Ermenileri bakan olarak görevlendirmeye devam etti.”
(*ismailbeyinanıları) Mithat Paşa’nın eski dostu ve çalışma arkadaşı Ermeni Avukat Krikor Odyan, Ermeni
Nizamnamesi ve Kanuni-esasiyi yazan kilit isimlerden bir tanesiydi. Üstelik ilk Osmanlı Anayasasının Avrupa’ya
tanıtılması misyonunu üstlendi.

Selanik Valiliği sırasında (1873) Mithat Paşa, devletin geçirmekte olduğu buhrandan kurtulması için devlet
idaresinin değiştirilmesini gerekli görüyordu. Ona göre, yeni idarenin ağırlık noktasını bir Millet Meclisi teşkil
edecekti. Bu meclis, ırk ve mezhep farkı gözetilmeksizin, Osmanlı tebaasının mebusları tarafından kurulacaktı.
Meclis, idare üzerinde denetim yetkisine sahip olacak, nazırlar ve valiler meclise karşı sorumlu bulunacaktı.
Mithat Paşa bu düşüncelerini İngiltere elçisine açmış, ondan tebrik ve teşvik görmüştü. Fakat Sultan Abdülaziz,
bu konuda kendisine yapılan telkinleri kabul etmemiştir. Bu Sultan Abdulaziz’in hâline giden süreçtir.

5. Murat'ta tahta çıktığında babasının Islahat düşüncelerini daha köklü ve daha geniş bir plan dahilinde tatbik
etmek fikrindeydi64 • Ancak, bu hususta kendisini tahta çıkaran Vükelanın yardımına ihtiyacı vardı. Vükela ise,
henüz tutulacak yol hakkında anlaşabilmiş değildi. Abdülaziz'i tahttan indirirken, istibdadı yıkmak hususunda
mutabık kalmışlardı. Murat'ı tahta çıkarınca, meşrutiyeti ilan etmek noktasında ayrıldılar.

Halk Sultan Murat'ı idaresi hakkındaki niyet ve düşüncelerini Hatt-ı Hümayundan anlayacaktı bu aşamada Mithat
Paşa, bu cülusun üçüncü günü ilan edilen hatt-ı Hümayun'da meşrutiyet vaadinin yer alması için büyük çaba
gösterdi ancak başaramadı.

Padişah 5.Murat'ın akli dengesinin bozulması padişahın tahta çıkışından beri tekrardan anayasayla ilgili ikna
çabası içinde olan Mithat Paşa’nın planlarını tekrardan bozdu. Bu dönemde Mithat Paşa, ileride Anayasanın
hazırlanmasında önemli rol oynayacak olan dava arkadaşları şair Ziya Paşa'yı Maarif Müsteşarlığına, Kıbrıs'ta
sürgünde olan Namık Kemal'i ise İstanbul'a getirterek, Anayasa hazırlık çalışmalarını başlatmıştı.

Padişah 5.Murat’ın bu vaziyette makamında bir süre daha bulunması Anayasa çalışmalarına engel olduğundan.
Vükela Meclisi’nden aldığı görevle Ziya Paşa, Şehzade Abdülhamit Efendi ile hangi koşullarda tahta çıkmaya razı
olacağına dair gizli görüşmeler gerçekleştirdi. Ardından Sadrazam Rüştü Paşayla beraber Şehzade Abdülhamit’le
görüştüler. Şehzade Abdülhamit tahta geçmesi için ağabeyi 5.Murat’ın cinnet halinde tahttan inmesinin şer’an
sabit olmasıyla makama geçeceğini ve meşrutiyet yanlısı olduğunu belirtti. Padişahın cinnet halinin doktorlarca
kesinleşmesi ve meşrutiyet şartını kabul etmesi sonucunda Abdülhamit saltanat makamına kabul edildi.

İleride değinilecek olan 2.Abdülhamit’in kurdurduğu ve başkanı Mithat Paşa olan Meclisi Mahsus aya Mthat
Paşanın Kanun-u Cedid isminde teklif ettiği ancak reddedilen bir anayasa tasarı olmuştur.

MİTHAT PAŞA’NIN SÜRGÜNÜ- Kanuni Esasi’nin hazırlanış sürecinde bir takım anayasa karşıtları eylemlere
başlamışlardır. Bunun üzerine Mithat Paşa, 2. Abdülhamit’ten bu kişilerin yargılama yapılmaksızın derhal sürgüne
gönderilmesini talep etmiştir. Ancak 2. Abdülhamit göstericilerin öncelikle yargılanması gerektiğini söyleyerek bu
isteği geri çevirmiştir. Bunun üzerine Mithat Paşa istifasını ileri sürerek bu kişilerin derhal sürgün edilmeleri
konusunda diretmiştir. Hal böyle olunca Sultan Abdülhamit söz konusu kişilerin sürgün edilmesini kabul etmiş
ancak karşılığında sürgüne gönderme yetkisinin anayasaya koyulmasını talep etmiştir. Padişahın bu yetkiyi
kullandığı ilk kişi Mithat Paşa olacaktır. (*ısdardansonrailksürgün).

2. II. ABDULHAMİT’İN MECLİSİ MAHSUS KOMİSYONU

Ziya Paşa'dan yeni padişah 2.Abdülhamit’in cülus hattı hümayununda yardım alan Mithat Paşa, Padişaha sundu.
Yeni rejim hakkında bazı cümleleri içeren bu hattı Hümayun'un ilk örneği, Mithat Paşa'nın, kaleme aldığı ilk şekliyle
2.Abdülhamit'in hoşuna gitmedi. Padişah, ("idare-i cedide", "meşrutiyet", "Islahat" gibi kelimeleri yersiz ve fazla
sayarak ve sadrazam yerine kullanan "Başvekil" tabirini gibi) pek çok düzeltmelerde bulunmuştur. Dolayısıyla da
Mithat Paşa'nın ısrar ve tekliflerine rağmen Kanun-ı Esasi ilan edileceğini belirtmekten kaçınmıştır. Devam eden
süreçte, kanunların harfi harfine yürütülmesini gerçekleştirmeye yetkili ve devletin bütçesini hazırlayıp, harcamaları
denetlemek üzere, bütün halkın güvenine kavuşmuş bir Meclisi Umuminin kurulacağını vaat etmiştir.

Meclis-i Mahsusa'nın toplanması konusunda irade çıkmadan önce 2.Abdülhamit, vezirlerinden Sait Paşaya rica
edip 1876 tarihli Fransız Anayasasını tercüme ettirmiş ve bu çeviriyi çoğaltıp Meclis-i Vükela’ya dağıtarak, her
üyeden ayrı ayrı görüşlerini yazılı olarak istemişti. 2. Abdülhamit, Anayasa gibi büyük önem taşıyan bir tasarının
ne tercüme bir metinle ne de Mithat Paşa ve arkadaşlarının teklifleriyle oluşup, tamamlanmasını istemiyordu. Bir
yandan iç sıkıntılar, öte yandan dış güçlükler her ne pahasına olursa olsun memlekette bir Anayasa ilanını zorunlu
kıldığından 2. Abdülhamit Mithat Paşa'nın bu konudaki yoğun baskılarına daha fazla direnmeyerek, Anayasa
çalışmaları ile görevlendirilmek üzere 30 Eylül 1876 tarihli iradesi ile 28 kişilik bir özel komisyon kurulmasını kabul
etti. Komisyonun 16 üyesi mülkiye memurlarından, 10 üyesi ulemadan, 2 üyeside ferik rütbesinde iki askerden
oluşuyordu. Başkanlığı ise Mithat Paşa yapmaktaydı. İlk toplantısını 24 Eylül 1876 tarihinde yapılan bu komisyon,
Anayasa taslağının hazırlanması işini kendi içinden teşkil ettirdiği bir alt komisyona havale etmiş, alt komisyon
yaptığı çalışmaları günü gününe ve Mithat Paşa aracılığı ile büyük kurula iletmiştir. Bu Anayasa çalışmaları
sırasında, başını Mithat Paşa'nın çektiği Genç Osmanlıların yer aldığı liberal-reformist kanat ile, Padişah haklarını
sonuna kadar savunan tutucu grup sürekli çatışmıştır. Namık Kemal'in tabiriyle "Tasarı tamamlanıncaya kadar en
az bin kitap karıştıran" Meclis-i Mahsusa, 20 Kasım 1876'da Osmanlı tarihinin çok bunalımlı bir döneminde, iki aylık
yoğun bir çalışmadan sonra görevini tamamlayarak, tasarıyı padişaha sundular.

3.KANUN-İ ESASİ’NİN YAYIMLANMASI

Anayasa Müslümanlar ve Gayrimüslimler olmak üzere çeşitli özel matbaalar ve Osmanlı matbaaları tarafından
basıldı.

Müslüman olanlar için Osmanlı Türkçesi, Farsça ve Arapça olmak üzere 3 farklı versiyonu vardı.

Gayrimüslimlere yönelik versiyonlar arasında Ermenice, Bulgarca, Yunanca ve Ladino (Yahudi İspanyolcası)
dilleri de vardı. Strauss, gayrimüslimlerin kullandığı dillerin versiyonlarının Fransızca versiyona dayandığını
belirtmektedir.

Fransızca ve İngilizce olarak yapılmış versiyonları vardı. İlki diplomatlara yönelikti ve Tercüme Bürosu tarafından
oluşturuldu.

SONUÇ

Kanuni Esasinin bu coğrafya için ne kadar önem taşıdığı tartışılmaz bir gerçektir. Gerek ülkemizin ilk gerçek
anlamda ilk anayasası oluşu gerek temel hak ve hürriyetlerin kesin bir şekilde belirlenmesi gerekse milletin
yönetimde tam anlamıyla olmasa da bir söz olması kanıtı niteliğindedir. Uzun süredir devam eden padişahın
monarşiden meşrutiye geçişi tarihimiz için çok önemlidir. 1.Meşrutiyet ve 2.Meşrutiyet arasındaki 30 yıl süren
boşluk ne kadar kesintiye uğratmış olursa olsun, Genç Türkçelerin çabasının -her ne kadar katılmasam da- boşa
gitmediği aşikardır.
(*padişahnutuk): https://cdn.tbmm.gov.tr/TbmmWeb/Yayinlar/Dosya/f0178725-5113-43b1-bfea-
29773b72d909.pdf

(*ısdardansonrailksürgün): https://www.anayasa.gen.tr/konstitusyon-bitti.html

(*ismailbeyinanıları): https://archive.org/details/memoirskemal/page/254/mode/2up

(*mithatpaşa):

https://islamansiklopedisi.org.tr/midhat-pasa

https://www.bing.com/ck/a?!&&p=647c0925802aa7c4JmltdHM9MTcxNjU5NTIwMCZpZ3VpZD0wYjNkNzA1NS03
ZDE4LTZkYjktMDdiMi02NDE5N2M4MTZjZTcmaW5zaWQ9NTMxNg&ptn=3&ver=2&hsh=3&fclid=0b3d7055-
7d18-6db9-07b2-
64197c816ce7&psq=mithat+pa%c5%9fa+ve+ermeni&u=a1aHR0cHM6Ly9kZXJnaXBhcmsub3JnLnRyL2VuL2Rv
d25sb2FkL2FydGljbGUtZmlsZS8xMTQzNTM&ntb=1

(*yararlanılankaynaklar):

https://adaletdergisi.adalet.gov.tr/arsiv/adaletdergisi/2020/64.sayi/makaleler/AD-2020-64-s671-690-yasar-fatih-
menguc.pdf

https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=qVqOZFj2DwNmvdf1oGFYiCb3LgVJYwGfDwJCS-
eESKeIIucHPDN4TdM-PcObuPRF

https://dergipark.org.tr/tr/pub/kefad/issue/59538/856370

https://anabilgi.anadolu.edu.tr/?contentId=106361

https://islamansiklopedisi.org.tr/kanun-i-esasi

https://www.historystudies.net/dergi/tar20151223a3b.pdf

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/114353

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2748324

https://www.academia.edu/25530396/N%C4%B0Z%C3%82MN%C3%82ME_%C4%B0_M%C4%B0LLET_%C4
%B0_ERMEN%C4%B0Y%C3%82N_B%C4%B0R_RAPOR_VE_OSMANLIDAN_CUMHUR%C4%B0YETE_GE
%C3%87%C4%B0%C5%9EE_DA%C4%B0R_BAZI_%C4%B0PU%C3%87LARI_1_Jamanak_Gazetesi_19_May
%C4%B1s_2016

https://en.wikipedia.org/wiki/Constitution_of_the_Ottoman_Empire#cite_note-StraussConstp32-14

You might also like