Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Ayer ve Stevenson’un Duygucu Etik Anlayışı

Duygucu etiğin iki önemli temsilcisi vardır. Bunlardan ilki Alfred Ayer ve Chrarles
Stevenson’ dur. Duygusalcılık için bu iki düşünürde önemlidir çünkü asıl anlamını bu ikisinde
bulur. Ayer ve Stevenson etiği emir değil de duygular ile ifade edilebilen ve karşısındakine de
aynı etkiyi aşılamaya çalışan alan olarak görür. Ayer’in etik anlayışında, etiği dilsel boyutta
görmüştür ve etikte olan bilgiyi reddetmiştir. Tümcelerde anlam taşıyanlar olgusal içerikli
olduğu için anlamlıdır. Ayer, metafizikçilerden olgusal olan önermeler beklemektedir. Bir
anlamı olsun diye tümcelerin kullanıldığı koşula metafizikçilerin tümcelerinin uymayacağını
söyler. Ayer’in etik anlayışı da, olguymuş gibi kullanılmasına karşı çıkar ve etiğin herhangi
bir akıl yolu ile kanıtlanamayacağını söyler. Ayer etiğin simgelerini ikiye ayırır bunlar;
normatif simge ve betimleyici simgedir. Normatif simge Ayer’ e göre, eyleme yönelik olduğu
için olgusallık taşımaz. Ayer bunu şöyle açıklar:

‘‘X yanlıştır biçimindeki karmaşık im, belli tipten davranışla ilgili bir moral yargıyı
anlatan bir tümce oluşturabileceği gibi, belli tipten bir davranışın belli bir toplumun ahlak
duygusuna karşıt olduğunu anlatan bir tümce de olabilir.(Ayer 1998:82)

Ayer’ in burada bahsetmek istediği herkes tarafından kabul edilen örneğin ‘‘Hırsızlık
yapmak kötüdür’’ cümlesi evrensel olarak her yerde kabul görülen bir cümledir ve
deneyselliğe ihtiyacı yoktur fakat bu cümlenin başına herhangi bir toplumun ismini ve
ahlakını koyarsak yani özelersek ‘‘Küba da hırsızlık yapmak kötüdür.’’ gibi o zaman bu
cümle deneysel bir cümle olur. Ayer’in diğer etik simgesi olan betimleyici simgede, normatif
etiğin aksine olgusal bir simgedir. Betimleyici simgeye örnek verecek olursak daha önceki
yıllarda yaşanmış olan Kadir Şeker davasında fail Kadir Şeker, 5 Şubat 2020 de merkezi
Selçuklu ilçesi Kosova mahallesindeki parkta maktül Özgür Duran’ın sevgilisi Ayşe Dırla’ya
şiddet uygularken Kadir Şeker’in hiçbir art niyet gözetmeksizin araya girip Özgür Duran’ın,
Kadir Şeker’in boğazını sıkıp küfürler etmesiyle Kadir Şeker, Özgür Duran’ı kalbinden
bıçaklayıp hayatına son vermiştir. Ayer’in düşüncesine göre bu dava, iki biçimde alınabilir.
İlki davanın ne zaman işlendiği, nerede işlendiği biçimde alınabilir ki bunun ispatı kolaylıkla
yapılabilir. İkincisi ise fail Kadir Şeker’in cinayeti neden işlediğine dairdir. Aslında failin
burada yaptığı şey şiddet gören bir kadını korumak ve maktül boğazını sıktığı için kendini
koruyup Duran’ı öldürmesidir. Cinayetin nerede? nasıl? İşlendiğini kolaylıkla
doğrulabileceğini söylemiştik çünkü bu tür tümceler olgusaldır. Katile sorulan sorular,
öldürmesindeki sebepler sorulduğunda Ayer buna olgu betimlemesi adını verir. Ayer, etik
tümcelerin ‘‘eyleme yönlendirme’’ niteliğini tümcenin buyruğa dönüştürülmesi ile açıklar.
Örneğin, ‘‘Merhametlilik ödevinizdir.’’ dersek buyruğu ‘‘Merhametli ol’’ cümlesidir.
‘‘Merhametli olmak iyidir.’’ dersek tavsiye olmaktan çıkar ve ahlaki olarak ödev ve iyi
ayrılır. Ayer etik terimleri, duygusallık ile bağdaştırır ve doğrudur ya da yanlıştır diyemeyiz
bu tür konular tartışmaya açık değildir.

Duygucu etiğin bir diğer önemli düşünürü Chrarles Stevenson, etiğin sorularının
zorladığını söyler nedeni ise, bizim neyi nasıl yapacağımızı bilememizden gelir. Bu yüzden
önce etiğin çözebileceğimiz kısmını ele almamız gerekir. Stevenson’a göre, günlük
hayatımızda, kişiler ile olan fikir ayrılıklarının olduğu ya da fikir ayrılıklarının olmadığı birine
doğru gelen şeyin bize yanlış gelmesi bizi etik sorular sormaya zorlar. Stevenson, bu tür
anlaşmazlıkları doğa bilimlerini ortaya koyarak açıklar ve anlaşmazlıkları ikiye böler.
Stevenson’a göre doğa bilimleri ve etik anlaşmazlıkların birbirleriyle ilişkilerinin olmadığını
savunur ve doğa bilimlerinde olan anlaşmazlıkların ilkine ‘‘inançta uyuşmazlık’’ adını verir.
İnançta uyuşmazlık aynı duruma uyan ve uymayan olarak nitelendirilir yani içinde bulunduğu
durum birine doğru gelirken diğerine yanlış gelebilir. Anlaşmazlık olan durumun üzerinden
tekrar geçildiğinde aynı yere ulaşarak anlaşma sağlanabilir. Stevenson’un ikinci anlaşmazlık
türü ise ‘‘tutumca anlaşmazlık’’tır. Tutumca anlaşmazlık örneğin iki kişinin nereye gitmek
istediği ne yapmak istediği farklı olabilir. Her iki kişide yapmak istediğini karşısındakine
kabul ettirmeye çalışır. Stevenson bu gibi durumlara tercihte uyuşmazlık adını verir. Bu ve bu
gibi durumlarda yalnızca kendi isteğimiz değil karşımızdaki kişinin de ne düşündüğü
önemlidir sona ermesi içinde ya karşımızdakine düşüncemizi kabul ettirmeliyiz ya da onun
düşüncesini kabul etmeliyiz. Stevenson’un ortaya koyduğu bu iki uyuşmazlık çeşidi birbirine
hiçte uzak değil aksine birbiri ile bağlantılıdır fakat ikisinde birbirinden ayrılan yanlarını
araştırmak gerekir çünkü etik sorunlar ayrımını yapamamaktan çıkar. Stevenson’ a göre
gündelik hayattaki uyuşmazlıklar inançlarla yakından ilgilidir. Düşünür ahlaki yargıları ele
alır ve ahlaki yargılar ile bilimsel yargıları birbirinden ayıran şeylere bakar ve neler olduğunu
araştırır. Stevenson, ahlaki ve bilimsel yargıların kendilerine göre anlamlarının olduğunu ve
etik tümcelerin değerlendirici yargılara sahip olduğu için bilimsel olarak açıklanamazlar.
Stevenson bunu şöyle açıklar:

‘‘Etik terimlerin anlamlarını bilimsel terimlerin anlamlarıyla özdeşleştirmeye çalışan herhangi


bir tanımlama son derece yanıltıcıdır. Böyle bir girişim, normatif etik sorunlarda münhasıran
inaçça anlaşma ya da anlaşmamayı dikkate alır. Bu yöntem etik terimlerin kullanıldığı
durumların tam bir resmini göremez çünkü tutumca anlaşmazlığı göz ardı eder.’’

Stevenson buradan hareketle, sadece bilimsel olan tümcelerin anlam taşımadığını,


bilimsel olanların dışında da anlamlı tümcelerin olduğu anlamını çıkarır. Etik tümcelerden
hareketle açıklarsak bu tür tümcelerinde anlamı vardır daha öncede bahsettiğimiz gibi
buyrukları vardır bu buyrukları açıklamamız gerekmektedir ama etik tümceler tamamen
buyruk üzerine kurulmuş değildir çünkü betimlemeleri de vardır. Stevenson bununla ilgili iki
öğeli örnek tümce ortaya koyar. Örneğin; bir şeye ‘‘bu doğrudur’’ dersek ben bunu kabul
ediyorum sen de öyle yap anlamına gelir ya da başka bir şeye ‘‘bu kötüdür’’ dersek kabul
etmediğimiz ve sen de öyle yap anlamına gelir. Dediğimiz gibi olan iki öğeli tümcelerin biri
buyruk diğeri ise betimleyici anlamını taşır. Karşımızdaki kişiye uyguladığımız bu tutumu,
kişi kabul edebilir ya da etmeyebilir o zaman buradan hareketle etiğin ‘‘gerekçelendirme’’
kavramı ortaya çıkar. Gerekçelendirme kavramında betimleme kısmını çözmek buyruk
kısmına göre kolayca halledilebilir. Buyruksal kısmın zor olmasının sebebi de araştırma
yapılmasındandır. Bir insan bize buyruksal bir şey söylediğinde yani ‘‘yemeğin altını kapat’’
gibi. Stevenson bu tip buyruk verilen cümlelere ‘‘Neden?’’ sorusunu sorabiliriz, der. Örneğin
‘‘yemeğin altını kapat’’ cümlesini bize söyleyen birine neden? sorusunu sorarsak o da bize
‘‘yemek piştiği için’’ cevabını verebilir. İşte bu tam olarak Stevenson’un ortaya koyduğu
gerekçelendirme örneğidir. Gerekçelendirme karşımızdaki kişiyle tek başına anlaşma için
yeterli değildir. Mutlaka ya inanç konusunda ya da tutum konusunda anlaşma
sağlanmayabilir. Etik duygusal anlam taşıyan bir alandır. Bu duygu anlamını kullanılan
kelimeler üzerinden belli bir zaman dilimi geçtikten sonra kazanır. Bazı kelimeleri kullanmak
bizim hoşumuza gidebilir bu hoşumuz gitme bizim duygumuzla ilgilidir çünkü özgürlük,
vatan, cumhuriyet insanda duygusal bir yer bırakmıştır.

Stevenson, etiğin sorularından değerler konusuna da bakar. Değerler kavramını ‘‘iyi’’


kavramı ile bağdaştırır ve düşünür için iyinin duygusallığının, değer kavramı içinde önemli
olduğunu düşünür ve bu düşüncesini göstermeye çalışır. Bir durum iyi ise onaylanır, kötü ise
onaylanmaz. Stevenson buradan hareketle ‘‘değerliyi iyi, iyi olana da onay gerektiğini’’
savunur.

You might also like