Professional Documents
Culture Documents
Anormal Psi̇koloji̇
Anormal Psi̇koloji̇
(Abnormal Psychology)
Gerald C. Davison
John M. Neale
Çeviri Editörü
İhsan Dağ
7. Basım
ÇEVİRİ KURULU
Çeviri Editörü: Doç. Dr. İhsan DAĞ
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Prof. Dr. Işık SAVAŞIR (Bölüm 6, Bölüm 7, Bölüm 8, Bölüm 10, Bölüm 11)
Hacettepe Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı
Prof. Dr. Ferhunde ÖKTEM (Bölüm 15, Bölüm 16)
Hacettepe Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı Anabilim Dalı
Prof. Dr. Levent KÜEY (Bölüm 3, Bölüm 17)
Beyoğlu Eğitim Hastanesi Psikiyatri Bölümü ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Doç. Dr. Buket ERKAL (Bölüm 2, Bölüm 4, Bölüm 19’da Toplum Psikolojisi kısmı)
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Doç. Dr. İhsan DAĞ (Bölüm 1, Bölümler dışındaki materyal)
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Doç. Dr. Ceylan DAŞ (Bölüm 14, Bölüm 19’da Grup, Çift ve Aile Terapisi kısmı)
Psikolojik Değerlendirme, Terapi ve Eğitim Merkezi, Ankara
Doç. Dr. Gonca SOYGÜT (Bölüm 9)
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Doç. Dr. Gülsen ERDEN (Bölüm 20)
Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Yard. Doç. Dr. Ayşegül DURAK BATIGÜN (Bölüm 12)
Ankara Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Dr. Psk. Mehmet Akif SAYILGAN (Bölüm 18)
Serbest Psikoterapist, Ankara
Uzm. Psk. Ahmet TOSUN (Bölüm 5, Bölüm 13)
Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Prof. Dr. Işık SAVAŞIR’ın vefatından önce kitabın bir önceki baskısından yaptığı çevirilerin
yeni baskıdaki kontrollerini ve değişikliklerini yapmaya, eksikliklerini tamamlamaya katkıda
bulunanlar:
İÇİNDEKİLER
İTHAF......................................................................................................................................................... Ill
ÇEVİRİ KURULU....................................................................................................................................... IV
İÇİNDEKİLER ........................................................................................................................................... V
ÇEVİRİ ÖNSÖZÜ ...................................................................................................................................... VI
YAZARLAR HAKKINDA ........................................................................................................................... VII
ÖNSÖZ . .............. ..................................................................................................................................... VIII
İÇİNDEKİLER (AYRINTILI) . ..................................................................................................................... XV
SÖZLÜK....................................................................................................................................................... S-1
KAYNAKLAR .............................................................................................................................................. R-1
İNDEKS........................................................................................................................................................ İ- 1
VI √√
ÇEVİRİ ÖNSÖZÜ
1997’de Türk Psikologlar Derneği’nin o dönemki Başkanı Sayın Prof. Dr. Nail Şahin, Amerikan
Büyükelçiliği Kültür Ataşeliği ile bir anlaşma yaparak, psikoloji eğitiminde Türkçe kaynak eksikliğini gider
meye dönük olarak 3 ayrı kitabın Türkçe yayın haklarını aldırmıştı. Bu kitapların tercüme faslı ne yazık ki
çok uzun bir sürece yayılmıştır. TPD, 2002’de “Psikolojiyi Anlamak” adlı giriş kitabını, 2003’de de “Anor
mal Davranışlar Psikolojisinde Vak’a Çalışmaları” adlı kitabı yayımladıktan sonra, şimdi de son olarak
elinizdeki bu kitabı yayımlamaktadır.
2000 Yılı Aralık Ayında Dernek Yönetim Kurulu toplantımızda birkaç yıldır ortada duran bu kitaplardan
ikisinin çeviri editörlüğünü üstüme aldığımda işimin hiç de kolay olmadığını biliyordum. Ancak çok yorucu
yaklaşık bir 4 yılın sonunda, sorumluluğunu üstlendiğim bu işleri bitirmenin huzurunu yaşıyorum. 2003’de
yayınlanan vak’a kitabımızın bütünleyicisi olduğu ve gerek usta yazarları gerekse benzerleri arasında
kapsam açısından en görkemlisi olan bu Anormal Psikolojisi kitabını da psikoloji eğitimimizin hizmetine
sunuyoruz. Bu, tüm bu çalışmalara en baştan beri tamamen gönüllü olarak karar vermiş, hizmet etmiş
veya katkıda bulunmuş tüm meslektaşlarımız için bir gururdur, hepsine minnettarız.
Bu kitabın ilk çeviri çalışmalarına rahmetli ve sevgili hocamız Prof. Dr. Işık Savaşır başlamıştı. Ken
disinin vefatından sonra bilgisayarında bu kitabın bir önceki baskısının 5 Bölümünün ilk çevirilerinin
bulunduğu görülmüştü. Bu Bölümler, Doç. Dr. Gonca Soygüt başkanlığında Hacettepe Üniversitesi Klinik
Psikoloji Doktora öğrencileri tarafından kontrol edilerek yeni baskıya göre güncellenmiştir. Kalan 15 Bölü
mü ise ben ve 8 meslektaşımız ile bir psikiyatri uzmanı arkadaşımız çevirdik. Çok kapsamlı olmasından
dolayı aynı zamanda çok uzun da olan bu Bölümlerin çevirisi gerçekten büyük zahmetlerle ve özveriyle
yapılabilmiştir. Ancak konuyla ilgili uzmanlık düzeyleri tam olan meslektaşlarımız tarafından çevrildiği
için, çeviri editörlüğü çalışmalarım görece kolay olmuştur. Bununla birlikte, kitabın İngilizcesi, yazarların
cümle kurma tarzları açısından görece olarak zordu ve bu durum, çevirinin Amerikan Elçiliği tarafından
sözleşme gereği kontrolden geçirilmesi nedeniyle çevirilerimize de kısmen yansımış olmalıdır. Dileriz
okuyucumuz kitabımızın dili konusunda önemli bir sorun yaşamaz. Yine de kavram ve dil birliği konusun
da, alanımızda herkesçe kabul görmüş karşılıklar yeterince bulunmadığı için mükemmele ulaşabilmemiz
kuşkusuz mümkün değildir.
Vak’a kitabımızla birlikte bu kitabın ülkemizdeki psikoloji eğitimine önemli katkıları olacağı açıktır. İlk
kez anormal psikolojisi konusunda konunun uzmanları tarafından yazılmış ve çevrilmiş Türkçe bir ders
kitabımız olmaktadır. Aslında kitabımızın, psikiyatrik bozuklukların etiyolojisinde psikolojik kuramsal bakış
açılarını da kapsamlı biçimde ve kendi dillerinde öğrenmek isteyen psikiyatri uzmanlık öğrencileri ve hatta
uzmanları için de çok yararlı bir kaynağı oluşturacağı söylenebilir. Aynı şekilde Sosyal Çalışmacıların,
Psikolojik Danışma ve Rehberlik öğrencilerinin eğitimlerinde de çok önemli katkıları olabilir.
Kitabımızı, çevirenlerin tümü olarak sevgili hocamız rahmetli Prof. Dr. Işık Savaşır’a ithaf ediyoruz.
O’nun eserleri olarak bulunduğumuz konumlarda çalışmalar yapabiliyoruz. Ruhu şad olsun. Çeviri
çalışmalarına katılan ve katkıda bulunan tüm Hocalarıma, meslektaşlarıma ve öğrencilerimize bu titiz,
özverili ve dakik çalışmalarından dolayı çok teşekkür ediyorum. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Levent Küey’e
de bize katıldığı için çok teşekkür ediyorum. Çevirmenlerimizden birinin çevirilerini bilgisayar ortamına
aktaran Sayın Gelincik Tegin’e çok teşekkür ediyorum. Kitabın yayın haklarını Türk Psikologlar Derneği
adına satın alan ve basımını da ayrıca destekleyen Amerikan Büyükelçiliği Kültür Ataşeliği yetkililerine de
Dernek adına çok teşekkür ediyoruz. Kitabın basım aşamasına geldiğinde Dernek Yönetiminde bulunan
arkadaşlarımıza da gösterdikleri empati ve kolaylık nedeniyle çok teşekkür ediyorum.
Kitabın eğitim çabalarımıza yapacağı katkı, hepimizin bu özverili yorgunluğumuzu fazlasıyla
unutturacaktır.
Esenlik dileklerimizle,
Doç. Dr. İhsan Dağ
Çeviri Editörü
Ekim, 2004
Kitabın 2. Baskıya girmeden önce dizgi hatalarının giderilmesi için özveri ile çalışan başta Dr. Sedat
Işıklı olmak üzere Ar. Gör. Volkan Gülüm ve 4. sınıf öğrencimiz Hüseyin Nergiz’e çok teşekkür ederim.
İ.D.
VII
√√
YAZARLAR HAKKINDA
ÖNSÖZ
Stony Brook’daki anormal psikoloji lisans derslerindeki deneyimlerimizi paylaşmaya başladığımız
günden bu yana yirmi beş yıl oldu. O günkü konuşmamızdan ortak olarak yayınlamaya karar verdiği
miz bir ders kitabının ana hatları da çıkmıştı. Bu kitabın o zamanki ders kitaplarından klinik ile görgül/
deneysel karışım dengesi, organize edici olarak paradigmaları kullanması ve okuyucuyu, klinisyen
ler ile bilim insanlarının uğraştığı problem çözmeye katma çabası açısından farklı olması kararlaş
tırılmıştı. Genç akademisyenler olarak amaçladığımız çabanın meslektaşlarımız ve onların lisans
öğrencileri tarafından nasıl karşılanacağı konusunda hiç bir fikrimiz yoktu. Bu yüzden 1974’de ilk
baskının yayınlanmasından sonra kitabın gördüğü ilgi bizim için sürpriz oldu ve çok sevindik. Daha
sonraki baskıların aynı şekilde devam eden kabulü yalnızca memnuniyetimizi artırdı. Güncellediği
miz her yeni baskıyla değişiklikler yaptık, kitabın akademik ve didaktik karakteristiğini yükseltecek
önemli özellikler ekledik. Karmaşık kavramları kolay anlaşılır ve canlı bir yazıma dönüştürmek için de
çok çaba sarf ettik. Psikopatoloji ve müdahale alanları giderek teknik bir hale gelmektedir. Bu yüzden
iyi bir anormal psikoloji ders kitabı öğrencilerin dakik ve odaklanmış dikkatini çekmek zorundadır,
öyle ki ancak bu sayede öğrenciler konuların derin bir anlayışını kazanabilirler. Daha azına da layık
değildirler. İnanıyoruz ki, bu yedinci baskı karmaşık konuların sulandırılmamış tartışılması ile öğrenci
için ilgi çekici ve bilgilendirici bir arkadaş olma arasında uygun bir denge sağlayacaktır. Yıllardır ders
öğretim sorumluları ve öğrencilerden aldığımız geri bildirimler gösteriyor ki, bu çabamızda başarılı
yız.
KİTABIN AMAÇLARI
Çağdaş anormal psikolojisinde çok az tam ve hızlı yanıt vardır. Gerçekte alan bir çok biçimde kavram
sallaştırılmaktadır ve sorulması gereken soruların türleri sıcak tartışma konularını oluşturmaktadır.
Bu kitapta, iki temel soruya verilebilecek olası yanıtlara kısa bakışları sunmaya çalıştık: Psikopato-
lojiye neler neden olur? ve Psikolojik sorunları azaltmada veya önlemede hangi tedaviler en etkili
yollardır?
Bu ders kitabını yazmadaki amacımız psikopatolojideki ve müdahaledeki kuramlar ve araştırmaları
sunmak değildir ama aynı zamanda insanoğlunun karşılaştığı en kafa karıştırıcı sorulardan bazıla
rına yanıt bulma arayışımıza eşlik eden entellektüel heyecanımızı aktarmaktır. Bir defasında önceki
baskılarımızdan birini gözden geçiren bir meslektaşımız kitabımızın, sorunu ve çözümünü vermek
ten fazlasını içermesi nedeniyle bir dedektif öyküsü gibi okunduğunu söylemişti. Biz daha çok öğ
renciyi ipuçlarının araştırılmasına, sezgilerini izlemeye ve alanın bilim ve sanat kısımlarından gelen
kanıtların değerlendirilmesi sürecine katmaya çalıştık. Psikopatolojinin kökenleri ve özgül müdaha
lelerin etkililikleri üzerine kanıtları elekten geçirirken, öğrencileri bizimle bir keşif sürecine katılmaya
cesaretlendirmeyi denedik.
Alakalı bir konu da anormal psikolojinin çalışıl analitik bir giriş oluşturması nedeniyle ödev
masında birden fazla paradigmanın kullanıl olarak okutulduğunu bilmekten memnunuz. Bu
masıdır. Tüm alanı, örneğin bir biyolojik para kapanış bölümü, bir yanda bilimsel bulgular ve
digmanın içine zorlamaktan çok, psikopatolo kuramlar arasındaki karmaşık karşılıklı oyunun
jideki farklı çerçeveler içerisinde analiz edilmesi derinlemesine bir çalışılmasına, diğer yanda da
mümkün çeşitli sorunlarla ilgili varolan bilgileri etiğin ve yasaların rolüne adanmıştır ki bu, ‘bili
tartıştık. Örneğin, zihinsel gerilikler ve şizofreni min söyledikleri’ ile ‘insanların günlük yaşamla
incelenirken biyolojik süreçler dikkate alınmalı rını kontrol ederken bilimin nasıl uygun olarak
ama depresyon gibi diğer bozukluklar ele alı kullanılabileceği’ arasındaki diyalektik gerilimi
nırken, bilişsel davranışsal kuram da o kadar oluşturmasıyla temel bir konudur.
gereklidir. Örneğin dissosiyatif bozukluklar gibi
başkaları incelenirken de psikanalitik kuramlar ORGANİZASYONDAKİ
anlayışımızı yükseltebilir. Bir kaç revizyonumuz DEĞİŞİKLİKLER
süreci boyunca stres - yatkınlık yaklaşımının Bu Yedinci Baskıda, önceden bu bozukluklara
önemi daha da belirginleşmiştir. Ortaya çıkan ayırdığımız iki bölümün yerine, cinsel bozukluk
veriler göstermiştir ki, birçok bozukluk, beden lar (14) ve çocukluk dönemi bozuklukları (15)
sel ya da psikolojik yatkınlıklar ile stresli yaşam üzerine ayrı birer bölümümüz var. Bu her iki
olayları arasındaki hemen göze çarpmayan konuda da sınamamızın daha odaklanmış ve
etkileşimlerden ortaya çıkmaktadır. Kapsamı bütünleşmiş olmasını sağladı. Yeme bozukluk
mız bu hipotez ve bulguları yansıtmaya devam larının çalışılmasını da daha önce yer aldığı ço
ediyor, bir çok psikopatolojinin anlaşılması için cuk bölümünden taşıdık ve önemi giderek artan
gerekli stres - yatkınlık paradigmasına dayanan bu konunun kapsamını yeni bir bölümde (Bölüm
pozisyonumuzu güçlendiriyor. 9) genişlettik. Bununla birlikte, çocukluk dönemi
bozukluklarıyla ilgili kapsamımızı azaltmadık,
YEDİNCİ BASKININ çocukluktaki kaygı ve duygudurum bozuklukla
ORGANİZASYONU rı şimdi sırasıyla Bölüm 9 ve 10’da tartışmaya
İlk kısımda (1-5. Bölümler) alanı tarihsel bağ devam ettik. Bu organizasyonel değişiklikler bö
lamına yerleştirdik, bilimde paradigmaların lüm sayılarında bir azalmayla sonuçlanarak ki
kavramlarını sunduk, psikopatoloji ve müda tabı bir dönemlik derste daha kolay incelenebilir
halede temel paradigmaları tanımladık, DSM- hale getirdi.
IV’ü (The Diagnostic and Statistical Manual of
Mental Disorders) gözden geçirdik, geçerliğini BU BASKIDAKİ YENİLİKLER
ve güvenirliğini eleştirel olarak tartıştık ve son Bu Yedinci Baskıda birkaç tema ve konu yenidir
ra da klinik değerlendirmedeki temel yaklaşım ya da genişletilmiştir.
ların ve tekniklerin genel bir gözden geçirmesi
ni yaptık. Önceki baskılarda olduğu gibi, özgül KÜLTÜREL VE KÜLTÜRLERARASI
bozukluklar ve tedavileri 2. ve 3. Kısımlarda KONULAR
(6- 16. Bölümler) tartışıldı. 1982’deki Üçüncü Psikopatolojinin ve müdahalenin çalışılmasında
baskımızdaki yaşlanmayla ilgili bölümümüz, kültürel faktörler üzerine dikkate değer malze
bu tür bir kitaptaki ilk bölümdü ve inanıyoruz ki, meyi kitap boyunca kullandık. Aynı zamanda
şimdiki 16. bölümümüz, bir anormal psikoloji bizim kültürümüzden farklı kültürlerde anormal
ders kitabında önemli ama hâlâ yetersiz olarak davranışın farklı kavranma yollarının tartış
çalışılmış konuların en kapsamlı tartışmasıdır. masını yaptık. Örneğin, DSM-IV’ün klinisyenleri
Son kısım olan 4. Kısım (17-20. Bölümler), mü ve araştırmacıları anormal davranışın biçimlen
dahaleler üzerinedir ve inanmaya devam edi mesinde kültürün rolü konusunda nasıl duyarlı
yoruz ki, ruhsal bozuklukları önlemeye veya hale getirdiğini ve psikolojik anormalliklerin dün
tedavi etmeye çalışan sağlık profesyonelleri yanın farklı bölgelerinde nasıl görüldüğünü tar
tarafından karşılaşılan birçok kafa karıştırıcı ve tıştık. Örneğin, Kaygı Bozuklukları Bölümünde
ilginç sorunu okuyucuyla beraber keşfetmemize (Bölüm 6), denizde uzun süre yalnız kalan fok
izin veren tek ayrı ve geniş gözden geçirmedir. avcıları arasında bulunan bir tür panik bozuklu
Ayrıca, yasal ve etik sorunlar üzerine olan 20. ğu olan kayak-angst’i tanımladık. Klinik Değer
Bölümümüzü güncellemeye ve güçlendirme lendirme Bölümünde (Bölüm 4), değerlendir
ye devam ettik. Ki, bu bölümün hukuk fakülte mede kültürel yanlılığa ve algıdaki bu seçiciliğe
lerinde sınıflara ruh sağlığı yasalarına tam ve karşı önlemlere ilişkin tartışmamızı genişlettik.
X √√
Kültürel etkiler yeni Yeme Bozuklukları Bölümü • Genellenmiş Kaygı Bozukluğunun merkezi
müzde de (Bölüm 9) keşfedilmektedir. Beden bir yönü olarak endişe üzerine araştırmaların
biçiminde neyin güzel ve istenir olduğuna dair tartışılması (Bölüm 6).
toplumsal kavramlar, kişilerin beden ağırlıklarını • Deneysel yöntemle ortaya çıkarılmış panik
kontrol etmede başvurdukları aşırılıklarda katkı ataklarının aracısı olarak kaygı duyarlığı
yapan faktörler olarak sunuldu. (Bölüm 6).
• Dissosiyatif bozukluk dâhil çeşitli bozukluk
BİYOLOJİK FAKTÖRLER VE STRES - larda çocukluk cinsel istismarının rolünün
YATKINLIK PARADİGMASI eleştirel tartışması (Bölüm 7); sınır kişilik bo
zukluğunda (Bölüm 13), cinsel işlev bozuk
Kitabımız hem etiyolojide hem de tedavideki bi luklarında (Bölüm 14) ve bastırılmış anıların
yolojik faktörlere büyük bir pay ayırmaya devam psikoterapide hatırlanmasına ilişkin anlaş
etmektedir. Nörobilimde süre giden ilerlemeler, mazlıklar (Bölüm 7) ile bazı yetişkin hasta
psikopatolojinin kökenleri ve bunların nasıl te ların ebeveynlerine karşı yaptıkları suçla
davi edileceği veya önleneceği konusunda yeni malardan ortaya çıkan bazı yasal sonuçlar
ve önemli bilgiler getirmektedir. Obsesif kom (Bölüm 20).
pulsif bozukluk, şizofreni, duygudurum bozuk • Dissosiyatif ve konversiyon bozuklukları ara
lukları, davranım bozukluğu, dikkat eksikliği / sındaki benzerlikler (Bölüm 7).
hiperaktivite bozukluğu, otistik bozukluk ve Al • Acil durumlara müdahale eden görevlilerdeki
zheimer hastalığının kökenleri üzerine biyolo kan basıncı üzerine son araştırmalar (Bölüm
jik bulgular özel olarak belirtilmelidir. Bununla 8).
beraber, ‘anatomi kader değildir’ deyişinde ol • Sosyal destek konusundaki en son laboratu
duğu gibi, biyolojik determinizmin haksız aşırı ar araştırmaları (Bölüm 8).
lıklarından kaçınma gayretimiz doğrultusunda • Başa çıkma ve göğüs kanseri arasındaki iliş
odağımızın stres - yatkınlık görüşünde kalma kiler (Bölüm 8).
• Bulimia için yeni tedaviler (Bölüm 9). İki uçlu
sına devam ediyoruz. Böylece, gelişen ikiz ve
bozukluk ve yaratıcılık üzerine yeni araştır
evlattık çalışmaları ile yeni nörokimyasal bulgu
malar (Bölüm 10)
lar, anormal davranışın bedensel nedenlerine
• Karışık kaygı ve depresyon üzerine güncel
ilişkin değerlendirmelerimizi yükseltiyor ise de, çalışmalar (Bölüm 10).
önemli oranda bir varyans bu faktörlerce açık • Depresyonu bilişsel faktörlerden yordama
lanamadan kalmaktadır. Bu yüzden, biyolojik konusundaki son araştırmalar (Bölüm 10).
yatkınlıkların çevresel faktörlerle, özellikle de • G-proteinleri ve iki uçlu bozukluk üzerine son
karşılaştığımız stres kaynaklarıyla etkileştiği çalışmalar (Bölüm 10).
sayısız ve karmaşık yolları keşfetmeye devam • Alanın, dopaminden nörotransmitterlerin
etmek zorundayız. daha geniş bir menziline nasıl kaydığını gös
teren şizofreni üzerine son çalışmalar (Bö
GENİŞLETİLMİŞ KAPSAM lüm 11).
Güncellemelerimize ilişkin genel türden bil • Alkol duyarlığından alkolizmi yordama konu
gilendirmelerimize ek olarak, aşağıda bu Yedin sunda yeni materyal (Bölüm 12).
ci Baskıdaki bazı yeni materyallere ilişkin küçük • Çocuk ve ergenlerde madde kullanımını ve
bir örneklemi listeliyoruz: kötüye kullanımını önlemede yeni çabalar
• Karmaşık insan davranışını açıklamada in (Bölüm 12).
dirgemeciliğin sınırlarının yeni tartışması • Kişiliğin beş faktör modelinin kullanımıyla ki
şilik bozukluklarını sınıflamada boyutsal bir
(Bölüm 2).
yaklaşım (Bölüm 13).
• Çağdaş psikodinamik kuramlar ve araştırma
• Homofobinin bastırılmış eşcinsel eğilimler
lar üzerine baştan sona yeni materyal (Bir
den ortaya çıktığına ilişkin psikanalitik hipo
çok bölümde, ama özellikle Bölüm 2, 17 ve tezi destekleyen son deneysel kanıtlar (Bö
18’de). lüm 14).
• Biyokimyasal değerlendirmede ilerlemeler • Çocukların tacizinde olumsuz duygu durum
(Bölüm 4). üzerine yeni bilgiler (Bölüm 14). Davranım
• Kaos kuramı ve karmaşık bir dünyada kar bozukluğunda zaman sınırlıya karşın yaşam
maşık insan davranışlarının anlaşılmasında boyu kalıcı örüntüler üzerine yeni veriler ve
ki sınırlar için doğurguları üzerine yeni Odak kuramları da içeren genişletilmiş tartışma
Kutusu (Bölüm 5). (Bölüm 15).
XI
√√
• Kişinin potansiyelini en üst düzeye çıkarmak madan çok özelleşmiş bir konuyla ilgilendirme
için gereken destek sistemlerine vurgu yapan ye izin vermektedir. Bazen bir odak kutusu me
Amerikan Zihinsel Gerilik Derneği’nin yeni tindeki bir noktayı açımlarken, bazen tamamen
sınıflama sistemi (Bölüm 15). Otistik bozuk farklı, sıklıkla da tartışmalı ama ilgili bir konuyu
lukla bağlantılı zihinsel özürlerin bazılarının ele almaktadır. Bu kutuların dikkatle okunma
olumlu uzun vadeli sonuçları (Bölüm 15).
sı okuyucunun konuyla ilgili anlayışını derin
• Alzheimer hastalığının gidişinde ve tedavi
leştirecektir.
sinde östrojenin olası rolü (Bölüm 16). Alzhe
• Bölüm-Açılış Vak’aları. 6’dan 16’ya Send
imer hastalığında tau proteinleri ve nörofibril
iplikcikler üzerine son araştırmalar (Bölüm rom Bölümleri, geniş vak’a öyküleriyle açılmak
16). tadır. Bu vak’alar Bölümde dikkatimizin büyük
• Uyku apnesini de içeren uyku bozukluklarının bölümünü meşgul eden kuram ve araştırmalar
yeni ve genişletilmiş tartışması (Bölüm 16). için klinik bir bağlam sağlamakta ve psikopa
• Kadınların yaşlanmanın getirdiği değişiklik tologlar ve klinisyenlerin görgül çalışmalarının
lere uyum sağlamada sahip oldukları avan canlı gerçek yaşam doğurgularını oluşturmaya
tajlar ve sosyal cinsiyet rolü esnekliğinin dik yardım etmektedirler.
kate alınması (Bölüm 16). Psikoterapi sonuç • Bölüm Özetleri. Her Bölümün sonunda bir
ları üzerine araştırmalarda temel konuların özet bulunmaktadır ve okuyucular bunları Bölü
yeni tartışması; örneğin tedavi el kitaplarının
mün kendisini okumadan önce okumayı yararlı
güçlü ve sınırlı yönleri ve yeterlik ve etkililik
bulabilirler. Bu özetler okuyucuya ne okuyacağı
çalışmaları arasındaki farklar (Bölüm 17).
• Hastaların tedavilerle eşleştirilmesi ve Proje na dair iyi bir anlayış verirler. Özetler, Bölümün
ct Match sonuçları; alkol kötüye kullanımının kendisinin okunmasından sonra tekrar okun
tedavisinde temel olan çok merkezli bir ça duğunda öğrencinin anlayışını yükseltecektir
lışma (Bölüm 18). Eklektisizm ve psikoterapi ve Bölümün sadece bir okunması durumunda
bütünleştirilmesinde süregelen gelişmeler bile öğrenilenlerin hızlı bir şekilde anlaşılmasını
(Bölüm 2 ve 18). sağlayacaktır.
• Yakın ilişkilerde şiddetin doğası ve sonuçları • Sözlük ve Anahtar Sözcükler. Önemli bir
(Bölüm 19). terim sunulduğunda koyu olarak basılmakta
• Psikoterapide kültürel ve ırksal olarak dikka ve Bölümün sonundaki Anahtar Sözcüklerde
te alınan noktaların genişletilmiş tartışılması listelenmektedir. Bu terimin bir tanımı ve/ya
(Bölüm 19).
tartışması metinde hemen ilk göründüğü yeri
• Şiddeti yordama üzerine son araştırmalar
izlemektedir. Elbette bu terim kitapta daha iler
ve sivil mahkûmiyet ile ilişkileri (Bölüm 20).
Kamuya tehlike oluşturmanın kısmen yük de tekrar görünebilmektedir ama bu sefer koyu
sek olduğu durumlarda önleyici tutuklamayı basılı olmamaktadır. Kitabın sonunda tüm bu
düzenleyen ve son zamanlarda kabul edilen terimleri içeren bir sözlük de sağladık.
cinsel saldırganlık yasası (Bölüm 20). Genel • DSM-IV Tablosu. Kitabın son sayfalarında
bilimsel ilkelerin bireysel vak’aların karma şimdiki psikiyatrik sınıflamanın, DSM-IV’e göre
şıklığında hayata nasıl geçtiğini göstermek bir özeti verilmektedir. Bu, bozuklukların nerede
üzere kitap boyunca çoğu kendi klinik çalış sınıflandığını gösteren kolay bir rehber sağla
mamıza dayanan klinik vak’a malzemelerinin maktadır. Okuyucular DSM-IV’ü sıklıkla kul
artan kullanımı. landığımızı göreceklerdir ama bu, çoğunlukla
KİTABIN ÖĞRENCİ OKURUN ÖZEL seçici olarak ve eleştirel bir bakışı da beraberin
de getirerek yapılmaktadır. Bazen belli bir prob
İLGİSİ İÇİN ÖZELLİKLERİ
lemle ilgili kuram ve araştırmaları DSM’nin kav
Bu kitabın öğrencilerin malzemeden hoşlan
ramsallaştırmasından farklı bir yolla tartışmayı
malarını ve daha kolay ustalaşmalarını sağla
daha iyi bulduk.
mak, konuları kullanıcıya arkadaş kılmak üzere
bazı özellikleri vardır. • Kaynaklar. Güncel kalmaya adanmış olma
• Odak Kutuları. Kitap boyunca odak kutu mız ve ileriye bakıyor olmamız, kendisini yarı
larında çerçevelenmiş seçme konuların derinle sından çoğu 1994-1997 arasında yayınlanmış
mesine tartışılması sağlanmaktadır. Bu özellik 1300’den fazla yeni kaynağın dâhil edilmesiyle
okuyucuyu ana metnin akıcılığından uzaklaştır göstermektedir.
XII √√
YARDIMCILAR
Yeni Psikopatoloji Videobantları hastaların
10-15 dakikalık bantlarını içerir, sorunları ve
aldıkları profesyonel bakım anlatılır. Bu bantlar
temel bozukluklar içindir. (Türkiye için geçerli
değildir. Ç.N.).
Yeni bir Sınıf CD ROM Sunumu tepegöz yan
sılarını içerir ve öğretim üyesinin el kitabına
göre düzenlenmiştir. (Türkiye için geçerli değil
dir. Ç.N.).
Bir Öğrenci Çalışma Rehberi Eastern Ken
tucky University’den Douglas Hindman tarafın
dan yazılmıştır ve öğrencinin ders kitabını oku
masına ve çalışmasına yardımcı olmak üzere
hazırlanmıştır. (Türkiye için geçerli değildir.
Ç.N.).
Yeni bir Davison ve Neale Web Sitesi (Orjinal
kitabı alanların kullanımına açıktır, Türkiye için
geçerli değildir. Ç.N.).
Okutman Kaynağı Marian Williams’in yazarlı
ğında (University of California at Los Angeles)
dersin okutmanının yararlanacağı çeşitli mater
yaller (Türkiye için geçerli değildir. Ç.N.).
Tam Test Bankası Marian Williams tarafından
hazırlanan ve gerek basılı gerekse CD ortamın
da sunulan soru bankası (Türkiye için geçerli
değildir. Ç.N.).
XIII
√√
Yararlı kütüphane araştırması University of Southern California’da Eve H. Davison, Unda Ferry,
ve Todd O’Hearn tarafından sağlandı. Marian Williams’a taslağı hazırlaması ve Bölüm 4 ve 15’in
ana kısımlarının yeniden organize edilmesini sağladığı için çok teşekkür ediyoruz. Todd O’Hearn’a
da Bölüm 19’daki benzeri çalışması için teşekkür ediyoruz. Değerli sekreterya yardımı Jean Camp
bell, Rebecca Krakov ve Amanda Schelling tarafından verilmiştir. Birkaç Bölüm Stony Brook’daki
meslektaşlarımız — Joseph Schwartz, Arthur Stone ve Gerdi Weidner’in tartışma ve tavsiyelerine
dayanmıştır. Stony Brook’da daha ileri yardım Antonis Kotsaftis ve Susanne Triesch tarafından sağ
lanmıştır.
Wiley ile 1971’de anlaştık ve bu revizyonla “Wiley ailemizin” bağlılık ve becerilerinden memnun
olmaya devam ettik: Chris Rogers, Pui Szeto, Johrtna Barto, Jeanie Berke, Mary Ann Price, Carrie
Ann Sabato, Jenifer Cooke, Madalyn Stone, Maddy Lesure, Kimberly Manzi, Pam Kennedy, Caroline
Ryan ve Laura Lerardi. Özel teşekkürlerimiz, bilimsel kesinlikten ve sorumluluktan taviz vermeden
metni daha ilginç ve okunabilir kılan çok yararlı gözden geçirmeler ve geliştirme önerileri sağlayan
Leslie Carr’a gitmektedir.
Ders kitabımızın önceki kullanıcılarının hoşlandığı şeylerden biri okunabilirliği ve okuyucuyu psi
kolojinin karşılaştığı en kafa karıştırıcı problemlerin bazı cevapları için yazarlarla ortak bir sorgu
lamaya davet eden tarzıdır. Zaman zaman öğrenciler ve meslektaşlar kitap hakkındaki yorumlarını
bize yazarlar. Bu iletişimleri daima memnuniyetle karşılarız. Okurlar bizle e-posta ile temas kurmayı
daha kolay bulabilirler (abnormal@wiley.com) ya da bize mektup yazabilirler (Adres: Department of
Psychology, University of Southern California, Los Angeles, CA 90089-1061 (Davison); veya Depart
ment of Psychology, State University of New York, Stony Brook, NY 11794-1200 (Neale).
Zaman zaman oluşan danışıklı sınırlı ulaşılabildiğimiz ve duygudurum oynamalarımız için, daima
varolan moral destek için yaşamımızdaki en önemli kişilere özel teşekkürlerimizi sunuyoruz — Bu
kitabı sevgi ve teşekkürlerimizle kendilerine adadığımız Kathleen Chambers, Eve ve Asher Davison
(GCD), ve Gail ve Sean Neale (JMN). Son olarak, yazarlık sıramızı ilk baskıda olduğu gibi yazı tura
atarak kararlaştırdık.
Haziran 1997
Gerald C. Davison
Los Angeles
John M. Neale
Stony Brook
XV
√√
İÇİNDEKİLER (AYRINTILI)
Bölüm 1
GİRİŞ: TARİHSEL VE BİLİMSEL DEĞERLENDİRMELER 3
Bölüm 2
PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR 24
BİYOLOJİK PARADİGMA 25
Biyolojik Paradigmada Çağdaş Yaklaşımlar 26
Tedavide Biyolojik Yaklaşımlar 29
Biyolojik Paradigmanın Değerlendirilmesi 30
PSİKANALİTİK PARADİGMA 30
Klasik Psikanalitik Kuram 30
Yeni-Freudcu Psikodinamik Bakış Açıları 34
Psikanalitik Paradigmanın Değerlendirilmesi 37
Psikanalitik Terapi 39
ÖĞRENME PARADİGMALARI 40
Davranışçılığın Doğuşu 41
Aracı Öğrenme Paradigmaları 44
Öğrenme Paradigmalarının Değerlendirilmesi 45
Davranışçı Terapi 45
BİLİŞSEL PARADİGMA 47
Bilişsel Kuramın Temelleri 47
Bilişsel Paradigmanın Değerlendirilmesi 48
Bilişsel Davranışçı Terapi 48
ÖĞRENME PARADİGMALARI VE BİLİŞSEL PARADİGMALAR 49
BİR PARADİGMAYI BENİMSEMENİN SONUÇLARI 50
XVI √√
Bölüm 3
SINIFLANDIRMA VE TANI 56 YİRMİNCİ YÜZYILDA TANI 57
Bölüm 4
KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ 73
PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME 74
Klinik Görüşmeler 74
Psikolojik Testler 77
Davranışçı ve Bilişsel Değerlendirme 82
BİYOLOJİK DEĞERLENDİRME 88
Beyin Görüntüleme: Beyni “Görme” 88
Nörokimyasal Değerlendirme 91
Nöropsikolojik Değerlendirme 92
Psikofizyolojik Ölçme 94
DEĞERLENDİRMEDE GÜVENİRLİK VE GEÇERLİK 97
Güvenirlik 97
Geçerlik 98
KÜLTÜREL FARKLILIK VE KLİNİK DEĞERLENDİRME 99
Değerlendirmede Kültürel Yanlılıktan Kaçınma Stratejileri 100
DAVRANIŞIN TUTARLIĞI VE DEĞİŞKENLİĞİ 101
ÖZET 103
Bölüm 5
ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ 105
Bölüm 6
KAYGI BOZUKLUKLARI 217
FOBİLER 129
Özgül Fobiler 130
Sosyal Fobiler 130
Fobilerin Etiyolojisi 131
Fobilerin Tedavisi 135
PANİK BOZUKLUK 140
Panik Bozukluğun Etiyolojisi 141
Panik Bozukluk ve Agorafobiye Yönelik Terapiler 143
GENELLENMİŞ KAYGI BOZUKLUĞU 144
Genellenmiş Kaygı Bozukluğunun Etiyolojisi 144
Genellenmiş Kaygı Bozukluğunun Tedavisi 146
OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK 146
Obsesif-Kompulsif Bozukluğun Etiyolojisi 148
Obsesif-Kompulsif Bozukluğun Tedavileri 150
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU 152
Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Etiyolojisi 154
Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Tedavileri 155
ÖZET 158
Bölüm 7
SOMATOFORM VE DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 160
Bölüm 8
PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ 184
Bölüm 9
YEME BOZUKLUKLARI 213
Bölüm 10
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI 234
Bölüm 11
ŞİZOFRENİ 272
Bölüm 12
MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR 303
Bölüm 13
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI 345
Bölüm 14
CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI 372
Bölüm 15
ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI 425
Bölüm 16
YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR 471
Bölüm 17
İÇGÖRÜ TERAPİLERİ 513
Bölüm 18
BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ 542
Bölüm 19
GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ 582
Bölüm 20
YASAL VE ETİK KONULAR 620
SÖZLÜK S-1
KAYNAKLAR R-1
İNDEKS İ-1
KISIM I
GİRİŞ VE TEMEL
KONULAR
1
Jedd Garet,
“Dünya gerçekte neye benziyor”, 1984
GİRİŞ:
TARİHSEL VE
BİLİMSEL DEĞERLENDİRMELER
Çeviri: Doç. Dr. İhsan Dağ
35 yaşında bir polis memuru olan Ernest H, rahat nekleri hakkında duyduğu kuşku vardı. Üniversitede son
koltuğa yığılmış halde, bir dizi sorunla mücadele eden yılındaki seminerler Ernest için dayanılmaz olmuştu ve
terapistine kuşkuyla baktı. Son defasında karısıyla sevi- bir polis memurunun üniforması ile rozetinin, kendiliğin-
şirken ereksiyona ulaşamaması terapi aramasının yakın den kazanılmayacakmış gibi görünen saygı ve ani tanın-
nedeniydi. Ancak terapistin uygun teşvikiyle Ernest bazı- mayı ona verebileceği umutları vardı.
ları çocukluğundan başlayan ama birçoğu önceki birkaç Ernest’in akademiye gitmesine yardımcı olmak için
yıldan kaynaklanan çok sayıda diğer zorluğunun hikâye- eşi Ernest’in yalvarmalarına karşın üçüncü yılının sonun-
sini anlattı. da üniversiteyi bıraktı ve bir sekreterlik işi aradı. Ernest
Ernest’in çocukluğu mutlu değildi. Çok sevdiği anne- eşinin kendisinden daha parlak olduğunu düşünüyordu ve
si, o altı yaşındayken birdenbire ölmüştü ve sonraki on yıl onun potansiyelini kurban edip kendisine yolunu çizme-
boyunca o ya babasıyla ya da teyzesiyle yaşadı. Babası de yardım etmesi için bir neden görmüyordu. Ancak aynı
ağır alkol kullanıcısıydı. Alkol almadan geçirdiği günler zamanda parasal gerçekleri de fark etmişti ve eşinin mali
nadirdi. Üstelik adamın duygu durumu aşırı değişkendi; desteğini istemeyerek kabul etti.
hatta birkaç ay bir devlet hastanesinde manik depresif Polis akademisi üniversiteden bile stresliydi. Ernest’in
psikoz tanısıyla yatmıştı. Babasının geliri o kadar düşük- duygu durum dalgalanmaları, daha az sıklıkla da olsa,
tü ki, faturaları nadiren zamanında ödeyebilirdi ve sade- hâlâ onu kaygılandırıyordu. O sırada bir devlet akıl has-
ce en fakir mahallelerde oturabilecek kadar parası vardı. tanesinde tutulmakta olan babası gibi, psikolojik acıyı
Bazen Ernest’in babası, oğlu şöyle dursun tümüyle ken- azaltmak için içiyordu. Doğru bildiği bir cevabı sınıfın
dine bakamaz duruma düşüyordu. O zamanlarda Ernest önünde kalkıp vermekte zorluk çektiği zaman hocalarının
haftalar, bazen aylarca yakındaki varoşlarda teyzesi ile kendisini ahmak olarak gördüklerini düşünüyordu. Ancak
kalıyordu. akademinin fiziksel, zihinsel ve sosyal zorluklarını başar-
Bu belirgin zorluklara rağmen, Ernest liseyi bitirdi ve dı ve şehrin refah düzeyi yüksek bir bölgesine gezici dev-
harç ödemesi olmayan şehirdeki fakülteye girdi. Çeşitli riye olarak atandı.
masraflarını küçük bir restoranda garsonluk yaparak çı- Birkaç yıl sonra, yaşamı kolaylaşması gerekirken o
karıyordu. Üniversite yılları süresince psikolojik sorun-
kendisini daha da büyük bir karmaşanın içinde buldu.
ları onu endişelendirmeye başladı. Görünür herhangi bir
Şimdi 32 yaşındaydı, iyi kazandığı oldukça güvenceli bir
neden olmaksızın sıklıkla belirgin biçimde depresif olu-
işi vardı, artık çocuk yapmayı düşünmeye başladı. Bunu
yordu ve bu üzüntü nöbetlerini bazen manik yükselme dö-
eşi de istiyordu ve iktidarsızlık (empotans) sorunları bu
nemleri izliyordu. Duygu durum dalgalanmalarının üze-
dönemde başladı. Önce bunun nedeninin alkol olduğunu
rinde kontrolünün olmayışı bu örüntünün aynısını alkolik
düşündü, çünkü gece nöbeti olduğu günler hariç, her gece
babasında da gözlediği için onu fazlasıyla kaygılandırı-
en az 175 ml burbon içiyordu. Bununla beraber kısa bir
yordu. Ayrıca, kendi üzerinde otorite konumundaki kişi-
süre sonra gerçekte bir çocuk sahibi olmanın sorumlu-
lere, patronuna, hocalara ve hatta kendisini olumsuz bir
luğundan kaçındığından endişelenmeye başladı ve daha
şekilde kıyasladığı bazı sınıf arkadaşlarına yönelik aşırı
sonra eşinin kendisini çekici bulup istediğinden kuşkulan-
utangaçlık hissediyordu.
maya başladı. Zaman zaman tam bir cinsel ilişki kurmak
Ernest özellikle arkadaşlarınınkiyle kıyasladığında
eski ve aşınmış giysileri hakkında duyarlıydı; onların ai- için gösterdiği aceleci çabaları karşısında eşi anlayış ve
leleri kendisininkinden daha fazla paraya sahipti. sabır gösterdikçe, kendisini daha az erkek hissediyordu.
Gelecekteki eşini üçüncü sınıfın derslerinin başlangıç Eşinden yardım kabul edemiyordu, bunun cinsel bir iliş-
günü ilk kez görmüştü. Uzun ince genç kadın, sandalyesi- kiyi sağlamanın doğru yolu olduğuna inanmıyordu. Ya-
ne doğru zarafet ve kendine güvenle yürürken onu izleyen taktaki sorunlar yaşamlarının diğer alanlarına yayıldı.
gözler yalnızca Ernest’inkiler değildi. Ernest o dönemin Ne kadar az sıklıkla aşk yaptılarsa, otuzlarına girerken
geri kalanında onu uzaktan izledi, ona dikkat çekmeden daha canlı ve güzel olan eşinden o kadar kuşkulanır oldu.
bir bakış imkanı verecek yerlere oturmaya dikkat etti. Bir Buna ilaveten, karısı çalıştığı hukuk bürosunda yardımcı
gün diğer öğrencilerle birlikte sınıflan çıkarlarken kazay- idareci pozisyonuna yükselmişti. Karısı ona, muhtemelen
la birbirlerine çarptılar ve kadının sıcaklığı ve büyüsü sataşmak için, şehrin dışındaki lüks lokantada patronuyla
Ernest’i birlikte kahve içmeyi teklif etmeye cesaretlendir- yediği içkili uzun öğle yemeklerinden bahsediyordu.
di. O evet derken. Ernest neredeyse hayır demesini arzu- Terapiste gitme isteğinin nedeni, karısının bir akşam
lamıştı. saat 10’dan sonra işten eve geldiğinde olan kötü bir tar-
Ernest’e göre, şaşırtıcı biçimde kısa zamanda âşık ol- tışmaydı. Ernest birkaç gündür ajite durumdaydı. Kon-
dular ve üçüncü yılın sonuna doğru evlendiler. trolünü kaybettiği korkusuyla mücadele etmek üzere, her
Ernest güzel olduğu kadar zeki olan eşinin, onu ger- gece neredeyse tam bir şişe burbon tüketiyordu. Son gece
çekten sevdiğine tamamen inanamamıştı. Yıllar geçtikçe karısı kapıdan girdiğinde, Ernest zaten aşırı alkollüydü
kendisi ve eşinin ona yönelik duyguları hakkındaki kuşku- ve eşine sadakatsizlik iddiasıyla hem sözel hem de fizik-
ları büyümeye devam etti. sel olarak saldırdı. Karısı kendi öfke ve korkusuyla onun
Hukuk fakültesine girmeyi umut etmişti ve notları ile bir kadını dövdüğü için erkekliği üzerine laflar etti ve aşk
giriş puanları bu planları bir olasılık haline getirmişti yaparlarkenki hayal kırıklıklarıyla alay etti. Ernest evden
ama bunun yerine polis akademisine girmeye karar verdi. dışarı fırladı, geceyi yakındaki bir barda geçirdi ve öbür
Terapistine ilettiği nedenler arasında değerlendirildiğini gün her nasılsa profesyonel yardım aramaya yetecek ka-
hissettiği durumlarda artan rahatsızlığı ve zihinsel yete- dar kendini toparladı.
ANORMAL DAVRANIŞ NEDİR? 5
√√
Yaşamımızın her günü diğer insanları anla Konuya yakınlığımız konunun kendinden
maya çalışıyoruz. Davranışları Ernest’inki kadar ilginçliğini artırıyor; anormal psikolojisi lisans
aşırı olmadığında bile, diğer bir kişinin bir şeyi dersleri, psikoloji bölümlerinde ve gerçekte
neden düşündüğünü ya da yaptığını belirlemek tüm üniversite programında en popüler der
zor bir iştir. Düşünce ve davranışlarımızın ge sler arasındadır. Anormal psikolojisi lisans
rekçelerini bilmek her zaman mümkün olmaya dersleri, psikoloji bölümlerinde ve gerçekte
bilir. Normal gördüğümüz beklenen davranışa tüm üniversite programında en popüler der
ilişkin içgörü kazanmak yeterince zordur; yuka sler arasındadır. Konuya tanıdık olduğumuz
rıda tarif edilen polis memurununki gibi normal düşüncemiz anormal psikolojiyi çalışmaya bizi
sınırların ötesindeki insan davranışını anlamak cesaretlendiriyor ama bir de dezavantajı var.
daha da zordur. Hepimiz çalışmamızı konu neyse onun önceden
Bu kitap anormalliğin tanımlanmasıyla, ne tasavvur edilmiş kavramlarına dayandırırız.
denleriyle ve tedavisiyle, yani tüm menziliyle Davranış hakkında belli konuşma ve düşünme
ilgilidir. Bu alanda sayısız zorluklarla yüz yüze yolları geliştirdik: bir şekilde uyar görünen bel
yiz. İlk olarak söz konusu alandaki belirsizlikle li sözcükler ve kavramlar. Örneğin, korkuyu
re tolerans gerekliliği vardır. Bu, geçici olanla, çalışmanın yararlı yolunun korku yaşanmasına
sıklıkla çelişen bilgilerle rahat olabilme yetene odaklanmak olduğuna inanabiliriz ki, bu fenom
ğidir. Tabi daha sonra o bilgiyle iş yapmaya, ça enolojik yaklaşım olarak bilinir. Bu, korkuya
lışmaya ve onu araştırmaya dayanma gücüne bakış yollarından biridir ama tek yol değildir.
sahip olmalıyız. Göreceğiniz gibi, insan zihninin Davranış bilimciler olarak, insan yaşantı ve
anlaşılması zordur; alanımızın umduğumuzdan davranışları hakkında konuşmanın uygun yolu
çok daha azını kesin olarak biliyoruz. Anormal olduğunu hissedebildiklerimiz ile onu öğrenmek
davranışın, düşüncelerin ve duyguların gelişimi ve çalışmak için tanımlamanın daha verimli bir
yolu arasındaki farkla boğuşmak zorundayız.
ve doğasıyla ilgili alan olan psikopatolojinin ça
Örneğin, birçok kişi “dehşet hissi”nden bah
lışılmasına yaklaşırken, çok iyi bilmemiz gerekir
sederken, korkuyu çalışan bilim insanları şöyle
ki, bu konu çok az sağlam ve hızlı cevap sağlar.
bir cümleyi kullanma eğilimindedirler: “büyük
Bilimsel sorgulamaya ilişkin yönelimimizi tartı
boyutlu korku tepkisi.” Bunu yaparken sadece
şırken belli olacağı gibi, psikopatolojinin çalı
sözcüklerle oynamayız. Anormal davranışı bil
şılması belirsizliklerinden dolayı az değerli bir iş
imsel olarak çalışmak için kullandığımız sözcük
değildir. Özgül cevaplardan çok sorulan sorula
ve kavramlar, belli insan fenomenlerine sıradan
rın türleri alanın özünü oluşturur.
biçimde bağlanan uygunluk öznel hislerinden
Anormal psikolojisini çalışırken karşı karşıya bağımsız olmak zorundadır. Bu kitabı okurken
olduğumuz bir diğer güçlük nesnel kalmaktır. ve tartıştığı ruhsal bozuklukları anlamaya
Konumuz olan insan davranışı kişiseldir ve bu çalışırken, alıştığınızdan ve aslında bizim pro
kişisellik bizi güçlü bir biçimde etkiler; nesnelliği fesyonel hayatımız dışında kullandığımızdan
zorlaştırır ama gereksiz kılmaz. Anormal davra farklı bakış açılarını edinmenizi isteyebiliriz.
nışın yayılganlığı ve rahatsız edici etkileri kendi Bu bölümün başındaki vaka çalışması yo
yaşamlarımıza da zorla girer. Kim mantıkdışı rumların geniş bir menziline açıktır. Kuşkusuz
düşünceler, düşlemler ve duygular yaşamamış siz de Ernest’in sorunlarının nasıl geliştiğine, bi
tır? Kim koşulların açıklayabileceğinden daha rincil zorluklarının ne olduğu ve hatta muhteme
aşırı belirgin üzüntü, hatta depresyon hisset len ona nasıl yardımcı olabileceğinize dair bazı
memiştir? Birçokları davranışları sinir edici ve düşüncelere sahipsinizdir. Psikolojik sorunları
kavraması imkânsız birini, bir arkadaş ya da olan bir kişinin yaşamını nasıl kavramsallaştıra
muhtemelen bir akrabayı bilir. Psikolojik zorluk cağımıza ve onu nasıl en iyi tedavi edeceğimize
lardan yakınan birini anlamak ve ona yardım karar vermekten daha büyük bir zihinsel ya da
etmeye çalışmanın ne denli hayal kırıklığı ve duygusal zorluk tanımıyoruz. İkinci Bölüm’de
korku yaratıcı olduğunu fark edersiniz. Anormal Ernest H vakasına farklı kuramsal yönelimler
davranışın aşırılıklarıyla kişisel bir deneyiminiz den kişilerin nasıl tanımlama getirdiklerini ve
bulunmasa da, ruhsal yönden rahatsız olarak ta yardım etmeye çalıştıklarını gösterirken tekrar
nımlanan bir kişinin dehşet verici hareketlerine atıfta bulunacağız. Şimdi anormal davranış kav
dair haberlerden muhtemelen etkilenmişinizdir. ramından ne anladığımız tartışmasına geçiyo
Bu kişilerin ruhsal olarak sabit olmadıklarına, ruz. Sonra anormallik görüşümüzün tarih içinde
hatta bazen bir ruh hastalıkları hastanesinde günümüzün daha bilimsel bakış açılarına nasıl
tutulduklarına dair bir tarihçeleri vardır. geliştiğine kısaca bakacağız.
6 √√ BÖLÜM 1 - GİRİŞ: TARİHSEL VE BİLİMSEL DEĞERLENDİRMELER
Kişi Sayısı
nışı tanımlamaktır. Burada anormal davranışın
bileşeni olarak önerilen birçok özelliği ele alaca
ğız. Her biri tam bir tanımın bir parçası olabile
cek değerde olsa da, hiçbirinin tek başına yeterli
olmadığını göreceğiz. Sonuç olarak, anormallik
genellikle birkaç özelliğin aynı anda varlığına
dayalı olarak belirlenir. Anormal davranışa iliş 20 100 200
kin en iyi tanımımız istatistiksel seyreklik, norm Zekâ Katsayısı
ların ihlâl edilmesi, kişisel rahatsızlık hissetme, Şekil 1.1 Yetişkinlerde normal ya da çan eğrisi biçimindeki zekâ
yeti yitimi ya da işlev bozulması ve beklenmedik dağılımı.
olma özelliklerini hesaba katar.
SOMATOGENEZ
Milattan önce beşinci yüzyılda, genellikle mo
dern tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat
(M.Ö.460?-377?), tıbbı din, büyü ve batıl inanç
lardan ayırdı. Hipokrat Tanrıların ciddi fiziksel
hastalıkları ve ruhsal bozuklukları ceza olarak
gönderdiği şeklindeki yaygın Yunan inancını
reddetti ve bunun yerine bu tür hastalıkların
doğal nedenlerinin bulunduğunu ve bu yüzden
soğuk algınlığı ve kabızlık gibi diğer yaygın has
talıklarla aynı biçimde ele alınması gerektiğini
iddia etti. Hipokrat beyni bilinçliliğin, entelektüel
yaşamın ve duyguların organı olarak kabul etti.
Böylece sapkın düşünce ve davranışın bir tür
PSİKOPATOLOJİNİN TARİHÇESİ 11
√√
olarak görüyordu: kan, kara safra, sarı safra edilen ikinci yüzyıl Yunanlısı Galen’in (M.S.
ve balgam. Bunlarda bir dengesizlik bozukluğu 130- 200) ölümünün tüm tıbbın ve özellikle de
üretiyordu. Örneğin, bir kişi durgun ve donuksa, anormal davranışın incelenmesi ve tedavisi için
bedenin balgamın hâkimiyetinde olduğu varsa karanlık çağların başlangıcını belirlediğini be
yılıyordu. Kara safranın bolluğu melankolinin lirtirler. Birkaç yüzyıl süren gerilemeden sonra
açıklamasıydı; çok fazla sarı safra huzursuzluk Yunan ve Roma uygarlıkları çöktü. Kilise et
ve kaygılı oluşu açıklıyordu; çok fazla kan ise de kinlik kazandı ve papalığın devletten bağımsız
ğişken mizacı oluşturuyordu. Hipokrat’ın mizacî
olduğu ilan edildi. Hıristiyan manastırları, mi
fizyolojisi daha sonraki bilimsel incelemelerde
syonerleri aracılığıyla ve eğitimsel çalışmalarla
destek bulmadı. Bununla beraber onun temel
iyileştiriciler ve ruhsal bozukluklar üzerine yet
öncülü olan, insan davranışının belirgin olarak
kililer olarak doktorların yerine geçtiler.
bedensel yapılardan ve maddelerden etkilendiği
ve anormal davranışların bir tür dengesizlikten Manastırlar hastalara bakıyorlardı; birkaç ta
ve hatta hasardan ortaya çıktığı düşüncesi, çağ nesi klasik Yunan tıp yazmalarının deposu ol
daş düşüncenin habercisi niteliğindeydi. Daha masına rağmen bu çalışmalardaki bilgileri dahi
sonraki yedi yüzyılda, Hipokrat’ın bozukluklara kullanamamış olabilirler. Keşişler ruhsal bo
doğal yaklaşımı, diğer Yunanlılarca ve şehirleri zukluklara bakarken, bu kişilere dua ediyor ve
eski Avrupa’da güç merkezi olmasından sonra Peygamber’den kalan kutsal eşyalar ile doku
Yunanlıların tıbbini benimseyen Romalılarca nuyorlardı ya da ayın kaybolmaya yüz tuttuğu
genellikle kabul edildi sırada içmeleri için onlara fantastik iksirler ha
zırlıyorlardı. Ruh hastalarının aileleri onları ma
KARANLIK ÇAĞLAR VE ŞEYTANCILIK betlere getiriyorlardı. Ruh hastalarının birçoğu
Tarihçiler yaptıkları yaygın genellemede ülke çapında dolaşıyor, giderek daha çok hasta
klasik çağın son esaslı doktoru olarak kabul lanıyor, yeteneklerini daha çok kaybediyorlardı.
12 √√ BÖLÜM 1 - GİRİŞ: TARİHSEL VE BİLİMSEL DEĞERLENDİRMELER
MORAL TEDAVİ
Philippe Pinel (1745-1826) akıl hastanelerin
de ruh hastalarının insancıl tedavisine yönelik
harekette önemli bir kişi olarak değerlendirilir.
Burada 1773’te Virginia Williamsburg’da kurulan ilk Amerikan 1793’te, Fransız Devrimi’nin heyecanı devam
akıl hastanesi görülmekledir. ederken, Pinel Paris’te La Bicetre olarak bilinen
büyük bir akıl hastanesinde görevlendirildi. Bir
Benzer şekilde, Viyana’da 1784’te Cinnet Geçi tarihçi bu hastanedeki koşulları şu şekilde tarif
renler Kulesi inşa edildi; hastalar dış duvarların etmiştir:
hemen içinde hapsediliyor ve böylece gelen ge
çenlerce izlenebiliyorlardı. Birleşik Devletler’de [Hastalar] hücrelerindeki duvarlara zincirlenmişlerdi,
ilk akıl hastanesi Williamsburg, Virginia’da duvara paralel durmalarını sağlayan demirden tasmalar
1773’te kuruldu. yüzünden çok az hareket edebilmekteydiler... Kural gereği
Anormal davranışların hastanelerin alanı geceleri yatamıyorlardı... Hastaların bellerinde genellikle
demir bir kasnak takılıydı ve ayrıca... hem ellerinde hem de
na dahil edilmesinin ille de daha insancıl ve
ayaklarında zincirler bağlıydı... Bu zincirler hastanın ken
etkili tedavilere yol açtığı varsayılmamalıdır.
dini bir çanaktan besleyebilmesine yetecek kadar uzundu,
Tıbbi tedaviler genellikle kaba ve acı vericiydi.
yiyecek de genellikle yulaf lapasıydı —yalkı bir çorba içi
Philadelphia’da 1769’da tıp pratiğine başlayan ne batırılmış ekmek. Diyetle ilgili çok az şey bilindiğinden,
Benjamin Rush (1745-1813), ülkesinin bağım hastalara verilen öğün türüne hiç dikkat edilmiyordu. Hay
sızlık mücadelesinde de önemli rol almıştır ve van oldukları varsayılıyordu ve yiyeceklerinin iyi ya da kötü
Amerikan Psikiyatrisi’nin babası olarak değer olmasına dikkat edilmiyordu (Selling, 1940, s. 54).
lendirilir. Rush, ruhsal bozuklukların beyinde
aşırı kan bulunmasından kaynaklandığına ina Pinel La Bicetre’de hapsedilmiş bu insanla
nıyordu. Sonuç olarak, benimsediği tedavi “deli rın zincirlerini çıkarttı ve onları hayvanlar gibi
yapan” aşırı kan miktarını beyinden çekmekti! değil ama hasta insanlar olarak tedavi etmeye
(Farina, 1976) Rush’un diğer bazı hipotezleri de başladı. Tümüyle kontrol edilemez hâle gelmiş
vardı; birçok “cinnet getirmiş” kişinin korkutula olan birçoğu sakinleşmişlerdi ve çok daha kolay
rak iyileştirilebileceğini düşünmüştü. Doktorla zapt edilir olmuşlardı. Önceden tehlikeli olarak
ra tavsiye ettiği bir işlem de hastayı yaklaşan değerlendirilenler hastanede dolaşıyorlardı ve
ölümüne inandırmaktı. On dokuzuncu yüzyılda hiçbir rahatsızlık verme ya da kimseye zarar
New England’lı bir doktor bu reçeteyi dahice bir verme eğilimleri yoktu. Zindanların yerine ışıklı
tarzda uygulamıştı. “Delikli tabuta benzer bir ku ve havadar koğuşlar yapıldı. Yıllardır hapsedil
tuya ayakta pozisyonda konulan hasta su dolu miş olanlardan bazıları sağlıklarına kavuştular
bir tanka indiriliyordu... Hava kabarcıkları kesi ve sonunda hastaneden taburcu edildiler.
Her yıl iki milyondan fazla Amerikalı ruhsal sürece bir tür tedavinin yapıldığı varsayılır.
bozukluklar nedeniyle hastaneye yatırılmaktadır. En iyi hastanelerde bile genellikle hastaların psi-
1970’lerde akıl hastanelerinin kısıtlayıcı ortamına kiyatr ya da klinik psikologlarla çok az ve değerli bir
ilişkin endişeler çok sayıda akıl hastanesi hastasının temasları vardır. Bu durum Cordon Paul ve çalışma
kurum dışına çıkarılmasına (deinstitutionalization) arkadaşlarının dikkatli gözlemleri ile de doğrulan-
yol açtı. 1980’lerde ve 1990’larda yapılan bütçe ke- mıştır. Bu araştırmacılar hastaların uyanık oldukları
sintileri bu eğilimin devam etmesine neden olmuştur. zamanın %80 ila 90’lık bölümünde personelle temas-
Ancak, kurumda bakım altına alınamayan kronik has- ları olmadığını ortaya koymuşlardır ve klinik personel
talar sorunu henüz yeterince çözümlenememiştir (20. çalışma sürelerinin dörtle birinden azını hastalarla
Bölüm’de ayrıntılı olarak tartışacağımız gibi). Kamu temasta geçirmekledirler (Paul. 1987. 1988). Bir has-
akıl hastanelerindeki tedavi, öncelikli olarak koruyucu tanın gününün ve akşamının büyük bir bölümü yalnız
niteliktedir. Hastalar hayatta tutulur ama az bir tedavi ya da diğer hastalarla veya lise eğitiminden fazla
alırlar; varlıkları çoğunlukla monoton ve yerleşik bir eğitimi olmayan yardımcı personelle geçmekledir.
özelliktedir. Hapiste olduğu gibi, ağırlıklı duygu çaresizlik ve de-
Bugün Birleşik Devletler’deki akıl hastaneleri ge- personalizasyondur. Hastalar sonsuz saatler boyunca
nellikle ya federal hükümet ya da devlet tarafından koridorlarda otururlar ve akşam yemeği salonunun
fonlanmaktadır (aslında devlet hastanesi terimi devle- açılmasını, ilaçların dağıtılmasını ve psikologların,
tin işlettiği akıl hastanesi anlamındadır). Hayrete dü- sosyal çalışmacıların ve meslek danışmanlarının da-
şürücü maliyetlerine rağmen genellikle eskidirler, iç nışma saatlerinin başlamasını beklerler. Ağır derece-
karartıcı ve büyük şehir merkezlerinden uzaktadırlar. de rahatsız olanlar hariç hastaların hastanenin ağaç
Emekliler İdaresi hastanelerinin ve genel tıp hastane- işleri atölyesinden, yüzme havuzundan, spor salonun-
lerinin birçoğunun aynı zamanda psikiyatri koğuşları dan, sepet örme atölyesine kadar değişen çeşitli ola-
vardır. naklarına ulaşmaları mümkündür.
Buna ek olarak, özel akıl hastaneleri vardır. Hastanelerden birçoğunda hastaların grup tedavi-
Maryland’daki Sheppard ve Enoch Pratt ile Belmont. sine devam etmeleri gereklidir. Grup tedavisi, en az
Massachusetts’teki McLean Hastanesi en ünlü iki iki hastanın birbirleri ile ve bir grup lideriyle bir oda-
özel hastanedir. Özel hastanelerdeki fiziki olanaklar da belli bir süre ilişkide bulunmalarının öngörüldüğü
ve profesyonel bakım bir tek nedenle devlet hasta- sürece işaret eden genel bir kavramdır. Bazı hastalar
nelerine üstün gelmektedir: özel hastanelerin daha uzman bir terapist ile yalnız olarak çok az seansa ka-
çok parası vardır. Bu özel kurumlarda hastalar için tılabilirler. Bununla beraber çoğunlukla, geleneksel
maliyetler günde 1.000 doları aşabilir ve üstelik bu hastane tedavisi son kırk yıldır psikoterapi sağlamak-
maliyete uzmanlaşmış bir personelle yapılan bireysel tan çok ilaç dağılmaya yönelmiştir. Kurumsal bakımın
tedavi seansları dâhil değildir! Birçok hastanın ge- kendisi, destekleyici bakım sağlamanın ve kendilerine
nellikle doksan günlük bakımla sınırlı sağlık sigortası bakmaları neredeyse imkânsız durumda olan ya da
bulunmasına rağmen, bu hastaneler açıkça birçok va- onları dayanılmaz bir yük altına sokacak veya başka-
tandaşın olanaklarının ötesindedir. larına tehdit oluşturacak hastaları korumak ve gözet-
Zaman zaman hapishane hastanesi olarak da mek biçimini almıştır (Paul & Menditto, 1992).
adlandırılan bir ölçüde uzmanlaşmış bir akıl hastane- Rahatsız edici bir sorun, insanlar akıl hastanesin-
si, mahkemede yargılanamayacağına karar verilmiş de bir yıldan fazla bir kez kaldıktan sonra kurumda
ve delilik nedeniyle beraat etmiş suç işleyen kişiler bakıma alışmanın tersine çevrilmesinin zor olmasıdır.
içindir. Bu hastalar hapse gönderilmemekle birlikte, Birkaç ayda belirgin şekilde düzelmiş bir hastaya has-
yaşamlarında silahlı korumalar altındadırlar ve sıkı taneden çıkmaya neden isteksiz olduğunu sorduğumu-
bir güvenlik rejimi uygulanır. Hapiste tutuldukları zu hatırlıyoruz. Ciddi bir şekilde “Doktor, dışarıda
Moral tedavi on dokuzuncu yüzyılın son bö şok olmuştu. İlgisi akıl hastanelerindeki koşulla
lümünde terkedildi. İronik biçimde, ruh hastala ra ve tedavi için hiçbir yerleri olmayan zamanın
rının koşullarının iyileştirilmesi için taraftar olan ruh hastalarına yayıldı. Dix birçok ruh hastasını
ve onların bakımı için yapılmış hastaneleri oluş iyileştirmek için kuvvetli bir kampanya düzenle
turmak için savaşan Dorothea Dix’in çabaları di; onun yardımları otuziki tane devlet hastanesi
(1802-1877), bu değişimin olmasına yardımcı yapımını sağladı. Ne yazık ki, özel kuruluşların
oldu. Boston’da bir öğretmen olan Dix, bölge ha hizmet veremeyeceği çok sayıda hastaya hiz
pishanesinde Pazar okulunda dersler veriyordu met vermek üzere inşa edilmiş büyük kamu has
ve orada yaşayanların içler acısı koşullarından tanelerinin personeli hastalara bireysel dikkat
PSİKOPATOLOJİNİN TARİHÇESİ 17
√√
tehlike var demişti. Onun hu görüşüyle tümüyle hem- Bu iddialı çalışmada Paul ve Lentz ortanı tedavisi
fikir olamasak da, dışarıda yaşamın az da olsa avan- ile birlikte öğrenme temelli bir tedavi ile kronik ve zor
tajları vardı. Uzun süre bakım gören hu adamın klinik hastalarda cesaret verici düzelmeyi göstermişlerdir.
dosyasının kalınlığı 60 santimden fazlaydı. Çeşitli Öğrenme temelli tedavide hastalar, diğer hastalarla
Gazi İdaresi hastanelerinin koruyucu çevresine o ka- sosyalleşmeleri, yataklarını yapmaları, günaydın de-
dar alışmıştı ki ayrılma ihtimali onun için hiç akıl has-
mek gibi sosyal gelenekleri izlemeleri, saçlarını tara-
tanesinde bulunmamış biri için oraya girme ihtimali
maları ve hastane dışında yaşamaları için gereken be-
ne kadar korkutucu ise o kadar çok korkutucuydu.
Bazen uygulanan bir tedavi de ortam tedavisidir cerilerin öğretildiği derslere devam etmeleri için ödül
(milieu therapy) ve bunda tüm hastane “terapötik bir kazanabilmektedirler. 18. Bölüm’de ayrıntılı olarak
topluluğu” oluşturur (örn., Jones. 1953). Süre giden tanımlandığı gibi, bu öğrenme temelli tedavi hastaları
tüm faaliyetler ve tüm personel tedavi programının belli bir hiçimde davrandıkları için onlara istedikleri
parçası olur. Ortam tedavisi on dokuzuncu yüzyılın şeyleri alabilmelerinde ya da imtiyaz kazanabilmede
moral uygulamalarına bir geri dönüş gibi görünmek- kullanabilecekleri plastik markalar yermek suretiyle
tedir. Sosyal etkileşimler ve grup etkinlikleri teşvik ödüllendirir. Tedavilerin etkinliklerinin ölçümlerinin
edilir, öyle ki grup baskısı yoluyla hastalar normal birçoğunda öğrenme programı ortam tedavisinden
işlev görmeye yöneltilir. Hastalara koruma altına daha başarılıdır. Her iki tedavi de eski bir Illinois
alınmış vakalar gibi değil ama sorumlu insanlar ola- Devlet Hastanesi’ndeki sıradan yönetime kıyasla üs-
rak muamele edilir (Paul, 1969). Kendilerinin tekrar
tün bulunmuştur. Akıl hastaneleri, özellikle dışarıda
uyum yapmalarına yakın arkadaşları olan hastalar
işlev görmede zorlukları olan kişiler için öngöreme-
kadar kendilerinin katkıda bulunmaları beklenir. Açık
koğuşlar onlara önemli oranda özgürlük tanır. Ortam yeceğimiz bir geleceğe kadar gerekli olduğundan, bu
tedavisinin etkililiğine dair bazı kanıtlar vardır (örn., çalışma özellikle önemlidir. Kronik hastalara sadece
Fairweather. 1964; Greenblatt ve ark., 1965), en inan- hastanedeyken değil ama taburcu edildiklerinde de
dırıcı olanı da Paul ve Lentz (1977)’in köşe taşı nite- yardım edilebilecek yöntemleri önermektedir.
liğindeki projeleridir.
Devlet akıl hastanelerindeki odaların çoğu kasvetli ve uyarandan yoksundur.
me sağlayan bir gelişme, Galen’in insan anato şey bilinmiyordu. Bununla beraber, yaşlılıktaki
misine ilişkin sunumlarının doğru olmadığıydı. ve yaşlılık öncesindeki psikozlarla bağlantılı be
Galen insan fizyolojisinin, çalıştığı maymunla yin hücrelerindeki yıkım yönündeki değişimler
rınkine benzediğini varsaymıştı. Onun yaşadığı ile zihinsel geriliğe eşlik eden bazı yapısal bo
dönemlerde izin verilmeyen insan otopsi çalış zukluklar belirlendi. Muhtemelen en çarpıcı tıbbi
maları ile Galen’in yanıldığını kanıtlamaya baş başarı zührevi bir hastalık olan ve birkaç yüzyıl
lamak bin yıldan fazla sürmüştü. Bilginin doğru dır bilinen frenginin kökeninin ve tüm doğasının
dan gözleme dayalı olduğu görgül tıp bilimi, ünlü keşfedilmesiydi.
İngiliz Doktor Thomas Sydenham’ın çabalarıyla Bu keşif öyküsü, çağdaş bilimler ve çalışma
(1624-1689) bir ilerleme yapmıştı. Sydenham, lar için temel oluşturan görgül yaklaşımın harika
ruhsal bozukluklarla ilgilenenlerin, sonunda et bir resmini sağlar. 1798’den beri biliniyordu ki,
kilendiği sınıflama ve tanıya görgül bir yaklaşı bazı ruh hastaları ilerleyen bir felç ile büyüklük
mı savunmada özellikle etkili olmuştu. sanrılarını da içeren hem fiziksel hem de ruhsal
Sydenham’ın yaklaşımından etkilenenlerden yeteneklerin kalıcı bir bozulması ile belirgin bir
biri, bir Alman doktor olan Wilhelm Griesinger sendromu gösteriyorlardı. Bu belirtiler tanındık
idi. Griesinger herhangi bir ruhsal bozukluk tanı tan hemen sonra bu hastaların asla iyileşme
sının biyolojik bir nedeninin bulunduğunu iddia dikleri anlaşıldı. 1825’te ruhsal ve fiziksel sağ
ediyordu ki bu ilk önceleri Hipokrat tarafından lıkta bu tür bir bozulma bir hastalığı, genel felç
desteklenen somatojenik görüşlere açık bir geri olarak tanımlanıyordu. Felç olan bazı hastaların
dönüştü. Bir psikiyatri ders kitabı, Griesinger’ın daha önce frengilerinin bulunduğu 1857’de an
iyi bilinen izleyicilerinden Emil Kraepelin (1856- laşılmış olsa da, felcin kökeninin rekabet eden
1926) tarafından yazıldı ve ilk olarak 1883’te birçok kuramı vardı. Örneğin, bu bozukluğun
yayınlandı; bu kitap ruhsal hastalıkların organik denizcilerdeki yüksek oranını açıklamak üze
doğasını oluşturmak üzere bir sınıflama sistemi re bazıları deniz suyunun bu hastalığın nedeni
de getirmişti. Kraepelin sendrom diye adlan olabileceğini düşündü. Griesinger, erkekler ara
dırdığı, tıpkı belli bir tıbbi hastalıkta olduğu gibi, sındaki yüksek oranı açıklama çabasıyla alkollü
altta yatan fiziksel bir nedeni bulunduğunu dü içki, tütün ve kahvenin işe karışabileceği spekü
şünmeye yetecek şekilde, düzenli olarak birlikte lasyonunu yaptı. 1860’larda ve 1870’lerde Lou
görülen belli bir grup belirti için bir eğilim olan is Pasteur hastalıkların mikrop kuramını oluş
ruhsal bozukluklar arasında ayrım yaptı ve bi turmuştu ve buna göre hastalıklara bedenin çok
yolojik bir işlev bozukluğuna atfedilebilecek bu küçük organizmalarla bulaşmış (enfeksiyon)
belirtiler topluluğunun sendromu oluşturduğunu olması neden oluyordu. Bu kuram frengi ve ge
savundu. O her bir ruhsal hastalığın diğerlerin nel felç arasındaki ilişkiyi gösteren ön hazırlığı
den farklı olduğunu, kendi başlangıcı, gidişi ve oluşturdu. 1897’de Richard von Krafft-Ebing
sonucu olduğunu düşündü. Tedaviler açıklan felçli hastaları frengi yaralarından elde ettiği
mamış da olsa en azından hastalığın gidişi tah maddelerle aşıladı; hastalar frengi geliştirmedi
min edilebilirdi. Kraepelin ağır ruhsal hastalık ler ki bu onların daha önce enfekte olduklarını
ların iki büyük grubunu önerdi: şizofreni için ilk gösteriyordu. Nihayetinde, 1905’te, frengiye ne
kullanılan terim olan erken bunama (dementia den olan özgül mikroorganizma keşfedildi. En
praecox) ve manik-depresif psikoz. Kraepelin feksiyon ile beynin belli bölgelerinin bozulması
şizofreninin nedeni olarak kimyasal bir denge ve belli bir psikopatoloji türü arasında nedensel
sizliği ve manik-depresif psikozun açıklaması bir bağlantı kuruldu. Eğer belli bir psikopatoloji
olarak metabolizmada bir düzensizliği öngördü. türü (genel felç) biyolojik bir nedene dayanıyor
Kraepelin’in bu ve diğer ruhsal hastalıkları sınıf ise diğerleri de dayanabilirdi. Somatogenez gü
lama şeması 3. Bölüm’de çok daha ayrıntılı ta venirlik kazandı ve daha fazla biyolojik neden
nımlanacak olan şimdiki tanısal kategoriler için arayışı hız kazandı.
bir temel oldu.
Sinir sisteminin işleyişi 1800’lerin ortalarında PSİKOGENEZ
bir miktar anlaşılmış olmasına rağmen, çeşitli Somatojenik nedenlerin arayışı psikiyatride
ruhsal bozuklukları açıklayabilecek yapıda bek 20. yüzyıla dek başat olmaya devam etti. Kuşku
lenen anormallikleri ortaya çıkaracak çok fazla suz bunda genel felçle ilgili harika keşifler etkili
PSİKOPATOLOJİNİN TARİHÇESİ 19
√√
gelmektedir” demiştir (Cole, 1996, s. Al’de bah oluşturan temel varsayımlar grubudur. Bir para
sediliyor). Bir başka bilim insanı: “Tek bir yaşam digma belli bir zamanda bilim insanlarının na
örneği ile çalışıyoruz: bu sadece elmalar üze sıl çalışacaklarına dair önemli doğurgulara sa
rinde çalışıp meyveleri öğrenmeye çalışmaya hiptir. “Araştırmaları, paylaşılan paradigmalara
benziyor. Daha çok elmaya ve portakala bak dayanan insanlar bilimsel pratik için aynı kural
mak zorundayız” şeklinde ifade etmiştir (Cole, ve standartlara bağlıdırlar”. (Kuhn, 1962, s. 11).
1996, s. A29’da bahsediliyor). Paradigmalar bilim insanlarının hangi sorunları
Bir başka gezegendeki hayata yalnızca elimiz inceleyeceklerini ve incelemeyi nasıl yapacakla
deki araçlarla bakılabilir ve bu araçların tasarımı rını belirler. Paradigmalar bilimin esas kısmıdır,
sadece teknoloji tarafından değil ama yaşamın önemli bir kısım olan izlenecek kuralları gös
ne olduğuna dair öncül kavramlarımızca belirle terme işine hizmet ederler. Algısal olarak ifade
nir. Güneş sisteminin bir diğer bölümünden ge edildiğinde, bir paradigma belli etkenleri görme,
len madde üzerinde uygulanan testler, her yer diğerlerini görmeme eğilimi şeklindeki genel bir
de evrimleşebilecek olanla eşleşemeyebilecek bakış açısına ya da yaklaşıma benzetilebilir.
olan orada yaşayan şeyin doğası hakkındaki Bir paradigma verilerin toplanmasına ve tanım
varsayımlara dayanır. lanmasına kaçınılmaz yanlılıkları sokmaya ek
Uzayın keşfine ilişkin bu tartışma, bilimsel göz olarak, ayrıca olguların yorumlanmasını da etki
lemin, yalnızca insanın dehasının ve akademik leyebilir. Bir diğer deyişle, verilere verilen önem
çalışmalarının güçlerini değil ama evrenimizin ve anlam önemli oranda paradigmaya dayana
doğasını tam olarak kavrama ile ilgili doğuştan bilir. Gelecek bölümde anormal psikolojisindeki
varolan güçsüzlüğümüzü yansıtan bir insan uğ ana paradigmaları tanımlayacağız, ancak bura
raşı olduğuna işaret etmenin bir yoludur. Bilim da bunların nasıl çalıştığına dair bir fikir vermek
insanları yalnızca bazı ön fikirlere sahip olduk istiyoruz.
ları gözlem türlerini yapmak için araçlar tasar
layabilirler. Bazı gözlemlerin evrenin genel do ANORMAL PSİKOLOJİSİNDE
ğası hakkındaki bilgilerimizin kısıtlı olmasından PARADİGMALARIN BİR ÖRNEĞİ
dolayı yapılmadığının farkındadırlar.
Langer ve Abelson (1974) kuramsal yönelimler
ve paradigmaların eğitilmiş klinisyenlerin bir in
BİLİMDE ÖZNELLİK:
sanın uyumunu görmelerini nasıl etkilediği ile
PARADİGMALARIN ROLÜ ilgilenmişler, bununla ilgili olarak bir deney dü
Bilim yalnızca varolan bilginin bilimsel sorgula zenlemişlerdir.
ma üzerine koyduğu kısıtlamalarla değil ama Gelecek bölümde daha çok tartışacağımız
aynı zamanda bilim insanının kendi kısıtlılık gibi, davranış tedavisi psikolojinin açık davranı
larınca sınırlanır. Şimdi bu bölümün başındaki şın gözlenmesiyle ilgilenen ve davranışları belli
noktaya —anormal davranışı bilmeye ve çalış türden öğrenmelerin bir ürünü olarak gören dav
maya çabalarken nesnel kalabilme mücadele ranışçılık - öğrenme kolundan kaynaklanmakta
sine dönüyoruz. Anormal davranışı çalışmak dır. Davranış tedavicileri, anormal davranışın,
için gösterilen tüm çabalar bilimsel ilkelere göre normal davranışla aynı öğrenme ilkelerine göre
yapılmalıdır. Ancak bilim tamamen nesnel ve kazanıldığına inanırlar ve açık davranışlara
kesin bir uğraş değildir. Daha çok, bilim felse odaklanmaya eğilimlidirler. Daha geleneksel
fecisi Thomas Kuhn’un önerdiği gibi, evrene ba olarak eğitilmiş klinisyenler bozuk davranışa
kışımızdaki kısıtlılıklar kadar öznel faktörler de neden olan içteki muhtemelen gizli çatışmayı
bilimsel sorgulamanın yapılışına dâhil olur. aramaya eğilimlidirler. Bunlar davranışı hasta
Kuhn’un görüşlerinde bilimsel ilkelerin herhangi nın zihninde nelerin olup bittiğini çıkarsamada
bir uygulamasında merkezi kavram olan para- bir araç olarak görme eğilimindedirler. Sıklıkla
digma bilim insanının içinde çalıştığı kavramsal bu çıkarsamalar hastanın farkında olmadığı
bir çerçeve ya da yaklaşımdır. Kuhn’a göre bir süreçleri kapsar. Langer ve Abelson, davranış
paradigma, verileri toplayıp yorumlamada kulla tedavicilerinin gözlenen davranışa odaklanma
nılabilecek yöntemleri olduğu kadar geçerli ola ya eğitildikleri için, bir insanın hasta olduğunun
rak değerlendirilen kavramları belirleyen bilim söylenmesinden, açıkça normal davranışları
sel sorgulamanın kısmî evreninin ana hatlarını olasılıkla bilinçdışı ya da gizli sorunları maske
22 √√ BÖLÜM 1 - GİRİŞ: TARİHSEL VE BİLİMSEL DEĞERLENDİRMELER
Uyum derecelendirmesi
cisi ve psikanaliz eğitimi almış diğer geleneksel
klinisyenlere iki erkek arasında süre giden bir
görüşmenin video kaydını gösterdiler. Bu kay
dı görmeden önce, her gruptaki katılımcıların
yarısına görüşülenin iş başvurusu olan bir kişi
olduğu, diğer yarısına ise bu kişinin bir hasta Davranış Tedavici
davranış tedavicilerinin derecelendirmelerinin Şekil 1.2 Araştırmacının tanımlamasına ve tanı koyanın eğitimine
etiketlerden daha az etkilenecekleri ve böylece göre görüşene verilen ortalama uyum derecelendirmeleri.
Langer ve Abelson (1974)’den uyarlanmıştır. (Copyright 1974
daha çok benzeyecekleri beklendi. by APA. Reprinted by permission)
Sakallı bir profesörün yirmili yaşlarının orta
larındaki bir genç adamla mülakatını içeren vi
deobant tüm katılımcılara gösterildi. Görüşülen, dirmelerini destekliyordu. Davranış tedavicileri
son zamanlarda bir iş başvurusu olmuş olmak adamı etiketini dikkate almadan “gerçekçi”, “say
koşulunu karşılayan, bir mülakata gireceği ve gılı”, ve “sorumlu” olarak tanımlarlarken, adamı
bunun videobanta alınacağı, buna karşılık ola bir hasta olarak gören geleneksel klinisyenler
rak da 10 dolar ödeneceği belirtilen bir gazete “gergin, savunmacı bir kişi”, “eşcinsellik üzerine
ilanı yoluyla bulunmuştu. Orijinal görüşmenin çatışmaları var” ve “katılığıyla dürtüselliğini gös
on beş dakikalık bir bölümü alındı. Bu bölümde teriyor” gibi tanımlamalarda bulundular.
genç adam dağınık bir otobiyografik monolog Bu deneyde davranış tedavicileri niçin yansız
da bulunuyor ve son olarak çalıştığı işleri ta görünüyorlar? Langer ve Abelson bunu şu yolla
nımlıyor, buralardaki bürokratlarla çatışmaları açıklıyorlar. Davranışçı yaklaşım, klinisyenleri
üzerinde duruyordu. Tarzı, Langer ve Abelson açık ya da görünür davranışa yoğunlaşmaya
tarafından yoğun ama belirsiz olarak tanımlan ve hâlihazırda görünür olmayan hastalıkla ilgili
mıştır. Onlara göre genç ya saygılı ve çabala kuşkucu olmaya teşvik ediyor. Böyle bir yöneli
yan biri olarak ya da kafası karışık ve tedirgin mi olanlar bu deneyde avantajlıydılar, çünkü gö
biri olarak değerlendirilebilirdi. rüşülen konuyu dağıtıyor da olsa denge üzerine
Bir anket klinisyenlerin görüşülenin ruh sağ davranışı açıkça rahatsız değildi. Geleneksel
lığı hakkındaki izlenimlerini ölçtü. Görüşülen iş tedaviciler bir danışanda en açık olanın ötesi
başvurusu olan bir kişi olarak sunulduğunda ge ne bakmaya eğitilmişlerdir, bu yüzden adamın
leneksel klinisyenlerin ve davranış tedavicilerin bürokratlarla ilgili olumsuz değerlendirmelerine
uyum derecelendirmeleri arasında fark yoktu. daha fazla dikkat göstermişlerdir ve adamda
Ancak hasta etiketi, beklendiği gibi, keskin fark temelde bazı şeylerin yanlış olduğunu çıkarsa
lılıklar yarattı (Şekil 1.2). Görüşülen bir hasta malardır.
olarak sunulduğunda geleneksel klinisyenler, Langer ve Abelson okuyucuları onlara farklı
adamı iş başvurusu olan biri olarak gören ge bir çalışmayı hatırlatarak deneylerinin kısıtlılık
leneksel klinisyenlerden de anlamlı ve göreli ları konusunda uygun biçimde uyarmaktadırlar:
olarak daha rahatsız biçiminde değerlendirdiler. muhtemelen açıkça rahatsız olan bir görüşülen
Buna karşılık, davranış tedavicileri “hasta” gö kullanımı, davranış tedavicilerini dezavantajlı bir
rüşüleni göreli olarak daha iyi uyumlu biçiminde konuma sokabilirdi. Deneyin amacı ve bu tartış
derecelendirdiler. Aslında, iyi uyum derecelen ması bir yönelimin diğeriyle yarıştırılması değil
dirmeleri, kişiyi iş başvurusu olan bir kişi olarak ama daha çok bir paradigmanın belli ayrıntılara
düşünen davranış tedavicilerinin derecelen dikkat etmemize ve diğerlerini göz ardı etme
dirdiklerinden daha az değildi. Klinisyenlerden mize neden olan algıyı nasıl etkileyebileceğini
sağlanan niteliksel değerlendirmeler derecelen göstermektir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER 23
√√
ÖZET
Psikopatolojinin çalışılması, insanların niçin beklenmedik, bazen garip ve tipik olarak da kendini
bozguna uğratan biçimlerde davrandıkları, düşündükleri ve hissettiklerinin araştırılmasıdır. Bilmek
istediğimizden çok azını bilmekteyiz. Bu kitap psikopatologların anormal davranışın nedenlerini öğ
renmeye çalışma yollarına ve bunları önleme ve azaltma hakkında bildiklerine odaklanacaktır.
Bir davranışın anormal olup olmadığını değerlendirirken dikkate alınan birkaç özellik: istatistiksel
seyreklik, toplumsal normların ihlâli, kişisel rahatsızlık hissetme, yeti yitimi ya da işlevlerin bozulması
ve beklenmedik olmadır. Her bir özellik neyin anormal olarak görülebileceğiyle ilgili bir şeyler söyler
ama kavramlar zamanla değişir, bütününde anormalliği kapsayacak basit bir tanımlama sunulmasını
imkânsız kılar.
Anormal psikolojisi alanı antik şeytancılık ve üstünkörü tıbbi kuramlaştırmada köklerine sahiptir.
Anormal davranışın bilimsel sorgulamasının başlangıcından beri iki ana görüş dikkat çekmek üzere
yarışmıştır: her ruhsal sapmaya hatalı bir fiziksel işleyişin neden olduğunu varsayan somatojenik
görüş ve sıkıntı çeken kişinin bedeninin bir sorununun olmadığını ve zorlukların psikolojik kavram
larla açıklanabileceğini varsayan psikojenik görüş. Bugün her ikisi de anormal davranışa katkı yapar
görülmektedir.
Bilimsel sorgulama insanoğlunun dünyası hakkındaki bilgileri edinmenin özel bir yolu olarak su
nulmuştur. Çok önemli bir anlamda, insanlar neyi görmeye hazırlandıysalar onu görebilirler ve belli
olgular yakalanamayabilir, çünkü bilim insanları yalnızca zaten hakkında bazı genel fikirlere sahip
oldukları şeyleri keşfedebilirler. Günlük algılama ve problem çözmede olduğu gibi bilimde de öznellik
vardır. Kişinin paradigmasını ya da bilimsel bakış açısını tanımlamakla, öznel etkilerin izi daha iyi
sürülebilir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
psikopatoloji psikanalist moral tedavi
anormal davranış sosyal çalışmacı sendrom
normal eğrisi danışma psikologları ortam (milieu) tedavisi
klinisyenler psikopatologlar genel felç
klinik psikolog şeytancılık (hastalıkların) mikrop kuramı
tanı şeytan kovma katartik yöntem
psikoterapi somatogenez paradigma
psikiyatr psikogenez
psikoaktif ilaçlar tımarhane
2
PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE
GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ
PARADİGMALAR
Çeviri: Doç. Dr. Buket Erkal
Bir önceki bölümde anormallik - tarihçesi, odaklanırlar; yaşamın anlamı, insanın o yaşam
kişisel rahatsızlık ve normların ihlâli gibi özel da nasıl bir yer edindiği gibi konularla ilgilenirler;
liklerle nasıl tanımlandığı - ele alınmıştı. Bu bö psikolojik rahatsızlıklardan kurtularak rahatlama
lümde, anormal davranışın ve tedavinin günü üzerinde durmak yerine kişisel büyüme ve doyu
müz paradigmalarını ele alacağız. Paradigma, ma ulaşmayı teşvik ederler. Bu paradigmaların
bilgi veya verinin kavramsallaştırılması, çalı önder isimleri: Carl Rogers, Abraham Maslow,
şılması, toparlanması ve yorumlanması; hatta Viktor Frankl ve Frederic (Fritz) Perls’dür.
belirli bir konuda nasıl düşünülmesi gerektiğini Birçok insan psikopatolojiyi kendi benimse
tanımlayan temel sayıltılar kümesidir. Anormal diği paradigmayı dışarıda bırakmadan çalışma
davranışın kavramsallaştırılmasına ilişkin çeşit ya çabalamakta. Bu bölümde belirtileceği ve
li paradigmalar vardır. Burada ele aldıklarımız, Langer ve Abelson’un 1. Bölüm’de yer alan ça
anormal davranışın etiyolojisi ya da nedenleri ile lışmalarında da gördüğümüz gibi, bir paradig
terapötik anlaşılması üzerinde durmaktadır. 17 - manın seçilmiş olmasının, anormal davranışın
19. Bölümlerde anormal davranışı daha detaylı tanımlanması, araştırılarak incelenmesi ve te
bir biçimde bu bakış açısıyla inceleyeceğiz. davisinde çok önemli doğurguları vardır. Bizim
Bu bölümde, anormal psikolojisinin dört para paradigmaları tartışmamız, belli başlı bozukluk
digması ele alınmaktadır: biyolojik, psikanalitik, kategorilerinin incelenmesi ve kitabın geri kalan
öğrenme ve bilişsel. Anormal davranışın günü kısmını oluşturan müdahale konusu için zemin
müzde ele alınışı çok yönlülük içerir. Klinisyen çalışması olacaktır.
lerin ve araştırmacıların çalışmalarında değişik
birçok paradigmanın güçlü yanları ve sınırlılık BİYOLOJİK PARADİGMA
ları olduğu kadar, psikopatolojinin oluşmasında
çevresel etkenlerin oynadığı rolün etkilerine ait Anormal davranışın biyolojik paradigma-
bir bilinçlenmeyi, farkındalığı hissedersiniz. Bu sı 1. Bölüm’de betimlenen Somatogenez yak
nedenle anormal davranışla ilgili günümüzdeki laşımın devamıdır. Bu geniş, kuramsal bakış
görüşler değişik paradigmaların kaynaşmasını açısı, ruhsal bozukluklara yanlış somatik, biyo
yansıtma eğilimindedirler. Bu bölümün sonunda lojik ya da bedensel süreçlerin neden olduğunu
başka bir paradigmayı, bütünleştirici yaklaşımın savunur. Bu paradigma çoğunlukla tıbbi model
temelini oluşturan, yatkınlık (diathesis) - stres veya hastalık modeli olarak anılır.
paradigmasını, betimlemeye çalışacağız. Anormal davranışın çalışılması, tarihsel ola
Bu kitabın önceki baskılarında, insancıl ve rak tıpla ilintilidir. Birçok öncül çalışmacı ve hat
varoluşçu paradigmaları da aynı boyutta tartış ta çağdaşları, fiziksel veya organik hastalık mo
mıştık. Ancak bu baskıda anılan paradigmalar delini, sapkın davranışların nedenini anlamada
la ilgili eksik kalanları 17. Bölüm’de tartışmak temel olarak kullanmışlardır. Anormal davranış
üzere saklıyoruz. Bunlar kısaca, terapideki alanında tıp terminolojisi oldukça yaygın ve
günümüz yaklaşımlarının karşılaştırılması ve yerleşiktir. Bir şizofreni araştırmacısı olarak bi
incelenmesidir. Bununla ilgili gerekçemiz ise in linen Brendan Maher’in belirttiği gibi “[sapkın]
sancıl ve varoluşçu paradigmaları önerenlerin, davranışa patolojik denir ve belirtiler (semptom
psikopatolojinin ya da bozukluklarının sınıflan lar) temelinde sınıflandırılır. Bu sınıflandırmaya
dırılarak (örneğin şizofreni ve kaygı bozuklukla da tanı denmiştir. Davranışın değiştirilmesi için
rı) ele alınmasına karşı çıkmalarıdır. Yine bu pa düzenlenen süreçlere terapi denir ve [bazen]
radigmalar psikolojik sorunların nasıl geliştiğinin bunlar hastalara akıl hastanelerinde uygulanır.
analizinde çok seyrek olarak kullanılırlar. Bun Sapkın davranış son bulduğunda da hasta iyi
lar, bozukluktan çok kişisel büyüme üzerinde leşti” şeklinde betimlenir (1966, s. 22).
dururlar. Bazı yönleriyle farklılık göstermelerine Daha önce de anlatıldığı gibi, Louis Pasteur
karşın insancıl ve varoluşçu yaklaşımlar birkaç bakteri ve hastalık arasındaki ilişkiyi keşfedip
önemli özelliği paylaşırlar. Bu yaklaşımlar özgür hemen ardından virüsler postulasını ortaya attı
iradeyi vurgular ve kişinin fenomenolojik dünya ğında, hastalıkla ilgili mikrop kuramı, patolojiye
sının davranışlarının en önemli belirleyicisi ol yeni bir açıklama getirmiş oldu. Dışsal belirtile
duğunu, yani onun olayları nasıl yaşadığını ve rin gözle görülemeyecek kadar küçücük orga
yorumladığını, anlamlandırdığını önemserler. nizmaların neden olduğu vücuttaki hastalıktan
İnsanın yetersizliklerinden çok yeterliliklerine kaynaklandığı varsayılmıştı. Bir dönem mikrop
26 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
kuramı, tıbbın paradigması oldu, ancak kısa bilmecesinin yanıtlarının bedende bulunacağını
bir süre sonra hastalıkların tümünün bu kuram varsaymaktadır. Bu bölümde, verilerin özellikle
la açıklanamayacağı açıkça görüldü. Örneğin, ilginç olduğu - davranış genetiği ve biyokimya
pankreasın insülin salgılayan hücrelerinin işlev gibi - biyolojik paradigmanın iki araştırma alanı
sel bozukluğu olan diyabet veya şeker hastalı na göz atacağız.
ğı, mikroba veya virüse bağlı bir hastalığa, yani
enfeksiyona bağlanamaz. Ayrıca bu hastalığın DAVRANIŞ GENETİĞİ
tek bir nedeni olduğu da söylenemez. Diğer bir
Dişi üreme hücresi yumurta, erkek spermi ile
örnek de kalp hastalığıdır. Genetik yatkınlık,
buluştuğunda, zigot ya da döllenmiş yumurta
sigara içmeye ve oburluğa bağlı stres, yaşam
oluşur. Bu yumurta, 46 kromozomu, yani bir in
stresi ve belki de A tipi davranış türü gibi çok
sanın sahip olabileceği bir takım özellikleri içerir.
sayıda etken, kalp hastalığının sıklığını açık
Her bir kromozom, ana-babadan çocuğa geçen
layabilir. Tıbbi hastalıklar, nedenleri açısından
genetik bilgilerin (DNA) taşıyıcısı olan binlerce
birbirlerinden epey farklılık gösterebilirler. Ne
genden oluşur. İnsan bedenindeki her bir hücre,
var ki hepsinin paylaştığı ortak özellik şudur: bir
çekirdeğinde, tüm bu genleri ve kromozomları
biyolojik süreç bozulmuştur ya da işlevini gör
taşır.
memektedir. İşte bu nedenle biyolojik paradig
Davranış genetiği, kısmen genetik düzen
ma demeyi yeğledik.
farklılığına atfedilebilecek, davranışlardaki bi
reysel farlılıkların incelenmesidir. Bireyin kalı
BİYOLOJİK PARADİGMADA tımla geçen genlerini kapsayan genetik yapısına
ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMLAR veya düzenine genotip (genotype) denir. Bire
Psikopatolojiyle ilgili biyolojik etkenleri ele yin genotipi, onun gözlenemez, fizyolojik yapı
alan gerek kuramsal, gerekse araştırma tabanlı veya bünyesidir. Buna karşılık, kaygı derecesi
hatırı sayılır miktarda yayın bulunmaktadır. Ka gibi gözlenebilir özelliklerin atfedildiği yapıya
lıtım, bir ihtimal fizyolojik işlev bozukluğu yoluy ise fenotip (fenotype) denir. Genotip, doğumda
la kişiyi şizofreni geliştirmeye yatkın bir hale ge belirlenmiştir, ancak sabit bir varlık olarak düşü
tirebilir (bkz. Bölüm 11); depresyon, beyindeki nülmemelidir. Gelişimin birçok değişik özelliğini
kimyasal dengelerin bozulması sonucu ortaya kontrol eden genler, belirli zamanlarda, örneğin
çıkabilir (Bölüm 10); kaygı bozuklukları, kişinin fiziksel gelişimin çeşitli yönlerini kontrol etmek
kolayca heyecanlanmasına neden olan otono için, harekete geçer ve dururlar.
mik sinir sistemindeki bir bozukluktan kaynakla Fenotip zaman içinde değişir ve genellikle
nabilir (Bölüm 6); Delirium ve demansın nedeni, genotip ile yaşantı veya deneyim arasındaki
beyin yapısındaki bozulmalara bağlanabilir (Bö etkileşimin bir ürünü olduğu düşünülür. Örne
lüm 16). Her birinde, psikopatoloji, bir biyolojik ğin, birey yüksek zihinsel kapasite ile doğmuş
sürecin bozulması ile açıklanmaktadır. Biyolojik olabilir, ancak genlerle geçen bu potansiyeli
paradigmalar üzerinde çalışanlar, psikopatoloji geliştirip geliştiremeyeceği, yetiştirilme koşulları
Davranış genetiği, fiziksel benzerlik ya da psikopatoloji gibi
ve eğitim gibi çevresel etkenlere bağlıdır. Buna
özelliklerin, genetik paylaşımdan dolayı aile fertleri arasında ne göre, zekânın herhangi bir ölçüsü en iyi fenotip
dereceye kadar paylaşıldığını inceler. göstergesidir.
Fenotip ve genotip arasındaki farklılığa da
yanarak, çeşitli klinik sendromların fenotipe ait
bozukluklar olduğunu fark ediyoruz. O halde,
şizofreni veya kaygı bozukluğunun doğrudan
kalıtımla olduğunu söylemek doğru olmaz. Olsa
olsa sadece bu bozukluklara ait genotipler alı
nabilir. Bu genotiplerin sonunda fenotipik davra
nış bozukluğuna yol açıp açmayacağı çevre ve
yaşantıya bağlı olacaktır. Yatkınlık (predisposi
tion), kalıtımla da alınabilir, ancak bozukluğun
kendisi alınamayabilir.
Davranış genetiği, psikopatolojiye yatkınlığın
genetik yolla alınıp alınmadığını ortaya çıkarmak
BİYOLOJİK PARADİGMA 27
√√
Mitokondri
Hücre gövdesi
Çekirdek
Hocre
gövdesi
Akson uç dalları
Uç düğmeleri
Sinir Şekil 2.2 İki akson dalının, başka bir nöronun hücre gövdesinin
empülsü çok küçük bir parçasıyla yakın temas halinde olan sonlandırma
düğmelerini gösteren sinaps.
Akson
Bir sinir akımının bir nörondan başka bir nö sonrası tekrar eski durumlarına dönmeleri sı
rona geçmesi için sinaptik alanı bağlayan bir rasında yer alan alışıldık süreçlerde meydana
köprü olmalıdır. Her bir aksonun sonlandırma gelen değişikliklerden kaynaklanır.
düğmeleri sinaptik kesecikleri barındırır. Bun Sonuç olarak, günümüz araştırmaları ağırlık
lar, nörotransmiterle dolu olan küçük yapılardır. lı olarak hatanın alıcılarda olabileceği üzerinde
Nörotransmitterler, sinir akımını bir nörondan durmaktadır. Eğer sinaps sonrası nörondaki
diğerine taşımada önemi olan kimyasal madde alıcılar çok sayıda veya kolayca uyarılıyor ol
lerdir. Sinir hücreleri, sinaptik keseciklerin ba salardı çok fazla nörotransmiterin salınmasına
rındırdıkları nörotransmitter madde birimlerinin benzer bir sonuç gözlenirdi. Örneğin, şizofreni
salınmasına neden olur. Salınan nörotransmit deki sanrı ve varsanıların dopamin alıcılarının
ter maddeleri sinapsı doldurur ve sonra da si fazlalığından kaynaklandığı düşünülmektedir.
naps sonrası nörondaki alıcı sitelerle etkileşime
girebilir. TEDAVİDE BİYOLOJİK
Bir kere nörotransmitterleri ateşledikten ve YAKLAŞIMLAR
saldıktan sonra nöron için atılacak son adım,
Biyolojik paradigmanın önemli bir doğurgu
onun tekrar normal durumuna geri dönmesidir.
su, zihinsel veya ruhsal bozuklukların önlenme
Salınan ya da boşalan nörotransmiterlerin her
sinin ya da tedavisinin bedensel işlevlerin de
zaman hepsi de sinaps sonrası alıcılara ulaşma
ğiştirilmesi yoluyla mümkün olabileceğidir. Bir
yolunu bulamazlar. Sinapsta kalanın bir kısmı
sorunun altında veya ortaya çıkmasında belli bir
enzimler tarafından parçalanır; bir kısmı da geri
biyokimyasal maddenin yetersizliği sorumluysa
alım denilen bir süreç yoluyla sinaps öncesi
akla en yakın gelen çare, yetersizliğin gideril
hücrenin içine geri pompalanır. mesi için uygun doz kimyasalın dengeyi sağla
Birkaç anahtar nörotransmiter tanımlanmış mak için yerine konmasıdır. Bu gibi durumlarda
ve psikopatolojiyle ilişkilerinin olduğu gösteril bozukluğa biyolojik yetersizlik olarak bakmakla
miştir. Bunlar: norepinefrin, dopamin ve seroto hatayı biyolojik müdahale yoluyla düzeltmek
nindir. Norepinefrin yüksek uyarılma durumlarını arasında açık-seçik bir bağlantı olduğu görülür.
ortaya çıkaran, periferal sempatik sinir sistemi Örneğin, phenylketonuria (PKU) genetiğe
nin bir nörotransmiteridir. Serotonin ve dopa bağlı enzim yetersizliğinin neden olduğu bir
min beynin nörotransmiterleridir. Bunlar ödül zekâ geriliği türüdür. Bu yetersizlik, organizma
ve ceza etkilerine aracılık etmede önemlidirler. nın phenylalanini tyrosine metabolize edeme
Diğer önemli beyin nörotransmiteri bazı sinir mesiyle sonuçlanır. Eyalet yasaları, yeni doğan
akımlarını ketleyen gammaaminobutrik asittir bebeklerin phenylalanine fazlalığına karşı rutin
(GABA). Bu nörotransmiterdeki bir yetersizlik, olarak kan testinden geçirilmesini öngörür. Eğer
ortaya çıkabilecek yüksek uyarılmışlık durumla test pozitif çıkarsa düşük aminoasit içeren özel
rına izin verir ve böylece kaygı bozukluklarında bir diyet uygulanır. Böylelikle zekâ geriliğine
rol oynar. mahkum çocuklar normal zeka düzeyine yakın
Nörotransmiterlerle psikopatolojiyi ilişkilen noktaya gelebilirler (Bölüm15). Bunun gibi bo
diren kuramlar, genelde söz konusu psikopa zuklukların önlenmesi, biyolojik bir anormalliği
tolojiye, çok az ya da aşırı miktardaki belirli bir düzeltmek için yapılan başarılı bir müdahaleye
nörotransmiterlerin neden olduğunu ileri sü örnektir.
rerler (örn., mani, aşırı norepinefrinden; kaygı Genelde yapıla gelen diğer biyolojik müdaha
bozuklukları çok az GABA’dan kaynaklanır). leler, mutlaka her zaman söz konusu bozuklu
Nörotransmiterler nöron içinde bir seri metabo ğun nedenine ait bir bilgiye dayanılarak yapılan
lik adımlardan geçerek sentezlenirler. Bu işlem müdahaleler değildirler. Valyum gibi sakinleştiri
genellikle aminoasitle başlar. Gerçek bir nörot ciler, kaygı bozukluğuna bağlı gerginliği, bir ola
ransmiterlerin üretim sürecinde ortaya çıkan her sılık GABA alıcılarını uyararak, azaltmada etkili
reaksiyon bir enzim tarafından katalize olur. Be olabilirler.
lirli bir nörotransmiterlerin aşırı ya da çok az ol Prozac gibi, depresyonda yaygın olarak kul
ması, bu metabolik yol veya süreçte yer alan bir lanılan antidepresanlar serotonin gerialımını
hatadan kaynaklanır. Belirli nörotransmiterlerin ketleyerek serotonin nöronlarındaki sinir iletisi
miktarlarında ortaya çıkan buna benzer bozul ni yükseltirler. Thorazine gibi şizofreninin teda
malar, nörotransmiterlerin sinapsa boşalımları visinde kullanılan antipsikotik ilaçlar, alıcılarını
30 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
BİYOLOJİK PARADİGMANIN
DEĞERLENDİRİLMESİ Sigmund Freud psikanalitik paradigmanın kurucusuydu ve hem
ruhsal bozuklukların nedenlerine yönelik bir kuram önermiş
Biyolojik araştırmalar, son yirmi yılda, beyin- hem de yeni bir terapi yöntemi geliştirmişti.
davranış ilişkilerini açıklamada büyük ilerleme
kaydetti. Psikopatolojinin nedenleri ve tedavisi birkaç tane de daha küçük levhadan meydana
üzerinde yapılan biyolojik temelli araştırmalar, gelmektedir. Bu levhaların kendi sınırları içinde
sonraki bölümlerde belli psikopatolojileri ince hareket etmeleri birçok depreme neden olur.
lerken göreceğimiz gibi, çok hızla ilerlemekte Yeryüzü levhaları kayalardan, kayalar da atom
dir. Her ne kadar biz bu gelişmelere olumlu bir lardan oluşmaktaysa da, tektonik hareket bizim
açıdan bakıyor olsak da, bazı biyolojik yönelimli atomlar hakkındaki bilgimizle açıklanamayabilir.
araştırmacıların düştükleri indirgemecilik (redu Buna benzer olarak, anormal psikolojisi alanın
ctionism) denen hatalı pozisyona karşı tedbirli da, sanrısal inançlar, işlevsel bozulmalar ve bi
olunmasını istiyoruz. limsel çarpıtmalar gibi sorunların iyi bir biyolojik
İndirgemecilik, incelenen her ne ise, onu en açıklamasını yapmak, insandaki nöron davra
temel öğelerine veya bileşenlerine indirgemeyi nışları ayrıntılarıyla anlaşılsa dahi mümkün ol
savunan görüşü ifade eder. Ruhsal bozukluk mayabilir (Turkheim, basımda).
larda bu, karmaşık ruhsal ve duygusal tepkileri
basit biyolojiye indirgemeyi önerir. Bu mantık PSİKANALİTİK PARADİGMA
tan hareketle, tartışma bunun da ötesine çeki
lerek, biyolojinin atomik fiziğe indirgenebileceği Sigmund Freud (1856-1939) tarafından ge
önerilir. Aşırı şekliyle indirgemecilik, psikolojinin liştirilmiş olan psikanalitik ya da psikodina-
önünde sonunda biyolojiden başka bir şey ol mik paradigmanın ana sayıltısı, psikopatoloji
mayacağını ileri sürer. Felsefi çevrelerde ise nin bilinçaltı çatışmalarından kaynaklandığıdır.
indirgemecilik çok az ciddiye alınır. İnsanın si Freud’un bu paradigmanın geliştirilmesindeki
nir hücreleri gibi temel öğeler, nöral yollar veya etkilerine bakmak için epey zaman harcayaca
dolaşım gibi karmaşık yapılar ya da sistemler ğız. Ancak, geçen yıllarla birlikte bu paradigma
şeklinde bir kere örgütlenirlerse, bu sistemlerin nın odak noktasında da kaymalar, değişmeler
nitelik ve özellikleri, bileşenlerinin nitelik veya olmuştur; biz bu değişmeleri de inceleyeceğiz.
özelliklerinden çıkarsanamaz. Bütün, onu oluş
turan parçaların toplamından büyüktür. Levha
KLASİK PSİKANALİTİK KURAM
tektoniği diye bilinen, yeryüzü örtüsü veya ka Klasik psikanalitik kuram, Freud’un orijinal
buğunun hareket kuramı iyi bir örnek oluşturur. görüşlerine yer verir. Kuram, hem zihin yapısını
Yeryüzünün dış kabuğu, bir düzine kadar geniş, hem de kişiliğin gelişimini ve dinamiğini içerir.
PSİKANALİTİK PARADİGMA 31
√√
ZİHNİN YAPISI
Freud zihni ya da ruhsal yapıyı id (o), ego
(ben) ve süperego (üst ben) olmak üzere üç
temel kısma ayırır. Bunlar belirli işlevsellik ya
da enerji yapısına sahiptirler. Freud’a göre id,
doğuşta vardır ve psişik enerjinin depolandığı
zihinsel yapıdır. Yemek, su, dışkılama, ısınma,
şefkat ve cinsellik için temel itkileri (urges) kap
sar. Nörolog olması nedeniyle Freud id’in enerji
kaynağını tümüyle biyolojiye bağlar. Yalnız, libi-
do adını verdiği bu biyolojik enerji, yeni doğan
bebeğin büyümesi ve gelişmesiyle birlikte psişik
enerjiye dönüşür. Bu, farkındalığa erişmeyen,
bilinçaltı bir süreçtir.
İd, Freud’un zevk ilkesi (pleasure princip
le) dediği ilkeye göre çalışır ve hemen doyuma
ulaşmayı hedefler. Doyuma ulaşmazsa gergin
lik ortaya çıkar ve id bu gerginliği bir an önce
gidermek için çaba sarf eder. Örneğin, yeni do
ğan bebek açlık hisseder ve emme davranışla
rını yaparak aranır, doyuma ulaşmamış olan bu
dürtünün yarattığı gerginliği azaltmaya çabalar.
Doyum elde etmenin bir diğer yolu da birincil
süreç (primary process) tarzı düşüncedir. Yani,
İlk psikoseksüel dönem oral dönemdir. Bu dönem boyunca id
arzulanan şeyin hayalini kurmak, imge üretmek dürtülerinin en çok doyumu emme ile olmaktadır.
tir. Annesinin sütünü isteyen bebek, annesinin
memesini hayal eder ve böylelikle kısa süreli de
olsa açlık dürtüsünü, arzu doyurucu fantezi ya
da hayalini kurma yoluyla doyurur.
İd’den sonra gelişen ruhsal yapı ego’dur.
İd’den farklı olarak ego, bilinci ifade eder ve
doğumdan sonraki ikinci 6 ay boyunca id’den
kaynaklanarak gelişir. İd, gerekirse hayal işle İkinci psikoseksüel dönem anal dönemdir. Haz bölgesi anüse
mini kullanırken, ego’nun görevi, gerçekle uğ kayar ve bu dönemde tipik olarak tuvalet eğitimi başlar.
raşmaktır. Hayaller organizmayı canlı tutmaya
yetmeyeceği için ego, birincil süreç düşünce
tarzını kullanmaz. İkincil süreç düşünce (se
condary process) denen, planlama ve karar
verme işlevleri yoluyla, ego, id’in yapmak iste
yeceği gibi hemen her zaman haz ilkesine göre
çalışmanın, yaşamı sürdürmenin etkili ve yeterli
bir yolu olmadığını fark eder. Böylece ego, ger
çeğin talepleri ve id’in, anında doyum arzuları
arasında gerçeklik ilkesine göre çalışarak ara
cılık eder.
Ancak, ego tüm enerjisini id’den alır. Bu
durum, enerjisini bindiği attan alan bir at bini
cisine benzetilebilir. At binicisi her ne kadar atı
sürerken kendi enerjisi ile ve attan bağımsız
düşünerek, planlayarak ve hareket ederek onu
yönlendiriyorsa da, ego, tüm enerjisini id’den al
maktadır. At binicisi bir taraftan da bu enerjiye
göre yönlendirmesini yapmaktadır.
32 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
Gelişimin belki de en önemli krizi, fallik dö yordur. Belki de bu arzu ve gereksinimleri ço
nemde, yani 4 yaş civarında yer almaktadır. cuklukta engellenmiştir. Kir ve pislikten korkan
Freud, çocuğun bu dönemde karşı cinsten olan bir kız çocuğu ısrarlı bir şekilde temizlenmeye
ebeveynine karşı cinsel arzular içinde olduğu çalışırken, aslında, çocukluğunda tuvalet eğiti
nu; aynı zamanda da kendi cinsinden olan ebe mi sırasında kendisinin dışkısına olan hayran
veynini hasım, rakip olarak gördüğünü ve bu lığına karşı ebeveynin katı, onaylamayan veya
yüzden de cezalandırılacağına inandığını ileri tiksinen tavrından kaynaklanan bir korkuyu ya
sürmüştür. Kendisiyle aynı cinsiyette olan ebe şamaktadır.
veyni tarafından cezalandırılacağı tehdidi, ço Freud’un ilk görüşlerini yansıtan bu nörotik
cuğun bu çatışmayı, yani cinsel ve saldırganlık kaygı tanımlamasından - id içtepilerinin bastı
dürtülerini bilinçdışına bastırmasına (repressi rılması - olacaktır ki Freudçuların nörotik ol
on) neden olur. Bu arzu ve bastırmaya (bir son mamak için olabildiğince içtepi veya dürtülerin
raki bölümde tartışılacak) erkek çocukta Odipal doyurulmasını öğütlediklerini duyarız. Ancak
kompleks, kız çocukta Elektra kompleks de durum böyle değildir. Freudçular için nörotik
nir. İkilem, genellikle, çocuğun ebeveynini cin kaygının özünde bastırma vardır. Nörotik kay
sel olarak arzulamasını yasaklayan toplumun gının temelinde id’in talep ve zorlamalarını
ahlaki kural ve değerlerini benimseyerek ve azaltmak için isteksiz, gönülsüz, çabasız veya
aynı cinsiyetten olan ebeveyni ile aşırı özdeşim yetersiz olmaktan çok, çatışmanın farkında ol
kurarak çözümlenir. Bu ahlaki değerlerin öğre maması yatar. Örneğin, bekâr bir katolik rahip
nilmesiyle süperego gelişir. Freud’a göre Odi ya da rahibe, cinsel ve saldırganlık eğilimlerini
pal veya Elektra Kompleksinin çözümlenmesi bilinçli olarak tanıyıp açıkça belirttiklerinden do
çocuğun sürmekte olan cinsel gelişiminde çok layı nevroz adayları sayılmazlar. Bu gibi kimse
önemlidir. Başarısızlık, yani sağlıklı bir biçimde ler nörotik kaygıyı önlemek için, hissettikleri bu
çözümlenmemesi, çocuğun cinsel arzuların duyguları hayata geçirmek zorunda kalmazlar.
dan dolayı kendini suçlamasına, yakın ilişkiden Sadece onlar ifade bulmak istediklerinde, bu tür
korkmasına ya da duygusal ilişkilerde zorluklar duygularının ve gereksinimlerinin olduğunu bi
yaşamasına neden olur. lerek davranırlar.
reyin bilinçli farkındalığının kabul etmeyeceği güçlü dürtü veya id’in içgüdülerinden kaynak
ama yine de sahip olduğu bazı özelliklerinin ya landığına inanır. Bunlar belirli bir psikoseksüel
da arzularının, onlar sanki kendisine ait değiller döneme ait bilinç dışı çatışmaların geliştirilme
de başkasına aitlermiş gibi, o başkasına atfedil sine zemin hazırlar. Örneğin, fobilerin çözüm
mesidir. Örneğin, saldırgan ve öfkeli bir kadın lenmemiş Odipal çatışmadan kaynaklandıkları
bilinç dışında başkalarına karşı bu tür duygular ileri sürülür. Baba korkusunun, başka bir durum
içinde olmayı çok itici bulabilir ve bu öfke duy veya nesneyle yer değiştirmesidir. Buna benzer
gularını onlara yükleyebilir. Böylece onları ken olarak obsesif-kompulsif bozukluk da anal dö
disine karşı öfkeli olarak algılar. neme bağlanır; dışkıyla pisletme veya saldırma
Savunma mekanizmalarının diğerleri şunlar itkisi, karşıt-tepki mekanizmasıyla kompulsif te
dır: Yer Değiştirme (displacement), heyecan mizliğe dönüştürülür.
sal tepkiyi olası tehlikeli nesnenin aslından baş İlk yazılarında ve konferanslarında Freud,
kasına yöneltmektir. Örneğin, işinde patronuna hastalarının histerik sorunlarının çevreden kay
kızan erkeğin eve geldiğinde acısını karısın naklanan nedeninin, tipik olarak baba tarafından
dan çıkarması ve ona bağırması. Karşıt Tepki tecavüze uğramaya bağlı, çocukluktaki cinsel
Geliştirme (reaction formation), bir duyguyu, taciz olduğunu iddia etmiştir. Bu görüşleri mes
örneğin nefreti, onun aksine çevirmektir (örn., lektaşlarında tepkilere yol açsa da 1897’ye ka
nefretin aşka dönüştürülmesi gibi). Gerileme dar görüşlerinde ısrar etti. Bu tarihte meslektaşı
(regression), saplanmayla bağlantılı olarak Wilhelm Fleiss’a yazdığı bir mektupta hastala
daha önceki bir dönemin veya yaşın davranış rının çoğunun itiraflarının hayal ürünü olduğu
örüntülerine geri dönmektir. Mantığa bürünme na artık inanmaya başladığını belirtmişti. Bunu
ya da rasyonalizasyon, akla mantığa uymayan izleyen birkaç yıl boyunca Freud, bu birbiriyle
bir davranış veya tutuma akla yakın, mantıklı bir rekabet eden kuramlar arasında uğraştı durdu;
gerekçe uydurmaktır. Yüceltme (sublimation), bazen birini diğerine tercih etti, bazen de bir
cinsel veya saldırgan dürtülerin, toplum tarafın başkasını. Ancak 1905’lerde hayal kurma, fan
dan beğenilen, değer verilen sosyal davranışla tezi kuramı, açıkça kazandı (Masson, 1984).
ra dönüştürülmesidir. Bu mekanizma, kendisini Bu değişme, psikanalizin gelişmesi üzerinde
özellikle yaratıcı faaliyetlerin ortaya çıkmasında çok derin etkiler yaptı çünkü psikopatolojilerde
gösterir. neden arayışının yönünü çevreden hastaya,
Bu mekanizmaların hepsi, ego’nun asıl do onun hayal ve fantezilerine yönlendirmiştir. Da
ğasıyla dürüstçe yüzleşmediği id enerjisini açı hası, psikanalitik düşüncede köşe taşı niteliğin
ğa çıkarmasına, deşarj olmasına yardımcı olur deki odipal çatışmanın keşfi çok önemliydi. Aynı
şekilde fantezi üzerine vurgu yapılması da, A.
lar. Bozuk bir kişiliğe ait belirtilerden daha çok
Freud’un Jeffrey Mason’a bir mektubunda da
savunma mekanizmalarının daha ön planda ve
onsuz psikanaliz olamazdı diye belirttiği gibi
açık olarak gözlenebilmeleri, kişinin kendisinde
önemlidir.
bir şeylerin doğru gitmediğini fark ederek bir uz
mana başvurmasına hız kazandırır. Şu da belir
tilmelidir ki günümüz psikanalistleri, sağlıklı ve YENİ FREUDÇU PSİKODİNAMİK
uyumlu bir yaşam için bazı savunma mekaniz BAKIŞ AÇILARI
malarının kullanılmasını önerirler. Çok sevilen Freud’un kuramlarının ve klinik çalışmaları
birisinin ölümünü bir süre kabul etmeme ya da nın önemi çağdaşları tarafından büyük ölçüde
inkâr etme, kayba uyum yapma olanağını ve kabul görmüştür. Carl Jung ve Alfred Adler’in de
rebilir. Bireyin cinsel dürtülerini veya içtepilerini dâhil olduğu birkaçı psikanalitik kuramı ve te
çok çalışmaya veya yaratıcılığa dönüştürmesi, rapiyi tartışmak için düzenli aralıklarla Freud’la
yani yüceltme, cinsel ilişki yaşanmasının müm buluşuyordu. Her zaman olduğu gibi çok parlak,
kün olmadığı durumlarda, onun bu dürtüyle zeki bir lider, kendisi gibi çok parlak meslektaşla
başa çıkmasında yararlı olur. Ancak çoğunlukla rıyla bir araya geldiğinde, id’in ego’dan ve biyo
psikanalistler, savunma mekanizmalarının kişi lojik - içgüdüsel dürtülerin, sosyokültürel neden
nin başkalarıyla olan etkileşimlerinin gelişmesi lerden daha önemli olup olmadıkları; yaşamın
ne engel olduğuna inanmaktadırlar.
ilk yıllarının yetişkinlik yıllarına göre önemliliği;
davranışların temelinde cinsel dürtülerin yatıp
PSİKOPATOLOJİ İLE İLİŞKİSİ yatmadığı; bilince karşı bilinç dışı süreçlerin
Freud, psikopatolojinin çeşitli şekillerinin, rolü ve bilinçli ego düşüncelerinin baskınlığında
ANORMAL DAVRANIŞ NEDİR? 35
√√
amaçlı davranışlara karşı id’in refleksif tabiatlı ve yaratıcı yönleri fark ederek ifade etmeye baş
içtepilerinin önemi gibi konularda da anlaşmaz laması ile yaşadığı kişisel doyum, yani kendini
lıklar çıkmaktaydı. gerçekleştirme kavramını kullanmasıdır.
Bu konuların bazılarını geniş açıdan ince Jung, Freud’un vurguladığı bilinç dışına ek
lemek için, Freud’un düşüncelerini benimse olarak, insanlığın sosyal tarihçesine ait bilgileri
yerek kendi yaklaşımlarını geliştiren başlıca kapsayan kolektif (ortak) bilinç dışı kavramı
üç kuramcının görüşlerini özetlemeye çalışa nı getirmiştir. Kolektif bilinç dışı, insanlığın ta
cağız. Freud’un görüşlerini yine benimseyen rih boyunca, yüzyıllardır geçirdiği yaşantılara
ancak değişimleyen (modify) diğer kuramcılar ait bilgilerin deposudur. Freud’un bilinç dışının
13. Bölüm’de (nesne-ilişkileri kuramcıları) ve aksine bu, cinsel ve saldırgan dürtülerden çok
17. Bölüm’de (kısa süreli analitik terapi) tartışıl olumlu ve yaratıcı gizilgüçleri kapsamaktadır.
maktadır. Hepsi de Freud’un davranışın zihin Jung, her insanın karışık olarak hem erkek hem
sel yapılar arasındaki dinamikten kaynaklandığı de dişi özelliklerine sahip olduğunu ve insan
görüşünü benimseyerek devam ettirmişlerdir. ların dinsel ve ruhsal gereksinimlerinin en az
Bu nedenle hepsi, ruhsal bozukluklara psikodi libidinal gereksinimleri kadar temel olduğunu
namik bakış açısını Freud’la paylaşan kuram ileri sürmüştür. Jung çeşitli kişilik tipleri de sı
cılardır. nıflamıştır. Bunlar arasında belki de en önemlisi
dışa dönüklük (dış çevreye, dış dünyaya yöne
JUNG VE ANALİTİK PSİKOLOJİ lik) ya da içe dönüklüktür (içe, kişisel dünyaya
Başlangıçtan beri Freud’un açık mirasçısı yönelik). Jung dinsel sembolizm ve yaşamın an
olarak görülen İsviçreli psikiyatr Carl Gustav lamı üzerine yazılar yazmış, bunun sonucunda
Jung (1887-1961), yedi yıllık görüş birliktelikle da ruhani kişiler, romancılar ve şairler arasında
rini, 1914’te, giderek birçok konuda anlaşmaz popüler olmuştur. Sonuç olarak Freud şimdiki
lığa düştüklerinden dolayı bıraktı ve Freud’dan ve gelecekteki davranışlarımızın birincil olarak
koptu. Bundan sonra Jung, Freud’dan radikal geçmişten kaynaklandığını kabul ederken; Jung
olarak farklı görüşler ileri sürdü ve Freudçu psi geleceğe ait gayelerden, kararlar verme ve he
koloji ile insancıl psikolojinin karması olan ana- defler edinme gibi gelecekle ilgili öğelerin önemi
litik psikolojiyi geliştirdi. Jung’un kuramının üzerinde durmuştur. Jung’a göre insanları an
insancıl kuramlara benzerliği, davranışın baş lamak için, önemli olsalar da yalnızca geçmiş
lıca nedeninin biyolojik dürtüler olduğu savını yaşantıları değil, bireyin gelecekle ilgili beklenti
önemsememesi ve kişinin, kendisindeki olumlu ve özlemleri ile rüyaları da dikkate alınmalıdır
(Jung,1928).
Analitik Psikolojinin kurucusu Carl Jung, Freudcu ve insancıl
kavramların karışımını yaratmıştır. ADLER VE BİREYSEL PSİKOLOJİ
Freud’un ilk taraftarlarından olan Alfred Ad
ler (1870-1937), Jung’dan daha keskin olarak
Freud’un içgüdü görüşünden ayrılmıştır. Bu
nedenle Freud, ilişkileri bittikten sonra Adler’e
karşı hep bir burukluk hissetmiştir. Viyana’da
hastalıklı bir çocukluk geçiren ve aşağılık duy
gularını yenmek için büyük uğraş veren Adler,
yaklaşımında, üstünlük için çabalama kavra
mına - antisosyal anlamda değil - önem verdi.
Gerçekten de insanların yaşadıkları topluma
çok yönlü bir bağlılık gösterdiklerini, bunun ne
deninin de sosyal yararlılıklarda bulunmanın
insana iyi gelmesi, doyum sağlaması olduğuna
inanmıştır. Jung gibi, o da edinilen amaçlar için
çalışmanın önemini vurgulamış; yine onun gibi
kuramsal yaklaşımında büyük ölçüde geleceğin
insancıl terapisini hazırlayıcı unsurlar kapsan
mıştır (Adler, 1924).
36 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
Alfred Adler bireysel psikolojinin kurucusu olup, aşağılık Eric Erikson yaşam boyu psikososyal gelişimin önemini vurgu-
kompleksi kavramıyla tanınır. lamıştır. Erikson insanların büyüme kapasitelerinin sürekliliği-
ne olan inancıyla Freud’dan daha iyimser bir tablo çizmiştir.
Adler’in çalışmalarında en önemli anahtar tık bu iki kavram arasında ayırım yapabilmekte,
öğe, kişiyi anlamada onun fenomenolojisini ya gelişim psikolojisinin ise tüm yaşam boyunca
da bireysel psikolojiyi (individual psychology) sürdüğünü onaylamaktadır. Bunlardan dolayı
vurgulamasıdır. Adler hastalarına mantık dışı, Erikson’a teşekkür borçluyuz.
hatalı düşünce ve beklentilerini değiştirmeleri Eric Erikson gelişimin psikososyal dö-
için yardım etmeye çalışmıştır. Zira kendini iyi nemlerine ilişkin sekiz evre önermiştir. Bu dö
hissetmek ve daha iyi davranışlarda bulunmak nemlerin her birinde, onu karakterize eden bir
için insanın öncelikle daha mantıklı, akılcı ol kriz vardır. Bir dönemdeki krizin çözümlenmesi,
ması gerektiğine inanır. Bu görüşlerini yansıtan kişinin izleyen dönemlerde neyle, nasıl başa çı
yaklaşımı günümüz davranışçı-bilişsel terapi kacağını etkiler (Tablo 2.1). Eğer bir önceki kriz
nin gelişmesine öncülük etmiştir. Sonuç olarak yeterince ele alınıp hallolmamışsa bir sonraki
Adler’in büyüme ve sorunların önlenmesi ile dönemin krizinin çözümü güçleşecektir.
toplumun iyileştirilmesi konularına olan ilgisi, Bunu göstermek için dönemler içinde belki
çocuk rehberlik merkezlerinin geliştirilmesi ve de en önemlisi olan beşinci döneme birlikte ba
ana-baba eğitimi üzerinde etkili olmuştur. kalım. Bu dönemde Erikson, onu meşhur eden
kimlik krizi kavramını sunmuştur. Erikson’un
ERIKSON VE GELİŞİMİN PSİKOSOSYAL kendi çocukluğu ve ergenliği bu kavrama kat
DÖNEMLERİ kıda bulunmuş olabilir (Hail, Lindsey & Mano
Eric Erikson (1902-1995) ego’nun id’den sevitz, 1985). Erikson doğumdan önce birbir
bağımsız olduğunu vurgulaması ve ona, dav lerinden ayrılan Hollandalı bir anne-babanın
ranışın gelişmesinde daha büyük rol atfetmesi çocuğu olarak Almanya’da doğmuştu. Biyolo
nedeniyle bir ego psikoloğu olarak tanımlanır. jik babasını hiç tanımamış ve Alman bir üvey
Gelişimin yaşamın ilk yıllarında son bulduğu baba tarafından büyütülmüştü. Lise yıllarında
na inanan Freud’a karşılık Erikson, gelişimin kendini boşlukta hissedip, belki de bir sanatçı
yaşam boyu sürdüğünü, orta yaşlılıktan yetiş olmak istediğini düşünüp Avrupa’da dolaşmış,
kinliğin son dönemlerine doğru insanın değiş çizimler yapmıştır. 25 yaşında Freud’la tanıştı
mesini sürdürerek farklılaştığı görüşünü içe ğı Viyana’da öğretmenlik yapmaya başlamıştır.
ren yaşam boyu gelişim psikolojisi kavramı ile Daha sonra “Viyana Psikanaliz Enstitüsü”ne
alana katkıda bulunmuştur. Bu genel görüşün kaydolarak analistliğe adım atmıştır.
anlam ve önemini iyi kavrayabilmek için “çocuk 12 ile 20 yaşları arasında ortaya çıktığını
psikolojisi”nin, “gelişim psikolojisi” ile eşanlamlı söylediği kimlik krizi, çocukluktan yetişkinliğe
kullanıldığını düşünmek yeterli olur. İnsanlar ar geçişi yansıtır. Bu zaman aralığında hepimiz bir
PSİKANALİTİK PARADİGMA 37
√√
Bebeklik 0 - 1 Güven duygusuna Bebek ve bakıcısı arasındaki ilişkide, bebekte beslenme, sıcaklık, temizlik
karşı güvensizlik ve fiziksel temas gibi temel gereksinimlerinin karşılanması sırasında güven
ya da güvensizlik duyguları gelişir.
İlk Çocukluk 1-3 Özerkliğe karşı Çocuklar kendilerine yeter kişiler olabilmek için benlik-kontrolünü öğrenirler.
utanma Örn., tuvalet eğitimi, beslenme, yürüme veya özerklik için yeterli olup
olmadığı hakkında utanç veya kuşku geliştirme.
Oyun Çağı 3-6 Girişkenliğe karşı Çocuklar yetişkin davranışlarını merak eder, araştırır ve soruştururlar;
suçluluk ancak onlar gibi bağımsız ve gözü pek olmaya çalışırken de suçluluk
duyabilirler.
Okul Çağı 7-11 Çalışkanlığa karşı Çocuklar hayal kurmayı ve meraklı olmayı öğrenirler; öğrenme becerileri
aşağılık duygusu geliştirirler; başarısızlıklarında ya da başarısız olduklarını düşündüklerinde,
aşağılık duyguları geliştirirler.
Ergenlik 12-20 Kimlik edinmeye karşı Ergenler kim olduklarını, ne kadar özel, tek olduklarını; toplumda anlamlı
kimlik bocalaması bir rol sahibi olup olmayacaklarını; cinsel, etnik ve mesleki kimliklerini nasıl
oluşturacaklarını çözmeye çalışırlar. Bunlarla ilgili kararlar almada tereddüt
ve bocalamalar ortaya çıkabilir.
İlk Yetişkinlik 20-30 Yakınlığa karşı Bireyin, önemli bir başkasıyla ilişki kurmak istemesi ya da ilişkilerden
yalnızlık kaçması ve yalnızlığa girmesi.
Yetişkinlik 30-65 Üretkenliğe karşı Bireyler üretken olma - örn; bir ürün, fikir ya da çocuk yaratmak - ya da
durgunluk durgun olma gereksinimi duyarlar.
Olgunluk Çağı 65 + Bütünlüğe karşı Yaşça ileri yetişkinler, yaşamlarını gözden geçirirler ve anlamını bulmaya
umutsuzluk çalışırlar. Bunu gerçekleştirdiklerinde gayelerinde ve arzularında yansıtırken,
gerçekleştiremediklerinde de kuşku ve umutsuzluklarını yansıtırlar.
çeşit benlik-duygusu yaratırız. Bu, sahte de olsa bir kişi olmak istiyoruz... Genelde tüm bunlar,
psikolojimizi ve planlarımızı etkiler - tıpkı onu kendilerinden sorumlu, amaçlarına ve başka
Viyana’ya ve Freud’a getiren arayış dönemin insanlara kenetlenmeye hazır gelişmekte olan
de sanatçılığa soyunmasında olduğu gibi. Her biz yetişkinlerde benlik duygusunun hazırlayıcı
ne kadar bir mesleğin, işin ya da rolün - hekim, sıdırlar. Cinsellikleriyle barışma çabasında olan
avukat, inşaatçı, ebeveyn vb. - seçimi önemliy gençler için bu dönem, çalkantılı ve fırtınalıdır.
se de, kişiliğin kimliği çok daha derinlere iner. Freud’un fikirlerini benimseyen diğerleri gibi
Bu, psikososyal dönemde yaşamımızın aldığı Erikson da insanların değişebilme yetenekleri
yön bizim için önemlidir. Ne gibi şeyler önemli ve hakkında ondan daha iyimserdi. Varlığın temeli
arkasından koşmaya değer; gayelerimize ulaş ya da varoluşun doğası hakkında da Freud’dan
mak için ne gibi uzlaşmalara hazırlıklıyız; ne tür daha olumluydu. Erikson’un inancına göre her
hangi bir psikososyal dönemde yaşanan dağıl
Erikson, kimlik krizinin ergenlikte ortaya çıktığına inanıyordu.
ma, doğru psikoterapilerle tersine çevrilebilir
Gönüllülüğe dayanan işleri yapmaları, gençlerin daha açık (Erikson, 1959).
bir kimlik duygusu gelişi irmelerine ve yaşamda nelere değer
verdiklerini anlamalarına yardımcı olur.
PSİKOANALİTİK PARADİGMANIN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Belki de hiçbir insan davranışı araştırma
cısı Freud kadar hem onurlandırılmamış hem
de eleştirilmemiştir. Çocukluğun ilk yıllarındaki
cinselliğe ait kuramını ilk ortaya attığında, kişi
sel olarak fazlasıyla yerilmişti. Bu zaman dilimi,
Viyana’da cinselliğin hemen hiç konuşulup sö
zünün edilmediği yüzyılın bir zaman dilimiydi.
Nasıl olur da birisi çıkıp, hem de bebeklerin ve
çocukların da cinsellikle ilgili dürtülerinin oldu
ğunu iddia ederdi! Bu bir skandaldı.
38 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
Freud’un ruhsal bozukluklara ilişkin psika Çocukluk yaşantıları yetişkin kimliğini biçim
nalitik görüş üzerinde etkisi büyük olmuştur. lendirir.
Fakat görülen bir de şudur ki, kuramları hem 1- Günümüz araştırmacıları kalıtımın etkisini
psikanalistlerin kendileri -yani içeriden- hem kabul etse de hala çocukluk yaşantılarını önemli
de psikanalist olmayan kuramcılar tarafından kabul ederler. Freud’un psikoseksüel dönemle
-yani dışarıdan- eleştirilmiştir. Freud’un kuram rine nadiren bakarlar ama genel olarak sorunlu
larına getirilen başlıca eleştirilerden biri, diğer ana-baba-çocuk ilişkilerini ve bunların gelecek
psikanalitik kuramlar için de geçerlidir; çünkü teki yetişkinler arası ilişkileri nasıl olumsuz etki
Freud’un terapi vakalarındaki gözlemlerinden, leyebileceği üzerinde önemle dururlar.
klinik öykülerin derlenmesinden yapılmış olan 2- Davranış üzerinde bilinçdışının etkileri
kuram, nesnel ölçütlere dayanmayan veri ta vardır. Odak 7.1’de, insanların, davranışları
banı nedeniyle bilimsel değildir. Freud’un hasta nın nedenlerinin farkında olmayabileceklerini
kitlesi veya örneklemi, küçüklüğünün yan ısı gösteren son araştırmaları özetledik. Ancak, en
ra Viyana’nın sadece seçkin, sözel ve eğitimli yeni araştırmalar, bir bilinç dışının varlığının ya
kesimini temsil ediyordu. Durum böyle olunca da onun, id’in içgüdülerinin bir deposu olduğu
ruhsal bozuklukları olan kişilerin oluşturduğu bu görüşlerine yer vermezler.
kadar küçük bir gruba dayalı bir kişilik gelişimi 3- İnsanlar kaygı veya stresten korunmak,
kuramı ya da ruhsal yapı kuramının yeterli ol onu kontrol etmek için savunma mekanizma
mayacağına inanmak çok kolaydır. larını kullanırlar. Stresle başa çıkma (bir kısmı
Freud tarafından kuramını geliştirmede kul Bölüm 8’de özetlenen DSM-IV’ün sonundaki
lanılan vaka raporları (onu izleyenlerin de kul ekte kapsanan) ve savunma mekanizmaları
landığı) Freud’un o terapi seanslarında veya hakkında çok sayıda araştırma vardır. Çağdaş
görüşmelerindeki algılarının güvenirliği ve daha araştırmalar, bilinçli olarak edinilen başa çıkma
sonra onları doğru hatırlayıp hatırlamadığı (zira stratejilerine daha çok odaklaşmıştır. Örneğin;
çok dikkatli notlar aldığı söylenemez) açıların travmatik bir olay hakkında bilerek düşünmeme
dan da kolayca eleştirilebilir. Freud’un, hastala ye çalışmak. Kaygıyı kontrol etmede, herhangi
rının ilk çocukluk yıllarındaki olası cinsel yaşan bilinç dışı başa çıkma yollarından birinin (bastır
tıları gibi özel ilgi duyduğu konular, hastaların ma bile olsa) önemli rol oynayıp oynamadığının
anlatımlarını o yöne çekmelerine etki etmiş ola açıkça gösterilmesi gerekmektedir.
bilir. Bu noktadaki bir hasta, belli bazı yaşantıla 4- 18. Bölümde daha ayrıntılı olarak tartışıl
rına odaklaşırken, yaşamında kendisi farkında dığı gibi Freud ve takipçileri, nesiller boyu kli
olmasa da çok daha önemli ve temel olan anah nikçileri ve psikopatologları, insan davranışının
tar olay ve yaşantılarını görmezden gelerek at nedenlerinin ve hedeflerinin açık ve belirgin
layabilir. Bu atlama, Freud’un ön plana çıkardığı olmayacağına dair duyarlılaştırmışlardır. Psika
yaşantıların yönlendirilmesine bağlıdır. naliz bizi, her şeyi gördüğümüz gibi değerlen
İd, ego, aşağılık kompleksi ve bilinçdışı gibi dirmede acele etmememiz konusunda uyarır.
aslında psişik işlevleri betimleyici mecazlar ola Başka biri için küçümseyen ifadeler kullanan bir
rak kullanılan psikodinamik kavramların, bazen kişi, aslında o kişiyi çok seviyor olabilir. Buna
-hatta sıklıkla- sanki yaşayabilen, düşünebilen rağmen olumlu duygularını açık etmekten kor
ve davranabilen varlıklarmışçasına tanımlan kuyor olabilir. Görünürdekinin altında bir şeyler
dıklarını görüyoruz. Örneğin, Freud (1937) id’in aramak galiba Freud’un en iyi bilinen mirasıdır.
taleplerinde olduğu gibi, içgüdülerin doyumunun
hemen şimdi ve geciktirilemez olduğunu söyler: Freud’un çalışmalarının geçerliği ve yararlı
“İd, yaşamı sürdürme adına kaygılanmanın ne lığına dair yerinde ve haklı sayılabilecek birçok
olduğunu bilmez”. endişe olsa da onun psikopatolojideki önemini
Bu sağlam ve gerçek eleştirilere karşın ya da Batı uygarlığının entelektüel tarihçesine
Freud’un katkıları çok büyüktür ve yerini koru olan katkılarını küçümsemek çok ciddi bir hata
makta, anormal psikolojisi alanını etkilemeye olur. Onun çalışmaları bilginin ilerlemesine yar
devam etmektedir. Freud’un etki ve katkıları dımcı olacak türde bir eleştiri tepkisinin ortaya
nın en açık olarak görüldüğünü düşündüğümüz çıkmasına neden olmuştur. Davranış bozuklu
başlıca dört alan şunlardır: ğunun biyolojik olmayan açıklamalarının yapıl
PSİKANALİTİK PARADİGMA 39
√√
PSİKANALİTİK TERAPİ
Freud’un zamanından bu yana, psikanalitik
düşünce birçok yönden önemli değişimler geçir
di. Ancak, psikanalitik olduklarını iddia eden tüm
terapilerin ortak bazı özellikleri vardır. Klasik
psikanaliz, Freud’un nörotik kaygıyla ilgili ikin
ci kuramına dayanır. Buna göre nörotik kaygı,
daha önce cezalanmış ve bastırılmış olan id’in
açığa çıkmak için yaptığı baskıya karşı ego’nun
gösterdiği tepkidir. Ego’nun bilinçdışı olan kıs
mı, çocukluktan gelen bastırılmış bir çatışmayı
hatırlatan bir durumla karşılaştığında - ki bunlar
çoğunlukla ya cinsel ya da saldırgan dürtü veya
içtepilerle ilgilidir - gerginliği azaltmak yoluyla
durumun üstesinden gelir. Psikanalitik terapi,
ilk yıllara ait bastırmaların kaldırılmasına ve
hastanın çocukluk çatışmalarıyla yüzleşmesine
Tipik bir psikanalitik tedavi seansında hasta bir kanepeye uzanır
çalışır. Bunu, çatışmaların, yetişkinlik gerçekliği ve psikanalist de hastanın görüş alanı dışına oturur.
ışığında şimdi çözülebilmesi için hedefler. Çok
zaman önce yer alan bastırma, ego’nun yetişkin Analistler, birtakım tekniklerle bastırmayı
gibi büyüyüp gelişmesini önlemiştir. Bastırma kaldırmaya çalışırlar. Bunlardan en bilineni ser-
nın kalkmasıyla yeniden öğrenme imkânı doğ best çağrışımdır (free association). Hasta
muş olacaktır. psikanalisti görmeyecek bir şekilde divana uza
Psikanalizin özü Paul Wachtel (1977) tara
nır. Terapist, hastanın başının arkasında, ona
fından kavranmış; Wachtel, bir mamut örneğini
yakın biçimde oturur. Bu düzen içinde hasta,
mecazi olarak psikanalizin ana fikrini anlatmak
aklına ilk gelen her şeyi - saçma sapan görün
için kullanmıştır. Bu dev yaratıkların bazıları,
se de - söylemesi için cesaretlendirilir. Hastanın
asırlar önce canlı olarak donmuştur. Çözüldük
bu beceriyi yavaş yavaş öğreneceği varsayılır.
lerinde neredeyse etleri yenecek kadar özellik
Bu teknik sayesinde yıllar boyu üst üste konup
lerini korumuş oldukları gözlenmiştir. Freud’a
biriken savunmalar sonunda geçit bulabilecek
göre nörotik sorunlar, uzun zaman öncesine
ait hapsolmuş çatışmaların tortularıdır. Şimdi lerdir. Diğer bir teknik de rüya analizidir. Psi
gözüken yetişkin sorunları sadece bu donmuş kanalitik kuram, ego savunmalarının uyku sı
bilinçdışı çatışmaların bir yansıması veya ifade rasında gevşediklerini ve normalde bastırılmış
sidir. olan malzemenin uyurken bilince çıkmasına izin
Hastanın nevrozu, çoğunlukla geçmişe ait verdiklerini ileri sürer. Bu malzeme çok tehdit
içe alınmış yaşantıların kalıntıları ile sürmekte edici olduğundan, bilince, gerçekte olduğundan
olan başarısız mücadelesinden kaynaklanır ve farklı girebilir. Yani bastırılmış materyal kılık de
bu geçmiş, uyumlu ve bütünlük içindeki ego’dan ğiştirmek yoluyla gizlenmiştir. İşte bu nedenle
ayrışmış olarak, gerçekle bağdaşmayan ilkel ta rüyaların simgesel kapsamı çok yüklüdür. Ör
leplerde bulunmaya devam eder. O halde iyi ve neğin, erkeklerin kendisine cinsel saldırganlıkta
başarılı tedavide bu, yanlış zamana ait eğilimler, bulunacağında ısrarlı olan bir kadın, rüyasında
şimdi bilinç düzeyinde tekrar yaşanarak ego ile kendisine mızraklar atan vahşilerin saldırısına
bütünleşmelidir. Böylece hem kontrol edilebilir uğradığını görür; mızraklar fallik sembollerdir ve
hem de değiştirilebilirler (Wachtel, 1977, s. 36). açık cinsel hamleleri temsil ederler.
40 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
Psikanalitik terapinin bir diğer kilit kavra eğitim ve psikanalitik ilkelere duyarlılıkla daha etkili olaca
mı aktarımdır (transferans). Aktarım, ana ğına inanırlar. Günümüzdeki psikanalistlerin çoğu bu yak
laşımı benimserler; yani, daha özlü, yönlendirici ve kısa
list hasta ilişkisine uymayan; aksine hastanın
psikanaliz. Sadece birkaç kişi standart klasik psikanalizi
geçmişinde önemli birine gösterdiği tutum ve
tercih etmektedir (Korchin, 1976, s. 335).
davranışlarını aksettiren bir davranış örüntü
südür. Örneğin, bir hasta, terapistinin, söyledi
Bize ve psikodinamik terapi uzmanlarına
ği şeylerden genelde sıkıldığını hissedebilir ve
göre (Henry ve ark., 1994, s.498), işlemlerde
bunun sonucunda eğlenceli olmaya çabalar.
yapılan değişiklikler önemli kuramsal değişim
Dikkatli, titiz bir gözlemle terapist, bu aktarılan
leri aksettirmez. Terapistin desteğiyle, hasta
tutumların çoğunlukla bastırılan yaşantılardan
nın sözgelimi, gerginliğinin ve mutsuzluğunun
ya da çatışmalardan kaynaklandığını sezer. Bu
gerçek kaynaklarının yavaş yavaş incelenerek,
örnekte analist, hastanın çocukken değersiz ve
bastırmalarının kaldırılmasında gösterdiği tu
sıkıcı olduğunun hissettirildiğini; ana-baba dik
tum ve davranışları, terapi görüşmelerinin sık
kat ve ilgisini, ancak komiklik yaparak çekebildi
lığı veya bedenin görüşmelerdeki duruş biçim
ğini keşfedecektir.
den (oturma, uzanma vb) daha çok önemsenir.
Savunmaların analizi, ego analisti denilen
Psikanaliz ve ilgili terapiler daha ayrıntılı olarak
çağdaş psikanalistler tarafından ele alınmıştır.
17. Bölüm’de tartışılmaktadır.
Ego analistleri, Freud’un ego’ya verdiği gö
reli zayıf rolü tartışırlar. Bilindiği gibi savunma
mekanizmaları ego’nun kaygıyla yüzleşmesini
ÖĞRENME PARADİGMALARI
erteleyen bilinçdışı araçlardır. Örneğin, yakın
Öğrenme (ya da davranışçı) paradigması
ilişkilerde sıkıntı yaşayan bir erkek, görüşme
doğrultusunda olan psikologlar, anormal dav
sırasında ne zaman konuşmalar dönüp dolaşıp
ranışın da diğer davranışlar gibi öğrenilmiş ol
bu hassas konuya dokunsa hemen pencereden
duğunu savunurlar. 20.yüzyılın başlarında, psi
dışarıya bakmaya başlayabilir. Analist ise göz
kolojide öğrenmecilik değil yapısalcılık hüküm
lediği bu davranışı bir noktada yorumlamaya
sürüyordu. Yapısalcılık, zihinsel işlevler ve zi
başlayacaktır. Bunu, hastanın bu davranışının
hinsel yapı (aklın yapısı) üzerindeki çalışmalar
savunucu doğasına işaret ederek, onun gerçek
dır. O sıralarda henüz çok yeni bir disiplin olan
ten de konudan kaçtığını itiraf etmesini umduğu
psikolojinin amacı aklın nasıl çalıştığını, onun
için yapmaktadır. Psikanalitik tedavi, geçmişte,
temel bileşenlerini analiz etmek yoluyla öğ
haftada ortalama 5 seans olmak üzere yıllara
renmek, daha çok bilgi sahibi olmaktı. 1879’da
yayılarak yapılırdı. Bu arada ilginç olan nokta,
Leipzig’de ilk resmi psikoloji laboratuarını ve de
Freud’un kendi tedavi uygulamalarının çok na
neysel psikolojiyi kuran Wilhelm Wundt (1832-
dir olarak 6 ayı geçtiğidir.
1920) ve Cornell Üniversitesi’nde laboratuarı
Son kırk küsur yılda Karen Horney ve Har
olan Edward Titchener (1867- 1927) gibi de
ry Stack Sullivan gibi yeni Freudçuların ve Eric
neysel psikologlar, çalışmalarında katılımcılara
Erikson ile Heinz Hartman gibi ego psikanalist
bir uyarıcıyla karşılaştıklarında (ya da uyarıcıya
lerinin görüş ve çalışmaları, psikanalitik yöne
maruz bırakıldıklarında) yaşadıklarının en temel
limli psikoterapilere karışarak, bazen psikodina
özelliklerini rapor etmelerini öğretmek için eğitim
mik terapi olarak anılmıştır. Kısmen Alexander
programları ve işlemleri tasarladılar. Epey zorlu
ve French’in (1946) çalışmalarından hız alıp
bir içe bakış, iç gözlem ve zihinsel süreçlerin
gelişen bu yaklaşım, Freud’un savunma meka
bildirimi gibi işlemlerle, denek veya katılımcılar,
nizmaları ve bilinç dışı güdülenme kavramlarını
yaşantı bloklarını kaldırmaya ve bilincin yapısını
dışlamadan, daha çok bugün, şimdi ve gelecek
görmeye çalıştılar. Örneğin, Wundt’un denekle
yönelimli, daha kısa ve özlü bir yapılanmayı
ri bir metronomun bazen yavaş, bazen hızlı,
öngörür. Böyle bir terapi Freud’un terapisinden
bazen birkaç kez, bazen de birçok kez tıkırda
daha aktif ve yönlendirici olmasının yanı sıra
maya programlanmış sesini dinlerler. Denekler
şimdi yaşanmakta olan sorunlara ve ilişkilere,
çocukluktaki çatışmalardan daha çok önem ve kendilerini dinledikten sonra (iç gözlem) hızlı
rir. Hem daha kısa hem de daha az yoğundur. tıkırtı sesinin onları heyecanlandırdığını, yavaş
Tüm kişiliğin yeniden yapılanması umudu tümüyle bir tıkırtı sesinin ise gevşeklik yarattığını, yani tıkırtı
kenara bırakılarak daha önemli ve şiddetli sorunlarla uğ öncesi hafif bir gerginlik ama sonrasında bir ra
raşmak yeğlenmiştir. Ancak bu terapistler, çalışmalarının hatlama hissettiklerini bildirdiler.
ÖĞRENME PARADİGMALARI 41
√√
KLASİK KOŞULLANMA
Klasik koşullanma tipi öğrenme, bu yüzyı
lın başında, neredeyse tesadüfen Rus fizyolog
Ivan Pavlov (1849-1936) tarafından keşfedildi.
Pavlov’un yapmakta olduğu sindirim sistemiyle
ilgili araştırmalardan birinde salya salgılaması
için köpeğe et tozu verilmişti. Çok geçmeden
Pavlov’un laboratuar asistanları köpeğin, ken
disine yemek veren kişiyi gördüğünde de salya
çıkardığını fark ettiler. Deney süresince köpeğin
giderek daha erken, yemek verenin ayak ses
lerini duyduğu zaman, salya çıkardığı gözlendi.
John B. Watson. Davranışçılığın kurulmasında önayak olmuş; Pavlov bundan çok etkilenerek köpeğin tepki
psikolojiyi öznel yaşantıların araştırılmasından çok davranışın
gözlenmesi yoluyla tanımlayan Amerikalı psikolog. lerini daha sistematik olarak incelemeye karar
verdi. Yapılan birçok araştırmanın ilkinde, kö
DAVRANIŞÇILIĞIN DOĞUŞU peğin arkasında çalınan bir zilin hemen ardın
dan ağzına et tozu konur. Bu işlem birkaç kez
Yıllar sonra, insanlar hakkında yararlı bilgile tekrarlandıktan sonra köpek, et tozunu almadan
rin toplanmasında içe bakışın yeterli olmayaca önce daha zil sesini duyar duymaz salya çıkar
ğı alanda çalışan birçok kişi tarafından anlaşıl maya başlar.
dı. Sorun, içe bakış yöntemini kullanan değişik Bu deneyde daha önce hiçbir öğrenme olma
laboratuarlardan birbiriyle çatışan verilerin gel dan salyanın çıkarılmasına yol açtığı için et to
mesiydi. Böylece içe bakış yönteminin hiçbir zuna koşulsuz uyarıcı (KŞZU); salya tepkisine
soruyu açıkça yanıtlamayacağı anlaşılmış oldu. de koşulsuz tepki (KŞZT) denmiştir. Et tozunun
Bu doyumsuzluk, 1913’te şu görüşleriyle psi verilmesinden önce birkaç kez zil çalınması gibi
kolojide devrim yapan John B. Watson (1878- nötr bir uyarıcı tekrarlanırsa, bu defa tek başına
1958) tarafından dile getirildi: zilin sesi koşullu uyarıcı (KŞLU), salya tepkisi
Davranışçının bakışıyla psikoloji, doğa bi ni çıkaracaktır (koşullu tepki - KŞLT) (bkz. Şe
limlerinin nesnel deneysel bir dalıdır. Kuramsal kil 2.3). KŞLT, genellikle KŞZT’den bir şekilde
hedefi, davranışın kontrolü ve yordanmasıdır. ayrılır (örn., Rescorla, 1988). Ancak bunlar, bu
İç gözlem, bunun yöntemi içinde önemli bir yer kitapta gereksinim duyduğumuz şeyler değiller.
almadığı gibi ondan elde edilecek verilerin bi Zil ve et tozunun birlikte sunulma sıklıkları art
limsel değeri, bilinçli yorumlamalara dayanma tıkça, zilin neden olduğu salya tepkisinin sayı
dıkları için tartışmalıdır (s. 158). sı da artacaktır. Daha sonraları et tozunun zil
Watson iç gözlemin yerine koyacağı yöntem sesini izlemediği koşulda KŞLT’de ortaya çıkan
arayışında, hayvanlarda öğrenmeyi araştıran duruma sönme denir, salya tepkisi giderek sey
psikologların kullandıkları deneysel işlemlere rekleşir ve KŞLT sonunda kaybolur.
dikkatini yöneltmiştir. Onun bu çabaları, düşün Rus psikolog ve Nobel adayı Ivan P. Pavlov klasik koşullamada
me veya zihnin yapısına odaklaşan yapısalcılı geniş araştırma ve kuramdan sorumludur. Etkisi Rus
psikolojisinde hâlâ çok güçlüdür.
ğın yerini öğrenme veya davranışçılığın alması
na zemin hazırlamıştır. Psikolojinin görevi artık,
hangi uyarıcıların gözle görülebilir hangi tepki
ve davranışları başlatabileceğini ortaya çıkar
mak olmuştur. Bu nesnel uyarıcı-tepki bilgisi ile
insan davranışının hem yordayabileceği hem
de kontrol edilebileceği ümit edilmekteydi. Dav-
ranışçılık, doğrudan gözle görülemez zihinsel
süreçler yerine, gözle görülebilir davranışların
incelenmesine odaklaşan yaklaşım olarak ta
nımlanabilir. Biz, burada, psikologların en sık
42 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
dürtü oldukları düşünülebilir. Örneğin, eğer biz Korku ve düşünce gibi gözlenemeyen süreçler,
tekrarlayan gözlenebilir bir davranışın pekiştiril gözlenebilen davranışlara bağlanmalıdır.
mesinin bu davranışın sönmesine yol açacağını Öğrenme yaklaşımlarının bu ve diğer özel
biliyorsak hatırlatılan bir korku tepkisinin ardın liklerinin sapkın davranış üzerinde avantajlı ol
dan beklendik acı veya ceza verilmezse, engel duklarını kabul etsek de anormal davranışın öğ
lenirse, korku tepkisinin de azalacağını yorda renme paradigması biyolojik paradigma ile aynı
yabiliriz. Bu anlamsız bir tahmin veya yordama durumdadır. Tıpkı birçok biyolojik işlev bozuk
değildir. İleride belirtildiği gibi böyle bir muha luğunun açıklığa kavuşturulamaması gibi anor
kemeye dayanarak gerçekleştirilen tedaviler malliğe götüren belli başlı öğrenme yaşantıları
birçok mantıksız korkunun azalmasına hatta da ikna edici bir düzeyde henüz saptanamamış
ortadan kalkmasına yardım etmiştir. tır. Depresyonun belli bir pekiştirme tarihçesin
den kaynaklandığını göstermenin ne kadar zor
ÖĞRENME PARADİGMALARININ olacağını bir düşünün. Kişi uzun yıllar boyun
DEĞERLENDİRİLMESİ ca sürekli gözlenecek, bu arada davranışları
ve yer alan pekiştirmeler kaydedilecek. Bu pek
Öğrenme bakış açısı, biyolojik etkenlerin gerçekçi gözükmemektedir. Eğer kendi doğal
önemini en aza indirirken; davranışı uygun ebeveynleri tarafından büyütülen ve yetiştirilen
suzlaştırabilen veya anormalleştirebilecek öğ tek yumurta ikizleri ileriki yaşamlarında şizofre
renme süreçlerinin aydınlatılmasına odaklaşır. ni hastası olurlarsa, öğrenmeci görüşe sahip bir
Kitabın 1. Bölümü’nde Langer ve Abelson’un klinisyenin bu ikizlerin aşağı yukarı aynı pekiş
çalışmalarında da gördüğümüz gibi, bu para tirme tarihçelerinin olduğunu ileri sürmesi bek
digma, normal ve anormal davranış arasındaki lenebilir. Oysa aynı evde büyüyen ayrı yumurta
boşluğu kapatır, çünkü her iki davranış da aynı ikizlerinden yalnızca bir tanesi şizofreni gelişti
genel çalışma çerçevesi içinde ele alınır. Böyle rirse, buna getirilebilecek öğrenmeci açıklama
likle genel deneysel psikoloji ile anormal psiko ise pekiştirme tarihçelerinin farklı olduğu şek
loji arasında köprü kurulmuş olur. linde olacaktır. Buna benzer açıklamalar bazı
Öğrenmeci görüşün psikopatolojide uygu bilinç dışı süreçlere ait psikanalitik çıkarsamalar
lanmasının çok önemli bir yararı, gözlem yön kadar dayanıksız gözükmektedir.
temine dakikliğin gelmesi ve artması olmuştur. Her ne kadar anormal davranışa, öğrenme
Uyarıcılar doğru bir şekilde gözlenmeli ve kon ye dayalı açıklamaların getirilmesi, birçok yeni
trol edilmelidir. Tepkilerin büyüklüğü, hızları ve tedavi yönteminin gelişmesine yol açtıysa da
gecikmeleri - ne kadar çabuk yapıldıkları - ölçü (davranışçı tedavi kısmında göreceğiz), öğ
lür ve kaydedilir. Uyarıcılar, tepkiler ve sonuçları renme ilkelerine dayalı bir tedavinin davranı
arasındaki ilişkiler hakkında dikkatli notlar alınır. şın değiştirilmesinde etkili olması, o davranışın
Gevşeme eğitimi sistematik duyarsızlaşmanın ilk adımıdır. mutlaka benzer şekilde öğrenilmiş olduğunu
Gevşemeyi öğrenen danışanlar, kaygı basamaklarındaki yaşantı
sahnelerini hayallerinde canlandırmaya başlarlar.
göstermez. Örneğin, eğer depresyondaki bir
kişinin duygu durumu artan hareketliliğine bağ
lı olarak sağlanan ödüllerle kalkındırılırsa, bu,
depresyon ve apatinin, daha önce ödüllerin ol
mamasından kaynaklandığını gösteren bir kanıt
sayılamaz (Rimland, 1964).
DAVRANIŞÇI TERAPİ
Davranışçı terapi, bilinç dışı çatışmaların
açığa çıkarılmasının değil, belirli davranışla
rın değiştirilmesi üzerinde odaklaşır. Öğrenme
paradigmasına dayanan çeşitli terapi teknikleri
geliştirilmiştir. Davranış terapisi ve davranış
değiştirme terimleri, bu teknikler için geçerlidir;
çünkü bunlar, önceleri deneysel olarak sınan
mış öğrenme yasalarına dayanarak davranışçı
lar tarafından formüle edilmişlerdir.
46 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
alınmıştır. Kimlik belirleyici özelliklere ait bilgiler gizlilik hakkının korunması için
değiştirilmiştir. bilir davranışlar gösterdiklerinde ödül vermek;
BİLİŞSEL PARADİGMA 47
√√
da gazeteyi dikkatle inceledi ve kahvesini içtikten sonra sının olması, bize onun karamsar düşünceler
karısıyla yeni bir çamaşır makinesi alıp almayacaklarını içinde olduğunu söyler. Herkes de bilir ki böyle
tartıştı. Daha sonra bir kaç yere telefon etti. Evden ayrı
bir düşünce örüntüsü zaten depresyon tanısının
lırken çocuklarının bu yaz da yine o özel kampa gitmek
isteyebilecekleri konusunu düşündü. Arabası çalışmayın
içinde vardır. Bilişsel paradigmada farklı olan,
ca arabadan çıktı. Kapısını çarptı ve çok kızgın bir şekilde düşüncelere nedensel bir statü yüklemesidir.
otobüs durağına yürüdü. Şimdi işe geç kalabilirdi (Brans Yani düşüncelerin, bozukluğun başka özellikle
ford & Johnson, 1973, s. 415). rine - örn, üzüntü - neden olmasıdır. Yanıtlan
mamış olan soru, şemaların öncelikle nerden
Yukarıdaki kitaptan aktarma parçasını şimdi geldiğidir. Psikopatolojinin bilişsel açıklamaları,
tekrar okuyun, fakat “adam” sözcüğünün yeri bozukluğun şimdiki nedenleriyle ilgilenmeye
ne “işsiz” sözcüğünü koyun. Şimdi üçüncü kez daha çok odaklanarak geçmişteki olası neden
okuyun; “adam” yerine “borsacıyı” koyun. Pasa ler üzerinde durmama eğilimindedir. Bunun so
jı ne kadar farklı anladığınızı göreceksiniz. Bu nucu olarak zihinsel bozuklukların etiyolojisine
adamların gazetenin hangi kısımlarını okudu henüz bir açıklama getirememişlerdir.
ğunu kendinize sorun. Eğer bu soru bir anket
veya soru listesine konsaydı, işsiz adam için “iş BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
arama ilanları” ve borsacı için “ekonomi-para
Bilişsel paradigma, davranış terapisinde bü
sayfaları” diye yanıtlardınız. Yukarıdaki pasaj,
yük ilgi gördü. Genel olarak konuşursak, biliş
gazetenin hangi kısmının okunduğunu belirle
sel yönelimli terapistler, hastalarının düşünce
mediğinden, yanıtlarınız yanlış olabilirdi. Ancak
süreçlerini, duygu ve davranışları etkilemek için
her bir durumda hata anlamlı ve yordanabilir bir
değiştirmeye çalışırlar.
hata olurdu.
Bilişsel terapi yaklaşımlarından başlıcası,
Bilişsel psikologlar yakın zamana kadar
en çok bilinen bilişsel terapistlerden biri olan
araştırmalarının bulgularının psikopatolojiye
Albert Ellis’in (1962) fikirlerinden yola çıkılarak
nasıl etki edeceğine veya etkili terapilerin geliş
geliştirilmiştir. Albert Ellis uyumsuz duygu ve
tirilmesine nasıl yardımcı olacağına pek dikkat
davranışlara mantık dışı (irrasyonel) inançla-
etmemişlerdir. Oysa şimdilerde, anormalliğin
nedenlerinin ve yeni müdahale yöntemlerinin rın neden olduğunu savunmuştur. Buna göre,
aranmasında bilişsel açıklamalar daha çok insanlar yanlış varsayımlardan dolayı kendile
gündeme gelmektedir. Örneğin depresyonla il rinden ve başkalarından aşırı beklentiler içine
gili yaygın görüşe göre depresyona neden olan girmektedirler. Yaptığı her şeyin her zaman mü
suçlu, kişinin aşırı umutsuzluk duygularından kemmel olması gerektiğine inanan bir insan, bir
oluşan bilişsel şemasıdır. Depresyondaki birçok hata yaptığında kendisini berbat hisseder, “ben
kişi, ne yaparlarsa yapsınlar etraftakiler üze herkes tarafından sevilmeli ve onaylanmalıyım.”
rinde kayda değer bir etki bırakamadıklarına diye düşünen bir kadın, herkesi memnun etmek
inanabilirler. Onlara göre kaderleri artık onların adına sarf ettiği gayretten bitkin düşer. Akılcı
elinde değildir ve geleceklerinin kötü olacağına Duygusal Terapinin kurucusu olan Albert Ellis
dair beklenti geliştirirler. Eğer depresyon, umut ve taraftarları, hastalarına, bu tür varsayımlarını
suzluk duygusundan kaynaklanıyorsa, bu, bo sorgulamaları yönünde yardım ederek, onlar
zukluğun nasıl tedavi edilebileceği hakkında da dan vazgeçmeleri ve yerlerine, “hiç bir zaman
bir fikir verebilecektir. hata yapmamak harika bir şey olsa da, bu be
nim as/a hata yapmayacağım anlamına gelmez”
gibi düşünceleri geçirmelerini öğretirler.
BİLİŞSEL PARADİGMANIN
Diğer bir başı çeken bilişsel terapist, 10. ve
DEĞERLENDİRİLMESİ 18. Bölümlerde depresyonla ilgili kuramı ve
Zamanımızda psikologlar tarafından en çok araştırmalarını ayrıntısıyla inceleyeceğimiz Aa
benimsenen paradigma, bilişsel paradigmadır. ron T. Beck’tir (1967, 1976). Beck’in bilişsel oda
Ancak, bazı eleştirilere de değinmek gerekir. ğının, kişinin yaşantıyı nasıl çarpıttığı üzerinde
Dayandığı kavramlar (örn, şema) az çok kay olduğunu söylemek şimdilik yeterli olur. Birçok
gan kavramlar ve her zaman da çok iyi tanımla depresyonlu kişi, karmaşık bir olayın içinden,
namayan kavramlardır. Bunun da ötesinde psi yaşama dair kendi karamsar bakışını sürdür
kopatolojiye ait açıklamaları da pek doyurucu mesini sağlayacak özellikleri seçerek çıkarır.
değildir. Depresyondaki kişinin olumsuz şema Örneğin, bir gün boyunca yaşanan tüm olumlu
ÖĞRENME PARADİGMALARI VE BİLİŞSEL PARADİGMALAR 49
√√
Bilişsel davranışçı terapist ve akılcı duygusal terapinin kurucusu Aaron Beck, depresyonun bilişsel kuramını ve depresyonlu
olan Albert Ellis, mantıksız inançların anormal davranışın kişilerin bilişsel yanlılıklarına yönelik bilişsel terapi yöntemi
üzerindeki rolüne odaklanmıştır. geliştirilmiştir.
şeyleri görmezlikten gelip olumsuzlar üzerinde ve davranışta iyileşmenin sağlanması için doğ
dikkatin toplanması. Beck’in terapisi, hastala rudan bilişlerin değiştirilmesi üzerinde dururlar.
rı, kendileri hakkındaki kanaatlerini ve yaşam İşleri daha da karmaşık hale getiren, Ellis
olaylarını yorumlama biçimlerini değiştirmeleri ve arkadaşlarının ev ödevleri verme yöntemini
için ikna etmeye çalışır. Örneğin, depresyon önemsemeleridir. Ev ödevleri, hastaların, olum
daki kişi terapi görüşmesinde kendisi için hiçbir suz düşünce alışkanlıklarından dolayı yapama
şeyin, hiçbir şekilde doğru gitmediğine ait duy dıkları bir takım davranışları artık yapmaya baş
gularını ifade ettiğinde, terapist hastaya, olayla lamalarını gerekli kılar. Hatta Ellis, terapisinin
ra bakarken nasıl lehine olan yönleri atladığını adını yeni baştan “akılcı duygusal davranışçı
gösteren karşıt örnekler sunar. terapi” olarak düzelterek bununla, açık davra
nışların önemini özellikle vurgulamak istemiştir.
ÖĞRENME PARADİGMALARI VE Bilişsel davranışçı terapiyle özdeşleşen tera
pistler, hem bilişsel hem de davranışçı düzeyde
BİLİŞSEL PARADİGMALAR
çalışırlar. Bilişsel kavramları kullanan ve sözel
yollardan inançları değiştirmeye çalışanların
Bilişsel bakış açısı, temelde öğrenme pa
radigmasından ayrı ve farklı mıdır? Söyledik büyük çoğunluğu, aynı zamanda, davranışı
lerimizin çoğu öyle olduğunu gösteriyor. Fakat doğrudan değiştirmek için davranışçı işlemleri
büyümekte olan bilişsel terapi alanı bizi biraz de kullanırlar.
duraksatıyor; zira alanda çalışanlar bir yandan Bu husus, Beck ve Ellis gibi psikologlara ya
inançlar, beklentiler, algılar ve tutumlar ara pılan atıflarda kullanılan terminolojiye de akse
sındaki karmaşık etkileşimi; diğer yandan açık der. Onlar, bilişsel mi yoksa bilişsel davranışçı
davranışı çalışmaktadır. Örneğin, davranışı bi terapist midirler? Çoğunlukla bilişsel davranışçı
lişsel yönden değiştirme görüşünün önde gelen terimini kullanacağız çünkü bu terim hem tera
ismi Albert Bandura (1977), değişik terapilerin pistin duygu ve davranışların temelinde bilişsel
insanların, kendine yeterlik (istenen, arzu nedenlerin olduğuna dair düşüncelerine; hem
lanan amaç ve hedeflere ulaşabileceğine dair de davranışçı terapiyi karakterize eden açık
inanç) duygularını arttırmak yoluyla gelişme ve davranışlara odaklaşıldığına işaret eder. Bu
iyileşme kaydettiklerini ileri sürer. Fakat aynı nunla beraber, terapi kapsamına bir çok davra
zamanda, kendine-yeterlik duygusunu geliştir nışçı görev veya işlem almasına karşın, Beck’in
menin en güçlü yolunun, davranışı, davranışçı bilişsel terapinin kurucusu olduğunun ve Ellis’in
tekniklerle değiştirmek olduğunu tartışır. Buna akılcı duygusal terapisinin de davranışçı terapi
karşın, Ellis gibi terapistler, tartışma, ikna etme, den ayrı bir şey olduğunun okuyucu tarafından
Sokrat diyalogu gibi yollarla duygu, heyecanlar bilinmesi önemlidir.
50 √√ BÖLÜM 2 - PSİKOPATOLOJİDE VE TERAPİDE GÜNÜMÜZDE GEÇERLİ PARADİGMALAR
a
Yüksek Yüksek yatkınlık Düşük yatkınlık Yüksek Yatkınlık
(Birey x) (Birey y)
olması
Psikopatoloji
Psikopatoloji
Yatkınlık
olmaması
Düşük Düşük
Düşük Stres Düzeyi Yüksek Düşük Stres Düzeyi Yüksek
(a) (b)
sağlamıştır. Bunu, hastası kendisine gelip yü dirler. Paul Wachtel gibi bazı çağdaş yazarlar,
rümekte güçlük çektiğini söylediği ve “hareketli analistlerin, davranışçı terapinin davranış psi
bir dansı yaparken” bu yakınmasının geçtiğini kopatolojisini azaltmak için bir şeyler sunabildi
görmek ve göstermek için yapmıştır. Psikana ğini açıkça belirterek, davranış terapi teknikleri
litik uygulamadan ayrılan bu ekstra katılım da ni kullanmalarını önermiştir.
aslında Freud’un ofisindeki divanda uzanarak Tedavi karmaşık ve insanla ilgili bir süreçtir
sürdürülen terapötik müdahalenin bir parçasıdır ve bunlar ağırlığı olan konulardır. Bu kitabın son
(Yalom’dan, 1980). bölümü, bu konulara hak ettikleri ve gereksin
Bugün psikanalistler özellikle açık davranış dikleri önemi vermektedir. Bununla birlikte oku
lara ve semptomlardan kurtulmaya, analitik ku yucu, psikoterapinin gerçeklerini ve zorluklarını
ramın erken yıllara ait yapı ve uygulamasında iyi değerlendirebilmek için daha başlangıçta bu
önerilmeyen şekilde daha çok önem vermekte karmaşıklığın bilincinde olmalıdır.
ÖZET
Günümüzde psikopatoloji ve terapi çalışmalarında birkaç önemli bakış açısı veya paradigma ge
çerlidir. Biyolojik paradigma psikopatolojinin organik bir eksiklik veya bozukluktan kaynaklandığını
varsayar. Bu bakış açısı ile ilgili daha önce yapılan tartışmalar, giderek tıbbi veya hastalık modelinin
lehinde ve aleyhinde tartışmalara dönüşmüştür. Psikopatolojinin biyolojik işlev bozukluklarına ve
eksikliklerine atfedebileceği şeklinde temel ve tek bir anlamı içerdiğinden, tıbbi model terimi yerine,
biyolojik paradigma terimini tercih ediyoruz. Psikopatoloji bağlantısında genetik ve nörokimya olmak
üzere iki biyolojik etkeni betimledik. Biyolojik terapiler, psikolojik bozuklukların altında yatan belirli
organik bozuklukları düzeltmeye ya da semptomları hafifletmeye çalışır.
Diğer bir paradigma, Sigmund Freud’un çalışmalarından hız almıştır. Psikanalitik ya da psiko-
dinamik bakış açısı, dikkatimizi bastırmalar ile kökü, birtakım psikodinamikleri harekete geçiren
erken çocukluk çatışmalarına kadar uzanan diğer bilinç dışı süreçlere yöneltir. Oysa bu geleneğin
bir parçası olan günümüz ego analistleri, bilinçli ego işlevleri üzerinde daha önemle dururlar. Psika
nalitik paradigma genellikle anormalliğin nedenini bulmak için hastanın bilinç dışını ve yaşamının er
ken dönemlerini araştırmıştır. Psikanalitik kurama dayalı terapötik müdahaleler genelde bastırmaları
kaldırmak yoluyla hastanın, ilk bebeklik dönemlerine ait korkularının asılsız doğasını incelemesini
sağlamaya çalışır.
Davranışçı ya da öğrenme paradigmaları, yanlış veya sapkın davranışların klasik koşullama,
edimsel koşullama veya model alma yoluyla geliştiklerini ileri sürer. Anormal davranışın öğrenilmiş
olabileceğine inanan araştırmacılar, davranışı etkileyen durumların tümünü ve aynı zamanda kav
ramları dikkatle inceleme konusunda aynı isteği paylaşırlar. Davranışçı terapistler açık davranışın,
düşünce ve duyguların doğrudan değiştirilmesi için öğrenme ilkelerini uygulamaya çalışırlar. Anor
mal davranışın geçmişten kaynaklanan nedenlerine daha az önem verirken; daha çok ödül ve ceza
gibi sorunlu davranış örüntülerini teşvik edebilecek nelerin davranışın sürmesini sağladığını önem
serler.
En son olarak, bilişsel kuramcılar belirli bazı şemaların ve akılcı olmayan yorumlamaların, anor
mallikte önemli etkenler olduklarını iddia ederler. Hem uygulamada hem de kuramda bilişsel paradig
ma davranışçılıkla harmanlanmış ve bilişsel davranışçı yaklaşım olarak adlandırılmıştır.
Her bir paradigma, zihinsel bozuklukları anlamamız için bir şeyler sunduğundan son zamanlar
da daha bütünleştirici paradigmalar gelişmiştir. Çeşitli bakış açılarını bütünleştiren yatkınlık - stres
paradigması, insanların çevresel stres kaynaklarına aykırı tepkiler göstermeye eğilimli olduklarını
varsayar. Yatkınlık, şizofrenide olduğunun düşünülmesi gibi biyolojik ya da psikolojik olabilir (örn.,
depresyona katkısının olduğu tahmin edilen kronik umutsuzluk duygusu gibi). Yatkınlık, ilk çocukluk
yaşantıları, genetik nedenli kişilik özellikleri ya da sosyokültürel etkenlere dayanabilir.
Paradigmaların en önemli doğurgusu araştırmacıların aradıkları yanıtlar için nereye ve nasıl ba
kacaklarını belirlemeleridir. Araştırmacılar verileri kendi bakış açılarına göre farklı yorumlayacakla
rından, paradigmalar zorunlu olarak dünya algısını sınırlar. Kanımızca psikopatolojiyi çalışanların
tümünün aynı paradigmada boy göstermemeleri bir şanstır; çünkü psikopatoloji ve tedavisi hakkında
ANAHTAR SÖZCÜKLER 55
√√
hiçbirine tam olarak güvenemeyecek kadar az şey biliyoruz. Gerçekten de, günümüzdeki bütünleşti
rici paradigmalara duyulan ilgiyle tutarlı olarak, klinisyenlerin çoğunun müdahaleye yaklaşımlarında
eklektik olduklarını, paradigmaların dışında ama insandaki psikolojik sorunların çözümlenmesinde
yararlı olan teknikleri kullandıklarını görüyoruz.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
etiyoloji (neden bilim) oral dönem koşulsuz uyarıcı
biyolojik paradigma anal dönem koşullu tepki
tıbbi (hastalık) model fallik dönem koşulsuz tepki
Genler gizli dönem sönme
davranış genetiği saplanma etki yasası
genotip Odipal kompleks edimsel (operant) koşullama
(bireye kalıtımla geçen Elektra kompleks ayırdedici uyarıcı
genetik özellik) nesnel (gerçekçi) kaygı olumlu pekiştirme
fenotip nörotik kaygı olumsuz pekiştirme
(dışsal gözlenen özellikler) savunma mekanizması biçimlendirme
aile yöntemi bastırma (represyon) kademeli yaklaşma
İndeks vakalar (probands) yansıtma (projeksiyon) model alma
ikiz yöntemi yer değiştirme öğrenmede araya girici kuram
tek yumurta ikizleri karşıt tepki kurma aracı (mediator)
ayrı yumurta ikizleri gerileme (regresyon) kaçınma koşullanması
uygunluk-uyuşma mantığa bürünme davranış terapisi
(konkordans) yüceltme (süblimasyon) davranışı değiştirme
nöron analitik psikoloji karşıt koşullama
sinir akımı kolektif (ortak) bilinçdışı simgesel ödül biriktirme
sinaps bireysel psikoloji rol oynama
nörotransmitter gelişimin psikososyal dönemleri sistematik duyarsızlaştırma
gerialım kimlik krizi atılganlık eğitimi
psikanalitik (psikodinamik) serbest çağrışım itici uyarıcılarla koşullama
paradigma rüya analizi davranış tekrarı
id (alt benlik) aktarım (transferans) biliş
libido savunmaların analizi bilişsel paradigma
haz ilkesi ego analistleri şema
birincil süreç öğrenme paradigması mantıksız inanç
gerçeklik ilkesi içe bakış akılcı duygusal terapi
süperego (üst benlik) davranışçılık kendine yeterlik
bilinçdışı klasik koşullama yatkınlık - stres
psikoseksüel dönemler koşullu uyarıcı eklektisizm
3
David Hockney,
“David, Celia, Stephen, and
lan, London, 1982”
SINIFLANDIRMA VE TANI
Çeviri: Prof. Dr. Levent Küey
Tanı anormal psikolojisi alanının kritik bir arası iletişimi bozan önemli bir sorun konumun
konusudur. Bu alandaki profesyoneller için, ne daydı. Sınıflandırmadaki tutarsızlıklar hastalık
tür olguları inceledikleri ya da tedavi ettikleri ların nedenleri ve etkin tedavileri konusundaki
konusunda, birbirleriyle iletişimde bulunabilme araştırmaları da yavaşlatmaktaydı. Örneğin, bir
leri açısından temel önem taşır. Ayrıca, bir bo grup araştırmacı depresyon için başarılı bir te
zukluğun nedenlerinin ya da en iyi tedavisinin davi bulmuş olmasına rağmen, ancak depres
bulunması için, bu bozukluk doğru bir biçimde yonu kendine özgü biçimde tanımlamışsa, bu
sınıflandırılmalıdır. Ancak, tanı konusu hak etti bulgu başka bir araştırmacı grubu tarafından
ği ilgiyi son yıllarda çekmiştir. Anormal psikolo araştırılamayacaktır. İngiltere’de, 1882’de Krali
jisine yeni başlayan öğrenciler için tanı konusu yet Mediko-Psikoloji Birliği İstatistik Komitesi bir
keskin ayrımlara dayandığı için bunaltıcı gö sınıflandırma sistemi geliştirdi, ancak bu sistem
rünebilir. Örneğin, sosyal durumlarda duyulan birkaç kez gözden geçirilmiş olsa dahi, kendi
kaygı (anxiety) (başkalarının yanında iken aşırı üyeleri tarafından bile kullanılamadı. 1889’da
gergin olma) hem şizotipal kişilik hem de çekin Paris’te Ruhsal Bilimler Kongresi tek bir sınıf
gen kişilik bozukluğunun semptomları arasın landırma sistemi kabul etti, ama bu da, hiçbir
dadır. Ancak, şizotipal kişilik bozukluğunda bu zaman yaygın olarak kullanılmadı. 1886’da,
kaygı kişinin diğer insanlarla tanışıklığı arttık ABD’de, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin öncül ku
ça azalmazken, çekingen kişilik bozukluğunda ruluşu olan Amerikan Kurumları Tıbbi Yönetici
yüzleşme sosyal kaygıyı azaltabilmektedir. Bu ler Birliği, İngiliz sisteminin gözden geçirilmiş bir
ince ayrım pekâlâ, kılı kırk yarmak olarak algı halini kabul etti. Daha sonra, bu grup, 1913’te,
lanabilir. Ancak, bu bölümde ayrıntısıyla tartışa Emil Kraepelin’in bazı görüşlerini de kapsayan
cağımız gibi, karar verdirici etken, bu ayrımların yeni bir sınıflandırma kabul ettiler. Ancak hala
iki tanı arasında ayırıcı tanıyı sağlayıp sağlama bu konuda birlik yoktu. Örneğin, New York Lu
dığıdır. nacy Komisyonu hala kendi sistemini kullan
Bu bölümde, ruh sağlığı profesyonelleri ara makta ısrar ediyordu (Kendell, 1975).
sında yaygın kabul gören resmi tanı sistemine
odaklanacağız. Kısaca DSM-IV olarak adlandı YİRMİNCİ YÜZYILDA TANI
rılan ve Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İsta-
tistiksel Elkitabı adındaki bu sistem Amerikan Sınıflandırmada birlik sağlamaya yönelik
Psikiyatri Birliği tarafından yayımlanmıştır ve daha çağdaş çabalar da tümüyle başarılı ola
oldukça ilginç bir öyküsü vardır. mamıştır. 1939’da, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
Tıp, ondokuzuncu yüzyılın sonuna gelindi Uluslararası Ölüm Nedenleri Listesine ruhsal
ğinde, Orta Çağ’ın, hemen her türlü fizik rahat bozuklukları da eklemiştir. 1948’de bu liste
sızlığın tedavisinin bir parçası olarak kan alma Hastalıkların, Kazaların ve Ölüm Nedenlerinin
yönteminin uygulandığı tıp anlayışına göre, çok Uluslararası İstatistiksel Sınıflandırması (ICD)
daha ileri gitmişti. Giderek farklı hastalıkların biçiminde genişletildi. Bu sınıflandırma anor
farklı tedavileri gerektirdiği anlaşılmaya başlan mal davranışı da içermek üzere, tüm hastalık
mıştı. Tanı koyma işlemleri geliştirildi, hastalık ların kapsamlı bir listesini veriyordu. Bu termi
lar sınıflandırıldı ve çeşitli çareler uygulandı. Tıp noloji bir DSÖ konferansında oybirliği ile kabul
alanındaki yeni tanı koyma işlemlerinden etkile edilmiş olmasına rağmen, ruhsal bozukluklar
nen anormal psikolojisi alanında çalışan araştır bölümü yaygın kabul göremedi. DSÖ’nün giri
macılar da sınıflandırma şemaları geliştirmeye şimlerinde Amerikalı psikiyatristler de önemli bir
başladılar. Sınıflandırma sistemlerindeki geliş rol oynadılarsa da, 1952’de Amerikan Psikiyatri
meler, örneğin botanik ve kimya gibi diğer bilim Birliği kendi Tanı ve İstatistik Elkitabı’nı (DSM)
lerdeki gelişmeleri hızlandırmıştı; bunlar anor yayınladı.
mal psikolojisinde de benzer çabalara yönelik 1969’da, DSÖ, daha yaygın kabul gören yeni
umutları arttırdı. bir sınıflandırma sistemi yayınladı. Amerikan
Ancak ondokuzuncu yüzyıl boyunca ve yir Psikiyatri Birliği DSM’sinin ikinci baskısı DSM-
minci yüzyıl başlarında, anormal davranışın II (1968) DSÖ sistemine yakındı; İngiltere’de
sınıflandırmasında bir tutarlılık yoktu. Ondoku de buna eşlik etmek üzere bir tanımlar sözlü
zuncu yüzyıl sonunda, sınıflandırma sistemleri ğü (General Register Office, 1968) geliştirildi.
arasındaki farklılıklar bu alandaki profesyoneller Ancak, bu alanda hala gerçek bir görüş birliği
58 √√ BÖLÜM 3 - SINIFLANDIRMA VE TANI
yoktu. DSÖ sınıflandırmaları tanısal kategorile psikopati deyimi antisosyal olarak davrananla
rin basit birer listesi biçimindeydi; tanıya temel rın daha çok psikolojik özelliklerine (örn. utan
olan gerçek davranış ve semptomlar özgülleşti ma duygusu olmamasına) odaklanmaktadır.
rilmemişti. DSM-II ve İngiliz Sözlüğü bu önemli DSM’de hangi tanı yer almalıdır? Ne yazık ki, bu
bilgileri sunuyordu, ancak belli bir bozukluk için tür sorular, kesin yanıtlar bulunması için yapılan
aynı semptomları belirtmiyordu. Öyle ki, pratik alan araştırmalarının boyutlarını aşıyordu; ne
te, tanı işlemleri hala birçok değişkenlik gösteri kaynak ne de zaman yeterliydi. Sonuçta, DSM-
yordu. 1980’de, Amerikan Psikiyatri Birliği geniş IV’te ortaya çıkan değişikliklerin çoğu, çalışma
bir biçimde gözden geçirilmiş bir tanı elkitabı grupları tarafından üretilmiş yeni verilerden çok,
olan DSM-III’ü yayımladı. Yine bunun gözden daha öncesinde toplanmış verilere dayanılarak
geçirilmiş biçimi olan DSM-lll-R de 1987’de ya yapıldı.
yımlandı. DSM-IV’ün taslağı Mart 1993’te, son biçi
1988’de, Amerikan Psikiyatri Birliği, DSM-IV mi ise 1994’te yayımlandı. Bu bölümde temel
üzerindeki çalışmalara başlamak üzere, psiki DSM-IV kategorilerini özetleyerek sunacağız.
yatrist Ailen Frances’in başkanlığında bir komis Daha sonra, genelde sınıflandırmayı ve özelde
yon kurdu. Birçok psikoloğu da içeren çalışma DSM-IV’ü değerlendireceğiz. Bir sonraki bö
grupları DSM-lll-R’nin bölümlerini gözden ge lümde tanı kararlarının verilebilmesi için gerekli
çirmek, kaynakları değerlendirmek, daha önce verileri sunan değerlendirme işlemlerini ele ala
toplanmış verileri incelemek, gerekirse yeni veri cağız.
toplamak üzere kuruldu. DSM’nin bu baskısı
nın hazırlanışındaki süreçte önemli bir farklılık AMERİKAN PSİKİYATRİ
vardı; tanı ölçütlerinde değişiklik yapılması için
BİRLİĞİNİN TANI SİSTEMİ
daha tutucu bir yol benimsendi: Tanıda değişik
lik yapılacaksa bunun nedenleri kesinlikle be (DSM-IV)
lirtilecekti ve verilerle açıkça desteklenecekti.
DSM’nin önceki biçimlerinde tanı değişiklikle SINIFLANDIRMANIN BEŞ BOYUTU
rinin nedenleri her zaman açıkça belirtilmiyor DSM’nin üçüncü baskısını öncekilerden
du ve dolayısıyla bunlar herkesin incelemesine ayıran bazı özel yenilikler vardır. Belki de, en
açık değildi. önde gelen değişiklik çoğul eksenli sınıflan-
Gelişmelere rağmen, bu yeni çabaları saran dırmanın kullanılması olmuştur; burada her
tartışmalar hemen su yüzüne çıktı. Bazılarına birey beş boyut ya da eksende derecelendiril
göre (örn., Zimmerman, 1988) tanı sisteminin mektedir (Tablo 3.1) Çoğul eksenli sistem beş
gözden geçirilmesi işlemleri bilgideki gerçek eksenin her birinde değerlendirmeyi gerektirdiği
kazanımların çok önüne geçti. Bu eleştiriye bir için tanı koyanı geniş bir yelpazeden bilgi top
destek, DSM-IV çalışmalarının DSM-lll-R’den lamaya zorlamaktadır. Eksen I, kişilik bozuk
hemen sonra yapıldığı, çünkü 1993’te Ulusla lukları ve zihinsel gerilik hariç (ki bunlar Eksen
rarası Hastalık Sınıflandırmasının (ICD- 10) ll’dedir) tüm kategorileri kapsar. Öyle ki, eksen
onuncu baskısının yayınlanacak olması biçi I ve II anormal davranışın sınıflandırılmasını
mindeydi. ICD ve DSM arasında birçok uyuş oluşturur. Eksen I ve II, halen varolan bozuklu
mazlık ortaya çıkmıştır ve bunların olabildiğince ğa dikkat edilirken uzun dönemli bozuklukların
çözülmesi ümit edilmektedir. gözden kaçmaması için ayrılmıştır. Örneğin, bir
1991’de Amerikan Psikiyatri Birliği DSM-IV eroin bağımlısı Eksen l’de madde kullanımıyla
Seçenekler Kitabını yayımladı. Bu kitapta her ilgili bozukluk tanısı alacaktır; bu kişide aynı za
tanı için sorunlar, tartışmalı konular ve olası manda anti-sosyal kişilik bozukluğu da bulunu
çözümler belirtilmekteydi. Örneğin, antisosyal yorsa, bu da Eksen ll’de kaydedilecektir. Eksen
kişilik bozukluğu psikopatiyle ilgili bir DSM ta I ve II’nin daha ayrıntılı bir listesi bu kitabın iç
nısıdır; ancak psikopati deyimi DSM’de yer al kapağında verilmiştir.
mamakla birlikte araştırmacılar tarafından sık Her ne kadar tanı koymak için diğer üç ek
lıkla kullanılmaktadır. Hem antisosyal hem de sen gerekmiyorsa da, DSM’de bu eksenlerin de
psikopati terimleri sık sık yasaları ihlâl eden ve bulunması, bir değerlendirme yapılırken kişinin
başkalarına genel olarak saygısızlık edenleri semptomlarından başka etkenlerin de dikkate
betimlemektedir. Ancak, antisosyal kişilik tanısı alınması gerektiği içindir. Eksen lll’te klinisyen il
daha çok antisosyal davranışlara odaklanırken, gili ruhsal bozukluk ile ilişkili olabileceğine inan
AMERİKAN PSİKİYATRİ BİRLİĞİNİN TANI SİSTEMİ (DSM-IV) 59
√√
dığı herhangi bir tıbbi durumu belirtir. Örneğin, MADDE KULLANIMI İLE İLİŞKİLİ
kalp rahatsızlığı olan bir kişide, aynı zamanda BOZUKLUKLAR
depresyon tanısı da konmuş ise bu tedavi açı
Burada, alkol, opiyat, kokain, amfetamin gibi
sından önem taşıyacaktır; böyle bir durumda
çeşitli maddelerin kullanımının kişinin sosyal ya
antidepresan ilaçlar iyi bir seçim olmayacaktır,
çünkü bunlar kalp rahatsızlığını arttırabilir. Ek da mesleki işlevini bozacak derecede davranış
sen IV’te, kişinin yaşamakta olduğu ve bozuk değişikliklerine yol açması söz konusudur. Kişi
luğuna etkisi olabilecek psikososyal ve çevresel bu maddelerin kullanımını ya da alımını kontrol
sorunlar kodlanır. Bunlar, psikolojik işlevselliği edememekte ve kullanımı kestiğinde yoksunluk
etkileyebilecek mesleki sorunları, ekonomik so belirtileri göstermektedir. Bu maddeler aynı za
runları, aile üyeleriyle ilişki sorunlarını ve diğer manda, kaygı ya da duygudurum bozuklukları
yaşam alanlarındaki birçok sorunu kapsar. Son gibi diğer Eksen I bozukluklarının ortaya çıkışı
olarak Eksen V’te, klinisyen kişinin şimdiki işlev na neden olabilmektedir. Bu bozukluklar Bölüm
sellik düzeyini belirler. Ele alınan yaşam alanları 12’de ele alınmaktadır.
sosyal ilişkiler, mesleki işlevsellik ve boş zaman
kullanımıdır. Şimdiki işlevselliğe ilişkin derece ŞİZOFRENİ
lendirmeler tedavi ihtiyacı konusunda bilgi ver Şizofreni hastası olan kişilerde gerçekle
melidir. bağlantı yitirilmiştir. Dilleri ve iletişimleri bozul
muştur; anlaşılmayı olanaksız kılacak derecede
TANI KATEGORİLERİ bir konudan bir konuya atlayabilirler. Sıklıkla,
Bu bölümde, Eksen I ve ll’deki temel tanı kendilerine ait olmayan düşüncelerin kafaları
kategorilerini kısaca betimleyeceğiz. Buna geç na sokulduğu biçiminde sanrılar yaşarlar; ay
meden önce, izleyen bölümlerdeki ayrıntılı be rıca, özellikle dışarıdan gelen sesler biçiminde
timlemelerin özellikle bozukluğun nedenlerinin varsanıları (halüsinasyonları) vardır. Duyguları
tümüyle bilinmediği durumlara odaklanacağını küntleşmiş, yüzeyselleşmiş ya da uygunsuz
belirtmeliyiz. Bu bozuklukların birçoğu için DSM, olabilir; sosyal ilişkileri ve çalışma becerileri be
bozukluğun tıbbi bir duruma ya da madde kulla lirgin derecede bozulmuştur. Bu ciddi ruhsal bo
nımına bağlı olup olmadığını belirtme seçeneği zukluklar Bölüm 11’de ele alınacaktır.
de sunmaktadır. Örneğin, salgı bezleri (endok
rin) bir bozukluğa bağlı depresyonda, DSM’nin En çok kötüye kullanılan madde alkoldür.
depresyon bölümünde tanı konacak, ancak
aynı zamanda tıbbi bir duruma bağlı olduğu da
belirtilecektir. Dolayısıyla, klinisyenlerin, hasta
larının yalnızca semptomlarına değil aynı za
manda, bu durumun olası tıbbi nedenlerine de
duyarlı olmaları gerekmektedir.
Duygudurum Bozuklukları
Kaygı Bozuklukları
Somatoform Bozukluklar
Dissosiyatif Bozukluklar
Yeme Bozuklukları
Uyku Bozuklukları
Uyum Bozuklukları
Eksen IV
Psikososyal ve Çevresel Sorunlar
İşaretleyiniz:
Birincil destek grubuyla olan sorunlar. Belirtiniz:
Sosyal çevreyle ilişkili sorunlar. Belirtiniz:
Eğitimle ilgili sorunlar. Belirtiniz:
Meslekle ilgili sorunlar. Belirtiniz:
Barınmayla ilgili sorunlar. Belirtiniz:
Ekonomik sorunlar. Belirtiniz:
Sağlık hizmetlerine ulaşmayla ilgili sorunlar. Belirtiniz: Yasal sistem ve suçla ilişkili sorunlar. Belirtiniz:
Diğer psikososyal ve çevresel sorunlar. Belirtiniz:
Eksen IV
İşlevselliğin Genel Değerlendirilmesi Ölçeği (İGD Ölçeği)
Psikolojik, sosyal ve mesleki işlevselliği ruhsal sağlık/hastalığın bir süreklilik olduğu varsayımına dayanarak gözönünde
bulundurunuz. Fizik (ya da çevresel) kısıtlamalara bağlı işlevsellik bozulmalarını bu çerçevede dikkate almayınız.
PUAN
100 Çok çeşitli etkinlik alanlarında üst düzeyde işlevsellik, yaşam sorunları hiçbir zaman denetim dışı kalmıyor gibidir, birçok olumlu
niteliği nedeniyle başkalarınca aranan biridir. Hiçbir semptomu yoktur.
91
90 Hiçbir belirti olmaması ya da çok az belirti olması (örn. sınavdan önce hafif bir kaygı); tüm alanlarda işlevselliğin iyi olması,
çok çeşitli etkinliklerle ilgilenme ve bunlara katılma, sosyal yönden etkin olma, yaşamdan genel olarak doyum alma, günlük
81 sorunlar ya da kaygılar dışında sorun ya da kaygıların olmaması (örn. aile bireyleriyle ara sıra olan tartışmalar).
80 Semptomlar varsa bile bunlar gelip geçicidir ve psikososyal streslere verilen beklenir tepkilerdir (örn. aile içi tartışmadan sonra
dikkat toplama güçlüğü); sosyal, mesleki ya da okul işlevselliğinde hafif bir bozulma olmasından daha ağır bir durum
71 yoktur (örn. geçici olarak okulda geri kalma).
70 Bazı hafif semptomlar (örn. depresif duygudurum ve hafif insomniya) YA DA sosyal, mesleki veya okul işlevselliğinde birtakım
zorlukların olması (örn. ara sıra okuldan kaçmalar ya da ev içinde hırsızlık yapma), ancak genellikle oldukça iyi bir işlevselliği
61 vardır, bazı anlamlı kişilerarası ilişkileri vardır.
AMERİKAN PSİKİYATRİ BİRLİĞİNİN TANI SİSTEMİ (DSM-IV) 61
√√
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
Adından da anlaşılacağı gibi, bu tanı, duygu
durumda aşırı derecede yükselme ya da çökme
ortaya çıktığı zaman kullanılır. Major depresif
bozuklukla, kişi derin bir üzüntü ve cesaretsizlik
içindedir, aynı zamanda kilo ve enerji yitirebilir
ve intihar düşünceleri bulunabilir. Manisi olan bir
kişi ise, aşırı neşeli, tedirgin, genel haline göre
daha hareketli, dikkati kolay dağılan, gerçeğe
uygun olmayacak derecede aşırı benlik saygı
sı olan biri olarak betimlenebilir. İkiuçlu duygu-
lanım bozukluğu tanısı, kişi manik evre ya da
hem manik hem de depresif evre yaşıyorsa ko Mikrop bulaşma korkusu ve aşırı el yıkama obsesif-kompülsif
nur. Bu duygudurum bozuklukları Bölüm 10’da bozuklukta sık görülmektedir.
incelenmektedir.
bozukluğuna, eğer kişi alışmış olduğu yerleri
KAYGI BOZUKLUKLARI terk etme korkusu da duyuyorsa agorafobi eş
Kaygı bozukluklarında temel rahatsızlık aşı lik edebilir. Genelleşmiş kaygı bozukluğu tanısı
rı ya da gerçeğe uygun olmayan korku bulun konmuş kişilerde korku ve endişe duygusu yay
masıdır. Fobisi bulunan kişiler bir nesne ya da gın ve inatçıdır. Bu kişiler yerinde duramaya
durumdan öylesine yoğun biçimde korkarlar bilir, boğazlarında bir düğümlenme ve çarpıntı
ki, korkularının yersiz olduğunu ve yaşamları hissedebilirler. Sürekli olarak endişe ederler ve
nı bozduğunu bilmelerine rağmen bu nesne ya kendilerini sınırda hissederler. Obsesif kompul-
da durumdan kaçınmak zorundadırlar. Panik sif bozukluğu olanlarda ise, sürekli ve inatçı ob
bozukluğunda kişi ani kısa yoğun endişe duy sesyon (saplantı) ve kompulsiyonlar (zorlantı)
gusu atakları geçirir, bunlar öyle rahatsızlık ve vardır. Obsesyonlar kişinin bilincine kontrol dışı
ricidir ki, kişi titremeye, sersemlik hissetmeye olarak hükmeden yineleyen düşünceler ve im
ve solumakta güçlük çekmeye başlar. Panik gelerdir.
62 √√ BÖLÜM 3 - SINIFLANDIRMA VE TANI
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
Psikolojik çözülme (dissosiation) bilinçlilikte
belleği ve kimliği etkileyen ani bir değişimdir.
Dissosiyatif amnezisi (bellek kaybı) olan kişiler
tüm geçmişlerini ya da belirli bir zaman dilimini
unutabilirler. Dissosiyatif kaçış (füg) da ise, kişi
aniden ve beklenmedik bir biçimde yeni bir yere
gider, yeni bir yaşama başlar ve geçmiş kimliği
ni hatırlamaz. Dissosiyatif kimlik bozukluğunda
(daha önce çoğul kişilik bozukluğu diye adlan
dırılıyordu) her biri bir dönem için baskın olan
iki ya da daha fazla ayrık kişilik söz konusudur.
Depersonalizasyon (benlik yitimi) bozukluğun-
da ise, şiddetli ve rahatsız edici bir kendine ya
Alışıldık çevrelerden uzaklaşma korkusu diyebileceğimiz
agorafobi kaygı bozukluklarından biridir ve sıklıkla tabloya bancılaşma ya da gerçek dışılık duygusu vardır.
panik atakları eşlik eder. Bu bozukluklar Bölüm 7’de ele alınmıştır.
Kompülsiyon ise, genellikle korkulan bir du
rumdan kurtulmayı amaçlayan, ancak bunu
CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL
sağlaması olanaksız kalıplaşmış (stereotyped) KİMLİK BOZUKLUKLARI
bir davranışı yapma dürtüsüdür. Bir kompülsi DSM-IV’ün cinsel bozukluklar bölümü üç te
yona direnme çabası öylesine büyük bir gerilim mel kategoriyi kapsar. Parafinlerde (örn., teş
yaratır ki, kişi kompülsiyonlarına yapışır. hircilik, gözetlemecilik, sadizm, mazohizm gibi)
Çok travmatik bir olayın ardından yaşanan cinsel doyum kaynakları alışılmış kaynaklar de
kaygı ve duygusuzluk hali travma sonrası stres ğildir. Cinsel işlev bozuklukları olan kişiler ise,
bozukluğu olarak adlandırılır. Bu kişiler gündüz olağan cinsel yanıt döngüsünü tamamlayamaz
leri anılarını acılı biçimde hatırlarlar, geceleri lar. Sertleşmeyi sürdürememe, erken boşalma
de kötü rüyalar görürler. Dikkatlerini toplama ve orgazm bozukluğu bunlara örnektir. Cinsel
güçlüğü çekerler, yaşamdan ve diğer kişilerden kimlik bozukluğu olan kişiler kendi anatomik
kendilerini kopuk hissederler. Akut stres bozuk- cinsel özelliklerinden aşırı rahatsızlık duyarlar
luğu da travma sonrası stres bozukluğuna ben ve kendilerini karşı cinsin üyeleri olarak görür
zer, ancak semptomlar daha kısa sürer. Kaygı ler. Bu bozukluklar Bölüm 14’te incelenmiştir.
bozuklukları Bölüm 6’da gözden geçirilmiştir.
UYKU BOZUKLUKLARI
SOMATOFORM BOZUKLUKLAR DSM-IV’te, uyku bozukluklarının iki temel alt
Somatoform bozukluklardaki fizik semptom kategorisi tanımlanmıştır. Dissomniyada, uy
ların bilinen fizyolojik nedenleri yoktur ancak kunun miktarı (örn., kişi ya yeterli süre uyuya
psikolojik bir amaca hizmet ediyor görünürler. mamakta ya da aşırı uyumaktadır), niteliği (kişi
Somatizasyon bozukluğu ya da Briquet Send uyandığında dinlenmiş hissetmemektedir) veya
romu olan kişilerin fizik yakınmalar, birçok kez zamanlaması (kişi olağan uyku zamanlarında
doktora gitme ve ilaç kullanma ile karakterize uyuyamamaktadır) bozulmuştur. Parasomniya
uzun bir öyküleri vardır. Konversiyon bozuklu- da, uyku sırasında olağandışı bir olay ortaya
ğunda, kişi, paralizi, anestezi ya da körlük gibi çıkar (örn., uyurgezerlik, gece kabusları). Bu
motor ya da duyu işlevlerinin yitiminden yakın bozukluklar Bölüm 16’da tartışılmıştır.
AMERİKAN PSİKİYATRİ BİRLİĞİNİN TANI SİSTEMİ (DSM-IV) 63
√√
YEME BOZUKLUKLARI
Anoreksiya nervozada kişi, genellikle yoğun
bir şişmanlama korkusuyla yemekten kaçınır ve
bir deri bir kemik hale gelir. Bulimiya nervozada
ise, tıkınırcasına yeme ve bunu telafi etmek için
kendini kusturma ve laksatif kullanımı biçiminde
evreler vardır. Bu bozukluklar Bölüm 9’da ele
alınmıştır.
YAPAY BOZUKLUKLAR
Bu bozukluk, hasta rolünü benimseme ge
reksinmesi ile kasıtlı olarak fizik ve psikolojik
semptom ortaya çıkaran ya da yakınmalar geti
ren kişilerin durumlarını tanımlamaktadır.
Antisosyal davranış genellikle, ergenlikte çeşitli suçlarla
UYUM BOZUKLUKLARI başlar.
talığı, inme ve diğer bazı medikal durumlarla Bilişsel işlevleri ağır biçimde bozan Alzheimer Hastalığının
sıklığı ilerleyen yaşla artar.
ve madde kullanımıyla ilişkilidir. Deliryum ve
demans, genellikle yaşlanmayla ilişkili oldukları
için Bölüm 16’da tartışılmıştır. Deliryum ve de
mans olmaksızın bellek bozukluğu bulunan Am
nestik sendrom genellikle alkol kötüye kullanımı
ile ilişkili olduğu için Bölüm 12’de ele alınmıştır.
DSM’deki tanı kategorilerini ve eksenlerini kı
saca tartıştığımıza göre, şimdi kitabın başındaki
Ernest H. Olgusuna geri dönebiliriz. Tablo 3.2
Ernest’in tanılarını göstermektedir. Eksen 1’de,
Ernest’a alkol bağımlılığı tanısı konmuştur ki bu
aynı zamanda cinsel uyarımla ilgili bir problem
de doğurmuştur. Evliliği ile ilgili güncel problem
ler ve ikiuçlu bozukluk öyküsü de kaydedilmiştir.
Bunlara ek olarak, Ernest, Eksen 2’de çekingen
kişilik bozukluğu tanısı da almıştır. Aşağılık duy
guları, başkalarıyla birlikte olduğunda kendine
66 √√ BÖLÜM 3 - SINIFLANDIRMA VE TANI
dönüklüğü ve eleştiri korkusu nedeniyle etkin TABLO 3.2 Ernest H.’nin DSM-IV Çoğul Eksenli Tanısı
liklerden kaçınması bu tanının konmasına yol
Eksen I Alkol Bağımlılığı
açmıştır. Bu sorunlarıyla ilgili olabilecek tıbbi
Alkolün Yol Açtığı Cinsel Problem, Uyarılma
bir sorunu olmaması nedeniyle Eksen 3’te tanı
Bozukluğu ile
almamıştır. Evlilik sorunları Eksen 4’te belir
İkiuçlu I Bozukluğu, En Son Dönem Manik,
tilmiştir; şimdiki işlevsellik düzeyi ise 55 (orta
düzeyde bir bozulma göstermektedir) olarak Tam Remisyonda
neğin, Gove ve Fain (1973) büyük bir hasta gru nin yeri olup olmadığı, bunların güvenilir ve ge
bunu hastaneden çıktıktan sonra bir yıl süreyle çerli olup olmadıkları konularındadır. Bu eleştiri
izlediler. Bu eski hastalarla iş, toplumsal ilişkiler ler daha çok DSM-I ve DSM-II düzeylerindedir.
ve ev dışı etkinlikler konularında görüşmeler Bu bölümün sonunda, daha sonraki DSM’lerin
yapıldı. Hastaların o günkü işlevselliklerini an bu eleştirileri nasıl karşıladığını gözden geçire
latışları ile yatış öncesi işlevselliklerini betimle ceğiz.
yişleri arasında çok fark yoktu. Sonuçta, bir tanı
konmuş olmasının yaratacağı olası toplumsal AYRIK KLİNİK BÜTÜNLÜK YA DA
damgalanma etkisinin farkında olmamız gereği SÜREKLİLİK
ne rağmen, bu sorun bazılarının inandığı kadar
DSM kategorik bir sınıflandırma sunmak
ciddi bir sorun olmayabilir.
tadır; yani bu sınıflandırmada bir “evet-hayır”
yaklaşımı söz konusudur. Hasta şizofrenik midir,
SINIFLANDIRMA VE TANININ DEĞERİ değil midir? Ayrık tanı bütünlükleri önerdiği için,
Çeşitli tipte anormal davranışın birbirlerinden bu tür bir sınıflandırmanın normal ve anormal
farklı olacağı varsayımından hareketle bunların davranış arasında dikkate alınması gereken sü
sınıflandırılması gerektiğini söyleyebiliriz, çün rekliliğe izin vermediği öne sürülebilir. Bu tartış
kü bu farklılıklar çeşitli davranış bozuklukları mada sürekliliği savunanlar normal ve anormal
nın nedenleri ve tedavileri konusunda ipuçları davranışın niteliksel değil yalnızca şiddet ya da
taşıyabilir. Örneğin, bir zihinsel gerilik türü olan yoğunluk açısından, yani niceliksel bir farklılık
fenilketonüri, fenilalanin adlı proteinin metabo gösterdiğini savunmaktadır. Dolayısıyla, ayrık
lizmasında bir eksiklik sonucu beyne zarar ve tanı kategorileri yanlış bir süreksizlik izlenimi
ren metabolitlerinin salınımı ile ortaya çıkar; fe doğurmaktadır.
nilalaninden kısıtlı bir diyet bu hasarı bir ölçüde Diğer yandan, boyutsal sınıflandırmada,
azaltır. Ancak, Mendels’in (1970) dediği gibi, “zi sınıflandırılan nesneler ya da bütünlükler ni
hinsel geriliği olan 100, hatta 1000 kişiyi alsak celiksel bir boyutta (örn., bir kaygı ölçeğinde
ve tümüne fenialaninden yoksun diyet uygula 1’den 10’a; 1 en düşük, 10 ise en yüksek kay
sak alacağımız yanıt anlamsız olacaktır ve diyet gıyı göstermek üzere) derecelendirilmektedir.
etkili bir tedavi olarak değerlendirilemeyecektir. Sınıflandırma, hastanın ilgili boyutlarda değer
Öncelikle, fenilketonüri adlı bir zihinsel gerilik alt lendirilmesini ve belki de, bir koordinatlar siste
tipinin tanımlanması gerekmekte, daha sonra mi içinde her bir boyuttaki yerinin belirlenmesini
bu alt grupta fenilalaninden yoksun diyetin et kapsamalıdır. Boyutsal bir sistem niceliksel bir
kisi araştırılmaktadır ki böylelikle bu grupta bu boyut üzerinde bir kesme noktası ya da eşik de
diyetin zihinsel geriliğin gelişimini önlediği gös ğeri belirleyerek kategorik bir sisteme dönüştü
terilmiştir.” rülebilir. Bu, boyutsal sistemin bir üstünlüğüdür.
Kategorilerin oluşturulması bilgi birikimini de Açıkçası, bu boyutsal sistem DSM’nin tanı
sağlayabilir; öyle ki, bir kategori oluşturulduğu larını oluşturan birçok semptoma uygulanabilir.
zaman o kategori hakkında yeni bilgiler elde edi Örneğin, kaygı, depresyon ve kişilik bozuklukla
lebilecektir. Bu kategori henüz kanıtlanmamış rı bölümünde ifade edilen ve birçok insanda de
varsayımsal bir kategori olsa dahi, bu konuda ğişik derecelerde bulunabilen, üstelik DSM’nin
yeni bütüncül bilgilere ulaşmayı kolaylaştıran bir kategorik modeline tümüyle uymayan birçok ki
basamak olabilir. Ancak bir tanı kategorisi oluş şilik özelliği bu semptomlar arasındadır.
turulduktan sonra bu tanımlamaya uyan insan Ancak, boyutsal ya da kategorik sınıflan
dırma sistemleri arasında tercih yapmak, baş
lar üzerinde, onların sorunlarının gelişiminden
langıçta göründüğü kadar kolay değildir. Bö
sorumlu etkenleri açıklığa kavuşturmaya ve bu
lüm 8’de ayrıntılarıyla tartışılan hipertansiyonu
sorunların çözümü için gerekli tedavileri geliştir
ele alalım. Kan basıncı ölçümleri bir süreklilik
meye yönelik araştırmalar yapılabilir.
oluşturur ki bu da boyutsal yaklaşıma tamamen
uyar. Oysa bazı kişileri, sorunun nedenlerini
TANIYA İLİŞKİN ÖZGÜL ELEŞTİRİLER ve tedavi yollarını araştırmak için yüksek kan
Psikiyatrik sınıflandırmaya ilişkin daha özgül basınçlı kategorisine sokmanın yararlı olduğu
eleştiriler de yapılmaktadır. Bu eleştirilerin en kanıtlanmıştır. Benzer bir durum DSM katego
önemlileri, birbirlerinden ayrık tanı kategorileri rileri için de geçerli olabilir. Kaygı farklı kişilerde
68 √√ BÖLÜM 3 - SINIFLANDIRMA VE TANI
farklı derecelerde bulunmasından dolayı boyut bağımsız iki kişinin çocuğu oynarken gözleyip
sal bir değişken olsa dahi, kaygıları çok şiddetli saldırganlık düzeylerine ilişkin gözlem yapma
olan kişiler için bir tanı kategorisi oluşturulma sını isteyeceksiniz. Bu gözlemcilerin ne derece
sı yararlıdır. Böylesi bir kategori kaçınılmaz bir görüş birliğine vardıkları değerlendiriciler arası
zorunluluktur; kesme noktasının tam nerede güvenirlik derecesini verecektir.
olacağı sorunu varsa da, her şeye rağmen bu Bir sınıflandırma sisteminin kullanışlı olabil
kategori işe yarayacaktır. mesi için, bu sistemi uygulayanların hangi du
Aynı zamanda görünürde boyutsal olan bir rumun belirli bir tanı için özgül olup olmadığı
değişken, gerçekte altta yatan bir kategorik, ya konusunda görüş birliğinde olmaları gerekir. Ör
da ‘var-yok’ sürecini temsil ediyor olabilir. Bu neğin, kaygı bozukluğu tanısı alan bir kişinin bir
oldukça karmaşık bir tartışmadır; ancak, hipo başka klinisyen tarafından da aynı tanıyı alması
tetik bir durum üzerinden (tek genin yol açtığı gerekir. Herhangi bir sınıflandırma sistemini de
hipertansiyon) bu tartışmanın lezzetine biraz da ğerlendirirken en temel ölçüt güvenirliktir. DSM-
olsa varılabilir. Kan basıncı tek gen (var ya da III öncesinde, güvenirlik kabul edilebilir düzeyde
yok) ve diyet, ağırlık, sigara, stres vb. gibi birçok değildi, çünkü tanı koymak için gerekli ölçütler
çevresel etken arasındaki karmaşık bir etkile açıkça belirtilmemekteydi ve hastanın semp
şim sonucu ortaya çıkar. Gözlenen kan basıncı tomlarını değerlendirme yöntemleri standardize
boyutsal bir değişkendir, ancak aynı zamanda, edilmemişti (Ward ve ark., 1962). İlerde göre
hipertansiyon tek bir genin var ya da yok olu ceğimiz gibi, günümüzdeki tanı kategorilerinin
şuna göre gelişebilen kategorik bir değişkendir. çoğunun güvenirliği iyidir.
Yalnızca yüzeydeki değişkeni gözleyebildiği
mizi hatırlarsak, altta yatan kategorik bir süreç TANI KATEGORİLERİ NE KADAR
olduğunu nasıl söyleyebiliriz. Bu kitabın amaç GEÇERLİDİR?
larının ötesinde olsa da, bu tür sorulara yanıt
bulabilmek için karmaşık matematiksel işlemler Bir tanı kategorisi oluşturulduktan sonra, bu
geliştirildiğini belirtmeliyiz (örn., Meehl, 1986). kategori hakkında kesin ifadeler ve yordamalar
Bu işlemler bazı tanılar için boyutsal ya da ka da bulunup bulunamama, onun geçerlik testi
tegorik yaklaşımlardan hangilerinin daha uygun dir. Geçerlik ile güvenirlilik arasında özel bir iliş
olduğunu sınamak için kullanılmaktadır (Tykra ki vardır: Bir kategorinin güvenilirliği azaldıkça,
ve ark., 1995). bu kategori hakkında geçerli ifadeler kullanmak
daha zorlaşır. Bir tanının güvenirliği tümüyle ye
terli değil ise, geçerliğinin de yeterli olmayaca
GÜVENİRLİK: BİR TANI SİSTEMİNİN
ğını bekleriz. Örneğin, eğer dört klinisyen aynı
KÖŞETAŞI hasta için dört farklı tanı koyuyorsa, onların ta
Bir tanı sisteminin ya da bir testin ya da her nıları da hem tedavi hem de prognoz (gidiş ve
hangi bir ölçümün her uygulamada aynı bilimsel sonlanım) açısından geçerli yordamalar sağla
gözlem sonucunu verme derecesi o ölçümün mayacaktır.
güvenirlik derecesini gösterir. Güvenilir olma Bir tanının üç çeşit geçerliği olabilir: etiyolo
yan ölçeğe iyi bir örnek her kullanıldığında boyu jik, eşzamanlı ve yordayıcı. Bir tanının etiyo-
değişen elastik bir cetveldir. Bu tür bir cetvel lojik geçerliği olabilmesi için bu tanı grubunu
aynı nesnenin boyu her ölçüldüğünde farklı de oluşturan kişilerde aynı nedensel etkenlerin
ğerler gösterecektir. Aksine, standart tahta cet gösterilmiş olması gerekir. İkiuçlu bozukluğun
vel benzeri güvenilir bir ölçek istikrarlı sonuçlar kısmen kalıtsal olarak belirlendiği varsayımı
verecektir. nı dikkate alalım. Bu kurama göre, ikiuçlu bo
Değerlendiriciler arası güvenirlik iki de zukluğu olanların çocuklarında bu bozukluğun
ğerlendiricinin bir olay hakkında vardıkları gö gelişme olasılığı ortalamaya göre daha yüksek
rüşbirliğinin derecesidir. Örneğin, davranım olacaktır. Bölüm 10’da göreceğimiz gibi, bu ku
bozukluğu kuşkusu olan bir çocuğun arkadaş ramı destekleyen kanıtlar vardır ve bunlar bu
larına karşı saldırgan olup olmadığını anlamak kategoriye bir miktar etiyolojik geçerlilik sağlar.
istiyorsunuz. Çocuğu teneffüslerde arkadaşla Herhangi bir tanı için, bizzat tanının parçası
rıyla oynarken gözlemeye karar verebilirsiniz. olmayan semptom ve bozuklukların bu tanıyı
Bu gözlemsel verilerinizin güvenilir olup olma alanların özellikleri arasında bulunması duru
dığını saptamak için en azından birbirlerinden munda, o tanının eşzamanlı (concurrent) ge-
ANORMAL DAVRANIŞIN SINIFLANDIRMASINDA SORUNLAR 69
√√
çerliği vardır. Şizofreni tanısı alanların çoğunun olarak betimlenmiştir. Her bozukluk için temel
toplumsal ilişkilerinde sorunlar bulunması buna özellikler ve ardından laboratuar bulguları (örn.,
iyi bir örnektir. şizofrenide ventrikül genişlemesi) ya da fizik
Yordayıcı geçerlik o bozukluğu bulunanla muayene bulguları (yeme bozukluğu olanlarda
rın gelecekteki davranışlarına işaret etmektedir. elektrolit dengesizliği) gibi ilgili özellikleri be
Bozukluğun özgül bir sonucu ya da gidişi olabi timlenmiştir. Daha sonra, başlangıç yaşı, gidiş,
lir; örneğin, yüksek oranda iyileşme ya da so yaygınlık, cinsiyet oranı, ailesel örüntü ve ayı
runların pek değişmeden sürmesi beklenebilir. rıcı tanı (o bozukluğun, semptomları açısından
Ayrıca, bu tanı grubundakilerin belirli bir tedavi benzerlik gösteren bir başka bozukluktan nasıl
ye benzer yanıtlar vermeleri beklenebilir. Örne ayrılacağı) gibi konularda araştırma bulgularına
ğin, ikiuçlu bozukluğu olan hastalar, lityum kar dayanan bilgiler verilmektedir. Artık, aynı bozuk
bonat adlı ilaca oldukça iyi yanıt verme eğilimi luğun değişik kültürlerde nasıl farklı semptomlar
gösterirler. Bu ilacın diğer tanı kategorilerindeki gösterebileceği konusuna daha çok özen gös
hastalarda etkili olmaması ikiuçlu bozukluk tanı terilmektedir. Örneğin, hem şizofreninin (örn.,
kategorisinin yordayıcı geçerliliğini destekle sanrı ve varsanılar) hem de depresyonun (örn.,
mektedir. çökkün mizaç ve ilgi istek yitimi) temel belirti
Bu kitabı temel DSM tanı kategorileri çerçe leri farklı kültürlerde birbirlerine benzemekte
vesinde düzenledik, çünkü bunların bir ölçüde dir (Draguns, 1989). Ancak, suçluluk duygusu
geçerlik taşıdıklarına inanıyoruz. Ancak, bazı Batı toplumlarında sık görülen bir semptom
kategorilerin diğerlerine göre geçerlikleri daha iken Japonya ve İran gibi ülkelerde sık değildir.
yüksektir; bunları ilgili bölümlerde tartışacağız. Benzer biçimde, depresyon, Latin kökenlilerde,
başağrısı ya da “sinir” gibi semptomları da sık
DSM VE TANIYA İLİŞKİN lıkla içermektedir. (Odak 3.2. kültürün etkilerine
ELEŞTİRİLER daha duyarlı olabilmek için DSM’de gösterilen
çabaları özetlemektedir). Son olarak, o katego
DSM-III ve DSM-III-R ile başlayan süreçte
ri için tanı ölçütleri (tanı koymak için bulunması
daha güvenilir ve geçerli tanı kategorileri oluştu
gereken semptom ve diğer özellikler) daha net
rulmasına çaba gösterilmiştir. Eksen I ve Eksen
bir biçimde ifade edilmiş ve herhangi bir tanı
ll’deki her tanı kategorisinin özellikleri ve semp
yı oluşturan semptomlar bir sözlükte verilmiştir.
tomları DSM-II’dekine göre çok daha geniş
Tablo 3.3’te, bir manik epizodun DSM-ll’de ya
pılan betimlemesi ile DSM-IV’deki tanı ölçütle
Depresyonun çekirdek semptomları kültürler arasında benzer ri karşılaştırılmaktadır. Buradan da görüleceği
görünür. Ancak suçluluk duygusu Japonya’da Batı kültürlerinden
daha az görülür. gibi, DSM-IV’te tanı koymak için gerekli veriler
çok daha ayrıntılı ve somuttur.
DSM ölçütlerinin açıklıkla belirlenmesinin,
tanısal güvenirlik sorunlarının kaynağı olan be
timlemedeki belirsizlikleri azaltması beklenebilir
ki bu da güvenirliği arttıracaktır. Güvenirliği art
tıran bir diğer etken de, tanı için gerekli bilgi
lerin standart, puanlanan görüşmelerin kullanıl
masıyla elde edilmesidir (bu tür görüşmeler bir
sonraki bölümde geniş bir biçimde ele alınmak
tadır) DSM-lll-R’nin güvenirlik değerlendirme
leri Tablo 3.4’te ayrıntılı olarak sunulmaktadır;
değişik tanı kategorilerinin güvenirlikleri farklılık
göstermekle birlikte, temel tanı kategorileri için
oldukça kabul edilebilir düzeylerdedir. Kaygı
bozukluklarına ilişkin görece düşük değerler,
bu bozuklukları değerlendirmek için geliştiril
miş görüşme araçlarının kullanıldığı diğer çalış
malarda daha yüksek çıkmaktadır (Dinardo ve
ark., 1993). DSM-IV tanıları için veriler henüz
70 √√ BÖLÜM 3 - SINIFLANDIRMA VE TANI
DSM”nin önceki baskıları psikopatolojide et- Amerika’daki klinik uygulamalarda olabilecek bazı
nik ve kültürel değişikliklere dikkat etmemekle örneklerdir.
eleştirilmişlerdi. DSM-IV kültürel duyarlığını üç yolla amok - Bir derin düşünme dönemini şiddetin ve ha-
artırmaya çalışmıştır: (1) elkitabının ana kısmına her zan insan öldürmeyle sonuçlanan patlamaların izlediği
bozukluk için kültürel ve etnik faktörlerin tartışıldığı bir disosiyatif bir dönem. Dönem bir hakarete uğramayla
bölüm eklenmiştir; (2) kültür ve etnik kökenin rolünü başlama eğilimindedir ve esas olarak erkekler
değerlendirmek için ekte genel bir çerçeve sağlamıştır arasında bulunur. Kötülüğe uğradığına dair sanrılar
ve (3) kültüre bağlı sendromları tanımlayan bir ek genellikle vardır. Terim Malazya’cadandır ve sözlükte
tanımlanmıştır. “katletmeye ilişkin çılgınlık olarak tanımlanmaktadır:
Klinisyenlerin farkında olmaları gereken kültürel okuyucu muhtemelen “amok koşusu” tümcesiyle de
meseleler arasında terapist ve hasta arasındaki dil karşılaşmıştır.
farklılıkları ve hastanın duygusal sıkıntısını kültürel Beyin yorgunluğu (brain fag) - Köken olarak
olarak nasıl ifade ettiği gelmektedir. Örneğin birçok Batı Afrikaya aittir, bu terim lise ya da üniver-
kültürde keder ya da kaygı psikolojik terimlerden çok site öğrencilerinin akademik baskıya tepki ver-
fiziksel terimlerle tanımlanır—”Kalbimden hastayım” mede tanımladıkları bir koşulu anlatır. Semptomlar
ya da “Kalbim çok ağır “. Bireyler ayrıca kendi kül- yorgunluğu, kafada ve boyunda gerginliği, görmenin
türel ya da etnik gruplarını tanımlama dereceleri bulanmasını içerir. Bu sendrom belli kaygı, depresif ve
açısından da farklılık gösterirler. Bazıları çoğunluk somatoform bozukluklarına benzer.
kültürüne asimile olmaya değer verirken diğerleri dhat - Hindistan da meni boşalmasıyla bağlantılı
kendi etnik ardalanları ile sıkı bağlar içinde olmayı aşırı kaygı ve hipokondriye işaret etmek üzere
isterler. Genelde klinisyenlere kültür ve etnik kökenin kullanılır.
tanıyı ve tedaviyi nasıl etkilediği konusunda daima Hayalet hastalık (ghost sickness) - Bazı Amerikan
uyanık olmaları tavsiye edilir, ki bu konu gelecek yerli kabileleri erkeklerinde görülen ölümle ve ölmüş
bölümde tartışılmaktadır. kişilerle aşırı zihin meşguliyeti.
DSM aynı zamanda, özgül bir DSM-IV tanısına koro - Güney ve Doğu Asya’ da da bildirilen ve pe-
bağlanabilecek ya da bağlanamayacak garip nisin ya da memelerin vücutta tersine dönmüş olduğu
dayanışların ve sıkıntı veren yaşantıların lokasyona ve muhtemelen ölüme yol açacağı olasılığına dair
bağlı örüntülerini tanımlamıştır. İzleyenler Kuzey yoğun bir kaygı dönemi.
yeterli değilse de, bunların güvenirliklerinin de değildir. Örneğin Tablo 3.3’ü incelersek, mani
tablodakilere benzer düzeylerde oldukları görül tanısı koyabilmek için hastaların yedi semptom
mektedir. dan üçünü taşımaları (eğer duygudurumları hu
Buraya kadar DSM’nin olumlu yönlerini ele zursuz ise dört) gerektiği anlaşılmaktadır. Fakat
aldık. Uygun tanısal güvenirliliğe ulaşılması neden iki ya da beş değil de, üç semptom (Finn
dikkate değer bir başarı olsa da, sorunlar bit 1982)? Aynı, bir hastanın yüksek tansiyonu olup
memiştir. Örneğin, tanısal kararların verilmesi olmadığına karar verilirken yapıldığı gibi, DSM
için gerekli kuralların ideal olup olmadıkları net tanısı koyma kuralları içinde de bir ihtiyarilik (is
ANORMAL DAVRANIŞIN SINIFLANDIRMASINDA SORUNLAR 71
√√
Not: Somatik antidepresan tedavinin (örneğin, ilaç, elektrokonvülsif tedavi, ışık tedavisi) açıkça neden olduğu
manik benzeri dönemler İkiuçlu I Bozukluğu göstergesi olarak ele alınmamalıdır. Bu bilgiler izinli olarak
DSM-IV. 1994. APA’ dan alınmıştır.
TABLO 3.4 Bazı DSM tanılarının güvenirlikleri (Williams teğe bağlılık) söz konusudur. Ayrıca, günlük kul
ve ark., 1992). lanımda Eksen I ve II tanılarının güvenirlikleri bu
Tablodaki sayılar bir istatistik değeri olan kappa’yı göstermekte kadar yüksek olmayabilir; çünkü, tanı koyanlar,
dir. Kappa şansa bağlı olarak beklenebilecek görüş birliğinin ne
derecede üstünde bir değer elde edildiğini gösteren bir ölçüttür. araştırmacılar kadar ince eleyip sık dokumaya
Kappa’nın .70 üzerinde oluşu genellikle iyi kabul edilir. bilirler. Öte yandan, DSM’nin güvenirliğinin art
Tanı Tanı ması geçerliğini de arttırabilir, ama böyle olaca-
İkiuçlu (Bipolar) Bozukluk .84 ğının garantisi yoktur. Öyle ki, koyulan tanılar
Major Depresyon .64 hasta hakkında kullanışlı bir bilgi vermiyor ola
Şizofreni .65 bilir. Üstelik DSM-IV’e göre yapılan değerlendir
Alkol Kötüye Kullanımı .75 melerde öznel etkenler hâlâ rol oynamaktadır.
Anoreksiya Nervoza .75
Yine, Tablo 3.3’teki manik sendrom ölçütlerini
ele alalım. Duygudurumun anormal derecede
Bulimiya Nervoza .86
ve sürekli olarak coşkulu olması tam olarak ne
Panik Bozukluk .58
demektir? Ya da, acı verecek sonuçlar doğur
Sosyal Fobi .47
ma potansiyeli yüksek olan haz verici etkinlik
Eksen V İGD=55
lerde bulunmak hangi düzeyde aşırıdır? Başka
72 √√ BÖLÜM 3 - SINIFLANDIRMA VE TANI
bir örnek; Eksen V’te klinisyen hastanın şimdiki kapsamını genişleterek, birçok çocukluk çağı
işlevselliğini değerlendirmelidir. Burada, klinis sorunlarını, yeterli kanıt olmadığı halde, psiki
yen, ortalama birisine göre, hasta için uyumlu yatrik bozuklukların içine sokmuştur.
davranışın ne olduğuna karar vermektedir. Böy Özetlersek, DSM sürekli olarak gelişmek
lesi bir değerlendirme hem kültürel yanlılıkların teyse de, mükemmel olmaktan çok uzaktır. Bu
hem de, klinisyenin, ortalama bir insanın belirli kitap boyunca, çeşitli bozukluklar hakkındaki
bir durumda ya da yaşam evresinde nasıl dav yayınları gözden geçirdikçe, sağlık profesyonel
ranması gerektiği konusundaki kişisel görüşle
lerinin ruhsal bozuklukları kategorize etme ko
rinin karar verme sürecine karışmasına açıktır
nusundaki bu çabalarının zayıf- güçlü yönlerini
(C.B. Taylor, 1983). Bir erkek terapist, bekâr, 55
değerlendirmemize ve DSM- IV’ün halen varo
yaşında kadın bir hastayı kadın bir terapistten
farklı ele alabilecektir; örneğin, kadın terapist bu lan bazı sorunları nasıl ele aldığını görmemize
hastanın çocuğunun olmayışını erkek terapiste olanak veren yeni fırsatlar olacaktır. DSM’nin
göre daha olumsuz değerlendirebilecektir. en çok cesaretlendiren özelliği, tanı kurallarını
Son olarak, DSM sınıflandırmasındaki tüm berraklaştırma yönündeki girişimlerin tanı siste
değişiklikler olumlu değildir. Okumayı ya da mindeki sorunları saptamayı kolaylaştırmasıdır.
matematiği öğrenmedeki zorluk bir psikiyatrik Önümüzdeki yıllarda, yeni değişiklikler ve in
bozukluk olarak sınıflandırılmalı mıdır? DSM, celtmeler bekleyebiliriz.
ÖZET
Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından basılan Tanı ve İstatistik Elkitabı (DSM)’nın yeni baskıları,
ruh sağlığı profesyonellerince yürütülen, çeşitli psikopatolojilerin sınıflandırılması çabalarının sür
mekte olduğunu göstermektedir. Burada, yeni bir özellik çoğul eksenli sistemdir: Klinisyen her tanıda
hastanın durumunu beş eksen ya da boyuta göre betimler. Eksen I ve ll’de, ruhsal bozukluklar; Ek
sen III’te söz konusu olan ruhsal bozuklukla ilgili fiziksel bozukluklar belirtilir; Eksen IV’te ise, kişinin
yaşadığı psikososyal ve çevresel sorunlar değerlendirilir ve Eksen V’te ise, kişinin güncel uyum
düzeyi derecelendirilir. Çoğul eksenli tanının, hastanın ruhsal durumunu çoğul boyutlu ve daha kul
lanışlı bir biçimde betimlediği düşünülmektedir.
Anormalliğe ilişkin sınıflandırmalar değerlendirilirken bazı genel ve özel sorunlar dikkate alınmalı
dır. DSM’nin yeni baskıları DSM-II’ye göre çok daha somut ve betimleyici olduğu için, bunlara dayalı
tanılar çok daha güvenilirdir. Tanının, bozukluğun diğer özelliklerini, örneğin, gidişi ve sonlanımını,
ne kadar yordadığını gösteren geçerlik ise hâlâ tartışmalı bir konu olarak kalmaktadır. DSM-IV’ün
yaygın olarak kullanılması sonucunda, psikopatoloji, bunların tedavisi ve önlenmesi konusunda daha
yararlı bilgiler kazanıp kazanamayacağımıza ilişkin karar vermek için henüz çok erkendir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve boyutsal sınıflama etiyolojik geçerlik
İstatiksel Elkitabı güvenirlik eşzamanlı geçerlik
çokeksenli sınıflama değerlendiriciler arası güvenirlik yordayıcı geçerlik
kategorik sınıflama geçerlik
4
Bu kitap, içki ve evlilik sorunları olan bir polis çıktığını göreceğiz. Burada birçoğu psikodina
memurunun öyküsü ile başladı ve bir önceki bö mik yapıda olan psikolojik testlerle davranışçı
lüm bu adama konan tanı ile sonlandı. Bununla ve bilişsel değerlendirme tekniklerini tartışıyo
beraber DSM tanısı sadece bir başlangıç nok ruz.
tasıdır. Yanıtlanması gereken daha birçok soru
bulunmaktadır. Ernest neden böyle davranmak KLİNİK GÖRÜŞMELER
tadır? Duygu durumundaki dalgalanmalar ve
Çoğumuzla bir vakit görüşmeler yapılmıştır
şiddet patlamaları gerçek bir bozukluğa mı işa
da bunları, birer sohbet veya karşılıklı konuşma
ret etmektedir? Neden karısının kendisine olan
şeklinde geçtiğinden, görüşme olarak adlandır
sevgisinden şüphe etmektedir? Evlilik çatışma mamışızdır. Sokaktaki vatandaş için görüşme
larının çözümlenmesi için ne yapılabilir? Erek (mülakat) sözcüğü, büyük ölçüde yapılanmış
siyon halini sürdürme zorluğu psikolojik ya da resmi bir konuşmaya işaret eder. Ancak biz bu
fizyolojik etkenlerden mi kaynaklanmaktadır? terimin, karşılıklı konuşmaya dayanan; bu ko
Yoksa her ikisinin de mi etkisi vardır? Okulda ve nuşmada görüşmecinin, konuşma dilini karşı
mesleğinde zihinsel potansiyeline uygun dav sındaki, yani görüşen ya da danışan, hakkında
randı mı? Ne tip bir tedavi ona en uygun olacak bilgi toplamak amacıyla başlıca rol olarak kul
tır? Tedavide ne gibi eng0ellerle karşılaşılabilir? landığı herhangi bir kişilerarası etkileşme ola
Evliliği kurtarılabilir mi ya da kurtarılmalı mı? rak tanımlamayı daha yararlı buluyoruz. O hal
Bunlar terapi öncesi ruh sağlığı uzmanlarının de, bir üniversite öğrencisine yaklaşmakta olan
dikkate getirdikleri sorulardır. Klinik değerlendir başkanlık seçimlerinde kime oy vereceğini so
me, yanıtları bulmalarında yardımcı olur. Tüm ran Gallup anketörü, bu öğrencinin hangi adayı
klinik değerlendirme işlemleri, az veya çok, ki tercih ettiğini öğrenmek gibi sınırlı ve belirli bir
şide ne gibi bozukluklar olduğunu, sorun ya da amaçla onunla bir görüşme yapmaktadır. Bir
sorunlara nelerin neden olmuş olabileceğini ve hastaya en son hastaneye yatışındaki koşulla
bireyin içinde bulunduğu durumun düzeltilmesi rın nasıl olduğunu soran klinik psikolog da aynı
için ne gibi adımlar atılabileceğini bulmanın bi şekilde bir görüşme yapmaktadır.
çimsel yollarıdır. Bu işlemlerin bazıları, terapötik Bir klinik görüşmenin, günlük konuşmadan
müdahalelerin etkilerini değerlendirmek için de ya da anketten ayrıldığı bir yön belki de görüş
kullanılırlar. mecinin, yanıtlayan kişinin soruları nasıl yanıt
Bu bölümde - bazıları hala gelişimlerinin ilk ladığına ya da yanıtlamadığına dikkat etmesidir.
aşamasında olan - çok yaygın olarak kullanılan Örneğin eğer bir danışan evlilik çatışmalarını
psikolojik ve biyolojik değerlendirme tekniklerini tekrar ele almaktaysa, klinikçi onun anlattıkla
tanımlayacak ve tartışacağız. Tüm değerlen rına eşlik eden her duyguya genellikle dikkat
dirme yaklaşımlarını etkileyen, uzun vadede edecektir. Eğer evliliğin öyküsünde yaşadığı zor
duyguların, düşüncelerin ve davranışların tu bir duruma ilişkin herhangi bir rahatsızlık be
tarlı veya değişken olup olmadıkları konusunun lirtisi göstermiyorsa, yanıtları, büyük olasılıkla,
önemine eğilerek bitireceğiz. ağlama türü bir tepki gösterdiğinden daha farklı
Değerlendirmenin bazen ihmâl edilen kül olarak yorumlanacaktır.
türel değişkenlik rolü ve klinisyen yanlılığı gibi Bir görüşmeci hangi paradigma doğrultusun-
yönlerini de tartışıyoruz. Bu tartışmada, Bölüm da hareket ediyorsa, bu, onun gözettiği bilgiyi,
3’te tartışılan tanı konusunda ilk olarak adı ge onu nasıl topladığını ve nasıl yorumladığını et-
kiler. Psikanaliz eğitimi almış bir klinisyenin, ki
çen iki kavramın, güvenirlik ve geçerliğin, de
şinin çocukluk tarihçesini soruşturması beklene
ğerlendirmede anahtar rol oynadıkları da açıklık
bilir. Bu klinisyen, hastasının sözel bildirimlerine
kazanacaktır.
de kuşkuyla bakabilir; çünkü analitik paradigma
ruhsal rahatsızlığı olan veya olmayan normal
PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME kişilerin gelişimsel tarihçelerinin en önemli yön
lerinin bilinçaltına bastırıldığını savunur. Bekle
Psikolojik değerlendirme teknikleri, psikopa neceği gibi, toplanan bilginin nasıl yorumlandığı
tolojik işlevlerdeki bilişsel, duygusal, kişilik ve da paradigmadan etkilenmektedir. Aynı şekilde,
davranışsal etkenleri saptamak üzere tasarlanıp davranışçı yönlenimdeki bir klinisyenin de kişi
geliştirilmişlerdir. Değerlendirme tekniklerinin nin davranışındaki değişmelerle ilişkili olabile
çoğunun Bölüm 2’de sunulan paradigmalardan cek (örn., kişinin kaygı duyduğu koşullar) şim
PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME 75
√√
diki çevresel koşullara odaklanması beklenir. temelen en belirsiz taslaklardan yola çıkarak
O halde klinik görüşme, belirli tek bir yönerge hareket eder. Bilginin tam anlamıyla nasıl top
doğrultusunda yapılmaz; görüşmecinin benim landığı büyük ölçüde görüşmeciye ve aynı za
sediği paradigmaya göre değişir. Bilimciler gibi manda da danışanın tepkiselliğine ve tepkileri
klinikçiler de sadece aradıkları bilgiyi bulma pe ne kalmaktadır. Yıllara dayanan klinik deneyim
şindedirler. ve hem öğretim hem de öğrenci ve meslektaş
İyi klinik görüşmeler yapabilmek büyük be lardan öğrenilenler, her klinisyenin danışanına
ceri gerektirir; çünkü bu tür görüşmeler büyük en çok yarar getirecek bilgiyi elde etmesine ve
stres altında olan insanlarla yürütülür. Kuram bunu yaparken de kendini rahat hissetmesini
sal yönlenimlerden bağımsız olarak klinisyenler sağlayacak soru sorma yollarını geliştirmesine
danışan ve görüşenle iyi bir ilişki (rapport) ku katkıda bulunur. Böylece, bir görüşme ne kadar
rulmasının öneminin farkındadırlar. Görüşme yapısız olursa, görüşmeci o kadar sezgiye ve
ci, kişinin güvenini kazanmalıdır; bir danışanın genel anlamda deneyime dayanacaktır. Bunun
karşısındaki otorite figürüne, başında “Dr.” olsa bir sonucu olarak, ilk klinik görüşmelerin güve
da kolayca açılarak bilgiler vereceğini sanmak nirliği muhtemelen düşük olacaktır. Yani, aynı
saflık olur. Danışan, çok samimi olarak, belki de hasta hakkında iki ayrı görüşmeci farklı sonuç
çaresizlikle, bir uzmana kişisel sorunlarını an lara ulaşabilir ve klinik görüşmelerin büyük bir
latmak istese bile, bunu yardımsız yapamayabi çoğunluğu gizlilik ilişkisi çerçevesinde yapıldı
lir. Psikodinamik yönlenimli klinikçiler, terapiye ğından, geçerliliklerinin sistematik araştırmalar
giren insanların genellikle kendilerini gerçekten la ortaya konması mümkün olmamıştır.
neyin rahatsız ettiğinin farkında bile olmadıkları Acımasız bir yargıda bulunmaktan kaçınmak
nı ileri sürerler. Davranışçı klinisyenler daha çok için resme daha geniş bir açıdan bakmamız ge
gözlenebilene odaklaştıkları halde, sıkıntılarının rekir. Yapılandırılmamış tek bir klinik görüşme
sorumlusu olan etkenleri ayırdetmede hastala nin hem geçerliği hem de güvenirliği gerçekten
rının yaşadıkları zorlukları dikkate alırlar. de düşük olabilir. Ancak klinisyenler genellikle
Klinisyenlerin çoğu danışanlarıyla, kendile bir hastayla birden fazla görüşme yaparlar ve
rini ortaya koymalarını sağlamak, kaygılarını muhtemelen de kendini düzeltici süreç bundan
etraflıca ele alabilmelerini cesaretlendirmek ve böyle devreye girmiş olur. Klinisyen, hastanın
bir sorunu çeşitli yönleriyle inceleyebilmelerini daha ilk görüşmede söylediklerini geçerli saya
kolaylaştırmak için empati kurarlar. İnsancıl te bilir fakat daha sonra, altıncıda bunların doğru
rapistler, bu amaçları gerçekleştirmek için belirli olmadığını ya da kısmen doğru olduklarını far
empati tekniklerini kullanırlar. Danışanın söyle kedebilir.
diklerinin basit bir özetinin yapılması, üzücü, acı Bazen ruh sağlığı uzmanları özellikle DSM’ye
veren veya utandırıcı olay ve duyguların anla dayalı tanı koyabilmek için standart bilgi topla
tılmasının sürmesini, kesintiye uğramamasını ma gereksinimindedirler. Bu gereksinimi karşı
sağlar. Kişisel açılmalara gösterilen kabul edici lamak üzere araştırmacılar, klinikçilere ve araş
tutum, “kalbin derinliklerindeki sırların (London, tırmacılara tanı koymada yardımcı olan DSM
1964)”, bir başkasına verilmesinin kötü sonuç - IV için yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID)
lar doğuracağı korkusunun dağılmasını sağlar. gibi (Spitzer, Gibbon & Williams, 1996) birtakım
Görüşme klinisyene kayda değer bir bilgi yapılandırılmış görüşmeler geliştirmişlerdir. Ya
kaynağı olabilir. Anormal psikolojisi ve psikiyat pılanmış veya yapılandırılmış bir görüşme, gö
ri için görüşmenin önemi kuşkusuzdur. Ancak, rüşmeci için hazırlanmış bir dizi soruyu içeren
titizlik ve sabırla toplanan bilginin güvenirliği kitapçıktır. SCID, dallanan bir görüşmedir: yani
her zaman pek açık değildir. Klinisyenler sık sık danışanın verdiği tepki bir sonraki soruyu hazır
hastanın ne söylediği ve ne yaptığı üzerinde bü lar. SCID ayrıca görüşme sırasında ne zaman
yük etki yapabilecek durumsal etkenler üzerinde daha fazla ayrıntı için müdahale edileceğine ve
pek durmazlar. Bir an için, bir ergenin, genç, ra başka bir tanıya yöneltici sorulara ne zaman
hat giyimli bir psikolog ve yine altmış yaşlarında, geçileceğine dair ayrıntılı yönergeleri de kap
iş giyimli bir başka psikolog tarafından sorulan sar. Çoğu belirtiler üç noktalı şiddet ölçeğinde
“yasal olmayan ilaçları ne sıklıkta kullanırsın?” derecelendirilir ve görüşme programında belirti
sorusunu nasıl yanıtlayacağını düşünün. derecelerinin doğrudan tanıya çevrilmelerini ön
Görüşmeler yapılanma derecelerine göre gören yönergeleri de içerirler. Obsesif - kompul
değişirler. Uygulamada çoğu klinisyen muh sif bozukluğa (6. Bölümde tartışılacaktır) ait ilk
76 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
OBSESYON OBSESYON
YOK DEVAM
OBSESYON/
KOMPULSİYONLARI KOMPÜLSİYON İÇERİĞİNİ TANIMLA
KONTROL ET’E GİT
Şekil 4.1 SCID’den örnek madde. New York Devlet Psikiyatri Kurumu Biyometri Araştırma Birimi. Copyright 1996 by the Board of
Trustees of the Leland Stanford Junior University. Reprinted by permission of Stanford University Press.
PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME 77
√√
baştaki sorular Şekil 4.1’de gösterilmiştir. Gö rak, birçok klinikçi çeşitli davranışsal veya zihin
rüşmeci obsesyonları sormakla işe başlar. Eğer sel sorunun göstergesi olduğunu düşündükleri
yanıtlar 1 oranındaki dereceyi çıkarıyorsa (yok), ifadeleri sağlamışlardır. İkinci olarak, bu ifade
görüşmeci kompülsiyon sorularına döner. Eğer veya maddeler hâlihazırda belirli bir psikopato
hastanın yanıt veya tepkileri 1 oranında derece loji tanısı almış olan hastalar tarafından ve nor
lenecek nitelikteyse, görüşmeci travma sonrası mal olarak tanımlanan büyük bir grup insan ta
stres bozukluğuna yönelmesi için uyarılır. Öte rafından, kendilerini betimleyip betimlemedikleri
yandan, obsesif-kompulsif bozukluk için pozitif yönünde derecelendirilmişlerdir. Hastaları ayır
tepki veya yanıtlar çıkarsa (2 veya 3), görüşme deden maddeler saklanmış; yani bir klinik grup
ci aynı soruna ilişkin sorularla görüşmeye de ta olan hastalar başka bir hasta grubunda olan
vam eder. SCID gibi yapılandırılmış görüşme kişilerden daha sık olarak birtakım soruları ya
lerin kullanılması, Bölüm 3’te tarif ettiğimiz tanı nıtlamışlarsa, o maddeler seçilmiştir. Ek düzelt
güvenirliğinin iyileştirilmesinde başlıca etkendir. melerle, bu maddelerden oluşturulan takımlar,
belirli bir tanı grubunun belirleyicisi ölçek haline
PSİKOLOJİK TESTLER getirilmiştir. Tablo 4.1’de MMPl’ı oluşturan on al
tölçek tanımlanmıştır. Eğer birey daha önce bir
Psikolojik testler, bir kişinin belirli bir iş veya
tanı grubunun yapmış olduğu gibi bir ölçekteki
göreve ait performansını ya da kişiliğini ölçmek
maddelerin çoğunu yanıtlamışsa, davranışının
üzere tasarımlanmış standartlaştırılmış işlem
bu belirli tanı grubuna uyduğu veya benzediği
lerdir. Bu testler değerlendirme sürecini yapı
düşünülür. Her ne kadar asıl MMPI, DSM deki
landırmaktadır. Aynı test aynı insanlara değişik
psikiyatrik sınıflama sistemindeki değişimlere
zamanlarda uygulanır ve toplanan yanıtlar veya
bağlı olarak psikiyatrik tanılara eskisine oranla
tepkiler, belirli tipte insanların nasıl davranabile
daha az uyum gösterir hale gelmiş olsa da, al
ceklerini belirlemek üzere analiz edilirler. Yeterli
tölçekler yine de oldukça uyumlu sonuçlar ver
veri toplanır toplanmaz testin istatistiksel norm
mektedir. Örneğin Winters, Weintraub, ve Neale
ları oluşturulabilir. Bu sürece standardizasyon
(1981), MMPl’ın DSM-IM’teki şizofreni tanısını
denir. Belirli bir hastanın tepkileri daha sonra
yordamada başarısız kaldığını buldular.
bu istatistiksel normlarla karşılaştırılabilir. Belli
Gözden geçirilmiş MMPI-2 (Butcher ve
başlı üç tip psikolojik test inceleyeceğiz. Bunlar,
ark.,1989), geçerlik ve kabul edilebilirlik dü
kendini bildirim (self- report) kişilik envanterleri,
zeyini iyileştirmeye yönelik kayda değer bazı
projektif kişilik testleri ve zekâ testleridir.
değişiklikleri içerir. Elli yıl öncesinin orijinal ör
neklemi, Afrika kökenli Amerikalılar ve yerli
KİŞİLİK ENVANTERLERİ Amerikalılar da dâhil olmak üzere ırksal azın
Bir kişilik envanterinde, incelenmekte olan lıkları temsil etmemekteydi. Standardizasyon
kişinin, kendini bildirim soru dizgesini - anket - örneklemi beyaz erkek ve kadınlarla, özellikle
doldurması istenir. Bu soru dizgesinde, kişiye de köylü Minnesota’lılarla kısıtlıydı. Yeni uyarla
uyup uymadıkları açısından önemli olan dav ma daha geniş ve 1980 Birleşik Devletler nüfus
ranışsal alışkanlıkları değerlendirici ifadeler sayım rakamlarına uygun örneklem kullanılarak
bulunur. Bu ölçeklerin içinde belki de en iyi bili standartlaştırıldı. Cinsel imâlar, sindirim sistemi
nenlerinden biri Minnesota Çok Yönlü Kişilik faaliyetleri ve aşırı dinsellik içeren bazı madde
Envanteri’dir (MMPI). Ölçek, 1940’lı yıllarda ler, belirli sınama bağlamlarında gereksiz zorla
Hathaway ve McKinley (1943) tarafından geliş yıcı ve itiraz edilebilir olarak yargılandıklarından
tirilmiş ve 1989’da gözden geçirilmiştir (Butcher çıkarıldılar. Cinsel içerikli sözcükler ve modası
ve ark.,1989). Psikopatolojiyi masrafsız yoldan geçmiş deyimler de ayıklandı. Yeni birkaç altöl
saptama amacıyla geliştirilen ölçeğin, çok yön- çek, madde kötüye kullanımı, A tipi davranış ve
lü olarak adlandırılması, birden fazla bozukluğu evlilik sorunlarını içermektedir. Yoksa MMPI-2,
aynı zamanda değerlendirme özelliğinden kay genel biçimi, aynı ölçek puanlarını ve profillerini
naklanmaktadır. Yıllar geçtikçe MMPI, bireysel vermesi (Ben - Porath & Butcher, 1989; Gra
klinik görüşmeler yapmanın elverişli olmadığı ham, 1988) ve genelde zaten orijinal MMPI’la
durumlarda geniş gruplara uygulanır hale gel ilgili mevcut zengin yayın malzemesinin hâlâ
miştir. sürmesi ile orijinal ölçeğe çok benzemektedir
Testi geliştirirken araştırmacılar gerçek olay (Graham, 1990). Değişik ölçeklere ait benzeşen
lara dayanan bilgileri esas almışlardır. İlk ola maddeler Tablo 4.1’de gösterilmiştir.
78 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
TABLO 4.1 MMPI 2’deki Maddelerle Benzeşen Maddelerin Tipik Klinik Yorumlamaları
? (bir şey söyleyemem) Yanıtlanmamış veya hem doğru hem Yüksek bir puan baştan savmacılığı, okuma güçlüğünü
yanlış olarak işaretlenmiş maddeler. veya testin sonuçlarını geçersiz kılan başka sorunları ifade
eder. Çok yüksek bir puan ciddi bir depresyon veya obsesif
eğilime işaret edebilir.
L (yalan) Tanıştığım herkesi onaylarım (doğru) Kişi, iyi gözükmeye, kendini ideal kişiliğe sahip biri gibi
göstermeye çalışıyor
F (seyreklik) Herşey tatlı tadında (doğru) Kişi anormal gözükmeye çalışıyor, belki de klinisyenden
özel ilgi almak için.
K (düzeltme) Benim için herşey bundan iyi Kişi tedbirli, teste karşı savunucu, yetersiz, uyumsuz
gidemezdi (doğru) gözükmekten kaçınıyor
1.Hs (hipokandri) Vücudumda nadiren çınlama sesi Kişi olası fiziksel rahatsızlık işareti olabileceği düşüncesiyle
duyarım (doğru) bedensel duyumlara aşırı duyarlı ve dikkatli
2.D (depresyon) Bence hayat her zaman yaşamaya Kişi umutsuz, karamsar, üzgün, kendini değersiz ve yetersiz
değer (yanlış) hisseder.
3.Hs (histeri) Belli bir nedeni yokken sık sık Kişinin fiziksel nedenlere bağlı gibi gözükmeyen bedensel
kaslarım seğirir (doğru) yakınmaları var. Ayrıca talepkâr ve histeriyonik
4.Pd (psikopati) insanların hakkımdaki düşüncelerine Sosyal normları çok az dikkate alıyor, sorumsuz, sadece
aldırmıyorum (yanlış) yüzeysel ilişkileri var
5.Mf (erkeklik-dişilik) Çiçeklere bakmak hoşuma gidiyor Geleneksel olmayan cinsiyet özellikleri gösteriyor. Örn.,
(doğru -kadın) yüksek puan alan erkekler duyarlı, sanatkâr eğilimli, yüksek
puanlı kadınlar isyankar ve atılgan
6.Pa (paranoya) Yakalanma korkusu olmasa bir çok Başkalarını yanlış yorumlamaya yatkın, kuşkucu, kıskanç;
insan yalan söyler ve aldatır (doğru) içten pazarlıklı, intikamcı
7.Pt (psikasteni) Tanıdığım birçok insan kadar yeterli Aşırı kaygılı, kendinden kuşkulu, ahlakçı ve genellikle
değilim (doğru) obsesif kompülsif
8.Sc (şizofreni) Bazen başkalarının duymadığı Tuhaf duyumsal yaşantıları ve inançları var, sosyal olarak
kokular duyuyorum (doğru) içine kapanık
9.Ma (hipomani) Bazen başkalarının müthiş bulacağı Aşırı ihtirasları var ve hiperaktif, sabırsız ve rahatsız edici
birşey yapmak için güçlü bir istek olabilir
duyuyorum (doğru)
10.Si (sosyal içe dönüklük) Yalnız başıma zaman geçirmektense Çok mütevazi ve utangaç, tek başına yapılabilecek
başkalarıyla olmayı yeğlerim (yanlış) aktiviteleri yeğliyor.
a
İlk dört ölçek testin geçerliliğini verir. Numaralanmış ölçekler ise
klinik veya içerik ölçekleridir. Kaynak: S.R. Hathaway J.C. ve Mc-
Kinley (1943): Butcher ve ark., (1989)’dan alınmıştır.
PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME 79
√√
Profil geçerliği:
Tamam, yorumlama için geçerli gözükmekte
Kişilerarası İlişkiler:
bağımlı olma eğilimi, aşırı derecede pasif
gözükme, kısıtlayıcı, utangaç, içedönük.
Birçok başka kişilik envanteri gibi MMPI da dışına çıkarılabileceklerine dair kanıtlar bulun
şimdilerde bilgisayarda uygulanabilmektedir. maktadır. Ancak, çoğu test koşulunda, insanlar
Testi puanlayan ve testi yanıtlayanlarla ilgili il tepki veya yanıtlarını sahteleriyle değiştirmek
ginç fıkra ve öyküler sağlayan ticari bazı MMPI istemektedirler. Dahası, Tablo 4.1’de gösteril
servisleri bulunmaktadır. Geçerlik ve kullanılabi diği gibi, testi geliştirenler, MMPl’ın bir bölümü
lirlik yönünden çıktılar programın ancak kendisi olarak, kendilerine geçerlik ölçekleri denen, ka
kadar iyidir; bu da programı yazan, hazırlayan sıtlı tepki yanıltmalarını saptayan birkaç ölçeği
psikolog ne kadar deneyimli ve yeterliyse, o ka katmışlardır. Bunlardan biri olan yalan ölçeğin
dar iyidir anlamına gelir. Şekil 4.2’de hipotetik
de, kendini çok iyi durumdaymış gibi göster
bir profil görülmektedir. Bunun gibi profiller, tanı
meye çabalayan birini tuzağa düşürücü birçok
koymada, kişilik işlevlerini ve başa çıkma tarzla
madde bulunur. Yalan ölçeğindeki bir madde,
rını değerlendirmede ve tedaviyi engelleyecek
“her gece gazetelerin baş makalelerini okurum”
bazı engellerin tanınmasında terapiste yardımcı
olması için onunkilerle birlikte kullanılabilirler. şeklinde olabilir. Buradaki sayıltı ancak birkaç
Hastayı normal gösterecek yanıtların kolay kişinin böyle bir maddeyi dürüst olarak uygun
ca keşfedilir olup olmadıklarını merak edebiliriz. bulacağıdır. O halde yalan ölçeğindeki madde
Çağımızın yüzeysel anormal psikoloji bilgisi, lerin büyük bir kısmını onaylayan ya da uygun
ağır psikolojik sorunları olan birini dahi normal bulanlar kendilerini özellikle iyi halde göster
görülebilmek için kapı kollarındaki mikroplar meye çalışmaktadır. Diğer ölçeklerden aldıkla
hakkında çok rahatsız olduğunu açıklamama rı puanlara genellikle olduklarından daha fazla
ya uyarıcı niteliktedir. Bu testlerin amaçlarının kuşkuyla bakılır.
80 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
İsviçreli psikiyatr Hermann Rorschach (1884-1922) iki Fransız psikolog Alfred Binet çocukların okulda nasıl
çocuğuyla yaptığı bir gezi sırasında çocuklarının bulutlarda olacaklarını yordamak üzere ilk ZB (IQ) testini geliştirdi.
gördüklerinin onların kişiliklerini yansıttığını farketti. Bu
gözlem ünlü mürekkep lekesi testini getirdi.
adımlarla yazarın çalışma masasındaki koltuğa nucuna varmışlardır. Rorschach, Psikodiagnos-
yönelene kadar, reddetmiştik. Sonradan anla tics: A Diagnostic Test Based On Perception
şıldı ki bu kişi terapiye girmek konusunda çok (1921) adlı ilk el kitabında bu yaklaşımı öner
dirençliydi ve daha önceki seanslarda sürekli mişti; ancak on mürekkep lekesini bastırdıktan
baskın ve kontrol edici olmaya çalışıyordu. sadece sekiz ay sonra öldü ve onun yakın ta
Yukarıda projektif testlerle ilgili söylenenler, kipçileri başka test yorumlama yöntemlerini ge
onların nasıl kavramsallaştırıldıklarını ve kulla liştirdiler.
nıldıklarını, yani ego savunmalarını kaldırmak Her ne kadar çoğu klinik uygulamacı hala
üzere, sunulan belirsiz uyarıcılara hayali olarak Rorschach yanıtlarını çözümlemede projektif
bir öykü canlandırılmasını yansıtmaktadır. Kişi hipotezi temel alıyorlarsa da, Exner’in çalışma
nin tepkilerinin kapsamına içsel dinamiklerin bir ları akademik araştırmacılar arasında epey ilgi
simgesi olarak bakılmaktadır. Örneğin, Rorsc çekmektedir (Shontz & Green, 1992). Ancak
hach mürekkep lekelerinde kalça gördüğünü yine de birçoğu testin geçerliğine ve güvenirli
söyleyen bir adamın eşcinsel ilgilerinin olduğu ğine ilişkin eleştirilerini dile getirmekten geri kal
düşünülebilir (Chapman & Chapman, 1969). mamaktadır (Gann, 1995; Nzworski & Wood,
Rorschach’ın başka kullanım şekillerinde, kişi 1995; Wood, Nezworski & Stejskal, 1996).
nin verdiği yanıtların daha çok biçimi üzerinde Roberts Çocuklar İçin Algı Testi (1982), pro
durulur (Exner, 1978). Test daha çok algısal bi jektif testlerin kullanımda nasıl daha standart,
lişsel bir iş olarak düşünülür ve kişinin yanıtları, nesnel puanlamaya dayalı değerlendirme araç
onun gerçek yaşamsal durumlarını algısal ve ları olarak gelişebileceklerini göstermektedir.
bilişsel olarak nasıl örgütlediğinin bir gösterge Tematik Algı Testine benzer olarak, bu testte de
si ya da örneklemi olduğu düşünülür. Örneğin çocuğa, aile ve çocukların resimleri gösterilir.
Erdberg ve Exner (1984), araştırmalara dayalı Testi alan çocuk bu resimlerin her biri için bir
yayınlardan hareket ederek Rorschach tepkile öykü anlatır. TAT puanlaması daha çok izlenim
rinde (örn., “adam uçağını kaçırmamak için ko lere ve standart olmayan işlemlere dayanırken,
şuyor”) büyük ölçüde insanın hareketlerini ifa Roberts testi, nesnel puanlama ölçütlerine sa
de eden bir danışanın, gereksinimleriyle başa hip olmanın yanısıra, tepki örüntüsünün anor
çıkmada içsel kaynaklarını kullanma eğiliminde mal olup olmadığını belirleyebilecek normatif
olduğu; öte yandan Rorscach testlerinde renge bir veri tabanını da içerir. Örneğin; “küçük kız
odaklaşanların ise (“kırmızı nokta bir böbrek”) çok hasta ve kimsenin ona yardıma gelmeye
çevreleriyle etkileşime daha açık oldukları so ceğinden korkuyor”, yanıtı puanını kaygı ölçe-
82 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
ğin den alabilir. Eğer çocuk, “anne üzgün çünkü sözsüz muhakeme, görsel-uzaysal beceriler,
baba evi terk etmiş ve geri gelmeyecek” yanı dikkat ve dikkati yoğunlaştırma (konsantrasyon)
tını vermişse puanını depresyon ve reddetme ve bilgi işlemenin hızı vb. IQ testlerinin çoğunda
ölçeğinden alabilir. Bu testin kendine özgü bir puanlama standart hale getirilmiştir. Böylelikle,
özelliği, çocuğun başa çıkma becerilerine ait bil ortalaması 100, standart sapması 15 veya 16 dır
gi içeren ölçeklerinin olmasıdır. Örneğin; “oğlan (ortalamanın altında ve üstünde puanların nasıl
annesinden ev ödevlerini yapmak için yardım dağıldığının ölçümü). Böylece nüfusun yaklaşık
istedi ve anne, öyküsünü yazmasına yardımcı %65’i, 85 - 115 arasında puan almaktadır. 70’in
oldu” yanıtı, hem başkalarına güvenme hem de altında puan alanlar, nüfusun ortalamasının iki
başkalarından destek alma ölçeklerinde puan standart sapma altındadırlar ve “anlamlı orta
lanacaktır. altı genel zihinsel işlev” kategorisinde kabul edi
lirler. 130’un üzerinde puan alanlar (ortalamanın
ZEKÂ TESTLERİ iki standart sapma üstünde), “parlak veya ileri
zekâlı” olarak kabul edilirler. Nüfusun yaklaşık
Bir Fransız psikoloğu olan Alfred Binet, Paris
%2.5’u bu her iki aşırı uca düşmektedir. Bölüm
okul idare heyetine, okullarda hangi çocukların
15’te IQ’su dağılımın aşağı ucuna düşen kişileri
özel öğretim gereksinimlerinin olduğunun yor
tartışacağız.
danması konusunda yardımcı olmak için ilk ori
Kesin olarak konuşacak olursak, önemle
jinal zihinsel yetenek veya zekâ testlerini geliş
akılda tutulması gereken, IQ testlerinin, psiko
tirdi. O zamandan başlayarak zekânın ölçümü,
logların tanımladığı zekâyı ölçtüğüdür. Ne de
psikolojinin en geniş endüstri alanlarından biri
olsa bir IQ testinde yer alan görev ve maddeler
olarak gelişimini sürdürdü. Bazen zihinsel ye-
psikologlar tarafından icat edilmişlerdir. Yoksa
tenek testi veya IQ testi de denen zekâ testi,
yazıtlar halinde gökten inmemişlerdir. Buna ek
kişinin mevcut zihinsel yeteneğini değerlendir
olarak saf zekâ olarak düşündüklerimizden baş
mek için geliştirilen standart ölçü aracıdır. Aka
ka etkenler de insanın okulda nasıl performans
demik Yetenek Testi (Scholastic Aptitude Test /
göstereceği üzerinde önemli bir rol oynamakta
SAT), Lisansüstü Eğitim Sınavı (Graduate Re
dır. Örneğin ailevi ve kişisel koşullar, iyi şeyler
cord Examination / GRE) ve Wechsler Yetişkin
yapmaya güdülenme ve müfredatın zorluğu.
ler İçin Zekâ Ölçeği (WAIS) ve Stanford - Binet
IQ puanları ile okul performansı veya başarısı
gibi bireysel olarak uygulanan testlerin hepsi,
arasındaki korelasyon - her ne kadar istatiksel
bireyin mevcut zihinsel işlevlerine ait bir örnek
olarak anlamlıysa da - teknik olarak açıklandı
lemin, onun okulda göstereceği performansı
ğında IQ testleri sadece okul başarısının küçük
yordayacağı sayıltısına dayanır. bir varyansını açıklar. Çok daha fazlası IQ ya
Bu testlerin başka kullanım alanları da var da yetenek test puanları tarafından açıklanmaz.
dır: öğrenme yetersizliklerini teşhis etme ve Son zamanlarda başlıca ilgi odağı, doyumun
güçlü yanlar ile zayıflıkları akademik planlama ertelenmesi ve başkalarının gereksinimlerine
yapabilmek için tanımlama; kişinin zihinsel ge duyarlılık gibi yeteneklerle yansıtılan “duygu
riliğinin olup olmadığını belirleme; okulda ge sal zekâ” konusu olmuştur (Goleman, 1995).
rekli özel eğitimin sağlanabilmesi için parlak İnsanın işlevlerinin bu yönü, geleneksel IQ
zekâlı çocukların saptanması ve nöropsikolojik testleriyle ölçülen zihinsel başarılar kadar ge
değerlendirmelerin bir parçası olarak kullanılır lecekte önemli olabilir. Sonuç olarak, eğer okul
lar. Örneğin, dejeneratif demansının olduğuna sistemlerimizde önemli değişiklikler olacak olur
inanılan bir kişiye düzenli aralıklarla, zihinsel sa, zekâyı tanımlama ve değerlendirmede de
yetenekteki gerilemenin zaman içinde seyrinin benzer değişiklikleri bekleyebiliriz. Bu Bölümde
izlenmesi için test verilmesi bu kapsamdadır. daha sonra IQ testlerinin verilmesi ile ilgili bazı
WAIS’in İspanyolca’ daki uyarlaması neredeyse önemli konular üzerinde durulmaktadır.
otuz yıldır kullanılmaktadır (Wechsler, 1968) ve
İspanyol (Hispanic) kültüründen gelen insanla
DAVRANIŞSAL VE BİLİŞSEL
rın zihinsel işlevlerini değerlendirmede yararlı
olabilir (Gomez, Piedmont & Fleming, 1992; Lo DEĞERLENDİRME
pez & Romero, 1988; Lopez & Taussig, 1991). Psikopatoloji ve tedavinin, giderek gelişen
IQ testleri, zekâyı oluşturan çeşitli işlevle davranışçı ve bilişsel yaklaşımlarla incelenme
ri içerir. Bunlar: dil becerileri, soyut düşünme, sinin bir parçası olarak, Rorschach Mürekkep
PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME 83
√√
Gözlenen Davranış
Gözlenen Davranış
1 2 3 4 5 6 7 8 S
1-Yürüyüş
2- Sağa sola dönüşler
3- Ayak hareketleri, sürümek
4- Dizlerin titremesi
5- İlgisiz el-kol hareketleri: sallama, kaşıma, oynama..vb
6- Kaskatı kollar
7- Kavuşuk eller: ceplerde, arkasında, birbirine geçmiş
8- El titremeleri
9- Göz temasının olmaması
10- Yüz kaslarının gergin olması: ciddi, tikler, sırıtmalar
11- Cansız yüz
12- Solgun yüz
13- Kızaran yüz
14- Dudakları ıslatma
15-Yutkunmalar
16-Boğazı temizleme
17- Derin nefes alma
18- Terleme: yüz, eller, koltukaltı
19- Ses titremeleri
20- Konuşmanın kesilmesi ya da kekeleme
Şekil 4.3 Poul’ün (1960) performans kaygısı için düzenlediği Davranışsal İşaretleme Listesi
Lekesi Testi, TAT ve MMPI’dan farklılaşan baş Klinisyen hangi durumların kaygı tepkisine ne
ka değerlendirme işlemlerine olan ilgi artmıştır. den olduklarını bilmeye çalışır. O, organizmaya
Bölüm 2, öğrenme araştırmacılarını ve davra ait demektir; “derinin altında” faaliyet gösterdiği
nışçıları, davranışın durumsal nedenleriyle il varsayılan psikolojik ve fizyolojik etkenler kaste
gilenen kişiler olarak tanımlamakta; yani, belirli dilir. Belki de hastanın yorgunluğu, bitkinliği, kıs
tepki ve davranışların öncesinde ve sonrasında men aşırı alkol kullanımından; ya da “ben hiçbir
yer alan çevresel koşullarla ilgilendiklerini be şeyi doğru yapamam, o halde niye deneyeyim”
lirtmektedir. Bilişsel açıklamalara giderek artan gibi ifadelerle gözüken, kendini küçültme veya
ilgi nedeniyle davranışçı klinisyenlerce yapılan aşağılamaya olan bilişsel eğilimden kaynaklan
değerlendirmelerde, kendini bildirimin de yer al maktadır. T, hangi davranışın sorunlu olduğunu,
masını bekleyebiliriz. Zira düşünceyi değerlen sıklığını, yoğunluğunu ve şeklini belirlemek zo
dirmenin başlıca yöntemi, insanlardan gözleme runda olan davranışçı klinisyenlerin en çok ilgi
dayanarak akıllarından geçenleri yansıtmaları sini çeken açık, gözlenebilir davranış (tepki) için
ve bildirmelerinin istenmesidir. kullanılır. Örneğin bir danışan unutkan olduğunu
Geleneksel değerlendirme, obsesif olma, pa ve işlerini bu yüzden zamanında yapamadığını
ranoya, soğukluk, saldırganlık, vb gibi kişiliğin söyler. Bununla telefonlara yanıt vermediğini mi
temelini oluşturan yapı ve treytlerin ölçülmesi anlatmak istemektedir? Randevulara mı gecik
ne odaklaşır. Öte yandan, davranışçı ve bilişsel mektedir yoksa her ikisi de mi kastedilmektedir?
yönelimli klinisyenler onları bazen UOTİ diye de En son olarak İ, izleyen değişkenler için kulla
anılan dört değişken kümesini değerlendirme nılır. Bunlar, belli bir davranışın ardından gelen
ye yönelten bir yapı tarafından yönlendirilirler ve onu pekiştiren ya da cezalandıran olaylardır.
(Kanfer & Phillips, 1970). U, uyarıcı için kullanı Danışan, korkulan bir durumdan kaçtığında, eşi
lır; sorun öncesi yer alan çevresel durumlardır. ona anlayış gösterir ve onu hoşgörür mü? Böyle
84 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
seldiğinde de geçerlikleri sağlanmış olmaktadır. rini toparlasın diye, devam edilmiştir. Bir band
Bu, bir depresyon örnekleminin, kontrol örnek sahnesinde, katılımcı, (sözde) iki tanıdığının
leminden daha yüksek düzeyde bilişsel çarpıt kendisini eleştirmelerine kulak misafiri olur. Bu
ma gösterdiğinde olmaktadır (daha sonra tar bölümde aşağıdaki şu parçalar yer alır:
tışılacak olan yapı geçerliğine örnek). Biriken Birinci Tanıdık: Din hakkında söyledikleriyle
bilgiler, bu araçların geçerlik ve güvenirliklerinin kendisini kesinlikle aptal durumuna soktu. Ben
oluşumuna yardımcı olmaktadır (Segal & Shaw, bu gibi düşünceleri gerikafalılık ve bilinçsizlik
1988). olarak görüyorum. Böyle şeylere inanmak için
Ancak deneklerin görüşmeciler tarafından evrendeki gerçekliklere karşı gözümüzün kör
sorulan sorulara ve geçmişteki belirli bazı du olması gerekir (deneğin tepkisi için otuz sani
rumlara ait düşüncelerini araştıran envanterlere yelik ara).
verdikleri yanıtlar, olabilseydi şimdiki koşullar İkinci Tanıdık: Beni asıl rahatsız eden şey,
da verecekleri yanıtlardan farklı olabilecektir. kendisini ifade ediş tarzı. Hiç durmayacakmış
Araştırmacılar, deneklerin belirli bazı koşullarla gibi ve sadece aklına ilk geleni yumurtluyor.
karşılaştıkları anlarda ortaya çıkan düşünce sü (otuz saniyelik ara).
reçlerini alabilme yolunda bir süredir çalışmak Katılımcı üyeler - rol yapanlar - güvenilir ve
tadırlar (Parks & Hollon, 1988). Örneğin Ellis’in gerçekçi buldukları için bu taklit durumlarına ça
de yordayacağı gibi, sosyal ilişkilerde kaygılı bucak uyum gösterirler. Şimdiye kadar yapılan
olan birinin acaba gerçekte başkalarından ge birkaç çalışmadan ortaya çıkan bilişsel örüntü
lecek eleştirileri felaketmiş gibi algılayacağını; ler şunları içermekte: sosyal kaygıları olan te
öte yandan sosyal güveni olan birinin de böyle rapi hastaları, kaygısı olmayan kontrol denek
algılamayacağını gösterebilecek miyiz? lerinden (Bates, Campbell & Burgess, 1990;
Davison ve arkadaşlarının Benzeştirilmiş Davison & Zighel boim, 1987) daha fazla man
Durumlarda Düşünce Yürütme (Articulated tıksız düşünceleri ifade etmekteler (örn; “Allah’
Thoughts in Simulated Situations; ATSS) yön ım, keşke ölseydim, o kadar utanıyorum ki”.).
temi (Davison, Robins & Johnson, 1983), dü Sigarayı bırakan ama birkaç ay içinde tekrar
şünceleri, oluş anında hemen değerlendirmenin içmeye başlayabilecek olanlar ara vermeden
bir yoludur. Bu işlem yolunda kişi, bir öğretim içmeyi düşünme eğiliminde gözükmekteler (Ha
görevlisinin bir dönem ödevini eleştirmesini din aga, 1987) ve hepsinde de üç aydır içmeyenle
leyen biri gibi davranmaktadır. Ses bandındaki re oranla sigaranın doğuracağı sonuçlara ilişkin
senaryo her on veya onbeş saniyede durup ara olumsuz beklentilerin olmadığı görülmektedir
vermektedir. İzleyen otuz saniyelik sessizlikte (Haaga, 1988). Sınırda hipertansiyonluların
bu katılımcı duyduğu sözcüğe bir tepki olarak açıkladıkları düşüncelerinde öfkenin azalması
aklından ne geçiyorsa onu yüksek sesle söyle nın yanısıra, gevşeme eğitimi ve diyetle egzer
mektedir. Daha sonra banda kaydedilen sahne siz hakkında tıbbi bilginin verildiği programı al
duraklamalarına, bu arada kişi de düşüncele dıktan sonra kan basıncının ve kalp atış hızının
düşmesi gözlenmiştir (Davison, Williams ve ark, örnek, yüz’ün ne olduğuna ilişkin kafamızda bi
1991; Bölüm 8’e bkz.). zimle gezdirdiğimiz - yani, iki gözün, bir buru
Bir çalışmada ATSS verisini doğrudan açık nun, ağızın ve iki kulağın olduğu şekil- fikirdir.
davranışlarla karşılaştırmışlar (Davison, Haaga Bu şekilde bir eksiklik veya bozukluk olduğunda
ve ark, 1991) ve olumlu kendine-yeterlik düşün da biz onu yine yüz olarak tanımlarız.
celeriyle, konuşma yapma kaygısı arasında ter Deneysel bilişsel psikologlar, şema kavramı
sine bir korelasyon olduğunu gözlemlemişlerdir. nı, bellek olayını anlamak için kullanmışlardır.
Yani, topluluk önünde konuşma kaygısına ait Klinik araştırmacılar bu deneysel çalışmalardan
ölçümlerin alındığı, zaman odaklı bir tarama lis hareketle bellekteki bozulma ve çarpıtmaları
tesinde denekler ne kadar kaygılı davrandılar çıkarsamaya çalışmışlardır. Örneğin Nelson ve
sa, kendilerini konuşma yapma veya hitap etme Craighead (1977), depresyonluların, Beck’in ön
benzeşim durumuna ait düşüncelerini açıkça gördüğü gibi, dünyayı başarısızlık şemasıyla
ifade etmede o kadar yetersiz hissetmişlerdir. karşılayıp karşılamadıklarını sınamak istemiş
Bu ve benzeri bulgular (Davison, Navan & lerdir. Depresyonlu ve depresyonsuz öğrenci
Vogel, 1995’da bahsediliyor), söz konusu yön gruplarına, zamanın %30’u veya % 70’inde üze
temin, insanların düşünmeleri üzerinde hem rinden ödüllendirdikleri ya da cezalandırıldıkları
kalıtsal olarak rahatsız edici, hem de “nesnel” bir görev vermişlerdir. %70lik ödül koşulunda,
olarak zararsız olan durumları çağıran etkisinin depresyonlu denekler olduğundan daha az sık
olduğunu göstermektedir. lıkta pekiştirildiklerini anımsadılar. %30luk ceza
Diğer bilişsel değerlendirme yöntemlerinin koşulunda depresyonlu denekler daha çok ceza
hepsi de yararlı olduklarını kanıtlamışlardır. aldıklarını anımsadılar. Bellekteki bu farklılıklar
Düşüncelerin diziminde, örneğin kişinin sosyal şema ya da bilişsel kurulum bağlamında açık
kaygının bilişsel ögesini belirlemenin bir yolu lanmaktadır. Depresyonlu denek şuna benzer
olarak, bir odaya yabancı biriyle konuşmak üze bir şey anımsamakta: “ben yeterli biri değilim”.
re girme gibi, ilgilenilen bir olayın öncesinde Buna göre şema, insanın kendisi, dünya ve çev
veya sonrasındaki düşüncelerini yazması iste resi hakkında; algılamasını, kavramsallaştırma
nir (Caccioppo, Glass & Merluzzi, 1979). ATSS sını, duygu ve davranışlarını etkileyen temelde
gibi biraz önce betimlenen açık uçlu teknikler, yatan sayıltılardır.
araştırmacılar tarafından göreceli olarak az şey
bildikleri bilişsel alan hakkında genel fikirler BİYOLOJİK DEĞERLENDİRME
edinmek istediklerinde, tercih edilebilirler. Araş
tırmacıların, ilgilenilen bilişlere ait ön bilgilerinin Uzun yıllar boyu araştırmacılar ve klinisyen
olduğu durumlarda, daha odaklı teknikleri ter ler beynin ve sinir sisteminin diğer bölgelerinin
cih etmeleri daha iyi - puanlaması da kesinlikle çalışmasını doğrudan ya da çıkarsamalarda bu
daha kolay - olur (Haaga,1988b). Bugüne kadar lunarak gözlemeye çabalamışlardır. Bu çabaları
görünen o ki, çeşitli bilişsel değerlendirme tek hem normal hem de anormal psikolojik işlevle
niklerinin kendi aralarındaki korelasyon düşük ri anlamak içindir (bkz. Odak 4.1). Bölüm 2 ve
tür (Clark, 1988). Bu da araştırmacılar ve klinik 3’ten anımsayacağınız gibi tarih boyunca psiko
çiler için ortak bir tartışma konusudur. patolojiyle ilgilenen insanlar, oldukça akla yakın
Bilişsel değerlendirmeye son zamanlarda gelen şu varsayımda bulunmuşlardır: psişeye
duyulan ilgi, bilişsel davranışçı klinisyenlerin, ait bazı işlev bozuklukları bedenden kaynakla
deneysel bilişsel psikoloji yayınlarına yönel nır ya da en azından bedene ait işlev bozukluk
melerine neden olmuştur. Deneysel bilişsel larıyla akseder. Biz şimdi biyolojik değerlendir
psikoloji, psikolojide araştırmanın bir dalı olup, mede günümüz çalışmalarına dönelim.
insanların çevresel girdileri nasıl kullanılabilir
bilgiye dönüştürdükleri; yani nasıl düşündükle
BEYİN GÖRÜNTÜLEME: BEYNİ
ri ve plan yaptıkları, anımsadıkları ve beklenti
oluşturduklarıyla ilgilenir. Araştırmacılar, bazı
“GÖRME”
bilişsel yapıların, özellikle de şemaların, varlı Birçok davranışsal sorun beyin anormallik
ğını ortaya koyucu bazı çıkarsamalara dayanan lerine bağlanabildiğinden, reflekslerin kontrolü,
bazı değerlendirme ölçeklerini geliştirmişlerdir kan damarlarında bir tahribatın olup olmadığı
(Bartlett, 1932). Şemaya verilebilecek basit bir nı anlamak için retinanın muayenesi ve motor
BİYOLOJİK DEĞERLENDİRME 89
√√
Beyin, kafatasının koruyucu kılıfının içinde yerleş- Frontal lob Merkezi Oluk Periyatel lob
miş ve üç kat nöral olmayan beyin zarları (meninges)
ile kaplanmıştır. Üstten bakıldığında beynin ortasın- Oksipital lob
dan geçen bir yarıkla ikiye ayrılarak ayna imgesi şek-
linde beyin serebral hemisferlerden (yarım kürelerin-
den) oluştuğunu görürüz. Bunlar birlikte serebrumu
(beynin en büyük kısmını) oluştururlar. İki hemisfer
arasındaki başlıca bağlantı korpus kollasum denilen
sinir lifi bandıdır. Şekil 4.a, serebral hemisferlerden
birinin yüzeyini göstermektedir. Hemisferlerin üst,
yan ve bazı alt yüzeyleri serebral korteksi (beyin ka-
buğunu) oluşturur. Korteks, sıkıca paketlenmiş, birçok
kısa. zarflanmış, kendi aralarında bağlantılı süreçleri
Temporal
olan altı nöron hücre gövde tabakasından oluşur. Sa-
lob
yıları 10-15 milyar olduğu tahmin edilen bu nöronlar.
ince bir dış kaplama meydana getirirler. Bu beynin bi-
linen gri maddesidir. Korteks çok girintili çıkıntılıdır;
bu çıkıntılara gyri (çıkıntı, kıvrım) denir. Aralarındaki
girintilere de sulci (oluk, yarık) denir. Derin yarıklar, Yan oluk
serebral hemisferleri birkaç farklı lob denilen bölge- Şekil 4.a Sol serebral yarıkürenin yüzeyi lobları ve
lere ayırır. Frontal lob (alın lobu) merkez oluğun önü- korteksin iki temel yarığını gösteriyor.
ne uzanır. Pariyetal lob (tepe lobu) bunun arkasında alçalan alanlarla birlikte korteksten çıkan alanları
ve yan oluğun üzerindedir. Temporal lob (şakak lobu) birbirine bağlama, hem de motor ve duyum kontrol
yan oluğun altında yer almıştır. Oksipital lob (ard merkezlerini bütünleştirme hizmeti verir. Bazı kortikal
kafa lobu), pariyetal ve temporal lobların arkasında hücreler uzun lif veya aksonlarını omurilikteki motor
uzanır. Farklı işlevler, lobların özel bölgelerinde yer nöronlara yansıtırlar, fakat diğerleri sadece bu içiçe
alır. Görme, oksipitalde; sesleri ayırt etme, temporal- bağlı nöron hücre gövde kümelerine kadar yansıtırlar.
de; muhakeme ve diğer üst zihinsel süreçler ve buna Her bir hemisferde gömülü dört kitle vardır. Bunlara
ek olarak istemli ince hareketlerin düzenlenmesi, fron- toplu olarak basal ganglia denir. Yine beynin derin-
talde; iskelet kas hareketlerinin başlatılması merkez liklerinde ventrikül denen boşluklar vardır. Bunlar
oluğun önündeki bantta; dokunma, bastırma, ağrı, ısı omurilik ana kanalı boyunca devam ederler ve beyin-
ve deriden, kaslardan, tendonlardan, eklemlerden ge- omurilik (serebrospinal) sıvı ile doludurlar.
len bedenin durumu, merkez oluğun arkasında.
Beynin iki hemisferinin farklı işlevleri vardır. Sol Şekil 4.b dört önemli işlev alam ya da yapıyı
hemisfer motor ve duyusal liflerle bir çapraz yapar ve gösterir
genellikle bedenin sağ yarısını kontrol ederken konuş- 1- Önde hemisferlerle ve arkada orta beyine bağ-
malardan sorumlu olur. Bazı nöropsikologlara göre, lanan diensefalon (iç beyin); içinde gruplar halinde
sağ elini kullananlarda ve çoğu solaklarda da analitik çekirdekler bulunan talamus ve hipotalamusu içerir.
düşünceden sorumludur. Sağ hemisfer bedenin sol ya- Talamus, koku dışındaki tüm duyu yolaklarının akta-
rısını kontrol eder. Uzaysal ilişkilerin ve örüntülerin rıldığı bir istasyondur. Talamusu oluşturan çekirdek,
ayırdından, duygu, heyecan ve sezgiden sorumludur. bedenin farklı duyu alanlarından gelen hemen hemen
Ancak analitik düşünme sadece sol hemisferde veya tüm empülsleri, bilinçli duyumlar olarak algılandık-
sezgisel hatta yaratıcı düşünmenin de sağda yer al- ları serebelluma (beyincik) geçirmeden önce, kabul
dıkları söylenemez. İki hemisfer birbirleriyle korpus eder. Hipotalamus, birçok iç organın süreçlerini kay-
kollasum yoluyla sürekli olarak iletişime girerler. De- naştıran en üst merkezdir. Çekirdeği, metabolizmayı,
ğişik düşünce tarzlarının yerleşim alanları pek de bizi ısıyı, su dengesini, terlemeyi, kan dolaşımını, uykuyu
inandırdıkları kadar kesin bir açıklık kazanmamıştır. ve iştahı düzenler.
Eğer beyin iki yarıma bölünmüşse, serebral hemis- 2- Orta beyin, serebral korteksi, ponslar, me-
ferleri (Şekil 4.b) ayırmakla iki önemli özellik ortaya dulla oblongata, serebellum ve omurgaya bağlayan
çıkar. Serebral korteksin gri maddesi beynin iç kısım- bir sinir lifi kütlesidir.
larına kadar uzanmamaktadır. İçteki beyaz maddenin 3- Beyin sapı, ponsları ve omurilik soğanını kap-
çoğu geniş kaplanmamış myelinli lif demetlerinden ya- sar ve birincil olarak nöral aktarma istasyonu işlevini
pılmıştır. Bunlar korteksteki hücre gövdelerini omur- görür. Ponslar, serebellumu omurgaya ve serebrumu
gadaki ve beynin başka alt merkezlerindeki hücrelere motor bölümlerine bağlayan alanları içerir. Beyin so-
bağlar. Bu merkezler, kendilerine çekirdek denen gri ğanı, omurgadan yukarıya çıkan ve beynin üst mer-
madde paketleridir. Çekirdek hem diğer yükselen ve kezlerinden aşağı inen alanların ana trafik hattı gibi
90 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
Korpus kollosum Hipotalamus oluşu başlatma ve sürmesini sağlamada önemli rol oy-
Diensefalon
Talamus nar. Pons ve medulla alanları, retiküler formasyonun
birbiriyle bağlanmış hücreleriyle bağlanmak için içeri
birtakım lifler gönderir. Bu hücre ağı da buna karşılık
olarak kortekse, basal ganglia, hipotalamus, septal
alan ve serebelluma lifler gönderir.
4- Beyin (cerebrum) gibi, serebellum (beyincik) da
iki yarım küreyi (hemisferi) içerir. Bunların dış ka-
buğu gri maddeden, iç kısım da beyaz alandan olu-
şur. Beyincik, kulağın denge aygıtından. kaslardan,
tendonlardan ve eklemlerden gelen duyusal sinirleri
alır. Bu yolla alınan ve bütünleştirilen bilgi, bedenin
Limbik sistem dengesi, duruşu ve ince hareketlerin koordinasyonu
Orta beyin
ile ilgilidir.
Pons
5- Beynin beşinci önemli parçası, limbik sistemdir.
Beyin sapı
Medulla Alt kısımda yer alan ve memelilere ait beyin kabuğu-
Serebellum nun oluşmasından çok daha önce yerini almış olan,
birbirinin devamı olan yapıları içerir. Limbik sistem,
duygu ve heyecanların içsel ifadelerini, yani hızlanan
kalp atışı, nefes alıp verme, titreme, terleme ve yüz
Şekil 4.b Orta düzlemden beyin kesiti iç yapıları ifadesindeki değişiklikleri: açlık, susuzluk, eşleşme,
gösteriyor.
savunma, saldırı ve kaçma gibi iştah ve diğer birincil
gereksinimlerin ifadelerini kontrol eder. Limbik sis-
hizmet görür. Medulla, kalp atışlarının düzenli yaşam-
temdeki önemli yapılar, korpus kallosum boyunca uza-
sal ritmini, diyaframın yükselişini ve düşüşünü ve kan nan kıvrımlar; talamusun ön kısmında bulunan septal
damarlarının genişlemesini ve büzülmesini sürdürme- alan; septal alandan temporal loba kadar uzanan u
ye yarayan çekirdekleri de içerir. Beyin sapının tam zun-tüpe benzer hipokampus ve basal ganglialardan
ortasında, bazen retiküler aktive eden sistem diye de biri olup şakak lobunun ucunda bulunan amigdala-
anılan, retiküler formasyon vardır. Bu sistem, tetikte dır.
Pozityon Emisyon Tomografi, PET tarama, ve kolay olacağı düşünülebilir. Son zamanlarda
daha pahalı ve istilacı (invasive) bir işlemdir. sadece PET tarama yaşayan beyindeki alıcıları
Hem beynin yapısının hem de işlevlerinin ölçül değerlendirmiştir. Yine son yıllarda önemi gide
mesine olanak verir. Beyin tarafından kullanılan rek artan psikopatolojide nörokimyasal kuram
bir madde kısa ömürlü radyoaktif izotop olarak lar üzerinde yapılan araştırmaların çoğu, dolaylı
etiketlenir ve kan dolaşımına enjekte edilir. Mad değerlendirmelerin sonuçlarına dayanmıştır.
denin radyoaktif molekülleri pozitron denen bir Ölüm sonrası çalışmalarda, ölü hastaların
parçacığı üretir; bu da hızla bir elektronla çar beyni çıkarılır ve belli beyin bölgelerinde ne
pışır. Beyinden birbirine ters yönlerde yüksek miktarda nörotransmitter olduğu doğrudan in
enerjili ışık parçacıkları cifler halinde sıçrar ve celenebilir. Beynin değişik bölgeleri, alıcılara
tarayıcı tarafından tespit edilir. Bilgisayar, bu tür bağlanan maddelerle ayrıştırılarak bağlantıların
milyonlarca kaydı analiz eder ve çalışan beynin miktarı sayısal olarak belirlenebilir. Bağlanma
yatay kesit resmine çevirerek monitöre yansıtır. nın çokluğu alıcıların çokluğuna işaret eder.
Bu imgeler renklidir; açık renkli ve sıcak renkli Nörokimyasal değerlendirmenin diğer bilinen
tüyümsü noktalar, maddenin metabolik hızının bir yöntemi, enzimler tarafından parçalanan nö
daha yüksek olduğu alanlardır (fotoğrafa bakı rotransmitterlerin metabolitlerinin analizidir. Me
nız). Çalışmakta olan beynin görsel imgeleri, tabolitin tipik bir örneği olan asit, nörotransmitter
epileptik boşalmaları, beyin kanserini; inme ve hareketsiz kaldığı zaman ortaya çıkar. Örneğin,
kafa yaralanmalarına bağlı travma alanlarıyla, dopaminin başlıca metaboliti homovanilik asit,
psikoaktif ilaçların beyindeki dağılımını göste serotoninin de 5 hidroksindeoleasetik asittir.
rebilir. PET tarayıcısı, bilişsel bir iş veya göre Metabolitler, idrar, kan ve serebrospinal sıvıda
vi yerine getirme sırasında kendini belli eden (omurilik ve beyin ventriküllerinde bulunan sıvı)
şizofreni hastalarında görülen frontal korteks
bulunurlar. Belli bir metabolitin yüksek düzeyde
zayıflığı gibi bazı bozuklukların temelinde yatan
bulunması, yüksek düzeyde transmittere işaret
olası anormal biyolojik süreçlerin incelenmesin
eder.
de kullanılır.
Tüm bu araçlar, iç organlara ait şaşırtıcı
görüntüler ve kavrayışları sağlarken, beyni de
NÖROKİMYASAL DEĞERLENDİRME içine alan yaşayan dokular hakkında bilgi top
Beyindeki belirli nörotransmitterlerin miktarını lanmasına olanak verirler. Günümüzde bir çok
ya da alıcıların niceliğini değerlendirmenin açık disiplinden klinisyen ve araştırmacı, daha önce
Şizofren bir hastanın fonksiyonel manyetik tepki
görüntüsü (sağda) ve sağlıklı bir bireyinki (solda).
Kırmızı kareler beynin sözel bir görev sırasında baz
değerle kıyaslamak aktivasyonunu temsil ediyor.
Şizofren hasta daha çok temporal, daha az frontal
aktivasyon gösteriyor (Yurgelun-Todd ve ark., 1996).
92 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
bir türlü saptanamayan tümörleri ve diğer so Çok mantıklı olarak, nöropsikolog ve hekim
runları saptamak; duygu, düşünce, heyecan ve lerin, PET, CT ve MRI tarama cihazları gibi tek
davranışın kimyasal ve nöral temellerini araştır nolojik aygıtların yardımlarıyla, beyin işlevlerini
mak için bu teknikleri kullanmaktadırlar. az veya çok, doğrudan gözleyebilecekleri ve
böylelikle tüm beyin anormalliklerini değerlen
NÖROPSİKOLOJİK direbilecekleri varsayılabilir. Oysa birçok beyin
DEĞERLENDİRME zedelenmesi ve anormalliği yapısal olarak o
kadar ince ayrıntılı değişmelere uğrayabilir ki,
Her iki uzman grubu da merkezi sinir siste
doğrudan fiziksel muayenede bugüne kadar za
minin çalışması ile ilgileniyorsa da, nörologlar
ten gözden kaçmışlardır.
la nöropsikologlar arasındaki önemli bir farka
Nöropsikologlar, organik beyin işlev bozuk
dikkati çekmek yerinde olacaktır. Nörolog, kas
distrofisi ya da serebral palsy gibi, sinir sistemini luklarının neden olduğu davranış bozukluklarını
etkileyen tıbbi hastalıklar üzerinde uzmanlaşan değerlendirmek üzere bazı testler geliştirmişler
hekimdir. Nöropsikolog ise, beyinde yer alan dir. Bu testlere ilişkin çok sayıda yayın vardır ve
işlev bozukluklarının düşünmeyi, hissetmeyi, psikolojinin bir çok dalında olduğu gibi bunlar
duygu ve davranışları nasıl etkilediğini incele arasında da birtakım anlaşmazlıklar bulunur.
yen psikologdur. Bu terimin de imâ ettiği gibi, bir Ancak bulgulara dayalı kanıtların ağırlığı, psi
nöropsikolog, düşünce, duygu, heyecan, dav kolojik testlerin, beyin zedelenmesini geçerli
ranışla ilgilenen; ancak beyin anormalliklerinin bir şekilde değerlendirebildiğini ve sıklıkla be
davranışları çeşitli şekillerde nasıl etkilediğine yin tarama teknikleriyle paralel kullanıldıklarını
odaklaşmak üzere eğitilmiş olan psikologtur. göstermektedir. Bunlara nöropsikolojik testler
Her iki uzman grubu da farklı yönlerde ama sinir denir.
sisteminin nasıl işlev gördüğünü ve beyindeki Bu testlerden biri, daha önce Halstead tara
bir zedelenme veya hastalığın nasıl iyileştirilebi fından geliştirilen bir grup test veya bataryanın,
leceğini öğrenmek üzere, sıklıkla işbirliği içinde Reitan tarafından değişimlenmiş şeklidir. Her
çalışarak birbirlerine katkıda bulunurlar. biri ayrı bir işleve işaret eden testleri batarya ha
Nöropsikolojik testler, belirli bir
beyin işlev bozukluğu alanını
saptamak umuduyla çeşitli
performans yetersizliklerini
değerlendirirler. Burada
Dokunarak Performans Testi
gösterilmektedir.
BİYOLOJİK DEĞERLENDİRME 93
√√
Memelilerde sinir sistemi göreceli olarak iki ayrı Bacaklarımızı ve kollarımızı hareket ettiren temel
işlevsel bölüme ayrılır: somatik (bedensel ya da is- kaslar gibi, iskelet kasları istemli sinir sistemi tarafın-
temli) sinir sistemi ve otonom (ya da istemsiz) sinir dan uyarılır. Ne var ki, davranışlarımızın çoğu, bizim
sistemi (ANS). Otonom sinir sistemi duygusal davra- farkındalığımızın dışında çalışan bir sinir sistemin-
nışların incelenmesinde özellikle önemli olduğu için, ce yönetilmektedir. Buna ait geleneksel görüş, istem
temel özelliklerini tekrar gözden geçirmek özellikle dışı— yani otonom sinir sisteminin yaptırdığı davra-
yararlı olacaktır. nışlardır.
Beyin
PARASEMPATİK SEMPATİK
Gözbebeğini Gözbebeğini
büzer genişletir
Tükrük Tükrük
salgılanmasını salgılanmasını
(kuvvetle) uyarır (yavaşça)
uyarır
Servikal omur
Kalp Kalp
atışlarını atışlarını
yavaşlatır hızlandırır
Torasik omur
Bronşları Bronşları
kasar genişletir
Bel omuru
Sindirim Sindirim
hareketlerini faaliyetlerini
uyarır Kuyruk omuru ketler
Safra Karaciğerin
kesesini Adrenalin, glukoz
uyarır noradrenalin salgılamasını
salgılanması uyarır
Omurilik
İdrar İdrar
torbasını torbasını
büzer gevşetir
Cinsel Erkekte
organların boşalmayı
sertleşmesini uyarır
uyarır
DEĞERLENDİRMEDE
GÜVENİRLİK VE GEÇERLİK
Güvenirlik ve geçerlik kavramları çok karma
şıktır. Her birinin bir kaç çeşidi vardır ve psiko
lojide başlıbaşına bir alt-alan olan psikometri
birebir onları çalışır. Biz burada kısa ve genel
bir gözden geçirmeye yer vereceğiz. Bu bilgiler,
Bölüm 3’teki bilgilere tamamlayıcı olacak ve çok
geniş bir alanı kapsayan klinik değerlendirme
süreçlerini kritik gözle ele almaya yetecektir.
GÜVENİRLİK
En genel anlamda güvenirlik, ölçmenin
tutarlılığını gösterir. Bir önceki bölümde tartı
şılan yargıcılar arası güvenirlik, birbirinden
bağımsız iki gözlemci veya yargıcı arasındaki
anlaşmanın derecesini gösterir. Basketboldan
bir örnek verecek olursak, yan ve orta hakem
ler arasında bir faulün yapılıp yapılmadığı ko
nusunda ortaya çıkan durum. Test-tekrar test
güvenirliği, araya giren bir kaç hafta veya ay Güvenirlik tüm değerlendirme süreçlerinin temel bir özelliğidir.
Güvenirliği belirlemenin araçlarından biri, beyzboldaki aynı
sonra ikinci kez gözlenen ya da almış olduğu olayı gözleyen iki hakemde olduğu gibi farklı yargıcıların
testi ikinci kez alan birinin genelde ne derece anlaşıp anlaşmadıklarını bulmaktır.
aynı veya en yakın puanı aldığını ölçer. Bu tür
güvenirlik, kuramımız sadece insanların, konu Buraya kadar tartışılan değerlendirme yön
olan değişken üzerinde testler ya da ölçümler temleri güvenirlik açısından değerlendirilebilir
arasında anlamlı olarak değişme göstermeye ler. Daha yapılanmış, nesnel puanlama siste
ceğini varsaydığı zaman bir anlam taşır. İşte mi olan testlerin tipik olarak güvenirlikleri daha
buna en iyi örnek zekâ testlerinin değerlendi yüksektir; bu, onların özenle geliştirildiklerini
rilmesidir. Bazen psikologlar bir testi, belki de gösterir. Kişilik testleri de test geliştirmenin ve
kişinin birincil testi alırken verdiği yanıtları hatır standardizasyonun genel beklentilerini karşıla
layabileceği endişesinden, iki kez tekrarlamak yacak şekilde geliştirildiklerinden, böyle bir tes
yerine, bir testin iki ayrı formunu uygularlar. Bu tin güvenirliğinin az olması veya hiç olmaması
durum, testöre, eş-değer form güvenirliği ölç nadir rastlanan bir olgudur. Aynı şekilde zekâ
me olanağını verir. Son olarak iç-tutarlık güve- testleri de çok iyi test-tekrar test güvenirliği ser
nirliği, bir testteki maddelerin birbiriyle ilgili olup gilerler. Zekâ testi alan öğrenciler, genellikle
olmadıklarını değerlendirir. Örneğin, yirmi mad aynı testi yıllar sonra tekrar aldıklarında da aynı
de içeren bir kaygı anketi veya soru dizgesinde ya da çok benzer puanı alırlar. Yapılandırılmış
bu yirmi maddenin birbiriyle bağlantılı olmasını, olmayan klinik görüşmelerin yargıcılar-arası gü
ya da aralarında korelasyon olmasını; yani eğer venirliği düşükse de (yani aynı hasta hakkında
gerçekten kaygıya odaklaşmışsa, bekleriz. Teh iki görüşmecinin farklı sonuçlara varması), ya
likeli bir durumla karşılaştığında ağzının kuru pılandırılmış görüşmeler daha iyi durumdadır.
duğunu bildiren birinin, kaslarının da gerildiğini Rorschach gibi projektif tekniklerin güvenirliği
bildirmesi beklenir. ise sorulara daha açıktır. Örneğin, test-tekrar
Bu güvenirlik tiplerinin her birinde, bir kore- test güvenirliğine baktığımızda, durumsal de
lasyon, yani, iki değişken arasındaki yakınlı ğişkenlerin etkili oldukları bulunmuştur. Soğuk
ğın derecesinin ölçümü, değerlendiriciler ya da tavırlı görüşmecilere karşı sıcak görüşmecilerin
madde grupları arasında hesaplanır. Korelas farklı Rorschach sonuçları elde ettikleri bir süre
yon ne kadar yüksekse güvenirlik o kadar iyidir. dir bilinmekteydi (Masling, 1960). Projektif test
98 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
lerin bazı puanlama yöntemleri o kadar çıkar lışmasına, sosyal ilişkilerine, deri iletkenliği gibi
samaya dayalıdır ki, değişik görüşmecilerden psikofizyolojik değişkenlere ve diğer, kaygıya
gelen test sonuçlarını karşılaştırmak mümkün ait kapsamlı bir kuramı oluşturan değişkenlere
olmayabilir. Daha önce tartışılmış olan Exner’in uygun olmasını beklemeliyiz. Eğer ortaya çıkan
Rorschach puanlama sistemi, bazen yeterli gü ilişkiler örüntüsü genellikle kuramın yordamakta
venirlik ölçümü vermiştir (örn., McArthur & Ro olduğu ise, o zaman sadece anketimiz için bir
berts, 1982; Parker, Hanson & Hunsley, 1988; yapı geçerliği saptanmamış; altta yatan kuram
yine de Exner sisteminin daha az umut veren da desteklenmiş olmaktadır. O halde yapı ge
sonuçları için Wood ve ark, 1996’nın eleştiri ya çerliğinin, kuramların sınanmasının önemli bir
zısına bakınız). parçası olduğunu ve ancak bir kuram bağlamın
Davranışsal ve bilişsel değerlendirme işlem da anlaşılabilir olduğunu söyleyebiliriz.
leri genellikle, sıklıkla laboratuvar ortamlarında Değerlendirme tekniklerinin geçerliğini sap
yapılan görgül araştırmalardan geliştirilmiştir. tamak, onların kullanışlılık özelliğini doğrula
Buna göre, çalışmacıların, örneğin davranışsal manın kritik bir parçasıdır. Güvenirliğe gelince,
değerlendiricilerin, denekleri gözlerken birbirle yapılandırılmamış klinik görüşmelerin ağırlıklı
riyle uzlaşıp uzlaşmadıklarına (örn., Paul, 1966); çoğunluğunun gizliliğe dayalı ilişkiler çerçeve
ya da “yüksek sesle düşün” verisini kodlayanla sinde yapıldıkları düşünülürse, geçerliliklerinin
rın kendi aralarında tatmin edici uzlaşma düze sistematik araştırmalarla saptanması mümkün
yine ulaşıp ulaşmadıklarına duyarlılık göstermiş olmamıştır. MMPI-2, eşler tarafından yapılan
olmaları beklenir (Davison ve ark., 1983). davranışsal derecelendirilmeler ve psikiyatrist
ve psikologlar tarafından yapılan belirtilere ait
GEÇERLİK derecelendirmeler gibi ölçütlerle yeterli yapı ge
Geçerlik, bir değerlendirme ölçeğinin veya çerliği göstermiştir (Graham, 1988). Rorscach,
işleminin ölçmek istediğini ne dereceye kadar Exner sistemine göre puanlandığında, geçer
ölçebildiğidir. Örneğin kaygıyı ölçtüğüne inanı liliğinin MMPl’inkiyle karşılaştırabilir düzeyde
lan bir anket, gerçekten kaygıyı ölçmekte midir? olduğu saptanmıştır (Parker ve ark., 1988).
Hemzaman ya da betimsel geçerlik denen ge Ancak, bunun gibi olumlu bulgular, başka araş
çerlik tipi, bir ölçü aracından alınan puanların, tırmacılar tarafından kuşkuyla karşılanmıştır
aşağı-yukarı aynı zamanda değerlendirilen bir (Gann, 1995). Bununla beraber alanda çalışan
psikolojik özelliğe ait bir ölçümle aralarında ne birçok klinisyen, günlük kullanımda psikometrik
dereceye kadar korelasyon olduğuyla ilgilidir. özellikleri yeterli olmayan puanlama sistemleri
Bu tip geçerlikle ilgili bir ölçek, sözünü ettiğimiz kullanmakta, bu da düşük geçerlik derecesine
kaygı anketinden alınan puanın bir laboratuvar yol açmaktadır.
ortamında başkalarıyla etkileşirken aşırı kaygılı Deneysel araştırmaların tipik olarak hipotez
oldukları gözlenen insanları tanımlayıp tanım lerin test edilmesini içermesi nedeniyle, davra
lamayacağıdır. Yordama geçerliği, karşılaştı nışçı ve bilişsel değerlendirme daha çok yapı
rılacağı ölçümün, henüz elde olmadığı, ileride geçerliğine odaklaşmaktadır. Böylelikle açık
bir tarihte olacak olmasının dışında, hemzaman ça ifade edilen öfke düşüncelerindeki azalma
geçerliğine benzer. Örneğin, üniversitede sö ile kan basıncındaki düşme arasında bulunan
mestr öncesi uygulanan kaygı anketi, gergin ve korelasyon, her ikisi de açıkça ifade edilen dü
sinirli olmaktan dolayı kimin bitirme sınavların şünceler işlemine katkıda bulunmuş ve öfke ile
da başarısız olacağını yordamakta mıdır? hipertansiyon arasında bir ilişkinin olduğu hipo
Son olarak, belki de en duyarlı ve ilginç ge tezini desteklemiştir (Davison ve ark., 1991).
çerlik şekli yapı geçerliğidir. Bu tür geçerlik, Hemzaman geçerliği IQ testleri için fazla
bizim kaygı anketimizin kuramsal çerçeve açı güçlüdür. Örneğin, Wechsler ölçeğinin gözden
sından nerede olduğuyla ilgilidir ve ancak bu geçirilmiş uyarlaması, üstün zekâlılarla zekâ
çerçevede anlaşılabilir. Esas olarak yapı geçer geriliği olan bireyleri, farklı meslekleri olanları ve
liği, kaygıyı ölçen testte olduğu gibi, bir testten farklı eğitim düzeyindeki bireyleri kolayca ayır
alınan puanların, bir başka değişken grubuna dedebilmektedir (Reynolds, Chastain, Kaufman
beklenen şekillerde uyup uymadıklarıyla ilgili & McLean, 1987). Boylamsal çalışmalar, çocuk
dir. Kaygıyı örnek verirsek, kaygının çocukluk IQ testi için bulunan geçerliğin, daha sonraki
yaşantılarına, şimdiki okul davranışlarına, ça iş başarısını (Terman, 1925; Terman & Oden,
KÜLTÜREL FARKLILIK VE KLİNİK DEĞERLENDİRME 99
√√
1959) ve eğitim düzeyini (Brody, 1985); yetiş panık bir Asya kökenli Amerikalı örneğini düşü
kin IQ’sunda bir çok iş türünde eğitim başarısını nün. Klinisyen, baskın olan Avrupalı - Amerikan
ve performans derecelendirmesini yordadığını kültürüne göre, Asya kültüründen gelen erkekle
desteklemektedir (örn., Hunter, 1986). rin daha az duygusal ifade göstermelerinin bek
Belli bir testin ya da başka bir değerlendir lendiğini veya onaylandığını mı kabul etmelidir?
me işleminin geçerliği hesaplanırken, onların Böyle yaptığı takdirde klinisyen, beyaz erkek
çok nadir olarak tek başlarına verildiğini hatırda hastada tanımlayacağı bir bozukluğu, gözlediği
tutmak önemlidir. Günümüzde klinik değerlen davranışları psikolojik bozukluğun kendisinden
dirmeler, çeşitli işlemlerden elde edilen verinin çok, kültürel farklılıklara dayalı yüklemlemeden
bütünleşmesini içerir. Klinisyen, ilk değerlendir dolayı tanımlama riskine girmiş olacaktır. Kısa
meden elde ettiği bilgilere dayanarak bir takım cası, klinik değerlendirmede, kültürel yanlılık
hipotezler geliştirebilir ve daha sonra eklenen her iki yönde de çalışmaktadır (Lopez, 1989).
bilgilerle bunları test eder. Danışanın davranışı Bu yanlılıklar nasıl ortaya çıkmaktadır? Bir
nı, ulaşılan tanıyı ya da tedaviye verilecek yanıtı çok kültürel yanlılık vardır ve bunlar değerlen
açıklamada, klinisyenin birden fazla değerlen dirmeyi çeşitli şekillerde etkileyebilir. Dil farklı
dirme kaynağı tarafından doğrulan hipotezlere lıkları, rekabete kültürel yaklaşım, farklı ruhsal
daha bir ağırlık vermesi beklenir. Bir test batar inançlar, hatta baskın olan kültürü temsil eden
yasının geçerliğinin, tek başına verilen bir tes klinisyen karşısında hissedilen çekingenlik,
tin geçerliğinden üstün olması beklenir. Günlük utangaçlık türündeki bu etkenlerin tümü, rol
klinik uygulamalarda, tek bir test yerine, bir kaç
oynayabilir. İngilizce konuşan klinisyenler ta
değerlendirme işleminin kullanılması normuna
rafından değerlendirilen İspanyolca konuşan
dikkat edilmektedir.
insanlara çevirmenler pek yardımcı olamayabi
lir veya eksik hizmet verebilirler (Sabin, 1975).
KÜLTÜREL FARKLILIK VE Porto Riko kültüründe, kişinin etrafının ruhlarla
KLİNİK DEĞERLENDİRME dolu olduğu inancı yaygındır; oysa başka kül
türlerde bu inanç şizofreni işareti olarak görüle
Son zamanlarda psikolojik değerlendirmenin bilir (Rogler & Hollinghead, 1985). Başkalarıyla
değişik biçimlerinin güvenirlik ve geçerlikleri,
kapsam ve puanlama işlemlerinin beyaz Avru
palıların - Amerikalıların kültürünü yansıtmaları Değerlendirme, kişinin kültürel ardalanını dikkate almalıdır.
Bazı kültürlerde ruhlar tarafından esir alınma oldukça yaygındır.
ve dolayısıyla başka kültürden insanları doğru Böyle bir inancı olan kişinin psikotik olarak düşünülmemesi
değerlendiremedikleri yönünde soru işaretlerine gerekir.
yol açmıştır. Ancak, konu bu kadar basit olma
dığı gibi; bunun gibi yanlılıkların değerlendirme
araçlarını işe yaramaz yaptığı da pek açık de
ğildir. Test vermede yanlılığı kontrol etmek için
yapılan çalışmalar, Wescher Çocuklar İçin Zekâ
Ölçeği - Gözden Geçirilmiş (WISC-R) gibi test
lerin, azınlıktaki ve azınlıkta olmayan çocuklar
için eşit yordama geçerliğinin olduğunu (Sattler,
1992); IQ testlerinin, akademik (okul) başarıyı
her iki grup için çok iyi yordadığını göstermiştir.
Ayrıca kültürel yanlılıklar, başka yollardan
etkili olabilmektedir. Klinisyenlerin, başka kül
türlerden gelen insanlardaki psikolojik sorunla
rı azımsamalarına ya da büyütmelerine neden
olabilir (Lopez, 1989, 1996). Afrika kökenli Ame
rikalı çocukların sayısının özel eğitim-öğretim
sınıflarında daha çok olmasının nedeni, yerleş
tirme amaçlı kullanılan testlerin hassasiyetinin
bir sonucu olabilir (Artiles & Trent, basımda).
Yine, duygusal bakımdan son derece içine ka
100 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
işbirliği içinde olmanın kültürleri tarafından öğ olduğunu göstermiştir (Blake,1973). Hastane
retildiği Amerikan yerlilerinden, oldukça bireysel de yapılan bir çalışma, Afrika kökenli Amerikalı
ve rekabete dayalı olma yapısındaki bir yetenek hastalarda normalden yüksek oranda şizofreni
testine uyum göstermeleri beklenemeyebilir tanısı; düşük oranda da duygudurum bozukluğu
(O’Conner, 1989). tanısı konduğunu ortaya koymuştur (Simon ve
Her ne kadar kültürel farklılıkların klinik de ark., 1973). Başka bir araştırma, aynı belirtiler
ğerlendirmeyi yanlılık yönünde etkileme potan doğrultusunda, alt-sınıf Afrika kökenli Amerika
siyelinin farkında olmak çok önemliyse de, bir lı hastaların, orta sınıf beyaz hastalardan daha
teste kültürel farklılığı dâhil etmenin, o testin de çok alkolik tanısı aldıklarını göstermiştir (Luep
ğerlendirme sırasında mutlaka da daha yardım nitz, Randolph & Gutsch, 1982). Görünen be
edici bir tanıya götürdüğünü açıkça gösterme lirtilerin ışığında, bu tanının konulması beyaz
mektedir. Kaliforniya’da ruh sağlığı uzmanları hastaların yararına değildi.
nın yaptıkları bir taramanın sonuçlarına bakalım Kültürel farklılıklar kaçınılmazdır. Görmüş
(Lopez & Hernandez, 1986): yukarıda betimle olduğumuz gibi klinik değerlendirmeye sızabi
nen içine kapanık Asya kökenli Amerikalı adam lecek kültürel farklılıklar, onları bertaraf etme
örneğinde ve dini inançlarda kültürel duyarlılığı ya da ödünleme çabalarını zayıflatmamaktadır.
Bunun basit bir yanıtı yoktur. DSM- Vl’ün bir bo
yansıtan bir örnekte bir klinisyen, Afrika kökenli
zukluk kategorisi için kültürel etkenleri dikkate
Amerikalılar arasında varsanıların görülmesinin
alan bir yaklaşımının olması, ilk gerekli adım
olağan olduğuna inandığından dolayı, Afrika kö
olarak klinisyenleri konuya duyarlı hale getire
kenli Amerikalı kadınların varsanılarını psikopa
bilir. Son zamanlarda, uygulamacılarla ilgili ya
tolojik açıdan daha az önemsediğini bildirmiş
pılan bir taramada, klinik çalışmalarında kültürü
tir. Bu klinisyen, alt-kültürel normlara yükleme
dikkate almaya ağırlık verdiklerini bildirmişlerdir
yaparak, kadının sorunlarının ciddiyetini hafife
(Lopez, 1994). O halde, görünen o ki, çözüm
almıştır. Bunun bir sonucu olarak, kadının yara değilse de, sorunun kendisi ilgi odağıdır.
rına olacak bir karar olan şizofreni tanısını dü
şünmemiştir.
DEĞERLENDİRMEDE KÜLTÜREL
Kültürel yanlılıklar yalnız tanı alacak kişiyi de
ğil, kişiye tanının nasıl konduğunu da etkiler. Bir
YANLILIKTAN KAÇINMA
çalışma, klinisyenlerin, bir vak’a özetinin, kişinin STRATEJİLERİ
beyaz değil de Afrika kökenli Amerikalı olduğu Klinisyenlerin, hastalarını değerlendirirken
na dair bilgi verdiği durumlarda, o kişiye şizof kültürel yanlılıklarının etkisini en aza indirmek
reni tanısı koymasının ihtimalinin daha yüksek için yapabilecekleri -ve de yaptıkları- bazı şey
Kültürel farklılıklar, bir yetenek ya da IQ testinden farklı
ler vardır. Sattler (1982), testlerin seçilmesi ve
sonuçlar alınmasına neden olabilir. Yerli Amerikalı çocuklar, yorumlanması ile diğer değerlendirme verileri
kültürlerinde önemsenen, işbirliğine dayalı, grup IQ testleriyle nin ele alınmasında, klinisyenlere rehberlik ede
çok ilgilenmeyebilirler.
bilecek bazı yardımcı önermelerde bulunmak
tadır. Klinikçi, ilk olarak değerlendirmeye aldığı
hastanın geldiği kültür hakkında birşeyler öğ
renmeye çaba göstermelidir. Bu bilgi, okumay
la, meslektaşlar arası danışmayla ve hastanın
kendisiyle doğrudan iletişim yollarıyla edinilebi
lir. İkinci olarak, klinisyen için hastanın hangi dil
de iletişim kurmayı yeğlediğini saptamak ve test
vermenin birden çok dilde gerçekleşebileceğini
dikkate almak önemlidir. Hipotezleri test etmek
için tek bir ölçü aracından alınacak sonuçlara
dayanmaktansa, birden fazla (çoklu) değerlen
dirme yapılmalıdır.
Değerlendirme işlemleri, sınırları zorlamak
yoluyla da değişimlenebilir. Örneğin, Yerli Ame
rikalı bir çocuğun psikomotor hızı ölçen bir test
te başarı gösteremediğini farzedin. Ölçmecinin
DAVRANIŞIN TUTARLIĞI VE DEĞİŞKENLİĞİ 101
√√
zaman kendini kaybeder misin?”. Öte yandan, hakkında, “eğer….. sonra” gibi terimlerle örnek
eğer insanlar değişik durumlarda gözlenirlerse, lediği, bu görüşü destekleyen araştırma bulgu
gerçek davranışlarının çevresel değişikliklere ları elde etmiştir.
karşı çok daha çeşitlilik göstereceği anlaşıla Örneğin Henry, bir yetişkin tarafından bir şeyi
caktır. Bu, sosyal ve kişilik psikolojisindeki sayı yapmaması konusunda uyarıldığı zaman saldır
sız yayından çıkarılabilecek bir sonuçtur. gan davranır; ama bir yaşıtı tarafından uyarıldı
İlginç bir olasılık da, treytlere olan inancın ğında söz dinler. O halde saldırgan olma eğilimi
yordanabilirliği taşıması ve belki de bunun bir (treyt) ve bunun gibi davranışların ortaya çıkabi
kontrol algı yanılsamasına (illüzyon) yol aç lecekleri ya da çıkmayabilecekleri ortamlar ara
masıdır. Eğer Joe iyi bir adamsa, o halde ne sında bir etkileşim vardır. Saldırganlık gibi belirli
olursa olsun ona güvenebiliriz; Dick serserinin bir eğilimi ifade etmenin sonuçları, o treytin söz
biriyse, buna da güvenilebilir ve onunla planlar konusu bir durumda açığa çıkıp çıkmayacağı
yapılabilir, her ne kadar onun başka türlü bir in üzerinde önemli bir rol oynar (Shoda, Mischel
san olmasını istemiş olsak da. Kültür de insan & Wright, 1994).
davranışının anlaşılmasında treyt yönlenimini Bazı durumlar hemen herkesin aynı davra
beslemektedir. Çoğumuz, insanların güzel, iyi nışı yapmasını getirebilir. O halde bazen du
huylu, ahlaksız, adil... olarak tanımlanabile rumsal bakış açısı, treytçi bir yordamaya yol
cekleri fikriyle büyümüşüzdür. Bir de şu olabilir: açabilir. Örneğin birçok insan, sıcak bir günde,
çoğumuz, tutarlığın, o kişiyi hain veya tembel plajda, üzerlerine yüzmeye elverişli bir kaç par
olarak algılamamızın ondan hayır gelmeyeceği ça giyerler; kütüphanedeki insanların çoğu kısık
sonucuna varmamıza neden olduğunu bilsek sesle okur veya konuşur. Herşey iyi güzel de,
de, yine de tutarlığı kendimizde ve başkalarında peki davranışın tamamının analizi, kişinin plaj
gereken bir özellik olarak algılar, değer veririz. dayken okuyup okumayacağı, kütüphanedey
Bandura (1986), Epstein ve diğer treyt ku ken plajı hayal edip etmeyeceği veya herhan
ramcılarının, y durumunda yapılan x davranı gi bir durumda bile olup olmayacağı hakkında
şının işlevselliğini görmezden geldiklerini ileri yordamaları içerebilmelidir (Anastasi, 1990).
sürer. Bir sosyal öğrenme kuramcısı olarak Treyte karşı davranışın değişebilirliği hakkında
Bandura, treyt kuramcılarından daha fazla, bunca yayının birikmiş olması, kişilik etkenle
davranışın durumsal belirleyicileri, özellikle de rinin nasıl farklı çevrelerle etkileşime girdiğini
bireyin beklediği pekiştirmeler üzerinde du görmek ve takdir etmek anlamına geldiği sonu
rur. “Ortalamayı ne kadar zorlarsanız zorlayın, cunu çıkarabiliriz. Diğer bir deyişle, bu bir para
suçlu kişilerin rahiplere ve rakip çete üyelerine digmatik yaklaşım olarak, yatkınlık-stres görü
gösterdikleri saldırgan davranışlar arasında za şüyle dikkati çekecek derecede örtüşmekte ve
yıf bir korelasyon görülecektir” (s. 10). Mischel, psikopatolojiyi inceleme görüş ve yaklaşımımızı
son zamanlarda, bir kamp ortamındaki çocuklar belirlemektedir.
ÖZET
Klinisyenler, bir hastanın en iyi nasıl betimleneceğini bulmak için çeşitli değerlendirme model
lerine dayanırlar; hastanın rahatsızlığının nedenlerini araştırırlar; önleyici ve iyileştirici etkili tedavi
planları düzenlerler. Bir değerlendirme yöntemi ne kadar yapılandırılmamış da olsa, araştırmacının
paradigmasını kaçınılmaz bir biçimde etkiler. Bölüm 2’de daha önce ele alınan bilimsel paradigma
lar, klinik bağlamda bilginin nasıl toplanıp biraraya getirildiğini anlama da akılda tutulması gereken
önemli bir konudur.
Değerlendirmedeki iki temel yaklaşım, psikolojik ve biyolojik yaklaşımlardır. Psikolojik değerlen
dirmeler, klinisyenin hastasının yakınmaları hakkında bilgi edinmek için yaptığı görüşmeleri; yapılan
dırılmış ya da göreceli olarak yapılandırılmış konuşmaları; Rorschach Mürekkep Lekesi Testi ve Te
matik Algı Testinde olduğu gibi muğlak uyarıcıların sunulduğu testlerden, görgül yöntemle geliştirilen
Minnesota Çok-Yönlü Kişilik Envanteri gibi kendini bildirim türü soru-dizgelerine ve kişinin zihinsel
yeteneğini ölçen ve gelecekteki okul veya akademik başarısının ne olabileceğini yordayan testlere
kadar uzayan bir menzildeki psikolojik testleri kapsar.
Davranışsal ve bilişsel değerlendirmede, bilgi dört grup etkende sınıflandırılır (UOTİ): durumsal
etkenler (uyarıcı), organizmaya ait değişkenler, tepkiler ve davranışın sonuçları (izleyenler). Ge
leneksel değerlendirme, insanları, treytleri ya da kişilik yapıları bakımından anlamaya çalışırken;
104 √√ BÖLÜM 4 - KLİNİK DEĞERLENDİRME İŞLEMLERİ
ANAHTAR SÖZCÜKLER
klinik görüşme gyri (çıkıntı, kıvrım) psikofizyoloji
psikolojik testler sulci (oluk) somatik sinir sistemi
standardizasyon frontal lob (alın lobu)
kişilik envanteri pariyetal lob (tepe lobu) otonom sinir sistemi
Minnesota Çok-Yönlü Kişilik temporal lob (şakak lobu) parasempatik sinir sistemi
Envanteri (MMPI) oksipital lob (ard kafa lobu) Elektrokardiyogram
projektif test beyaz madde
Rorschach Mürekkep Lekesi diensefalon elektrodermal tepki
Testi hipotalamus güvenirlik
Tematik Algı Testi orta beyin yargıcılararası güvenirlik
zekâ testi beyin sapı
yetenek testi pons test-tekrar test güvenirliği
davranışsal gözlem omurilik soğanı eşdeğer form güvenirliği
kendini izleme limbik sistem iç-tutarlık güvenirliği
tepkime (davranışın) CT-tarama
beyin zarları Manyetik Rezonans İmgeleme korelasyon
serebral hemisferler (beyin yarı (MRI) geçerlik
küreleri) PET-tarama hemzaman geçerliği (betimsel)
korpus kallosum nörolog
serebral korteks (beyin nöropsikolog yordama geçerliği
kabuğu) nöropsikolojik testler yapı geçerliği
5
Roy Lichtenstein,
“Büyüteç.” 1963
ANORMAL DAVRANIŞIN
ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA
YÖNTEMLERİ
Çeviri: Uzm. Psk. Ahmet Tosun
rin sıklığı üzerinden veri toplayarak ve bu sıklığı oluşmamaktadır. Bu süreç içerisinde, çok az
fobisi olmayan insanlarınkiyle karşılaştırarak, söze dökülmüş ve işin edebiyat yönünü oluş
hipotezinizin doğrulanıp doğrulanmadığını, ku turan yaratıcılık edimi ve bulma heyecanı gibi
ramınızın desteklenip desteklenmediğini ya da özellikler de vardır. Bazen bir kuram, harikulade
kuramınızın yanlışlanıp yanlışlanmadığını, ge bir içgörü anında bilim adamının zihninden ani
çersiz olup olmadığını belirleyebilirsiniz. den fırlayıvermiş gibi görünmektedir. Yeni fikir
Bir kuramın üretilmesi, şüphesiz ki bilimsel ler bir anda ortaya çıkar ve daha önce gözden
girişimin en zorlayıcı ve en az bilinen kısmıdır. kaçırılmış bağlantılar bir anda kuruluverir. Daha
Bununla birlikte bazen bir bilim adamı, daha ön önce tıkanmış veya anlamsız gibi görünen bir
ceden topladığı ve karara bağladığı veriler üze şey, yeni bir kuramsal çerçeve içerisinde yeni
rinde daha sonra düşünerek, basitçe bir kuram bir çeşit anlayış oluşturuverir.
oluşturabilir. Eldeki verileri bu şekilde değerlen Kuramlar bilimadamlarının yapı iskeletleridir.
dirmenin, en ekonomik ve yararlı yöntem oldu Bilimadamları bir kuram oluştururken, kuramsal
ğu ileri sürülmektedir. kavramlar, gözlenebilir verilerden çıkarsanmış
Bazı kuram inşa etme süreçleri bu gidişa gözlenemeyen ifadeler veya işlemler kullanmak
tı takip etmesine rağmen, hepsi de bu şekilde zorundadırlar. Bastırma, kuramsal bir kavram
108 √√ BÖLÜM 5 - ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
sonraki davranışları üzerinde nasıl bir etkide Şekil 5.1 Kuramsal bir kavram olarak kaygının kullanılmasının
bulunduğunu açıklamamız gerekir. Gözleme avantajlarını gösteren bir şema. (b)’deki oklar daha azdır ve
daha kolay anlaşılmaktadır. Miller (1959).
dayanmayan ve çıkarsanmış bir kavram olarak
kazanılmış korku kavramı, bu açıklama için bize şunu söyleyebiliriz; bu durumların hepsi kişileri
çok yardımcı olmaktadır. kaygılı yapmakta, daha sonra kaygı geri dönüp
Kuramsal kavramlar, gözlenmiş ilişkilerin bu kişilerin gerilimini artırmakta, avuç içlerinin
özetlenmesinde de kullanılabilirler. Sınav alan terlemesine, ellerinin titremesine ve kalplerinin
insanları, anlık elektrik şoku beklentisi içinde daha hızlı çarpmasına neden olmaktadır. Şekil
ki insanları, eşi ile tartışırken avuç içi terleyen, 5.1b’de kaygı, nelerin gözlendiğini açıklayan bir
elleri titreyen ve kalp atışları artan insanları kuramsal kavram olarak gösterilmektedir. Birin
gözleyebiliriz. Eğer onlara ne hissettiklerini so ci şekil, ikinci şekilden daha karmaşıktır. İkinci
rarsak, yaşadıkları gerilimi aktarabilirler. Bu iliş şekilde kaygı, ara düzenleyici (mediator) bir ku
kiler Şekil 5.1a’da gösterilmektedir. Bu noktada ramsal kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
ANORMAL PSİKOLOJİSİNDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ 109
√√
Bu avantajları aklımızda tutarak, kuramsal bir den daha fazlasını talep etmektedir. Genellikle
kavramın meşruluğunu yargılamada uygulaya gözlediğimiz ilişkilerin nedenini anlamak isteriz.
cağımız ölçütleri değerlendirmemiz gerekir. Bu Örneğin, yeme bozukluğu kadınlarda erkekler
konuyla ilgili erken dönemlerdeki okullardan biri den neden daha yaygındır.
olan işevurukçuluk (operationalism), her kavra Bu bölümde anormal davranışlarla ilgili çalış
mı tek bir gözlenebilir ve ölçülebilir işlemler bü malarda en sık kullanılan araştırma yöntemle
tünüyle tanımlamayı önermektedir. Bu şekliyle rini anlatacağız: vaka çalışmaları; epidemiyo
her bir kavram, belli bir ölçülebilir olaydan daha lojik araştırma; korelasyonel yöntem ve çeşitli
fazla bir şey değildir. Örneğin kaygı, kaygı ölçe deney tipleri. Yöntemler, uygun betimsel verinin
ğinde 50’nin üzerinde alınan puandan daha faz- toplanmasına izin verme derecelerine ve araş
la bir şey değildir. Kısa bir süre sonra bu yaklaşı tırmacının nedensel ilişki çıkarsamasına ne öl
mın, kuramsal kavramları sahip oldukları büyük çüde olanak tanıdıklarına göre değişirler.
avantajdan mahrum bıraktığı fark edildi. Eğer
her bir kuramsal kavram sadece tek bir şekilde VAKA ÇALIŞMASI
işevuruk hale getirilirse, bunların herkese açık
olma özellikleri kaybolmaktadır. Örneğin eğer Diğerlerini gözlemede en bilindik ve eski
öğrenme kuramsal kavramı tek bir işlemle veya yöntem, onlarla teker teker çalışmak ve onlar
ölçülebilir etkiyle tanımlanırsa (sıçanın pedala hakkındaki bilgilerin ayrıntılı kayıtlarını tutmak
basma sıklığı gibi), o zaman diğer davranışlara tır. Klinisyenler vaka çalışmasını, bir kişiden
(bir çocuğun aritmetik sorusunu çözmesi ya da terapi içerisindeki yaşantıları da içeren tarihsel
bir öğrencinin bir kitabı çalışması gibi) öğrenme ve kendini tanımlayıcı bilgi toplayarak hazırlar
denilemeyecektir. Bu durumda farklı durumla lar. Kapsamlı bir vaka çalışması aile öyküsü
rın birbiriyle ilişkilendirilmesi engellenecektir. ve ardalanını, tıbbi öyküyü, eğitimsel ardalanı,
Bu ilk katı işevurukçu bakış açısı, hızla yerini iş öyküsünü, evlilik öyküsünü ve de gelişimle,
daha esnek bir tutuma bıraktı. Buna göre bir ku uyumla, kişilikle, geçmişteki ve şu anki durum
ramsal kavram, işlemler ya da etkiler bütünüyle larla ilgili ayrıntıları kapsamalıdır. Bir vaka çalış
tanımlanabilir. Bu şekilde kavram, farklı birçok masında toplanan ve bildirilen bilginin çeşidini
ölçümle bağlantılı olabilir ve her bir ölçüm kav belirlemede, klinisyenin kullandığı paradigma
ramın farklı yönünü gösterebilir. Örneğin Şekil nın oynadığı rolü akılda tutmak önemlidir. Ör
5.1b’de gerilimin kişisel olarak ifade edilmesi, neğin psikanalitik yönelimli klinisyenlerin vaka
fizyolojik değişimler ve ellerin titremesi, kaygı çalışmaları, hastanın erken çocukluk dönemi ve
yı tanımlayan bir işlemler bütünüdür. Kuramsal ebeveynleriyle olan çatışmaları hakkında, dav
kavramlar, işlemler bütünü ile tanımlandıkların ranışçı yönelimli uygulamacıların hazırladıkları
da tek bir işlemle tanımlandıklarından daha iyi raporlardan daha fazla bilgi içermektedir.
tanımlanırlar. Uygulamada çalışan klinisyenlerin vaka ça
lışmaları, diğer yöntemlerin kullanıldığı araştır
ANORMAL PSİKOLOJİSİNDE malardaki kadar kontrole ve nesnelliğe sahip
değildir. Yine de bu betimsel öyküler anormal
ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ davranışın çalışılmasında önemli bir rol oynar
lar. Özgül olarak vaka çalışmaları şu amaçlarla
Görgül araştırmaların tümü gözlenebilir veri
kullanılırlar: (1) nadir görülen ya da olağan ol
toplanmasını gerektirir. Bazen araştırma sa
mayan durumların ve görüşme, tanı koyma, te
dece betimsel düzeyde kalır, ama bu düzeyde
davi gibi işlemlerin veya yöntemlerin ayrıntılı bir
araştırmacılar sıklıkla pek çok olay gözlerler
betimlemesinin verilmesi, (2) belirli bir kuram
ve bunların birbirine nasıl ilişkilendirileceğini
sal önermeyle ilgili evrensel olduğu iddia edilen
veya bağlantılanacağını tanımlamaya çalışırlar.
özelliklerin yanlışlanması, (3) kontrollü çalışma
Anormal psikolojisi alanında, belirli bir bozukluk
larda sınanabilecek hipotezlerin üretilmesi (Da
tanısı almış kişilerin sergiledikleri belirtilerle ilgi
vison & Lazarus, 1994).
li geniş bir betimsel literatür vardır. Bu belirtiler
daha sonra genetik ya da sosyal sınıf gibi baş
ka özelliklerle ilişkilendirilebilmektedir. Örneğin
AYRINTILI BETİMLEME SAĞLAMA
yeme bozukluğu kadınlar arasında erkeklerden Vaka çalışması tek bir kişiyle ilgilendiği için,
daha yaygındır. Fakat bilim, betimsel ilişkiler diğer araştırma yöntemlerinin içerdiğinden çok
110 √√ BÖLÜM 5 - ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
daha fazla ayrıntı içerebilir. 1954’de bildirilen bir On bir ay gibi bir süre sonra, farklı zamanlarda üç
çoklu kişilik bozukluğuyla ilgili ünlü vaka öykü kişiliğin de ortaya çıktığı zorlu bir seansta Eve Black
sünde, Thigpen ve Cleckley adında iki psikiyat ortaya çıktı ve geçmişte yaşadığı iyi olayları anlatmaya
başladı. Fakat birden neşeli görüntüsü ortadan kalktı
rist Eve White adında, birbirinden oldukça farklı
ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Dr. Thigpen onun göz-
3 kişiliğinin olduğu sanılan bir hastayı betim yaşlarını sadece o gün gördü. Doktora onu hatırlaması
ledirler. Sonunda bu hasta hakkında yaptıkları için onun kırmızı ceketini almasını istediğini söyledi. Yüz
betimlemeleri kapsamlı bir kitaba dönüştürmek ifadesi yok oldu ve gözleri kapandı. Eve White gözlerini
zorunda kaldılar: Eve’in Üç Yüzü. Aşağıdaki kısa açtı. Birkaç dakika sonra Jane çağrıldığında, artık bun-
özet yeni kişiliğin ortaya çıktığı ve yeni kişiliğin dan sonra Eve White’ın olmayacağını fark etti ve korkunç
diğerini tanıdığı bir zamanı betimlemektedir. bir kaybetme durumu yaşamaya başladı. “Hayır, hayır!..
Oh hayır, Anne... Yapamıyorum...” Bana bunu yaptırma
Eve White bayılmaların eşlik ettiği şiddetli baş ağrı- diyerek ağlamaya başladı. Daha önce Eve’in çocukluğu
ları yüzünden birkaç aydır psikoterapi görmekteydi. Te- hakkında hiçbir şey bilmeyen Jane, şimdi beş yaşındaydı
rapisti onu, emekli olmuş sıradan bir kişi olarak tanım- ve büyükannesinin cenazesindeydi. Annesi onu tutuyor,
lamaktaydı. Fakat bir gün, bir görüşme sırasında birden basamağa, tabutun önüne çıkarıyor ve büyükannesinin
bire ve şaşırtıcı bir şekilde değişti. yüzüne dokunması gerektiğini söylüyordu. Elinin onun
Sanki ani bir ağrı girmiş gibi iki elini başına götürdü. soğuk yanağından ayrıldığını hissettiği anda, genç kadın
Bir süre sessizlikten sonra iki eli de yanlara düştü. Ani, öyle bir çığlık attı ki Dr. Cleckley ofisinden koridora fır-
kayıtsız bir tebessüm geldi ve sesinde parlak bir canlılık- ladı.
la “Selam, doktor” dedi. Eve White’ın bu sözde mahcup İki doktor kiminle karşı karşıya olduklarından emin
ve zoraki duruşu git gide neşeli ve kaygısız bir davranış değildiler. Bu hatırlanan anının şiddetli yoğunluğu içinde
tarzına dönüştü. Bu yeni ve açıkça gamsız kız. Eve Whi- yeni bir kişilik ortaya çıktı. Sürekli dönüşen hastaları baş-
te ve onun sorunlarının nedenleri hakkında konuştu. Eve langıçta kendisini parçalanmış gibi hissetmemişti. Onlar
White’ı tanımlarken hep “o” ya da “onun” zamirlerini hakkındaki pek çok şeyi bilmesine rağmen, iki Eve ve
kullandı ve hep farklı bir kimliği sıkı bağlarını yansıttı... Jane’nin birbirlerinden farklı olduğunu ayırdedememişti.
Ona adını sorduğumda, hızla yanıtladı, “Oh, ben Eve Yabancılaşması azaldığında kendini Jane olarak tanıt-
Black’im, “ (s. 137) maya başladı. Ancak bu tanımlama kesin ve tam değildi
Bu oldukça şaşırtıcı olaydan sonra, Eve on dört ay, ve böylece kayıp kız kardeşlermiş gibi onların yok oluş-
neredeyse yüz saati bulan bir seri görüşme boyunca göz- larının yasını tuttu. Ardından da bu kişi kendisine bayan
lendi. Eve White’ın terapisinin önemli bir parçası ona Evelyn While adını verdi.
Eve Black’i gardrobuna baştan çıkarıcı ve pahalı elbise-
ler ekleyen ve hayatında hatırlayamadığı dönemler yaşa- Eve White, Eve Black, Jane ve Evelyn vaka
yan, onun diğer, neşeli benliğini öğrenmesi için yardım
sı, literatürde değerli bir klasik olmuştur. Çünkü
etmekle geçti. Bu dönemde, Eve White çok küçükken ça-
maşır leğenindeki sıcak suyla çok acı verici bir şekilde şu an disosiyatif kimlik bozukluğu olarak bilinen
haşlandığı bir kazayı hatırladığı sırada bir üçüncü kişilik, çoklu kişilik bozukluğu gibi ender görülen olgu
Jane ortaya çıktı. lar hakkında çok az ayrıntılı bilgi vardır. Thigpen
Diğer iki Eve, Jane’nin varlığına katılmasalar da, ve Cleckley’in orijinal raporu, böyle bir olgunun
Jane o günden beri diğer ikisine olanların hepsinden ha- tanıtılmış olmasına ek olarak, çoklu kişilik ser
berdardı. Jane, Eve White’dan “daha olgun, daha katı, gileyen bir vakada izlenen görüşme süreci ve
daha yetenekli ve daha ilgi çekiciydi”. Zamanla ilk Eve’e
derin ve saygı barındıran duygular geliştirdi. Eve Black,
nasıl bir tedavi programı uygulandığıyla ilgili de
Jane’i biraz ahmak olarak değerlendiriyordu. Jane, Eve ğerli ayrıntılar sağlamaktadır.
White’ın anıları hakkında öğrendiklerinin dışında onun Bununla birlikte bazen bir vaka çalışmasın
daha önceki yaşamı hakkında hiçbir şey bilmiyordu. da elde edilen bilginin geçerliği şüphe taşıya
Chris Sizemore, “Eve’in üç
yüzü” adlı ünlü vakanın öznesi
olan kadındı. Daha sonra,
aslında 21 farklı kişiliğinin
olduğunu iddia etti.
ANORMAL PSİKOLOJİSİNDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ 111
√√
bilir. Chris Sizemore’un kitabı Ben Eve’im (Si bu klinik iyileşmeyi açıklayabilecek daha pek
zemore & Pittillo, 1977), Thigpen ve Cleckley’in çok akla uygun gerçek hipotezler bulunabilir.
vaka çalışmasıyla uyumsuzluklar göstermekte Bu vaka çalışmasından elde edilen veriler, de
dir. Sizemore, gerçek Eve White’dır ve terapiyi ğişimin gerçek nedenini belirlememize izin ver
takip eden sürede de kişiliğinin parçalanmaya memektedir.
devam ettiğini söylemiştir. Sizemore’a göre Eve
Black’ten önce var olan 9 kişilik, daha sonra HİPOTEZLERİN ÜRETİLMESİ
tekrar ortaya çıkmıştır. Bu kişilikler genellikle
Vaka çalışması hipotezlerin doğrulanmasın
üçlü kümeler halinde ortaya çıkmaktaydı ve bir
da çok fazla bir rol oynamamasına rağmen, bu
küme zayıflayıp kaybolunca, diğeri onun yerini
hipotezlerin üretilmesinde eşsiz ve önemli bir
almaktaydı. Kişilikteki değişimler çok keskin ve
rol oynar. Klinisyen çok sayıda hastanın hayat
çeşitliydi. Hasta sonunda, bir televizyonun ka
hikâyesine maruz kala kala, bunları anlama ve
nallarını değiştirirmişcesine hızlı bir şekilde üç
değerlendirme konusunda deneyim kazanır. Gi
kişiliği arasında gelip gitmeye başlamıştı. Bu
derek durumlar ve sonuçlar hakkındaki benzer
dönüşümler ve kişiliklerin baskın gelmek için
likleri fark eder ve daha kontrollü araştırmalarda
birbirleriyle olan şiddetli şavaşı bütün hayatını
kaplamıştı. Sonunda farklı kişiliklerinin, onun ele alınmamış önemli hipotezler formülleştirir.
kendisine yabancı olan şeyler değil, kendisinin Örneğin, engelli çocuklarla olan klinik çalışma
gerçek özellikleri olduklarının farkına vardı. Böy larında Kanner (1943) bu çocukların, dil geli
lelikle ümit ettiği çözülme, en sonuncu üçlü kişi şiminde başarısızlık ve diğer insanlardan aşırı
lik kümesinde meydana geldi ve bundan sonra yalıtım gibi, benzer bir belirtiler kümesi sergi
da geçmişinin hayatında yerini olabildiğince kü lediklerini tespit etmiştir. Bunun üzerine çocuk
çültmek için hayatını öyküleştirip yayınlattı. luk otizmi adında yeni bir tanı önermiştir. Daha
sonra geniş araştırmalarla doğrulanan bu tanı,
KANITLARIN DOĞRULANMAMASI son olarak DSM kapsamına alınmıştır (bkz. 15.
Bölüm).
Vaka öyküleri, evrensel oldukları varsayılan Vaka çalışması, tek bir kişinin davranışlarını
ilişki ve yasaları reddeden örnekler sağlayabi çok ayrıntılı çalışmak ve daha sonra kontrollü
lirler. Örneğin, “depresyon dönemlerinden önce çalışmalarla sınanabilecek hipotezler üretilmesi
her zaman yaşam içindeki stres olaylarında bir için mükemmel bir yoldur. Sadece tek bir kişiye
artış olmaktadır” şeklindeki önermeyi düşüne odaklanılan klinik düzenlemelerde de yararlı
lim. Bunun doğru olamadığı sadece bir tek va dır. Klinik ve kişilik psikolojisi alanlarındaki bazı
kanın bulunması bile bu kuramı yanlışlayabilir araştırmacılar, psikoloji çalışmalarının özünde
ya da sadece bazı depresyon dönemlerinin bir kişinin benzersiz özelliklerinin yattığını iddia
stres tarafından tetiklendiği şeklinde değişikliğe etmektedirler (örneğin, Allport, 1961). Vaka öy
zorlayabilir. küsü, bireysel bağlamda çalışma için ideal bir
Vaka çalışması belirli bir kuram ya da öner yöntemdir. Fakat genelle ilgilenildiğinde, ev
menin lehinde kanıt sağlamada kısıtlı bir değe rensel kanunlar olguları açıklamak isterler. Bu
re sahiptir. Bir vaka araştırmasının sunumunda, noktada vaka çalışmasının yararı kısıtlıdır. Tek
alternatif hipotezlerin saf dışı bırakılmasında bir kişiden toplanan bilgi, insanların geneli için
kullanılan araçlar mevcut değildir. Geçerliğin karakteristik olan ilkeleri ortaya koyamaz. Buna
olmadığını gösterebilmek için, depresyonda ek olarak bir vaka çalışması, neden-sonuç iliş
yeni bir tedavi geliştiren bir klinisyeni düşüne kileri bağlamında tatmin edici kanıt sağlamada
lim. Bu klinisyen bir hastasında bunu kullanmış da yetersizdir.
ve terapinin onuncu haftasında depresyonda bir
düşüş gözlemiş olsun. Burada terapinin işe ya
radığı sonucunu çıkarma eğilimi gösterebiliriz,
EPİDEMİYOLOJİK ARAŞTIRMA
oysaki böyle bir sonuç çıkarılamaz. Çünkü diğer Epidemiyoloji, bir bozukluğun belli bir nüfus
pek çok faktör de bu değişimi yaratmış olabilir. içerisindeki görülme sıklığı ve dağılımıyla ilgili
Hastanın hayatındaki stres yaratan durumlar çalışmadır. Epidemiyolojik araştırmada, geniş
kendiliğinden çözülmüş olabilir veya depresyon bir örneklem veya nüfustaki bir bozukluk ve bu
dönemi doğası itibariyle zaman sınırlı olabilir bozuklukla ilişkili olabilecek durumlara ait oran
(bununla ilgili kanıtlar mevcuttur). Sonuç olarak, lar hakkında veri toplanır. Bu bilgi daha sonra
112 √√ BÖLÜM 5 - ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
la keşfedilmiştir. Diğer bir örnek olarak, şizofre teren (birbirleriyle ilişkili) bir şekilde bağlantılı
ni düşük sosyal sınıfta daha sık görülmektedir. mıdırlar?” sorusudur. Diğer bir ifadeyle, sorular
Yine, bu ilişkinin nedenlerini (bunlar stres, kötü ilişkilerle ilgili sorulmaktadır. Örneğin, “şizofreni
beslenme, tıp hizmetlerinden yoksun olma ola sosyal sınıfla ilişkili midir?” ya da “üniversite sı
bilir) bilirsek, bu bozukluğun etiyolojisi hakkında navlarında elde edilen sonuçlar kaygıyla ilişkili
elimizde ipuçları olur. Benzer diğer epidemiyolo midir?” gibi.
jik araştırmalar, şizofreni prognozunun, gelişen
kentlerde endüstrileşmiş kentlerden daha iyi ol KORELASYONUN ÖLÇÜMÜ
duğunu göstermiştir. Bu bulgu, böyle zayıf dü
Bir korelasyonun belirlenmesindeki ilk adım,
şüren bir bozukluğun prognozunu daha iyi hale
araştırılan değişkenlerin her ikisi için de gözlem
getirecek faktörlerin neler olduğu hakkında bize
ler edinmektir. Örneğin, incelenilen grupların her
ipuçları sağlar. Epidemiyolojik araştırma, diğer
bir üyesi için boy uzunluğu ve ağırlık ölçümleri
yöntemleri kullanarak daha kapsamlı incelene
almak gibi (Tablo 5.2). Bir kere gözlem çiftleri
cek olan hipotezler üreterek, görgül sonuçlara
elde edildikten sonra, korelasyon katsayısını
ulaşmaya katkıda bulunabilmektedir.
tespit etmek için iki gözlem çifti arasındaki ilişki
nin gücü hesaplanabilir. Korelasyon katsayısı
KORELASYONEL YÖNTEM r sembolü ile temsil edilir. Bu istatistik, -1.00 ile
Psikopatoloji araştırmalarının büyük bir bö +1.00 arasında bir değer alabilir ve bir ilişkinin
lümü korelasyonel yönteme dayanmaktadır. hem büyüklüğünü hem de yönünü gösterir. +
Bu yöntem, bir ya da daha fazla değişken ara 1.00 ya da -1.00 olan bir r, en yüksek olasılı
sında bir ilişki olup olmadığını göstermektedir. ğa sahip veya mükemmel bir ilişkiyi işaret eder.
Korelasyonel araştırmada çalışılan değişkenler, Buna karşılık, .00 olan bir r değeri, değişkenlerin
doğada varoldukları şekilleriyle ölçülürler. Ko ilişkisiz olduğunu gösterir. Eğer r’nin işareti artı
relasyonel yöntemin bu özelliği, onu deneysel ise iki değişken birbiriyle pozitif ilişkilidir. Diğer
araştırmadan ayırır. Deneysel yöntemde, çalı bir ifadeyle, X değişkeninin değeri arttığında Y
şılan değişkenler araştırmacı tarafından deği değişkenin değeri de artar. Tablo 5.2’deki veri
şimlenmekte ya da kontrol edilmektedir. Günlük ler temelinde, boy uzunluğu ile ağırlık arasında
hayatımızdan sayısız korelasyon örnekleri bula ki korelasyon, boy uzunluğu arttığında ağırlığın
biliriz. Örneğin, eğitim ile gelir ilişkilidir, aldığınız da arttığı, çok güçlü bir ilişkiyi işaret etmektedir.
eğitim arttıkça kazandığınız gelir artar. Ağırlık, Bunun tersi şekilde, r’nin işareti eksi olduğunda
boy ile pozitif ilişki içinde gibidir, daha uzun kişi değişkenlerin birbirleriyle negatif ilişkili olduğu
ler daha ağırdırlar. söylenir. Bu durumda değişkenlerden birinin
değeri artarken, diğerinin değeri azalmaktadır.
Epidemiyolojik araştırmada korelasyonel
Örneğin, televizyon seyrederek harcanan süre,
yöntem, daha küçük örneklemlerle çalışan di
akademik başarı puanlarıyla ters yönde ilişkili
ğer araştırmalardaki kadar sıklıkla kullanılır.
dir.
Korelasyonel çalışmalarda sorulan soru, “X
Bir ilişkinin grafiğini çizmek, çoğunlukla o
değişkeni ile Y değişkeni, birlikte değişim gös
ilişkiyi netleştirmeye yardım eder. Şekil 5.2 po
TABLO 5.2 Bir Korelasyonua Belirlemek İçin Veriler zitif ve negatif yöndeki ilişkilerin ve ilişkisiz de
Bireyler Uzunluk (inch) Ağırlık (pound) ğişkenlerin diyagramlarını göstermektedir. Bu
John 5'10" 170 diyagramdaki her bir nokta, bir denekten elde
Asher 5'10" 140
edilmiş iki değerin kesişim noktasıdır. Bunlar
X değişkenin değeri ve Y değişkenin değeridir.
Eve 5'4" 112
Mükemmel ilişkilerde bütün noktalar düz bir çiz
Gail 5'3" 105
gi üzerinde toplanır. Bu durumda bir kişiye ait
Jerry 5'10" 177
değişken değerlerinden sadece birini bilirsek,
Gayla 5'2" 100 diğer değişkenin değerini kesin bir şekilde söy
Steve 5'8" 145 leyebiliriz. Benzer şekilde, korelasyon görece
Margy 5'5" 128 yüksek olduğu zaman, mükemmel korelasyon
Gert 5'6" 143 çizgisi üzerine düşen nokta miktarı azalmakta
Sean 5'10" 140 dır. Korelasyon düştükçe, değerler arasındaki
Kathleen 5'4" 116 mesafe giderek artmakta ve dağılım yayılmak
Bu sayılar için r= +.88
a
tadır. Korelasyon .00’a indiği zaman, artık bir ki
114 √√ BÖLÜM 5 - ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
35 35
35 35
Y Değişeni
ilişkilerin gösterildiği diyagramlar.
20 20
15 15
10 10
5 5
1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7
X Değişeni X Değişeni
Pozitif Yönde Mükemmel (+1.00) Negatif Yönde Mükemmel (-1.00)
35 35 35
35 35 35
25 25 25
Y Değişeni
Y Değişeni
Y Değişeni
20 20 20
15 15 15
10 10 10
5 5 5
1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7
X Değişeni X Değişeni X Değişeni
Pozitif Orta Düzeyde (+.67) Negatif Orta Düzeyde (-.67) İlişkisiz (.00)
şinin bir değişken üzerinden aldığı puan, diğer yısına da bağlıdır. Gözlemlerin sayısı ne kadar
değişken üzerinden alacağı puanla ilgili olarak artarsa, istatistiksel anlamlılığa ulaşmak için ge
hiçbir şey söyleyemez. rek duyulan r değeri o kadar küçülür. Buna göre,
r = .30 olan bir korelasyon, gözlemlerin sayısı
İSTATİSTİKSEL ANLAMLILIK çok olduğu zaman, örneğin 300 kişi gibi, istatis
tiksel olarak anlamlı olabilir. Bununla beraber,
Özetle, biraz önce bir korelasyon katsayısı
sadece 20 gözlem yapıldıysa bu değer anlamlı
nın büyüklüğünün bize iki değişken arasındaki
olmayacaktır. Örneğin, 10 depresif 10 depresif
ilişkinin gücünü gösterdiğini söylemiştik. Fakat
olmayan erkeğin alkol tüketimi çalışılır ve alkol
bilim adamları, korelasyonların taşıdığı önemin
kullanımı ile depresyon arasındaki korelasyon
daha titiz bir şekilde değerlendirilmesi gerek
.32 olarak bulunursa, bu korelasyon istatistiksel
tiğini söylemekte ve bu amaç için istatistiksel
olarak anlamlı olmayacaktır. Buna karşın, eğer
anlamlılık kavramını kullanmaktadırlar. İstatis-
150 kişiyle çalışılsaydı aynı korelasyon değeri
tiksel anlamlılık, bir araştırmanın sonuçlarının
anlamlı olacaktı.
şansa bağlı olma olasılığını ifade etmektedir.
İstatistiksel olarak anlamlı olan bir korelasyon,
şansa bağlı olarak meydana gelme olasılığı ol
PSİKOPATOLOJİDEKİ KULLANIMLARI
mayan bir ilişkidir. Korelasyonel yöntemler, anormal psikolojisi
Geleneksel olarak psikoloji araştırmalarında, alanında geniş bir şekilde kullanılmaktadır. Her
korelasyonun şans eseri bulunma olasılığının ne zaman belli bir tanı almış insan grubunu,
100’de 5 ve daha aşağı olması durumunda, bu başka bir tanı almış grupla ya da hiç tanı alma
nun istatistiksel olarak anlamlı olduğu kabul edi mış grupla karşılaştırsak, yaptığımız bu çalış
lir. Bu anlamlılık düzeyi .05 düzeyi olarak anılır ma korelasyonel bir çalışma olmaktadır. Örne
ve genellikle p< .05 şeklinde gösterilir. Genel ğin, iki tanı grubunu, bozukluklar başlamadan
olarak korelasyon katsayısı arttığında, sonucun önce her gruptaki üyelerin ne kadar çok stres
istatistiksel olarak anlamlı olma olasılığı giderek yaşadıklarını görmek için birbirleriyle karşılaştı
artar. Örneğin, .80’lik bir korelasyonun anlamlı rabiliriz veya normal kişiler ile kaygı bozukluğu
olma olasılığı, .40’lık bir korelasyondan daha olan kişileri, bir laboratuvar ortamında, sunulan
fazladır. Bir korelasyonun istatistiksel olarak bir stres yaratıcı duruma gösterdikleri fizyolojik
anlamlı olup olmaması, yapılan gözlemlerin sa tepkiler açısından karşılaştırabiliriz. Bir psiko
ANORMAL PSİKOLOJİSİNDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ 115
√√
patoloji araştırmasında korelasyonel yöntem streslerin daha sonra şizofreni olarak etiketle
kullanıldığı zaman, incelenen değişkenlerden necek davranışlar ortaya çıkardıkları şeklinde
biri tanı grubudur. Örneğin, kaygı bozukluğu ta yapılabilir. Aynı derecede akla uygun diğer bir
nısı almış olanlar ve almamış olanlar gibi. Bu hipotez ise, şizofrenik kişilerin bozulmuş dav
değişkenler arasındaki korelasyonu ve diğer ranış örüntüsünün onların işlerini kaybetmeleri
korelasyonları hesaplamak için tanı grupları ni ne ve giderek yoksullaşmalarına neden olduğu
celleştirilir. Yani her bir tanı grubu bir rakamla şeklindedir. Bazı zamanlarda kullanıldığı adıyla
ifade edilir, örneğin kaygısı olan grup 1, kaygısı ilişkinin yönü sorunu, (directionality problem)
olmayan grup 2 şeklinde. Böylelikle tanı değiş pek çok korelasyonel araştırma deseninde orta
keni, yaşanan stresin miktarı gibi diğer bir de ya çıkmaktadır. Çok kullanılan bir sözle özetler
ğişkenle ilişkilendirilebilir. sek “İlişkili olma, biri diğerinin nedenidir anlamı
Genellikle bu gibi araştırmaların korelasyo na gelmez”.
nel oldukları farkedilmez. Bunun nedeni büyük İlişkililik, nedenlilik anlamına gelmemesine
olasılıkla, katılımcıların test için laboratuvar or rağmen, iki değişkenin ilişkili olup olmadığını
tamına gelmeleri veya verilerin analizinin, her belirlemek, belli bazı nedensel hipotezlerin yan
bir grubun ölçümlerden elde ettiği puanların or lışlanmasına yol açabilir. Yani, biri diğerinin ne
talamalarının karşılaştırılması aracılığıyla yapıl deni ise bu ikisi ilişkilidir anlamına gelir. Örneğin
masıdır. Fakat bu gibi çalışmaların mantığı yine bir araştırmacı sigara içmenin lenf kanserine
de korelasyoneldir. Burada incelenen şey, iki neden olduğunu iddia ediyor ise, o zaman lenf
değişken arasındaki korelasyondur, yani kaygı kanseri ile sigara içmenin ilişkili olacağını da
bozukluğu olan ya da olmayan gruplar ile bun ima etmektedir. Eğer öyle ise bu çalışmalar bu
ların fizyolojik ölçümlerden elde ettikleri puan pozitif ilişkiyi göstermek zorundadır. Aksi takdir
ların ortalamaları arasındaki korelasyonlardır. de, kuram yanlışlanmış olacaktır.
Kaygı bozukluğu olan ve olmayan şeklindeki Psikopatolojinin nedenlerini çalışırken kar
değişkenlere sınıflayıcı değişkenler denir. Bu şılaşılan ilişkinin yönü sorununun üstesinden
vakada kaygı bozuklukları, katılımcılar labora gelmenin bir yolu, ilgilenilen değişkenleri bir
tuvar görevlerini yapmaya başlamadan önce bozukluk gelişmeden önce çalışmaya başla
zaten kendiliğinden mevcuttur. Sınıflayıcı de yan boylamsal bir desen kullanmaktır. Bu yolla,
ğişkenlere yaş, cinsiyet, sosyal sınıf, beden ya neden olarak düşünülen durum sonuçtan önce
pısı vb. gibi farklı örnekler de verilebilir. Bu gibi ölçülebilir. Örneğin, şizofreninin gelişim neden
değişkenler, kendiliğinden doğal olarak varolan leri hakkında bilgi toplamanın en ideal yolu, yeni
örüntülerdir ve araştırmacı tarafından değişim doğan bebeklerden geniş bir örneklem oluştur
lenmezler. Bunlar daha sonra tartışacağımız mak ve bunları şizofreninin başlaması için en
deneysel değişkenler için önemli gerekliliklerdir. riskli dönem olan 20 ile 45 yaşları arasına ka
Böylece, psikopatolojinin nedenlerini araştıran dar izlemektir. Fakat böyle bir yöntem, yaklaşık
araştırmaların hemen hepsi korelasyoneldir. yüz kişiden sadece bir tanesi şizofreni geliştir
diği için çok pahalıya çıkacaktır. Aslında böy
İLİŞKİNİN YÖNÜ VE ÜÇÜNCÜ DEĞİŞKEN le basit bir boylamsal çalışmadan elde edilen
SORUNLARI bilgi küçük olacaktır. Yüksek risk yöntemi bu
Korelasyonel yöntem, anormal psikolojisinde sorunun üstesinden gelebilir. Bu yöntemde, ça
çok sık kullanılmasına rağmen, önemli bir sa lışmaya, sadece yetişkinler arasından şizofreni
kıncaya sahiptir. Korelasyonel yöntem, neden olma riski ortalamadan yüksek olan kişiler seçi
sonuç ilişkileri çıkarmamıza izin vermemekte lir. Günümüzde bu yöntemi kullanarak yapılan
dir. İki değişken arasındaki büyük bir korelas araştırmaların çoğunda, çalışma için anne ya
yon, bize sadece bu iki değişkenin ilişkili oldu da babası şizofren olan kişiler seçilir. Şizofren
ğunu ya da birlikte değiştiklerini söyler, ancak bir ebeveyne sahip olmak kişinin şizofreni geliş
biz gerçekte hangisinin neden hangisinin sonuç tirme riskini arttırmaktadır. Yüksek risk yöntemi
olduğunu bilemeyiz. Örneğin, şizofreni tanısı ile diğer bozuklukların çalışılmasında da kullanıl
sosyal sınıf arasında bir ilişki bulmuştuk. Yani maktadır. Bu konuyla ilgili bulgular daha sonraki
düşük sosyal sınıftaki insanlar, orta ve yüksek bölümlerde tartışılacaktır.
sınıftaki insanlardan daha sık şizofren tanısı al Korelasyonel bulguları değerlendirmedeki
maktadırlar. Bunun olası açıklamalarından bir bir diğer sorun ise üçüncü değişken sorunu
tanesi, düşük sosyal sınıfta yaşamanın getirdiği dur. Yani, iki değişken arasındaki ilişki, önceden
116 √√ BÖLÜM 5 - ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
görülemeyen bir üçüncü değişken tarafından matik olaylarla ilgili duygu ifadelerinin sağlıkla
sağlanıyor olabilir. Aşağıdaki örnek, üçüncü de nasıl bir ilişki içinde olduğunu çalışan bir araş
ğişken durumunu daha açık hale getirmektedir. tırmanın sonuçlarına bakalım (Pennebaker, Ki
Bir kişi tutarlı olarak, bir şehirdeki kilise sayısı ile suç elcolt-Glaser & Glaser, 1988). Bu araştırmada,
işleme miktarı arasında yüksek bir pozitif korelasyon bula 6 haftalık bir çalışmaya 50 üniversite öğrencisi
bilir. Yani, bir şehirde ne kadar çok kilise var ise, o şehirde
katıldı. Onlardan istenenlerden bir tanesi, arka
o kadar çok suç işlenmektedir. Öyleyse bu, dindarlık suça
arkaya 4 gün laboratuvara gelmeleriydi. Bu dört
teşvik etmektedir ya da suç dindarlığı beslemektedir, anla
mına mı gelmektedir? Tabi ki ikisi de değil. Buradaki ilişki, günün her birinde öğrencilerin yarısına geçmiş
üçüncü bir değişken aracılığıyla sağlanmaktadır, yani nü deki travmatik bir olayla ilgili kısa bir kompozis
fus miktarı. Bir toplumun nüfus miktarı ne kadar yüksek yon yazdırıldı. Bunun için katılımcılara aşağıda
ise, oradaki kilise sayısı ve de suça yönelik eylemlerin sık ki yönerge verildi:
lığı o kadar fazladır (Neale & Liebert, 1980, s. 109). Bu dört yazım gününün her birisinde sizden
Psikopatoloji araştırmalarında çok sayıda istediğim, bütün hayatınız boyunca yaşadığınız
üçüncü değişken örneği bulunmaktadır. Şi en travmatik ve en rahatsız edici olayı yazma
zofrenler ile normaller arasında biyokimsayal nız. Her gün farklı bir konu hakkında ya da dört
farklılıklar olduğu sıklıkla bildirilmektedir. Bu gün boyunca aynı konu hakkında yazabilirsiniz.
farklılıklar, farklı beslenme düzenlerini veya bu Burada önemli olan şey, en derin düşünceleriniz
hastaların durumlarından ötürü aldıkları tıbbi ve duygularınız hakkında yazmanız. Bunun en
tedavilerin etkisini yansıtıyor olabilir. Yani, bu ideal olanı, burada yazdığınız şeyin daha önce
farklılıklar, bize şizofreninin doğası hakkında bir hiç kimseyle ayrıntılı olarak konuşmadığınız bir
şey söylemiyor olabilir. Peki elimizde bu üçüncü olay ya da deneyim hakkında olmasıdır.
değişken sorununa yönelik bir çözüm var mı? Geri kalan öğrenciler de her gün laboratuva
Genel olarak bu sorunun yanıtı evettir. Ancak ra geldiler; fakat onlar günlük işlerini, yakınlarda
bu çözümler yalnızca kısmi olarak tatmin edici olmuş sosyal bir olayı, giydikleri ayakkabıla
dirler ve korelasyonel verilerden şüphe içerme rı, günün geri kalanında yapmayı planladıkları
yen nedensel ilişkiler kurmaya izin vermezler. şeyleri anlatan yazılar yazdılar. Daha sonra,
Burada anormal davranışın nedenleri hak araştırmaya katılanların araştırma başlamadan
kındaki olguları ele almanın güçlüğüne dikkat 15 hafta önce ve başladıktan 6 hafta sonra
çekmek istedik. Biraz önce tartıştığımız konu yı kapsayan bir dönemde, üniversitenin sağlık
lar bu durumun temel nedenleridir. Özet olarak, merkezine ne sıklıkta geldikleri hakkında bilgi
psikopatolojiyle uğraşan bilimadamları güçlü toplandı. Bu veriler Şekil 5.3’te gösterilmektedir.
bir şekilde korelasyonel yöntemi kullanmaya Deney başlamadan önce iki grubun üyeleri de
zorlanmaktadırlar. Çünkü tanı gruplarını, yani sağlık merkezini eşit düzeyde ziyaret etmişler
sınıflayıcı bir değişkeni ele almaya en uygun di. Ancak deneyden sonra, travmaları hakkında
yöntem, korelasyonel yöntemdir. Fakat tanılar yazan öğrencilerin başvurularında azalma, di
ile diğer değişkenler arasında bulunan ilişkiler, ğer konularda yazan öğrencilerin başvuruların
üçüncü değişken ve ilişkinin yönü sorunları yü da ise artma olmuştu. (Bu artışın nedeni, sağlık
zünden bulanıklaşmaktadır. Çeşitli psikopatolo merkezine gelme oranındaki mevsimsel deği
jilerin nedenlerini araştırmak, meydan okuyan
0.3
bir girişim olma özelliğini hala sürdürmektedir.
DENEY
Her ay ziyaret eden hasta
0.2
Korelasyonel araştırmaların ortaya çıkar
dığı, bağlantılara ya da ilişkilere neden olan
faktörler, mutlak bir kesinlikle belirlenemezler. 0.1
Olaylar arasındaki nedensel ilişkileri belirleyen
Travma
en güçlü aracın deney olduğu kabul edilmekte
dir. Psikopatoloji alanında deney, en sık olarak Kontrol
0.0
psikoterapilerin etkinliğini değerlendirmek için
Çalışmadan Çalışma
kullanılmaktadır. Deneysel araştırmaların temel 15 hafta sırasındaki
önce 6 hafta
bileşenlerine girmeden önce, bu desenin önem Şekil 5.3 Deneyden önce ve deney sırasında sağlık merkezini
li özelliklerini aklımızda tutalım ve geçmiş trav ziyaret eden hastalar (Pennebaker ve ark., 1987).
ANORMAL PSİKOLOJİSİNDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ 117
√√
şimler olabilir. Çünkü ziyaret sayılarının ikinci şilerin tedavi amacıyla bu terapiye alındıklarını
ölçümü Şubat ayında, yani ara sınavların ya varsayalım. Bu hipotetik çalışmada kontrol gru
pıldığı dönemde alınmışdı.) Bu veriye dayana bu olmadığına dikkat ediniz. Öyleyse bu çalış
rak araştırmacılar, duyguların ifade edilmesinin ma bir deney olmamaktadır. Diyelim ki altı ayın
sağlık üzerinde faydalı bir etkisi olduğu sonucu sonunda hastalar yeniden değerlendirilmiş ve
na varmışlardır. çalışmanın başlangıcındaki durumla karşılaştı
rıldığında kaygı düzeylerinde bir düşme olduğu
DENEYSEL DESENLERİN TEMEL bulunmuş olsun. Maalesef bu durumda da iyi
ÖZELLİKLERİ leşmeyi karşılaştırabileceğimiz bir kontrol grubu
olmamaktadır, dolayısıyla araştırma geçerli bir
Yukarıdaki örnek, bir deneyin temel özellik
sonuç çıkarmaya izin vermemektedir. Tedavi
lerinin pek çoğunu sergilemektedir. Araştırma
nin başlangıcından sonuna kadar olan süreçte
cı tipik bir şekilde işe bir deneysel hipotez ile
kaygı durumunda meydana gelen iyileşme, uy
başlar. Deneysel hipotez, araştırmacının belli
gulanan tedaviye ek olarak ya da onun yerine
bir değişkeni değişimlediği zaman olacağını
daha pek çok faktör tarafından meydana getiril
varsaydığı durumu tanımlayan ifadedir. Pen
miş olabilir. Örneğin, o altı ay içerisinde, varolan
nebaker ve arkadaşları, geçmiş bir olayla ilgili
parasal bir sorunun çözümlenmesi gibi çevresel
duyguların ifade edilmesinin sağlığı arttıraca
bir olay iyileşmeyi sağlamış olabilir veya yüksek
ğını varsaymışlardır. İkinci olarak araştırmacı,
kaygılı kişiler zaman geçtikçe gerginliklerinde
değişimleyebileceği bir bağımsız değişken
bir azalma hissetmeye başlıyor olabilirler.
seçer. Bu değişkenler, deneycinin kontrolü al
Birinin yaşam durumundaki bir değişiklik ya
tında olacak olan faktörlerdir. Pennebaker’ın
da zamanın geçmesi gibi değişkenler, karıştı-
çalışmasında bazı öğrenciler geçmiş travmatik
rıcılar (confounds) olarak adlandırılırlar. Bun
olaylar hakkında, diğerleri ise gündelik olaylar
ların etkileri ile bağımsız değişkenlerin etkileri
hakkında yazmışlardır. Üçüncü olarak araştır
birbiri içine karışır ve aynı korelasyonel çalış
macı, bir bağımlı değişken ölçümü almak için
malardaki üçüncü değişkenler gibi, sonuçları
çeşitli düzenlemeler yapar. Bağımlı değişken,
değerlendirmeyi güçleştirir ya da imkânsız hale
bağımsız değişken üzerindeki değişimlemele
getirirler. Bu bölümde tanımlanan, yukarıdaki
re bağlı olarak ya da onlarla birlikte değişmesi
gibi veya diğer karıştırıcılar, psikoterapi etkileri
beklenen değişkendir. Bu araştırmada bağımlı
konusundaki araştırmalarda çok yaygın bir şe
değişken, sağlık merkezini ziyaret etme sayısı
kilde bulunmaktadır. Bu kitapta bunlardan sıkça
olmuştur. Gruplar arasındaki farkların, bağımsız
bahsedilecektir. Elde edilen etkinin nedeninin,
değişkendeki değişimlerin bir fonksiyonu oldu
bağımsız değişkene güvenle atfedilemediği
ğu bulunduğu zaman, araştırmacı bir deneysel
araştırmalar, iç geçerliği olmayan araştırmalar
etki yaratıldığını söyler.
olarak adlandırılırlar. Buna karşıt olarak, elde
edilen etkinin nedeni, bağımsız değişkenin de
İÇ GEÇERLİK ğişimlenmesine güvenli bir biçimde yüklenebil
Deneysel bir desenin önemli bir özelliği, de diği zaman, o araştırmanın iç geçerliği vardır.
neysel muameleye (bağımsız değişkene) ma Yukarıda kabataslak anlatılan örnekte iç
ruz kalmayan en az bir tane kontrol grubunun geçerlik, desene bir kontrol grubu ekleyerek
bulunmasıdır. Eğer bir deneydeki sonuçlar, ba iyileştirilebilir. Böyle bir grup, terapatik işlemi
ğımsız değişkendeki değişimlenmelere bağla almayan yüksek kaygılı kişilerden oluşacaktır.
nacaksa, bir kontrol grubu şarttır. Pennebaker Kontrol deneklerinin kaygısındaki bu değişim,
ve arkadaşlarının çalışmasındaki kontrol grubu, bağımsız değişkenin etkisinin karşılaştırılabile
gündelik olaylar hakkında yazan gruptur. Bu ceği bir standart sağlar. Eğer kaygıdaki değişim
kontrol grubundan elde edilen bilgiler, duygu herhangi bir terapatik müdahalenin ötesinde,
nun ifade edilmesinin etkilerini karşılaştırabile belli bazı çevresel olaylar yüzünden meydana
ceğimiz bir standart sağlamıştır. geliyorsa, tedaviyi alan deney grubu ile tedaviyi
Bu noktayı başka bir örnekle göstermek için, almayan kontrol grubunun eşit düzeyde etkilen
belirli bir anormal davranışa uyarlanmış özel bir miş oldukları söylenebilir. Diğer taraftan, eğer
terapinin etkililiğini çalışan bir araştırma düşü altı ayın sonunda tedaviyi alan grubun kaygı
nelim. Burada yüksek kaygı düzeyine sahip ki sı, tedaviyi almayan grubunkinden daha fazla
118 √√ BÖLÜM 5 - ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
önce de belirttiğimiz gibi, bu yöntem anormal değerini biçmenin anahtarı, gerçek hayatta kar
davranışın nedenlerini araştırmak için çok az şılaşılabilecek bir yaşantının yansıması olarak
kullanılır. Farz edelim ki bir araştırmacı, çocuğun bağımsız değişkenin, klinik bir sorunun bir ben
duygusal yüklülüğünün ve annesiyle aşırı ba zeşiği olarak da bağımlı değişkenin geçerliğin
ğımlı bir ilişkisinin olmasının, genellenmiş kaygı de yatmaktadır. Laboratuvarda karşılaşılan bir
bozukluğuna neden olduğunu varsaymaktadır. stresör, doğal ortamda varolanla temel olarak
Bu varsayımın deneysel olarak sınanması, be aynı mıdır? Kaygı ya da depresyondaki geçici
beklerin seçkisiz olarak iki grup anneden birine artmalar, klinikteki karşılıklarının uygun birer
atanmalarını gerektirecektir! Birinci grupdaki benzeşikleri midir? Bu gibi deneylerin sonuçla
anneler, aşırı duygusal bir atmosfer yaratabil rı büyük bir dikkatle değerlendirilmeli ve özenle
melerini ve çocukta aşırı bağımlılık gelişmesini genellenmelidir. Diğer taraftan bu araştırmalar,
sağlayabilmelerini garanti edecek kapsamlı bir psikopatolojilerin kaynakları ile ilgili değerli var
eğitim programına sokulacaktır. İkinci grupdaki sayımlar sağlarlar.
anneler ise, bakımları altındaki çocuklarda bu Diğer bir benzeşik çalışma türünde, katılım
gibi bir ilişki yaratmayacak şekilde eğitilecektir. cılar seçilir. Çünkü belirli bir tanı verilen hasta
Bundan sonra araştırmacı, her grupdaki bireyler lara benzerlik gösterdikleri düşünülür. Örneğin,
yetişkinliğe erişinceye kadar bekleyecek ve kaç araştırmaların çok büyük bir bölümü, çalışma
tanesinin genellenmiş kaygı bozukluğu geliştir için seçilen üniversite öğrencileriyle yapılır.
diğini belirleyecektir. Açıkça görülmektedir ki bu Çünkü bunların, kaygı ya da depresyon ölçen
gibi deneysel desenler, aşılması mümkün ol bir ölçekten aldıkları puanlar yüksektir. Burada
mayan uygulama sorunları içermektedir. Fakat ki soru, bu kaygılı ya da depresif öğrencilerin,
bizi, uygulamayla ilgili sorunlardan daha fazla il kaygı bozukluğu veya major depresyonu olan
gilendirmesi gereken bir takım ilkeler vardır. Ör kişilerin uygun benzeşikleri olup olmadıklarıdır.
neğin, bu gibi bir deneyin etik yönlerini bir düşü Bu sorunu barındıran bazı araştırmalar 10. Bö
nün. Bir kişinin annesiyle yaşadığı aşırı bağımlı lümde tartışılmaktadır. Deneylerin, bir benzeşim
ilişkinin yaygın kaygı bozukluğuna yol açtığını olarak nitelenip nitelenmemesi deneyin kendi
kanıtlamanın bilimsel olarak bize kazandıracağı sinden çok, onu ne için kullanacağımıza bağlı
olası faydalar, bu türden bir deney yapıldığında dır. Beyaz bir sıçanda kaçınma davranışını çok
katılımcılara yaşatılacak sıkıntılardan daha mı dakik bir şekilde çalışabiliriz. Eğer tartışmaları
ağır basacaktır? Pek çok kişi böyle olmadığını Harlow’un ünlü benzeşik araştırması, bebek maymunlarda
düşünmektedir. (etik sorunlar 20. Bölümde ay anneden erken ayrılmanın etkilerini araştırmıştır. Daha
rıntılı olarak ele alınacaktır.) sonra ortaya çıkacak duygusal rahatsızlıkları ve depresyonu
önlemede elbise giydirilmiş yapay anne bile hiç olmamasından
Anormal davranışın nedenleri üzerindeki bir daha iyidir.
araştırma, deneysel yöntemin gücünün sağladı
ğı avantajları elden bırakmamak için, bazen bir
benzeşik deney (analogue experi- ment) biçi
mini alabilir. Araştırmacılar daha güçlü bir çalış
ma için, ilişkili bir olguyu, yani bir benzeşiği la
boratuvara taşımaya çalışırlar. Böylece gerçek
bir deney düzenlenebilir ve dolayısıyla neden
sonuç terimleriyle değerlendirilebilecek sonuç
lar elde edilebilir. Fakat bu sefer de dış geçerlik
sorunu artabilir, çünkü araştırmacının ilgilendiği
gerçek olgu çalışılmamış olur. Benzeşik çalış
maların bir tipinde, davranış deneysel değişim
lemeler sayesinde geçici olarak anormal hale
getirilir. Örneğin, laktat alımı bir panik atak orta
ya çıkarabilir, hipnotik telkin körlük oluşturabilir,
öz saygıya zarar vermek kaygı ve depresyonu
arttırabilir. Eğer patoloji bu gibi değişimlemeler
le deneysel olarak oluşturulabiliyorsa, o zaman
doğal ortamda varolan o aynı süreç, ilgili bo
zukluğun bir nedeni olabilir. Bu gibi çalışmaların
120 √√ BÖLÜM 5 - ANORMAL DAVRANIŞIN ÇALIŞILMASINDA ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ
mızı farelerin davranışları çerçevesinde sınırlar taydı. İnsanlara yapışmakta, kollarını onlara do
sak, o zaman böyle çalışmalardan topladığımız lamakta ve kucaklarına oturup kalmaktaydı. Bu
veri benzeşik bir veri olmaz. Ancak bu veriler duygusal davranışları araştırmacılara deneysel
den yorumlar çıkarıp onları diğer olgulara, örne bir tedavi için fikir verdi.1
ğin insanlardaki kaygı durumuna uyguladığımız Bahsedilen çalışma yirmi gün sürmüştü. İlk
zaman, bunlar benzeşik veriye dönüşürler. beş günlük dönemde Sam’in kendini yarala
Bu kitapta ele aldığımız hayvan deneylerinin yıcı davranışları gözlendi ve kaydedildi. Daha
bazıları doğası itibariyle benzeşiktir. Örneğin 2. sonraki beş günde yetişkin olan iki araştırmacı
Bölümde, insanlardaki kaygı kuramlarını formü Sam’i yanlarına alarak kampüsün çevresinde
le etme konusunda çok yardımcı olan, sıçanlar kısa yürüyüşler yaptılar. Bu yürüyüşler boyun
daki kaçınma öğrenmesi üzerine araştırmaları ca onunla sohbet ettiler ve sürekli elini tuttular.
anlatmıştık. Beyaz sıçanların korku tepkileri ile Yetişkinler Sam’in her kendini yaralayıcı davra
insanlardaki kaygıyı birbiriyle ilişkilendirmeye nışına, hemen elini bırakarak yanıt verdiler. O
çalıştığımız zaman bir benzeşimden bahsetti davranışını durdurup bunun üzerinden 3 daki
ğimizi akılda tutmakta yarar vardır. Fakat aynı ka geçinceye kadar tekrar elini tutmadılar. Bu
zamanda, insan davranışını çalışırken benzeşik arada kendini yaralayıcı davranışlarının sıklığı
araştırmalar tümden değersizdir gibi bir fikre de yeniden kaydedildi. Deneyin bundan sonraki
kapılmamak gerekir. İnsanoğlu ile diğer meme bölümünde, araştırmacılar ilk beş günkü işlem
liler pek çok önemli boyutta birbirlerinden fark lerin tersini yaptılar. Yürüyüşler yapılmadı ve
lılıklar göstermelerine rağmen, bu durum bizi, Sam’in kendine zarar veren davranışları tekrar
hayvan araştırmalarından türetilmiş davranış ortaya çıktı. Daha sonraki beş günde ise araş
ilkelerinin insan davranışlarıyla alakasız olması tırmacılar deneysel işlemleri tekrar uyguladılar.
gerektiği sonucuna götürmez. Bu müdahale sonucunda istenmeyen davranış
larda çarpıcı bir azalma ortaya çıktı. Bu durum
TEK DENEKLİ DENEYSEL ARAŞTIRMA Şekil 5.4’de gösterilmektedir. Bu deneydeki gibi
Deneyler her zaman insan grupları ile yapıl desenler genellikle tersine çevirme deseni
maz. Tek denekli deneysel desenlerde, her (reversal) ya da ABAB deseni olarak adlandı
araştırmada bir kişiyle çalışılır ve denekler deği rılır. Bu desende deneğin davranışlarının belli
şimlenen bir değişkene maruz bırakılırlar. yönleri, belli bir dönem boyunca, temel düzey
Tek deneğe dayanan bu strateji, daha önce (A); bir müdahalenin uygulandığı dönem boyun
tartıştığımız araştırma deseni ilkelerinin çoğuna ca (B); temel düzey dönemindeki duruma geri
aykırı gibi görünmektedir. Vaka çalışmasında dönüldüğü dönem boyunca (A); ve son olarak
olduğu gibi bu desende de tek bir deneği karşı deneysel değişimlemenin yeniden oluşturuldu
laştırabileceğimiz bir kontrol grubu yoktur. Buna ğu dönem boyunca (B) dikkatlice ölçülür. Eğer
ek olarak, bulgular davranışı incelenen kişinin deneysel dönemdeki davranış, temel düzey
benzersiz bir özelliği ile ilişkili olabileceği için dönemindeki davranıştan farklı ise, deneysel
genelleme yapmak zordur. Bu nedenle tek bir olarak değişimlenen durumlar ters çevrildiğinde
kişi ile çalışmak, en az düzeyde iç veya dış ge eski haline dönüyorsa, deneysel müdahale bir
çerliği olan verileri üretiyormuş gibi görünmek kez daha verildiğinde tekrar tersine dönüyorsa,
tedir. Bununla birlikte tek bir denekle deneysel o zaman meydana gelen değişmeye şans ya
olarak çalışma, bazı amaçlar için etkili bir araş da kontrol edilmeyen faktörlerden çok, yapılan
tırma tekniği olabilir (Hersen & Barlow, 1976). değişimlemenin neden olduğu hakkında çok az
Tate ve Baroff’un (1966), Sam adındaki 9 ya kuşkumuz kalır.
şında bir çocuğun kendini yaralayıcı davranışla Bunlarla birlikte, deneyin başlangıcındaki
rını azaltmak için geliştirdikleri yöntem, bize bu durumlar her zaman yeniden oluşturulamadığı
konuda bir örnek teşkil edebilir. Bu çocuk, yere için, tersine çevirme deseni de her zaman kulla
kafa üstü atlamak, başını duvarlara toslamak, nılamamaktadır. Örneğin deneysel muamelenin
elleriyle yüzünü tokatlamak, kendine tekme at 1
Deneysel sıfatının bu bağlam içinde kullanılması, bizi kelimenin iki farklı
mak gibi geniş bir kendini yaralama davranışı anlamı arasında bir ayırım yapmaya sevketmektedir. Ele aldığımız araştırma
yöntemlerinde kullanıldığında bu sıfat, bir değişkenin neden-sonuç ilişkisi
yalpazesine sahipti. Bu kendini yaralayıcı dav çıkarsamamıza izin veren değişimlenme işlemine atıfta bulunmaktadır. Fakat
ranışlarına rağmen, Sam bütünüyle bir anti burada bu kelime, etkisi bilinmeyen ya da çok zayıf bir şekilde anlaşılabilen bir
müdahaleyi kastetmektedir. Böylelikle, örneğin deneysel bir ilaç, hakkında görece
sosyal değildi. Aslına bakılırsa diğer insanlarla az şey bildiğimiz bir şeydir. Buna rağmen böyle bir ilaç, korelasyonel bir desende
temasa geçmekten bariz bir şekilde hoşlanmak gayet güzel bir şekilde kullanılabilir ya da bir vaka çalışmasında sunulabilir.
ANORMAL PSİKOLOJİSİNDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ 121
√√
9.0
da daha fazla sayıdaki) farklı nüfustan gelen de
nekler, birer deney koşuluna atanırlar. İki farklı
8.0 tipteki nüfus (evren), örneğin şizofren hastalar
7.0
ile fobik hastalar, bir sınıflayıcı değişken teşkil
ederler. Yani şizofreni ve fobi değişkenleri araş
6.0 tırmacı tarafından değişimlenmemiş veya ya
ratılmamışlardır. Bu değişkenler değişimlenen
5.0
koşullarla, yani gerçek deneysel değişkenlerle,
4.0 yalnızca ilişki gösterebilirler.
Bir karışık desenin nasıl uygulandığını gös
3.0
terebilmek için, üç tip terapi çeşidinin (deney
2.0 sel değişken), hastalıklarının şiddetine göre iki
gruba ayrılmış hastalar (sınıflayıcı değişken)
1.0
üzerindeki etkililiklerini çalışan bir araştırma
1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5 1 2 3 4 5
düşünelim. Buradaki soru, tedavilerin etkililik
Temel Düzey (A) Tedavi (B) Tersine Çevirme (A) Tedavi (B) lerinin hastalığın şiddetine göre değişip değiş
Şekil 5.4 Kendini yaralama davranışlarına yönelik olarak, mediğidir. Böyle bir çalışmanın varsayımsal so
ABAB tek denekli desenin kullanıldığı bir deney içerisinde
verilen bir tedavinin sonuçları. Tedaviye başlandığında (B).
nuçları Şekil 5.5’te gösterilmektedir. Şekil 5.5b,
tedavi kesildiğinde (A) ve son olarak tekrar tedavi verildiğinde hastalar sorunlarının şiddetine göre iki gruba
(B) problem davranıştaki hızlı değişmelere dikkat ediniz. ayrıldıklarında elde edilen sonuçları göstermek
amacının kalıcı değişiklikler yaratmak olduğu tedir. Şekil.5.5a ise hastalar şiddetli ve daha az
durumlarda olduğu gibi. Söz gelimi tüm terapa şiddetli olarak ayrılmadan çıkartılan sonuçları
tik müdahalelerin hedefi budur. Ayrıca, terapa göstermektedir. Bütün hastalar bir grup olarak
tik işlemlerle ilgili çalışmalarda deneğin ya da birleştirildiğinde en fazla iyileşmeyi 3. tedavi
hastanın yeniden başlangıçtaki durumuna dön sağlamaktadır. Böylece eğer elde hastaların
dürülmesi, genellikle etik olmayan bir durum farklı özellikleri hakkında bir bilgi yoksa 3. tedavi
olarak kabul edilmektedir. Pek çok terapist, sırf tercih edilecektir. Ancak hastaların sorunlarının
bir takım terapilerin bazı davranışların değiştiril şiddeti hesaba katıldığı zaman, 3. tedavi artık
mesinde etkili olduğunu kanıtlamak için yardım hastaların hiç biri için tercih edilen bir terapi ol
arayan bir hastanın davranışlarını eski haline mamaktadır. Bunun yerine Şekil 5.5b’ye bakar
döndürecek şekilde hareket etmeyi kesinlik sak, hastalığının şiddeti daha az olan kişilerde
le istememektedir. Neyse ki böyle durumlarda 1. tedavi, hastalığının şiddeti daha fazla olan
diğer tek denekli desenler kullanılmakta ve bu kişilerde ise 2. tedavi seçilecektir. Böylelikle bir
gibi sorunların önüne geçilmektedir. karışık desen, hangi tedavinin hangi grupta en
Daha önce de işaret ettiğimiz gibi tek denekli Şekil 5.5 Belirtilerin şiddetinin derecesine göre ayrılan
bir deney deseni, bir etkiyi göstermiş olsa bile, hastalarda üç farklı tedavinin sonuçları. (a) Hastalığın şiddetinin
bilinmediği ve hastalar birlikte gruplandığı zaman, 3 numaralı
genelleme yapmak çoğunlukla mümkün de tedavi en iyi gibi görünmektedir, (b) Hastalar şiddete göre
ğildir. Bir tedavinin tek bir kişide işe yaraması, bölünüp, (a)’daki veriler tekrar analiz edilmiştir. Bu durumda 3
onun herkes için etkili olacağı anlamına gelmek nolu tedavi artık hiç bir hasta için en iyi tedavi değildir.
zorunda değildir. Bir araştırmanın temel konu Birleştirilmiş
Grup
Hastalığı şiddetli
olan grup
Hastalığı daha
hafif olan grup
su daha geniş ölçüde kabul görecek bir tedaviyi 10 10
araştırmaksa, bu durumda tek denekli desenin 9 9
ciddi sakıncaları vardır. Bununla birlikte, bu 8 8
yöntem gruplarla yapılacak geniş ölçekli araş 7 7
İyileşme Miktarı
iyi sonucu verdiğini bize gösterebilmektedir. nebiliriz. Şizofrenik hastalar duyguları tanımak
Karışık desenlerin sonuçlarını değerlendirir ta yetersiz olabilirler ve bu onların zayıf sosyal
ken, değişkenlerden birinin (örneğimizdeki has becerilerinin önemli bir bileşeni olabilir. Bu ko
talığın şiddeti gibi) değişimlenmediğini, bunun nudaki bir olasılık, şizofrenik hastaların duygu
yerine o değişkenin bir sınıflayıcı değişken ya sal ipuçlarını işlemekte özgül bir eksikliklerinin
da korelasyonel değişken olduğunu daima akıl olduğudur. Fakat başka bir olasılık da, duygula
da tutmak zorundayız. Bu nedenle daha önce rı algılamadaki bu eksikliğin aslında bilgi işleme
korelasyonel yöntemleri değerlendirirken belirt sürecinde daha genel bir eksikliği yansıttığıdır.
tiğimiz sorunlar, özellikle de üçüncü değişkenle Kerr ve Neale (1993) bu konuyu araştırmak
rin olası etkileri, karışık desenlerin sonuçlarını için duyguların yüz ifadelerine ve sese yansıyan
değerlendirirken de ortaya çıkmaktadır. gösterimlerini doğru algılama becerisini sınayan
Değişimlenen, özellikle de birden fazla düze testler geliştirdiler ve bunları şizofrenik hasta
yi olan bir değişkenin, olaya dâhil edilmesi bir lara ve normallere uyguladılar. Beklendiği gibi
takım avantajlar sağlamaktadır. Maher (1974)
şizofrenik hastaların performansı önemli düzey
bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Diyelim ki
de bozuk çıktı. Kerr ve Neale, bunun özgül bir
‘öküzler Worcester kraliyet çinisini kırmaya yö
eksiklik olup olmadığını görmek için deneklerin
nelik büyük bir arzuya sahiptirler’ diye bir hipo
yüz ifadelerini (duygusal ifadelere aldırmama)
tezimiz var. Bundan yola çıkarak bir dükkânı bu
ve konuşmadaki sesleri tanıma becerilerini de
çinilerle dolduralım ve öküzleri de içeri salalım,
test ettiler. Şizofrenik hastaların bu testteki per
sonra da çıkan arbedeyi seyredelim. Hipotezi
formansları da yine diğer testlerdeki kadar kötü
miz beklendiği üzere doğrulanacaktır özellikle
de kontrol grubumuzu farelerden oluşturmuş çıktı. Sonuç olarak şizofrenik hastalar aslında
sak” (s. 2). Maher şunu da işaret ederek devam duyguları tanıma konusunda eksiklik yaşama
etmektedir; “nasıl öküzler herhangi bir cins çi larına rağmen, bu özgül bir eksiklik değildir ve
niyi kırmaya yatkın iseler, hastalar da pek çok daha yaygın bir bozulmayı yansıtır.
görevde başarısız olmaya yatkındırlar.” Diğer Anormal psikolojisinin temel araştırma yön
bir ifadeyle, basit bir eksikliği (deficit) göstermek temleri hakkındaki incelememiz burada tamam
bize çok az özgül bilgi sağlayacaktır, çünkü kötü lanmış bulunmaktadır. Açıkça görülmektedir ki
performans pek çok faktör yüzünden ortaya çı psikopatoloji ve terapinin sırlarını kolayca ortaya
kabilir. Bununla birlikte, farklılık yaratan bir ek çıkaracak mükemmel bir yöntem bulunmamak
siklik, belli bir rakip hipotezin devre dışı bırakıl tadır. Bundan sonraki bölümlerde amaçladığı
masını sağlamaktadır. mız, çeşitli yöntemler kullanılarak düzenlenmiş
Şizofrenik hastaların, duyguların yüz ifade araştırmalardan toplanan bilgileri birleştirmeye
lerine ve sese yansıyan gösterimlerini doğru çalışmak ve bu sonuçları bilgi birikimimizi artır
okuma becerilerini çalışan bir araştırma düşü mak için kullanmaktır.
ÖZET
Bilim, üzerinde fikir birliği sağlanmış bir problem çözme girişimini yansıtmaktadır. Bilim, sistematik
bir bilgi yapısı kurmak için özgül işlemler aracılığıyla veri toplar ve değerlendirir. Bilimsel ifadeler şu
özelliklere sahip olmalıdırlar: herkese açık bir ortamda sınanabilmelidirler; onları yanlışlayabilecek
testlere tabi tutulmalı, güvenilir gözlemlerden türetilmelidirler; ve gözlenemeyen süreçlere atıfta bu
lunabilmelerine rağmen, bunlardan çıkarsanan kavramlar gözlenebilir ve ölçülebilir olaylarla ya da
sonuçlarla bağlantılı olmalıdır.
Şunu akılda tutmak önemlidir; veri toplamak ve sonuçlara varmak için bilim adamlarının kullandığı
pek çok yöntem vardır. Klinik vaka çalışmaları psikopatoloji alanında emsalsiz ve önemli işlevlere
sahiptir. Örneğin, çok ender görülen olguları kendi karmaşıklığı içerisinde etkin bir şekilde çalışma
mıza olanak verir. Ayrıca vaka çalışmaları, kontrollü araştırmalarla test edilebilecek hipotezler oluştu
rulmasına da katkıda bulunurlar. Bütün bunlara rağmen, elde edilen veriler geçersiz olabilirler ve bir
kuramın geçerli olduğuna kanıt sağlamada sınırlı bir değere sahiptirler. Epidemiyolojik araştırmalar
hastalıkların önlenmesi ve hastalık olasılığını arttıran risk faktörleri hakkında bilgi sağlarlar.
Korelasyonel yöntemler, anormal davranışın nedenleri üzerinde çalışan, tanıların değişimlenen
değişkenler değil de sınıflayıcı değişkenler olduğu araştırmalar için en önemli araçtırlar. Korelas
ANAHTAR SÖZCÜKLER 123
√√
yonel çalışmalardaki istatistiksel işlemler, iki ya da daha fazla değişkenin ne derece birbiriyle ilişkili
olduğunu veya birlikte değiştiğini belirlememize olanak sağlarlar. Hemen hemen bütün korelasyonel
çalışmalarda elde edilen sonuçlar, böyle değerlendirme konusunda güçlü bir eğilim olmasına rağ
men neden-sonuç terimleriyle değerlendirilemezler. Bu zorluğu yaratan, üçüncü değişken ve ilişkinin
yönü sorunlarıdır.
Deneysel yöntem, bağımsız değişkenlerin değişimlenmesini ve bunların bağımlı değişken üzerin
deki etkilerinin dikkatlice ölçülmesini gerektirir. Bir deney, sınanacak bir hipotezle işe başlar. Bu hi
potez, belli bir bağımsız değişkenin değişimlenmesinin, belli bir bağımlı değişkenin belirli bir şekilde
değişmesine neden olacağı şeklindedir. Katılımcılar genellikle iki gruptan bir tanesine atanırlar: ba
ğımsız değişkenin değişimlendiği bir deney grubu ve bu işlemin olmadığı kontrol grubu. Eğer bağımlı
değişken üzerinde deney grubu ile kontrol grubu arasında farklar gözlenir ise, bağımsız değişkenin
bir etkiye sahip olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Deney ve kontrol grubundaki deneklerin bağımsız
değişken başlamadan önce birbirlerinden farklı olmadıklarından emin olmamız çok önemlidir. Bu
yüzden denekler gruplara seçkisiz olarak atanırlar. Hem katılımcının hem de deneğin kimin deney
kimin kontrol grubunda olduğunu bilmediği çift körlemesine işlemler, araştırmacının davranışlarının
ya da deneğin inanç ve beklentilerinin sonuçlar üzerinde yaratacağı yanlılıklardan kurtulmamıza yar
dımcı olurlar. Tüm bu koşullar karşılanırsa deney iç geçerliğe sahip olur. Bulguların deney içerisinde
çalışılmayan durum ya da insanlara genellenip genellenemeyeceğini gösteren dış geçerlik yalnızca,
ilgilenilen asıl konu üzerinde, başka katılımcıların yer aldığı benzer deneylerin yapılması sayesinde
değerlendirilebilir.
Bir kişiye belli bir zaman dilimi boyunca farklı tedavilerin uygulandığı tek denekli deneysel desen
ler (örneğin, terse çevrilmiş ya da ABAB deseni), iç geçerliği olan sonuçlar sağlarlar. Bununla birlikte
sonuçların genellenebilirliği her zaman sınırlıdır. Karışık desenler, deneysel ve korelasyonel yön
temlerin bir bileşimidir. Örneğin, iki farklı hasta çeşidi (sınıflayıcı değişken) çeşitli tedavilere (deney
değişkeni) tabi tutulabilir.
Bir bilim neredeyse kendi yönteminden başka bir şey değildir. Anormal psikolojisini öğrenen kişiler
eğer kitabın bundan sonrasına konu olmuş araştırma ve kuramları uygun bir şekilde değerlendirmek
istiyorlarsa, bu alanın sahip olduğu araştırma yöntemlerinin güçlü yanlarının ve sınırlılıklarının far
kında olmak zorundadırlar.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
bilim istatistiksel anlamlılık kontrol grubu
kuram sınıflayıcı değişkenler karıştırıcılar
vak’a çalışması ilişkinin yönü sorunu iç geçerlik
epidemiyoloji yüksek risk yöntemi seçkisiz atama
yaygınlık üçüncü değişken sorunu çift körlemesine işlem
görülme sıklığı deney dış geçerlik
risk faktörleri deneysel hipotez benzeşik deney
yaşam boyu yaygınlık oranı bağımsız değişken tek denekli deneysel desen
korelasyonel yöntem bağımlı değişken tersine çevrilmiş (ABAB) desen
korelasyon katsayısı deneysel etki karışık desen
KISIM II
PSİKOLOJİK
BOZUKLUKLAR
6
KAYGI BOZUKLUKLARI
Çeviri: Prof. Dr. Işık Savaşır
kaygının somatik belirtileri (terleme, hızlı kalp klostrofobi, kapalı yerlerden korkma; agorafobi,
atışı) panik bozukluk, genellenmiş kaygı bo açık yerlerden korkma; akrofobi, yüksek yerler
zukluğu ve travma sonrası stres bozukluğunda den korkmadır. Daha az rastlanan fobilere de
tanı ölçütlerinden biridir. İkinci olarak, kaygı bo Yunanca’dan türetilen isimler verilmiştir, örne
zukluklarına yol açan patojenik süreçlerle ilgili ğin, ergosofobi, yazı yazma korkusu; pnigofobi,
yeni düşünceler başka bozukluklara da uygu boğulma korkusu; tafefobi, canlı gömülme kor
lanmaktadır. Örneğin, karşılaşılan zorlukların kusu ve ister inanın ister inanmayın Anglofobi,
kontrol edilemeyeceği duygusunun hem fobiler İngiltere korkusu. Böyle anlaşılmayan büyük te
hem de genellenmiş kaygı bozukluğu için ge rimler kullanıldığında, sanki bu problemin nasıl
çerli olabileceği öne sürülmüştür. Bu nedenle ortaya çıktığı ya da nasıl tedavi edilebileceğini
birlikte görülme bu ortak mekanizmaların yan biliyormuşuz kanısı doğmaktadır. Hâlbuki bu hiç
sıması olabilir. Şimdiye kadar kaygı bozukluk de doğru değildir. Anormal psikoloji alanındaki
ları kuramları tek bir bozukluğa odaklanmıştır. birçok konuda olduğu gibi, fobilerle ilgili kesin
Birlikte görülmeyi de içeren kuramların ortaya bulgulardan çok kuramlar ve teknik dil (jargon)
çıkması gelecekte ele alınacak bir sorundur. bulunmaktadır.
Şimdi, her bir kaygı bozukluğunun tanım Birçok özgül korku kişinin yaşamında teda
layıcı özelliklerini, etiyoloji kuramlarını ve teda viyi gerektirecek kadar zorluk yaratmaz. Örne
vilerini tartışacağız. ğin, eğer yılanlardan aşırı şekilde korkan bir kişi
me korkusu önemlidir, oysa ABD’de başkaları koruyacaklarına inanırlar. Ancak daha sonra et
tarafından olumsuz bir biçimde değerlendirilme rafındakilerin, bunlar genellikle ana babadır, gü
korkusu daha yaygındır. venilir olmamalarından korkmaya başlarlar. Bu
güvensizlik ya da başkalarından korkarak yaşa
FOBİLERİN ETİYOLOJİSİ maya dayanamazlar; insanlara tekrar güvene
bilmek için bilinçdışı olarak bu korkuyu kişiler
Bu kitapta tartışılan bütün bozukluklarda
dışındaki nesne ya da durumlara yönlendirirler.
olduğu gibi fobilerin nedenleriyle ilgili görüşler
Yetişkinlikte fobi, kişi stresle karşılaştığında su
psikanalitik, davranışçı, bilişsel ve biyolojik pa
yüzüne çıkar. Çoğu psikanalitik kuramda oldu
radigmalara göre yapılmıştır.
ğu gibi bu görüşleri destekleyen kanıtlar, klinik
vak’a hikâyelerinden yapılan çıkarımlarla sınır
PSİKOANALİTİK KURAMLAR lıdır.
Fobik davranışın gelişimini ilk defa sistematik
biçimde açıklamaya çalışan Freud’dur. Freud’a
göre fobiler bastırılmış id itkilerinin (impulse) or DAVRANIŞÇI KURAMLAR
taya çıkarttığı kaygıya karşı geliştirilen savun Fobilerin hepsinin davranışsal açıklamasın
malardır. Bu kaygı korkulan id itkisinin yerini alır da bunların öğrenilmiş olduğu sayıltısı vardır.
ve simgesel bir ilişkisi olduğu düşünülen başka Ancak, fobilerin gelişmesindeki öğrenme me
bir nesneye yöneltilir. Bu nesneler, (örneğin, kanizmaları ve gerçekte neyin öğrenildiği dav
asansör ya da kapalı yerler), daha sonra fobik ranışçı kuramlara bağlı olarak farklılık gösterir.
uyarıcı haline gelirler. Bunlardan kaçınarak bas Burada üç kuramı ele alacağız: kaçınma koşul
tırılmış çatışmalarla baş edilebilir. Bölüm 2’de laması, model alma ve edimsel koşullama.
tartışıldığı gibi fobi, egonun gerçek sorunla,
bastırılmış çocukluk çatışmasıyla yüzleşmesi KAÇINMA KOŞULLAMASI MODELİ Tarih
ni önleme yoludur. Örneğin, Freud, daha önce sel olarak, Watson ve Rayner’ın (1920) Küçük
bahsedilen Küçük Hans’ın, Odipal çatışmasını Albert’te korku ya da fobinin koşullanmasını
başarılı olarak çözemediğini, dolayısıyla da ba göstermesi fobinin nasıl geliştiğiyle ilgili bir
basına duyduğu güçlü korkuyu atlara çevirdiği model oluşturur. Öğrenme kuramcıları, nes
ni ve evden ayrılmaya yönelik fobi geliştirdiğini nel olarak zararsız bir uyarandan klasik koşul
düşünmüştür. lama yoluyla oluşan korkunun edimsel kaçınma
Bir başka psikanalitik kuram Arieti (1979) ta için temel oluşturduğunu ileri sürdüler. İlk önce
rafından ileri sürülmüştür. Ona göre bastırılan Mowrer (1947) tarafından öne sürülen İki Fak
id itkisi değil, çocukluktaki belirgin bir kişilera törlü Kuram’a dayanan bu açıklamaya göre, fo
rası sorundur. Arieti’nin kuramına göre, fobikler biler iki öğrenme sürecine bağlıdır. (1) Bir kişi
çocukken bir masumiyet dönemi geçirirler. Bu nötr uyarıcıdan (Koşullu Uyarıcı) korkmayı, bu
dönemde etrafındakilerin onları tehlikelerden uyarıcının korku ya da acı veren bir uyarıcıyla
132 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
Bu doğrultudaki çıkarımlara kısmi destek ko Kendilerinin hoş olmayan uyarıcıyla doğru
şullu uyarıcı olarak farklı uyaran türlerinin kul dan temasları olmadığı halde, zararsız bir du
lanıldığı çalışmalardan gelmektedir (Öhman, ruma duygusal olarak reaksiyon vermeye baş
Erixon, & Loftberg, 1975). Koşullanma sırasın ladılar.
da elektrik şoku ev, yüz ve yılan görüntüsü olan Vekâleten öğrenme sözel talimat yoluyla da
slâytlarla eşleştirilmiş ve katılımcılar slâytlara kazanılabilir. Başka bir deyişle, fobik reaksiyon
yönelik bir koşullu tepki geliştirmişlerdir. Sön bir başkasının korkusunu gözleyerek öğrenildiği
me sırasında, ev ve yüz slâytlarına yönelik olan gibi, karşısındakinin neler olabileceğini anlat
hızla yok olurken, yılanlara yönelik koşullu tepki masıyla da kazanılabilir. Günlük yaşamdan bir
güçlü kalmıştır. Ancak, sonraki araştırmalarda örnek verilecek olursa, bir anne çocuğunu so
olduğu gibi, Öhman’ın araştırmasında da, hazır nuçları kötü olabilecek bazı davranışları yap
uyarana (yılanlar) yönelik koşullu tepki kolayca maması için tekrar tekrar uyarabilir. (ancak bu
kazanılmamış ya da bunun büyüklüğü daha çok tip bir öğrenmenin her zaman koşullamanın bir
olmamıştır; yalnızca daha yavaş sönmüştür. Bu ürünü olduğunu varsaymamalıyız.)
nunla birlikte, McNalIy’nin (1987) de işaret ettiği Gözleyerek öğrenmenin potansiyel önemi,
gibi, orta düzey şokların gerçekte korkuya yol en açık bir şekilde Mineka ve arkadaşlarının
açıp açmadığı net değildir. McNally ayrıca ha (1984) yaptığı bir araştırmada gösterilmiştir. Er
zır uyaran öğrenme ve fobiler arasındaki ben gen rhesus maymunları yılanlardan aşırı korku
zerliklerin abartıldığını da iddia etmiştir. Özgül su olan ana babaları tarafından yetiştirilmiştir.
fobilerin doğru tedavi verildiğinde söndürülmesi Gözleyerek öğrenme oturumları sırasında genç
de oldukça kolaydır. (Tedavi edilmediği sürece maymunlar ana babalarının nötr uyarıcılarla
varlıklarını sürdürmelerinin nedeni fobiklerin korkusuz, gerçek ve oyuncak yılanlarla korkuyla
korkulan uyarandan kaçınmalarıdır.) Sonuç ola etkileşimlerini gözlediler. Altı oturumdan sonra,
rak, hazır olma hipotezi kaçınma koşullamasını ergen maymunların korkusu yetişkinlerden ayrı
fobiler hakkında sağlamca desteklenen bir mo lamayacak düzeydeydi. Üç aylık bir izlemeden
del haline getirmez. Bununla birlikte, korkulan sonra korkunun kalıcı olduğu bulunmuştur.
uyaranların rastlantısal olmadığı gerçeğine işa Hazır olma kuramıyla ilgili yaptıkları çarpıcı
ret etmek için aracı olur. bir izleme çalışmasında Cook ve Mineka (1989),
Özetle, gözden geçirdiğimiz veriler bütün hepsi değişik video band seyreden dört grup
fobilerin kaçınma koşullaması yoluyla öğre rhesus maymununu incelediler. Bandlar mon
nilmediğini göstermektedir. Böyle bir süreç bazı tajla yapılmıştı. Aşırı korku gösteren maymun,
fobilerin etiyolojisinde rol oynayabilir, ancak di oyuncak bir yılan, oyuncak timsah, çiçekler ve
ğer süreçler kendi gelişimleri içinde imâ edilme
lidir. Mineka’nın araştırması, yılan korkusu gösteren kir maymunu
gördüklerinde, diğer maymunların da aynı korkuyu geliştirdiğini
göstermiştir. Bu nedenle, gözleyerek öğrenme fobilerin
MODEL ALMA Fobik davranışlar başkaları etiyolojisinde rol oynayabilir.
nın tepkilerini taklit ederek de öğrenilebilir. Daha
önce de işaret ettiğimiz gibi, duygusal tepkilerin
de dâhil olduğu geniş menzilli davranışlar, bir
modele bakarak öğrenilebilir. Fobik tepkilerin
başkalarını gözleyerek öğrenilmesi genellikle
vekâleten (vicarious) öğrenme olarak tanım
lanır. Bandura ve Rosenthal (1966), bir araştır
mada katılımcıların itici koşulama durumunda,
bir başka kişiyi, modeli (araştırmacının işbirlik
çisi) izlemelerini sağlamışlardır. Model gösteriş
li elektrikli bir makineye bağlanmıştı. Model, zil
sesini duyduğunda elini hızla koltuk kolundan
çekiyor ve yüzünde acı ifadesi beliriyordu. Bu
sahneyi gören katılımcıların fizyolojik tepkileri
kaydedildi. Katılımcılar, modelin acısını birkaç
kere seyrettikten sonra, zil çaldığında duygusal
reaksiyonların sıklığında artış gösterdiler.
134 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
oyuncak tavşan gibi farklı uyaranlara tepki gös nabileceğim hiçbir şey yok.”, “İçimde hissettik
teriyordu. Yalnızca oyuncak yılanlı ve timsahlı lerimi durdurmama imkân yok.”, “Başkalarıyla
bandları görenler, bu nesnelere karşı korku ge konuşurken çok can sıkıcı oluyorum.”, “Sıklıkla
liştirdiler, böylece her uyarıcının öğrenilmiş kor hiç konuşmamam gerekir diye düşünüyorum.”.
ku gelişmesi için kaynak olmadığını göstermiş Fobilerin kökenleriyle ilgili bilişsel kuramlar
oldular. aynı zamanda bu bozuklukların bir başka özel
Klasik koşullama da olduğu gibi, vekâleten liğiyle de ilişkilidir - korkular gerçekte bunları
öğrenme deneyleri de bütün fobileri içeren kap yaşayan insanlara mantık dışı gibi görünmekte
samlı bir model oluşturamamaktadır. İlk olarak, dir. Olasılıkla bu, korkunun bilinçli farkındalık
tedaviye başvurmuş fobikler çoğu kez birisini düzeyinde olmayan erken dönem bilişsel süreç
gözledikten sonra fobinin geliştiğini bildirme ler aracılığıyla edinilmesi nedeniyle meydana
mektedir. İkinci olarak, birçok kişi başkalarının gelmektedir. Bu düşünceyi test eden bir araş
başına gelen çok korkutucu olaylara tanık olsa tırmada, yılanlardan ya da örümceklerden yük
lar bile fobi geliştirmemektedirler. sek düzeyde korku duyan kişilere farklı içerikleri
olan resimler sunulmuştur; bu resimlerin bazıla
BİLİŞSEL KURAMLAR rının (yılanlar ve örümcekler) korku uyandırma
Genelde kaygıya, özelde ise fobilere yönelik sı beklenmiş, bazılarının (çiçekler ve mantarlar)
bilişsel görüş, kaygının negatif uyaranlara daha ise beklenmemiştir. Resimlerin içeriğinin bilinçli
fazla dikkat etmeyle ve negatif olayların gele olarak fark edilmemesi için, her resmin ardın
cekte daha fazla ortaya çıkacağına inanmayla dan otuz milisaniye sonra başka bir görüntülü
ilgili olduğunu vurgulamaktadır (Mathews & Mc uyaran verilmiştir. Yine de yılanlara karşı yük
Leod, 1994). Daha önce söz edilen DiNardo ve sek düzeyde korkusu olan kişiler yılan slâytları
ark.’nın araştırmasında, köpeklerle travmatik bir na, örümceklere karşı yüksek düzeyde korkusu
deneyim yaşayan, sonrasında da bu hayvanlara olanlar da örümcek slaytlarına karşı artmış bir
karşı güçlü bir korku geliştirmiş olan insanları, deri iletkenliği göstermiştir; bu durum, fobik kor
benzer deneyimler yaşayıp güçlü bir korku ge kuların bilinç düzeyinde olmayan, dolayısıyla
liştirmeyenlerden ayıran nokta, fobik grubun ge mantık dışı gibi görünen uyaranlar tarafından
lecekte benzer olayların gerçekleşebileceğine ortaya çıkarabildiklerini göstermektedir (Öhman
odaklanması ve bu konuda kaygılanmasıydı. & Soares, 1994).
Ayrıca, sosyal yönden kaygılı olanlar, olma
yanlara kıyasla, değerlendirilmeyle daha ilgi SOSYAL FOBİLERDE SOSYAL BECERİ
lidirler (Goldfried, Padawer ve Robbins, 1984) EKSİKLİĞİ Sosyal fobilerle ilgili diğer bir model,
ve diğerleri üzerinde bıraktıkları izlenimlerinin sosyal kaygının nedeni olarak uygun olmayan
daha fazla farkındadırlar (Bates, 1990; Fenigs davranışlar ve sosyal beceri eksikliğine odak
tein, Scheier ve Buss, 1975; Fenigstein, 1975). lanmaktadır. Bu görüşe göre, kişi başkalarıyla
Bu sonuçlarla ilgili destekleyici kanıtlar Bölüm rahat hissedebileceği şekilde davranmayı öğ
4’de anlatılan Davison ve Zighelboim’un (1987) renmemiştir ya da sürekli pot kırmakta, sosyal
çalışmasından gelmektedir. İki katılımcı grubu olarak beceriksiz davranmakta ve tanıdıkları
nun düşünceleri, Simule Edilmiş Durumlarda tarafından eleştirilmektedir. Bu modele destek
Düşüncelerin Söylenmesi metodu ile karşılaş sosyal kaygısı olan kişilerin gerçekten de sos
tırmıştır. Rol oynadıkları durumlardan biri nötr yal becerileri açısından düşük olarak değerlen
diğeri ise aşırı eleştiri aldıkları bir durumdu. Bir dirildiklerini (Twentymen ve McFalI, 1975) ve
grup, psikolojiye giriş dersi alan öğrenciler, di sosyal etkileşimdeki tepkilerinin zaman ve yer
ğer grup ise danışma merkezine devam eden olarak yetersiz olduğunu gösteren (Fischetti,
utangaç, içe-dönük, sosyal yönden kaygılı ola Curran ve Wessberg, 1977) araştırma bulgula
rak tanımlanmış öğrencilerden oluşmuştu. Sos rından gelmektedir.
yal olarak kaygılı grubun ifade ettiği düşünceler
hem nötr hem de eleştiri durumunda kontrol BİYOLOJİK YATKINLIK FAKTÖRLERİ
grubuna göre daha olumsuzdu. Şimdiye kadar gözden geçirilen kuramlar,
Sosyal olarak kaygılı grubun eleştiri duru fobilerin nedenleri ve sürdürülmesinde çevresel
mundaki düşüncelerinden bazı örnekler şunlar faktörleri ele almışlardır. Ancak aynı öğrenme
olabilir: “Bu insanlar beni kabullenmiyorlar.”, olasılıkları olduğu halde niçin bazı kişiler gerçek
“Reddedilmiş ve çökmüş hissediyorum.”, “Tutu çi olmayan korkular geliştirdikleri halde diğerle
FOBİLER 135
√√
rinde bu korkular olmamaktadır? Belki, stresten değil, babanın davranışından sonradan, oğlu
olumsuz olarak etkilenen kişilerin onları yatkın nun doğrudan model aldığını gösterebilir (ya da
kılan biyolojik bir işlev bozuklukları (yatkınlık her iki faktör de işin içindedir). Her ne kadar ka
ları, diathesis) vardır. İki alandaki araştırmalar, lıtsal faktörlerin fobilerin etiyolojisine dahil olabi
otonom sinir sistemi ve kalıtsal faktörler, umut leceklerine inanmak için bazı nedenler olsa da,
vericidir. henüz bunların önemli olduğunu gösteren kesin
bir kanıtı yoktur.
OTONOM SİNİR SİSTEMİ Belli çevresel du
rumlara farklı cevap verme, bazı kişilerin oto FOBİLERİN TEDAVİSİ
nom sinir sistemlerinin kolaylıkla uyarılmasına Pek çok insan fobilerinden, kimi zaman ses
bağlı olabilir. Lacey (1967) otonom aktivitenin sizce yakınır ve bir tedavi yolu aramaz (Magee
iki boyutuna, durağanlık-oynaklık boyutlarına, ve ark., 1996). Bir klinisyen tarafından fobik ta
dikkat çekmiştir. Oynak kişiler, otonom sistem nısı verilebilecek birçok kişi kendilerini dikkate
leri çok sayıda uyarıcı tarafından uyarılabilen değer bir soruna sahip olarak görmez. Bir te
lerdir. Açıkça, korkuda ve fobik davranışlarda davi yolu arama kararı, çoğu kez mesleki duru
otonom sinir sisteminin rolü olduğu için oto- mundaki bir değişikliğin kişinin yıllarca kaçındı
nom oynaklık boyutunun önemi anlaşılabilir. ğı ya da küçümsediği bir durumla yüzleşmesini
Otonom oynaklığın bir dereceye kadar kalıtsal gerektirdiğinde ortaya çıkar.
olarak saptandığına dair kanıtlar olduğu için
(Gabbay,1992; Lacey, 1967) kalıtımının fobi ge 35 yaşındaki bir endüstri mühendisi terfi ettiği yeni
lişiminde oldukça önemli bir rolü olabilir. işinde sık sık hava yoluyla seyahat etmesi gerektiği için
uçma korkusu nedeniyle tedaviye başvurmuştu. Terfi et-
KALITSAL FAKTÖRLER Fobilerde kalıtsal mesi, uzun yıllar firmasındaki masa başı işini başarılı bir
şekilde yürütmesi sonucunda gerçekleşmişti. Aile seyahat-
bir faktörün bulunup bulunmadığını inceleyen
leri trenle ya da otomobille yapılıyordu, ona yakın kişiler
birkaç araştırma yapılmıştır. Kan ve enjeksiyon bu korkusunu göz önünde bulundurarak davranıyorlardı.
fobisi kuvvetli bir biçimde aileseldir. Kan ve en Başarısının terfi ile ödüllendirildiği zamanki karmaşık
jeksiyon fobisi olan hastaların %64’ünün aynı duygularını tahmin edebilirsiniz. Kendine olan saygısı ve
bozukluğa sahip en azından bir tane birinci de hırsı, yakınlarının da yüreklendirmekle, tedavi aramasına
receden akrabası vardır; görülme sıklığı genel yol açmıştı. Neyse ki biz de sistematik duyarsızlaştırma
nüfusta yalnızca %3-4’tür (Ost, 1992). Benzer yöntemiyle bu gereksinmesine cevap verebildik.
şekilde, hem sosyal hem de özgül fobiler için
görülme sıklığı hastaların birinci derece akra Bu kitapta, çeşitli bozuklukların nedenleriyle
balarında ortalamadan daha yüksektir (Fyer ve ilgili kuramların gözden geçirilmesinden sonra
ark., 1995). kısaca ilgili temel tedaviler ele alınacaktır. Bö
Jerome Kagan’ın ketlenme (inhibisyon) ya lüm 2’deki tedavi başlığı, bu tedavilerle ilgili tar
da çekingenlik özelliği üzerine yaptığı çalışma, tışmaların anlaşılabilmesi amacıyla yazılmıştır.
bu bulgularla ilgilidir (Kagan ve Snidman, 1990). Terapinin daha derinlemesine incelenmesi ve
Yaşları dört aylığa kadar uzanan bebeklerin değerlendirilmesi kitabın son kısmında yapıl
bazılarına oyuncaklar ya da başka uyaranlar maktadır. Burada kısaca fobilerin tedavisindeki
gösterildiğinde ajite olmuşlar ve ağlamışlardır. bazı yaklaşımlar tartışılacaktır.
Kalıtsal da olabilecek olan bu davranış örün
tüsü daha sonrasında fobilerin gelişimi için bir PSİKANALİTİK YAKLAŞIMLAR
basamak oluşturabilir. Örneğin, bir araştırmaya Psikanalitik kuram gibi, psikanalitik tedavi
göre, ketlenmiş çocukların ketlenmiş olmayan nin de çeşitli ekolleri vardır. Ancak, genellikle
çocuklara göre yaşamın ilerleyen dönemlerinde fobilerin tüm psikanalitik tedavileri, aşırı korku
bir fobi geliştirme olasılıkları beş kattan daha ve kaçınmanın altında yatan bastırılmış çatış
fazladır (Biederman ve ark., 1990). maların ortaya çıkarılmasını amaçlar. Fobi, altta
Betimlemiş olduğumuz veriler açık bir şekilde yatan çatışmanın bir belirtisi olarak algılandığı
kalıtsal faktörlere işaret etmez. Yakın akrabalar için onunla doğrudan uğraşılmaz. Aslında, fobik
genleri paylaşıyor olsa da, bu kişiler birbirlerini kaçınmayla doğrudan uğraşmak doğru bulun
gözleme ve etkileme yönünde de dikkate değer maz, çünkü fobinin kişiyi yüzleşemeyeceği ka
olanaklara sahiptir. Bir babanın ve oğlunun yük dar acı verici bastırılmış çatışmalardan korudu
seklikten korktuğu gerçeği kalıtsal bir bileşeni ğu varsayılmaktadır.
136 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
gruplarında kişilerarası karşılaşmaları tekrarla kat ederler. Korkulan duruma yönelik yaklaşma
maya (rehearse) teşvik ederler. Bazı araştırma davranışını herhangi bir edim olarak ele alır ve
lar bu tür bir yaklaşımın etkililiğini doğrulamak ardıl yaklaşmalar (successive approximation)
tadır (örneğin, Heimberg ve ark., 1989; Turner, ilkesine göre bunu şekillendirir. Gerçek yaşam
Beidel, & Cooley-Quille, 1995). Herbert (1995) koşullarında fobik nesnelerle maruz bırakma
tarafından yakın zamanlarda işaret edildiği gibi, derece derece gerçekleştirilir ve hasta buna
bu tür bir uygulama, çekingen kişileri, herhangi yaklaşma konusundaki en küçük başarıda bile
bir sosyal beceri eksikliği olmasa da, başkala ödüllendirilir. Maruz bırakmanın, yaklaşma dav
rı tarafından gözleniyor olmak gibi kaygıya yol ranışlarıyla ilgili herhangi bir edimsel şekillen
açan ipuçlarıyla yüzleştirebilir; bu şekilde, ger dirmenin kaçınılmaz bir yönü olduğuna dikkat
çek hayat koşullarıyla maruz bırakma yoluyla edin.
korkunun sönmesi gerçekleşir (Hope, Heimberg Birçok davranışçı terapist, hem korkuya hem
& Bruch, 1995). Bu, belirli bir terapötik tekniğin de kaçınmaya dikkat eder; korkuyu azaltmak
nasıl birden çok nedenle işleyebildiğine dair bir için sistematik duyarsızlaştırma gibi teknikler,
çok örnekten sadece biridir. yaklaşmada ise edimsel şekillendirme kullanılır.
Model alma (modelling), korkuları olan has Lazarus, Davison ve Polefka (1965) bu ikili yak
taları, korkulan nesneyle korkusuzca etkileşim laşımı ilk defa önerenlerdir. Tedavinin korku ve
de bulunan kişilerin filme çekilmiş ya da gerçek kaçınmanın yüksek olduğu başlangıç evrelerin
yaşam deneyimleriyle karşı karşıya getirmede de, terapist gevşeme eğitimi ve fobik durumla
kullanılan başka bir tekniktir. Taşırma (flooding), dereceli maruz bırakma yoluyla korkuyu azalt
hastanın fobi kaynağıyla bütün şiddetiyle yüz ma üzerine yoğunlaşır. Terapi ilerledikçe, korku
leştirildiği terapötik bir tekniktir. Bu işlemin çok daha az, kaçınma daha çok sorun odağı olur.
rahatsız edici olması nedeniyle, terapistler, ka Fobik bir kişi çoğu kez zaman içinde diğer in
demeli maruz bırakma işe yaramadığı durumlar sanların bu kişinin güçsüzlüklerini beslediği bir
dışında, bu tekniği pek kullanmamaktadırlar. duruma gelmiş, böylelikle de kişinin bir fobisi ol
Edimsel teknikleri tercih eden davranış tera ması pekiştirilmiştir. Bu kişinin kaygıları azaldık
pistleri, fobilerin temelini oluşturduğu varsayılan ça korkmaya alıştığı şeye de yaklaşabilecektir;
korkulara önem vermezler; bunun yerine fobik bu açık davranış, terapist kadar, yakınları ve ar
nesnelere yönelik açık kaçınmaya ve bunun ye kadaşları tarafından da olumlu biçimde pekiştiri
rini alması gereken yaklaşma davranışına dik lebilir ve kaçınma durumundan vazgeçirilebilir.
OKUL FOBİSİ
Bir çocukluk dönemi korkusu olan okul lobisi, genç
için aşırı engelleyici olabilir ve ciddi akademik ve sosy-
al sonuçlara sahiptir. İki tip okul fobisi tanımlanmıştır.
Ayrılma kaygısıyla ilişkili olan en yaygın tipte, çocuk
ebeveynlerinden uzak olduğunda kendinin ya da
ebeveynlerinin başına bir zarar geleceğinden sürekli
olarak endişelenir. Evdeyken ebeveynlerinden birini
ya da her ikisini sürekli olarak takip eder ve sıklıkla
onlarla beraber yatmaya çalışır.
Okula başlamasıyla birlikle, çoğunlukla ilk Okul fobisi en yaygın olarak ana babadan veya diğer
bağlanma figürlerinden uzaklaşmanın yoğun korkusu olan
kez, çocuğun sık ve uzun sürelerle ebeveynlerin-
ayrılma kaygısı bozukluğu ile bağlantılıdır.
den ayrı kalması gerekir. Ayrılma kaygısı, genel-
likle, okul fobisinin temel kaynağıdır. Bir çalışmada oynadıkları oyunlardan kaçınırlar. Bazı utangaç gen-
ayrılma kaygısı nedeniyle okulu reddeden çocukların çlerin sadece yakınlaşmada yavaş kalabilmelerine
%75’nin annelerinin de çocukluklarında okula git- karşın geri çekilen çocuklar yeni insanlara uzun süre
meyi reddettikleri bulunmuştur (Last ve Strauss, maruz kaldıktan sonra bile asla yakınlaşamazlar.
1990). Çocukların reddinin ve o kula gitmeye karşı Aşırı utangaç çocuklar yabancı sosyal ortamlarda
aşırı dirençlerinin anne- çocuk ilişkisindeki bazı konuşmayı tamamen reddedebilirler. Buna seçici
güçlüklerden kaynaklandığı varsayılmıştır. Anne konuşmama (mutizm) diyoruz. Kalabalık bir odada
kendi ayrılma kaygısını ifade ediyor ve fark etmeden ebeveynlerine yapışıp, fısıldadılar, eşyaların arkasına
çocuğun bağımlı ve kaçınmaya yönelik davranışlarını saklanırlar, bir köşeye büzüşürler ve hatta tepinme
pekiştiriyor olabilir. sergileyebilirler. Evde kendilerini endişelendiren du-
İkinci önemli tip okul reddi, okula karşı varolan rumlar hakkında ebeveynlerine sonu gelmeyen soru-
gerçek bir lobiyle ilişkilidir: korku özgül olarak okula lar sorarlar. Geri çekilen çocuklar, aile dostları ve aile
karşıdır ya da daha genel bir sosyal lobiyle ilişkilidir. üyeleriyle genel olarak sıcak ve doyurucu ilişkilere
Bu tip okul fobikler, genellikle, okula gitmeyi reddet- sahiptirler. Yakınlık ve kabul görmek için isteklidirler.
meye hayatlarının daha ileri bir döneminde başlarlar. Bu noktada utangaçlık ve geri çekilme değişkenlik
Okuldan kaçınmaları daha ciddi ve kalıcıdır. Korkuları gösteren bir sorun olduğundan, bu bozukluğun sıklığı
daha çok okul ortamının çeşitli bileşenleriyle ilişkilidir, hakkında derlenmiş hiç bir istatistik yoktur.
örneğin: akademik başarısızlıkla ilişkili endişeler ya Bazı çocuklar belirli sosyal durumlarda aşırı kaygı
da akranlarla yaşanan huzursuzluklar gibi. sergilerler, bu yetişkinlerin gösterdiği sosyal lobiye
benzemekledir. Bu çocuklardan kaygı yaralan olaylar-
SOSYAL FOBİ la ilgili bir günlük tutmaları istendiğinde —bir grubun
Çoğu sınıfta aşırı sessiz ya da utangaç en az bir önünde yüksek sesle konuşmak, tahtaya yazmak,
ya da iki çocuk vardır. Çoğunlukla bu çocuklar sadece diğerlerinin (çocukların) önünde performans göster-
aile üyeleri ya da aşina oldukları akranlarıyla oy- mek gerektiren aktivitelerde normal kontrol grubu-
nar, hem genç hem de yaşlı yabancılardan kaçınırlar. nun yaşadığından 3 kal daha sık kaygı yaşadıklarını
Utangaçlıkları yeni beceriler kazanmalarını ve rapor etmişlerdir. Bu tip olaylarla karşılaştıklarında
yaşıtlarının zevk aldığı çeşitli aktiviteleri denemelerini ağladıklarını, kaçındıklarını, somatik yakınmalarının
engeller. Çünkü oyun alanlarından ve komşu çocukların olduğunu dile getirmişlerdir. (Heidel. 1991)
Çocuklardaki sosyal lobinin kuramsal etiyolojisi hakkında canlı (in vivo) geri bildirim vermektir. Altı
yeterli değildir. Sıklıkla önerilen açıklama, kaygının aylık bir programın sonunda gönüllüler çocukları
sosyal etkileşimle başladığı, bu etkileşimin çocuğun akranlarıyla oynarken tarafsız gözlemleyen bir pozi-
sosyal durumlardan kaçmasına neden olduğu ve sonuç syon almışlardır.
olarak da sosyal beceriler alanında yeterince deneyim Korkulan nesne ya da duruma yakınlaştıkça ödül-
edinemediği yönündedir. Önerilen bir diğer açıklama lendirilmesi de kaygılı çocuğu yüreklendirebilir. Hem
da. geri çekilen çocukların sadece akranlarıyla ilişki model alma hem de edimsel tedaviler korkulan şevle
kurmalarını kolaylaştıracak olan sosyal bilgi ve yüzleşmeyi gerektirir. Okul fobik çocukların, kaçınma
yöntemden yoksun olabilecekleri yönündedir. İzole
ve korkuları çok büyük ve uzun süreli olduğunda
çocukların arkadaş edinmek için çok az girişimde
doğrudan, gerektirebilir.
bulundukları ve oyunlarda daha az yaratıcı olduklarını
gösteren bulgular sosyal beceriler konusundaki Daha önce söz edilen vakada (Lazarus, Davison
yoksunluklarına işaret edebilir. Son olarak da, izole ve Polefka 1965) terapist 9 yaşındaki Paul’le bir-
çocuklar geçmişte zamanlarının çoğunu yetişkinlerle likte okula yürüyerek gitmeye başladı. Daha sonra
geçirdikleri için, yetişkinlerle çocuklarla olduğundan çocuk terapistle temasını azaltarak okulla daha da
daha özgürce iletişime girerler. yüzleşti. Paul ilk olarak okul bahçesine girdi; bun-
dan sonra, dersler bittikten sonra boş bir sınıfa girdi:
ÇOCUKLUK FOBİLERİNDE TEDAVİ daha sonra da sabah egzersizine katı İd, ve ayrıldı;
Çocukluk korkularının nasıl üstesinden gelinir? bir sonraki adımda bir sıraya olurdu ve okulda vakit
Pek çoğu sadece zaman ve olgunlaşmayla ortadan geçirdi: terapist, ilk önce yanma olurdu, daha sonra
kalkar. Bu korkuların tedavilerinin büyük bölümü, görüş alanı dışında ancak yakında bir yerde kaldı. En
çocukluğun farklı dönemlerinin ve farklı becerilerin son basamakla, kaygı azaldığında, terapist gece gitar
özümsenmesiyle yapılan uygun uyarlamalar dışında çalmayı, çizgi roman kitapları vermeyi ya da kend-
yetişkinler için olanlara benzerdir. isine beyzbol eldiveni kazandıracak fişler vermeyi
Belki de, korkuların üstesinden gelmede çocuklara vaat ederek Paul için pekiştireçler sağladı.
yardımcı olmanın en yaygın yolu, milyonlarca ebev-
Yetişkinlerde olduğu gibi, bazı yeni durumlar
eynin yaptığı gibi, çocukları adını adım korkulan
çocuklar için tehdit edici olabilir, çünkü bu durum-
nesneyle maruz bırakmaktır, sıklıkla bunu yaparken
larla ilgili bilgi ve becerileri yoktur. Sonuçta çocuğun
eş zamanlı olarak kendi kaygılarını da dizginlerler.
Eğer küçük bir kız yabancılardan korkuyorsa, ebev- su korkusu, çocuğun gerçeklen yüzme bilmediği akılcı
eynleri elinden tutar ve yabancı birine doğru yürütür. yargısına dayanıyor olabilir. Bazı utangaç çocuklarda
Mary Cover Jones bu folklorik sezgiyi karşı koşullama akranlarıyla etkileşmek için ihtiyaçları olan belirli
prosedürü olarak açıklayan ilk psikologdur. sosyal becerilerden yoksundur. Örneğin, yaşıtlarına
Genel olarak bakıldığında, bugün terapistler soru sorma (Ladd, 1981), kompliman yapma ve sohbet
temeli olmayan korku ve kaçınmanın ortadan başlatma (Michelson ve ark., 1983) becerileri çiftler ya
kaldırılmasında en başarılı yolun maruz bırakma da küçük gruplarla, video kasete alarak öğrenilebilir.
olduğu konusunda hemfikirdir. Hem laboratuar çalışın Böylece çocuk ve çalıştırıcısı gözlemleyebilir ve yeni
alan (örn.. Bandura, Cirusec ve Menlove, 1967), hem davranışlar geliştirebilir.
de sayısız klinik tedavi uygulaması model almanın Tedavi sonuç çalışmalar, çocukların lobilerinde
da etkili bir yöntem olduğunu kanıtlamıştır. Örneğin, zaman sınırlı tedavilerin oldukça etkili olabileceğine
başka bir çocuğun bulunduğu durumda korkan çocuk işaret etmektedir. Örneğin Hampe ve ark. (1973)
onu taklit edebilmekte ve korkusuz davranışlar gös- davranışçı ya da içgörü yönelimli terapileri kulla-
terebilmektedir, farklı çalışmalardan birinde, gen- narak 67 fobik çocuğu sekiz haftada tedavi etmişlerdir.
çlere, adım adım akranları arasına karışan ve onlarla
Tedavi edilen çocukların % 60’ı sekiz baltalık sürenin
oynamaktan zevk almaya başlayan izole bir çocukla
sonunda lobiden kurtulmuşlardır ve iki yıllık tak-
ilgili video film gösterilerek yardımcı olunmuştur. (O
ip süresinde nüksetme ya da ek duygusal sorunlar
Conner., 1969). Diğer bir grup araştırmacı dinlenme
saatinde oyun alanında lisans öğrencileri olan gönül- yaşamamışlardır. Örneklemin %80’i (öncekiler artı
lülerle sosyal izolasyonu olan çocukları eşleştirmiştir daha sonra tedavi arayanlar) iki yıl sonra semptom-
(Allen ve ark., 1976). Uygulamanın amacı, hedef lardan kurtulmuşlardır, sadece %7 si şiddetli fobi
çocuğu da kapsayan bir grup oyununu başlatmak yaşamaya devam etmiştir. Yazarlar pek çok çocukluk
ve çocuğa hangi davranışlarının diğer çocuklar- lobisinin müdahale olmaksızın sonlanmasına rağmen,
la olumlu etkileşimi geliştirmeye yardımcı olduğu tedavinin iyileşmeyi büyük ölçüde hızlandırdığı so-
ve hangi davranışlarınınsa bu etkileşimi azalttığı nucuna varmışlardır.
BİYOLOJİK YAKLAŞIMLAR
Kaygıyı azaltan ilaçlara sedatif, anksiyolitik
ya da trankilizan denmektedir. Litik eki Yunanca
dan gelmektedir ve anlamı azaltmadır. Kaygıyı
Panik ataklara benzer bozukluklar tüm kültürlerde gözlenir.
tedavi etmek için kullanılan ilk ilaç çeşidi barbi Örneğin; Eskimolar arasında, “kayak-angst” yalnız avlanan
turatlardı ancak istenmeyen yan etkiler ve alış avcılar arasında gözlenen şiddetli korku olarak tanımlanır.
kanlık yapma özelliğinden dolayı 1950’lerden
sonra iki sınıf ilaç, propanedioller (örneğin, Mil
town) ve benzodiazepinler (Valyum, Xanax gibi), dakikalarca bazen de saatlerce sürer ve bazen
onların yerine kullanılmaya başlandı. Benzodia otomobil kullanma gibi belirgin bir durumda or
zepinler bugün de yaygın olarak kullanılmakta taya çıkar. Durumsal tetikleyicilerle birlikte oldu
ve kaygı bozukluklarının tedavisinde yararlı ol ğu zaman ipuçlu panik atağı denmekte, uyaran
duğu görülmektedir, bununla birlikte, fobiler için ile nöbet arasındaki ilişki mevcut fakat baskın
sık kullanılmamaktadır. Depresyon tedavisinde değilse, bunlara duruma dayalı nöbet denmek
sıklıkla kullanılan bir ilaç grubu (monoamine ok tedir. Bu nöbetler, gevşeme hali, uyku gibi tehli
sidase inhibitörleri) sosyal fobinin tedavisinde kesiz görünen ve beklenmeyen durumlarda da
benzodiazepinlerden daha etkilidir (Gelernter ve ortaya çıkabilmektedir; bu durumlara ipuçsuz
ark., 1991). Aşırı doz tehlikesi barbituratlar ka nöbet denmektedir. Tekrarlayan ipuçsuz panik
dar olmasa da vardır, onlar da alışkanlık yapa nöbetleri ve gelecek nöbetlerle ilgili endişe, tanı
bilmekte ve şiddetli yoksunluk belirtileri ortaya için gereklidir; yalnızca ipuçlu nöbetler fobinin
çıkmaktadır (Schweizer, 1991). Fobiler ve diğer varlığına işaret eder.
kaygı bozukluklarının ilaçla tedavisindeki ana Panik bozukluğun yaşam boyu görülme yay
sorun ilaçların bırakılmasında güçlükler yaşan gınlığı erkekler için yaklaşık %2, kadınlar içinse
ması ve hastanın bunları almayı bıraktığında %5’dir (Kessler ve ark., 1984). Genellikle erken
bozukluğun yeniden ortaya çıkmasının (relap yetişkinlik döneminde başlamakta ve stresli
se) yaygın olmasıdır (Herbert, 1995). (Çocukluk bir yaşam olayından sonra ortaya çıkmaktadır
dönemi korku ve fobileri hakkında bir tartışma (Pollard, Pollard ve Corn, 1989). Panik bozuk
için Odak 6.1’e bakınız.) luk kültürlerarası olarak da görülür. Afrika’da
yapılan bir araştırmada, erkeklerin %1’i, kadın
PANİK BOZUKLUK ların ise %6’sında tanı konmuştur (Hollifield ve
ark., 1990). Panik bozuklukla ilişkileri olan bazı
Panik bozuklukta ani ve açıklanamayan be bozukluklar da başka kültürlerde görülmekte
lirtiler nöbeti vardır. Bunlar, nefes almada güç dir. Batı Grönland’lı Eskimolar arasında kayak-
lük, kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, boğulma hissi, angst atakları denizde yalnız olan fok avcıları
mide bulantısı, baş dönmesi, terleme, titreme arasında görülmektedir. Yoğun korku, yönelim
aşırı kaygı, korku ve korkunç bir şey olacakmış bozukluğu (disorientation) ve boğulmayla ilgili
hissidir. Depersonalizasyon ve derealizasyon endişeleri içerir. Ataque de nervios ise ilk kez
(kişinin kendi bedeni dışında olma ve dünyanın Porto Riko’da tanımlanmıştır ve yoğun stres
gerçek olmadığı duygusu), kontrolünü kaybet sonucunda delirmeyle ilgili korkular ve fiziksel
me, delirme ve bazen ölme korkusu hastayı ça semptomlar içerir.
resiz kılar. Panik nöbetler çok sık ortaya çıkabilir, DSM-IV’te, panik bozukluk agorafobiyle bir
bazen haftada bir ya da daha sık olur; genellikle likte ya da agorafobi olmaksızın tanılanır.
PANİK BOZUKLUK 141
√√
Agorafobi (Yunanca pazar yeri anlamına ge noktasının uyarılması maymunlarda panik atak
len agora sözcüğünden) halka açık yerler üze gibi görünen bir atağa yol açmıştır;bu durum da
rine kişinin yetersiz kaldığı durumlarda yardım doğal olarak oluşan atakların noradrenerjik aşırı
istemesinin ve kaçmanın mümkün olmadığı du aktiviteye bağlı olabileceğini akla getirmektedir
rumlar üzerine odaklanan bir takım korkulardan (Redmond, 1977). Bunun ardından insanlarla
oluşmaktadır. Alışveriş, kalabalık ve yolculuk yapılan bir araştırmada da ceruleus noktasın
korkuları çoğu kez vardır. Agorafobisi olan bir daki aktiviteyi uyaran bir ilaç olan ‘yohimbine’nin
çok hasta evden çıkamaz ya da bunu ancak bü panik bozukluğu olan hastalarda panik atağa
yük bir kaygıyla yapabilir. Panik bozukluğu olan yol açtığı bulunmuştur (Charney ve ark., 1987).
hastalar genellikle bir panik atağın tehlikeli ya Bununla birlikte, daha yakın zamanlı bir araş
da utandırıcı olabileceği durumlardan kaçınırlar. tırma bu kuramla uyuşmamaktadır. Ceruleus
Bu kaçınma yaygınlaşırsa, sonuçta agorafobiy noktasındaki uyarımı engelleyen ilaçların panik
le birlikte panik ortaya çıkar (Panik bozukluk ta atakların tedavisinde fazla etkili olmadığı görül
nısı olmaksızın agorafobi, ortaya çıktığında, kişi müştür (McNally, 1994).
genellikle panik semptomlar yaşar, ama bu tam Bir başka biyolojik araştırma dizisi ise panik
gelişmiş ataklar halinde değildir. Bu yüzden, her ataklara neden olabilecek deneysel manipülas
iki durumda da agorafobi bir atak olması korku yonlar üzerine odaklanmıştır. Yaklaşımlardan
suyla bağlantılıdır). Agorafobiyle birlikte panik biri panik atakların hiperventilasyona -aşırı so
bozukluk ve panik bozukluk geçmişi olmayan luk alıp verme- bağlı olduğunu ileri sürmekte
agorafobinin her ikisi de, kadınlarda erkeklerde dir (Ley, 1987). Hiperventilasyona, otonom sinir
olduğundan daha yaygındır. Bu durum kalıplaş sistemini harekete geçirebilir, böylelikle de bir
mış kadın rolünün abartılı bir uzantısını yansı panik nöbetin bilindik somatik yönlerine yol aça
tıyor olabilir. Yakın zamanlara kadar, bir kadın bilir. Laktat da (kas eforunun bir ürünü) paniğe
için eve bağlı olmak sosyal olarak daha kabul yol açabilir ve panik bozukluğu olan kişilerde
edilebilir bir şey olmuştur (Fodor, 1978). laktat düzeyi, kronik hiperventilasyon yüzünden
Başka bir kaygı bozukluğu tanısı almış olan yükseliyor olabilir. Olağan karbondioksit (CO2)
hastaların % 80’inden fazlası panik nöbetleri de miktarından daha fazlasını içeren havayı solu
geçirmektedir, ancak bu nöbetlerin sıklığı panik manın laboratuar ortamında bir panik atağa yol
bozukluğu tanısı alabilecek sayıda olmamak açabileceği bulgusuna bağlı olarak, aşırı duyarlı
tadır (Barlow ve ark., 1985). Panik bozukluğu CO2 alıcıları da (reseptörler) hiperventilasyonu
ve major depresyon sıklıkla birlikte görülmek uyarabilecek bir mekanizma olarak ileri sürül
tedir (Breier ve ark.,1986). Panik bozukluğun, müştür (Gorman ve ark., 1988; Klein, 1993).
genellenmiş kaygı bozukluğu (Sanderson ve Ancak, panik bozukluğu olan hastaların kendi
ark., 1990), fobiler (Horvath ve ark., 1995), al
doğal ortamlarında izlendiği daha yakın zaman
kolizm ve kişilik bozuklukları ile birlikte görülme
lı bir araştırmada, hiperventilasyonun yalnız
si (Johnson, Weissman ve Klerman, 1990) de
ca yirmi dört ataktan birinde görüldüğü bulun
sıktır. Bu kitapta tartışılan diğer bozukluklarda
muştur (Garsen ve ark., 1996). Bu nedenle, bu
olduğu gibi, birlikte görülme (comorbidity) kötü
biyolojik araştırma dizisi sonuç vermemiştir.
tedavi sonuçlarıyla bağlantılıdır. (Noyes ve ark.,
Çeşitli biyolojik faktörlerin (örneğin, karbon
1990).
dioksit, hiperventilasyon) paniğe yol açabile
ceğini gösteren veriler, aynı zamanda bunların
PANİK BOZUKLUĞUNUN yalnızca önceden bu bozukluk tanısını almış
ETİYOLOJİSİ kişilerde bunu yapabildiklerini de göstermekte
Panik bozukluk aileden gelir (Crowe ve ark., dir. Bunun, söz konusu uyaranların bu bozuk
1987); tek yumurta ikizlerindeki birlikte görülme luğu olan hastalarda bir tür biyolojik anormalliği
oranı, çift yumurta ikizlerinden daha fazladır ya da yatkınlığı (diathesis) harekete geçirdiği
(Torgersen, 1983). Bunun anlamı, kalıtsal yat anlamına geldiği düşünülebilir. Bununla birlikte,
kınlığın olabileceğidir. panik bozukluğu olan kişilerin biyolojik güçlük
Biyolojik bir kuram, paniğe noradrenerjik lere verdikleri fizyolojik tepkiler, bu bozukluğu
sistemdeki (nörotransmitter olarak norepinefrin olmayan kişilerin tepkilerine oldukça benzerdir.
kullanan nöronlar), özellikle de ponsta, locus ce- İki grubu, yalnızca, kişilerin kendi belirttikleri
ruleus adlı verilen bir çekirdekteki aşırı aktivite güçlüklerin yol açtığı korku düzeyleri ayrıştır
nin neden olduğunu ileri sürmektedir. Ceruleus maktadır (Margraf, Ehlers, ve Roth, 1986). Bu
142 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
Oda Havası 0 0 0 0
Karbondioksit 52 17 5 5
yüzden, sonuçlar önemli olanın güçlüğe veri soluyan deneklerde görülmediğine dikkat edin;
len psikolojik tepki olduğunu gösterebilir. Panik bu durum önceki bulguları doğrulamaktadır. Ay
üzerinde karbondioksitin etkisinin, deneğin ken rıca araştırma verileri, panik atakların sıklığının
disini güvende hissettiği başka kişilerin varlığı kendi bedensel duyumlarından duydukları kor
durumunda yaşandığında dikkate değer ölçüde kunun yüksek olduğu deneklerde daha yüksek
azaldığını bulan yakın tarihli bir araştırmadan olduğunu da göstermektedir. Sonuç olarak ve
da bu hipoteze yönelik daha fazla destek gel en önemlisi, panik atakların sıklığının kendi
miştir (Carter ve ark, 1995). bedensel duyumlarından korku duyan, yüksek
Panik bozukluklarında (ve ilişkin agorafo
bir karbondioksit konsantrasyonu olan havayı
bide) ana psikolojik kuram, korkudan korkma hi
soluyan ve bunun uyarılmışlığa yol açacağını
potezidir (Örn., Goldstein ve Chambles, 1978).
ummayan deneklerde dikkate değer biçimde
Bu kurama göre agorafobi yalnızca açık yerler
korkusu değil, buralarda panik nöbeti geçirme yüksek olmasıdır. Bu sonuçlar tümüyle kuramın
korkusudur. Panik hastalarının kendi korkula yordadığı şeylerdir: bu tür duyumlardan korku
rından neden bu kadar korktuklarını açıklayan duyan bir kişideki açıklanmamış fizyolojik uya
fikirlerden biri, fizyolojik duyumlarını yanlış yo rılmışlık hali panik ataklara yol açar.
rumlamalarıdır (Clark, 1986). Bu aşırı duyarlı Kontrol kavramı da panikle ilgilidir. Panik
lıktan dolayı ufak fiziksel duyumları, daha sonra bozukluğu olan hastaların, toplum içinde atak
paniğe tırmanan felaket öncüsü olarak abar geçirdikleri takdirde kontrolü kaybedecekleri
tırlar (Holt ve Anderson, 1989). Örneğin, kalp ne dair aşırı korkuları vardır. Kontrolün önemi,
çarpmasında hafif bir değişiklik kaçınılmaz bir Sanderson, Rapee ve Barlow (1989) tarafından
kalp krizi olarak algılanır. yapılan bir araştırmada açık şekilde gösterilmiş
Bu hipotezi test eden önemli bir araştırmada, tir. Araştırmada, panik bozukluğu olan hastalar
Teich ve Harrington (baskıda) panik atak geç karbondioksit solumuşlardı ve hastalara ışık
mişi olmayan üniversite öğrencileriyle çalışmış yandığı zaman önlerindeki düğmeyi çevirerek
lardır; bu öğrenciler kendi bedensel duyumları CO2 miktarını düşürebilecekleri söylenmişti.
na verdikleri korku tepkilerinin derecesine göre Deneklerin yarısı için ışık hep yanmış, diğer ya
ölçüldükleri bir ankette aldıkları puanlara bağlı
rısı içinse hiç yanmamıştır. Aslında düğmeyi çe
olarak iki gruba (yüksek ve düşük puanlılar) bö
virmenin CO2 düzeyi üzerinde bir etkisi yoktu ve
lünmüşlerdir. Tüm katılımcılar iki denemeden
araştırmada, algılanan kontrolün etkileri araş
geçirilmiştir; denemelerin birinde odanın içinde
ki normal havayı, diğerinde ise olağan karbon tırılmaktaydı. Kontrolü olmayan grubun yüzde
dioksit konsantrasyonundan daha yüksek olan sekseni panik nöbeti geçirdi, kontrolün ellerin
bir havayı solumuşlardır. Her gruptaki denekle de olduğunu düşünen grubun ise yalnızca %
rin yarısına karbondioksitin gevşetici olabilece 20’sinde panik nöbeti görüldü. Araştırmada, al
ği, diğer yarısına da yüksek uyarılmışlık (arou gılanan kontrolün önemi açıkça gösterildiği gibi,
sal) belirtileri üretebileceği söylenmiştir. Her bir paniği oluşturan uyarıcının yalnızca biyolojik
gruptaki panik atak sıklığı Tablo 6.1’de göste olmadığı aynı zamanda kişinin psikolojik tepki
rilmiştir. Panik atakların normal oda havasını sinin de çok önemli olduğu ortaya çıkmıştır.
PANİK BOZUKLUK 143
√√
ram kaygıyla ilgili tüm görüşlerin temel özelliği algılanmadığı zamanlarda bile ortaya çıkmakta
olarak kontrol kaybı algısını vurgular (Mandler, dır (Bradley ve ark., 1995).
1966). Böylece genellenmiş kaygının bilişsel- Borkovec, Roemer ve Kinyon (1995), yeni
davranışçı modeli çaresizlik ve kontrol üzerine bir bilişsel görüş öne sürmüşlerdir. Araştırma
odaklanır. cılar, GKB’nin temel semptomu olan “endişe”
Yapılan araştırmalar (Daha önce açıklanan üzerinde odaklanmışlardır. Cezalandırma ba
C02’den kaynaklanan panik ataklar da dahil), kış açısıyla baktığımızda, endişe olumsuz bir
insanların bir miktar kontrol edebildikleri stres duygudur ve bu nedenle de tekrarlanma ola
kaynağı olayların, bütünüyle kontrol dışı görü sılığı düşüktür. Bu durumda, insanların neden
len olaylara kıyasla daha az stres verdiğini orta bu kadar sık endişelendiği sorulabilir. Borkovec
ya koymuştur. Araştırmalar ayrıca, belli koşular ve arkadaşları, endişenin gerçekte olumsuz bir
da kişinin kontrol duygusunu algılamasının, bu pekiştireç olduğuna dair kanıtları gözden geçir
kontrol gerçek olmasa bile kontrolün sağlanması mişler ve bu duygunun hastaları daha olumsuz
için yeterli olduğunu göstermektedir (örn., Geer, başka duygulardan uzak tuttuğu sonucuna var
Davison ve Gatchel, 1970). Barlow (1988) bu mışlardır.
sonuçları, panik hastalarının tehdit edici olayları
kontrolleri dışında algıladıkları biçiminde açık BİYOLOJİK GÖRÜŞLER
lamıştır. Bazı çalışmalar genellenmiş kaygı bozuk
Bu kontrol fikriyle ilişkili olarak tahmin edile luğunun kalıtsal bileşenleri olduğunu öne sür
bilir olaylar tahmin edilemeyenlere göre daha az müştür. Genellenmiş kaygı bozukluğu hasta
kaygı yaratır, (bkz., Mineka, 1992). Tahmin edi larının akrabalarında da bu bozukluğun görülme
lebilirlik itici olayların başlangıcı için de geçerli oranının yüksek olduğu gözlenmiştir (Noyes ve
dir. Örneğin, hayvanlar işaretlenmiş (ve böyle ark., 1992), ancak ikiz çalışmalarında tutarsız
ce tahmin edilebilir) şoku, işaretlenmemiş şoka lıklar vardır (Kendler ve ark., 1992; Torgerson,
tercih etmektedirler (Seligman ve Binik, 1977). 1983). Biz de bu noktada verilerin yetersiz ol
Bu durumda işaretin olmaması güvenlik işareti duğunu belirtmeliyiz. Kaygı bozuklukları ile de
ilintili bir kişilik eğilimi olan nöroti- sizmin kalıtsal
gibidir, şokun gelmediğini ve kaygılanmaya ge
olduğu gerçeği, kalıtsal etkenlerin olası etkileri
rek olmadığını gösterir. İşaretlenmemiş ve böy
nin göz ardı edilmemesi gerektiğini göstermek
lece tahmin edilemeyen itici uyarıcılar kronik
tedir.
uyarılma ve korkuya ya da insanlarda kuruntu
Genellenmiş kaygı bozukluğunun en tanınan
dediğimiz duyguya yol açarlar (Borkovec ve Inz,
nörobiyolojik açıklaması, kaygı bozukluklarının
1990).
tedavisinde etkili bir ilaç türü olan benzodiya
Stres verici olayları kontrol edememe duy
zepinlerin nasıl işlediği konusundaki bilgimize
gusuna ek olarak, GKB hastasını tanımlayan,
dayanmaktadır. Araştırmacılar, beyinde ben
birkaç bilişsel süreç daha vardır. Bu hastaların zodiyazepinlerin etkili olduğu bir reseptör bul
bilişlerinin içeriğinde tehlike teması vardır. Za muşlardır. Bu reseptör ketleyici işlevi olan gam
rarsız olayları tehdit edici olarak yanlış algılar ma-aminobütrik asit nörotransmitter (GABA)
lar ve bilişler gelecekteki felaketlere odaklanır maddesiyle ilintilidir. Normal korku tepkileri söz
(Beck ve ark., 1987; Ingram ve Kendall, 1987; konusu olduğunda, nöronlar beynin tamamında
Kendall ve Ingram, 1989). Genellenmiş kay ateşlenir ve kaygı deneyimini ortaya çıkarır. Bu
gı bozukluğu olan hastaların dikkati, kolayca nöral ateşleme sistemi aynı zamanda GABA
olası bir fiziksel zarar ya da eleştiri, mahcup sitemini de uyarır. GABA sisteminin uyarılması
olma, reddedilme gibi sosyal talihsizliklere çe sonucunda da söz konusu aktivite ketlenir ve
kilir (MacLeod ve ark., 1986). Örneğin; GKB böylece kaygı düşer. GKB, GABA sisteminde,
olan hasta konuşmakta olduğu kişinin zaman kaygının kontrol altına alınamamasına neden
zaman başka taraflara bakması durumunda olan bir bozulmadan kaynaklanıyor olabilir. Bu
reddedileceğinden endişelenir. Ayrıca, belirgin olasılık dâhilinde benzodiyazepinler, GABA sa
olmayan uyarıcıları tehdit edici olarak yorum lınımını artırarak kaygının düşmesine neden
larlar ve kötü olayların daha sık başlarına ge olmaktadır. Benzer biçimde, GABA sistemini
leceğini düşünürler (Butler ve Matthews, 1983). bloke eden ya da ketleyen ilaçlar kaygının art
GKB hastalarının, tehdit edici uyaranlara karşı masına neden olmaktadır (Insell, 1986). Henüz
yüksek hassasiyetleri, uyaran belirgin biçimde konu hakkında öğrenilmesi gereken çok şey
146 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
vardır ama bu yaklaşımın, kaygıya yönelik ba Matthews, 1983). GKB hastalarının herhangi bir
kış açımızı genişlettiği bir gerçektir. durumu yeniden değerlendirmelerine yardımcı
olmak bu nedenle işe yaramaktadır. Yapılan son
GENELLENMİŞ KAYGI çalışmalar da bunu desteklemektedir (Borkovec
BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ ve Costello, 1993).
Genellenmiş kaygı bozukluğunda en yaygın
Genellenmiş kaygı bozukluğuna bakış tarz tedavi, fobilerde sözü edilen kaygı gidericilerin
larından beklenebileceği gibi çoğu psikanalist kullanımıdır. Hastalığın çok yaygın olması ne
hastalarına çatışmalarının bastırılmış kökenle deniyle, psikoaktif ilaçlar kullanılmaktadır. İlaç
rine inerek yardımcı olmaya çalışır. Tedavi, fobi bir kere etkisini gösterdiğinde, birkaç saatliğine
lerin tedavisine çok benzemektedir. hangi durum olursa olsun hastayı rahatlatacak
Davranışçı terapistler genellenmiş kaygıya tır. Ne yazık ki, yatıştırıcı (trankilizan) ilaçların
çeşitli şekillerde yaklaşırlar. Eğer kaygıyı, belir istenmeyen yan etkileri vardır. Bunlar, sersem
lenebilir durumlardaki tepkiler olarak kavram leşme ve depresyondan, fiziksel bağımlılığa yol
laştırırlarsa serbest dolaşan kaygı, fobi ya da açma ve beden organlarına hasar gibi geniş bir
işaretlenmiş kaygı olarak ele alınabilir. Örneğin, alanı kapsar. Bunlara ek olarak, ilaç kesildiği
çevresel değerlendirme sonucu, davranışçı ter zaman tedavi ile sağlanan iyileşme genellikle
apist, genellikle kaygılı olan hastanın özellikle ortadan kalkar (Barlow, 1988). Belki de, kişi iyi
başkalarını eleştirdiği ya da eleştirildiği zaman leşmeyi, başa çıkma çabalarındaki iç değişiklik
korktuğunu saptayabilir. Kaygı, hasta zamanı yerine dış etkene yani ilaca (haklı olarak) atfetti
nın büyük bir kısmını diğer insanlarla geçirdiği ği ve kaygı ve kuruntunun kontrol edilemeyece
için çok genellenmiş görülmektedir. Sistematik ğine inandığı için iyileşme geçici olur (Davison
duyarsızlaştırma olası bir tedavi yöntemi olarak ve Valis, 1969). Böylece kişi kaygı ve endişe ve
tercih edilebilir. rici olasılıkların kontrol altına alınamayacağına
Bununla beraber, bu hastaların çektikleri dair inancını sürdürür.
kaygının özgül nedenlerini bulmak zor olabilir.
Bu zorluk, davranışçı terapistlerin yoğun gevşe
me eğitimi gibi daha genel tedavi yöntemlerini OBSESİF-KOMPULSİF
önermelerine yol açmıştır. Bu tekniklerle, kay BOZUKLUK
gıyı bastırma potansiyelinin hastanın genel ger
ginlik düzeyini azaltacağı umulmaktadır (Barlow Bernice tedaviye girdiğinde kırk altı yaşındaydı. Bu
ve ark., 1984; Borkovec ve Mathews, 1988; Ost, onun yatısız olarak katıldığı dördüncü tedaviydi ve önce-
1987). Hastalara, henüz başlangıç aşamasında sinde de iki kez hastaneye yatırılmıştı. Obsesif kompulsif
bozukluğu 12 yıl önce babasını kaybettikten sonra başla-
olan kaygıya, alarma geçmek yerine gevşeme
mıştı. O zamandan bu yana şiddeti çeşitli dalgalanmalar
davranışı ile tepki vermek öğretilir (Goldfried, göstermişti ve tedaviye geldiğinde en şiddetli noktadaydı
1971; Suinn ve Richardson, 1971). Bu yakla ve halen şimdiye kadarki en ağır tabloydu.
şımın, GKB’nin iyileşmesinde çok etkili olduğu Bernice bir bulaşma korkusuna takıntılıydı, babası-
son bulgular arasındadır (Borkovec ve Roemer, nın pnömoniden ölümüne belirsiz biçimde bağlı bir kor-
1994; Borkovec ve Whisman, 1996). ku. Aslında o her şeyden korktuğunu söylüyordu, çünkü
Bu yayılmış kaygının temelinde çaresizlik mikroplar her yerde olabilirdi ama özellikle tahtaya, çi-
duygusu yatmaktaysa, bilişsel yönelimli dav zik nesnelere, mektuplara, konserve kutularına ve parlak
parçacıklara dokunurken çok korkuyordu. Parlak parça-
ranış terapistleri hastaya, bu durumla başa
cık derken bir tebrik kartındaki simler, parlak cisimler ve
çıkabilmesine yeterli olacak becerileri kazan gümüş eşyalar kastediliyordu. Bernice niye özellikle bu
masında yardımcı olurlar. Atılganlık da dâhil ol nesnelerin olası bulaşma kaynakları olabileceğini açık-
mak üzere bütün bu beceriler, sözel talimatlar, layamıyordu.Rahatsızlığını azaltmak çabasıyla uyanık
model alma ya da edimsel şekillendirme yoluyla kaldığı zamanların neredeyse tümünde çeşitli kompulsif
öğretilebilir. Bu üçünün mantıklı bir birleşimini törensel davranışlar yapıyordu. Sabahları 3-4 saatini
oluşturarak öğretmek en iyi yoldur (Goldfried ve banyoda geçiriyordu, tekrar tekrar yıkanıyordu. Aralarda
Davison, 1994). GKB’nin temelinde kronik en sabunun üstündeki artıkları arındırıyordu ki mikroplar-
dan temizlensin... Yemekler de dört saat kadar sürüyordu.
dişe yattığı için, bilişsel tekniklerin tedavide kul
Bernice törensel davranışlarını yapıyordu- bir seferde 3
lanıla gelmesi şaşırtıcı değildir. Belki de birey, parça yiyecek yeme, her birini ağzında üçyüz kere çiğ-
belirsiz uyaranları tehdit olarak algıladığı ya da neme gibi. Bu aşamalar yiyeceklerini “sihirli biçimde”
olumsuz bir olay olma olasılığını aşırı abarttığı kirlilikten arındırma anlamına geliyordu. Hatta bu yemek
için gereksiz yere kaygılanmaktadır (Butler ve törenlerine Bernice’in kocası da bazen katılıyor ve sıcak
OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK 147
√√
su aletini ya da donmuş sebzeleri onun başının üstünde Obsesyonlar davetsiz olarak akla gelen gi
mikroplarını gidermek için sallıyordu. Bernice’in tören- rici, tekrarlayan düşünceler, itkiler ve imgelerdir.
sel davranışları ve bulaşma korkusu yaşamını nerdeyse Bunları yaşayan kişilerce, kontrol edilemez ve
hiçbir şey yapamayacak derecede kısıtlamıştı. Evden çı- akla aykırı olarak algılanırlar. Bir çoğumuz ben
kamıyordu, ev işi yapamıyordu ya da telefonda bile ko-
zer deneyimleri geçici olarak yaşarken, Bernice
nuşamıyordu.
vakasında da gördüğümüz gibi, obsesif birey
ler bu deneyimleri günlük yaşam işlevlerini bo
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), çok
zacak düzeyde güçlü ve sık biçimde yaşarlar.
sıkıntı yaratan ve gündelik işlevleri kısıtlayan,
Klinik olarak en sık gözlenen obsesyonlar; bu
aklın ısrarlı ve kontrol edilemeyen düşüncelerle
laşma korkusu, cinsel ya da öfke dolu tepkiler
dolduğu ya da kişinin bazı davranışları tekrar tek
göstermeye ilişkin korkular ya da bedensel fonk
rar yapmaya zorunlu hissettiği bir kaygı bozuk siyonların bozulmasına ilişkin hipokondriyak
luğudur. Obsesif-kompulsif bozukluk toplumun korkulardır (Jenike, Baer ve Minichiello, 1986).
yüzde 2 ile 3’ünü etkilemektedir ve kadınlarda Obsesyonlar aşırı şüphecilik, erteleme ve ka
görülme olasılığı erkeklere göre daha yüksektir rarsızlık gibi görünümler de alabilmektedir.
(Karno ve Golding, 1991). Genellikle, hamilelik, Kompulsiyon, sıkıntıyı azaltmak ya da bir
doğum, aile çatışması, işte güçlükler gibi stres felaketin olmasını önlemek için kişinin yapmaya
yaratan bir olaydan sonra erken yetişkinlikte zorunlu hissettiği tekrarlayıcı davranıştır. Dav
başlar (Kringlen, 1970). Erken başlangıç erkek ranışın o anki görünen amacıyla gerçekçi bir
lerde daha sık gözlenir ve kontrol etme kompul bağlantısı yoktur ya da açık bir biçimde aşırı
siyonları şeklindedir; geç başlangıç kadınlarda dır. Bernice’in her lokmayı 300 kez çiğnemeye
daha sıktır, temizlik kompulsiyonları tarzındadır ihtiyacı yoktur. Genellikle bir davranışı sürekli
(Noshirvani ve ark., 1991). Depresyon dönemi olarak yineleyen bir birey, bu eylemi yerine ge
sırasında, hastalar bazen obsesif-kompulsif bo tirmediği zaman olacak korkunç sonuçlardan
zukluk geliştirebilirler ve obsesif-kompulsif has korkmaktadır. Bir davranışın toplam yinelenme
taların çoğunun anlamlı derecede depresyonu frekansı çok şaşırtıcı olabilir. Sıklıkla, kompül
vardır (Rachman ve Hodgson, 1980). Ayrıca siyonlar, temizlik ve düzenle ilgilidir, bunlar ba
obsesif-kompulsif bozukluk diğer kaygı bozuk zen saatler, hatta günün büyük bir kısmını alan
luklarıyla, özellikle panik ve fobilerle (Austin ve törenlerle; kahverengi olan şeyler gibi belirgin
ark., 1990) ve çeşitli kişilik bozukluklarıyla (Baer eşyalardan kaçınmakla; sayı saymak, bazı sa
ve ark., 1990; Mavissikalian, Hammen ve Jo yıları söylemek, uğurlu eşyaya ya da bedenin
nes, 1990) birlikte görülür. bir yerine dokunmak gibi tekrar edici sihirli ön
148 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
OBSESİF-KOMPULSİF
BOZUKLUĞUN ETİYOLOJİSİ
PSİKANALİTİK KURAM
Emisyon Tomografisi) çalışmaları OKB’li has 1987). Lenane ve arkadaşları (1990), OKB’lilerin
taların frontal loblarında artan bir hareketlilik birinci dereceden akrabalarının yüzde 30’unda
olduğunu göstermiştir. Bu hareketlilik belki de da OKB görüldüğünü bulmuşlardır. Biyolojik et
bu hastaların kendi düşünceleri ile aşırı uğraş kenlerin, insanlarda OKB gelişimine yatkınlığa
malarının bir yansımasıdır. Motor davranışların neden olabileceğini kesin olarak söylemek için
kontrolüyle ilintili olan basal ganglia üzerindeki erken olsa bile, önümüzdeki yıllarda biyolojik
ilgi de, OKB ile Tourette Sendromu arasındaki yatkınlığa ilişkin araştırmaların artacağını bek
ilişki kadar, bu beyin bölümü ile kompulsiyon leyebiliriz.
ların ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Tourette
Sendromu, motor ve vokal tiklerle kendini belli OBSESİF-KOMPULSİF
eden ve basal gangliadaki bozulmalarla ilintili BOZUKLUĞUN TEDAVİLERİ
olan bir bozukluktur. Tourette Sendromlu has
talar genellikle OKB’ye de sahiptirler (Rauch ve Obsesif-kompulsif bozukluk psikolojik sorun
Jenike, 1993). Bu iki beyin bölgesinin önemini lar içinde tedavisi en güç olanlardandır. Obsesif-
destekleyen bir çalışma da Rauch ve arkadaş kompulsif bozukluğun psikanalitik tedavisi fobi
larının (1994) çalışmasıdır. Araştırmada Rauch ve genellenmiş kaygıdaki tedaviye benzer. Di
ve arkadaşları, OKB’li hastaları, çöp bulaşmış ğer bir deyişle, bastırmanın kaldırılması ve has
eldiven ya da kilitli olmayan bir kapı gibi o has tanın gerçek korkusuyla yüzleşmesiyle itki do
talara özgü uyaranlara maruz bırakmışlar ve yurulacaktır. Girici düşünceler ve karşı koyması
böylece de OKB semptomlarını tetiklemişlerdir. güç davranışlar terapötik değişme için uygun
Frontal lobda ve basal ganglianın bazı kesimle hedefler değildir. Çünkü onlar egoyu bastırılmış
rinde kan akışında bir artış gözlenmiştir. çatışmadan korumaktadır. Psikanalitik işlemler,
Nörokimyasal etkenler üzerindeki araştır obsesif-kompulsif bozukluğun tedavisinde etkili
malar serotonin üzerinde yoğunlaşmıştır. Daha değildir. Bu kısıtlılık bazı analistlerin daha aksi
sonra açıklayacağımız gibi, serotonin geri alımı yona yönelik davranışçı yaklaşımları benimse
nı ketleyen antidepresanların OKB tedavisinde melerine ve analitik anlayışı, davranışçı işlemle
işe yaradığı kanıtlanmıştır (Pigott ve ark., 1990). re daha uygun olacak bir şekilde kullanmalarına
Bu ilaçlar serotonin nöronlarındaki sinaptik ge yol açmıştır (Jenike, 1990). Örneğin Salzman
çişi kolaylaştırdığından, OKB’nin serotonin dü (1980) serbest çağrışımın hastanın obsesyon
zeyinin düşük olması ya da reseptör sayısının larını beslediğine dikkat çekmekte ve analistin
azlığı ile ilintili olabileceği açıklaması en genel tartışmaları yönlendirmede daha direkt olması
yorum olacaktır. Ancak henüz bu düşünceleri gerektiğini önermektedir. Çoğu obsesif hastada
sınayan araştırmalar beklenen sonuçları verme gözlenen kararsızlığın, herhangi bir işe başla
miştir. Örneğin, serotonin reseptörünü uyaran madan önce onu doğru yapmayı garantileme
ilaçlarla yapılan araştırmalar, bu ilaçların OKB gereksiniminden kaynaklandığını ileri sürmek
semptomlarını azaltmak yerine artırabildiğini de tedir (Salzman, 1985). Bu nedenle hastaların
göstermiştir (Bastani, Nash ve Meltzer, 1990; belirsizliği ve gerçekte hiçbir şeyin tam belirli ve
Hollender ve ark., 1992). OKB’nin oluşumuna kontrol edilebilir olmadığını tolere etmeyi öğren
dair bir diğer olası açıklama da, OKB’nin se meleri gerekmektedir. 2Aynı zamanda analistin,
rotoninle ilintili bir diğer nörotransmitter sistem hastayı kompulsif davranma ego savunmasını
yüzünden ortaya çıktığı, antidepresanlardan et bırakması için yüreklendirmesini önermektedir.
kilendiği zaman da serotoninin, terapötik etkinin Ancak tedavinin temel amacı bilinç dışı belirle
gerçekleştiği asıl alan olan bu sistem üzerinde yiciler hakkında iç görü kazanmaktır.
değişikliklere neden olduğuna ilişkin açıklama Kompulsif ritüellerde en sık ve genellikle ka
dır (Barr ve ark., 1994). Dopamin ve asetilkolin, bul edilen tedavi yaklaşımı İngiltere’de Victor
OKB’nin oluşumunda önemli rol oynadığı iddia Meyer’in (1966) öncülüğünü yaptığı davranışın
edilen serotoninle ilintili transmiterler olarak öne engellenmesiyle beraber maruz bırakma yön
sürülmektedir (Rauch ve Jenike, 1993). teminin kullanılmasıdır (Rachman ve Hodgson,
Ayrıca OKB’de kalıtsal katkıların da bulun 2
Obsesif kompulsif kişinin burada hipotezlenen gereksinimi akılcı duygusal
abileceğine ilişkin bazı kanıtlar vardır (Carey yaklaşımın da yararlı olabileceğini önerse hata etmez. Kişi asla hata yapmayacağı
bir mantıkdışı inanca demirlemiş olabilir. OKB ye akılcı duygusal tedavinin
ve Gottesman, 1981). OKB’li hastaların birinci uygulandığı nadir bir klinik denemede, Emmelkamp, Visser ve Hoekstra (1988),
derecede akrabalarında kaygı bozukluklarının gerçek yaşamda tepki önleme tedavisi ile kıyaslandığında Ellis’in tedavisinin
başarılı olduğunu ve depresif duygu durumunu azaltmada da katı davranışçı
görülme sıklığı yüksektir (McKeen ve Murray, tedaviye üstün olduğunu bulmuştur.
OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK 151
√√
1980). Bu yaklaşımda hastanın kompulsif dav arttırmadığının araştırıldığı bir çalışmada, ilacın
ranışı ortaya çıkaran durumlarla yüzleşmesi-kir eklenmesinin obsesif-kompulsif belirtilerde bir
li bir tabağı ellemek gibi- ve her zaman yaptığı etkisinin olmadığı ancak depresyonu azalttı
şeyi-elini yıkamak gibi- yapmamasını içermek ğı bulunmuştur (Foa ve ark., 1992). Bu bulgu
tedir. Bunun altında yatan sayıltı şöyle özetle obsesif-kompulsif hastalarda gözlenen depres
nebilir; törensel davranışlar (ritüeler), sandalye yonun ikincil olduğunu ya da obsesif-kompulsif
deki toz gibi herhangi bir çevresel uyarıcı ya da belirtilerin sonucu olarak geliştiğini düşündür
olay tarafından uyarılan kaygıyı azaltmaktadır mektedir. Bir başka çalışmada, obsesif-kom
ve bu davranışı engelleme hastayı kaygı uya pulsif bozuklukta klomipraminin etkisinin kısa
ran uyarıcıyla karşı karşıya getirir, böylece de vadeli olduğu bulunmuştur. İlacın kesilmesiyle
kaygının sönmesini sağlar. Kontrollü çalışma davranış engellenmesine kıyasla nüksetme
lar (Duggan, Marks ve Richards, 1993; Foa ve oranının yüzde 90 olduğu bulunmuştur (Pato ve
ark., 1985; Stanley ve Turner, 1995), bu yönte ark., 1988).
min çocuklar ve ergenler de (March, 1995) dâhil Araştırmalar, fluoxetine (Prozac) gibi sero
olmak üzere, OKB’li hastalarda kısmen de olsa tonin geri alım inhibitörleri alan hastalarda bir
etkili olduğunu göstermiştir. miktar düzelme olduğunu göstermiştir. Ancak tri
Bazen obsesif-kompulsif ritüellerin kontrolü sikliklerde olduğu gibi tedavide alınan yol azdır
ancak hastanede mümkün olabilir. Kompulsi ve ilaçlar bırakıldığında belirtiler geri gelmekte
yonların tedavisinde tanınmış davranışçı uz dir (McDougle ve ark., 1994). Ayrıca bu ilaçların
man Victor Meyer (1966) Londra’daki Middlesex doğrudan OKB’ye mi yoksa OKB ile ilişkili dep
Hastanesinde kontrollü bir ortam yaratmıştır. resyona mı etki ettiği de henüz belirgin değildir
Çalışanlar, hastaların törensel davranışlarını (Barr ve ark., 1994; Tollefson ve ark., 1994).
yapmalarına engel olacak şekilde eğitilmiştir. Fluksatin ve davranış engellenmesini kar
Tedavinin ev dışına genellenebilmesi için ev şılaştıran bir çalışmada (Baxter ve ark., 1992)
halkının da tedaviye katılımı gerekmektedir. ikisinin de tedavide etkili olduğu durumlarda iyi
Onları bu çalışmaya hazırlamanın temel görev leşmenin beyin işlevleriyle, yani aşırı aktivitesi
olmadığını, beceri kazandırma ve bakım ver OKB ile ilgili olan caudete necleusda metabolik
menin ötesinde belirli davranışçı teknikler kulla aktivitenin azalmasıyla ilişkili olduğu bulunmuş
nıldığını söylemek yeterlidir. tur. Ayrıca, PET’le ölçülen beyin aktivitesindeki
Kısa dönemde bu kısıtlamalar oldukça zor değişiklik yalnızca klinik olarak düzelme göste
dur ve hastaların çoğunun hoşuna gitmez. ren hastalarda bulunmuştur. Bu çeşit bulgular,
Vak’aların yüzde 25’i bu nedenle tedaviyi red birbirinden çok farklı olan tedavilerin etkili olma
deder (Foe ve ark., 1985). Tedavi almayı red larının benzer nedenlere, değişik yollardan bey
detme ve yarıda bırakma OKB’ye yönelik müda ni etkilemelerine bağlı olduğunu düşündürmek
halelerde bilindik sorunlardır (Jenike ve Rauch, tedir. Baxter ve arkadaşlarının çalışmasında
1994). OKB hastaları, ertelemeye, değişimden olan bir desen sorunundan da söz etmeliyiz. Bu
korkmaya ve başkalarının kendilerini kontrol araştırmada hastalar gruplara tesadüfi olarak
etmeleri durumuna aşırı hassasiyet gösterme değil, hastaların tedaviyi tercihlerine göre ayrıl
eğilimindedirler. Açıkça itiraf edilmelidir ki bütün mışlardır. Görüşümüze göre, bu hata bulguları
bu özellikler davranışçı terapi gibi manipülatif geçersiz kılmamakta ancak iki grubun karşılaş
yöntemlerde beklenebilecek sorunlardır. tırılmasında eşitliğin sağlanmasını bozmaktadır.
Depresyon tedavisinde sıklıkla kullanılan Tedavi sonrası PET taramada ilaç grubundaki
(Bölüm 10’a bakınız) seretonin geri alım inhi hastalar hâlâ ilaç almaya devam ediyorlardı.
bitörleri ve trisiklikler sıklıkla obsesif-kompulsif Hâlbuki davranış tedavisindeki hastalarda dav
hastalar için kullanılır. İki çeşit ilaçla da iyi so ranışı engelleme tedavisi devam etmiyordu.
nuçlar alınmıştır (Jenike, 1986). Bu güne kadar Obsesif-kompulsif bozukluklarda bazen be
yürütülmüş olan en geniş çaplı araştırmada yin ameliyatının uygulanması ancak, ruh sağ
(Klomipramin Çalışma Grubu, 1991) çift, kör bir lığı alanında çalışanların ve onlardan da çok
desenle klomipramin plasebo ile karşılaştırılmış hastaların ümitsizliğiyle açıklanabilir. Şu anda
ve etkili olduğuna dair kanıtlar bulunmuştur. kullanılan işleme singulatomi denmektedir ve
Diğer taraftan, imipraminin depresyonda olan corpus callosum’un yakınında singulum’daki
obsesif-kompulsif hastalarda davranış engel beyaz maddenin iki, üç santimetresini tahrip
lenmesi tedavisiyle sağlanan yararları arttırıp etmeye dayalı bir işlemdir. Bir değerlendirme
152 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
de akut stres bozukluğunu yenmekte ve yaşam renklerde yazılmış kelimeler görürler. Denekten
larına TSSB olmaksızın devam etmektedirler. kelimeyi değil rengini olabildiğince çabuk söyle
Stresin, önemli bir nedensel faktör olarak mesi istenir. Bazı kelimelerin içeriğinden dolayı,
DSM’ye sokulması genel bakış açısında önemli tepkinin yavaşlamasıyla ölçülen bozulma göz
bir değişikliğe işaret eder, çünkü geçmişlerine lenir. Bu çalışmada farklı kategorilerden kelime
bakmaksızın bireylerin üstesinden gelemeye ler seçilmiştir; nötr (örneğin, masa), olumlu (ör
cekleri felaket türü (katastrofik) olaylarla karşı neğin, sevgi), obsesif-kompulsif (örneğin, kir),
laşmalarının onları olumsuz olarak etkileyeceği TSSB (örneğin, ceset torbası). TSSB’li gaziler
ve diğer bozukluklardan ayırt edilmesi gereği yalnızca TSSB’li kelimelerde daha yavaştılar.
resmen kabul edilmiştir. Söze dökülmese de, Aynı etki, Foa ve arkadaşları (1991) tarafından
eğer daha sağlam olsaydı bir şey olmazdı sonu tecavüze uğrayanlar üzerinde yapılan araştır
cuna varma yerine, travmatik durumların etkisi mada da bulunmuştur. Benzer biçimde TSSB’li
şimdi resmen kabul görmektedir (Haley, 1978). hastalar travmaları ile ilgili sözcükleri daha iyi
Ancak, bu yeni ölçütün eklenmesi üzerine farklı hatırlamaktadırlar (Zertlin ve McNally, 1991).
görüşler vardır. Travmatik olayla karşılaşan bir Tekrar yaşamanın önemi küçümsenemez,
çok kişi TSSB geliştirmez. Örneğin, yakın geç çünkü diğer kategorilerdeki belirtilerin olası kay
mişte yapılan bir araştırmada, fiziksel yaralan nağıdır. Aslında bazı TSSB kuramları, travmatik
malara kadar giden bir travmatik olayı yaşayan olayların var olan şemayla (kişinin dünya ile
insanların sadece yüzde 25’i TSSB geliştirmiştir ilgili genel inançları) başarılı bir şekilde bütün
(Shalev ve ark., 1996). Buradan TSSB’nin tek leştirilememesine atfederek, bunu temel özellik
nedeninin başlı başına olayın kendisi olamaya olarak kabul ederler (örneğin, Foa, Zindbarg ve
cağı sonucunu çıkarabiliriz. Yeni çalışmalar, cid Rothbaum, 1992; Horowitz, 1986).
di stres yaşantıları deneyimleyen insanlardan
TSSB geliştiren ve geliştirmeyenler arasındaki 2. Olayla ilgili uyarıcılardan kaçınma ya
farkı araştırmaya doğru yönelmiştir. da tepki verme düzeyinde azalma. Kişi bir
TSSB’nun belirtileri üç temel kategoride top travmayı düşünmemeye ya da onu akla getire
lanmıştır. Tanı koyabilmek için her kategorideki cek uyarıcılardan uzak durmaya çalışır. Olayla
belirtinin en az bir ay sürmesi gerekir. ilgili amnezi bile olabilir. Tepki verme düzeyin
de azalmayla; başkalarına ilgide azalma, bo
1. Travmatik olayı tekrar yaşamak. Olay ğuluyormuş duygusu ve olumlu duyguları his
sıklıkla hatırlanır ve onunla ilgili kâbuslara sık sedememe kastedilmektedir. Bu semptomlar
lıkla rastlanır. Olayı sembolize eden uyarıcılara 1’dekilerle çelişkilidir. Travma Sonrası Stres Bo
(örneğin, gök gürlemesinin bir gaziye savaş ala zukluğunda oynamalar olur, kişi tekrar yaşama
nını hatırlatması gibi) ve belli olayların yıl dö ve uyuşukluk arasında gidip gelir.
nümlerine karşı aşırı duygusal tepki gösterilir. Bu
rahatsız edici belirtinin laboratuarda incelendiği 3. Artmış uyarılma belirtileri. Uykuya dal
bir araştırmada McNally ve arkadaşları (1990), ma ve uykuyu devam ettirme güçlükleri, dikkati
TSSB olan ve olmayan Vietnam gazilerine Stro toplayamama, aşırı uyarılmış olma durumu ve
op testi uygulamışlardır. Bu testte denekler farklı abartılmış irkilme tepkileri bu belirtileri oluşturur.
turmadığının anlaşılması umuduyla, korkunç Vietnam gazilerine doksan bir danışma mer
olayın konuşulmasını yüreklendiriyordu. Bu şe kezli bir ağ olan 25 milyon dolarlık operasyon
kilde, geçmişte yaşanan dehşetle hastanın şim erişme adlı paket oluşturana kadar, dayanışma
diki yaşamı arasında bir sentez oluşturulmaya grupları New York kentinin dışına taşarak büyü
çalışılıyordu (Cameron ve Magaret, 1951). meye devam ettiler. 1981’de yatırım üç yıl daha
İkinci Dünya Savaşı ve Kore gazilerine hiz uzatıldı.
met veren Gaziler İdaresi (Veterans Administra Dayanışma grupları, Vietnam gazilerindeki
tion), ilk başlarda Vietnam gazilerinin psikolojik geri kalan suçluluk ve öfke duyguları üzerine
sıkıntılarına cevap verememiştir. Bunun neden odaklandılar: asker olarak onlardan beklenen,
lerinden biri, bir çok askerin normal yollarla ter düşmanla dostun ayırt edilmesi, çok zor olan
his olamayıp askerlikten ihraç yoluyla ayrılma bir gerilla savaşına katılmaktan dolayı duyulan
larıydı. Askerlikten ihraç edilme nedenlerinden suçluluk ve vatanlarının tam inanmadığı bir sa
bazıları, “karakter ve davranış bozukluğu”, “al vaşta çarpışarak yaşamlarını tehlikeye atmaya
kolizm” ve “ilaç bağımlılığı” idi (Kiddler, 1978). duyulan öfke. Tartışmalar, kadınlarla ilişkiler
Bu gazilerden bazılarının savaş travması geçir ve özellikle, fiziksel şiddetin maço görüşü gibi
dikleri olası görülüyordu. Kuzey Kore’yle barış erkeksilikle ilgili duygular gibi yaşam kaygıları
yapıldıktan ancak altı yıl sonra, 1979’da Ame nı kapsayacak şekilde genişledi. Antidepresan
rikan Sivil Özgürlükler Birliği gayretleriyle ihraç ilaçlar da kullanıldı ancak sonuçlar herkeste ba
edilen askerler normal yolla terhis edilmiş sayıl şarılı olmadı (Lerer ve ark., 1987).
dılar (Beck, 1979). Grup tedavisi, ayrıntılı olarak Bölüm 19’da
Ancak 1971’in başlarında hükümetin Vi tartışılmaktadır. Burada dayanışma grupların
etnam gazilerini Gaziler İdaresine bağlı has da ve grup tedavisi yürütülen 172 gazi has
taneler sistemi şemsiyesi altında toplama tanesinde gazilere yardımcı olan iki faktörden
gayretlerinden önce New York, New Heaven söz etmek yeterli olacaktır. İlk defa Vietnam’dan
bölgesindeki savaş karşıtı gruplar psikiyatrist dönen diğer askerlerle birlikte olmuşlar ve on
Robert Jay Lifton’la temasa geçerek “dayanış larla benzer yaşantıların tartışılmasının sağladı
ma grupları”nda çalışmasını istediler. Gazilerin ğı desteği hissetmişlerdi. Ayrıca, sıklıkla duygu
kendi gayretleriyle başlatılan bu grupların, iki sal yoğunluğu fazla olan tartışmalarla travmatik
amacı vardı. Biri kendilerini iyileştirmeye yöne etkileri bastırılmış ve bundan dolayı irdelenme
lik tedavi amacı, diğeri ise Amerikan kamuoyu miş olan savaş yaşantılarıyla yüzleşmeye baş
nu savaşın insanda yaptığı tahribat yönünde ladılar. Uzun yıllardır bilindiği gibi korku yaratan
aydınlatmaya yönelik politik amacıydı (Lifton, olayları hazmedebilmek ve o olayların üzerle
1976). 1979’da kongre, psikolojik zorluğu olan rinde kurduğu baskıdan kurtulabilmek için o
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU 157
√√
olaya geri dönmeleri ve tam olarak yüzleşmeleri daşlarının (1992) işaret ettiği gibi, terapinin ilk
gerekmektedir. safhalarında bazı hastalar daha kötü olabilir ve
Yukarıda sözü edilen yaklaşımlarla ilgili ça terapistler de hastalarının yaşadığı dehşet dolu
lışmalar hemen hemen hiç yoktur. Ancak özel olayları işitmekten rahatsızlık duyabilirler.
likle savaş, çocuk istismarı, tecavüz, doğal afet Diğer bir bilişsel davranışçı yaklaşımda,
sonucundaki travmalara daha fazla dikkat edil TSSB aşırı bir stres reaksiyonu olarak kavram
dikçe, TSSB tedavisindeki kontrollü araştırmalar sallaştırılır ve Bölüm 8’de anlatılan çok yönlü
artmaktadır. Son zamanlarda bilişsel davranışçı stresle baş etme yöntemlerinin-gevşeme, Akılcı
tedavi çerçevesinde, dikkatli değerlendirme, te Duygusal Terapi ve problem çözme eğitiminin
davinin ayrıntılı anlatımı, uygun kontrol grupla
uygulanmasını öngörür. Daha geniş çerçevede
rıyla yapılan son çalışmalar bazı bulgular ortaya
karşılaşılan sorunlardan biri, TSSB hastalarının
koymuştur (çocuk istismarı ve tecavüz sonucu
birçoğunun, özellikle savaşta bulunanlarının
gelişen TSSB’yle ilgili müdahaleler Bölüm 14’de
hissettiği öfkedir. Öfkeleriyle daha uygun şek
ele alınmaktadır).
Maruz bırakma tabanlı tedavilerin temel ilke ilde baş edebilmeleri için eş tedavisi ve atılgan
si, korkuların azaltılması ya da ortadan kaldırıl lık eğitimi genelde başvurulan tekniklerdir (Kea
masının en iyi yolunun hastayı şiddetle kaçındı ne ve ark., 1992).
ğı şey her neyse onunla yüzleştirmek olduğudur. Horowitz’in (1988, 1990) psikodinamik yak
Travmayla ilişkili olayla yapılandırılmış biçimde laşımının, daha önce sözü edilen tedavilerle
maruz bırakmanın, güvenli terapötik bir ortam birçok ortak noktası vardır. O da hastalarını
da gerçekleşmesinden, sosyal destek sağlan travmayı konuşmaya yüreklendirir ve TSSB’ye
masından ve ilaçla tedaviden daha öte bir yer yol açan olayla yüzleşmelerini ister. Ancak Ho
de durduğuna ilişkin kanıtların sayısı her geçen rowitz, travmanın hastanın travma öncesi kişili
gün artmaktadır (Keane, baskıda). ğiyle olan etkileşimini vurgular. Önerdiği terapi
TSSB tanısının da bir parçası olduğu için, çeşidinin, savunmaların tartışılması, aktarımın
hemen hemen her zaman TSSB’yi tetikleyen analizi gibi diğer psikanalitik yaklaşımlarla bir
olayı biliriz. Bu durumda öne çıkan nasıl bir yol çok ortak yönü vardır. Bu karmaşık tedavi gör
izleyeceğimizdir, yani korkmuş hastayı korkutan gül olarak doğrulanmayı beklemektedir.
durumla nasıl yüzleştireceğimizdir. Bir çok teknik Son olarak, antidepresanlar ve sakinleştiri
uygulanmıştır. Boston Gaziler İdaresi Tıp Mer ciler de dâhil olmak üzere birçok psikoaktif ilaç
kezinde, Ulusal TSSB merkezince yürütülen iyi TSSB tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle
düzenlenmiş bir çalışmada, Terence Keane ve serotonin geri alım inhibitörü antidepresanlar
arkadaşları tedavi görmeyen bir kontrol grubu la bir miktar ilerleme olduğu da bildirilmektedir
nu uzun süre travmayla ilgili korkutucu sahne
(Van der Kolk ve ark., 1994).
leri göz önüne getirdikleri imgesel taşırma gru
TSSB uzmanları, tedavi yöntemi ne olursa
buyla karşılaştırmışlardır. TSSB olan gazilerde
olsun sosyal desteğin kritik olduğu üzerinde
bu hayaldeki işlemler sonucu depresyon, kaygı,
anlaşırlar. Bazen başkalarına yardım etme yol
travmanın tekrar yaşanması, ürkme reaksiyonu
ve kızgınlıkta önemli azalma bulmuşlardır (Kea larını bulma, yardım verene de alana da yar
ne ve ark., 1989). Fairbank, DeGood ve Jenkins dımcı olur (Hobfoll ve ark., 1991). Ailenin, arka
(1981) ve Muse’un (1986) vak’a çalışmalarında daşların olması, bir gruba ait olma ya da travma
sistematik duyarsızlaştırmanın otomobil kazası geçirmiş kişilerin yargısız olarak korkularını ve
geçirenlerde etkili olduğu gösterilmiştir. Ancak travma anılarını dinlemesi ve böylece bir yere
bunun gibi maruz bırakma tedavisinin uygu ait olduğunu hissetme ve diğerlerinin yardım et
lanması hem hasta hem de terapist için güçtür, mek istediğini bilme, hissedilen acıyı azaltır ve
çünkü travma yaratan olayın bütün ayrıntılarıyla post travmatik stresle travma sonrası stres bo
gözden geçirilmesini gerektirir. Keane ve arka zukluğu arasındaki farkı yaratır.
158 √√ BÖLÜM 6 - KAYGI BOZUKLUKLARI
ÖZET
Kaygı bozukluğu olan kişiler gerçekçi görülmeyen baş edilemeyecek kuvvette kaygı duyarlar.
DSM-IV, altı temel tanı grubu vermektedir: fobik bozukluk, panik bozukluğu, genellenmiş kaygı bo
zukluğu, obsesif-kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu.
Fobiler, diğer yönlerden normal olan kişilerin yaşamını olumsuz etkileyen şiddetli korkulardır. Ol
dukça sık rastlanır. Sosyal fobi, başkaları tarafından incelenebileceği sosyal durumlardan korkmadır.
Özgül fobiler hayvanlar, kapalı yerler, yükseklik, kan ve enjeksiyon korkularıdır. Psikanalitik görüşe
göre, fobiler bastırılmış çatışmalara karşı savunmalardır. Davranışçı kuramcıların fobilerle ilgili çeşitli
görüşleri vardır-daha önce korku yaratmayan uyarıcının korku yaratan uyarıcıyla eşleşmesi sonu
cundaki klasik koşullama yoluyla, kişinin kaçınmasının ödüllendirildiği edimsel koşullama sonucun
da, başkalarının korku ve kaçınmalarının taklit edildiği örnek alma yoluyla ve sosyal bir tersliği, başka
türlü yorumlanabilecekken felaket olarak kavramsallaştıran bilişler yoluyla gelişirler. Ancak bu çeşit
deneyimleri olan herkes fobi geliştirmemektedir. Belki de kalıtsal olarak geçen fizyolojik bir yatkınlık,
otonom sinir sisteminin oynaklığı, bazı kişilerin fobi geliştirmesini kolaylaştırmaktadır.
Panik bozukluğu olan kişilerde ani, açıklanamayan ve periyodik çok şiddetli kaygı nöbetleri vardır.
Bazen panik nöbetleri ev dışında olma korkusu agorafobinin gelişmesinden önce görülür. Bazı labo
ratuar işlemleri (hiperventilasyon ve yüksek yoğunlukta karbon dioksit içeren hava soluma gibi) panik
bozukluğu olanlarda panik nöbetini başlatabilir. Genelde panik bozukluğu olan hastalar ciddi ruhsal
ya da fiziksel hastalıkları olduğunu düşünürler; ufak fiziksel durumları büyüterek baş edemeyecek
hale gelirler.
Bazen, serbest dolaşan kaygı denen genellenmiş kaygı bozukluğunda, bireyin yaşamı hemen her
zaman olan gerginlik, korku ve kuruntularla doludur. Psikanalitik kurama göre, kaynağı id ve ego ara
sındaki bilinçdışı çatışmadır. Davranışçı kuramcılar, iyi bir değerlendirmeyle, genellenmiş kaygının,
birçok kaygı uyandırıcı duruma indirgenebileceğini varsayarlar ve böylece bir grup fobiye benzetirler.
Çaresizlik duyguları birçok durumda kişinin kaygı duymasına yol açabilir. Biyolojik yaklaşımlar, ben
zodiyazepinlerin tedavi edici rolü ve GABA transmiteriyle olan uygunluğu üzerinde odaklaşırlar.
Obsesif-kompulsif bozukluğu olan kişilerin egolarına yabancı olan girici düşünceleri vardır ve
korkutucu düzeyde kaygıyla karşılaşmamak için kalıplaşmış tekrarlayan davranışlarda bulunurlar.
Bu bozukluk oldukça fazla yeti yitimine yol açabilir ve yalnızca kendinin değil yakınlarının yaşamını
da olumsuz olarak etkiler. Psikanalitik kurama göre kuvvetli id itkileri yeterli olmayan bir ego kontrolü
altındadır. Davranışçı açıklamalar, kompulsiyonları öğrenilmiş kaçınma tepkileri olarak kabul eder.
Obsesyonlar da stresle ve bu istenmeyen düşünceleri durdurmayla ilgili olabilir.
Travma sonrası stres bozukluğu, bazen hemen herkeste aşırı sıkıntıya yol açabilecek travmatik
olaylar yaşayanların kaderidir. Travmayı yeniden yaşama, artmış uyarılma ve duygusal hissizleşme
gibi belirtilerle belirgindir.
Kaygı bozuklukları için birçok tedavi çeşidi vardır. Psikanalitik tedavi, bastırmayı kaldırarak çocuk
luk çatışmalarının çözülmesini önerir. Belirtilerin doğrudan ele alınmasını doğru bulmaz. Bunun zıttı
olarak, davranışçı tedavilerde sistematik duyarsızlaştırma ve model alma gibi çeşitli işlemlerle korku
ve kaçınmanın azaltılması amaçlanır. Kompulsiyonları engellemek başlangıçta zor olsa da yararlı bir
yöntemdir.
Tıp doktorları tarafından uygulanan en yaygın tedavi muhtemelen kaygı gidericilerdir. Ancak ilaç
lar kötü kullanıma açıktır ve uzun süreli kullanımları halen tam olarak bilinmeyen olumsuz yan et
kilere yol açabilir. Kaygıyı azaltan ilaçları kesmede de bazı sorunlar vardır, çünkü pek çok kişi bu
ilaçlara bağımlılık geliştirmektedir. Ayrıca bu ilaçların kullanımı sonucunda elde edilen gelişmeler,
ilaç bırakıldıktan sonra sürmemektedir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER 159
√√
ANAHTAR SÖZCÜKLER
kaygı seçici konuşmama (mutizm)
kaygı bozuklukları panik bozukluğu
nevroz depersonalizasyon
birlikte görülme (komorbidite) derealizasyon
fobi agorafobi
özgül fobiler genellenmiş kaygı bozukluğu (GKB)
sosyal fobi obsesif-kompulsif bozukluk (OKB)
vekâleten öğrenme obsesyon
otonom oynaklık kompulsiyon
taşırma travma sonrası stres bozukluğu (TSSB)
kaygı gidericiler akut stres bozukluğu
okul fobisi
7
Goodenough,
“Dolambaç içindeki
adam”, 1982
SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF
BOZUKLUKLAR
Çeviri: Prof. Dr. Işık Savaşır
Şekil 7.1 Histerik duyu kayıpları, nörolojik işlev bozukluklarından ayırt edilebilir. Nöral örüntüler solda gösterilmiştir. Histeri
hastalarındaki tipik duyu kaybı alanları sağ tarafla üst üste getirilmiştir. Histerik duyu kayıpları, anatomi kurallarına uygun değildir.
Frank H. Netter, M.D. tarafından yapılan orijinal çizimlerden uyarlanmıştır. CIBA medikal Çizimler koleksiyonundan alınmıştır, telif
hakkı ©CIBA ilaç şirketi, CIBA-GEIGY AŞ’ye aittir.
164 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
Tanısal olarak konversiyon felçlerini ya da lıkla rastlanan bozukluklar ise inme, ensefalit ve
duyu kaybını gerçek nörolojik temeli olan rahat beyin tümörleriydi.
sızlıklardan ayırt etmek önemlidir. Bazen ana Watson ve Buranen (1979) ve Fishbain ve
tomik bilgilere uymayan felçlerde olduğu gibi Goldberg (1991) konversiyon bozukluğu belirti
tanı koymak kolaydır. Klasik bir örnek ender bir leri gösterdiği düşünülen birçok kişinin gerçekte
belirti olan eldiven anestezisinde görülür. Bura fiziksel bozuklukları olduğunu bulmuşlardır.
da sadece elin, eldiven giyildiğinde kaplanan Bu veriler şaşırtıcıdır ve kişinin gerçekte fizik
kısmında his kaybı vardır. Yıllarca bu anatomik sel hastalığı olduğu halde konversiyon bozuk
saçmalık olarak ders kitaplarına geçmiştir, çün luğu tanısının sıklıkla yanlış konduğunu göste
kü sinir elden sürekli olarak kolun yukarısına rir. Fiziksel sorunların değerlendirilmesinin hâlâ
geçer (bkz. Şekil 7.1). Ancak bu durumda bile mükemmel olmaktan uzak olduğunu; psikolojik
bazen tanıda yanılmalar olabilmektedir. Yeni ve biyolojik kaynaklı belirtilerin ayırt edilmesinin
tanınan ve Carpal tünel sendromu denen bir her zaman olanaklı olmadığını öğrenmiş bulu
bozukluk benzer belirtiler göstermektedir. El bi nuyoruz. Yanlış bir tanının vereceği zarar her
leğindeki sinirler bilek kemikleri ve derisi arasın zaman akılda tutulmalıdır. (Tanı koymaya yöne
da bir tünelden geçer; bu tünel şişerek sinirleri lik diğer konular için Odak 7.1’e bakınız).
sıkıştırır ve uyuşma, karıncalaşma ve ağrıya
neden olur. SOMATİZASYON BOZUKLUĞU
Felçlerin, anestezilerin ve duyusal bozukluk
ların çoğunun organik nedenleri olduğu için 1859’da Pierre Briquet adlı Fransız bir dok
gerçek nörolojik bozukluklar bazen konversiyon tor başlangıçta kendi ismini alan daha sonra
bozukluğu olarak yanlış teşhis edilirler. Slater DSM-IV’de somatizasyon bozukluğu denen
ve Glithero (1965) bu rahatsız edici olasılığı 9 bir sendrom tanımladı. Tıbbın ilgi alanına giren,
yıl önce konversiyon belirtileri olarak tanı kon ancak belirgin fiziksel bir nedeni görünmeyen,
muş kişileri izleyerek araştırmışlar ve ürkütücü süreğen, çoklu somatik yakınmalar bu bozuk
bir sayıya erişmişlerdir. Bu kişilerin %60’ı ya öl luğun temelini oluşturur. Tanı ölçütlerini karşıla
müşlerdi ya da organik bir hastalığın belirtileri mak için dört ağrı belirtisi (örn. Baş, sırt, eklem),
ni geliştirmişlerdi. Yüksek bir oranında merkezi iki gastrointestinal sistem belirtisi (örn., İshal,
sinir sistemi hastalıkları vardı. Benzer şekilde bulantı), ağrıdan farklı olarak bir cinsel sorun be
Witlock (1967) daha önce konversiyon bozuklu lirtisi (örn., Cinsel ilgi kaybı, erektil işlev bozuk
ğu ya da diğer bir Eksen I tanısı alan vak’alarda luğu) ve bir psödonörolojik belirti (konversiyon
organik bozuklukların sıklığını araştırdı. Daha bozukluğunda olanlar gibi) olması gerekmek
önce konversiyon bozukluğu tanısı alanların tedir. DSM-IV, bozukluğun spesifik belirtilerinin
%62.5’inde, diğer grubun ise sadece %5.3’ünde kültürden kültüre değişiklik gösterdiğine dikkat
organik bozukluk bulundu. En sık rastlanan or çekmektedir. Örneğin el yanması ve deri altında
ganik bozukluk konversiyon belirtilerinden altı karıncalanma olması, Kuzey Amerika’ya göre,
ay önce geçirilen kafa travmasıydı. Diğer sık Asya ve Afrika’da daha sık görülmektedir. Ayrı
ca, bu bozukluğun, duyguların açık olarak belli abartan bir tarzda anlatırlar ya da uzun, karma
edilmediği kültürlerde daha sık görüldüğü düşü şık bir hastalık öyküsü verirler. Birçoğu bütün
nülmektedir (Ford, 1995). yaşamları boyunca hastalık çektiklerine inanır
Somatizasyon ve konversiyon bozukluk lar. Somatizasyon bozukluğunun yaşam boyu
larında ortak birçok belirti vardır ve aynı has yaygınlığının %1 olduğu tahmin edilmektedir
tanın iki tanıyı da alması seyrek bir durum de (Robins ve ark., 1984) ve bu bozukluk ABD’de
ğildir (Ford ve ark., 1984). Doktorlara gitmeye, kadınlarda erkeklere göre; Yunanistan ve Por
hatta aynı zamanda birden fazla doktora gitme to Rico gibi bazı ülkelerde ise erkeklerde daha
ye ve ilaç kullanmaya sıkça rastlanır. Hastane yaygın olarak görülmektedir (Tomasson, Kent
ye yatırılma ve ameliyatlar da yaygındır (Guze, ve Coryell, 1991). Los Angeles’de Escobar ve
1967). Ay halleriyle ilgili yakınmalar ve cinsel arkadaşları (1987) tarafından yapılan epidemi
ilgisizlik sık görülür (Swartz ve ark., 1986). Has yolojik bir araştırmada, Meksika kökenli Ame
talar genellikle belirtilerini histriyonik / dramatik, rikalılarda diğer beyaz kadınlara göre somati
166 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
zasyonun daha sıklıkla görüldüğü bulunmuştur. Görüşme tıbbi öyküden kaydırıldığı zaman, birçok
Bu farklılık Meksika kökenli Amerikalı kadınların durumda, özellikle başkaları tarafından değerlendirile-
daha fazla stresle (mali sıkıntılar, sosyal izolas bileceğini düşündüğü yerlerde, çok heyecanlandığı açığa
çıktı. Aslında bazı fiziksel yakınmalarının kaygı sonucu
yon gibi) karşılaşmalarını yansıtabilir. Aynı za
olduğu söylenebilirdi. Ayrıca evliliği sallantıdaydı, eşi ve
manda kaygı bozuklukları, duygudurum bozuk
kendisi boşanmayı düşünüyorlardı. Evlilik problemlerinin
lukları ve madde kötüye kullanımı ve bazı kişilik cinselliğe ilgisizliği ve ağrılı ilişki gibi cinsel sorunlardan
bozukluklarıyla birlikte görülme oranı yüksektir kaynaklandığı görülüyordu.
(Golding, Smith ve Kasher, 1991; Kirmayer,
Robbins, ve Paris, 1994). SOMATOFORM BOZUKLUKLARIN
Somatizasyon bozukluğu, çoğunlukla yetiş
ETİYOLOJİSİ
kinlik döneminin ilk yıllarında başlar ve bu yıllar
boyunca devam eder (Cloninger ve ark., 1986). Somatoform bozukluklar alanındaki kuram
Sıklıkla, eşlik eden kaygı ve depresyon bildiri sal çalışmaların çoğu Freud tarafından kavram
lir. Aynı zamanda, okuldan kaçma, iş zorlukları, sallaştırıldığı şekilde histeriyi anlama yönünde
evlilik problemleri gibi davranışsal ve kişilerara olmuştur. Somatizasyon bozukluğuyla ilgili ola
sı ilişkilerle ilgili sorunlar da sıklıkla görülür. So rak, bu hastaların fiziksel duyumlara daha du
matizasyon bozukluğu aynı aile üyelerinde daha yarlı oldukları, bunlara aşırı dikkat ettikleri, ya
sık bulunur. İndeks vak’a olarak somatizasyon da bir şekilde bu belirtileri arttırdıkları önerilmek
bozukluğu tanısı alanların, birinci dereceden ak tedir (Kirmayer, Robins ve Paris, 1994). Soma
rabalarının %20’sinde somatizasyon bozukluğu tizasyon bozukluğuna ilişkin davranışçı görüşe
bulunmuştur (Guze, 1993). Aşağıdaki vak’a bir göre ise, çeşitli acı, ağrı, rahatsızlık ve işlev
kadının yakınmalarını yansıtmaktadır. bozukluğu, beden sistemlerindeki kaygının bir
göstergesidir. Bireyin aşırı düzeyde yaşadığı bir
Alice, doktoru Joyce Williams tarafından psikoloji gerilim, mide kaslarında lokalize olarak bulantı
kliniğine sevk edilmişti. Dr. Williams altı aydır Alice’nin ve kusma hissine yol açabilir. Normal işlevler bir
doktoruydu ve bu zaman süresince 23 defa görüşmüşlerdi. kez bozulunca, dikkat çekmekten ya da sağladı
Alice’in genel ağrı ve sancılar, mide bulantıları, yorgun-
ğı kazançlardan dolayı, bu bozuk örüntü giderek
luk, düzensiz ay halleri ve baş dönmesi gibi pek belirgin
olmayan yakınmaları vardı. Çeşitli testler (tam bir kan
güçlenmeye başlar. Benzer doğrultuda, fiziksel
analizi, röntgenler, omurilikten sıvı alma) her hangi bir sorunların varlığı, değerlendirme durumlarında,
patolojiye işaret etmemişti. düşük performansı açıklamak için kullanılan bir
Alice, terapistle buluşmasında çekimserliğini belli etti: taktik olarak görülür. Düşük performansı, kişisel
“Dr. Williams’a güvendiğim ve o beni gelmeye zorladığı başarısızlık yerine fiziksel bir hastalığa bağla
için buradayım, fiziksel olarak hastayım ve bir psikoloğun mak, psikolojik olarak daha az tehdit edici bir
bana nasıl yardımcı olabileceğini ‘bilmiyorum”. Ancak durumdur (Smith, Snyder ve Perkins, 1983).
Alice’den bedensel yakınmalarının öyküsünü anlatması
İzleyen bölümde ilk önce psikanalitik görüş
istendiğinde işe çabucak ısınıverdi. Alice’e göre o hep
hastaydı. Çocukken yüksek ateş nöbetleri, sık sık solunum lere yer verilecek; daha sonra davranışçı, biliş
enfeksiyonları, bayılmalar geçirmişti ve iki kere ameliyat sel ve biyolojik bakış açılarının katkılarından da
-apandisit ve bademcik- olmuştu. Öyküsünü pek de iyi or- söz edilecektir.
ganize edilmemiş tarih sırasına göre (ve olasılıkla abartı-
lı olarak da) anlatmaya devam ettikçe anlatımları gittikçe PSİKANALİTİK KURAM
renkleniyordu. “Evet, yirmi yaşlarındayken kusma sorun-
Konversiyon bozukluğunun, psikanalitik ku
larım oldu. Haftalarca yediğim her şeyi kusardım. Hatta
bütün sıvıları, suyu bile kusardım. Yemek görmek bile beni
ramda merkezi bir rolü vardır, çünkü Freud,
kustururdu. Pişen yemek kokusuna tahammül edemezdim. psikanalizin temel kavramlarının büyük bir bö
Her on dakikada bir kusardım.” Yirmili yaşlarında Alice lümünü histeri hastalarının tedavisi sırasında
bir doktordan ötekine koşup duruyordu. Ay hallerindeki geliştirmiştir. Konversiyon bozukluğu, bilinçdışı
düzensizlikler ve ağrılı cinsel birleşme yakınmalarıyla bir kavramını araştırmak için ona iyi bir olanak sağ
kaç jinekologa gitmiş, dilatasyon ve kürtaj geçirmişti (ra- lamıştır. Bir dakika için sabah kalktığında sol ko
him duvarlarının kazınması). Baş ağrıları, baş dönmesi, lunda felç olduğunu söyleyen bir hastanın belir
bayılmaları nedeniyle nörologlara gönderilmiş ve onlar
tisinin ne anlama geldiğini anlamaya çalışın. İlk
da EEG, omurilik sıvısı alma ve hatta Bilgisayarlı Tomog-
rafiye bile başvurmuşlardı. Başka doktorlar mide filmle- tepkiniz ona bir seri nörolojik test uygulayarak
rini çekmiş, göğüs ağrılarından dolay, EKG ölçümleri felcin olası biyolojik nedenini araştırmak olabilir.
yapılmıştı. Safra kesesi ameliyatı ve rektal bir ameliyat Varsayalım ki bu testler negatiftir; nörolojik bo
da geçirmişti. zukluk yoktur. Şimdi ise hastaya inanıp inanma
SOMATOFORM BOZUKLUKLAR 167
√√
ma seçeneğiyle karşı karşıyasınızdır. Bir tarafta daha önce bastırılmış id itkilerinden kaçınmak
yalan söylüyor olabilir; kolunda felç yoktur, felç tır. Ancak Freud belirtilerin ikincil kazancının ya
olduğunu bir çıkar sağlamak için söylemektedir. da pekiştirmenin de olabileceğini söylemiştir.
Bu bir numara yapma (malingering) örneğidir. Yani belirtiler şimdiki yaşamdaki nahoş durum
Ancak ya hastaya inanırsanız ne olacak? Bu lardan kaçmayı ve dikkat çekmeyi sağlayabilir.
durumda bilinçdışı faktörlerin rol oynadığına Bir çeşit konversiyon bozukluğu olan histerik
inanmaya zorlanırsınız. Hasta bilinçli düzey körlüğün daha çağdaş psikodinamik yorumu,
de doğru söylemektedir; koluna felç geldiğine temelini histerik olarak kör olan kişiler üzerinde
inanmakta ve söylemektedir. Yalnızca bilinçli yürütülen deneysel araştırmalardan almıştır. Bu
olmayan bir düzeyde kolunun normal olduğunu araştırmalarda kişiler gördüklerini inkâr etseler
bilmektedir. de, bu bireylerin görsel testlerde duyarlı olduk
Histeri Üzerine İncelemeler’de (1895), Breu ları gösteriliyordu (Sackeim, Nordlie ve Gur,
er ve Freud, konversiyon bozukluğunun nedeni 1979).
nin büyük bir duygusal uyarılma ortaya çıkaran İki çalışmada, daha yirmi yaşına gelmemiş
bir yaşantı olduğunu öne sürmüşlerdir. Ancak iki kadın vak’a incelenmiştir. Birinci vak’a The
duygu ifade edilmemiş ve olayla ilgili anı bilinç odor ve Mandelcorn (1973) tarafından anlatıl
ten kopmuştur. Yazarlar, yaşantıyla ilgili duy maktadır. On altı yaşındaki kadın hasta aniden
gunun niçin ifade edilmediğini iki şekilde açık görme alanının çok kısıtlanıp tüpten bakar gibi
lamışlardır. Yaşantı o kadar acı verici olabilir ki olduğunu bildirmişti. Nörolojik testlerde bir soru
birey bilince çıkmasına izin vermez ve bastırır. na rastlanmadığı halde yazarlar nörolojik bir bo
Ya da yaşantı birey yarı hipnoz gibi normal dışı zukluk olmadığından emin olmak istediler. Böy
bir psikolojik durumdayken olabilir. Breuer ve lece, parlak oval bir hedefin görsel alanın orta
Freud, iki durumda da konversiyon belirtilerinin ve yanlarında gösterildiği bir test düzenlediler.
travmatik olayla nedensel olarak ilişkili olduğu Her bir deneme sırasında zil sesiyle bildirilen
nu önermişlerdir. zaman aralıkları verilmekteydi. Hedef, bu ara
Anna O (Bkz. Bölüm 1) ağır hasta babası lıklarda ya gösteriliyordu ya da gösterilmiyordu,
nın yatağı kenarında beklerken kolu sandalye genç vak’anın görevi, hedefin olup olmadığını
nin arkasına sarkarak uykuya dalmış ve aniden belirtmekti.
uyanmıştı. Siyah bir yılanın arkasındaki duvar Hedef, görsel alanın ortasında göster
dan çıktığını ve ısırmak üzere babasına doğ ildiğinde, hasta doğru olarak tanımlayabilmişti.
ru gittiğini görmüştü. Onu engellemeye çalıştı Bu beklenen bir sonuçtu, çünkü hasta çevresel
ancak kolu uyuşmuştu. Eline baktığı zaman (periferal) görüşünde herhangi bir sorun bildir
parmaklarının her birinin ölü başı olan küçük memişti. Oval yanda gösterildiği zaman ise has
yılanlara döndüğünü gördü. Ertesi gün eğrilmiş ta %30 bir doğrulukla hedefi tanımlayabilmişti.
bir dal parçası yılan varsanısını hatırlattı ve bir Oysa eğer gerçekten periferal körlük sorunu
denbire sağ kolu katılaştı. Bu olaydan sonra ne varsa, hastanın şansa bağlı olarak %50 doğru
zaman varsanısını anımsatacak bir şey görse cevap vermesi bekleniyordu. Yani, gerçekten
kolu aynı şekilde katılaşıyordu. Daha sonra kör olan bir kişiden anlamlı derecede daha hata
Anna O. “yokluk” durumlarına girdikçe ve yatak lıydı. Klinisyenler, onun aydınlatılmış uyarıcının
ta kaldıkça kolundaki kasılmalar kronikleşerek bir anlamda farkında olduğunu ve bilinçli ya da
sağ tarafında felce ve anesteziye dönüştü. bilinçsiz olarak testte yanlış yaparak körlüğünü
Daha sonraki yazılarında Freud, kadınlarda koruduğunu ileri sürdüler.
ki konversiyon bozukluklarının çözümlenmemiş Sackeim ve arkadaşları ayrıca Grosz ve
erken elektra kompleksinden kaynaklandığını Zimmerman’ın (1970) aktardıklarına görünürde
öne sürdü. Küçük kız çocuğu babasına karşı zıt bir vak’ayı gözden geçirerek, histerik körlüğü
cinsel ilgi geliştirir ancak bu erken dürtüler bas olan bir ergen kızın görsel performansının tam
tırılır ve hem cinsellikle aşırı uğraşıya hem de olarak iyi olduğunu gösterdiler. On beş yaşın
cinsellikten kaçınmaya yol açarlar. Yaşamındaki daki Celia’nın ilk belirtisi iki gözde de ani gör
daha sonraki bir dönemde cinsel heyecan ya da me kaybı, daha sonra da aşırı bulanıklıktı. Celia
bir olay bu bastırılmış itkileri uyandırır, kaygıya ufak ya da büyük boyutlu yazıları okuyamadığını
yol açar. Kaygı daha fiziksel belirtilere dönüşür. söylüyordu. Okulda kendine yüksek standartlar
Böylece konversiyon belirtisinin birincil kazan koymuştu ve çok başarılıydı. Kendisi, birçok
cı, çözümlenmemiş elektra karmaşasından ve faaliyetleri olan meşgul anne ve babası, dört
168 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
çocuğun eğitimleriyle ilgili kaygılanıyorlardı, an durdurdu. Bu bölümün sonunda Celia’ya tekrar
cak üç küçüğün sorumluluğunu Celia’ya bırak döneceğiz.
mışlardı. Celia’nın görmesi çok bulanıklaştığı Sackeim ve arkadaşları, bu çelişkili bulguları
zaman anne ve babası ona ödevlerini okumak açıklamak için iki dönemli savunma reaksiyonu
zorunda kaldılar. Ancak, testler Celia’nın çeşitli önermişlerdir: İlk önce, görsel uyarıcıların algı
büyüklükteki ve şekildeki objeleri tanıdığını, 4,5 sal temsilinin farkındalığının engellendiğini ve
m. uzaklıktaki parmakları saydığını gösterdi. böylece bireylerin kör olduklarını söylediklerini
İkisi düz, biri ters olarak üç ekrana yansıtılan iddia ettiler. İkinci olarak, algısal temsilden bilgi
üçer üçgen gösterildiği zaman 600 denemeden gelmektedir. Eğer bireyler bu bilginin gelmesini
599’unda ters üçgenin altındaki düğmeye doğru inkâr etmeleri gerektiğine inanıyorlarsa, algısal
olarak basabildi., ve zil sesini beş saniye içinde problemlerde şanstan da daha kötü bir perfor
SOMATOFORM BOZUKLUKLAR 169
√√
görmüşlerdir. Diğer yarısı da öteki anlaşmalı deneği çağdaş araştırmacılar. Freud’un insan davranı-
izlemişlerdir (Pilot veriler, maruz bırakmanın boş ışık şının bilinçdışı tarafından yönlendirildiği görüşüne
patlamalarından ayırt edilemeyeceğini zaten göster- yaklaşmaya başlamışlardır. Fakat modern bilişsel
mişti). Daha önce aktarılan araştır malarda olduğu bakış açısına göre, bilinçdışı süreçler daha farklı bir
gibi, subliminal maruz bırakmanın, fotoğrafı görül- biçimde anlaşılmaktadırlar. Freud, bilinçdışının varlı-
müş olan anlaşmalı denekten hoşlanma ve sonuçta bu ğını dürtüsel enerjinin, bastırılan çatışma ve dürtüle-
kişinin davranışı doğrultusunda hareket etme olasılı- rin bir deposu olarak görmüştür. Çağdaş araştırma-
ğını artıracağı tahmin edilmekteydi. Önceki çalışmay- cılar, enerji birikimi, bastırılmış çatışma ve dürtüler
la tutarlı olarak, katılımcılar, slâydı subliminal olarak kavramlarını reddederek, sadece etrafımızda olup
gösterilen anlaşmalı denekle daha fazla aynı fikirde bitenlerin ya da bilişsel süreçlerimizin farkında olma-
olduklarını belirtmişlerdir. dığımızı vurgulamışlardır. Aynı zamanda, bu farkında
Bu deneyler, devam eden ve benzer noktalara işa- olmadığımız uyarıcı ya da süreçler davranışlarımızı
ret eden araştırmaların küçük bir örneklemi olarak güçlü bir biçimde etkileyebilirler. Bu türden yeni araş-
bilinçdışının psikanalitik kavramsallaştırılmasıyla ya- tırmalar, insan davranışının nedenlerini anlamanın
kından bağlantılıdır. Çoğunun kendisini bilişsel psiko- güç bir görev olacağını göstermektedir. Birine, sadece
log olarak tanımladığı “bunu niye yaptın” diye sormak yeterli olmayacaktır.
Bir çocuk iki taraflı dinleme deneyine katılmakta. Sadece bir kulağa verilen bilgiye dikkat etmesine karşın, dikkat gösterilmeyen
kulağa ulaşan bilgi davranış, etkilemektedir.
mans gösterirler. Eğer bu çeşit bilginin gelme olduklarını söylediklerini, ancak görsel testlerde
sini inkâr etme ihtiyacını duymuyorlarsa per performanslarının iyi olduğunu bildirmektedirler.
formansları iyidir, ancak yine de kör olduklarını Görmeleri vardır ancak gördüklerini bilemezler.
söylerler. Histerik körlüğü olanların bilinçdışı Böylece dürüst olarak görmediklerini iddia et
olarak algısal bilgi aldıklarını inkâr etme gerek mek, bununla birlikte, aynı zamanda görme ka
sinimi olup olmaması kişilik faktörlerine ve moti nıtı vermek olasıdır. Daha genel bir düzeyde bir
vasyona bağlıdır. çok algı ve biliş araştırmasında farkındalık ve
Kör olduklarını iddia eden ancak başka bir davranış arasında dissosiyasyon olduğu göste
düzeyde görsel uyarıcılara cevap veren kişiler rilmiştir (Odak 7.2’ye bakınız).
doğru mu söylemektedirler? Sackeim ve arka Sackeim ve arkadaşları, davranışın farkın
daşları görsel kortekste lezyonları olup gözle dalıktan ayrışmasında motivasyonun rolü var
rinde herhangi bozukluk olmayan kişilerin kör dır sayıltısını laboratuar ortamında sınadılar. İki
170 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
yatkın deneği hipnotize ettiler ve her ikisine de konversiyon belirtilerine uyan davranış örün
tam kör olduklarını telkin edip görsel ayırt etme tülerini gösterebilmektedirler. Örneğin, daha
problemiyle test ettiler. Birine verilen yönerge önce gördüğümüz gibi, felçler, anesteziler ve
görmemeyi sürdürmeyi motive edici niteliktey körlük hipnoz altındaki kişilerde ortaya çıkara
di1. Bir denekten algılarını inkâr etmesi ve görsel bilmektedir. Benzer şekilde, kimyasal olarak et
problemde şans düzeyinin altında performans kisi olmayan ilaçların (plasebo) gerçekten hasta
göstermesi bekleniyordu. Diğer denekten kör olanlarda ağrıyı azalttığı bilinmektedir.
lüğünün sürmesi açıkça istenmemişti ve prob İkinci soruya kısmen cevap olmak üzere
lemdeki başarısının şans düzeyinin üzerinde ol Ullmann ve Krasner motor ve duyusal yeti yi
ması bekleniyordu. Üçüncü bir denekten körlük timlerinin taklit edilmesi olasılığını arttıran iki
telkini alan bir kişiyi taklit etmesi istenmişti. durum bildirmektedirler. İlki kişinin benimsediği
Sonuçlar yordamalarla tutarlı bulundu. Kör rolle ilgili deneyiminin olmasıdır. Benzer fiziksel
lüğü sürdürme yönünde telkin alan kişi şansın bozuklukları olmuş olabilir ya da başkalarında
altında performans, motive edilmeyen kişi, hâlâ gözlemiştir. İkincisi bu rolün ödüllenmesi gerek
kör olduğunu söylemesine rağmen, tam başa mektedir. Böyle bir yeti yitimini benimseme an
rı gösterdi. Taklit eden kişi ise şans düzeyin cak stresi azaltıyorsa ya da olumlu sonuçlara
de performans gösterdi. Bryant ve McConkey yol açıyorsa olasıdır.
(1989) Sackeim ve arkadaşlarının bulgularını Bu davranışçı yorum akla yakın gelse de
desteklediler. Histerik körlüğü olan bir erkeği yayınlar bunu tam desteklememektedir. Soru
çok sayıda deneme oturumunda test ettiler, bazı lardan biri hastanın davranışının farkında olup
oturumlarda farklı yönergeler verdiler. Sackeim olmadığı, bir başka deyişle davranışın bilinçli ya
ve ark.’nın çalışmasında olduğu gibi, motivas da bilinçdışı olmasıyla ilgilidir. Örneğin, Grosz
yonun performansı etkilediği bulundu. ve Zimmerman’ın hastası Celia, Ullmann ve
Sackeim ve arkadaşlarının psikodinamik gö Krasner’ın kuramına göre davranmamıştır. Çok
rüşlerinde ileri sürdükleri gibi sözel bildirim ve zeki olan Celia görüşünün çok bulanık olduğu
davranış, bilinçdışı olarak birbirinden ayrılabili nu iddia ederken görsel ayırt etme probleminde
yordu. Histerik olarak kör olan kişiler göreme tam başarı kazanmıştır. Bu şekildeki bir davra
diklerini söyleyebiliyorlar, ancak aynı zamanda nış rol yapmaya pek uymamaktadır. Eğer birini
görsel uyarıcıdan etkilenebiliyorlardı. Görebil görmediğinize inandırmak isteseniz her seferin
dikleriyle ilgili verdikleri ipuçları, kör olarak ka de düz duran üçgeni bulur muydunuz? Celia’nın
bul edilmeye ne kadar gereksinmeleri olduğuna davranışlarının Sackheim ve arkadaşlarınca
bağlıydı. ortaya atılan kuramla daha uyumlu olduğu gö
rülmektedir. Bilinçli farkındalık düzeyinde Celia
DAVRANIŞSAL KURAM iddia ettiği gibi yalnızca bulanık şekiller görmek
Konversiyon bozukluklarının davranışsal teydi. Ancak deneme sırasında üçgenler bilinç
açıklaması Ullmann ve Krasner (1975) tarafın dışı düzeyde ayırt ediliyordu ve ne zaman görül
dan yapılmıştır. Konversiyon bozukluklarının, se dik üçgeni seçebiliyordu. Celia’nın gözle ilgili
belirtiyi bir kazanç sağlama amacıyla gösteril problemlerinin hem konversiyon bozukluğu ve
meleri bakımından numara yapmaya benzer ol hem de numara yapmanın doğasına uygun şe
duğunu ileri sürmüşlerdir. Onlara göre konversi kilde, dikkat çekmede ve ebeveyninden yardım
yon bozukluğu olan bir kişi, motor ya da duyusal sağlamada çok etkili olması ilginçtir. Görsel so
hastalığı olan kişilerin nasıl davranacağını dü runlarının başlamasından üç yıl sonra, anne ve
şünüyorsa o şekilde davranmaya çalışır. Bu babasıyla bir yaz gezisindeyken Celia’nın gör
kuram iki soruyu akla getirmektedir. İnsan bunu mesi birdenbire ve dramatik olarak düzelmişti.
yapabilir mi? Hangi koşullar altında bu davranı Daha önce yaz başlangıcında ortalamanın çok
şın yapılma olasılığı yüksektir? üstündeki notlarla liseden mezun olmuştu. Belki
Birinci sorunun cevabının “evet” olmasıyla de zayıf görmeden dolayı pekiştirme alma ge
ilgili oldukça fazla kanıt vardır. İnsanlar klasik reksinimi bitmiş ve görmesi normale dönmüştü.
1
Hipnotik yatkınlık, bir bireyin hipnotistin telkinlerini yaşayabilen iyi bir hipnotik
denek olup olamayacağını ifade eder. Bu özellik, çoğunlukla, bireylerden çok sayıda SOSYAL VE KÜLTÜREL FAKTÖRLER
görevi yerine getirmelerinin istendiği Stanford Hipnotik Yatkınlık Ölçekleriyle
değerlendirilir (Weizenhoffer ve Hilgard, 1959). Örneğin, hipnotist, deneğin elinin Sosyal ve kültürel faktörlerin olası rolü kon
çok ağır olduğunu bu nedenle kaldıramayacağını telkin ederek kaldırmasını ister.
İyi bir hipnotik denek kolunu kaldırmayacak ya da bunu yapmakla büyük güçlük
versiyon bozukluklarının sıklığının son yüz
çekecektir. yılda azalmasıyla önerilmektedir. Charcot ve
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 171
√√
Freud’un bu çeşit sıkıntılarla gelen birçok kadın görülmemiştir. Şimdiye kadar yapılan araştır
hastaları olmasına rağmen bugünkü klinisyen malara göre kalıtsal faktörlerin önemli olmadığı
ler bu rahatsızlığa nadiren rastlamaktadırlar. görülmektedir. Beyin yapısı ve konversiyon bo
Bu azalmayı açıklamak için birkaç hipotez öne zukluğu arasında bazı ilişkiler olabilir. Konversi
sürülmüştür. Örneğin, psikanalitik eğilimli kişiler yon bozukluğuyla ilişkili duyguların niçin bilinçli
özellikle Fransa ve Avusturya’da konversiyon farkındalığa açık olmadığıyla ilgili nörofizyolojik
hastalarının çok sık görüldüğü on dokuzuncu açıklama ipuçları, konversiyon belirtilerinin sağ
yüzyılın ikinci yarısında bastırıcı cinsel tutum taraftan çok bedenin sol tarafında olduğunu
ların, yaygınlığı artırmada etkisi olduğuna işa gösteren araştırmalardan gelmektedir (Ford ve
ret etmektedirler. Konversiyon reaksiyonundaki Folks, 1985; Galin, Diamond ve Braff, 1977;
azalma da cinsel törelerdeki gevşemeye ve yir Stern, 1977). Çoğu durumda bedenin sol tara
minci yüzyıldaki fizyolojiye uymayan fonksiyon fındaki işlevler beynin sağ hemisferince kontrol
bozukluklarına kıyasla kaygıya hoşgörü göste edilmektedir. O halde konversiyon belirtilerinin
ren psikolojik ve tıbbi bilgi artışına (sofistikasyo büyük bir kısmı sağ hemisfer işlevleriyle ilgili
na) bağlanmaktadır. olabilir. Araştırmalar sağ hemisferin ayrıca duy
Sosyal ve kültürel etkenlerin rolüne ilişkin gular ve özellikle sol hemisferden daha çok ve
destek, konversiyon bozukluğunun, kırsal böl olumsuz duygular üretebildiğini göstermektedir.
gede yaşayan ve düşük sosyoekonomik düzey Konversiyon belirtileri bu şekilde nörofizyolojik
deki bireyler arasında yaygın olduğunu gösteren olarak duygusal uyarılmayla ilintili olabilir. Ayrı
araştırmalardan gelmiştir (Folks ve ark., 1984). ca, aynı araştırmalar sağ hemisferin duyguları
Bu bireyler tıbbi ve psikolojik kavramlar hakkın
anlatmak ve açıklamak için sol hemisferin sözel
da çok az bilgiye sahiptirler. Sosyokültürel görü
kapasitesi ile ilişki kurabilmek için corpus collo-
şü destekleyen başka kanıtlar, histeri tanısının
sumdaki sinirsel yollara gereksinim duyduğunu
endüstriyel ülkelerde azaldığını (örneğin, İngil
göstermektedir. Konversiyon bozukluklarında
tere; Hare, 1969), ancak az gelişmiş ülkelerde
sol hemisfer sağdan gelen acı veren duygu
daha sık görüldüğünü (örneğin, Libya, Pu ve
sal içeriği engelleyebilir. Böylece konversiyon
ark., 1986) bildiren araştırmalardan gelmektedir.
bozukluğu olan kişiler, bununla rahatsız edici
Uyumlu olmalarına rağmen bu verileri yorum
durumlar arasında ya da duygusal gereksinme
lamak güçtür. Tıbbi hastalıklarda artan bilginin
lerle bağlantı kuramazlar. Bu ilgi çekici bir spe
konversiyon bozukluğu yaygınlığını azalttığı an
lamına gelebilir. Başka bir yorum ise tanı koyma külasyondur.
yöntemlerinin farklı ülkelerde değişik olmasının
farklı oranlarda ortaya çıkabileceğidir. Aynı tanı SOMATOFORM BOZUKLUKLARININ
koyma işlemlerinde eğitilmiş kişilerce yapılacak TEDAVİSİ
uluslararası çalışmalara gereksinim vardır. Somatoform bozukluklar, insanları ruh sağ
lığı uzmanlarına götüren diğer hastalıklardan
BİYOLOJİK FAKTÖRLER daha seyrek görüldüğü için, farklı tedavi yak
Konversiyon bozukluklarının gelişmesinde laşımlarının etkinliğine yönelik yeterli düzeyde
kalıtsal faktörlerin olduğu ileri sürülmüş ancak çalışma bulunmamaktadır. Vak’a raporları ve
araştırmalar bu görüşü desteklememişlerdir. klinik spekülasyonlar, bedenlerinde böyle şa
Örneğin, Slater (1961) on iki tek yumurta ve on şırtıcı sorunlar olan bu insanlara nasıl yardım
iki çift yumurta ikizinde eş hastalanma oranını edileceği konusundaki tek kaynaklardır.
araştırmıştır. Her ikizin birisi konversiyon tanı Somatik bozukluğu ve konversiyon belirtileri
sı almışken her iki ikiz grubunda da diğer ikiz olanlar, psikolog gibi tıp dışından klinisyenler ve
de konversiyon bozukluğuna rastlanmamıştır. psikiyatr yerine çok daha sık olarak tıp doktorla
Daha yakın zamanda Torgerson (1986) on rına giderler, çünkü problemlerini fiziksel olarak
konversiyon, on iki somatizasyon bozukluğu ve görürler. Yazgılarının psikolojik açıklamalarına
yedi ağrı bozukluğu içeren somatoform bozuk açık değildirler ve bu yüzden “deli doktoruna”
luğu ikiz araştırması sonucunu bildirmiştir. İkiz gönderilmekten hoşlanmazlar. Bu hastaların
çiftlerinin hiç birisi aynı tanı grubuna girmemiş çoğu hastanın iyi hissetmesi için ilaç üstüne
tir. Somatoform bozuklukları genel olarak ele ilaç deneyen doktorlarının sabırlarını zorlarlar.
alındığında bile eş hastalanma oranı tek yumur Bu bozuklukların depresyon ile yüksek oranda
ta ikizlerinde çift yumurta ikizlerinden daha sık bir arada görülmesiyle tutarlı olarak, en azından
172 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
bilmelidir. Bu durumun garip ama mükemmel bir ve hatta başka bir kimlik benimseyebilirler. Her
örneği Macleod ve Hemsley (1985) tarafından zamanki çevrelerinden çok uzaklarda bulunabi
verilmiştir. lirler.
Dissosiyatif bozuklukların yaygınlığıyla ilgili
Kırk dokuz yaşındaki bir adam boynuna yapılan bir güvenilir nitelikte veriler yoktur. Şimdiye kadar
iğneden sonra afoni -fısıltı dışında konuşamama- geliştir yapılmış en iyi araştırmada, yaygınlığın amne
mişti. Fiziksel muayenelerin hepsi negatif olmasına rağ zide %7, depersonalizasyonda %2.4, kaçışta
men konuşma zorluğunun iğneden olduğu inancını sürdü-
%0.2 olduğu bulunmuştur (Ross, 1991). Çoğul
rüyordu. Macleod ve Hemsley bu inancı sorgulamaktansa
kabullenmeye karar verdiler. Hastaya hasar görmüş kas- kişilik bozukluğundan söz ederken bu araştır
lar için bir seri egzersiz yapması gerektiğini söylediler. mayı daha ayrıntılı olarak anlatacağız.
Tedavi hastanın sesin hacmini sürekli olarak kayıt eden Dört temel dissosiyatif bozukluğunu inceler
ve geri bildirim veren poligrafa bağlı bir mikrofona çocuk ken, ilk önce belirtiler, sonra da etiyoloji kuram
şiirleri okumasını içeriyordu. Her tedavi oturumu sırasın- ları ve tedavi ele alınacaktır.
da sesini yükseltmesi isteniyordu. İlk başlarda sesin hac-
minde sürekli bir yükselme görüldü ama bir müddet sonra
zirveye erişildi. Ancak bir gün hasta tedaviye gelmeden DİSSOSİYATİF AMNEZİ
önce bira içti ve sesi normale döndü. Dissosiyatif amnezisi olan bir kişi, bölümün
Bununla birlikte bazı talihsiz olaylar nedeniyle tedavi başında sözü edilen vak’ada olduğu gibi, genel
kazançları sürmedi. Hasta iyileşmesini kısmen biraya at-
likle stres verici bir olaydan sonra aniden önemli
fetti ve karısı bu durumun haber değeri olduğunu düşüne-
rek yerel bir gazeteye haber verdi. Hikâye ulusal basın ve kişisel bilgileri hatırlayamaz. Bilgi tamamen kay
televizyonlara yansıdı ve bir bira üreticisi, hastanın odak bolmaz ancak amnezi dönemi boyunca hatırla
olduğu bir reklam kampanyası başlattı. Bunların neden namaz. Bellekteki boşluklar günlük unutkanlıkla
olduğu utanç çok fazla geldiği için hastaneye yatmasını açıklanamayacak kadar büyüktür.
gerektirecek düzeyde depresif belirtilerle birlikte afoni Sıklıkla, sınırlı bir zaman dilimindeki bütün
tekrarladı. olaylarla ilgili bellek kaybı, sevilen birinin ölümü
ne tanık olmak gibi travmatik bir olaydan sonra
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR ortaya çıkar. Nadiren de amnezi belli bir dönem
deki seçici olaylarla ilgilidir; travmatik olaydan
Bu bölümde dört dissosiyatif bozukluğu in bugüne kadar sürmüştür; ya da tam amnezidir,
celeyeceğiz: Dissosiyatif amnezi, dissosiyatif kişinin tüm yaşamını kapsar (Coons ve Milste
kaçış (füg), dissosiyatif kimlik bozukluğu (çoklu in, 1992). Amnezi döneminde, bellek kaybının
kişilik bozukluğu), depersonalizasyon bozuk bazen yönelimi bozması ve kişinin amaçsızca
luğu. Bunların hepsinde kişinin kimlik duygusu, etrafta dolanması gibi durumlar dışında bireyin
bilinci ve belleğindeki değişiklikler ön plandadır. diğer davranışları olağandır. Tam amnezide,
Bu bozukluğu gösteren kişiler önemli olayları hasta akrabalarını ve arkadaşlarını tanımaz,
hatırlamayabilir, geçici olarak kimliklerini bilmez ancak konuşma, okuma yetilerini ve belki özel
Spellbound filminde, Gregory Peck amnezisi olan bir adamı oynamıştır. Dissosiyatif amnezi genellikle stresli bir olay ile tetiklenir.
174 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
becerilerini, dünya ve dünyadaki işlevleriyle ilgili lek kaybını ayırt etmek oldukça kolaydır. Kötü
önceden kazanılmış bilgilerini kaybetmez. Am leyen (dejeneratif) beyin bozukluklarında bellek
nezik dönem bir kaç saat ve bazen de bir iki yıl zaman içinde yavaş yavaş bozulur ve yaşam
gibi uzun sürebilir. Genellikle oluşu gibi aniden
stresine bağlı değildir. Herhangi bir travmanın
ortadan kalkar, tam bir iyileşme olur ve tekrarla
(örneğin, otomobil kazası) neden olduğu beyin
ma şansı çok azdır.
Bellek kaybı, birçok organik beyin bozukluğu hasarı ya da madde kötü kullanımından sonra
ve madde kötü kullanımında da sıklıkla görülür. görülen bellek kaybı kolaylıkla travmaya ya da
Ancak organik nedenlerle olan amnezi ve bel madde kullanımına bağlanabilir.
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 175
√√
gösterse de eski olaylar tam olarak hatırlanma olduğuyla ilgili belleği, hatta B’nin varlığıyla ilgili
ya başlanır; birey sık sık uğradığı mekânlardan bilgisi yoktur. Ayrıca iki benliğin var olmasının
kaçışında neler olduğunu hatırlamaz. kronik (uzun süreli) ve şiddetli (yaşamda olduk
ça fazla aksamalara yol açması) olması gerek
DEPERSONALİZASYON mektedir; örneğin bir ilaç alımı sonrası görülen
BOZUKLUĞU değişiklik gibi değildir.
Her benlik kendi davranışsal örüntüleriyle,
Bireyin benliğine ilişkin algısının ya da ya bellek sistemiyle, ilişkileriyle karmaşık ve tam
şantısının altüst edici ve yıkıcı şekilde değiştiği
bütünleşmiştir: Her biri idareyi ele geçirdiğinde
depersonalizasyon bozukluğu, DSM-IV’de de
kişinin doğasını ve davranışlarını belirler. Ge
dissosiyatif bozukluk olarak sınıflanmıştır. Diğer
nel olarak kişilikler farklıdır, hatta birbirinin zıt
dissosyatif bozukluklardakinden farklı olarak,
tıdır. Sağ ve sol el kullanımı; farklı derecelerde
depresonalizasyon bozukluğunda bellek bozuk
gözlük takma ve farklı maddelere alerjisi olma
luğu görülmediği için, bu durum tartışmalıdır.
görülebilir. Orijinal ve alt benlikler kayıp zaman
Bir depersonalizasyon nöbetinde (episod) kişi
aralıklarının farkındadırlar ve kime ait olduğu
aniden kendilik duygusunu kaybeder. Kol, ba
nu bilmeseler de bazen bir diğerinin sesi bilinç
cak uzunluğu belirgin biçimde değişik görülebi
te yankılanabilir. Bir kişinin ikiden fazla benliği
lir ya da kendi bedenlerinin dışında kendilerine
varsa bunlardan her biri bir dereceye kadar bir
bakıyormuş gibi hissedebilirler. Bazen makine
birlerinin farkında olabilir, hatta birbirleriyle ko
gibiymiş gibi hissedip kendilerini ve başkala
nuşabilirler.
rını robot gibi görürler. Gerçekliğini kaybetmiş
Dissosiyatif kimlik bozukluğu genelde çocuk
bir dünyada rüyada yürüyor gibidirler. Benzer
lukta başlar ancak ergenlik döneminden önce
ancak çok daha şiddetli nöbetler bazen şizof
tanı konması çok enderdir. Diğer dissosiyatif bo
renide de görülür (Bölüm 11’e bakınız). Ancak
zukluklardan daha ağır ve kroniktir ve iyileşme
şizofreni hastasında yaşantısında depersonali
de tam olmayabilir. Kadınlarda erkeklere oranla
zasyon geçiren kişilerin bildirdiği “sanki” özelliği
çok daha sık görülür. Özellikle depresyon, sınır
yoktur. Tersine şizofreni hastalarının kendilerine
kişilik bozukluğu, somatizasyon bozukluğu gibi
yabancılaşması gerçek ve tamdır.
tanıların eşlik etmesine sıklıkla rastlanır (Ross
ve ark., 1990). Ayrıca DKB’de baş ağrıları, mad
DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU de kötü kullanımı, fobiler, intihar düşünceleri ve
Ünlü Eve’in Üç Yüzü vak’asındaki Chris kendine zarar verici davranışlar sık görülür.
Sizemore’da olduğu gibi dissosiyatif kimlik ya Dissosiyatif kimlik bozukluğu vak’aları ba
da çoklu kişiliğiniz olsa nasıl hissedeceğinizi sında yanlış bir biçimde şizofreni hastası olarak
düşünün. Başkaları size kişiliğinize uymayan ve tanımlanırlar. Bölüm 11’de ayrıntılı olarak tartı
hiç hatırlamadığınız şeyler yaptığınızı söylerler. şılan bu tanı grubu, ismini eski Yunancada “bir
Sabah kalktığınızda yatak ucunda yarısı içilmiş birinden ayrılma” anlamını taşıyan şizo (schizo)
çay bulursunuz ancak çay sevmediğinizi bilirsi kökünden almıştır, karmaşa da bu yüzdendir.
niz. Bunları nasıl açıklayabilirsiniz? Eğer teda Birbirinden oldukça ayrı ve bütünleşmiş iki ya
viye giderseniz psikolog ya da psikiyatrın size da daha fazla sistemin var olduğu kişilikteki bir
inanıp inanmayacağını merak etmez misiniz? ayrışma, şizofrenik davranışları ortaya çıkardığı
Belki de klinisyen sizi psikotik zannedecektir. söylenen duygu ve düşüncenin birbirinden ay
Kendimizi normal benliğimizde his rışmasından çok farklıdır.
setmediğimiz günler hepimizde olur. Bu nor Dissosiyatif kimlik bozukluğunun olup olma
maldir ve dissosiyatif kimlikle bu kastedilme ması da çok tartışma konusu olmuştur (Odak
mektedir. DSM-IV’e göre dissosiyatif kimlik 7.3’e bakınız). Tanı el kitabına dâhil edilerek
bozukluğu (DKB) tanısı koyabilmek için kişinin resmen tanınsa da, varlığı çok yerleşmiş bir
en az iki ayrı ego durumunun bulunması, belirli inancımıza- bir bedende bir kişi vardır-ters düş
zamanlarda birinin öne çıkması, bu ego durum mektedir. DKB’den ilk olarak 19. yüzyılda söz
larının, kontrolü ele aldığı birbirlerinden bağım edilmiştir. Sutcliffe ve Jones (1962) gözden ge
sız oluş, düşünüş ve varoluş şekillerinin olması çirme çalışmalarında, çoğu 1890 ve 1920 ara
gerekmektedir. Bir benliğin diğeriyle temasının sında 77 vak’a bildirmişlerdir. Bu dönemden
olmamasından dolayı, bellekte boşluklara sık sonra 1970’e kadar DKB vak’aları çok azalmış
lıkla rastlanır. Diğer bir deyişle A’nın B’nin nasıl sonra da artmaya başlamıştır. DKB’nin yaygın
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 177
√√
lığını bulmaya yönelik daha resmi veriler Kana önce de söz ettiğimiz gibi DSM-IV’de bellek bo
da, Winnipeg’de 454 yetişkinden oluşan bir ör zukluğu yönü düzeltilmiştir, ancak bunun ne gibi
neklemden toplanmıştır (Ross, 1991). Ne yazık etkileri olacağını bilmek için henüz erkendir.
ki örneklem, genel nüfusu temsil edici değildi ve DKB tanılarındaki artışın diğer olası bir nede
araştırmanın tanıyı bağımsız gözlemcilerin te ni on altı kişilikle dramatik bir durum sergileyen
yid etmemiş olması gibi hataları bulunuyordu. Sybil’ın yayınlanması olabilir. Bu vak’a çok fazla
Ancak bu araştırma şimdiye kadar yapılmış en dikkat çekmiş ve halkın bu bozukluğa olan ilgisi
kapsamlı çalışmadır ve yaygınlık %1.3 olarak ni artırmıştı. Sybil sonrasında, her bir vak’adaki
bulunmuştur. Bu sayı yüksek değilmiş gibi gö alter sayısında artma olması, geçmişteki iki ya
rünse de, bozukluğun milyonda bir görüldüğü da üç benlikten, on ikiye gelinmesi dikkat çeki
yönündeki tahminlere göre oldukça yüksektir. cidir (Goff ve Simms, 1993). DKB’nun yaygın
Bu azalmanın ve sonradan tekrar ortaya çık lığı ABD ve Kanada’da daha da artmış; İngil
masının nedeni nedir? Tanı koyma deneyim tere, Fransa, Rusya, Hindistan ve Japonya’da
lerinin değiştiğinden mi yoksa klinisyenlerin hep seyrekliğini korumuştur. Ayrıca, çok az sayıda
aynı sayıda hasta görüp sadece ilginin olduğu klinisyen, DKB’nin orantısız bir biçimde tanı al
dönemlerde bildirdiklerinden mi olduğundan masına katkıda bulunmuştur. İsviçre’de yapılan
emin olamayız. DKB tanısındaki azalmadaki bir araştırmada, DKB tanısı konan vak’aların
bir olasılık şizofreni kavramının çok popüler ol %66’sının, cevap veren psikiyatristlerin % 10’u
masıdır. Daha önce de söz ettiğimiz gibi DKB tarafından konulduğu bulunmuştur (Modestin,
vak’aları yanlış olarak şizofreni tanısı almış 1992). Bu da bazı klinisyenlerin oldukça yön
olabilirler (Rosenbaum, 1980). Bununla birlik lendirici soru sorduklarını (yani istenen noktaya
te bu iki bozukluğun belirtileri aslında birbirine gelmek için doğrudan sormak), bu görüşmeleri
hastalar hipnoz altındayken yaptıklarını ve ol
benzemez; DKB olan bireyler, şizofrenideki
dukça muhtemeldir ki DKB’deki artışın gerçeği
düşünce bozukluğu ve davranışsal organizas
yansıtmadığını, bazı vak’aların görüşme oda
yonsuzlukları sergilemezler. Diğer bir tanı so
sında yaratıldığını göstermektedir.
runu ise, DSM-lll-R’de farklı benliklerin birbirini
Bir zamanlar klinik yayınlarda dissosiya
hatırlamaması koşulunun bulunmamasıdır. Bu
tif bozukluğun en titiz biçimde kaleme alınmış
durum davranışlarında yüksek düzeyde farklılık
vak’a öyküsü Eve White’dı. Daha sonra birçok
gösteren kişilere DKB tanısı konmasına yol aç
vak’a anlatılmıştır. Bunlardan biri 1976’da Jour-
mış olabilir (Kihlstrom ve Tataryn, 1991). Daha
nal of Abnormal Psychology’de yayınlanmıştır.
Sally Field’ın oynadığı, Sybil’ın film versiyonu bu ünlü “Evelyn’in Üç Yüzü” onu tedavi eden psikiyatr
dissosiyatif kimlik bozukluğu vak’asını tasvir etmektedir. Robert F. Jeans tarafından yazılmış ayrıntılı bir
vak’a öyküsüdür. Terapi sonucunun farklı kişi
liklerin bütünleşmesi ya da kaynaşması şeklin
de olduğuna, bir ya da iki kişiliğin yok edilmesi
olmadığına dikkat ediniz. Son dönemlerde, bu
konuda çalışanların çoğu benliklerin her birinin
önemli işlevleri ve kişiliğin önemli parçaları oldu
ğunu ve böylece bir kişilikte kaynaştırmalarının
önemli olduğunu düşünmektedirler (Ross,
1989)
ken dişlerine tel takıldı ve yirmi sekiz yaşındayken bir başladılar ve insanların daha iyi çalışmalarını yüreklen-
eski papazla, yaşamında ilk defa niteliği cinsel olmayan dirmek için ne yapılması gerekliğini ona danıştılar. Bütün
bir “macerası” oldu. Daha sonra evli olan ancak boşa- bunlar Gina’ya çok yabancıydı. Jeans ve Gina, Gina’nın
nıp kendisiyle evleneceğini vaat eden bir adamla-T.C. ile bazen Mary olduğunu anlamaya başladılar.
ilişkisi oldu. İlişkinin başından itibaren ona sadık kaldı- Bir gün T.C. tekrar ortaya çıktı. Gina ona karşı kin ve
ğım söyledi. Kısmen rüyalarından birinin analizini temel öfke duyuyordu, ancak onu çok sıcak bir şekilde “nereler-
alarak. Jean Gina’ının, kadın olmak konusunda, özellikle deydin, seni ne kadar özledim” diyerek karşıladığını fark
bir erkekle yakın, cinsel ilişkiye girme olasılığı olduğu etti. (Görünüşe göre psikanalitik yönelimli terapi daha
durumlarda rahatsızlık duyduğu sonucuna vardı. Ancak önce Gina ve Mary arasındaki geçirgen olmayan sınırı
T.C. boşanma sözünü tutmadı ve Gina’yı düzenli olarak yumuşatmıştı.) Ayrıca adamın “Senin bütün islediğin beni
görmekten vazgeçti. Gina artık T.C.’nin gözünden düş- memnun etmek, benim her istediğime uyma ve beni mem-
müştü. nun etme dışında hiç bir şey yapmadın” tarzındaki ce-
Gina ile olan birkaç oturumdan sonra Jeans ikinci vabını hayretle dinledi. Gina’nın bu adamla olan önceki
bir kişiliğin çıkmakta olduğunu gözledi. Jaens ve Gina ilişkisinde Mary’nin aktif olduğu anlaşılıyordu.
tarafından “Mary Sunshine” denilen bu kişilik Gina’dan Jeans artık tedavi odasında, gittikçe artan bir sıklıkta,
oldukça farklıydı. Daha çocukça, geleneksel olarak daha gözleri önünde Gina’nın Mary’ye dönüşüne tanık oluyor
kadınsı ve daha baştan çıkarıcı görünüyordu. Gina ken- du. Bir oturuma, T.C. ile beraber geldi ve o oturumda
disinin bir kömür işçisi gibi yürüdüğünü söylüyordu, oysa duruşu daha rahat, sesi daha sıcaktı. T.C. onu gerçek-
Mary hiç öyle yürümüyordu. Oldukça somut bazı olay- ten sevdiğini söylediği zaman Mary değil Gina “Tabii,
lar Mary’nin varlığına işaret etti. Bazen Gina lavaboda sevdiğini biliyorum T.” diyerek cevap verdi.
içinde sıcak çikolata bulunan kahve fincanları buldu. Ne Diğer bir oturumda Mary kızgındı ve Jeans’in dediği-
kendisi ne de ev arkadaşı sıcak çikolata sevmiyordu. Ken- ne göre Gina’nın tırnaklarını yedi. Sonra Jeans’in önün-
disinin çektiğini hatırlamadığı büyük miktarda paralar de ikisi birbirleriyle konuşmaya başladılar.
bankadan çekiliyordu. Bir akşam televizyon seyrederken Terapinin başlamasından bir yıl sonra Gina ve
kendisini ağlar buldu ve seyrettiği o program için ağla- Mary’nin sentezi ortaya çıkmaya başladı. İlk önce Gina’nın
mayı aptalca buldu. Dikiş dikmeyi sevmediği halde kendi- hâkim olduğu görülüyordu ancak Jeans, Gina’nın özel-
ni telefonda dikiş makinesi ısmarlarken buldu ve bir kaç likle “işi bitirmeliyim” bakımından yani terapide aşırı
hafta sonra terapi oturumuna Mary’nin diktiği elbiseyi gayret göstermek açısından eskisi kadar ciddi olmadığını
giydi. İş yerinde iş arkadaşları onu daha sevimli bulmaya gözledi. Jeans, Mary’nin kendisiyle konuşmak istediğini
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 179
√√
DİSOSİYATİF BOZUKLUKLARIN
ETİYOLOJİSİ
Çocukluktaki şiddetli travma dissosiyatif bozuklukların önemli
Psikanalitik kurama göre bütün dissosiyatif bir nedeni olarak görülür.
bozukluklar, yoğun bir bastırmanın örnekleridir.
Kişi bunu kişiliğinin büyük bir kısmını farkında ki fiziksel ve cinsel taciz yaşantıları olduğunu
lıktan ayırarak yapmayı başarır (Buss,1966) ya göstermektedir. Dissosiyatif kimlik bozukluğu
da kişiliğin ayrılmış parçası için yeni bir kimlik ile çalışan terapistlerle yapılan bir anket sonu
geliştirir. Şiddetli travmalar bastırıldığında, olası cunda, hastalarının %80’i çocukluklarında fizik
sonuç amnezi (unutma) ya da kaçıştır, DKB’deki sel tacize, %70’i ise enseste maruz kalmışlardır
benlikler, dissosiyasyonun (çözülme) bir yoludur (Putham ve ark., 1983). Çocukluktaki fiziksel
ve böylelikle konuk kişiliği acı veren anılardan ve cinsel taciz yaşantıları üzerindeki başka tah
korur (Bryant, 1995). minler bu oranlardan da yüksektir (Klutt, 1984;
Ross ve ark., 1990).
Bastırma kavramını ve çocukluk dönemi
cinsel çatışmaların kaçınılmaz önemini vurgu
lamamakla beraber davranışçı görüş, psikana DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLARDA
litik spekülasyonlara benzemektedir. Öğrenme TEDAVİ
kuramcıları dissosiyatif olayları çok stres verici Dissosiyatif bozukluklar, herhangi bir bozuk
durumlardan korunmak üzere geliştirilmiş ka luktan daha çok, Freud’un bastırma kavramının
çınma tepkileri olarak kavramsallaştırırlar. DKB, geçerliğini düşündürmektedir. Amnezi, kaçış ve
çocuklukta aşırı derecede rahatsızlık yaratan dissosiyatif kimliğin her üçünde de kişiler daha
olaylarla baş etmek için “kendini” hipnoz yoluyla önceki yaşamlarının önemli bir kısmını unuttuk
gelişiyor olabilir (Bliss,1980). Elde edilen veriler, larını gösterir şekilde davranmaktadırlar. Bu
DKB hastalarının yüksek oranda hipnoza yatkın kişiler aynı zamanda bir şeyler unuttuklarının
olduğunu, kontrollerle karşılaştırıldığında Stan farkında olmadıkları için yaşamlarının önemli
ford Hipnotik Telkin Edilebilirlik (Susceptibility) bir kısmını bastırdıkları hipotezi kuvvetlenmek
Testinde çok daha yüksek puanlar aldıklarını tedir.
göstermektedir (Bliss, 1983). Benzer biçimde Bunun sonucu olarak dissosiyatif bozukluk
yüksek düzeyde hipnoza yatkınlık, travma son larda tedavi amacıyla psikanalizin seçilmesi,
rası amnezi geliştiren bireylerde de görülmekte diğer psikolojik tedavilerden daha sıktır. Psika
dir (Butler ve ark., 1996). nalizin temel tekniklerini kullanarak bastırmayı
Aktarılan tüm görüşler, dissosiyasyonun kaldırmak ilk hedeftir.
aşırı stresle bağlantılı olduğunu önermektedir Combs ve Ludwig’e (1982) göre, eğer tera
ler. Araştırmalar bu büyük stresin çocuklukta pist, çabuk başlayan amnezisi olan hastaları,
180 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
yaşam öykülerini, hatırlaması güç kısımlarını Bölüm 1’de tartışıldığı gibi psikanalizin te
atlamadan, tamamen anlatmaları için yüreklen melinde Mesmer’in on sekizinci yüzyıl son
dirirse, bu hastaların kaybettikleri bellek geri ge rasındaki ve Charcot’nun on dokuzuncu yüzyıl
lebilmektedir. Bu yaşamı tekrar gözden geçirme daki çalışmalarına dayanan hipnoz vardır. Her
biraz değiştirilmiş serbest çağrışım tekniğiyle ikisi de hipnotize edilmiş hastaların belirtileri
desteklenebilir. Bu teknikte bellekteki boşluktan nin doğrudan telkin yoluyla kalkacağına inan
hemen önce olan ve hatırlanan olaylara odak mışlardı. Daha sonra Bleuler ve Freud, hasta
lanılır. Böylece hasta zaman içinde atlama ya larını hipnoz altındayken, sorunları, özellikle
pıyorsa, terapist, hastanın, bellek boşluğunun de sorunlarının kökeni hakkında konuşmaya
hemen öncesindeki olayla ilgili serbest çağrı cesaretlendirdiler. Freud, daha sonra serbest
şım yapmasını yüreklendirir. Bu süre içinde te çağrışım gibi teknikleri kullanmayı tercih ede
rapist, belleğin geri geleceğini vurgulamalı ve rek hipnozu bıraksa da bu tekniğin kullanılması
herhangi bir şekilde hastanın yalan söylediğini hala sürmektedir. Yıllar boyunca uygulayıcılar
ya da mahsus yaptığını ima etmemelidir. Com dissosiyatif bozukluğu olan hastaları hipnotize
bs ve Ludwig’e göre bazı vak’alarda hastanın etmeyi sürdürmüşler ve hipnotik durumun, kişili
stres yaratıcı çevreden uzaklaştırıldığı, destek ğin gizli kısımlarına, kayıp kimliğe ya da travma
ve cesaret verildiği “sakin bir zaman diliminin” yı izleyen ya da kışkırtan olaylara erişmeyi ola
sağlanması gerekli olan en önemli şeydir. naklı kılacağını düşünmüşlerdir. Bazı doktorlar
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR 181
√√
hipnoza benzer bir durum ortaya çıkartmak için Hipnoz, dissosiyasyona yol açan travmatik olayın yeniden
canlandırılmaya çalışılması yoluyla dissosiyatif bozukluklarda
sodyum amitali, yani doğruluk serumunu kullan bir müdahale olarak kullanılmaktadır.
mışlardır. Böylece acı veren bastırılmış anıları
ortaya çıkararak dissosiyatif bozukluk gereksi
niminin ortadan kalkacağı düşünülmüştür. Klinik
yayınlardaki bazı dramatik vak’a öyküleri hem
sodyum amitalin hem de hipnozun yardımcı ol
duğunu göstermekte, ancak gerçek etkinlikleriy
le ilgili kesin bir şey söylenememektedir; çünkü
kontrollü araştırmaya yaklaşan hiçbir çalışma
bulunmamaktadır (Odak 7.6’ya bakınız).
Dysken (1979) amnezik hastalarda sodyum
amobarbital ve normal serumu plasebo olarak
karşılaştırdığında, hatırlanan yeni bilgi düzeyin
de anlamlı fark bulamamıştır.
Kuramsal bakış açılarında farklılıklar olması
na rağmen DKB tedavisinde üzerinde yaygın
olarak anlaşmaya varılan bazı ilkeler vardır
182 √√ BÖLÜM 7 - SOMATOFORM VE DİSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
Vak’a çalışmalarına özgü sorunları göstermek umuldu. Tıpkı tıkanan kanalı açmak için kullanılan
için bu kişisel gözlemi öneriyoruz. Yazarlardan biri, bir temizleyici gibi. Tüm bu girişimlerde hasta işbir-
yıllar önce bir akıl hastanesinde çalışırken, koğuşta liği içinde idi ve olumlu bir sonuç için çaba harca-
kısmi amnezi yakınması olan bir adamla karşılaştı. Bu dı, fakat hiç bir şey işe yaramadı. Bu başarısız tedavi
adam, ziyarete geldiklerinde, aile üyelerinden kimseyi yayınlanmak üzere asla yazıya dökülmedi. Aslında bir
tanımıyordu ama yaşamındaki pek çok olayı hatırla- öncekiyle uygunluk göstermeyen deney sonuçlarının
yabiliyordu. Belleğine kavuşabilmesi için hipnotik basılmasında olduğu gibi başarısız klinik uygulama-
telkinlerden ilaç tedavisine uzanan bir menzilde çok ların basılmasına karşı çıkan güçlü editör yanlılıkları
çeşitli çaba sarf edildi. Güçlü uyarıcılar olan, hem bulunmaktadır. Bu psikoloji ve psikiyatrideki genel bir
Amital hem de Methedrine uygulandı. Methedrine da- sorundur, dissosiyatif bozukluklarda olduğu gibi, kon-
mar içinden verildi. Methedrinin sinir sistemine ener- trollü çalışmaların çok az olduğu durumlarda ayrıca
ji vereceği ve bellek üzerindeki engelleri kıldıracağı zarar veren bir durumdur.
(Bowers ve ark., 1971; Caddy, 1985; Kluft, çok ender rastlanması ve çoğunlukla yanlış tanı
1985; Ross, 1989): konmasından dolayı kontrollü sonuç araştır
1. Amaç çeşitli kişiliklerin bütünleşmesidir. maları yoktur. Hemen hemen iyi bildirilmiş bütün
2. Her bir benliğin (alter) bir kişinin parçası sonuç verileri çok deneyimli terapistlerden biri,
olduğunu anlamasına yardımcı olunur. Richart Kluft’tan gelmektedir (örn., 1984a). On
3. Terapist diğer benliğin (alter) ismini sade yıllık bir zaman dilimi içerisinde 171 vak’a ile te
ce kolaylık için kullanmalı, tüm kişilikle birlikte ması olmuş ve bunlardan 117’sini kendisi tedavi
sorumluluk taşımayan ayrı özerk kişiliklerin var etmiş 6’sının ise tedavisini yönetmiştir. Bunların
lığını kabul etmek için kullanmamalıdır. 83’ü ya da yüzde 68’inde benlikler (alterler) en
4. Bütün alterlere adilce ve empati ile yakla az üç ay süreyle bütünleşmiştir (33’ü iki buçuk
şılmalıdır.
yıl bütünleşmeyi korumuştur). Kişilik sayısı art
5. Terapist kişilikler arasında empati ve işbir
tıkça tedavi daha uzun sürmüştür (Putnam ve
liğini yüreklendirmelidir.
ark., 1986), ancak genel olarak tedavinin iki
6. Böyle bir ayrışmaya muhtemelen neden
yıl, hatta 500 saat kadar sürdüğü görülmüştür.
olan çocukluk travmaları yumuşaklıkla ve des
Ross (1989) yukarıda sıralanan ilkelere uyan
tekleyici olarak ele alınmalıdır.
DKB ile ilgili her yaklaşımın genel amacı, terapilerin, birçok DKB hastasında etkili olduğu,
travmalarla baş edebilmek için, hem orijinal ancak fiyatının çok yüksek olduğu sonucuna
dissosiyasyonu tetikleyen geçmişteki ya da şu varmıştır.
dönemdeki veya gelecekte karşılaşılacak farklı Çocuklarda bazı DKB vak’aları bulan Kluft’tan
kişiliklere bölünmenin ya da bunları unutmanın (1984b) gelen ek bilgiler DKB’nun erken teda
gerekli olmadığına kişiyi ikna etmektir. Ayrıca, visinin geç yaştaki tedaviden daha çabuk ve
DKB ve diğer dissosiyatif bozuklukların yüksek daha başarılı olduğunu düşündürmektedir. Eğer
strese karşı gösterilen kaçma tepkileri oldukları bu doğruysa ve tanıda ilerleme sağlanıp, DKB
düşünülürse, daha iyi baş etme yollarının öğ daha erken yaşta tanınabilirse yetişkinlikteki
retilmesi tedaviye yardımcı olacaktır. DKB’de birçok DKB vak’ası önlenebilir.
ÖZET
Somatoform bozukluklarda biyolojik temeli olmayan fiziksel belirtiler bulunur. Somatoform bo
zuklukların iki temel tipinden biri olan konversiyon bozukluğunda görülen duyusal ve motor işlev bo
zuklukları nörolojik bir bozukluğu düşündürür, ancak belirtiler her zaman anatomi kurallarına uygun
değildir; aksine belirtilerin psikolojik bir amaca hizmet ettiği görülebilir. Somatizasyon bozukluğunda
fiziksel bir bozukluk ya da yaralanmayla açıklanamayan çeşitli fiziksel yakınmalar, sık sık doktorlara
gitme, hastaneye yatma hatta gereksiz ameliyatlarla sonuçlanabilir.
Kaygı somatoform bozukluklarda rol oynar, ancak açıkça ifade edilmez; daha çok fiziksel belirti
lere dönüşmüş durumdadır. Bu bozuklukların etiyolojisiyle ilgili kuramlar spekülatiftir ve temel olarak
ANAHTAR SÖZCÜKLER 183
√√
ANAHTAR SÖZCÜKLER
somatoform bozukluklar anesteziler dissosiyatif amnezi
dissosiyatif bozukluklar histeri dissosiyatif kaçış (füg)
ağrı bozukluğu somatizasyon bozukluğu depersonalizasyon
beden dismorfik numara yapma bozukluğu
bozukluğu (malingering) dissosiyatif kimlik
hipokondri güzel aldırmazlık bozukluğu (DKB)
konversiyon bozukluğu yapay bozukluk
8
PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE
SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
Çeviri: Prof. Dr. Işık Savaşır
TABLO 8.2 Sosyal Yeniden Uyumu ler. Örneğin, evlilikten iki kat daha stresli olan
Derecelendirme Ölçeği bir olaya 1000 değeri, evliliğin beşte biri kadar
Derece Yaşam Olayı
Ortalama stresli olan bir olaya 100 değeri verildi. Holmes
Değer
ve Rahe’nin deneklerinin olaylara verdiği ortala
1 Eşin ölümü 100
ma değerler Tablo 8.2’de gösterilmektedir.
2 Boşanma 73
Bu araştırmanın sonucunda Sosyal Uyumu
3 Eşten ayrılma 65
Derecelendirme Ölçeği (SUDÖ) oluştu. Bu ölçe
4 Hapiste kalmak 63 ği dolduran kişi belirtilen süre içinde olayın olup
5 Yakın aile üyesinin ölümü 63 olmadığını işaretlemektedir. Belirtilen olayların
6 Kişisel yaralanma ya da hastalık 53 farklı stres dereceleri toplanarak olayların ağır
7 Evlilik 50 lıklı toplamı olan Yaşam Değişim Ünitesi (YDÜ)
8 İşten atılma 47 (Life Change Unit-LCU) hesap edilmektedir.
9 Eşle yeniden birleşme 45 YDÜ, farklı hastalıklarla ilişkili bulunmuştur,
10 Emeklilik 45 örneğin kalp krizi (Rahe ve Lind, 1971), kırık
11 Aile üyesinin sağlığında değişme 44 lar (Tollefson, 1972), lösemi başlangıcı (Wold,
12 Hamilelik 40 1968) ve soğuk algınlığı ve ateşlenme (Holmes
13 Cinsel sorunlar 39 ve Holmes, 1970).
14 Aileye yeni birinin katılması 39 Böylece psikolojik stres ve fiziksel hastalık
15 İşe uyum sağlama 39 ilişkisi üzerinde ümit verici bilgilerimiz olmuştur.
16 Parasal durumda değişiklik 38 Ancak bu ilişkinin nedensel olduğunu söyleme
17 Yakın arkadaşın ölümü 37 den önce çok dikkatli olmalıyız. Örneğin, hasta
18 Yapılan işin çizgisinin değişmesi 36 olmak, uzun süre işe gidememek nedeniyle iş
19
Eşle yapılan tartışmaların sıklığının
35 ten kovulmadan dolayı yüksek yaşam değişim
değişmesi
puanına neden olabilir. Ayrıca, bu araştırmalar
20 10.000 doların üzerinde borçlanma 31
daki stresli olayları bildirme daha sonra hasta
21 İpotekli malı kaybetmek 30
lığın olması bilgisinden etkilenebilir. Birçok kere
22 İşteki sorumlulukların değişmesi 29
hastalanmış olan bir kişi onları açıklamak ama
23 Çocuğun evden ayrılması 29
cıyla stresli olayları arayabilir. Bundan başka bu
24 Kanunla başı derde girmek 29
çalışmaların çoğu retrospektif (geriye dönük)
25 Olağandışı kişisel başarı 28
yöntem kullanmıştır; katılanların son iki yılda
26 Eşin işe başlaması ya da bırakması 26
hem hastalıkları hem de stresli yaşam olaylarını
27 Okula başlama ya da bitirme 26
hatırlamaları istenmiştir. Daha önce söz ettiği
28 Yaşam koşullarında değişim 25
miz gibi, retrospektif bildirimler çarpıtmaya ve
29 Kişisel alışkanlıklarda yenilikler 24
unutmaya fazla açıktır. Ayrıca kişinin hastalığı
30 Patronla sorun yaşamak 23
kendi bildirmesi, hastalığın gerçek yansıması
31 İş saatlerinde ya da koşullarında değişim 20
olmayabilir. Bu durumla birlikte ele alındığın
32 Semt değişikliği 20
da, stresin bir hastalığa etkide bulunması çok
33 Okul değişikliği 20
uzun zaman alabilir. Bu eleştirilerden çıkarılma
34 Eğlence faaliyetlerinde değişim 19
sı gereken önemli mesaj, stresteki değişikliğin,
35 Dini faaliyetlerde değişim 19
sağlıktaki değişimle ilişkilendirilebilmesi için,
36 Sosyal aktivitelerde değişim 18
stres ve sağlık üzerinde yapılacak çalışmaların
37 10.000 dolardan az borçlanmak 17
boylamsal (longitudinal) olması gerekliliğidir. Bu
38 Uyku alışkanlıklarında değişim 17
bölümde aktarılacak araştırmaları seçerken bu
Birlikte yaşamaya başlayan aile üyesi
39
sayısında değişim
16 yöntemsel noktaları dikkate aldık.
40 Yeme alışkanlıklarında değişim 15
41 Tatil 13 GÜNLÜK YAŞANTILARIN
42 Yılbaşı 12 DEĞERLENDİRİLMESİ
43 Küçük kanuni ihlaller 11 SUDÖ ile karşılaşılan sorunlar, Stone ve
Şekil 8.2 Stone ve Neale’in (l982) Günlük Yaşantıları Neal’ın (1982) Günlük Yaşantıların Değerlendi
Değerlendirme Ölçeğinden bir örnek sayfa. Cevaplayıcılar, rilmesi Ölçeği (GYD) adı verilen yeni bir ölçek
olayın olup olmadığını, listenin solunda olan oklar, daire içine geliştirmelerine (Assessment of Daily Expe
alarak belirtmektedirler. Eğer olay olmuşsa, bunun istenirlik,
değişim, anlamlılık ve kontrol boyutlarını, sağ tarafta eklenmiş rience) yol açtı. Doğruluğu tartışmalı retros
alanda derecelendirmektedirler. pektif (geriye dönük) bildirimleri temel almak
STRES VE SAĞLIK 189
√√
İŞLE İLİŞKİLİ FAALİYETLER onuncu güne kadar hoşa giden olayların orta
Patron, danışma, yüksek statülü yönetici vb ile ilişkili olarak lama sayısı gösterilmektedir. Şekil 8.4’de ise
hoşa gitmeyen olayların sıklığı yer almaktadır.
} işi iyi yapma nedeniyle övgü alma 01
} iş performansı, geç kalma vb ile ilişkili eleştiriler 02
Hastalık başlamadan bir kaç gün önce, kontrol
günlerine kıyasla hoşa giden olayların sıklığın
Ekip halinde çalışılanlar, çalışanlar, danışanlar ve/veya
müşterilerle ilgili olarak da azalma, hoşa gitmeyen olaylar da ise artma
} Ekip halinde çalışılanlar, çalışanlar, danışanlar ve/veya
beklenmekteydi. Sonuçlar gerçekten de hasta
müşterilerle olumlu etkileşimler/ ya da yaşantılar (doyum verici iş lıktan üç ve dört gün önce hoşa giden olaylar
yaşantıları vb). 03
da anlamlı düşme; hastalıktan dört ve beş gün
} Ekip halinde çalışılanlar, çalışanlar, danışanlar ve/veya önce hoşa gitmeyen olaylarda da anlamlı artma
müşterilerle olumsuz etkileşimler /ya da yaşantılar (engelleyici,
rahatsız edici iş yaşantıları vb). olduğunu gösterdi.
Daha sonra tekrarlanan bu sonuçlar (Evans
04
Şekil 8.2 Stone ve Neale’in (1982) Günlük Yaşantıları da azalmadır. Ancak enfeksiyondan hemen iki
Değerlendirme Ölçeğinden bir örnek sayfa. Cevaplayıcılar,
olayın olup olmadığını, listenin solunda olan oklar, daire içine
gün önce istenen ve istenmeyen olaylar ortala
alarak belirtmektedirler. Eğer olay olmuşsa, bunun istenirlik, ma düzeylerindedir. Sonuçların hastalık hafiften
değişim, anlamlılık ve kontrol boyutlarını, sağ tarafta eklenmiş başladığı ve iyi hissetmediği için yanlı olarak
alanda derecelendirmektedirler.
bildirildiği şeklindeki spekülasyonlar da yersiz
dir, çünkü hastalık öncesi belirtilerin en etkileyici
olarak analiz etmeye olanak veren bir sıklıkta
olabileceği hemen öncesindeki günlerdir.
olmaktadır.
Deneklere ilişkin veriler incelendikten son
ra 30’unun enfeksiyon geçirdiği anlaşılmıştır.
BAŞA ÇIKMANIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Başa çıkma (coping), sıklıkla, bir dizi başa
Daha sonra hastalığın başlangıcından bir ilâ
çıkma faaliyetinin listelendiği ve yanıtlayıcılara
on gün önce olan hoşa giden ve gitmeyen olay
son bir stresör karşısında bunlardan her birini
ların günlük sıklığı incelenmiştir. Her denek için ne kadar kullandıklarının sorulduğu anketlerle
hastalığın olmadığı kontrol günleri seçilmiştir. değerlendirilmektedir. Başa Çıkma isimli, böyle
Haftanın günlerine göre eşleştirme yapılmıştır. bir ölçüm aracının örneği Tablo 8.3’de gösteril
Bu işlemin yapılma nedeni, denekler kendi kon mektedir.
trolleri olarak incelendikleri için, hafta sonlarında Stresörlerin etkisiyle ilişkili olarak, başa çık
hoşa giden olayların daha fazla, hoşa gitmeyen manın incelenmesinin en iyi yolu, stresle başa
olayların ise daha az olmasının önüne geçe çıkmanın belirli yollarının, araştırmacının ilgi
bilmekti. Şekil 8.3’de hastalıktan önceki birden lendiği sonuçlara neden olduğunun gösterilebil
6.0 Şekil 8.3 On gün içinde olan istendik olay sayısı bir solunum
enfeksiyonunu dönemini öncelemektedir. Stone, Reed, ve Neale
5.5 Kontrol günleri (l987)’den sonra.
Bildirilen sıklık
5.0
3.5
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Günler
STRES VE SAĞLIK 191
√√
2.0 Şekil 8.4 On gün içinde olan istenmeyen olay sayısı bir solunum
1.9 Başlangıç belirtisini enfeksiyonunu dönemini öncelemektedir. Stone, Reed, ve Neale
önceleyen gün
1.8 (l987)’den sonra.
1.7
Bildirilen sıklık
1.6
1.5
1.4
1.3
Kontrol günleri
1.2
1.1
1.0
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Günler
diği boylamsal araştırmalar yapmaktır. Göğüs TABLO 8.3 Baş Etmeyle İlgili Ölçekler ve
kanseri bu yolla incelenmiştir. Dokuz kadından Madde Örnekleri
birini yakalayan göğüs kanseri teşhisi, pek çok
düzeyde önemli bir stresördür. Yaşamı tehdit Aktif Baş Etme
eden bir hastalıktır. Ameliyatlar beden biçimini İçinde bulunduğum durumla ilgili olarak bir şeyler
bozmaktadır ve bundan dolayı psikolojik sağlık yapmak için çaba gösteririm.
için ciddi doğurguları bulunmaktadır. Hem rad
Benzeri Diğer Faaliyetlerin Durdurulması
yasyonun hem de kemoterapinin hoş olmayan
Bu durum üzerine yoğunlaşmak için diğer faaliyetleri
yan etkileri vardır. bir kenara bırakırım.
Carver ve ark. (1993) kanser teşhisini yeni
alan kadın vak’aları seçtiler ve izleyen bir yıl Planlama
boyunca çeşitli aralıklarla nasıl başa çıktıklarını Ne yapılacağına yönelik bir taktik geliştirebilmek için
değerlendirdiler. Tanılarını kabullenen ve bunu çabalarım.
bir espri anlayışı içinde tutan kadınların stres
Dizginlemek
düzeyleri düşük bulundu. İnkâr etme ve davra Acele davranarak işleri berbat etmemek için emin
nışsal olarak kendini bırakma gibi kaçınma türü olmaya çalışırım.
başa çıkma yolları (Tablo 8.3’e bakınız) yüksek
düzeyde stres ile ilişkiliydi. Çeşitli kanser türleri Sosyal Destek Kullanımı
üzerinde yürütülen bir diğer boylamsal araştır Başkasından yakınlık ve anlayış görürüm.
ma, kaçınma başa çıkmasının (“düşünmemeye
Olumlu Yeniden Değerlendirme
çalışıyorum”, “zihnimden çıkarmaya çalışıyo Olan bitende iyi olan şeyler ararım.
rum”), bir yıllık izleme sürecinde hastalığın ne
Din
Stone ve arkadaşları, günlük yaşam olaylarının sıklığının,
Allaha güvenirim.
solunum enfeksiyonunun dönemlerinin başlangıcını öncelediğini
bulmuşlardır. Mekanizma, salgı IgA’sının strese bağlı olarak
bastırılmasıyla ilgili olabilir. Kabul
Olan olayın gerçekliğini kabullenirim
İnkâr
Olayın olduğunu reddederim.
Davranışsal Bırakmıştık
Baş etme girişimlerinden vazgeçerim.
Mizah kullanımı
Olayla ilgili şakalar yaparım.
Kendini uzaklaştırma
Daha az düşünmek için sinemaya giderim, TV izlerim,
ya da okurum.
yönde ilerlediğini yordamıştır (Epping-Jordan, ğin düşük düzeyde olması olumsuz duygularda
Compas ve Howell, 1994). Bu veriler sadece artmayla ilişkilidir (Kessler ve McLeod, 1985,
stresin varlığını değil, aynı zamanda bireylerin aynı zamanda Bölüm 6’daki TSSB konusundaki
strese nasıl tepkide bulunduklarının hem duy önceki tartışmalarımıza bakınız), olumsuz duy
gusal hem de fiziksel etkiler açısından önemli guların artması da bazı hormon düzeylerini ve
olduğunu göstermiştir. bağışıklık sistemini etkileyebilir (Kielcolt-Glaser
ve ark., 1984).
STRES-HASTALIK BAĞLANTISINDAKİ Sosyal destek olgusu son yıllarda, buraya
ARA DEĞİŞKENLER kadar aktarılan doğal ortam çalışmalarına göre,
neden sonuç ilişkisini daha iyi gösteren labora
Yaşam olaylarının hastalık başlangıcıyla iliş tuar çalışmalarında incelenmeye başlanmıştır.
kisinin gösterilmesine rağmen önemli sorular Böyle çalışmaların birinde, üniversite çağındaki
cevap beklemektedir. Az önce de söz ettiğimiz kadınlar, düşük ve yüksek stres koşullarından
gibi aynı yaşantılar farklı kişileri farklı etkilemek
birine atanmışlardır ve bu stres durumlarına,
tedir. Bu durum, stres-hastalık ilişkisinde ilişkiyi
yakın bir arkadaşın varlığı ve yokluğu koşulun
değiştirebilecek başka değişkenlerin olasılığını
da maruz bırakılmışlardır. Çalışmanın bir bölü
artırmaktadır. Başa çıkmayı önemli bir ara de
münde, stres, deneycinin soğuk ve kişisel olma
ğişken (moderator) olarak tanımladık ve kaçın
yan bir davranış tarzıyla, katılımcılara, rekabete
ma tipi başa çıkma biçiminin stresin fiziksel ve
dayalı bir görevde, başarılarını arttırmalarını
duygusal etkilerini artırdığını gördük. Stresin
söylemesi koşuluyla oluşturuldu. Sosyal destek
etkisini azaltan diğer önemli bir faktör sosyal
koşulundaki her bir kadın için, yakın bir arkadaş,
destektir. Yapısal sosyal destek, bireyin sos
“onları sessizce teşvik etti” ve yakınına oturdu,
yal ilişkilerindeki temel ağı ifade eder (örn., ev
elini bileğinin üzerine koydu. Bağımlı değişken,
lilik durumu ve arkadaşların sayısı). İşlevsel
katılımcılar görevi yerine getirirken ölçülen kan
sosyal destek ise daha çok bireyin ilişkilerinin
basıncıydı. Beklendiği gibi yüksek stres, yüksek
kalitesiyle ilgili bir tanımlamadır. Örneğin, birey
kan basıncına yol açtı. Fakat Şekil 8.5’de görül
gereksinim duyduğu anda yardım isteyebileceği
düğü gibi, yüksek stres koşulunun, kan basıncı
yakınlıkta bir arkadaşının varlığına inanmakta
üzerindeki bu etkisi, stresi tek başına yaşayan
mıdır (Cohen ve Wills,1985).
kadınlarda görüldü (Kamarck ve ark., 1995).
Yapısal desteğin ölüm oranlarını (mortalite)
Böylelikle sosyal desteğin fizyolojik bir süreç
yordadığı iyi bilinmektedir. Sınırlı sayıda arka
üzerinde nedensel bir etkisi olduğu gösterilmiş
daşı ya da yakını olan yaşlı bireyler, yüksek
oldu.
düzeyde yapısal desteğe sahip olanlara göre,
Araştırmaların hepsi sosyal desteğin olumlu
daha fazla ölüm oranı gösterirler (Schoenbach
bir etkiye sahip olduğunu göstermemiştir. Çok
ve ark., 1986). Benzer şekilde düşük düzeyde
şiddetli bir stresör karşısında birey öyle fazla
yapısal desteğe sahip erkekler, geçirdikleri mi
zorlanabilir ki destek yeterli gelmez. Bu nokta,
yokart enfarktüs (kalp krizi) sonrasında daha
sosyal destek ve göğüs kanseri ilişkisini incele
fazla ölüm oranı sergilemektedirler (Ruberman
yen bir araştırmada, sosyal desteğin, yoğun sı
ve ark., 1984).
kıntıyı (distres) azaltmadığı ya da fiziksel hasarı
Yapısal ya da işlevsel desteğin yetersiz ol
iyileştirmediği çarpıcı olarak ortaya konmuştur
ması hastalık geliştirme olasılığını artırmaktadır.
(Bolger ve ark., 1996).
Yüksek düzeyde işlevsel desteğin, düşük oran
da arterosklerosiz (damar tıkanıklığı) (Seeman Şekil 8.5 Sosyal desteğin kan basıncı üzerindeki etkisine
artmasına yol açmıştır, ancak bu stresöre arkadaşıyla birlikte
ve Syme, 1987) ve kadınların kronik romatoid maruz kalanlar arasında bu artış çok daha az dile getirilmiştir
artrite (romatizmaya) daha iyi uyum yapmala (Kamarck ve ark., 1995).
rıyla ilişkili olduğu bulunmuştur (Goodenow, Re Birarada olmak Birarada olmak
12 12
faaliyetleri- Şu dönemdeki araştırmalarda, bu sında kişi virüsle karşılaşırsa virüsün bedeni
laşıcı hastalıklar, kanser, alerjiler ve bağışıklık enfekte etme riski artacaktır. Solunum sistemi
sistemi (otoimmün) hastalıkları (romatoid artrit hastalığının gözlenebilir belirtileri enfeksiyon
gibi) ilişkili bağışıklık sistemine yönelmişlerdir. dan birkaç gün sonra ortaya çıkmaktadır.
Oldukça geniş bir menzilde stresörün, bağışık Diğer iki çalışma, stres ve solunum enfek
lık sisteminde değişiklik yarattığı bulunmuştur siyonu arasındaki ilişkiyi desteklemiştir. Her iki
(Tıp Fakültesi sınavları, depresyon, yas, evli çalışmada da, gönüllüler hafif bir nezle virüsü
lik uyumsuzluğu ve boşanma, iş kaybı, Alzhe içeren burun akıntısı almışlar, aynı zamanda
imer hastası olan bir yakına bakmak ve Three yakın zamandaki stresi ölçen bir test bataryası
Mile Adası nükleer felaketi (Cohen ve Herbert, tamamlamışlardır. Bu yöntemin avantajlı yanı
1996). Böyle bir bağışıklık sistemi değişikliğinin virüse maruz kalmanın araştırıcının kontrolün
kanserden erken ölüm ya da romatizma başlan de olan deneysel bir değişken olmasıdır. Her iki
gıcı gibi olumsuz etkilere yol açıp açmadığı, be çalışma da göstermiştir ki, stresteki artma en
lirsizliğini korumaktadır. Yani stresin arkasından fekte olma oranıyla açıkça bağlantılıdır (Cohen,
gelen bağışıklık sistemi değişikliklerinin hastalık Tyrell ve Smith,1991; Stone ve ark., 1992).
için büyük risk oluşturduğu meselesi halen ke
sinlik kazanmamıştır. PSİKOLOJİK KURAMLAR
Gerçek hastalıklarda stres ve bağışıklık sis
temi değişikliklerinin rolünü kanıtlamak üzere Psikolojik kuramlar, çeşitli bozuklukların ge
olan araştırma alanı, bulaşıcı hastalıklara yöne lişmesini, bilinçdışı duygusal durumlar, kişilik
lik çalışılmalardır. Bu noktayı örneklemek için treytleri, bilişsel değerlendirmeler ve stresle
bağışıklık sisteminin bir alanını, salgı bağışık başa çıkma yöntemleri gibi faktörlerle açıklar
lığını, ayrıntılı olarak ele alacağız. lar.
Bağışıklık sisteminin salgı bileşeni, gözyaşı,
tükürük, mide barsak sistemine ilişkin (gastroin PSİKANALİTİK KURAMLAR
testinal), vajinal, burun (nazal) ve bronşlarla ilgili Psikanalitik kuramlar belirli çatışmaların ve
salgılar gibi mukoza alanlarını yıkayan sıvılarda bu çatışmalara eşlik eden olumsuz duygusal du
bulunur. Bu salgılarda bulunan ve immunoglo rumların psikofizyolojik bozukluklara yol açtığını
bulin A ya da IgA adı verilen bir madde bede önermektedirler. Psikofizyolojik bozuklukları in
nin istilacı virüs ve bakterilere karşı ilk savunma celeyen psikanalistler üzerinde belki de en etkili
hattı olarak düşünülen antikorları içerir. Virüs ya olan kişi Franz Alexander’dır (1950). Onun görü
da bakterilerin mukozayla birleşmesini önlerler. şüne göre çeşitli psikofizyolojik bozukluklar, her
Stone ve arkadaşlarının yaptığı bir araştır bozukluğa özgü bilinçdışı duygusal durumların
mada (1987) IgA’daki antikor sayısının kişinin ürünleridir. Örneğin, açığa çıkmamış düşmanca
duygu durumuna göre değiştiği bulunmuştur. (hostile) dürtülerin esansiyel yüksek tansiyon
Sekiz haftalık inceleme süresince diş hekimliği dan sorumlu kronik bir duygusal duruma neden
öğrencileri haftada üç kez laboratuara gelmiş olduğu düşünülmektedir.
ler, tükürükleri alınmış ve kısa bir psikolojik de
ğerlendirme yapılmıştır. Öğrenciler göreli olarak Düşmanca dürtülerin birikmesi... sürecek ve sonuçta
yüksek düzeyde olumsuz duygu yaşadıklarında şiddetinde artma olacaktır. Bu da düşmanca duyguları
denetim altında tutabilmek için daha kuvvetli savunma
daha az antikor bulunmuştur. Benzer şekilde
mekanizmalarını devreye sokacaktır.... Baskılanmalarının
olumlu duygu durumun olduğu günlerde daha aşırı düzeyde olmasından dolayı bu hastalar mesleki ak
fazla antikor olduğu görülmüştür. tivitelerinde daha az etkin olacaklar ve böylece başkala
Önceki araştırmalar (örneğin, Stone ve Nea rıyla rekabette başarısızlığa uğrayacaklardır.... kıskançlık
le, 1984) günlük olayların duygu durumu etkile uyarılacak ve.... daha başarılı, daha az baskılı rakiplerine
diğini göstermişlerdir. Bu nedenle, günlük olay duyulan düşmanlık artacaktır, (s 150)
ların duygu durumda oynamalara etki yaptığı ve
böylece IgA antikorlarının sentezini bastırmaları Alexander ifade edilmemiş-kızgınlık ya da
olasıdır. Bu süreç şu şekilde gerçekleşebilir. içe atılmış kızgınlık kuramını psikanalize tabi
İstenilmeyen yaşam olaylarında artma ve iste tutulan hastaların gözlemine dayanarak geliştir
nilen olaylarda azalma olumsuz duygu durumu miştir. Hipotezi bugün de esansiyel yüksek tan
yükseltmekte ve böylece salgı IgA’sındaki an siyondaki psikolojik etkenlerin incelenmesinde
tikorlar bastırılmaktadır. Eğer bu dönem sıra kullanılmaya devam etmektedir.
KARDİYOVASKÜLER BOZUKLUKLAR 195
√√
Doğumdan 85’ine ya da daha ileri bir yaşa kadar yakalanma oranı, menopoz öncesindeki kadınlara göre
olan her dönemde, erkekler arasındaki ölüm oranı ka- daha fazla görülmektedir. Hormon tedavisi, olasılıkla,
dınlara göre daha fazladır. Ölümün bireysel nedenleri -iyi hormon olarak adlandırılan- yüksek yoğunlukta
cinsiyetler arasında büyük çeşitlilik gösterir. Erkekler lipoprotein (iyi kolesterol, HDL) düzeyini koruyarak,
iki kattan daha fazla oranda, otomobil kazası, cinayet, kardiyovasküler hastalık kaynaklı ölüm oranını düşür-
siroz, kalp hastalığı, akciğer hastalığı, akciğer kan- mektedir (Mathews ve ark., 1989).
seri ve intihar nedeniyle ölmektedirler. Düşen ölüm Psikolojik bakış açısından hareketle, kadınlar er-
oranlarına karşın, kadınlar, yüksek oranda hastalığa keklere göre daha az A tipi kişilik geliştirmekte ve daha
(morbidity) sahiptirler (sağlığın genel olarak zayıf ol- az da düşmanlık yaşamaktadırlar (Waldron, 1976;
ması, ya da çeşitli özgül bozukluğun oranı). Örneğin Weidner ve Collins, 1993). Eisler ve Blalock (1991),
kadınlar, yüksek oranda diyabet, kansızlık (anemi), ilerde daha ayrıntılı aktarılacak olan, A tipi davranış
mide bağırsak sistemine ait (gastrointestinal) sorun- örüntüsünün, geleneksel erkek rolüne (yani başarı, sa-
lar ve romatizma (romatoid artrit) sorunları yaşarlar. hiplenme, rekabetçilik, yardım ya da duygusal destek
Çok fazla doktora gittikleri, daha fazla reçeteli ilaç istememe, aşırı kontrol gereksinimi, öfkelenme eğilimi
kullandıkları ve ABD’deki ameliyatların üçte ikisi- ve engellenme karşısında kızgınlık ifadesi gibi) olan
ni geçirdikleri belirtilmektedir. Bununla birlikte, son katı bağlılığın bir parçası olduğunu öne sürmüşlerdir.
yıllarda, kadınların ölüm oranı açısından sahip ol- Araştırmacılar, bu özelliklerin, erkeklerde koroner so-
dukları avantajlar azalmaktadır. Örneğin, erkeklerin runlar ve yüksek tansiyon gibi diğer stres bağlantılı
kardiyovasküler hastalıklardan kaynaklanan ölüm hastalıklar karşısında zayıf kalma ile ilişki kurmuşlar-
oranları, geçtiğimiz 30 yıl içinde düşme gösterirken dır (Harrison, Chin ve Ficarrotto, 1989). Gördüğümüz
bu oran kadınlarda aynı düzeyde kalmıştır (Rodin ve gibi hem biyolojik hem de psikolojik değişkenler, kar-
Ickovics, 1990). diyovasküler hastalıklarda önemli rol oynamaktadır
Kadınlardaki ölüm ve hastalık (morbidity) oranı- ve bunlar kadınlarda daha düşük olan ölüm oranıyla
nın farklı olmasının olası nedenleri nedir? Ve ölüm ilişkili olabilirler.
oranı neden artmaktadır? Biyolojik bakış açısından Erkeklerin ve kadınların ölüm oranları arasındaki
hareketle, kadınların, yaşamlarını tehdit eden hasta- uçurum neden azalmaktadır? 20. yüzyılın başlarında,
lıklara karşı koruyucu mekanizmalara sahip oldukları ölüm oranı salgın ve enfeksiyona bağlıydı ama şim-
söylenebilir. Örneğin kadınlık hormonu olan östrojen, dilerde çoğu ölüm, yaşama biçimine bağlı olarak ge-
kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu olabilir. lişen hastalıklardan kaynaklanmaktadır. Buna göre,
Bunu destekleyen birçok kanıt vardır. Menopoz döne- bir olasılık, erkekler ve kadınlar arasındaki yaşama
mi sonrasında olan ya da her iki yumurtalığı alınmış biçimi farklılığı, ölüm oranında yaşama biçimi farklı-
kadınlarda, östrojen oranının azalmakta, her iki du- lığına yol açıyordu ve artık cinsler arasındaki yaşama
rumda olan kadınlarda, kardiyovasküler hastalıklara biçimi farklılığı azalmaktadır. Erkekler, kadınlardan
Kalp dinlenme
Kalp çarpıntısıyla
Yüksek kan basıncı genellikle bunu yaşayan kişi tarafından fark birlikte arteryal basınç
halindeyken arteryal
basınç
edilmediği için, özellikle ortalama risk altında olanlardan çok,
yüksek risk altında olan bireyler için düzenli kontrol yapılması
120 80
önerilmektedir
çıkışlar göstermekte; öfke anında ise belirgin İşsizlik, kan basıncının yükselmesinin nedenlerinden biri olarak
kabul edilen stresörlerdendir.
biçimde artmaktadır (Schwartz, Warren, ve Pic
kering, 1994). KasI ve Cobb (1970) iş kaybının
etkilerini incelemişlerdir. Bir grup işçiyi işlerine
son verilmeden iki ay önce ve iş kaybından iki
yıl sonra incelemişlerdir. Benzer işlerde çalışan
ancak işlerini kaybetmemiş bir kontrol grubu da
aynı 26 ay döneminde değerlendirilmiştir. Çalış
madaki herkes altı farklı zamanda bir hemşire
tarafından evde ziyaret edilmiş ve tansiyonları
ölçülmüştür. Kontrol deneklerinde tansiyonda
bir farklılık bulunmamıştır. Ancak işlerini kay
bedenlerde iş kaybı beklentisiyle, iş kaybından
sonra ve yeni işte denendikleri dönemde kan
basıncında yükselme bulunmuştur. Düzenli bir
iş bulmakta çok zorlanan bireylerde uzun bir
dönemdir yüksek kan basıncı yakınması oldu
ğu görülmüştür. Genel olarak bunun gibi kronik
psikolojik stresin esansiyel yüksek tansiyon
da önemli bir etken olduğu kabul edilmektedir
(Fredrikson ve Mathews, 1990).
198 √√ BÖLÜM 8 - PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
Kısmen psikanalitik kurama dayalı diğer bir çalışmalarda, uzun süreli tansiyon yüksekli
grup araştırmada (Hokanson ve Burgess, 1962; ği daha belirgin olarak gösterilmiştir (Peters,
Hokanson, Burgess ve Cohen, 1963; Hokanson, 1977). Ancak genellikle, kızgınlığın otonom si
Willers ve Koropsak, 1968; Stone ve Hokanson, nir sistemini aktive etmesi gibi stresin esansiyel
1969), Hokanson ve arkadaşları kan basıncın yüksek tansiyonu ortaya çıkarabilmesi için bazı
daki artmanın saldırganlığı baskılamayla ilgili yatkınlık faktörlerinin olması gerekmektedir.
olup olmadığını araştırdılar. Deneklere yapma
ları için bir iş verildi ancak araştırmada işbirliği YATKINLIK FAKTÖRLERİ
yapan bir kişi tarafından hemen işleri bölünerek Bazı insanlar ve hayvanlar yüksek tansiyona
kızgınlık yaşatıldılar. Daha sora deneklerin ya yatkındırlar. Tuza, sosyal izolasyona duyarlılık,
rısına, sataşan kişiden öç alma olanağı verildi. çok çabuk kızmak, öfkelenmek ve kardiyovas
Bu klasik bir seri araştırmanın sonucu sataşma küler reaktivite bazı insanların diğerlerine göre
nın kan basıncını yükselttiği, ayrıca erkeklerde stres karşısında daha fazla yüksek tansiyon
engelleme kaynağına karşı kızmanın basıncı geliştirmelerine neden olan yatkınlık faktörleri
düşürmede yardımcı olduğu gösterilmiştir. arasındadır.
Stresin kan basıncı üzerindeki etkisini in Hayvanlarla yapılan deneylerde bazı kuvvetli
celeyen diğer bir dizi araştırma ise ambülâns yatkınlık durumları ortaya çıkarılmıştır. Bunlar,
görevlileri üzerinde yapılmıştır (Shapiro, Jam sosyal izolasyon içinde yetiştirilme (Henry, Ely
ner, Goldstein, 1993). Bu analizlerden birinde, ve Stephens, 1972), yüksek düzeyde duygu
ambulans çağrıları yüksek ve düşük olan stres sallık (emotionality) (Farris, Yeakel ve Medoff,
biçimleri olarak koşullar ikiye ayrılmıştır. Tahmin 1945) ve tuza karşı duyarlılıktır (Friedman ve
edildiği gibi, yüksek stres çağrıları, yüksek kan Dahl, 1975). Tuz araştırmasında araştırıcılar di
basıncıyla eşleşmiştir. Daha ilginç olarak, am yetlerinin etkisine duyarlı ve duyarlı olmayacak
bulans görevlilerinin, kişilik testine göre öfkeli ve şekilde üretilen iki grup fareyle çalışmışlardır.
savunucu olarak ayrışmaları bulgusudur. Düşük Duyarlı olan fareler tuzlu diyetle yüksek tansi
stres çağrılarında grup farklılık göstermezken, yon geliştirmiş ve ölmüşlerdir. Bu tuza duyarlı
yüksek-stres çağrılarında, öfke ve savunuculu fareleri, deneysel olarak yaratılan çatışma du
ğu yüksek olan ambulans sürücülerinin kan ba rumlarında da uzun süre düşmeyen yüksekliği
sıncı yükselmiştir. göstermişlerdir.
Kızgınlığın tansiyonu yükselten tek değiş Daha önce söz edildiği gibi, çok çabuk öfke
ken olduğu sonucuna varmamalıyız. Aktif, çaba lenmek psikolojik bir yatkınlık olabilir. Öfke de
gerektiren başa çıkmayı içeren bir seri araştır ğişkenliğiyle ilgili kesinlik kazanmayan mesele,
mayla bu noktayı gösterebiliriz. Obrist ve ar çok çabuk öfkelenmenin mi ya da öfkelenip
kadaşları (örneğin, 1978) reaksiyon zamanını ifade edememenin mi önemli olduğudur. Bu
kullandıkları araştırmalarında deneklere eğer tabloyu biraz daha karmaşıklaştırırsak, öfkenin
yeterince çabuk tepki vermezlerse şok verile erkek ve kadınlardaki işlevleri farklı olabilir. Öf
ceğini söylemişlerdir. İyi performansa da para keyi ifade etmek, erkeklerde kan basıncı akti
ödülü verilmiştir. Bu reaksiyon zamanı görevi vasyonunu artırırken, kadınlardaki bastırılmış
hem kalp hızının hem de sistolik kan basıncının öfke, artan kan basıncı reaktivasyonuyla ilişkili
artmasına yol açmıştır. olabilir (Shapiro, Goldstein ve Jemner, 1995).
Etik nedenlerden dolayı kan basıncındaki Bu konuya miyokard enfarktüsü tartışırken tek
kısa süreli yükselmelerin sürekli yüksek tansi rar döneceğiz.
yona dönüşüp dönüşmeyeceği insanlar üzerin Son on yılda kardiyovasküler reaktivitenin
de incelenmemiştir ancak bazı hayvan deneyle yüksek tansiyon için (aynı zamanda kalp has
ri vardır. Genellikle laboratuarda gerçek yüksek talığı için) biyolojik bir yatkınlık olması üzerinde
tansiyonla ilgili elle tutulur bilgi yoktur. Elektrik ilgi yoğunlaşmıştır. Kardiyovasküler reaktivite,
şokunun stresör olarak kullanıldığı bir çok araş kan basıncı ve atımının, strese tepki olarak art
tırmada başlangıçta şok tansiyonu yükseltmekte ması anlamına gelmektedir. Genel araştırma
ancak şok kesildiği zaman tekrar normale düş stratejisi halen yüksek tansiyonu olmayan kişi
mektedir. Diğer hayvanlarla yemek için rekabet lerde laboratuardaki stresöre (örneğin, eli buzlu
etmek gibi daha doğal stresörlerin kullanıldığı suya daldırmak) verilen kardiyovasküler reakti
KARDİYOVASKÜLER BOZUKLUKLAR 199
√√
viteyi ölçmek ve katılanları birkaç yıl izleyerek kan basıncı reaktivitesi açısından daha yüksek
reaktivitenin (genellikle taban durumundan olan bulundular (Murphy ve ark., 1995) ki bu durum
farklılık olarak ölçülmektedir) kan basıncını yor Afrika kökenli Amerikalılardaki yüksek tansiyon
dayıp yordamadığını saptamaktır. Bu yaklaşı oranını açıklıyor olabilir.
mın başarılı olabilmesi için iki önemli noktanın Reaktivitenin önemiyle ilgili başka bir destek
gösterilmesi gerekmektedir. Biri, reaktivitenin de yüksek tansiyon öyküsü olan ve olmayanları
yordama gücü olabilmesi için güvenilir olması karşılaştıran yüksek risk araştırmalarından gel
koşuludur. Yani, yüksek reaktivitesi olan bir kişi mektedir (örn., Hastrup ve ark., 1982). Tahmin
nin, tutarlı olarak her zaman bu yüksek reaktivi edilebileceği gibi pozitif aile öyküsü olanlarda
teyi göstermesidir. Bulgular bu ölçütün güvenilir strese karşı daha yüksek kan basıncı reaktivi
olduğunu göstermektedir (örneğin, Kasprowicz tesi bulunmuştur. Kan basıncı reaktivitesinin
ve ark., 1990). İkincisi ise laboratuardaki reak (Matthews ve Rakaczky, 1987) ve yüksek kan
tivite ölçümünün kardiyovasküler sistemin günü basıncının kalıtımsal olduğunu gösteren araş
gününe yapılan aktivitelerdeki gidişiyle ilişkili tırma bulgularıyla birleştirilince kan basıncı re
olmasıdır. Beyaz gömlek yüksek tansiyonu adı aktivitesi kalıtımsal olarak geçen yatkınlık için
verilen bir olgudan dolayı, bir kişinin tansiyonu iyi bir aday olmaktadır. Yüksek tansiyonun yat
laboratuarda ya da doktor muayenehanesin kınlık ve stres arasında etkileşime bağlı olması
de yüksek, diğer yerlerde ise normal olabilir. kuşku götürmemektedir. Bununla birlikte sa
Bu konudaki yayınların biraz çelişkili olmasına dece tek bir çalışma, reaktivitenin insanlardaki
rağmen (Gerin ve ark., 1994; Swain ve Suls, yüksek tansiyonu yordadığını göstermiştir ve bu
1996’ya bakınız), laboratuardaki stresörlere ve çalışmadaki katılımcılar hipertansif ailelerin ço
rilen cevapla doğal ortamdaki reaktiviteyi kar cuklarıdır (Falkner ve ark., 1981).
şılaştıran araştırmalar bazı ilişkilerin olduğunu Bu alandaki bilgilerimizin ilerlemesi, kan ba
göstermiştir (Pollak, 1994). sıncı reaktivetisine yönelik daha incelikli ana
Reaktiviteden yüksek tansiyonu yordayan lizler yapılmasını gerektirebilir. Örneğin artmış
araştırmalar nasıl sonuçlar vermişlerdir? Bura reaktivite hem sempatik sistemin artan aktivas
da da bazı çelişkiler vardır, ancak iyi yürütülmüş yonu hem de parasempatik sistemin aktivas
bir araştırmanın (Light ve ark., 1992) sonucu yonunun azalmasından kaynaklanabilir. Hangi
olumludur. Tepkileri yavaş olduğu koşulda şok faktörün yükselen reaktivite ürettiğini bilmek,
verileceğiyle tehdit edilen deneklerden kardiyo yordamanın doğruluyla ilişkili olabilir (Miller,
vasküler ölçümler alınmıştır. On onbeş yıl sonra 1994). Benzer biçimde, kan basıncı değişimleri
yapılan izlemede deneklerin hem muayeneha ne yol açan laboratuar stresörleri, soğuğa maruz
nede hem de bir gün içindeki (özel bir alet ta bırakma gibi fiziksel zorlamalardan, kızdırılma /
kılarak kalp hızı ve tansiyon birkaç kez ölçüle sataşılma (harrased) ya da zor aritmetik soru
rek) kardiyovasküler işlevleri ölçülmüştür. Daha larını çözme gibi daha bilişsel olanlara uzanan
önce alınan kardiyovasküler ölçümlerin hepsi boyutta değişkenlik göstermektedir. Stresör tipi,
(kalp hızı, sistolik ve diastolik kan basıncı) kan hangi reaktivitenin ortaya çıkacağı mekanizma
basıncını yordamış ve en kuvvetli yordayıcının sını belirlemektedir ve bu nedenle dikkate alın
kalp hızı reaktivitesi olduğu bulunmuştur. Daha ması gereken önemli bir değişkendir (Sundin ve
da önemlisi bu ölçümlerin ailede yüksek tansi ark., 1995). Şu dönemdeki araştırmalar bu her
yon ölçüsü gibi standart klinik yordayıcılardan iki boyutta da devam etmektedir.
daha iyi yordayıcı olmasıdır.
Yüksek tansiyonda reaktivitenin hazırlayıcı KORONER KALP HASTALIĞI
bir faktör olmasına odaklaşmak, araştırmacıları, Koroner kalp hastalığı (KKH), ‘anjina pek
artan kardiyak reaktivitenin, Afrika kökenli Ame toris’ ve ‘miyokart enfarktüs’ (kalp krizi) olmak
rikalılarda görülen hastalık riskinin artmasıyla üzere iki temel biçimde görülür.
ilişkili olup olmadığı sorusuna da yönlendirmiştir.
Şu ana kadarki en iyi boylamsal çalışma, 3. sı HASTALIĞIN ÖZELLİKLERİ
nıftan, 9. sınıfa kadar, geniş bir çocuk katılım Anjina pektorisin belirtileri zaman zaman
cılardan oluşan örneklemin izlendiği çalışmadır. gelen, genellikle göğüsün arkasında hissedi
Afrika kökenli Amerikalı çocuklar, tutarlı olarak len ve sol omuz ve kola yayılan ağrılardır. Bu
200 √√ BÖLÜM 8 - PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
lendirilmesi, ihtirasın şiddeti, rekabet, bitiril yıcı gücü sınırlı olabilir. Örneğin, Williams ve
mesi gereken işlerin aciliyeti ve saldırganlıkla arkadaşları (1986) A tipinin yalnızca elli yaşın
ilgili soruların sorulduğu yapısal görüşmelerle altındakilerde koroner arter hastalığını yordadı
yapılmıştır (Rosenman ve ark., 1964). Sonraki ğını buldu. Hatta elli yaşın üstündeki B tipi kişi
dönemlerde kendini değerlendirme araçları da ler daha ağır hastalandılar! Böylece, uzun yaş
geliştirilmiştir. Bununla birlikte artık biliyoruz ki, menzili olan araştırmalarda veriler yaşlara göre
kendini değerlendirme araçları, yapılandırılmış analiz edilmezlerse, A tipi koroner hastalık ilişki
görüşme ile tutarlı olmayan sonuçlar vermekte sini göstermek olası değildir.
dir. A tipi davranış literatüründeki bazı tutarsız Toplam A tipi puanının, koroner-yönelimli
lıklar, daha çok ölçüm araçları arasındaki faklı davranış ölçmenin en iyi yolu olmadığı olasılığı
lıklardan kaynaklanmaktadır (Matthews, 1982). da bulunmaktadır. Bu soruya başka bir cevap
Örneğin, KKH’na yol açması bakımından anah arama yollarından biri de yapılandırılmış gö
tar bir etken olarak görülmeye başlanan düş rüşmedeki maddeleri inceleyerek hangilerinin
manlık, yapılandırılmış görüşmelerde anketlere koroner kalp hastalığını yordadığını görmek
göre daha iyi değerlendirilmektedir (Weinstein tir. Matthews ve arkadaşlarının (1977) yaptığı
ve ark., 1986). araştırmanın verilerinin yeniden analizi, yalnız
A tipi örüntünün geçerliği ile ilgili kanıtlar ca yedi maddenin kalp hastalığı geliştirenlerle
klasik Batı Grup Çalışma Birliği (Western Col geliştirmeyenleri birbirinden ayırt ettiğini bul
laborative Group Study: WCGS)’den gelmek muştur. Verilerin daha ileri analizinde düşman
tedir (Rosenman ve ark., 1975). Çift-kör ileriye lık, koroner kalp hastalığının en temel yordayı
dönük bir çalışmada yaşları otuz dokuz ile elli cısı olarak bulunmuştur (Hecker ve ark., 1988).
dokuz arasında olan 3524 erkek sekiz buçuk yıl Düşmanlık ayrıca, strese karşı daha yüksek kan
izlenmiştir. 3154 kişi araştırmayı tamamlamıştır. basıncı reaktivitesiyle (Weidner ve ark., 1989)
Yapılandırılmış görüşmeyle A tipi olarak tanım ve daha yüksek kolesterol düzeyi (Weidner ve
lanmış bireyler, B tipi olarak tanımlananlardan ark., 1987) ve pıhtı oluşumunda önemli rol oyna
iki kat daha fazla koroner kalp hastalığına ya yan plakaların (platelets) faaliyetinin artmasıyla
kalanmıştır. Ayrıca koroner kalp hastalığı olan ilişkili bulunmuştur (Markovizt ve ark., 1996).
A tipi erkekler diğer kalp hastalığı olan hastalar Başka bulgular da (örn., Almada, 1991; Willi
dan beş kat daha fazla ikinci bir kalp krizi geçir ams ve ark., 1986) alaycılığın A tipi tablosunda
me olasılığına sahiptiler. Yüksek kolesterol, trig temel faktör olduğunu göstermiştir. Daha önce
liseridler ve lipidler, diabet, yüksek kan basıncı, MMPI da alaycı ve düşmanca tutum gösteren
sigara içmek, düşük eğitim düzeyi ve düşük eg maddeleri (örneğin, “Çoğu insan, kaybetmek
zersiz düzeyi ile ebeveynde kalp krizi gibi kla tense kendi yararları için haksız yollara başvu
sik risk faktörlerinin de koroner kalp hastalığıy rur”) işaret etmiş olan yüksek A tipi deneklerde
la ilgili olduğu bulunmuştur; ancak bu faktörler koroner arter tıkanma miktarı ve koroner ölüm
kontrol edildiği zaman bile A tipi bireylerin kalp özellikle yüksek oranda görülmüştür. MMPl’ı 25
hastalığı geçirme olasılığı iki misli fazlaydı. yıl önce aldıkları zaman sağlıklı olan tıp öğren
Son zamanlardaki araştırmalar A tipi dav cileri izlendiklerinde, başkalarına karşı alaycı
ranışın yordayıcı olarak kullanımının uygun lık hissedenlerde daha yüksek oranda koroner
luğunu tam olarak desteklememektedir. Örne kalp hastalığı ve ölüm görülmüştür (Barefoot,
ğin çoğu araştırmada A tipi davranış örüntüsü, Dahlstrom ve Williams, 1983). Diğer taraftan
ölümü ve ME’ü yordayamadı (Eaker ve ark., alay etme ile ilgili diğer bulgular, koroner kalp
1992; Orth-Gomer ve Unden, 1990; Shekelle hastalığındaki olası rolünü göstermektedir. Er
ve ark., 1983). Diğer araştırmalarda anjiyo ile keklerde kadınlardan ve Afrika kökenli Ameri
belirlenmiş koroner arter hastalığıyla kalılarda beyazlardan daha sıktır (Barefoot ve
A tipi arasında ilişki bulunamadı (Williams, ark., 1991).
1987). Ayrıca sosyal destek aramadan kaçınma,
Bu çelişkili bulguların çeşitli nedenleri var yüksek düzeyde bastırılmış kızgınlık, daha fazla
dır. İlk önce, bazı olumsuz bulgular, A tipinin alkol tüketimi ve şişman olmayla da ilgili bulun
yapılandırılmış görüşme ile değerlendirilmediği muştur (Houston ve Vavak, 1991; Miller ve ark.,
araştırmalardan edinilmiştir. Az önce değindi 1995).
ğimiz gibi, bu değerlendirmeler, A tipini ölçmek Henüz bu bulguların en iyi nasıl kavramsal
için yeterli değildirler. İkincisi, A tipinin yorda laştırılacağı açıklığa kavuşmamıştır. Kritik bile
202 √√ BÖLÜM 8 - PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
Ölçümler birbiriyle yüksek korelasyon göster Astım, sağlık harcamalarında 4 milyar dolar
memiştir. Bu durum da, aralarındaki benzerliğe lık bir pay tutmaktadır ve okul devamsızlığına
karşın, bu terimlerin birbirleri yerine kullanıla neden olmaktadır. Diğer hastalıklardaki durum
mayacaklarını açıkça göstermektedir. Duygusal ların aksine, astımdaki ölüm oranı 1979’dan
bileşen, arterosklerozisin gelişimini yordamaz 1987’ye iki kat artmış ve 1990’larda hiç bir iniş
ken, diğer iki bileşen yordamıştır. Bu çalışma işareti göstermemiştir. Bu artışın nedenleri bilin
elbette bu konuda son sözü söylememektedir; memektedir (Parker ve ark., 1989), ama hava
ancak öfkenin KKH ile ilişkili olup olmadığını kirliliği gerçekten bir olasılıktır.
belirlemenin ne kadar karmaşık olduğunu gös Astımda hava geçitleri ve bronşlar daral
termektedir. Diğer önemli mesele de öfke ve maktadır, böylece nefes alıp verme (özellikle
kızgınlığın kökenini belirlemektir. Bu konudaki nefes verme) oldukça güçleşir ve hırıltılı hal
araştırmalar henüz başlangıç noktasındadır; dedir. Bu koşulda otonom sinir sisteminin para
ancak göstergeler yüksek düzeyde aile çatış sempatik bölümünün başatlığı söz konusudur
masının varlığına işaret etmektedir (Matthews (Bölüm 4’e bakınız). Buna ek olarak akciğerde
ve ark., 1996). bağışıklık sistemine bağlı iltihaplanma görülür.
Biyolojik faktörler üzerine yürütülen araştır Bu da ödem ve mukus salgısının artmasına yol
malar, reaktiviteye odaklaşarak, yüksek tansiyon açar (Moran, 1991).
çalışmalarında benzer gidişat göstermişlerdir. Toplumun yüzde 2 ile 5’inin astımı olduğu
Kalp atışındaki aşırı değişme ve kanın arter tahmin edilmektedir. Astımı olanların üçte biri
ASTIM 203
√√
Bronşiyol
Atardamar Toplardamar
Hava hücresi
Hava
torbası
(kesesi)
Burun
deliği Yutak Hava hücresi altındaki kılcal damarlar
Epiglotis
(kapak)
Özofagus
Gırtlak Kıkırdak halka
Nefes
borusu
Akciğer
Broş
Göğüs Diyafram
boşluğu
Şekil 8.7 Solunum sisteminin temel yapıları. Nefes borusu, akciğerler, bronş, bronşiyel ve hava hücresi ve yardımcı organlar. Astımda,
havanın geçtiği bölümler, özellikle bronşlar, daralır ve akciğerlerin içinde sıvı ve balgam oluşur.
AİLENİN ROLÜ 10
kalıtımsal risk altındaki çocukların aile özellik Şekil 8.8 Ebeveynlik sorunlarının ve önceki stresin, astımlı
lerini de incelemek istemişlerdir. Aileler, bebe çocukların sayısı üzerinde etkisi. Anneleri yüksek düzeyde strese
maruz kalan çocuklar ve ebeveynlik sorunları olan ailelerde
ğe ilişkin tutumların, duyarlılıklarının, ebeveyn yaşayanlar yüksek oranda astım sergilemektedirler. Klinnert,
görevlerinin bölüşülmesinin ve herhangi bir Mrazek, ve Mrazek (1994).
duygusal bozulmanın varlığının değerlendiril
mesi için, doğumun üçüncü haftasından itiba
ren görüşmeye alınmışlardır. Annelerin geçen Bazı çocuklarda evdeki duygusal faktörler astım
bir yıl içindeki stres miktarları da incelenmiştir. nöbetinin ortaya çıkmasında önemli olsa da di
Çocuklar üç yıl boyunca yakından takibe alın ğerlerinde hastalık ilk önce aileyle ilgili olmayan
mışlar ve astım sıklığı daha önce kaydedilen nedenlerle başlamakta ve daha sonra ebeveyn
aile özellikleriyle ilişkilendirilmiştir. Sonuçlar, as ler, bilmeden bazı belirtileri ödüllendirmektedir
tımın, anneleri yüksek oranda stres yaşayan ve ler. Örneğin, ebeveynler, astımlı çocuklarının
sorunlar yaşadıklarını belirten ailelerin çocukları yemeklerini kendileri yedirebilirler ve astımdan
arasında yüksek oranda olduğuna işaret etmiş dolayı onlara özel muamele yapabilirler.
tir (Şekil 8.8’e bakınız). Ancak araştırmaların
hepsinde ana baba ilişkilerinin astımda önemli FİZYOLOJİK YATKINLIK
olduğu bulunmamaktadır (Eiser, Town, ve Tripp, Rees (1964) incelenen astımlıların %86’sının
1991). Daha önceleri, Gouthier ve arkadaşları astım gelişmeden üst solunum yolu enfeksiyonu
(1977, 1978) astımlı küçük çocukları ve annele geçirdiğini bulmuştur. Kontrol deneklerinin yal
rini çeşitli envanterler, görüşmeler ve gözlemler nızca %30’u bu şekilde hastalanmıştı. Bu araş
yaparak incelediler. Çocukların ve annelerinin tırma, zayıf bir organın kalıtsal olarak geçmesi,
çoğu uyumlu bulundu. Çocukların gelişim dü bir reaksiyon örüntüsünün gelişmesi ya da her
zeyi yaşlarına göre normaldi, bağımsızdılar ve ikisinin de astımın etiyolojisinde rol oynadığına
çevreleriyle başa çıkabiliyorlardı. kanıt oluşturmaktadır.
Gözden geçirdiğimiz araştırmalar, astımlıların Astımı birincil olarak alerjik olanlar aşırı du
aile yaşamının hastalıklarındaki rolü üzerinde yarlı solunum mukozasını kalıtsal olarak al
tutarlı bilgi vermemektedir. Bundan başka aile maktadırlar, böylece toz ve polen gibi zararsız
ilişkilerinin astımda önemli olduğunu düşünsek maddelere aşırı tepki verirler. Astımın sıklığının
bile çeşitli ailesel faktörlerin nedensel mi yoksa kalıtımsal yatkınlıkla tutarlı ailesel örüntü gös
sürdürücü etkenler mi olduğunu söyleyemeyiz. terdiğiyle ilgili kanıtlar vardır (Konig ve Godfrey,
1973). Son olarak da astımlıların sempatik sinir
sistemlerinin normalden daha az cevap verme
TABLO 8.4 Alerjik, Bulaşıcı ve Psikolojik Faktörlerin leriyle ilgili bazı göstergeler vardır (Mathe ve
Astımın Etiyolojisindeki Göreceli Önemi
Knapp, 1971; Miklich ve ark., 1973). Sempatik
Göreceli Önemi, %
sinir sisteminin aktivasyonunun astım nöbetinin
Faktörler Baskın İkincil Önemsiz
şiddetini azalttığı bilinmektedir. Son olarak, iki
Alerjik 23 13 64
çalışma, astımlıların, normal bireylerde görül
Bulaşıcı 38 30 32 meyen bir biçimde, kanlı filmlere bronş daral
Psikolojik 37 33 30 ması ile tepkide bulunduklarını bildirmişlerdir
Kaynak: Rees, 1964’den (Lehrer ve ark., 1993 tarafından gözden geçi
206 √√ BÖLÜM 8 - PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
Hastaların, kalp atımı, kan basıncı, beyin dal Bu literatürdeki ilginç ve çelişkili görünen
gaları, cilt ısısı ve diğer beden işlevleri hakkın soru, kolesterol düzeyinin düşük olmasının da
da, başka türlü sağlanamayan, anında ve tam olumsuz fizyolojik ve psikolojik etkilerinin olup
olarak bilgilendirildikleri, biyolojik geribildirim, olmadığıdır. Weidner ve Griffin (1995) tarafın
aynı zamanda bir davranışsal tıp alanı işlemidir. dan yapılan yeni bir gözden geçirme çalışması,
Belirli bir içsel fizyolojik süreç, duyarlı bir elek kolesterol düşüklüğünün doğrudan olumsuz et
tronik kayıt aracıyla taranır ve duyulur hale geti kisi olduğuna yönelik, en azından farmakolojik
rilir. Birey işitsel ya da görsel bir sinyal boyunca olmayan türde, bir kanıt bulunmadığını göster
sürecin hızının yüksek mi, düşük mü ya da tam mektedir. (Kolesterolün ve kan basıncının
normal mi olup olmadığını anlık olarak bilir. azaltılması sürecinde, mide bulantısı, karın ağ
Birçok araştırma, biyolojik geribildirim aracılı rısı, erkeklerde sertleşme sorunu, baş ağrısı ve
ğıyla bireylerin örneğin kalp atış hızını yüksele baş dönmesi gibi yan etkiler ortaya çıkabilmek
bildiklerini, tansiyonlarını düşürebildiklerini gös tedir.) Bu istenmedik sonuçlar kişinin günlük ya
termiştir (Blanchard, 1994; Elmore ve Tursky, şam kalitesini azaltmaktadır.
1978; Shapiro, Tursky ve Schwarts, 1970). Ha Fakat davranışsal değişimler kolesterolün
len belirgin olmayan biyolojik geribildirim ile kli düşmesi için gerekli olan istenmedik olumsuz
nik olarak anlamlı sonuçların alınıp alınamaya psikolojik etkilere yol açabilir mi? Bir kişinin di
cağıdır. Biyolojik geribildirim Bölüm 18’de daha yetini değiştirmesi kolay değildir! Kolesterol dü
derinliğine tartışılacaktır. zeyinde sağlıklı bir farklılık yaratmak için yağ
alımında büyük değişiklikler yapmak gerekir.
YÜKSEK TANSİYONUN TEDAVİSİ Rafine edilmiş şekerin ve tuzun kesilmesi de
Yüksek tansiyona karşı kullanılan bazı ilaçla oldukça güçtür; çoğumuz, masamızın üzerinde
rın baş dönmesi, sersemlik hissi ve erkeklerde bize bir kol mesafesinde duran bu maddeler ile
ereksiyon bozuklukları gibi yan etkileri olduğu büyümüşüzdür. Aramızda kim, zengin çeşitlilik
ve bazı ilaçların hafif yüksek tansiyonda uzun teki çikolatalı tatlıların yerini kolayca doldura
süreli kullanıldığında zararlı yan etkilerinin ol bilir? Düşük kolesterollü yiyecekleri sevmeyi
duğu tıbbi araştırmalarla ortaya konduğundan, öğrenmek stres ve genel bir hoşnutsuzluk yara
sınırdaki esansiyel yüksek tansiyon için birçok tabilir. Neyse ki araştırmalar düşük yağ diyetiyle
farmakolojik olmayan tedavi biçimleri araştırıl kolesterolün azaltılmasının, psikolojik iyilik hâli
mıştır. Çabalar, kilo verme, tuz alımının azaltıl ni (well-being) artırdığını göstermiştir (Weidner
ması, aerobik egzersiz ve alkol alımının sınırlan ve ark., 1992).
dırılması üzerine yöneltilmiştir. Bu tıbbi hedefle Buna göre diyet değişiklikleri mantıksız ve
rin her birinde davranışın değiştirilmesi bileşeni ulaşılmaz değiller; uygun bir biçimde düzenlen
vardır ve bu hedeflere varma başarısı karışıktır miş psikososyal diyet müdahaleleri, insanların,
(Dubbert, 1995; Foreyt, 1990). Örneğin tuz alı kardiyovasküler hastalık riski azaldıkça, kendi
mını azaltan ve kilo kaybı sağlayan diyet deği lerini daha iyi hissetmelerini sağlayabilir. Ve ko
şiklikleri, hipertansif hastalardaki kan basıncının lesterolü düşüren türde bir diyet kilo kaybını da
azaltılmasında yararlıdır (Jeffrey, 1991). Umut sağladığı için fazla kilolardan kurtulmak isteyen
verici olmasına rağmen aerobik hareketleriy bireylerde psikolojik iyileşmeyi de artırmaktadır
le ilgili bulgular daha belirsizdir; potansiyel (ve (O’Neil ve Jarell, 1992).
pratik amaçlar için de istenen) bileşen devamlı Başka bir psikolojik yöntem, yüksek tansi
yapılan aerobik egzersizlerinin metabolizmayı yonlu kişilere birincil olarak kas rahatlaması ve
harekete geçirerek kilo verilmesini sağlaması bazen biyolojik geribildirim desteğiyle sempatik
dır. Kilo vermek, tuzu azaltmak ve düzenli hare sinir sistemi uyarılmasını azaltmayı öğretmek
ket yapmanın, zararlı kolesterol düzeyini düşür tir (Benson, Beary ve Carl, 1974; Blanchard,
mek gibi ek bir yararı da vardır. 1960’lardan beri 1986). Burada da sonuçlar karışıktır
ABD’de, ilaçlar ve diyet ile kolesterol düzeyinde (Kaufman ve ark., 1988) ve gevşeme eğiti
belirgin düşüşler gözlenmektedir ve bu durum minin etkilerinin kalıcılığı kuşkuludur (Patel ve
kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle görülen ark., 1985). Bu yaklaşımın başarısı sonunda
ölüm oranındaki azalmayı da beraberinde getir muhtemelen kazanılan gevşeme becerisinin
mektedir (Holme, 1990; Johnson ve ark.,1993; kullanılmaya devam etmesine, bu da bireyin
Weidrer ve Griffin, 1995). motivasyonunun sürmesine bağlıdır.
208 √√ BÖLÜM 8 - PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
Kaygı ve depresyonu azaltmaya ve mücadelecilik veren, ölümü ve ölmeyi açık açık konuşabildikleri ve
kazandırmaya yönelik müdahalelerin kanser ile baş ölüm karşısında hayatı olabildiğince tam yaşama ko-
etmede yardımcı olduğunu gösteren kanıtlar giderek nusunda birbirlerini yüreklendirdikleri, destekleyici
artmaktadır (Stolbach ve ark.,1988; Telch ve Telch, grup terapilerine katılmışlardır. Bu hastalar, ailele-
1986). (Odak 15.3 çocuklarla yapılan böyle bir ça- riyle olan iletişimlerinde de yol kat etmişler ve ağrıyı
lışmayı aktarmaktadır). Pasif olmayan bir tutum bile kontrol etmek, yorgunluğu, kaygı ve depresyonu azalt-
kanser ile yaşama kapasitesini artırmaktadır (Greer, mak için kendilerine hipnoz yapmayı da öğrenmiş-
Morris, Pettigale, 1979). lerdir (Spiegel, Bloom ve Yalom, 1981). On yıllık bir
Olumlu, iyimser bir tutum, kanser (Carver ve ark., izleme sonrasında, bu bir yıllık destekleyici grup tera-
1993) ve HIV-pozitif (AIDS) (Taylor ve ark., 1992) gibi pisi müdahalesinin, yaşam süresini gerçekten uzattığı
ciddi hastalıklarda bile, sorunla mücadelede önemli bulunmuştur. Kontrol grubu hastalarıyla karşılaştırıl-
rol oynar. Olumlu bir tutumun yaşamı tehdit eden has- dığında, grup terapi hastaları, iki kat daha fazla yaşa-
talıkları olan bireylere yardımcı olması mekanizması, mışlardır (Spiegel, 1980; Spiegel ve ark., 1989)*
bu tutumun uyumsal baş etme ile olan bağlantısıyla Spiegel ve arkadaşları bu bulguları -ki bu sonuç-
ilgili olabilir. Olumlu bakış sahibi bireyler -kendine lar pek beklenmiyordu ve grup terapi için bir tartışma
yeterlikleri yüksek bireyler gibi (Bandura, 1986)- risk konusu değillerdi- şöyle yorumladılar: Terapi, has-
azaltıcı davranışları daha fazla dikkate alıyor olabilir- taların duygu durumlarını iyileştirerek onların tıbbi
ler. Örneğin, AIDS’e yakalanmamak için riskli cinsel müdahaleye daha kolay uyum yapmalarını sağlamış
ilişkilerden kaçınıyor olabilirler ya da baypas ameli- olabilir ya da iştahlarını ve diyetlerini düzenlemiş
yatı sonrasında önerilen egzersizleri düzenli olarak olabilir. Ağrıyı kontrol etme becerisi de onlara fizik-
yapıyor olabilirler (Scheier ve Carver, 1987). sel olarak daha aktif olmalarında katkıda bulunmuş
Anderson (1992) tarafından yapılan titiz bir çalış- olabilir. Ve stresin bağışıklık sistemi üzerindeki etkile-
mada, özellikle kaygı ve stresin azaltılmasını amaçla- rine ilişkin daha önce aktarılan araştırma bulgularıy-
yan çeşitli psikososyal müdahalelerin, yaşamı tehdit la tutarlı olarak, terapi sosyal destek kanalıyla stresi
etme derecelerine göre gruplanan kanserler üzerideki azaltarak bağışıklık işlevlerinde düzelme yaratmış
etkisi incelenmiştir. Düşük ölüm riski taşıyan kanser- olabilir (House, Landis, ve Umberson, 1988; Levy ve
lerde (I. Dönem, II. Dönem, örn. lokalize olmuş göğüs ark., 1990).
kanseri), müdahaleler, huzursuzluk ve depresyonda az
miktarda düzelme sağlamıştır. Anderson bu bulguyu ÖNLEM ALMANIN DESTEKLENDİĞİ
şöyle yorumlamıştır: Bu tür kanserler, tıbbi müdaha- MÜDAHALELER
leye iyi yanıt vermektedir. Dolayısıyla sadece bu bil-
Psikolojik müdahaleler, sağlıklı davranışların
gi bile huzursuzluğun düzeyini azaltmakta, psikolojik
desteklenmesi, sağlıksız olanların desteklenmemesi
müdahale için geriye fazla bir şey kalmamaktadır.
yoluyla kansere yakalanmanın önüne geçme konu-
Yüksek ölüm riski altındaki kanser vak’aları üzerinde
yürütülen araştırmalar, bu vak’aların psikolojik mü- *
Şaşırtıcı, hatta hayrete düşürücü bulgular, profesyonel dergilerde
dahaleden daha fazla yararlandıklarını göstermiştir. basıldığında, editör bazen destekleyici bir yorum ekler. Bu Spiegel ve ark.’nın
Yüksek ölüm riski taşıyan kanserler için, müdahale (1989) çalışması için yapılmıştır. Sonuçların beklenilenden farklı olduğu
dikkate alınınca, editör, yöntem ve istatistik analizlere ilişkin özenle olumlu
etkisi daha güçlü bulunmuştur. yorumlarını belirtmiş ve “Spiegel ver ark., tarafından betimlenenlerin,
Psikososyal müdahaleler, son aşamadaki kanser ölümcül hastaların maruz kaldıkları, alternatif pratisyenler arasındaki daha
dini fanatiklerce önerilen, berbat diyetler, pahalı plasebolar ve zahmetli
hastalarının yaşam kalitesini artırabilir ve hatta ya- içgözlemler gibi hayatı düzene koymak amacının tam aksine en azından
şam süresini uzatabilir. Bir çalışmada, yaygınlaşmış hayatın değerini (yaşam kalitesini) artırdığını ifade ederek, okuyucuların
bu çalışmaya açık görüş içeren bir tutumla yaklaşmalarını önermiştir. Diğer
(metastaz) göğüs kanseri olan hastalar haftada bir, gruplar, kanserin psikososyal yönden ele alınışına entelektüel olarak dürüstçe
onlara birbirlerini anlama ve destekleme olanağı yaklaşmayı sürdürmelidirler” (Başmakale, Lancet, 14 Ekim, 1989).
DeQuattro ve Davison (Lee ve ark., 1987), grubuna verilen aynı tıbbi öneriler yapılmıştı.).
gevşemenin iki ay süreyle haftada bir eğitimi ve Ayrıca, bu etkiler daha önce yüksek sempatik
her gün teyple evde uygulanması sonucunda aktivite gösterenlerde göstermeyenlere kıyas
sınırda yüksek tansiyonlu kişilerde, diyet, tuzu la daha belirgindi. Bu sonuç Esler ve ark.’nın
kısıtlama, kilo verme gibi standart tıbbi öneriler (1977) hipotezini doğrular niteliktedir. Bu hipo
alan kontrol grubundakilere göre, daha fazla dü teze göre yüksek tansiyonlu bireyler arasında,
şüşler bulmuşlardır (gevşeme grubuna, kontrol sempatik uyarılmışlıklarının dinlenme düzeyi
PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLARDA TEDAVİ 209
√√
yüksek olan bir alt grup vardır ve bu grup özel sinir sistemi uyarılması düşük düzeyde olan
likle gevşeme tedavisi gibi sempatik uyarılmayı yüksek tansiyonlu hastalar, bilişsel tedavi yak
yavaşlatan bu çeşit tedavilere duyarlıdır. laşımından daha fazla yararlanabilirler -onların
Bu bulgu, problem tipi ve müdahale biçimi yüksek tansiyonu sempatik sinir sistemlerinden
arasında uyum gerekliliğini ileri süren psiko çok akıllarında taşıdıkları düşüncelerle sürdü
terapi ya da davranışsal tıp yayınlarının en rülüyor olabilir. Elbet de, sempatik uyarılmanın
der örneklerinden biridir. Örneğin, sempatik bir dereceye kadar olumsuz bilişsel örüntülerle
210 √√ BÖLÜM 8 - PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
sürdüğü ve bilişsel müdahalelerin bu uyarılma ile karşılaştırıldıklarında, onların bir yıl içinde
yı ve sonuç olarak yüksek tansiyonu azaltmada kalp krizi geçirme riski %7.2 olarak gözlenmiştir
bir yol olduğu şeklinde mantıksal bir seçenek de (Friedman ve ark., 1984; Friedman ve Ulmer,
vardır. Her iki durumda da, bilişsel müdahale 1984; Powell ve ark., 1984; Thoresen ve ark.,
ler, uyarılmayı ve sonrasında yüksek tansiyonu 1985). A tipi üzerinde yürütülen araştırmalarda
azaltmakta tek yoldurlar. ve de genel olarak psikofizyolojik bozukluklarda
Bilişsel değişmenin önemi ve ayrıca kızgın giderek artan önemiyle tutarlı olarak, düşmanlık
lığın rolüyle ilgili kanıtlar Lee ve arkadaşlarınca / kızgınlık duygularında azalma sağlanması, bu
kullanılan aynı verilere dayanarak Davison, Wil süreçte daha farklı bir öneme sahip olabilir (Ha
liam ve ark. (1991) tarafından bildirilmiştir. İfade aga, 1987b).
ettikleri düşüncelerindeki kızgınlıkta da azalma
gösteren, sınırda yüksek tansiyonu olan kişile STRES YÖNETİMİ
rin kan basınçları da düşmüştür - ifade ettikleri A tipi davranışın değiştirilmesine yönelik
düşüncelerdeki kızgınlık azaldıkça tansiyonları araştırmalardan öğrenilen dersler, bu sürecin,
da düşmüştür-. Bu bulgu kızgınlık ve yüksek stresin azaltılması için çok çeşitli tekniklerin
tansiyon arasındaki bağlantıyı gösteren araştır kullanıldığı stres yönetimi alanı olduğudur.
malarla tutarlıdır. Stresin, bağışıklık sistemi bozukluğundan kay
naklanan sorunlar gibi çok çeşitli tıbbi hastalık
A TİPİ DAVRANIŞI DEĞİŞTİRMEK larda oynadığı rolün öneminin fark edilmesiyle
Öfke ve düşmanlık duygularının azaltılma birlikte, stres yönetiminin bağışıklık sistemi iş
sı, A tipi davranış sergileyen bireylere yönelik levlerindeki stres ile ilişkili bozulmaları azaltma
müdahalelerin de temelini oluşturur. Geçtiğimiz stratejisi olarak da kullanımı açısından önemi
20 ila 30 yıl boyunca, A tipi davranış örüntüleri artmıştır (Zakowski, Hall, ve Baum, 1992; Bö
nin değiştirilip değiştirilemeyeceğini belirlemek lüm 14’deki HIV enfeksiyonu tartışmasına da
amacıyla çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu bakınız). Stres yönetimi, tansiyon, baş ağrısı,
çalışmalar, genellikle miyokart enfarktüs ya
kanser, yüksek tansiyon ve kronik ağrı gibi di
kınması olan erkekler üzerinde yürütülmüştür.
ğer pek çok hastalıkta da başarıyla kullanılmak
Odak noktası, bu vak’aların geçirebilecekleri
tadır.
ikinci bir miyokart enfarktüsün olasılığını azalt
Stres yönetiminde çeşitli teknikler yer almak
mak olmuştur. Bu çalışmalardan en kapsamlı
ta ve bir uygulama sürecinde, genellikle birden
olanlarından biri olarak Tekrarlayıcı Koroner
fazla teknik bir arada kullanılmaktadır (Davi
Rahatsızlıkları Önleme Projesi’nde (Friedman
son ve Thompson, 1988; Lehrer ve Woolfolk,
ve ark., 1982) kullanılan teknikleri tartışacağız.
1993).
Bu çalışmada, katılımcılar daha yavaş ko
Uyarılmanın azaltılması. Uyarılma (arou
nuşmaları ve diğer insanları daha yakından din
lemeleri konusunda uygulamalar yapmışlardır. sal) azaltılmasında, bireylere kas gevşeme
Daha gevşemiş hissedebilmeleri için, görevleri egzersizleri konusunda eğitim verilir. Bu amaç
haline gelmiş talepleri azaltma girişiminde bu la bazen biyolojik geribildirim düzeneğinden
lunmuşlar; daha az televizyon izlemişlerdir. Bu de yararlanılır. Kas geriliminin ya da belirli bir
davranış değişikliklerine ek olarak, katılımcılar, elektroensefalografik aktivite örüntüsünün da
A tipi bireyler arasında yaygın olarak görülen kika düzeylerine göre takip edildiği karmaşık
inançları (yani, olayları doğrudan kişisel bir mey biyolojik geribildirim araçlarına mutlaka gerek
dan okuma olarak algılama ve A tipi davranışın olup olmadığı konusu açıklık kazanmamakla
yoğun olmasının başarı için gerekli olduğuna birilikte, bireylere derinlemesine gevşemeyi ve
inama), yumuşatmaya teşvik edilmişlerdir. bu beceriyi gerçek yaşam stresörleri karşısında
Bu araştırma, A tipi davranışın değişebile uygulamayı öğretmenin, stres düzeyinin azaltıl
ceğini göstermiştir. Üç yıllık bir tedavi sonrasın masında yararı olabileceğini gösteren kanıtlar
da, tip A konusunda danışmanlık alan erkek vardır. Bağışıklık işlevinin gevşeme eğitimiyle
lerin, ikinci bir kalp krizi geçirme riskleri nere iyileştirilebileceğine ilişkin kanıtlar da elde edil
deyse yarıya inmiştir. Sadece kardiyolojik da meye başlanmıştır (Jasnoski ve Kugler, 1987;
nışmanlık alan erkeklerdeki %13.2’lik risk oranı Kielcolt-Glaser ve ark., 1985). Bununla birlikte,
PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLARDA TEDAVİ 211
√√
gevşeme egzersizlerinin uzun bir süre düzenli oturduğu bir mekânın, özel yaşama olanak ta
yapılmadığı koşulda yararın kalıcılığı şüphelidir nıyan bölümlere dönüştürülebilmesi için yeni bir
(Davison ve Thompson,1988; Goldfried ve Da düzenlemeye gidilebilir.
vison, 1994; Zakowski ve ark., 1992). Psikofizyolojik bozukluklara odaklı terapi
Bilişsel Yeniden Yapılandırma. Ellis (1962) yaklaşımlarına yönelik gözden geçirdiğimiz li
ve Beck’in (1976) bilişsel yeniden yapılandırma teratür, ki çoğu davranışsal tıp alanı altında
yaklaşımlarını içermektedir. Odak noktası, bi toplanabilir, soma ve psyche, yani beden ve ruh
reylerin inanç sistemlerini seçeneklendirmek ve arasındaki ilişkinin karmaşıklığını göstermiş
entelektüel kapasitemizin duygularımızı ve dav tir. Bir döngüyle bu bölümde tam başladığımız
ranışlarımızı nasıl etkilediği varsayımına ilişkin yere geldik. Başka bir deyişle, bedensel ve zi
mantıksal yorumlamalara açıklık kazandırmak hinsel süreçlerin birbirinden ayrılamaz oldukları
tır. Belirsizliğin azaltılması için bilgilendirmek noktasına ulaştık. Stres, herkesin yaşamının bir
ve bireyin kontrol hissini güçlendirmek (6. Bö parçasıdır. Ne denli sorunlarla karşı karşıya bı
lümdeki konulardan biri), stresin azaltılmasında raksa da, onunla baş etmenin ya da onu yönet
da yardımcı olmaktadır. Genital herpes (uçuk) menin birçok yolunu öğrenmek sağlıklılığımızı
lezyonları dâhil, çok çeşitli stres bağlantılı so arttırabilir.
runlarda, umut verici bulgular bildirilmektedir
(McLarnon ve Kaloupek, 1988).
Davranışsal Beceri Eğitimi. Eğer bir kişi
zorlayıcı bir görev için gerekli olan becerileri or
taya koymakta yetersiz ise, tıkanıp kalmış his
setmesi çok doğaldır. Stres yönetimi, zamanın
etkin kullanımı gibi genel durumların yanı sıra,
gerekli olan becerilerin öğretilmesi ve uygulan
ması süreçlerini de içerir. Davranış, duygu ve
biliş arasında karmaşık bir etkileşim vardır ve
sosyal beceri eğitimi, çevresel stresler üzerin
deki kontrolü geliştirerek, bireyin kendine yeter
Stres yönetimine ilişkin bir toplum sağlığı psikolojisi yaklaşımı,
lik (self-efficacy) duygusunu (Bandura, 1986) bireyden çok çevre üzerine odaklaşır. Stresi azaltmak amacıyla,
arttırabilir (Rodin, 1986). bir işyeri, çalışanlara özel alanların yaratıldığı bölümlerin
oluşturulması biçiminde yeniden düzenlenebilir.
Çevresel Değişim Yaklaşımı. Sosyal deste
ğin sağlık üzerindeki olumlu rolüne ilişkin olarak
bu bölümde daha önce sözü edilen araştırma
lar, çevresel yaklaşımın ne olabileceğini göster
mişlerdir. Eğer sosyal destek insanların sağlık
larını korumalarında yardımcı olur ya da onlara
hastalıklarla baş etmelerinde yardım ederse,
daha iyi işlev görebilmek için böyle bir deste
ğin katkısı olabileceğini varsaymak mantıklı gö
rünmektedir (sosyal desteğin kanser hastaları
üzerindeki rolü hakkında daha ayrıntılı bilgi için
Odak 8.2’ye bakınız).
Toplum sağlığı psikologlarının görevlerinden
biri de stres yönetimidir. Bireysel stratejilerin
amacı, bireyin belirli bir çevresel durumla baş
etmesinde yardımcı olmak olsa da, bazen bi
rey öyle bir konumda olabilir ki, bu kez çevrenin
kendisi sorundur. Bu durumda en iyisi çevreyi
değiştirmektir. Örneğin bir iş yerinde, çalışanla
rının hepsinin geniş ve herkese açık bir alanda
212 √√ BÖLÜM 8 - PSİKOFİZYOLOJİK BOZUKLUKLAR VE SAĞLIK PSİKOLOJİSİ
ÖZET
Psikofizyolojik bozukluklar kısmen psikolojik faktörler tarafından oluşturulan (özellikle stres) fizik
sel hastalıklardır. Bu bozukluklar genellikle, solunum, kardiyovasküler, gastrointestinal ve endokrin
sistemleri gibi, otonomik sinir sisteminde yer alan organları etkilemektedirler. Psikolojik stresin belirli
bir psikofiziksel bozukluğa nasıl yol açtığının keşfine yönelik çalışmalar farklı yolların izlerini sürmek
tedirler. Bazı araştırmacılar, stresörlerin özelliklerini ya da bireylerin psikolojik özelliklerini incele
mektedirler. Örneğin, öfke ve düşmanlık ile yüksek tansiyon ve A tipi davranış ile miyokart enfarktüs
arasındaki ilişkiler gibi. Diğer araştırmacılar, stresin böyle bir bozukluğa yol açabilmesi için mutlaka
biyolojik bir yatkınlık ile etkileşime girmesi gerektiğini vurgulamaktadırlar. Kardiyovasküler bozukluk
lar, strese artan kan basıncı ve kalp atış hızıyla tepkide bulunma eğilimi olan kişilerde görülmektedir.
Astımı olan bireylerin solunum sistemleri ya alerjik bir maddeye karşı aşırı tepki vermektedir ya da
solunum sistemi işlevleri geçirilmiş bir enfeksiyon sonucunda zayıflamıştır. Her ne kadar psikolojik
gerilimin beden üzerindeki etkilerini dile getirsek de, unutulmamalıdır ki zihin ve beden en iyi, aynı
organizmaya yönelik iki farklı yaklaşım olarak anlaşılırlar.
Psikofizyolojik bozukluklar artık DSM’de bir kategori olarak yer almamaktadır. Bunun yerine, tanı
yı belirleyecek olan uzmanlar, tıbbi sorunu etkileyen psikolojik etkenlerin tanısını belirleyebilirler ve
sonra bu durumu Eksen lll’te değerlendirebilirler. Bu değişim, yaşam olaylarının bütün hastalıklarla
ilişkili olduğu ve bu olguların daha önceki psikofizyolojik bozukluk tanımlamalarına sınırlandırılama
yacağına yönelik farkındalığın artmasını yansıtmaktadır. Olaylar stresli bir biçimde algılandıklarında
başa çıkma çabaları harekete geçer. Eğer bu çaba, yaşanan stresin düzeyini azaltmakta etkili olmaz
sa, hastalığa yakalanma riski artar. Yaşam olayları ve sağlık üzerinde yürütülmekte olan araştırma
larda, ara değişkenlerin incelenmesi (örn. Sosyal desteğin stresin etkisini azaltması) ve stresin kendi
etkisini ortaya çıkarabileceği, fizyolojik düzeneklerin (örn. bağışıklık sistemi) belirlenmesi önemli ko
nular arasındadır.
Psikofizyolojik bozukluklar, gerçek bir fiziksel işlev bozukluğunu temsil etmektedirler. Bu bozuk
lukların psikoterapisindeki genel amaç kaygı ya da öfkenin azaltılmasıdır. Davranışsal tıp alanındaki
araştırmacılar, sağlıksız davranışların değiştirilmesi ve stresin azaltılması yoluyla hastanın fizyolojik
durumunda iyileşme sağlayacak psikolojik müdahaleleri bulmaya çalışmaktadırlar. Bireylerin gevşe
meleri, az sigara içmeleri, daha az yağlı besinler tüketmeleri, biyolojik geri bildirim kullanmaları, kalp
atışı ve kan basıncı gibi otonom işlevlerde kontrol kazanmalarında yardımcı olacak yollar geliştiril
mektedir. Bir çalışma, miyokart enfarktüs hastası olan ve A tipi davranış gösteren bireylerin, öfkeli
olma durumlarını değiştirebilecekleri yöntemler geliştirmiştir.
Şimdilerde yeni beliren bir alan olarak stres yönetimi, tanı konacak düzeyde sorunları olmayan
bireylerin, beklenmedik gündelik yaşam stresleriyle baş etmelerine olanak sağlayan teknikler ile yar
dım eder. Böylelikle, stresin bedenden alıp götürdükleri telafi edilebilir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
psikofizyoloik bozukluklar yapısal sosyal destek A tipi davranış örüntüsü
psikosomatik bozukluklar işlevsel sosyal destek astım
tıbbi durumu etkileyen psikolojik somatik-zayıflık kuramı biyolojik geribildirim
faktörler özgül reaksiyon kuramı stres yönetimi
davranışsal tıp içe atılmış kızgınlık kuramı
sağlık psikolojisi kardiyovasküler bozukluklar
stresör esansiyel (esas) yüksek tansiyon
stres koroner kalp hastalığı (KKH)
genel adaptasyon (uyum) anjina pektoris
sendromu (GAS) miyokard enfarktüs
9
YEME BOZUKLUĞU
Çeviri: Doç. Dr. Gonca Soygüt
nedeni, güzelliğe ilişkin kültürel standartlar açı olduğu gibi, potasyum ve sodyum gibi elektrolit
sından ince olmanın uzun bir dönemden beri düzeyleri değişmektedir. Elektrolitler, yani çe
desteklenmesidir. şitli beden sıvılarındaki iyonlaşmış tuzlar, nöral
Anoreksiya hastaları, sıklıkla depresyon, ob ileti süreci için gereklidirler.
sesif- kompulsif, fobik, panik bozukluk, alko Bozukluğun gidişatı çok umut verici olmayıp,
lizm ve çeşitli kişilik bozuklukları tanılarını da vak’aların sadece %50’si iyileşebilmektedir.
alırlar (Kennedy ve Garfinkel, 1992; Walters ve Daha sonra tartışacağımız gibi, anoreksiya
Kendler, 1994) ve cinsel sorunlar yaşarlar. Bir hastalarının kendilerine ilişkin bozuk algılarını
çalışmada, ortalama 24 yaşında olan anoreksi değiştirmek, özellikle ince olmaya değer veren
ya hastası kadınların %20’sinin cinsel ilişki ya kültürlerde, oldukça zordur. Anoreksiya, ya
şantısının olmadığı; %50’sinin ise hem orgazm şamı tehdit eden bir durumdur. Genel nüfusa
olamadıkları hem de cinsel isteklerinin az oldu göre, anoreksiya hastaları arasındaki ölüm ora
ğu gösterilmiştir (Raboch ve Faltus, 1991). nı daha yüksektir. Ölüm, genellikle hastalığın
kalpte tıkanma sonucu oluşan kalp rahatsızlığı
ANOREKSİYA VE DEPRESYON (congestive heart failure) gibi hastalığın fiziksel
Anoreksiya ve depresyon arasındaki kuv komplikasyonlarından ve intihardan kaynaklan
vetli bağlar, bazı araştırmadan, anoreksiyanın maktadır (Crisp ve ark., 1992; Sullivan, 1995).
depresyona yol açtığı (örn. açlık ile ortaya çı
kan biyokimyasal değişmeler ya da buna eşlik BULİMİA NERVOZA
eden suçluluk ve utanç duyguları) düşüncesi
ne yöneltmiş; ancak anoreksiyanın her zaman Jill ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelmişti.
depresyonu öncelemediği gözlenmiştir (Piran Küçük yaşta, hem kendisi hem de ağabeyi sportif faaliyet-
ve ark., 1985). Anoreksiya ve depresyon, or ler ile yoğun olarak uğraşmaktaydılar. Jill jimnastik, ağa-
tak kalıtımsal yatkınlığı ya da bozuk aile ortamı beyi ise babasının da aktif olarak ilgilendiği bir spor olan
Küçükler Beyzbol Ligi’ndeydi. Jill 4 yaşındayken çok ba-
veya diğer yaşam olayları gibi ortak çevresel
şarılı olduğu jimnastik okuluna gitmeye başladı. 9 yaşına
etkenleri paylaşıyor olabilirler. Çalışmalar, ano geldiğinde, annesi onun yerel eğiticilerden daha fazla bir
reksiya hastalarının akrabalarının, depresyon şey alamayacağını düşünerek, bulundukları bölgeye uzak
açısından yüksek risk gurubuna girdiklerini gös bir yerde yaşayan, ulusal düzeyde tanınmış bir antrenöre,
termişlerdir (örn., Hudson, ve ark. 1987). Belir hafta içinde birkaç kez götürmeye başladı. Bunu izleyen
tiler açısından gözlenen benzerliklerden dolayı, birkaç yıl içinde. Jill başarılı olmayı sürdürdü, önemli ge-
depresyonun anoreksiyaya neden olduğu ya lişmeler kaydetti ve Olimpik takıma girme arzusu arttı.
da anoreksiyanın depresyonun başka bir çeşidi Ergenlik dönemine girdiğinde, ince olan çatısının geniş-
lemesi, bir jimnastikçi olarak başarısının bundan olumsuz
olduğu yolunda görüşler de öne sürülmüştür.
yönde etkilenebileceği endişelerini de beraberinde getir-
Örneğin kilo kaybı depresyonun bir belirtisidir. di. Jill yiyeceklerini belirgin düzeyde azaltmaya başladı
Arada biyolojik benzerlikler de bulunmaktadır. ve bu yarı açlık durumunun kilo vermede işe yaradığını
Her iki guruptaki bireylerde serotonin düzeyinin fark edince kontrolsüzce tıkanırcasına yemeye devam etti.
düşük olduğu görülmüştür. Bu üç hipotez de, Bu diyet yapma ve tıkanırcasına yeme örüntüsü, Jill’in
depresyon ve anoreksiya arasında gözlenen şişmanlama korkusunun artmasıyla uzun bir dönem de-
yüksek düzeyde birlikte görülme (comorbidity) vam etti. 13 yaşındayken kendini kusturma çözümünü bul-
du ve haftada üç-dört kez tıkanırcasına yeme ve kusma
oranının akla yatkın açıklamaları olarak yerleri
örüntüsü içine hızla giriverdi. Bu işlemleri bir süre gizlice
ni korumaktadırlar. yapsa da, sonunda ailesi durumu fark edip. Jill’i tedaviye
getirdi.
ANOREKSİYANIN FİZİKSEL ETKİLERİ
Kendini aç bırakmak (self-starvation) ve müshil Jill’in davranış örüntüsü, ikinci tip yeme bo
kullanımı, biyolojik açıdan çok sayıda olumsuz zukluğu olan bulimia nervozaya özgü durum
durumu da beraberinde getirmektedir. Sıklıkla ların tipik bir örneğini sergilemektedir. Bulimia,
kan basıncı düşmekte, kalp atışında yavaşla “öküz gibi acıkmak” anlamına gelen, Yunanca
ma olmakta, kemik yoğunluğu azalmakta, deri kökenli bir kelimedir. Bu bozuklukta, çok miktar
kurumakta, tırnaklar sertleşip kolayca kırılma da yiyeceğin hızla tüketilmesinin ardından, kilo
ya başlamakta, hormon düzeyleri değişmekte almayı engellemek için kusma, hiç yememe ya
ve orta düzeyde kansızlık (anemia) görülebil da aşırı egzersiz yapma gibi aşırı uçta adımlar
mektedir. Bazı hastaların saçları dökülmekte ve gelmektedir. DSM, tıkanırcasına yemeyi, iki sa
bedenleri tüylenebilmektedir. Lynne vak’asında atten daha az bir sürede, aşırı miktarda yiyece
KLİNİK TANIMLAMA 217
√√
ğin yenmesi olarak tanımlamaktadır. Bu yeme Aşağıdaki vak’a örneği, bulimianın ne denli
örüntüsü genellikle bir gizlilik içinde meydana şiddetli olabileceğini göstermektedir.
gelir; yaşam olayı ile tetiklenebilir ve yalnız olma,
sosyal ortamlarda yeme durumlarında ya da kilo Gary her gün, bazen öğlen ve akşam yemeklerinin
almayla ilgili endişeler gibi olumsuz duygular ile ikisinde de tıkanırcasına yemekteydi. Genellikle öğle-
artış gösterebilir ve kişinin rahatsızlık duyma ye kadar hiçbir şey yememekteydi. Bazen McDonalds’a
ya başladığı tıka basa doygunluk anına kadar giderek, bir düzine hamburger, beş büyük kutu patates
kızartması, tatlı olarak da çok miktarda karışım (shake)
devam eder (Grilo ve ark., 1994). Tıkanırcası
ve elmalı pasta yemekteydi. Daha cazip olarak pek çok
na yeme sürecinde kişi, tüketilen yiyecek mik öğlen yemeği için “yiyebildiğin kadar ye” olanağı sunan
tarının kontrol edilemeyeceği duygusunu yaşar. lokantalara giderdi. Bu yemekler birkaç saat sürebilirdi
Yiyecekler, özellikle dondurma ya da pasta gibi ve kusmak için defalarca gidilen tuvalet seferleriyle nok-
tatlılılar, yani hızla tüketilebilen yiyecekler, ge talanırdı. Yiyecekleri yedeklemek için akşamları düzenli
nellikle bu tıkanırcasına yeme örüntüsünün bir olarak yolunun üzerindeki bakkalda dururdu. Tipik bir
parçasıdır. Araştırmalar, tıkanırcasına yeme sı akşam yemeyi 5 kiloya yakın patates salatası, büyük bir
rasında, blumia hastalarının 2000 ile 4000 ara kâse dolusu yeşil salata, torbalarca cips ve kraker ayrıca
sında kalori aldıklarını göstermişlerdir (Michelle yemeyi ve kusmayı kolaylaştırmak için bulundurulan şişe-
lerce meşrubattan oluşurdu.
ve Pyle, 1985). Bu miktar normal bir insanın bir
gün boyunca yiyebileceğinden daha fazladır.
Anoreksiyada olduğu gibi, bulimiada da iki ayrı
Hastalar, genellikle tıkanırcasına yemekten do
tip tanımlanmıştır: Çıkartma tipi (purging type)
layı utanırlar ve bunu belli etmemeye çalışırlar.
ve ödünleyeci davranışların aç kalma ve aşırı
Tıkanırcasına yeme sırasında kontrollerini kay
bettiklerini, hatta dissosiyatif bir duruma benzer egzersiz yapma biçiminde olduğu çıkartma ol-
bir noktaya kadar geldiklerini belirtmektedirler. mayan tip (non-purging type). Tahmin edilebile
Tıkanırcasına yeme bittikten sonra, bu durum ceği gibi, çıkartmanın olmadığı bulimia hastala
dan iğrenme, huzursuz olma duyguları ve kilo rının durumu, olanlara göre daha az şiddetlidir.
alma korkusu, bulimia nervozanın ikinci aşa Bu gruptakiler daha seyrek tıkanırcasına yeme
ması olan çıkarmaya yol açmaktadır. Hastalar davranışı gösterirler. Ayrıca psikopatolojilerinin
öğürmek için parmaklarını boğazlarına sokar düzeyi daha düşüktür (Mitchell, 1992).
lar; bir süre sonra çoğu hasta kusmayı istekle Bulimia nervoza genellikle geç ergenlik ya da
sağlayabilir. Kilo verme amacıyla, çok az yeme erken erişkinlik döneminde başlar. Vak’aların
ya da hiç yememe ve aşırı egzersiz yapmanın yüzde 90’ı kadındır. Genel nüfusta kadınlar
yanı sıra müshil ve idrar söktürücü kötüye kul arasındaki yaygınlığının yüzde 1 ile 2 arasında
lanımına da (ki ironik olarak ancak az miktarda olduğu düşünülmektedir (Gotesdam ve Agras,
kalori atılımı sağlarlar) başvurulur. Tıkanırca 1995). Bulimia nervozalı pek çok hasta, bozuk
sına yeme çoğu insanda arada sırada gözlen luğun başlangıcından önce normal kilonun üze
se de (bir araştırma, üniversite öğrencilerinin rindedir. Tıkanırcasına yeme örüntüsü, sıklıkla
%50’sinde arada sırada tıkanırcasına yeme bu kilonun verilmesi için başlatılan diyet süre
örüntüsü sergilediklerini bulmuştur) ve bazı in cinde ortaya çıkar. Uzun süreli izleme çalışma
sanlarda çıkarma işlemi de buna eşlik etse de, ları, bulimia hastalarının yarısından fazlasının
bulimia nervoza tanısı için, tıkanırcasına yeme 5 yıl içinde iyileştiklerini göstermektedir (Collins
ve çıkartma işlemlerinin, üç ay boyunca hafta ve King, 1994).
da en az iki kere gözlenmesi gerekmektedir. Bulimia nervoza, sıklıkla depresyon, kişilik bo
Anoreksiya hastaları gibi, bulimia hastaları da zuklukları (özellikle Bölüm 13’de değinilen sınır
kilo almaktan korkarlar ve kendilik değerleri bü kişilik bozukluğu) ve kaygı bozuklukları gibi di
yük ölçüde normal vücut ağırlığını korumalarına ğer birçok bozuklukla bir arada görülmektedir
bağlıdır. Onlar da, göreceli olarak normal bir (Ames-Frankel ve ark., 1992; Caroll, Touyz ve
kiloda olsalar da şişman olduklarına inanarak, Beumont, 1996; Kennedy ve Garfinkel, 1992;
beden biçimleriyle ilgili değerlendirmelerinde Schwalberg ve ark., 1992). Bir ikiz çalışması,
bozulmalar yaşarlar ve eğer tıkanırcasına yeme bulimia ve depresyonun birbirleriyle kalıtımsal
ve kusma sadece anoreksiya ve anoreksiyanın olarak ilişkili olduğunu bulmuştur (Walters ve
aşırı derecede kilo kaybetme bağlamında olu ark., 1992). Şaşırtıcı bir şekilde, bulimia aynı
şuyorsa, bulimia tanısı konmaz. Buradaki tanı, zamanda çalma davranışı (stealing) ile de iliş
anoreksiyanın tıkanırcasına yeme-çıkartma ti- kili bulunmuştur (Rowson ve Lacey, 1992). Bu
pidir. guruptaki bulimia hastaları aynı zamanda yasal
218 √√ BÖLÜM 9 - YEME BOZUKLUĞU
olmayan madde kötüye kullanımı ve rastgele Anoreksiya ve bulimia nervoza tanıları pek
cinsel ilişki (promiscuity) eğilimi de gösterirler. çok ortak özelliği paylaşmakta olup, bunlar
Bu davranışların bileşimi, tıkanırcasına yeme arasında en önemlisi oldukça yoğun yaşanan
örüntüsünün de temel bir özelliği olan, dürtü şişmanlama korkusudur. Anoreksiya ve bulimia
sel olma ya da kendini kontrol etmede güçlü nervozanın ayrı bir kategori olmayıp tek bir bo
ğün bir yansıması olabilir. Sık sık çıkarma iş zukluğun farklı görünümleri olabileceği yolunda
leminde bulunmak, potasyum oranında belirgin bazı göstergeler bulunmaktadır. Örneğin, ikiz
tükenmeye neden olabilmektedir. Yoğun müshil olan kardeşleri anoreksiya tanısı almış birey
kullanımı da, diyareyi (ishal) artırmakta, aynı lerin, diğer insanlara göre, bulimia tanısı alma
zamanda elektrolit dengesindeki değişmelere olasılıklarının daha yüksek olduğu bildirilmiştir
yol açmaktadır. Sürekli kusma, mide asidinin
(Walters ve Kendler, 1994). Bu bozuklukların
pürüzlü hale gelen dişleri aşındırması nedeniy
etiyoloji ve tedavisine ilişkin kuram ve araş
le diş minesinin kaybolmasına neden olabilir;
tırmaları incelediğimizde, her ikisi arasındaki
tükürük bezleri şişebilir. Bulimia nervoza, ano
benzerlik ve farklılıkların daha fazla olduğunu
reksiya nervoza gibi, olumsuz fiziksel sorunla
rın eşlik ettiği oldukça ciddi bir bozukluktur. göreceğiz.
SOSYOKÜLTÜREL DEĞİŞKENLER
“Hiç bir kadın ne çok zengin ne de çok zayıf olamaz”
(Windsor düşesine atfedilmektedir, Bartlett’s Familiar Qu
otations, 1992’den alınmıştır)
Diyet yapmak giderek yaygınlaştıkça ve diyet en- Bununla birlikte, psikolojik etkenler de, kilo alın-
düstrisi yılda milyarlarca dolarlık bir iş alanı haline masında belirgin rol oynamaktadır. Stres ve bununla
geldikçe, yeme bozukluklarının ve obezitenin oranı bağlantılı olumsuz duygudurum, bazı insanlarda ye-
artmaktadır. Milyonlarca Amerikalı fazla kiloludur. Bu meyi harekete geçirebilmektedir (Arnow, Kenadry ve
etkenler arasında bir ilişki var mıdır? Kısıtlı yiyenler Agras, 1992; Heatherton ve Baumeister, 1991). Ve he-
ve bulimia hastaları üzerine yapılan çalışmalar, diyet pimiz, özellikle çerezler, tatlılar ve hazır yiyecek (fast-
yapmanın tıkanırcasına yemeye yol açabileceğini gös- food) satan lokantalardaki besinlerde olduğu gibi çok
terdikçe, oldukça “başarılı” bir biçimde diyet uygula- yağlı, yüksek-kalorili ürünlerin tanıtıldığı reklamlara
yanlar da anoreksiya hastası olmaya başlamışlardır. maruz kalmaktayız.
Diyet yapmak, arzu edilecek bir durum olmaktan çok, • İnce olmayı başarma güdüsü genellikle birçok
tehlikeli bir şey mi? amaçla ilgili olabilir.
İnsanlar, metabolizalarının yaktığından daha faz- • İnce olmak, hem psikolojik (örn. benlik değerinin
la miktarda kalori aldıklarında bedenlerindeki yağ artması) hem de sosyal (örn. iş yerinde ilerleme
oranını arttırmaktadırlar. Kiloyu düzenleyen beden gibi) yararlar sağlayabilen kişisel çekiciliği artı-
sistemi, oldukça ince bir ayar gerektirir. Örneğin, bir rır.
günde, iki bisküvi, bir bira, ya da bir kase cips gibi • İnce olmak, benlik-disiplini olduğu anlamına ge-
fazladan 100 kalori almak, bir yıl sonra yaklaşık 5 kg lirken; şişmanlık benlik-kontrolü eksikliğini ve ba-
almaya neden olacaktır. şarısızlığı yansıtmaktadır.
Kalıtım şişmanlıkta (obezite) önemli bir rol oyna- • İncelik, sağlık için pek çok yararı çağrıştırırken;
maktadır. Evlat edinme çalışmaları, çocuklardaki kilo- obezite sağlık sorunlarıyla eşleşmektedir. Örne-
nun, onları evlat edinen ebeveynlerinden çok biyolojik ğin, diyabet, yüksek tansiyon, kardiyovasküler
ebeveynleriyle ilişkili olduğunu göstermiştir (Price ve hastalıklar ve çeşitli kanser türleri.
ark., 1987). Benzer şekilde, ebeveynleri obez olan ço- İnceliğe bu kadar yoğun yönelim olmasına karşın,
cukların %40’ı obezite geliştirmişlerdir. Normal kilo- diyet karşıtı eğilimler de kendini göstermeye başla-
lu ebeveynleri olan çocuklarda ise bu oran %7 olarak mıştır (Brownell ve Rodin, 1994). Feminist felsefe,
bulunmuştur. Kalıtımın etkisi, metabolik oranın düzen- “kadınlar fiziksel özellikleriyle tanımlanmalı” görüşü-
lenmesi, hipotalamus ve hipotalamusun insülin düzeyi nü, tartışmaya açmıştır. Ulusal Şişmanlıkla Yaşamaya
üzerindeki etkisi ya da yağları daha kolay depolayan Yardım Birliği (The National Association to Aid Fat
ve kilo alınmasına neden olan enzimlerinin üretilmesi Acceptance), obez bireylerin, iş ayrımcılığı ve sosyal
yollarıyla ortaya çıkıyor olabilir. Temelde kalıtımsal yanlılıklar karşısındaki haklarını savunmaktadır. Gör-
nedenlerle obezite görülen bireylerde, diyet yapmak gül olarak, diyet yapmaya yönelik en az bir potansiyel
ancak az bir yarar sağlayabilir. Bu bireylerin metabo- tehlike görmekteyiz ki, bu sıklıkla yeme bozukluğunun
lik oranları, kiloyu korumaya yardım etme açısından bir habercisidir. Çoğu diyet uygulamasında kısa za-
sadece biraz yavaşlayabilir; diyet sona erdiğinde ise manda (örn. bir yıl) kilo vermenin başarıldığı ancak
bu azalmış metabolik faaliyetler kilo alınmasına yol bu kilonun daha sonra tekrar alındığı (Garner ve Wo-
açabilir. oley, 1991); yani diyetin uzun süreli işe yaramadığı
başladılar. Bir araştırma, onuncu sınıfta olan (liposuction) ameliyatları plastik cerrahide yay
kızların üçte birinin, normal kiloda olsalar da, gın kullanılan bir yöntem haline gelmiştir (Brow
kendilerini şişman olarak algıladıklarını gös nell ve Rodin, 1994).
termiştir (Killen ve ark., 1986). Toplum, sağlık İnce olmayla ilgili aşırı uğraşlarda azalma
ve şişmanlık konusunda aşırı duyarlı olmaya olabileceğiyle ilgili bazı göstergeler bulunmak
başladıkça, kilo vermeye yönelik diyetler yay tadır. Garner ve ark.’nın (1980) daha önce sözü
gınlaşmış; 1950’de erkeklerde %7, kadınlarda edilen çalışmalarında, orta sayfalarda giderek
%14 olan diyet oranı, 1993’de erkeklerde %24, daha ince figürler yer aldığı dönemlerde, diyet
kadınlarda %40’a ulaşmıştır. Diyet endüstrisi üzerine yazılan makale sayısının durmadan art
(kitaplar, haplar, video kayıtları, özel yiyecek tığı görülmektedir. Daha yenilerde, Nemeroff ve
ler), her yıl 30 milyar dolardan daha fazla de ark. (1994) “Good Houskeeping, Cosmopolitan
ğer kazanmaktadır. Bu durumu daha geniş bir ve Ms.” dergilerinin, 1980-1991 yılları arasında
açıdan ele aldığımızda, 1993 yılı bütçesinde, ki içeriklerini analiz etmişlerdir. Buna göre,
Amerikan hükümetinin bu miktarı, eğitim, ye Cosmopolitan ve Ms..’ teki, kilo vermeyle ilgili
tiştirme, istihdam etme ve sosyal hizmetler için yazıların oranında azalma olduğu görülmüştür.
kullandığını görürüz. Son olarak, yağ aldırma Diğer çalışmalar, diyet yapma ve yeme bozuk
222 √√ BÖLÜM 9 - YEME BOZUKLUĞU
bilinen bir durumdur. Kilo alıp vermenin kendisi tek Brownell ve Rodin (1994), diyet yapma üzerindeki
başına sağlık açısından risk taşır (örn. kardiyovaskü- tartışmalar arasında bir uzlaşma sağlama çabasıyla,
ler hastalıklar). Ayrıca, kilo vermenin insanı sağlığına eldeki verilerin henüz tam olarak yeterli olmadığına
kavuşturduğuna ilişkin kanıtlar birbiriyle çelişmekte- dikkat çekmişlerdir. Bununla birlikte, araştırmacılar,
dir. Örneğin, yaklaşık 7 kg gibi bir miktarda vermek, diyet karşıtlarınca ileri sürülen bazı noktalarda aynı
sağlık açısından yeterli düzeyde yarar sağlayamaya- görüşte değildirler. Örneğin, çalışmalarda, diyetin
bilir. Sonuçta, obezite hastalıklar açısından tek risk uzun sürede etkisini kaybettiği yolundaki gözlemlerin,
faktörü değildir; bedendeki yağ oranının dağılımı büyük bir yüzdesinin tıkanırcasına yiyenlerden oluşan
daha fazla şey söyleyebilir. Karın etrafındaki yoğun örneklemlerden elde edinilen verilerden kaynaklandı-
yağ oranı, belin alt bölümünde yoğunlaşan yağ ora- ğını belirtmişlerdir. Obezitenin tedavisinde, tıkanır-
nına göre, ölümcül hastalıklar ve kardiyovasküler bo- casına yeme olumsuz gidişat ile ilişkili olduğu için,
zukluklarla daha fazla ilişkili bulunmaktadır (Garner
bu veriler, diyetin olumlu etkilerini azımsıyor olabi-
ve Wooley, 1991).
lir. Ayrıca, araştırmacılar, uzun vadede daha olumlu
Kilo verme amaçlı diyetler, genellikle, daha çekici ve sağlıklı sonuçlar veren yeni çalışmalara da işaret etmişlerdir.
olmak amacıyla yapılır. Diyet, kısa zamanda kilo verilmesini Bunlardan birinde (Nunn, Newton ve Faucher, 1992),
sağlasa da, verilen kilolar, sıklıkla geri alınmaktadır.
ortalama olarak yaklaşık 23 kilo veren katılımcıların
%75’i bir yılın sonunda; %52’si ikinci yılın sonunda,
bu kiloyu koruyabilmişlerdir. Brownell ve Rodin, kilo
alıp verme ile sağlığın bozulması arasında bağlantı
kuran araştırmaların, diyet olgusu üzerinde çalışma-
dıklarını da belirtmişlerdir. Kilo alıp vermeye ilişkin
bu durum, alkolizm, stres ya da kanser gibi başka
etkenler ile ilişkili olabilir. Sonuç olarak, araştırma-
cılar, diyet öncesi kiloya geri dönülmesinin, kötü bir
sonuç olmayabileceğini belirtmişlerdir. Başlanılan
noktaya geri dönmeyi başarısızlık olarak görmek, hiç
diyet yapılmasa ne kadar kilo alınabileceğini göz ardı
etmektir.
Brownell ve Rodin, diyete karar vermede, bireysel
risk-yarar oranlarının temel alınmasının daha faydalı
olabileceğini önermektedirler. Bu durum, genellik-
le, oldukça şişman bireyler için daha uygun bir yol
olabilir. Fakat daha bireyselleşmiş uygulamalar da
göz önünde bulundurulabilir. Aile öyküsünde, yüksek
tansiyon ve kardiyovasküler hastalıklar olanlar için,
diyet yapmanın önemli bir yararı olabileceği varsa-
yılabilir; ancak ailesinde yeme bozukluğu olanların
diyete yönelmesi riskli bir adım olarak görülmelidir.
luğu yoğunluğunun son zamanlarda azaldığını sanların şişman olmaktan, hatta şişman his
bulmuşlardır (Heartherton ve ark., 1995). setmekten korkmayı öğrenmelerinde önemli bir
Nemeroff ve ark., erkek dergilerinin içeriğini araç olmuş gibi görünmektedir. Şişman olmak,
de analiz ederek, diyet yapmaya ilişkin yazıların istenmeyen bir fiziksel biçime bürünmeye ek
sıklığının, kadın dergilerine göre çok daha az olarak, başarısızlık ve benlik-kontrolünün az
olmasına karşın, çalışmanın yapıldığı dönemde olması gibi çağrışımları da beraberinde getir
giderek arttığını belirtmişlerdir. Bu verilerden, mektedir. Aşırı şişman insanlar, diğer insanlar
erkeklerde yeme bozukluğu patlamasına tanık tarafından, daha az akıllı bulunurlar. Bu kişiler,
olacağımızı çıkarsamak pek doğru olmayacak başkalarında oluşturdukları izlenimler açısın
tır. Bu dergilerin erkeksi ideal beden ağırlığı ya dan, yalnız, utangaç ve açgözlü olduklarına
da kas geliştirmeye odaklandıkları, daha akla ilişkin kalıp yargıları harekete geçirirler (DeJong
yatkın bir açıklama gibi görünmektedir (Mish ve Kleck, 1986).
kind ve ark., 1986). Toplumun şişmanlığa yönelik olumsuz tutum
İnceliğin çoğu batılı ve endüstrileşmiş ülkel ları perçinlendikçe, yeme bozukluklarının oranı
erde sosyokültürel bir ideal olarak kabulü, in da artmaktadır. İsviçre’de yürütülen bir epidemi
YEME BOZUKLUKLARININ ETİYOLOJİSİ 223
√√
yoloji araştırmasında, anoreksiya nervoza sıklı (Odak 9.1’e bakınız) (Killen ve ark., 1994). Bu
ğının, 1950’lerden 70’lere doğru dört kat arttığı demek değildir ki diyet yapan herkeste yeme
gösterilmiştir (Willi ve Grossman, 1983). Benzer bozukluğu görülecektir. Bunun dışındaki etken
artışlar diğer ülkelerde de bulunmuştur (Eagles ler izleyen bölümlerde aktarılmıştır.
ve ark., 1995; Hoek ve ark., 1995).
KÜLTÜREL ETKİLER
CİNSİYET ETKİLERİ Yeme bozuklukları Amerika, Kanada, Japon
Yeme bozukluklarının, kadınlarda, erkeklere ya, Avustralya ve Avrupa gibi endüstrileşmiş
göre, çok daha fazla yaygınlıkta görülmesinin toplumlarda, endüstrileşmemiş olanlara göre
önemli bir nedeni, kadınların ince olmayı pe daha fazla yaygınlıkta görülmektedir. Yeme bo
kiştiren kültürel standartlardan daha çok etk zukluklarının yaygınlığının kültürler arasında
ilenmeleridir. Bu standartlar ince olmayı bir ide gösterdiği büyük değişkenlik, kültürün, birey
al olarak bu denli ön plana çıkardıkça, çok daha lerdeki gerçekçi ya da çarpık beden algısının
fazla sayıda insan aşırı kilolu hale gelmektedir. biçimlenmesinde ne denli önemli bir rol oyna
Obezitenin oranı, 1900’den beri iki katına çık dığını gözler önüne sermektedir. Pakistan’da
mıştır; şu dönemde %20-30 oranında Ame ergenlik çağındaki 369 kız üzerinde yapılan bir
rikalının aşırı kilolu olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, katılımcılardan hiçbiri anoreksiya
durum, olasılıkla yiyecek bolluğu ve oturularak tanısını karşılamamış; sadece biri bulimia tanı
geçen zamanın bir yaşam biçimine dönüşme sı almıştır (Mumford, Whitehouse, ve Choudry,
sinden kaynaklanıyor olabilir. Şişmanlamaya 1992). Bununla birlikte, şimdiye kadar, benzer
yönelik bu eğilimlerden dolayı, kilo verme di değerlendirme ve tanı ölçütlerini kullanan kül
yetleri, daha çok üst sosyoekonomik sınıftaki türlerarası bir çalışma olmadığı için, kültürlera
beyaz kadınlar arasında görülmektedir (bu aynı rası yaygınlık farkını tam olarak karşılaştırmak
zamanda yeme bozukluklarının en fazla gö oldukça zordur. Kültürlerarası farklıklar olduğu
rüldüğü kesimi de oluşturmaktadır). Kadınlar, fikrini destekleyen bir çalışmada, Ugandalı ve
erkeklere göre, ince olma ve diyet yapmayla İngiliz üniversite öğrencileri, oldukça zayıftan
belirgin düzeyde daha fazla ilgilidirler ve bunla (sıska) oldukça kiloluya doğru sıralanan çıplak
rın sonucunda da yeme bozukluğu riskine daha figürlerin olduğu çizimlerin çekiciliklerini dere
yatkındırlar. Yeme bozuklukları riskinin, özellik celendirmişlerdir (Furnham ve Baguma, 1994).
le belirli bir kiloda kalmaya dikkat etmeleri gere Ugandalı öğrenciler, İngiliz öğrencilere göre,
ken, mankenler, dansçılar ve jimnastikçiler ara obez kadın figürlerini daha fazla çekici bul
sında daha fazla olduğu görülmektedir (Garner muşlardır. Diğer çalışmalar, yeme bozukluğu
ve Garfiled, 1980). Ayrıca, yeme bozukluklarının oranı düşük kültürlerden yüksek oranlı kültür
başlangıcını, diyet yapmak ve kilo almayla ilgili lere göç eden kadınlar arasında yeme bozuk
diğer endişelerin (örn. algılanan şişmanlık, kilo luğu oranının giderek arttığını bulmuşlardır
alma korkusu) izlediği ve toplumsal standart (Yates, 1989). Bununla birilikte, yeme bozuk
ların oldukça belirleyici olduğu görülmektedir luklarının kültürlerarasında değişkenlik göster
mesi bir varsayım niteliğinde olup, tartışmalı
Yeme bozuklukları açısından oldukça kritik bir özellik olan kilo konumunu korumaktadır. Örneğin, Lee (1994)
alma korkusu, kısmen toplumun kilolu insanlara yönelik olumsuz
kalıp yargılarını temel almaktadır. pek çok endüstrileşmemiş Asya ülkesinde
(Hindistan, Malezya, Filipinler) anoreksiyaya
benzer bir bozukluğun olduğunu iddia etmiştir.
Bu bozuklukta, şiddetli zayıflık, yiyecek reddi
ve arka arkaya üç mensturasyonun olmaması
(amenorrhea) özellikleri gözlenirken; kilo al
maktan korkma görülmemektedir. Bu, anorek
siya ya da depresyon gibi başka bir bozukluğun
kültürel bir türevi midir? Bu soru, kültürlerarası
araştırmacıların karşı karşıya kaldığı zorlayıcı
durumlardan biridir.
Birleşik Devletlerde, anoreksiyanın sıklığının,
beyaz kadınlarda, beyaz olmayanlara göre,
sekiz kat daha fazla olduğu bildirilmiştir (Do
224 √√ BÖLÜM 9 - YEME BOZUKLUĞU
lan, 1991). Bu durum, beyaz olmayan kadın ve onu reddetme isteği arasındaki çatışmayı
ların, sağlık hizmetlerinden daha az yarar temsil etmektedir.
lanmalarından ya da bu olanakların onlara Salvador Minuchin ve arkadaşları, hem
daha az sağlanmasından kaynaklanabileceği anoreksiya hem de bulimiaya yönelik, aile di
gibi, gerçek bir farklılığa da işaret ediyor olabi namikleri olarak bilinen üçüncü bir önemli
lir. Beyaz ergen kızlar, Afrika kökenli Amerikalı önermede bulunmuşlardır. Bu önerme, aile
ergen kızlara göre daha fazla diyet yapmakta ye odaklı psikodinamik kuramın bileşenlerini
ve bedenlerinden daha az hoşnut olmaktadırlar harmanlamaktadır. Bu görüşte, çocuk fizyolo
(Story ve ark., 1995). Her iki faktör de, yeme jik olarak yatkındır (bu yatkınlığın doğası tam
bozukluğunun ortaya çıkması riskini artırmak olarak belirli olmamakla birlikte), ve çocuğun
tadır. Son zamanlarda, inceliğin ve diyet yap ailesi yeme bozukluğunun gelişimini tetikleyici
manın önemi, yüksek ve orta sınıflardaki beyaz bazı özelliklere sahiptir. Ayrıca, çocuktaki yeme
kadınlardan giderek düşük sosyal sınıftaki ka bozukluğu, ailenin diğer çatışmalardan kaçın
dınlara sıçrama göstermekte ve yeme bozuk masına yardımda da önemli bir rol oynar. Dola
lukları, bu sınıflarda da yaygınlaşmaktadır yısıyla, çocuğun belirtileri, aile içi çatışmaların
(örn., Root, 1990). bir yer değiştirmesidir.
Minuchin ve ark.’na (1975) göre, çocuklarında
PSİKODİNAMİK GÖRÜŞLER yeme bozukluğu görülen aileler, aşağıda sırala
nan özelikleri sergilemektedirler.
İlk psikanalitik kuramlar, anoreksiya nervo
1. Müdahil olma (enmeshment). Anoreksiya
zayı ağız yoluyla gebe kalma korkusuna (oral
hastalarının aileleri sıklıkla aşırı düzeyde iç
impregnation) karşı bir savunma olarak gör
içe geçmişlik (overinvolvement) içeren ve
müşlerdir. Yiyecek, simgesel olarak, cinsel
mahremiyete izin vermeyen bir tutum içinde
lik ve hamilelikle ilgili olduğu için kaçınılan bir
dirler. Bu ailelerde, ebeveynler, çocuklarının
durumdur. Bu endişeler, ergenlikte artmakta,
nasıl hissettiklerini iyi bildiklerine inandıkla
bu dönem anoreksiyanın başlamasına zemin
rı için onların yerine konuşur ya da hareket
hazırlamaktadır. Sınırlı sayıda çalışma bu ilk
ederler.
görüşü desteklemiştir. Daha yenilerde, Hilde
2. Aşırı korumacılık. Anoreksiya hastalarının
Bruch (1982), anoreksiyanın, yetiştirilme biçim
aileleri, birbirlerinin iyi durumda olup olma
lerinden dolayı, yeterlik ve saygınlık duyguları
dığıyla ilgili aşırı düzeyde endişe yaşamak
yeterli düzeyde gelişmeyen çocukların, çaresi
tadırlar.
zlik, yetersizlik ve güçsüzlüklerini saklamalarına
yönelik bir girişim olduğunu önermişlerdir. Bu
etkin olamama duygusu, çocukların gereksinim Bulimia nervozaya ilişkin bir kuram, bu sorunun çatışmalı anne-
kız ilişkisinden kaynaklandığını önermektedir.
ve isteklerini dikkate almayarak, kendi istekleri
ni onlara zorla kabul ettirmek isteyen ebeveyn
tarzından kaynaklanmaktadır. Örneğin, ebe
veynler, çocuklarının gerçek durumlarını değer
lendirmeyip, onların ne zaman acıkacağı ya da
yorulacağına keyfi bir biçimde karar verebilirler.
Böyle yetiştirilen çocuklar, kendi içsel durum
larını ayırt etmeyi öğrenemez ve kendilerine
güvenli bir hale gelemezler. Ergenlik dönemi
nin gereklilikleriyle karşı karşıya kalma duru
munda, çocuk toplumsal olarak inceliğe verilen
önemi kavrar ve bir kontrol ve kimlik kazanma
aracı olarak diyet yapmaya yönelir.
Diğer bir psikodinamik kuram, kadınlardaki
bulimia nervozanın çatışmalı anne-kız ilişkisi
ne bağlı olarak yeterli bir benlik algısı gelişti
rilememesinden kaynaklandığını önermektedir.
Yiyecek, bu çatışmalı ilişkinin bir simgesi haline
gelmektedir. Genç kızın tıkanırcasına yeme ve
çıkarma davranışı, annesine olan gereksinimi
YEME BOZUKLUKLARININ ETİYOLOJİSİ 225
√√
3. Katılık. Bu aileler, varolan durumu korumak açıdan dost canlısı bir mizaç sergilemek biçi
ve değişim gerektiren durumlarla (Örn. er minde gözlenmiştir (Vitousek ve Manke, 1994).
genliğin özerkliğin artmasını gerektirmesi) Ancak, şunu da unutmamak gerekir ki, birey
uğraşmaktan kaçınmak yönünde eğilimlere lerden ve ailelerinden geçmişe yönelik olarak
sahiptir. alınan bilgiler, vak’aların tanı konmadan önceki
4. Çatışma çözümünde yetersiz kalınması. dönemlerinde ne gibi özellikler gösterdiklerini
Yeme bozukluğu olan ergenlerin aileleri hem hatırlamalarını temel aldığı için tam olarak ger
çatışmadan kaçınırlar hem de kronik bir ça çek durumu yansıtmayabilir ya da vak’anın so
tışma durumu içerisinde olmayı sürdürürler. runa ilişkin farkındalığı bir yanlılık oluşturabilir.
Vak’aların şu dönemdeki kişilik özelliklerini
Bu kuramsal önermelere ilişkin kanıtlar iki değerlendiren çalışmalar, MMPI gibi yerleş
alanda yürütülen çalışmalardan elde edilmekte miş kişilik envanterlerinden elde edilen sonuç
dir: yeme bozukluğu vak’alarının kişilik özellik ları temel almaktadır. Anoreksiya ve bulimia
lerine yönelik araştırmalar ve bu vak’aların aile vak’aların, nörotisizm ve kaygı düzeylerinin
özelliklerine ilişkin çalışmalar. Bu bozukluk, yüksek, benlik değerlerinin ise düşük olduğu
kişilikte ya da aile özelliklerinde değişimlere yol bulunmuştur. Vak’aların, geleneklere bağlı
açabileceği için kesin sonuçlara varmak zor gö lık açısından da yüksek puanlar aldıkları, bu
rünmektedir. 1940’ların sonuna doğru, vicdani nun da onların aile ve toplumsal standartları
ve dini inançları nedeniyle askerlik hizmetini ne denli güçlü bir biçimde içselleştirdiklerinin
yapmayı reddeden (consciencious objectors), bir göstergesi olduğu görülmektedir. İki grup
erkekler üzerinde yapılan bir yarı-açlık araş arasında, MMPI’da gözlenen bazı farklılıklar,
tırmasında, yeme bozuklarının, özellikle ano anoreksiya hastalarının depresyon, sosyal geri
reksiya nervoza vak’alarının, kişiliklerinin besin çekilme ve kaygı yaşadıklarını ifade etmelerine
yetersizliğinden etkilendiği görüşünü destekle karşın, bulimia hastalarının daha karmaşık ve
mektedir (Franklin ve ark., 1948). Çalışmanın ciddi düzeyde psikopatoloji sergilemeleri ve bir
ana bölümünde, bir toplama kampındaki bes çok MMPI alt ölçeğinde anoreksiya hastalarına
lenme koşullarının canlandırabilmesi için, er göre daha fazla yükselme gösterdiklerine işaret
kek katılımcılara, günlük iki kez, toplam 1500 etmektedir.
kalorilik yiyecek verilmiştir. Kısa zamanda tüm Mükemmeliyetçilik eğiliminin, anoreksiya
bu erkek katılımcıların zihni, yiyecekle aşırı de hastalarında yoğun olup olmadığıyla ilişkili
recede meşgul olmaya başlamıştır. Katılımcılar, veriler çelişkili görünmektedir. Çünkü mükem
ayrıca, artan bitkinlik, dikkati yoğunlaştırmada meliyetçilik olasılıkla çok boyutludur ve daha
güçlük, cinsel ilginin eksilmesi, huzursuzluk, önceki araştırmalar, bu durumu dikkate alma
duygu durumunda sık değişmeler ve uykusuz mışlardır. Mükemmeliyetçilik, benlik-yönelim
luk gibi yakınmalar belirtmişlerdir. Dördü depre li (self-oriented) (kendine yüksek standartlar
sif olmuş, bir kişi bipolar bozukluk geliştirmiştir. belirleme), diğeri yönelimli (other-oriented) (di
Bu araştırma, fazla miktarda besin kısıtlaması ğerleri açısından yüksek standartlar belirleme)
nın, kişilik ve davranış üzerinde oldukça güçlü ve toplumsal yönelimli (diğerleri tarafından da
bir etkiye sahip olduğunu açıkça göstermekte yatılan yüksek standartları yerine getirmeye
dir. Buna göre, yeme bozukluğu olan vak’aların uğraşma) olabilir. Klinisyenlere göre, mükem
kişilik özelliklerini değerlendirirken bu noktayı meliyetçiliğin son sıralanan biçimi, anoreksiya
aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. açısından kritik görünmektedir. Yenilerde ya
pılan bir laboratuar çalışmasında, Yeme Tutu
KİŞİLİK VE YEME BOZUKLUKLARI mu Ölçeği’nden alınan yüksek puanlar, kişisel
Bazı araştırmacılar, kısmen az önce değini amaçlarda yüksek standartlara uyma ile ilişkili
len bulgulara bir tepki olarak, yeme bozukluğu bulunmazken, deneyci tarafından dayatılan
nun başlangıcından önceki dönemlerde, kişilik gerçekçi olmayan amaçlara ulaşılması çabala
özelliklerine ilişkin geriye dönük veriler topla rıyla ilişkili görülmüştür ki, bu durum, diğerleri
mışlardır. Bir araştırma, anoreksiya vak’alarda tarafından dayatılan standartlara büyük ölçüde
mükemmeliyetçi, utangaç, uysal olma özellikle uyum gösterme eğilimine işaret etmektedir (Pli
ri tanımlamıştır. Bulimia vak’aların kişilik özel nerve Hadock, 1996).
likleri ise histriyonik durumlar, duygulanımda Bulimia ve rastgele cinsel ilişki, madde kö
dalgalanma (affective instability), ve sosyal tüye kullanımı ve çalma davranışları arasında
226 √√ BÖLÜM 9 - YEME BOZUKLUĞU
bağlantılar olduğuna ilişkin klinik bulgular dik şantıların değerlendirildiği maddeler için Tablo
kate alındığında, hiçbir araştırmanın, bulimia 9.1’e bakınız).
vak’aların dürtüselliğe yönelik kişilik ölçümle Yeme bozukluğu vak’alarının kişilik özellik
rinde yükselme bulmamış olması şaşırtıcıdır lerine ilişkin çalışmalardan elde edilen veri
(Vitousek ve Manke, 1994; Walters ve Kendell, ler, Bruch’un anoreksiya kuramıyla bir ölçüde
1994). uyumlu görünmektedir. Anoreksiyası olan has
Yeme bozukluğu öncesinde kişilik özelliğini talar, itaatkâr (compliant), çekingen ve mükem
inceleyen ileriye yönelik (prospective) çalış meliyetçi olma eğilimindedir. Leon ve ark.’nın,
malar da bulunmaktadır. Bu çalışmalar henüz içsel yaşantılardaki farkındalığının az olması
başlangıç noktasındadır ve veriler yeterli değil nın, yeme bozukluğu riskini yordadığı yolundaki
dir. Devam etmekte olan bir çalışma bazı ilginç bulgusu, Bruch’un bu bireylerin içsel durumları
sonuçlar ortaya çıkarmıştır (örn. Leon ve ark., nı ayırt etme becerilerinde zayıf oldukları görü
1995). Minneapolis’in banliyösündeki bir okul şünü desteklemektedir.
bölgesinde 2000’den fazla öğrenci, ardışık üç
yıl boyunca çeşitli testler cevaplamışlardır. Öl AİLE ÖZELLİKLERİ
çekler arasında, Yeme Bozuklukları Envanterini Yeme bozukluğu vak’alarının aile özelliklerine
temel alan bir yeme bozukluğu geliştirme riski ilişkin görgül çalışmalar ortaya farklı sonuçlar
indeksinin yanı sıra, kişilik özelliklerini değer koymuşlardır. Bu durumun nedenleri arasında,
lendiren araçlar da yer almıştır. Yeme bozuklu verilerin toplanması sürecindeki yöntem fark
ğu riskinin en güçlü yordayıcısının, içsel yaşan- lılıkları ve bilginin kaynağındaki farklılıklar sa
tıların farkındalığı (interoceptive awareness) alt yılabilir. Örneğin, vak’aların kendini bildirimle
ölçeği olduğu, bu durumun, bireylerin bedenle rinden gelen bilgiler, aile içi çatışmanın yüksek
rindeki farklı biyolojik durumları ayırt edebilme olduğuna işaret etmiştir (örn. Kent ve Clopton,
boyutuna kadar uzandığı gözlenmiştir (içsel ya 1992). Ancak, ailelerden elde edilen bilgiler,
YEME BOZUKLUKLARININ ETİYOLOJİSİ 227
√√
aile içi sorunların yüksek düzeyde olmadığını Bunun gibi, algılanan aile özelliklerine ilişkin iki
göstermiştir. Bir çalışmada ise, yeme bozuk taraflı bilgi toplayan gözlem çalışmaları, gerçek
luğu vak’alarının aileleri ile kontrol grubu ara aile özelliklerinin mi yoksa algılanan aile özel
sında farklılık bulunmuştur. Yeme bozukluğu liklerin mi yeme bozukluklarıyla ilişkili olduğu
vak’alarının aileleri, aile ilişkilerinde daha yük konusuna açıklık getirebilir.
sek izolasyon ve daha düşük düzeyde karşılıklı
yakınlaşma ve destek olduğunu belirtmişlerdir ÇOCUK İSTİSMARI VE YEME
(Humphrey, 1986). Bozuk aile ilişkileri, bazı BOZUKLUKLARI
yeme bozukluğu vak’alarının aile özelliklerini Bazı çalışmalar, bireylerin kendileri tarafından
yansıtıyor görünmekle birlikte, desteğin düşük bildirilen çocukluk dönemi cinsel istismarının,
olması biçiminde gözlenen aile özellikleri, psi yeme bozukluğu vak’alarında normallere göre,
kodinamik kuramla pek uyuşmamaktadır. Ve daha yüksek oranda olduğunu göstermiştir.
yine, bu aile özellikleri bozukluğun nedeni değil Bölüm 7’de tartışıldığı gibi, kimi zaman istismar
de, sonucu olabilir. terapi ortamında yaratılabilir. Bu açıdan sözü
Minuchin’in kuramıyla doğrudan bağlantılı bir edilen verilerin, terapi gören yeme bozukluğu
çalışma, hem yeme bozukluğu olan vak’aları, vak’aları kadar görmeyenlerden de edinilmiş
hem de ailelerini, katılık (rigidity), yakınlık, duy olduğu dikkatten kaçmamalıdır (Welch ve Fa
gusal açıdan aşırı düzeyde karışma, eleştirel irburn, 1994). Buna rağmen, sözü edilen ça
yorumlar ve düşmanlık boyutlarını ölçen araç lışmayı tekrarlayan çoğu araştırma benzer so
lar ile değerlendirmiştir (Dare ve ark., 1994). nuçlar elde edememiştir (örn. Rorty, Yager ve
Minuchin’in kuramına karşıt olarak, aileler mü Russotto, 1994). Dolayısıyla, çocukluk dönemi
dahil olma boyutunda (enmeshment) dikkate cinsel istismarının, yeme bozukluğunun etiyo
değer biçimde değişkenlikler göstermişler ve lojisindeki rolü halen belirsizliğini korumaktadır.
çatışma (eleştiri ve düşmanlık) düzeyi düşük bu Araştırmalar, çocukluk dönemindeki fiziksel
lunmuştur. Sözü edilen son bulgu, Minuchin’nin ve psikolojik istismarın da, yeme bozuklukları
tanımladığı çatışma-kaçınma örüntüsüne işaret vak’aları arasında yaygın olduğunu bulmuş
etmekle birlikte, ailelerde aşırı düzeyde müda tur. Bu veriler, ilerideki araştırmalarda sadece
hil olma eğiliminin pek gözlenmemesi, yazarın cinsel istismarla sınırlı kalınmayıp, istismara
klinik tanımlamalarıyla belirgin düzeyde uyuş ilişkin daha geniş menzildeki deneyimlerin in
mazlık göstermektedir. Değerlendirmelerin celenmesi gerektiğini göstermektedir. Ayrıca,
vak’aların tedavilerinden önce ve sonra yapıl istismarın varlığı ya da yokluğu oldukça genel
dığı bir aile çalışması da Minuchin’nin kuramıy bir değişken olabilir. Çok erken yaşta olan, zor
la örtüşmemektedir (Woodside ve ark., 1994). kullanmayı içeren ve aile üyelerinden biri tara
Ailenin işleyişine yönelik derecelendirmeler, fından yapılan istismarın, yeme bozukluklarıyla
tedavi sonunda düzelme olduğunu göstermiştir daha güçlü bir ilişkisi olabilir (Everill ve Waller,
ki bu da hastadaki iyileşmenin, ailedeki diğer 1995).
çatışmaları gün ışığına çıkardığı görüşüyle çe
lişmektedir.
BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI GÖRÜŞLER
Aile işleyişine yönelik raporların ötesinde,
ailelerin doğrudan gözlemlenmelerine daya ANOREKSİYA NERVOZA
lı ölçümlerin kullanıldığı araştırmalara geçiş Anoreksiyanın bilişsel-davranışçı kuramları,
yapmak gerekmektedir. Bu demek değildir ki kendini aç bırakma ve kilo kaybını güçlü pekiş
çocuğun aile özelliklerine ilişkin algıları önem tiricilere dönüştüren etkenler olarak, şişmanlık
li değildir. Sadece bilmemiz gereken, ailedeki korkusu ve beden imgesi bozukluğu üzerinde
bozulmaların ne kadarının algılanan ne ka durmaktadırlar. İnce olmayı başarmak ya da
darının ise gerçek bir durum olduğudur. Şu inceliği koruyabilme davranışları kaygının azal
ana kadar yürütülen birkaç gözlem çalışması, masıyla olumsuz olarak pekişirler. Kişilik ve
yeme bozukluğu vak’alarının ailelerinin, kontrol sosyokültürel değişkenleri içeren bazı kuram
gruplarından çok farklı olmadığını göstermiştir. lar, kilo alma korkusu ve beden imgesi bozuk
Bununla birlikte, bu aileler, belirsiz ifadelerin luğunun nasıl geliştiğini incelemişlerdir. Örneğin,
açıklığa kavuşturulması gibi bazı iletişim becer mükemmeliyetçilik ve kişisel yetersizlik hissi, bir
ilerinde sınırlılıklar göstermişlerdir (Van den kişinin özellikle görünüşüyle ilgilenmeye başla
Borucke, Vandereyken ve Vertommen, 1995). masına yol açabilir ve diyet yapmayı güçlü bir
228 √√ BÖLÜM 9 - YEME BOZUKLUĞU
TABLO 9.2 Diyet Yapanlarda Yemeyi Etkileyen Faktörlerin Çalışıldığı Araştırmalarda Katılımcıların Seçilmesi
Sürecinde Kullanılan Kısıtlı Yeme Ölçeği Not: Seçeneklerde verilen ağırlıklar pound cinsindendir (1 pound= 0,454 kg)
1. Ne kadar sıklıkta diyet yaparsınız? Asla, nadiren, bazen, sıklıkla, her zaman
2. Bir ay içinde en fazla ne kadar kilo veremeyeceğinizi düşünürsünüz? 0-4; 5-9; 10-14; 15-19; 20+
3. Bir hafta içinde en fazla ne kadar kilo almışsınızdır? 0-1; 1.1-2; 2.1-3; 3.1-5; 5.1 +
4. Tipik bir haftada, beden ağırlığınız ne kadar iniş çıkış gösterir? 0-1; 1.1-2;2.1-3; 3.1-5; 5.1 +
5. 5 poundluk (2,265 kg) bir iniş çıkış yaşamınızı ne kadar etkilerdi? Hiç, az, orta düzeyde, çok fazla.
6. Yediklerinize, başkalarının önünde makul miktarda, yalnızken ise çok mu para harcarsınız? Asla, nadiren, sıklıkla, her zaman.
7. Yiyecekleri yemeye ve düşünmeye çok zaman harcar mısınız? Asla, nadiren, sıklıkla, her zaman.
8. Fazla miktarda yedikten sonra suçluluk duyduğunuz olur mu? Hiç, az, orta düzeyde, çok fazla.
9. Ne miktarda yediğinizin farkında olur musunuz? Hiç, az, orta düzeyde, çok fazla.
10. En şişman olduğunuz zamanlarda, idealiniz olan ağırlığın ne kadar üzerine çıktınız? 0-1; 1 -5; 6-10; 11 -20; 21 +
Hasta genellikle çok zayıftır ve fizyolojik işlev çatışmalarından uzaklaştırıcı bir durum olarak
selliği, beslenmenin düzenlenmesi sürecine ek kullanmasının önüne geçmek. Bir taktik olarak,
olarak, hastane tedavisini zorunlu kılacak dü ebeveynlerin birbirlerinden ayrı biçimde, çocu
zeyde bozulmuştur. Hastanede yatarak teda ğu yemek yemesi için zorlamaları istenmektedir.
vi gören anoreksiya hastaları için düzenlenen Bu sırada, diğer ebeveyn odadan ayrılabilir. Bu
davranışçı tedavi programlarında, hasta müm bireysel çabanın başarısız olması beklenmek
kün olduğunca izole edilir ve kendisine yemek tedir. Fakat bu başarısızlık ve engellenme so
sırasında eşlik edilir. Hastanın yemek yemesi nucunda, anne ve baba, çocuğu yemeye ikna
ve kilo alması sonrasında, televizyon izleme, etmede artık birlikte hareket edebilirler. Böyle
radyo, teyp dinleme, stajyer hemşireyle yürü ce, çocuğun yemesi, çatışmanın odak noktası
yüşler, mektuplar ve ziyaretçiler gibi imkânlar olmaktan çok işbirliğini sağlar ve çocukla ilgi
ödül olarak sunulur. Bu programlar belirli bir dü lenme sürecinde ailevi etkinliği artırır (Rosman,
zeyde başarı ile uygulanmaktadır (Hsu, 1991). Minuchin, ve Liebman, 1975).
Ancak, ikinci amaç olan, alınan kilonun uzun
süreli korunması, henüz tıbbi, davranışçı ya da BULİMİANIN TEDAVİSİ
geleneksel psikodinamik müdahaleler ile tam
Bulimianın tedavisi birkaç boyuta yönelik ola
olarak başarılamamıştır (Wilson, 1995).
rak düzenlenmektedir. Bilişsel davranışçı teda
Aile terapisi, anoreksiyanın tedavisinde kul
vide, bulimia hastası, toplumun fiziksel çekiciliğe
lanılan diğer bir yöntemdir. Başka tedavilerde
ilişkin standartlarını sorgulamaya yüreklendirilir
olduğu gibi, aile tedavisinin de uzun süreli etk
(asla çok zengin ya da çok ince olamazsın ata
ileri yeterince çalışılmamıştır. Bununla beraber,
sözünde olduğu gibi). Hastalar, şişmanlamaktan
aileleri ile ele alınan 50 anoreksiya hastaları
kaçınmak için, kendilerini açlığa yönlendiren
nın %86’sının, tedavi sonrasında 3 aydan 4 inançlarını açığa çıkarmalı ve bunları değiştir
yıla varan bir menzildeki değerlendirmelerinde, melidirler; yani onların, yoğun diyet yapmadan
hastaların halen işlevselliklerini sürdürdükleri da normal vücut ağırlığının korunabileceğini ve
görülmüştür (Rosman, Minuchin, ve Liebman, sınırlı yemenin tıkanırcasına yemeyi nasıl te
1976). tiklediğini görmeleri sağlanmalıdır. Hastalara,
Birkaç aile terapisi ekolünden birini temsil eden yüksek kalorili bir yiyecekten bir lokma almanın
Salvador Minuchin ve arkadaşları, anoreksiya hiçbir şey kaybettirmeyeceği; böyle bir atıştır
üzerine önemli bir çalışma yapmışlardır. Geliş manın, yasak yiyeceklerden mümkün olan en
tirmiş oldukları tedavi, Minuchin’in daha önce kısa sürede kurtulmak için yapılan, kusma ve
aktarılan psikodinamik kuramıyla benzerlikler müshil kullanımı eylemlerinin izlediği tıkanır
taşımaktadır: anoreksiya hastası çocuk, aile casına yemeyi tetiklemeyebileceği öğretilir. Bu
ilişkilerindeki temel çatışmaların yansıtıldığı bir ya hep ya hiç düşünce biçiminin seçeneklere
araç olarak görülür. Minuchin, bozukluğu tedavi dönüştürülmesi süreci, hastaya tükettiği besin
edebilmek için onu bireysel olmaktan çok kişi miktarını daha orta düzeye indirebilmesinde
lerarası bir durum olarak yeniden tanımlamayı yardımda bulunabilir. Hem bilişsel-davranışçı
ve aile içi çatışmaları ön plana getirmeye yö hem de kişilerarası terapiler bulimianın iyileş
nelmiştir. Minuchin’nin kuramına göre, bu yolla, mesinde bazı başarılar göstermişlerdir. Fakat
işlevini yitirmiş ailenin çatışmaları, daha fazla bu yöntemler, çıkarma işlemlerini (kusma, müs
yön değiştiremeyeceği için bu sorunlu aile üye hil vb kullanımı) dikkate değer düzeyde azalta
si, belirtilerini sürdürmek zorunluluğundan kur bilseler de, toplam başarı oranı %50’den daha
tulacaktır. azdır (Wilson, 1995; Wilson & Pike, 1993). Do
Bu nasıl başarılmaktadır? Anoreksiya hasta layısıyla bu oran, anoreksiyada olduğu gibi, bu
larının ailelerinin terapist tarafından izlendiği limianın da tedavisinin başarılı bir biçimde yü
bir ‘aile öğlen yemeği oturumu’ önerilmektedir. rütülmesinin zor olduğunu göstermektedir.
Çünkü, çatışmalara en temel kanıtların bu göz Anoreksiya çalışmalarıyla karşılaştırıldığın
lemler ile bulunabileceğine inanılmaktadır. Bu da, son yıllarda, bulimianın tedavisine ilişkin
oturumlarda üç önemli amaç bulunmaktadır: çok daha fazla oranda araştırma yapılmıştır. Bu
(1) hastanın, anoreksiya hastası olma rolünü araştırmalar ağırlıklı olarak Fairburn’nün (1985)
değiştirmek; (2) yeme sorununu kişilerarası bilişsel davranışçı modelini temel almaktadır.
bir sorun olarak yeniden tanımlamak; (3) aile Daha önce belirtildiği gibi Fairburn, bulimia has
nin, çocuklarının anoreksiya belirtilerini, kendi talarının temel sorunlarının, onlardaki, vücut bi
YEME BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ 231
√√
çiminin ve kilonun, benlik ve diğerleri tarafından bir genç kız), tıkanırcasına yemenin, hastanın
kabul görmede büyük bir önemi olduğu biçimin erkek arkadaşı tarafından eleştirilmesinin ar
deki inançla bağlantılı olduğunu önermektedir. kasından ortaya çıktığını keşfederlerse, terapi
Bundan dolayı, bulimia hastasına göre, beden aşağıda sıralananlardan herhangi birinin ya da
biçimi ve kilo, katı bir diyet uygulamasıyla ko hepsinin yapılmasını içerir: Eğer eleştiri haksız
runmalıdır. Bu katı diyet, tıkanırcasına yeme ile ise hastanın atılgan bir biçimde kendini ortaya
bozulmakta ve sonrasında, alınan yiyecekler koyması yönünde yüreklendirilmesi; erkek ar
den mümkün olduğunca çabuk kurtulmak için kadaşının eleştirisi geçerli olsa bile, Ellis’in tar
çıkarma işlemine başvurulmaktadır. zıyla, hata yapmanın bir felaket olmadığını ve
Bulimianın tedavisindeki temel amaç, normal mükemmel olmanın gerekli olmadığının hasta
yeme örüntüsünü geliştirebilmektir. Hastaların ya öğretilmesi ve hastanın sosyal eleştirilmeye
günde 3 öğün yemeleri, aralarda atıştırmalar karşı duyarsız hale getirilmesi. Hasta, ideal ki
olsa da, bunların tıkanırcasına yemeye ve çı loya ilişkin toplumsal standartları ve kadınların
karmaya kaymamasını öğrenmeleri gerekmek ince olmaları yönündeki baskıları sorgulamaya
tedir. Hastalar, kendileri hakkında daha az ku teşvik edilir (hiçbir yönüyle kolay bir iş değil
tuplaşmış inançlar geliştirmeleri için yönlendi dir).
rilirler. Örneğin terapist yumuşak ama istikrarlı Bilişsel-davranışçı tedavilerin (BDT), en azın
bir biçimde şu mantık dışı (irrasyonel) inançları dan kısa süredeki etkileri, umut vericidir ve
sorgular: “Şu anda olduğumdan biraz daha kilo anti- depresif ilaç tedavisinden daha etkili ol
lu olursam hiç kimse bana saygı duymaz”, “Eric duğu yönünde kanıtlar bulunmaktadır (Agras
beni sadece 50 kilo olduğum için seviyor ve 55 ver ark., 1992). Çok sayıda araştırmadan elde
kilo olup balon gibi şişersem kesinlikle beni bı edilen bulgular, tıkanırcasına yeme ve çıkartma
rakır [doğrudan alıntıdır]”. Bunun altında yatan davranışlarının, %70 - %90 arasında değişen
yaygın varsayım ve kız hastalar açısından bu oranda düştüğüne, aşırı diyet uygulamalarının
durumla bağlantılı olan biliş, “bir kadın ancak önemli derecede azaldığına ve vücudun biçimi
belirli bir kilonun altında olduğunda bir erkek ve kiloya ilişkin tutumlarda düzelmeler olduğu
için değer taşır” gibi medya ve reklamlar tara na (Garner ve ark., 1993; Wilson ve ark., 1991)
fından öne sürülen bir inançtır. işaret etmektedir. Bununla birlikte, tıkanırcası
Bilişsel-davranışçı tedaviler, bulimia hastasına, na yeme ve çıkarma sayıları yerine hastaların
bir kişinin yaşamında mantıklı bir amaç olarak genel durumlarına odaklaşırsak, BDT ile tedavi
kabul edilemeyecek kilo kontrolünün, genellik edilen hastaların yarısının çok az iyileşme gös
le tıkanırcasına yeme ve çıkarma ile bozulan terdiklerini anlarız (Craighead ve Agras, 1991;
aşırı diyet uygulamalarından daha çok belirli bir Wilson, 1995; Wilson ve Pike, 1993). Ve eğer
düzende yeme ile daha kolay başarılabileceği iyileşen hastaları altı ya da 12 aylık izlemede
ni öğretmeyi de hedefler. Düzenli yeme, açlığı değerlendirirsek, sadece üçte birinin tedaviden
kontrol eder. Böylece, çıkarma işlemi ile tetikle sağladıkları yararı sürdürebildiklerini görürüz
nen, aşırı miktarlarda yemeye yönelik duyulan (Fairburn ve ark., 1993). Buna göre, BDT’nin
güçlü isteğin, giderek dizginlenmeye başlaya etkiliğine ilişkin tablo karışık görünmektedir.
cağı umulur. Tıkanırcasına yeme ve çıkartma isteklerinin
Bu bilişsel-davranışçı tedavi yaklaşımında, üstesinden başarıyla gelenler, depresyon ve
hasta oturumda yemek için, kendine yasak düşük benlik-değeri gibi eşlik eden diğer sorun
ladığı bir yiyecekten küçük bir parça getirir. lar açısından da iyileşme gösterebilmektedirler.
Gevşeme egzersizleri, kendini kusturma isteği Bu sonuç şaşırtıcı değildir: Eğer bir kişi, buli
ni kontrol etmede kullanılır. Gerçekçi olmayan miayı kontrol edilemez bir sorun olarak algılar
talepler ve bilişsel çarpıtmalar -yüksek kalorili ken normal yeme örüntüsünü başarabildiğini
bir yiyecekten küçük bir parça yemenin, mutlak görürse, depresif belirtileri azalabilir ve genel
bir başarısızlık olduğu ve hastalığa mahkûm likle kendisini daha iyi hissedebilir. Görgül BDT
olunduğu, asla iyileşemeyeceği biçimindeki literatüründen gelen son bir bulgu, Fairburn’nün
inançlar- sürekli olarak sorgulanır. Terapist ve tedavi modelini temel alan bir elkitabını izleyen
hasta, hastayı tıkanırcasına yemeye iten olay ve ruh sağlığı çalışanlarından asgari düzeyde
ların, düşüncelerin ve duyguların belirlenmesi danışmanlık alan kendine yardım (self-help)
ve daha sonra bu durumlarla daha uygun baş gruplarının önemli düzeyde yarar sağlayabil
etme yollarının öğrenilmesinde beraber çalışır diklerini göstermektedir (Cooper, Coker & Fle
lar. Örneğin, eğer terapist ve hasta (genellikle ming, 1994).
232 √√ BÖLÜM 9 - YEME BOZUKLUĞU
BDT, bulimianın tedavisinde, diğer psikolo ğu, depresyon, kaygı ve evlilik çatışmaları gibi
jik müdahalelere göre daha üstün mü? Farklı sorunların bozukluğa eşlik etmesine bağlan
tedavilerin karşılaştırılmasında sıklıkla gördü abilir (Wilson, 1995). Böyle hastalar BDT’den
ğümüz gibi yanıt belirsizdir. Çoğu çalışmada yararlanamadıkları gibi diğer müdahalelerden
(örn. Fairburn ve ark., 1991; Fairburn ve ark., de fayda sağlayamamaktadırlar. Örneğin, Gle
1993), Weissman ve Klerman’nın Kişilerarası aves ve Eberenz (1994), bir bölge tedavi mer
Tedavisi (KT), BDT ile karşılaştırıldığında, kısa kezindeki, 464 bulimia hastası kadın arasında,
sürede sonuç vermeme olasılığına karşın, KT BDT sonuçlarını incelemişler ve çok sayıda
etkili bulunmuştur. Bu iki farklı müdahale biçi terapist değiştirme ya da hastaneye yatma,
minin etkinlik düzeyleri, bulimianın dört boyutu cinsel istismar, intihar girişimi öyküsü olanla
açısından şöyle karşılaştırılmaktadır: tıkanır rın, olmayanlara göre tedaviden daha az yarar
casına yeme, çıkartma, katı diyet uygulaması, sağladıklarını göstermişlerdir. Terapötik sonuç
vücudun biçimi ve kiloyla ilgili uyumsal olmayan ların olumsuzluğu, bu hastaların daha yaygın
tutumlar (Wilson, 1995). (Benzer sonuçlar, Ulu ve ciddi düzeyde psikopatolojilerinin olmasın
sal Ruh Sağlığı Enstitüsü [National Institute of dan kaynaklanabilir. Ya da, bu olumsuz gidişat,
Mental Health / NIMH] tarafından, bu iki teda hastanın olasılıkla cinsel istismara bağlı olarak
vi yaklaşımının depresyonun tedavisi üzerin
otorite figürlerine güvenememesi, dolayısıy
deki etkilerini inceleyen geniş çaplı bir sonuç
la terapiye bağlanamaması ile ilgili de olabilir
araştırmasında da elde edilmiştir (Bölüm 18’e
(Terapistler otorite figürüdürler ve eğer hasta
bakınız.) KT’nin, BDT’ye göre, uyumsuz yeme
ebeveynlerden biri tarafından istismar edilirse
örüntüsüne odaklaşmadığını ve bunun yerine
yerleşen güvensizlik ve kızgınlık en çok terapis
kişilerarası işlevselliğin gelişmesine yöneldiği
te genellenebilir).
göz önünde bulununca, KT’nin yukarıdaki bo
İnsanlar tek bir sorun için seyrek olarak te
yutların hepsinde etkili olması dikkate değerdir.
Bu başarı, en azından bazı hastalar açısından, daviye başvururlar ve yeme bozukluğu kadar
bozulmuş yeme örüntüsünün, zayıf kişilerarası ciddi bir durum olasılıkla depresyon gibi diğer
ilişkilerin ve bunlarla eşleşen benlik ve dünya bozukluklar ile iç içe geçmiştir. Depresyonun
hakkındaki olumsuz duyguların bir sonucu ola tek başına çok sayıda nedene bağlı olarak orta
rak ortaya çıkabileceğini önermektedir. ya çıktığı dikkate alınınca (A kişisi B kişisinden
Bu iki temel tedavi yaklaşımının, ilaç gibi diğer daha farklı nedenlerden dolayı depresif olabi
müdahalelere göre üstün konumuna rağmen, lir), çıkarılacak ders şudur ki, terapi ortamında,
halen bulimianın en iyi biçimde nasıl tedavi edi belirli bir hastaya en iyi şekilde nasıl yaklaşa
lebileceğini bulabilmek için üzerinde çalışılacak cağımız konusunda kontrollü sonuç çalışmala
pek çok nokta bulunmaktadır. Örneğin hasta rının söyleyebildikleri sınırlıdır. Klinisyenlerin,
nede yatarak tedavi BDT’nin etkisini arttırabilir vak’alar üzerindeki bire bir çalışmalarında yüz
(Tuschen ve Bent, 1995), - özellikle sonuçların yüze kaldıkları ve üstesinden gelmeye çalıştık
daha umutsuz olduğu anoreksiyada. Gerçek şu ları karmaşık sorunlar, belirli bir elkitabına bire
ki, kontrollü çalışmalarda hastaların yarısı iyi bir uyularak yürütülen karşılaştırmalı sonuç
leşme göstermemektedir. Bu durum, hastaların araştırmalarında üzerinde durulan konular ol
büyük bölümünde, belki de sınır kişilik bozuklu mamaktadır.
ÖZET
İki temel yeme bozukluğu kategorisi anoreksiya nervoza ve bulimia nervozadır. Anoreksiya ner
vozanın belirtileri, normal beden ağırlığını korumayı reddetme, şişmanlamaktan aşırı derecede kork
ma, çarpıtılmış beden duyumu ve kadınlarda mensturasyonun arka arkaya üç kez olmamasıdır.
Anoreksiya genellikle 15 yaşından itibaren başlar, kadınlarda erkeklere oranla on kat fazla bir oranda
görülür ve özellikle depresyon gibi başka bozukluklarla bir arada gözlenir. Gidişat pek olumlu değildir
ve yaşamı tehdit edici boyutlarda olabilir. Bulimianın belirtileri, çıkartma işlemlerinin izlediği tıkanır
casına yeme dönemleri, şişmanlama korkusu ve beden imgesi bozukluğunu içerir. Anoreksiya gibi
bulimia da ergenlik döneminde başlar, kadınlarda erkeklere göre daha fazla orandadır ve depresyon
gibi diğer tanılarla bir arada görülür. Gidişat anoreksiyaya göre biraz daha iyidir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER 233
√√
Yeme bozukluklarına ilişkin biyolojik araştırmalar, kalıtımsal özellikleri ve beyin düzeneklerini in
celemişlerdir. Kanıtlar olası kalıtımsal yatkınlığa işaret etmektedir, fakat henüz evlat edinme çalış
maları yapılmamıştır. Açlık ve tokluk açısından önemli rol oynayan opiyat ve serotonin, yeme bo
zukluklarında incelenmiştir. Bu beyin kimyasalları, yeme bozukluğu olan hastalarda düşük düzeyde
bulunmuştur.
Psikolojik düzeyde çok çeşitli etkenler önemli rol oynamaktadırlar. Kültürel standartlar, ince ol
mayı kadınlar için bir ideal olarak daha fazla destekledikçe, yeme bozukluklarının sıklığı giderek
artmaktadır. Yeme bozukluğunun yaygınlığı, mankenler, dansçılar ve jimnastikçiler gibi bedenlerine
özen göstermek durumunda olan bireyler arasında daha fazladır. Bozukluk ayrıca, ince olmanın
güçlü bir biçimde vurgulandığı endüstrileşmiş ülkelerde daha yaygın olarak görülmektedir. Yeme bo
zukluğunun psikodinamik kuramları ebeveyn-çocuk ilişkisi ve kişilik özellikleri üzerinde durmaktadır.
Örneğin, Bruch’ın kuramına göre, sonradan yeme bozukluğu gösteren çocukların ebeveynleri, çocu
ğun gereksinimlerini göz ardı ederek kendi isteklerini dayatmaktadırlar. Bu şekilde büyüyen çocuklar
kendi içsel durumlarını ayırt etmeyi öğrenemezler ve diğerleri tarafından dayatılan standartlara ol
dukça bağımlıdırlar. Verilerin elde edilme biçimine bağlı olarak, yeme bozukluğu gösteren çocukların
aile özelliklerine yönelik yapılmış araştırmalar farklı sonuçlar ortaya koymuşlardır. Hastaların verdiği
bilgiler, aile içi çatışmanın varlığına işaret ederken, doğrudan gözlemler, ailelerde belirli bir sapmanın
bulunmadığını göstermiştir. Kişilik araştırmaları, yeme bozukluğu olan hastalarda yüksek düzeyde
nörotisizm ve mükemmeliyetçilik ile düşük düzeyde benlik-değeri bulmuşlardır.
Yeme bozukluklarının bilişsel-davranışçı kuramları, şişmanlama korkusunun ve beden imgesi bo
zukluğunun, kilo kaybını güçlü bir pekiştirici haline getirdiğini önermektedir. Bulimia nervozalı hasta
larda, olumsuz duygulanım ve gerilim, tıkanırcasına yemeye yol açar ki bunun sonucunda yaşanan
kaygı da çıkartma davranışına neden olur.
Yeme bozukluklarının temel biyolojik tedavisi antidepresanların kullanımını içermektedir. Bu ilaç
tedavisi, belirli düzeyde etkili olsa da, tedaviyi yarıda bırakma ve ilacın kesilmesi sonrası belirtilerin
yeniden ortaya çıkması olasılığı yüksektir. Anoreksiyanın tedavisi, tıbbi komplikasyonların azaltıl
ması için hastaneye yatışı gerektirir. Kilo alımı sonrasında, arkadaşların ziyareti gibi pekiştiricilerin
sunulması, bir ölçüde etkili olmakla birlikte kazanılan kilonun uzun süre korunmasını sağlayan hiçbir
tedavi programı bulunmamaktadır.
Bulimianın bilişsel-davranışçı tedavisi, fiziksel çekiciliğe ilişkin toplumsal standartların sorgulan
masına, yiyecek alımını sınırlandırmaya iten inançların tartışılmasına ve normal yeme örüntüsünün
geliştirilmesine odaklaşmaktadır. Sonuçlar, en azından kısa vadede umut vericidir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
Anoreksiya Nervoza
Bulimia Nervoza
Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu
Sherri Silverman, “kırmızı içindeki mavi
kadın”, 1993
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
Çeviri: Prof. Dr. Işık Savaşır
Bölüm 6’da ve bu bölümde kaygı bozukluklarının lara kıyasla duygunun üçüncü boyutundaki –otonom
genellikle depresyonla bir arada görüldüğü üzerinde uyarılma– puanları da daha yüksektir; terli avuç içi,
durduk. Bu, insanların ağır kaygı ve klinik depresyo- yüksek kalp atışı gibi fiziksel işaretler rapor edilmiştir
nu aynı anda yaşayabilecekleri anlamına gelmektedir. (Clark, Watson ve Mineka, 1994).
Aynı fenomen kaygı ve depresyon klinik belirtiler ola- Dolayısıyla, kaygı ve depresyon “doğru” ölçüm-
rak değil de, duygudurum ya da duygulanım olarak lerle ayrıştırılabilir. Ancak olumsuz duygu düzeyi
ele alınarak çalışıldığında ortaya çıkar, depresyon ve yüksek olan, aynı zamanda olumlu duygu puanı düşük
kaygı ölçümleri yüksek ilişkilidir. Kaygı ve depresyon olan ve otonom uyarılması yüksek olan kişiler olabilir.
daha iyi ayrıştırılabilir mi? Bu kişiler, DSM-IV’de yer almak üzere karışık kaygılı
Bir yaklaşım, yukarıdaki soruyu duygunun üç bo- depresyon olarak adlandırılabilecek bir tanı sınıfını
yutu bağlamında kavramsallaştırmaktadır. Olumsuz oluşturabilirler. Bu kişiler, ne kaygı ne de duygudu-
duygudaki yüksek puan, yüksek düzey stres ve olum- rum bozuklukları kriterlerini karşılamamakta, ancak
suz duygudurumu deneyimletmektedir. Gerek kaygılı, hem kaygı (üzüntü, huzursuzluk, en kötüsünün olaca-
gerekse depresif kişilerin olumsuz duygu ölçümlerinde ğına dair beklenti) hem de depresyonun (umutsuzluk,
puanları yüksektir. Bununla birlikte, kaygı ve depres- mutsuzluk, düşük benlik saygısı) özelliklerini karışık
yon sonraki boyutta ayrıştırılabilir; olumlu duygu, olarak göstermektedirler; bir başka deyişle, olumsuz
zevk almaya yönelik istek, olumlu duygudurum dü- duygudaki puanları yüksektir. Bu tanı, DSM’nin ekler
zeyi. Depresif kişilerin puanları, kaygılı olanlardan bölümünde bulunsa da, bu konudaki araştırmalar sür-
düşüktür. Son olarak, kaygılı kişilerin, depresif olan- mekte ve olasılıkla bir sonraki DSM’ye eklenecektir.
DSM-IV’de yer almayan olası bir depresyon de de belirtilerin iki yıl ya da daha fazla sürmesi
alt tipinin tartışması için Odak 10.1’e bakınız). gerekmektedir, ancak bu belirtiler majör dep
Gerek manik gerekse depresif dönemlerde resyon ya da mani tanısı alacak kadar şiddetli
katatonik özellikler de görülmektedir. Bunların değildir. Siklotimik bozuklukta bireyin sık dep
içinde tamamen hareketsiz kalmanın yanı sıra resyon ve hipomani dönemleri vardır. Bu dö
aşırı ve amaçsız motor faaliyetler vardır. Hem nemler karışık olabilir, birbirini takip edebilir ya
manik hem de depresif dönemler doğum yapan da arada iki ay kadar normal ruh hali görülebilir.
kadınlarda doğumdan sonraki dört hafta içeri Siklotimik bozukluğu olanlar, hipomani ve dep
sinde görülebilmektedir. Bu vak’alar postpartum resyon dönemlerinde çiftli belirtiler gösterirler.
başlangıç olarak belirtilmektedir. Depresyon sırasında yetersiz hissederler; hipo
Son olarak DSM-IV, hem İki uçlu hem de Tek mani sırasında benlik saygıları abartılı bir şe
uçlu bozuklukları, eğer yılın belli bir zamanıy kilde yüksektir. İnsanlardan kaçarlar; sonra hiç
la düzenli bir ilişkileri varsa mevsimsel olarak çekinmeden herkese yanaşırlar. Çok uyurlar,
alt tanı grubuna ayırmaktadır. Mevsimsel duy
gudurum bozukluk kavramı üzerine yapılan Mevsimsel depresyon majör depresif bozukluğun alt tiplerinden
araştırmaların çoğu, kışın depresyon, ilkbahar biridir. Bu kadın, kışın mevsimsel depresyonu olan hastalarda
etkili bir tedavi olan ışık terapisi uygulamasında görülmektedir.
ve yazda ise mani geçiren hastalarla gerçek
leştirilmiştir (örn., Rosenthal ve ark., 1986); en
yaygın açıklama duygudurum bozukluklarının
gün ışığı saatlerine bağlı olduğudur. Böylece,
kış depresyonunda tedavi, hastaları parlak be
yaz ışığa maruz bırakmakla yapılır (Blehar ve
Rosenthal, 1989; Wirz-Justice ve ark, 1993).
KRONİK DUYGUDURUM
BOZUKLUKLARI
DSM-IV, duygudurum bozukluklarının belir
gin olduğu iki uzun süreli, ya da kronik, bozuk
luk sınıflamaktadır. Bu bozuklukların her ikisin
240 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
sonra çok az uyurlar. Depresyondaki siklotimik Psikoseksüel olgunlaşmada böyle bir durakla
kişilerin dikkatlerini toplamada zorlukları vardır mayla, oral dönemdeki bu saplanmaya bağlı
ve sözel üretkenlikleri azalır; ancak hipomani olarak birey, benlik saygısının sürmesi için baş
sırasında düşünceleri keskinleşir, yaratıcı olur ka insanlara ağır bağımlı olma eğilimi geliştire
lar ve üretimleri artar. Siklotimisi olanlar tam bir bilir.
depresif dönem ya da mani geçirebilirler. Çocukluktaki böyle bir durumdan sonra ye
Distimik bozukluğu olan kişiler kronik olarak tişkinlikte depresyon nasıl ortaya çıkmaktadır?
depresyon içindedirler. Kendilerini üzgün his Bu karmaşık çıkarım kayıp analizine dayanır.
setme ve her zamanki faaliyetlerden hoşlanma Freud, sevilen kişinin kaybından sonra yastaki
manın yanı sıra uykusuzluk ya da çok uyuma, kişinin ilk önce kayıp kişiyi içine aldığını (intro
yetersiz hissetme, enerji kaybı, kötümserlik, jection), kaybı bozma, geri getirme çabasıyla
dikkati toplayamama ve açık düşünememe, onunla özdeşim kurduğunu varsaymıştır. Sevdi
başkalarından kaçınma gibi depresyon belirti ğimiz kişilere bilinçdışı olarak olumsuz duygular
lerini gösterirler. Kelin ve arkadaşları (1988) da beslediğimiz için yas tutan kişi kendi kızgın
tarafından toplanan veriler depresyonun bir lık ve nefretinin nesnesi haline gelir. Ayrıca yaslı
şekli olarak distiminin geçerliğini saptamış ve kişi terk edilmekten dolayı kızar ve ölen kişiye
bu bozukluğun ağır bir formu olduğunu göster karşı işlediği gerçek ya da hayali suçlardan ötü
mişlerdir. Birçok distimik hasta kronik olarak rü suçluluk duyar.
depresyondadır, ayrıca majör depresyon nöbet İçe alma dönemini yas çalışması izler. Yas
leri de geçirirler. tutan kişi, kayıp kişiyle ilgili anılarını hatırlar böy
lelikle kendini, ölen ya da onu hayal kırıklığına
DUYGUDURUM uğratan kişiden ayırır, içe almalarının bağlarını
BOZUKLUKLARININ gevşetir.
Yas çalışması aşırı bağımlı kişilerde işle
PSİKOLOJİK KURAMLARI meyebilir ve devam eden kendini itham, kendini
aşağılama ve depresyon sürecine dönüşebilir.
Depresyon farklı açılardan incelenmiştir. Bu Bu gibi kişiler kayıp kişiyle bağlarını gevşet
rada, yas ve kayıpla ilgili bilinç dışı çatışmaları mezler; tam tersine içe alınmış sevilen kişide
vurgulayan psikanalitik görüşü; kişinin kendine algılanan hata ve eksikliliklerinden dolayı ken
karşı olumsuz düşünce süreçlerine odaklaşan dilerine azap çektirirler. Kayıp kişiye karşı olan
bilişsel kuramları; depresyondaki kişilerin baş kızgınlık içe çevrilir. Bu çeşit kuramsallaştırma,
kalarıyla etkileşimini vurgulayan kişilerarası ‘depresyon kendine döndürülmüş kızgınlıktır’
faktörleri tartışacağız. Bu kuramlar, çoğunlukla tarzındaki yaygın psikodinamik görüşün teme
farklı yatkınlıkları (diathesis) genel bir yatkınlık- lini oluşturur.
stres kuramı içinde tanımlar. Stres faktörlerinin
Psikanalitik görüşe göre bazı araştırmalar
depresyonun hızlandırıcı dönemi içindeki rolü
yapılmış olsa da elde edilen az miktarda bilgi
dönemlerin sayısı arttıkça, faktörlerin öneminin
kuramı desteklememektedir. Bazı depresif kişi
azalmasına karşın oldukça iyi belirlenmiştir. Tar
lerin bağımlılık düzeyinin yüksek olduğu ve bir
tıştığımız kuramlar strese duygudurum bozuk
reddedilme deneyiminin ardından depresif ol
luğu ile yanıt veren kişilerin psikolojik karakte
dukları görülmektedir (Nietzel ve Harris, 1990).
ristiklerinin neler olduğu sorusuna yanıt vermeyi
Kuramsal olarak düşler ve projektif testler bi
denemektedir.
linçdışı korku ve gereksinmelerin ifade edildiği
gereçler olmalıdır. Beck ve Ward (1961) dep
DEPRESYONUN PSİKANALİTİK resyonda olan kişilerin düşlerini analiz etmiş ve
KURAMI kayıp ve başarısızlık temaları bulmuş, kızgınlık
Freud (1917), ünlü “Yas ve Melankoli” (Mour ve düşmanca tutumlar bulamamışlardır. Projek
ning and Melancholia) makalesinde depresyon tif testlere verilen yanıtlar incelendiğinde dep
için potansiyelin erken çocukluk döneminde resyondakilerin saldırganla değil, kurbanla öz
oluştuğunu yazmıştır. Oral dönemde çocuğun deşim kurdukları görülmüştür. Başka veriler de
ihtiyaçlarının ya aşırı ya da çok az karşılana psikanalitik kurama ters düşmektedir. Eğer dep
bildiğini ve bunun da bireyin bu dönemde kal resyon içe döndürülmüş kızgınlıktan geliyorsa,
masına ve bu döneme ait içgüdüsel doyumlara depresyondaki kişilerin başkalarına karşı kız
bağımlı olmasına neden olabildiğini ileri sürdü. gınlık göstermemelerini bekleriz. Hâlbuki böy
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARININ PSİKOLOJİK KURAMLARI 241
√√
Kontrol
edilemez Çaresizlik hissi DEPRESYON
uyarıcı olay
3. Umutsuzluk
Çaresizlik hissi,
Genel ve sabit
durumu değiştirmek
faktörlere
için uygun tepkiyi
yüklemede
Uyarıcı olay verememek ve DEPRESYON
bulunmak veya
olumlu sonuçların
diğer bilişsel
gerçekleşmeyeceğine
faktörler
dair beklenti
yış biçiminden etkilendiğini göstermiştir. Ancak Bilişlerin ölçümleri kullanılarak yapılan yeni bir
duygudurumun yönlendirilmesinin de düşünceyi inceleme Beck’in kuramı ile daha dolaysız bir
etkilediği bulunmuştur (örn., Isen ve ark., 1978). ilişki içindedir ve daha olumlu sonuçlar bulun
Beck ve diğerleri, depresyon ve bazı düşünce masını sağlamaktadır (Brown ve ark., 1995):
şekilleri arasında ilişki olduğunu göstermişlerdir Stres yaşayan üniversite öğrencilerinden dep
ancak bu verilerden nedensel bir ilişki sonucu resif düşünce ölçümlerinde yüksek puanı olan
na varılamaz. Depresyon olumsuz düşüncelere lar, depresyon ölçeklerinde de diğerlerine kı
neden olabilir ya da olumsuz düşünceler dep yasla daha yüksek puanlar almışlardır. Ancak
resyona neden olabilir. Bakış açımıza göre,
bu çalışmada depresyonun klinik tanısı göz ardı
bütün olasılıklarda ilişki iki yönlü işler; depres
edilmiştir. Araştırmacılar Beck’in kuram kapsa
yon daha olumsuz düşünmeye yol açabilir ve
mında bilişlerin değerlendirilmesi için kullanılan
olumsuz düşünmek depresyona neden olabilir
ölçeklerin (İşlevsiz Atıflar Ölçeği), çok boyut
ve kesinlikle daha kötüye götürebilir.
Kişinin depresif olup olmadığına karar ver lu, işlevsiz atıfların farklı boyutlarını değer
mek için işlevsiz düşüncenin değerlendirildiği lendirecek şekilde alt ölçeklerden oluştuğunu
ve bileşenlerinin sonraki zamanlarda tamam belirtmektedirler. Örneğin, diğerlerini etkilemek
landığı boylamsal çalışmalar başlamıştı. Böy için güçlü bir ihtiyaç ve mükemmel olma arzusu
le bir çalışmada geniş bir örneklem grubunu (Brown ve ark., 1995). İşlevsiz düşüncenin bu
oluşturan kişiler, bilişi ve depresyonu ölçen bir şekilde ayrıntılı ve öznel boyutları ile ele alın
test bataryasını doldurmuşlardır (Lewinsohn ve ması, ilişkili olan stres faktörleri ile karşı karşıya
ark., 1981). Sonradan depresif olan insanların gelindiğinde ortaya çıkan depresyonun daha
düşüncelerinin değerlendirildiği önceki testlerin başarılı yordanmasını sağlamaktadır, örneğin,
sonuçlarının sekiz aylık takibi, bilişin nedensel mükemmel olmak isteyen birinin kişisel bir ba
bir rolü olduğunu göstermemiştir. şarısızlık yaşaması gibi (Hewitt, Flett ve Ediger,
1996).
Depresyon gelişmeden önce (gelecekteki depresifler)
Bu belirsizliklere rağmen, Beck’in kuramı
gerçekçi olmayan düşünceler yoktu, olumlu sonuçlar için
olan beklentileri düşük ya da olumsuzlar için yüksek de
test edilebilir olma avantajına sahiptir ve bu şe
ğildi... kendilerini olaylar üzerinde daha az kontrol sahibi kilde depresyon üzerine yapılan araştırmaların
olarak da görmüyorlardı. (s. 218). artmasını ve genişlemesini sağlamıştır. Beck’in
çalışması, daha ilerde bu bölümde tartışılacağı
Bu araştırmanın çekinceleri, bilişsel ölçüm gibi, terapistleri duygularını değiştirebilmek için
lerin Beck’in kuramını tam anlamıyla karşılamak direkt depresif hastanın düşüncelerine odaklan
konusunda yetersiz kaldığını göstermektedir. maya yönelmiştir.
244 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
TABLO 10.2 Depresyonun Yükleme Şemaları: GRE Matematik sınavından neden başarısız oldum?
İçsel (Kişisel Dışsal (Çevresel)
Düzey Kalıcı Geçici Kalıcı Geçici
Genel Zeki değilim Ben tükenmiş biriyim Bu testlerin hepsi adaletsiz Cuma 13, uğursuz gün
cektir. Kalıcı faktörlere (“Testte asla iyi değilim bu puana öğrencinin verdiği öneme göre ağırlık
dir”) yükleme uzun süreli olmalarını sağlayacak verilmişti.
tır. Başarısızlığı iç faktörlere (“Ben bir aptalım”) Sonuçlar, sınav sonu duygudurum ölçüm
yükleme, özellikle hem kalıcı hem de genel ola lerinin hangisinin kullanıldığına göre değişmiş
rak algılanıyorsa, kendilik değerini azaltacaktır. tir. Sınavın sonucu öğrencilerin başlangıçtaki
Kurama göre, insanlar olumsuz yaşam olay duygu değişimlerinin başlıca belirleyicisidir.
larını kalıcı ve genel nedenlere yükledikleri za Kötü not alanların daha depresif olduğu görül
man depresyona girerler. Benlik saygısının da müştür. Ancak, iki gün sonra geçici ve spesifik
çöküp çökmeyeceği ise olumsuz sonuçlardan yükleme yapan öğrencilerin iyileştiği, kalıcı ve
kendi eksikliklerini sorumlu tutup tutmamalarına genel yüklemeler yapanların ise hâlâ hafif dep
bağlıdır. Depresyona yatkın birey ayrıca “depre resif oldukları gözlenmiştir. Weiner’in (1986)
sif yükleme tarzı” göstermektedir. Bu tarz kötü önerisi doğrultusunda, Metalsky ve arkadaşları
sonuçları kişisel, genel ve kalıcı karakter hata olumsuz bir olaya karşı yüklemeler yapılmadan
larına bağlama eğilimidir. Böyle bir tarzı olan kişi bile önce hemen duygusal bir tepki verildiğini
(yatkınlık) hoş olmayan, mutsuz olaylarla kar öne sürmüşlerdir. Daha sonra yorumlar yapıl
şılaştığında (stres) depresyona girer ve benlik makta, genel ve kalıcı yükleme örüntüleri baş
saygıları yıkılır (Peterson ve Seligman, 1984). taki depresif yanıtın daha uzun sürmesine yol
Depresif yükleme tarzları nereden geliyor? açmaktadır.
İkinci bölümde belirttiğimiz gibi, böylesi temel
bir sorunun yanıtlanmasındaki başarısızlık, UMUTSUZLUK KURAMI Kuramın son ver
çoğu bilişsel psikopatoloji kuramıyla ilgili bir siyonu (Abramson, Metalsky ve Alloy, 1989)
sorundur. Genel anlamda, bu önemli sorunun özgün kuramdan daha da farklıdır. Bazı dep
yanıtının çocukluk deneyimlerinin altında yattı resyon çeşitlerine (umutsuzluk depresyonları)
ğı düşünülmektedir (her türlü psikolojik kuramın umutsuzluğun neden olduğu görüşündedirler.
yaygın konusu). Ancak bu bakış açısını des Umutsuzluk, hoşa gidecek bir sonucun gerçek
tekleyecek çok az veri toparlanmıştır. Depresif leşmeyeceği ya da hoşa gitmeyecek sonuçların
yükleme tarzlarının çocukluk döneminde yaşa olacağı ve durumu değiştirecek bir şey olmadığı
nan istismar, aşırı koruyucu anne- baba, sert beklentileridir (tanımın son kısmı daha önceki
disiplin ve mükemmeliyetçi standartlarla ilişkili kuramda temel rol oynayan çaresizliği içermek
bulunması umut verici bir başlangıçtır (Rose ve tedir). Yükleme formülasyonunda olduğu gibi,
ark., 1994). olumsuz yaşam olayları (stresörler) yatkınlıkla
Bazı araştırmalar gözden geçirilmiş kurama etkileşim içinde umutsuzluk durumunu ortaya
doğrudan destek vermektedir. Seligman ve ar çıkartırlar.
kadaşları (1979) Yükleme Tarzı Envanterini ge Yatkınlıklardan biri, yükleme tarzı, olumsuz
liştirdiler ve kuramın yordadığı gibi depresyon olayları genel ve kalıcı özelliklere yükleme eği
da olan üniversite öğrencilerinin normal öğren limi olarak tanımlanır. Ancak, kuram başka yat
cilerle karşılaştırıldığında başarısızlığı daha çok kınlıkların olması olasılığını, olumsuz olayların
kalıcı, kişisel ve genel eksikliklere bağladıklarını ciddi olumsuz sonuçları olacağı eğilimi ve ken
buldular. Metalsky, Halberstadt ve Abramson diyle ilgili olumsuz doğurgular çıkarma eğilimini
(1987), yükleme tarzını depresif duyguduruma dikkate almaktadır.
bağlamışlardır. Giriş psikolojisi dersi alan üni Metalsky ve arkadaşları (1993), umutsuzluk
versite öğrencileriyle bir çalışma yapmışlardır. kuramının ilk testinin daha önceki çalışmanın
Öğrenciler dönem başında Yükleme Tarzı En benzeri olabileceğini düşündüler. Umutsuzluğun
vanterini ve ortalama not beklentilerini araştıran ve olası bir yatkınlık olan düşük benlik saygısı
bir anket doldurmuşlardır. Ara sınavlarından nın ölçümleri eklenen yeni öğelerdi. Daha önce
önce, notları aldıktan hemen sonra ve tekrar iki ki araştırmada olduğu gibi, düşük notları genel
gün sonra duygudurumu ölçmek amacıyla bir ve kalıcı faktörlere yüklemek daha kalıcı depre
liste kullanılmıştır. Çaresizliğin yükleme kura sif duyguduruma yol açmıştır. Ayrıca bu örüntü,
mına göre, Yükleme Tarzı Envanteriyle sapta yalnızca benlik saygısı düşük olan öğrencilerde
nan olumsuz olayları kalıcı ve genel eksikliklere bulunmuş ve umutsuzluğun artmasıyla ilişkili
bağlamak eğilimi, düşük not alan öğrencilerde olduğu belirlenmiştir. Böylece kuram desteklen
depresif duygudurumu yordayacaktır. Düşük miş oldu. Altıncı ve yedinci sınıfta olan çocuklar
not beklentilere uymama olarak tanımlanmıştı; la yapılan benzer bir çalışmada da aşağı yukarı
246 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
Depresif kişinin tutarsız davranışı nedeni ile iş başarısızlığıyla yüzleşmesinden onu koruduğu görül-
en sonunda reddediş ortaya çıkar. Joiner ve mekteydi. Bu başarısızlığın farkına varma muhtemelen
Metalsky tarafından orta şiddette depresif üni onu derin bir depresyona gömecekti.
versite öğrencilerinden toplanan veri, güvence
ararken gözlenen bu tutarsız örüntünün depre Maniklerle olan klinik deneyimler, aynı za
sif duygudurumdaki artışları yordadığını göster manda kişilikleriyle ilgili araştırmalar, dönemler
miştir arasında göreli olarak uyumlu olduklarını gös
Depresyondaki kişilerin kişilerarası bu özel termektedir. Ancak eğer mani bir savunmaysa,
likleri depresyondan önce de var mıdır? Yüksek bu bir şeye karşı savunma olmalıdır, o halde
risk yöntemini kullanan bazı araştırmalar yanı dönemler arasında görülen iyi uyumun gerçek
tın “evet” yönünde olduğunu düşündürmektedir.
durumlarını yansıtmadığını düşündürmektedir.
Örneğin, depresif ana babaların ilkokul çağın
Nelerin savunucu yanıt olduğu sorununu bir ta
daki çocuklarının davranışları hem arkadaşları
rafa bırakarak, Winters ve Neale (1985) manik
hem de öğretmenleri tarafından daha olumsuz
olarak derecelendirilmiştir (Weintraub, Liebert hastaların dönem dışında da düşük benlik say
ve Neale, 1975; Weintraub, Prinz ve Neale, gısı olduğu düşüncesini incelemek üzere özel
1978). Düşük sosyal imkanlar ilkokul çağındaki bir test geliştirmişlerdir.
çocuklarda depresyonun başlangıcını yorda İyileşme dönemlerindeki İki uçlu hastalar,
yabilmektedir (Cole ve ark., 1996). Kişilerarası Tek uçlu depresifler ve normal deneklere iki test
ilişki sorunlarının çözümlerine dair becerilerin uygulanmıştır; bir benlik saygısı envanteri ve bir
zayıf olması ise ergenlerde depresyonun artı yapılandırılmış bellek testi. İkinci test maniklerin
şını yordayabilmektedir (Davilla ve ark., 1995). düşük benlik saygısının dolaylı bir ölçümü ola
Sosyal beceri bozuklukları depresyonun nedeni rak düşünülmüştür. Yapılandırılmış bellek tes
olabildiği gibi sonuçları da olabilmektedir. Kişi tinde denekler, ilk önce bazılarının olumlu bazı
lerarası davranışlar depresyonda temel bir rol larının ise olumsuz sonuçları olan bir seri olayı
oynamaktadır.
anlatan bir paragraf okumuşlardır. Daha sonra,
her öyküyle ilgili neler hatırladıklarını ölçer görü
İKİ UÇLU BOZUKLUĞUN
nen bir test verilmiştir. Bazı maddeler gerçekten
PSİKOLOJİK KURAMLARI hatırlamayı ölçmekte ancak diğerleri denekleri
İki uçlu bozukluklar, psikolojik kuramlar ve verilen bilginin ötesine geçip çıkarsamalar yap
araştırmacılar tarafından ihmal edilmiştir. Genel maya zorlamaktadır. Örneğin, bir öyküde halen
olarak İki uçlu bozukluğun depresif dönemiyle işi olmayan bir adam anlatılmaktadır. İşsiz olma
ilgili olan kuramlar, Tek uçlu depresyon kuram nedeni açıkça belirtilmemiş, ancak öykü iki so
larına benzemektedir. Bozukluğun mani döne nuç çıkartılacak şekilde yazılmıştır. Çıkarılabile
mi yıpratıcı psikolojik duruma karşı bir savunma
cek sonuçlardan biri, adamın kendi kabahatin
olarak görülür. Kaçınılan özel olumsuz durum
den dolayı değil kötü ekonomiden dolayı işsiz
kuramdan kurama değişir. Bizim vak’alarımızdan
olmasıdır. Ya da denek, adamın geçmiş iş ba
biri, niçin birçok kuramcının manik durumun ko
ruyucu bir işlevi olduğu sonucuna vardıklarını şarısızlıklarından dolayı işsiz olduğu sonucuna
örneklemektedir. varacaktır. Benlik saygısı düşük olanların ikinci
çıkarsamayı yapmaları beklenmiştir.
Kırk iki yaşındaki bir adam üçüncü mani nöbetini ge- Sonuçlar tamamen beklentiler doğrultusun
çiriyordu. Her birinde klasik mani belirlileri örüntüsünü da çıkmıştır. Benlik saygısının kâğıt-kalem tes
göstermişti ve belirlilerin çoğu dünyanın en iyi iş adamı tinde hem manikler hem de normal denekler
olduğu yönündeki grandiyöz sanrıları üzerineydi. Terapi
seansım “Biliyor musunuz bugün yirmi şirket birden al-
depresiflerden daha yüksek puanlar almışlardır.
dım?” diye başlattı. “Getty ya da Rockefeller bile bana Ancak yapılandırılmış bellek testinde manikler
ulaşamaz”. Nöbetlerin arasındaki terapi seanslarından depresifler gibi performans sergilemiş; iki grup
işteki başarının bu hasta için çok önemli olduğu biliniyor- da ikinci çıkarsamaları seçerek, düşük ben
du. Ancak hiç de başarılı değildi. Anne ve babası çeşitli lik saygıları olduğunu göstermişlerdir. Böylece
şirketler kurması için borç vermişlerdi ancak her seferin-
de iflas etmişti. Zengin babasının iş başarılarına ulaşmak
maniklerin benlik saygısı çok düşük olduğu söy
fikri kafasına takılmıştı ancak yıllar geçtikçe bu olasılık lenebilir. Ancak, genellikle yetersizliklerine karşı
elinden kayıyordu. Bu nedenle, grandiyöz manik fikirlerin başarıyla savunurlar.
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARININ BİYOLOJİK KURAMLARI 249
√√
tedavisinde yararlı olmasıdır. Bu durum, lityu Adrenal korteksteki anormal bir büyüme korti
mun nöral aktiviteyi arttıran ya da azaltan bazı zolun aşırı salgılanmasına ve depresyona yol
nörokimyasalları etkileyerek hareket ettiğini dü açmaktadır. Depresyonda kortizolun aşırı sal
şündürmektedir. Son araştırmalar, postsinaptik gılanması, daha önce tartışılan nörotransmitter
hücre zarında bulunan G-proteinlerine (guanine kuramlarına da bağlanabilir. Yüksek düzeydeki
nucleotide-binding proteins) odaklanmıştır. G- kortizol serotonin reseptörlerinin yoğunluğunu
proteinler, bilgiyi presinaptik hücreden postsi azaltabilir (Roy ve ark., 1987) ve nonadrener
naptik hücre zarı boyunca taşır ve nöral sinyali jik reseptörlerin işlevini bozabilir (Price ve ark.,
güçlendirir. G-proteinlerinin yüksek düzeylerinin 1986). Son olarak, hipotalamik-pituiteri-tiroit
manik hastalarda bulunması, lityumun tedavi aksı da İki uçlu bozuklukla ilişkili olabilir. İki uçlu
edici etkisinin G-proteinlerini düzenleme beceri hastalarda tiroit fonksiyonlarındaki bozukluklar
sinin bir sonucu olabileceğini düşündürür (Manji sıklıkla gözlenmekte (Lipowski ve ark., 1994)
ve ark., 1995). ve tiroit hormonu bu hastalarda mani başlata
bilmektedir (Goodwin ve Jamison, 1990).
NÖROENDOKRİN SİSTEM Bütün bu veriler duygudurum bozukluklarının
biyolojik nedenleri olduğunu desteklemektedir.
Birçok araştırma depresyonda nöroendokrin
Bu psikolojik kuramların ilişkili olmadığı ya da
sistemin rolüne işaret etmektedir. Beyinin limbik
yararsız olduğu anlamına mı gelir? Hiç de de
bölgesi duygularla yakından ilgilidir ve hipota
ğil. Davranışsal bozuklukların temelinde biyolo
lamus üzerinde de etkilidir. Hipotalamus çeşitli
jik süreçlerin olduğunu söylemek zaten bilineni
endokrin salgı bezlerini ve salgıladıkları hor
tekrarlamaktır. Hiçbir psikolojik kuramcı bazı
monların düzeylerini kontrol eder. Hipotalamus
bedensel değişikliklerin davranışa aracılık etti
tarafından salgılanan hormonlar, pineal bezi ve
ğini yadsımaz. Psikolojik ve biyolojik kuramlar
onun ürettiği hormonları da etkiler. Depresyo
aynı olguyu, farklı terimler kullanarak gayet iyi
nun uyku, iştah bozukluğu gibi vejetatif olarak
tanımlayabilir (öğrenilmiş çaresizlik ya da düşük
adlandırılan belirtileriyle olan ilişkisinden dola
serotonin gibi). Bunları birbirine karşıt değil, bir
yı hipotalamik-pituiteri-adrenal kortikal aksının
birini tamamlayıcı olarak düşünmek gerekir.
depresyonda aşırı aktif olduğu düşünülmekte
dir.
Çeşitli bulgular bu görüşü desteklemektedir. DUYGUDURUM
Kortizol (bir adrenokortical hormon) düzeyinin BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ
depresyon hastalarında yüksek olmasının ne
deni thyrotropin salan hormonun hipatalamus Zaman, depresyondaki bireye ya da ona
tarafından fazla salgılanması olabilir (Garbutt yakın olan kişilere ölçülemeyecek kadar daha
ve ark., 1994). Depresif hastalarda kortizolun uzun gelse de, depresyon dönemlerinin çoğu
aşırı salgılanması bu hastaların adrenal bezle birkaç ay içinde geçer. Çoğu depresyonun ken
rinde de genişlemeye neden olmaktadır (Rubun diliğinden geçebilmesi çok iyidir. Bununla birlik
ve ark., 1995). Depresiflerde kortizol düzeyinin te, depresyon, çok yaygın ve hem onu çeken
yüksek olması; depresyonun biyolojik bir testinin hem de etrafındakiler için çok zedeleyici oldu
gelişmesine, Deksametazon Süpresyon (Baskı ğu için, tedavi edilmemesi düşünülemez. Dep
lama) Testi (DST), olanak sağlamıştır. Deksa resyon nöbetleri tekrarlayıcıdır (Keller ve ark.,
matazon kortizol salgılanmasını bastırır. Gece 1982) ve bu bölümün son kısmında göreceğimiz
testinde deksamatazon verildiği zaman özellikle gibi, depresyondaki insanların intihar riski var
melankolisi olan insanlarda kortizol süpresyo dır. Dolayısıyla, majör depresyonun tedavisi İki
nu (bastırılması) olmamaktadır (Carroll, 1982). uçlu bozukluğun tedavisi kadar önemlidir. Şim
Deksametasonun kortizolu bastırmasının olma diki tedaviler hem psikolojik hem biyolojiktir. Tek
ması, depresiflerde hipotalamik-pituitari-adre başlarına ya da birlikte oldukça etkindirler.
nal kortikal aksın aşırı aktivitesi olarak yorum
lanmaktadır. Süpresyonun olmaması depresif PSİKOLOJİK TEDAVİLER
dönem geçince normale dönmektedir. Bu da
strese karşı belirgin olmayan bir yanıt olduğunu PSİKODİNAMİK TEDAVİLER
düşündürmektedir. Kortizolun yüksek düzeyi ve Depresyonun bastırılmış kayıp duygusu ve
depresyon ilişkisi ile ilgili bir bulgu da Cushing bilinçdışı olarak içe yöneltilmiş kızgınlıktan orta
sendromu denilen bir hastalıktan gelmektedir. ya çıktığı varsayıldığı için, psikanalitik tedavide
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ 253
√√
hastaya bastırılmış çatışmayla ilgili içgörü ka yonun bilişsel kuramıyla tutarlı olarak, Beck ve
zandırma ve içe dönük kızgınlığı dışa vurmaya arkadaşları uyumu bozan düşünce örüntülerini
yüreklendirmeyle yardım edilmeye çalışılır. En değiştirmeyi amaçlayan bilişsel terapiyi geliştir
genel şekliyle, psikanalitik tedavinin amacı has mişlerdir. Terapist, depresyondaki kişinin olaylar
tanın depresyonundaki örtük motivasyonu orta ve kendi hakkındaki düşüncelerini değiştirmesi
ya çıkarmaktır. Örneğin, birey sevilen bir kişi ni yüreklendirir. Hasta, “hiç değerim yok çünkü
nin kaybı için kendini suçlayabilir ancak çok acı her şey ters gidiyor. Yaptığım her şey felaketle
verdiği için bu inancı bastırabilir. Terapistin önce sonlanıyor” derse, terapist hastanın görmediği
hastaya bu inancı taşıdığıyla yüzleşmesi için ya da yok saydığı becerileri gibi bu genelleme
rehberlik etmesi, sonra da suçlamanın temelsiz sine ters düşen örnekler verir. Terapist ayrıca
olduğunu anlamasına yardımcı olması gerekir. hastanın kendine söylediği özel monologları
Hastanın, yetersizlik ve kayıp duygularının ge izlemesini ve depresyona katkısı olan düşünce
liştiği çocukluğundaki stresli anılarının ortaya örüntülerini tanımasını ister. Daha sonra tera
çıkartılması da rahatlamaya yol açacaktır. pist hastanın sahip olduğu olumsuz inançlarını
Depresyonu kaldırmada dinamik psikoterapi gözden geçirmesini ve bunların daha gerçekçi
nin etkinliğiyle ilgili araştırmalar azdır (Craighe ve olumlu yorumlar yapmasını nasıl engelledi
ad, Evans ve Robins, 1992; Klerman, 1988) ve ğini anlamasını öğretir.
sonuçlar karışıktır; bu kısmen psikodinamik ya Beck’in analizleri, Ellis’in Bölüm 2’de tanıtılan
da psikanalitik psikoterapi altında toplanan yak Akılcı Duygusal Terapisinden bağımsız olarak
laşımlardaki büyük değişkenlikten kaynaklan geliştirildiği halde bazı yönlerden ona benzerlik
maktadır. Örneğin ilk çalışmalar, trisiklik ilaçlarla gösterir. Örneğin, Beck, depresyondaki kişile
birlikte uygulanan psikanalitik terapinin duygu rin eğer bir hata yaparlarsa kendilerini tümüyle
durumunu, sadece ilaçların alınmasından daha yetersiz ve kusurlu saydıklarını söylemektedir.
fazla etkilemediğini bulmuştur (Covi ve ark., Bu şemanın, Ellis’in, yeterli ve değerli bir kişi ol
1974; Daneman, 1961). American Psychiatric mak için her alanda etkili olmalıdır, biçimindeki
Association tarafından yapılan son açıklama, gerçekçi olmayan inançlarından birinin uzantısı
depresyon tedavisinde uzun dönem dinamik olduğu düşünülebilir.
psikoterapinin ya da psikanalizin etkisini doğ Beck, depresyonun tedavisine davranışsal
rulayan kontrollü verilerin olmadığını söylemek öğeleri de katmıştır. Özellikle hastalar ağır dep
tedir (American Psychiatric Association, 1993). resyonda iken, Beck onları sabahleyin yataktan
Ancak son zamanlardaki geniş çaplı bir araştır çıkma, yürüyüşe gitme gibi etkinlikler yapmaya
manın bulguları (Elkin ve ark., 1989), depres yüreklendirir. Beck, hastalarına onlara başarılı
yondaki kişiyle sosyal çevresi arasındaki şimdiki yaşantılar sağlayacak ve daha iyi hissetmelerine
etkileşimine odaklanan bir psikoterapi çeşidinin yol açacak faaliyet ödevleri verir. Ancak bütün
-Klerman ve Weissman’ın kişilerarası terapisi vurgu, bilişsel yeniden yapılandırma ve bireyi
(Klerman ve ark., 1984)- hem Tek uçlu depres daha farklı düşünmeye yönlendirme üzerinedir.
yonu iyileştirmede hem de tedavi kazançlarını Eğer gözlenebilir davranışlardaki değişiklik bu
sürdürmede etkili olduğunu göstermiştir (Frank amacı sağlamaya yardımcı olursa yetecektir.
ve ark., 1990). Terapinin temeli, depresyondaki Bununla birlikte, Beck’in öne sürdüğü gibi dep
hastaya şimdiki kişilerarası davranışlarının iliş resyondaki kişilerin sahip olduğu olumsuz dü
kilerden hoşnutluk duymasını nasıl engellediğini şünceleri ve yaptığı düşünce hatalarını değiş
bulmasına yardımcı olmaktır. Örneğin, hastaya tirmeyen davranışsal değişikliğin, depresyonu
gereksinimlerini daha iyi karşılayabilmesi, daha kaldırmada etkili olması beklenemez.
doyurucu sosyal etkileşimde bulunması ve des Son yirmi yıldır Beck’in terapisi üzerinde
tek sağlaması için, başkalarıyla daha iyi iletişim oldukça çok araştırma yapılmıştır. İlk yapılan
kurması öğretilebilir. Kişilerarası terapiyle ilgili çalışmalardan biri çok referans verilen ve Tek
ek bilgi Elkin’in (1989) çalışmasının daha ayrın uçlu depresyonun iyileşmesinde bilişsel teda
tılı olarak tartışıldığı Bölüm 18’de verilmektedir. vinin imipraminden (Tofranil) daha etkili oldu
ğunu gösteren Rush ve arkadaşlarının (1977)
BİLİŞSEL VE DAVRANIŞÇI TERAPİLER araştırmasıdır. Bu klinik denemede ilaca verilen
Depresyondaki kişilerin derin elem ve par cevabın olağandan çok düşük olması, bu has
çalanmış kendilik saygısının düşünce hata taların ilaca uygun olmadığını ve bundan dolayı
larından kaynaklandığını ortaya atan depres adaletli bir karşılaştırma sayılmayacağını dü
254 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
1959’da, ikinci dünya savaşı sırasında Nazi top- talıklı ve yanlış olduğunu ve bu yüzden normal olarak
lama kamplarında üç korkunç yıl geçiren Avusturya’lı nitelendirilmemesi gerektiği mesajını vererek değil de,
psikiyatr Viktor Frankl, Ölüm Kampından Varoluşçu- hastanın acısının öznel deneyimini empatik bir şekilde
luğa (From Death Camp to Existentialism) adlı dikkate kabullenerek başarılır. Daha sonra, logoterapist danı-
değer kitabını yayınladı. Onunla beraber hapsedilen şana acısını daha geniş bir çerçeveye, bireyin varolu-
karısı, erkek kardeşi, anne ve babası hayatlarını kay- şunun sorumluluğunu aldığı ve hayatın kendisinde var
bettiler. Yayınlandığından beri düzeltilen ve 1963’de olan değerlerin peşinden gittiği bir hayat felsefesine
adı İnsanın Anlam Arayışı (Man’s Search for Mea- yerleştirerek bu acıdan bir anlam çıkarmasında yar-
ning) olarak değiştirilen kitap, kamptaki mahkûmların dımcı olur. Nietsche’nin yazdığı gibi, “yaşamak için
yaşadığı aşağılanma, terör ve acıyı çok çarpıcı şekilde bir “niçini” olan kişi, hemen hemen her “nasıl” ile
tarif etmektedir. Frankl, ölüm kamplarının vahşileşti-
baş edebilir.
rici ortamında kendinin ve diğerlerinin psikolojik ola-
Frankl’ın depresyon ve tedavisi hakkındaki görüş-
rak nasıl ayakta kaldıklarını anlatmaktadır.
lerini, toplama kampının bir çaresizlik ve ümitsizlik,
Frankl, duygusal olarak dayanmasını sağlayan şe-
bireyin hayatı üzerinde hiçbir kontrole sahip olmadığı
yin çektiği acıda bir anlam bulması ve bu acıyı ruhsal
hayatı ile bağlantılandırması olduğu sonucunu çıkarır. duygusu yarattığı ve derin bir depresyonun olağan ol-
Ruh, bireye şartları aşma özgürlüğü verir ve özgürlük duğu bir ortam olması nedeni ile öğrenilmiş çaresizlik
kişiyi hayatından sorumlu kılar. Frankl psikopatoloji- ile ilişkilendirmek yararlı olabilir. Logoterapi, depres-
nin, özellikle de depresyonun, kişinin hayatta bir ama- yondaki insanların toplama kampından daha az kor-
cı olmadığı zaman ortaya çıktığına inanır. Toplama kunç ve vahşi olan günümüz toplumunda yaşadıkları
kampı deneyimlerinden, sonunda adını Yunanca logos çaresizliği tersine çevirmede etkili bir yol olabilir. Ha-
“anlam” sözcüğünden alan logoterapi adında bir psi- yatlarının sorumluluğunu üstlenerek ve zorlayıcı ha-
koterapi yaklaşımı geliştirmiştir. yat şartları altında bile bir anlam arayarak insanlar
Logoterapinin görevi, danışanın hayatına anlamı kabul edilebilir bir varoluş yaratırken feda edilemeye-
geri getirmektir. Bu, ilk olarak danışanın acısının has- cek bir kontrol duygusu ve yeterliğe ulaşabilirler.
şündürmektedir. Bütün bunlara rağmen, Beck’in koyma ve sosyal becerilerin öğretilmesi gibi tek
terapisinin bu çalışmada ve yirmi ay sonraki iz niklerin kullanılmasıyla, gözlenebilir sosyal dav
lemedeki etkinliği (Kovacs ve ark., 1981), birçok ranışların geliştirilmesine odaklanmanın etkili
araştırmacının değerlendirme yapmasını yürek olduğu kanıtlarla gösterilmiştir (Hersen ve ark.,
lendirmiş ve terapinin etkin olduğu desteklen 1984; Lewinsohn, 1974; Teri ve Lewinsohn,
miştir (örneğin, Hollon, 1989; Seligman ve ark., 1986). Ayrıca çiftlerin tedavisinde tartıştığımız
1988; Simons ve ark., 1985; Teasdale ve ark., gibi, iyi gitmeyen bir evlilikte ya da yakın bir
1984). Beck’in terapisinin daha sonraki depres ilişkideki kişilerarası çatışmaların düzelmesi de
yon nöbetlerini önlediği de gösterilmiştir (Black depresyonu düzeltebilir (Jacobson, Holzworth-
burn, Eunson ve Bishop, 1986; Evans ve ark., Monroe ve Schmaling, 1989; O’Leary ve Bea
1993; Hollon, DeRubeis ve Seligman, 1993). ch, 1990).
Bilişsel tedaviyi psikodinamik kişilerarası te Psikolojik terapiler, İki uçlu hastaların kişiler
davi ve imipramin ilaç tedavisiyle karşılaştıran arası, bilişsel ve duygusal sorunları ile uğraş
çok merkezli bir incelemeyi ayrıntılı olarak göz mada Tek başına umut vaat etmektedirler. Ör
den geçirdiğimizde, bilişsel tedavinin iyi sonuç neğin, manik dönemdeki bir hasta evlilik dışı
lar vereceğini görsek de, imipramin ya da psi bir ilişkiye girmek ya da aile hesabındaki tüm
kodinamik tedaviden daha üstün olduğu açığa parayı harcama gibi düşüncesiz davranışlarda
çıkmaz, bazı yönlerden daha az etkilidir. bulunursa, bunun sonuçları lityuma bağlı iler
Depresyonun anahtar özelliği başka insan lemeden çok daha uzun vadeli olacaktır. So
larla tatmin edici ilişkilerin yokluğu olduğu için, nuç olarak, büyük ihtimalle stres artacak ve
davranışçı tedaviler sosyal etkileşimi arttırma duygudurumdaki dalgalanmaları tetikleyecektir.
ya yardımcı olmaya odaklanmışlardır. Bu yak Basco ve Rush (1996), yakın zamanda geniş
laşımlarda depresyondaki kişiyi kendini mer duygudurumu dalgalanmaları sırasında çığırın
hametsizce eleştirmemeye yüreklendirme gibi dan çıkmış düşünce ve kişilerarası davranışları
bilişsel öğeler olmasına rağmen, kendini ortaya hedefleyen bilişsel davranışçı bir müdahalenin
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ 255
√√
BİYOLOJİK TEDAVİLER
Depresyon ve mani için çeşitli biyolojik teda
viler vardır. En sık kullanılan ikisi, elektrokonvul
sif şok ve çeşitli ilaçlardır.
ELEKTROKONVULSİF TEDAVİ
Depresyon için belki de en tartışmalı ve
dramatik tedavi, elektrokonvulsif tedavidir
(EKT). EKT yirminci yüzyılın başında Cerletti ve
Bini adında iki İtalyan doktor tarafından bulun
muştur. Carletti epilepsiyle ilgileniyordu ve nö
betleri deneysel olarak başlatma yolları arıyor
du. Bir mezbahaya yaptığı bir ziyaret sırasında
çözüm açıklık kazandı. Burada kafaya verilen
bir şokla hayvanlar bilinçlerini kaybediyorlardı.
Bundan hemen sonra insanda kafanın her iki
yanına elektrik şoku uygulayarak tam bir epilep
Elektrokonvulsif terapi (EKT), depresyon için etkili bir tedavidir. si nöbeti ortaya çıkartabileceğini buldu. Daha
Tek yönlü şok, anestetikler ve kas gevşeticilerin kullanılası
istenmeyen yan etkileri azaltır. sonra, 1938 de Roma’da bu tekniği şizofreni
hastası üzerinde uyguladı.
detaylarını yayınlamıştır. Müdahalenin etkililiği Bundan sonraki yıllarda EKT, genelde has
hakkındaki ilk bulgular cesaret vericidir. tane ortamlarında hem şizofreni hastalarında
Her birey için en iyi terapiyi planlamanın güç hem de psikotik olan depresyon hastalarında
olduğu açıktır. Örneğin, erkeklerin ilişki biçimin kullanıldı. Günümüzde EKT’nin kullanımı, ağır
den dolayı cesareti kırılan bir kadına, baskıcı bir depresyon vak’alarıyla sınırlıdır. EKT’de has
koca ya da patrona baş etmeye karşı koymaya tanın kafasından 70 ila 130 volt arasındaki bir
yüreklendirecek feminist bir terapist, ona koca akım geçirilerek bilerek bir nöbet başlatılır ve
ya da patronunun muamelesinin çok da kötü ol kısa süreli bir bilinçsizlik olur. Daha önceleri
madığını öğretecek bilişsel bir terapistten daha elektrotlar kafanın her iki yanına konarak akı
yardımcı olabilir. mın her iki yarı küreden geçmesi sağlanırdı,
Son olarak, çeşitli insan sorunlarının her çeşit bu yöntem iki yönlü EKT olarak bilinir. Bugün,
tedavisinde terapist, işinin bazı ahlaki ve politik başat olmayan beyin yarı küresinden akım ge
yönleriyle yüzleşmelidir ve bu sorunların bazıla çirilen Tek yönlü EKT uygulaması (Abrams,
rı bu bölümün sonunda ele alınacaktır. Hastaya Swartz ve Vedak, 1991) daha yaygındır. Geç
mişte akım nöbet başlatana kadar hasta uyanık oxetin (Prozac) gibi seçici serotonin geri alım
olurdu ve elektrik şoku bedende sıklıkla ürkü engelleyicileri ve (3) Parnate gibi monoamin ok
tücü, hatta bazen kemik kırılmasıyla sonlanan sidaz (MAO) engelleyicileri. MAO engelleyicile
kasılmalara neden olurdu. Şimdi akım verilme rinin oldukça ciddi yan etkileri olması nedeni ile
den önce hastaya kısa etkili bir anestezi uygu diğer iki sınıf ilaç daha yaygın kullanılmaktadır.
lanmakta ve sonra kuvvetli bir kas gevşeticisi Bu ilaçların etkinliği, çift kör çalışmalarında tam
verilmektedir. Bedendeki konvulsif kasılmalar bir tedavi uygulanmış hastalardaki yüzde 65 ile
belli belirsiz gözlenebilmekte ve hasta bir kaç 70 arasında olan başarı oranı ile belirlenmiştir
dakika sonra uyanmakta ve tedaviyle ilgili hiç (Depresyon rehberi, Panel, 1993). Üç grup ila
bir şey hatırlamamaktadır. EKT’nin çalışmasını cın da sinirsel yayılmayı kolaylaştırdığına ina
sağlayan mekanizma bilinmemektedir. Genel nılmaktadır.
olarak, metabolik hareketi ve beyine giden kan Çeşitli antidepresan ilaçlar hastanın depres
dolaşımını azaltmakta ve normal dışı beyin akti yon döneminden çıkmasını çabuklaştırsa da,
vasyonunu engellemektedir. yine de ilaçlar kesildikten sonra bozukluğun tek
Ancak bir nöbet başlatma çok zorlayıcı bir rarlamasına sıklıkla rastlanmaktadır. İyileşme
işlemdir. Özgür ama depresif bir zihne sahip (remisyon) olduktan sonra imipramine devam
bir insan böylesine radikal bir tedaviyi nasıl ka etmek, tekrarlamayı önleyebilmektedir ancak
bul eder? Hastanın kendisi onay veremeyecek idame dozlarının tedavi dozu kadar olması (çoğu
durumdaysa ana baba ya da eş nasıl böyle bir kez olduğu gibi azaltılmış doz değil) ve hastanın
tedaviye razı olur? Yanıt basittir. Nasıl etkili ol ilaç tedavisi sırasında Klerman ve Weisman’ın
duğunu bilmesek de EKT çok şiddetli depres kişilerarası terapisi gibi psikososyal bir tedavi
yonlarda en iyi tedavi olabilir (Klerman, 1988). ye devam etmesi gerekmektedir (Frank ve ark.,
Meslekteki çoğu kişi kafa karışıklığı (konfüzyon) 1990). Antidepresan ilaçlar psikoterapiyle bir
ve bellek kaybının uzun sürmesi gibi risklerin likte kullanılabilir ve kullanılmaktadır. Örneğin;
farkındadırlar, ancak başat olmayan yarı küre eğer bireyin depresyonuna (kısmen) sosyal be
ye uygulanan Tek yönlü EKT, çift yönlü EKT’ye cerilerdeki sorun ve eksikliklerden dolayı hoş
kıyasla daha az bellek kaybına yol açmakta ve nutsuzluk neden oluyorsa, ilaç tedavisinin bu
beyin yapısında fark edilebilecek değişiklikler eksikliklere odaklaşan psikososyal yöntemlerle
olmamaktadır (Devanand ve ark., 1994). Klinik tamamlanması gerekir (Klerman, 1988, 1990;
çiler sadece, diğer yöntemleri deneyip sonuç Weissman ve ark., 1974). Ancak, araştırma li
alamadıklarında ve depresyon hafiflemediğin teratürü bileşik tedavilerin değerlendirmeleri
de, EKT’ye başvururlar. Olumsuz yan etkileri konusunda açık yanıtlar vermemektedir (Per
olan herhangi bir tedavi düşünüldüğünde, kli sons ve ark., 1996).
nikçilerin hiç tedavi uygulamamanın sonuçları Kimyasal bir ajan geçici de olsa bir depres
nı da tartmaları gerekmektedir. Depresif kişiler yon nöbetini geçirse bile, depresyondaki intihar
arasında intiharın gerçek bir olasılık olduğu dü riski ve bireyin ve genellikle de ailesinin çektiği
şünülürse ve yaşamın sürdürülmesi üzerindeki aşırı acı ve keder göz önüne alındığında faydası
ahlâksal değerler göz önünde bulundurulursa, hiç de küçümsenmemelidir. Ayrıca ilacın akılcı
diğer tedaviler başarılı olmadığı zaman EKT’yi kullanımı, hastaneye yatırma gibi son çare ola
kullanma birçok kişi tarafından sorumlu ve sa rak düşünülen yollara başvurmayı da gereksiz
vunulur olarak kabul edilmektedir. kılmaktadır.
Bazı çalışmalar, antidepresanların şiddetli
İLAÇ TEDAVİSİ depresyonlarda her zaman kullanılmasının şart
İlaçlar yaygın olarak biyolojik veya diğer duy olduğunu öne sürseler de, diğerleri bilişsel ve ki
gudurum bozukluklarının tedavisi için kullanılır. şilerarası terapilerin aynı şekilde etkili olduğunu
Bununla birlikte, herkes de aynı şekilde etkili ve buna ek olarak ilaçların yarattığı yan etkiler
olmazlar, diğer taraftan yan etkileri bazen çok ve ilaçların bırakılması durumunda görülen geri
ciddidir (Bkz. Tablo 10.3). dönüş sorunlarını ortadan kaldırmak gibi fay
Depresyon üzerine yapılmış biyolojik araştır daları olduğuna dikkat çekmektedir (Hollon ve
malar hakkında yaptığımız daha önceki tartış ark., 1992; Persons, Thase ve Crits- Christoph,
mamızda, antidepresan ilaçların üç ana sınıfa 1996). Bu konudaki başlıca tartışmaya Bölüm
ayrıldığından bahsetmiştik. (1) İmipramin (Tof 18’de Etkin ve arkadaşlarının mihenk taşı niteli
ranil) ve amitripty (Elavil) gibi trisiklikler; (2) Flu ğindeki çalışmaları ile değinilmektedir.
ÇOCUKLUK VE ERGENLİKTE DEPRESYON 257
√√
İki uçlu bozukluğun salınımlı duygudurumu dır (Basco ve Rush, 1996). Psikoterapinin farklı
nu yaşayan kişilere, tuz formunda alınan bir türleri, hastanın ilaç kullanımına itaatini artıra
element olan ve dozu çok dikkatli izlenen lityum rak, tedavi etkinliğini de artırmaktadır (örneğin,
karbonatla yardım edilmektedir. İki uçlu hasta Wulsin, Bachop ve Hoffman, 1988).
ların %80’i bu ilaçtan fayda görmektedir (Prien
ve Potter, 1993). Lityum, İki uçlu hastalar için
ÇOCUKLUK VE ERGENLİKTE
gerek depresif, gerekse manik dönemlerinde
etkilidir ve İki uçlu hastalarda Tek uçlu hastalara DEPRESYON
kıyasla daha etkilidir, bu, iki duygudurum bozuk
luğunun birbirinden farklı olduğuna dair başka Duygudurum bozuklukları ile ilgili tartışma
bir kanıtıdır. Çünkü lityumun etkisi aşamalı ola yı bitirmeden önce, dikkatimizi çocukluk ve er
rak görülmektedir, terapi tipik olarak hem lityum genliğe yönelteceğiz. Çocuklarda var olduğunu
hem de Haldol gibi bir antipsikotik ile birlikte düşündüğümüz tipik, kaygısız bir şeye aldırmaz
başlamaktadır. Bazı hipotezler lityumun nasıl hâl düşünülünce, ağır depresyon ve distiminin
çalıştığını açıklamaya çalıştılarsa da (lityumun yetişkinler kadar, çocuk ve ergenlerde de görül
G proteinleri üzerindeki etkisi hakkındaki önceki mesi üzüntü vericidir. DSM-IV, yaşa özgü olan
tartışmamızı hatırlayın), henüz yeterli kanıt elde huzursuzluk ve saldırgan davranış gibi özellik
edilememiştir. leri depresif duyguduruma ek ya da yerine diye
Lityum olası ciddi, hatta ölümcül yan etkileri kullanmakla beraber, çocuklardaki duygudurum
nedeniyle çok dikkatli reçete edilmesi ve kul bozukluklarını yetişkin ölçütleri altında içine al
lanılması gereken bir ilaçtır. Manik dönemin maktadır.
ortadan kaldırılmasında büyük önemi olması
na karşın, lityumun devam etmemesi halinde ÇOCUKLUK VE ERGENLİK
tekrar etme riski artmaktadır (Suppes ve ark., DEPRESYONUNUN SEMPTOMLARI
1991). Bu nedenle lityumun sürekli kullanımı VE YAYGINLIĞI
gerekmektedir.
İki uçlu bozukluğu olan hastalarda nöbet Çocuk ve yetişkinlerde ağır depresyon semp
kontrolü için iki ilacın kullanımı önerilmektedir. tomatolojisinde benzerlik ve farklılıklar vardır
Karbamazapin ve divalproex sodyumun (Depa (Mitchell ve ark., 1988). Çocuk ve ergenler yedi
kote) ikisi de etkin tedavi sağlarlar ve lityumun yaştan on yedi yaşa kadar, depresif duygudu
yan etkilerini kaldıramayan bazı hastaların tole rum, zevk alamama, yorgunluk, konsantrasyon
re edebildiği ilaçlardır (Small ve ark., 1991). problemleri ve intihar düşüncesi açısından ye
Lityum, İki uçlu bozukluklar için seçilmiş te tişkinlere benzerler. Farklılaşan belirtiler, çocuk
davi olsa da amaç sadece devam etmesi ko ve ergenler için yüksek oranda intihar denemesi
nusunda ikna etmekse, bozukluğun psikolo ve suçluluk, erişkinler için de sık olarak sabah
jik boyutu da hesaba katılmalıdır (Goodwin ve ları erken uyanma, iştah kaybı, kilo yitimi ve sa
Jamison, 1990). Yazarlardan birinin arkadaşı bahları erken yaşanan depresyondur. Depresif
şöyle ifade etmiştir (alıntı): “Lityum ‘yüksekleri’ çocuklarla yapılan bilişsel araştırmalar bu ço
olduğu kadar ‘düşükleri’ de törpüler, ‘düşükleri’ cukların şemalarının depresif olmayan çocuk
özlemiyorum, ama itiraf etmeliyim ki ‘yüksek lara göre daha olumsuz olduğunu ve depresif
lerin’ özlediğim bazı yanları vardı. O “yüksek erişkinlerin şemalarına benzediğini göstermek
lerden” vazgeçmem gerektiğini kabullenmem tedir (Prieto, Cole ve Tageson, 1992). Bu bul
biraz zaman aldı. İşimi ve evliliğimi sürdürme gular, çocukluk depresyonu ve Beck’in kuramı
yi istememin yardımı oldu.” Tek başına bir ilaç ile depresif erişkinlerle yapılan araştırmalar
böyle bir endişeyi karşılamaz. Bu nedenle, İki arasında faydalı olabilecek bir bağlantı kurmayı
uçlu bozukluklarda, genellikle lityumla birlikte, sağlamaktadır.
psikolojik müdahalenin önemi de giderek daha Erişkinlerde olduğu gibi çocuklardaki depres
fazla kabul görmektedir. Herhangi bir ilaç tedavi yon da tekrarlayıcıdır. Boylamsal araştırmalar,
sinde olduğu gibi, hasta verilen dozu sadakatle ağır depresyonu olan çocuk ve ergenlerin dört
almadığı sürece lityum da işe yaramayacaktır. ile sekiz yıl sonra değerlendirildiklerinde bile
Tedaviye bağlı kalmak ciddi bir sorundur; İki anlamlı depresif belirtiler sergilediklerini kanıtla
uçlu hastaların yaklaşık yüzde 40’ı tedaviye mıştır (Garber ve ark., 1988; Hammen ve ark.,
uymamakta ve pek çoğu tedaviyi bırakmakta 1990; McGee ve Williams, 1988).
258 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
İntihar hakkında birçok yanlış bilgi vardır (Fre- 9) İntihar güneş lekeleri ve ayın dönemleri gibi
mouw, Perczel ve Ellis, 1990; Pokorny, 1968; Shneid- kozmik faktörlerden etkilenir. Bu düşünceyi destekle-
man, 1973). Bunları tanımak, intiharla ilgili gerçekle- yen bulgu yoktur.
ri bilmek kadar önemlidir. 10) Duygusal durumdaki düzelmenin anlamı in-
tihar riskinin azalmasıdır. Çoğunlukla depresif hasta-
1) İntihardan bahseden kişiler bunu yapmazlar. lar canlılıkları artmaya ve enerji düzeyleri gelişmeye
Kendi hayatlarını sona erdirenlerin dörtte üçüne yakı- başladıktan sonra intihar ederler.
nı daha önceden, belki yardım çağrısı olarak belki de 11) İntihar yalnız bir olaydır. İntihar etme düşün-
alay etmek için, niyetlerinden bahsetmiştir. cesinin kişinin kafasında devam edip etmediği tartış-
2) İntihar uyarmadan yapılır. Bu bilginin yan- masına rağmen, başka bir kişiyle -eş, çocuk, sevgili,
lışlığı bir önceki ifade ile gösterilmiştir. Kişi genelde, iş arkadaşı- hayal kırıklığına uğratan, acı veren bir
örneğin hayatın kendisi olmadan daha iyi olacağını ilişki içine dalmak başlıca neden olabilir.
söylemek ya da diğerlerine kendilerine ait en değerli 12) İntihar eğilimli kişiler açıkça ölmek istiyor-
eşyaları beklenmedik ve açıklanamaz hediyeler olarak lardır. İntihar eden çoğu insanın kendi ölümleri ko-
vermek gibi birçok uyarı işareti verir. nusunda kararsız olduğu görülür; diğerleri depresyon
3) Sadece belirli bir sınıfa ait insanlar intihar ya da alkolizmden dolayı acı çeker, eğer bunlar hafif-
ederler. İntihar ne yoksulun laneti ne de zenginin has- lerse, intihar isteği azalır. Birçok insanın intihar krizi
talığıdır. Bütün sosyo-ekonomik sınıflardaki insanlar geçer ve kendilerine zarar vermeleri engellendiği için
intihar eder. müteşekkir olurlar.
4) Belirli bir dini gruba üye olmak kişinin in- 13) İntihar hakkında düşünmeye sık rastlan-
tihar etmeyeceğine dair iyi bir yordayıcıdır. İntiha- maz. Çeşitli araştırmaların tahminleri klinik olmayan
ra karşı çıkan Koyu Katolik yasakların, katoliklerin topluluklarda intihar düşüncesinin yüzde 40’lardan
kendilerini öldürme riskini aza indirdiği düşüncesi 80’lere kadar çıkabildiğini göstermektedir; bu demek-
yanlıştır. Bu düşünce gerçeklerle desteklenmez, belki tir ki, bu insanlar hayatlarında en az bir defa intihar
de bir bireyin resmi dini kimliği, her zaman gerçek dü- etmeyi düşünmüşlerdir.
şüncelerinin doğru bir göstergesi olmaz 14) Özellikle depresif birine intihar sorusu sor-
5) İntihara iten nedenler kolaylıkla tesbit edile- mak onu intiharın eşiğine itecektir ve başka türlü
bilir. Gerçek şu ki, bizler tam olarak insanların neden ortaya çıkmayacak bir intihar davranışına neden
intihar ettiğini anlayamayız. Örneğin, intihar öncesi olacaktır. Klinisyenlerin eğitimlerinde öğrendikleri
yaşanan maddi durum kötüleşmesinin tam anlamıyla ilk şeylerden biri, duygusal olarak çok kötü durumda
intihar sebebini açıkladığı söylenemez. olan bir kişiyi intihar hakkında sorgulamaktır. Bunun-
6) Bütün intihar edenler depresyondadır. Bu la ilgili soru sorulması kişiye korkunç ve utanç verici
yanlış fikir, kişi ümitsiz olmadığı için sıklıkla göz ardı olarak kendinde barındırdığı sırrı hakkında konuşma
edilen olması yakın intihar işaretleri için izah edici izni verir, yoksa bu ileride izolasyon ve depresyona ne-
olabilir. Hayatını sona erdiren birçok insan depres- den olabilir.
yonda değildir; bazıları kendileri ile barışık ve sakin 15) Öldürücü olmayan yollarla intiharı deneyen-
görünürler. ler kendilerini öldürme konusunda ciddi değillerdir.
7) Ölümcül hastalığı olan kişi intihar etmez. Bu ifade öldürücülüğü, niyetle karıştırmaktır. Bazı
Kişinin yaklaşan ölüme yönelik farkındalığı intiharı insanlar ilaç dozları ya da insan anatomisi hakkında
imkânsız hale getirmez. Kendi ya da sevdiklerinin acı- bilgi sahibi değillerdir. Bununla beraber ölüme neden
larını sona erdirme düşüncesi birçok insanı belki de olamayacak bir girişim de kendine gerçekten zarar
ölüm zamanlarını seçmeye sevk edebilir. vermeyi isteyen biri tarafından denenebilir.
8) İntihar etmek psikotikçedir. İntihar eğilimli
çoğu insan mutsuz olsa bile çoğu gerçekle bağlantı
içindedir.
ve önermeyi suç sayan yasalar vardır (Shneid başarılı olmaktadırlar. İntiharla ilişkili olan baş
man, 1987). ka bozukluklar da vardır (Linehan ve Shearin,
İntihar bu bölümde tartışılmaktadır, çünkü 1988). Erkek alkoliklerde intihar genel popülâs
depresyonu olan birçok kişinin intihar düşünce yondan 75 kat daha fazladır (Kessel ve Gross
leri vardır ve yaşamlarını sonlandırmak için ger
man, 1961), ve aynı zamanda depresyonu olan
çek denemeler yaparlar. Ayrıca kendini öldüren
erkek alkolikler için şaşırtıcı oranlara erişmek
lerin yarısından çoğunun o sırada depresyon
da olduğu ve umutsuzluk içinde bulunduğuna tedir. (Cornelius ve ark. 1995). Şizofreniklerin
inanılmaktadır (Frances ve ark, 1986). Ancak %13 kadarı intihar etmektedir (Roy, 1982). Bu
oldukça çok kişi de depresyonda olmadıkları rada vurgumuz belirgin tanı gruplarını aşan et
halde intihar girişiminde bulunmakta ve bazen kenler ve sorunlar üzerinde olacaktır.
262 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
TABLO 10.5 İntiharın Ortak On Yönü maktadır. Aynı zamanda da intihar için anahtar
bir özellik olarak tespit edilen zihin rahatsızlığı
I. İntiharın ortak amacı bir çözüm aramaktır.
nın ruh hastalığı olmadığını önermektedir.
II. İntiharın ortak hedefi bilinçliliğin durdurulmasıdır.
Shneidman’ın (1987) intihara psikolojik yak
III. İntiharda ortak uyarıcı, dayanılamayacak
laşımı Tablo 10.5’de özetlenmiştir. Burada inti
psikolojik acıdır.
harın en sıklıkla gözlenen özellikleri verilmek
IV. İntiharda ortak stres verici faktör engellenmiş
psikolojik gereksinmelerdir. tedir ancak her bir ya da tüm vak’alarda hepsi
V. İntiharda ortak duygu çaresizlik-umutsuzluktur.
bulunmayabilir. Bu görüşe göre intihar (hemen
her zaman) çok acı veren bir probleme bilinçli
VI. İntiharda ortak bilişsel durum ikircikli olmaktır.
çözüm bulma çabası olarak görülür. Acı çeken
VII. İntiharda ortak algısal durum daralmadır.
için bu çözüm, bilinçliliği ve dayanılamayacak
VIII. İntiharda ortak eylem saldırganlıktır.
acıyı dindirir -Melville’in Moby Dick’te adlandır
IX. İntiharda ortak kişilerarası eylem intihar niyetini dığı “dayanılmaz ıstırap” gibi. Bütün umut veren
iletmektir.
ve yapıcı hareket hissi gitmiştir.
X. İntiharda ortak tutarlı yön yaşam boyu başa
Yine de -bu intiharın önlenmesinde çok
çıkma örüntüsüdür.
önemlidir- intiharı düşünen ya da girişimde bu
Kaynak: Shneidman, 1985, s. 167. lunan çoğu insan ikirciklidir. “İntiharın prototipi
boğazını kesen ancak aynı zamanda imdat ça
ğıran ve her ikisinde de içten olan bir kişidir...
kabilesi olan Guarani Kızılderililerinde olmuştur.
Eğer mecbur olmasalar yapmamaktan mut
1995 yılındaki intihar oranları 100.000’de 160 ile
lu olurlar” (Shneidman, 1987, s. 179). Bilişsel
bir yıl öncesinden fark edilir düzeyde yüksektir
olarak olası seçeneklerde daralma vardır; çok
ve Birleşik Devletlerdeki 100.000’de 12 oranın
sıkıntı veren intihar durumunda olmasalar, bi
dan çarpıcı derecede fazladır. Bu yüksek intihar
reyler stresle baş etmek için seçimlerinin daha
oranının nedeni, yaşam şartlarındaki ani deği
fazla olduğunu görebilecek yetenektedirler. İn
şiklikte bulunabilir. Guaraniler yakın bir zaman
tiharı planlayan bireyler genellikle bunu başka
da atalarından kalan toprakları endüstrileşmeye
larına, bazen bir yardım çağrısı olarak, bazen
karşı kaybettiler. Avcılık ve balıkçılıkla yaşama
de dokunulmazlık arayışıyla başkalarından ka
ya alışmış topluluk şimdi kendileri için ayrılmış
çarak iletirler. Sıklıkla rastlanan davranışlar kıy
ve bu tür bir yaşamı desteklemek için çok küçük met verdikleri eşyalarını hediye etmek ve mali
olan arazi parçalarında kalabalık olarak yaşa durumu düzene sokmaktır.
maktadır. Yakın şehirler, Guaranileri heves et
tikleri tüketim maddeleri ile baştan çıkarıyor ve
NÖROKİMYA VE İNTİHAR
onlar da düşük vergilerine bile para yetiştiremi
Tıpkı düşük serotonin düzeylerinin depres
yorlar. Avcılık, çiftçilik ve aile yaşamının dini an
yonla ilişkili olarak ortaya çıktığı gibi, araştırma
lamları olduğu için, vazgeçtikleri şeyler dini ha
lar serotonin, intihar ve dürtüsellik arasındaki
yatlarını önemli ölçüde etkiledi. Birçok Guarani
bağı da göstermektedir. Serotoninin temel me
için hayat anlamını yitirdi (Long, 1995).
toboliti 5-HIAA düzeyinin düşüklüğü, çeşitli tanı
Bütün sosyolojik kuramlarda olduğu gibi,
gruplarına giren intihar vak’alarında bulunmuştur
Durkheim’ın kuramı da aynı toplumda yaşayan -depresyon, şizofreni ve çeşitli kişilik bozukluk
ve benzer istek ve koşullarla karşılaşan bireyler ları gibi (bakınız Brown ve Goodwin, 1986; Van
arası farklılıkları açıklamada zorluk çeker. Örne Proog ve ark., 1990). Buna ek olarak, ölümden
ğin, beklenmedik bir şekilde para kaybedenlerin sonra beyinleri incelenen intihar vak’alarında
hepsi intihar etmemektedir. Durkheim’ın da bu serotonin reseptörlerinde artma gözlenmiştir
sorunun farkında olduğu anlaşılmaktadır, çünkü (Bu olasılıkla azalan serotonin düzeyine verilen
nedensel olarak bulduğu sosyolojik baskıların bir cevaptır). 5-HIAA düzeyi ve intihar arasında
bireysel mizaçla etkileştiğinden söz etmiştir. ki bağlantıyla ilgili kanıtlar özellikle şiddet içeren
ve dürtüsel intiharlarda kuvvetlidir (Roy, 1994;
SHNEIDMAN’IN İNTİHARA YAKLAŞIMI Traskman ve ark., 1981; Winchel, Stanley ve
İntiharların %90’ının DSM tanısı alabileceği Stanley, 1990). En son olarak, 5-HIAA düzeyi ile
doğrusunu kabul ederken, Shneidman (1986) saldırganlık ve dürtüselliğin envanter ölçümleri
şizofrenisi ve duygudurum bozuklukları olan arasında korelasyon vardır (Brown ve Goodwin,
çok sayıda insanın intihar etmediğini hatırlat 1986).
266 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
İntiharın zorla önlenmesi üzerine yazmış olduğu bile bazı sınırlar vardır, dürtüsel bir davranışla uğra-
çarpıcı ve ihtilaflı makalesinde Thomas Szasz (1986), şırken bunun bir süredir düşünülüp planlanmadığını
bir insanın intihar etmesini önlemenin hem pratikte nasıl bileceğiz.
zor hem de ahlaki yönden uygun olmadığını tartış- Szasz bir insana intihar etmemesi için öğüt veril-
maktadır. Pratik olarak zor çünkü eğer onların intihar mesine ya da depresyon gibi bazı problemleri tedavi
etme niyetleri varsa biz insanları zorlayamayız, –işte etmeye karşı çıkmamaktadır. Karşı çıktığı zorla ya-
burada ahlak işin içine girmektedir– eğer sadece on- pılan önlemedir. Aslında inandığı, eğer ruh sağlığı
ların intihar etmemeleri için hazırlanmamış ve aynı çalışanları intiharı zorla önlemeye çalışmazlar ise
zamanda onları ağır psikotropik ilaçlarla ya da fizik- hastalarına daha empatik, hatta daha yardımcı olabi-
sel kısıtlamalarla kurtarmaya çalışmadıysak. Böyle lecekleridir. Ayrıca hastanın intiharı düşünmediği bir
bir durumda bile hastaneye yatırılmış hastalar kendi anda eğer ileride intihar etmek isteyecek olursa, nasıl
hayatlarını bitirmeye çalışırlar. Szasz ruh sağlığı çalı- tedavi edilmek istediğini söylemesini içeren psikiyatrik
şanlarının, hastalarına anlaşılabilir düzeydeki yardım bir iradeyi de önermektedir. Eğer hasta bu isteğinde
etme istekleri ile intiharı önlemeye çalışmakla, sorum-
zorla önlenmeyi seçerse, bir sorun yoktur. Bu yöntem,
lu olmayacakları bir şeyden sorumlu hissederek kendi-
Ulysses’in denizcilerine Siren kıyılarından geçerken
lerini kanuni sorumluluk altında aldıklarının üzerinde
verdiği yönergeleri akla getirmektedir, bu kıyılardaki
durmaktadır. Aslında, yapabileceklerinin daha fazlası
deniz perilerinin şarkıları talihsiz denizcileri kendile-
için söz vermektedirler.
Daha sonra Szasz, ruh sağlığı çalışanlarının rini denize atarak intihar etmeye zorlamaktadır:
-pratik olsa bile- böyle bir sorumluluk hissetmeme- Adamlarının kulaklarını mumla doldurdu ve
leri gerektiğini, çünkü ciddi olarak rahatsız olsalar onu iplerle gemi direğine bağlamalarına izin verdi.
bile insanların kendi seçimlerini yapma özgürlüğüne Siren’lerin adalarına yaklaştıkça, deniz sakindi ve
sahip olmaları gerektiğini söylemiştir. Tek istisnaya suyun üstünden öyle büyüleyici ve çekici müzik ses-
izin vermiştir, insanların geçici olarak çok heyecanlı leri geliyordu ki, adamlarına serbest bırakılmak için
oldukları, belki de gerçekten düzenlerinin bozulduğu yalvarma çığlıkları ve işaretleri vermekte olan Ulys-
ve kısa bir süre için kontrol edilemeyen dürtülerinden ses kendini kaybetmemek için çabaladı; ancak onlar
korunmaya ihtiyaçları olduğu, dürtüsel intihar adını önceki emirlerine uyarak onu daha da sıkı bir şekilde
verdiği durum. Bu durumu genel anesteziden çıkan bağladılar. Müzik duyulamayacak kadar belirsiz hale
hastaların kendilerine istemeden, amaçlı olmayan ve geldiğinde, sevinçli Ulysses adamlarına kulaklarında-
önlemeyecek zararlar vermemeleri için bağlanmaları- ki mumları çıkartabilecekleri işaretini verdi ve adam-
na benzetmektedir. Ancak, bizim fikrimize göre burada ları da onu bağlarından kurtardılar.
şüncesi, alandaki birçok uzman tarafından be hiç hamile olmamak ve hatta bekâretine tekrar
nimsenmektedir (örneğin, Mozcicki, 1995). An kavuşmaktı.
cak, akıl hastalığını ikinci plana atan ve bunun
yerine akıl hastalığının üstesinden gelen intihar Bir sayfa kâğıt çıkardım ve gözünün önündeki perdele
eğilimli kişilerin belirli özelliklerine odaklanan ri kaldırdım. Ona şöyle bir şey söyledim, “Şimdi bir baka
başka bir geleneksel yaklaşım da vardır. lım: Burada kürtaj olabilirsin”. “Bunu yapamam” diye cevap
verdi. “Başka bir yerde kürtaj olabilirsin” diye devam ettim.
Bunlardan en tanınanlarından biri, intihar
“Bunu yapamam”, “bebeği doğurup, alıkoyabilirsin”, “bunu
ve önlenmesi çalışmalarında öncü olan Edwin
yapamam”, “bebeği doğurup evlatlık olarak verebilirsin”
Shneidman’ın yaklaşımıdır. Onun intiharla ilgili “bunu yapamam”. Diğer seçeneklerin hepsi benzer şekil
bazı düşüncelerini daha önce gözden geçirdik. de reddedildi. “Her zaman intihar edebilirsin ancak bunu
İntiharı önlemeye yönelik genel yaklaşımında bugün yapman gerek değil” dediğimde hiç cevap vermedi.
üç boyut vardır: (1) çok şiddetli acı ve elemi “Şimdi şu listeye bir bakalım ve hiç birinin tam istediğin ol
azaltmaya çalışın; (2) perdeleri kaldırın, diğer mağını hatırda tutarak seçenekleri tercih sırasına sokalım”
bir deyişle daralmış bakış açısını, acı ve boşluk dedim. (Shneidman, 1987, s. 171).
tan başka seçimlerin olduğunu görmelerine yar
dımcı olarak genişletin; ve (3) kendini tahrip Shneidman, sadece listeyi hazırlamanın
edici eylemden hiç olmazsa biraz uzaklaşması bile rahatlatıcı bi etkisi olduğunu söylemekte
için yüreklendirin. Shneidman, zengin, bekâr, dir. Kendini derhal öldürme isteği azalmış ve
hamile ve intihar eğiliminde olan bir üniversite her bir maddede bir yanlış bulmasına rağmen
öğrencisini örnek olarak vermektedir. Bu kızın tercih listesini yapabilmişti. Önemli bir hedefe
intihardan başka düşünebildiği tek çare bir daha ulaşılmıştı: uçurumun kenarından çekilmiş ve
268 √√ BÖLÜM 10 - DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI
ölmek ve tekrar bakire olmak dışında yapıla işip sonlandıran kişiler sıklıkla belirli ve detaylı
bilecek şeyleri düşünebilir hale gelmişti. “Şimdi talimatlar bırakırlar. Onların notlarında, intiharı
artık yaşamla boğuşuyorduk, bu da geçerli bir düşünmediği halde demografik olarak eşlen
çözümdü” (s. 171). miş bireylerin yazdığı simule edilmiş intihar not
İntihar önleme merkezleri intihar eğili larına göre, acı ve düşmanlığa dair daha çok
minde olan kişilere gün boyu danışma olanağı kanıt vardır. (Ogilve ve ark., 1983; Shneidman
sağlar. Burada çalışanlar genelde süpervizyon ve Farberow, 1970). Gerçek notlarda eksik olan
altında çalışan meslek dışı gönüllülerdir. Riski ve taklit notlarda gözlenen genel ve felsefi içe
belirlemek için daha çok demografik etkenlere riktir; örneğin “elektrik faturasını ödemeyi unut
güvenirler (Shneidman, Farberow ve Litman, ma” ifadesinin gerçek notta bulunma olasılığı,
1970). İntihar krizinde olan kişilerden telefon “başkalarına iyi davran” ifadesinin bulunma ola
alan çalışanların önlerinde sorulacak sorulara sılığından daha fazladır (Baumeister, 1990).
rehber olacak bir liste bulunur çünkü anında
intihar riskinin ciddiyetini değerlendirmek duru
mundadırlar. Örneğin, eğer telefon eden erkek, İNTİHARLA ÇALIŞMADA KLİNİK
orta yaşlı, boşanmış, yalnız yaşıyor ve daha VE ETİK SORUNLAR
önce intihar denemesi varsa, o kişi ölümcül risk
olarak kabul edilir. Genellikle intihar planı ne Bu bölümün başında da belirtildiği gibi inti
kadar somut ve ayrıntılıysa risk o kadar artar. har eden herkesin depresyonda olduğu doğru
İntihar önleme merkezleriyle ilgili daha ayrıntılı değildir; ancak, ağır depresyondaki kişilerle ça
bilgi Bölüm 19 da verilmektedir. lışırken intiharın bir tehlike olarak düşünülmesi
İntihar eden kişilerin bıraktıkları notların ince gerekir. Ümitsizlik ve varlıklarından tamamen
lenmesi şunu göstermiştir: intihar eylemine gir umutsuz olma tek çıkış, tek çözüm olarak inti
İNTİHARLA ÇALIŞMADA KLİNİK VE ETİK SORUNLAR 269
√√
harı görmelerine neden olabilir. Aslında, bazen mi? Bu olağandışı önlemler ne kadar süreyle
hastanın intihar etmemesinin tek nedeni, intihar alınmalıdır? Klinikçi doğaldır ki intihar krizlerinin
planı yapmak ve uygulamak için gerekli enerji çoğunun geçeceğinin bilincindedir; intiharın kli
yi bulamamasıdır. Bu nedenle, aşırı derecede nikçi tarafından önlenmesinin daha sonra hasta
depresyonda olan bir kişiyle çalışırken klinikçi tarafından da minnetle karşılanması olasıdır.
nin depresyondan çıkmaya başladığı dönemde Ancak profesyoneller intiharı önlemek için han
çok dikkatli olması gerekir. Bu dönemde keder
ve umutsuzluk hâlâ intiharı tek çözümmüş gibi TABLO 10.6 İntihar Eğilimli Hastanın
görmeye yol açacak kadar kuvvetli olabilir ve Tedavisinde Genel İlkeler
kişi birşeyler yapabilecek kadar enerjik olabilir. Genel İşlemler
İntihar edenlerin çoğu depresyonda olduğu için, 1. İntiharla ilgili açık ve soğukkanlı konuşun.
klinikçiler depresyonun tedavisinin aynı zaman 2. İntihar davranışı ve güdüsünü kötüleyici
da intihar riskini azaltacağını umut ederler. tartışmalardan kaçının.
Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Psiko 3. İntihar davranışını problem çözme kuramı içinde
ele alın ve intiharın uyumsuz ve yetersiz bir
loji Birliği, Ulusal Sosyal Hizmet Birliği gibi mes çözüm olduğu görüşünüzü sürdürün.
lek örgütleri terapist-hasta gizliliğini bozsa bile, 4. Hasta için önemli kişileri ve başka terapistleri işin
üyelerini bireylerin kendilerine zarar vermelerini içine katın.
5. Görüşmeleri yeterince sıklıkla yapın ve hiç
önlemeye çağırırlar. Bölüm 20’de, hastaların olmazsa seansın bir kısmında uzun vadeli terapi
olası zarar verici davranışlarından diğerleri hedeflerine yönelik tartışmaları kapsayacak
ni korumak için alınacak bazı yasal önlemler şekilde düzenleyin.
6. Hastayı etkileyebilecek çoklu değişkenlerin
den söz edilmektedir. Bir terapistin hastasının
farkında olun ve hastanın intihar davranışlarını
intiharı sıklıkla dava konusu olabilmektedir ve sorumluluğunu tüm güçlü (omnipotan) bir şekilde
yeterli değerlendirme yapılmadığı ve genellikle almaktan kaçının.
kabul edilen standartlarda önlem alınmadığıy 7. Bir meslektaştan konsültasyon isteyin.
8. Terapiyi reddeden kişilerle zaman zaman teması
la ilgili kanıt varsa terapist davayı kaybedebilir sürdürün.
(Fremouw, Perczel ve Ellis, 1990; Roy, 1995).
Ancak, özellikle hasta hastaneye yatırılma Kriz Öncesi Planlama İşlemleri
dıysa, dolayısıyla gözetim ya da denetim altında
9. Kriz durumlarını bekleyin ve plan yapın.
değilse, yeterli bakımın ne olduğunu saptamak 10. Sürekli olarak intihar ve intihar söylemi riskini
pek kolay değildir. Her klinikçi, kişilerin kendi değerlendirin.
yaşamına son verme hakkı üzerinde, kendi etik 11. Size ulaşılabilsin.
12. Yerel kriz, intihar, acil servisleri kullanın.
değerlerini geliştirme durumundadır. İntiharı ön 13. Hastaya bir kriz kartı verin: Terapistin, polisin,
lemek için ne yapmağa hazırdır? Hastaneye ka acil servisin, kendisi için önemli kişilerin telefon
patmak mı? Ya da bugünlerde daha sık yapıldı numaraları.
14. Hastaların ve onlarla ilgili önemli kişilerin telefon
ğı gibi, hastanın rızası olmadığı halde ilaçla hiç
numaralarını üzerinizde taşıyın.
bir şey yapamayacak düzeyde sakinleştirmek 15. Kısa süreli intihar etmeme kontratları yapın ve
bunları yenileyin.
Michigan’lı doktor Jack Kervorkian, bir çok hastanın kendi
16. Hastanın doktoruyla ilişki kurup reçeteye fazla ilaç
hayatlarını sonlandırmasına yardım etmiştir. Bu davranışı
sonucunda ortaya çıkan tartışma intiharı kapsayan ahlaki yazma riskini önleyin.
konulara dikkat çekmiştir.
Tedaviyi Sürdürme İşlemleri
gi uç noktalara kadar gitmelidirler? Odak 10.5 intihar etmek için yardıma ihtiyaç duyduğunda
de bu etik ikilem üzerindeki bazı zıt görüşler yardım eden eczacıları ve aile üyelerini de kap
tartışılmaktadır. samaktadır.
Bu karar, avantaj ve dezavantajlar üzerine,
DOKTOR YARDIMI İLE İNTİHAR pek çok yeni tartışmalar başlattı. Yaşam hakkını
Doktor yardımı ile intihar güncel bir konu savunan avukatlar, özellikle bakım veren sağ
dur. Bu konu 1990’ların başında Michigan’lı lık alanında, hastaların her ne kadar saklı bir
bir doktor olan Dr. Jack Kevorkian’ın elli dört incelikle de olsa, ailelerini bakım için fazla tutan
yaşındaki Oregon’lu, dejenerasyona yol açan masraflardan kurtarmak için, acı çeken hayat
ve ölümcül bir beyin hastalığı olan Alzheimer larının sona erdirilmesi yönünde baskı altında
hastası bir kadının intihar etmesine yardım etti kalacaklarını iddia ediyorlar. Karara karşı gelen
ği zaman ortaya çıkmıştır. Kadın, Kevorkian’ın ler, doktorların da bu yöne eğileceğini ve belki
tasarladığı bir makinenin düğmesine basarak de ölümcül hastanın bakım masraflarından kur
bilinç kaybına yol açan bir ilaç ve kalbinin dur tulmak isteyen ve hastayı ve ailesini kişinin hay
masına neden olacak ölümcül dozda potasyum atının sona erdirilmesi için etkileyecek sigorta
kloridi şırınga etmiştir (Egan, 1990). Ölüm acı şirketlerinin baskısı altında kalacaklarından
sızdır. Kevorkian birçok defa mahkemeye çık korkmaktadırlar (Bu alanda çalışan uzmanlar
mıştır ama cinayet ya da mesleki kusur ile suç hastaların kendileri için belirlediği eşcinsellere
lu bulunmamıştır. O zamandan bu yana dört yönelik cinsel yeniden yapılandırma terapisine
düzine ölümcül derecede hasta insanın, kendi dair tartışmanın amaçlarını etkiliyorlar). İntihara
hayatlarını bitirmelerine yardım etmede aktif rol yardım etmeye karşı çıkan güçlü grupların için
oynamıştır. Değişmez bir gayretle ölmekte olan de Amerikan Tıp Birliği ve Katolik Kilise vardır.
bir insanın hayatını, bir doktorun hangi koşul Kevorkian’ı destekleyenler ve ölümcül hastalığı
larda sona erdireceğine yönelik duygusal bir olanların kendi acılarını sona erdirmeye hakla
tartışmayı harekete geçirmiştir. Bu konu sağlık rı olduğuna inanan Amerikan Sivil Özgürlükler
alanında çalışan ve her gün, beyin ölümü ya Birliği gibi diğerleri de yıllardır kişinin elinden
şayan ama fiziksel olarak karmaşık makineler alınamaz hakkı olan yaşama ya da ölme kara
yardımı ile hayatta tutulan hastaların bağlantı rına eyaletin karışmasına karşı çıkmaktadırlar.
sını çektiklerine dair doktorlara yönelik yaygın Bu karar Birleşik Devletler Anayasa Mahkeme
inancı da hararetlendirmiştir3. sine temyiz için gönderilmiştir.
Kevorkian Michigan’da iki intihara yardım Kevorkian gibi vak’alar olağan dışıdır, ancak
etmekten beraat etmişken, birçok batı eyalet insanlar yaşam kalitesi ve kendi yaşamlarını
lerini de kapsayan Dokuzuncu Bölge Federal sonlandırmayı da içeren mahremiyet hakkı üze
Mahkeme Dairesi 6 Mart 1996’da bir huku rinde daha fazla durdukça olağan hale gelecek
ki karar yayınladı. Bu karar hastanın ölümcül tir. Çoğu zaman ruh sağlığı alanı da çalışanlar
hastalığı ve akıl sağlığı yeterliliği şartıyla doktor intiharı önlemeye çalışırlar ve bu bağlamda in
yardımı ile intihara izin veriyordu (Weinstein, tihar düşüncesi olup olmadığını doğrudan sor
1996). Davanın daha yüksek bir mahkemeye gulamaktan çekinmemelidirler. Fenomenolojik
devredilmesi için başvuranlara, hakim Stephan bir yaklaşım benimsemek, durumu hastanın ba
Reinhardt “akıl sağlığı yeterli, ölümcül hastalığı kış açısından görmek ve intiharı ızdıraplarının
olan bir erişkin...varlığının sona erdiği bir anda, çözümü olarak gördüğü için hastaya aptal ya
çocuk gibi çaresiz, altı bağlı, ilaçla yatıştırılmış, da deli olduğunu hiçbir şekilde iletmemek çok
yetersiz bir hale inmiş olmaktansa asil ve in önemlidir. Bazen intiharı önleme merkezlerinde
sani bir ölümü seçme özgürlüğüne sahiptir... çalışanlar için intihar eğilimli hastaya yönelik bu
birinin kendi ölümünün zamanı ve yolunu be empati belirli bir kanalı açmak için kullanılır. İnti
lirlemesinde anayasa ile korunmuş özgürlüğü har eğilimli hastayı tedavi eden doktorun psiko
vardır” dedi (Weinstein’den alınmıştır, 1996, tik bir hastadan bile daha fazla zaman ve enerji
s. A1). Bu karar sadece doktorları değil, hasta harcamaya hazırlıklı olması gerekir. Gece geç
saatlerde gelen telefon ve ev ziyaretleri sıklık
3
Ölümcül hastaların canlandırılmaması kararı her gün bir yok hastanede veril-
la olabilir. Son olarak, terapist intihara eğilimli
mektedir. Resmi olamayan bir tahmin hastanelerdeki ölümlerin yarıdan fazlası hastanın yaşamında tek ve çok önemli bir kişi
hayatın devamını sağlayan aletlerin sınırlandırılması ya da bırakılmaması kara-
rı sonucu gelmektedir. Birçok insan bu uygulamayı ötenazi ya da intihar olarak olacağının farkında olmalı ve hem hastanın aşı
düşünmemektedir. Bunu hayatı sona erdirmeden ziyade “ölmeyi bitirme isteği, rı bağımlılığı hem de öfke ve kırgınlığını karşıla
geceyi sakince burundan inen tüplerden ve bu kötü uygulamadan dolayı olarak
usanmış ciğerlere durmadan hava yeren ventilatörden kurtulmuş bir şekilde ge- maya hazır olmalıdır. Tablo 10.6 intihara eğilimli
çirme” olarak görüyorlar (Newtek, 109,. s 44). Kanuni, dini ve etik tartışmalar
ölümcül hastalığı olanın ölümünü bitirme çevresinde dolanıyor. Bu doktor yardımı
hastaların tedavisinde izlenecek yolla ilgili genel
ile intihar olabilir mi? bilgiler vermektedir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER 271
√√
ÖZET
DSM-IV de iki temel duygudurum bozukluğu bildirilmektedir. Majör ya da Tek uçlu depresyonda,
birey derin bir üzüntü ve bununla ilgili uyku ve iştah bozukluğu, enerjinin ve kendisine verdiği değerin
azalması gibi çeşitli sorunlar yaşar. İki uçlu bozuklukta bireyin ya tek başına mani nöbeti ya da hem
mani hem depresyonu vardır. Manide duygudurumu coşkun ya da kızgındır ve birey aşırı derecede
konuşkan, aktif ve dikkati dağınıktır. DSM-IV de ayrıca iki kronik duygudurum bozukluğu, siklotimi ve
distimi vardır; her ikisinin de iki yıl sürmesi gerekmektedir. Siklotimide bireyin sık depresif ve hipoma
nik dönemleri vardır; distimide birey kronik olarak depresiftir.
Depresyonun psikolojik kuramları psikanalitik, bilişsel ve kişilerarası terimlerle ifade edilmektedir.
Psikanalitik açıklamalar, oral dönemde takılma üzerinde durur (bu yüksek bir bağımlılık düzeyine
yol açar) ve sevilen bir kişiyle bilinçdışı özdeşimi ve onun terk etmesiyle içe dönen öfkeyi vurgular.
Beck’in bilişsel kuramı kendine yönelik olumsuz şemalar ve bilişsel çarpıtmalara nedensel önem ve
rir. Çaresizlik / umutsuzluk hipotezine göre kaçınılmayan, acı veren durumlarla erken deneyimler ki
şide depresyona dönebilen umutsuzluk duygularına yol açar. Bu kişiler başarısızlıklarını kendi genel
ve değişmeyen kusurlarına atfetme eğilimindedirler. Kişilerarası kuram depresyonlu kişilerdeki ek
sikliklere ve başkalarında uyardıkları olumsuz tepkilere odaklanır. Aynı kuramlar İki uçlu bozukluğun
depresif fazına da uygulanır. Manik dönemin ise kendi değerini kaybetme gibi zayıflatıcı psikolojik
duruma karşı bir savunma olduğu düşünülmektedir.
Biyolojik kuramlar duygudurum bozukluklarında, özellikle İki uçlu bozuklukta kalıtsal bir eğilim
olduğunu ileri sürer. Bağlantı analizi genin yer aldığı kromozomla ilgili bilgi sağlayabilir. İlk nörokim
yasal kuramlar, depresyon olgusunu düşük serotonin düzeyine ve İki uçlu bozukluğu norepinefri
ne (manide yüksek, depresyonda düşük) bağladılar. Son zamanlardaki araştırmalar yalnızca bazı
transmitterlerin miktarının yerine, postsinaptik reseptörlere odaklandılar. Depresiflerde ayrıca hipo
talamik-pituitari-adrenal aksında aşırı reaksiyon bulunmuştur; bu, endokrin sisteminde duygudurum
bozuklukları üzerinde etkili olabileceğine işaret etmektedir.
Duygudurum bozuklukları, özellikle de depresyon için çeşitli somatik ve psikolojik tedaviler bulun
maktadır. Psikanalitik tedavide kişiye çocukluk kayıpları ve sonraki yetersizlik ve kendini suçlamayla
ilgili içgörü kazandırılmaya çalışılır. Beck’in bilişsel tedavisinin amacı olumsuz ve mantıkdışı düşün
me örüntülerini ortaya çıkarma ve olaylara, kendine ve tersliklere daha gerçekçi bakma yollarını
öğretmektir.
Çeşitli biyolojik tedaviler de vardır; sıklıkla psikolojik tedaviyle beraber kullanıldıklarında çok etkili
olmaktadırlar. Depresyonu ortadan kaldırmada elektrokonvulsif şok ve çeşitli antidepresan ilaçların
(trisiklikler, SSRI, MAO inhibitörleri) değerli oldukları gösterilmiştir. Lityum karbonatın dikkatli kullanı
mıyla hastaların manik ve depresif dönemlerinin yatışması ve önlenmesi mümkün olmuştur.
İntiharın incelenmesi kendini yok edici eğilimlerin yalnızca depresyonda olanlarla sınırlı kalmadı
ğını göstermiştir. İntiharla ilgili gerçekler ve efsanelerin (mitlerin) gözden geçirilmesi intihardaki çok
çeşitliliği açıklayabilecek tek bir kuramın olmadığını, ancak şimdiye kadar birikmiş bilgilerin intiharın
önlenmesinde kullanılabileceğini göstermektedir.
Bir çok büyük yerleşim birimlerinin intihar önleme merkezleri vardır ve bir çok terapist zaman için
de intihar kriziyle karşılaşmış olan hastalarla çalışma durumunda kalır. Klinik kanıtlar intihar eğilimin
de olan kişilerin korku ve endişelerinin anlaşılmasını istediklerini, ancak yargılanmak istemediklerini
göstermektedir. İntiharla çalışanlar aşamalı olarak ve sabırla kendini yok etme dışındaki seçenekle
rin araştırılabileceğini göstermelidirler.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
duygudurum bozuklukları olumsuz üçlü çift yönlü EKT
depresyon öğrenilmiş çaresizlik kuramı tek yönlü EKT
mani yüklemede bulunma lityum karbonat
majör (unipolar) depresyon bağlantı analizi egoist intihar
İki uçlu I bozukluk trisiklik ilaçlar elsever intihar
hipomani monoamin oksidaz inhibitörleri anomik intihar
siklotimik bozukluk logoterapi intihar önleme merkezleri
distimik bozukluk elektrokonvulsif terapi (EKT)
11
ŞİZOFRENİ
Çeviri: Prof. Dr. Işık Savaşır
konuşmanın organizasyonundaki sorunlarla be olması. Bir şeyi düşünebilirsin, diyelim ki tabla.
lirlenir böylece dinleyen konuşmayı anlayamaz. Bir düşün, tabla sigara içindir, ama onu düşünü
rüm ve sonra aynı anda onunla ilgili olarak bir
Görüşmeci: Son zamanlarda gergin ve sinirli miydi düzine başka şeyler de düşünürüm. (McGhie ve
niz?
Chapman, 1961, s. 108).
Şizofrenik hasta: Hayır, marul kafalıyım. Görüşmeci:
Marul kafalı mı? pek anlayamadım. Şizofrenik hasta:
Bir zamanlar konuşmadaki bozukluklar şi
Yani, yalnızca marul kafa. Görüşmeci: Bana marulu zofreninin temel belirtisi olarak kabul edilmek
anlat. Ne demek istiyorsun? teydi ve tanı için ölçütlerden biri olarak kalmaya
Şizofrenik hasta: Peki... Marul ölü bir panterin aslanın devam etti. Ancak kanıtlar birçok şizofrende ko
parmağında geçirdiği bir değişimdir. Aslanı yuttu ve bir nuşmanın dağınık olmadığını göstermektedir.
şeyler oldu. A... Gloria ve Tommy iki kafalar, onlar ba Ayrıca konuşmada düzensizliğin olması şizof
lina değiller. Ama onlar kusmuk sürüsüyle kaçtılar, işte renler ve duygudurum bozuklukları gibi diğer
böyle gibi.
psikotik hastaları birbirinden ayırt etmemektedir
Görüşmeci: Gloria ve Tommy kimler?
Şizofrenik hasta: Hum, Joe DiMaggio, Tommy Henri (Andreasen, 1979). Örneğin manik hastalarda
ch, Bill Dickey, Phil Rizzuto, John Esclavera, Del Cran şizofrenlerde olduğu kadar çağrışımlarda gev
del, Ted Williams, Mickey Mantle, Bob Chance da var. şeklik görülmektedir.
Görüşmeci: Onlar kimler?
Şizofrenik hasta: Ölü insanlar. Düzülmek istiyorlar.... SANRILAR
Bu kanun kaçağı tarafından. Görüşmeci: Bütün bun
Şizofrenide, düşünce içeriğindeki anor
lar ne demek?
Şizofrenik hasta: Yani, gördüğün gibi benim hasta mallikler düşünce biçimindeki ve konuşmada
neden çıkmam gerek. Bacaklarımdan ameliyat olmam ki düzensizlikten daha merkezi bir yer tutar.
gerekiyormuş. Bacaklarımı tutmak istememem hasta IPSS’deki şizofrenlerin %97’sinde içgörü yok
lıklı geliyor. O yüzden ameliyat olmak istiyorum. luğuna bağlı olarak düşüncenin önemli bir şe
Görüşmeci: Ayaklarının kesilmesini mi istiyorsun? kilde bozulduğu bulunmuştur. Neden hastaneye
Şizofrenik hasta: Olabilir, biliyorsun. yatırıldıkları, ne olduğu sorulduğunda, şizofren
Görüşmeci: Niye bunu istiyorsun?
lerin durumlarının ne olduğunu bilmedikleri ve
Şizofrenik hasta: Başlangıçta bacaklarım yoktu. Böy
lece, eğer çok hızlı bir koşucu olsaydım evli kadın ol
davranışlarının garipliğinin farkında olmadıkları
maktan korkardım, çünkü marul kafamın içinde kıymık görülmüştür. Daha yeni araştırmalar, şizofreni
olurdu. (Neale ve Oltmanns, 1980, s. 103-104). de içgörünün olmamasının sık rastlanılan bir
durum olduğunu bulmuştur (Amador ve ark.,
Bu alıntı, bazen şizofrenlerin konuşmasında 1994).
gözlenen, konuşmada dağınıklığı (enkohe Kuşkusuz zaman zaman başkalarının bizim
rans / incoherence) göstermektedir: hasta temel hakkımızda iyi düşünmediklerine inanırız. Çoğu
bir tema ya da fikre dönmesine rağmen imgeler zaman da bu inancımız doğru olabilir. Kim her
ve düşünce parçacıkları birbirine bağlı değildir. kes tarafından sevilebilir ki?
Hastanın görüşmeciye ne söylemek istediğini Bir an için bir çok kişinin sizi hiç sevmediğini,
anlamak kolay değildir. hatta size karşı dolap çevirecek kadar sizden
Konuşma, çağrışımlarda gevşeklik (loo nefret ettiğine tamamen inandığınızı düşünün.
se associations) ya da düşüncenin rayından Bu entrikayı çevirenler sizin en özel konuşma
çıkması (derailment) ile de kendini gösterir. Bu larınızı dinleyebilecek kadar gelişmiş dinleme
durumda hasta kendini ifade etmede daha ba aletlerine sahipler ve sizi küçük düşürmek için
şarılı olabilir, ancak bir konuda kalması güçtür. kanıt topluyorlar. Sevdiğiniz kimseler de dahil
Geçmişteki bir fikrin uyardığı çağrışımlar ara olmak üzere kimse sizi bu insanların aleyhiniz
sında sürüklenir. Bu durumu şizofren hastalar de olmadığına iknâ edemiyor. Aslında en yakın
tanımlamıştır. arkadaşınız bile yavaş yavaş düşmanlarınıza
Düşüncelerim karmakarışık oluyor. Bir şey katılıyor ve sizi takip eden grubun bir üyesi olu
üzerinde düşünmeye ya da konuşmaya başlıyo yor. Girdiğiniz her yeni odanın işitme cihazları
rum ama onu bitiremiyorum. Onun yerine yan yönünden aranması gerekiyor. Birisiyle ilk kez
lış yönde gidiyorum ve söylemek istediklerimle karşılaştığınızda size karşı olan entrikanın bir
bağlantılı olabilecek çok çeşitli şeylere takılıve parçası olup olmadığını anlamak için onu uzun
riyorum. Bunu nasıl yaptığımı bilemiyorum. Beni uzun sorguluyorsunuz.
dinleyen kişiler benden de fazla ipin ucunu kaçı Gerçeğe aykırı olduğu halde inanılan böylesi
rıyorlar. Benim sorunum düşüncelerin çok fazla sanrılar (hezeyanlar), şizofreninin sık görülen
ŞİZOFRENİNİN KLİNİK BELİRTİLERİ 275
√√
sanki çok fazla şey üzerime geliyor. Bunlarla baş edemi okulda ya da ev işlerinde sebat göstermekte
yorum, anlam veremiyorum. (McGhie ve Chapman, 1961, güçlükleri vardır ve zamanlarının çoğunu hiçbir
s. 106) şey yapmadan geçirirler.
Algı çarpıtmalarının en dramatiğine varsanı
denir. Varsanılar (halüsinasyonlar) çevreden ALOGİ-DÜŞÜNCE VE KONUŞMA
gelen uyarıcı olmadığı halde duyusal yaşan
FAKİRLİĞİ
tıların olmasıdır. En sıklıkla işitsel, daha az
Alogi negatif bir düşünce bozukluğu sayılır
sıklıkla görsel alanda görülürler. IPSS örnekle
ve bazı bileşenleri vardır. Konuşma fakirliğinde
minin %74’ü işitsel varsanıların olduğunu bildir
konuşmanın miktarı çok azalmıştır. Konuşma
mişlerdir.
nın içeriğinin azalmasında konuşma miktarı ye
Tanısal olarak bazı varsanıların varlığı çok
terlidir ancak konuşma çok az bilgi içerir, belir
önemlidir çünkü diğer psikotik bozukluklara kı
siz ve tekrarlayıcıdır. Aşağıdaki örnek düşünce
yasla şizofrenlerde daha sıklıkla görülürler. Bazı
içeriğinin fakirliği ile ilgilidir.
hastalar kendi düşüncelerinin başkaları tarafın
Görüşmeci: Peki, insanlar Tanrıya neden inanır? Sen
dan seslendirdiğini söylemektedir. ne düşünüyorsun?
Otuz iki yaşındaki bir ev kadını, bir adamın başının Hasta: Evet, çünkü ilk önce o insandır, insanın kur
yarım metre üzerinden yüksek bir fısıltı halinde konuşma tarıcısıdır. Benimle yürür, benimle konuşur. Ve benim an
sından yakınmaktaydı. Ses hastanın amaca yönelik bü layışım, birçok kişi, aslında kendi kişiliklerini tanımıyorlar.
tün düşüncelerini, hatta en gündelik olanları tekrarlıyordu. Öyle olmadıkları için, onların hepsi, kendi kişiliklerini ta
Hasta “çaydanlığı ateşe koymalıyım” diye düşündüğünde, nımıyorlar. Bilmiyorlar ki o, bana öyle geliyor ki, birçoğu
yaklaşık bir saniye sonra ses “çaydanlığı ateşe koymalı onun onlarla yürüdüğünü ve konuştuğunu bilmiyorlar ve
yım” diyordu. Sıklıkla da tersini söylüyordu. “Çaydanlığı nereye gideceklerini gösteriyor. Şunu da anlıyorum, her
ateşe koyma” (Mellor, 1970, s. 16). kadın ve her erkek aynı yöne dönmüş değiller. Bazıları
Diğer hastalar tartışan sesler duyduklarını farklı yönü gösteriyorlar. Farklı yönlerine gidiyorlar. İsa’nın
öne sürmektedirler. istediği yöne gidiyorlar. Ben, ben dönüğüm, bir yola, doğ
Yirmi dört yaşındaki erkek hasta hemşirelerin odasın ruyu, yanlışı biliyorum, yapıyorum, bundan daha az ve
dan gelen sesleri duyduğunu bildirdi. Seslerden biri kalın daha çok yapamam. (American Psychiatric Association,
bir tonda şunları tekrar ediyordu. “G.T. hınzır bir paradoks 1987, s. 403- 404)
tur”. Diğer daha ince bir ses “evet öyledir, kapatılması
gerekir” diyordu. Bir kadın sesi ise arada diğerlerini kesip
“hayır öyle değil, o çok iyi bir adamdır” diyordu. (Mellor, ANHE DONİ-HAZ ALAMAMA
1970, s. 16). Anhedoni, haz alma yaşantısının yok
Diğer bazı hastalar ise kendi davranışları luğudur. Boş zaman aktivitelerine karşı ilgi az
hakkında yorum yapan sesler duyarlar. lığı, başkalarıyla yakın ilişki kuramama ve cin
Kırk bir yaşında bir ev kadını caddenin karşısındaki ev selliğe ilgi duymama şeklinde kendini gösterir.
den gelen sesleri işitiyordu. Ses monoton bir şekilde yap Hastalar bu belirtinin farkındadırlar ve artık
tığı şeyleri tekrarlıyor ve arada bir eleştiriyordu. “Patates genelde haz verici faaliyetlerin onlara zevk ver
soyuyor, bıçağı eline aldı, o patatesi istemiyor, geriye koy mediğini söylerler.
du çünkü penise benzer bir çıkıntısı olduğunu düşünüyor,
kötü düşünceli, patatesleri soyuyor, şimdi onları yıkıyor.”
(Mellor, 1970, s. 16). DUYGULANIM KÜNTLÜĞÜ
Duygulanım küntlüğü olan hastalarda he
NEGATİF BELİRTİLER men hemen hiç bir uyarıcı duygusal tepkiye
yol açmaz. Hasta boş boş bakabilir, yüz kasları
Negatif belirtiler avolisyon (istek ve enerji sarkık, gözleri cansızdır. Hitap edildiği zaman
azalması), alogi (düşünce ve konuşma fakirliği), düz ve tonlaması olmayan bir sesle cevap verir.
anhedoni (zevk alamama), duygularda küntleş IPSS’deki şizofrenlerin %66’sında duygulanım
me gibi davranışsal sorunlardan oluşur. küntlüğü bulunmuştur.
Duygulanımda küntlük kavramının yalnızca
AVOLİSYON-İSTEK VE ENERJİ duyguların dıştaki ifadesiyle ilgili olduğunu açık
AZALMASI ça bilmemiz önemlidir. Bu kavram, hastanın hiç
Avolisyon, enerjinin olmaması ve genellikle de fakirleşmiş olmayabilecek iç yaşantılarını
günlük faaliyetlere ilgisizlik olarak görülür. Has yansıtmaz. Kring ve Neale (1996) tarafından
talar kendilerine ve temizliklerine bakmazlar, yapılan bir çalışmada hem normallerin hem
kirli tırnaklar, taranmamış saçlar, fırçalanmamış de şizofrenlerin bir film izlerken yüz ifadeleri
dişler ve bakımsız elbiselerle dolaşırlar. İşte, ve deri iletkenlikleri kaydedilmiştir. Her bir film
KAVRAMIN TARİHÇESİ 277
√√
parçasından sonra denekler filmin uyandırdığı Bazı şizofren hastalar uygunsuz duygu
ruh durumunu bildirmişlerdir. Beklendiği gibi şi lanım gösterirler. Bu kişilerin duygusal tepkileri
zofrenlerin yüz ifadeleri normallerden çok daha bağlamla ilgili değildir. Hasta annesinin öldü
azdı, ancak aynı miktarda duygu bildirdiler ve ğünü yeni duyduğu zaman gülebilir ya da yeni
fizyolojik olarak daha da fazla uyarıldılar. elbise üstüne uygun mu gibi basit bir soru karşı
sında öfkeye kapılabilir. Bu şizofrenler görünür
ASOSYALLİK de bir neden olmaksızın bir duygusal durumdan
Bazı şizofren hastalar kişilerarası ilişkiler öbürüne çabucak geçebilirler. Bu belirti oldukça
alanında ciddi sorunlar yaşarlar. Sadece birkaç ender olmasına rağmen eğer görülürse tanısal
arkadaşları vardır, sosyal becerileri zayıftır ve yönden önemlidir. Son olarak birçok hasta çe
başka insanlarla birlikte vakit geçirmeye yönelik şitli şekillerde garip davranışlar gösterir. Başka
bir ilgileri yoktur. larının arasındayken kendi kendilerine konuşa
bilirler, yiyecek istif edebilir, çöp toplayabilirler.
DİĞER BELİRTİLER Şizofreninin ana belirtilerini böylece tanım
ladıktan sonra kavramın tarihçesini gözden ge
Şizofreninin diğer bazı belirtileri sunmuş ol çireceğiz. Görüleceği gibi şizofreninin ne oldu
duğumuz negatif-pozitif şemasına uymamak ğuyla ilgili fikirlerimiz zaman içinde değişmiştir.
tadır. Bunlardan bir tanesi şizofrenlerin garip
yüz ifadeleri takındıkları katatonidir. Birbiri ar
kasından garip hareketler yapabilirler, bunlar
KAVRAMIN TARİHÇESİ
bazen karmaşık parmak, el ve kol hareketleridir.
Çok garip de olsa sanki bir amaca yönelik gibi ŞİZOFRENİNİN ERKEN TANIMLARI
dir. Bazı şizofrenler faaliyet düzeylerinde olağan Şizofreni kavramı ilk olarak iki Avrupalı psi
dışı hareketlilik gösterirler. Bu hareketlilikte aşı kiyatr Emil Kraepelin ve Eugen Bleuler tarafın
rı heyecan, el ve kolların çırpılması ve maniye dan tanımlanmıştır. Kraepelin ilk olarak şizof
benzer şekilde enerji harcanması vardır. Diğer reninin ilk ismi olan dementia praecox (erken
uçta ise katatonik hareketsizlik, donakalım bunama) kavramını 1898’de öne sürmüştür. İki
durumu gözlenir. Uzun süre garip duruşlar alıp temel endojen (içsel nedenli) psikoz grubu ay
bunu sürdürürler. Hasta tek ayağının üzerinde rıştırılmıştır: Manik-depresif hastalık ve erken
durarak diğer bacağını kalçaya doğru kıvırıp bunama. Erken bunama (dementia praecox),
bütün bir gün öyle kalabilir. Katatonik hastalar çeşitli tanısal kavramları -dementia paranoides,
mum esnekliği (waxy flexibility) denen durumu katatoni ve hebefreni- içeriyordu. Bu kavram
gösterebilirler: Bir başkası hastanın kolunu ga lar daha önceki yıllarda klinisyenler tarafından
rip bir duruma getirdiği zaman hasta o duruşu farklı entiteler olarak bulunup kabul edilmişti.
sürdürür. Kraepelin bu bozuklukların belirtisel olarak fark
1896 ‘da çekilen bu fotoğraf, katatonik
hareketsizlik sergileyen bir grup hastayı
göstermektedir. Bu kişiler bu garip
pozisyonları uzun bir süre için korudular.
278 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
yönelmenin yokluğundan kaynaklandığı, bunun rın iyileştiği gözlemini yapar yapmaz, klinikçiler
da çevresindeki olay ve nesnelere pasif cevap daha geç hastalanan ve bazen iyileşen hasta
verilmesine yol açtığı şeklinde yorumlandı. larla, erken yaşta başlayan ve giderek ilerle
Benzer şekilde bloklar (düşüncenin durması), yen hastalığı olanların farklılıklarını gözlemeye
görünüşte düşünce akımının tamamen durma başladılar. Bazı şizofrenler erken yaşlardan
sı, tartışılan konuda çağrışımların tamamen bo itibaren sapkın, ilgisiz, tepkisiz kişilerdi ve duy
zulması olarak algılandı. gu, düşünce, ilgi ve faaliyetlerinde yavaş ama
Kraepelin, başlangıçta şizofreni belirtile ilerleyen bir tükeniş söz konusuydu. Diğerleri
ri gösteren hastaların ufak bir oranının yıkıma ise genellikle daha geç yaşta, daha ağır belir
uğramadığını görmesine rağmen bu tanı kate tilerle oldukça ani bir başlangıç gösteriyorlardı.
gorisini gidişi (prognozu) kötü olanlarla sınır Beyinde temel bir fizyolojik işlev bozukluğunu
ladı. Buna karşın Bleuler’in çalışmaları şizof gösteren süreç terimi sinsice gelişen şizofreni
reninin daha geniş bir kavramına ve kurama için ve reaktif terimi stres sonrası aniden gö
vurguya yol açtı. Prognozu iyi olan hastaları bu rülenler için kullanılmaya başlandı. Amerika’da
gruba soktu ve ayrıca diğer klinisyenler tarafın 1950’lerden beri süreç-reaktif ayırımı geniş bir
dan farklı tanı alan hastalar da şizofreni tanısı şekilde incelenmiştir. Hastalık öncesi sosyal ve
almaya başladı. cinsel uyum, örneğin Phillips Ölçeğiyle (1953)
değerlendirilip, şizofrenleri ayırt etmede ve iyi
leşme şanslarını saptamada kullanılmıştır. Has-
BİRLEŞİK DEVLETLER’İN talık öncesi uyumları iyi olanların dönemsel
GENİŞLETİLMİŞ KAVRAMI bir sorunlarının olması ve iyileşme olasılığı daha
Şizofreninin Birleşik Devletler kavramı üze yüksekti. Diğer tarafta daha önceki okul, iş, cin
rinde Bleuler’in etkisi büyüktür. Yirminci yüzyı sel ve sosyal yaşam uyumları bozuk olan süreç
lın ilk yarısında kavram daha da genişletilmiş şizofrenisi, Kraepelin’in ilk tanımı olan dementia
tir. Örneğin, 1930’larda New York Psikiyatri preacoxla eşleştirilmişti. Reaktif hastaların tanı
Enstitüsü’nde hastaların %20 kadarı şizofreni ma katılması Amerikan kavramını genişletmiş
tanısı almıştır. 1940’larda bu sayı daha da art tir.
mış ve 1952’de %80 gibi çok yüksek bir orana Şizofreni kavramı, tanıya yönelik iki uygula
ulaşmıştır. Bunun zıttı olarak Avrupa’da şizofre ma sayesinde daha da genişlemiştir. Birincisi,
ni kavramı daha dar kalmıştır. Londra’daki Ma A.B.D.’deki klinisyenler varsanı ve sanrıların
udsley Hastanesinde şizofren hastaların sayısı olduğu her vak’aya şizofren tanısı koydular.
kırk yıllık bir zaman dilimi içinde %20 gibi sabit Bu belirtilerin, özellikle sanrıların, duygudurum
bir sayıda kalmıştır (Kuriansky, Deming ve Gur bozukluklarında da bulunması nedeniyle, DSM-
land, 1974). ll’ye göre şizofreni tanısı almış pek çok hastanın
Şizofreninin Amerikan tanısı oranının art aynı zamanda duygudurum bozukluğu tanısı
masındaki nedenleri bulmak zor değildir. Ame almasına da yol açtı (Cooper ve ark., 1972).
rikan psikiyatri tarihinin önemli simaları Bleuler’i İkincisi, günümüzde kişilik bozukluğu tanısı ve
izleyerek kavramı daha da genişletmişlerdir. Ör receğimiz (özellikle şizotipal, şizoid ve paranoid
neğin 1933’de Kasanin, hepsi Dementia Prea kişilik bozuklukları; Bölüm 13’e bakınız.) hasta
cox olarak tanı almış 9 hastayı anlatmıştır. Hep lar da şizofreni tanısı almaktaydı.
sinde başlangıç ani ve iyileşmeleri de çabuk ol
muştu. Kasanin, hem şizofren hem de duyuşsal DSM-IV TANISI
(affective) belirtiler gösterdiklerini göz önüne DSM-IV’ün yayınlanmasından sonra şizofre
alarak bu hastalardaki bozukluğu tanımlamak ninin Amerikan kavramı, tartıştığımız geniş kav
için şizoafektif psikoz terimini öne sürmüştür. ramdan şizofreni tanısını dört açıdan daraltan
Bu tanı daha sonra şizofreninin Amerikan kav yeni bir tanıma doğru gitmiştir. İlk önce tanı öl
ramının bir parçası olmuş ve DSM-I (1952) ve çütleri açıkça ve oldukça ayrıntılı olarak belirlen
DSM-ll’de (1968) yer almıştır. mektedir. İkinci olarak duygudurum bozukluğu
1960 ve 1970’lerde süreç-reaktif boyutu belirtilerini gösteren hastalar dışlanmıştır. Şizof
(process-reactive dimension) Amerika’da reninin şizoafektif tipi şimdi psikotik bozukluklar
geniş şizofreni kavramını sürdürmede önemli altında şizoafektif bozukluk olarak ayrılmıştır.
bir araç olmuştur. Bleuler, bazı hastalarda şi Şizoafektif bozuklukta şizofreni ve duygudurum
zofreninin erken başlamadığı ve bazı hastala belirtileri karışık olarak bulunmaktadır.
280 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
Üçüncü olarak, DSM-IV tanı koymak için 1992). Belirtilerden oluşan ölçütler kültürlerara
belirtilerin en az altı ay görülmesi koşulunu ge sında çalışır görünmektedir. Ancak, gelişmekte
tirmiştir. Altı aylık dönemin en az bir ayı varsa olan ülkelerde, sanayileşmiş ülkelere göre, şi
nılar, sanrılar, konuşmada düzensizlik, katato zofreni daha akut bir biçimde ortaya çıkmakta
nik davranışlar ve negatif belirtilerin gözlendiği ve hastalığın gidişi daha olumlu olmaktadır.
aktif evre olmalıdır (eğer sanrılar çok tuhaf ya Bu ilgi çekici bulgunun nedeni bilinmemektedir
da varsanılar konuşma ya da ses içeriyorsa bu (Susser ve Wanderling, 1994).
belirtilerden biri yeterlidir). Geri kalan zaman
prodromal (aktif evre öncesi) ya da rezidüel DSM-IV’E GÖRE ŞİZOFRENİNİN
(aktif evre sonrası) olabilir. Prodromal ya da re ALTTİPLERİ
zidüel dönemdeki sorunlar sosyal içe çekilme,
rol işlevlerinde bozukluk, künt ya da uygunsuz Daha önce sözünü ettiğimiz gibi şizofreni be
duygulanım, girişim eksikliği, hijyen ve kendine lirtilerinin heterojen olması bozukluğun çeşitli alt
bakımın aksaması, garip inançlar ve büyüsel tiplerinin önerilmesine yol açmıştır. DSM-IV’te
düşünceler, çevresel konuşma ve olağandışı şimdi bulunan üç tip şizofren bozukluk -dezor
algısal yaşantıları içerir. Böylece sıklıkla stresle ganize, katatonik ve paranoid- yıllar önce Krae
ilişkili olan kısa psikotik dönemleri olan ve ça pelin tarafından önerilmişti. Kraepelin’in orijinal
bucak iyileşen hastalar dışarıda bırakılmış oldu. tiplerinin bugünkü tanımlamaları şizofreninin
DSM-ll’deki akut şizofren dönem şimdi ya şizof- nasıl olduğuyla ve tanıya ilişkin büyük farklılık
reniform bozukluk ya da kısa psikotik bozuk- larla ilgili daha fazla bilgi vermektedir.
luk olarak sınıflandırılmaktadır. Şizofreniform
bozukluğun belirtileri şizofreniyle aynıdır ancak DEZORGANİZE ŞİZOFRENİ
yalnızca bir aydan altı aya kadar sürer. Kısa psi
Kraepelin’in hebefrenik formuna DSM-IV’te
kotik bozukluk bir günden bir aya kadar sürer ve
dezorganize (dağınık) şizofreni ismi verilmiştir.
sıklıkla aşırı bir stresle ortaya çıkar. Dördüncü
Konuşma dağınıktır ya da konuşulanların takibi
olarak, DSM-ll’de şizofreninin hafif şekilleri ola
güçtür. Hasta aynı sözcüklerle ya da tutarsızca
rak görülen bozukluklar şimdi örneğin şizotipal
konuşabilir, bazen kahkaha atabilir. Duygula
kişilik bozukluğu tanısı almaktadır.
nım düz ya da çok değişkendir, anlaşılamayan
Son olarak, DSM-IV, paranoid şizofreniyi (kı
gülme ya da ağlama nöbetleri görülür. Hasta
saca tartışılacaktır) ve sanrısal bozukluğu ay
nın davranışları tümüyle çok düzensizdir. Ayak
rıştırmaktadır. Sanrısal bozukluktaki bir kişi kötü
parmağına kurdele bağlayıp durmadan hareket
lük görme sanrılarından veya sanrısal kıskanç
edebilir, hiçbir amaca yönelik olmadan etraftaki
lıktan (yani eşinin veya sevgilisinin aldattığına
yönelik kanıtlanmamış inançlardan) rahatsızlık eşyaları gösterebilir. Hasta sıklıkla her zaman
duymaktadır. Diğer sanrılar takip edilme, eroto ve her yerde kakasını, çişini yapacak kadar ge
manik (yani kişinin başka birisinin, genellikle de rileyebilir. Banyo yapmayarak, dişini fırçalama
tamamen yabancı ve daha üst sosyo-ekonomik yarak ve saçını taramayarak görünüşünü tama
düzeyde birisinin, kişiyi sevdiğine inanması) ve men ihmâl eder.
somatik (bir iç organın düzgün çalışmadığına
inanılması) sanrılarıdır. Paranoid şizofreninin KATOTANİK ŞİZOFRENİ
aksine, sanrısal bozukluğu olan kişi, konuşma Katatonik şizofreninin en önde gelen belir
düzensizliği veya varsanı belirtilerini göstermez tileri daha önce de sözünü ettiğimiz gibi hareket
ve sanrıları daha az tuhaftır. Sanrısal bozukluk alanındadır. Bu kişiler katatonik hareketsizlik
oldukça seyrek görülür ve tipik olarak şizofre ve aşırı hareketlilik ve heyecan arasında gidip
niye göre daha ileri yaşlarda ortaya çıkar. Pek gelebilirler ancak her iki durumda da motor be
çok aile araştırmasında şizofreniyle, belki kalıt lirtiler ön plandadır. Katatonik reaksiyonun baş
sal olarak, ilgili olduğu bulunmuştur (Kendler ve langıcı diğer tiplerden daha hızlı olabilir, ancak
Diehl, 1993). büyük bir olasılıkla daha önce gerçeklerden
Peki DSM-IV ölçütleri kültürler arasında uy kopma ve durgunlukla ilgili ipuçları göstermiştir.
gulanabilir mi? Bu soruya yanıt verebilecek Hareketsiz duran katatonik hastanın kol ve ba
veriler Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) sana cakları sertleşip şişebilir. Hasta hiç tepkisiz gibi
yileşmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaptığı bir görünse de, çevrede olup biten her şeyi kayde
araştırmada elde edilmiştir (Jablonsky ve ark., dip daha sonra anlatabilir. Eksitasyon dönemin
ŞİZOFRENİNİN ETİYOLOJİSİ 281
√√
de katatonik hasta büyük bir sıkıntıyla sürekli mi şizofren davranışlardaki değişkenliği çözme
dolaşarak anlamsızca durmadan konuşabilir. de en iyi yol olmamıştır.
Bugün şizofreninin bu formuna belki de garip DSM-IV’de ilave edilen alt tipler de, ayrış
hareketlerin giderilmesinde ilaç tedavisinin ba mamış ve rezidüel (kalıntı) şizofreni tanım
şarılı olması nedeniyle nadiren rastlanmaktadır. larının gösterdiği gibi tam değildir. Ayrışmamış
Bu görüşe aykırı olarak Böyle (1991) yüzyılın şizofreni tanısı şizofreni tanı ölçütlerini karşıla
başlarında bu durumun sık görülmesinin tanı yan, ancak daha önce tartışılan tiplere girme
hatasını yansıttığını ileri sürmüştür. Özellikle yenler içindir. Rezidüel şizofreni tanısı, hasta
uyku hastalığı (encephalitis lethargia) ve kata artık şizofreni ölçütlerine tam uymadığı ama
tonik şizofreni arasındaki benzerlikleri belirle bazı belirtileri gösterdiği zaman kullanılır. Açık
miş, birçok vak’anın tanısının daha önce yanlış çası şizofreni çok çeşitli olası belirtilerin görül
konduğunu söylemiştir. düğü bir bozukluktur. Bleuler, bir değil birkaç çe
şit bozukluk olduğunu düşündüren ve her birinin
PARANOİD ŞİZOFRENİ farklı etiyolojisi olan “şizofreni gruplarından” söz
Akıl hastanelerine gelen hastaların önemli etmiştir.
bir kısmı paranoid şizofreni tanısı almakta Şizofrenlerdeki bu belirtisel değişkenlikten
dır. Belirgin sanrıların olması bu tanıda anahtar dolayı belirtileri alt tiplere ayırmaya olan ilgi sür
rolü oynar. Genellikle kötülük görme (perseküs mektedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi şu anda
yon) sanrıları vardır ancak bazen büyüklenme ilgi çeken sistem pozitif ve negatif belirtilerin ay
(grandiyöz) sanrıları gözlenebilir. Burada bi rıştırılmasıdır (Crow, 1980; Straus, Carpenter
reyler kendilerine verdikleri önemi, kudreti, bilgi ve Bartko, 1974). Andreasen ve Olsen (1982)
lerini, kimliklerini abartırlar. Ya da sanrısal kıs- elli iki şizofren hastayı değerlendirmişler ve on
kançlık gösterip eşlerinin sadakatsiz olduğuna altısında çoğunlukla negatif belirtiler, on sekizin
inanırlar. Sanrılara işitsel varsanılar eklenebilir. de pozitif belirtiler ve on sekizinde karışık belirti
Bu hastalar sıklıkla etkilenme (referans) fikir lerin olduğunu bulmuşlardır. Bu veriler şizofreni
leri geliştirirler. Önemsiz olayları sanrısal bir tipleri hakkında konuşulabileceğini göstermesi
çerçeve içine koyup başkalarının ufak tefek ne rağmen, daha sonraki araştırmalar (örneğin,
davranışlarından kişisel anlamlar çıkarırlar. İşi Andreasen ve ark., 1990) şizofrenlerin çoğunun
tilen konuşma parçalarını kendilerine yorarlar, karışık belirtiler gösterdiklerini ve böylece saf
genelde yürüdükleri güzergahta sık sık birine pozitif ve negatif tiplere uyan az hasta olduğunu
rastlamaları izlendikleri anlamına gelir. Televiz bulmuştur. Şizofreninin belirtileriyle ilgili yapılan
yonda gördükleri, gazetelerde okudukları onla son dönemdeki araştırmalar, iki değil üç boyu
ra atıfta bulunur. Paranoid şizofrenler kavgacı, tun varlığını ortaya koymaktadır (Lenzenweger,
ajite, kızgın ve bazen şiddete yönelimlidirler. Dworkin ve Wthington, 1991). Bu araştırmalar,
Bazen başkalarına karşı resmi, gösterişli ve pozitif ve negatif belirtilerin yanı sıra, tuhaf dav
yoğun olsalar da duygusal olarak tepkilidirler. ranışlar ve düzensiz konuşmayı içeren, düzen
Diğer şizofrenlere kıyasla daha dikkatli ve ko siz bir boyutun varlığını göstermiştir. Buna rağ
nuşkandırlar. Sanrısal olsa da düşünce süreçle men, pozitif ve negatif belirtiler arasındaki ayrım
ri parçalanmamıştır. (hasta türleri yerine), şizofreninin etiyolojisini
belirleme çalışmalarında artan bir oranda kulla
ALT TİPLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ nılmaktadır. Şizofreninin etiyolojisinde kalıtımın,
Burada anlatılmış olan alt tipler bugünkü tanı dopaminin ve beyin hastalıklarının olası rollerini
sisteminde de temel olarak alınmaktadır, ancak tartışırken, bu ayrımın (pozitif-negatif belirtiler)
yararlığı birçok kişi tarafından sorgulanmak geçerliğine destek olur nitelikte kanıtlar sunaca
tadır. Şizofreninin alt tip tanılarını koymak son ğız.
derece güçtür; bu da tanısal güvenirliğinin çok
azaldığı anlamına gelir. Ayrıca tiplerin yordama ŞİZOFRENİNİN ETİYOLOJİSİ
geçerliği düşüktür: Hastanın hangi tipte şizofre
ni olduğunu bilmek tedavide yardımcı olacak ve Şizofrenlerin diğer normal kişilerden düşün
sorunun gidişini aydınlatacak bilgileri vermez. me, konuşma, algılama ve hayal etme yönün
Son olarak tipler arasında oldukça fazla binişik den nasıl farklılaştıklarını tartıştık. Şimdi de
lik vardır. Örneğin, her tip şizofrenide sanrılar düşüncelerindeki dağınıklık ve bağlantısızlık,
görülmektedir. Böylece Kraepelin’in alt tip siste uygunsuz duygu ya da duyguların yokluğu, ya
282 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
Scheff (1966), şizofreninin geleneksel kavramsal- patiyle bakılırlar ve hiçbir sorumluluk verilmezler.
laştırılma biçiminden radikal bir şekilde uzaklaşa- Böylece, hastaneye yatırıldıklarında, kendilerini akıl
rak, bozukluğun öğrenilmiş sosyal bir rol olduğunu hastası olarak görürler ve kendilerinden beklenildiği
öne sürmektedir. Etiketleme Kuramı (labeling theory) şekilde çılgınca davranmaya başlarlar.
olarak da bilinen bu yaklaşım, etiyoloji ile ilgilenme-
Scheff’in kuramının insana hitap eden sezgisel bir
mektedir. Scheff’e göre, şizofrenideki ana etken, kişiye
yönü vardır. Psikiyatrik bir kurumda belli bir süre ça-
tanıyı içeren bir etiket yapıştırmaktır. Bu etiket, kişinin
daha sonra akıl hastalığı kalıpyargılarına dayalı ola- lışan pek çok kişi tanı koyma sürecinin yanlış kullanıl-
rak davranmasına neden olur. Bunun da ötesinde, di- dığına tanık olmuştur. Hastalar bazen hak etmedikleri
ğer kişilerin hastaya nasıl davranacaklarını da etkiler. tanılar alabilmektedir.
Dolayısıyla sosyal rol, etiketleme yoluyla hastalığın Ancak Scheff’in kuramının ciddi sorunları var-
kendisi olur. Scheff, tanı olmadan sapkın davranışın dır. Şizofreniyi anlamamızda en fazla ikinci derecede
–kendi deyimini kullanacak olursak kalıntı (rezidüel) önemli olabilir. İlk olarak, Scheff sapkın davranışlara,
kuralsızlıkların- kalıcı olamayacağını öne sürer. Bü- artık kuralları bozma olarak bakmaktadır ve onun an-
yük olasılıkla bu davranış biçimi geçici ve önemsiz
lattığı şekliyle de bu doğru bir bakış açısıdır. Ancak,
olacaktır.
şizofreniye kalıntı kuralları bozmak olarak bakmak,
Scheff, kalıntı kuralsızlık deyimiyle, çalmanın kötü
olması, hakçalığın iyi olduğu, şiddetin kötü olduğu ciddi bir bozukluğu küçümsemektir. İkincisi, etiketlen-
gibi açık ve bilinen kuralların tümünün ötesindeki meyen kural bozma davranışlarının, öne sürüldüğü
kuralları anlatmak istemektedir. Örnekler sayısızdır. gibi, geçici olduğuna dair bir bulgu yoktur. Üçüncüsü,
“Kalabalık bir kaldırımda boş boş bakarak hareketsiz akıl hastalıklarıyla ilgili toplumsal yargıların zarar-
durma”, “Şarküterinin camekânındaki ışıklı bira ya- lı olduğuyla ilgili bilgiler tutarsızlık göstermektedir
zısıyla konuşma”, “Piyanoya tükürme” gibi. Scheff, (Gove, 1979).
kalıntı kuralların bir defalık bozulmasının oldukça Etiketleme kuramının önemli bir bağıntısı da, kül-
sık görüldüğünü belirtmektedir. Ancak normal kişi-
türel göreliliktir. Bu görüşe göre, farklı kültürlerde
ler, şanssızlıktan veya yanlış yargılardan dolayı bu
anormalliğin tanımı farklı olmalıdır. Etiketleme kura-
davranışları yaparken yakalanırlar ve akıl hastası
olarak tanı alırlar. Bir kez böyle tanımlandıklarında, mı taraftarları, bir şamanın hayallerinin, bir şizofre-
bu sosyal rolü kabullenirler ve akıllıların arasına geri nin varsanılarından farklı olmadığını, ancak kültürel
dönmeleri zordur. Kendilerine iş verilmez ve herkes farklılıklardan dolayı çok daha olumlu değerlendiril-
geçmişlerini bilir. Hastanede ilgi odağı olurlar, sem- diğinin altını çizecektir.
lerinden çıkarılan pozitif ve negatif belirti de Ayrıca, şizofren annelerin çocuklarını yerleşti
recelendirmeleri eş hastalanma gösteren ve ren aynı evlat edindirme kurumundan 50 kontrol
göstermeyen ikizlerde karşılaştırmıştır. Pozitif denek seçilmiştir. Kontrol grubu şizofrenlerle
belirtilerde farklılık görülmemiş, ancak negatif cinsiyet, yerleştirildikleri yer, kurumda geçirilen
belirtilerde birlikte görülme oranı daha yüksek süre açısından eşleştirilmiştir. Kırk yedi deneğin
bulunmuştur. Bu bulgular negatif belirtilerin po hepsi 1915 ve 1945 arasında doğmuştur.
zitif belirtilere göre daha kuvvetli kalıtsal bileşe
ni olduğunu düşündürmektedir.
TABLO 11.1 Şizofreninin genetiği ile ilgili olarak
yapılan aile ve ikiz çalışmalarının özeti
EVLAT EDİNME ÇALIŞMALARI
Kişiye Yakınlık Şizofrenik Yüzdesi
Şizofren anababaların çocuklarının bebek
Eş 1 .00
likten itibaren evlat edinen ana babalar tarafın
Torun 2.84
dan yetiştirilmesini inceleyen araştırmalar, olası
sapkın çevre faktörünü dışlayarak şizofrenide Yeğen 2.65
genlerin rolüyle ilgili daha iknâ edici bilgiler sağ Çocuklar 9.35
lamaktadır. Heston (1966) şizofren annelerin Kardeşler 7.30
hastanedeyken doğurduğu 47 kişiyi izleyebil Çift yumurta ikizleri 12.08
miştir. Bebekler doğumda annelerinden ayrılmış Tek yumurta ikizleri 44.30
ve onları evlat edinen kişilerce büyütülmüştür. Kaynak: Gottesman, McGuffin ve Farmer, 1987.
284 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
1964’te yapılan izleme değerlendirilmesinde nılarının da daha yüksek oranda konduğu bu
görüşme, MMPI, zekâ testi, sosyal sınıf derece lunmuştur (Tablo 11.2). Daha çok suç işlemiş,
lendirmesi ve buna benzer ölçekler kullanılmıştır. hapishanede daha uzun bulunmuş ve asker
Her bir deneğin dosyası birbirinden bağımsız iki den daha sıklıkla psikiyatrik nedenlerle uzak
psikiyatr tarafından derecelendirilmiş ve üçün laştırılmışlardır. Heston’ın araştırması şizofreni
cü değerlendirme Heston tarafından yapılmış de kalıtsal faktörlerin önemini açıkça destekle
tır. Genel yeti yitimi derecelendirmeleri 0 ile 100 mektedir. Patolojik anneleriyle temas etmeden
arasında yapılmış, mümkün olduğu zaman ta büyüyen çocukların kontrollere göre şizofren
nılar verilmiştir. Kontrol grubundaki deneklerde olma olasılığı yine de daha yüksektir.
Heston’ın çalışmasına benzer bir araştırma
şizofren annelerin çocuklarına göre daha az
Danimarka’da Kety’nin başkanlığında yürütül
yeti-yitimi gözlenmiştir. Benzer şekilde şizofren
müştür (Kety ve ark., 1976, 1994). Araştırma,
hastaların 47 çocuğundan 31 tanesi (%66), 50
erken yaşta evlat edinilen kişilerin kayıtlarını
kontrol deneğin yalnızca 9 tanesi (%16.6) tanı
toplamakla başlamıştır. Daha sonra şizofre
almıştır1. Şizofren annelerin çocuklarının şizof
ni tanısı alan ve psikiyatrik bir hastanede ya
reni tanısı alma olasılığının daha yüksek olması tan kişiler indeks vak’ası olarak seçilmişlerdir.
yanında geri zekâlı, psikopatik ve nevrotik ta Araştırmacılar geri kalan vak’alardan psikiyatrik
öyküsü olmayan ve yaş ve cinsiyet gibi değiş
1
Yüzde 16,6 yaşa göre düzeltilmistir. Bu süreçle ham veriler katılımcıların yaşını
da hesaplamaya katmak için düzeltilmektedir. Heston’un örneklemindeki bir kişi kenler açısından eşleştirilen bir kontrol gru
değerlendirme sırasında yirmi dört yaşındaysa, yaşamının ilerleyen yıllarında şi-
zofreniye yakalanabilir. Yaş düzeltme işlemi bu olasılığı hesaplamaya katmak için
bu seçmişlerdir. Her iki grupta hem evlat edi
kullanılmaktadır. nen hem de biyolojik anababalar, kardeşler ve
ŞİZOFRENİNİN ETİYOLOJİSİ 285
√√
BİYOKİMYASAL FAKTÖRLER2
Şizofrenide kalıtsal faktörlerin rolünün gös
terilmesi de biyokimyasal etkenlerin araştırıl
ması gereğini düşündürmüştür, çünkü kalıtım
biyolojik ve kimyasal süreçlerle etkisini gösterir.
Olası biyokimyasal nedenlerin süregelen ge
niş çaplı arayışlarında anahtar bir güçlük var
dır. Eğer şizofrenlerde değişik bir biyokimyasal
madde bulunur, kontrollerde bulunmazsa, biyo
kimyasal işleyişteki fark, bozukluk yerine üçün
cü bir değişken tarafından ortaya çıkarılabilir.
Örneğin şizofren hastaların çoğu psikoaktif ilaç
kullanmaktadırlar. Bu çeşit ilaçların kesilmesin
den sonra davranışlar üzerindeki etkilerinin ça Kişinin hareket eden bir cismi takip etme gözlemlemeye yarayan
bucak azalmasına rağmen, kanda izleri sürebi aygıt. Bu yeti hem şizofrenlerde hem de yakınlarında bozuktur:
lir ve şizofrenler ve normaller arasındaki farkın bu bulgu gözle takip yetisinin bozukluk için kalıtsal bir işaret
olabileceğini gösterir.
şizofreniye atfedilmesi güçleşir. Uzun süreli ilaç
tedavisi nöral iletişim sürecinde de değişikliklere sinir yolundaki dopamin aktivitesinin az düzey
yol açabilir. Ayrıca kurumlarda kalan şizofrenler
de bulunmasına bağlı olduğu bilinmektedir. Bu
kontrollere göre daha çok sigara, kahve içebilir,
nedenle fenotiazinlerin dopamin aktivitesini dü
daha dengesiz beslenebilir ve daha hareketsiz
şürdüğü sanılmaktadır. Fenotiazin molekülü do
olabilirler. Bütün bu değişkenler şizofren ve kon
pamin molekülüyle yapısal benzerlik gösterdiği
trol denekleri arasındaki farklılığa yol açabilir ve
için, dopamin yollarındaki postsnaptik alıcılara
şizofrenlerde anormal biyokimyasal madde ara
uyarak onları bloke ettiği düşünülmektedir. Şi
ma çalışmalarını karıştırabilirler.
zofrenlere yardımcı olan ilaçların etkisiyle ilgili
Bütün bunlara rağmen şizofreninin biyokim
spekülasyondan, şizofreninin dopamin yolların
yasal nedenlerinin aranması hızla sürmektedir.
daki aşırı aktivitenin sonucu olması görüşüne
İlerleyen teknoloji biyokimya ve davranış ara
atlanmıştır.
sındaki ilişkiyi anlamamıza yardımcı olmakta
Şizofreninin dopamin aktivitesi kuramına
dır. Hali hazırdaki araştırmalar norepinefrin ve
dolaylı bir destek amfetamin psikozu üzerinde
serotonin gibi nörotransmitterleri araştırmaya
ki yayınlardan gelmektedir. Amfetaminler para
devam etmektedir. Günümüzde hiçbir biyokim
noid şizofreniye benzer bir durum ortaya çıka
yasal kuramın tam desteği yoktur. Ancak şizof
rabilir ve şizofreni belirtilerini alevlendirebilirler
reninin biyokimyasal nedenleriyle ilgili çok çaba
(Angrist, Lee ve Gershon, 1974). Anfetaminlerin
gösterilmeye devam edildiği için, en iyi araştırı
sinaptik boşluğa katekolamin boşaltarak ya da
lan etkenlerden biri olan dopamini gözden ge
aktivasyona geçmelerini engelleyerek çalıştıkla
çireceğiz.
rı düşünülür. Amfetaminin psikoz ortaya çıkarıcı
etkisinin norepinefrin değil, dopamin üzerinden
DOPAMİN AKTİVİTESİ olduğundan eminiz, çünkü fenotiazinler amfeta
Şizofreninin bir nörotransmitter olan dopa min psikozunun antidotudur.
minle ilişkili olduğu kuramı büyük çapta şizof Yukarıda tartışılan verilere dayanarak araştır
reni tedavisinde kullanılan ilaçların etki yolu macılar önceleri şizofreninin dopamin fazlalığı
üstündeki bilgilere dayanmaktadır. Terapötik nedeniyle ortaya çıktığına inanmışlardır. Ancak
olarak etkin olan ilacın biyokimyasal aktivitesi başka araştırmalardaki gelişmeler bu kuramı
anlaşılırsa, bozukluğa yol açan süreç hakkında desteklememiştir. Mesela, dopaminin önemli
da tahminde bulunabiliriz. Fenotiazinler hasta bir metaboliti olan homovanillik asit (HVA) şizof
lığın belirtilerini azaltmaları yanında Parkinson ren hastalarda daha fazla miktarda bulunmadı
hastalığına benzer yan etkiler de ortaya çıka
(Bowers, 1974).
rırlar. Parkinson hastalığının beyindeki belirgin
Bu gibi veriler ve insanlardaki nörokimyasal
2
Bu bölüm tekniktir ve biyokimya çalışmamış okurlar için takip edilmesi zor olabi- değişkenleri incelemede gelişen teknoloji, araş
lir. Bu alanda altyapısı olanlar için detayları vermek istiyoruz; bu altyapıya sahip
olmayanlar içinse en azından biyokimyasal etken araştırmalarının arkasındaki
tırmacıları şizofreninin ortaya çıkış nedenleri
mantığı ve eğilimleri aktarabilmeyi umuyoruz. için dopamin fazlalığı yerine, fazla sayıda veya
ŞİZOFRENİNİN ETİYOLOJİSİ 287
√√
Katekol
Bölümü
Zincir Zincir
Şekil 11.1 Klorpromazin (bir fenotiazin) (a) dopamin (b), ve ikisinin üst üste gelmesinin (e) x ışını kristalografi yöntemi kullanarak
yapılmış analizleri. Klorpromazin, dopamin reseptör bölgelerine yerleşerek, dopamin aracılığıyla yapılacak itki ulaşımını
engellemektedir. Horn ve Snyder’den (l971) uyarlanmıştır.
aşırı duyarlı dopamin reseptörlerine (alıcı) yö dır. Şizofreniye en uygun olan aşırı dopamin ak
neltmiştir. Fenotiazinlerin eylem biçimlerine dair tivitesi mesolimbik yolda yer alır (Şekil 11.2’ye
araştırmalara bakıldığı zaman, dopaminerjik bakınız). Fenotiazinin pozitif belirtiler üzerindeki
reseptörlerin, dopamin miktarından daha fazla terapötik etkisi buradaki dopamin reseptörle
bozukluğun odağında olduğu gözlenmektedir. rinin bloke edilmesine bağlıdır. Mezokortikal
Şizofren hastaların PET taramalarına ve ölüm dopamin yolları aynı beyin bölgesinden çıkar
sonrası beyin çalışmalarına bakıldığı zaman, ancak prefrontal bölgeye kadar uzar. Prefrontal
dopamin reseptörlerinin ya sayısında artma korteks de dopaminle donanmış limbik alanlara
gözlenmekte ya da bu reseptörelerin hiperaktif yansır. Prefrontal korteksdeki bu dopamin nö
hale geldikleri görülmektedir. ronları, daha az aktivite göstererek limbik alan
Fazla sayıda dopamin reseptörleri şizofreni daki dopamin nöronları üzerindeki bastırıcı kon
nin tüm belirtilerini ortaya çıkarıcı bir etken ol trolü yerine getiremezler. Prefrontal korteksteki
mayabilir; bunların daha çok pozitif belirtilerle dopamin aktivitesinin azalması, şizofreninin ne
ilişkili olduğu görülmektedir. Bazı araştırmalar gatif belirtilerini de ortaya çıkartabilir. Bu görüş,
amfetaminlerin bütün hastalarda belirtileri arttır şizofren hastada hem pozitif hem de negatif
madığını bulmuştur (Örneğin, Kometsky, 1976). belirtilerin olmasını kapsaması yönünden avan
Bir araştırmada amfetamin verildikten sonra be tajlıdır. Ayrıca fenotiazin prefrontaldeki dopamin
lirtilerin azaldığı bildirilmiştir (Kammen ve ark., nöronları üzerinde etkili olmadığı için, negatif
1977). Ayrıca fenotiazinlerin hastaların yalnızca belirtilerin tedavisinde de etkili olmayacağını
bir grubunda yararlı olduğu gösterilmiştir. Her bekleriz. Son olarak şizofrenlerin beyinlerinde
iki durumda da elde edilen farklı bulgular daha ki yapısal bozuklukları inceleyen araştırmala
önce söz ettiğimiz pozitif- negatif belirti ayırı rı gözden geçirdiğimizde, bu iki alan arasında
mıyla ilişkilidir. Amfetaminler pozitif belirtileri önemli bağlantılar olduğunu göreceğiz.
kötüleştirir, negatif belirtileri daha iyiye doğru
etkiler. Fenotiazinler pozitif belirtileri azaltırlar BİYOKİMYASAL ALANIN
ancak negatif belirtiler üzerindeki etkileri açık DEĞERLENDİRİLMESİ
değildir; bazı araştırmacılar herhangi bir yara Bu yeni gelişmelere rağmen dopamin hipo
rının olmadığını bulmuşlar (örn. Haracz, 1982) tezi doğrulanmış sayılamaz, çünkü başka bazı
ve bazılara da olumlu etki bildirmişlerdir (örn. etkileri açıklamada yetersiz kalmaktadır. Örne
VanKammen ve ark., 1987). Dopamin kuramı ğin, fenotiazinler bir kaç hafta boyunca yavaş
nın genel olarak şizofreninin pozitif belirtilerine yavaş pozitif belirtileri azaltmaktadır, ancak ilaç
uyduğu görülmektedir. çabucak dopamin reseptörünü bloke etmekte
Dopamin kuramıyla ilgili yeni gelişmeler (Da dir ve bir kaç hafta sonra toleransın gelişmesi
vis ve ark., 1991) alanı genişletmiştir. Temel gerekir (Davis, 1978). Bu kuram çerçevesinde
değişiklik dopamini transmiter olarak kullanan fenotiazinin davranışsal ve farmakolojik etkileri
nöral yolların farklı olmalarının anlaşılmasında arasındaki farklılığı anlamak zordur.
288 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
Cingulate Kıvrım
Mezokortikal Yolak
Prefrontal Korteks
Ventral
Tegmental Alan
Hipotalamus
Hipokampus
Mezolimbik Yolak
Amigdala
Şekil 11.2 Beyin ve şizofreni, Mezokortikal yolak ventral tegmental bölgeden başlar ve prefrontal kortekse devam eder. Mezolimbik
yolak da ventral tegmental bölgede başlar ancak hipotalamus, amigdala, hippokampus ve accumbens çekirdeğine devam eder.
biliş, motor aktivitesi ve sosyal davranışı kap prefrontal kortekste olduğunu göstermektedir
sayan oldukça geniş bir belirti yelpazesinde (Benes ve ark., 1992).
(spektrum) kendini göstermektedir. Bu nedenle, CT ve MRI çalışmalarında elde edilen imge
dopamin gibi tek bir nörotransmitterin tümünü ler daha da etkileyicidir. Araştırmacılar bu yeni
açıklaması olası değildir. Şizofreni araştırmala aletleri yaşayan şizofrenlerin beyinlerine uygu
rı, dopamine verilen önemden uzaklaşıp, daha lamada hiç zaman kaybetmemişlerdir. Şimdiye
geniş bir biyokimyasal alana yayılmaya başla kadar yapılan çalışmalarda yaşayan beyin do
mıştır. Bu alanda, glutamat ve serotonin, önce kusu imgeleri, tutarlı olarak bazı şizofrenlerin,
likli araştırma konuları arasında sayılabilir. özellikle erkeklerin (Andreasen ve ark., 1990)
beyinde yıkım ya da atrofiyi düşündüren, ventri
BEYİN VE ŞİZOFRENİ küllerde genişleme ve limbik yapılarında hacim
azalması olduğunu göstermiştir (Chua ve Mc
Şizofreninin oluşumundaki nedenin beyin Kenna, 1995; Gur ve Pearlson, 1993)3. Geniş
anomalisi olabileceğinin araştırılması bu send ventriküller ise nöropsikolojik test performansın
rom tanınır tanınmaz başlamıştır. Ancak, söz da düşüklük, hastalık öncesi bozuk uyum ve ilaç
konusu araştırmalar tekrarlandığında aynı so tedavisine olumlu cevap vermemeyle ilişkilidir
nuçlar elde edilemediği için bu çalışmalar ümit (Andreasen ve ark., 1982; Weinberger ve ark.,
verici olmamıştır. Yıllar geçtikçe bu araştır 1980). Ancak, hangi ventriküllerin genişlediği
malara ilgi de azalmıştır. Bununla birlikte son tam olarak bilinmemektedir. Ayrıca, ventrikül
yirmi yıldır bazı yöntemsel gelişmelere bağlı lerin genişlemesi diğer psikotiklerin CT’lerinde
olarak alana ilgi artmış ve bazı ümit verici kanıt de görülmektedir ve yalnızca şizofreniye özgü
lar ortaya çıkmıştır. Şizofrenlerin bir bölümünde değildir (Reider ve ark., 1983) (Odak 11.2’ye
gözlenebilir beyin patolojisi bulunmuştur. bakınız).
Şizofren hastaların beyinlerinin ölümden Geniş ventriküllerle ilgili bir başka kanıt, şi
sonra incelenmesi bu çeşit kanıtların kay zofreni açısından uyum göstermeyen 15 tek yu
naklarından biridir. Bu çalışmalar tutarlı olarak murta ikiz çiftinin MRI çalışmasından gelmiştir
şizofrenlerin beyinlerinde anomalilerin olduğu (Suddath ve ark., 1990). On beş çiftten on iki
nu göstermesine rağmen, olası sorunun belir sinde şizofren ikiz yalnızca MRl’a bakılarak bu
ginleştirilmesi araştırmadan araştırmaya değiş lunabilmiştir. İkizler kalıtsal olarak aynı oldukları
mektedir (Weinberger ve ark., 1983). Ancak en için veriler aynı zamanda bu beyin anomalisinin
tutarlı bulgular yapısal sorunların amigdala ve kalıtsal olmadığını düşündürmektedir.
hipokampus gibi temporal-limbik alanlarda, ve Çeşitli veriler prefrontal korteksin de çok
önemli olduğunu düşündürmektedir. Sulkinin
Şizofren (alt resim) ve sağlıklı (üst resim) kişilerin her iki beyin incelendiği çalışmalarda genel değil ama pref
yarımküresindeki bölgesel kan akış, arasındaki fark. Ölçümler, rontal atrofi bulunmuştur (Doran ve ark., 1985).
prefrontal korteksi aktive etmesi beklenen Wisconsin Kart Eşleme
testi sırasında alınmış ve beyin kan akımındaki değişim yüzde Çeşitli beyin bölgelerinde glukoz aktivitesinin
olarak verilmiştir. Normal kişiler daha fazla prefrontal korteks incelendiği PET araştırmalarında, şizofrenlerin
aktivasyonu göstermişlerdir. Kaynak: Weinberger. Berman & prefrontal kortekste düşük metabolik oranlar
lllowsky. 1988.
gösterdikleri bulunmuştur (Bucksbaum ve ark.,
1984). Benzer şekilde Wisconsin Kart Eşleme
Testinde (prefrontal işlevlerin ölçümü) şizofren
ler başarılı olmamakta ve prefrontal bölgede bu
bölgeye akan kan miktarıyla ölçülen aktivasyon
göstermemektedirler (Rubin ve ark., 1992; We
inberger, Berman ve lllowsky, 1988). Frontal
alanda aktivite azalması şizofreni tanısı alma
mış uyum göstermeyen tek yumurta ikizlerinde
daha az görülmekte, bu durum beyindeki işlev
3
Erkek ve kadın şizofreni hastaları arasındaki fark bizi diğer cinsiyet etkilerinin
varlığından söz etmeye itiyor. Örneğin şizofrenik erkekler daha erken bir başlan-
gıç yaşına sahiptirler ve daha yüksek olasılıkla negatif belirtiler sergilerler. Ayrı-
ca kadınlardan daha kötüye giden bir gidiş gösteririler (Goldstein ve ark., 1990;
Haas ve ark., 1990).
290 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
Daha önce de belirttiğimiz gibi ventrikül bölge- Tüm bu bilgiler şizofreni ve psikotik duygudurum
sindeki büyüme yalnızca şizofrenide görülen bir du- bozukluklarının birbirlerinden tamamen bağımsız du-
rum değildir. Diğer psikotik hastalarda da, özellikle rumlar olamayacağını göstermektedir. Bu iki durum
duygudurum bozukluğu olanlarda bu bölgede benzer arasında hem belirtiler (özellikle sanrılar) hem etiyo-
bir büyüme olduğu ortaya çıkarılmıştır (Elkis ve ark., lojik faktörler, hem de tedavi anlamında bir ortaklık
1995). Benzer bir biçimde, dopamin reseptörlerinde söz konusudur. Araştırmacılar, sadece şizofreninin teş-
görülen yüksek aktivite düzeyinin, bipolar bozukluğu
hisi için uğraşmak yerine, çabalarının bir kısmını da
olan hastalarda da olabildiği rapor edilmiştir (Pear-
tanı gruplarındaki psikotik belirtilere harcamalılar.
lson ve ark., 1995). Şizofreninin tedavisinde sıklıkla
kullanılan –fenotiazinlerin manik ve psikotik depres-
yonu olan hastalarda da etkili olduğu görülmüştür.
bozukluğunun kalıtsal olmayabileceğini düşün rülmüştür (Akbarin ve ark., 1995; Benes, 1991).
dürmektedir (Torrey ve ark., 1994)4. Prefrontal Benzer şekilde şizofrenlerde dendrit ve akson
alan ve limbik sistemin önemiyle ilgili bulgular, (sinir hücrelerinin uzantı ve kökleri) kaybının yol
daha önce tartışılan dopaminle ilgili çalışmalar açtığı kortekste incelme de görülmüştür (Raj
la paralellik göstermektedir. kowska ve Goldman-Rakic, 1995).
Bu nörolojik anomalilerin olası yorumların Eğer şizofrenlerin beyinleri gelişimin erken
dan biri, beyne giden ve orada harabiyete yol dönemlerinde hasar gördüyse bozukluk niçin
açan bir virüs enfeksiyonudur. Bazı veriler en gençlik ya da erken yetişkinlik döneminde baş
feksiyonun fetal gelişim sırasında olduğunu dü lamaktadır? Bu soruya bir cevap Weinberger
şündürmektedir. Mednick ve arkadaşları (1988; (1987) tarafından verilmiştir. Onun hipotezine
1994) bu olasılıktan Helsinki’de yürütülen bir göre beyin hasarı normal beyin gelişimiyle et
araştırmada söz etmişlerdir. 1957’de Helsinki’de kileşim halindedir ve beyin yapısı içinde pref
beş haftalık bir zaman dilimini kapsayan bir grip rontal korteks, ergenlik döneminde, yani geç
salgını olmuştur. Annelerinin hamileliği sırasın olgunlaşır. Böylece, bu bölgede olan bir hasar
da grip virüsüne maruz kalan yetişkinlerde şi prefrontal korteksin davranışlarda daha fazla
zofreni oranları araştırılmıştır. Hamileliğin ikin rol oynamaya başladığı gelişim dönemine ka
ci üç ayında virüse maruz kalanlarda, diğer üç dar sessiz kalır. Ayrıca dopamin aktivitesi de
aydakilere ya da virüs almayanlara kıyasla çok normal olarak ergenlik döneminde zirveye çıkar
daha yüksek şizofreni oranı bulunmuştur. Kor ve bu da şizofreni belirtilerinin başlamasına ze
teks gelişiminin ikinci üç ayda kritik olduğu göz min oluşturur. Beyin ve şizofreni üzerindeki ça
önüne alındığında bu önemli bir bulgudur. Bu
lışmalar büyük bir hızla sürmektedir ve gelecek
dönemde nöronlar nöral kanal olarak adlandı
birkaç yıl içinde bu konudaki içgörü artacaktır.
rılan bölgede üretilmektedir. Bu nöronlar daha
sonra kendileri için uygun alanlara hücrelerin
katmanlarını aşarak mümkün olduğunca iler PSİKOLOJİK STRES VE ŞİZOFRENİ
lemek durumundadır. Bir olasılık, daha sonra
Şimdiye kadar şizofreni ile ilgili bazı kalıtsal
şizofreni görülen kişilerde söz konusu hücre
yatkınlıklardan söz ettik. Şimdi de stresörlerin
göçü sürecinin engellendiğidir. Bu açıklamayla
rolü üzerinde duracağız. Tartıştığımız birçok bo
tutarlı olarak ölümden sonra şizofrenlerin be
yin nöronları üzerinde yapılan analizlerde, hem zuklukta olduğu gibi veriler, genel yaşam stre
prefrontal hem de frontal alanda, korteksin dış sörlerinin bozukluğu tekrar başlatmada rol oy
katmanlarında daha az sayıda hücre olduğu gö nadığını göstermektedir (Brown ve Birley, 1968;
Ventura ve Neuchterlein, 1989).
4
Torrey ve arkadaşlarının uyum göstermeyen tek yumurta ikizleri çalışması, iyi
olan ikizin normallerden beynin yapısal ve işlevsel ölçümleri üzerinde ayrılamaz
Şizofreni araştırmalarında önemli rolü bulu
olduğunu tutarlı olarak göstermiştir. Ancak denek sayılarının azlığı istatistiksel nan iki stresör, aile ve sosyal sınıftır. Yukarıda
anlamlılığa ulaşılamamasına yol açmıştır. Dahası çok sayıda araştırmada şizof-
renlerin birinci derece akrabalarında nöropsikolojik bozulma bulunduğuna dair tartıştığımız virüs biyolojik stresti, burada ise
kanıtlar ortaya koymuştur (örn., Cannon ve ark., 1993). Bu yüzden genlerin şi- psikolojik streslerden söz edildiği akılda tutul
zofrenlerin beyin işlevlerinde hiç bir rolü olmadığı sonucunu çıkarmak akıllıca
değildir. malıdır.
ŞİZOFRENİNİN ETİYOLOJİSİ 291
√√
mümkündür. Bu durumda ailenin etiyolojik rolü Bu durumda çalışma iki yönlü bir bulgu elde
ancak şüpheyle ortaya konabilmektedir. etmiştir: ailelerin eleştirel ifadeleri hastada tuhaf
Londra’da yürütülen bir seri inceleme, aile düşünce ifadelerini tetiklemiş, tuhaf düşüncele
nin hastaneden çıktıktan sonra hastanın uyumu rin ifadesindeki artış beraberinde eleştirel ifade
üzerinde önemli etkisi olduğunu göstermiştir. lerde artışı getirmiştir.
Brown ve arkadaşları (1966) hastaneden çık
tıktan sonra aileleriyle yaşayan bir grup şizof ŞİZOFRENİDE YÜKSEK-RİSK
ren hastayla dokuz aylık bir izleme çalışması ÇALIŞAMALARI
yapmışlardır. Hastaneden çıkmadan önce ana-
Şizofreni nasıl gelişir? Klinik belirtilerin er
babalarla ya da eşlerle görüşmeler yapılmış
genlik döneminde ve yetişkinliğin başlangıcın
ve hasta hakkında kritik sözlerin sıklığı, öfke
da, erkeklerde kadınlardan biraz daha erken
ifadeleri ya da hastaya karşı aşırı duygusal ilgi
başladığını biliyoruz. Ancak bu kişiler hastalık
ifadeleri değerlendirilmiştir. Yüksek duygu dışa
belirtileri başlamadan önce nasıldırlar? Bu so
vurumu (YDDV) (expressed emotion / EE) ola
ruya cevap aramada kullanılan ilk yöntemlerden
rak adlandırılan bu değişkene dayanarak aileler
biri, daha sonra şizofren olan kişilerin gelişim
Yüksek DDV gösteren ve düşük DDV göste
sel tarihçelerini çocukluk kayıtlarını inceleyerek
renler olmak üzere ayrılmıştır. Bulgulara göre
yapılandırmaktır. Bu araştırmalar gerçekten de
izleme döneminin sonunda düşük DDV evlere
şizofren olanların, ciddi sorunlar ortaya çıkma
çıkanların %10’unda hastalık tekrar ortaya çık
dan önce bile yaşıtlarından farklı olduklarını
mıştır. Buna karşın, yüksek DDV evlere dönen
ortaya koymuştur. 1960’ların sonlarında Albee,
lerin %58 gibi çok daha yüksek bir oranı tekrar Lane ve arkadaşları genellikle kardeş ve kom
hastaneye yatırılmıştır. şulardan oluşan çeşitli kontrol gruplarıyla karşı
O zamandan beri birçok kez tekrarlanan bu laştırıldığında şizofrenlerin IQ düzeylerinin daha
araştırma (Koenigsberg ve Hadley, 1986; Leff, düşük olduğunu birden fazla çalışmada tutarlı
1976; MacMillan ve ark., 1981; Vaughn ve Leff, olarak bulmuşlardır (Albee, Lane ve Reuter,
1976) hastaların çıktığı çevrenin hastanın tek 1964; Lane ve Albee, 1965). Hastalık öncesinde
rar yatırılıp yatırılmaması üzerinde büyük bir şizofrenlerin sosyal davranışlarının araştırılma
etkisi olduğunu göstermektedir. Ancak açık ol sı ilginç bulgulara yol açmıştır. Örneğin, öğret
mayan YDDV’nin etkilerinin nasıl yorumlanaca menler çocukluk döneminde erkek şizofrenleri
ğıdır. YDDV nedensel midir yoksa ailenin has kavgacı, kız şizofrenleri pasif olarak nitelendir
tanın davranışlarına karşı tepkisi midir? Örne mişlerdir (Watt ve ark., 1964; Watt, 1974). Hem
ğin, eğer şizofren hastanın durumu bozulmaya erkek hem de kızlar suça yönelik ve içe kapanık
başlamışsa ailenin kaygısı ve ilgisi artabilir. Öte olarak betimlenmiştir (Berry, 1967).
yandan ailenin şizofren hastayı kontrol çabaları Araştırmacılar, bunlara ek olarak şizofreni
ve eleştirileri de artabilir. Gerçekten de şizofren öncesi bazı video çekimlerini de incelemişlerdir
hastanın garip ve tehlikeli davranışları YDDV’yi (Walker, Savoie ve Davis, 1994; Walker ve ark.,
arttırabilecek sınır koyma ve diğer davranışlara 1993). Kardeşleri ile karşılaştırıldığında daha
yol açabilir (Kanter, Lamb ve Leoper, 1987). sonra şizofreni görülen çocukların motor beceri
lerinin daha zayıf olduğu ve daha fazla olumsuz
1- Bazı araştırmalar YDDV’nin etkisine dair duygu ifade ettikleri gözlenmiştir.
her iki yorumun da doğru olabileceğini ortaya Bu çeşit gelişimsel araştırmaların temel sınır
koymuştur (Rosenfarb ve ark., 1995). Yakın za lılığı, dayandıkları verilerin orijinal olarak şizof
manda hastaneden çıkan ve düşük ya da yüksek renleri hastalanmadan önce betimleme ya da
DDV ailelere dönen şizofren hastalar aileleriyle çocukluk davranışlarından şizofreniyi yordama
birlikte bir tartışma ortamında gözlemlenmiş ve amacıyla toplanmamış olmasıdır. Eğer gelişim
iki temel veri bulunmuştur. sel tarihçeler yeni hipotezlerin kaynağı olacaksa
2- Hastanın tuhaf düşünce aktarımları (“eğer daha özgül bilgilerin toplanması gerekmektedir.
o çocuk seni ısırırsa kuduz olursun”) daha önce Bölüm 5’te anlatılan yüksek-risk yöntemi bu
yüksek DDV olarak tanımlanan ailelerde yüksek çeşit bilgi sağlayabilir. Şizofreninin bu yöntemle
düzeyde eleştirel ifadelere yol açmaktadır. ilk olarak incelenmesi, Sarnoff Mednick ve Fini
Yüksek DDV ailelerin eleştirel ifadeleri has Schulsinger tarafından 1960’ta başlatılmıştır
tanın tuhaf düşüncelerinde artmaya yol açmak (Mednick ve Schulsinger, 1968). Araştırmacıla
tadır. rın Danimarka’yı seçmelerinin nedeni ülkedeki
294 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
Şizofrenide tedaviyi sorunlu hale getiren un Birçok hastanın zihinsel yeteneklerinde büyük
surlardan biri, birçok şizofreni hastasının kendi düşüşler oldu. Beynin düşünceden sorumlu ol
durumları ile ilgili içgörülerinin az olması ve te duğuna inanılan kısımları harab edildiği için, bu
daviyi reddetmeleridir. Şizofreni hastaları kendi hiç de şaşırtıcı değildir. Birçoğu da çabasız, do
durumları ile ilgili yolunda gitmeyen noktaları nuk ve bir diyaloğu bile devam ettiremez hale
görememekte, özellikle ilaç ve hastaneye yatırıl gelmişlerdir. Ancak bu ameliyatların durdurul
mayı içeren müdahalelere, profesyonel yardıma masındaki en önemli neden birçok hastada
ihtiyaçlarının olduğunu fark edememektedirler. gözlenen davranışsal ve duygusal taşkınlıkları
Bu durum, özellikle paranoid şizofreni hasta azaltabilen ilaçların ortaya çıkmasıydı.
ları için söz konusudur. Onlar dışarıdan gelen
herhangi bir tedavi girişimini kötü güçler tara İLAÇ TEDAVİLERİ
fından yönlendirilmiş olarak değerlendirebilirler. Şizofreninin tedavisinde 1950’lerde hep bir
Böylelikle, diğer aile üyeleri, yakınlarının tedavi likte antipsikotik ilaçlar olarak adlandırılan çe
görebilmesinde zorluklarla karşılaşmakta ve bu şitli ilaçların bulunması kuşkusuz ki en önemli
nedenle kimi zaman gönülsüz hastanaye yatırıl gelişmedir. Bu ilaçlara aynı zamanda nöroleptik
ma gerçekleşebilmektedir. denmesinin nedeni, yararlı etkilerinin olmasının
Şimdi şizofreni tedavisine, daha çok da has yanı sıra, nörolojik bozuklukların davranışsal
tane temelli tedaviye daha yakından bakaca belirtilerine benzer yan etkilere yol açabilmele
ğız. ridir. Antipsikotik ilaçların en sık kullanılanla
rından biri fenotiazinlerdir. Fenotiazin ilk olarak,
BİYOLOJİK TEDAVİLER on dokuzuncu yüzyılın sonunda hayvanlarda
hazım sistemi parazit enfeksiyonlarını tedavi
ŞOK VE PSİKOCERRAHİ
amacıyla bir Alman kimyager tarafından bu
Bu asrın başlarında aşırı derecede bozuk
lunmuştur. Ancak, 1940’larda antihistaminlerin
luk gösteren hastaların hastanelerde uzun süre
keşfine kadar fenotiazin dikkat çekmemiştir. Bi
kalması ve profesyonel çalışanların eksik oluşu
lindiği gibi antihistaminlerin odağında fenotiazin
belki de radikal biyolojik müdahalelerin denen
vardır. Fransız cerrah Laborit, nezle ve astımın
mesini teşvik etmiştir. 1930’ların başlarında yük
tedavisi ötesinde ameliyat şokunu azaltmak
sek doz insülin vererek koma durumunu ortaya
amacıyla da antihistaminlerin kullanılmasına
çıkarma, tedavi ettiği hastaların dörtte üçünü
öncülük etmiştir. Hastaların ameliyattan daha
iyileştirdiğini iddia eden Sakel (1938) tarafından
az korktuklarını ve uykulu bir duruma geçtik
ortaya atılmıştır. Ancak daha sonra başkaları
lerini gözlemiştir. Laborit’in çalışmaları ilaç şir
nın bulguları cesaret verici olmamış ve sağlık
ketlerini antihistaminlerin sakinleştirici etkilerini
açısından geri dönülmeyen koma ve ölüm gibi
yeniden incelemeye yöneltmiştir. Kısa bir süre
önemli riskleri olan insülin koma tedavisi yavaş
sonra Fransız kimyacı Charpentier yeni bir fe
yavaş terk edilmiştir. Bölüm 10’da da bahse
notiazin türevi olan klorpromazini geliştirmiştir.
dildiği gibi Cerletti ve Bini tarafından 1938’de
geliştirilen elektro konvulsif terapi (EKT) de bir
süre kullanılmış ancak şizofreninin tedavisinde Guguk Kuşu isimli sinema filmi bir akıl hastanesinde yaşanan
dehşet verici olaylarla ilgili bir resim sunmaktadır.
yalnızca düşük etkili bulunmuştur.
1935’de Portekizli bir psikiyatrist olan Mo
niz, frontal lobu beynin diğer alt merkezlerine
bağlayan sinir yollarının tahribatına yol açan bir
ameliyat yöntemini, prefrontal lobotomiyi baş
latmıştır. İlk raporlarında yüksek başarı oranları
bildirilmiştir (Moniz, 1936). Bundan sonraki yirmi
yıl boyunca binlerce akıl hastası, sadece şizof
ren olanlar değil, psikocerrahinin bir çeşidini ge
çirdiler. Özellikle saldırgan olan akıl hastaların
da bu yöntem kullanılmıştır. Birçoğu gerçekten
de sakinleşmiş ve hatta hastaneden çıkartıla
bilmişlerdir. Ancak 1950’lerden itibaren bu çeşit
ameliyatlar da çeşitli nedenlerle gözden düştü.
296 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
Bu ilaç, şizofren hastaları sakinleştirmede çok belirtiler üzerinde olumlu etkileri vardır, ancak
etkili olmuştur. Fenotiazinlerin şimdilerde beyin duygusal küntlük gibi negatif belirtilerde etkili
deki dopamin reseptörlerini bloke ederek etkili değildir. Ayrıca tekrar hastaneye yatma sıklıkla
olduğuna inanılmaktadır. görülür. Fenotiazinler uzun süreli hastane ya
Klorpromazin (ticari adı Thorazine) tışlarını anlamlı olarak azaltmıştır, ancak döner
Amerika’da ilk defa 1954’de kullanılmış ve çok kapı denen hastaneye yatma, çıkma ve tekrar
kısa zamanda tercih edilen tedavi biçimi olmuş hastaneye yatmaya da yol açmıştır.
tur. 1970’lerde akıl hastanelerinde yatan hasta Diğer yan etkilerin yanı sıra, ekstrapirami-
ların %85’i klorpromazin ya da diğer fenotiazin dal yan etkiler özellikle çok rahatsız edicidir. Bu
lerden birini almaktaydı. Son yıllarda iki farklı yan etkiler, beyinden omurilik motor nöronlara
nöroleptik daha şizofren hastalara verilmekte giden sinir yollarındaki işlev bozukluğundan
dir. Bunlar, bütirofenonlar (Haleperidol, Haldol) kaynaklanmaktadır. Ekstrapiramidal yan etkiler
ve thioxanthenes (Navan, Taractan) dır. İkisi de nörolojik hastalıkların belirtilerine benzer. Bu
fenotiazinler kadar etkili görülmektedir. Her iki yan etkiler en çok Parkinson hastalığının semp
ilacın da şizofrenlerin pozitif belirtileri üzerinde tomlarıyla benzerlik gösterir. Fenotiazin alan
etkili olduğu görülmekle beraber, negatif belir kişilerin parmaklarında para sayma tarzında tit
tiler üzerinde pek de etkili olmadıkları gözlen reme, kaslarda katılaşma, ayakları sürüme ve
miştir. tükrüğün ağızdan akması görülebilir. Diğer yan
Fenotiazin tedavisi şizofreninin pozitif belirti etkiler, dokuların tonusunda bozulma (distoni)
lerini azaltarak hastaların hastaneden çık ve istemli ve istemsiz kaslarda anormal hareket
malarını olanaklı kılmakla beraber, bu durum ler (diskinezi) dir. Sırtın kavislenmesine, boynun
iyileşme olarak kabul edilmemelidir. Şizofreni ve bedenin bükülmesine neden olurlar. Akatizi
hastalarının %30’u bu ilaçlara istenildiği ölçüde yerli yerinde duramamaktır; sürekli dolaşırlar,
yanıt vermemekle birlikte, hastalar diğer antip ellerini bacaklarını hareket ettirirler, dudaklarını
sikotik ilaçlara (örn., Clorazil, Risperdal) yanıt bir şey çiğniyormuş gibi hareket ettirirler. Bu sı
verebilirler. Lityum, antidepresanlar, antikonvul kıcı belirtiler Parkinson hastalığı olanlarda kul
sant ilaçlar ya da benzodiazepinler de tedavide lanılan ilaçlarla tedavi edilebilir. Daha yaşlı has
kullanılabilir. Antidepresanlar özellikle psikotik talarda gözlenen tardiv diskinezi denen kas
dönem sonrasında depresyona giren şizofreni bozukluğunda, ağızda istemsiz olarak emme,
hastalarında etkili olmaktadır (Hogarty ve ark., dudakları şaklatma, çeneyi oynatma görülür. Bu
1995; Siris ve ark., 1994). Ancak, fenotiazinle sendrom uzun süreli fenotiazin kullanan hasta
rin ciddi yan etkileri olduğu hatırlanmalıdır. Bu ların %10 ilâ %20’sinde görülmektedir (Kane ve
yan etkilere, ağız kuruluğu, görme bulanıklığı, ark., 1986; Sweet ve ark., 1995).
yorgunluk, cinsel işlevlerde bozulma örnek gös Bu ciddi yan etkilerden dolayı bazı klinikçi
terilebilir. Bu yan etkilere bağlı olarak hastaların ler fenotiazinin uzun süre kullanılmasını akıllıca
yarısı bir yıl sonra, dörtte üçü ise yaklaşık iki yıl bulmazlar. Güncel klinik uygulamada hastalar
sonra ilaç kullanımını bırakmaktadır (The Har- mümkün olan en düşük dozla tedavi edilmek
vard Mental Health Letter, Temmuz, 1995). Bu tedir. Klinikçiler bu ilaçların kullanılmasında
yüzden bazı hastalar bir kaç haftada bir iğne çelişki yaşamaktadırlar: eğer ilaç tedavisi azal
gerektiren uzun etkili nöroleptiklerle tedavi edil tılırsa hastalığın nüksetme olasılığı artmakta;
mektedir (Flufenazin, Dekonat, Proloxin). diğer taraftan ilaç tedavisine devam edilirse geri
Fenotiazinlere olumlu yanıt veren hastalar dönüşü olmayan ciddi yan etkiler ortaya çık
bile, idame dozu denen tedavi edici etkiyi sür maktadır. Olası çözümlerden biri, ilaç tedavisini
dürecek dozda ilaç almaktadırlar. Hastalar ilaç idame dozunda uygulama, bu sırada da hasta
larını alırlar ve zaman zaman hastaneye ya da yı yakından takip ederek belirtiler kötüleşmeye
kliniklere ilaç dozunun ayarlanması için gelirler. başladığında dozu arttırmaktır. Ancak bu yönte
Ancak hastaneden çıkan ve ilaç tedavisi süren min etkililiği henüz kanıtlanmamıştır (Marder ve
hastalar topluma yalnızca sınırlı bir düzeyde ark., 1994).
uyum sağlayabilirler. Örnek olarak, yönlendi Son araştırmalar fenotiazinlere cevap ver
rilmeden yaşamlarını belli bir düzeyde devam meyen bazı hastalarda iki yeni ilacın, klozapin
ettirebilmeleri ya da bir iş sahibi olmaları olduk (Clorazil) ve risperidonun (Risperdal) etkili ol
ça zordur. Sosyal ilişkileri oldukça azdır. Daha duğunu göstermektedir (Kane ve ark., 1988;
önce de söz edildiği gibi fenotiazinlerin pozitif Marder ve Merbach, 1994). Bu ilaçlar, daha az
ŞİZOFRENİ TEDAVİLERİ 297
√√
motor yan etkilere yol açmakta ve geleneksel mindeki iletişime bir dönüşü yansıtmaktadır. Ki
antipsikotiklerle karşılaştırıldığında, negatif be şilerarası isteklerin doğurduğu aşırı stresle baş
lirtileri azaltmada daha etkili olabilmektedir. Te edemeyen kırılgan ego gerilemektedir. Terapide
rapötik etkilerinin mekanizması tam olarak bili hastanın yetişkin iletişimini öğrenmesi ve şim
nememektedir. Ancak, her ikisinin de serotonin diki problemlerde geçmişin rolüne dair içgörü
ve dopamin üzerinde etkili olduğu bulunmuştur. kazanması amaçlanmaktadır. Sullivan, çok ya
Ne yazık ki klozapin bağışıklık sisteminin işlevini vaş, tehdit edici olmayan bir güven ilişkisinin
bozabilmekte ve sistemi enfeksiyonlar için yat geliştirilmesini önermektedir. Örneğin, terapistin
kın kılabilmektedir. Sara nöbetleri, yorgunluk, hastayı göz temasına zorlamayacak şekilde ya
kilo kaybı gibi yan etkilere de yol açabilmektedir nına doğru oturmasını tavsiye eder. Çok sayıda
(Meltzer ve ark., 1993). oturum sonrası ve daha çok güven ve desteğin
Bütün güçlüklere rağmen antipsikotik ilaçlar gelişmesiyle analist hastayı kişilerarası ilişkileri
şizofreni tedavisinin vazgeçilmez parçasıdır ve
ni incelemeye yüreklendirir.
daha iyi bir yol keşfedilene kadar birincil tedavi
Benzer bir ego-analitik yaklaşım bir süre
olmayı sürdürecektir. Doğaldır ki, daha önceleri
özel bir hastane olan Maryland’daki Ches
hastaları kısıtlamak için kullanılan deli gömlek
nut Lodge’da Sullivan’la birlikte çalışmış ve
lerine tercih edilmektedirler. Ayrıca, klozapin ve
Amerika’ya göç etmiş olan Frieda Fromm-Re
risperidonun başarısı, şizofreninin tedavisinde
ichmann (1889-1957) tarafından önerilmiştir.
yeni ve daha etkili ilaç tedavilerinin bulunma
çabalarını arttırmıştır. İki yeni ilaç 1996 yılında Frieda Fromm-Reichmann, davranışın simgesel
Gıda ve İlaç Dairesince onaylanmıştır. Bun ve bilinçdışı anlamına dikkat eden bir yaklaşım
lardan biri olanzapin (Zyprexa) dir. Risperidon içindeydi. Şizofrenlerin uzaklığını, çocukluk
gibi birçok nörotransmitteri etkileyebilmekte ve ta karşılaştıkları ve artık kaçınılmaz saydıkları
geleneksel antipsikotiklere göre daha az yan redde atfetmekteydi. Onlara büyük bir sabır ve
etkiye yol açmaktadır. Çok sayıda ilacın değer iyimserlikle yaklaşmakta, kendini dünyalarına
lendirilmesi ise halen devam etmektedir ve bu kabul etmeleri gerekmediğini ve hazır olana
yüzden şizofreni tedavisinde yeni bir çağın sını kadar hastalıklarından vaz geçmek zorunda
rında olabiliriz. olmadıklarını açıkça belli etmekteydi. Frieda
Fromm-Reichmann (1952), Sullivan’ın yanında
PSİKOLOJİK TEDAVİLER psikanalizin şizofrenide temel tedavi olarak ka
bulünde yardımcı olmuştur.
Freud, şizofreni tedavisi için psikanaliz öner
Şimdiye kadar analitik yönelimli tedavilerin
memiştir ancak başkaları uyarlamalar ileri sür
genel değerlendirilmesi, bu tedavilerin ağır bo
müşlerdir; şimdi onların bazıları gözden geçir
zukluk gösteren hastalara uygulanmasının pek
ilecektir. Buna ek olarak şizofrenler için aile
yararı olmadığını göstermiştir (Feinsilver ve
terapileri ve davranışçı terapiler incelenecek ve
bu bölümün sonunda psikolojik ve biyolojik te Gunderson, 1972; Stanton ve ark., 1984). Şi
davilerin entegre biçimde birleştirilmesinin en iyi zofreni tanısı almış ve tedavi sonrası 1963’den
yöntem olduğu önerilecektir. 1972’ye kadar New York Eyalet hastanesi Psi
kiyatri kliniğinden taburcu olan hastaların uzun
süre izlenme sonuçları başarısızlığı destekle
PSİKODİNAMİK TEDAVİ
Freud, hem klinik uygulamalarında hem de miştir (Stone, 1986). Stone’un da öne sürdüğü
yazılarında psikanalizi şizofrenlerin tedavisi gibi problemler ve hastalık hakkında psikanalitik
ne uyarlamak amacıyla pek az şey yapmıştır. içgörü kazanmak, hastanın psikolojik durumu
Onların psikanaliz için temel olan yakın kişiler nu daha da bozmuş olabilir (Odak Kutusu 14.3).
arası ilişkileri kuramayacaklarını düşünmüştür. Bu tarz bir terapi, kendi başına, bazı şizofreni
Amerikalı bir psikiyatrist olan Harry Stack Sul hastalarının ele alamayacağı kadar yoğun ola
livan, hastanede yatan hastalarda psikoterapi bilir. Daha önce, Sullivan ve Fromm-Reichmann
uygulamalarında önderlik yapmıştır. Sullivan, analiz sonuçlarında büyük başarı iddiasını ileri
Maryland’deki Sheppard ve Enoch Pratt hasta sürmüşlerdir. Ancak daha yakından incelendi
nesinde bir servis açmış ve başarılı olduğu bil ğinde ele aldıkları hastaların rahatsızlıklarının
dirilen psikanalitik bir tedavi geliştirmiştir. Onun hafif olduğu, hatta DSM-IV ölçütlerine göre şi
görüşüne göre şizofreni, erken çocukluk döne zofreni tanısı bile alamayacakları görülmüştür.
298 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
büyük sosyal sorunlardan biridir. ABD’de yaşa şekilde yer alabilmektedirler. Birçoğu ilaç teda
yan evsizlerin %10-15’inin ruh sağlığı sorunları visine devam etmekle birlikte hastane dışında
olduğu, birçok şizofreni hastasının da düzenli hayatlarını devam ettirebilmektedir (The Har-
kalacak yeri olmayanlar arasında olduğu bilin vard Mental Health Letter, July 1995). ABD
mektedir. Şizofreni hastalarına sosyal güvenlik Barınma ve Kent Gelişim Dairesi, yakın zaman
hizmetleri sağlanmakta, ancak yeterli sayıda da eski ruh hastalarına yaşabilecekleri mekân
çalışan olmadığı ve bazı bürokratik güçlükler lar sağlamaya başlamıştır. Aynı zamanda bu
den dolayı bu hizmet pek azına ulaşabilmek kişiler, ruh sağlığı çalışanları tarafından düzenli
tedir. Buna ek olarak birçoğunun da hastane olarak ziyaret edilmektedir.
sonrası tedavi programlarıyla bağlantılarının bir Şizofreni hastaları arasında madde bağım
süre sonra koptuğu da bilinmektedir. lılığının önlenmesi çok önemli bir konudur. Şi
Hastane yatışı olanların iş bulması da akıl zofrenler arasında yaşam boyu madde bağım
hastası olanlara karşı bilinen önyargılardan do lılığının görülme yaygınlığı %47 civarındadır.
layı oldukça zordur. Her ne kadar 1990 Ameri Bu oran, evsiz şizofreni hastaları için daha da
ka Engelliler Hareketi, iş başvurusunda kişinin yükselebilmektedir. Madde bağımlılığını önle
daha önce ciddi bir ruh sağlığı sorunu olup ol me programları, ne yazık ki ruh sağlığı soru
madığı maddesinin çıkarılmasını sağlamış olsa nu olanları kapsamamakta, benzer şekilde ruh
da, halen hastane yatışı olan kişiler işverenler sağlına yönelik programlar da madde bağımlılı
deki korku ve olumsuz yanlılıklardan dolayı dü ğı sorununu kapsamamaktadır. Her iki durumun
zenli iş bulamamaktadırlar. birlikte görülmesi tedavide bozucu etken olarak
Ancak, yine de olumlu bazı gelişmeler olmak görünmektedir (Meuser, Bellack ve Blanchard,
tadır. Şizofreni belirtilerinin ilk ortaya çıkışından 1992). Buna ek olarak madde bağımlılığı olan
ortalama 20 yıl sonra şizofreni hastalarının yak şizofreni hastalarının, antipsikotik ilaçlara de
laşık yarısı toplum hayatı içerisinde uyumlu bir vam etmemeleri gibi sorunlar da görülmektedir.
ÖZET 301
√√
ÖZET
Şizofreni belirtileri genel olarak pozitif ve negatif olarak ayrılır. Pozitif belirtiler, sanrı, varsanı ve
konuşmada düzensizliklere denmektedir. Negatif belirtiler duygusal küntleşme, istek ve enerji azal
ması (avolisyon), düşünce ve konuşma fakirliği (alogi), haz alamama (anhedoni) gibi davranışsal
eksikliklerden oluşur. Şizofrenler sosyal roller ve işle ilgili işlevlerde de gerileme gösterirler. Tanı koy
mak için bu belirtilerin en az bir aydır mevcut olması ve bazı belirtilerin daha az şiddette görüldüğü
en az beş aylık hastalık öncesi (prodromal) ya da hastalık sonrası (rezidüel) dönemin olması gerek
mektedir. Şizofreni, paranoid, katatonik ve dezorganize gibi alt tiplere ayrılır. Bu alt tipler ön plana
çıkan belirgin belirtilere dayanır (örneğin, paranoid alttipte sanrılar) ve şizofreni tanısı almış kişilerin
davranışlarının kişiden kişiye çok farklı olduğunu yansıtır.
Tarihsel olarak şizofreni kavramı Kreapelin ve Bleuler’in öncü çabalarından kaynaklanmıştır.
Kreapelin’in çalışmaları tanımsal bir yaklaşımı ve dar bir tanımlamayı desteklemiş, Bleuler’in kuram
sal vurgusu ise çok geniş bir tanı kategorisine yol açmıştır. Bleuler’in Amerikan şizofreni kavramı
üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Yirminci yüzyılın ortalarında Amerika’da ve Avrupa’da şizofreni ta
nısındaki farklar çok belirginleşmiştir. DSM-III’ün yayınlanmasından sonra Amerikan şizofreni kavra
mı darlaşmış ve Avrupa görüşüne benzemiştir.
Araştırmalar, kalıtsal ve biyokimyasal faktörler, beyin patolojisi gibi biyolojik değişkenlerin ve dü
şük sosyal sınıf, aile gibi stresörlerin etiyolojik rolünü belirlemeye çalışmıştır. Kalıtsal geçişle ilgili
veriler etkileyicidir. Aile ya da ikiz araştırmalarına yöneltilen eleştirilerden oldukça bağımsız olan
evlat edinme çalışmaları, şizofren ebeveyne sahip olma ve bu bozukluğu geliştirme olasılığı ara
sında kuvvetli bir ilişki olduğunu göstermiştir. Kalıtsal yatkınlığın biyokimyasal etki ile ilişkisi olabilir,
ancak araştırmalar kesin sonuçlara ulaşma düzeyinde değildir. Bu noktada, beynin limbik alanındaki
dopamin reseptörlerinin artmış duyarlılığının şizofreninin pozitif belirtileriyle ilgili olduğu görülmekte
dir. Negatif belirtiler, prefrontal korteksteki reseptörlerin azalmış aktivitesine bağlı olabilir. Özellikle
negatif belirtileri olan şizofrenlerin beyinlerinde genişlemiş ventriküller, prefrontal atrofi ve frontal
bölgelerde azalmış metabolizma görülmektedir. Bu yapısal anormallikler, annenin gebeliğinin ikinci
üç aylık döneminde geçirdiği viral bir enfenksiyon ile ilişkili olabilir.
Şizofreni tanısı en düşük sosyal sınıf üyelerine daha sıklıkla verilmektedir. Eldeki bilgiler bu du
rumun kısmen düşük sınıfta yaşamanın stresine, kısmen de hastalığın şizofrenlerin sınıf atlamasına
engel olmasına bağlı olduğunu göstermektedir. Şizofrenlerin aile yaşamında belirsiz iletişimler ve
çatışmalar bulunur ve muhtemelen bozukluğu arttırır. İfade edilen duyguların düzeyinin tekrarlamayı
belirlemede önemli olduğu gösterilmiştir.
Gözden geçirdiğimiz bilgilerin çoğu şizofreninin yatkınlık-stres modeliyle uyumludur. Araştırıcılar
anababaları şizofren oldukları için şizofreniye yatkın oldukları düşünülen çocukları incelemeyi içeren
yüksek-risk yöntemine yönelmişlerdir. Mednick ve Schulsinger yetişkinlikteki bozukluğu yordayan
koşulların, negatif ve pozitif belirtilerin ön planda olmasına göre değiştiğini bulmuşlardır.
Şizofreninin hem psikolojik hem de biyolojik tedavisi vardır. Bu yüzyılın başlarında insulin ve elek
troşok tedavileri ve hatta cerrahi kullanılıyordu ancak artık hiç biri önemli oranda kullanılmamaktadır.
Bunun başlıca nedeni nöroleptiklerin ve özellikle fenotiazinin mevcut olmasıdır. Çeşitli araştırmalarda
bu ilaçların şizofren hastaların bozukluklarında temel ve yararlı etkileri olduğu gösterilmiştir. Ayrıca
yatan hastaların kurumlar dışına çıkartılmasında da önemli bir faktördür. Ancak muhtemelen ilaçlar
tek başlarına cevap değildir, çünkü şizofrenlerin günlük yaşamdaki zorluklarla başetmeyi öğrenme
ya da tekrar öğrenme gereksinimleri vardır. Belki de bazı terapistlerin düşündüğü gibi belirtilerinin
altında yatan intrapsişik problemleri çözmelidirler.
Psikanalitik kuram şizofreninin, çocukluk reddi ve kötü davranılmanın acısından kaçmayı yansıttı
ğını varsayar; analist tarafından sabırla ve yavaşça geliştirilen ilişki bastırılmış travmaları araştırmak
için güvenli bir cennet oluşturur. Analitik tedavilerin etkinliğiyle ilgili fazla kanıt yoktur, ancak hem
mesleki hem de popüler yayınlarda dramatik iyileşmelerle ilgili vak’a öyküleri bildirilmektedir. Yüksek
düzeydeki duygu ifadesini azaltmak amacıyla yapılan aile tedavisinin tekrarları önlemede yararlı
olduğu gösterilmiştir. Son yıllarda davranışçı tedaviler, akıl hastanelerinden taburcu olan hastaların
aile ve toplum yaşamıyla ilgili kaçınılmaz streslere katlanmalarına, eğer taburculuk olası değilse ku
rumda daha düzgün ve verimli bir yaşamları olmasına yardımcı olmuştur. Şizofreniyle ilgili en etkin
tedavilerin hem biyolojik hem de psikolojik bileşeni içermesi olasıdır.
302 √√ BÖLÜM 11 - ŞİZOFRENİ
ANAHTAR SÖZCÜKLER
şizofreni duygusal küntlük kötülük görme (perseküsyon)
pozitif belirtiler katatonik hareketsizlik sanrıları
konuşmada düzensizlik mum esnekliği (vaxy flexibility) ayrışmamış şizofreni
(düşünce bozukluğu) uygunsuz duygulanım rezidüel (kalıntı) şizofreni
enkoherans (konuşmada erken bunama (demantia etiketleme kuramı
dağınıklık) precox) dopamin aktivitesi kuramı
konuşmada gevşeklik (şizofreninin) reaktif-süreç sosyojenik hipotez
(düşüncenin rayından boyutu sosyal-ayıklama kuramı
çıkması) sanrısal bozukluk şizofrenojenik anne
sanrılar dezorganize şizofreni ikili çıkmaz kuramı
varsanılar katatonik şizofreni yüksek duygu dışa vurumu
negatif belirtiler paranoid şizofreni prefrontal lobotomi
istek ve enerji azalması büyüklenme sanrıları antipsikotik ilaçlar
(avolisyon) sanrısal kıskançlık
düşünce ve konuşma fakirliği etkilenme fikirleri (referans
(alogi) fikirleri)
haz alamama (anhedoni) sanrısal (paranoid) bozukluk
12
Henri de Toulouse-Lautrec,
“A La Buvette”
Madde zehirlenmesi (entoksikasyonu) tanısı, alkolün aşırı bir biçimde ve zararlı kullanımını
madde merkezi sinir sistemini etkilediğinde ve ifade etmektedir.
uyumsuz bilişsel ve davranışsal etkiler ortaya Alkol bağımlılığı, tolerans veya yoksunluk
çıktığında konur. Eğer madde bağımlılığı olan tepkilerini kapsar. Erken yaşlarda içmeye baş
bir kişi bu durumu reddediyor, aynı zamanda layan bir kişi, otuzlu veya kırklı yaşlarda ilk yok
da yoksunluk yaşıyorsa, bu kişi hem madde ba sunluk belirtilerini geliştirmeye başlar. Kronik bir
ğımlılığı hem de madde yoksunluğu tanısı alır. içicinin aldığı alkol birdenbire kesilirse bunun
Madde yoksunluğu tanısına verilebilecek bir ör sonuçları dramatik olabilir, çünkü kişinin bedeni
nek; Delirium tremens (DTs) olarak bilinen alkol maddeye alışmıştır. Hasta sıklıkla kaygılı, dep
yoksunluğu deliriumudur. Ayrıca, ilaçlar bunama resif, halsiz, huzursuzdur ve uyuyamaz. Özellik
ve diğer Eksen 1 bozukluklarının belirtilerine de le parmak kaslarında, yüzde, göz kapaklarında,
yol açabilirler. dudaklarında ve dilde kasılmalar görülebilir ve
Bu temel bilgilerden sonra, şimdi; alkolizm, nabızda, kan basıncında, ateşte yükselme ola
nikotin ve sigara içme, Marihuana, yatıştırıcılar bilir. Birkaç yıl boyunca yoğun bir biçimde içen
(sedatifler) ve uyarıcılar (stimülanlar) gibi mad kişilerde kandaki alkol oranı aniden düşerse
de ile ilişkili temel bozukluklara genel olarak ba nispeten az sayıda da olsa delirium tremens
kacağız. Bu esnada da madde kötüye kullanımı (DTs) görülebilir. Hoş olmayan ve çok canlı ya
ve bağımlılığının etiyolojisine değinecek ve bu ratıklar- yılanlar, hamam böcekleri, örümcekler
ciddi bozukluklar için uygulanan terapiler ile ko vb.- duvarda ya da kişinin üzerinde sürünebilir
nuyu sonlandıracağız. veya bütün odayı doldurabilir. Bu halüsinas
yonlar sonucunda uyumu bozulan ve korkuya
kapılan kişi, bu yaratıkları üzerinden atmak
ALKOL KÖTÜYE KULLANIMI VE için vücudunu tırmalayabilir veya bu fantastik
BAĞIMLILIĞI hayvanların istilasından kaçmak için odada bir
köşeye büzülüp oturabilir. Yaşanan bu delirium
Alkolik terimi birçok insana tanıdık gelmesine ve fizyolojik kriz, alkole bağımlı olmaktan kay
rağmen henüz kesin bir tanımı yoktur. Bu terim, naklanan alkol yoksunluğu sonucu oluşur.
kötüye kullanan bir koca veya çalışma arkada Toleransın artması, daha yoğun ve sürekli
şı, gün boyunca saklı gizli içen bir kadın ya da içmeye neden olur. Alkolü kötüye kullanan bazı
erkeğe kadar uzanır. Tüm bu imajlar bir tanım kişiler, bir günde 1 litreyi aşan burbon içebilir ve
sağlamazlar. DSM-IV alkol bağımlılığı ve alkol hiçbir sarhoşluk belirtisi göstermeyebilirler (Mel
kötüye kullanımını birbirinden ayırmaktadır. Bu lo ve Mendelson, 1970). Dahası, bazı insanla
ayrım araştırma literatüründe her zaman yapıl rın kanındaki alkol düzeyi, yoğun bir biçimde
mamaktadır. Kötüye kullanım terimi genellikle, içmelerine rağmen, vücutları maddeye uyum
BOZUKLUĞUN GİDİŞİ
Alkol kötüye kullanan kişilerin yaşamlarına
bakıldığında hep aşağı doğru giden bir süreç Alkol sıklıkla taşıt kazalarına neden olur. Bir New York treninin
göze çarpar. Adsız Alkoliklere üye 2000 kişi üze sürücüsü, alkollü iken taşıtın raydan çıkması sonucunda 5
kişinin ölümüne ve 100’den fazla kişinin yaralanmasına neden
rinde gerçekleştirilen geniş kapsamlı bir tarama olmuştur.
çalışmasında Jellinek (1952), alkolü kötüye kul
lanan erkeklerin, sosyal içici olarak başlamaktan maya ve yalnız içmeye eğilimlidirler. Bununla
sadece içki içmek için yaşama noktasına kadar birlikte tıkanırcasına içme (binge drinking) daha
ulaşan 4 aşamadan geçtiklerini belirtmektedir. az görülür (Hill, 1980; Wolin, 1980)
Her ne kadar Jellinek’in tanımı, çok sayıda atıf
aldıysa da, daha sonra elde edilen bilgiler her ALKOL BAĞIMLILIĞININ BEDELİ
zaman bu görüşü destekler nitelikte değildir. Al
Problem yaratacak düzeyde içki içen pek çok
kol bağımlısı kişilerin geçmişlerine bakıldığında,
kişi profesyonel bir yardım almasa da alkolü kö
alkol kötüye kullanımından alkol bağımlılığına
tüye kullanan kişiler, ruh hastalıkları hastaneleri
doğru bir süreç izledikleri görülür (Langenbuc
her ve Chung, 1985). Fakat veriler, bazı içicile ve genel hastanelerde yüksek oranlarda bulu
rin bazı dönemlerde yoğun bir şekilde içtiklerini nurlar. Problem yaratacak düzeyde içen kişile
daha sonra ise hiç içmediklerini ya da daha az rin sağlık servislerini kullanma oranı içmeyen
içtikleri bir dönem yaşadıklarını; yani dalgalı bir kişilerden 4 kat daha fazladır ve bu kişilerin tıbbi
içme örüntüsü içinde olduklarını göstermekte giderleri, diğer kişilerden iki kat daha yüksek
dir (Vaillant, 1996). Dahası, alkolün bu şekilde tir (The Harvard Medical School Mental Health
uyumsuz kullanım örüntüsü, Jellinek’in belirt Letter, 1987). Daha önce de belirttiğimiz gibi,
tiğinden daha değişkendir. Maddenin yoğun kul alkolü kötüye kullanan kişiler arasındaki intihar
lanımı hafta sonları azalabilir veya birkaç hafta oranı, genel nüfustan daha yüksektir. Alkol, bü
devam eden aşırı ve sürekli içmelerin arasına tün intiharların 1/3’ünde rol oynayan bir etken
hiç içilmeyen uzun aralar serpiştirilebilir (Robins dir. Dahası, her yıl trafik kazalarında meydana
ve ark., 1988). Alkol kötüye kullanımının tek bir gelen ölümlerin yarısının alkol nedeniyle oldu
örüntüsü yoktur. ğu tahmin edilmektedir. California’da yapılan
Bulgular Jellinek’in raporunun kadınlara uy bir çalışma, ölen sürücülerin %70’inin kanında
gulanamayacağını göstermektedir. Alkol ile ilgili alkol bulunduğunu göstermektedir (Stinson ve
güçlükler genellikle kadınlarda, erkeklere göre De Bakey, 1992). Alkol, uçak kazalarında, en
daha geç yaşlarda ve sıklıkla, Alice vakasında düstri kazalarında ve ev kazalarında bir faktör
olduğu gibi, eşin ölümü veya ciddi bir aile krizi olabilmektedir. Alkol, aynı zamanda adli prob
gibi stresli bir yaşam olayı sonrasında başlar. lemler doğurur. Birleşik Devletlerde tutuklanan
Yoğun içmenin başlaması ile alkol kötüye kul kişilerin 1/3’ü umumi yerlerde sarhoşluktan do
lanımı arasındaki zaman aralığı, kadınlarda layı tutuklanmaktadır. Adam öldürme de alkol
erkeklere göre daha kısadır (Mezzich ve ark., ile bağlantılı bir suçtur -cinayetlerin yarısından
1994). Problem yaratacak düzeyde içki içen çoğunun alkolün etkisi altındayken işlendiğine
kadınlar erkeklere göre daha kararlı bir içici ol inanılır-. Tecavüzler, saldırılar ve aile içi şiddet
308 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
de alkol ile bağlantılı suçlar arasında sayılabilir pasitesinin kaynağını oluşturabilir. Son olarak,
(Murdoch, Pihl ve Ross, 1990). alkol glutumat alıcılarını da yasaklar ki (inhibi
Birleşik Devletlerde problem düzeyde içki iç tion) bu da konuşurken heceleri karıştırma ve
menin toplam maliyeti -işe geç gelmekten sağlık bellek kaybı gibi alkol zehirlenmesinin bilişsel
sorununa dek- 1990 yılında 125 milyar dolardan sonuçlarının nedeni olabilir (U.S. Public Health
daha fazla olarak tahmin edilmektedir. Yıkılan Service [USPHS], 1994).
yaşamlar ve toplumsal kayıplar yönünden mali Alkolün etkilerine ilişkin pek çok inanç vardır.
yeti ise ölçülemeyecek kadar yüksektir. Kaygıyı azalttığı, sosyalliği arttırdığı, gerginliği
azalttığı vb. düşünülür. Fakat az miktarda alınan
ALKOLÜN KISA SÜRELİ ETKİLERİ alkolün kısa süreli etkileri, bedendeki kimyasal
etkileri kadar, kişinin bu etkilere ilişkin bireysel
Alkol, yutulduktan ve mideye ulaştıktan son
beklentilerine de bağlıdır. Örneğin, alkolün sal
ra enzimler yoluyla metabolize edilmeye başlar.
Çoğu ince bağırsaklara geçer ve buradan kana dırganlığı ve cinsel tepkileri arttırdığına inanılır.
karışır. Daha sonra öncelikle, saatte 100 dere Fakat araştırmalar, bu tepkilerin artmasında al
celik (%50 alkol) bir ons (28,3 ml) viskiyi meta kolün değil, içen kişinin alkolün etkilerine ilişkin
bolize edebilen karaciğer tarafından yakılır. Bu inançlarının etken olduğunu göstermiştir. Bu
miktardan fazla olan kısmı ise kan dolaşımında noktaları gösteren araştırmalarda kişiye alkol iç
kalır. Alkolün emilimi çok çabuk, ancak dışarıya tiği söylenir fakat gerçekte tadı alkole benzeyen
atılımı daima çok yavaştır. Alkolün etkileri, kan ama alkol içermeyen bir içecek verilir. Sonuçta
daki alkol yoğunluğunun miktarına göre değişir. bireyler daha saldırgan olurlar (Lang ve ark.,
Kandaki alkol yoğunluğu ise; belli bir zaman di 1975) ve cinsel uyarımlarının arttığını bildirirler
limi içerisinde içilen alkol miktarına, alkolü mi (Wilson ve Lawson, 1976). Gerçekten alkol alan
dede tutacak ve emilimini geciktirecek yemeğin denekler de, alkol fizyolojik olarak daha az tepki
olup olmamasına, kişinin beden ağırlığına ve ye neden olsa da cinsel uyarılmalarının arttığını
karaciğerinin etkililiğine bağlıdır. İki ons alkol, söylemişlerdir (Farkas ve Wilson, 1976). Bura
yeni yemek yemiş 80 kilo ağırlığındaki bir adam da da yine, bilişlerin davranış üzerinde güçlü bir
ve midesi boş olan 50 kilo ağırlığındaki bir kadın etkiye sahip olduğu görülmektedir. Maddelerin
üzerinde farklı etkiler gösterecektir. etkileri hakkındaki inançların, onların kötüye
Birçok toplumda içki içmek kabul gören bir kullanımı ile önemli derecede ilişkili olduğunu
davranış olduğu için, alkol nadiren onu içenler daha sonra göreceğiz.
tarafından bir ilaç / madde olarak görülür. Fakat
bir ilaçtır ve çift fazlı etkisi vardır. Alkolün ilk etki UZAMIŞ ALKOL KÖTÜYE
si uyarıcıdır (stimulan). Kişi kendini daha sosyal KULLANIMININ UZUN SÜRELİ
ve iyi hisseder ve kandaki alkol düzeyi arttıkça ETKİLERİ
bu duygu da artar. Fakat kandaki alkol düzeyi Uzamış alkol kötüye kullanımının uzun süreli
en üst seviyeye ulaştıktan ve düşmeye başla etkileri, aşağıdaki vaka öyküsünde canlı bir bi
dıktan sonra alkol bastırıcı (depresan) etki ya çimde anlatılmaktadır. Bu vaka, aile ilişkilerinin,
par ve kişinin olumsuz duygu durumunda artış bozukluğun gelişmesinde nasıl bir rol oynayabi
olabilir. Fazla miktarda alkol, karmaşık düşünce leceğini ve içmeyi bırakmanın ne kadar zor ola
süreçlerine yol açar; motor koordinasyon, den bileceğini gösteren güzel bir örnektir.
ge, konuşma ve görme bozulur. Bazı kişiler çök
kün ve içine kapanık olurlar. Alkol ağrıyı azalta Hasta, hastaneye ilk yatırıldığında 24 yaşında, bekâr
bilir ve yüksek dozlarda yatışma (sedasyon) ve ve işsizdi. Uzun süredir antisosyal davranış ve dağınıklık
uykuya yol açar. özellikleri gösteriyordu; alkol ve diğer maddelere alış-
Alkol etkilerini beyindeki sinir sistemleriyle kanlığı vardı. Daha önce sekiz kez, özel alkol kliniklerine
etkileşim içinde ortaya çıkarır. Gerilim azaltma kısa süreli yatmış, huzuru bozmak ve alkollü araç kullan-
yeteneğinden sorumlu olabilen GABA alıcıları maktan birkaç kez tutuklanmış ve saldırı suçundan iki kez
hapse girmişti.
nı (reseptör) uyarır. (GABA başlıca yasaklayıcı
Hasta, küçük bir kasabada itibarlı ve zengin bir aile-
sinir iletilerinden biridir; Valyum gibi benzodi
nin çocuğu olarak doğmuştu. Başarılı ve popüler bir iş
azepinler GABA alıcıları üzerinde alkolünkine adamı olan babası aşırı içerdi ve 57 yaşındaki ölümü kıs-
benzer bir etkiye sahiptir.) Alkol ayrıca serotonin men alkole bağlıydı. Anne de aşırı içerdi. Çocukken anne
ve dopamin düzeylerini de artırır ve bu etkiler ve babası tarafından üzerinde çok az kontrol kuruldu ve
onun güçlü bir pekiştirici olarak hizmet etme ka dadılar tarafından büyütüldü. Çok küçükken babası ona
ALKOL KÖTÜYE KULLANIMININ YAYGINLIĞI 309
√√
partilerde misafirlere içki ikram etmesini öğretti ve altı maktadır (USDHHS, 1990). 1980’lerin sonların
yaşından önce partilerde misafirlerin içkilerini yudumlu- da alkol kullanımındaki azalmaya paralel olarak
yordu. On iki yaşına geldiğinde her hafta sonu 1 litreyi 1970’lerde yüz binde 14 gibi uç noktalara ula
aşkın, 17 yaşında ise her gün üç şişe içki içiyordu. Babası
şan siroz nedeniyle ölüm oranlarında da azal
ona içki için para veriyor, alkollü iken araç kullanma gibi
alkolün neden olduğu suçlardan ceza almasını engelliyor,
ma görülmüştür. Diğer sık rastlanan fizyolojik
onu kurtarıyordu. değişmeler, endokrin salgıları ve pankreasta
Hasta lise 1’deyken bir öğretmene vurmaktan dolayı hasar, kalp yetmezliği, yüksek tansiyon ve bazı
okuldan uzaklaştırıldı. Nüfus kâğıdındaki doğum tarihini yüz, özelliklede burunda şişmelere ve kızarma
değiştirip orduya katılana dek, 11. sınıfa kadar özel bir ya yol açan lokal damar kanamalarıdır. Alkolün
okulda okudu. Terhis olduktan sonra 6 ay işsiz dolaştı, uzun süre kullanımının özellikle frontal lobdaki
aşırı derecede içerek pek çok kez sanatoryumda kaldı. Bir beyin hücrelerine zarar verdiği görülmekte, kor
iş bulunduğunda bir ay geçmeden işini bıraktı. Üçüncü tikal atropi ve diğer yapısal bozukluklara neden
kez içkili araba kullanmaktan yakalandığında hapsedildi.
olmaktadır (Persons, 1975). Alkol, ayrıca ba
Babası onu kefaletle çıkarttı; ancak bundan sonra para
vermeyeceğini söyledi. Hasta kasabadan ayrılarak vasıf- ğışıklık sistemini zayıflatmakta bu nedenle de
sız işçi olarak çalıştı (hiçbir zaman işe yarar bir beceri enfeksiyonlara ve kansere karşı duyarlılığı art
sahibi olamamıştı). Fakat babası öldüğünde eve geri dön- tırmaktadır.
dü. Bundan sonraki birkaç yıl içerisinde, sarhoşluk, erkek Hamilelik döneminde yoğun alkol kullanımı,
arkadaşı ziyaret ettiği için annesinin gözünü morartma ve zekâ geriliğinin bilinen bir nedenidir. Fetüsün
gözlem altında olmanın koşullarını yerine getirmeme gibi gelişimi yavaşlar, kafa, yüz, kol ve bacaklar
nedenlerden ötürü hapse girdi. Hapisten kaçmaya çalı- da anormallikler oluşur. Bu durum fetal alkol
şırken bir gardiyana saldırarak ağır yaraladı ve iki yıl
sendromu olarak adlandırılır. Makul düzeyde
daha hapis cezası aldı. Tahliye edildikten sonra alkolden
başka çeşitli türden uyarıcılar, sedatifler ve çeşitli uyuş- içki içmenin bile fetüs üzerinde çok ciddi olma
turucu maddeleri de kullanmaya başladı (Rosen, Fox ve yan ama istenmeyen etkileri olabilir. Bu nedenle
Gregory, 1972, s. 312). alkol kötüye kullanımı ve Alkolizm Ulusal Ensti
tüsü, hamilelikte hiç alkol almamanın en emin
Kronik içme, psikolojik gerilemeye ek ola yol olduğunu belirtmektedir (Alcohol, Drug Abu-
rak ağır biyolojik hasar da oluşturur. Bedenin se and Mental Health Administration News, 2
hemen hemen bütün doku ve organları, uzun Mayıs, 1980).
süreli alkol kullanımından etkilenir. Beslenme Alkolün zararlı etkileri üzerine yoğunlaşmak
bozukluğu ağır olabilir. Alkol kalori verdiği için - uygun ve doğru olmakla birlikte, bazı insanla
80 derecelik 1,12 litre alkol, kişinin günlük kalori Hamilelik döneminde yoğun alkol kullanımı, fetal alkol
ihtiyacının yarısını karşılar- kişi genellikle yedi sendromuna neden olur. Bu çocuklar yüz anomalileri kadar,
ği yemek miktarını azaltır. Ancak alkolün sağ zihinsel geriliğe de sahiptirler.
lamış olduğu kalori, sağlık için gerekli besinleri
içermediği için boştur. Alkol ayrıca yiyeceklerin
hazmını ve vitaminlerin emilimini güçleştirerek
beslenme bozukluğuna doğrudan katkıda bulu
nur. Daha yaşlı kronik alkoliklerde B-kompleks
vitaminlerinin yetersizliği, hem yakın zamanda
ki hem de geçmişteki olaylarla ilgili ağır bellek
kaybı anlamına gelen amnestik sendrom’a ne
den olabilir. Bu bellek kayıpları, genellikle pek
uygun ve pek olası olmayan uydurma olaylarla
(konfabülasyon) doldurulur.
Uzun süre alkol kullanımı artı protein alımın
daki azalma, karaciğerde siroz oluşmasına ne
den olur. Siroz hastalığı, karaciğer hücrelerinde
yağ ve protein birikimine bağlı olarak karaci
ğerin işlevinin bozulması ve bazı hücrelerinin
ölmesine yol açan, iltihaplanma sürecinin tetik
lendiği bir hastalıktır. Yaralı dokular geliştiğinde
kan akışı engellenir. Birleşik Devletlerde siroz,
ölüm nedeni olarak dokuzuncu sırada yer al
310 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
rın sağlığına yararlı olduğuna ilişkin kanıtlar da ve küçük parçalar halinde öğütülerek buruna
vardır. Az içme (günde 3 kadehten az), özellik çekilmiştir.
le de şarap, hem kadınlarda hem de erkekler Nikotin; tütünün temel alkoloidi ve alışkanlık
de koroner kalp hastalığı riskini azaltmaktadır yapan etkenidir. Nikotin reseptörleri adı verilen
(Stampfer ve ark., 1988). Fakat araştırmacıların ve beynin haz merkezinde bulunan reseptörleri
tamamı bu bulguyu kabul etmemektedir. Çok iç uyarır. Tütünün bağımlılık yapma özelliği, insan
mekten kaçınan insanlar, örneğin kalp, yüksek ların onu elde etmek için ne denli fedakarlıklar
tansiyon gibi bir nedenden ötürü bunu yapıyor yaptıklarına bakılarak anlaşılabilir. Örneğin,
olabilirler. Kaçınan bu insanlar, az içen insanlar on altıcı yüzyılda İngiltere’de tütün aynı ağır
la karşılaştırıldığında kafa karıştırıcı bir durum lıkta gümüş ile değiştirilmiştir. Fakir insanlar,
ortaya çıkabilir. Eğer alkolün yararlı bir etkisi çok kısıtlı olan imkânlarını birkaç günlük tütün
varsa, bu ya fizyolojik (örneğin, asetik asit tuzu, için harcayabilmişlerdir. On yedinci yüzyılda
alkol metoboliti, koroner kan akışında artış) Osmanlı İmparatorluğu döneminde Sultan IV.
veya psikolojik (az koşuşturmalı bir yaşam stili Murat tarafından içenlere ceza olarak yapılan
ve azalmış saldırganlık düzeyi) olabilir. Bu konu işkenceler bile, bağımlı olan kişileri bu ottan
ile Fransız Paradoksu olarak adlandırılan olgu vazgeçirememiştir.
arasında benzerlik mevcuttur. Buna göre, Fran
sızların beslenmesinde yüksek oranda doymuş SİGARA İÇMENİN YAYGINLIĞI VE
yağ bulunmasına rağmen, kolesterol düzeyleri SAĞLIK AÇISINDAN SONUÇLARI
düşüktür. Bazı hipotezlere göre Fransızlar az ya
Sigaranın sağlığa zararlı olduğu, Birleşik Dev
da orta düzeyde kırmızı şarap içerek koleste
letler Sağlık Bakanlığı tarafından 1964 yılından
rol düzeylerini düşürüyor olabilirler (Kuşkusuz;
beri yayınlanan raporlar ile, inandırıcı bir şekil
Fransızların taze sebze yemek, işe araba yeri
de ortaya konmuştur. Her yıl 430.000’den fazla
ne yürüyerek gitmek türünden egzersizleri yap
Amerikalının bu nedenle erken öldüğü tahmin
mak gibi yaşam tarzlarına ait bazı özellikler de,
edilmektedir (Schultz, 1991). Birleşik Devletler
kalp hastalıkları için düşük risk geliştirmelerine
de her altı kişiden birinin ölümünden, herhangi
neden olmaktadır). Bunlara rağmen, Birleşik
bir yolla sigara sorumludur; günde 1100 kişiden
Devletlerde yemek esnasında alkol kullanımını
fazlası ölmektedir. Tütün her yıl AIDS, araba ka
özendirmek, olası bir alkol kötüye kullanımı ile
zaları, kokain, eroin, cinayet ve intihardan daha
tehlikeli bir flört için zemin hazırlayabilir.
fazla sayıda Amerikalıyı öldürmektedir. Sigara
Uzun süreli alkol tüketiminin son derece cid
içenlerin çocukları, içmeyenlerin çocuklarından
di psikolojik, biyolojik ve sosyal sonuçları ola
daha fazla üst solunum yolları enfeksiyonu,
bilir. Alkolü kötüye kullanan kişinin işlevlerinde
bronşit ve kulak enfeksiyonlarına yakalanmak
ciddi bozulmalar olduğundan, bu birey ile ilişki
tadırlar. Sigara ve pipo ciğerlere nadir olarak
içinde bulunan diğer kişiler de derinden etkilenir
çekildiği zaman, bunların sağlık üzerinde yarat
ve yara alır. Kişi iş göremez, çalışamaz halde
tığı riskler anlamlı derecede azalmaktadır; fakat
olduğundan, toplum da bu durumdan çok etki
ağız kanseri riski her iki durumda da yüksektir.
lenir. İlk verilere göre, içkiye harcanan para, iş
Uzun süreli sigara kullanımı ile ortaya çıkan
kaybı, trafik kazalarına neden olması, doktorlar
ya da artan tıbbi problemler arasında, akciğer
ve psikiyatristlere harcanan paraların toplamı
kanseri, amfizem, gırtlak ve yemek borusu kan
her yıl 125 milyar doları aşmaktadır. Çok daha
seri ve çeşitli kalp-damar hastalıkları vardır. Ya
yıkıcı olan insan trajedisi ise kuşkusuz hesap
nan bir tütünün muhtemelen en zararlı bileşen
lanamaz.
leri, nikotin, karbon monoksit ve katrandır. Daha
sonra ise kanserojenler olarak bilinen bazı hid
NİKOTİN VE SİGARA İÇME rokarbonlar gelir (Jaffe, 1985).
1989 ve 1990 yıllarında, Hastalık Kontrol
Tütün içmenin tarihçesi, pek çok bakımdan Merkezi (Centers for Disease Control) tarafın
diğer bağımlılık yapıcı maddelerinkine benzer dan yayınlanan 20. ve 21. raporlarda (Cimons,
dir (Brecher, 1972). Kolomb’un yerli Amerika 1992) ve diğer yayınlarda (Cherner, 1990; Jan
lılarla yaptığı ilk ticaret sonrası denizciler ve sen ve ark., 1996; Type, 1991); sigara içme
tüccarların sarılı tütün yapraklarını içme konu alışkanlığını azaltmak için yapılan hükümet ça
sunda yerlileri taklit etmeye başlamaları uzun lışmalarının 25 yıllık deneyimlerinden çıkartılan
sürmemiştir. Tütün içilmediği zaman çiğnenmiş bazı sonuçlar şöyle özetlenmiştir:
NİKOTİN VE SİGARA İÇME 311
√√
• Amerikalı yetişkinlerde sigara içme oranı düzenlenmektedir. Genç kadınlar, düşük nikotin
1965’de %40’dan 1990’da %25’e düşmüştür düzeyinin mide bulantısı gibi hoş olmayan yan
Bu %15’lik düşüş önemlidir; sigara içenlerin etkilere daha az yol açması nedeniyle bu siga
neredeyse yarısı sigarayı bırakmıştır. Fakat ralara daha kolay alışmaktadırlar. Böylece siga
45 milyon Amerikalı hala sigara içmektedir ve ra içme deneyimi daha hoş olmaktadır (Silves
içenlerin sayısı Asya ve Güney Amerika’da tein, Feld ve Kozlowski, 1980). Gençlerin sigara
hala yüksektir. 1987’den bu yana sigarayı içmesi ile ilgili kaygılar, günümüzde sigaranın
bırakma oranı 1965-1985 yılları arasında otomatik makinelerde satılması ile çelişki yarat
kinden iki kat daha fazladır. Bununla birlikte maktadır. Pek çok yerde sigaranın yaşı küçük
sigara içme oranı ergenler arasında 1991 olanlara satılması yasaktır fakat bu otomatik
yılından itibaren artmaktadır. makineler, bu yasağı delmenin en kolay yoludur
• Yerli Amerikalılar, Afrika kökenli Amerika ve bu nedenle de sigaraya karşı olan grupların
lılar, vasıfsız işçiler ve eğitim düzeyi düşük hedefi haline gelmiştir.
bireyler arasındaki yaygınlık oranı yüksek
kalmıştır. Bununla birlikte, son yıllarda sigara PASİF İÇİCİLİĞİN SONUÇLARI
içiminde görülen en fazla düşüş oranı, Afrika
Biz yıllardır, sigaranın sağlığa zararlarının
kökenli Amerikalı erkeklerdedir. Üniversite
yalnızca içen kişi ile kısıtlı olmadığını bilmek
mezunları ve 75 yaş üzerinde yaygınlık oranı
teyiz. Bir sigarayı yakılışından bitinceye kadar
en düşüktür.
teneffüs etmek, buna pasif içicilik (secondhand
• Kadınlarda sigara kullanımının yaygınlığın
smoke) ya da çevresel tütün içiciliği diyoruz-
daki düşme oranı erkeklerinkinden daha az
sigarayı gerçekten içen kişiden daha fazla yo
dır. Pek çok kadın kilo kaybetmek amacı ile
ğunlukta amonyak, karbon monoksit, nikotin ve
sigaraya başlamaktadır.
katrana maruz kalmak anlamına gelmektedir.
• İnsanlar sigara içmeye genellikle çocukluk Sigara içmeyenler, yoğun bir şekilde sigara du
ve ergenlik döneminde başlamaktadırlar. Si manına maruz kaldıklarında, kalıcı akciğer ha
garaya başlama yaşı, özellikle genç kadın rabiyetlerine uğrayabilmektedirler. Sigara içme
larda, düşmektedir. yen pek çok kişi, yanan bir tütünün kokusundan
• Her gün, yaklaşık 1000 çocuk ve ergen siga hoşlanmaz ve alerjik reaksiyonlar gösterirler.
raya başlamaktadır ve bunların 750’si siga Pasif içicilik ABD’de yılda 50.000’den fazla ki
raya bağlı, önlenebilir hastalıklardan erken şinin ölümünden1 sorumludur ve 1993 yılında
ölmektedir. Çevre Koruma Ajansı, pasif içicilik durumunu,
asbest ve radon kadar zararlı ve tehlikeli ola Milletler ile anlaşma içindedir (Goodwin ve Cou
rak sınıflandırmıştır. Hamilelik esnasında sigara ze, 1984).
içen kadınların bebekleri, daha erken ve düşük
kilo ile doğmakta, doğuştan gelen bazı özürlere MARİYUANA KULLANIMININ
sahip olabilmektedir. YAYGINLIĞI
Son yıllarda bazı eyalet hükümetleri, halka
Birleşik Devletlerde madde kullanımını araş
açık mekânlar ve iş yerlerinde sigara içmeyi dü
tırmakla görevli olan National Institute of Drug
zenleyen duyurular yayınlamaktadırlar. Sigara
Abuse (NIDA), yapmış olduğu tarama sonuçla
içmek, süper market, otobüs, hastane, kamu bi
rını belirli aralıklarla yayınlamaktadır. Bu tara
naları, uçaklar ve tüm yurtlarda yasaktır. Resto
malar 12 ile 18 yaş arasındaki gençlerle, 18-
ranlar sigara içmeyenler için ayrı mekânlar ayır
25 yaş arası genç yetişkinleri ve 25 yaş üstü
mak zorundadır ve bazı restoranlarda ise sigara
kişileri kapsamaktadır. Katılanlara şimdiki ilaç
içmek tamamıyla yasaktır. Toplam 50’den fazla
kullanımı, geçmişteki kullanımları, kullanım sık
kişinin çalıştığı işyerleri ya sigara içmeyi yasak
lığı, ilaçların çeşitliliği gibi sorular sorulmaktadır.
lamak ya da sigara içenler için ayrı bir mekân
Son yirmi yıldaki eğilim, Marihuana kullanımının
yaratmak zorundadırlar. Sigara içme yasağının 1979 yılında en yüksek noktaya eriştiği, sonraki
en sıkı olduğu yerler spor alanlarıdır. Buralar on yılda düşme gösterdiği ve tekrar yükseldiği
da sadece sigara içmek değil, sigara reklamları yönündedir. Aşağıda tarama çalışmasına katı
bile yasaktır. Sigara içmeyen bazı kişiler, bu tür lan 12-17 yaş arasındaki gençlerden en az bir
yasaklara sevinirler fakat sigara içenler ve tü kez Marihuana kullandığını belirtenlerin yüzde
tün endüstrisinden gelen bazı baskılar, bazen leri verilmektedir: 1972’de %14, 1979’da %31,
bu kanunun uygulanmasını sekteye uğratmak 1985’de %24 ve 1991’de %13 (Kozel ve adams,
tadırlar. Bazı sigara içicileri bu tür yasaklara, 1986; Marihuana Research Findings, 1980;
haklarına yönelik ileri bir tecavüz olarak görüp National Survey on Drug Abuse, 1979, 1982,
kuvvetle karşı çıkmaktadırlar. 1991). Tütünde olduğu gibi Marihuana kullanı
mıda 1991 yılından beri dikkate değer oranda
MARİHUANA artmaktadır (Cimons, 1995; Greenberg, 1996;
Kipke, Montgomery ve MacKenzie, 1993).
Marihuana (esrar), Kannabis sativa denilen
bir bitkinin kurutulmuş ve ufalanmış yaprak ve MARİYUANANIN ETKİLERİ
çiçek uçlarından oluşur. Sıklıkla sigara gibi içilir; Diğer pek çok ilaçta olduğu gibi Marihuana da
fakat aynı zamanda çiğnenebilir, çay gibi hazır risksiz değildir. Bilim genellikle bir ilaç hakkında
lanarak içilebilir veya fırında pişen yiyeceklerin ne kadar çok şey öğrenirsek onun o kadar tehli
içine konabilir. Marihuanadan daha kuvvetli keli olduğunu ortaya çıkartmaktadır. Marihuana
olan haşhaş, iyi kaliteli kannabis bitkisinin reçi da bu alanda bir istisna değildir (Odak 12.1’e
nesinin çıkartılıp kurutulması ile elde edilir. Ön bakınız).
celeri Amerika’da içmek için değil, liflerinden ip
New York’ta bir popüler binada haşhaşın ilk eğlence amaçlı
ve kumaş elde etmek için üretilirdi. On dokuzun kullanımı. Illustrated Police News’ın 1876 sayılarından
cu yüzyılda kannabis reçinesinin ilaç özellikleri birinde “Beşinci Caddede bir Haşhaş Evinde Güzel Kadınların
Sefahatı” başlıklı resim basılıdır.
fark edildi ve romatizma, gut, depresyon, kolera
ve nevralji gibi hastalıkların tedavisi için kulla
nılmaya başlandı. 1920’ye kadar, Amerika’da
çok az görülmesine rağmen haz vermesi için
de kullanılıyordu. Alkol satışının yasaklanma
sıyla birlikte bazı kişiler Meksika sınırından ge
tirilen Marihuanayı içmeye başladılar. Basında,
Marihuanayı cinayetlerle ilişkili olarak gösteren
olumsuz raporlardan sonra, 1937’de Marihua
na kullanımını yasaklayan yasa çıkartıldı. Gü
nümüzde Marihuana kullanımı pek çok ülkede
yasa dışıdır ve bu ülkelerin bazıları, Marihuana
satışının yasaklanması ile ilgili olarak Birleşmiş
MARİYUANA 313
√√
normal bir kalp üzerine ters etkileri olduğuna kalpleri ilacın etkilerine daha duyarlı olacaktır.
ilişkin bir kanıt yoktur. Marihuana kalp fonksi Tütünün kronik kullanımında olduğu gibi, Mari
yonlarında bozukluk olanlar için tehlikelidir, çün huananın uzun süreli kullanımı da, kısa süreli
kü bazen kalp atım hızını dramatik olarak arttı kullanımına ilişkin olarak yapılan çalışmalarla
rır. NIDA raporunda da belirtildiği gibi, bu etki yordanamayacak kadar çok sorunlar yaratabilir
kullanıcı kişi yaşlandıkça daha da kaygı verici (Jones, 1980).
olur. Bugünün 30 yaşındaki sağlıklı kullanıcıları, Marihuananın uzun süreli kullanımı, akciğer
damar sertliği gibi, kalp-damar sistemlerindeki yapısına ve işlevlerine ciddi zararlar verebilir
anlamlı değişiklikler nedeniyle yarının 50 ya (Grinspoon ve Bakalar, 1995). Marihuana kul
şındaki kalp-damar hastalığı riski taşıyıcıları lananlar, tütün kullananlardan daha az sayıda
olacaktır. Bu yaşta hala ilacı kullanıyorlarsa, içseler de, pek çoğu Marihuanayı daha fazla
YATIŞTIRICILAR VE UYARICILAR 315
√√
ve daha derin içine çekmekte ve de daha uzun olumsuz etkilerinin ortaya çıktığı zamana denk
süre ciğerlerinde tutmaktadırlar. Tütün sigara gelmektedir. 1970’li yıllardan çift körlemesine
sında olan kanserojen maddelerin bazıları Mari yöntem ile yapılmış olan çalışmalar (örneğin;
huanada da bulunmaktadır. Bu nedenle sadece Salan, Zinberg ve Frei, 1975) Marihuana ve
sayı göz önünde bulundurulduğunda, Marihu benzeri bazı ilaçların, kanser hastalarında ke
ananın zararlı etkisi beklenenden daha fazla moterapi ile ilgili olarak görülen bulantı ve iştah
olacaktır. Örneğin bir adet Marihuanalı sigara kaybını azaltabildiğini göstermiştir. Son bulgu
(Joint) içmek karbon monoksit içeren 5 tütün lar da bunu destekler niteliktedir (Grinspoon ve
sigarasını, 4 katranı içmeye ve solunum yolun Bakalar, 1995). Bulantı giderici diğer ilaçların
daki 10 hücre hasarına eşittir (Susman ve ark., etkili olmadığı durumlarda Marihuananın sıklık
baskıda). Marihuana aynı zamanda bağışıklık la bulantıyı azalttığı görülmektedir. Marihuana,
fonksiyonlarını da zarara uğratır (Swan, 1994). AIDS ve göz küresinde sıvının atılamaması an
Son olarak, Marihuana üreme fonksiyonları lamına gelen glokom hastalığının vermiş olduğu
için de zararlı olabilir. Kronik erkek kullanıcılar rahatsızlıkların tedavisinde de kullanılmaktadır
üzerinde yapılmış iki çalışmada sperm sayısın (Susman ve ark., baskıda).
da düşüklük ve sperm hareketlerinde yavaşla Ancak, Marihuananın tedavi edici bir mad
ma saptanmıştır. Bu durum üretkenliğin azala de olarak kullanımı tartışmalı bir konudur. Bazı
bileceğini göstermektedir (Hembree, Nahas ve AIDS hastaları, bu maddeyi içerek rahatlamak
Huang, 1979; Issidorides, 1979). Benzer şekil tadırlar. İştahı açmakta, bulantıyı azaltmakta,
de Marihuana kullanan kadınlarında yumurt uyumalarına yardımcı olmaktadır. İki düzine
lama fonksiyonlarında bozulma görülmektedir hastaya Marihuana sağlayan bir federal prog
(Vandaris ve ark., 1976). ram, Marihuananın insan sağlığına zararlı ol
Marihuana bağımlılık yapar mı? Yaygın olan ması nedeniyle, 1992 yılında sona erdirildi
ilk görüşlerin tersine, bağımlılık yapabilir. Ame (Klein, 1992). THC halen daha hap şeklinde
rikalı askerler, Vietnam’dan zehirli olabilecek bulunmaktadır. Bu hapların AIDS hastalarına ve
dozlarda TCH’ye alışmış olarak geri döndükle diğer hastalara içilebilen formu kadar yararlı ol
rinde, toleranstan kuşkulanıldı. Yapılan kontrollü madığı görülmektedir.
gözlemler, Marihuananın alışkanlık düzeyinde
kullanılmasının tolerans gelişmesine yol açtığı
YATIŞTIRICILAR VE
nı gösterdi (Compton, Dewey ve Martin, 1990;
Nowlan ve Cohen, (1977). Uzun süre Marihua UYARICILAR
na kullananların alıştıkları dozları almadıkların
da yoksunluk belirtileri gösterip göstermedikleri Birleşik Devletlerde 1914’e kadar ilaçlara ba
belirsizdir (Johnson, 1991). Eğer Marihuanaya ğımlılık hoş karşılanmamış; fakat tolere edilmiş
fiziksel bağımlılık gelişiyorsa, bu nikotine, koka tir. Bu tarihte Harrison Narkotik Yasası ile çeşitli
ine ve alkole geliştirilmiş olan fiziksel bağımlılık ilaçların kullanımı yasaklanmış ve kullananlar
tan çok daha az ciddidir. suçlu kabul edilmiştir. Burada tartışacağımız
Marihuanaya fiziksel bağımlılık gelişip geliş ilaçların hepsi yasa dışı değildir. Genel olarak
mediği sorusu ters tolerans (revese tolerance) iki kategoriye ayrılırlar: Yatıştırıcılar (sedatifler)
ile daha karmaşık hale gelmektedir. Deneyimli ve Uyarıcılar (stimulanlar).
içicilerin sarhoş olması için, bir iki nefes yeterli
olurken, daha az deneyimli içicilerin sarhoş ola YATIŞTIRICILAR
bilmesi için çok daha fazla nefese ihtiyaç vardır. Temel yatıştırıcılar (sedatifler), sıklıkla sa
Ters tolerans, eroin gibi bağımlılık yapan ilaçla kinleştiriciler olarak da anılır, bedenin aktivitesi
rın toleransının tam tersidir. TCH maddesi, ça ni yavaşlatırlar ve tepkilerini azaltırlar. Bu grup
bucak metabolize olduktan sonra, bedenin yağ
ilaçlar opiyatlar -opium ve ondan türetilen mor
dokularında depolanmakta ve bir ay gibi uzun
fin, eroin ve kodein-, sentetik barbituratlar ve
bir sürede çok yavaş olarak açığa çıkmaktadır.
sekobarbital (seconal) gibi sakinleştiricilerden
Bu durum da ters toleransı açıklayabilir.
(tranklizan) oluşur.
OPİYATLAR
TEDAVİ EDİCİ ETKİLERİ Opiyatlar, az miktarlarda kullanıldığında ağrı
İronik olarak, Marihuananın tedavi için kul giderici ve rahatlatıcı olan bir grup yatıştırıcıyı
lanımı, düzenli ve uzun süreli kullanımının temsil ederler. Opiyatların en önemlilerinden
316 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
PSİKOLOJİK VE FİZİKSEL
ETKİLERİ
Marihuana ve Marihuanadan türetilen mor
fin ve eroin, aşırı coşku, hayalcilik, dalgınlık,
uyuşukluk ve bazen de koordinasyonda bo
zukluğa yol açar. Bu temel etkilere ek olarak
eroinin iğneyle verildikten hemen sonra, bir sı
caklık hissi ile yayılan coşkunluk yaratma etkisi
vardır. Bağımlı kişinin bütün kaygı ve korkuları
yok olur, dört ile altı saat arası kendine güveni
tamdır. Fakat daha sonra düşüş yaşanır ve uyu
şukluk sınırına varılır. Opiyatlar, vücudun kendi
Bir afyon bitkisi. Bitkinin kapsülü çizildiğinde içinden ham
afyon sızar
opioid sistemindeki sinir hücresi reseptörlerini
uyararak etkilerini oluştururlar. Vücut, endorfin,
biri, M.Ö. 7000 yılında Sümerliler tarafından da enkefalin ve opium olarak adlandırılan opioidleri
bilinen ve başlangıçta uluslararası uyuşturucu üretir ve bunları kendi uygun reseptörlerine yön
trafiğinin temel maddesi olan afyon (opium) lendirir, onları uyarır. Opiyatlar belirgin biçimde
dur. Sümerliler bu maddeyi sağlayan poppy bit fizyolojik bağımlılık yaratırlar. Kullanıcılar hem
kisine, günümüzde de hala bilinen “mutluluk bit ilaçlara gittikçe artan düzeyde tolerans geliştirir
kisi” adını vermişlerdir. Afyon, on sekiz alkoloi ler hem de ihtiyaç duydukları dozu bulamazlar
din karışımıdır; fakat 1806 yılına kadar insanlar sa yoksunluk belirtileri gösterirler.
bu maddeler ve potansiyelleri hakkında hiçbir Tolerans geliştikten sonra eroin alınmadığı
bilgiye sahip değildi. takdirde, son enjeksiyondan sonra sekiz saat
O yılda, ismini Yunan Düş Tanrısı Morpheus içerisinde tepkiler başlayabilir. Daha sonraki bir
dan alan morfin alkoloidi, ham afyondan ayrış kaç saat içinde birey kas ağrıları duyabilir, hap
tırıldı. Acı bir tada sahip olan bu toz, çok kuvvetli şırır, terler, gözleri yaşarır ve çok fazla esner.
bir yatıştırıcı ve ağrı kesici idi. Alışkanlık yapıcı Bu belirtiler gribe benzer. Otuz altı saat içinde
etkisi keşfedilmeden önce, patentli birçok ilaçta yoksunluk belirtileri şiddetlenmeye başlar. Kon
kullanılıyordu. On dokuzuncu yüzyılın ortala
rında Amerika’da hipodermik iğne bulunduğu Eroin, 1874 yılında afyon’dan elde edildi ve çeşitli ilaçların
içerisine karıştırılarak serbest bir biçimde (reçetesiz)
zaman, morfin ağrıyı kesmek için doğrudan da satılmaya başladı. Bu reklam, eroin ihtiva eden bir diş ilacını
mara enjekte edilmeye başlandı. İç savaş esna göstermektedir. Reklam muhtemelen işe yaramıştır.
sında yaralanan ve dizanteri olan pek çok asker
morfin ile tedavi edildi ve evlerine bu maddeye
bağımlı olarak döndüler.
Hastaların daha sonraki yaşamlarını olumsuz
etkileyen bir ilacın verilmesinden duyulan kaygı
ile bilim adamları morfin üzerinde çalışmaya
başladılar. 1874 yılında morfinin, çok güçlü bir
ağrı kesici olan ve eroin olarak adlandırılan
başka bir ilaca dönüştürülebileceğini buldular.
Eroin başlangıçta morfin bağımlılığını tedavi
etmek için kullanıldı; öksürük şuruplarında ve
patentli diğer ilaçlarda morfinin yerini aldı. Pek
YATIŞTIRICILAR VE UYARICILAR 317
√√
trol edilemeyen kas atmaları, kramplar, birbirini dır- ya çok zengin olmalarını ya da bu parayı
takip eden sıcak ve soğuk basmaları, kalp atı fuhuş, uyuşturucu satıcılığı gibi yasadışı yol
şında hızlanma ve tansiyonda yükselme görüle lardan sağlamalarını gerektirmektedir. Opiyat
bilir. Bağımlı kişi uyuyamaz, kusar ve ishali var bağımlılığı ve suç davranışı arasındaki ilişki bu
dır. Bu belirtiler yetmiş iki saat kadar sürer ve nedenle çok yüksektir. Bu durum da kuşkusuz,
beş-on gün içinde yavaş yavaş ortadan kalkar. madde bağımlılığının suça neden olduğu yö
Veri toplamadaki büyük güçlüklere rağmen, nündeki inancı desteklemektedir. Tüm bunlara
Birleşik Devletlerde bir milyonun üzerinde eroin ek olarak günümüzde yaşanan problemlerden
bağımlısı olduğu tahmin edilmektedir (Goldste biri de iğnelerin paylaşılmasından kaynaklanan
in, 1994). Yıllardır doktorlar ve hemşireler ara HIV virüsünün bulaşması, yani AlDS’tir.
sındaki bağımlılık oranı, eğitim düzeyi eşit diğer
kişilerle karşılaştırıldığında daha yüksektir. Bu SENTETİK YATIŞTIRICILAR
durumun, tıbbi mekanlarda opiyatlara ulaşma Yatıştırıcıların temel bir türü olan barbiturat-
nın daha kolay olması ve bu insanların meslek lar, gevşeme ve uykuya yardımcı olmak ama
lerinin doğası gereği daha stresli bir ortamda cıyla geliştirilmişlerdir. İlk barbiturat 1903’de
çalışıyor olmalarından kaynaklandığına inanıl üretilmiş ve o zamandan beri de barbiturik asi
maktadır (Jaffe, 1985). Eroin önceleri fakir kişiler din yüzlerce türevi yapılmıştır. Bu ilaçlar başlan
ve şehir içi ile sınırlıydı. Son yıllarda ise orta ve gıçta çok etkili bulunmuş ve sıklıkla reçetelere
üst-orta sınıf üniversite öğrencileri ve genç pro yazılmıştır. Bağımlılık yapıcı etkisi keşfedildiğin
fesyoneller arasında da yaygınlaşmaya başladı den, 1940’larda bu ilaçlara karşı bir kampanya
ve bu gruplar arasında popülarite açısından ko başlatılmış ve doktorlar barbituratları reçetele
kain ile yarışmaya başladı. İstatistikler durumu rine daha az yazmaya başlamışlardır. Günü
daha da iyi anlamamıza yardımcı olmaktadır: müzde Valyum gibi benzodiazepinler sıklıkla
1988 yılında 1250 kişi eroin içtikten sonra acil kullanılmakta ve istismar edilmektedir. Birleşik
servislere gitmiştir. 1994’te bu rakam 27300’e Devletlerde yatıştırıcılar oldukça çok miktarda
ulaşarak %2000’lik bir artış göstermiştir. Madde üretilmektedir; öyle ki her bir kadın, erkek ve
rehabilitasyon merkezlerindeki trafiğin de aynı çocuğa yılda 50 tablet düştüğü tahmin edilmek
oranda arttığı görülebilir (Corwin, 1996). tedir. Pek çoğu yasal olarak Meksika’ya gön
Bu artışın nedenlerinden bir kısmı, günü derilmekte sonra da yasa dışı yollardan tekrar
müzde elde edilen eroinin özelliğinden kay Amerika’ya getirilmektedir. Birden fazla türde
naklanmaktadır. Örneğin elli yıl önce Güney ilaç alan pek çok kişinin kullandığı ilaçlardan
Kalifornia’da satılan eroin toz halinde idi ve saf biri de barbituratlar ya da diğer yatıştırıcılardır.
lık derecesi %5’den azdı. Günümüzde ise saflık Bu kişiler bazen bir uyarıcıdan vazgeçmek ya
derecesi % 25-50 arasında değişmekte ve sa da yoksunluk etkilerini azaltmak için bu ilaçları
kız şeklinde satılmaktadır. Bu şekilde satılması kullanırlar.
kullanıcının bunu seyreltmesini, gücünü azalt Yatıştırıcılar kasları gevşetir, kaygıyı azaltır
masını zorlaştırmakta, bu nedenle de özellikle ve küçük dozlarda alındığında hafif coşkulu bir
yeni kullanmaya başlayanlar aşırı doza maruz durum yaratırlar. Alkol ile birlikte alındıklarında
kalabilmektedir (Corwin, 1996). ortaya çıkan psikolojik etkilerin GABA sistemin2
Opiyatlar, bu maddeleri kullananlarda bir seri uyarılması ile oluştuğu düşünülmektedir. Yük
problemlere neden olurlar. 500 eroin bağımlısı sek dozlarda alındığında konuşma peltekleşir
üzerinde yapılan 24 yıllık bir izleme çalışması ve denge bozulur. Kavrama, konsantrasyon ve
sonucunda, bu kişilerin %28’inin 40 yaş civarın iş yapabilme gücü önemli derecede bozulabilir.
da öldüğü belirlenmiştir. Ölen bu kişilerin yarısı Kişi duygusal kontrolünü kaybedebilir ve derin
öldürülme, intihar ya da kaza sonucu yaşam uykuya dalmadan önce çok sinirli ve kavgacı
larını yitirmişler, üçte biri ise aşırı dozdan öl olabilir. Diyaframı kontrol eden kasları aşırı gev
müşlerdir (Hser, Anglin ve Powers, 1993). İlle şeterek kişinin boğulmasına yol açması nede
gal madde kullanımının sosyal sonuçları da en niyle, çok yüksek dozlarda alındığında öldürücü
az bu kadar ciddidir. Madde ve maddenin temin olabilir. Bölüm 10’da da belirtildiği gibi, yatıştı
edilmesi, kullanıcının varlığının merkezi haline rıcılar sıklıkla intihar aracı olarak seçilirler. Bu
gelir, bütün aktivitelerini ve sosyal ilişkilerini yö 2
Quaalude ve Sopor ticari adıyla satılan ve etkileriyle barbituratlara benzeyen
netir. Maddelerin çok pahalı olması -kişi sıklıkla bir sedatif olan metaqualone popüler bir sokak uyuşturucusu olmuştur. Bağımlılık
yaratıcı olmasının ötesinde başka tehlikeler de yaratmaktadır – iç kanama, koma
günde 200 dolardan fazla harcamak zorunda ve hatta aşırı dozdan ölüm.
318 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
nunla birlikte birçok kullanıcı bu ilaçlarla birlikte başlamıştır. Amfetaminler bu arayışın sonucu
alkol alarak kazara kendini öldürür; çünkü alkol dur (Snyder, 1974).
yatıştırıcıların depresyon etkisini arttırır. Uzun İlk amfetamin olan Benzerdin 1927’de yapıl
süre yüksek dozda kullanım beyinde hasara ve mıştır. 1930’ların başında burun tıkanıklığını aç
kişilikte bozulmaya yol açabilir. mak için ticari olarak satışa sunulduğunda, halk
Yatıştırıcıların uzun süre kullanımı ile tole uyarıcı etkilerini de keşfetti. Daha sonra doktor
rans artar ve kullanım aniden kesilirse şiddetli lar bu ilacı ve diğer amfetaminleri hafif düzeyde
ve uzun süren, bazen de ani ölümlere yol açan ki depresyon ve iştahı kontrol etmek için kullan
yoksunluk belirtileri görülebilir. Delirium, kon dılar. II. Dünya Savaşı sırasında her iki taraf da
vulsiyonlar ve diğer belirtiler, alkol kullanımının bu ilacı yorgunluğu gidermek amacıyla askerle
aniden kesilmesi sonucu oluşan yoksunluk be rine dağıttı. Bugün amfetaminler bazen hiperak
lirtilerine benzer. tif çocukların tedavisinde kullanılmaktadır.
Üç tip kötü kullanımdan söz edilebilir. Birinci Benzedrin, Deksedrin ve Metedrin gibi amfe
grup, yasadışı ilaç kullananlar ile ilgili kalıp yar taminler norepinefrin ve dopaminin serbest bı
gılara uygundur: Genellikle erkek ve antisosyal rakılmasını sağlayarak ve bu nörotransmitter
ergenler ve genç yetişkinler. Bunlar ilacı duygu lerin yeniden alınmasını engelleyerek etkilerini
durumlarını ya da bilinç düzeylerini değiştirmek yaratırlar. Genel olarak ağızdan veya damardan
amacıyla, bazen de başka ilaçlarla karıştırarak alınırlar ve alışkanlık yapabilirler. Uyanıklık hali
alırlar. İkinci grup; doktorun uykusuzluk ve kay artar, bağırsak sistemi baskılanır ve iştah azalır
gıyı gidermesi amacıyla vermesi ile ilaca başla -bu nedenle diyette kullanılır- kalp atışı hızlanır,
yan ve giderek daha yüksek dozlarda kullanarak derideki ve mukoza zarındaki kan damarları bü
alışkanlık geliştiren orta yaşlı ve orta sınıftan zülür. Bireyin dikkati artar, coşkulu ve daha dışa
kişilerdir. Bu kişiler ilaçlarını sokak satıcıların dönük olur. Sanki sonsuz bir enerjisi ve kendine
dan almazlar, çünkü istediklerinde reçetelerine güveni vardır. Yüksek dozları kişiyi sinirli, huzur
tekrar tekrar yazdırırlar ve kuşkuyu çekmemek suz yapar, uykusuzluk vardır. Yüksek doz kul
için de doktor değiştirebilirler. Üçüncü grup, ilacı lanan bazı kişiler o denli kuşkucu ve saldırgan
kolaylıkla elde edebilen doktor ve hemşire gibi olurlar ki, başkaları için tehlikeli hale gelebilirler.
sağlık personelinden oluşur ve sıklıkla kaygı ile Uzun süre yüksek dozda alınması, sanrıların da
bağlantılı problemlerini kendi kendilerine tedavi bulunduğu paranoid şizofreniye benzeyen bir
etmek için kullanırlar (Liskow, 1982). durumun ortaya çıkmasına neden olabilir.
Amfetaminlere tolerans çok çabuk gelişir;
UYARICILAR öyle ki uyarıcı etkisini elde edebilmek için alınan
miktarı sürekli arttırmak gerekir. Tolerans art
Uyarıcılar (stimülanlar) veya kokain gibi bir tıkça, kullanıcı hapları almayı bırakır ve amfeta
üst düzeyde bulunan maddeler, beyin ve sem minlerin en kuvvetlisi olan Methedrin’i damarı
patik sinir sistemini etkileyerek dikkati ve motor na doğrudan enjekte etmeye başlar. Hız delileri
aktiviteyi arttırırlar. Benzerdin gibi amfetaminler olarak adlandırılanlar, kendilerine tekrar tekrar
sentetik uyarıcılardır; kokain ise koka yaprağın bu ilacı enjekte ederek, birkaç gün boyunca ye
dan elde edilen doğal bir uyarıcıdır. Odak meden, içmeden, uyumadan, yoğun bir biçimde
12.2’de az riskli ve çok daha yaygın bir uyarıcı coşkulu aktivitelerini sürdürürler. Sonra bitkin,
olan kahve de ele alınmıştır. çökkün ve uykulu birkaç gün geçirirler. Daha
sonra ise aynı döngü tekrar başlar. Bu örüntü
AMFETAMİNLER nün birkaç kez tekrar etmesinden sonra bireyin
Çin asıllı Amerikalı bir kimyager olan Chen, sosyal ve fiziksel işlevleri oldukça bozulur. Dav
astımı tedavi etme çabaları içindeyken eski Çin ranışları tutarsız ve saldırgandır; hız delisi ken
ilaçlarını incelemiştir. Bu esnada tedavi için sık disi ve başkaları için tehlikeli olabilir.
sık önerilen ve çölde yetişen mahuang isimli bir Amfetaminlerin iş yerlerindeki kullanımları
bitki ile karşılaşmıştır. Sistematik bir çalışma so gittikçe artmaktadır. Üretim ile ilgili olarak za
nucunda Chen bu bitkiden Ephedra grubuna ait man baskısı altında olan -doksanlı yıllar, az
bir alkoloidi ayrıştırmış ve astımın tedavisinde zamanda çok işin yapıldığı yıllar olarak adlan
oldukça etkili olduğunu görmüştür. Fakat ilaç dırılmaktadır- pek çok büro elemanı (beyaz
için bitkinin şurubunu elde etmenin etkili olma yakalılar) uyanık kalmak, daha çok üretmek,
dığı düşünülerek sentetik formu için çalışmalar genelde kendilerini enerjik hatta coşkulu hisse
YATIŞTIRICILAR VE UYARICILAR 319
√√
Nadiren bir ilaç olarak görülen fakat güçlü etkileri ğı için, aşırı kafein ihtiva eden tabletler şeklinde alın-
olan, insanlarda tolerans gelişmesini sağlayan ve alı- madığı sürece ölüme yol açmaz.
şan insanlarda yoksunluk belirtileri yaratabilen, dün- Şu unutulmamalıdır ki, çok yüksek dozlarda kahve
yanın en popüler ilacı ne olabilir? (Hughes ve ark., içen kişiler, kahve içmeyi bıraktıkları zaman yoksun-
1991). Kullananlar ve kullanmayanlar bu konu ile luk semptomları gösterirler. Günde iki fincandan fazla
ilgili şaka yapılmasından hoşlanmazlar ve bu kitabı içmeyenlerde de bu miktarın alınmaması durumunda
okuyan pek çok kişi büyük bir olasılıkla her gün bu klinik olarak anlamlı baş ağrıları, yorgunluk ve kaygı
maddeyi kullanıyor. Kuşkusuz, kahve, çay, kakao, kola görülebilmektedir (Silverman ve ark., 1992). Bu belir-
ve bazı soğuk içecekler ve diyet haplarında bulunan tiler ise, belirgin bir biçimde kişinin sosyal yaşantısını
kafeinden söz ediyoruz. ve işe ilişkin işlevlerini etkilemektedir. Bu bulgu ra-
İki fincan kahve 150-300 miligram kafein ihtiva hatsız edicidir, çünkü Amerikalıların dörtte üçü günde
eder ve kişiyi yarım saat içinde etkiler. Metabolizma, iki fincandan fazla kahve tüketmektedir (Roan, 1992).
vücut ısısı ve kan basıncı, idrar üretimi artar. Pek ço- Aileler genellikle çocuklarının kahve ve çay içmele-
ğumuzun tanık olabileceği gibi, el titremeleri olabilir, rine izin vermemelerine rağmen, kafein içeren kolalı
iştah azalabilir. Panik bozukluk kafein nedeniyle alev- içecekler, sıcak çikolata ve kakao, çikolatalı şekerler,
lenebilir. Sempatik sinir sistemini uyarması nedeniyle gofret ve çikolatalı dondurma yemelerine izin verirler.
bu durum şaşırtıcı değildir. Kafeinin aşırı dozlarda Böylece, bizim kafeine olan bağımlılığımız 6 aylık gibi
alımı baş ağrısı, ishal, sinirlilik, şiddetli huzursuzluk, çok erken bir yaşta başlayabilmekte ve çocukluktan
varsanılar ve ölüme neden olabilir. Böbreklerden her- yetişkinliğe geçtikçe de bu bağımlılığın şekli değiş-
hangi bir birikime neden olmaksızın tamamıyla atıldı- mektedir.
debilmek için çaba harcamaktadır. İşverenlerin, şıntıdan, nefessiz kalarak komaya girme ve ölü
bu ilaçların kullanımını desteklediğine, hatta ön me kadar varan ciddi olaylara neden olabilirler.
ceden motive etmek amacıyla çalışanlara ilaç
sağladıklarına ilişkin bazı örnekler de mevcut KOKAİN
tur. Bu durum kısa sürerken, uç boyutlardaki si Koka bitkisinin doğal olarak bulunduğu And
nirlilik engelleyici olmaya başlar ve ilaca gittikçe Dağlarındaki yaylalarda yaşayan yerliler, bu bit
artan bağımlılık, öfke duygularıyla mücadele kinin yapraklarını çiğnerlerdi. Fakat İspanyol iş
etmeyi gerektirir. Bazen, akşamları alınan alkol galcilerin koka yapraklarını Avrupa’ya getirme
de kişinin dibe vurmasına neden olur. Bağım lerinden sonra Avrupalılar bunu içeceklerin içine
lı bireyin iş performansındaki bozulmayla bir katmayı tercih ettiler. Kokain alkoloidi, 1844’te
likte görülen kişisel ilişkilerindeki bozulma da, elde edildi ve o yıldan beri de lokal anestezik
olayın duygusal ve fiziksel bedelleridir. 1994 olarak kullanıldı. 1844’te, genç bir nörolog olan
ve 1995’te Kaliforniya ilaç tedavi merkezlerine Sigmund Freud, kokaini depresyonunu tedavi
başvuranların %35’i amfetamin kötüye kullanı etmek için kullandı. Kokainin bu fevkalade et
mı ile ilgili başvurulardır. Bunu % 27 ile eroin ve kisinden emin bir biçimde, ağrılı hastalığı olan
%24 ile kokain izlemektedir. Son yıllarda Kali bir arkadaşına önerdi ve kokain ile ilgili ilk ma
forniya hastanelerinin acil servislerine amfeta kalelerden biri olan “övgü şarkısı”nı yazdı. Bu
min kötüye kullanımı ile ilgili olarak getirilenlerin makalede hissettiği keyif ve maddenin neşe
sayısında ani bir yükselme görülmüştür (Marsh, verici etkisini heyecanla anlatmaktadır. Freud
1996). bunu izleyen dönemde, ilacı önerdiği bir dok
Problem, Amerika’nın diğer bölgelerine göre tor arkadaşında, ilaca bağlı olarak ortaya çıkan
Kaliforniya’da çok daha ciddi boyutlardadır. psikotik nöbet ile bütün gece uğraştıktan sonra,
Çünkü burada bulunan çok sayıdaki yer altı la kokain ile ilgili heyecanını kaybetti. Belki de ko
boratuarlarında bu maddeler kolayca ve ucuz kain alışkanlığı olan en ünlü roman kahramanı
bir şekilde üretilmektedir. Amfetamin üretmek Sherlock Holmes’dur.
için gerekli olan kimyasal maddeler kolayca Ağrı azaltıcı etkisinin yanı sıra, kokain beyin
elde edilebilir, fakat son derece uçucu ve tenef de hızla yayılır, dopamin geri alımını engeller
füs edildiğinde tehlikelidir. Tehlikeli maddeler ve sonuçta duyusal farkındalığı arttırarak aşırı
sıklıkla patlar ve yanar. Bu maddeler gözde ka coşku yaratır. Cinsel istek kamçılanır, kendine
320 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
Ağır kullanıcılarda, kokainin getirmiş olduğu yon (varsanı) üretme etkisinden esinlenilerek
ekonomik boyutun uç noktalara ulaştığı görül adlandırılmıştır.
mektedir. 1985 yılında günde bir kez kokain Bu halüsinasyonlar şizofrenide görülen ha
çekenler haftada 1500 dolardan fazla para har lüsinasyonlara benzemez, çünkü hasta bunlara
camışlardır. Daha sık kullananlar ise çok daha ilacın neden olduğunu bilir ve genellikle hatırla
fazla para harcadıklarını ve bu pahalı alışkanlık nırlar.
ları için gerekli parayı ya kendileri de ilaç sata Mescalin, psilocybin ve sentetik içerikli olan
rak ya da çok zengin oldukları için karşılayabil MDA ve MDMA, diğer önemli dört halüsino
diklerini bildirmişlerdir (Siegel, 1982). 1980’lerin jendir. Peyote adı verilen bir tür kaktüsün aktif
başında kokainin gramı 2000 dolara çıkmış ve maddesi ve bir alkaloid olan mescalin, 1986
fiyatı altından 5 kat daha pahalı bir hale gelmiş yılında bu peyote kaktüslerinin üzerindeki kü
tir. çük, görünüşü hoş olmayan çıkıntılardan elde
Kokain kullanımının kesilmesi, şiddetli yok edildi. Madde, yüzyıllardır, Güney batıda ve Ku
sunluk belirtilerine yok açar. Yıllardır gösterildi zey Meksika’da yaşayan Hintliler tarafından dini
ği gibi, kokain, diğer alışkanlık yapıcı maddeler ayinlerde kullanılmaktadır. Psilocybin 1958’de
gibi insanı esir alır. Alkolde olduğu gibi, hami Hoffmann’ın Psilocybe mexicana adı verilen
leliği esnasında kokain kullanan annelerin be mantardan ayrıştırdığı kristalize bir tozdur. Az
bekleri bu maddeden olumsuz etkilenmekte ve tek ve Meksika kültürlerinin ilk dönemlerinde
bazı bebekler bu maddeye bağımlı olarak doğ kutsal bitki olarak görülmekte ve “Tanrı’nın mey
maktadırlar. vesi” olarak adlandırılmaktadır. Meksika’daki
Hintliler halen daha dini törenlerinde bu bitkiyi
kullanmaktadırlar. Bu maddelerin her biri yapı
LSD VE DİĞER sal olarak birbirlerine benzerler, fakat etkilerinin
HALUSİNOJENLER serotonin reseptörlerinin uyarılmasına bağlı ol
duğu düşünülmektedir.
1943 yılında İsviçreli kimyager Albert Hof 1950’lerde LSD, mescaline ve psilocybin’in,
mann, yaşadığı bir hastalığın tanımını kay psikotik deneyimler yaratma etkisi üzerine
detmiştir: bir araştırma planlandı. 1960 yılında Harvard
“Geçen Cuma..., laboratuardaki çalışmamı yarıda kes Üniversitesi’nden Timothy Leary ve Richard
tim...Büyük bir huzursuzluk duygusuna kapıldım ve bir Alpert, psilocybin’in kurumda kalan tutuklular
miktar baş dönmesi oldu. Evde uzandım ve uç düzeyde üzerindeki etkisini araştırmaya başladılar. İlk
heyecan verici fantezilerden oluşan, hoş bir takım heze sonuçlar cesaret vericiydi: Psilocybin etkisi al
yanlar içerisine dalıp gittim. Yarı bilinçli bir halde gözle
tında salıverilen tutukluların tekrar tutuklanma
rim kapalıydı......... Gerçek olmayan uç düzeyde fantastik
oranı daha düşüktü. Araştırmacılar aynı zaman
görsel imgeler ve renklerin yoğun bir kaleidoskopik oyunu
beni esir aldı...(Cashman, 1966, s. 31’den alınmıştır).”
da kendileri de ilacı kullanmaya başladılar ve
etraflarında bu ilacı kullanmaya gönüllü, istekli
bir grup oluşturdular. Araştırıcıların bu aktivi
Hoffman daha önce, 1938 yılında, bir uyuş
teleri 1962 yılında yasal kuruluşların dikkatini
turucu olan d-lysergic asid diethylamide’i birkaç
çekti. Soruşturma başlatıldı ve devam ettikçe
miligram üretmişti. Bu durum göz önüne alının
de Leary ve Alpert’in Harvard’daki3 bölümlerin
ca, Hoffmann tesadüfen (bilmeden) maddeye
den atılmalarına neden olan bir skandal oluştu.
maruz kalarak bu alışılmadık deneyimi yaşamış
Olay LSD, mescaline ve psilocybin gibi halü
olmalı. Daha sonra ise, bilinçli olarak bir doz al
sinojenlerin kullanımında çok büyük bir artışa
mış ve hipotezini doğrulamıştır.
neden oldu. Bu maddeler kolayca ve ucuz bir
1943’de Hoffman’ın LSD deneyiminden son
şekilde bulunabiliyordu. 1966 yılında bu mad
ra, bu ilaç psikoz belirtilerine benzeyen etki delerin kullanımı kongre tarafından yasaklandı.
ler yarattığı düşüncesi ile bir psychotomimetic Bu olaydan sonra, bu maddelerin insanlar üze
olarak kabul edildi. Psychedelic terimi “ruh” ve rindeki etkileri üzerinde çok az çalışma yapıldı.
“açığa çıkarmak” anlamına gelen Yunanca bir
kelimeden türemiş; LSD kullanıcılarının rapor 3
Psikodelik ilaç devriminin ilk zamanlarındaki birçokları gibi Alpert insanları
ilaçlardan uzak durmaya ve kimyasal maddelerin yardımı olmaksızın kendi an-
etmiş oldukları bilincin yayılmasına ilişkin süb lamlı tiplerini yaratmaya teşvik eden Doğu meditasyon felsefesine yöneldi. Baba
Ram Das olarak anılıp genişleyen bilinçlilik durumları olasılığı üzerine dersler
jektif deneyimlerden uyarlanmıştır. Günümüzde verdi. Meditasyon tekniklerine gerekli zaman ve enerjiyi ayıran kişiler Ram Das a
kullanılan terim ise halusinojen terimidir. Bu tür göre bu tür yaşantılara açık olabiliyorlardı. Son zamanlarda Ram Das Yahudi kök-
lerini yeniden keşfetmiş görünüyor ve Judaizm ile Doğu mistiklerinin öğretilerini
ilaçların temel etkilerinden biri olan halüsinas bütünleştirme olasılıklarını keşfediyor.
322 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
HALUSİNOJENLERİN ETKİLERİ
LSD’nin tipik (alınabilen) doz miktarı, 100
ila 350 mikrogram arasında, çok küçüktür.
Kesme şekere emdirilmiş sıvı, kapsül veya
tabletler şeklinde kullanılır. Psilocybin için ge
nel doz 30.000 mikrogram, mescaline için ise
350.000 ile 500.000 mikrogram arasındadır.
LSD ve mescaline’in etkileri genellikle 12 saat,
psilocybin’in etkileri ise 6 saat kadar sürer.
Aşağıdaki tanımlama, LSD’nin genel etkile
rine ilişkindir fakat diğer halüsinojenlere de uy
gulanabilir.
Nitrik Oksit (nitrous oxide), 19. yüzyıldan beri gibi herhangi bir suç ile ilişkilendirilmemiştir. Ne nit-
elde edilebilen renksiz bir gazdır. Birkaç dakika içe- rik oksit ne de phencyclidine (pcp) doğrudan şiddet
risinde baş dönmesine neden olur ve pek çok kişide davranışları ile ilişkilendirilmişlerdir; ancak ciddi bir
coşkunluk durumu yaratır. Bazı kimselerde, önemli risk taşımaktadırlar.
bilgiler bellekte taşıyormuş, belleğe hücum etmiş gibi Nitrik oksidin diş hekimleri tarafından kulla-
olur. Klinik raporlar ve bazı kontrollü araştırmalar nımı ve günlük yaşamda kullanımı arasındaki önemli
(örneğin, Devire ve ark., 1974), bu gaz karışımının fark; diş hekimlerinin kullandığı karışımın nadiren
normalde zararlı olabilecek bazı deneyimleri durağan %80’den fazla Nitrik oksit içeriyor olmasıdır (geriye
duyumlar haline getirerek, olumlu duygular yaratma kalan kısmı oksijendir). Bu miktardaki karışım, gazın
yoluyla ağrı eşiğini yükselttiğini göstermektedir. Bir- güvenli ve etkili bir biçimde kullanılmasını sağlar. 6
çok kimse, günlük olağan durumları ve düşünceleri, Mart 1992’de sabahın erken saatlerinde bir pikapta-
karşı konulamaz derecede komik bulmaktadır. Bu ne- ki kapalı bir bölme içerisinde ölmüş üç adam bulun-
denden dolayı bu gazın takma adı gülme gazıdır. muştur. Yanlarında bulunan 3 litrelik kabın içerisinde
Belki de bu kitabın okuyucuları, bir diş hekimi ofi- Nitrik oksit nedeniyle boğuldukları belirgindi ve diz-
sinde gevşemeyi sağlamak ya da işlerin rahatsızlık ve- lerinin üzerine uzanmış vaziyetteydiler. Soruşturma
rici ve ürkütücü etkilerini azaltmak (ve diş hekiminin sonucunda, balonların gaz ile doldurulduğu sırada
hasta üzerinde çalışmasını kolaylaştırmak) amacıyla kazara gazın, içinde bulundukları kapalı bölme içe-
nitrik oksit almışlardır. Diğer analjezikler ve rahat- risine yayıldığı anlaşıldı. Dışarıdan da çok az hava
latıcıların ötesinde, önemli bir özelliği de, hastanın girmesi nedeniyle adamlar saf nitrik oksidi ve kendi
normal uyanıklık durumuna, zenginleştirilmiş oksijen nefesleri ile dışarıya verdikleri karbon dioksiti -ve
ya da normal hava soluyarak birkaç dakika içerisin- çok az miktardaki oksijeni- solumuşlardır. Bu kişiler
de dönebilmesidir. Buna ek olarak hastalar, ağızdan ilk kurbanlar değillerdir. 1988’de dört genç yetişkin
düzenli soluklarla derin nefesi nasıl alarak kontrol Utah-Cedar kentindeki bir diş malzemesi deposunda
edebileceklerini öğrenebilirler (Gaz, yalnızca burnu benzer bir ölüm ile karşılaşmışlardır. Ayrıca Alaba-
kaplayan küçük bir maske ile uygulanır; aksi takdirde ma-Birmingham’da, evinde parti veren bir ev sahibi,
diş hekimi kişinin dişi ile uğraşamazdı). Sağlık ele- 1990 yılında sözde gaz vererek bir ergeni öldürmek-
manları, her bir hastadan elde ettikleri deneyimler ile ten, kasıtsız adam öldürme suçu ile yargılanmıştır.
hastalarına verecekleri dozu kolayca ayarlayabilirler. Bazen hippi crack olarak da adlandırılan nit-
Nitrik oksit, ilk elde edildiğinden bu yana, rik oksit balonları, Ecstasy ve benzeri diğer ilaçlarla
eğlence amaçlı kullanılmaktadır; fakat pek çok ülkede birlikte, parlak lazer ışıkları ve yüksek sesli dans mü-
yıllardır yasa dışı bir maddedir. Bu bölümde anlatılan ziğinin eşlik ettiği duyuları kamçılayıcı bir atmosfer
bilinci etkileyen diğer maddeler ile karşılaştırıldığın- içinde kullanılırlar. Nitrit Oksidin yasa dışı kullanımı
da, yasa dışı olması süpervizyon altında kullanımını artmaktadır ve bu türden çılgın partileri düzenleyen-
engellemektedir. Nitrik oksidin fiziksel bağımlılık yap- ler, nitrik oksit ve Ecstasy satışı için büyük paralar ta-
tığına dair herhangi bir kanıt bulunmaması nedeniyle, lep etmektedirler. Polis, çeteler ve organize suç örgüt-
yasa dışı kullanım polis için öncelik gerektiren bir du- lerinin diğer yasa dışı ilaçlarda olduğu gibi, bu alana
rum değildir. Ayrıca, Nitrik oksit aerosol kutularının kaymalarından endişe duymaktadır.
doldurulmasında ve yarış arabalarının motorlarında
kullanıldığından yasal yollarla da elde edilebilir. Kul- *
Bu malzemenin bir bölümü iki Los Angeles Times makalesinden (Connelly,
lanımı (en azından henüz), eroin ve kokain kullanımı 1992 ve Romeo, 1992) alındı.
(Kaplan ve Sadock, 1991). Geriye dönüşlerin, nüşler, buna maruz kalan kişi için oldukça ürkü
ilacın sinir sisteminde fiziksel değişiklikler yarat tücü bir durumdur.
ması sonucu oluştuğuna inanılmaktadır. Çünkü Kolayca sınıflandırılmayan bir ilaç PCP,
halüsinojen ilaçları kullananların %15- 30’unda phencyclidine’dir. Atlar ve diğer büyük hayvan
bu geriye dönüşlerin yaşandığı tahmin edilmek
lar için yatıştırıcı (sakinleştirici) olarak geliştiril
tedir (Stanton ve Bardoni, 1972). Dahası, bu
miştir. Genellikle ağır paranoya ve şiddet içeren
kullanıcılarda, ölçülebilir bir nörolojik değişikliğe
ilişkin hiçbir kanıt bulunamamaktadır. Geriye ciddi olumsuz tepkilere yol açar. Koma ve ölüm
dönüşlerin, kendine özgü bir güce sahip olduğu görülebilir. Kullanıcı için olduğu kadar, gözlem
ve ilacın alınmasından haftalar ve aylar sonra ci için de tehlikelidir. Kullanımı 1990’lardan bu
bile kişide görülebildiği bilinmektedir. Geriye dö yana artmaktadır.
324 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
12
Madde kötüye kullanımı ve bağımlılığına
hem tütün hem de eroini birlikte yoğun biçimde Şekil 12.1 1950-1980 yılları arasında ISACE çalışmasına dâhil
kullandığı halde bağımlı olmayan vakalar görül edilen ülkelerdeki 15 yaş ve üstü bireylerin yıllık alkol tüketim
miktarları (kişi başına düşen litre miktarı) (Makala ve ark,
mektedir. Bununla birlikte, bu genel modelden 1981).
hareketle, ilk kullanım ve sonrasında kullanımın
artması ile ilişkili değişkenlere yönelik pek çok
araştırma yapılmıştır. Burada da tartışacağımız (deLint, 1978). Kültürel tutumlar ve içme örüntü
sosyokültürel, psikolojik ve biyolojik değişkenler, leri, yoğun içme durumunu belirlemekte, sonuç
farklı maddelere göre değişen ve unutulmaması ta da alkol kötüye kullanımı ortaya çıkmaktadır.
gereken önemli değişkenlerdir. Örneğin, kalıtım, Tek bir ülkeyi içeren (Amerika) sosyokültü
alkolizmde rol oynayan bir faktördür; fakat crack rel çalışmalara bakılırsa, madde kullanımında
kötüye kullanımı ile herhangi bir ilişkisi yoktur. epeyce büyük bir değişiklik olduğu görülür. Ör
neğin denizciler, demiryolu işçileri ve içki ile ilgili
SOSYOKÜLTÜREL DEĞİŞKENLER yerlerde çalışan barmenler, garsonlar, lokanta
Sosyokültürel değişkenler, madde kötüye sahipleri, içki satıcıları gibi kişiler arasında içki
kullanımında oldukça geniş ve değişken bir içme oranı yüksektir (Fillmor ve Caetano, 1980).
rol oynar. Bu değişkenler, kişinin akran grubu Tüm bu mesleklerde fazla içki içmek kurala uy
ve ailesinden medyaya, kültüründe hangi tür gundur; işlerinin bir parçası olarak görülür ve al
davranışların kabul edilebilir olduğundan, bire kol her an ellerinin altında, içilmeye hazırdır.
yin ilgilerini etkileyen sosyal yaşantısına kadar Aileye ilişkin değişkenler de önemli bir sos
oldukça geniş bir yelpaze içerisinde yer alırlar. yokültürel etkidir. Örneğin, eğer hem anne hem
Geniş anlamda bakılacak olursa, örneğin al de baba sigara içiyorsa, bir çocuğun sigara içme
kol tüketiminde kültürler arası büyük farklılıklar olasılığı anne ve babası hiç sigara içmeyen bir
vardır. Şekil 12.1’de boylamsal bir çalışmadan çocuğa göre dört kat daha fazladır. Benzer şe
elde edilen veriler, madde tüketiminde kültürler kilde, ailenin alkol kullanması, çocukların da
de benzerlik olsa bile, ülkeler arasında büyük kullanma olasılığını arttırmaktadır (Cloninger ve
farkların olduğunu göstermektedir. İlk olarak; ark., 1981). Ailede psikiyatrik, evlilik ya da yasal
çalışma dönemi içerisinde (1950-1980), alkol problemlerin bulunması madde kötüye kullanımı
tüketimi her bir ülkede hızla yükselmiştir. İkin ile ilişkili bulunmuştur ve ailede duygusal des
cisi, tüketimdeki farklılıklar zaman içerisinde teğin bulunmaması, sigara, kannabis ve alkol
azalmıştır. Bir başka araştırma, alkol tüketimin kullanımının artışı ile bağlantılıdır (Cadoret ve
de ülkeler arası belirgin farklar olduğunu göster ark., 1995; Wills Duttamel ve Vaccaro, 1995).
mektedir. Bunlardan bazıları, burada gösterilen Sonuç olarak, boylamsal bir çalışma, yetersiz
miktarlardan çok daha fazladır. Örneğin en yük bir ailenin, çocuğun madde kullanan yaşıtlarına
sek tüketim oranı, düzenli alkol içiminin yaygın yönelmesine ve bunun sonucunda da madde
bir şekilde kabul gördüğü Fransa, İspanya ve kullanmasına neden olduğunu göstermektedir
İtalya gibi şarap kültürüne sahip ülkelere aittir (Chassin ve ark; 1996).
MADDE KÖTÜYE KULLANIMI VE BAĞIMLILIĞIN ETİYOLOJİSİ 325
√√
Kişinin içinde bulunduğu sosyal ortam da içen atletik görünümlü erkekler, bikinili kadınlar
madde kötüye kullanımını etkileyebilir. Üniver ve bira içilerek geçirilen hoş zamanları konu
site öğrencilerinin özdeşim kurdukları alt grup alan TV reklamları ile sürekli bombardıman
lar arasında tütün kullanımı yaygındır. Bunların edilmekteyiz. Reklam panoları da, sigara içme
okul başarıları düşüktür, davranış problemleri yi heyecanlı bir olay, gevşeme ve bir tarz sahibi
vardır ve heavy metal müzik dinlerler (Susman olmak ile eş tutmaktadır. 1970 ve 1983 yılları
ve ark., 1990), okuldan sonra çok azı yetişkin arasında 17 ülkede alkol tüketimindeki artışta
gözetimindedir (Richardson ve ark., 1989). reklamların rolünü inceleyen bir araştırma ya
Boylamsal çalışmalar, yedinci sınıfta akran gru pılmıştır. Alkol reklamlarını yasaklayan ülkeler
bu ile özdeşleşmenin, sekizinci sınıftaki sigara de yasaklamayanlara oranla tüketimde %16’lık
içme davranışını yordadığını göstermektedir bir düşme görülmüştür (Saffer, 1991). Diğer bir
(Susman ve ark., 1994); üç yıl süren bir çalışma örnek de, sigara içmeyi açıkça bir kazak erkek
da, bu özdeşleşmenin genelde madde kullanı aktivitesi olarak sunan “Marlbora Man” dir4.
mındaki artışı yordadığını göstermiştir (Chassin Yakın geçmişte yapılan ve özellikle de zararlı
ve ark., 1996). Akran etkileri, ayrıca alkol ve etkisi olan bir kampanya; Camel sigaraları için
Marihuana kullanımının artmasında da önemli yapılan Old Joe Camel kampanyasıdır. Sigara
dir (Kandel ve Andrews, 1987; Susman ve ark., içen insan sayısının düşmesiyle birlikte, tütün
1995). Bu akran etkisi, ergenin madde kullanımı endüstrisinin kâr edebilmesi için, kaybedilen
na karar vermesinde önemli bir rol oynar, fakat içiciler yerine yenilerinin konabilmesi gerekiyor
yüksek düzeyde kendine yeterlilik duygusuna du. Belirgin hedef ise ilköğretim ve lise öğren
sahip olanlar (Bandura, 1997) sosyal baskıya cileriydi. Camel, kampanyasını 1988 yılında, Joe
karşı koyarak - “yaşıtım olan öğrencilerle birlikte Camel karakteri ile başlattı. Joe Camel modeli
tütün kullanmayı reddedebilirim ve bu durumda olarak da Miami Vice dizisindeki Don Johnson
onların sevgisini kaybetmem” (Stacy ve ark., kullanıldı. Kampanya öncesinde (1976-1988)
1992, s. 166)- akranlarından daha az etkilenir Camel’in ürünlerinin 7.-12. sınıflar arasındaki
ler. Eroin ve crack kötüye kullanımı, azınlıkların tercih edilme oranı %0.5’ten daha azdı. 1991
bulunduğu bölgelerde çok yaygındır. Marihua yılında ise Camel’in bu yasa dışı pazardaki payı
na ve halüsinojen kullanımı, sosyal aktivizm ve %33’e yükseldi (Di Fransa ve ark., 1991)! Mart
1960’ların sonlarındaki diğer özellikler ile bağ 1992’de Sağlık Bakanlığı’na ek olarak Ameri
lantılıdır. Tüm bu durumlarda alt-kültürel grubun kan Tıp Birliği (AMA), Camel sigaralarının üreti
üyeleri, akran baskısı, maddeyi hazır biçimde cisi olan R. J. Reynolds’tan Old Joe Camel rek
elde edebilme ve çok sayıda madde kullanımı lamlarını kaldırmasını istedi, çünkü bu reklam
örneklerine maruz kalırlar. bariz bir biçimde gençleri çekiyordu. Reklam
Bu bağlamda göz önünde bulundurulması 4
1970’li yılların ortalarında Marlbora Man’i oynayan aktör 1991’de akciğer kan-
gereken bir başka değişken de medyadır. Bira seri tanısı aldı ve kısa bir süre sonra da öldü.
326 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
DUYGUDURUM DEĞİŞİKLİKLERİ
Bazı çalışmalar, madde kullanımındaki temel
psikolojik güdülerden birinin duygudurumu de
ğiştirmek olduğunu göstermektedir. Madde kul
lanımı, ya olumlu duygudurumu arttırarak ya da
olumsuzları azaltarak pekiştirici olmaktadır. Bu
konudaki çalışmaların pek çoğu alkolün gerilimi
azaltıcı özellikleri üzerinde yoğunlaşmıştır. İlk
dönemlerde hayvanlar üzerinde yapılan deney
ler (Conger, 1950) alkolün kaygıyı devreye so
karak kaçınmayı öğrenme üzerinde bozucu etki
yaptığını göstermektedir. Daha sonra insanlarla
yapılan çalışmalar (örneğin, Sher ve Levenson,
1982), eğer kişi henüz alkolik değilse, alkolün
gerilimi azalttığını göstermektedir; fakat bunun
ile çelişen bazı bulgular da mevcuttur (örneğin;
Thyer ve Curtis, 1984).
Birbiriyle tutarsız bu bulguların nedenlerini
araştırmaya yönelik olarak yapılan daha sonra
ki çalışmalar, alkolün tüketildiği durumlar üzer
ine odaklandı. Bulgular alkolün gerilim azaltıcı
Reklamcılık madde kullanımını uyarmada önemli bir sosyokül- etkisini, biliş ve algıyı bozarak yarattığını ortaya
türel değişkendir. The Joe Camel kampanyası Camel’in ilköğretim koydu (Steele ve Joseph, 1988, 1990). Alkol,
ve lise öğrencileri arasındaki pazar payını büyütmüştür.
kolaylıkla -hemen elde edilebilen pek çok ipu
cuna- dikkat etme ve bilişsel işleme kapasitesi
ni bozar. Bunun sonucunda da yazarların alkol
panoları şirketlerinden ve yazılı basından rek miyopisi dedikleri durum ortaya çıkar. Maddenin
lamları durdurmaları istendi. R.J. Reynolds’un etkisi altında olan kişi, üzüntü ve olay arasın
tepkisi ne oldu? “Bu kampanyanın herhangi bir daki değerlendirmeyi yapacak yeterli bilişsel ka
kişinin sigaraya başlamasına neden olacağına pasiteye sahip değildir. Eğer kişiyi çıldırtan, deli
inanmamız için hiçbir sebep yok. Eğer gençlerin eden bir olay söz konusu ise, dikkat can sıkıcı
sigara içmesine neden olduğunu düşünseydik, düşüncelere odaklanmaktan çok, olaya odak
piyasadan çekerdik” (Kampanya sözcüsü, Ho lanır; bu durum da kaygıyı azaltır. Fakat bazı
rovitz, 1992’den alınmıştır). durumlarda alkol gerilimi arttırabilir. Örneğin,
Gençleri etkileyen Joe Camel ve diğer çiz hiçbir üzücü olay yokken, kişi maddenin etkisi
gi karakterlerin ömrü uzun sürmedi. 13 Mart altında olduğundan, sınırlı işleme kapasitesi ile
1996’da, sigara üreticilerinin oluşturduğu Lig hoş olmayan düşünceler üzerinde odaklanır. Bu
gett Group, küçük yaştaki bireyleri sigara içme durumda cesareti kırılmış kişi, karamsar olma
ye özendirecek bu türden reklam malzemeleri ya ve içerken daha depresif olmaya başlar.
nin kullanımına son verme kararı aldı. Bu karar Alkolün gerilim azaltıcı etkisinde rol oynayan
aynı zamanda içicileri bağımlı hale getiren ni bir başka durumsal değişken de, alkol tüketimi
kotin düzeyini saklamakla suçlanan Amerikan ile stres arasındaki ilişkidir. Alkol tüketimi stre
sigara endüstrisine karşı açılan davaların üste sin öncesindedir ya da onu izler. Pek çok insan
sinden gelme çabalarının da bir parçasıdır. için gerilimdeki bir artma (örneğin işyerinde kötü
bir gün geçirmek), bu gerilimin yarattığı stresten
kurtulma amacıyla alkol tüketiminde artışa ne
PSİKOLOJİK DEĞİŞKENLER den olur. Yaşam stresindeki artışın, alkolü bırak
İki tür psikolojik değişken üzerinde duracağız. mış kişilerin bu sorunlarının yeniden başlaması
Birincisi; gerilimi azaltıcı özelliği nedeniyle alko ve tekrar etmesine (relapse) neden olduğuna
lün duygudurum üzerindeki birincil etkileri ve bu ilişkin deneysel bulgular, bu görüşe destek ol
süreçte bilişlerin rolü; ikincisi ise, bazı kişilerin maktadır (örneğin; Brown ve ark., 1990). Bu
aşırı alkol kullanımında etkisinin olabileceği dü nunla birlikte, alkolün gerilim azaltma özelliği
şünülen kişilik özellikleridir. üzerindeki bazı deneysel çalışmalarda değiş
MADDE KÖTÜYE KULLANIMI VE BAĞIMLILIĞIN ETİYOLOJİSİ 327
√√
kenlerin yerleri-sıraları değiştirilmiştir. Yani de veya uyarılmak istediklerinde olumlu duyguları
nek önce içiyor sonra bir stresör ile karşılaşıyor, arttırmak için kullanırlar (Cooper ve ark., 1995).
ya da tersi bir durum söz konusu. Bu düzenlerle Her iki durumda da alkol, duygusal durumlar ile
(stres-alkol ya da alkol-stres) alkolün etkilerinin başka yollardan başa çıkabilme yetisindeki ba
araştırıldığı bir çalışmada, gerilim azalmasının şarısızlığı gösterir. Fakat sözü edilen ilk durum
yalnızca alkol- stres düzeninde görüldüğü bu da, olumsuz duygu düzeyinin yüksekliğine ek
lunmuştur (Sayette ve Wilson, 1991). Bu sonu olarak ilacın gerilimi azaltacağına ilişkin beklen
ca göre, alkolün stresten sonra tüketildiğinde, ti madde kullanımını arttırırken, ikinci durumda
pek çok yaşam olayı için gerilimi azaltmakta et uyarılmaya ihtiyaç duyma derecesinin yüksekli
kili olmadığı söylenebilir. ğine ek olarak ilacın olumlu duyguları arttıraca
Eğer alkolün olaydan sonra alındığında stre ğına ilişkin beklenti yordayıcıdır. Bu durum alkol
si azaltmadığı doğruysa, niçin pek çok insan iç ve kokain kullanıcıları için doğrulanmıştır (BalI,
kinin kendilerine iyi geldiğine, açılmalarına yar Carroll ve Rounsaville, 1994; Cooper ve ark.,
dım ettiğine inanıyor. Bu bölümün başlarında 1995).
yer alan bir kavrama dönecek olursak, insanlar
alkolü doğrudan sıkıntıyı azalttığı için değil, ge KİŞİLİK VE MADDE KULLANIMI
rilimlerini azaltacağını düşündükleri için kullanı Ne sosyokültürel faktörler ne de duygudu
yor olabilirler. Bu görüşe destek olan araştırma rum değişiklikleri kuramı madde kullanımındaki
lar, alkolün stresi ve kaygıyı azalttığını düşünen bireysel farklılıkları tam olarak açıklayabilmek
kişilerin daimi içiciler olduğunu göstermektedir tedir. Ne özel bir kültür ya da alt kültürün insan
(Rather ve ark. 1992, Sher ve ark., 1991). Da larının tamamı yoğun bir şekilde madde kullan
hası, alkol ve içmeye ilişkin olumlu beklentilerin maktadır ne de yaşamış oldukları stres madde
birbirini karşılıklı etkilediği görülmektedir. İçki kullanımını arttırmaktadır. Kişiliğe ilişkin değiş
kaygıyı azaltacak yönündeki beklenti içme dav kenler, niçin belirli kişilerde madde kötüye kul
ranışını arttırmakta ve daha güçlenmiş olarak lanımının görüldüğünü açıklamaya çalışmakta
geri dönmektedir (Simith ve ark; 1995). Diğer dır.
araştırmalar da, bir maddenin etkilerine ilişkin Sürekli olumsuz duygudurumu ve de uyarıl
olumlu beklentilerin madde kullanımındaki artı ma ve olumlu duygudurumunu daima arttırma
şı genelde yordadığını göstermektedir (Stacy, isteği, bu bağlamda üzerinde durulan iki kişilik
Newcom ve Bentler, 1991). özelliğidir. Genellikle madde kullanımı ve anti
Madde kullanımı ile ilgili diğer bir psikolojik sosyal kişilik bozukluğu arasında ilişki bulun
değişken de, madde kullanımının zararlı oldu muştur (Bell ve ark., 1994). Madde kötüye
ğuna inanma oranındaki büyüklüktür. Örneğin kullanımı 13. Bölümde görüldüğü gibi, bir psiko
1978’de Marihuana kullanımı üst düzeye çıktı patın heyecan arayışına yönelik davranışlarının
ğında üniversite öğrencilerinin hemen hemen bir parçası olabilir. Opiyatlar ve sakinleştiricile
%11’i bu maddeyi her gün kullanıyordu. Aynı rin kaygılı (anksiyeteli) bireyler tarafından, geri
zamanda %12’si ara sıra kullanmanın risk yara limlerini azaltmak amacıyla kullanımını anlaya
tacağına, %35’i ise sürekli kullanmanın risk ya biliriz.
ratacağına inanıyordu. Bu sonuçlar 1985 yılın Antisosyal davranış ile yüksek korelasyona
daki sonuçlarla karşılaştırılacak olursa her gün sahip olan çocukluktaki hiperaktivite de, anti
kullanım oranının %5’e düştüğü görülür. Ayrıca sosyal davranıştakine benzer nedenlerden
üniversite öğrencilerinin %25’i ara sıra kulla ötürü madde kötüye kullanımı ile bağlantılıdır.
nımın, %70’i ise sürekli kullanımın zararlı ola Örneğin, 10 yıldan uzun süren ileriye dönük bir
cağına inanmaktadır (Kozel ve Adams, 1986). çalışma sonucunda hiperaktivitenin daha son
İnançlardaki bu değişiklik davranışa da yansı raki yıllarda görülen alkol kötüye kullanımının
maktadır. 1990’larda Marihuana kullanımındaki en önemli yordayıcısı olduğu görülmektedir
dramatik artış, ergenlerin Marihuananın zarar (Hechtman, Weiss ve Perlman, 1984). Hiperak
sız olduğuna ilişkin düşüncelerinden kaynak tivite aynı zamanda tütün ve kannabis kullanımı
lanmaktadır (USDHHS, 1994). (Wills, Dultamel ve Vaccaro, 1995) ve de koka
Gerilim azaltma, maddelerin duygudurum in kötüye kullanımı (Ball, Caroll ve Rounsaville,
üzerindeki olası etkilerinin yalnızca bir yönü 1994) ile ilişkilidir.
dür. Bazı insanlar maddeleri olumsuz duygula Okul öncesinden on sekiz yaşa dek uzanan
rı azaltmak için kullanırken bazıları sıkıldıkları boylamsal bir çalışma, Marihuana kullanımının
328 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
sıklığını yordayan kişilik özelliklerini araştırmış lıtsal temelleri olan alt tiplerinin bulunma olasılı
tır (Shadier ve Block, 1990). Buna göre yedi yaş ğını gündeme getirdi (Cloninger ve ark., 1981).
civarında diğer kişilerle iyi geçinmeyen, ahlaki Araştırmacılar içki problemi olan evlat edinilmiş
değerleri umursamayan ve stresle ilişkili fiziksel çocuklardan oluşan örneklemi iki gruba ayırdı
belirtiler gösteren çocuklar daha sonraki dö lar. Birinci grup, içki problemi çok ağır olmayan
nemlerde yoğun kullanıcı olmuşlardır. Bu kişi kadın ve erkeklerden oluşuyordu. Bunlar ılımlı,
ler ayrıca kararsız, güvenilir ve emin olmayan, biyolojik ailelerinde içki problemi yetişkinlikte
olumsuz duyguları kabul etmeyen ve kendilik başlayan ve evlat edinildikleri evde de alkol kö
değeri düşük bireyler olarak tanımlanmışlardır. tüye kullanımı ile karşılaşan bireylerdi. Böylece
On bir yaşında çok fazla duygusal değişkenlik, hem genler hem de çevre rol oynuyordu. İkinci
dikkatsizlik ve bir şeye odaklanamama, aktivi grup ise, bunların tam tersi olarak, alkol kötüye
telere ilgi duymama durumu gözlenmektedir. kullanımı veya bağımlılığı yalnızca erkeklerde
Daha sonra madde ile deneyimi olan arkadaşla görülen, erken yaşta başlayan, antisosyal dav
rı ile karşılaştırıldığında, inatçılık görülmektedir. ranışları bulunan ve yalnızca biyolojik ailesinde
Fakat maddeyi sıklıkla kullanan bireyler olma alkol kötüye kullanımı bulunan kişilerden olu
maktadırlar. şuyordu. Bu sonuçların tamamının diğer çalış
malarda tekrarlanmasına rağmen, erkeklerde
BİYOLOJİK DEĞİŞKENLER küçük yaşlarda alkol kötüye kullanımına başla
Madde kötüye kullanımındaki biyolojik fak mak, bu tür alkol kötüye kullanımında can alıcı
törler üzerine yapılan pek çok çalışma, problem faktör olarak görülmektedir (Fils-Aime ve ark.,
yaratıcı düzeyde içmeye yatkınlığın biyolojik 1996). Alkolün duygudurum üzerindeki farklı et
süreçlerle genetik olarak aktarılıyor olma ola kileri ile bağlantılı olan bu bulgular, birinci tipte
sılığı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Biz bu veriler ki içicilerin alkolü gerginliği azaltmak için; ikinci
üzerinde öncelikle madde kullanımına yol açan tiptekilerin ise hazzı arttırmak için tüketiyor ola
biyolojik değişkenlere odaklanacağız. bileceklerini savunmaktadır (ikinci tipte olduğu
Alkol kötüye kullanımında genetik yatkınlığa gibi, içmenin hazzı arttırdığının hatırlanması an
ilişkin kanıtlar, hayvan yavrularının alkolü diğer tisosyal davranış ile bağlantılıdır).
içeceklere tercih etmelerine ilişkin olarak yapılan Alkolü tolere edebilme yeteneği, alkol kötü
çalışmalardan elde edilmiştir (Li ve ark., 1981). ye kullanımı ve bağımlılığı için kalıtımsal olarak
Veriler insanlardaki problem yaratan içme dav neyin geçtiğine bağlı olabilir (Goodwin, 1979).
ranışının da genetik bir unsur olarak aileden Alkol problemi olan birisi olmak için, öncelikle
geldiğini göstermektedir. Birkaç çalışma, içme kişinin çok fazla içiyor olması gerekir. Diğer bir
problemi olan bireylerin çocukları ve akrabala deyişle, çok fazla miktarda alkolü tolere edebi
rında alkol kötüye kullanımı ve bağımlılığının liyor olmalı. Asyalılar gibi bazı etnik grupların,
beklenenden yüksek olduğunu göstermektedir fizyolojik toleranslarının düşük olması nedeniy
(örn., Shu ve ark., 1991). Yapılan ikiz çalışma le alkol kötüye kullanımı oranları da düşüktür.
ları, tek yumurta ikizlerinin her ikisinde de alkol Bu insanların, alkolü metabolize eden enzimleri
(örn., McGue, Pickens ve Suikis, 1992), kafein, kalıtımsal olarak yetersizdir. Asyalıların dörtte
nikotin ve opiyat kötüye kullanımının (Look ve üçünde, küçük miktarlardaki alkol bile hoş ol
Gurling, 1988) görülme oranının çift yumurta mayan etkiler yaratır. Maddenin kötü etkileri, bu
ikizlerine göre daha yüksek olduğunu göster durumda kişiyi alkol kötüye kullanımından ko
mektedir. Bu da bize yine kalıtımın önemini işa rur.
ret etmektedir. Her ne kadar bu bulgular yatkın Bu gibi hipotezler; alkol nasıl metabolize edi
lığın kalıtsal geçişi ile tutarlıysa da, bu bireyler, lir veya merkezi sinir sistemi alkole nasıl tep
ailelerinin maddeyle ilişkili davranışları veya ai ki verir gibi alkolün kısa süreli etkileri üzerinde
lesel tarzlarına ait bazı özelliklerinden etkilene odaklanılmasına yol açmıştır. Hayvan araş-
rek de madde kullanıcısı haline gelebilirler. tırmaları, bu iki süreçte de genetik bileşen
Evlat edinme çalışmaları da, hem alkol hem lerin etkili olduğunu göstermektedir (Schuckit,
de madde kötüye kullanımında genetik geçi 1983). Yüksek-risk yöntemi kullanılarak yapılan
şin önemine dair daha fazla bilgiler sağlamıştır araştırmalardan elde edilen bulgular bu görüşü
(Cadoret ve ark., 1995; Goodwin ve ark., 1973). desteklemektedir. Bu çalışmalarda genç, alko
İsveç’te yapılan geniş çaplı bir evlat edinme lik olmayan yetişkinler ile alkol kötüye kullanımı
araştırması, alkol kötüye kullanımının farklı ka bulunan birinci derece akrabaları karşılaştırıl
ALKOL KÖTÜYE KULLANIMI VE BAĞIMLILIĞININ TEDAVİSİ 329
√√
mıştır. İki değişken, erkeklerde on yıl içerisinde leri de beraberinde getirmesi nedeniyle zordur.
alkol kötüye kullanımını yordamıştır (Schuckit, Alkolü kötüye kullanan kişiler sıklıkla, depres
1994; Schuckit ve Smith, 1996): Bir doz alkol yon, kaygı, sosyal ve iş alanlarında şiddetli
aldıktan sonra çok az sarhoş olduklarına ilişkin bozulmalar yaşarlar. Bölüm 10’da da değinildi
kendi bildirimleri ve bedenlerinin az etkilenmesi ği gibi, intihar riski çok yüksektir (Galanter ve
(ayakta kıpırdamadan-sallanmadan durabilm Castenada, 1985). Bu problemlerin bazılarının
eye ilişkin ölçüm). Her iki bulgu da, alkolden çok alkol kötüye kullanımından önce de var olma
az etkilenen kişilerde alkol kötüye kullanımının sına ve kötüye kullanıma katkıda bulunmasına
büyük olasılıkla bulunacağını göstermektedir. rağmen, kişi tedavi edilirken hangisinin neden
Sonuç olarak, bu değişkenler, alkol bağımlısı hangisinin sonuç olduğunu saptamak genellikle
bir babaya sahip olsunlar ya da olmasınlar, er zor olmaktadır. Kesin olan şudur ki, bireyin ha
kekler arasındaki alkol kötüye kullanımını yor yatı genellikle darmadağınıktır ve hangi tedavi
damaktadır. olursa olsun, kişiye içmenin dışında da farklı
Alkolü kötüye kullanan kişilerin, alkole daha yollar olabileceği gösterilmeye çalışılır. İçicilik
az tepki veriyor olmaları başlangıçta karmaşık problemi için yapılan müdahaleler hem biyolojik
gibi görünmektedir fakat içici olabilmek için çok hem de psikolojiktir. Fakat ne tür müdahale ya
fazla içiyor olmak gerektiğine ilişkin görüşe uy pılırsa yapılsın, ilk aşama kişinin problemi kabul
gundur. Alkole az tepki veriyor olmak, normal etmesi ve buna ilişkin bir şeyler yapmaya karar
içmeden daha yoğun (ağır) bir biçimde içme vermesidir.
ye yol açabilir. Alkole verilen tepkinin boyutu,
daha önce alkolün çift fazlı etkileri konusunda PROBLEMİ KABUL ETME
tartışılmıştı. Tartıştığımız araştırmalarda, alkolik
olan kişilerin oğulları ile kontrol grubu arasında, Kabul etmek; ciddi bir içme problemi olan kişi
kanlarındaki alkol düzeyi düştüğü zaman büyük nin, böyle bir problemi hiç olmamış bir başka ki
farklılıklar olduğu görülmüştür. Alkolik olan kişi şiye, açık ve dürüst bir biçimde bunu itiraf etme
lerin oğullarında alkolün olumsuz, depresif etki si anlamına gelir. Fakat madde kötüye kullanımı
leri daha az görülmektedir. Başka bir çalışmada olan kişiler bu türden problemleri olduğunu inkâr
ise, alkolik olan kişilerin oğullarında kandaki eder ve bir uzmana gitme konusundaki önerileri
alkol düzeyinin yükselmesi nedeniyle vücuttaki öfke ile karşılarlar. Dahası; içicilik probleminin
gerilim azalması gibi etkilerin gözlendiği belir örüntüsünün aşırı değişken olması (örneğin al
tilmektedir. Bu nedenle kalıtımsal olarak yatkın kole gerçekten bağımlı olan bir kişi, her zaman
lığı olan bireyler, madde kullanımı ile ilgili ola kontrolsüz bir biçimde içmiyor olabilir), bağımlı
rak daha fazla pekiştirme almakta ve daha az kişinin arkadaşları hatta bazı sağlık personeli
cezalandırılmaktadırlar (Newlin ve Thompson, tarafından müdahalenin gerektiğine ilişkin bir
1990). düşüncenin oluşmamasına neden olabilmekte
Buraya dek çeşitli maddelere ilişkin bozuk dir. İçen bir kimseyi tedaviye başlama aşaması
lukların doğası ve sebepleri üzerinde durduk. na sokabilecek ilk adım -düşündürme aşaması
Şimdi de tedavisi ve önlenmesi konularına ba olarak adlandırılan (Prochaska, Di Climente ve
kacağız. Norcross, 1992)- konuya ilişkin dolaylı sorular
sorma yoluyla atılabilir.
Nerede ve ne durumda içeceğiniz ile ilgili aldığı zaman şiddetli kusmalara yol açan disul
olarak kendinize değişmez kurallar koyuyor firam ya da panzehir (antabuse) verilir. Bu yolla
musunuz? acı ve ağrı yaratılarak alkolün emilimi engel
(Harvard Mental Health Letter, 1996a, s. 1 lenir. Tahmin edilebileceği gibi, bu panzehir ver
-2). me durumu problem yaratabilir. Hasta önceden
Öncelikle alkol kötüye kullanımı olan kişi bir bir yere kapatılmak zorundadır. Eğer kişi önce
problemi olduğunu kabul ederse, bu problem ile den belirlendiği gibi her sabah ilacı almaya gö
uğraşmanın pek çok yolu mevcuttur. nüllüyse, içme davranışı ilacı almanın olumsuz
sonuçlarından dolayı azalacaktır (Sisson ve Az
GELENEKSEL HASTANE TEDAVİSİ rin, 1989). Fakat, plasebo kontrolleri ile yapılan
geniş çaplı araştırmalar, panzehirin herhangi
Tüm dünyada kamu ve özel hastaneler, alko özel bir yararı olmadığını ve tedaviyi bırakma
lü kötüye kullanan insanlar için yıllardır içkiyi bı oranının %80’in üzerinde olduğunu göstermek
rakacakları özel odalar ve yararlanabilecekleri tedir (Fuller, 1988; Fuller ve ark., 1986). Ayrıca
çeşitli bireysel ve grup terapileri gibi olanakları panzehir, sinir dokularında iltihaplanma gibi cid
sunmaktadırlar. Alkolün vücuttan atılması, arın- di yan etkilere de neden olabilmektedir (Moss,
dırma (detoxification), hem fiziksel hem de 1990).
psikolojik olarak zor olabilir ve genellikle bir ay Biyolojik tedavilerin bazı yararları psikolojik
sürer. Bazen alkolün vücuttan atılma sürecinde tedaviler ile birlikte kullanıldığında en iyi şekilde
görülen genel rahatsızlık ve kaygıyı azaltmak görülebilir. Örneğin, Gıda ve İlaç Dairesi, 1995
amacıyla sakinleştirici ilaçlar kullanılır. Alko yılında, alkol yoluyla uyarılarak endorfinlerin ak
lü kötüye kullanan bazı kişilerin sakinleştirici tivitesini engelleyen ve maddeye duyulan arzuyu
ilaçları yanlış kullanımı nedeniyle, bazı klinik azaltan opiyat antagonisti olan naltrexones ka
ler alkolü aniden kesmek yerine, sakinleştirici bul etmiştir. Naltrexone bilişsel- davranışçı tera
ilaçlar vermeden yavaş yavaş kademeli olarak piler ile birlikte kullanıldığında, tedavi edici etki
kesmeyi tercih etmektedirler (Wartenburg ve yi arttırmaktadır (Volpicelli ve ark., 1995). Diğer
ark., 1990). Kişiyi uyuşturucudan kurtarmak ilaç tedavilerinde de olduğu gibi, naltrexone’un
için uygulanan bu ilaç tedavisi sırasında, kişiler tek başına etkisi sınırlıdır (O’Malley ve ark.,
genellikle karbonhidrat çözeltileri, B vitaminleri, 1996). Seratonin alımını kolaylaştırıcı (agonist)
bazen de epileptik nöbetleri önleyici ilaçlara da bir madde olan buspirone’da, bazı tedavi edici
ihtiyaç duyarlar. özelliklere sahiptir (Kranzler ve ark., 1994). Be
Alkol kötüye kullanımını tedavi eden hasta yindeki noradrenerjik aktivieyi azaltan clonidine
ne sayısı, 1978’den 1984’e dek 4 kat artmıştır. de, nikotin, opiyatlar ve alkol gibi bazı maddele
Bunda, hem federal hükümet hem de özel si rin yarattığı yoksunluk etkilerini azaltma özelliği
gorta şirketlerinin tedaviyi kapsamlarına almala ne sahiptir (Baumgartner ve Rowen, 1987).
rının rolü büyüktür (Holder ve ark., 1991). Yıllık Bazı psikoaktif ilaçlar, özellikle içme proble
maliyet milyar dolarları bulmaktadır. Çünkü ya mi için geliştirilmiş olmamalarına rağmen, içme
tarak tedavi, ayakta tedaviden daha pahalıdır, ile ilgili problemlerin tedavisinde de kullanılırlar.
bunun etkililik maliyeti de soruşturulmalıdır. Bu Örneğin, depresyon için geliştirilen antidep
maliyete değer mi? Miller ve Hester (1986b)’in resanlar ve kaygı için geliştirilmiş olan sakin
bulgularına göre yatarak tedavinin getirmiş ol leştiriciler, hastanın zihinsel durumunda genel
duğu yüksek maliyet, etkililiğin derecesinin yük bir iyileşme sağlayarak içki problemi üzerinde
sekliği ile karşılaştırılamaz bile. Bu görüşe göre, yararlı etkiler göstermektedir.
kişiyi uyuşturucudan kurtarmak için uygulanan Alkol kötüye kullanımı olan kişileri tedavi
ilaç tedavisi pek çok kişi için ayaktan tedavi etmek için kullanılan ilaçlar, sıklıkla karaciğer
sürecinde de kullanılabilir. Dahası, genel ola fonksiyonlarını bozduğu için risklidir. Bu ilaçlar
rak hastane tedavisinin tedavi edici sonuçları, karaciğerde metabolize oldukları için olumsuz
ayaktan tedavide elde edilen sonuçlardan çok etkilemekte, hoş olmayan yan etkileri görülmek
daha iyi değildir. tedir (Klerman ve ark., 1994).
İyileşmiş iki alkolik tarafından 1935 yılında ku TABLO 12.2 Adsız Alkoliklerin Önerdikleri
rulmuştur. Günümüzde, Amerika’da 70.000’den On İki Adım
fazla şubesi, 2 milyondan fazla üyesi vardır ve 1. Alkol üzerinde gücümüzün olmadığını, yani
100’den fazla ülkede de grubu mevcuttur. Bir yaşamlarımızın kontrol edilemez olduğunu kabul
AA grubu düzenli olarak sık sık toplantılar ya ediyoruz.
2. Bizimkilerden büyük olan bir kuvvetin ruh
par. Bu toplantılarda gruba yeni katılan üyeler
sağlığımızı onaracağına inanıyoruz.
alkolik olduklarını ilan ederler ve grubun eski, 3. Yaşamlarımızı ve iradelerimizi Onu arıladığımız
deneyimli üyeleri de kendi içki problemleri ile il kadar Tanrı’ya havale etmeye karar veriyoruz.
gili hikayelerini anlatır, yaşamlarının şimdi nasıl 4. Kendimiz için korkusuz bir ahlaki envanter
araştırıyoruz.
daha iyi olduğu üzerinde durarak, tavsiyelerde 5. Yanlışlarımızın tamamını Tanrıya, kendimize ve
bulunurlar. Grup içki problemi olan kişiye duy diğer insanlara bırakıyoruz.
gusal destek, anlayış ve danışmanlık olanakları 6. Bu kusurlu özelliklerimizi ortadan kaldırması için
sağlar. Üyeler, tekrar içmeye başlamalarını en Tanrıya tümüyle teslim oluyoruz.
7. Eksiklerimizi ortadan kaldırması için ona alçak
gellemek amacıyla, günün herhangi bir saatin gönüllülükle yalvarıyoruz.
de ihtiyaç duyduklarında birbirlerini arayabilir 8. Zarar verdiğimiz tüm insanların bir listesini
ler. Alkol tedavisi gören Amerikalıların %70’i, en yapıyor ve hepsini düzeltmeye istekli oluyoruz.
9. Bu düzeltmeleri onları ve diğerlerini
azından bir kez bir AA toplantısına katılmıştır.
yaralamaksızın olabildiğince doğrudan
AA’dan sonra bu program, diğer madde kötüye yapıyoruz.
kullanımları için de model alınmıştır. Örneğin, 10. Kişisel envanterimizi çıkarmaya devam ediyoruz
Adsız Kokain Kullanıcıları (Cocaine Anony ve hatamız olduğunda uygun biçimde buna
başvuruyoruz.
mous) ve Adsız Marihuana Kullanıcıları (Mari
11. Onu anladığımız kadar Tanrıyla bilinçli
huana Anonymous). temasımızı artırmak için dua edip meditasyon
Alkol kötüye kullanımının asla iyileşmeyen yapıyoruz. Onun bilgisine ve taşıdığı gücüne
bir hastalık olduğu, tek bir kadeh içmenin bile dua ediyoruz.
12. Bu adımların sonucu olarak ruhani bir uyanış
tekrar kontrolü kaybetmeyi başlatabileceği, bu içine giriyoruz, bu mesajı alkoliklere taşımaya
nedenle de hiç içmemek için sürekli tetikte ol çalışıyoruz ve bu ilkeleri tüm ilişkilerimizde
mak gerektiği, yavaş yavaş her bir AA üyesine uyguluyoruz.
kabul ettirilir. AA’nın temel doktrini, klasik bir
Kaynak: The Twelve Steps and Twelve Traditions. Copyright
film olan ve Ray Milland’a en iyi aktör oskarını © 1952 by Alcoholics Anonymous world Services, Inc. İzinle
kazandıran Lost Weekend filminde canlı bir bi yeniden çoğaltılmıştır.
günde diğer insanlarla birlikte olmak gibi kısıtlı men kaçınmadan, alkolü ılımlı bir şekilde tüket
durumlarda kişinin kendisine içki içmek için izin meyi içerir. Oldukça iyi bilinen tedavi program
vermesini içeren uyarıcı kontrolü. (2) örneğin, larından birinin bulgularına göre, alkolü kötüye
sadece karışık (kokteyl) içkiler içmek ve içkiyi kullanan bazı kişiler, içtikleri miktarı kontrol ede
acele acele yuvarlamak yerine küçük yudumlar bilmekte ve yaşamlarının diğer yönlerini de en
halinde içmek gibi, içki içmenin yapısı (topog az bu kadar geliştirebilmektedirler (Sobell ve
rafyası) üzerinde değişiklikler yapmak (3) Alkol Sobell, 1976; 1978). İçki problemi olan kişiler,
den uzak durmanın pekiştirilmesi. Örneğin kişi içme davranışlarını; kokteyl yerine katışıksız
içkiye karşı koyabiliyorsa, artık doğrudan alkol içki içtiklerinde, çok hızlı bir şekilde içkilerini
tedavisini içermeyen başka yaklaşımlarla teda yuvarladıklarında ya da küçük yudumlar yerine
viye izin verebilir. ağızlarını doldurarak içtiklerinde verilen şoklarla
Davranışsal kendini kontrol eğitiminin sa kontrol etmeye çalışırlar. Ayrıca problem çözme
vunucuları tarafından resmen tanımlanmayan ve atılganlık eğitimi alırlar, sarhoşluk anlarına
önemli bir nokta da, kişi kısıtlama ve şartlara ilişkin video kayıtlarını izlerler ve böylece iç
uyduğu, bunları yerine getirdiği takdirde, içme melerine ve sonrasında da kendine zarar verici
davranışını yok etmesi ya da azaltmasıdır örüntünün oluşmasına neden olan durumları ta
(Davranışsal paradigmada kendini kontrol’ün nımlarlar. Bu kişilerde görülen gelişme, içkiden
sınırlılıkları için Odak 18.4’e bakınız). Diğer bir tamamıyla kaçınan ve herhangi bir içme duru
deyişle, bu tür terapiler karşısındaki itiraz, bun munda şok uygulanan kişilerde gözlenen geliş
ların içme davranışını kontrol edici gerekli yol meden daha büyüktür.
ları keşfetmeye fazla yönelik olmaması, alkolü Çağdaş bir kontrollü içme tedavi programın
kötüye kullanan kişinin daima dış süpervizyon da, aksi takdirde yoğun bir biçimde içme ola
ve kontrol olmaksızın bu araçları uygulaması sılıkları bulunduğundan dolayı, hastaların duru
nı sağlıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu ma uyumlu tepki vermeleri yolunda düşünmeleri
yaklaşımın genel etkililiğine ilişkin kanıtlar mev sağlanır. Kişiler içkinin baskısına karşı koymala
cuttur (Hester ve Miller, 1989); bunların bazıları rına yardımcı olacak çeşitli sosyal becerileri öğ
ise birazdan göreceğimiz kontrollü içme prog renirler; atılganlık, gevşeme ve stres yönetimi,
ramları kapsamı içerisinde yer almaktadır. bazen de biyolojik geribildirim ve meditasyon
eğitimi alırlar. Egzersiz yapma ve sağlıklı bes
İÇMEDE AZALMA lenme konusunda cesaretlendirilirler.
Son zamanlara kadar genellikle, eğer alkol Hastalar yapılan bir yanlışın kaçınılmaz bir
kötüye kullanımı bulunan bir kişi iyileşebilmişse, şekilde toplam bir nükse neden olmayacağını
bu durumun alkolden tamamıyla uzak kalması düşünürler ve bunu, AA’nın bakış açısının ter
yoluyla gerçekleştiğine inanılırdı. İlk kadehi iç sine, mücadeleyi kaybetmek olarak değil, dene
tikten sonra daha fazlasını içmeme konusun yimle öğrenmek olarak değerlendirirler (Marlatt
da kontrolünün olamayacağına inanılırdı. Bu ve Gordon,1985). İçkiden uzak durmayı başa
durum, Adsız Alkoliklerin inançlarında devam rabilmiş kişilerin çok büyük bir kısmının, 4 yıl
ediyor olsa da, ilk dönemlerde yapılan araştır lık bir dönem içerisinde bu problemlerinin nük
malar, içen kişinin kendisi ve alkol hakkındaki settiği düşünülürse, terapi sonrası nüks olayını
inançlarının, maddeye olan fizyolojik bağımlı korkutucu olmaktan çıkartan bu yaklaşımın ne
lıkta önemli bir rol oynadığını göstermektedir. denli önemli olduğu daha iyi anlaşılır (Polich ve
Toplum içerisinde alkolden kaçınmanın ne denli ark; 1980). Bu terapide, alkol bağımlısı olan ki
zor olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, şiler, ilişkilerinde, ailelerinde ve iş hayatlarındaki
bu görüşü içki problemi olan kişilere öğretmek stres kaynaklarını araştırırlar. Aktif olmaya çalı
tercih edilebilir. En azından, özel zamanlarda şır, bunlara yol açan olaylardaki sorumlulukları
alkol kötüye kullanımı problemi olmayan kişiler nı anlamaya çalışırlar ve nedenlerini araştırırlar
de içmeyi azaltmak amacıyla kullanılabilir. İçen (Marlatt, 1983 ve Sobell ve ark., 1990).
kişinin benlik saygısı, problemi ve yaşantısının İçki içmeyi azaltmayı öğretmeye ilişkin ola
değişmesinden kaynaklanan duyguları kontrol rak Sobell’in günümüzdeki yaklaşımı temelde
edebilmesi için kesinlikle yararlıdır. bilişseldir (Sobell ve Sobell, 1993). Buradaki
Kontrollü İçme, alkol kullanımını tamamen temel varsayım, insanların sürekli içme davra
kesmeden ve sarhoşluk durumundan tama nışları üzerinde genelde inanılandan daha fazla
334 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
(ATI)], Tıp Enstitüsü (1990) tarafından içki prob cunda ya da kendiliğinden olsun, başarılı bir
lemine yönelik daha iyi müdahalelerin geliştiril içkiyi bırakma durumunun bazı yaşam olayları
mesi için önemli bir nokta olarak görülmektedir. ve alkoliğin içki olmaksızın yaşamaya yönelik
Bu hipotezi test etmeye yönelik olarak yapılan çabalarının birlikte yer alması ile gerçekleşme
çok yönlü klinik bir çalışma, belirli türdeki teda olasılığı daha fazladır. İçki problemi bulunan ki
vilerin belirli türde içki problemleri ile oldukça iyi şinin kontrollü içmesine ya da içkiden tamamen
bir şekilde eşleştiğini göstermektedir. Üç tedavi uzak durmasına yardımcı olan faktörlerin kom
şekli oldukça iyi çalışmaktadır. Bunlardan birin binasyonu ne olursa olsun anahtar bileşen, kişi
cisi, kişilerin Adsız Alkoliklere katılmasını sağ nin bu çabalarının ailesi, arkadaşları, iş ortamı
lamak, ikincisi içki dışındaki diğer başa çıkma ve Adsız Alkolikler gibi kendine yardım grupları
becerilerini öğretmeye odaklanmak, üçüncüsü tarafından destekleniyor olmasıdır (Mc Crady,
ise kişinin içkiyi bırakması için bireysel kaynak 1985).
larını kullanması yönünde cesaretlendirilmesi,
motivasyonunun bu yönde arttırılmasıdır (Bkz. YASADIŞI MADDE KULLANIMI
Bölüm 18). Bu üç tedavi oldukça iyi çalışmak
la birlikte, yordanan etkileşimleri gösterme ko
İÇİN TEDAVİ
nusunda başarısızdır (Project Match Research
Alkol kötüye kullanımı için tedavide ele alı
Group, 1997).
nan bazı faktörler, aynı zamanda yasadışı mad
Araştırmacılar şimdiye dek, birden fazla
delere olan bağımlılığın tedavisi ile de bağlan
maddenin birlikte kullanımının tedavisi konu
tılıdır. Burada yasadışı maddelerle özellikle
suna yeterli ilgiyi göstermemişlerdir (Sobell
bağlantılı olan bazı konular ve veriler üzerinde
ve ark., 1990). Oysa içki problemi olan kişile duracağız.
rin %95’ten fazlası düzenli olarak sigara da iç Eroin ve kokain gibi yasadışı maddelere
mektedir ve böylece hem alkol hem de nikotin bağımlı olan kişilerin tedavisinin temelini, ilaç
bağımlısıdırlar (Istvan ve Matarrazo, 1984). Te tedavisi ve kişiyi maddeden uzak tutma oluş
rapist, kişiye aynı anda hem sigarayı hem de turmaktadır. Eroinin neden olduğu yoksunluk
alkolü bıraktırmayı denemeli midir? (Kozlowski belirtilerinin menzili, birkaç gün süren orta dü
ve ark., 1989). Hastanın bunlardan birine ihti zeyde kaygı, mide bulantısı ve huzursuzluktan,
yacı olacağı varsayılarak her ikisini aynı anda kişinin kullandığı eroinin saflık derecesine göre
kesmeye teşebbüs etmemeli miyiz? Sigaranın değişen oldukça şiddetli ve korkutucu delirium
içki içmek ile çok yakından ilişkili olduğu, kişi ve panik ataklara dek değişir. Fazla miktarda
sigara içtiği takdirde içkinin de otomatik olarak amfetamin kullanan bir kişinin bu alışkanlığı ge
ona eşlik edeceği varsayımından hareketle, her nellikle şizofreni tedavisinde kullanılan bir ilaç
iki maddeye olan bağımlılık da birlikte mi tedavi olan phenothiazin’lerin uygun dozda kullanımı
edilmelidir? Bu sorular önemli ve cevapsız so ile azaltılabilir. Fakat bunun aynı zamanda, am
rulardır. fetaminler ile birleşen diğer ilaçlarla kullanılabi
Benzer türdeki pek çok tedavi programında leceğini de unutmamak gerekir. Barbituratların
da görüldüğü gibi, içki problemi olan kişilerin oluşturduğu yoksunluk belirtileri de özellikle şid
yaklaşık %10’u profesyonel yardım almakta ve detlidir, hatta yaşamı tehdit edebilir. Son dozun
%40’tan fazlası kendi kendine iyileşmektedir. Bu alımından 24 saat sonra başlar ve iki üç gün
kendiliğinden iyileşme nasıl olmaktadır? Yeni sonra doruk noktasına ulaşır. Genellikle bir haf
bir evlilik, yeni bir iş, dini ve ruhani bir takım de tanın sonunda azalır, fakat fazla miktarda alın
neyimler veya dönüşümler, içkili iken neredeyse mışsa bu durum bir ay kadar sürebilir. Barbi
ölmesine neden olacak bir trafik kazasına karış turatların oluşturduğu yoksunluk belirtilerinden
mak ve sarsıcı, ciddi bir hastalık geçirmek gibi kurtulmanın en iyi yolu, sorunu aşamalı olarak
bazı yaşantılar, kendiliğinden iyileşmeyi sağla ele almak ve yatarak tedavi görmektir (Honig
yan faktörler arasında sayılabilir. Ciddi bir kriz feld ve Howard, 1978).
karşısında, neden bazı kimselerin içkiyi bıraktı Arındırma tedavisi, terapistlerin madde ba
ğı, bazılarının ise teselliyi içki şişelerinde aradı ğımlısı ya da madde kötüye kullanımı bulunan
ğı bilinmemektedir (Valliant, 1983). kişilerin tedavisinde başvurdukları ilk yoldur. Bu
Dramatik bile olsa, tek bir olayın kişinin ba bir rehabilitasyon sürecinin en kolay yolu olabi
ğımlılıktan kurtulması için gerekli olan değişik lir. Kişinin ilaç kullanmaksızın işlevlerini sürdür
likleri yaratabilmesi şüphelidir. Tedavi sonu mesini sağlamak, hem yardımcı olan kişi hem
336 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
plasebo hastalarından daha fazla olduğu bulun fler (örneğin: kokain kullanmayan kişilerle birlikte
muştur (Arndt ve ark., 1992). Diğer taraftan son çeşitli eğlendirici etkinliklere katılmak) üretirler.
yıllarda yapılan çalışmalarda desipramine ilişkin Bu tedavi sırasında kokain kullanıcıları, mad
olumlu gelişmelerden söz edilmektedir (Carroll deye duyulan şiddetli arzu ile başa çıkabilme
ve ark., 1994). yollarını ve durumun felaket boyutlarına ulaş
Bir hipertansiyon ilacı olan Clonidine, ko maması için direnmeyi öğrenirler (“hastalığın
kain başta olmak üzere çeşitli bağımlılık yapıcı yinelemesini (nüksü) önleme programı”, Marlatt
maddelerin yarattığı yoksunluk belirtilerini azal ve Gordon, 1985). Daha depresif hastalar, hem
tabilmektedir (Baumgartner ve Rowen, 1987). ilaç hem de bilişsel tedavinin birlikte kullanımı
Bromocriptine’de; kokain bağımlılığının altın açısından daha fazla tercih edilen hastalardır.
da yattığına inanılan dopamin azalmasına ters Genel anlamda bakılacak olursa, psikososyal
etki yaparak, maddeye duyulan arzuyu azaltma tedavilerin sonuçları, antidepresan tedavilerinin
yönünde ümit verici bulgulara yol açmaktadır sonuçlarından daha başarılıdır ve bu örüntü bir
(Dackis ve Gold, 1986; Moss, 1990). yıl süren bir takip çalışması ile kanıtlanmıştır
(Carroll ve ark., 1994b). Çalışmada yazarlar,
PSİKOLOJİK TEDAVİLER farklı türdeki hastalar için farklı tedavilerin ge
İnsanlar pek çok nedenden ötürü maddeleri rekli olduğunun altını çizmektedirler ve bu tema,
kullanırlar. Genellikle ilaç kullanımı temelde fi terapi literatüründe hızla yerini almaktadır.
ziksel bağımlılık tarafından kontrol ediliyor olsa Kişilerin kaldıkları kendine yardım evleri (self-
da, bağımlılığın var olmasının bütün örüntüsü, help residential homes) veya grupları eroin ve
ilaçtan etkilenmiş olmaya bağlıdır. İlaçtan uzak diğer madde kötüye kullanımı ile mücadelede
kalmanın temel zorluklarından biri, bazı uyaran kullanılan en yaygın psikososyal yaklaşımlardır.
ların olumsuz etkileridir. El altında hazır iğnele Santa Monica-California’da, 1958 yılında Char
rin bulunması ve yakın çevrede maddeyi kulla les Dederich tarafından eski madde bağımlıla
nan diğer insanların olması, maddeye duyulan rından oluşan terapötik bir topluluk kurulmuştur.
arzuyu tetikleyebilir (Wikler, 1980). Alkolikler ve Kişilerin kaldıkları bu mekânlar, hayatında yasa
sigara bağımlıları için de aynı örüntü geçerlidir. dışı maddelerin yer almaması için, bağımlı olan
Madde kötüye kullanımı psikiyatrlar, psiko kişinin hayata bakış tarzını radikal bir biçimde
loglar ve diğer ruh sağlığı elemanları tarafından tekrar yeniden yapılandırmak için kurulmuşlar
tedavi edilirler. Diğer uyumsuz davranışların te dır. Daytop Village, Phoenix House, Odyssey
davisinde olduğu gibi, madde kullanımına ilişkin House ve diğer madde rehabilitasyon merkez
bozuklukların tedavisinde de birkaç tür psiko leri aşağıda yer alan şu özellikleri paylaşırlar:
terapi kullanılır. Genellikle de, psikoterapiler fi
ziksel bağımlılığı azaltmayı hedefleyen biyolojik
• Daha önceki sosyal ilişkilerin, kişiyi madde
tedavilerle birlikte kullanılırlar.
kullanılan bir yaşam tarzına zorlayabileceği
Doğrudan karşılaştırmanın yapıldığı ilk kon
varsayımından hareketle, bağımlı olan kişi
trollü çalışmada, bir trisiklik antidepresan olan
nin bu ortamdan ayrılmasını sağlamak.
desipramin ile bilişsel-davranışcı tedavi ele alın
• Maddelerin elde edilemediği; düzenli madde
mış ve bu iki tedavinin, madde kötüye kullanımı
olan kişinin, aile, sosyal ve psikolojik işlevlerini kullanımından, maddenin kullanımının olma
arttırmaya ek olarak kokain kullanımının azal dığı bir yaşam tarzına geçişi kolaylaştıracak
ması yönünde de etkileri olduğu bulunmuştur. desteğin sağlandığı zengin bir çevre
Carroll ve ark. (1994a, 1995) tarafından yapılan • Madde kullanımı olmaksızın yaşamını sür
ve on iki hafta süren çalışmada, desipramin’in dürebilen eski kullanıcılar gibi karizmatik rol
kokaine bağımlılık düzeyi düşük olan hastalar modellerinin toplantılara katılması
için plasebodan daha etkili olduğu, bilişsel te • Grup terapisi esnasında bağımlı olan kişinin
davinin ise bağımlılık düzeyi daha yüksek olan problemlerine ve madde alışkanlığına ilişkin
hastalar için daha etkili olduğu bulunmuştur. sorumluluğu kabullenmesi için sık sık acı
Bilişsel tedaviye alınan hastalar riskli durum masız ve doğrudan yüzleşmelerin yapılması
lardan (örneğin, kokain kullanan diğer kişilerle ve kişinin yaşamının sorumluluğunu üstlen
birlikte olmak) nasıl kaçınacaklarını öğrenirler; mesi için zorlanması.
maddenin kendileri için cazip olan yanlarını fark • Bağımlıları, başarısız ve suçlu kişiler olarak
ederek, bunun yerine koyabilecekleri alternati görmek yerine bir insan olarak görmek.
338 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
Kişilerin kalarak tedavi gördükleri bu mad Buna rağmen, sigarayı bırakma programlarına
de-tedavi programlarının etkililiğinin değer katılan kişilerin yalnızca yarısının program ta
lendirilmesinde bazı engeller mevcuttur. Katılım mamlanıncaya kadar sigaradan uzak kalmayı
gönüllülük esasına bağlı olduğu için, bağımlı başarabildiği ve başaran bu kişilerin de yalnız
kullanıcılardan oluşan küçük bir grubu içer ca üçte birinin sigara içmeden bir yıl dayanabil
mektedir. Dahası tedaviyi bırakma oranı yüksek dikleri tahmin edilmektedir (Hunt ve Bespalec,
olduğu için, kalan kişilerin oranı nüfus içerisinde 1974; Schwartz, 1987).
madde dışı ilaçları kullanan kişileri temsil ede
bilecek düzeye ulaşamamaktadır. Tedaviyi sür PSİKOLOJİK TEDAVİLER
düren kişilerin motivasyonları ise ortalama bir
Diğer bazı çabalar, sigara içmeyi azaltmakta
bağımlınınkinden büyük bir olasılıkla daha güç
ya da tamamen yok etmektedir. Kısa süreli so
lüdür. Bu programda iyileşmiş olan bazı kişiler,
nuçlar sıklıkla cesaret verici olmasına rağmen,
tedavi programının sağlamış olduğundan daha
-bazı programlar (Etringer, Gregory ve Lando,
fazla düzeyde, bu alışkanlığı başlarından atma
1984) tedavi sonucunda sigarayı bırakma ora
arzusu içinde bulunabilir ve bunu yansıtıyor
nını %95 civarında göstermektedirler uzun sü
olabilirler. Tüm bunlara rağmen bu programla
reli sonuçlar bu denli olumlu değildir. Müdahale
rın, katılımı bir yıl veya daha fazla sürdürenlerin
sona erdiğinde dikkat edilmezse, pek çok kişi
pek çoğuna yardımcı olduğu açıktır (Institute of
bir yıl içerisinde tekrar sigara içmeye başlamak
Medicine, 1990; Jaffe, 1985).
tadır (Diclemente, 1993). Bu durum davranış
değişimini sağlamak gibi diğer türden çabaların
SİGARA İÇMENİN TEDAVİSİ da sigara içme oranını azaltabileceğine ilişkin
kanıtlar sağlamaktadır; fakat bu hiç de kolay bir
1994 yılından bu yana, 40 milyondan fazla iş değildir.
sigara kullanıcısının %90’ının bu alışkanlıktan Birçok teknik denenmektedir. Bunlardan biri,
profesyonel bir yardım almaksızın kurtuldukları sigara içmeyi hoş olmayan, hatta mide bulan
tahmin edilmektedir (National Cancer Institute, dırıcı bir durum haline getirmektir. 1970’li yıl
1977; USDHHS, 1982, 1989). Her yıl sigara lardan bu yana, hastanın havasız bir odaya
kullananların %30’undan fazlası minimum dü oturtulup normalden daha sık, altı dakikada bir
zeyde dıştan yardım alarak sigarayı bırakmayı olmak üzere sigara içmesini içeren hızlı-içme
denemekte, fakat %10’undan daha azı kısa tedavisi ilgi çekmektedir (örn., Lando, 1977). Bu
sürede başarılı olabilmektedir (Fiore ve ark., tedavinin, hızlı üfleme (nefes almaksızın hızlı
1990). Sigarayı bırakma programlarının çatısı hızlı içme), içmeye odaklanma (normal oranda
altında, sigara kullanıcıları için kendine yardım fakat daha uzun süre içme) ve ağızda tutma
yöntemlerinin geliştirilmesi yönünde araştırma (sigara dumanını birkaç dakika boyunca içine
sürekli devam etmektedir (Di Clemente, 1993; çekmeden ağızda tutma) gibi yeni türevleri de
Orleans ve ark., 1991). mevcuttur. Bu tedaviler, hiç tedavi edilmeyen
Sigara kullanan bazı kimseler sigara klinik kontrol grupları ile karşılaştırıldığında, sigara
lerine başvururlar veya sigara bıraktırma prog içmeyi azaltması ve güçlü bir kaçınma davra
ramlarında uzmanlaşmış profesyonellere da nışı yaratmasına rağmen birbirleri arasında fark
nışırlar. Amerikan Kanser Derneği, Amerikan yoktur. Takip çalışmaları birkaç aydan bir yıla
Akciğer Derneği ve Seventh Day Adventists dek geçen süre içerisinde tekrar içmeye başla
Kilisesi, özellikle sigarayı bırakmak isteyen ge ma oranının yüksek olduğunu göstermektedir
niş kitlelere yardımcı olan programlar sunma (Schwartz, 1987; Sobell ve ark., 1990).
konusunda aktiftirler. İlk olarak 1964 yılında Bilişsel yaklaşımı benimseyen araştırmacılar,
doktorların, sigara kullanımı ile ilgili ciddi sağlık yemek sonrası ya da kitap okumaya başlamak
problemlerinden bahsetmelerinden sonra, lo gibi sigara içmeyi akla getirecek bazı durumlar
kantalar, trenler, uçaklar ve insanların toplu ola da, gevşeme ve kendi kendini telkin gibi çeşitli
rak bulundukları yerlerde sigara içimini yasak başa çıkma becerilerini kullanarak sigara içme
layan çeşitli yasalar çıktı. 1986 ve 2000 yılları davranışını kontrol altına alma konusunda kişiyi
arasında, doktorların raporları ve sigara içmeyi cesaretlendirmeye çalışırlar. Sonuçlar çok umut
engellemeye yönelik programlar yoluyla 2.1 mil verici değildir (Hill, Rigdon ve Johnson, 1993).
yon kişinin sigara ile bağlantılı ölümlerine engel Williams ve ark.’nın (baskıda) yapmış olduk
olunduğu tahmin edilmektedir (Foreyt, 1990). ları bir derlemeye göre, programlanmış bir içme
SİGARA İÇMENİN TEDAVİSİ 339
√√
davranışı gerçek anlamda umut vericidir. Bu son zamanlarda isteğe bağlı olarak elde edile
stratejide, birkaç haftalık bir dönem içerisinde bilir. Bu sakızlar kişinin sigarayı bırakma çaba
nikotin alımı dereceli olarak azaltılır. Kullanıcı ları sırasında oluşan yoksunluk semptomlarına
sigara içme aralığını gittikçe arttırır. Bu yolla katlanmalarına yardımcı olur. Sakızdaki nikotin,
sigara içme davranışı, dürtüler, duygudurumu tütündekinden çok daha yavaş ve kararlı bir bi
veya diğer değişkenler yerine, zaman aralıkları çimde emilir. Sakız içerisine bağımlılık madde
yoluyla kontrol edilir. Kişinin bu programa sadık sini koymanın temel nedeni, bu durumun sigara
kaldığı varsayıldığında, bir yıl sonra sigaradan içme ile nikotin dürtüsü arasındaki bağlantıyı
uzak kalma oranı %44’dür ve bu oldukça etkile kopartıyor olmasıdır. Aynı zamanda sigarayı bı
yici bir sonuçtur (Cinciripini ve ark., 1994; Cin rakma ile nikotin krizi veya yoksunluğu da bir
ciripini ve ark. 1995). Kişinin özelliklerine göre birinden kopartılmaktadır. Buradaki uzun vadeli
düzenlenen bir başka yaklaşım da, depresif amaç, daha önce sigara kullananların, sakız
durumu bulunan bazı sigara kullanıcılarına uy kullanmayı da azaltmasını sağlamaktır. Sonuç
gulanan bilişsel terapidir. İlk sonuçlar umut ve olarak, amaç nikotine olan bağımlılığı yok et
ricidir (Hall, Munoz ve Reus, 1994; Hall ve ark., mektir.
1996). Sigarayı bırakanlar bu sakızlara bağımlı hale
Belkide müdahaleler içinde en yaygın olanı, gelebilirler. Dahası, alınan nikotin miktarı, saat
bir doktorun sigaranın bırakılması konusunda te bir sigara içmeye eşittir ve kan basıncının
ki öğüt ve telkinleridir. Her yıl milyonlarca in artması gibi kardiyovasküler değişimlerin oluş
san, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, akciğer ması, kalp-damar hastalıklarına sahip kişiler
kanseri, şeker hastalığından korunmak veya için tehlikeli olabilir. Buna rağmen bazı uzman
genelde sağlığını korumak amacıyla bu tür bir lar uzun süre sakız kullanımının sigarada bulu
tavsiyeyi doktorlardan almaktadır. Bir doktorun nan bazı zehirlerin bulunmaması nedeniyle
bu yöndeki tavsiyesinin, özellikle hasta nikotin daha sağlıklı olduğuna inanmaktadırlar. Son
sakızı da çiğniyorsa, sigarayı bırakmasında et dönemlerdeki bir çalışma, nikotin sakızlarının
kili olabildiğine ilişkin kanıtlar mevcuttur (Law eğer yapılandırılmış bir psikolojik terapi olmak
ve Tang, 1995; Russell ve ark; 1983). Fakat bu sızın kullanılırsa, yararının sınırlı kalacağını be
tavsiyelerin veriliş tarzı, zamanlaması gibi özel lirtmektedir (Hughes, 1995).
likler ve diğer faktörler bağımlı kişinin hazır hale Nikotin sakızı, sigara içmek ile aynı etkiye
gelmesinde ve başaçıkma davranışları için ha sahip değildir. Ne kandaki nikotin miktarını orta
zır hale gelebilmesinde önemli bir rol oynar. lama bir sigaranın yaptığı gibi üst seviyelere
Diğer bağımlılık türlerinde de olduğu gibi, çıkartır, ne de plazmadakini (Russell, Feyera
psikolojik faktörler sigarayı bırakmayı zorlaştıra bend ve Cole, 1976). Muhtemelen bu farklılık
bilir. Bu faktörler kişiden kişiye anlamlı derecede lar nikotini sigaradan elde etmeyi tercih eden
değişir. Bir tedavi paketinin, tüm sigara kulla içicilerin, sigaradan kaçınmaya başlamasından
nanlara yardımcı olması beklenemez! İnsanlar itibaren sakızın yoksunluğu azaltmada sınırlı
bırakma konusunda pek çok farklı nedenden fakat belirgin faydalarını açıklamaktadır. Diğer
ötürü sıkıntı içindedirler ve bunlara yardım için taraftan bu farklılıklar, nikotin sakızı yoluyla ni
değişik yöntemlere ihtiyaç vardır. Fakat insanla kotin alışkanlığını bırakma sürecinin gerekli bir
parçasıdır. En iyi sonuçlar, sakızın davranışsal
rın sigara problemi üzerinde etkili olma istekleri
yönelimli tedaviler ile birleştirilmesi sonucun
nedeniyle klinisyenler son dönemlere dek sigara
da elde edilmektedir (Hughess, 1995; Kilen ve
içenleri standart programlara tabi tutmuşlardır.
ark., 1990).
Hughes (1995), sakız ve nikotin bantları
BİYOLOJİK TEDAVİLER yoluyla nikotin verilmesinin yoksunluk semp
Nikotin sakızları ve nikotin bantları kişinin ni tomlarını azaltmasına rağmen (Hughes ve ark;
kotine olan arzusunu azaltmak için kullanılan iki 1990), yoksunluğun şiddetinin, sigarayı bırak
temel biyolojik tedavidir. Etkili olduklarına ilişkin mayı başarma ile çok az ilişkisinin olduğunu
bazı kanıtlar mevcuttur (Fiore ve ark., 1994). vurgulamaktadır (Hughes ve hatsukani, 1992).
Sigara içmeye neden olan yüzlerce dürtü Böylece nikotini yerine koyarak insanların siga
ile, sigara içen bir kişi her gün bir veya iki paket rayı bırakmasına yardımcı olmak pek işe yara
sigara tüketerek, 7 saniye içerisinde beynine yan bir yöntem gibi görünmemektedir.
nikotin ulaştırmaktadır. Nikotin içeren sakızlar, Nikotin bantları ise ilk olarak Ekim 1991 yılın
Amerika’da 1984’den beri doktor reçetesi ile ve da doktor reçetesi ile elde edilmeye başlanmıştır
340 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
YİNELEMEYİ ÖNLEME
Mark Twain, nükteli bir biçimde sigarayı bı
rakmanın kolay olduğunu söylemektedir. Ken
disi bunu yüzlerce kez yapmıştır. Fakat bunu
sürdürmek zordur. Sigarayı bırakan pek çok
kişi bir yıl içerisinde tekrar içmeye başlar. Bu
nedenle dikkatler, sigarayı bırakan kişilerin bu
davranışlarını devam ettirmeleri konusu üzerine
odaklanmıştır. Takip çalışmalarından elde edi
len veriler bize, sigara içmeyen kişilerle birlikte
yaşayan sigarayı bırakmış kişilerin, sigara içen
kişilerle birlikte yaşayanlardan daha iyi durum
da olduğunu göstermektedir (Mclntyre-Kingsol
ver, Lichenstein ve Mermelstein, 1986). İdame
Nikotin bantları, yoksunluk semptomlarını azaltmak amacıyla seansları yardımcı olmaktadır fakat tahmin edi
kullanılırlar lebileceği gibi tedavinin devamı gerekir, bırakıl
ve 1996’dan günümüze ise reçetesiz de satın dığı takdirde yinelenme (nüks / relapse) kaçı
alınabilmektedir. Bir polietilen bant kola yapıştı nılmazdır (Brondon, Zelman ve Baker, 1987).
rılmakta ve nikotin deri yoluyla yavaş bir şekilde Fakat en azından Amerika’da sigara içmemek
kan dolaşımına, oradan da beyne geçmektedir. için on yıl öncekine oranla daha fazla sosyal
destek mevcuttur. Belki de zaman ilerledikçe,
Bu bantlar her gün bir tane kullanıldığı, yerinin
sigara içmeye karşı oluşan sosyal yaptırımlar,
değiştirilmesine gerek olmadığı ve uygulaması
kişinin sigaradan uzak kalma çalışmalarında
nın kolay olması nedeniyle nikotin sakızlarından
başarılı olmasına yardımcı olacaktır.
daha avantajlıdır. Tedavi programı, kullanılan
Yinelenme problemine ilişkin bir diğer yak
bantlar gittikçe küçültülerek, genellikle 10 ya da
laşım da, sigarayı bırakan kişinin bilişlerindeki
12 haftada sona erer. Kişi bant kolunda yapışık
değişimdir (Bear ve Lichtenstein, 1988). Haa
iken sigara içmeye devam ederse, vücuttaki ni
ga (1989), sözelleştirilmiş düşünceler paradig
kotin miktarı tehlikeli boyuta ulaşabileceği için masını (Davison ve ark., 1983) kullanarak her
risk oluşur. hangi bir teşvik-tahrik olmadığı halde sigara
Son yıllarda elde edilen kanıtlar, nikotin bant içmeyi akıllarından geçiren kişilerin, sigarayı
larının, sigaraya duyulan arzu konusunda oldu bıraktıktan üç ay sonra tekrar başladıklarını be
ğu kadar, sigaradan uzak durma konusunda da lirtmektedir. Fakat, bu kişilere, sigarayla ilişkili
placebo kullanımından daha üstün olduğunu bu türden düşünceleri ile başa çıkabilecekleri,
göstermektedir (bakınız Hughes, 1995). Fakat kendilerini uzaklaştırma gibi etkili yöntemler öğ
nikotin sakızında olduğu gibi, nikotin bantı da retilirse başarılı olabilirler. Haaga, bir soru for
her derde deva değildir. Tedavinin bitiminden mu uygulayarak, sigarayı bırakan kişilerin en
hemen sonra yapılan takip çalışmaları, sigara zor durumlar karşısındaki kendine yeterlilik du
dan uzak durma oranının %40’dan az olduğunu rumlarının, sigaradan bir yıl uzak kalabilmenin
göstermektedir. Dokuz ay sonra yapılan takip en iyi yordayıcısı olduğunu bulmuştur (Haaga,
çalışmalarında ise, placebo ile aralarındaki fark 1990). Bu ve benzeri çalışmalar, sigaraya tek
belirsizdir. Üreticiler, bantların yalnızca psiko rar başlamama ya da tekrar içmeye başlamanın
lojik temelli bir bıraktırma programının parçası en doğru olarak, sigarayı bırakan kişilerin bi
MADDE KÖTÜYE KULLANIMININ ÖNLENMESİ 341
√√
ÖZET
Duygu ve bilinci değiştirmek amacıyla madde kullanımı aslında bir insan özelliğidir ve aynı za
manda bunları kötüye kullanma eğilimi de mevcuttur. DSM-IV, madde bağımlılığı ve madde kötüye
kullanımını birbirinden ayırır. Bağımlılık, maddenin kompulsif (zorlantılı) bir biçimde kullanımı ve bu
nun sonucunda ciddi psikolojik ve fiziksel bozulma anlamına gelir. Fizyolojik bağımlılık veya alışkan
lık oluşabilir, bu durumda da tolerans ve yoksunluk oluşur. Madde kötüye kullanımında, kullanılan
madde belirli görevlerin yerine getirilmesinde başarısızlık ve kişilerarası ve yasal problemlere yol
açar.
Alkolün insanlar üzerinde kısa ve uzun süreli etkileri vardır. Bunlardan bazıları bağımlılığın doğası
gereği trajiktir. Bu etkilerin menzili, karar verme ve motor koordinasyon güçlüğünden, kişi ve toplum
için korkunç olan bağımlılığa dek uzanır. Bağımlı hale gelen kişilerin üretken bir yaşam sürmeleri
imkânsızdır ve bu durumun üstesinden gelmek de çok zordur.
Muhtemelen yasadışı olmalarından ötürü daha az yaygın ama daha kötü ün salmış olan opiyatlar
eroin ve barbituratlar gibi yatıştırıcılar ile amfetaminler ve kokain gibi uyaranlardan oluşur. Bu mad
delerin tümü bağımlılık yapıcıdır ve özellikle de crack’leri de içeren kokain böyledir. Eroin son yıllarda
kullanımın artması ve önemli sonuçlarının bulunması nedeniyle ilgi odağı olmuştur. Barbituratlar
uzun süre maksatlı ya da kazara intiharlarda imâ edilmektedir; özellikle de alkolle birlikte alındıkla
rında ölümcüldürler.
Nikotin, özellikle de sigara biçiminde alındığında yüzyıllardır insanoğlu üzerinde bağımlılık yapıcı
gücünü göstermektedir. Üstelik yaygınlaşmasıyla halk sağlığı yetkililerinin ciddi uyarılarına rağmen
durum böyledir. Okul çocuklarının ve gençlerin sigara içmeleri kayda değer bir endişedir. Her yıl
devlet ve özel kişiler insanları bu alışkanlığa başlamaktan kurtarmak için ya da hâlihazırda bağımlı
olanların sigara içmeyi bırakmalarına yardım etmek için milyonlarca dolar harcamaktadır.
Marihuana çok sayıda genç Amerikalı tarafından içilmektedir. Kullanımı 1980’lerde azalmıştır
ama 1990’larda artmıştır. Marihuana kullanımının kısıtlanmamasına ilişkin tartışmalarda, kültürü
müzün yasal bir parçası olan alkolün alışkanlık halinde kullanımının bilinen zararlarıyla kıyaslandı
ğında, Marihuananın varsayılan güvenli oluşu vurgulanır. Ancak halen elde olan kanıtlar gösteriyor
ki, Marihuana düzenli olarak kullanıldığında iyi huylu değildir; akciğerleri ve kalp damar sistemini
tahrip edebilir ve bilişsel bozulmaya yol açabilir. Marihuananın fetal gelişimi, koroner sorunları olan
kişilerde kalp işlevlerini ve damar işlevlerini de ters etkileyeceği yönünde kanıtlar da vardır. Dahası,
Marihuana bağımlılık yapıcı gibi görünmektedir. İronik biçimde Marihuananın olası tehlikeleri keşfe
dildikçe, kemoterapi alan kanser hastalarının bulantılarını azalttığı ve glokom hastalarının aşırı göz
içi basıncını azalttığı da bulunmuştur.
LSD, mescalin ve pslocybin gibi halusinojenler, bilinç durumlarını genişletmek veya değiştirmek
amacıyla kullanılırlar. Bu maddeler, insanoğlu tarafından yalnızca hoş olmayan gerçeklerden kaç
mak için değil, aynı zamanda ruhani bazı deneyimler edinmek amacıyla da kullanılırlar.
Pek çok faktör, madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı ile bağlantılıdır. Sosyal tutumlar ve kültür,
ilaç, alkol ve sigara kötüye kullanımında özendirici rol oynarlar. Maddelere karşı olan tutumlar, akran
baskısı ve medya tarafından maddenin resmedilme şekli gibi sosyo-kültürel değişkenler, bir madde
nin ne sıklıkla kullanılacağı ile ilişkilidir. Bazı maddeler duygudurumu değiştirmek için kullanılırlar (ör
neğin, gerginliği azaltmak veya pozitif duyguları arttırmak). Yoğun olumsuz duygular içerisinde olan
veya psikopatlık gibi bazı belirgin kişilik özelliklerine sahip bireyler, özellikle bu maddeleri kullanmak
tan hoşlanırlar. Ayrıca maddelerin olumlu etkileri olduğuna dair beklentiler gibi bilişsel değişkenler de
özellikle önemlidir. Sonuç olarak, genetik yatkınlık en önemlisi olmak üzere, biyolojik faktörler bazı
maddelerin, özellikle de alkolün kullanımında rol oynarlar.
Hem yasal (alkol ve nikotin) hem de yasa dışı maddelerin (eroin ve kokain) gibi kullanımından
insanları uzaklaştırabilmek amacıyla her türlü terapi kullanılmaktadır. Bu bölümde üzerinde durulan
tüm maddeler bağımlılık yapıcıdır ve biyolojik tedaviler kişiyi fizyolojik bağımlılıktan kurtarmaya ça
lışır. Clonidine, naltroxene ve methadone gibi ilaçların tedavide yararlı oldukları görülmektedir. Son
yıllarda sakız ve bantlar yoluyla vücuda nikotin vermek, sigara içmenin azaltılmasında bazı başarılar
sağlamıştır. Bu somatik yaklaşımların hiçbiri, hastalara baskılara direnmeyi, stres ile başa çıkmayı,
ilaç kullanmaksızın duygularını kontrol etmeyi ve Adsız Alkolikler’de olduğu gibi sosyal yardım alma
yı öğreten psikolojik tedaviler olmaksızın değişimi sağlayamaz.
344 √√ BÖLÜM 12 - MADDE KULLANIMIYLA İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR
Sağlık çalışanları, madde kötüye kullanımının çok yönlü bir problem olduğunu, geniş çaplı bir
müdahale gerektirdiğini unutmamalıdırlar. Farklı kişiler, farklı nedenlerden ötürü madde kullanırlar
ve bu faktörlerin dikkatlice değerlendirilmesi, özellikle bireysel müdahaleler için önem taşır. Mad
de kullanımına asla başlamamak, kullanmayı bırakmaktan çok daha kolay olduğu için, gençlerin
madde kullanmaksızın yaşamlarını geliştirmelerine yardımcı olmayı amaçlayan sosyal ve eğitimsel
içerikli programlar uygulanmakta, bu yolla madde kötüye kullanımı önlenmeye çalışılmaktadır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
madde bağımlılığı opium geri dönüş (flashback)
madde kötüye kullanımı morfin arındırma (detoxification)
tolerans eroin panzehir (Antabuse)
yoksunluk barbituratlar kontrollü içme
delirium tremens (DTs) uyarıcılar (stimulanlar) eroin yerine geçen
çoklu ilaç kullanımı amfetaminler eroin antagonisti
fetal alkol sendromu kokain methadone
nikotin LSD karşıt bağımlılık
Marihuana Halüsinojenler clonidine
haşhaş Psilocybin
sedatifler Ecstasy
opiyatlar nitrik oksit
13
KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Çeviri: Uzm. Psk. Ahmet Tosun
I. Eksen bozukluklarının güvenirliklerine (3. Bö geçişteki değişiklikler görece çok az olduğu için,
lüm) tatmin edici derecede denktirler. tanıların üst üste binmesi sorunu henüz çözül
Bundan çıkan sonuca göre, yapılandırılmış müş gibi görünmemektedir.
görüşmeler kullanarak kişilik bozukluklarında Bu sorun, DSM-IV’ün kategorik tanı sistemi
güvenilir tanılara ulaşmak mümkündür. nin, kişilik bozukluklarını sınıflandırmak için en
Kişilik bozuklukları, zaman içinde sabit kaldı iyi yol olmayabileceğini akla getirmektedir. Sı
ğı düşünülen uyumu bozucu kişilik treytlerinden nıflandırma için veri teşkil eden kişilik treytleri,
oluştukları için, bunların değerlendirilmesinde vardan yoka doğru giden iki kutuplu bir doğru
test-tekrar test güvenirliği önemli bir faktördür. üzerindedir. Yani, ilişkili özelliklerin pek çoğu,
Test-tekrar test güvenirliği, belirli bir tanıyı alan pek çok insanda değişik derecelerde bulun
hastaların bir süre geçtikten sonra yeniden de maktadır. Bir kişilik bozukluğu olan kişi genel
ğerlendirildiklerinde yine aynı tanıyı alıp alma bir kişilik envanteri aldığı zaman, normal insan
dıklarının karşılaştırılmasıdır. Tablo 13.1’de bir larınkine benzer bir yapıya sahip olan bir kişilik
test-tekrar test güvenirliğinin özeti verilmektedir ortaya çıkar, ancak bu özellikler çok aşırıdır (Li
(Zimmerman, 1994). Maddelerdeki değişkenli vesley & Schroede, 1993). Kişilik bozuklukları,
ğin genişliğine dikkat ediniz. Antisosyal kişilik hepimizin sahip olduğu özelliklerin aşırı şekilleri
bozukluğu en yüksek test-tekrar test güvenirliği olarak yorumlanabilir. Öyleyse kişilik bozuk
ne sahiptir. Bu, sabit bir tanıyı işaret etmektedir, luklarının sınıflandırılmasını boyutsal bir yak
yani belli bir zamanda bu tanıyı almış bir kişi, laşımla ele almak (bkz. 3. Bölüm) daha uygun
daha sonra değerlendirildiğinde büyük olasılıkla olabilir. DSM-III-R ve DSM-IV’te kapsama dâhil
yine aynı tanıyı alacaktır. Diğer taraftan, şizoti etmek için boyutsal bir sistem kullanılmıştır, an
pal ve bağımlı kişilik bozukluklarının güvenirliği cak hangi boyutların dahil edileceği konusunda
çok düşüktür. Bu durum, bu tanıları almış kişi fikir birliğine ulaşılamamıştır. İleriki sayfalarda
lerin sergiledikleri belirtilerin zaman içinde sabit (Odak 13.1) boyutsal bir sınıflama sisteminin
kalmadığını göstermektedir. Sonuç olarak, ki geliştirilmesine yönelik umut verici bir çaba an
şilik bozukluklarının bazıları DSM’nin söylediği latılacaktır.
kadar kronik değilmiş gibi görünmektedir. Tanıları hakkında ciddi sorunlar olmasına
Kişilik bozukluğu kategorileriyle ilgili diğer rağmen kişilik bozukluklarını reddedemeyiz. Bu
bir temel sorun ise, sıklıkla tek bir özgül kişilik bozukluklar yaygındırlar ve insanların hayat
bozukluğu tanısı koymanın güçlüğüdür. Çünkü larında şiddetli bozulmalara neden olurlar. Kişilik
böyle bozuklukları olan kişilerin çoğu, birkaç ta bozuklukları, bu kitapta ele alınan diğer tanılarla
nıyı birden karşılayan geniş bir treyt yelpazesi karşılaştırıldığında çok kısa bir süredir ciddi ola
sergilerler. Bu bölümün başlangıcında anlatılan rak araştırılmaktadırlar. Bu araştırmalar halen
vakada, Mary, yalnızca sınır kişilik bozukluğu devam etmektedir ve büyük bir olasılıkla kısa
tanı ölçütünü karşılamamakta, aynı zamanda bir süre sonra tanı kategorileri netleştirilecek ve
paranoid kişilik bozukluğunu da karşılamakta bu sorunların pek çoğu çözümlenecektir.
ve şizotipal bozukluğun ölçütünü karşılamaya Kişilik bozuklukları DSM-IV’te üç küme ola
da çok yaklaşmaktadır. Yapılan bir çalışmada, rak gruplanmıştır. A kümesindeki kişiler (para
sınır kişilik bozukluğu hastalarının yüzde 55’inin noid, şizoid ve şizotipal) tuhaf ya da egzantrik
şizotipal kişilik bozukluğu, yüzde 47’sinin an (eccentric) olarak görülürler; B kümesindekiler
tisosyal kişilik bozukluğu ve yüzde 57’sinin (antisosyal, sınır, histriyonik ve narsistik) dra
histriyonik kişilik bozukluğu tanı ölçütlerini de matik, duygusal veya değişken (erratic) olarak
karşıladığı bulunmuştur (Widiger, Frances & görülürler; C kümesindekiler (çekingen, bağımlı
Trull, 1987). Bu veriler özellikle, özgül bir kişilik ve obsesif kompulsif) ise kaygılı ya da korkulu
bozukluğuna sahip hastaları normallerle karşı gibi görünürler. Bu kümelerin geçerliliği hakkın
laştıran araştırmaların sonuçlarını değerlendi daki görgül kanıtlar karışık olmasına rağmen,
rirken insanın cesaretini kırmaktadır. Örneğin, bu şekilde düzenlemek bu bölüm için faydalı bir
sınır kişilik bozukluğu olan insanların normal çatı oluşturmaktadır.
lerden farklı olduğunu bulursak, öğrendiğimiz
şey sınır kişilik bozukluğuna mı özgüdür, yoksa TUHAF / EGZANTRİK KÜME
genel bir kişilik bozukluğuyla mı ilişkilidir, yoksa
hatta başka bir tanı mı söz konusudur? Tanı öl Bu küme üç tanıyı içermektedir - paranoid,
çütlerinde DSM-III ve DSM-lll-R’den DSM-IV’e şizoid ve şizotipal kişilik bozukluğu. Bu bozuk
TUHAF / EKSANTRİK KÜME 349
√√
lukların belirtileri şizofreni belirtileriyle bazı ben tanı ölçütleri, şizofreninin başlangıç ve kalıntı
zerlikler gösterirler, özellikle de şizofreninin baş dönemlerindeki belirtilere de benzemektedir.
langıç ve kalıntı (rezidüel) safhalarında.
ŞİZOTİPAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU
PARANOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU Modern şizotipal kişilik kavramı,
Paranoid kişilik, insanlardan kuşkulanır. Danimarka’da şizofreni hastası ebeveynlerin
Kişi diğerlerinden kötü muamele göreceği ya evlatlık olarak başka ailelerin yanına yerleştiri
da başkaları tarafından kullanılacağı beklentisi len çocukları üzerinde yapılan araştırmalardan
içindedir. Bu yüzden de kendini dışarıya kapatır doğmuştur (Kety ve ark., 1968). Bu çocuklar
ve sürekli kendisine oynanacak oyunların ya da dan bazıları ana babaları gibi tam bir şizofre
yapılacak istismarın olası ipuçlarını arar. Sıklık ni geliştirirken, bunlardan daha büyük bir grup
la düşmanlık besler ve kendini küçük düşürücü ise şizofrenin daha hafif bir şekline benzeyen
olarak algıladığı şeylere karşı öfkeyle tepkide bir bozukluk geliştirmişlerdir. Şizotipal kişilik bo
bulunur. Bazıları başkalarına güvenme konu zukluğu tanı ölçütü Spitzer, Endicott ve Gibbon
sunda çok gönülsüzdürler ve kendileri hatalı (1979) tarafından, bu kişileri tanımlamak için
bile olsa diğerlerini suçlama ve onlara karşı kin tasarlanmıştır. Bu tanı ölçütüne DSM-lll’te yer
tutma eğilimindedirler. Aşırı derecede kıskanç verilmiş ve DSM-III-R ve DSM-IV’te biraz daral
tırlar ve hiçbir dayanağı olmaksızın eşlerinin ya tılmış olarak varlığını sürdürmüştür.
da sevgililerinin sadakatlerini sorgularlar. Şizotipal kişilik bozukluğu olan hastalar ge
Paranoid kişilik bozukluğu olan hastaların nellikle şizoid kişiliğin kişilerarası ilişki güçlük
zihinleri, sürekli diğerlerinin sadakati ve güve lerine ve tanıdık olmakla bile azalmayan aşırı
nilirliği hakkındaki dayanaksız şüphelerle meş bir sosyal kaygıya sahiptirler. Buna ek olarak
guldür. Çevredeki olaylarda gizli mesajlar oku şizotipal kişilik bozukluğunda pek çok tuhaf
yabilirler. Örneğin, sabahları komşunun köpeği belirti ortaya çıkar. Bu belirtiler bir şizofreni ta
kasıtlı olarak onu rahatsız etmek için havlamak nısı (bkz. 11. Bölüm) koymaya yetecek kadar
tadır gibi. Paranoid kişilik bozukluğu erkeklerde şiddetli olmamalarına rağmen, temel olarak şi
daha sık görülür ve çok sık olarak şizotipal, sınır zofreninin başlangıç ve kalıntı dönemlerindeki
ve çekingen kişilik bozukluklarıyla birlikte bulu belirtilerin aynısıdırlar. Şizotipal kişilik bozuklu
nur (Bernstein, 1994; Morey, 1988). Bu bozuk ğu olan hastalar tuhaf inançlara ve büyüsel dü-
luğun yaygınlığı yaklaşık yüzde 1 civarındadır şüncelere sahip olabilirler. Bunlar, gözle görül
(Weissman, 1993). meyen şeyleri görme ve telepati gibi doğaüstü
inançlardır. Aynı zamanda bu hastalar tekrarla
yan algı yanılsamaları yaşarlar. Gerçekte orada
ŞİZOİD KİŞİLİK BOZUKLUĞU
olmayan bir gücün ya da kişinin orada olduğu
Şizoid kişilik bozukluğu olan hasta, sosyal hissine kapılabilirler. Konuşurken, alışılmamış
ilişkileri istemez ya da bunlardan hoşlanmaz ve net olmayan kelimeler kullanabilirler. Örne
ve genellikle yakın arkadaşları yoktur. Donuk, ğin, “Ben çok konuşulabilir bir insan değilim”
yavan ve uzak görünür ve diğer insanlara kar gibi. Davranışları ve görünüşü de tuhaf olabilir
şı sıcak, içten duyguları yoktur. Bu hastalar çok - örneğin, kendi kendine konuşabilir veya kirli
ender olarak güçlü duygulardan bahsederler, ve darmadağınık elbiseler giyebilirler. Ayrıca
cinselliğe karşı ilgisizdirler ve zevk aldıkları çok referans fikirleri (olayların bu kişiler için özel ve
az sayıda uğraş vardır. Övülmeye, eleştirilmeye olağandan farklı anlamlar taşıdığı inancı), şüp
ve başkalarının duygularına karşı ilgisizdirler. hecilik ve paranoid düşünceler de sıklıkla görü
Bu bozukluğu olan kişiler yalnız yaşarlar ve tek lür. Duygusal durumu, sıkılmış ve donuk görü
başına yapılabilecek şeylerle ilgilenirler. Şizoid nür. Tanı için bu belirtilerin taşıdığı göreli önemi
kişilik bozukluğunun yaygınlığı yüzde 1’den az araştıran bir çalışmada, Widiger, Frances ve
dır. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklerden bi Trull (1987) tanı için en çok şeyi paranoid dü
raz daha azdır (Weissman, 1993). şünce, referans fikirleri ve algı yanılsamalarının
Bu bozukluğun şizotipal, çekingen ve para söylediğini bulmuşlardır. Şizotipal kişilik bozuk
noid kişilik bozukluklarıyla birlikte görülme ora luğunun yaygınlığı yaklaşık yüzde 3 olarak de
nı yüksektir. Bu durum büyük ihtimalle bu dört ğerlendirilmiştir ve erkeklerde kadınlara oranla
kategorinin tanı ölçütlerinin benzer olmasından biraz daha sık ortaya çıkmaktadır (Zimmerman
kaynaklanmaktadır. Şizoid kişilik bozukluğunun & Corvey, 1989).
350 √√ BÖLÜM 13 - KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
geçmişlerindeki önemli insanların, özellikle de Sınır kişilik bozukluğu aileler içerisinde geliş
anne- babalarının ya da birincil bakıcılarının tiğinden, bunun kalıtsal bir bileşeni olabileceği
bakış açılarıyla tepkide bulunduklarını varsa düşünülmektedir (Baron ve ark., 1985). Sınır
yarlar. Bazen bu bakış açıları kişinin kendi ar hastaların nevrotik belirtileri de yüksek düzey
zuları ve ilgileriyle çatışır. Bu alandaki en önemli dedir ve böyle bir treytin kalıtsal olarak aktarıla
nesne ilişkileri kuramcıları Heinz Kohut ve Otto bildiği bilinmektedir (Nigg & Goldsmith, 1994).
Kernberg’dir. Kohut narsisizm, Kernberg ise sı Bazı bulgular, sıklıkla dürtüsel davranışlarda rol
nır kişilik hakkında en kapsamlı yazılara sahip oynadığı düşünülen frontal lob faaliyetlerinde
olan kuramcılardır. Kohut’un narsisizm konu bazı bozulmalar olduğunu göstermektedir. Ör
sundaki görüşlerine daha sonra değinilecektir. neğin, sınır hastaların frontal faaliyetlerle ilgili
Kernberg (1985), ailenin tutarsız bir şekil nörolojik testlerdeki performansları kötüdür ve
de sevgi ve ilgi göstermesi, ya da başarıları frontal loblarındaki glikoz metabolizma düzeyleri
ödüllendirmesine rağmen, duygusal destek ve düşüktür (Goyer ve ark., 1994; Van Ruckum ve
sıcaklık verememesi gibi geçmişteki çocukluk ark., 1993). Ayrıca dürtüsellik serotonin nörot
yaşantılarının, çocukların güvensiz bir benlik
ransmitteriyle de bağlantılı bulunmuştur. Düşük
geliştirmelerine neden olduğunu ileri sürmekte
serotonin düzeyinin dürtüsellikle bağlantılı oldu
dir. Ona göre böyle bir benlik sınır kişilik bozuk
ğu fikrine bağlı olarak, sınır hastalara serotonin
luğunun en önemli özelliğidir. Sınır kişiler, zayıf
düzeyini yükselten bir ilaç verildiğinde hasta
bir benliğe ve sürekli bir güvenlik ihtiyacına sa
ların öfke düzeyleri düşmektedir (Hollander ve
hip olmalarına rağmen gerçeği değerlendirme
ark., 1993). Sonuç olarak sınır kişilik bozukluğu
yetileri kaybolmamıştır. Bunun bir sonucu ola
hakkındaki biyolojik araştırmalar, bu kişilerin
rak, gerçeğe temaslarını sürdürürler ancak böl-
dürtüsel davranışlarının biyolojik bağlantılarının
me savunma mekanizmasını çok sık kullanırlar,
yani nesneleri tamamen iyi ya da tamamen kötü olabileceği yönünde ipuçları sağlamaktadır.
gibi iki kutba ayırırlar ve bir insanın iyi ve kötü
özelliklerini bir bütün içerisinde bir araya getir HİSTRİYONİK KİŞİLİK BOZUKLUĞU
mekte başarısız olurlar. Sınır hastalar dünyayı, Histerik kişilik diye de adlandırılan histriyo
hatta kendilerini siyah-beyaz kavramlarla görüp nik kişilik tanısı, aşırı dramatik ve dikkat çek
tanımladıkları için, diğerlerinin ya da benliğin meye çalışan insanlar için kullanılmaktadır. Bu
birbirine zıt özelliklerini anlamada yetersiz ka kişiler dikkatleri kendi üzerlerine çekmek için
lırlar ve bu durum duyguları düzenlemede aşırı
çoğunlukla farklı elbiseler, makyaj, saç rengi
güçlük yaşamasına neden olur. Diğer taraftan
gibi fiziksel görünüşleriyle ilgili özellikleri kul
bu savunma mekanizması, sınır hastaların za
lanırlar. Fazla duygusal görünmelerine rağmen,
yıf benliklerini üstesinden gelemeyecekleri kay
aslında duygusal olarak yüzeysel oldukları izle
gıdan korumaktadır.
nimi edinilir. Benmerkezcidirler, fiziksel çekicilik
Çok sayıda araştırma Kernberg’in kuramını
leriyle aşırı ilgilidirler ve dikkat odağı olmadıkla
destekler yönde veri sağlamaktadır. Beklenildiği
rı zaman rahatsız olurlar. Uygunsuz derecede
üzere, sınır kişiler annelerinden çok az düzeyde
bakım aldıklarını bildirmektedirler (Patrick, Ho cinsel olarak tahrik edici ve baştan çıkarıcıdır
bson & Dastia, 1994). Bu kişiler ailelerini duy lar ve başkaları tarafından kolayca etkilenirler.
gusal olarak ifadesiz, birbirlerine bağları zayıf Konuşmaları genellikle karşısındakini etkileme
ve çok tartışmacı olarak değerlendirirler. Ayrıca amaçlıdır ve ayrıntılardan yoksundur. Örneğin
çok sık olarak çocukluklarında cinsel ve fiziksel çok güçlü bir düşüncesinden bahsederken bunu
istismara uğradıklarını (Silk ve ark., 1995) ve destekleyici herhangi bir bilgi veremeyebilir.
çocukluk çağındayken sık sık ailelerinden ayrı Bu tanının yaygınlığı yüzde 2-3’tür ve kadın
kaldıklarını bildirirler (Paris, Zweig & Guzder, lar arasında erkeklerden daha yaygındır (Cobitt
1994). Sınır kişilik bozukluğunun çocukluktaki & Widiger, 1995). Histriyonik kişilik bozukluğu
şiddetli, travmatize edici istismar yaşantıları so nun yaygınlığı, ayrılmış ya da boşanmış kişiler
nucunda ortaya çıkan, bir çeşit travma sonrası arasında yüksektir ve büyük oranda depresyon
stres bozukluğu veya dissosiyatif kimlik bozuk ve fiziksel sağlıksızlıkla da bağlantılıdır (Nestadt
luğu olabileceği konusunda bazı görüşler bu ve ark., 1990). Sınır kişilik bozukluğuyla birlikte
lunmaktadır. ortaya çıkma oranı yüksektir.
DRAMATİK / DEĞİŞKEN KÜME 353
√√
bir yapı olarak gelişir. Bir kutbunda gelişmemiş terimleri, bugünkü kullanımlarında sıklıkla biri
bir büyüklenmecilik, diğer kutbunda bağımlılık nin yerine geçmektedir. Kuralları çiğnemek gibi
ve diğer insanları aşırı idealleştirme vardır. Aile antisosyal davranışlar, bu iki terimin de önemli
çocuğun yetkinlik gösterilerine kabulle yanıt bir bileşenidir.
vermediği zaman, sağlıklı bir kendilik değerinin Psikolojik anormalliği göstermek için belirli
gelişmesinde başarısızlık oluşur. Yani çocuğa bir antisosyal davranışa değinme girişimi ilginç
kendi kendilik değeri için değer verilmez, anne bir öyküdür. 19. yüzyılın başlarında Philippe
babanın kendi kendilik değerlerini beslemek Pinel manie sans délire kavramını ortaya attı.
için değer verilir. Eğer anne baba çocuğa saygı, Pinel bu terimi, akıl hastalığında sıklıkla görü
sıcaklık ve empati ile tepkide bulunursa, böy len diğer bilişsel belirtileri (sans délire) göster
lelikle çocuğa normal bir kendilik değeri duy meyen, ancak şiddet içeren davranışlar sergile
gusu ve sağlıklı bir öz saygı kazandırır. Ancak yen akıl hastası (manie) kişileri tanımlamak için
anne baba çocuğu doğrudan onaylamak yerine seçmişti. 1835’te bir İngiliz psikiyatr olan James
kendi ihtiyaçlarıyla ilgilenirlerse, bunun sonucu Prichard, genel geçer etik ve yasal kurallara uy
Kohut’a göre narsisistik kişiliktir: mayan sosyallik karşıtı davranışları açıklama
çabası içerisinde, bir çeşit delilik gibi görünen
Küçük bir kız çocuğu okuldan eve gelir, annesine o gün bu bozukluğu “ahlâk deliliği”(moral insanity) ola
kazandığı büyük başarıları anlatmaya başlar. Fakat anne rak tanımladı. O dönemde Prichard’ın tanımını
bunları gurur duyarak dinlemek yerine, konuşmanın yönü akla getiren bir insan tipi daha vardı. Bunlar atla
nü kızdan kendisine çevirir [ve] küçük kızınınkileri gölge rı kırbaçlayarak döven, köpekleri tekmeleyerek
de bırakan kendi başarılarını anlatmaya başlar. (Kohut & öldüren, köylü kadınları kuyuya fırlatan, kolayca
Wolf, 1978, s. 418) sinirlenen aristokrat sınıfıydı. Bu iki örnekte de
antisosyal davranış bir ahlâk bozukluğu niteliği
Bu şekilde ihmal edilen çocuklar içselleş
ne ve onu diğer suç ve saldırgan faaliyetlerden
tirilmiş, sağlıklı bir öz saygı geliştiremezler ve ayıran bir tuhaflığa sahiptir.
kendi kusurlarını kabul etmekte başarısız olur Şu anki DSM-IV’te antisosyal kişilik bozuk
lar. Sonunda narsistik kişilik geliştirir ve kendilik luğu (AKB) iki temel bileşene sahiptir. İlki, on
duygularını desteklemek için sonu gelmez bir beş yaşından önce bir davranım bozukluğunun
şekilde başkalarının sevgi ve onayını ararlar. (15. Bölüm’de tanımlanmıştır) olmasıdır. Okul
dan kaçma, evden kaçma, sık sık yalan söy
ANTİSOSYAL KİŞİLİK BOZUKLUĞU leme, hırsızlık, yangın çıkarma ve mala mülke
VE PSİKOPATİ önemli derecede zarar verme, davranım bozuk
Aralarında önemli farklılıklar olmasına rağ luğunun temel belirtileridir. İkinci temel bileşen,
men antisosyal kişilik bozukluğu ve psikopati bu antisosyal davranış örüntüsünün yetişkin
likte de devam etmesidir. Sonuç olarak DSM
Heinz Kohut Narsistik kişilik bozukluğunun kavramsallaştırıl- bu tanı için sadece belli bir antisosyal davra
masında başat bir rol oynamıştır. nış örüntüsünü değil, bu örüntünün çocuklukta
başlamış olmasını da aramaktadır. Antisosyal
kişilik bozukluğu olan yetişkin, sorumsuz ve
antisosyal davranışları sürekli iş değiştirerek,
kuralları çiğneyerek, asabi ve fiziksel saldırgan
davranışlar sergileyerek, borçlarını zamanında
ödemeyerek, düşüncesiz davranarak gösterir.
Bu kişi dürtüseldir ve bir plan yapıp ona uymayı
başaramaz; yalanlarının ve suçlarının farkında
dır ancak ne doğrulara aldırış eder ne de piş
manlık duyar.
Amerikalı yetişkin erkeklerin yaklaşık yüzde
3’ünün ve kadınların yüzde 1’inin antisosyal ki
şiliğe sahip olduğu görülmüştür (Robins ve ark.,
1984). Hastalık oranı genç yetişkinlerde yaşlıla
ra göre daha yüksektir ve düşük sosyoekonomik
yapıda daha sık ortaya çıkmaktadır. Antisosyal
kişilik bozukluğu pek çok başka tanıyla birlikte
DRAMATİK / DEĞİŞKEN KÜME 355
√√
Lykken’nin bu çalışmasında sıralamayı öğre rafından yapılan daha sonraki araştırmalar, psi
nirken yapılan hataların toplam sayısı açısından kopatların gerek davranışlarında gerekse biyo
gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Bununla lojik tepkilerinde (Jutai & Hare, 1983) özellikle,
birlikte şokla sonuçlanan hata sayısı en az olan uyaranları görmezlikten gelerek ve dikkatlerini
grup üniversite öğrencileriydi. En çok şok hatası ilgilendikleri şeye odaklayarak uyum sağladıkla
yapanlar ise psikopatlardı. Lykken bu sonuçlar rını doğrulamıştır (Forth & Hare, 1989).
dan, psikopatlar genelde şoktan kaçınmadıkları Diğer duygu değerlendirme yöntemlerini kul
için, onların normal kişilerden daha düşük kaygı lanan araştırmalar da Lykken’nin orijinal sonuç
düzeyi altında işlerini yaptıkları çıkarımına var larını desteklemektedir. Bu yöntemlerden birisi,
mıştır. korkma tepkisinin göz kapayıp açma bileşeni
Otonom sinir sistemi aktivitesiyle ilgili çalış üzerinden ölçüm almayı içerir. Bu yöntem ha
malar da psikopatların korku uyandıran uyarı len, bir kişinin duygusal durumunun olumlu mu
cılara çok az kaygıyla yanıt verdikleri kanısıyla yoksa olumsuz mu olduğunu gösteren en iyi sö
tutarlıdır. Dinlenme durumunda psikopatların zel olmayan gösterge olarak kabul edilmektedir.
deri iletkenliği normal seviyeden daha düşüktür Katılımcılara çeşitli konularda bir seri slâyt gös
ve deri iletkenlikleri şiddetli veya itici bir uya terilir. Bunlardan bazısı olumlu (örneğin, kar
rıcıyla karşılaştıklarında ya da itici bir uyarıcı şı cinsin çıplak resimleri) bazıları ise olumsuz
nın geleceğini önceden tahmin ettiklerinde çok (örneğin, yanan masum insanlar) ve bazıları da
az tepki gösterir (Harpur & Hare, 1990). Buna nötrdür. Slâytlar seyredilirken ara sıra, bir kork
karşın kalp ritmi çalışıldığında ortaya farklı bir ma tepkisi ortaya çıkaran ani, yüksek bir ses ve
resim çıkmaktadır. Dinlenme durumunda psiko rilir. Korkma tepkisinin büyüklüğü, sesin verildiği
patların kalp atım ritimleri normaldir ve nötr bir
anda kişinin içinde bulunduğu duygusal duruma
uyaran sunulduğunda yine normal kalır. Fakat
bağlı olarak değişmektedir. Olumsuz duygusal
stres yüklü bir uyaranın geleceğini fark ettikleri
durum korkma refleksinde artışa, olumlu duy
durumlardaki kalp atım hızları, aynı durumdaki
gusal durum ise azalışa neden olmaktadır.
normallerinkinden daha fazla artmaktadır.
Böyle bir korkma tepkisi çalışması, hapis
Bu fizyolojik tepkiler, psikopatların basitçe az
hanedeki tutuklulardan Hare’in ölçeği kul
uyarıldıkları şeklinde değerlendirilemeyeceğini
lanılarak seçilen dört grup üzerinde yapılmıştır:
göstermektedir. Çünkü deri iletkenliği ve kalp rit
psikopat olmayanlar (hem antisosyal davra
mi ölçümleri birbirleriyle tutarsız sonuçlar ortaya
nış hem de duygusal soğukluk puanları düşük
koymuştur. Hare (1978) kuramını kısmi olarak
olanlar), duygusuz suçlular (sadece duygusal
Lacey’in (1967) çalışmasına temellendirerek,
psikopatların psikofizyolojik tepki örüntüsüne soğukluk puanları yüksek olanlar), antisosyal
odaklanmıştı. Artmış kalp atım hızı, duyumsal suçlular (sadece antisosyal davranış puanları
girdiyi kapı dışarı etme veya azaltma işlemiyle yüksek olanlar) ve psikopatlar (hem antisosyal
beraber ortaya geliyor ve böylece kortikal uya davranış hem de duygusal soğukluk puanları
rılmayı düşürüyor görünmekteydi. Sonuç ola yüksek olanlar). Katılımcılar ilk olarak bir temel
rak itici bir uyarıcının geleceğini tahmin eden seviye koşulu içine sokuldular. Bu koşulda basit
psikopatların artmış kalp atışları, onların yak bir görsel uyarıcı sunuldu ve bazen buna ani bir
laşan duruma kendilerini ayarladıklarına işaret yüksek ses eşlik etti. Bundan sonraki koşulda
etmekteydi. Bundan sonra deri iletkenlikleri itici katılımcılar yine aynı görsel uyarıcıları gördüler
bir uyarana daha az tepki vermekteydi, çünkü ve görsel uyarıcılar yok olduğu zaman yüksek
o durumu etkili bir şekilde görmezlikten gele bir ses duyacakları söylendi.
bilmişlerdi. Yani, deri iletkenliğini bir kaygı gös Çalışmanın ikinci fazında korkma tepkisinin
tergesi olarak düşünürsek, psikopatların deri büyüklüğü açısından gruplar arasında büyük
iletkenliği beklenen itici uyarandan sonra hiçbir farklar ortaya çıktı. Psikopatların ve duygusuz
şekilde artmamaktadır, çünkü itici uyaranı seçip suçluların korkma tepkilerinde çok daha küçük
ayırıp eleyerek onunla başa çıkmaktadırlar. Psi bir artma görüldü ve bu durum, çok daha az bir
kopatların fizyolojik tepkilerinin böyle yorumlan korkunun harekete geçirildiğini işaret etmek
ması akla yakındır ve Lykken’nin kaçınmayı öğ teydi. Bu tepki örüntüsü önemlidir, çünkü psiko
renme çalışmasıyla tutarlıdır. Ayrıca bu yorum patların duygusal yetersizliklerinin olduğunu ve
daha sonraki araştırmalarda da doğrulanmıştır bunun duygusal soğukluklarıyla bağlantılı oldu
(Ogloff & Wong, 1990). Hare ve arkadaşları ta ğunu ima etmektedir (Patrick, 1994).
360 √√ BÖLÜM 13 - KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
Bu bölümün başlarında, tanı koyma işleminde bo- bir kategoriye girmeye zorlamak ve bu iki bozukluğu
yutsal bir yaklaşımın kişilik bozukluklarına daha uy- ayrıştırmakta sorunlarla karşılaşmak yerine, bu has-
gun düşüyor gibi göründüğünü belirtmiştik. Buraya taları nörotisizm ve içedönüklük seviyeleriyle basitçe
kadar kullanımda olan somut olgu sistemini anlattık, tanımlamaktadır.
şimdi sıra tekrar bu konuya dönmeye geldi. Sınır kişilik bozukluğu çok güçlü bir şekilde nöro-
Kişilik bozukluklarına yönelik en çok gelecek vaat tisizm ve zıt oluşla ilişkilidir. Bazı kişilik bozuklukları
eden boyutsal yaklaşıma göre, kişilik bozukluğu olan ve I. Eksen bozukluklarında da nörotisizm puanları
kişiler, herkeste bulunan kişilik treytlerinin aşırı uçla- yüksek bulunduğu için, sınır kişiliğin pek çok kişilik
rını sergilemektedirler. Hepsi düşünüldüğünde yüzler- bozukluğu ve I. Eksen bozukluğu ile birlikte görülmesi
ce treyt akla gelmesine rağmen, kişilik üzerine yapılan şaşırtıcı değildir. Sınır hastaların zıt oluş puanları da
çağdaş araştırmalar Beş Faktör Modeli denilen bir yüksektir ki bu durum onları çekingen kişilik bozuklu-
kişilik modeli üzerine odaklanmaktadırlar (McCrae & ğu hastalarından ayırmaktadır. Zıt oluş puanları para-
Costa, 1990). Bu beş faktör ya da temel boyutlar nöro- noid ve antisosyal bozukluklarda da yüksek bulunduğu
tisizm, dışadönüklük / içedönüklük, deneyime açıklık, için, sınır kişiliğin bu bozukluklarla birlikte görülmesi
uzlaşılabilirlik / zıt oluş ve vicdanlılıktır. Tablo 13.2 beklendik bir durumdur. Tekrarlarsak, boyutsal yakla-
bu boyutların her birini değerlendiren soru formunun şım hastaları somut bir kategoriye girmeye zorlamaz,
maddelerini göstermektedir. Bu tabloyu dikkatlice bunun yerine beş faktör üzerinde aldıkları puanlarla
okuyarak her bir boyutun atıfta bulunduğu şeye dair basitçe tanımlar.
bir fikir edinebilirsiniz. Özetle boyutsal bir modelin pek çok farklı üstün-
Widiger ve Costa (1994) bu kişilik treytlerini şizo- lüğü olduğu görülmektedir. İlk ve en önemlisi, birlikte
id, sınır ve çekingen kişilik bozukluğu ile ilişkilendiren görülme sorununu ele almasıdır, çünkü birlikte görül-
pek çok çalışmanın sonuçlarını özetlemişlerdir. Şizoid me sadece kategorik sınıflama sisteminde görülen bir
ve çekingen kişilik bozukluğu hastalarının her ikisi- güçlüktür. Boyutsal sistem normal ile anormal kişilik
nin de içedönüklüğü yüksektir. Buna göre Beş Faktör arasında bir bağlantı kurmuş, bu sayede genel kişi-
Modeli bu iki bozukluğu birbirinden ayırt etmenin güç lik gelişimi ile ilgili bulgular kişilik bozukluklarıyla
olduğunu yordamaktadır, ve bu gerçekten de doğru alakalı hale gelmeye başlamıştır. Örneğin, Beş Fak-
bulunmaktadır. Bununla birlikte bu iki bozukluk ara- tör Modelinin ortaya koyduğu treytlerin çoğu davra-
sında nörotisizm boyutunda bazı ayrışmalar vardır; nış genetiği araştırmacıları tarafından çalışılmış ve
bu boyutta çekingen kişilik bozukluğu olan hastalar, kalıtımsal oldukları bulunmuştur (Bouchard ve ark.,
şizoid kişilik bozukluğu olan hastalardan daha yüksek 1990). Bu yüzden kalıtsal faktörler, kişilik bozuklukla-
konumdadırlar. Boyutsal yaklaşım, her hastayı somut rının nedenleriyle ilişkili olan değişkenler olarak git-
TABLO 13.2 Beş Faktör Modelini Değerlendiren Gözden Geçirilmiş NEO Kişilik
Envanteri’nden Örnek Maddeler
Nörotisizm Ben endişeci değilim (-)
Kolay kolay korkmam (-)
Çok ender korku ya da kaygı hissederim (-)
Sık sık gerginlik ya da tedirginlik hissederim (+)
İçedönüklük / Dışadönüklük Çok sayıda insanla görüşmekten gerçekten hoşlanırım ( + )
İnsanlarla sohbet etmekten çok hoşlanmam (-)
Sıcak ve arkadaş canlısı bir kişi olarak bilinirim (+)
Çoğu insan benim biraz soğuk ve uzak olduğumu düşünür (-)
Deneyime açıklık Çok aktif bir imgelemim vardır (+)
Düşüncelerimi gerçekçi bir çizgide tutmaya ve hayal dünyasında uçmaktan
kaçınmaya çalışırım (-)
Aktif bir hayal dünyam vardır (+)
Hayal kurarak zaman öldürmekten hoşlanmam (-)
Uzlaşılabilirlik / Zıt Diğerlerinin niyetlerine karşı alaycı ve şüpheci olma eğilimindeyimdir (-)
oluş (agreeableness / Diğer insanların iyi niyetli olduğuna inanırım (+)
antagonism) Eğer onlara izin verirsen çoğu insanın sana bir çıkar sağlayacaklarına inanırım (-)
Tanıdığım çoğu insanın dürüst ve güvenilir olduğunu düşünüyorum (+)
Vicdanlılık İhtiyatlılığım ve sağduyumla tanınırım (+)
(conscientiousness) Ciddi bir şekilde oy kullanmak gibi toplum görevlerini üstlenmem (-)
Kendimi bilgili tutar ve genellikle zeki tartışmalar yaparım (+)
Sıklıkla durumlara hazırlanmaksızın atılırım(-)
Kaynak: Costa & McCrae, 1992.
Not: + işaretli bir madde ile aynı fikirdeyseniz o faktördeki puanınız artar, - işaretli maddeyle aynı fikirdeyseniz azalır.
tikçe akla yatkın bir hal almaktadırlar. Benzer olarak, nörotisizmde yüksek puanlar), bağımlı kişilik bozuk-
beş faktörden alınan puanlarda cinsiyet farklılıkları luğu (uzlaşılabilirlik ve nörotisizmde yüksek puanlar)
olduğu için, bu model, kişilik bozukluklarının yaygın- ve sınır kişilik bozukluğu (nörotisizmde yüksek puan)
lığındaki cinsiyet farklılıklarıyla ilgili hale gelmek-
olma olasılığının da erkeklerden yüksek olması bekle-
tedir. Örneğin, kadınların puanları nörotisizm, uzla-
şılabilirlik ve dışadönüklükte erkeklerinkinden daha nir. Buna karşın, antisosyal kişilik bozukluğu (uzlaşı-
yüksektir (Costa & McCrae, 1988). Bu yüzden kadın- labilirlikte düşük puan) erkeklerde daha sık olmalıdır.
ların histriyonik kişilik bozukluğu (dışadönüklük ve Veriler bu beklentileri doğrulamaktadır.
mak ve onların peşine düşmek için güvenli bir daima onların öne sürdükleri fikirlere katılmak
üs olarak kullandığıdır. Bu yetişkinden ayrı kal gibi (Stone, 1993).
mak öfkeye ve huzursuzluğa yol açar. Gelişim 6. Bölümde tartışılan korkular ve fobilerde
süreci içerisinde çocuk güvenlik için bu bağlan olduğu gibi, çekingen kişilik bozukluğu da ço
ma figürüne giderek daha az bağımlı hale gelir. cuğun, çoğumuzun zararsız bulduğu insanlar
Bağımlı kişiliklerde görülen normal dışı bağlan veya ortamlardan korkmayı öğrendiği bir çevre
ma davranışlarının, ölüm, ihmal, reddetme veya nin etkisini yansıtıyor olabilir. Örneğin, çocuğun
aşırı koruyuculuk nedeniyle erken ebeveyn-ço ailesinden biri aynı korkulara sahip olabilir ve
cuk ilişkisinde meydana gelen bir bozukluktan ona model olarak bu durumu aktarabilir.
dolayı olağan gelişimsel süreçte ortaya çıkan Obsesif kompulsif kişilik treytleri, Freud tara
bir hatayı yansıtması olasıdır. Bağımlı kişilik fından, psikoseksüel gelişimin anal dönemine
bozukluğu olan kişiler, bedeli ne olursa olsun saplanma nedeniyle ortaya çıktığı ileri sürül
diğer insanlarla ilişkilerini sürdürmek için, aslen müştür. Daha çağdaş psikodinamik kuramlar
ana-babalarıyla olan ilişkilerini sürdürmek için kontrolü kaybetme korkusunu vurgulamaktadır
geliştirdikleri sayısız taktikle uğraşırlar. Örneğin lar. Bu korku aşırı telafi ile elde edilmeye çalışıl
364 √√ BÖLÜM 13 - KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
maktadır. Örneğin, kompulsif işkolik bir adam, madığı, onun başkalarının onayını kazanmak
eğer kendisinin gevşemesine izin verir ve eğle için mükemmel olması gerekmediği, sevgisi ve
nirse hayatının parçalara ayrılacağından korku ilgisi istenen kişi tarafından terk edilmeden de
yor olabilir.3 risk almanın ve hata yapmanın mümkün olduğu
konusunda rehberlik edebilirler.
KİŞİLİK BOZUKLUKLARINDA Davranış ve biliş terapistleri yakın bir zama
na kadar, dikkatlerini treytler yerine durumlar
KULLANILAN TERAPİLER üzerinde tutarak, DSM’ye göre konan kişilik bo
zukluğunun tedavisi için çok az şey söylüyorlar
Kişilik bozukluklarının tedavisi konusunda dı (Howes & Vallis, 1996). Bu tip terapistler, bir
araştırmaya dayalı çok fazla bilgi yoktur. Buna kişilik bozukluğunu yansıtan bir araya getirilmiş
karşılık bu bozuklukların pek çoğunun terapisiyle kişisel sorunları analiz ederler. Örneğin, para
ilgili, canlı ve hızla gelişen bir klinik vaka litera noid ya da çekingen kişilik tanısı almış bir kişi
türü vardır. Burada çerçevesi çizilen görüşlerin eleştirilmeye karşı aşırı duyarlıdır. Bu duyarlılık
pek çok kısmı uygun kontrolleri içeren çalışma sistematik duyarsızlaştırma veya akılcı-duygu
lara değil, az sayıda ruh sağlığı profesyonelinin sal terapiyle tedavi edilebilir (2. Bölüm). Parano
klinik deneyimlerine dayandırılmasına rağmen, id kişilerin diğer insanlarla aynı fikirde olmadık
bu terapötik uygulamaların neredeyse hemen ları zamanki tartışmacı ve düşmanca tavırları,
hepsi kişilik bozukluklarının tedavisinde kul diğerlerini uzaklaştırır ve onları da karşı atağa
lanılmaktadır. Burada akılda tutulması önemli geçmeye kışkırtır. Davranışçı terapist paranoid
olan bir nokta, bu tip hastalarla çalışan bir tera kişilere, diğer insanların fikirlerine karşı çıkma
pistin çok tipik olarak aynı zamanda bir Eksen 1 nın daha uyumlu bir yolunu öğretir. Çekingen
bozukluğuyla da ilgilenmekte olduğudur. Çünkü kişiliklere diğer insanların yanında daha atılgan
kişilik bozukluğu olan hastaların çoğu, tedavi olmaları için bir destek grubu içerisinde sosyal
ye bir kişilik bozukluğu için değil, bir Eksen 1 beceri eğitimi verilebilir. Bir yaklaşım olarak,
bozukluğu için başvururlar. Örneğin, antisosyal belki de akılcı-duygusal terapi de eklenerek,
kişiliği olan bir kişi büyük olasılıkla madde kötü biriyle iletişim kurma için gösterdikleri çabalar
ye kullanımı sorununa sahiptir; çekingen kişilik
başarısız olduğu zaman, ki bu durumu defalar
bozukluğu olan bir kişi sosyal fobi için tedavi is
ca yaşamaktadırlar, bununla başa çıkmalarına
teyebilir; ve bir obsesif kompulsif kişilik depres
yardım edilebilir (Millon, 1996; Turkat & Maisto,
yon için görüşmeye gelebilir.
1985).
Psikoaktif ilaçlar pek çok kişilik bozukluğunun
Kişilik bozukluklarının bilişsel terapisine ba
tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Buradaki
kıldığında, Beck ve arkadaşlarının (1990) dep
seçim, kişilik bozukluğunun Eksen 1 sorununa
resyonun tedavisinde ümit vaat edici bulunan
benzeyen yönleri tarafından belirlenir. Örneğin,
analiz çeşidine benzer bir analiz çeşidini uygu
çekingen kişilik bozukluğu olan hastaya sosyal
ladıkları görülür (10. Bölüm ve 18. Bölüm). Her
kaygısını ve fobilerini azaltması ümidiyle minör
bozukluk, mantıksal hata ve işlevsel olmayan
sakinleştiriciler verilebilir, mesela benzodiaze
şema terimleriyle tanımlanır. Örneğin, obsesif
pinlerden Xanax gibi. Bir II. Eksen bozukluğun
kompulsif kişiliğin bilişsel tedavisi ilk olarak has
da depresyon ortaya çıktığı zaman ise, fluok
tanın bilişsel modelin özünü, yani duyguların
setin (Prozac) gibi bir antidepresan ilaç tedavisi
ve davranışların birincil olarak düşüncelerin bir
yardımcı olabilir.
işlevi olduğu esasını kabul etmeye iknâ edilme
Psikodinamik terapistler bir kişilik bozukluğu
sini gerektirir. Daha sonra mantık hataları araş
nun altında yattığı düşünülen çocukluk sorun
tırılır, örneğin, hasta belli bir olayda hata yaptı
larını düzeltmeyi amaçlarlar. Örneğin, kom
ğı için hiçbir şeyi doğru yapamadığı sonucuna
pulsif bir kişiliğe, çocuğun mükemmel olarak
vardığı zaman olduğu gibi (bu bir aşırı genel
anne babasının sevgisini kazanmaya çalıştığı
leme örneğidir). Ayrıca terapist kişinin düşünce
gerçeğinin yetişkinliğe taşınmasına gerek ol
ve duygularının altında yatabilecek fonksiyonel
3
DSM-III-R iki ek kişilik bozukluğu tanı kriteri daha önermişti. Bunlar formal
olmayan önerme ya da şemaları da arar; örne
tanılar değillerdi ancak “üzerinde biraz daha çalışılması gereken kategorilerdi”. ğin, her kararın doğru olması kritik bir öneme
Bunlar içinde en karşı çıkılanı “kendini yenilgiye uğratan” kişilik bozukluğuydu.
Önerilen diğer kişilik bozukluğu ise “sadistik” kişilik bozukluğuydu. Bu iki tanı sahiptir inancı gibi (Ellis’in yöntemlerini ekle
DSM-IV’de tamamen çıkarıldı. Daha önce resmi bir tanı olan “pasif agresif
kişilik” bozukluğu ise DSM-IV’de üzerinde biraz daha çalışılması gereken bir
mek bu adımda da yapılabilir). Klinik ayrıntıların
kategori durumuna indirgendi. gözden geçirilmesi, Beck’in kişilik bozuklukla
KİŞİLİK BOZUKLUKLARINDA KULLANILAN TERAPİLER 365
√√
Marsha Linehan’nın (1987, 1993a, 1993b) diya- Terapistin bu bütünüyle kabulü hastanın her yap-
lektik davranış terapisi çatısı içerisindeki kabul etme tığını onaylaması anlamına gelmez, sadece olan şeyle
düşüncesi incelikli bir şeydir, bu yüzden de irdelenme- ilgili durumu kabul etmesi anlamına gelir. Aslında,
si gerekir. Linehan, Zen öğretisinin yolundan giderek, Linehan’ın tartışmalarında, terapist böyle bir has-
sınır kişilikle çalışan bir terapistin, Batılı zihniyetin tayı gerçekten olduğu gibi kabul etmek zorundadır;
uygun olmayan bir duruş olduğunu kabul etmek zo- kabul, değişimin hizmetinde ve hastayı farklı davran-
runda olduğunu tartışmaktadır. Böyle bir terapist maya cesaretlendirecek dolaylı bir yol olmamalıdır.
hastayla sınırlar hakkında net olmalı ve bir yandan Linehan’ın kabul kavramı bir son için araç değildir.
kişiyi danışan-merkezli terapistlerin yaptığı gibi ka- “Kabul değiştirebilir, ancak değişmesi için kabul eder-
bul ederken aynı zamanda değişim için çalışmalıdır. sen, o artık kabul olmaz. Kabul sevgi gibi bir şeydir.
Bu aynı zamanda gerçek bir olasılık olan değişimin Sevgi ödül peşinde koşmaz, ama onu özgürce verirsen
ortaya çıkmayacağı olasılığını da kabul etmek anla- yüz katıyla sana geri döner. Hayatını kaybeden kişi
onu bulur. Kabul eden kişi değişir.” (M. M. Linehan,
mına gelmektedir. Linehan’ın bu konudaki mazereti,
kişisel görüşme, 16 Kasım, 1992). Değişime cesaret-
sınır kişiliğin reddedilme ve eleştirilmeye çok duyarlı
lendirmenin bir yolu olarak kabule daha araçsal bir
ve aynı zamanda duygusal olarak çok değişken olma-
gözle bakışı görmek için Bölüm 19’a bakınız.
sıdır. Öyle ki onu çok nazikçe farklı davranma ya da
Linehan’nın bakışında, tam olarak ve her şeyiyle
düşünmeye teşvik etmeniz bile, yüksek düzeyde duy-
kabul etmek değişime engel olmaz. O, kabul etmeyi
gusal uyarılmaya yol açabilir ve önerileriniz ciddi bir reddetmenin değişimi engelleyeceğini önermektedir.
azarlama şeklinde yanlış değerlendirilebilir. Başlar- Hastalarıyla konuşurken bunu şu şekilde ortaya ko-
da büyük saygı gösterilen terapist artık kötülenir ve yar:
hakaretle reddedilir. Bu yüzden terapist bir yandan Eğer mor renkten nefret ediyorsanız, mora boyan-
sınırları gözlemlerken -“eğer kendini öldürürsen çok mış bir eve taşının, sonra evden kendinizi dışarı atmak
üzülürüm, bu yüzden kuvvetle umarım ki böyle bir şey yerine onu yeniden boyamak için boya alın. Evin mor
yapmazsın”- diğer yandan da sınır hastaya, intihar- boyalı olmasını -renk gerçeğine ya da kendi tercihleri-
la tehdit ederken ve terapist de dahil diğer insanların ne dayanarak telaşlanmadan ya da çarpıtmadan ya da
hayatlarını perişan ederken bile hâlâ tamamen kabul reddetmeden ya da öfkelenmeden- hemen kabul eden
edildiğini hissettirmelidir! (Kellerman’ın bu sendrom- kişi, evi en çabuk şekilde başka bir renge boyatacaktır.
la ilgili katı tanımlamasını hatırlayın) (kişisel görüşme, 18 Eylül, 1992).
daha fazlasıyla iş gördüğü kuramını ortaya at Her şey yolunda giderse, çekingen kişilik bozukluğu
mışlardır: (1) dünya tehlikeli ve kötülük doludur; çekingen kişilik tarzına dönüşür: sakınıcı, temkinli, baş
kalarının ne düşündüğüne duyarlı, bildik rutinlerle rahat
(2) onlar kolay incinebilir ve güçsüzdürler; (3)
eden; aileye ve birkaç arkadaşa yakın olan ama sokulgan
onlar diğerleri tarafından kabul edilemezdirler.
olmayan. Bağımlı kişilik bozukluğu bağımlı kişilik tarzına
Beck’in bilişsel terapisinin çok özgül ve hedef dönüşür: kibar, hoş ve düşünceli; otoriteye ve başkalarının
yönelimli doğası, bu terapiyi sınır hastalarda fikirlerine saygılı, arkadaşlarına ve romantik eşlerine güçlü
genellikle varolan kargaşa içindeki, çatışmalı bir şekilde bağlı, tek başına olmaktan hoşlanmayan ve alt
ve karmaşık tabloya uyarlama girişimine mey pozisyonlarda rol aldığı bir takım çalışmasını tercih eden.
dan okumaktadır. Bu terapistler için rehber Obsesif kişilik bozukluğu obsesif kişilik tarzına dönüşür:
tutumlu, dikkatli, düzenli, ahlâk ilkelerine bağlı, İşini doğru
olabilecek genel bir öneri, diğer hastalarıyla ol
yapmaktan gurur duyan ve karar vermeden önce bütün
duklarından daha esnek olmaları, teknikleri bu
alternatifleri tartmaya özen gösteren (Harvard Mental He-
hastaların kendilerine özgü özelliklerine uyar alth Latter, 1996c, s. 3).
lamalarıdır. Örneğin, olumsuz düşünceler hak
kında bilgi toplanırken (s. 233) terapistin bilişsel
PSİKOPATİYE YÖNELİK TERAPİ
terapiyle ilgili klinik ve araştırma literatüründe
sıklıkla rastlanan standart düşünce listeleme Psikopatinin tedavisi ile ilgili olarak, farklı
işlemini kullanması yerine, bunun nasıl yapıla kuramsal yönelimlere sahip terapistler arasın
cağıyla ilgili hastadan öneriler istemesi tavsiye da olağanüstü- ve talihsiz- bir görüşbirliği var
edilmektedir. Belirli bir yapı getirerek depresif dır: psikopatinin tedavisi imkânsızdır (Cleckley,
hastaya güven duygusu verebilen yönergeci ve 1976; McCord & McCord, 1964; Palmer, 1984).
kesinlikçi tavır, terapisti reddedici ve eleştirici Cleckley’in klasik belirti tablosuna sahip olan
olarak görme eğiliminde olan bir sınır hastayı kişiler, psikoterapinin hiçbir şeklinden fayda sağ
tehdit edebilir ve öfke uyandırabilir. layamayacak doğada oldukları için, bu durum
Daha önce anılan bölme ya da iki değerli dü onlar için geçerli olabilir. Aslında psikopatların
şünme, bilişsel terapist için tanıdık bir terapötik terapi istemeleri pek olası değildir! Bu kişilerin
hedeftir. Burada genel strateji sınır hastaya yu terapi için uygun olmamalarının birincil nedeni,
muşak bir şekilde, kendisinin, aslında iki değer bu kişilerin bir terapistle herhangi bir şekilde
li bir tarzda düşündüğünü göstermektir. Daha güvenli ve dürüst bir ilişki kurma becerilerinin
sonra hastayı dünyaya siyah ve beyaz yerine ve motivasyonlarının olmamasıdır. Neredeyse
grinin tonlarıyla bakmayı denemenin hayatın farkında olmadan yalan söyleyen, başkalarının
daki en ilginç deneyim olacağı konusunda iknâ duygularını umursamayan ve hatta kendininki
etmektir. Düşünme daha az iki değerli olmaya leri onlarınkinden de az anlayan, yaptığı şeyin
başladığında, sınır kişiliğin tipik olan hızlı ve aşı ahlâki olarak yanlış olduğunun farkında değil
rı duygusal salınımı da düzene girmeye başlar. miş gibi görünen, toplumun kanun ve kuralları
Bilişsel değişikliğin tam olarak nasıl etki ettiğini na uymaya yönelik hiç motivasyonu olmayan,
sadece şu anda yaşayan, gelecekle hiç ilgilen
açıklamak fazlasıyla çetrefilli, zor ve bu kitabın
meyen ve de bunların hepsinin bir arada bulun
konu alanının ötesindedir; burada bu gibi biliş
duğu kişiler terapi olmak için en kötü adaylardır.
sel değişikliklerin kolay ya da çabuk olmadığını
Psikopatlarla çalışma deneyimi olan bir klinis
söyleyerek yetineceğiz. Çoğu depresif hasta
yen, bu hastalarla çalışan klinisyenlere üç genel
yirmi oturumdan daha kısa sürede bilişsel tera
ilke önermektedir:
piden fayda görmesine rağmen, sınır kişilikler
iki yıl süren haftalık oturumlara ihtiyaç duyabilir. İlk olarak, terapist bu hastanın bir parçası olan mani
pülasyona karşı sürekli tetikte olmalıdır. İkinci olarak, aksi
BOZUKLUKTAN TARZA: HEDEFLER kanıtlanana kadar hasta tarafından verilen bilgilerin çar
ÜZERİNE BİR YORUM pıtmalar ve uydurmalar içerdiğini varsaymalıdır. Üçüncü
olarak, bir psikopatla kurulan terapötik ilişkide çalışan bir
Kişilik bozukluğu olarak tanımlanan treytler beraberliğin, şayet olursa, çok geç gelişeceğinin farkında
büyük olasılıkla tam olarak değişme için çok olması gerekir. (Lion, 1978, s.. 286)
fazla kökleşmiş yapılardır. Bunun yerine kuram
sal yönelimi ne olursa olsun terapist, bir bozuk Psikopatlarla savunulabilir ilişkiler kurmak
luğun bir tarza, bir problemin genel ve uyumsal için pek çok cesur girişim denenmiştir, fakat ge
ama tekdüze bir yaşam şekline dönüşmesini rek basılı literatür gerekse ruh sağlığı uzman
daha gerçekçi bulacaktır (Millon, 1996). ları arasındaki resmi olmayan konuşmalar,
KİŞİLİK BOZUKLUKLARINDA KULLANILAN TERAPİLER 369
√√
gerçek psikopatlara psikolojik çaba sarf ederek na inanma), diğerlerinden daha üstün olma
ulaşılamayacağı çıkarımını desteklemektedir. (diğerlerinin düşündüklerine önem vermeme)
Buna benzer olumsuz çıkarımlar somatik yön ve sonuçların etkisinin düşük olması (olumsuz
temlerden de gelmektedir -elektrokonvulsif şok; sonuçlar ortaya çıkabilir, ancak bunların hiçbir
Dilantin, uyarıcılar (stimülanlar) ve yatıştırıcı önemi olmayacaktır) şeklindeki inançları içerdi
lar (sedatifler) gibi ilaçlar; ameliyatlar. Bunun ği söylenmektedir. Bilişsel terapinin genel hedefi
la birlikte yüksek doz kaygı düşürücü ilaçların bu inançlarla mücadele etmek ve hastanın fikir
psikopatlardaki düşmanca davranışları azalttığı ve davranışlarını, insanların kurallara saygılı ve
yönünde bazı kanıtlar vardır (Kellner, 1982), ve birbirine duyarlı olduğu, kişinin sosyal kontrollere
yine çocuklardaki gibi dikkat eksikliği bozuklu karşı davranışlarından sorumlu olduğu, kanunlu
ğu (bkz. 15. Bölüm) olan psikopatların hiperaktif bir toplumun sınırları içine taşımaya çalışmak
gençler üzerinde olumlu etkileri olan Ritalin ila tır. Bu konudaki çabalar, hastaya davranışlarını
cından fayda gördüklerine yönelik bazı deney daha az dürtüsel ve daha çok empatik ve genel
sel kanıtlar bulunmaktadır (Stringer & Josef, olarak toplumun standartlarına daha uyumlu
1983). olacak yönde değiştirdiği takdirde hedeflerine
Beck ve arkadaşları (1990) psikopatiyi belli daha çabuk ulaşabileceğini gösterecek tarzda
bazı düşünce ve önerme şekilleriyle kavramsal olmalıdır. Psikopatik hasta için diğerlerinin duy
laştırmayı önermişlerdir. gularını dikkate almak, onların duygularını göz
ardı etmeyi sürdürmekten daha avantajlı olabilir.
O anki kişisel tatminlerini vurgulayan ve gelecekteki Bilişsel-davranışçı kavramsallaştırmanın, boşu
sonuçları küçümseyen, kendine hizmet eden inançlara na uğraştığımız diğer müdahalelerden daha
[sahiptirler]. Her zaman haklı olduklarına dair altta yatan yararlı müdahaleler üretip üretemeyeceğini ise
bu inanç, kendi eylemlerini sorgulamalarını imkânsız hale zamanla göreceğiz.
getirmektedir. ...[başkalarından alınan rehberlik ya da
Pek çok psikopat bir suça karışmaktan dola
danışmanlığın] potansiyel yardım edici niteliğini değerlen
yı hapishanede zaman geçirdiği için, psikopatik
dirmek yerine, başkalarından gelen girdileri kendi amaç
larıyla alakasız bularak dışarıda bırakmaktadırlar. ...Anti
davranışların düzeltilememesinin en azından bir
sosyal hastaların gelecekteki sonuçlarla ilgilenmemesi, bir bölümünde, rehabilitasyon amacıyla hapsetme
ucunda obsesif kompulsif hastaların gelecekteki mükem nin başarısız sonuçlarının izleri görülmektedir.
meliyetçi hedeflerle aşırı uğraşmalarının bulunduğu bir bo Kriminologların da tekrar tekrar söyledikleri gibi,
yut üzerinde karşı uca yerleştirilebilir. (s. 154) hapishane sistemimiz, suçluların ve psikopatla
rın rehabilite olabilecekleri bir yer olmaktan çok
Bu duruma özgü inançların; haklı neden uy bir suç okulu gibi işlemektedir.
durma (istenen bir şeye ulaşmak için yapılan Psikopatların orta yaş ve sonrasında durul
davranışlara haklı gerekçeler bulma), kişisel dukları, hapishane kayıtlarında sık rastlanan ve
yanılmazlık (her zaman en iyi seçimleri yaptığı ilgi çekici bir bilgidir (Craft, 1969). Ya biyolojik
370 √√ BÖLÜM 13 - KİŞİLİK BOZUKLUKLARI
ÖZET
DSM-IV’de II. Eksen’de kodlanan kişilik bozuklukları, sosyal ya da mesleki işlevleri bozan süre
ğenleşmiş davranış örüntüleri ve içsel yaşantılar olarak tanımlanmaktadır. Bunlar sıklıkla depresyon
ve kaygı bozuklukları gibi I. Eksen bozuklukları ile birlikte tanılandırılırlar. Bu tanılar son yıllarda
güvenilir hale gelmesine rağmen, önemli derecede birbirleriyle binişirler ve bir kişinin birden çok tanı
ölçütünü karşılaması olağandır. Bu yüksek birlikte görülme, bu bozuklukların sınıflandırılması için
kategorik bir araç yerine boyutsal bir aracın geliştirilmesine yönelik tekliflere neden olmuştur.
Kişilik bozukları DSM-IV’de üç küme olarak gruplandırılmıştır. Birinci kümedeki özgül bozukluk
lar, yani tuhaf / egzantrik küme, şunları içerir; paranoid, şizotipal ve şizoid. Bu bozukluklar sıklıkla
şizofreninin daha az şiddetli türevleri olarak görülür ve bunların belirtileri şizofrenin hastalık öncesi
ya da rezidüel fazlarına benzer. Davranış genetiği araştırmaları da bunu desteklemektedir, özellikle
şizotipal kişilik bozukluğu için.
Dramatik / değişken küme; sınır, histriyonik, narsistik ve antisosyal kişilik bozukluklarını içerir. Sı
nır kişilik bozukluğunun ana belirtisi kararlı bir konumda kalamama, duygu ve davranışlarda yüksek
değişkenlik; histriyonik kişilik bozukluğunun, abartılmış duygusal gösteriler; narsistik kişilik bozuklu
ğunun, çok fazla şişirilmiş kendilik değeri ve antisosyal kişilik bozukluğunun, antisosyal davranışıdır.
Bu tanıların ilk üçünün etiyolojisiyle ilgili kuramlar erken ebeveyn-çocuk ilişkilerine odaklanmaktadır.
Örneğin, Kohut ve Kernberg gibi, nesne ilişkileri kuramcılarının sınır ve narsistik kişilik bozukluklarıy
la ilgili ayrıntılı önerileri vardır.
Bu kümede antisosyal kişilik bozukluğu veya psikopati hakkında diğerlerinden daha fazla bilgi
vardır. Bu iki tanı birbiriyle büyük oranda örtüşmelerine rağmen kesinlikle birbirinin eşdeğeri değil
dirler. Antisosyal kişilik antisosyal davranış üzerine odaklanırken, psikopati, Cleckley’in yazılarının
etkisiyle, duygusal eksiklikleri ön plana çıkarır, örneğin korku, pişmanlık veya utancın olmaması
gibi. Psikopatların, deneyimlerinden bir şey öğrenemedikleri, sorumluluk duygularının olmadığı, di
ğer insanlarla gerçek duygusal ilişkiler kuramadıkları düşünülmektedir. Bu kişilerin aileleri ile yapılan
araştırmalar, psikopatların daha çok kendisi de antisosyal olan babalara sahip olduklarına ve ço
cukluk dönemlerinde disiplinin ya hiç olmadığı ya da tutarsız olduğuna işaret etmektedirler. Kalıtsal
çalışmalar, özellikle evlat verilenler üzerindekiler, kalıtımsal olarak psikopatiye bir yatkınlık olduğunu
önermektedirler. Belki de psikopatlardaki temel sorun, cezalandırmanın antisosyal davranışlar da
bulunmayı durdurmamasıdır. Birbiriyle örtüşen önemli miktarda kanıt şunu göstermektedir: (1) psiko
patlar şoktan kaçınmayı yavaş öğrenirler ve çok küçük ürkme tepkileri gösterirler; (2) deri iletkenliği
tepkileri göz önünde bulundurulduğunda, psikopatlar çok az kaygı sergilerler, ancak hızlanan kalp
atımlarının işaret ettiği gibi, psikopatlar itici uyaranlara normal kişilerden daha fazla uyum göstere
bilirler; (3) psikopatlar tepkilerini değiştirmekte zorluk çekerler, hatta davranışları onları arzu ettikleri
sonuçlara götürmese bile.
Kaygılı / korkulu küme; çekingen, bağımlı ve obsesif kompulsif kişilik bozukluklarını içerir. Çekin
gen kişilik bozukluğunun ana belirtisi reddedilmekten veya eleştirilmekten korkmak; bağımlı kişilik
bozukluğunun ki düşük kendine güven ve diğer insanlara aşırı bel bağlamak ve obsesif kompulsif ki
şilik bozukluğunun ki mükemmeliyetçi ve ayrıntı yönelimli bir tarzdır. Etiyolojiyle ilgili kuramlar erken
deneyimlere odaklanmışlardır. Çekingen kişilik bozukluğu modelleme yoluyla korkunun ebeveynden
çocuğa aktarımının bir sonucu olabilir. Bağımlı kişiliğe, yetişkin olduğunda kişinin diğer ilişkilerini de
kaybetmekten korkmasına yol açan, ebeveyn-çocuk ilişkisindeki kopmalar (örneğin, ayrılık ya da
kayıp) neden olabilir.
Bir takım nedenlerden ötürü çeşitli kişilik bozukluklarının etkili terapisi hakkında bildiklerimiz çok
azdır. Tanılar arasında yüksek düzeydeki birlikte görülme terapi raporlarını değerlendirmemizi zor
laştırmaktadır. Bununla birlikte, sınır kişilik bozukluğunda diyalektik davranış terapisinin yararlılığı ile
ANAHTAR SÖZCÜKLER 371
√√
ilgili bazı gelecek vaat eden kanıtlar ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşım düşünce, duygu ve davranışta
belirli değişiklikler yapmak için görüşen-merkezli kabul ile bilişsel-davranışçı odaklanmayı bir araya
getirmektedir. Psikopatinin psikoterapisinde çok nadiren başarı sağlanmaktadır. Umursamaz ve ma
nipülatif bir yaşam şekliyle ilgili sapkınlık ve göz göre göre söz dinlemezliğe ek olarak, anti- sosyal
kişilik terapiye hiç gönlü olmayan bir doğaya sahiptir. Alışkanlık halinde yalan söyleyen ve kendinin
veya diğerlerinin duygularına karşı içgörüsü olmayan -ve duyguları anlamaya çalışmak için hiç istek
duymayan- bu insanlar doğal olarak bir terapistle güvene dayanan ve üstü açık işleyen bir ilişki kur
mayacaklardır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
kişilik bozuklukları histriyonik kişilik bağımlı kişilik
paranoid kişilik narsistik kişilik obsesif kompulsif kişilik
şizoid kişilik antisosyal kişilik diyalektik davranış terapisi
şizotipal kişilik psikopati
sınır (borderline) kişilik çekingen kişilik
14
kimlik veya cinsel eğilim cinsel açıdan seçilen bul edilmezler ve karşıt cins gibi giyinmeyi ter
eşin cinsiyeti ile ilgili tercihimizdir. Bir erkek, onu cih edenlerin iş bulmada da zorlukları olur.
bir kadın gibi görmeden, bir başka erkeği çekici CKB olan kadınlar karşı cins gibi giyinseler
bulabilir. Aynı durum bir kadın için de söz konu de çok zorluk yaşamazlar, çünkü kadınların er
su olabilir). kekler gibi giyinmesi örneğin pantolon giymesi
Bazı kişiler, daha sıklıkla da erkekler, çok sorun yaratmaz. CKB’nin görülme sıklığı düşük
erken çocukluk dönemlerinden itibaren kendi tür. Görülme oranı erkeklerde 30.000’de bir, ka
lerini karşıt cinsiyette gibi hissetmeye başlaya dınlarda ise 100.000 - 150.000’de bir şeklinde
bilirler. Anatomik kanıtlar -örneğin normal cinsel dir (Amerikan Psikiyatri Derneği [APA], 1994).
organlar ve erkeklerde bıyığın çıkması ya da
kadınlarda göğüslerin gelişmesi gibi ikincil cin CKB’NİN NEDENLERİ
siyet özellikleri- bile bu kişileri diğer insanların Cinsel kimlik bozukluklarının uzun süreli ve
onları gördükleri cinsiyette olduklarına iknâ et değişmeyen yapısı araştırmacıları transseksü
mez. Böyle bir erkek aynaya baktığında, ayna
ellerin hormonal açıdan normal cinsel kimliği
da biyolojik açıdan bir erkek görse bile kendini
olanlardan farklı olduğunu düşünmeye sevk
bir kadın olarak kabul edebilir. Hatta vücudunu
etmiştir. Bu düşünceden yola çıkarak erkek
cinsel kimliği ile uygun hale getirmesi için bir tıp
olduğuna inanan kadınlarda, testosteron ve
profesyonelini iknâ etmeye bile çalışabilir.
androsteron gibi erkeklerde ikincil cinsel özel
Biz cinsel kimlik bozukluğu (CKB) konusu
liklerin sürdürülmesini sağlayan androjen hor
nu önce yetişkinlik döneminde ki buna bazen
monlarının fazla salgılanıp salgılanmadığı araş
transseksüalite adı da verilebilir, daha sonra
tırılmıştır. Bu konuda yapılan çalışmalar gözden
ise çocukluk döneminde yani ilk fark edildiği dö
geçirildiğinde, örneğin Gladue (1987) CKB olan,
nemde ele alacağız.
heteroseksüel ve eşcinsel erkekler arasında
hormon düzeyleri açısından hemen hiçbir fark
CİNSEL KİMLİK BOZUKLUĞU bulamamıştır. Bir başka çalışmada Meyer-Bah
DSM-IV’teki cinsel kimlik bozukluğu kate lburg (1979) benzer sonuçlar elde etmiştir: CKB
gorisi, kendi anatomik cinsiyetinden memnun olan kadınların bazılarında erkek hormonlarının
olmayan ve karşı cinsten olmak isteyen yani düzeyi daha yüksek olmakla birlikte, pek çoğun
cinsel kimlik açısından hoşnutsuz (disforik) kişi da böyle bir fark ortaya çıkmamıştır. Diğer taraf
leri kapsar. Bunlar arasında cerrahi olarak diğer tan ortaya çıkan farklılıkların yorumlanması da
cinsiyete geçme arzusu taşıyanlar da vardır ve oldukça zordur, çünkü CKB olanların çoğu ait
cinsel kimlik bozukluğu açısından en uçta olan olduklarını hissettikleri cinsiyete göre vücutları
bu kişilere transseksüeller denir. DSM-IV’teki nı değiştirebilecek hormonlar kullanmaktadırlar.
diğer bir alt gruplama ise kişinin hangi dönemde
olduğu yani çocukluk döneminde mi (bu daha Transseksüel veya cinsel kimlik bozukluğu olan bir kişi kendi
cinsiyetinden rahatsız olur ve genellikle ameliyat olarak
sonra ele alınacaktır), ergenlik (adolesan) dö olmak istediği cinsiyetin görüntüsüne ulaşmaya çalışır. Bu
neminde mi, yoksa yetişkinlik döneminde mi resimdeki transseksüel İtalya’daki yarışmada seçilen “Bayan
olduğuna göre yapılır. Nadiren karşı cinsten ol Transseksüel” dir.
duklarını iddia eden şizofreni hastaları ile ana
tomik olarak her iki cinse ait cinsel organlara
sahip olan kişiler CKB dışında bırakılmalıdır.
CKB aynı zamanda daha sonra cinsel sapkın
lıklar bölümünde ele alınacak olan travestiden
de ayırt edilmelidir. Her ne kadar travestiler kar
şıt cinsiyette imiş gibi giyinseler de, kendilerini
karşı cinsiyette imiş gibi hissetmezler.
CKB olan kişiler bu psikolojik durumlarından
ötürü genellikle depresyon ve kaygı yaşarlar.
Hatta CKB olan bir erkek bir başka erkeğe duy
duğu ilgiyi geleneksel heteroseksüel bir tercih
olarak yaşayabilir, çünkü kendini bir kadın ola
rak görmektedir. Bunlara bağlı olarak da CKB
olan kişiler diğer insanlar tarafından kolayca ka
CİNSEL KİMLİK (GENDER IDENTITY) BOZUKLUKLARI 375
√√
bunun yerine karşıt cinse ait cinsel organ yer zamanda cinsiyet değiştiren hastalar bir kadın
leştirilir. Cinsiyet değiştirme ameliyatı ilk olarak olarak yaşamanın ne olduğunu anlayabilmek
1930 yılında Avrupa’da gerçekleştirilmiştir, an için toplumda bir kadın olarak rol almaya başlar
cak tüm dünyanın dikkatini üzerinde toplayan lar. Genellikle cinsiyet değiştirme ameliyatları bir
ameliyat 1952 yılında Kopenhag’da eski bir as ya da iki senelik deneme dönemi geçirilmeden
ker olan Christine’in (aslında George) ameliyatı yapılmaz. Transseksüeller geleneksel biçimde
olmuştur. heteroseksüel birleşme yapabilirler. Ancak sa
Erkekten kadına dönme ameliyatlarında ya dece dış cinsel organlar değişime uğradığından
pay bir vajen oluşturulabilmesi için bir miktar hamilelik söz konusu değildir.
doku bırakılarak erkek cinsel organı neredeyse Kadından erkeğe dönme ameliyatları daha
tamamen yerinden çıkarılır. En az ameliyattan zordur. Yapılan penis küçüktür ve normal sert
bir sene önce göğüslerin gelişmesi, derinin leşme kapasitesine sahip değildir. Dolayısıyla
yumuşaması ve vücutta gerekli değişikliklerin geleneksel biçimde cinsel birleşme için yapay
oluşabilmesi için uygun kadın hormonları veril desteklere gereksinim duyulur. Son zamanlar
meye başlanır. Bu hormonlar ameliyattan son da yapılan ameliyatlarda idrar yollarının penise
ra da ömür boyu alınır (Green & Money, 1969). bağlanabilmesi bu kişilerin erkek tuvaletlerini
Erkekten kadına dönen transseksüellerin çoğu, kullanabilmelerine ve dolayısıyla sosyal açıdan
sakallarından ve vücutlarındaki istenmeyen tüy da daha rahat edebilmelerine olanak vermek
lerden kurtulabilmek için epilasyon yaptırmak ve tedir. Erkekten kadına dönen transseksüellere
seslerini ayarlamak için eğitim almak zorunda nazaran kadından erkeğe dönenlerde daha az
kalırlar, çünkü aldıkları hormon ilaçları ne tüy kozmetik yardıma gereksinim duyulmaktadır,
lerde yeterince azalma ne de seste yeterince in çünkü erkeğe dönmek için verilen hormonlar
celme sağlamaktadır. Bazı kadına dönen trans vücuttaki yağ dağılımını belirgin bir biçimde de
seksüeller erkeksi görüntülerinden kurtulmak ğiştirmekte ve hem sakal hem de diğer tüyle
için çene, burun ve âdemelması ile ilgili estetik rin uzamasını sağlamaktadır. Kadından erkeğe
ameliyatlara gereksinim duymaktadırlar. Aynı dönmenin daha kolay olmasının nedenlerinden
378 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
biri de toplumda erkeğin fiziksel özelliklerine nüş mümkün olmadığından, ameliyat sonuçları
daha az önem verilmesidir. Minyon ve yumuşak nın değerlendirilmesinde çok cömert davranmış
sesle konuşan ama sesinin tonunu ayarlaya olabilirler. Daha yakın zamanda Pennsylvania
bilen bir adam, iri görünen ve ses tonunu tam Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada hem ka
olarak ayarlayamayan bir kadına göre toplum dından erkeğe, hem de erkekten kadına dönen
da daha fazla kabul görebilir. Erkekler kadınlara hastalarda cinsel duyarlılığın ve cinsel tatminin
nazaran cinsiyet değiştirme ameliyatlarına daha büyük ölçüde arttığı ve dolayısıyla ameliyat so
fazla başvurmaktadırlar. nuçlarının tatminkâr bulunduğu bildirilmiştir (Lief
& Hubschman, 1993).
CİNSİYET DEĞİŞTİRME AMELİYATLARI Cinsiyet değiştirme programları çeşitli tıb
NE KADAR YARARLIDIR? Cinsiyet değiştirme bi psikolojik ortamlarda uygulanmaya devam
ameliyatlarının yararları konusunda yıllar içinde etmektedir. Tahminlere göre Amerika Birleşik
farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu ameliyatların Devletleri’nde her yıl 1000 den fazla transsek
sonuçlarıyla ilgili ilk çalışmalarından biri (Meyer süel cinsiyet değiştirmektedir. Bununla birlik
& Reter, 1979) cinsiyet değiştirme ameliyat te halen bu ameliyatların etkinliği, hatta akıllı
larının “sosyal rehabilitasyon” açısından avan ca olup olmadıklarını değerlendirmek zordur.
tajlı olmadığını ortaya koymuştur. Bu sonuçlar Transseksüellerin cinsiyet değiştirme ameliyatı
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bu konudaki için pek çok fedakârlıkta bulundukları ve gele
en geniş programa sahip olan John Hopkins cekteki mutluluklarının bu ameliyata bağlı ol
Tıp Fakültesi’nin cinsiyet değiştirme programı duğunu belirttikleri için, bu tür ameliyatların de
nın sona erdirilmesine yol açmıştır. Diğer bazı ğerlendirilmesinde sadece bu kişilerin ameliyat
araştırmacılar ise Meyer ve Reter’in bulgularını sonrasında mutlu olup olmadıkları mı dikkate
eleştirmişlerdir. Bu konuda 20 yıl boyunca ya alınmalıdır? Eğer bu kritere göre bir değerlen
pılan çalışmalar gözden geçirildiğinde; cinsiyet dirme yapılacaksa, o zaman hepsi değilse de,
değiştirme ameliyatlarının sonucunda sosyal ameliyatla cinsiyet değiştiren CKB hastalarının
uyumda gelişme görüldüğü ve uyum açısın çoğu ameliyattan sonra daha mutlu olmakta
dan kadından erkeğe dönen transseksüellerin dırlar denilebilir. Ama eğer ameliyatla cinsiyet
erkekten kadına dönen transseksüellere naza değiştiren bir transseksüel sonradan mutsuz
ran daha başarılı oldukları sonucuna varılmıştır olursa, o zaman da ameliyatı terapötik olma
(Abromovitz, 1986). makla mı suçlayacağız? Şunu gözden kaçır
Green ve Fleming (1990) 1979 ve 1989 yıl mamak gerekir ki bu tür bir sürece giren kişi
ları arasında yapılan ve en az bir yıllık izleme ler genellikle önceki arkadaşları, aile üyeleri ve
özelliği taşıyan kontrollü çalışmaları gözden geçmişleri ile olan bağlarını koparmaktadırlar
geçirdiklerinde, bu ameliyatların yararları konu -”O futbol takımında oynayan ben miydim?”. Ki
sunda daha da olumlu sonuçlar elde etmişler şinin geçmişinden vazgeçmesi önemli bir stres
dir. 130 erkeğe dönme ameliyatının %97 si, 220 kaynağıdır, çünkü geçmiş hem kendimizi bir bi
kadına dönme ameliyatının %87 si tatminkâr rey olarak hissetmemize hem de şimdi ve ge
olarak değerlendirilmiştir. Ameliyat sonrasın leceğin belirlenmesine katkıda bulunmaktadır.
daki uyumu yordayan ameliyat öncesi faktörler Cinsiyet değiştiren bir kişi, diğer pek çok kişinin
şunlardır: (1) duygusal açıdan makul düzeyde karşılaşmadığı zorluklarla karşılaşmakta, üste
istikrarlı olabilmek, (2) bu yeni role en az bir yıl lik bunlara uyum sağlarken aile ve arkadaşların
boyunca başarılı şekilde uyum yapabilmek, (3) desteğinden de mahrum kalmaktadır.
ameliyatla ilgili kısıtlılıkları ve sonuçları makul Hangi kuramsal yönelimden olursa olsun,
bir şekilde kabul edebilmek ve (4) belirlenmiş tüm deneyimli terapistler danışanlarının “eğer...”
bir cinsel kimlik programı çerçevesinde psiko şeklinde başlayan cümlelerine karşı ihtiyatlıdır
terapi almak. Yazarlar bu çalışmanın değer lar. Bu konuda pek çok örnek verilebilir: “Eğer
lendirilmesinde kullanılan “başarılı” ifadesinin, bu kadar şişman olmasaydım...”, “Eğer bu ka
hastaların ameliyat sonrasında ameliyat olmak dar sinirli olmasaydım...”, “Eğer okulu bırakma
tan pişmanlık duyup duymamalarına göre be saydım”. Bu tür ifadeleri genellikle eğer bunlar
lirlendiğine dikkat çekmektedirler. Dolayısıyla olmasaydı yaşamın ne kadar güzel, hatta mü
hastalar, bu tür ameliyat için pek çok zaman, kemmel olacağı ile ilgili ifadeler izler. Ancak
para ve enerji harcamış olduklarından ve çoğu genellikle bu tür ümit dolu ifadeler birer yanıl
zaman da böyle bir ameliyattan sonra geri dö samadır. Hiçbir şey bu kadar basit olamaz.
PARAFİLİLER (CİNSEL SAPKINLIKLAR) 379
√√
Cinsel kimlikleri ile biyolojik yapıları arasındaki tır. Kadınlara yönelik imaj ve fantezilerin uya
zıtlıklara odaklanan bu kişiler, yaşamakta ol rıcı özelliklerinin arttırılmasına yönelik bu pozi
dukları tatminsizlikler için, tabiatı kendilerine bir tif yaklaşıma ek olarak, erkeklerin çekiciliğinin
tuzak kurmakla suçlarlar. Ancak bu kişiler enin azaltılmasında itici uyarıcılardan da yararlanıl
de sonunda cinsiyet değiştirme ameliyatının mıştır. Altı aylık yoğun bir tedaviden sonra bu
yaşamlarındaki tüm sorunları çözemeyeceğini hasta kendini kadın değil erkek olarak görmeye
anlarlar. Böyle bir ameliyat belki kişinin belli bir ve kadınları cinsel olarak çekici bulmaya başla
konudaki sorunun çözümüne yardımcı olabilir, mıştır. Bu durum 5 yıllık izlemede de değişme
ama çoğunlukla, herkes tarafından yaşanan, miştir (Barlow, Abel, & Blanchard, 1979). Barlow
kişinin işiyle, eşiyle hatta kendisiyle olan çatış ve arkadaşları benzer bir tedavinin uygulandığı
malarını çözmede yetersiz kalır. iki erkek hastadan daha söz etmişlerdir. Yirmili
yaşlarının ortalarında olan bu iki genç cinsiyet
CİNSEL KİMLİĞİN DEĞİŞTİRİLMESİ değiştirme ameliyatı konusunda çok net düşün
Tek seçenek cinsiyetin değiştirilmesi midir? celere sahip olmadıkları için davranış terapisi
Cinsel kimlik bozukluklarının tedavisinde tek uygulanmıştır. Davranış eğitimi bu kişilerin cin
geçerli yolun cerrahi müdahale ve hormon kul sel kimliklerinin değişmesinde başarılı olmuşsa
lanımı olduğu düşünülür, çünkü bu konudaki da erkeklere olan ilgilerinde bir değişiklik yarat
psikolojik uygulamalar sürekli olarak başarısız mamış, yani cinsel yönelimleri eşcinsel olarak
lıkla sonuçlanmıştır. Cinsel kimliğin değiştirile kalmıştır.
meyecek kadar derinde olduğu düşünülmekte Bu çalışma cinsel kimliğinin değişiminin
dir. Diğer taraftan, davranışçı terapi yaklaşımı mümkün olabileceğini göstermektedir. Ancak
ile cinsel kimliğin değiştirilmesi yolunda bazı araştırmacıların da işaret ettiği gibi bu kişiler
başarılı sonuçlar alındığı da belirtilmektedir. cinsel kimlik bozukluğu olan diğer hastalardan
Başarılı sonuç alınan bir vaka Rekers ve Lova farklı olabilirler, çünkü bu kişiler diğerleri gibi
as (1974) tarafından yayınlanmıştır. Bu vaka 2 cinsiyetlerini değil, cinsel kimliklerini değiştir
yaşından beri kız elbiseleri giyen 5 yaşındaki meyi amaçlayan bir terapi programına katılmayı
istemişlerdir. Transseksüellerin çoğu böyle bir
bir erkek çocuğudur. Tedavide anne-babasına
tedaviyi reddetmektedirler. Onlar için tek meş
çocuğun geleneksel erkek oyuncakları ile oyna
ru amaç cinsiyet değiştirme ameliyatıdır. Ama
ması gibi erkeksi davranışlarını desteklemeleri,
eğer ameliyat seçeneği olmasaydı acaba cinsel
bebeklerle oynaması gibi davranışlarını ise en
kimliğin değiştirilebilmesi için farklı psikolojik
gellemeleri söylenmiştir. 2 yıllık izleme çalışma
müdahalelerin geliştirilmesine daha fazla enerji
sı boyunca çocuktaki karşıt cinse özgü davra
harcanır mıydı? Eğer bu psikolojik müdahaleler
nışların kaybolduğu görülmüştür. Her ne kadar
erkeklere daha erkeksi, kadınlara daha kadınsı
bu uygulama kültüre özgü kalıplaşmış yargı
olmayı öğretmeyi amaçlasaydı, bu etik açıdan
ların pekiştirilmesi şeklinde eleştirilmiş ise de
savunulabilen ve arzu edilen bir yaklaşım olur
(Winkler, 1977), anne-babanın profesyonel bir
muydu? Bu iki soru cinsel kimlik bozukluğunun
yardım için başvurmalarının nedeni çocuğun bu
tedavisi açısından yanıtlanması gereken etik
tür davranışlarından dolayı alay konusu olması
sorulardır. Tüm terapatik çabalarda, özellikle de
ve olumsuz sosyal tepkilere maruz kalmasıdır.
kişilerin oldukları gibi olmamaları için baskı ya
Benzer bir vaka Barlow, Reynolds ve Agras
pıldığı durumlarda, etik sorunlar ortaya çıkabilir.
(1973) tarafından rapor edilmiştir. 17 yaşındaki
Eşcinselliğin tedavisi ile ilgili etik sorunlardan bu
bu erkek hasta -birçok transseksüelin tercihi
Bölümün sonlarına doğru ve kitabın son bölü
nin aksine- kadın cinsel kimliğine uygun olarak
münde söz edeceğiz.
anatomisini değiştirmek yerine cinsel kimliğini
değiştirmeyi istemiştir. Tedavide yapay tavırlar
ve insanlararası ilişkiler (örneğin bir genç kız ile PARAFİLİLER
nasıl konuşulur) gibi alanlarda çeşitli davranış (CİNSEL SAPKINLIKLAR)
ların şekillendirilmesine ek olarak, bilişsel öğe
ler de (örneğin fanteziler) kapsanmıştır. Aynı DSM-IV’te parafililer (cinsel sapkınlık-
zamanda eşleştirilmiş kadın ve erkek slâytları lar) olağan dışı nesne veya cinsel aktivitelerin
kullanılarak, erkek slaydına karşı ortaya çıkan cinsel açıdan çekici bulunması ile ilgili bozuk
uyarılmanın kadın slaydına transfer edilmesi lar olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle
veya klasik olarak şartlandırılması amaçlanmış parafililerde kişinin çekici bulduğunda (philia)
380 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
bir sapma (para) söz konusudur. Bu çekiciliğin türlerinde pek çok heteroseksüel erkek örneğin
yoğun olması ve en az 6 ay sürmesi gerekir. yüksek topuklu ayakkabıları veya ince ve şeffaf
Tanı konabilmesi için kişinin bu dürtülere gore çorapları çekici bulabilir. Ancak fetişizm ile çe
davranması veya bunlardan dolayı belirgin bir kici bulma arasındaki fark bu erotik nesnelere
sıkıntı yaşaması gerekir. Herhangi bir kişinin de odaklanma derecesine -yani seçilen nesnenin
cinsel sapkınlığı olan bir kişiye benzer dürtü ve cinsel uyarılma açısından ne kadar o kişiye özel
fantezileri olabilir (örneğin kendi cinsel organını ve ne kadar gerekli olduğuna- bağlıdır. Örne
bir yabancıya gösterme fantezisi gibi), ancak bu ğin eğer fetiş bir kadın ayakkabısı ise, fetişist
fanteziler tekrarlayıcı ve yoğun değilse ve kişi uyarılmak için mutlaka fetişi görmeli veya ona
bu dürtülere yönelik davranışlar göstermiyorsa dokunmalıdır ve eğer fetiş var ise uyarılma da
veya bunlardan dolayı sıkıntı yaşamıyorsa, pa çok kuvvetli olur. Fetiş daha erken dönemlerde
rafili tanısı almaz. örneğin çocukluk döneminde belirlenmiş olsa
Genellikle birden fazla parafili bir arada orta da, bu bozukluk genellikle ergenlik döneminde
ya çıkar ve böyle bir örüntü kişilik bozukluğu ya başlar.
da şizofreni gibi bir başka akıl hastalığının var
lığına işaret eder. Parafilinin görülme sıklığı ile
ilgili çalışmalar, cinsel yönelimi ne olursa olsun, TRANSVESTİK FETİŞİZM
parafilinin hemen hemen herzaman erkeklerde Eğer bir erkek, kadın giysileri giyerek cinsel
görüldüğünü ortaya koymaktadır. Hatta önemli olarak uyarılabiliyorsa, kendini bir erkek olarak
sayıda mazoşist kadın olmasına rağmen, para görse de, transvestik fetişizm veya transves
fililerin kadınlarda görülme oranı erkeklere göre tizm söz konusudur. Bir travesti sosyal yaşamda
20’de 1’dir. Parafilik davranışlar 25 yaşından bir kadın gibi görünmekten hoşlanabilir. Bazıları
sonra azalmaktadır. Bazı parafilikler cinsel sap gece kulüplerinde kadınları taklit ederek ve ka
kınlıkları olmayan eşleri tercih ettiklerinden, sık dınlara özgü kıyafetlerle seyircileri eğlendirirler.
lıkla kanuni sorunlar yaşamaktadırlar.
Transvestik fetişizm veya travesti tanısının konulabilmesi için,
karşıt cins gibi giyinmenin cinsel uyarılmaya yol açması gerekir.
FETİŞİZM Bu fotoğraf bir travestinin New York’da Waldorf Astoria’da
AIDS’liler için para toplamakta olduğu bir toplantıda
Çoğu insan için vücudun belli kısımları cinsel çekilmiştir.
açıdan uyarıcıdır. Ancak fetişizmde cinsel uya
rılmaya yol açan vücudun belli kısımları değil
cansız nesnelerdir. Hemen hepsi erkek olan fe
tişistler, örneğin kadın ayakkabısı gibi fetişlere
yani cansız tutku nesnelerine karşı tekrarlayan
ve yoğun bir cinsel dürtü hissederler. Cinsel
uyarılmanın olabilmesi için tutku nesnesinin var
olması tercih edilir, hatta bu zorunludur.
Güzel ayakkabılar, ince ve şeffaf çoraplar,
eldivenler, tuvalet malzemeleri, kürklü giyecek
ler ve özellikle iç çamaşırları fetişistler için uya
rılmaya yol açan nesneler olabilir. King (1990)
26 yaşında ve insanların hapşırmalarından cin
sel olarak uyarılan olağandışı bir vakadan söz
etmiştir. Bazıları fetişlerini gizlice üzerlerinde
taşırlar ve mastürbasyon sırasında bunları ok
şar, öper, koklar, emer, rektumlarına yerleştirir
veya seyrederler. Bazıları ise birleşmede uya
rılabilmek için eşlerinin bu fetiş nesnelerini giy
melerini isterler. Bazı fetişistler bu nesnelerin
koleksiyonunu yapmaktan büyük bir zevk alırlar
ve hatta koleksiyonlarını genişletebilmek için
hırsızlık bile yapabilirler.
Fetişistlerin bu nesnelere karşı duydukları
çekim istem dışı ve karşı konulamazdır. Batı kül
PARAFİLİLER (CİNSEL SAPKINLIKLAR) 381
√√
meydana gelen çocukların, ebeveynlerinden Belki de bu aşağı doğru giden negatif helezon
gelen çekinik genleri taşıma riski daha yüksek belli bir noktada kişinin eyleme geçmesine ve
tir. Çekinik genler ise genellikle ciddi doğum ku çocukları cinsel olarak taciz etmesine yol aç
surları gibi negatif biyolojik etkilere sahiptirler. maktadır (Looman, 1995).
Dolayısıyla yasaksevi tabusu uyumlu bir evrim Çocuk pornografisinin çocuklara tecavüz
leşmenin sağlanabilmesi açısından önem taşı edilmesinde önemli bir bileşen olduğunu iddia
maktadır (Geer, Heiman & Leitenberg, 1984). edenler olsa da, 11 erkek pedofili hastası ile
Yasaksevi DSM-IV’te parafilinin bir alt grubu yapılan yeni bir çalışmada bu tür pornografik
olarak yer almaktadır. En yaygın olarak erkek materyalin gerekli bile olmadığı saptanmıştır.
ve kız kardeşler arasında görülür. İkinci derece Bu kişiler çocukların iç çamaşırları ile yer aldığı
yaygın olan ve daha patolojik olan ise baba-kız elbise katalogları ve televizyon reklamları gibi
arasında olandır. her zaman rastlanabilecek materyallerle bile
Pedofili ve yasaksevi arasında iki önemli fark kolaylıkla uyarılmaktadırlar. Başka bir deyişle,
vardır. Birincisi, yasaksevi tanımı gereği aile bu kişiler cinsel uyarılma için pornografik mater
üyeleri arasında olur. İkincisi ve daha önemlisi yal kullanmak yerine genellikle zararsız olarak
ise, yasaksevi kurbanlarının genellikle pedofili kabul edilen materyallerden etkilenmektedirler
kurbanlarından yaşça daha büyük olmalarıdır. (Howitt 1995).
Pedofilide cinsel açıdan gelişmemiş olduğu için Pedofilikler ve yasaksevi ilişkisinde bulunan
çocuklara ilgi duyulurken, yasak sevide bir baba lar genellikle dini ve ahlâki açılardan katı değer
fiziksel olarak gelişmeye başlamış olan kızına leri olan kişilerdir2 (Gebhard ve ark., 1965). Pa
ilgi duyar. Penil pletismografi (bu ölçümlerle rafilide davranışı yönlendiren, çok kuvvetli bir
ilgili açıklamalar Şekil 14.1 de yer almaktadır) biçimde ve kişiye özel olarak yaşanan çekicilik
çalışmalarından elde edilen veriler, aile dışın tir. Gebhard ve arkadaşlarına göre, pedofilikler
daki çocukları cinsel olarak taciz eden erkekle genellikle taciz ettikleri çocukları tanımaktadır
rin çıplak çocuk fotoğraflarından uyarıldıklarını, lar. Bu çocuklar ya bir arkadaşlarının ya da
oysa aile içindeki çocukları taciz eden erkekle komşularının çocuklarıdır. Klinik gözlemlere
rin heteroseksüel ipuçlarından daha fazla uya göre bu kişilerin sosyal olgunlukları, kendilerine
rıldıklarını ortaya koymuştur (Marshall, Barabee güvenleri, dürtü kontrolleri ve sosyal becerileri
& Christophe, 1986). Pedofilinin tanımlanma düşüktür (Finkelhor ve Araji, 1986) ve bu göz
sında, cinsel tacize uğrayan çocukların yaşları lemler son zamanlarda yapılan araştırmalarla
na ilişkin üst sınırlar, eyaletten eyalete farklılık da desteklenmiştir (Kalichman, 1991; Overhol
göstermektedir. ser ve Beck, 1986). Daha yaşlı olan heterosek
Cinsel ilgi ve davranışları geleneksel olan er süel pedofilikler ise ya evlidirler ya da yaşamla
kekler de pedofilik uyaranlardan etkilenebilirler. rının bir döneminde evlilik geçirmişlerdir.
Yasaksevinin ortaya çıktığı ailelerin genellik
Hem penil pletimografi ölçümleri hem de ken
le beklenmedik şekilde ataerkil ve geleneksel
dini bildirimin kullanıldığı bir çalışmada normal
olduklarını, özellikle kadınların boyun eğici bir
örneklemden seçilmiş deneklerin ünde pedofi
rol üstlendiklerini ortaya koyan kanıtlar vardır
lik uyarılma olduğu saptanmıştır (Hail ve ark.,
(Alexander & Lupfer, 1987). Bu ailelerdeki an
1993). Araştırmacılar bu anormal uyarılma ile
ne-babalarda çocuklarını ihmâl etme ve onlar
geleneksel uyarılma arasında ilişki olduğunu;
dan duygusal olarak uzak kalma eğilimi görül
yani yetişkin heteroseksüel resimlerle uyarılma
mektedir (Madonna, VanScoyk & Jones, 1991).
arttıkça, pedofilik resimlerle uyarılmada da art
Ayrıca annenin olmadığı ya da sakat olduğu ai
ma olduğunu bulmuşlardır. Her ne kadar bu bul
lelerde yasaksevinin daha yaygın olduğuna ina
gular bizler için rahatsız edici olsa da, DSM ve
nılmaktadır (Finkelhor, 1979), çünkü aksi halde
genel olarak sağlık profesyonellerinin, fantezi
anneler genellikle kızlarını bu aile içi cinsel kö
ve davranış arasında yaptıkları ayırımın önemi
tüye kullanıma karşı koruyabilmektedirler.
ne dikkat çekmektedirler.
Son zamanlarda aile içinde yaşananlar da
Son çalışmalar, çocuklara cinsel tacizde bu
dâhil olmak üzere tüm çocuk tacizlerinin he
lunan kişilerin, duygudurumları negatif olduğun
da ortaya çıkan disfori ile başa çıkabilmek için 2
Kuvvetli dini inançlarla pedofili ve yasaksevi bozuklukları arasında ortaya
çıkan ilişki, dindar olmanın bu tür bozukluklara bir zemin hazırladığı şeklinde
çocuklarla ilgili cinsel fantezilere başvurdukları değerlendirilmemelidir. Belki de bu kişiler, kendi ya da başkalarının çocuklarına
nı, diğer taraftan pedofilik fantezilerin de negatif duydukları yoğun çekicilik ile başa çıkabilmek için dini yolla bir teselli ve
bağışlanma aramaktadırlar. Ancak elde edilen bulgular korelatif olduğundan
duygulanıma yol açtığını ortaya koymaktadır. farklı şekillerde de yorumlanabilir.
PARAFİLİLER (CİNSEL SAPKINLIKLAR) 383
√√
men hemen yarısının erkek ergenler tarafından Hükümetlerin cinsel kötüye kullanımların ra
gerçekleştirildiği ortaya konmuştur (Becker ve por edilmesi ile ilgili daha etkili kanunlar uygula
ark., 1986; Morenz & Becker, 1995). Muhteme maları halinde, örneğin sağlık alanında çalışan
len içinde bulundukları karmaşık ve negatif aile profesyonellerin ve öğretmenlerin şüphelendik
ortamı nedeniyle, yetişkin suçluların çoğunda leri durumları rapor etmelerini talep etmek gibi,
da kanundışı davranışlar erken gençlik döne çocuk cinsel taciz oranının %50 ilâ 500 artması
minde görülmeye başlamaktadır. Bu evlerde beklenebilir.
planlama ve pozitif destek eksiktir (Blaske ve
ark., 1989). Bu gençlerin çoğu çocukluklarında GÖZETLEMECİLİK (RÖNTGENCİLİK)
kötüye kullanıma maruz kalmışlardır (Worling,
1996). Cinsel amaçlı olmayan suç işleyenlere Bir erkek bazen tesadüfen karşılaştığı bir
nazaran çocuklara karşı sapkın davranışlarda durumda, o kişinin haberi olmaksızın bir kadı
bulunanların sosyal becerileri daha az gelişmiş nı çıplak iken izleyebilir. Eğer bu erkek temelde
tir ve bunların sosyal açıdan daha izole bir ya geleneksel bir cinsel yaşama sahip ise, davra
şantıları vardır (Award & Saunders, 1989). Bu nışı gözetlemek (röntgenlemek) olarak adlan
kişilerde akademik sorunlar da yaygındır (Blas dırılsa da, genellikle böyle bir kişi gözetlemeci
ke ve arkadaşları, 1989). Genel olarak bu genç olarak değerlendirilmeyebilir. Gözetlemecilik
erkeklerin çocukluklarında (cinsel suç işleyen cinsel doyuma ulaşabilmek amacıyla başkala
kadınların sayısı çok azdır) çeşitli nedenlerden rını soyunukken veya cinsel ilişki sırasında gö
dolayı polisle sık sık sorun yaşayan suçlular zetlemek demektir. Bu Bölümün başında aktarı
oldukları söylenebilir. Beklendiği gibi bu kişiler lan William’ın durumunda olduğu gibi, genellikle
de davranım bozukluğu tanısına sık rastlanır. röntgencilik olarak adlandırılan gözetleme yo
Beklenenin aksine bu kişilerde depresyon ol luyla kişi cinsel doyuma ulaşır ve bazen cinsel
dukça yaygındır (Becker ve ark., 1991), ve belki doyuma ulaşabilmek için gözetlemecilik yapmak
de çocukları kötüye kullanma konusundaki bu şarttır. Gözetlemeci başkalarını seyrederken ya
duyarsızlıklarının temelinde yaşamlarında çok da daha sonra seyrettiklerini hatırlayarak mas
mutsuz olmaları yatmaktadır. türbasyon yoluyla cinsel doyuma ulaşır. Bazen
Pedofili ve yasaksevide fiziksel güce nadiren de gözetlemeci gözetlediği kişi ile cinsel tema
başvurulması nedeniyle bu kişiler kurbanlarını sa girdiğini hayal eder, ancak bu fantezide kalır.
cinsel yaşantılar için zorladıklarını inkâr ederler. Gözetlemecilikte gözetleyen ile gözetlenen ara
Ancak böyle bir durumda zorlama olmadığını sında temas olması çok nadir olarak rastlanılan
düşünmek mümkün değildir. Yaşça daha büyük bir durumdur.
olan, çocuk veya erkek çocuğun saflığından ve Gerçek bir gözetlemeci, kendisi için soyu
tarafların eşit güçte olmadığı bir ilişkiden fay nan bir kadını seyretmekten heyecan duymaz.
dalanmaya çalışmaktadır (örneğin izci başı ve Gözetlemecilikte risk faktörü önemlidir, çünkü
oymaktaki izcilerden biri ya da kamp danışmanı gözetlemeciyi asıl heyecanlandıran, kadının
ve yatakhanedeki öğrencilerden biri arasındaki gözetlendiğini fark etmesi halinde vereceği tep
ilişkilerde olduğu gibi). Bazen tacizde bulunan kileri düşünmektir. Bazı gözetlemeciler özellik
kişi çocuğun ona olan güvenine ihanet ettiğinin le cinsel ilişkide bulunan çiftleri gözetlemekten
ve birkaç yıl sonra çocuğun ciddi negatif psikolo zevk alırlar. Kanunlara aykırı olan tüm davra
jik sonuçlarla mücadele etmek zorunda kalaca nışlarda olduğu gibi, bu bozukluğun görülme
ğının farkına varmaksızın yaptıklarını mantığa sıklığını belirlemek de oldukça zordur, çünkü
bürür ve hatta ona iyilik ettiğini bile düşünebilir bu tür kanundışı aktiviteler polislerin gözünden
(Odak 14.1). kaçabilmektedir.
Pedofili ve yasaksevi tahmin edildiğinden Gözetlemeciler genellikle genç, bekâr, uysal
daha sık görülmektedir. 796 kolej öğrencisi üze ve doğrudan cinsel ilişkiye girmekten korkan
rinde yapılan bir çalışmada, kızların %19’unun, kişilerdir. Gözetleme yoluyla yaşanan doyum,
erkeklerin %8.6’sının çocukken cinsel kötüye gerçek cinsel ilişki sırasında yaşanabilecek
kullanıma maruz kaldıkları büyük bir şaşkınlıkla doyumun yerine geçmekte ve belki de kişinin
saptanmıştır. Bu kızlardan %28’ini, erkeklerin kendini gözetlediği kişilerden daha güçlü his
ise %23’ünü kötüye kullanan akrabaları olmuş setmesine yol açmaktadır. Gözetlemeci bu ya
tur (Finkelhor, 1979). Daha yeni bir çalışmadan şadıklarından dolayı rahatsızlık duymaz.
da benzer sonuçlar elde edilmiştir (Siegal ve Polis kayıtlarına göre, Danimarka’da pornog
ark., 1987). rafik materyallerin yetişkinlere satılmasına izin
384 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
verildikten sonra gözetlemecilik oranında belir nel olarak teşhirciler karşı cinse yaklaşımlarında
gin bir azalma olduğu görülmüştür (Kutchinsky, olgun davranamazlar ve insanlar arası ilişkiler
1970). Bunun nedeni, mastürbasyon sırasında de zorluk çekerler. Teşhircilerin yarısı evlidirler,
kullanılabilecek resimlere ve yazılı materyale ancak eşleriyle olan cinsel ilişkileri tatminkâr
ulaşabilmenin kolaylaşması sonucunda, başka değildir (Mohr, Turner & Jerry, 1964).
bir yol bulamadıkları için başkalarını gözetleme Erkek teşhirciler üzerinde yapılan bir çalış
ihtiyacı duyan gözetlemecilerin, artık buna ihti mada, teşhirci olmayan erkeklerde uyarılmaya
yaç duymamaları olabilir. yol açmayan uyarıcıların teşhircilerde uyarıl
maya yol açıp açmadığını belirlemek amacıy
TEŞHİRCİLİK la penil pletismografi kullanılmıştır (Fedora,
Reddon & Yeudal, 1986). Normal deneklerle
Teşhircilik, cinsel doyuma ulaşabilmek ama ve şiddetli saldırıda bulunan cinsel suçlularla
cıyla kişinin cinsel organını, onu görmeye istek karşılaştırıldıklarında, teşhirciler cinsel bir özel
li olmayan bir yabancıya gösterme ihtiyacının lik taşımayan durumlardan, yani parkta oturan
tekrarlayan bir biçimde ortaya çıkmasıdır. Gö ya da asansöre binen tamamen giyinik kadın
zetlemecilikte olduğu gibi teşhircilikte de, cinsel slâytlarından en fazla uyarılan grup olmuşlardır.
organın gösterildiği kişi ile cinsel temasta bulu Bununla birlikte teşhirciler erotik ve cinsel içe
nulması çok nadir rastlanılan bir durumdur. Cin rikli slâytlar karşısında diğer gruplarla aynı de
sel uyarılmanın olabilmesi için teşhirci ya cinsel recede uyarılmışlardır. Bu sonuçlar teşhircilerin
organını gösterdiğini hayal eder ya da gerçek cinsel temasın kur yapma aşaması ile ilgili ipuç
ten gösterir ve bu hayali ya da gerçek gösterme larını yanlış değerlendirdikleri hipotezi ile uy
sırasında mastürbasyon yapar. Birçok vakada gunluk göstermektedir, çünkü teşhirciler teşhirci
cinsel organını gösterdiği kişiyi şaşırtma veya olmayanların erotik olarak değerlendirmedikleri
utandırma isteği söz konusudur. durumları cinsel bir durum olarak görebilmek
Tüm cinsel suçlar arasında polis kayıtlarında tedirler. Aynı çalışmada teşhircilerin şiddet içe
en fazla yer tutan gözetlemecilik ve teşhirciliktir. ren slâytlardan diğer iki gruba nazaran daha az
Genellikle “ahlâka aykırı” davranmaktan dolayı uyarıldıkları saptanmıştır. Bu bulgu teşhircilerin
polis tarafından tutuklanan teşhircilerin çoğun fiziksel olarak zararlı olabilecekleri yolunda
luğu erkektir. ki yaygın düşüncenin doğru olmadığını ortaya
Teşhirci çok yoğun ve kontrol edilemez bir koymaktadır.
biçimde cinsel organını gösterme dürtüsüne sa
hiptir ve bu dürtüyü tetikleyen cinsel uyarılma,
CİNSEL SADİZM VE CİNSEL
kaygı ya da huzursuzluktur. Bu dürtü o kadar
kuvvetlidir ki, örneğin omuriliğinin hasar gör MAZOŞİZM
mesi nedeniyle belinden aşağısını hareket et Cinsel sadizmin anahtar özelliği cinsel do
tiremeyen ve hissetmeyen bir teşhirci, bunlara yumun olabilmesi veya arttırılabilmesi için diğer
rağmen cinsel organını gösterme çabalarına kişiye acı ya da psikolojik ıstırap (aşağılama
devam etmiştir (DeFazio ve ark., 1987). Kom gibi) çektirmenin tercih edilmesidir. Cinsel ma-
pulsif bir yapıya sahip olan bu dürtü, gösterme zoşizmin anahtar özelliği ise cinsel doyumun
davranışının giderek daha da sık tekrarlanması olabilmesi ya da artırılabilmesi için kişinin acı
na, hatta mümkün olduğu kadar aynı saatte ve ya da aşağılanmaya boyun eğmeyi tercih etme
aynı yerde yapılmasına yol açabilir. Teşhirciler sidir. Bu iki tür bozukluk hem heteroseksüeller
teşhir sırasında o kadar kendilerini kaptırırlar ki, de hem de eşcinsellerde görülebilir, ancak bu
bu davranışlarının sosyal ve kanuni sonuçları bozuklukların görüldüğü vakaların %85’inin ya
nı o anda düşünemezler (Stevenson & Jones, sadece heteroseksüel ya da esas olarak hete
1972). Teşhir anındaki çaresizlik ve gerginlik roseksüel oldukları belirtilmektedir. Kadın sa
baş ağrısına, çarpıntıya ve gerçeklik hissinin dist veya mazoşistler de vardır. Bu bozukluklar
kaybolmasına yol açabilir. Sonrasında aşırı erken yetişkinlik döneminde başlar ve sadist ve
bir titreme ve pişmanlık başlar (Bond & Hutc mazoşistlerin çoğu cinsel yaşantılarından mem
hison, 1960). Gözetlemeciler gibi teşhirciler de nundurlar (Spengler, 1977).
çok nadir olarak, cinsel organlarını gösterdikleri Sadistlerin çoğu karşılıklı olarak cinsel tatmin
kişi ile fiziksel bir temasa girerler ve teşhircilerin yaşayabilmek için mazoşistlerle ilişki kurarlar.
tecavüz etmek gibi şiddet içeren suçları işleme Moser ve Levitt (1987) Amerika’da cinsel ilişki
oranları çok daha düşüktür (Rooth, 1973). Ge sırasında acı ve aşağılanma yaşayan milyon
PARAFİLİLER (CİNSEL SAPKINLIKLAR) 385
√√
ÖNLEME
Bir önleme programının amacı (19. Bölüm’de
önleme çalışmalarını toplum psikolojisi adı altında
inceleyeceğiz) sorunun görülme sıklığını, yaygınlığı-
nı ve şiddetini azaltmaktır. Çocuk cinsel kötüye kul-
lanımı açısından önleme çalışmalarının odak noktası
ilkokullardır. Uygulanan programlar farklılık gösterse
de, tüm programlarda ortak olarak çocuklara uygun
olmayan yetişkin davranışlarını nasıl fark edebile-
cekleri, kandırılmaya nasıl karşı koyacakları, oradan
hemen uzaklaşılması ve bu olayın uygun bir yetişkine
anlatılması gerektiği öğretilmektedir (Wolpe,1990).
Çocuklara bir yetişkin kendilerini kötü hissetmelerine
yol açacak şekilde konuştuğunda veya dokunduğunda
sert ve atılgan bir şekilde nasıl “hayır” diyebilecek-
leri anlatılmaktadır. Cinsel kötüye kullanımın nasıl
olabileceği ve kendilerini nasıl koruyabilecekleri ko-
nusunda resimli çocuk kitapları, filmler ya da riskli
durumların tanımlanması gibi yollardan yararlanı-
labilir. Yapılan değerlendirmeler okullarda uygula-
nan bu programların cinsel kötüye kullanımın fark
edilmesinde artma olacağı beklentisini desteklemekle
beraber, çocukların bu programlardan öğrendiklerini
gerektiğinde açık davranışlara dönüştürüp dönüş-
Çocuğun cinsel kötüye kullanıma maruz kalıp kalmadığı türemedikleri ve ortaya çıkan değişikliklerin proble-
konusunda yapılan görüşmede çok hassas olmak gerekir. mi azaltıp azaltmadığı konusunda yeterince bilgimiz
Bu süreci kolaylaştırabilmek için sıklıkla uygun anatomik yoktur (Wolpe, 1990). Ama en azından bu program-
yapılara sahip oyuncak bebekler kullanılmaktadır. lar, çocukların evlerinde de bu konunun konuşulma-
sına yol açmakta (Wurtule & Miller-Perrin, 1987) ve
dolayısıyla böyle bir durumla karşılaşan çocukların
ortaya koymaktadır (Burnam ve ark., 1988). Önceden bunu anne-babalarına veya bakıcılarına söylemeleri
de belirtildiği gibi çocuklukta cinsel köyüye kullanı- açısından cesaret kazanmaları gibi önemli bir amacın
ma maruz kalmak, çoklu kişilik bozukluğu ve sınır gerçekleşmesine katkıda bulunmaktadır.
kişilik bozukluğunda da rol oynamaktadır (Saunders,
1991). Bir çalışmada cinsel kötüye kullanıma maruz PROBLEMİN ELE ALINIŞI
kalmış çocukların büyüdüklerinde de cinsel olarak Pek çok yetişkin için rahatsız edici olsa da, anne-
aşağılandıkları ilişkilere girme risklerinin yüksek ol- babalar birşeylerden şüphelendiklerinde bu konuyu
duğu bildirilmiştir. “Kim tarafından yapılmış olursa çocuklarına açmalıdırlar. Hekimler de cinsel kötüye
olsun, cinsel kötüye kullanıma maruz kalmak, ‘kurban kullanım ile ilgili psikolojik ve fiziksel belirtiler ko-
edilme’ beklentisinin yerleşmesinde rol oynuyor gibi nusunda hassas olmalıdırlar. Pek çok ülkede sağlıkla
görünmektedir” (Alexander & Lupfer, 1987, s. 244). ilgili profesyoneller ve öğretmenler çocukların cinsel
Kuşkusuz bu yorumu o kişiyi aşağılayarak “aslında (ya da cinsel olmayan) açıdan kötüye kullanıldıkla-
o kurban edilmeyi istiyor” şeklinde değerlendirme- rının farkına vardıklarında, bunu çocuk koruma ku-
mek gerekir. Ancak bu yorum; çocukluklarında cinsel rumlarına ya da polise bildirmekle yükümlüdürler.
kötüye kullanıma maruz kalan bu kadınların bundan Kaliforniya’da psikologlar bu konuda en azından
ters yönde etkilenmelerinden dolayı, yetişkinlik döne- asgari düzeyde bilgi sahibi olabilmek ve çocuk cinsel
minde de istemedikleri cinsel yaşantılara karşı atılgan kötüye kullanımını bildirme ile ilgili kanuni sorumlu-
tepkiler ortaya koymayı öğrenmemiş olabileceklerine luklarının farkına varabilmek için bir günlük bir kursa
işaret etmektedir. katılmak zorundadırlar.
Genellikle çocuğu kötüye kullanan kişi yabancı Bir çocuk için cinsel açıdan kötüye kullanıldığını
biri değildir. Bu kişi bir amca, erkek kardeş, öğretmen, söylemek çok zordur. Anne-babasına erkek kardeşi ya
çalıştırıcı, komşu, hatta bir din adamı bile olabilir. da dedesi tarafından okşandığını söylemenin ne ka-
Çocuğu kötüye kullanan kişi genellikle çocuğun tanı- dar korkutucu olduğunu ve çocuğun kendini ne kadar
dığı ve büyük bir olasılıkla güvendiği biri olduğundan, çaresiz ve bağımlı hissedebileceğini unutmamalıyız.
bu gerçeği çocukla konuşabilmek ve bu gerçekle bir Daha da kötüsü çocuğu cinsel açıdan kötüye kulla-
yetişkin olarak yüzleşebilmek çok zordur. nan kişinin çocuğun babası olması durumudur. Çocuk
PARAFİLİLER (CİNSEL SAPKINLIKLAR) 387
√√
bir yandan babasına bağlılık ve sevgi hissederken bir nasıl korunabileceği ile ilgili kararlar alınması gere-
yandan da ondan korkmakta ve duygusal anlamda kir. Özellikle annenin durumu daha da zordur; bazen
geri çekilmekte bir yandan da bütün olup bitenlerin kızı ile kocası arasında ne yapacağını bilemez, bazen
yanlış olduğunu düşünmektedir. Bazı anneler çocuk- de ekonomik nedenlerden dolayı babanın evden ayrıl-
larının kötüye kullanılmakta olduğundan şüphelense- masının mı, yoksa tutuklanmasının mı daha doğru ola-
ler bile, bunun devam etmesine göz yummaktadırlar. cağı konusunda karar veremez. Yasaksevi vakalarının
Böyle anneler çocuklarının şikâyetlerine inanmamayı, yüzde kaçının polise bildirildiğini bilmek mümkün
onlara yeterince destek vermemeyi ve hatta düşmanca değildir, ancak çoğunluğunun polise bildirilmediğini
davranışlar sergilemeyi seçebilirler. söylemek yanlış olmaz (Finkelhor, 1983). Cinsel kö-
Çocuğu olası cinsel kötüye kullanım hakkında sor- tüye kullanımın aile dışından biri tarafından yapıldığı
gularken, özellikle sonunda bir dava açılması olasılığı durumlar daha sık polise bildirilmekte ve dava edil-
varsa, tam ve doğru bilgi alabilmek, herhangi bir yön- mektedir.
lendirme yapmamak ve çok rahatsız edici bir yaşantı- Anne babaların da çocuğun ifadelerine karşı na-
nın yeniden yaşanmasından dolayı kaçınılmaz olarak sıl tepki gösterecekleri konusunda yardıma ihtiyaçları
ortaya çıkan stresi hafifletmek büyük beceri gerekti- vardır. Çocuğun şikâyetleri ciddiye alınmalıdır. Böyle
rir. Bazı kanun adamları, sorgulama sırasında, hem bir durumda anne-babanın yoğun duygusal tepkileri
çocuğun stresinin azaltılabilmesi hem de suçlananın her ne kadar anlaşılabilir olsa da, çocuğun kendini
haklarının korunabilmesi açılarından dava sırasında daha kötü hissetmesine yol açabilir. Ancak unutulma-
nasıl davranılacağı ve neler beklenebileceği ile ilgili malıdır ki, çocuklar olayları yetişkinlerden daha farklı
özel asistanlardan ya da eğitim programlarından ya- olarak anlamlandırmaktadırlar. Cinsel kötüye kullanı-
rarlanarak örneğin oturumların kapalı yapılması, ta- mın her şekli çok önemli ise de, örneğin özellikle okul
nıkların video veya kapalı sistem televizyon yayını ile öncesi dönemdeki çocuklar kendilerine ne yapıldığını
izlenmesinden yararlanılması gibi yeni yollara başvur-
tam olarak anlayamamış olabilirler ve dolayısıyla da
maktadırlar (Wolpe, 1990). Gerçeğin öğrenilmesinde
bundan çok fazla etkilenmemiş olabilirler. Ancak tüm
yararlanılabilecek yollardan biri de çocukların anato-
çocukların korunmaları gerekir ve bazen de fiziksel
mik açıdan uygun bebeklerle oynamalarını izlemektir.
yaralanmalar nedeniyle tedaviye ihtiyaç duyulabilir.
Ancak çocuğun bu bebeklerle oynama biçimini gerçe-
Kriz atlatıldıktan sonra birçok çocuk sürekli pro-
ğin değerlendirilmesi açısından tek bir ölçüt olarak
fesyonel gözlem altında olmaya ihtiyaç duyabilir
almamak, sadece değerlendirmenin bir parçası olarak
(Wolfe, 1990). Tecavüze uğrayan yetişkinler gibi, ki
görmek gerekir, çünkü cinsel kötüye kullanıma maruz
tecavüze uğrayan yetişkinlerin çoğu çocukluklarında
kalmamış birçok çocuk da bebekleri cinsel birleşme
cinsel kötüye kullanıma maruz kalmış kişilerdir, bu
pozisyonuna getirerek oynayabilmektedirler (Jampo-
çocuklarda da travma sonrası stres bozukluğu ortaya
le & Weber,1987). Bir yandan başına neler geldiğini
çıkabilir. Yapılacak müdahaleler yetişkinlerde görü-
anlamak için çocuğa yardımcı olmaya çalışırken, bir
yandan da çocuğu yaşanmamış bir olayı rapor etmeye len travma sonrası stres bozukluğunda uygulananlara
doğru yönlendirmemeye de özen gösterilmesi gerekir. benzerdir; güvenli ve destekleyici bir terapötik ortam-
Bütün bunlar dikkate alındığında, aile içinde yaşanan da travma ile ilgili anılar üzerine odaklanılır (John-
cinsel kötüye kullanımların çoğu kez rapor edilmeme- son, 1987). Sağlıklı cinsel ilişkilerde kuvvet veya kor-
sine ve büyümekte olan çocuğun kendine güveninin kuya yer olmadığının, olgunlaştıkça cinsel yaşantının
azalmasına, başka koşullarda olumlu olarak değer- kişiyi rahatlatan bir özellik haline geldiğinin öğretil-
lendirilebilecek ilişkileri çarpıtılmasına ve hatta ciddi mesi de çok önemlidir (McCarthy, 1986). Beden tema-
akıl hastalıklarının ortaya çıkmasına katkıda bulunan sı ile ilgili ketlenmelerin kaldırılmasında grup ortam-
bir sır olarak saklanmasına çok şaşırmamak gerekir. larında ve cinsel amaçlı olmayan el tutma ya da sırta
Anne-babalar da çocuklarının cinsel kötüye kulla- dokunma gibi davranışlardan yararlanılabilir (Wolfe,
nıma maruz kaldığını öğrendiklerinde bir kriz dönemi 1990). Tecavüz vakalarında olduğu gibi olanlarla il-
geçirmektedirler. Eğer yasaksevi söz konusu ise gerçek gili suçluluk duygusunu diğer kişiye döndürmek, yani
bir aile krizi yaşanır. Eğer bunun sorumlusu baba ise, kişinin “ben kötüyüm” şeklindeki sorumlulukla ilgili
bu durumda ne yapılacağı ile ilgili çatışmalar yaşa- atıflarını “o kötü” şeklinde değiştirmek yararlı olur.
nır, çünkü çoğunlukla baba ailede baskın olan ve hem Yapılacak müdahale çocuğun yaşına göre ayarlan-
sevilen hem de korkulan bir kişidir. Evde yoğun bir malıdır; örneğin 14 yaşındaki bir gencin olanları ha-
şekilde suçluluk ve utanma duyguları hâkimdir. Ayrıca tırlamak için bebeklere ihtiyacı olmaz ve 3 yaşındaki
ailede bir veya her iki ebeveynin alkolik olması gibi bir çocuk için de grup terapisi uygun olmaz. Bununla
başka ciddi sorunlar da yaşanıyor olabilir. Çocuğun birlikte her ne kadar bu konudaki klinik raporlar ol-
daha sonra karşılaşabileceği cinsel kötüye kullanım- dukça cesaret verici olsalar da, henüz bu çok çeşitli
lardan veya öfkeli ve korkmuş durumdaki suçlu kişinin ve karmaşık müdahale yöntemleri ile ilgili kontrollü
öc almaya yönelik tehditlerinden ve davranışlarından çalışmalar bulunmamaktadır.
388 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
1966) yöntemini de uygulamak zorunda kalmış istememesine empati göstererek onun savunu
tır. Bir buçuk yıllık izleme sonucunda hastanın culuğunun ve düşmanca tavırlarının azalmasını
geleneksel uyarıcılarla uyarılma kapasitesinin sağlayabilir, davranışlarını daha iyi kontrol ede
devam ettiği ancak zaman zaman sadistik fan bilmesinde yardımcı olabilecek tedaviler hak
tezilerine geri döndüğü saptanmıştır. Orgazmik kında bilgi verebilir, tedaviyi reddetmesi halinde
yeniden yönlendirme tekniğinin uygulandığı karşılaşacağı olumsuz sonuçları vurgulayabilir
başka vakalarda da muğlâk sonuçlar elde edil (örneğin eğer kişi zaten hapishanede ise daha
miştir, ancak davranışçı terapistler bu yöntemle kötü bir hapishaneye yollanması gibi), yeniden
ilgili çalışmalarına devam etmişlerdir. Bazı dav suç işlemesi halinde nelerle karşılaşabileceğini
ranışçı terapistler ise bu yöntemin parafilisi olan (örneğin daha ağır bir ceza verilmesi gibi) anla
hastaların geleneksel uyaranlar karşısında uya tabilir, tedavi sonucunda ulaşılabilecek olumlu
rılma kapasitelerinin arttırılmasında en iyi tedavi sonuçlara dikkat çekebilir, paradoks bir müda
seçeneği olduğuna inanmaktadırlar (Abel, Mit hale ile kişinin tedaviye başlamaya veya devam
telman & Becker, 1985). etmeye yeterince güdülü olup olmadığı konu
Bu bölümün başında da belirtildiği gibi, pa sunda şüpheleri olduğunu söyleyerek, hastanın
rafililerin çoğu kanunlara aykırıdır ve bazıları, direnmekte olduğu terapiste yanlış düşündü
örneğin çocuk cinsel kötüye kullanımı gibi diğer ğünü kanıtlayabilmek için harekete geçmesine
kişiler için tehlike yaratırlar. Dolayısıyla cinsel fırsat verebilir, cinsel uyarılması ile ilgili psikofiz
kötüye kullanım veya tecavüz (daha sonra tartı yolojik ölçümlerin yapılacağını ve bunların ka
şılacaktır) suçu işleyenlerin çoğunluğu ya hap bul etse de etmese de onun cinsel eğilimlerinin
se ya da akıl hastanelerine gönderilmektedirler neler olduğunu belirleyebileceğini açıklayabilir
(20. Bölüm’e bakınız). Bu tür suçluların tedavi (Garland & Dougher, 1991).
sinde elde edilen başarı oranı değişkenlik gös Cinsel suç işleyenlerin rehabilitasyonu ile il
termektedir; yayınlanmış raporlara göre bu oran gili olarak elde edilen şüpheli bulgular, hapisten
%90’ın üzerine çıkabildiği gibi %30’lara kadar çıkan bu kişilerin aynı suçları tekrar işlemeleriy
da düşebilmektedir (Marshall ve ark., 1991). le sonuçlanmış ve kamuoyunun bu kişilerin ya
Yayınlanan verileri yorumlamak birkaç neden kalandıkları yere geri dönmelerinin engellenme
den dolayı oldukça zordur. Bazı programlarda si yolunda baskı yapmasına yol açmıştır. Yeni
en problemli mahkûmlar tedaviye alınırken, kanunlarla ortaya konan bir uygulama ise olası
diğerlerinde prognoz açısından en iyi olanlar, bir tehlikenin söz konusu olması halinde, zan
örneğin ilk defa suç işleyenler tedaviye alınmış lının nerede olduğunun polis tarafından halka
tır. Yine bazı programlarda izleme çalışmaları duyurulmasıdır. Hatta bu kanunla birlikte vatan
yapılmış, bazılarında ise yapılmamıştır. Yıllar daşlar bu kişilerin kendi bölgelerinde yaşayıp
geçtikçe, özellikle de tedavinin bitmesinin üze yaşamadıklarını polis bilgisayarlarını kullanarak
rinden 2 yıl geçtikten sonra, yeniden suç işleme öğrenme hakkına sahip olmuşlardır. Megan’ın
eğiliminde artış gözlenmektedir (Marshall & Ba kanunları olarak da bilinen bu ve benzeri ka
rabee, 1990). nunlar, New Jersey’de 2. sınıfa giden bir çocu
Madde kötüye kullananlarda da görüldüğü ğun okuldan eve dönerken vahşice öldürülme
gibi, cinsel açıdan suç işleyenlerde de kanuna sinden sonra konulmuştur. Bu cinayeti işleyen
aykırı olan davranışlarını değiştirme güdüsü kişi daha önce 2 kez çocuklara tecavüz etme
çok düşüktür. Tedavi için güdülenmemelerinin suçundan yakalanmış ve bırakılmıştı. Bu kanun
temelinde problemi inkâr etme, problemin cid hem çocuklara hem de yetişkinlere yönelik işle
diyetini hafifletme, kurbanlarının güvenilir tanık nen cinsel suçlarda uygulanmaktadır (Ingram,
lar olarak kabul edilmeyecekleri inancı ve pro 1996). Bu tür suçluları izlemeyi kolaylaştırmak
fesyonel bir yardım almadan da davranışlarını amacıyla düzenlenen bilgisayar ağı Ağustos
kontrol edebileceklerine duydukları güven rol 1996’da Başkan Clinton tarafından oluşturul
oynamaktadır. Bu nedenlerden dolayı genellik muş, böylece polisin bu kişileri ülkenin her ye
le bu kişilerin tedaviye uygun olmadıkları (Dou rinde bulabilme imkânına sahip olması mümkün
gher, 1988), tedaviye başlasalar bile tedaviyi olmuştur (Kempster, 1996).
bırakacakları (Knopp, 1984) düşünülür. Teda Megan kanunu ile ilgili olarak ortaya çıkan
viye olan güdülenmeyi arttıracak çeşitli yön amaçlanmayan sonuçlardan biri; yıllar önce kar
temler vardır (Miller & Rollnick, 1991). Örneğin şılıklı rıza ile homoseksüel ilişkide bulunmaktan
terapist kişinin bir suçlu olduğunu kabul etmek yakalanmış olan kişilerin polis kayıtlarında cin
392 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
sel açıdan suç işleyenlerle birlikte yer almaları çelişkilidir. Berlin ve Meinecke (1981) 7 ile 20
ve dolayısıyla topluma teşhir edilmeleridir. Her yıl arasında değişen sürelerde MPA kullanan
ne kadar bu kişiler yakalandıklarında geçerli 20 cinsel suçludan 17’sinin ilacı kullandıkları
olan kanunlar değişmiş ve bu yeni kanunların süre içinde parafilik davranışlar göstermedik
amacı toplumu yıllar önce karşılıklı rıza ile bir lerini, ancak ilacın kesilmesinden sonra gizli
başka yetişkin ile ilişkide bulunanlardan değil, davranışlarına geri döndüklerini belirtmişlerdir.
cinsel açıdan zarar verenlerden korumak olsa Bazı araştırmacılar ise daha olumlu sonuçlar
da, bu uygulama devam etmektedir. Bu konu ile elde etmişlerdir (Green,1992; McConaghy ve
ilgili düşüncesizce yapılan ihbarlar olmaktadır. ark.,1988). Bu cinsel iştahı azaltan ilacın ya
Örneğin şimdi 90 yaşında olan bir adam 1944 şam boyunca sürekli olarak kullanılması, uzun
yılında bir otoparkta bir başka erkeğin bacağına süreli kullanıma bağlı olarak kısırlık ve diyabet
dokunurken yakalandığı için, bu şehvetli davra de dâhil olmak üzere çeşitli yan etkilerin ortaya
nışlarından dolayı suçlanarak polis kayıtlarına çıkmasına yol açacağından, pek çok etik sorun
suçlu olarak geçmiştir. Megan kanununun yü gündeme gelecektir (Gunn, 1993).
rürlüğe girmesi ile birlikte üzerinde kırmızı mü İyi bir tedavi programı her zaman için söz ko
rekkeple “CİNSEL SUÇ” yazan bir zarf evine nusu bozukluğun çok yönlü yapısını dikkate al
yollanmış ve daha bu kişi zarfı görmeye bile fır malıdır. Örneğin bir teşhirci cinsel organını gös
sat bulamadan, zarf kocasının 50 yıl önce böyle terme dürtüsüne bağlı olarak büyük bir gerilim
bir suçtan dolayı yakalandığını bilmeyen eşi ta yaşayabilir. Dolayısıyla bu kişinin cinsel olarak
rafından açılmıştır (Riccardo & Leeds, 1997). uyarılmasına yol açan kadınlara karşı duyar
Cinsel suç işleyenlerin tedavisinde çeşitli tıb sızlaştırması yerinde olur. Artık kaygı uyandır
bi müdahaleler de denenmiştir. Bir nesil önce mayacak hale gelene kadar sokakta ve diğer
Batı Avrupa’da kastrasyon veya yumurtalıkların halka açık mekânlarda bu kadınları tekrar tek
alınması gibi yollara başvurulmuş ve parafilik rar hayal etmek, kişinin bu kadınlarla gerçekten
davranışların ortaya çıkma oranında belirgin karşılaştığında daha rahat olmasına ve cinsel
bir azalma görülmüştür (örneğin Langeluddeke, organını gösterme dürtüsünün ortadan kalk
1963). Ancak bu ameliyat edilen grup çok he masına imkân sağlayabilir (Bond & Hutchison,
terojen bir gruptur ve aralarında kendi rızasıyla 1960). Parafilisi olan diğer kişilerle çalışırken
homoseksüel ilişkide bulunan kişiler de vardır. önce bu kişilerin rahatsızlık hissetmelerine yol
Dolayısıyla bu ameliyat edilen grupta kaç ki açan sosyal durumlar ve kadınlarla ilgili özel
şinin gerçekten masum insanlara zarar veren likler sorgulanabilir. Sonra da kaygı düzeyini
suçluların, yani çocukları cinsel açıdan kötüye azaltmak amacıyla bu durum ve kadınlara karşı
kullanma veya tecavüz etme gibi suçları olan ki duyarsızlaştırılabilirler. Bu tür kişilerde sıklıkla
şilerin yer aldığı bilinmemektedir. Bir yandan net rastlanan zorlukların aşılabilmesinde sosyal be
sonuçlar elde edilememesi, bir yandan bu konu ceri eğitimi ve cinsel eğitim genellikle çok yararlı
ile ilgili önemli etik sorunların olması, bugün için olmaktadır. Ayrıca yetişkin bir cinsel eşin varlığı
kastrasyonun giderek daha az kullanılmasına düzelmenin uzun süre devam etme olasılığını
yol açmıştır. Ancak daha sonra bahsedileceği arttırmaktadır.
gibi, bu bozuklukların tedavisinde ilaç kullanma Yasaksevi tedavisinde de çok yönlü bir yak
eğilimi halen devam etmektedir. laşım kullanılması yolunda öneriler vardır. Bu
Kanunlara aykırı olan ve sosyal açıdan da konunun tüm aileyi -mağdur olan kişi, eş ve
onaylanmayan parafilik davranışların kontrol al kardeşler- kapsadığı görüşü giderek yaygınlaş
tına alınabilmesi için yapılan biyolojik çalışmalar maktadır. Tedavide tüm aile üyelerinin seansla
sonucunda son yıllarda giderek ilaç kullanımı da ra birlikte katıldığı, içgörü kazandırma yönelimli
söz konusu olmaya başlamıştır. Tedavide med ve neden babanın (birçok vakada) duygusal
roksiproges-teron asetat (MPD veya ticari adı destek ve cinsel tatmin için kızına yöneldiğini
Depo-Provera) erkeklerde testosteron düzeyini anlamakta aile üyelerine yardımcı olunmaya
düşürmek için kullanılmaktadır. Sertleşme ve çalışılan “aile sistemleri yaklaşımı” öneril
boşalma sıklığının azalmasına yol açan bu ila mektedir (Lanyon,1986).
cın, geleneksel olmayan cinsel uyarılmaları ve Parafililerin “uygun olmayan çevresel uya
bunu takip eden uygun olmayan cinsel davra ranları cinsel açıdan çekici bulma” şeklinde
nışları engelleyeceği düşünülmüştür. Bu ilaçla tanımlanmasıyla birlikte 1960’lı yıllarda cinsel
ilgili olarak şimdiye kadar elde edilen sonuçlar davranışçı-bilişsel yaklaşımlar daha yaygın ola
TECAVÜZ 393
√√
rak kullanılmaya başlanmıştır. Terapide bazı mas çocuktan çok yetişkinlere yönelik olmak
parafililerin gelişmesinde veya sürdürülmesinde tadır. Şimdi çok önemli bir konu olan tecavüzü
yetişkin bir cinsel eşle tatmin edici bir cinsel incelemeye başlayalım.
ilişki yaşanamamasının rol oynadığı görüşüne
dayanan Masters ve Johnson yaklaşımı (1970) TECAVÜZ
kullanılmıştır (Marshall & Barabee, 1990). İster
yatılı ister yatısız uygulanmış olsun, davranışçı- Pek çok kişi için tecavüz, yani istekli olma
bilişsel yaklaşım hiçbir tedavinin uygulanmadığı yan birisi ile cinsel birleşme kadar öfke ve yoğun
durumlara nazaran, yeniden cinsel suç işleme duygulara yol açan pek az anti- sosyal davranış
oranının azalmasına yol açmıştır. Yeniden suç vardır. Tecavüzle ilgili bir diğer kategori ise, re-
işleme oranındaki azalma tecavüz suçu işleyen şit olmayan birine tecavüz yani reşit olmayan
lere nazaran çocuk cinsel kötüye kullanımında (statutory) bir kız ya da erkekle cinsel ilişkide
daha belirgin olarak ortaya çıkmıştır. Her ne bulunmaktır. Reşit olma yaşı kanunlarla belir
kadar toplum tarafından cinsel suç işleyenlere lenir ve genellikle 18’dir, ancak son yıllarda bu
korku ve nefretle bakılsa da, bu kişileri tedavi yaşın indirilmesini önerenler vardır. Reşit olma
etmek için gösterilen çabalara değeceği, çok yan birinin cinsel aktivitelerinden sorumlu tutu
düşük derecede başarılı olunsa bile tedavinin lamayacağı varsayılmaktadır. Eğer reşit olma
bu kişiler hapisten çıktıklarında diğer kişilerin yan kişi bilerek ve isteyerek cinsel ilişkiye girmiş
korunabilmesi için bir fırsat yarattığı göz ardı olsa bile bu reşit olmayan birine tecavüz olarak
edilmemelidir (Prentky & Burgess, 1990). değerlendirilmektedir. Reşit olmayan birine te
Daha önce de belirtildiği gibi, cinsel suçlu cavüz suçu için zorlama olması gerekmez, po
lara uygulanan tüm tedavilerde karşılaşılan en lise böyle bir durumun bildirilmesi yeterlidir. Biz
önemli sorun bu kişilerin suçlarını inkâr etme bu bölümde zorlamalı tecavüz üzerinde odakla
leri ve suçlarının sorumluluğunu almamalarıdır. nacağız.
Pek çok tecavüz eden ya da çocukları kötüye
kullanan kişi bu davranışlarını bir problem ola
rak görmemektedirler. Bazıları kurbanı, hatta
SUÇ
çocuğu çok baştan çıkarıcı olmakla suçlarlar. Bazen “sadistik tecavüz” olarak adlandırılan
Birçok tecavüz eden kişi tecavüz ettikleri kişinin durumda tecavüz eden kişi vajene yabancı nes
bundan zevk aldığını ve hayır demekle aslında neler sokma ya da göğüsleri çekme veya yakma
evet demek istediğini iddia etmektedirler. Bazı gibi davranışlarla kurbanın vücuduna ciddi de
ları ise mutsuz çocukluklarını ya da kısıtlı sos recede zarar verir. Bazı kişiler ise kurbanlarını
yal koşulları suçlamaktadırlar. Neden ne olursa öldürür ya da sakat bırakırlar (Holmstrom &
olsun, kişi profesyonel bir yardım gerektirecek Burgess, 1980). Tecavüzün cinsel bir davranış
bir problemi olduğunu kabul etmedikçe tedavi tan ziyade şiddet, saldırganlık ya da hükmetme
imkânsızdır. Hapiste olsalar bile bu kişiler te olarak değerlendirilmesine şaşmamak gerekir.
davi talebinde bulunmadıkları sürece tedaviye Birçok yargı sisteminde tecavüz vajinal girişe ek
alınamazlar. Oysa toplum bu kişileri farklı bir olarak, oral ya da anal girişleri de kapsamak
yere oturtmakta ve bu, suçluların öncelikle bir tadır. Tecavüz edenin davranışlarından ziyade
problemleri olduğunu kabul etmeleri gerektiği mağdur olan kişinin tepkilerine -korku, çaresiz
görüşü ile çelişki yaratmaktadır. Diğer taraftan lik, aşağılanma- odaklanan Calhoun & Atkeson
terapistler de tedavi sırasında bu kişilerin ye (1992) her türlü cinsel zorlamayı tecavüz ola
niden suç işleyebileceklerine ilişkin kuşkuları rak kabul etmektedirler. Böyle genişletilmiş bir
olduğunda, bunu bildirme zorunlulukları vardır tanım mağdur olan kişiye yardımcı olabilmek
(Morenz & Becker, 1995). Bir yandan tedavi amacıyla yararlı olsa da, kanuni tanımlardan
ile ilgili bütün bu zorluklar, bir yandan sadece farklılık göstermektedir. Her ne kadar erkekler
hapsetmenin cinsel suçlular açısından hemen de, örneğin hapishanelerde olduğu gibi diğer
hemen hiçbir etkisinin olmaması, bizi gerçekten erkekler tarafından tecavüze uğrasalar da, ge
çok zor bir durumda bırakmaktadır. nelde tecavüz erkekler tarafından kadınlara yö
Her ne kadar parafililer ile ilgili tartışmalar nelik olarak gerçekleştirildiğinden, bizim tartış
sırasında özellikle de pedofili ve yasaksevi ile mamız da kadınlar üzerinde odaklanacaktır.
bağlantılı olarak birkaç kez tecavüzden bahset Amerikalı kadınların %25’i tecavüze uğra
miş olmamıza rağmen, aslında zorla cinsel te maktadır (Kilpatrick & Best, 1990) ve bu teca
394 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
vüzlerin %80’i polise bildirilmemektedir. Zorla gibi cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yol aça
yarak yapılan diğer cinsel aktiviteler de dikkate bilir. DSM-IV’te tecavüz travma sonrası stres
alınacak olursa, kız kolej öğrencilerinin %75’inin bozukluğuna yol açan önemli travmalardan biri
bu tür istenmeyen cinsel aktivitelere maruz kal olarak ele alınmaktadır (Bölüm 6).
dıklarını gösteren bulgular vardır (Koss, 1985). Tecavüze uğrayan kadınların çoğu sekse
karşı olumsuz bir tutum geliştirirler ve sevgilileri
MAĞDUR, SALDIRI VE KÖTÜ ya da kocalarıyla olan ilişkilerinde zorluk çeker
SONUÇLAR ler (Becker ve ark., 1986). Tecavüz konusunda
da deneyimli klinik araştırmacılar olan Calhoun
Tecavüze uğrayan kadınların genç ve güzel
ve Atkeson (1991) cinsel problemlerin sıklıkla
oldukları şeklinde yaygın bir inanç vardır. Ancak
tedavi edilmemiş tecavüz travmasının uzun sü
bu bir efsanedir (mit), çünkü tecavüze uğrayan
reli bir sonucu olduğunu, dolayısıyla bu bölüm
lar arasında bu tanıma uyan kadınlar olduğu
de daha sonra ele alınacak olan cinsel işlev bo
gibi uymayanlar da vardır. Bazı kişiler için yaş
zuklukları nedeniyle terapiye başvuran kadınla
ve fiziksel görüntü bir engel teşkil etmez. Teca
rın geçmişinde tecavüz ya da cinsel saldırı olup
vüz için 1 yaşındaki bir çocuk ya da 80 yaşında
olmadığının araştırılması gerektiğini belirtmek
bir kadın da seçilebilir.
tedirler. Bazı kadınlarda cinsel ilişki ve orgazm
Tecavüze uğrayanlar hem fiziksel hem de zi
sıklığında değişiklik ortaya çıkmasa da, cinsel
hinsel olarak travma yaşarlar (Calhoun, Atkeson
tatminde azalma yıllarca devam edebilir (Feld
& Resick, 1982; Resick ve ark., 1986; Resick,
1993; Rothbaum ve ark., 1992). Kadınlar teca man-Summers, Gordon & Mengler, 1979).
vüzden birkaç saniye ya da dakika önce, ne ka Cinsel saldırıdan sonra müdahale edilmedi
dar tehlikeli bir durumla karşı karşıya olduklarını ği sürece bazı kadınlarda uzun yıllar boyunca
fark etseler de, başlarına neyin gelmek üzere ol devam eden kaygı, depresyon ya da travma
duğuna inanamazlar. Tecavüz sırasında ilk ola sonrası stres bozukluğu görülebilir (Calhoun &
rak yaşamlarından endişe duymaya başlarlar. Atkeson, 1991; Resick, 1993). Tecavüze uğ
Bir yandan şiddete maruz kalmaktan ve seçme rayan kişilerin çoğu için intihar riski (Cohen &
özgürlüklerinin ellerinden alınmasından dolayı Roth, 1987; Kilpatrick ve ark., 1985; Kilpatrick
öfke duyarken, bir yandan da kendilerinden çok ve ark., 1992) ve önceleri kaygı ve genel dis
daha kuvvetli olan saldırganla mücadele ede foriyi yatıştırmak amacıyla başlasa da madde
memekten dolayı çaresizlik yaşarlar. Tecavüz kötüye kullanımı riski (Burnam ve ark., 1988)
eden kişiler çoğu zaman kadınlara gözdağı ver yüksektir. Stresin fiziksel sağlık üzerindeki et
mek ya da onları korkutmak için sürprizlerden kilerini inceleyen araştırma sonuçlarıyla benzer
ve silahlardan yararlanırlar. Direnme şiddetin şekilde tecavüze uğrayanlar da çeşitli bedensel
daha da artmasına yol açar. Tecavüzden haf problemlerden yakınmakta ve sağlık hizmetleri
talar, hatta aylar sonra bile tecavüze uğrayan ne olan ihtiyaçları artmaktadır (Phelps, Wallace
kişi kendini aşırı gergin ve derinden aşağılan & Waigant, 1989).
mış hissedebilir. Daha fazla karşı koyamadığı Bazılarının “tecavüz travması sendromu”
için suçluluk duyar ve öç almaya yönelik dü (Burgess & Holstrom, 1974) olarak adlandırdı
şünceler ortaya çıkar. Sıklıkla tecavüzle ilgili ğı durumun yapısı ve süresi, tecavüze uğrayan
kâbuslar görülür. Depresyon ve kendine saygı kişinin tecavüzden önceki ve sonraki yaşamının
nın yok olması çok sık rastlanan durumlardır. nasıl olduğuna bağlıdır. Tecavüz sonrasında
Bazı tecavüz kurbanları, tecavüzün yaşandığı kötü sonuçların ortaya çıkmamasında, destek
yere bağlı olarak açık alanlara, kapalı ya da ka leyici bir eş ve arkadaşların olmasıyla krize
ranlık yerlere fobi geliştirirler. Yalnız olmaktan, müdahale ne tür yöntemler kullanıldığı rol oyna
kalabalık yerlerden veya arkalarından birisinin maktadır (Atkeson ve ark., 1982; Ruch & Leon,
gelmesinden korkmaya başlarlar. Ne yazık ki, 1983). Tecavüz sonrasında yaşanan negatif
bu tepkiler, bazen tecavüze uğrayan kişinin te duygusal sonuçlarla saldırının şiddeti, nerede
cavüzdeki rolünü sorgulayan kişilerin, örneğin yaşandığı ya da tecavüzcüyü tanıyıp tanımama
polisin, hatta kişinin arkadaş ya da sevdiklerinin gibi değişkenler arasında ilişki olup olmadığını
duyarsızlıkları nedeniyle daha da şiddetlenir (bu araştıran çalışmalardan elde edilen sonuçlar
konudan ileride daha fazla bahsedeceğiz). Sal tutarlılık göstermemektedir (Resick, 1993). Bu
dırıdan kaynaklanan travmaya ek olarak, bazen tutarsız sonuçlar Calhoun ve Atkeson’un (1991)
tecavüz istenmeyen bir hamileliğe ya da AIDS tecavüz sonrasında ortaya çıkan kötü sonuç
TECAVÜZ 395
√√
ların olayın kendisinden çok kişinin bunu nasıl amacına hizmet ettiği görüşünü desteklemek
değerlendirdiğine bağlı olduğu sonucuna var tedir (Brownmiller, 1975). Haçlı seferlerine ka
malarına yol açmıştır. Böylece kişilerin bir olayı tılan askerler Kudüs’ü Müslümanlardan alabil
değerlendirme biçimlerinin ne kadar önemli ol mek için 11. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar süren
duğunu bir kez daha açıkça görmekteyiz. kutsal yolculukları sırasında Avrupa’dan ge
Birçok yargı sistemi, depresyon, kaygı ve çerken, Almanlar Birinci Dünya Savaşı sırasın
uyku bozuklukları gibi tecavüz travması send da Belçika’ya saldırırken, Amerikan askerleri
romu belirtilerinin olmasını tecavüz için bir ka Vietnam’ı ve 1990’da Irak askerleri Kuveyt’i iş
nıt olarak kabul etmektedir. Aynı zamanda bu gal ederken kadınlara tecavüz etmiş ve gaddar
sendromun tecavüz için bir kanıt olarak kabul ca davranmışlardır. Yine son zamanlarda Ame
edilmesi, suçu bildirmede gecikme, hafıza kay rikan ordusundaki erkek askerlerin kadın asker
bı ya da tutarsız ifadeler kullanma gibi aksi tak lere tecavüz ettikleri saptanmıştır. Brownmiller
dirde tecavüze uğrayan kişinin buna razı olduğu (1975) savaşta tecavüzün neredeyse beklenir
izlenimi verecek davranışların açıklanmasına olduğunu belirtmiştir. Ona göre özel kulüpler
da yardımcı olmaktadır (Block, 1990). ya da askeri birlikler gibi erkeklere has grup
lar, erkeklerin üstün olduğu duygusunu sapıkça
TECAVÜZ EDEN KİŞİ desteklemekte ve tecavüzün kabul edilebilir bir
davranış olduğu şeklinde bir hava yaratmakta
Tecavüzlerin çoğu önceden planlanır. Te dırlar (1975).
cavüzü cinsel dürtüleri kontrolden çıkmış bir Haziran 1996’da Birleşmiş Milletler, 1992-
erkeğin kendiliğinden ortaya çıkan davranışları 1993 Bosna Savaşı sırasında 8 Bosnalı Sırp
olarak kabul etmek doğru olmaz. Tecavüz eden asker ve polisinin Müslüman kadınlara tecavüz
kişinin sadist davranışları olabilir ancak sadist ettiğini iddia etmiştir. Bu iddianın önemi, ilk defa
ten farklı olarak tecavüz edeceği kişiyi önceden cinsel saldırının ayrı bir savaş suçu olarak ka
tanımamaktadır ve bu konuda istekli olmayan bul edilmesidir. Örneğin daha önce İkinci Dün
birine saldırıda bulunur. Oysa sadist gönüllü ya Savaşı sırasında Nazilerin işledikleri suçları
olarak birlikte zevk almalarına yol açan acıları yargılayan Nürnberg mahkemelerinde tecavüz
paylaştığı ve uzun süreden beri birlikte olduğu den özel olarak bahsedilmemiştir. Uluslararası
bir mazoşistle ilişkide bulunmaktadır. komitenin savaş sırasında gerçekleştirilen teca
Tecavüz eden birçok kişi saldırı sırasında vüzler konusuna duyarlı olması, tecavüzün bir
orgazma ulaşmaz, hatta bazılarında sertleşme ülke ya da grubun diğerine karşı sürdürdüğü sa
bile olmaz ya da olsa da sürdürülemez. Cinsel vaşın kaçınılmaz bir parçası olarak kabul edile
saldırıda bulunan 170 erkeğin kapsandığı bir meyeceğine ya da buna göz yumulmayacağına
çalışmada, bu deneklerin gönüllü eşlerle cinsel dikkati çekmektedir. (Simons, 1996).
ilişki yaşadıklarında ortaya çıkmamasına rağ Kimler tecavüz eder? Tecavüz eden kişi
men tecavüz sırasında 1/3’ünde sertleşmeme, gaddarca davranarak ve tecavüz ederek kadın
erken ya da geç boşalma gibi sorunların ortaya lara hükmetme ve onları aşağılama heyecanını
çıktığı saptanmıştır. Deneklerin sadece 1/4’ünde yaşayan bir psikopat mıdır? Tecavüz eden kişi
tecavüz sırasında hiçbir cinsel işlev bozukluğu işte ve aşkta reddedildiği ya da hayal kırıklığına
ortaya çıkmamıştır (Groth & Burgess, 1977). uğradığında, olumsuz duygularını bir yabancıya
Bu kişiler genellikle çok alkol almaktadırlar, do yönelten, çok kırılgan bir egosu olan ve girişken
layısıyla sertleşmenin olmamasında aşırı alkol olamayan, sıradan bir erkek midir? Otoritesini
tüketiminin cinsel uyarılmayı engellemesinin de ve pozisyonunu kadınları ezmek için kullanan
payı olabilir (Wilson & Lawson, 1976). Benzer ama diğer alanlarda saygı ve hürmet duyulacak
şekilde tecavüz sırasında ortaya çıkan şiddet biri midir? Ya da baştan çıkarıcı ve cinsel yakın
de aşırı alkolün saldırganlık üzerindeki ketleme lığa hazır gibi görünen ama aslında onun kadar
yi kaldırmasından kaynaklanıyor olabilir (Bara cinsellikle ilgilenmeyen genç kızlardan etkile
bee, Marshall & Yates, 1983). nen bir ergen midir? Öfkesini ifade etme ile ilgili
Yıllar önce yayınlanan tecavüz politikası ile ketlenmelerini alkol alarak ortadan kaldırmaya
ilgili klasik kitapta belirtildiği gibi, genel olarak çalışan bir erkek midir? Bu sorulara verilebile
erkeklerin kadınlara nazaran daha güçlü olma cek en iyi cevap; tecavüz eden kişi bu erkekle
ları nedeniyle kadınları ezebilecekleri gerçe rin hepsi olabilir ve tecavüz davranışının ortaya
ği, tecavüzün geçmişte olduğu gibi bugün de, çıkmasında bu sorularda belirtilen durumların
kadınları kontrol etmek ve gözlerini korkutmak en az birkaçı rol oynamaktadır.
396 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
çünkü böyle bir sınıflandırmanın tecavüzün boyunca birçok kez yeniden tutuklanmaktadır
aşağılayıcı ve ezici özelliğini maskelediğini ve ve hapsedilme yeniden tecavüz etme oranının
sanki tecavüze uğrayan kişinin cinsel dürtüle düşürülmesinde çok kısıtlı bir etkiye sahiptir.
rinin sorgulandığı bir atmosfer yarattığını belirt Cerrahi kastrasyon veya testosteron düzeyi
mektedirler. Soyulan ya da dövülen bir kişinin ni azaltan kimyasal maddelerin kullanılması gibi
gizlice soyulmayı ya da dövülmeyi istemiş ola biyolojik müdahalelerin temelinde tecavüzün
bileceğinden kimse şüphelenmezken, nedense cinsel bir davranış olduğu görüşü yatmaktadır.
cinsel saldırıya uğrayan kişinin kocasına, arka Oysa önceden de belirtildiği gibi, tecavüz ede
daşlarına, polise, hatta kendisine bile ahlâken bilmek için tam bir sertleşmenin olması gerekli
masum olduğunu kanıtlaması gerekmektedir. değildir. Bu tür tıbbi müdahaleler tecavüz sıra
Böyle bir cinsel saldırıya uğramasına katkıda sında ortaya çıkan şiddetli ve saldırgan davra
bulunabilecek neler yapmış olabilir? Özellikle nışlara bir çözüm getirememektedirler (Geer,
tecavüz eden kişi tamamen yabancı biri değil Heiman & Leitenberg, 1984). Üstelik kastrasyo
se, mutlaka bir şeyler yapmış olmalıdır. Daha nun yetişkinlerde cinsel dürtüleri azaltmakta ne
geniş bakış açılarının etkisiyle tecavüze ilişkin kadar etkili olduğu konusuna da henüz kesin bir
etiketlemelerin giderek daha azaldığı görülmek cevap verilememiştir.
tedir. Son yıllarda tecavüze uğrayanlara danışma
imkânı verilebilmesi yolundaki çabalar giderek
TECAVÜZ EDENLERİN VE TECAVÜZE yaygınlaştırılmaktadır. Bu amaçla Amerika Bir
UĞRAYANLARIN TERAPİSİ leşik Devletleri çapında tecavüz kriz merkez
Bu kitapta ele alınan diğer bozuklukların leri ve doğrudan telefon hatları oluşturulmuş
aksine, tecavüz ile ilgili olarak ruh sağlığı pro tur. Bunlardan bazıları hastane ve kliniklerle
fesyonelleri konuya iki farklı açıdan, yani hem bağlantılıdır, bazıları ise bağımsızdır. Hem
tecavüz eden hem de tecavüze uğrayan açısın profesyonellerin hem de daha önce tecavüze
dan yaklaşmak durumunda kalmaktadırlar. uğramış olan gönüllü kadınların görev aldığı
Tecavüz eden kişiye yardımcı olmaya çalı bu merkezlerde tecavüz kurbanlarına krize mü
şan terapistler bu problemin temelinde pek çok dahale çerçevesinde destek ve tavsiyeler ve
neden olabileceğini dikkate almalıdırlar. Bu ne rilmektedir. Bu uygulamada tecavüze uğrayan
denler arasında yalnızlık, sosyal becerilerde kişinin duygusal tepkilerinin normalleştirilmesi
yetersizlik (Overholser & Beck, 1986), kadınlar üzerine odaklanılır (“Böyle bir saldırıya uğrayan
la geleneksel biçimde ilişki kurmaktan korkma, herkes duygusal bir karışıklık yaşar”), kişi duy
kadınlardan nefret etme, tatmini erteleyememe guları hakkında konuşması için cesaretlendirilir
veya ertelemek istememe, özellikle aşırı alkol ve çocukların bakımı ya da evindeki güvenlik
almaya bağlı olarak erkeklik kavramını abarta önlemlerinin düzenlenmesi gibi acil ihtiyaçları
rak kadınları daha aşağı bir konumda görme nın karşılanmasına yardımcı olunur. Kısacası,
sayılabilir. amaç tecavüze uğrayan kişiye problemlerini çö
Erkeklerde tecavüz etme eğilimini azaltma zebilmesinde ve bu travmatik olay sonrasında
ya yönelik çeşitli programlar geliştirilmiştir. Bazı ortaya çıkan kötü duygularla başa çıkmasında
hapishanelerde suçluları kadınlara karşı göster yardımcı olmaktır (Calhoun & Atkeson, 1991;
dikleri şiddetin sorumluluğunu almaya, öfkele Sorenson & Brown, 1990). Özellikle tecavüz
riyle başa çıkmada ve karşı cinsle ilişki kurma eden kişi tanıdık biri olduğunda (Stewart ve ark.,
da daha nazik yollar bulmaya teşvik edebilmek 1987) kişinin kendine yönelik suçlamalarının
için, açık ve doğrudan ifadelerle, yüzleştirici engellenmesi de (Frazier, 1990) çok önemlidir.
grup terapisi uygulanmaktadır. Bu uygulama Tecavüzle ilgili danışma yapanlar bu kadın
sırasında ayrıca tecavüz eden kişiler tecavü ları içlerine kapanmamaları ve aktif olmaları için
ze uğrayan kadınlarla empati kurabilmeleri için zorlarlar. Genellikle kriz merkezlerinde görev
desteklenirler ki, bu yaklaşım aynı zamanda te yapan bir kişi, tecavüze uğrayan kişinin kanuni
cavüze uğramak üzere olan kadınlara o anda ve tıbbi yardım alabilmesi için, polise ve has
çocuklarından, arkadaşlarından ya da işlerin taneye onunla birlikte gider. Daha sonra hami
den bahsetmeleri yönünde verilen tavsiye ile lelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve terapi
uygunluk göstermektedir. Ancak bu programla gerekip gerekmediği gibi konularla ilgili düzen
rın ne kadar etkili olduğu yeterli düzeyde araştı lemeler yaparlar. Bu arada HIV araştırması da
rılmamıştır. Birçok tecavüz eden kişi yaşamları üzerinde durulması gereken bir başka konudur.
398 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
Kriz merkezindeki görevlilerin empatik yakla yönelik müdahalelerde olduğu gibi, travma ile
şımları tecavüze uğramış kişinin bu olayla ilgili ilgili anılar Ellis ve Beck’in çalışmalarındaki gibi
duygularını ifade etmeye başlamasına yardım bilişsel olarak yeniden yapılandırılır. Bu uygula
cı olur. Ayrıca kişi akraba ve arkadaşlarıyla bu mada kişi örneğin hem kendini suçlamaya yö
olay hakkında konuşması için cesaretlendirilir. nelik tüm düşüncelerini dile getirmesi hem de
Eğer saldıran kişi ya da kişiler yakalandıysa, saldırı sırasındaki kendi kontrolü dışında kalan
kriz merkezinde görevli olan kişiler tecavüze tüm durumları dikkate alması için desteklenir.
uğrayan kişinin tecavüz eden kişi ya da kişiler Sosyal tutumlar ve destek sistemleri tecavü
le ilgili kanuni bir yola başvurma ya da başvur ze uğrayan kişiyi suç duyurusunda bulunması
mama kararında ona destek olurlar. Hem savcı ve dava açması için cesaretlendirse de kanuni
ile olan görüşmelerinde hem de mahkeme de açıdan bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Yarım
onun yanında olurlar. milyon kadınla yapılan görüşmeler sonucunda,
Terapide öncelikle kadının devam etmekte tecavüz için suç duyurusunda bulunulmasını
olan ilişkileri üzerinde odaklanılır, çünkü bu iliş zorlaştıran 3 neden olduğu ortaya çıkmıştır:
kiler tecavüzden dolayı olumsuz yönde etkilen Bunlardan birincisi tecavüzün özel bir sorun
miş veya bozulmuş olabilirler. Arkadaşlar ve aile, olarak kabul edilmesi; ikincisi tecavüz eden ki
ama özellikle de sevgili ve kocalar, tecavüze uğ şinin, ailesinin veya arkadaşlarının misilleme
rayan kişinin ihtiyacı olan yargılamasız desteği yapmasından korkma ve üçüncüsü de polisin
verebilmek için önce kendi duygusal karışıklık bu konuda duyarsız, yetersiz ve etkisiz kalaca
larını gidermeli ve gerekirse bunun için yardım ğına inanmadır (Wright, 1991). Tecavüz olay
almalıdırlar. Tecavüz durumunda uygulanan te larının çok azının polise haber verildiği tahmin
rapi yaklaşımı stres sonrası travma bozukluğu edilmektedir. Diğer taraftan böyle bir davanın
için uygulanan terapi yaklaşımı ile büyük ölçüde çok stres verici olduğunu, tecavüze uğrayanın
benzerlik göstermektedir (Keane ve ark., 1989). tecavüz edeni tanımasının o kişinin suçlu bu
Kişiden saldırı sırasındaki korkutucu yaşantıları lunması olasılığını azalttığını ve savcının te
terapist ile konuşarak ve mümkün olduğu kadar cavüzün gerçekleşmesinde tecavüze uğrayan
detaylı bir biçimde gözünün önünde canlandıra kişinin rolünü iyice sorguladığını da inkâr etme
rak yeniden yaşaması istenir. Travmanın tekrar mek gerekir. Sonuç olarak, tecavüz eden bir kişi
tekrar yaşanması ile korkunun söndürülmesi yüzlerce kez tecavüz etmiş olsa da nadiren bu
(ya da psikanalitik yaklaşıma göre, travma üze suçundan dolayı hapse girmektedir. Toplum te
rinde çalışılması) amaçlanır (Calhoun & Atke cavüze uğrayan kişinin haklarının kanunlar ta
son, 1991; Calkoun & Resick, 1993; Rothbaum rafından korunup korunmadığı konusunda çok
& Foa, 1992). Diğer kaygılar üzerinde çalışırken dikkatli ve aktif olmalıdır.
olduğu gibi, tecavüzde de kişiyi korkularına yön Parafililer konusundaki tartışmamızı sonlan
dırmadan önce, Odak 14.2’de anormal olarak
lenmesi için cesaretlendirmek hiç de kolay bir iş
kabul edilen bir cinsel değişimle yani eşcinsel
değildir, çünkü genellikle olumlu sonuçlar ver
likle ilgili kısa bir tartışmaya yer vereceğiz.
mese de, inkâr ve kaçınma bu kadınların en sık
başvurdukları tipik başa çıkma yollarıdır. Birçok
kadın tecavüzden kendini sorumlu tuttuğu için CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI
(en azından kısmen), depresyon üzerinde çalı
şırken tecavüz sırasındaki rollerini yeniden de 25 yaşında, East Coast Üniversitesi fizik bölümünde
lisansüstü eğitim görmekte olan çok zeki ve başarılı olan
ğerlendirmeleri istenmelidir. Az sayıda da olsa
Robert S kendisinin “cinsel utangaçlık” olarak adlandır-
yapılan çalışmalar bu kadınların kendilerine te dığı bir sorunla bize başvurdu. Çok sevdiği ve yatak dı-
cavüz edenlere karşı öfke ve kin duyduklarını, şında hemen her konuda uyumlu olduğu bir genç kadınla
bu tür duygularını ifade etmekten korktuklarını nişanlı idi. Tüm çabalarına ve nişanlısının da tüm anlayı-
ve bu tür duygularını ifade etmemek için sosyal şına rağmen, Robert hem cinsel ilişkiyi başlatmakta hem
ilişkilerden uzak kaldıklarını ortaya koymaktadır de nişanlısı başlattığında ona tepki vermekte son derece
(Calhoun & Atkeson, 1991). isteksizdi. Her ikisi de hem 2 yıllık arkadaşlıkları hem de
nişanlılık döneminde bu problemin temelinde Robert’in
Görgül olarak geçerliği giderek artmakta olan
üzerindeki akademik baskıların yattığına inanmaktaydı-
ve Resick (1992; Resick & Schnicke, 1992) ta lar. Ancak terapistle yapılan görüşmede Robert’in kendini
rafından geliştirilmiş olan bilişsel işlemleme te hatırladığından beri ne kadınlara ne de erkeklere karşı
rapisi bilişsel-davranışçı müdahalelerden biridir. hemen hiç cinsel istek duymadığı ve üzerindeki baskılar
Bu terapi yaklaşımında, diğer kaygı azaltmaya azalsa bile durumun değişmediği saptandı. Nişanlısını
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI 399
√√
çok çekici ve hoş bulduğunu, ama daha önce diğer bazı Bir psikolojik problem sadece o problemi ya
kadınlarla da olduğu gibi, yine tutkulu olmadığını söy- şayan kişi için değil, o kişinin yaşamında önemli
ledi. yer tutan diğer kişiler için de bazı sonuçlara yol
Robert ergenlik döneminde nadiren mastürbasyon
açar. Diğer insanlarla sosyal ilişki kuramayan
yaptığını ve etrafında pek çok kız olmasına rağmen üni-
versitenin son yıllarına kadar kimseyle flört etmediğini kişiler yaşamda karşılaşabilecekleri pek çok fır
belirtti. Seks de dâhil olmak üzere yaşama analitik ve en- satı kaçırırlar ve kendileri ile ilgili değerlendir
telektüel bir açıdan baktığını ifade eden Robert terapiste meleri de zayıf olur. Böyle bir kişi eşi, çocuğu
sorunlarını çok serinkanlı bir biçimde anlattı. Nişanlısı- ya da arkadaşı için bir hayal kırıklığı ya da suç
nın onun bu isteksizliğinin ileride evlilik ilişkilerini etkile- luluk kaynağı olabilir. Duygusal problemlerin bu
yebileceği konusunda kaygılı olduğunu, eğer nişanlısının yönü, genellikle çok yakın kişisel ilişkiler çerçe
böyle bir isteği olmasaydı kendisinin terapiye başvurma-
vesinde yaşanan cinsel işlev bozuklukları açı
yacağını söyledi.
Birkaç bireysel görüşmeden sonra terapist nişanlısını
sından da çok önemlidir. Eşlerden birinde ya
da bir dahaki görüşmeye getirmesini istedi ve o da bunu da her ikisinde seks korkusunun olması evlilik
hemen kabul etti. Birlikte yapılan görüşmede her ikisinin ilişkisini çok etkileyecektir. Ve birçoğumuz, ister
de birbirlerini sevdikleri ve ortak bir yaşamı sabırsızla iyi ister kötü yönde olsun, kendilik kavramımızın
bekledikleri görüldü. Ancak nişanlısı Robert’in bu cinsel bir kısmını kendi cinselliğimiz üzerine temellen
isteksizliği ile ilgili endişeleri olduğunu belirtti. diririz. Sevdiğimiz insanları memnun edebiliyor
muyuz? Kendimizi memnun edebiliyor muyuz?
Toplumun çok az bir kısmında görülen gele Veya çok basit olarak zevkli bir cinsel yaşantı
neksel olmayan cinsel davranışları tartıştıktan sonrasında gelen tatmin olma ve rahatlamanın
sonra, şimdi pek çok kişinin yaşadığı şekliyle tadını çıkarabiliyor muyuz? Cinsel işlevlerdeki
geleneksel cinsel ilişkiden zevk almayı engelle bozulma bazen o kadar ciddi olabilir ki, cinsel
yen cinsel problemlerden söz edeceğiz. Burada aktivitelerden yoğun bir tatmin sağlamak bir
cinsel işlev bozuklukları yani normal cinsel yana, şefkat bile ortadan kalkabilir.
tepki döngüsünde ketlenmeye yol açan cinsel Önce insan cinsel tepki döngüsünün normal
problemler üzerinde duracağız. olarak nasıl işlevde bulunduğunu, sonra ise bu
Hangi cinsel davranışların, normal ve arzu bağlamda bazı cinsel işlev bozukluklarını ince
edilir olarak kabul edileceği zaman ve mekâna leyeceğiz. Daha sonra da bu problemlerin ne
göre farklılık gösterir. Cinsel ifadelerin ketlenme denleri ve uygulanacak terapileri tartışacağız.
sinin anormal olduğu şeklindeki çağdaş görüş,
19 yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında Batı’da CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI VE
hâkim olan cinselliğin fazlasının suç olarak de
ğerlendirildiği görüşle zıtlık göstermektedir. Cin
İNSAN CİNSEL TEPKİ DÖNGÜSÜ
sel işlev bozuklarını incelerken, bu, zamana ve Tablo 14.1’de de belirtildiği gibi DSM-IV’te
kültürel normlara bağlı farklılıkları akılda tutmak cinsel işlev bozuklukları dört temel başlık altın
iyi olacaktır. da incelenmektedir. Bunlar: cinsel istek bozuk
DSM-II’de eşcinsellik cinsel
sapmalardan biri olarak listelenmiştir.
DSM’nin daha sonraki basımlarında
ise, erkek eşcinsel hakları gruplarının
baskılarına bağlı olarak eşcinsellik
zamanla bir akıl hastalığı olarak
kabul edilmemeye başlandı.
400 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
Her ne kadar eşcinsellik DSM-IV’te net bir şekilde bu tür sosyal eğilimlere direnebilmek amacıyla yardım
tanımlanan bir kategori olarak görünmese de, bu tür arıyor olabilirler. Bir başka neden ise klinisyenlerin bu
duygu ve davranış örüntüleri ile ilgili olarak hem halk kişilerdeki kaygı ve depresyon gibi sorunlara daha faz-
hem de profesyoneller arasında ortaya çıkan farklı gö- la odaklanmaları ve bunların heteroseksüel olma isteği
rüşler nedeniyle bu konunun üzerinde durulmasının ya- ile ille de bağlantılı olmadığını düşünmeleridir. Gerçek
rarlı olacağına inanıyoruz. Eşcinselliğin tarihini gözden nedenlerin neler olduğunu belirlemek mümkün değildir,
geçirmek cinsel açıdan kendi cinsini de tercih eden ya da ancak Amerikan Psikiyatri Derneği 1987 yılında DSM
cinsel tercihlerinde sadece kendi cinsine yönelen kişilerle III-R yayınlanmaya hazır hale geldiğinde, DSM III-R’de
ilgili birçok konu hakkında bir bakış açısı geliştirmemize ego distonik eşcinsellik de dâhil olmak üzere eşcinsellikle
yardımcı olacaktır. ilgili hiçbir kategorinin yer almamasına karar vermiştir.
Bunun yerine DSM-III-R’de başka türlü adlandırılama-
EŞCİNSELLİK VE DSM yan cinsel bozukluk kategorisinde “kişinin cinsel yöne-
DSM-II’nin 1968 yılında yayınlanmasından 1973 yı- limi ile ilgili sürekli ve belirgin stres yaşaması” şeklinde
lına kadar cinsel sapmalardan biri olan eşcinsellik cinsel bir alt grup yer almaktadır ve bu kategori DSM-IV’te de
istek veya aktivitelerin kendi cinsinden birine yöneltilme- bulunmaktadır. Sonuç olarak, ne DSM-III-R’de, ne de
si şeklinde tanımlanmıştır. 1973’te birçok profesyonelin DSM-IV’te eşcinsellik başlı başına bir bozukluk olarak
ve eylemci erkek eşcinsellerin baskısıyla, Amerikan Psi- ele alınmamaktadır.
kiyatri Derneği Terminoloji Komitesi, eşcinselliğin cin- Bu yeni kategorinin herhangi bir cinsel yönelimi be-
sel sapma kategorisinden çıkarılmasını ve bunun yerine lirlemediği dikkat çekicidir. Her ne kadar ego distonik
“cinsel yönelim rahatsızlığı” ifadesinin kullanılmasını eşcinsellik tanısı koyabilmek hâlâ mümkün olsa da, mev-
önermiştir. Bu yeni tanı da kullanılan “rahatsızlık” ifa- cut psikiyatrik sınıflandırmalarda ego distonik heterosek-
desi sanki eşcinsel kadın ve erkeklerin “cinsel yönelim- süellik tanısı da yer almaktadır. Bizim beklentimiz ise her
lerinden dolayı çatışma yaşadıkları ve bu yönelimlerini iki tanının da çok sık konulmaması yönündedir.
değiştirmek istedikleri” izlenimini vermektedir. Eşcin-
selliğin psikoseksüel gelişimin erken dönemlerindeki bir HOMOFOBİ: ÖRTÜK EŞCİNSELLİĞE KARŞI
saplantıyı yansıttığını ve dolayısıyla anormal olduğunu BİR SAVUNMA
savunan ünlü psikiyatristlerin şiddetli karşı çıkmalarına Erkek eylemci eşcinsellerin yıllardır tartıştıkları ko-
rağmen, Psikiyatri Derneği üyeleri arasında yapılan oy- nulardan biri de, eşcinselliğe karşı olunmasının mantıklı
lama sonucunda bu değişiklik kabul edilmiştir. bir analizden çok eşcinsellikten korkmaktan ya da tiksin-
Ruh sağlığı profesyonelleri arasındaki bu farklı gö- mekten kaynaklandığıdır ki, buna homofobi denilmek-
rüşlere rağmen 1970’li yılların sonlarına doğru hazır- tedir. Bazı yazarlar homofobinin kişinin kabul etmediği
lanan DSM-III’te daha önce Terminoloji Komitesi’nin eşcinsel ilgi ya da yönelimlerine karşı geliştirdiği bilinç-
1973’te önerdiği esnek bakış açısında israrlı olduğu or- dışı bir savunma mekanizması, yani bir tepki geliştirme
taya çıkmıştır. Sonuçta DSM-III’te kendi cinsinden uyarı- olduğunu iddia etmektedirler.
lan, bu uyarılmadan sürekli stres duyan ve heteroseksüel Homofobik erkeklerin “kendi eşcinselliklerine karşı
olmak isteyen kişileri tanımlayan yeni bir kategori, egoya kendilerini savunmakta oldukları” psikanalitik bir hi-
yabancı (distonik) eşcinsellik, yer almıştır. Bizce DSM- potez olarak yıllardır varlığını sürdürmektedir (örneğin
III’te eşcinsellikle ilgili tutarsız bir tavır sergilenmekte- West, 1977). Son zamanlarda çok ustaca yapılan bir de-
dir, çünkü bir yandan ego distonik escinsellik tanımına neyden elde edilen veriler bu kuramsal ve politik görüşü
göre toplumun önyargıları nedeniyle cinsel yöneliminin desteklemektedir. Bu çalışmada Adams, Wright ve Lohr
sapkın olduğuna iknâ olan eşcinseller anormal olarak (1996) homofobinin kabul edilmeyen, bastırılmış eşcinsel
kabul edilmekte, bir yandan da eşcinselliğin anormal bir yönelimlerle (gizli eşcinsellik) ilgili olabileceğini göster-
durum olmadığı belirtilmektedir. mişlerdir. Bir ölçek yoluyla homofobik olan ve olmayan
DSM-III’ün 1980 yılında yayınlanmasından sonraki heteroseksüel erkek kolej öğrencilerinin ikiye ayrıldığı
yıllarda ruh sağlığı profesyonellerinin ego distonik eş- bu çalışmada, deneklere heteroseksüel, eşcinsel ve lezbi-
cinsellik tanısını çok az kullandıkları gözlenmiştir. Bu, yen ilişkilerin açık bir şekilde tanımlandığı videolar gös-
artık terapiye başvuran eşcinsellerin cinsel yönelimle- terilmiştir. Cinsel uyarılma hem penil pletismograp hem
rini değiştirme gibi bir isteklerinin olmamasından mı de deneklerin kendi yaptıkları değerlendirmelere göre
kaynaklanmaktadır? Yoksa AIDS krizinin ortaya çık- ölçülmüştür. Pletismograp ölçümlerinden elde edilen
masıyla AIDS’in bir eşcinsel problemi olduğu ve hatta bilgiler heteroseksüel deneklerin heteroseksüel ve lezbi-
bunun günahlarına karşı Tanrı tarafından verilmiş bir yen videolardan uyarıldıklarını göstermesine karşın (ki
ceza olduğu şeklindeki yanlış iddialara rağmen, eşcin- bu heteroseksüel erkekler için yaygın olarak görülen bir
selliğe karşı gösterilen bu hoşgörü erkek eşcinsellerin durumdur), homofobik erkekler heteroseksüel ve lezbiyen
cinsel yönelimleri ile ilgili olmayan diğer problemleri videolara nazaran daha az olmakla birlikte erkek eşcin-
için terapiye başvurma cesaretini göstermelerinden mi sel ilişkilerin gösterildiği videolardan da uyarılmışlardır.
kaynaklanmaktadır? Belki de bazı erkek eşcinseller, özel- Deneklerin kendileri ile ilgili olarak yaptıkları değerlen-
likle de 20 yıldır mücadele etmekte olan eylemci erkek dirmeler açısından iki grup arasında fark saptanamamış
eşcinseller, artık toplumun cinsel tercihlerine karşı olan olması da, homofobik erkeklerin kendi eşcinsel ilgilerini
önyargılı bakış açısına katlanmak istemediklerinden, inkâr ettikleri görüşünü desteklemektedir.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI 401
√√
3. Orgazm. Bu aşamada cinsel zevk tepe rastlanan bir durumdur. Örneğin, hipoaktif cin
noktaya ulaşır ki bu binlerce yıldan beri hem sel bozukluk (cinsel istekte azalma) tanısı alan
şairleri hem de bizim gibi sıradan insanları bü kadın ve erkeklerin hemen hemen yarısında
yülemektedir. Bu aşamada erkeklerde boşalma bir başka işlev bozukluğu daha görülmektedir
arzusu kaçınılmaz bir hâl alır ve hemen her se (Segraves & Segraves, 1991). Farklı bozukluk
ferinde boşalma ortaya çıkar (çok nadir durum ları incelenirken bunların birbirleriyle olan bağ
larda bazı erkekler boşalmadan orgazm olurlar lantıları daha açık olarak ortaya çıkacaktır.
ya da orgazm olmadan boşalırlar). Kadınlarda
ise vajenin 3. dış duvarlarında kasılmalar ortaya CİNSEL İSTEK BOZUKLUKLARI
çıkar. Her iki cinste de genel bir kas gerilimi ve DSM-IV’te iki tür cinsel istek bozukluğundan
istemsiz pelvis hareketleri görülür. söz edilmektedir. Bunlardan ilki Azalmış (hipo-
4. Çözülme. Master’s ve Johnson’a göre bu aktif) cinsel istek bozukluğudur ve cinsel fan
son aşamada genellikle orgazmı izleyen bir ra tezi ve etkinliklerde bulunma isteğinin eksikliği
hatlama ve kendini iyi hissetme hali ortaya çı
ya da hiç olmaması şeklinde tanımlanmaktadır.
kar. Erkeklerde, bunu, uyarılma ve sertleşmenin
İkincisi ise cinsel tiksinti bozukluğudur ve ki
mümkün olmadığı bir dönem takip eder ki bu
şinin cinsel temastan neredeyse tamamen ka
dönemin ne kadar süreceği hem kişiden kişiye
çındığı daha ciddi bir bozukluk olarak tanımlan
hem de aynı kişi için farklı denemelerde deği
maktadır. Tanımlama ile ilgili sorunlar nedeniyle
şiklik gösterir. Kadınlarda ise durum farklıdır.
tam bir tahminde bulunmak zor olmakla birlikte,
Kadınlar çok kısa sürede yeniden cinsel heye
genel olarak yetişkin nüfusun %20’sinde azal
can duyarak hemen tepki verebilir hale gelebi
mış cinsel istek bozukluğu olabileceği düşünül
lirler ki, bu onların çoklu orgazm yaşamalarını
mektedir. Cinsel işlev bozuklukları nedeniyle
mümkün kılar.
tedaviye başvuranların yarısından çoğu cinsel
Unutmamak gerekir ki, cinsel tepki döngü
sü bir kurultu yani bilimsel olarak yaratılmış bir istekte azalmadan şikâyetçidirler. Genel olarak,
durumdur. Aslında cinsel ilişki düşünce, duy hem kadınlarda hem de erkeklerde azalmış cin
gu, davranış ve biyolojik tepkilerin birlikte gö sel istek bozukluğu oranı 1990’larda 1970’lere
rüldüğü devamlı bir süreçtir. Cinsel tepkilerle nazaran daha yükselmiştir (Beck, 1995).
ilgili olarak farklı görüşler de ileri sürülmüştür. Tüm DSM-IV tanıları içinde, tanımlamada en
Örneğin Havelock Ellis (1906) cinsel ilişki açı çok zorluk çekilen (bu Bölümün başında anlatı
sından sadece dokulara kan dolmasından ve lan vaka da olduğu gibi) cinsel istekte azalma
kanın geri çekilmesinden söz etmiştir. Burada dır. Kişi ne kadar sık cinsel ilişkide bulunmayı
sözü edilen dört aşamalı bakış açısı elde edi istemelidir? Bir kişinin cinsel istekte azalma
len bilgileri organize edebilmek ve tartışabilmek şikâyetiyle kliniğe başvurmasının nedeni, çoğu
amacıyla bilim adamları tarafından yaratılmış kez o kişinin cinselliğe gösterdiği ilginin düze
olan kuramsal şemalar veya akla uygun açıkla yinden memnun olmayan bir başkasının bulun
malardan sadece biridir (Gagnon, 1977; Kuhn, masıdır. Azalmış cinsel istek bozukluğu, içinde
1962). Şimdi DSM’de cinsel işlev bozuklukları yaşanılan çağın ve kültürün etkisiyle insanların
nın tanımlamasında bu tür şemaların nasıl kul cinsellikle ilgili beklentilerinin yükselmesinin bir
lanıldığına bakalım. sonucu olarak, ilk defa 1980 yılında DSM-III’te
“ketlenmiş cinsel istek”5 adı altında yer almış
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARININ tır. Bundan 25 sene önce cinsel tedavi alanında
TANIMLANMASI VE NEDENLERİ çalışan profesyonellerin bile dile getiremediği
bir bozukluk olan cinsel istekte azalma hak
Cinsel işlevlerin ara sıra bozulması o kadar kında şimdi kitaplar yazılıyor olması (örneğin
sık görülen bir durumdur ki zaman zaman bu Leiblum ve Rosen (1988) çok çarpıcı bir değiş
bölümde tanımlanan problemlerden bir veya bir medir. Elde edilen veriler cinsel istekte azalma
kaçı ile karşılaşan kişiler tedaviye gereksinim tanısının konulabilmesinde, kişinin sübjektif de
leri olduğunu düşünmemelidirler: Cinsel işlev
ğerlendirmelerinin çok önemli bir rol oynadığını
bozukluklarının tanısında “sürekli ve yineleyici”
ve bu bozukluğun, örneğin Amerikalı erkekler
ifadesinin vurgulanması böyle bir tanının konu
labilmesi için durumun ciddi olması gerektiğine 5
DSM-III-R’yi hazırlayanlar DSM-III’te kullanılan “ketlenmiş” ifadesinin
dikkat çekmektedir. Buna ek olarak, farklı cinsel psikodinamik nedenselliği akla getirdiğini düşünmüşlerdir. Dolayısıyla da
DSM-III-R’de ve DSM-IV’te hipoaktif teriminin kullanılması tercih edilmiştir
işlev bozukluklarının bir arada görülmesi de sık (Lief,1988).
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI 403
√√
tarafından İngiliz (Hawton ve ark., 1986) ve Al izlenimini vermekte ve bugün pek çok kişinin
man erkeklere (Arentewicz ve Schmith, 1983) karşı çıktığı maço erkek kavramını destekler
nazaran daha fazla rapor edildiğini ortaya koy görünmektedir. Cinsel soğukluk ifadesi ise ka
maktadır. dının duygusal olarak da soğuk, mesafeli, an
Azalmış cinsel istek veya cinsel tiksinti bo tipatik ve hissiz olduğu izlenimi vermektedir.
zukluğunun nedenleri hakkında pek fazla bil Dolayısıyla bu iki terim de küçültücü anlamlar
gimiz yoktur. Kliniklere başvuran kişiler gözden çağrıştırmakta ve dikkati, pek çok çağdaş araş
geçirildiğinde cinsel istekte azalma bozuk tırmanın cevap ve çözüm aramakta olduğu ilişki
luğunda ortodoks olma, tercih edilmeyen cin üzerinden uzaklaştırarak, kişi üzerine çekmek
siyetteki bir eşle cinsel ilişkide bulunmaya ça tedir.
lışma, kontrolü kaybetme korkusu, hamilelik Cinsel uyarılma bozukluğu tanısının konula
ten korkma, depresyon, sakinleştiricilere ya da bilmesi için, kadınlarda birleşmenin rahat bir şe
anti-hipertansiyon ilaçlarına bağlı olarak ortaya kilde tamamlanabilmesi için gerekli olan vajinal
çıkan yan etkiler, gergin insanlar arası ilişkiler ıslanmanın sürekli olarak yetersiz olması; er
(evlilikte veya çiftler arasında çatışma olması keklerde ise cinsel aktivitenin tamamlanabilme
gibi), eşini örneğin hijyen kurallarına yeterince si için gerekli olan sertleşmenin sürekli olarak
uymadığından dolayı çekici bulmama gibi ne sağlanamaması veya sürdürülememesi gerekir.
denler sayılabilir (LoPiccolo & Friedman, 1988). Kadınlarda cinsel uyarılma bozukluğunun görül
Diğer olası nedenler ise tecavüz ya da çocuk me oranı %11’den (Levine & Yost, 1976) %48’e
lukta cinsel kötüye kullanım gibi cinsel travma (Frank, Anderson & Rubenstein, 1978) kadar
geçirmiş olma (Stuart & Greer, 1984) ve AIDS yükselmektedir. Gerçek oran büyük olasılıkla
gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalan %20 civarındadır (Laumann ve ark., 1994). Er
ma korkusu (Katz ve ark., 1989) dur. Yapılan keklerde sertleşme bozukluğu oranının %3 ile
iki görgül çalışmada öfkenin, kadınlarda daha %9 arasında değiştiği (örn. Ard, 1977; Frank ve
az olmakla birlikte, hem kadınlarda hem de er ark., 1978) ve daha yaşlılarda bu oranın yük
keklerde cinsel isteğin azalmasında önemli bir seldiği (Feldman ve ark., 1994; Kinsey ve ark.,
rol oynadığı ortaya konmuştur (Beck & Boz 1948) tahmin edilmektedir. Cinsel işlev bozuk
man, 1995; Bozman & Beck, 1991). Günlük ya lukları nedeniyle başvuran kadın ve erkeklerin
şamlarında yüksek düzeyde stres ya da güçlük aşağı yukarı yarısını cinsel uyarılma bozukluğu
yaşadıklarından şikayetçi olanların cinsel istek tanısı alanlar oluşturmaktadır (Frank ve ark.,
düzeyi düşük olmaktadır (Morokoff & Gilliland, 1976; Renshaw, 1988).
1993). Ayrıca erkekler açısından testeron dü Cinsel işlev bozukluklarının en önemli ne
zeyinin önemli olduğuna işaret eden veriler de denlerinden ikisi olarak daha sonra söz edilecek
vardır; testesteron düzeyi düştükçe cinsel istek olan performans korkusu ve “kendini seyretme”
düzeyi de düşmektedir (Bancroft, 1988). (cinsel ilişkiyi yaşamak yerine cinsel ilişkide bu
lunan kendini seyretme) faktörlerinin rolüne ek
CİNSEL UYARILMA BOZUKLUKLARI olarak, kadın uyarılma bozukluklarında rol oy
Bazı kişiler cinsel istekle ilgili pek az ya da nayan diğer bazı özgül nedenler de vardır. Ör
hiç sorun yaşamazken, cinsel olarak uyarılmak neğin bir kadın kendisi için nelerin cinsel açıdan
ta veya uyarılmayı sürdürmekte zorluk çeke uyarıcı olduğunun farkında olmayabilir, hatta
bilirler. Uyarılma, Masters ve Johnson tarafın kendi anatomisi hakkında yeterli bilgiye bile sa
dan tanımlanan cinsel tepki döngüsünün ikinci hip olmayabilir. Cinsel ihtiyaçları hakkında ko
aşamasıdır. Uyarılma bozukluklarının 2 alt kate nuşmaktan utanma da buna eklenince, eşinin
gorisi kadında cinsel uyarılma bozukluğu ve davranışlarını uyarıcı bulmayabilir, hatta tiksin
erkekte erektil bozukluk (sertleşme bozuk dirici bile bulabilir.
luğu) tur. Eskiden bunlardan ilki frijidite (cinsel Helen Singer Kaplan (1974) erkeklerde sert
soğukluk), ikincisi ise empotans (iktidarsızlık) leşme bozukluğunun menzilinin çok geniş oldu
olarak da adlandırılmaktaydı. ğunu belirtmiştir. Bazılarında çok çabuk sertleş
Cinsel soğukluk ya da iktidarsızlık ifadeleri me olmakta ancak vajene girmeden bu sertlik
nin yerine cinsel uyarılma bozukluğu ifadesinin kaybolmaktadır. Diğerlerinde sevişme sırasında
kullanılmaya başlamasının önemli bir gelişme sertlik sürmekte ancak birleşme yakınlaştıkça
olduğu düşünülebilir. İktidarsızlık ifadesi erke yumuşama başlamaktadır. Bazıları eşleri ilişkiyi
ğin güçlü, kontrollü, gerçek bir erkek olmadığı yönlendirdiğinde, diğer bazıları ise kontrol ken
404 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
yoğun ve uzun süreli uyarılmaya gereksinimi Erken boşalma olup olmayacağı üzerinde
olabilir. Birçok erkek birleşme sırasında eşinin yoğunlaşma cinsel ilişkide birleşmenin aşırı de
bir yandan da klitorisinin elle uyarılmasını iste recede önemsenmesinin doğal bir sonucu ola
mesini kendisinin ve penisinin yetersiz kaldığı bilir. Boşalmadan sonra sertleşmenin yavaşça
şeklinde yorumlamaktadır ki, erkeğin bu yoru kaybolması ve dolayısıyla kadının orgazmdan
ma bağlı olarak gösterdiği tepkiler de kadının mahrum kalması, bazı çiftlerin geleneksel cin
orgazm probleminin ortaya çıkmasına katkıda sel birleşmeyi tüm diğer cinsel aktivitelerden
bulunur. daha fazla önemsemelerine yol açmaktadır.
Diğer bir faktör de kontrolü kaybetme kor Eğer penisin sertliği kaybolduğunda sevişme
kusudur. Fransızlar orgazm için “la petite mort” durdurulursa, tabii ki boşalma erken olacaktır.
(küçük bir ölüm) ifadesini kullanmaktadırlar. Ama cinsel terapistlerin önerdikleri gibi, eğer çift
Bazı kadınlar orgazm anında kontrolsüz bir şe kadının uyarılmasında sadece sertleşmiş penisi
kilde bağıracaklarından, kendilerini küçük düşü değil örneğin oral veya el yoluyla uyarmaları da
receklerinden veya bayılacaklarından korkarlar. cinsel davranış repertuarlarına eklerlerse, erke
Bununla bağlantılı olarak ortaya çıkan ve açık ğin doyuma ulaşmasından sonra kadının orgaz
ça ortaya konamayan bir başka ketlenme nede ma ulaşması da mümkün olmaktadır. Penil vaji
ni de, insanın bilincinden ve kontrolü sağlayan nal veya anal birleşme üzerine odaklanılmadığı
aklından uzaklaşarak, vücuduna teslim olması takdirde, eşlerin kaygı düzeyi erkeğin boşalma
nın yakışıksız bir davranış olduğu inancıdır. Her yı daha iyi kontrol edebilmesine ve daha uzun
ne kadar bazı kadınlar öfke duydukları hatta süreli bir birleşme süresine ulaşılmasına imkân
küçümsedikleri erkeklerle sevişmekten zevk al verecek ölçüde azalmaktadır. Cinsel beklentile
salar da, pek çoğu böyle erkeklerle birlikteyken rin ve yaşantıların değişmesinin erken boşalma
kendilerini tutarlar. Yine eşlerden birinin diğe kavramını nasıl değiştireceğini gözlemek ilginç
rine cinsel hisler beslememesi de bu sorunun olacaktır.
yaşanmasında rol oynayan bir başka faktördür.
Erkek orgazm bozukluğu ve erken boşalma
DSM-IV’te yer alan iki erkek orgazm işlev bo
CİNSEL AĞRI BOZUKLUKLARI
DSM’de cinsellikle ilgili olarak yer alan iki ağrı
zukluğu kategorisidir. Erkek orgazm bozuk
luğu veya zor boşalma nispeten daha az rast bozukluğu disparoni ve vajinismustur. Disparo-
lanılan bir durumdur ve tedavi için başvuran ni tanısı cinsel ilişki öncesinde, sırasında ya da
erkeklerin %3 ile %8’inde görülür (Spector & sonrasında yineleyen ya da sürekli genital ağrı
Carey, 1990). Bunun nedenleri arasında hamile olması halinde konulur. Kadınlarda ağrının vaji
bırakma korkusu, sevgi vermeme, husumet, ve nal ıslanmanın olmamasına bağlı olduğu düşü
kadın orgazm probleminde olduğu gibi kontrolü nülüyorsa (ki böyle bir durumda cinsel uyarılma
bırakma korkusu sayılabilir. Bazı durumlarda bu bozukluğu tanısı konulmalıdır), veya ağrı ikinci
sorun omurilik yaralanması veya sakinleştirici bir ağrı bozukluğuna yani vajinismusa bağlı ola
kullanımı gibi fiziksel nedenlerden de kaynakla rak ortaya çıkıyorsa disparoni tanısı konulma
nabilir (Rosen, 1991). malıdır. Vajinismus vajenin dış üçte birindeki
Erken boşalma erkeklerde en yaygın olarak kaslarda birleşmeyi engelleyecek biçimde yi
görülen işlev bozukluğudur ve erkeklerin %40’ı neleyen ya da sürekli istem dışı spazmın oluş
yaşamlarının bir döneminde böyle bir sorun ya masıdır. Kadınlarda disparonin görülme sıklığı
şarlar (Laumann ve ark., 1994; St. Lawrence %8 (Schover, 1981) ile %15 (Laumann ve ark.,
& Madakasira, 1992). Laboratuar çalışmaları 1994) arasında değişmektedir. Erkeklerde ise
erken boşalma sorunu olan erkeklerin cinsel çok daha az, %1 civarında görüldüğü kabul
uyarılma eşiklerinin düşük olduğunu ve tam bir edilmektedir (Bancroft. 1989). Cinsel terapi için
orgazma ulaştıkları cinsel yaşantıları arasında başvuranlar arasında vajinismusun görülme
geçen sürelerin erken boşalma sorunu olma oranı %12 ile %17 arasında değişmektedir (Ro
yan erkeklere nazaran daha uzun olduğunu sen & Leiblum, 1995).
göstermektedir (Spiess, Geer & O’Donohue, Birleşme sırasında ortaya çıkan genital ağrı
1984). Erken boşalma genellikle belirgin de hemen her zaman vajen, rahim veya penis bez
recede kaygı ile birlikte görülür. Bazen vajene lerindeki iltihaplanmalar gibi tıbbi nedenlerden
girmeden boşalma ortaya çıkabilir, ama daha kaynaklanır. DSM-IV’te cinsel bir problem olarak
sık rastlanan durum boşalmanın girişten birkaç tanımlanan vajinismus, bazen hekim tarafından
saniye sonra olmasıdır. yapılan pelvik muayenede de gözlenebilir.
406 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
Bir kurama göre vajinismus kadının kendini, dan kaynaklanmaktadır. Bu bakış açısına göre
eşini ya da cinsel yakınlaşma zevkini bilinç dışı analist hem nedenleri hem de tedaviyi belirleye
inkâr etme isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu bilmek için ortaya çıkan belirtinin sembolik an
görüş mantıklı görünmekle birlikte bunu destek lamını bulmaya çalışır. Psikanalitik yazılarda bir
leyen kanıtlar yoktur. Vajinismusu olan kadınlar yandan cinselliğin doğuştan gelen haz veren bir
klitoral doyuma ulaşabilmektedirler. Hamilelik aktivite olması bir yandan da cinsel işlev bozuk
korkusu ve cinselliğe karşı olumsuz tutumlar luğunun kişiye ve eşine psikolojik acı ve rahat
vajinismusun ortaya çıkmasında rol oynayabi sızlık vermesi göz önüne alınarak, cinsel işlev
lirler. Olumsuz tutumlar genellikle çocukluk dö bozukluklarında bastırılmış öfke ve saldırganlık
neminde cinsel kötüye kullanıma maruz kalma ile cinsel ihtiyaçların tatmini arasındaki çatışma
veya tecavüzün izlerini taşıyor olabilir (LePic ya dikkat çekilmektedir. Dolayısıyla çok erken
colo & Stock, 1987). Masters ve Johnson bazı boşalarak eşini hayal kırıklığına uğratan bir er
çiftlerde erkeklerin sertleşmeyi sürdürememe kek, belki de aslında bilinçaltında ona annesini
sinin vajinismusun gelişmesinde rol oynadığını hatırlatan kadınlara bastırılmış olan düşmanlı
bulmuşlardır. Dolayısıyla bazı kadınlar için eş ğını ifade ediyor olabilir. Ya da vajinismusu olan
lerinde ortaya çıkan cinsel problemler o kadar bir kadın çocuklukta maruz kaldığı cinsel kötü
kaygı uyandırıcı olabilmektedir ki sonuç olarak ye kullanımdan veya eşinin zorba tavırlarından
vajinismus gelişebilmektedir. dolayı erkeklere karşı düşmanlığını ifade ediyor
olabilir. Çağdaş psikanalistlerin çoğu terapide
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI İLE bilişsel-davranışçı teknikleri de kullanmaya baş
İLGİLİ GENEL KURAMLAR lamışlardır (LePiccolo, 1977). Terapistlerin cin
sel işlev bozukluklarının tedavisinde psikanalitik
Cinsel işlev bozukluklarının tanımlarını ve
temaların rolünü takdir etmeye başlamalarıyla
bunların altında yattığına inanılan bazı neden
bilişsel-davranışçı yaklaşımlar da bu uzlaşma
leri gözden geçirdikten sonra, şimdi genel ku
ruhundan etkilenmiştir.
ramsal bakış açıları üzerinde duracağız.
Kontrollü olmayan vaka çalışmalarına da
Modern bilimsel kuramlardan önce cinsel
yanmakla birlikte, cinsel işlev bozukluklarının
işlev bozuklarının genel olarak ahlâki bozul
nedenleri konusundaki en kapsamlı bilgiler Mas
maların bir sonucu olduğu düşünülürdü. Son
ters ve Johnson’un “İnsanın Cinsel Yetersizliği”
zamanlarda LePiccolo (baskıda) tarafından
yapılan bir gözden geçirme çalışmasına göre, adlı kitabında yer almaktadır (1970). Önce on
çocuklukta yapılan aşırı mastürbasyonun yetiş ların önerilerini ele alacağız ve sonra da onların
kin dönemde cinsel işlev bozukluğuna yol açtığı düşünceleri ile ilgili olarak önerilen değişiklik ve
ortaya çıkmaktadır. Von Krafft-Ebing (1902) ve eklemeler üzerinde duracağız.
Havelock Ellis (1910) erken yaşlarda yapılan
mastürbasyonun cinsel organlara zarar verdiği MASTERS VE JOHNSON’UN
ni, kısıtlı cinsel enerji deposunu boşalttığını ve KURAMSAL MODELİ
sonuçta yetişkin dönemde cinsel açıdan işlevsel Masters ve Johnson (1970) cinsel yetersiz
olabilme yeteneğini azalttığını belirtmişlerdir. liklerin nedenlerini kavramlaştırırlarken şu an
Hatta yetişkin dönemdeki aşırı cinsel aktivitenin daki ve geçmişteki nedenleri belirlemede iki sıra
temelinde de sertleşme sorununun olduğu dü modelini kullanmışlardır (Şekil 14.2). Şu andaki
şünülmüştür. Viktorya döneminin bakış açısına nedenler performans korkusu ve seyirci rolüne
göre tehlikeli cinsel iştah mutlaka kısıtlanmalı girme şeklinde iki gruba indirgenebilir. Bunların
dır. Bu dönemde çocukların cinsel organlarını her ikisi de kişinin cinsel performansa odaklan
ellemelerini önlemek amacıyla tek parmaklı me masına yol açarak doğal cinsel tepkilerin orta
tal eldivenler giydirilir ve yetişkinleri de çok fazla ya çıkmasını engelleyen davranış örüntülerini
cinsellikten uzaklaştırabilmek için açık havada içerirler. Yazarlara göre “yetersizlik korkusu
yapılan egzersizler ve uygulanması kolay diyet başarılı bir cinsel ilişkiyi engelleyen en önemli
ler önerilirdi. Aslında Kellogg’s mısır gevreği ve nedendir, çünkü bu korku cinsel uyarıcıların far
Graham krakerleri cinsel ilgiyi azaltmak ama kına varılmasını engelleyerek kişinin kendi do
cıyla geliştirilmiş yiyecekler olmalarına rağmen ğal tepkilerinden tamamen uzaklaşmasına yol
böyle bir etki göstermemişlerdir. açar” (Masters & Johnson, 1970, s. 12-13).
Psikanalitik bakış açısına göre cinsel işlev Cinsel işlev bozukluklarının şu andaki ya da
bozuklukları altta yatan bastırılmış çatışmalar yakın geçmişteki nedenleri olarak görülen per
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI 407
√√
formans korkusunun ve seyirci rolünün ortaya • Aşırı alkol alımı. Shakespeare Makbet’te
çıkmasında bazı tarihi (geçmişteki) belirleyici alkol için “isteği arttırıyor ama performansı yok
lerin rolü olduğu düşünülmektedir. Bunlar: ediyor” diye yazmıştır (İkinci perde, 3. Sahne).
Eğer sarhoş bir erkek sertleşmeyi sağlayamaz
• Dini katılık. Bazı muhafazakâr dini yetiş ya da sürdüremez ise, bu durumun alkolden
tirme biçimlerinde, özellikle evlilik ilişkisi dışın kaynaklandığını düşünmek yerine sertleşme
da, cinsellikten zevk alma konusuna kötü gözle probleminin tekrarlayacağı korkusuna kapıla
bakılmaktadır. Masters ve Johnson bunun so bilir. Sonunda sertleşmeyi sürdüremeyeceği dü
nucu olarak cinsel işlev bozukluğu olan pek çok şüncesi zihnini o kadar kaplar ki, seyirci rolüne
hastanın cinselliğe negatif bir bakış açısı ge geçer. Eşinden gelen empatik tepkileri erkekli
liştirdiklerini saptamışlardır. Örneğin bir kadın ğine ve cinsel çekiciliğine bir tehdit gibi algılar.
hastaya, büyürken kendisine aynada çıplak ola Giderek ilişki bundan zarar görmeye başlar ve
rak bakmaması, birleşmenin evlilikte yaşanma temelde alkole bağlı olarak ortaya çıkan sertleş
sı gerektiği ve bunun sadece çocuk doğurmak me problemi ciddi ve İsrarlı bir hâl alır.
amaçlı olarak katlanılması gereken bir durum
olduğu öğretilmişti.
• Biyolojik nedenler. Masters ve Johnson
daha 1970’li yıllarda somatik faktörlerin cinsel
• Psikoseksüel travma. Bazı işlev bozuk
işlev bozukluklarının ortaya çıkmasında rol oy
lukları tecavüz veya diğer aşağılayıcı yaşantılara
nayabileceğine dikkati çekmişlerdir ki, şimdi bi
bağlı olarak ortaya çıkabilir. Bir fahişe Masters
yolojik faktörlerle ilgili çok daha fazla bilgi elde
ve Johnson’un genç bir erkek hastasına “eğer
edilmiş durumdadır. Örneğin uzun süreli diya
bu işi burada ve şimdi bir fahişe ile beceremez
bet periferal kan akımını azaltır. Her iki cinste
se, başka hiçbir kadınla beceremeyeceğini”
söylemiş. de cinsel uyarılma için hücrelerin kanla dolarak
genişlemesi şart olduğundan, diyabet cinsel iş
• Eşcinsel eğilim. Eşcinsel eğilimleri olan lev bozukluğunun nedenlerinden biri olarak ele
bir kişinin heteroseksüel ilişkiden fazla zevk al alınmalıdır. Seçici serotonin gerialımını engel
maması doğaldır. Kitapta belirtilmemesine kar leyen ilaçlar (SSRI, örneğin Prozac) ve hiper
şın benzer bir sonuç heteroseksüellerin eşcinsel tansiyon ilaçları da cinsel istek ve uyarılmayı
ilişkiye girmeleri durumunda da beklenebilir. azaltabilirler (bu ilaçların kullanımının problem
yaratmasının en önemli nedeni budur).
• Yetersiz danışma. Bu ifade profesyonel
ler tarafından çiftlere verilen yanlış ya da zarar • Sosyokültürel faktörler. Kadın ve erkek
verici açıklamaları yumuşatabilmek amacıy lerin beklentileri ve ilgi alanları ait oldukları sos
la kullanılmıştır. Örneğin bir sağlık uzmanının yal sınıfa göre farklılık gösterir. Örneğin bir top
sağlıklı 65 yaşındaki erkek bir hastaya cinselliği lumda cinsellik erkeklere özgü bir nimet, hatta
unutmasını söylemesi ya da bir rahibin sertleş hak olarak görülüyor ise cinsel ilişkiyi başlatmak
me bozukluğunun Tanrı’nın günahkârlara verdi ve sürdürmek erkeklere düşer. Son otuz yıldır
ği bir ceza olduğunu söylemesi gibi. devam eden feminist hareketlerin sonunda or
408 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
taya çıkan değişikliklere rağmen kadınların bu Bazı hastalar da yetişkin bir eşle cinsel ilişkide bulunurken,
konuda ne kadar aktif olabilecekleri hâlâ tartış bir çocukla cinsel ilişkide bulunmak gibi sapkın fantezileri
olduğunu fark edebilirler. Böyle durumlarda kişinin ken
ma konusudur.
disi ile ilgili “terbiyeli ve ahlâklı” olduğu şeklindeki imajını
sürdürebilmesi için, cinsel işlev bozukluğu kabul edileme
DİĞER ÇAĞDAŞ GÖRÜŞLER yen cinsel dürtülerin bastırılmasına yardımcı olur.... Cinsel
Masters ve Johnson cinsel işlev bozuklarını işlev bozukluğu kişinin kendine olan saygısını kaybetme
diğer iç psişik veya cinsel olmayan kişilerarası mesi için psişik bir gereklilik bile olabilir.
zorlukların belirtileri olarak değil, doğrudan te
davi edilebilecek problemler olarak ele almak Çiftin yaşadığı cinsel zorluklar terapistin he
tadırlar. Masters ve Johnson’un ikinci kitapları men fark edemediği, hatta çiftin de bilmediği bir
olan “İnsanın Cinsel Yetersizliği” (1970)nin te amaca hizmet ediyor olabilir. Psikanalitik para
melini oluşturan tedavilere katılan çiftler cinsel digmada ikincil kazançlar olarak bilinen bu gizli
sorunlarına rağmen birbirleriyle ilgili ve yakın bir avantajlar, terapi iyi gidiyormuş gibi görünse de,
evlilik ilişkisi içinde olan çiftlerdi. Ama zamanla zaman zaman terapiyi sabote edebilirler. Ör
Masters ve Johnson terapi teknikleri yaygın neğin karısına kızgın olan bir adam sertleşme
laştıkça ve sosyal ortam pek çok kişinin cinsel probleminin karısının cinsel doyumunu engelle
konularda yardım istemekte kendini rahat his diğini bilmekten tatmin duyabilir. İlerideki sayfa
setmesine imkân tanıdıkça, terapistler ilişkileri larda tanımlanacak olan doğrudan cinsel terapi
ciddi derecede zarar görmüş çiftleri de görmeye yaklaşımı ile amaçlanan etki ortaya çıktıkça, bu
başladılar. Uzun yıllar boyunca cinsel birleşme koca terapi seanslarına gelmemek için neden
yaşamayan çiftlerin evliliklerinin ya da ilişkilerinin ler bulmaya ya da randevuları unutmaya başla
neden bozulduğunu anlamak zor değildir. Tera yacaktır. Çok bilinen psikanalitik bir tema olan
piste başvurana kadar cinsel sorunun mu bu iki ikincil kazançlar giderek bilişsel-davranışçı
kişinin arasındaki düşmanlıktan, yoksa düşman cinsel terapi alanında da fark edilmeye başlan
lığın mı cinsel sorundan kaynaklandığını bilmek mıştır (LePiccolo, baskıda).
mümkün değildir. Çağdaş cinsel terapistler ge Daha önce de belirtildiği gibi, cinsel problemi
nel olarak cinsel işlev bozukluğu olan çiftlerin olan kişilerin bilgi ve beceri düzeyi yeterli olma
hem cinsel hem de ilişki sorunları yaşadıklarını yabilir (LePiccolo & Hogan, 1979) veya eşlerin
varsaymanın doğru olduğunu düşünürler (Ro de bazı yetersizlikler görülebilir -örneğin orgazm
sen & Leiblum, 1995). Giderek daha çok dışar olmayan kadınların eşlerinin sevgili olarak biraz
da zaman geçirdiği için karısına öfke duyan bir kaba olmaları gibi (Kaplan, 1974; LoPiccolo,
erkeğin ya da çocuklarına karşı duyarlı olmayan 1977). Kişinin eşi ile ilgilenmesi, karşılıklı tat
davranışlarından dolayı kocasına kızgın olan bir minkâr bir cinsel ilişkinin yaşanabilmesi için tek
kadının eşiyle yaşayacağı cinselliğin tatminkâr başına yeterli değildir. Kaplan (1974) eşlerden
olmasını beklemek hiç de gerçekçi olmaz. Bu birinin diğerini memnun etmeyi çok fazla iste
tür negatif düşünce ve duygular cinsel ilişkiyi et mesi halinde, o kişinin kendini projektör ışığı al
kiler ve aksi takdirde mümkün olabileceği halde tında hissedeceğine ve performans kaygısının
cinsel uyarılma ve zevki engeller. ortaya çıkabileceğine dikkat çekmiştir. Cinsel
Ünlü bir cinsel terapist olan Joseph LePicco işlev bozukluklarının bir başka nedeni ise tepki
lo, kuramsal olarak bilişsel-davranışçı yönelimli kaygısı yani uyarılamamaktan dolayı kaygı duy
bir cinsel terapist olmasına rağmen, cinsel bir maktır (Apfelbaum, 1989).
problemin kişinin yaşamında ya da ilişkisinde Eşler arasındaki zayıf iletişim de cinsel işlev
taşıdığı anlamla (açıkça görünmese de) ilgili bozukluğunun ortaya çıkmasına katkıda bu
bazı psikodinamik nedenler önermektedir: lunur. Herhangi bir nedenden dolayı (utanma,
güvensizlik, beğenmeme, kızgınlık, depresyon
Bazı kişiler için cinsel işlev bozukluğu kendi cinsellik vb.) diğerine tercihleri, hoşuna gidenler ya da
leri ile ilgili negatif duygularını çözme yolu olabilir... Cinsel gitmeyenler hakkında bilgi vermeyen bir kişi,
işlev bozukluğu kişinin, üzerinde odaklanabileceği bir baş
eşinin onun beklentilerini ya da aklından geçen
ka problem alanı oluşturarak, kişiyi yoğun stres yaratan
yaşam durumlarına bağlı olarak ortaya çıkabilecek dep
leri tahmin edememesini yanlış yorumlayabilir
resyondan koruyor olabilir. Evliliğinde çok mutsuz olan an ve bunu kendisiyle yeterince ilgilenmemesinin
cak boşanma fikrini çok tehdit edici olarak gören erken bo bir belirtisi olarak değerlendirebilir. Her ne ka
şalma sorunu olan bir erkek buna örnek olarak verilebilir... dar stresli evliliklerde cinsel konular hakkında
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI 409
√√
uygun bir şekilde konuşarak iletişim kurmak sık pistler ve araştırmacılar, onların bu çalışmalarını
rastlanan bir durum değilse de ve bu nedenle daha da geliştirmişler ve işlev bozukluğu olan
çift terapisinde bunların ele alınması gereki hastaların yaşamlarını iyileştirmek amacıyla
yorsa da (Bölüm 19’a bakınız), diğer alanlarda uyguladıkları tedavilerine eklemişlerdir. Şim
birbiriyle iyi geçinen çiftler arasında da cinsel di Masters ve Johnson’un çalışmalarını daha
iletişim zayıf olabilir. Öte yandan cinsellik hak kapsamlı bir hale getiren bazı strateji ve işlem
kında eşlerle ya da arkadaşlarla, konuşmak, bu lerden söz edeceğiz. Terapist belli bir vaka için
konunun medyada hatta eğitim programlarında sadece bir teknik seçmeyi tercih edebilir ancak
yer alması da zaten oldukça yeni bir durumdur. cinsel işlev bozukluklarının karmaşık ve çok
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan birine ya yönlü yapısı genellikle birkaç tekniğin birlikte
kalanmak ile ilgili endişeler de uzun zamandan uygulanmasını gerektirir.
beri insanları cinsellikten uzaklaştıran ve cinsel
zevki engelleyen bir faktördür. Bağışıklık siste KAYGININ AZALTILMASI
minin zayıflamasına yol açan ve cinsel açıdan Masters ve Johnson’un terapi programının
aktif kişiler arasında giderek yaygınlaşan send yayınlanmasından önce, davranışçı terapistler
romlar da, kuşkusuz birçok cinsel işlev bozuk işlev bozukluğu olan kişilerin cinsel durumun
luğunun altında yatan nedenlerden bir diğeridir. kaygı yaratan farklı özelliklerine aşamalı ve
Kritik bir konu olan AIDS’i bu bölümün sonunda sistematik olarak maruz bırakılmaya ihtiyaçları
ele alacağız. olduğunu düşünmekteydiler. Wolpe’nin sistem
Bu nedensel faktörlerle ilgili hipotezleri dikka atik duyarsızlaştırma ve gerçek yaşamda duyar
te alırken iki noktanın akılda tutulması gerekir. sızlaştırma uygulamaları özellikle beceri eğitimi
Birincisi, pek çok kişi eşleriyle aralarında geçen ile birleştirildiğinde, çok başarılı sonuçlara ulaş
kırıcı tartışmalardan sonra veya işleriyle ilgili mıştır (Anderson, 1983; Hogan, 1978). Masters
problemlerle aşırı derecede meşgulken, cinsel ve Johnson’un programında da temel teknik
açıdan tatminkâr olmayan dönemler geçirebilir gerçek yaşamda duyarsızlaştırma olmakla bir
ler. Genellikle bu dönemler bitince cinsel ilişki likte diğer ek teknikler de tedavinin etkinliğinin
normale döner. İkincisi, eğer bir kişinin geçmi arttırılmasına katkıda bulunmaktadırlar.
şinde veya şu andaki yaşamında daha önce be
lirtilen bir veya daha fazla patojenik faktör söz TUTUM VE DÜŞÜNCELERİ
konusu olsa bile, o kişide cinsel işlev bozukluğu DEĞİŞTİRMEYE YÖNELİK İŞLEMLER
sürekli olarak ortaya çıkmayabilir. Her ne kadar Duyumsal farkında olma prosedürleri
bugüne kadar bu fenomeni tam olarak anla olarak adlandırılan uygulamalarda çiftler cinsel
mak mümkün olamamış ise de, aşırı derecede uyarılmanın en başından itibaren hoş duyumlar
destek veren arkadaşlar veya çok anlayışlı bir üzerine odaklanmaları için cesaretlendirilirler.
cinsel eş gibi değişkenlerin, bu kişilerin yaşam Örneğin Odak 14.3’te tarif edilen duyumlara
larındaki patojenik faktörlerin varsayılan negatif odaklanma egzersizleri bir anlamda kişinin du
etkilerini yatıştırabildikleri konusunda spekülas yumlara ve cinsel duygulara açık hale gelmesi
yonlar yapılmaktadır. ne yardımcı olur. Akılcı duygusal terapi, cinsel
işlev bozukluğu olan kişilerin “mastürbasyon”
CİNSEL İŞLEV BOZUKLARININ ile ilgili olarak sorun yaratan “meliyim, malıyım”
TERAPİSİ şeklindeki düşüncelerinin daha az zorlayıcı dü
Belki de bilişsel-davranışçı terapiler psikote şüncelere dönüştürülmesine yardımcı olur.
rapinin hiçbir alanında cinsel terapiler de oldu
ğu kadar başarılı değildir (örneğin D’Amicis ve BECERİ VE İLETİŞİM EĞİTİMİ
ark., 1985; LePiccolo ve ark., 1985). Bununla Cinsel beceri ve iletişimi geliştirebilmek için
birlikte burada tarif edilecek olan doğrudan bi terapist yazılı metinler verebilir, cinsel ilişki
lişsel-davranışçı yaklaşımlarla ilgili olarak elde tekniklerini gösteren film ve videolardan yarar
edilen başarı oranları yine de mükemmel ol lanabilir ve bu teknikleri danışanlarıyla tartışa
maktan çok uzaktır. bilir (McMullen & Rosen, 1979). Pek çok cinsel
Masters ve Johnson’un cinsel işlev bozuk işlev bozukluğu açısından eşlerin birbirlerine
luklarının tedavisinde öncülük ettiği çalışmalar cinsellikle ilgili hoşlandıkları ve hoşlanmadıkla
Odak 14.3’te tanımlanmıştır. Son 30 yıldır tera rı hakkında bilgi vermeleri için cesaretlendiril
410 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
meleri çok önemlidir (Hawton ve ark., 1992; etkisi yaratmak mümkün olur. Özellikle cinsellik
Rosen ve ark., 1994). Beceri ve iletişim eğitimi dışındaki konularda da gerilim yaşanan ilişkide,
birlikte uygulandığında hastaların kaygı yara kişinin eşine cinsellikle ilgili tercihlerini söyle
tan duruma (örneğin eşini çıplak görmek gibi) yebilmesi daha da zorlaşır ki, bu durum bizi bir
maruz kalmalarını sağlayarak duyarsızlaştırma sonraki stratejiye yönlendirmektedir.
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI 411
√√
nak sağlar. Duyumlara odaklanma uygulaması, cinsel çiftin cinsel etkileşimlerinde önemli bir değişme or-
yakınlığın yeniden kurulmasındaki ilk adımdır ve eşler taya çıkar. Bu değişme belki de kadının ilk defa kendi
arasında yıllardır yaşanmayan temasın yeniden baş- cinselliği ve cinsel zevkleri üzerinde düşünmesine ve
lamasına imkân verir. hissetmesine izin verilmiş olmasından kaynaklanmak-
Her ne kadar duyumlara odaklanma egzersizleri tadır.
bazen derin ve gizli bir husumetin açığa çıkmasına Terapistler belki de çok uzun zamandır cinsel bir
yol açabilirse de, çoğu zaman bu egzersizler eşlerin problem yaşamakta olan çifte tedavideki işlemler ko-
yatakta yakın ve zevkli şeyler yaşayabilmek için cin- nusunda bilgi verirken son derece duyarlı olmalıdırlar.
sel birleşmenin olmasının ille de şart olmadığını fark Bazı çiftler cinsel konular hakkında konuşma fırsatını
etmelerini sağlar. İkinci gün öğleden sonra “alıcı” ilk defa Masters ve Johnson’un kliniğinde elde etmiş
durumdaki kişiye elini eşinin eli üzerine koyarak nasıl olabilirler. Terapistlerin açık ve sakin tavırları çifti
ve hangi hızda okşanmak istediğini eşine göstermesi rahatlatır ve çifti belli yönergeleri yerine getirmeleri
söylenir. Bu aşamada göğüslere ve cinsel organlara ve sevişme sırasında yapılanlara ve cinselliğe karşı
dokunulmasına izin verilmez ve cinsel birleşme yasa- daha açık bir tutum geliştirmeleri için cesaretlendirir.
ğı devam etmekte olduğundan henüz orgazmdan söz Her ne kadar davranışsal öneriler ayrıntılı bir şekilde
edilemez. Eğer eşler temel erkek ve kadın anatomisi tanımlansa da, terapistler terapi odasındaki atmosfe-
hakkında bilgi sahibi değillerse ya da bilgilerinden re özen göstermeli ve bu atmosferin gerçek terapinin
emin değillerse ki bu sık rastlanan bir durumdur, yapıldığı yatak odasına taşınmasına yardımcı olmalı-
çifte bunlarla ilgili bazı şekiller gösterilir. Duyumla- dırlar. Diğer davranışçı terapilerde olduğu gibi, cin-
ra odaklanmanın ikinci gününden sonra tedavi çiftin sel terapide de teknikler çok önemlidir ancak davranış
özgül problemine ya da problemlerine yönelik olarak değişikliğini belirleyen insanlar arası ilişkilerdir.
yürütülür. Şimdi bu süreci örnekleyebilmek için kadın
Duyumlara odaklanma ile ilgili dikkat edilmesi
orgazm bozukluğunun terapisini özetleyeceğiz.
gereken önemli bir nokta vardır. LePiccolo (1992a)
Duyumlara odaklanma egzersizlerinin yardımıyla
giderek daha çok sayıda kişinin duyumlara odaklan-
çift yatakta birbirleriyle daha rahat olmaya başladık-
ma sırasında sertleşmenin ortaya çıkmasının hem
tan sonra, kadın orgazma ulaşmayı amaçlamaksızın
beklenen hem de beklenmeyen bir durum olduğunun
cinsel açıdan daha fazla uyarılabilmek üzerine odak-
farkına vardığını belirtmektedir. Her ne kadar terapist
lanması için desteklenir. Genellikle bu uygulamanın
bu uygulama sırasında cinsel bir şeyler hissedilme-
sonunda kadının cinsel heyecanı yükselir. Terapistler
mesi yolunda yönerge verse de, orta derecede bilgisi
kadının eşine genel olarak kadın cinsel bölgesinin elle
uyarılması hakkında detaylı bilgiler verirler, ancak olan her erkek bu cinsel olmayan durumun herhangi
elle uyarılmanın nasıl yapılacağı konusundaki son bir noktasında sertleşmenin ortaya çıkmasının beklen-
karar, eşine dakika dakika ne istediğini iletmesi için diğini bilmektedir (aslında zaten bu cinsel olmayan
cesaretlendirilen kadın tarafından belirlenir. Diğer bir durum değildir, sonuçta 2 çıplak insan birbirle-
bozuklukların tedavisinde olduğu gibi bu bozukluğun rine cinsel açıdan daha yakın olabilmek için zaman
tedavisinde de, bu aşamada eşler arasındaki etkileşim ve para harcayarak birbirleriyle ilgilenmektedirler).
açısından odak noktası orgazm değildir. Dolayısıyla duyumlara odaklanma bazı erkeklerde
Kadın elle uyarılarak zevk almaya başladıktan performans kaygısını ve kendini dışarıdan seyretme
sonra, bir sonraki aşama duyumsal zevk kaynağını rolünü azaltmak yerine meta-performansa yani per-
vücudunda gezinen elden vajenin içindeki penise yön- formans ötesi bir kaygıya yol açabilir ve bu kaygı şu
lendirilmesidir. Kadına erkeğin üstüne çıkması, penisi şekilde ifade edilebilir: “Tamam, sertleşmeyi sağla-
yavaşça vajene yerleştirmesi ve kendini duygularına mak ve birleşmeyi gerçekleştirmek zorunda değilim.
bırakması söylenir. Eğer isterse kalçalarını yavaş- Evet, 10 dakika geçti, üzerimde hiçbir baskı yok ama
ça hareket ettirebilir. Penisi, onunla oynayabileceği hâlâ sertleşme olmadı. Ne zaman sertleşme ortaya
kendisine zevk verebilecek bir şey olarak görmesi için çıkacak? Ve eğer sertleşme olursa, acaba bu vajene
desteklenir. Bu arada erkek de yavaşça hareket ede- girene kadar devam edebilecek mi? Gerek duyumlara
bilir. Ancak her zaman neyin, nasıl yapılacağına ka- odaklanma aşaması gerekse Masters ve Johnson’un
rar veren kadın olmalıdır. Çift bu pozisyonu belli bir cinsel terapisindeki diğer uygulamalar, çok ustaca bir
süre yaşadığında ki bu arada erkek orgazma yönelik yaklaşım olan ve 18. Bölüm’de tartışacağımız para-
olarak kuvvetli hareketlerden kaçınmalıdır, genellikle doksal terapiye has özellikler taşımaktadır.
ğin erkeğin sertleşme sorunu kadının kocasının tabloya depresyon da ekleniyorsa, antidepresan
cinsel isteklerini tatmin etme ile ilgili kaygılarının ilaçlar yararlı olabilir. Kaygı azaltıcı tekniklere ek
ortadan kalkmasına yol açabilir ve dolayısıyla olarak sakinleştiriciler de kullanılabilir. Bununla
bu sorunun devam etmesi çiftin işine yarıyor birlikte bazı psikoaktif ilaçların cinsel duyarlılık
olabilir. Bazen Masters ve Johnson tipi cinsel üzerinde zıt bir etki yaratmaları, durumu daha
terapi yerine ya da buna ek olarak örneğin eş karmaşık bir hale getirmektedir.
lerin aileleriyle olan ilişkileri ya da çocuk yetiştir Bazı durumlarda cerrahi müdahaleler de uy
me biçimleri gibi cinsel olmayan sorunları üzeri gulanabilir. Örneğin kronik sertleşmeme soru
ne odaklanmak da uygun ya da gerekli olabilir. nunda penisin içine yarı sert silikon bir çubuk
Çift terapisi Bölüm 19’da daha detaylı olarak ele veya penisin istenildiği zaman şişirilmesine ola
alınmaktadır. nak veren bir şişirici alet yerleştirilebilir. Ancak
bu tür uygulamaların yapıldığı erkeklerin uzun
PSİKODİNAMİK TEKNİKLER VE BAKIŞ süreli izlendiği çalışmalarda çoğu kez cinsel iş
AÇILARI levlerdeki zayıflığın devam ettiği saptanmıştır
Bir erkek başlangıçta sertleşme sağlaya (Tiefer, Pedersen & Melman, 1988). Çubuk ne
madığını kabul etmek istemese de terapist deniyle penis sürekli sertleşmiş durumda olaca
onun anlattıkları ile ilgili ipuçlarını araştırmalıdır. ğından, problemin psikolojik bileşenleri ele alın
Bir kadın cinsel ilişkiyi başlatmaya karşı direnç madığı takdirde çubuk yerleştirilen bu erkekler
gösterebilir ve bunu terapiste açıkça ifade et yine cinsel sorunlar yaşamaya devam edecek
mese de, böyle bir girişkenliğin geleneksel ka lerdir (çubuk ilgi ve istek olmadan da birleşme
dın rolüne uygun olmadığını ve yakışmadığını imkânı sağlamaktadır, ancak bu uygulama uzun
düşünebilir. Psikanalitik bakış açısına göre bazı süreli psikolojik uyum açısından lehte bir durum
durumlarda danışanlar kendilerini rahatsız eden değildir). Damar cerrahisi ile kanın atardamar
şeyleri terapistlerine açıkça ifade edemeyebi lar yoluyla içe akışındaki veya toplardamarlar
lirler. Bu görüş davranışçı terapistlerin tedavi yoluyla dışa akışındaki problemler düzeltilebilir.
açısından doğru bir değerlendirme ve planla Bu yolla elde edilen sonuçlar oldukça çelişkili
ma yapmalarına da yardımcı olabilir (Kaplan, olmasına rağmen (Melman & Rossman, 1989)
1974). Her ne kadar dergilerde yayınlanan yazı normal işlevlere geri dönülmesi olasılığı vardır,
larda veya meslektaşlarla yapılan toplantılarda çünkü çubuk yerleştirilmesi uygulamasının ak
açık olarak dile getirilmese de, kuşkusuz cinsel sine, bu uygulamadan sonra cinsel ilgi ve istek
terapi uygulamalarında davranışçı olmayan te olmadan sertleşme sağlanamamaktadır (Wince
rapilere özgü özellikler de kullanılmaktadır. Te & Carey, 1991).
rapideki eklektisizm konusundaki daha önceki Son zamanlarda biyolojik faktörlerin söz ko
tartışmamız (Bölüm 2) terapötik teşebbüslerin nusu olduğundan şüphelenilen erkeklerde, oral
karmaşıklığının hatırlanmasına fırsat yaratmak yolla alınan yohimbin hidroklorid ile bazı başarılı
tadır. Psikodinamik ve bilişsel terapiler arasın sonuçlar elde edilmiştir (Sonda, Mazo & Chan
daki uzlaşma 18. Bölüm’de de ele alınacaktır. cellor, 1990). Bu ilaç penise doğru olan kan
akışını arttırmakta ve kanın penis dışına akışını
TIBBİ VE FİZİKSEL İŞLEMLER ise azaltmaktadır (Meyer, 1998). Sertleşmenin
Cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili biyolojik fak sağlanabilmesi için penisin süngerimsi kısmı
törler hakkındaki bilgiler arttıkça, terapistlerin na papeverin veya diğer vazoaktif ilaçların (kan
altta yatan somatik problemlerin işlev bozuk akımını destekleyen) enjekte edilmesinin bazı
luğuna katkıda bulunup bulunmadığını araştır erkeklerde sertleşmenin sağlanması açısın
maları giderek daha önem kazanmıştır (LePic dan yararlı olduğu konusunda çelişkili sonuçlar
colo, 1992b; Rosen & Leiblum, 1995). Somatik elde edilmiştir. Sertleşme konusunda ne kadar
faktörlerin dikkate alınması özellikle disparoni başarılı olunursa olunsun, bu kişilerin pek ço
ve sertleşme bozukluğu açısından çok önemli ğunda kişilerarası çatışmalarının devam etmesi
dir. Disparoni postmenapoz dönemindeki kadın nedeniyle elde edilen başarılara gölge düşmek
larda vajinal dokulardaki kalınlaşmayı azaltan tedir (Montorsi ve ark., 1994). İğnelere bağımlı
ve vaginal kayganlığı arttıran östrojen tedavisi olmak ve ciddi yan etkilerin (örneğin karaciğer
ile iyileştirilebilir (Masters, Johnson & Kolodny, problemlerinin) ortaya çıkması da bu tür tedavi
1988; Walling, Anderson & Johnson, 1990). lerde karşılaşılan önemli problemlerdir (Turner
Cinsel dürtülerin ciddi derecede kaybolduğu bir ve ark., 1989).
AIDS: DAVRANIŞ BİLİMLERİNE MEYDAN OKUMA 413
√√
Her tür tıbbi müdahalede psikososyal faktör li, bulaşıcı ve salgın hastalıktır. AIDS’in görül
lerin de dikkate alınması çok önemlidir, çün me sıklığı ve yaygınlığı federal bir kuruluş olan
kü cinsel işlev bozuklukları hemen hemen her Hastalıkları Kontrol Etme ve Önleme Merkez
zaman karmaşık kişilerarası ve iç psişik çatış leri ve HIV/AIDS Birleşmiş Milletler Programı
maların içine gömülmüş durumdadır. Cinsel tarafından belirli zamanlarda değerlendirilmek
işlev bozukluklarını “tıbbileştirme” veya “biyolo tedir. Sayı giderek yükselmektedir. Amerika
jikleştirme” eğilimleri hastaların ve terapistlerin Birleşik Devletleri’nde 13 yaşın üstündeki her
dikkatlerini bu problemlerin kişilerarası boyu 300 kişiden birinde ya da bir başka deyişle top
tundan uzaklaştırmakta ve bu konuda uygun lam 1.000.000 kişide HIV bulunmaktadır. Her
olmasa da “hemen düzelt” mantığına göre ha sene 40.000 Amerikalı HIV pozitif olmaktadır.
reket edilmesini desteklemektedir (Rosen ve 1994’de, 55.000 kişi -neredeyse Vietnam sa
Leiblum, 1995). vaşında ölenler kadar- AIDS le ilgili hastalıklar
Cinsel işlev bozuklukları ile ilgili tartışmamız nedeniyle yaşamlarını kaybetmişlerdir. 1981 de
da cinsel yolla bulaşan hastalıklara yakalanma resmi olarak belirlenen sayı 325.000’dir.
düşüncesinin cinsel ilişkide ketlenmelere yol Bununla birlikte diğer ülkelerden gelen so
açabileceğinden bahsetmiştik. En basitinden, nuçlar bu istatistikleri gölgede bırakmaktadır.
cinsel ilişkide bulunurken zührevi bir hastalığa Dünyada 1 milyonu çocuk olmak üzere 21
yakalanma veya bu hastalığı başkalarına bulaş milyon kişinin HIV pozitif oldukları ve bunların
tırma ile ilgili düşüncelere sahip olmak, kaygının %90’ının gelişmemiş ülkelerde yaşadıkları tah
körüklenmesine ve kişinin cinsellikten uzaklaş min edilmektedir. Günde 1400’ü çocuk olan
masına neden olabilir. Ama AIDS söz konusu 8500 yeni vaka teşhis edilmektedir. En kötü so
olduğunda ki, biz de şimdi bu konuya değine nuçlar Afrika’daki Sahara Çölü’nün güneyinden
yeceğiz, cinsel ilişki de bulunurken AIDS olur gelmektedir ki, dünyadaki HIV pozitif nüfusun
muyum diye düşünmemenin kaygı uyandırıcı %63’ü, ve HIV pozitif kadınların %80’i burada
olduğunu söyleyebiliriz. yaşamaktadır. Görülme sıklığı özellikle Hindis
tan ve Çin gibi Asya ülkelerinde artmaktadır ve
AIDS: DAVRANIŞ BİLİMLERİNE bu yeni vakaların çoğu heteroseksüel aktivite
lerin sonucudur. Ukrayna, İspanya ve Vietnam
MEYDAN OKUMA da en temel neden madde kötüye kullanımıdır.
Dünyada 4.5 milyon kişide AIDS vardır ve 4 mil
Bugün için toplum sağlığını en fazla tehdit
yondan fazla kişi de bu nedenle ölmüştür (Kali
eden sendrom AIDS’dir. AIDS (kazanılmış ba
chman, 1995; Maugh, 1996a).
ğışıklık yetersizliği sendromu) konusunun bir
Bazıları HIV enfeksiyonunu bir intihar bi
anormal psikoloji kitabında yer almasının ne
çimi olarak değerlendirmektedirler. Sovyetler
deni bu ölümcül hastalığın kendine has ve bir
Birliği’nin parçalanması sosyal ve ekonomik
birleriyle ilişkili şu üç özelliğidir: (1) AIDS açık
düzensizliklere yol açarak Durkheim’in “buna
ça mantıksız ve tamamen kendine zarar verici
lım” olarak adlandırdığı bir durumu ortaya çı
davranışlardan dolayı ortaya çıkar, (2) Şu anda
karmıştır. Votka tüketimi giderek artmaktadır ve
tıbbi yollarla tedavi edilmesi veya önlenmesi
özellikle Ukrayna, Rusya ve Belarus’un birçok
mümkün değildir, (3) Genellikle psikolojik ted
yerinde afyon bitkisinden üretilen ve uyuşturucu
birlerle önlenebilir.6
etkisi olan afyon sapı votkadan bile daha ucuz
dur. Sovyetler Birliği’nde can sıkıntısından ve
PROBLEMİN BOYUTU derin boşluk duygusundan kurtulmak isteyen
1981 yılında ilk olarak belirlendiğinden beri pek çok kişi bu maddeye bağımlı hale gelmiş
AIDS modern zamanlarda görülen en tehlike tir. Bu kişiler riskli olduğunu bilmelerine rağmen
kullandıkları enjeksiyonları paylaşmaya devam
etmektedirler. Belarus da yaşayan bir bağım
6
Okuyucu HIV ve AIDS’in cinsel bozukluklarla ilgili bir bölümde yer almasından
dolayı tek risk faktörünün güvenli olmayan seks olduğu sonucuna varmamalıdır. lının şu sözleri dikkat çekicidir: “Genç insanlar
Bu doğru değildir. Ama güvenli olmayan seks bu hastalığa yakalanan insanların
sayısındaki artış açısından en önemli risk faktörüdür. Amerika Birleşik
pek bir şeye aldırmazlar... Birisi ‘Bende HIV var,
Devletleri’nde HIV’in taşınma oranı %60’tır ve bunun %10’u heteroseksüel sana şırıngamı veremem’ dediğinde daha genç
temas yoluyla geçmektedir. HIV’in bulaşmasında rol oynayan diğer faktörler ise
damardan enjekte edilen ilaçların kullanımında iğnenin paylaşılması (%20), yıllar olan bağımlı ‘her halükarda öleceğim’ şeklinde
önce yaşandığı gibi, özellikle hemofililerde, bozuk kan nakli (%3) ve hamilelik,
doğum veya emzirme yoluyla anneden bebeğe geçmesi (%5) dir. Diğer vakalarda,
yanıt vermektedir. Bu gençler yaşamak istemi
nedenin ne olduğu belirlenememiştir (Kalichman, 1995). yorlar” (Boudreaux, 1996, s. A14).
414 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
Önceleri AIDS’le ilgili çalışma ve tartışmalar ortaya çıkmaktadırlar [Kalichman, 1996].). Tıb
da ihmâl edilmiş olmasına rağmen, son zaman bi otoriteler bağışıklık sisteminin sağlıklı olması
larda AlDSIi kadınlar araştırmacıların ve klinis halinde ortaya çıkmaması beklenen bir hasta
yenlerin dikkatini çekmeye başlamıştır. lıkla karşılaştıklarında AIDS den şüphelenmek
Dünyadaki AIDS hastalarının %42’si kadın tedirler. Örneğin organ nakli yapılan kişiler bu
lardır ve 2000 yılına kadar bu oranın daha da tür fırsatçı hastalıklar açısından büyük risk altın
yükseleceği tahmin edilmektedir. Amerika Bir dadırlar, çünkü bu kişilere vücudun yeni orga
leşik Devletleri’nde, Afrika ve İspanyol köken nı reddetmemesi için bağışıklık sistemini bas
li Amerikalı kadınlar İngiliz kökenli kadınlara kılayan ilaçlar verilmektedir. Bir bakıma AIDS
oranla 17 kat daha fazla risk altındadırlar. HIV hastaları bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar
pozitif olan annelerden doğan bebekler doğuş kullanmamalarına rağmen aynı durumu sergile
tan bu hastalığa sahip olarak dünyaya gelmek yen kişilerdir. Kuşkusuz bu iki grup arasındaki
tedirler ki bu, durumu daha da vahim bir hale en önemli fark, organ nakli sonucunda bağışık
getirmektedir. Her ne kadar Amerika Birleşik lık sistemleri yapay ve geçici olarak baskılanan
Devletleri’ndeki oran azalmaktaysa da, daha kişilerin hastanelerde yoğun bakım altında ve
az gelişmiş ülkelerdeki durum daha da kötü steril koşullarda bulunmalarıdır. Genellikle ki
ye gitmektedir. Örneğin Tayland’da fahişeler şiler AlDS’den değil, AIDS nedeniyle bağışıklık
dışındaki kadınlar evlilik öncesi ve evlilik dışı sisteminin zayıflaması sonucunda ortaya çıkan
seksi daha az yaşamaktadırlar. Daha çok evli ölümcül enfeksiyonlar ve hastalıklardan dolayı
erkeklerle ilişkiye giren fahişeler arasında ise ölürler.
korunmasız seks nedeniyle HIV oranı yüksek
tir. Dolayısıyla bu fahişeler HIV’i evli erkeklere HASTALIĞIN YAYILMASI
bulaştırabilmekte ve bu erkekler de bunu ko
runmalı seks konusunda ısrarcı olabilecek güce AIDS krizi şiddetlenmektedir, çünkü test
sahip olmayan eşlerine geçirmektedirler (Mau yaptırmayan ama HIV pozitif olan pek çok kişi
gh, 1996b, 1996c). hastalığından habersiz olmakta ve kendilerini
AIDS bu ülkede önce homoseksüellere özgü sağlıklı hissetmektedirler. HIV pozitif olan kişiler
bir hastalık olarak ilan edilmiştir. Fakat AIDS sa insan ırkının sağlığı açısından saatli bir bomba
dece homoseksüellere özgü bir hastalık değildir olarak dolaşmaya devam ederek bunu diğer ki
ve bu hastalığın hem kadın hem de erkek he şilere bulaştırabilirler. HlV’in bulaşmasını kontrol
teroseksüeller arasında giderek daha da arttığı altına alma çabaları yeterli olamamaktadır, çün
görülmektedir. Afrika ve Latin Amerika’nın bazı kü HIV için en yaygın olarak kullanılan testler
kısımlarında AIDS özellikle heteroseksüellerde de enfeksiyona karşı antikor oluşup oluşmadığı
daha fazla görülmektedir ve dünyanın pek çok belirlenmeye çalışılmaktadır ki, zaten pek çok
yerinde kadınlar HIV pozitif çocuklar dünyaya kişide bu antikorlar enfeksiyona yakalandıktan
getirmektedirler. AIDS’in henüz belirgin bir sağ birkaç ay sonra oluşmaya başlamaktadır (Mc
lık problemi haline gelmediği ülkelerde de bir Cutchan, 1990). Dolayısıyla antikor testi negatif
sorun haline gelmesi uzak değildir. sonuç verse bile, o kişinin HIV olmadığı söyle
nemez, çünkü enfeksiyonu yeni almış olabilir.
Geliştirilecek olan yeni testlerle kandaki HIV
HASTALIĞIN TANIMLANMASI konsantrasyonunu daha doğrudan ve erken bi
Her ne kadar AIDS ile ilgili tıbbi güçlükler bu çimde ölçmek mümkün olabilir.
kitabın amaçları dışında ise de, hastalıkla ilgi Problemin özü cinsel yönelim değil riskli cin-
li bazı temel özellikleri bilmek yararlı olacaktır. sel yaşantılardır. HIV sadece kanda, menide
AIDS vücudun bağışıklık sisteminin HIV nede ve vajinal sıvılarda bulunur ve sadece enfeksi
niyle ciddi derecede bozulmasına yol açarak yonlu sıvıların kana karışması yoluyla bulaşır.
ve kişiyi nadir görülen bir lenf kanseri türü olan AIDS günlük sosyal temaslarla, hatta kan yo
Kaposi sarkom ya da çok tehlikeli, fırsatçı ve luyla temas önlendiği sürece AIDS i olan ya da
ölümcül çeşitli fungal, viral ve bakteriyal enfek HIV pozitif olan bir kişiyle aynı evde yaşamakla
siyonlar açısından büyük risk altına sokar. (Bu bile bulaşmaz. Korunmadan gerçekleştirilen
rada fırsatçı ifadesinin kullanılmasının nedeni anal birleşme (örneğin penisin anüse girmesi)
bu hastalıkların sağlıklı bağışıklık sistemi olan en riskli cinsel uygulamadır (Kingsley ve ark.,
larda çok nadiren görülmesidir. Bu hastalıklar 1987). Daha az olmakla birlikte prezervatifsiz
bağışıklık sisteminin zayıflamasını fırsat bilerek olarak gerçekleştirilen vajinal birleşme, oral-
AIDS: DAVRANIŞ BİLİMLERİNE MEYDAN OKUMA 415
√√
vajinal temas ya da vajen veya anüse parmak AIDS tedavisinde kullanılan AZT gibi nukleosit
ya da elin sokulması da risklidir. Diğer bir riskli benzerlerinden daha farklı bir etkiye sahiptir. Bu
davranış ise damarlarına madde enjekte eden ilaçlar virüsün kendi kalıtsal materyalini kopya
lerin bir başkasının iğnesini steril etmeden kul lamasını engellemek suretiyle HlV’i kısa süreli
lanmaları ve dolayısıyla HIV taşıyan kanı kendi olarak kontrol etmektedirler. Ancak insanın ba
kan dolaşımlarına bulaştırmalarıdır. Kuşkusuz ğışıklık sistemi bu tür ilaçlara karşı direnç gös
en acıklı kurbanlar HIV pozitif annelerin bebek termektedir. Oysa saquinavir gibi yeni ajanlar
leridir. Çünkü bu virüs plezanta engelini aşarak HlV’in üremesinde çok önemli bir rol oynayan
gelişmekte olan cenini etkilemektedir. Bu virus enzimleri kontrol altına almaktadırlar. Dolayısıy
emzirme yoluyla da bulaşabilmektedir. la bu iki tür ilacın birlikte kullanılması (başka bir
AIDS in yayılmasının önlenmesi beklenilen deyişle bu ilaçlardan bir “kokteyl” oluşturulması)
den daha zor olmaktadır. 1980’lerde AIDS ön HlV’in çoğalmasına müdahale ederek AIDS’in
lenmesi açısından cinsel ilişki sırasında prezer tam anlamıyla ortaya çıkmasının engellenmesi
vatif kullanılması desteklenmiş ve büyük şehir açısından ümit vaat etmektedir.
lerde eşcinseller arasında HIV pozitif kişilerin Gıda ve İlaç Dairesinin bu önerisinden 9 ay
oranının %10’dan %1 veya 2’ye düştüğü gö sonra AIDS’in tüm belirtilerini gösteren hasta
rülmüştür. Ancak 1990larda Hastalık Kontrolü larda bile proteaz baskılayıcı ve AZT benzeri
Merkezlerinin raporları genç eşcinsellerin daha ilaçların bir arada kullanılmasının HlV’in baskı
yaşlı eşcinsellere oranla korunmasız cinsel iliş lanmasında çok etkili olduğu ortaya konmuştur.
kileri tercih ettiklerini ortaya koymuştur (Boxall, Sonuç olarak bu çok pahalı ilaçları alabilen pek
1995). çok kişi AlDS’li olarak yaşamlarını devam ettire
Bu neden oluyor? Nedenlerden biri genç eş bilmektedirler (Maugh, 1996a, 1996b; Richman,
cinsellerin yaşlı eşcinseller kadar çok AlDS’li 1996).
yaşıtlarıyla karşılaşmamaları, dolayısıyla da
AIDS’in kendileri için bir tehdit oluşturmadığını HASTALIĞIN ÖNLENMESİ
düşünmeleri olabilir. Nedenlerden bir diğeri ise
özellikle 1990larda AIDS in tedavisinin bulun Hastalığın ilaçla tedavisindeki bu umut ve
mak üzere olduğu izlenimi verildiğinden, korun rici gelişmelere rağmen, cinsel yolla bulaşan
masız cinsel ilişkinin çok da tehdit edici bir du AIDS’in önlenebilmesindeki temel odak nok
rum olmadığı inancının yaygınlaşması olabilir. tası cinsel yaşantıların değiştirilmesidir. Önle
Son birkaç yıldır AIDS tedavisinde ümit verici me açısından en emin yol HIV negatif olduğu
gelişmeler ortaya çıksa da, cinsel ilişki sırasında testlerle ortaya konulmuş tek bir kişiyle ilişkide
korunmak sadece eşcinseller için değil, herkes bulunmaktır. Ancak özellikle gençler açısından
için yaşam boyu alınması gereken bir önlemdir. tek eşlilik nadir görülen bir durumdur ve hatta
Bu konudaki mevcut pek çok destek grupları evli ya da birlikte yaşayan eşlerin bile başka
na son zamanlarda HIV negatif eşcinseller için ilişkileri olabilir. Önleme açısından en dolaysız
güvenli cinsel ilişkiye yönelik olarak düzenlenen yol, cinsel açıdan aktif kişilerin ilişki sırasında
gruplar da eklenmiştir (Boxall, 1995). prezervatif kullanmalarını desteklemektir ki, bu
Güvenli cinsel ilişki konusunda verilecek ka yolla HIV enfeksiyonunun bulaşma riski %90
rarlarda temkinli olunmalı, en tehlikeli zamanla azalmaktadır. Bazı özel olasılık model olma
rın HIV enfeksiyonunun yeni alındığı zamanlar tekniklerini uygulayan Reiss ve Leik (1989) risk
olduğu ve bu dönemde yapılan laboratuar tet oranının azaltılmasında her ne kadar %100 ora
kiklerinin de hiç güvenilir olmadığı mutlaka dik nında etkili olmasa da, ilişki sırasında prezerva
kate alınmalıdır. tif kullanılmasının eş sayısını azaltmaktan daha
etkili olduğunu bildirmişlerdir. Alkol ya da mad
de kullanımından sonra seksten uzak durmak
HIV VE AIDS’İN İLAÇLA TEDAVİSİ da riskin azaltılması açısından önemlidir, çünkü
Son birkaç yıldır HIV ve AIDS in ilaçla tedavi alkol ve madde kullanımı riskli cinsel ilişkilerde
si konusunda bazı bulgular rapor edilmektedir. bulunma olasılığını arttırmaktadır (Stall ve ark.,
Kasım 1995 de Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ilk ola 1986). Her ne kadar en emin yol tek eşli bir iliş
rak bir kimyasal bileşeni onaylamıştır (Cimons, kide prezervatif kullanmak olsa da bu bazen
1995). Bu yeni ilacın jenerik adı saquinavir olup, gerçekçi bir yaklaşım olmayabilir ve prezervatif
Invirase adıyla piyasaya sürülmüştür. Bir prote bir doğum kontrol yöntemi olduğundan bazı dini
az baskılayıcısı olan saquinavir, şimdiye kadar grupların inançlarına ters de düşebilir. Bilimsel
416 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
verilerden ziyade ahlaki değerlere dayanmakla çabuk yayıldığı genç heteroseksüeller (hem
birlikte, bu konuda halk arasında en çok taraftar erkeklerde hem de kızlarda) arasında çok yay
toplayan yaklaşım tek eşle ilişkide bulunmaktır. gındır (Centers for Disease Control, 1994). Bu
Yakın ilişkilerde mantık her zaman öne geçe gençler AIDS’in eşcinseller ve madde kullanan
biliyor mu? Açıkça görülüyor ki hayır. En az 6 larda görüldüğü inancını sürdürmekte ve kendi
aydır ilişkileri devam eden (ki ortalama süre 4 lerini böyle kişilerden uzak tutarak hastalıktan
yıl) eşcinseller üzerinde yapılan bir araştırmada korunacaklarını düşünmektedirler. Eşcinsellerin
Appleby (1995) riskli cinsel ilişkinin güven, aşk yüksek risk taşıyan cinsel davranışları Afrika kö
ve bağlılığı sembolize ettiğini, güvenli cinsel iliş kenli Amerikalı veya İspanyol asıllı heteroseksü
kinin ise eşler tarafından negatif olarak değer ellere nazaran daha fazla değişim göstermekte
lendirildiğini ve eşler arasındaki yakınlığı tehdit dir (Thomas, Gilliam & Iwrey, 1989). Ergenler
edebildiğini gözlemiştir. Hatta eşlerden birinin 20’li ya da daha ileri yaşlarda olanlara nazaran
güvenli seksi önermesi, sadakatsizlik kuşkusu AIDS’i ciddi bir tehlike olarak görmemektedirler
nun doğmasına yol açmaktadır. Heteroseksüel (Syrunin & Hingson, 1987). Tüm bu gerçekler
çiftlerin farklı şekilde hissedeceklerini düşündü gerçekten ciddi bir probleme dikkat çekmekte
recek hiçbir neden de yoktur. dir. Cinsel eğilimi ne olursa olsun, özellikle o kişi
Riskin bu şekilde rasyonelleştirilmesi sağlık ile ilk defa ilişkiye girildiğinde, karşıdaki kişinin
açısından büyük bir tehlike oluşturmaktadır, HIV pozitif olabileceğini akıldan çıkarmamak
çünkü HIV testleri güvenilir sonuçlar vereme çok akıllıca olur.
dikleri gibi eşcinseller de heteroseksüeller de En azından cinsel açıdan aktif dönemde
yakın ve sürekli bir ilişkileri olmasına rağmen, olan heteroseksüeller arasında doğum kontrol
beklenildiği kadar sadık olmayabilmektedirler hapları yerine prezervatif kullanımının arttırıl
(Peplau & Cochran, 1988). Appleby’nin çalış ması nasıl sağlanabilir? Aynı zamanda 1960’lı
masında aynı cinsiyetten bir kişiyle yakın ilişkisi yıllarda başlayan cinsel özgürlük döneminde
olan eşlerden %62’si ilişkileri boyunca bir başka ölüm tehlikesine değil de herpes ya da diğer
kişiyle de cinsel ilişkide bulunduklarını, %84’ü zührevi hastalıklara yakalanma tehlikesine kar
ise bunun eşleri tarafından bilindiğini belirtmiş şı geliştirilmiş cinsel alışkanlık ve tutumların da
lerdir. Bazı durumlarda sadakat göstermeyen değiştirilmesi gerekmektedir. Sosyal psikolojik
eş, bir başkasıyla korunmasız ilişkide bulun ve davranışçı bilişsel kuram ve araştırmalar bu
masına rağmen bunu eşine söylememekte ve konuda yapılabilecek etkili müdahalelerin (Kali
sürekli eşiyle de korunmasız ilişkiye girmeye chman, 1995: Kelly, 1995; Kelly & St. Lawren
devam etmektedir. ce, 1988a, 1988b) temelini oluşturan stratejiler
Önleme açısından kişilere önerilen yollar önermektedirler. Bu konuda verilen eğitsel me
dan biri de karşılıklı mastürbasyon yapmak ya sajlar şunlardır:
da eşin vajenine, anüsüne ya da ağzına penisi • HIV in nasıl bulaştığı hakkında doğ-
sokmadan sürtünme yoluyla doyuma ulaşmak ru bilgiler verilmesi. (Bu tür bilgiler Hastalık
gibi daha az risk taşıyan cinsel yaşantılardır. Kontrolü Merkezlerinde ya da yerel AIDS orga
Bu öneri hem aynı cinsle hem de farklı cinsle nizasyonlarında bulunan broşürlerden ya da çe
ilişkiyi tercih eden pek çok kişi tarafından ka şitli kitapçılardaki soru-cevap formatında hazır
bul görmektedir. Madde kullanan kişilere diğer lanmış (örn. Kalichman, 1996) el kitaplarından
önerilere ek olarak, her ne kadar en emin yol elde edilebilir).
hiç madde kullanmamak ise de, her seferinde • Ne tür risklerin söz konusu olduğunun
yeni ve steril bir enjeksiyon kullanmaları söylen açıklanması, (örneğin cinsel açıdan çok eşli
mektedir. olan kişiler daha fazla risk altındadırlar, hetero
New York ya da San Fransisco gibi AIDS seksüeller homoseksüellere ve eroin kullanan
açısından daha büyük bir risk taşıyan şehirlere lara nazaran daha az olmakla birlikte yine de
kıyasla daha az risk taşıyan şehirlerde yüksek risk altındadırlar).
risk taşıyan davranışlara daha sık rastlanmak • Yüksek risk durumlarının belirlenmesi,
tadır. Belki de kişinin yakın çevresinde bunun (örneğin cinsel açıdan uyarıcı durumlarda alkol
yaygın bir biçimde görülmemesi, kişinin (yanlış kullanılması riskli cinsel davranışlarda bulunma
da olsa) bu hastalığa yakalanmayacağı inancı olasılığını arttırır).
nın pekişmesine yol açmaktadır (St. Lawrence • Prezervatifin nasıl kullanılacağı (ve ge
ve ark., 1988). Bu inanç özellikle korunmasız rekli durumlarda enjeksiyonların nasıl temizle
cinsel ilişkide bulunma yoluyla AIDS’in çok neceği) ile ilgili bilgi verilmesi.
AIDS: DAVRANIŞ BİLİMLERİNE MEYDAN OKUMA 417
√√
çok kanıt olduğundan söz etmiştik. HIV pozitif hastalıklarını söylemeleri gerekip gerekmediği
ve AIDS hastalarına da bu tür bir çalışma uy ya da nasıl söyleyecekleri gibi konularda olduk
gulanmaktadır, çünkü bu hastalarda enfeksiyon ça zorluk çekerler. Eğer hasta olduğunu söyle
nedeniyle bağışıklık sistemi bozulmuş durum mek kişinin mevcut ilişkisine ihanet ettiği anla
dadır. HIV enfeksiyonun başlangıcında aero mına geliyorsa ciddi sorunlar ortaya çıkabilir, ya
bik egzersizlerinin T-4 hücre düzeylerini (T-4 da kişinin hastalığını çalıştığı yere ya da mes
hücreleri bağışıklık sistemimin temelini oluş lektaşlarına söylemesi (özellikle kişi hastane
turmaktadırlar) yükseltebildiğim, kaygı ve dep gibi sağlıkla ilgili bir yerde çalışıyorsa) önemli
resyonu ise azaltabildiğini gösteren ümit verici sorunlara yol açabilir. Bu konuda izlenecek yol
bazı çalışmalar vardır (Antoni ve ark., 1990). ile ilgili kolay ve hazır cevaplar yoktur ama anla
Antoni ve ark., (1991) eşcinsel erkek hastalara yışlı bir terapist hastalığın söylenmesi ve bunun
henüz test sonuçlarını öğrenmemişken bilişsel- sonucunda ortaya çıkabilecek sorunların çözü
davranışçı bir müdahalede bulunmuşlardır. Bu münde kişiye yardımcı olabilir.
müdahalede gevşeme eğitimi, Beck ve Ellis’in AIDS ile ilgili çalışmaların odak noktası ço
modellerine uygun olarak stres verici olayların ğunlukla erkek eşcinseller olmaktadır, oysa bu
bilişsel olarak yeniden yapılandırılması ve sos konuda çalışan sağlık uzmanlarının AIDS’in ka
yal ilişki ağının genişletilmesi gibi teknikler içer dınlar üzerindeki etkisi üzerinde de durmalarına
miştir. Çalışmanın sonunda, test sonuçlarının gereksinim vardır. Örneğin feminizm alanındaki
öğrenilmesinden sonraki depresyonda azalma gelişmelere rağmen özellikle bazı azınlık grup
ve kişisel kontrol hissinde yükselme olduğu gö larda, cinsellik konusunda halen çifte standart
rülmüştür. uygulaması devam etmekte ve kadınlar erkek
HIV pozitif eşcinsel erkeklere uygulanan ve lere nazaran HIV enfeksiyonu açısından daha
Chesney ve Folkman (1994) tarafından gelişti fazla sosyal etiketlemeye maruz kalmaktadırlar
rilen bilişsel-davranışçı yaklaşımlı stresle başa (kadınlara bu enfeksiyonu bulaştıran kocaları
çıkma programı depresyonun azalmasına ve olsa bile). Üstelik bazen kadınlar seropozitif bir
moralin yükselmesine yol açmıştır. Genel ola durumda olduklarını hamilelik için muayeneye
rak HlV’in önlenmesinde kullanılan bütün stra gittiklerinde öğrenmektedirler ki, bu tedavi konu
tejiler, örneğin prezervatif kullanılması önerisi, sunda verilecek kararları daha da zorlaştırmak
kanında HIV olan kişiler için de yararlı olabilir. tadır, çünkü bu kadınlar sadece kendi sağlıkla
Yaşam biçimini değiştirme hem AIDS hem de rından değil karınlarındaki fetusun iyiliğinden de
HIV pozitif hastalar için terapideki önemli odak sorumludurlar (Kalichman, 1995).
noktalarından biridir. Örneğin hastaların siga 20. Bölümde sağlık uzmanlarının diğer kişi
rayı bırakmalarında yardımcı olmak zaten kötü leri hastalarından gelebilecek tehlikelere karşı
olan sağlık durumunun daha da bozulmasını korumaları ile ilgili Tarasoff kararını tartışaca
önlemek açısından önemlidir. Benzer şekilde ğız. Böyle bir durum, eğer bir hasta seropozitif
hastaların sosyal temaslarını arttırmalarına yar bir durumda olduğunu partnerine söylemez ve
dımcı olmak daha fazla destek ve cesaret bul onunla riskli bir şekilde cinsel ilişkisini sürdür
maları açısından yararlı olur. meye devam ederse ortaya çıkabilir. Bu konu
Özellikle hasta oldukları dışarıdan açıkça da terapistin sorumlulukları nelerdir? Amerikan
belli olmayan kişiler, çevrelerindeki insanlara Psikiyatri Derneği gibi profesyonel dernekler,
ÖZET 419
√√
kişinin hastalığını partnerine söylemeye veya onel bir yardım ile gerçekleştirilmektedir. San
güvenli bir biçimde cinsel ilişkide bulunmaya Francisco’da yıllardır var olan gizli bir hekim
iknâ edilememesi halinde, terapistin Tarasoff şebekesi ölümcül AlDS’li hastalara bu dünya
kararına uyarak gizlilik ilkesini bozmasını des dan gitmek istedikleri zaman ve istedikleri bi
teklemektedirler (Amerikan Psikiyatri Derneği, çimde alabilecekleri ölümcül dozda morfin veya
1992). Bu durum bir hekimin halkı koruyabilmek barbitüratlar temin etmektedirler. Her ne kadar
amacıyla bir hastasında tespit ettiği bulaşıcı bir kanuni, ahlâki ve profesyonel sorumluluk açı
hastalığı diğerlerine bildirmeye zorunlu olması sından doğru olmasa da, kendilerine özgü etik
şeklindeki uzun zamandan beri yürürlükte olan anlayışlarına dayanarak ölüme çok yaklaşmış
kurala uygunluk göstermektedir. Kişinin sada hastaların intiharlarına yardımcı olarak kimya
katsizlik nedeniyle seropozitif olması, o kişinin sal maddeler sağlayan hekimler bulunmaktadır.
sevdikleriyle olan ilişkisinde pek çok zorluğa ne İntihara gizlice yardım edenlerden biri olan ve
den olmaktadır. gönüllü bir organizasyonda çalışan eski bir ka
Klinik çalışmalar kişinin yaşamının ve ölü tolik papazı hazırladığı broşürde intihara yardım
münün anlamını araştırabilmesi, vasiyet yazma için “ölüme giderken yaşamı zenginleştirmek”
ve vedalaşma ile ilgili çözümlere ulaşabilmesi, ifadesini kullanmıştır. Bu kişi ölümcül hastalığı
genel olarak kişinin yaşamı boyunca yararlı ve olanlar özellikle de ölümcül AIDS hastaları için
“akıllıca ve iyi ölmenin pratik yolları”nı öğretti
anlamlı olduğuna inandığı şeyleri gerçekleştire
ği 10 haftalık bir program geliştirmiştir. Bu grup
bilmesi ve geride bırakacaklarına karşı zorun
toplantılarında maneviyat, yakın ilişkiler ve mal,
luluklarını yerine getirebilmesi için cesaretlen
mülk planlaması gibi kanuni konular ele alın
diren varoluşçu bir yaklaşımın yararlı olduğunu
maktadır. Bu programlara katılan pek çok kişi
göstermektedir. Kuşkusuz ölümden sonra bir
yaşamlarına acı çekmeden bakabileceklerini
başka hayatın olduğu şeklindeki dini bir inanç
bilmenin, hasta olduklarını unutmalarına ve ya
da, hem kişiyi hem de yakınlarını rahatlatmak
şama odaklanmalarına imkân yarattığını ifade
tadır. Pek çok ölümcül AIDS hastasının cinsel etmişlerdir.
yönelimleri, madde kullanıyor olmaları, aile üye Bu hastalardan birinin planlanmış intiharı bir
lerinin hastalığın bulaşması ile ilgili korkuları ve gazeteci tarafından şu şekilde dile getirilmiştir:
benzeri nedenlerden dolayı, aileleriyle araları Kaliforniya güneşi cumbasından geçerek apartmanını
açılmaktadır. Dolayısıyla hasta ve ailesinin ye ılık bir parlaklıkla yıkayacak. Yapmış olduğu resimler ve mü
niden yakınlaşabilmelerinin sağlanmasında ne ziği ile çevrelenecek; Richard Straus’un “Alp Senfonisi”nin
lerin önemli olduğunun ve destekleyici bir etki kreşendo ve sakin nağmeleri odayı dolduracak... 12 ya
şında bir siyam kedisi olan Cruiser kıvrılıp yanına yatacak.
yarattığının belirlenebilmesine ihtiyaç vardır
Birkaç arkadaşı olacak onunla birlikte. Doktoru barbitürat
(McCutchan, 1990).
alabilmesi için bir reçete yazacak. Eski bir bahçıvan olan
Diğer ölümcül hastalıklarda olduğu gibi 55 yaşındaki artist birkaç veda cümlesi söyleyecek, sonra
(Bölüm 10), AIDS’li hastaların birçoğu intihar öldürecek dozdaki ilaçları alacak ve sonsuza kadar süre
etmekte ve bu intiharların bazıları da profesy cek, hissiz bir uykuya dalacak (Stolberg, 1996b, s. A1).
ÖZET
Cinsel Kimlik Bozukluğunda (CKB) kişi anatomik cinsel görünüşü ile kendini psikolojik olarak
bir erkek, kadın, oğlan ya da kız gibi hissetmesi arasında uyumsuzluk olduğu konusunda derin ve
İsrarlı bir inanca sahiptir. Dolayısıyla CKB bozukluğu olan ve kendini kadın olarak gören bir erkek,
bir kadın gibi yaşamak isteyebilir. Yetiştirilme biçimi çocuğun karşı cinsten olduğuna olan inancını
destekleyebilir. CKB hem kuramsal hem de pratik açıdan büyük önem taşırlar, çünkü kadın ya da
erkek olduğumuz ile ilgili inançlarımızın kendimizi şekillendirmemizdeki rolünü ortaya koymaktadır.
Önceleri bu kişilere yapılabilen tek yardım, cinsiyeti yeniden düzenleme ameliyatları ile kişinin vücu
dunda, olmak istediği cinsiyete uygun değişiklikler yapılması idi. Ama şimdi, cinsel kimlik ile anatomik
özelliklerin birbirine uygun hale gelmesinde davranışçı terapinin yardımcı olduğunu gösteren bazı
kanıtlar ortaya çıkmıştır.
Parafililerde olağandışı imaj ve hareketler söz konusudur ve bunlar cinsel heyecan ve doyumun
sağlanabilmesi için şarttır. En sık görülen parafililer fetişizm: cinsel uyarılmanın sağlanabilmesi için
canlı olmayan nesnelere yönelme; bazen transvestizm olarak da adlandırılan transvestik fetişizm:
420 √√ BÖLÜM 14 - CİNSEL BOZUKLUKLAR VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUKLARI
genellikle cinsel açıdan uyarılabilmek amacıyla ve cinsel kimlik konusunda karışıklık yaşamaksızın
karşı cins gibi giyinmek; pedofili: çocuklarla cinsel temasta bulunmak; yasaksevi (ensest): aile üye
lerinden biriyle cinsel temasta bulunmak; gözetlemecilik: diğer insanları çıplak ya da bir başkasıyla
sevişirken seyretmek; teşhircilik: doyuma ulaşmak için cinsel organını görmek istemeyen kişilere
göstermek; sadizm: cinsel doyumu arttırabilmek veya sürdürebilmek için bir başkasına acı vermek;
mazoşizm: cinsel doyuma ulaşabilmek veya sürdürebilmek için acı çekmek (ki bu çoğu zaman bir
sadist tarafından sağlanır).
Çeşitli parafilileri anlayabilmek için pek çok hipotez ortaya atılmıştır. Psikanalitik kuramlara göre
bu tür davranışlar savunmaya yöneliktirler, yani kişiyi bastırılmış çatışmalarına karşı korumaktadırlar
ve psikoseksüel gelişimin erken aşamalarından birinde saplantı olduğuna işaret etmektedirler. Bu
bakış açısına göre parafilisi olan kişiler geleneksel heteroseksüel ilişkilerden korkmaktadırlar. Örne
ğin fetişist ve pedofiliklerin kastrasyon kaygısı nedeniyle yetişkinlerle geleneksel biçimde cinsel iliş
kiye giremedikleri varsayılır. Davranışçı ve Bilişsel kuramcılar ise cinsel davranışlar üzerinde odakla
nırlar. Bu bakış açısına göre, örneğin ayakkabılara karşı geliştirilen fetişist çekim, cinsel uyarılmanın
tesadüfen klasik olarak şartlanmasından kaynaklanır. Bir başka davranışçı varsayım ise, bu kişilerin
sosyal becerilerindeki zayıflık nedeniyle diğer yetişkinlerle normal bir biçimde temas kuramadıkları
şeklindedir. Parafilisi olan kişilerde hormon bozuklukları olup olmadığı üzerinde de durulmuştur, an
cak bu konuda henüz yeterli bilgiler elde edilememiştir.
Her ne kadar DSM-IV’te ayrı bir tanı olarak yer almasa da tecavüz, tecavüze uğrayan kişi üze
rinde önemli sosyal ve psikolojik travmalara yol açan bir davranış örüntüsüdür. Tecavüzün cinsellik
kapsamında ele alınıp alınamayacağı konusunda bazı tartışmalar ortaya çıkmaktadır, çünkü pek çok
kuramcı tecavüzü cinsel bir davranıştan ziyade, saldırgan ve şiddet içeren bir davranış olarak kabul
etmektedirler.
Parafili konusundaki en umut verici terapiler davranışçı terapilerdir (örneğin karşı cinsle gele
neksel biçimde ilişki kurmakta yardımcı olan sosyal beceri eğitimi gibi). Tecavüze uğrayan kişilerin
tedavisi ise sosyal desteği ve travmatik olayın açıkça konuşulmasını içerir.
DSM-II’de eşcinsellik sadece kendi cinsel yönelimlerinden rahatsız olanlar için kullanılan bir tanı
olarak sunulmuştur. Oysa 1973’de başlayan liberalleşme sürecinin bir sonucu olarak DSM-III-R de
olduğu gibi DSM-IV de eşcinselliğe özgü bir tanı olarak yer verilmemeye başlanmıştır. Şu anda ise
cinsel yönelimin yönü (eşcinsel ya da heteroseksüel olarak) belirtilmeksizin “kişinin kendi cinsel eği
liminden rahatsız olması” şeklinde bir terminoloji kullanılmaktadır.
Cinsel işlev bozuklukları kadar insanların ilgisini çeken pek az duygusal sorun vardır. Normal
cinsel tepki döngüsünde meydana gelen bu bozukluklar, genellikle ketlenmeler nedeniyle ortaya çı
karlar ve insanların cinsel haz duymasını engellerler. DSM-IV’te cinsel işlev bozuklukları; cinsel istek
bozuklukları, cinsel uyarılma bozuklukları, orgazm bozuklukları ve cinsel ağrı bozuklukları şeklinde
dört grupta toplanmaktadır. Bu bozukluklar ciddiyet derecelerine, kronik olup olmamalarına, yaygın
lıklarına, belli bir eşle mi, yoksa her eşle mi ve belirli durumlarda mı, yoksa her zaman mı yaşandığı
na göre farklılıklar gösterirler. Cinsel işlev bozukluğu ısrarlı ve tekrarlayıcı biçimde ortaya çıkmadığı
sürece kişide cinsel işlev bozukluğu olduğu düşünülmemelidir, çünkü pek çok kişi yaşamları boyunca
zaman zaman bazı cinsel sorunlar yaşamaktadırlar.
Özellikle disparoni ve sertleşme sorunları açısından biyolojik faktörlerin dikkate alınması gerekse
de, cinsel işlev bozukluklarının temelinde zararlı tutumlar, erken dönemlerde karşılaşılan zor yaşan
tılar, performans korkusu, kendini seyretme, ilişki sorunları ve spesifik bilgi ve beceri eksikleri gibi
çeşitli faktörlerin bir kombinasyonu yer almaktadır. Bazı işlev bozukluklarında seks rolü ile ilgili kalıp
yargılar da rol oynayabilir. Örneğin sertleşmeyi sürdürmede zorluğu olan erkekler için sanki onlar
tam bir erkek değillermiş izlenimi veren “iktidarsız” ifadesi kullanılır. Ya da doyuma ulaşamayan ka
dınlar için kullanılan “frijit” ifadesi bu kadınların soğuk ve tepkisiz olduğunu imâ etmektedir. Özellikle
kadınlarda görülen cinsel sorunların çoğu, kadınların cinsellikleri ile ilgili kültürel önyargılarıyla bağ
lantılı görünmektedir, oysa ironik olarak laboratuvar çalışmaları kadınların erkeklere nazaran daha
sık cinsel haz duyma potansiyeli olduğunu göstermektedir.
Cinsel işlev bozukluklarının nedenleri ile ilgili olarak yapılan çalışmaların çoğu kontrollü çalışma
lar değillerdir ve dolayısıyla bu çalışmalardan elde edilen bulguları temkinli olarak değerlendirmek
gerekir. Bununla birlikte cinsel işlev bozukluklarının nedenleri konusunda yeterli veri olmaması, bu
konuda etkili terapiler yapılamadığı anlamına gelmemektedir. Özellikle psikodinamik bakış açısı ve
tekniklerden de yararlanılarak yapılan bilişsel ve davranışçı terapilerle oldukça etkili sonuçlar elde
ANAHTAR SÖZCÜKLER 421
√√
edilmektedir. Eski alışkanlıkların değiştirildiği ve yeni becerilerin kazanıldığı doğrudan cinsel terapi
yaklaşımı 1970 yılında yayınlanan Masters ve Johnson’un “İnsanın Cinsel Yetersizliği” adlı kitabıy
la halka sunulmuştur. Bu yaklaşımda çiftler cinsellik konusunda güvenilir ve duyarlı olan terapistin
yardımıyla adım adım ve tehdit edici olmayan bir biçimde giderek daha yakın cinsel yaşantılara
doğru ilerlerler. Seks terapistlerinin uyguladığı diğer teknikler arasında, danışanlara cinsel anatomi
ve fizyoloji hakkında bilgi vermek, endişeyi azaltmak, iletişim becerileri öğretmek, kişilerin seks ve
kendi cinsellikleri konusundaki düşünce ve tutumlarını değiştirmek sayılabilir. Özellikle cinsel soruna
evlilik sorunlarının da eşlik ettiği çiftlerde ki bu sık görülen bir durumdur, çift terapisi yapılması uygun
olur. Disparonide olduğu gibi eğer işlev bozukluğu primer olarak psikolojik olmaktan ziyade fiziksel
nedenlerden kaynaklanıyor ise, tıbbi ve diğer fiziksel tedavilerden de yararlanılır. Her ne kadar cinsel
işlev bozukluklarımın tedavisi ile ilgili kontrollü çalışmalara daha yeni başlanmış ise de, ruh sağlığı
uzmanlarının cinsel problemleri olan kişilere en azından belli bir rahatlama sağladıkları konusunda
iyimser olmamızı destekleyen iyi nedenler bulunmaktadır.
AIDS (kazanılmış bağışıklık yetersizliği sendromu) dünya çapında bir sağlık krizine yol açmıştır.
Davranışçı terapistler kişilerin riskli cinsel ilişkilerden güvenli cinsel ilişkilere yönlenmelerine yardım
cı olarak AIDS’e yakalanma olasılığını azaltmayı hedeflemektedirler.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
cinsel bozukluklar ve cinsel tecavüze zorlama erkeklerde orgazm bozukluğu
kimlik bozuklukları reşit olmayan birine tecavüz erken boşalma disparoni
cinsel kimlik etme vajinismus
transseksüel tanıdık biri tarafından performans korkusu
çocukluktaki cinsel kimlik tecavüze uğrama kendini seyretme rolü
bozukluğu eşcinsellik ikincil kazanç
cinsiyeti yeniden düzenleme egoya yabancı eşcinsellik cinsel değerler sistemi
ameliyatları cinsel işlev bozuklukları duyumlara odaklanma
parafililer (cinsel sapkınlıklar) dokulara kan hücumu duyumsal-farkındalık
fetişizm (tumescence) uygulamaları
transvestik fetişizm dokulardan kan çekilmesi AIDS (kazanılmış bağışıklık
pedofili (detumescence) sistemi yetersizliği
yasaksevi azalmış cinsel istek sendromu)
çocuğun cinsel kötüye bozukluğu kendi değerleriyle yüzleşme
kullanımı cinsel tiksinti bozukluğu
gözetlemecilik kadınlarda cinsel uyarılma
teşhircilik bozukluğu
cinsel sadizm erkeklerde sertleşme
cinsel mazoşizm bozukluğu
orgazmın yeniden kadınlarda orgazm bozukluğu
yönlendirilmesi (engellenmiş kadın
aile sistemleri yaklaşımı orgazmı)
KISIM III
YAŞAM-BOYU
GELİŞİMSEL
BOZUKLUKLAR
15
luk çağı bozuklukları açısından aynı davranışı Eksen I: Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozuk
bir dönemde uygun, diğer dönemde bozukluk luğu, başat olarak dikkatsiz tip, dis
olarak nitelendirmemize yol açacaktır. timik bozukluk, erken başlangıçlı
Tablo 15.1, DSM-IV’de içerildiği şekliyle te Eksen II: Eksen ll’den tanı yok
mel çocukluk çağı bozukluklarını özetlemek Eksen III: Genel tıbbi bir durum yok
tedir. Ayrılık kaygısı bozukluğu gibi bazı bozuk Eksen IV: Öğretmen ve sınıf arkadaşlarıyla
luklar çocuklara özgü iken, depresyon gibi di olan eğitimsel sorunlar
ğerleri erişkinler için kullanılan ölçütler altında Eksen V: İşlevselliğin Genel değerlendirilmesi
geçmektedir. Diğerleri, dikkat eksikliği hiperak = 50 (intihar düşünceleri, arkadaş
tivite bozukluğu gibi öncelikle çocukluk çağı sızlık, okul çalışmalarının dışında
bozukluğu olarak ele alınmaktadır, ancak çoğu kalmak
yetişkinlik çağında da sürmektedir. Bu bölümün
başında tanımlanan rahatsız çocuk Eric, aşağı Çocukluk çağı bozuklukları DSM’de sunul
daki çok eksenli DSM-IV’den tanı alacaktır duğu gibi kategorik bir modelden çok, boyutsal
428 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
bir modelle ele alınabilir. Boyutsal model işlev Aşırı denetimli ve denetimsiz davranışlar İn
sel olmayan davranışı bir süreç üzerinde gös giltere (Collins, Maxwell, ve Cameron, 1962),
terir. Bir boyut davranışın denetlenebilirliğiyle Japonya (Hayashi, Toyama ve Quay, 1976),
ilişkindir. Denetim sürecinin bir ucunda yer alan Yunanistan, Finlandiya ve İran (Quay ve Pars
denetimsizlik, yaygın uç noktada saldırganlıkla keupoulos, 1972) gibi pek çok ülkede yaygındır.
karakterize edilir; sürecin diğer ucunda çocuk Bütün kültürlerde tutarlı olarak denetimsizlik so
lardaki aşırı denetim vardır, okul korkusundaki runları erkek çocuklar, aşırı denetim sorunları
gibi duygusal ketlenme gösterirler (Achenbach ise kız çocuklar arasında daha sık bulunmuştur
ve Edelbrock, 1987). Konum, çocuğun sorunu (Weisz ve ark., 1987). Odak 15.1’de, çocuklar
başkaları için mi çıkardığı (denetimsizlik) yok daki denetimsizlik ve aşırı denetim davranış so
sa kendi için mi çıkardığına (aşırı denetim) göre runlarının görülüş yaygınlığında kültürün olası
bu iki uç arasında belirlenir. Çocuk ve ergenler rolü tartışılmaktadır.
Eric’de olduğu gibi semptomları her iki uçta da Aşırı denetim sorunları çocukluk depresyonu
sergilerler. ve kaygı bozukluklarını da içerir ve bu bozuk
Kategorik ve boyutsal sistemler arasında luklara ayrılan bölümlerde tartışılacaktır (yerine
önemli karşıtlıklar vardır. (Kazdin ve Kagan, göre Bölüm 10 ve 6’da). Şimdi, denetimsizlik
1994). Çocuk psikopatolojisi tartışmamızı kıs davranışlarını tartışacağız, daha sonra da öğ
men boyutsal terminoloji ile örgütlerken -sorun renme bozuklukları, zekâ gerilikleri ve otizmi
denetimsizlikten aşırı denetime giden bir boy gözden geçireceğiz.
lamda yatar- aynı zamanda kesin tanısal kate
gorilere inanılsın ya da inanılmasın DSM’nin
kategorik görüşünü de izleyeceğiz. Kazdin ve DENETİMSİZ DAVRANIŞ
Kagan’ın belirttiği gibi: BOZUKLUKLARI
Doğa sıklıkla bize ayrık birimlerle gelir: bir ağaç, bir
Denetimsiz bir çocuk yaşına uygun ve ken
dal, bir kuş ve bir gaga. Kişi, bu görüntüyü renk, ışık ve bi
çimlerin uygun sürekliliğini yaratmak yerine ciddi bir biçim
dinden beklenildiği gibi davranmaz. Örneğin
de bulandırır. Böylelikle, bizim modelimiz sürekli psikolojik Eric, beysbolda takımının ilerleyişi kadar öğret
boyutları olduğu kadar kişilerin kategorilerini de göz önüne meninin dersini de izleyebilmeliydi. Denetimsiz
almaktadır (s. 39). çocuk sıklıkla yaşıtlarından ve yetişkinlerden
DENETİMSİZ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI 429
√√
uyarı alır. Denetimsiz davranışta belirgin ola etkinliklerini denetlemekte güçlük çekerler. Ses
rak farklılaşan iki genel kategori vardır: dikkat siz olmaları istenildiğinde, konuşmalarını ve ha
eksikliği / hiperaktivite bozukluğu ve davranım reketlerini durduramadıkları görülür. Dağınık,
bozukluğu. düzensiz, inatçı ve baskıcıdır.
Denetimsizlik sorunları, davranışın tip, biçim Etkinlikleri ve hareketleri rastgele yapılıyor
ve sıklığı ile tanımlanır. Örneğin sınıfta yerinde izlenimi verir. Giysilerini ve ayakkabılarını çabu
duramama gibi bazı sorun davranışların sık gö cak çıkartır, oyuncaklarını dağıtır, öğretmen ve
rülmesi, çocukların genel nüfusunda yalıtılmış ailelerini tüketirler. Güçlüklerine karşın, çocu
bu davranışın anormal olup olmadığı sorusunu ğun davranışlarında daha az kısıtlamanın oldu
akla getirmektedir. Öğretmene saldırı gibi diğer ğu serbest oyunlarda normallerden ayırabilmek
davranışlar çoğu kişi tarafından anormal kabul zordur.
edilir. Hiperaktif çocukların çoğu, büyük olasılıkla
saldırgan davranışları ve diğerlerini rahatsız
DİKKAT EKSİKLİĞİ / HİPERAKTİVİTE etmeleri yüzünden yaşıtlarıyla olma ve arka
BOZUKLUĞU daşlık kurmada belirgin güçlük yaşarlar. Aynı
zamanda bu çocuklar arkadaş canlısı ve konuş
Hiperaktivite terimi çoğu kişi, özellikle ana kan olmalarına karşın sıklıkla sosyal ipuçlarını
babalar ve öğretmenler için tanıdıktır. Sürek kaçırır, kavrayamazlar. Yine, sıklıkla arkadaş
li hareket halinde olan, elini oynatan, ayağını larını niyetlerini ve isteklerini yanlış yorumlarlar
sallayan, görünür nedeni olmaksızın diğerlerini ve bilinçsiz sosyal hatalar yaparlar. Örneğin;
itekleyen, sırasını beklemeden konuşan ve ye normal çocuk eve gitme zamanı geldiğini anlar
rinde duramayan çocuklara sıklıkla hiperaktif ken onlar çağrılmadığı halde akşam yemeğine
denir. Bu çocuklar, bilenen deyimi ile ana baba arkadaşının evinde kalmayı sürdürür (bu tür bi
ve öğretmenleri çıldırtır. DSM odaklaştığı nok lişsel yanlış yükleme bazı davranış bozukluğu
tayı hiperaktiviteden, uygun zamanda elindeki olan çocuklarda da görülür). DEHB olan çocuk
işe dikkatini yoğunlaştırma güçlüğüne ve amaç lar sosyal olarak doğru davranışın ne olduğu
yönelimli olmayan hareketliliğe kaydırmıştır. nu kuramsal durumlarda bilebilirler, ancak bu
Son kullanılan tanı terimi, dikkat eksikliği / hi- bilgiyi gerçek yaşamda sosyal etkileşimlerdeki
peraktivite bozukluğu dur (DEHB). uygun davranışlara dönüştüremezler (Wahalen
Bu dikkatsiz çocuklar ders ya da yemek za ve Henker, 1985).
manı gibi sakin oturmasının istendiği ortamlarda DEHB olan çocukların yaklaşık %20-25’i ma
tematik, okuma ya da heceleme alanlarında öğ
DEHB tanısı, çocuklar sınıf kurallarına uyum göstermeleri
gereken bir okul çevresiyle karşılaştıklarında konur. renme bozukluğu gösterirler (Barkley, Du Poul
ve Mc Murray, 1990) ve pek çok DEHB olan
çocuk tipik dershane ortamına uyumda güçlük
çektiği için özel eğitim programlarına yerleştiri
lirler.
DEHB tanısı erken okul yıllarında olan, deliş
men, aktif ya da çok az dikkatsiz küçük çocuk
lar için uygun değildir(Whalen, 1983). Çocuğun
daha yaşam dolu ve kontrolünün daha zor ol
masından ötürü etiketlemenin kolayca kullanılışı
ana babalar ya da öğretmenin terimi yanlış kul
landığını gösterir. DEHB tanısı gerçekten uçta
ve sürekli olan olgular için saklanmalıdır. DEHB
semptomlarının değişkenliği nedeniyle DSM-
IV’te 3 alt kategori vardır: (1) sorunları birincil
olarak zayıf dikkate bağlı olanlar, (2) güçlükleri
birincil olarak hiperaktif impulsif davranışlarına
bağlı olanlar, (3) her iki sorun kümesini göste
ren çocuklar. Üçüncü alt kategori DEHB olan
çocukların önemli bölümünü kapsar. Dikkat so
runu ve hiperaktivitesi olan çocuklardan davra
430 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
nış sorunları ve karşı gelme davranışları olanlar, davranım bozukluğu ve saldırganlıkla birlikte
davranış bozukluğu olan çocuklar için özel sınıf ele almakta, bu da hiperaktiviteye ilişkin bulgu
lara yerleştirilirler ve arkadaş güçlükleri vardır ları daha az açık duruma getirmektedir.
(Barkley, DuPaul ve McMurray, 1990). Dikkat DEHB’nin yaygınlığını belirlemek zordur.
eksikliği olan, ancak normal aktivite düzeyinde Çünkü zamanla bozukluğun değişik tanımları
olan çocuklar dikkatini odaklaştırma ya da bil yapılmıştır ve farklı örneklem gruplarında ça
giyi işleme hızında daha çok sorun yaşar görü lışılmıştır. Tahminler %1-20 arasında değiş
nürler, (Barkley, Grodzinsky ve DuPaul, 1990), mektedir (DuPaul, 1991; Ross ve Ross, 1982,
sağ frontal lobdaki bazı sorunlardan kaynaklan Szatmari ve ark., 1989). DEHB’nin çocuklar
dığına inanılır (Posner, 1992). Çalışmalar, iki arasında %3-5 düzeyinde olduğuna ilişkin fikir
ayrı bozukluk olarak görmenin en iyisi olduğunu birliğine varılmıştır (Amerikan Psikiyatri Birliği-
düşündürmektedir (Berkley, 1990). Ancak çoğu APA, 1994). Genellikle bozukluğa, erkek ço
kuram ve araştırma bu ayırımı yapmaz. cuklarda kızlara kıyasla daha sık rastlandığına
Kısaca gördüğümüz gibi DEHB ve davranım inanılır, ancak gerçek görünüm örneklemin kli
bozukluğu arasındaki ayırt edici tanılama güç nikten mi (erkek çocuklar daha çok gönderili
lüğü büyük ölçüde sosyal normların ihlâlini de yorlar, çünkü DEHB’ye ek olan daha çok saldır
içerir. Bu iki sınıflamadaki %30 ve 90 arasındaki gan davranışları vardır) yoksa genel nüfustan
binişiklik (Hinshaw, 1987) bazı araştırmacıları mı seçildiğine göre değişir. Bazı epidemiyolojik
denetimsiz davranışın her iki tipinin gerçekte çalışmalar DEHB’nin görünüş sıklığında kız ve
aynı bozukluk olduğunu iddia etmelerine neden erkek çocuklar arasında fark bulamamışlardır.
olmuştur (Quay, 1979). Ancak bazı farklar var Bazı çalışmalar DEHB olan kızlara değinir, an
dır, hiperaktivite daha çok okulda çalışmama cak DEHB olan kızlar ve DEHB olan oğlanlar
ile ilişkilidir ve uzun erimde daha iyi sonuçlanır. arasında çok az bir fark bulunmuştur (Breen,
Davranım bozukluğu olan çocukların okulda 1989; Horn, Wagner ve lalongo, 1989; McGee,
ya da herhangi bir yerde dışavurumları vardır, Williams ve Silva, 1987).
daha fazla saldırgandırlar, antisosyal ana ba Pek çok okul öncesi çocuk ana baba ve öğ
baları vardır; ev yaşantıları, ailesel düşmanlık, retmenleri tarafından dikkatsiz ve aşırı hareketli
düşük SED’le belirginleşir, ergenlik döneminde bulunduğu halde, bu küçüklerin büyük bir kıs
suçluluk ve madde bağımlılığı için daha çok risk mı DEHB’nin süreklilik örüntüsünü gösterme
taşırlar (Hinshaw, 1987; Loney, Langhorne ve den normal gelişimlerini sürdürürler (Campbell,
Paternite, 1978). Bu iki bozukluk aynı çocukta 1990). Diğer yandan DEHB geliştiren çoğu ço
olduğunda her birinin ortaya çıkardığı en kötü cuk yaşamlarının en erken dönemlerinde yaygın
görünüm oluşur; bu çocuklar en ciddi antisosyal aktivite ve huy bozuklukları gösterirler. Doymak
davranışı ortaya çıkartırlar ve en zayıf progno bilmez merakları ve enerjik oyunlarıyla, kazara
zu gösterirler (Biederman, Newcorn ve Sprich, zehirlenmeler, yuvarlanma ve pencereden düş
1991; Cadoret ve Stewart, 1991; Moffitt, 1990). me gibi trajedilerden sakınmak için çocukluk ko
Aslında, son yıllarda DEHB/DB eş zamanlılığının ruma gerektirir. Okul öncesi yıllarda DEHB tanı
ayrı bir alt tip olarak erişkin antisosyal kişilik bo sı olan çocuğa sahip anne baba için stresli bir
zukluğunun psikopatik örüntülerine benzer bir yaşantı olduğu halde, çocuk okula başlayınca
süreci olduğu düşünülmektedir (Lynam,1996). sorun göze batar ve aniden daha uzun süreler
Bunun işleyiş biçimi, DEHB önce var olduğu yerinde oturması, bağımsız olarak ödevlerini ta
için çocuğun, kışkırtıcı davranışlarla yaşıtları ve mamlaması ve oyun alanında yaşıtlarıyla dost
erişkinlerin düşmanca tepkilerini uyardığı şek luk kurması beklenir.
lindedir. Böylece giderek daha ciddi atakların Bir dönem hiperaktivitenin ergenlik döne
ve karşı atakların tırmandırılması, davranım bo miyle ortadan kalktığına inanılırdı. Ancak bu
zukluklarında göreceğimiz saldırgan davranış inanç 1980’lerde tamamlanan bazı boylamsal
özelliklerinin oluşmasıyla sonuçlanmaktadır. çalışmalarla sarsıldı (Barkley ve ark.,1990; Git
Bu iki bozukluğu karşılaştıran literatürü dikkatle telman ve ark. 1985; Mannuzza ve ark., 1991;
gözden geçirip değerlendiren Hinshaw (1987), Weis ve Hechtman, 1986). Bir çalışmada DEHB
hiperaktivite ve davranım bozukluğunun ayrı fa olan çocukların %70’inden çoğu, ergenlik döne
kat ilişkili bozukluklar olduğu görüşünü öne sür minde bu bozukluğun ölçütlerini yine karşıladı
dürmüştür. Üzüntüyle belirtmek gerekir ki hipe lar (Barkley ve ark., 1990). Tablo 15.2 normal
raktif çocuklarla ilgili pek çok araştırma DEHB’yi ergenlere göre DEHB olan ergenlerde daha sık
DENETİMSİZ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI 431
√√
bulunan davranışların dizinini göstermektedir. lık önemli bir araştırmada, Cattelanos ve ark.
Buna ek olarak yerinde duramama, dikkat dağı (1996) normal ve DEHB olan erkek çocukların
nıklığı, dürtüsel davranışlar vardır. DEHB olan MRI taramalarını karşılaştırmış, bozukluğu olan
ergenler diğer yaşıtlarına göre lisede daha çok oğlanlarda frontal lobların daha küçük olduğunu
okulu bırakır. Yetişkinlikte çoğu iş sahibi, maddi bulmuşlardır. Diğer araştırmalardan elde edilen
açıdan bağımsız olmalarına karşın, bu bireyler kanıtlara göre
genellikle daha alt sosyoekonomik düzeye iner DEHB olan çocuklar frontal lob işlevine yöne
ler ve normalde beklenenden daha sıklıkla iş lik nöropsikolojik testlerde (davranışsal tepkilerin
değiştirirler. DEHB öyküsü olan çoğu erişkinler, ketlenmesi gibi) daha düşük işlev göstermekte
bozukluğun bazı belirtilerini göstermeye devam dir. Bu da beynin bu kısmındaki temel aksak
ederler, belki çalışma hayatında kendilerine uy lığın bu bozuklukla ilişkili olabileceği kuramına
gun bir yer edinerek, çoğu bu belirtilere uyum daha çok destek getirmektedir. (Barkley, 1997;
sağlamayı öğrenir. Chelune ve ark., 1986; Heilman, Voeller ve Na
deau, 1991).
DEHB’NİN BİYOLOJİK KURAMLARI
DEHB’nin nedenlerinin araştırılması tanı ko ÇEVRESEL ZEHİRLER. Yıllardır DEHB
nulan çocukların çeşitliliği ile karmaşık hale ge konusundaki en bilinen kuram hiperaktivitenin
lir; sendromla ilişkili bulunan faktörlerin belki de gelişimdeki çevresel zehirlerin rolüne ilişkindir.
sadece bazıları tanıyı doğrudan etkiler. Feingold (1973) tarafından ortaya atılan hiper
aktivitenin biyokimyasal kuramı, yıllarca tanın
KALITSAL FAKTÖRLER. DEHB’ye yatkın mış yayınlarda dikkatleri üzerinde toplamıştır.
lık büyük olasılıkla kalıtsaldır. Goodman & Ste Besinlere konulan katkı maddelerinin hiperaktif
venson (1989) tarafından 238 ikiz çiftle yapılan çocukların merkezi sinir sistemlerini baskıladı
bir çalışmada klinik olarak tanı konulma oranı ğını ileri sürmüş ve bunlardan arınık bir diyet
eş yumurta ikizlerinde %51; farklı ikizlerde %33 önermiştir. Ancak, hiperaktif vak’aların çok kü
bulunmuştur. Neyin kalıtsal olduğu tam olarak çük bir yüzdesinden biraz çoğu, gıda katkı mad
henüz bilinmemektedir. Fakat son çalışmalar delerine duyarlılık göstermiştir. Feingold diyeti
beyin işlevlerinde bazı farklılıkların olduğunu ne ilişkin iyi kontrollü çalışmalarda buna pek az
düşündürmektedir. Beyin metabolizması DEHB çocuğun olumlu yanıt verdiği bulunmuştur (Go
olan kız ergenlerde normallere göre daha dü yette ve Conners, 1977). Benzer olarak popüler
şüktür, fakat erkeklerde böyle değildir. (Ernst bakış rafine edilmiş şekerin DEHB’ye neden ol
ve ark., 1994) Bu, çalışılan genç kızlardaki bo duğunu ileri sürdüyse de (Smith, 1975), dikkatli
zukluğun daha ciddi oluşuna bağlı olabilir (ka araştırmalarca bu desteklenmemiştir (Grosss,
tılımcılar DEHB örgütünden alınmıştır). On yıl 1984, Wolraich ve ark., 1985). Bazı kanıtlar hi
432 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
DAVRANIM BOZUKLUĞU
Davranım (conduct) bozukluğu terimi bir
çok kontrolsüz davranışı içine alır. DSM-IV di
ğerlerinin temel haklarını ve başlıca toplumsal
normları ihlâl eden davranışlara odaklanır. Bu
davranışların hemen tamamı aynı zamanda
yasadışıdır. Davranım bozukluğunun belirtileri
olarak görülen davranışların çeşitleri, insanlara
ya da hayvanlara yönelik saldırganlık, mülkiyete
hasar verme, yalan söyleme ve hırsızlık yapma
olarak sayılabilir. Davranım bozukluğu, çocuk
434 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
Davranışçı tedavinin önceki tartışmasında, geç Acı çocukluk kanserinin hem tanısı hem tedavisine
yaştaki koroner kalp hastalığını azaltma yolu olarak eşlik eder. Lösemili bir çocuk sık ve düzenli kemik iliği
A Tipi davranış örüntüsünü değiştirmek gibi fiziksel naklinden geçmek zorundadır. Doktor uyluk kemiğinin
zararlardan koruma ve bu zararların tedavisiyle ilgili ortasına bir iğne yerleştirir ve biraz ilik çıkarır. Bu
psikolojik bilgilerin çeşitli uygulamaları sıralanmıştır. yara oluşturur ve bu kişinin alışık olduğu bir acı de-
Bu tür bir ilgi aynı zamanda çocukluk ve ergenlik bo- ğildir (Katz, Kellerman & Siegel, 1980). Bu deneyim
zukluklarına da gösterilmiştir. genç hasta üzerinde olduğu kadar ailesinde de uzun
Russo ve Varni (1982) çocukluk tıbbi sorunlarının süreli ve olumsuz etkiler yaratır. Davranışçı pediatri
gerekleriyle ilgilenen davranışsal tedavinin bir dalı uzmanları acı dolu işlemlerle ilgili stresi azaltmak için
olan davranışsal pediatriyi kavramsallaştırmanın bir filmle örnekleme, nefes çalışmaları, olumlu pekiştir-
yolu olarak normal insan anormal durum modeli ge- me, düşsel / soyutlama ve davranışsal tedaviyi içeren
liştirdiler (NİAD). Akut ya da süreğen olarak hasta çok bileşenli bilişsel-davranışı girişimler geliştirmiş-
olan bir çocuk, hastalık nedeniyle karmaşık ve stresli lerdir. Bu tür girişimler acıya yönelik ilaç tedavisiyle
bir krize itildiği için, psikolojik sorunları olabilecek birleştirildiğinde en başarılı olanlar gibi görünmekte-
genç bir insandır. Pek çok hasta çocuk çok büyük acı dir (Varni ve ark., baskıda ).
ve hatta bedenindeki bozulmalarla karşı karşıyadır ve Diğer acı dolu işlemlerden önce erken kaygı geliş-
hastanede ana-babasından, kardeşinden ve komşula- tiren çocuklara bir başa çıkma modeli filmi izletilerek
rının, evlerinin rahat ortamından uzak uzun zamanlar yardım edilmektedir (Jay ve ark., 1982). Hastaneye
geçirmeleri gerekmektedir. girmek, bekleme odasında oturmak gibi acıyla ilgili
Davranışsal pediatri çocuklardaki bozuklukların durumlara sistematik duyarsızlaştırma hastanın tıbbi
üstesinden gelmek için davranış terapisi ve pediatri- işlemler karşısında geliştirdiği kaygıyı azaltmada ya
sini birleştiren disiplinler arası bir çalışmadır. Ana da acıyı dindirmede yardımcı olabilir. Örneğin, çok
baba-çocuk, okul-çocuk ve tedavi ekibi-çocuk ilişki- kaygılı bir çocuk tıbbi işlemlerden kaçabilir ya da kilo
leriyle ilgilenir (Varni & Dietrich, 1981). Bazı özel vermeye başlayabilir. Kilo kaybı kanserli bir hastanın
örnekler bu alanın uygulama alanını ve amaçlarını yaşamını sürdürme olasılığını azaltabilir (Dowys ve
açıklayacaklardır. ark., 1980).
Son yıllarda çocuk kanserinin lymphoblastic löse- Belli okuma materyalleri de çocukların ve ana ba-
mi gibi birçok biçimi tedavi edilebilir hale gelmiştir; balarının hastalığın getirdiği travmayla baş etmesin-
bazıları çok etkin tedavi edilebildikleri için iyilik süre- de yardımcı olabilir. Bu konudaki en yeni örnek David
cine giriyorlar ve çocuklar kanserin başlangıcından 5 Saltzman’ın, ölümünden sonra yayımlanan resimli
yıl sonra hayatta oluyorlar. Böyle bir gelişmeyle hem çocuk kitabıdır. 1990’da, 23. doğum gününden 11
hastalar hem de ana babaları için doğası psikolojik gün önce Hodgins hastalığından ölen Saltzman’ın tek
olan yeni sorunlar ortaya çıkıyor- hastalık ve tedavi- amacı, ölümünden önce kitabını (“Jester Şıngırdağını
siyle yaşamayı öğrenmek. Kaybetti”) bitirmekti. Jester çarpıcı bir şekilde hasta
Çocuktan hastalığının gerçek doğasını ve yaşamı- olan bir çocuğun ağır hastalıklarla baş etmede kahka-
nı ne kadar tehdit edici olduğunu saklamak kaygısını hanın faydalarını öğrenişini anlatıyordu.
azaltmamakta, artırmaktadır (örn. Spinetta, 1980). Başka tıbbi sorunları olan çocuk ve ergenler-
Çocukla açık iletişim kurulması önerilmektedir Araş- de de davranışsal tedaviyle yardım edilebilmektedir.
tırmalar, çocuğu mümkün olduğunca düzenli eğitimin- Kanında kritik bir pıhtılaşma faktörü eksik olan he-
de tutmayı önermektedir (Katz, 1980). Kanser ve teda- mofili hastaları için eklemlerde süreğen artirite bağlı
visi çocuğun fiziksel görünümünde saç dökülmesi gibi ağrı önemli bir sorundur. Varni (1981), hastalarına
bozulmalara yol açtığı için, farklı görünen herkeste gevşemeyi ve etkilenen ekleme kan akışını artırmayı
olduğu gibi, çocuğa, kendisini bekleyen alay edilmey- öğreterek hipnotik düşsel tekniklerle bu tür ağrıları
le baş etme öğretilmelidir; bağımsızlık eğitimi verme başarıyla tedavi etmiştir. Eklem çevresinde daha yük-
ve incitici durumları görmezlikten gelmeyi öğretme sek bir yüzey ısısıyla, birçoğu trombosit artışını bozan
yararlı olabilmektedir. ve böylece zaten var olan pıhtılaşma sorununu artıran
yaptığı, yetişkinlerle tartıştığı, yetişkinlerin istek karşıt olma davranışlarını, üzerlerine düşünüle
lerine uymayı tekrar tekrar reddettiğinde, kas meyecek büyüklükte talepler yüklenmesi iddia
ten başkalarını kızdıracak şeyler yaptığında ve sıyla haklı çıkarmaya çalışırlar. Genel eş tanılı
öfkeli, kinci, alıngan ya da intikamcı olduğunda sorunlar, DEHB, öğrenim bozukluğu, iletişim
konur. DSM ayrıca çoğu erkek olan bu çocuk bozukluğudur, fakat KOKGB, DEHB’den redde
ların, diğerleriyle çatışmalarını nadiren kendi dici davranışın dikkat eksikliği ya da dürtüsellik
hataları olarak gördüklerini belirtir. Bu çocuklar ten ortaya çıktığının düşünülmemesi açısından
DENETİMSİZ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI 435
√√
“Bazen ben de ağlayacak gibi olurum” diye “Bu nedenle küçük kız bunu denemek
fısıldadı Jesper onun kulağına. “Ancak, istemez misin? Benimle gülmez misin?
gözyaşlarımın akmasına izin vereceğime onları Şimdi çok yavaşça Tee-Hee-Hee
görünmez yaparım” diyerek başlıyoruz.”
David Salzman’ın Jester Şıngırdağını Kaybetti’sinde, Jester konuşan asası Pharley ile koşullar uygun olmadığında bile,
başkalarını, hatta hasta çocukları bile güldürerek, duygusal yüklerini hafifletebildiklerini bulmuştur (Jester ve Pharley, Jester
Co., Inc.’in tescilli markasıdır. Jester Şıngırdağını Kaybetti’den alınmış bir parçadır. David Salzman 1995 The Jester Co., Inc
tarafından yapılmış öykü ve resimler izinle yayınlanabilir. Bütün hakları saklıdır)
ağrı kesici ilaçlara olan gereksinimi azaltır. Varni’nin kilenen ailelerinin karşılaştığı zorluklara iyi bir ör-
rematoid artiriti olan çocuklarla yaptığı ağrının üste- nektir. Yiyecek alımı ve insülin miktarı düzenlenebilsin
sinden gelmeyle ilgili bir sonraki çalışması, çocuklara diye glikoz (şeker) düzeyinin belirlenmesi için idrar
ve ailelerine ağır tıbbi hastalıklarla baş etmelerine bir günde pek çok kez test edilir. Rejim, bu gençlere
yardımcı olmada olumlu etkisi olan araştırma temelli büyük bir zorluk çıkarır. Şeker ve diğer tatlılara di-
davranış tedavisine örnek oluşturmaktadır (Varni & renmeyi öğrenmek zorundadırlar. Öğünlerinin, insü-
Bernstein, 1991; Walko, Varni & Illowite, 1992). linin glikoz düzeylerini anormal olarak azaltmaması
Çocuklarda obezite, hipertansiyon, kalp rahatsız- için insülin enjeksiyonunun ani yüksekliği ile uyumlu
lıkları ve diyabet gibi rahatsızlıklar için esas bir risk zamanlara denk getirilmesi gerekmektedir. Etkinlik ve
faktörü olan yetişkinlikteki obezite için oldukça yorda- egzersiz, hücrelerdeki glikozdan yararlanmanın doğal
yıcıdır. Çocukluk obezitesi aynı zamanda düşük sosyal ve insülin benzeri etkilerinin kullanılması için rejimin
yeterlilik, davranış sorunları, düşük benlik kavramıyla bir parçası olmalıdır. Henüz diyabetin başka bir te-
ilişkilidir (Banis ve ark., 1988). Davranışçı araştırma- davisi yoktur, diyabeti olanlar koşullarını kabul etmek
cılar çocukların yeme alışkanlıklarını egzersiz uygula- ve en temel insani dürtülerini düzenlemek zorundadır.
malarını ve kalori alımını, kalorinin nasıl yakıldığını Genç insanın bu ağır ama tedavi edilebilir hastalıkla
ya da yakılmadığını etkiliyor gibi görünen yaşam bi- baş etmek için ihtiyacı olan, karmaşık kendine bakma
çimlerinin diğer yönlerini değiştirmek için uğraşmak- beceriler grubu, davranışçı pediatrideki klinik araş-
tadırlar (Epstein, Masek & Marshall, 1978). Örneğin, tırmalardan yarar sağlamıştır (Epstein ve ark., 1981).
obez çocuklar obez yetişkinler gibi daha hızlı yer daha Örneğin, psikologlar kan şeker düzeyinin kontrolüyle
büyük ısırıklar alır, yiyeceğin normal kilodaki arka- ilişkili olarak doktorun önerileri ve reçetesinin sunu-
daşlarından daha az çiğner (Dabman ve ark., 1979). muyla bağlantılı olarak aile desteğini, hastalık hak-
Tedaviye ana babaları da katıldığında kilo kaybı daha kında bilgiyi ve hastanın gelişimsel düzeyini içeren
iyi sürdürülür (Coates, Killen & Slinkard, 1982; Eps- faktörleri incelemeye başlamaktadır (Johnson, 1995).
tein ve ark., 1987). Bir çalışmada diyabeti olan çocukların ana babaları
Davranışçı tedavide bir diğer başlık terapötik ka- ve çocuklarıyla birlikte uygulamaları için gevşeme eg-
tılımdır. İnsanlara bir hastalığı önleyebilecek ya da zersizleri öğretilmiştir; sonuç çocuğun metabolizması
iyileştirebilecek şeyleri nasıl yaptırabiliriz (Varni & ve buna bağlı olarak diyabeti üzerinde artırılmış kon-
Wallander, 1984)? Çocukluk diyabeti, gençler ve et- troldür (Guthrie ve ark., 1990).
farklılaşmaktadır. Şöyle ki, KOKGB çocukla alan depresyon bozukluğu olan annelerin, daha
rının yaramazlıklarında DEHB çocuklarından yüksek oranda bu tür çocukları olduğuna ilişkin
daha planlı olmaları, farkı anlamanın bir diğer gözlemlerdir; ancak, depresyonun mu buna ne
yoludur. (Bir edimsel kuramcı, KOKGB dav den olduğu, yoksa çocuğun davranışlarının mı
ranışlarını, DEHB olan çocuklarınkine kıyasla depresyona neden olduğu açık değildir. (APA,
doğası açısından daha araçsal görürdü) Değin 1994). Kimileri günlük dilde bu tür çocuklar için
meye değecek ilginç bir nokta da DSM’de yer “arsız” (brat) kelimesini kullanır. KOKGB’lerin
436 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
genlik öncesi ve ergenlik döneminde davranım Şekil 15.1 Adam öldürme, tecavüz, soygun, abartılı saldırı ve
araba hırsızlığı suçlarından yaşlara göre tutuklanma oranı.
sorunu belirlenenler, yasal otoriteler tarafından “Criminal Career Research: Its Value for Criminology” A.
psikolojik değil ama yasal bir terimle, suçlu ço Blumstein, J. Cohen, ve D.P. Farrington, 1988. Criminology: 26,
cuk olarak ele alınırlar. p. 11. Copyright 1988 by the American Society of Criminology.
İzinle uyarlanmıştır.
Davranım bozukluğu olan çoğu çocuk diğer
problemleri de sergiler. Davranım bozukluğu ve luları 13-20 yaşları arasındaki çocuklardır. 20’li
dikkat eksikliği / hiperaktivite bozukluğu arasın yaşların sonlarına doğru, bu önceki çocukluk
da yüksek oranda örtüşme olduğunu belirtmiştik. suçları sorun olmaktan çıkmaktadır (Blumstein
Madde kötüye kullanımı da genellikle davranım & Cohen, 1987). Belli bir ölçüye kadar örüntü
bozukluklarıyla birlikte görülür. Erkek çocuklar kadınlar için de benzemektedir. Ancak bunlar
da davranım bozukluğuyla ilgili boylamsal bir genellikle onlu yaşlarından küçük çocukların
çalışma olan Pittsburg Gençlik Çalışmasından suçlarını kapsamada pek başarılı olmayan po
araştırmacılar, madde kullanımı ve suç dav lis verileridir. Aslında antisosyal davranış esas
ranışları arasında güçlü bir ilişki bulmuşlardır yükselişine 7 yaşında başlar (Loeber ve ark.,
(Van Kammen, Loeber & Stouthamer-Loeber, 1989). Bütün bu suç niteliğindeki davranışlar
1991). Örneğin, marihuana denemiş olduğunu zalimlik ve vicdansızlık olarak adlandırılmasa
rapor eden 7. sınıftakiler arasında %30’dan faz da sıklıkla davranım bozukluğunun bir parçası
lası birine silahla saldırıda bulunmuştur ve 43’ü dır, bu veri çocuk ve ergenlerde anti-sosyallik
kırıp girdiğini kabul etmiştir; madde kullanmadı sorununu açıklamamızda yardımcı olmaktadır.
ğını belirtenler arasında ise %5’ten az çocuk bu Davranım bozukluğu tanısı alan çocukların
davranışları sergilemiştir. gidişatı (prognozu) karışıktır. Robins (1978),
Davranım bozukluğu olan çocuklarda 1920’den 1970’e kadar 30 yılı aşkın izleme ça
%15’den 45’e varan eş hastalanma bulgularıy lışmalarıyla çok sayıda çocukta antisosyal dav
la kaygı ve depresyon görülmektedir (Loeber ranışları inceleyen pek çok boylamsal çalışma
& Keenan, 1994). Komorbid kaygı ile birlikte yayınlamıştır. Yüksek ölçüde antisosyal olan
davranış bozukluğu olan çocukların sadece yetişkinlerin, aynı zamanda çocukluklarında
davranış bozukluğu olan çocuklardan daha az da yüksek ölçüde antisosyal olduğu sonucuna
antisosyal olduklarına ilişkin bazı kanıtlar vardır varmıştır, ancak, davranım bozukluğu olan ço
(Walker ve ark., 1991). cukların yarısından çoğu antisosyal yetişkin
Nüfus temelli çalışmalar davranış bozukluk olmamışlardır. Davranım bozukluğu antisosyal
larının çok yaygın olduğunu göstermektedir. davranış için gerekli koşul olup yeterli koşul
Ontario Kanada’da 500’den fazla çocukla yapı olmayabilir. DSM-IV, önceki baskılarına göre
lan bir çalışma erkek çocukların %8’inin ve 4-16 davranım bozukluğu sorunlarının başlangıcının
yaş arasındaki kız çocukların %3’ünün davra ne kadar erken olursa, yetişkinlikteki sonucun
nım bozukluğu açısından DSM ölçütlerini karşı antisosyal kişilik bozukluğu olma ihtimalinin o
ladığını bulmuştur (Offord Boyle, ve ark., 1987). denli fazla olduğunu daha açık hale getirmiştir.
Hırsızlık ve tecavüz gibi şiddet içeren suçlar ve Mofitt (1993), davranım sorunlarının 2 farklı
daha şiddetli saldırılar büyük ölçüde erkeklerin türü birbirinden ayırt etmesi gerektiğini ileri sü
suçlarıdır. Şekil 15.1’de gösterildiği gibi yasa rer. Bazı bireylerde davranış sorunları 3 yaşın
ları çiğnemenin hem sıklığı, hem yaygınlığı 17 da başlayıp yetişkinlikte ciddi kural dışı davra
yaş dolaylarında keskin bir biçimde yükselmek nışlarıyla “yaşam boyu” devam etmektedir. Di
teyken, genç yetişkinlikte oldukça düşmektedir ğerleri “ergenlikle sınırlıdır”. Bu insanlar normal
(Moffitt, 1993). Bu tür fiziksel şiddetin çoğu suç çocukluğa sahip olup ergenlikte antisosyal dav
DENETİMSİZ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI 437
√√
matik dalgalanmaları da kısmen açıklar. Moffitt kısmi bireyler ve ailelerini hedefleyen psikolojik
(1993) bu ergenlerin sürekli antisosyal yaşıtla yöntemleri vurguluyoruz.
rını taklit etmelerinin, onları hoşlanılan yüksek Belirtildiği gibi davranım bozukluğu gösteren
statülü pozisyonlarda ve cinsel olanaklara sahip bu genç insanların bazıları yarının psikopatları
şekilde görmelerinden kaynaklandığını belirtir. dır. Psikopati adına etkili psikolojik tedavi yolun
Saldırgan davranışın (ve genişletilirse davra da pek az şey bulunmuştur. Çok az duygusal
nım bozukluğunun) bilişsel bakış açısı Kenneth katılım ve vicdan azabı ile antisosyal eylemler
Dodge ve arkadaşlarının çalışmalarından gelir. de ve saldırıda bulunan genç insanlara ulaşmak
Erken dönemdeki çalışmalarından birinde (Do fazlasıyla zordur. Hapis, salıverme ve yeniden
dge ve Frame, 1982) saldırgan çocukların biliş suç işleme bir kuraldır. Toplumun en kalıcı so
sel sürecinin özel bir yanlılığı olduğu bulunmuş runu, sosyal bilinçliliği büyük ölçüde gelişmemiş
tur: bu gençler açık olmayan eylemleri, diğer kişilerle nasıl ilgilenileceğidir. Kolaya kaçarak
çocuk açısından düşmanca bir niyetin delili gibi genç suçluları hapse atmak suçu azaltmamak
görmektedir. Bu algı, bu tür çocukları kışkırtıcı tadır. Boylamsal bir çalışmada, gençlik tutukla
olmayan bir niyetle yapılan eylemlere saldırgan maları gibi cezalandırıcı disiplinin, daha düşük
biçimde tepki vermeye yönlendirir. Sonuç olarak iş kararlılığına ve daha yüksek erişkin suçlulu
yaşıtları bu saldırgan davranışları anımsayarak ğuna yol açtığı bulunmuştur. Böylece, katı di
onlara karşı öfkeli olmaya eğilimli olacak, zaten siplin, devlet ya da ana baba tarafından verilmiş
saldırgan olan çocuk daha da saldırganlaşacak, olsun, yetişkinlikteki suç eylemi ve sonraki suç
reddetme ve saldırganlık döngüsü sürecektir. luluk için ana yol olarak görülmektedir (Laub ve
Dodge, çocukların dünyalarına ilişkin bilgile Sampson, 1995).
ri işlediğini ve bu bilişin davranışlarını belirgin Davranım bozukluğunun tedavisinde en
bir biçimde nasıl etkilediğinin yolları üzerinde umut verici görüş, antisosyal çocuğun ana baba
odaklanan sosyal bilgilendirme işlemleri kura ya da ailesiyle yapılan girişimleri içerir. Gerald
mını oluşturmaktadır (Crik ve Dodge, 1994). Patterson ve arkadaşları 30 yılda, ana baba yö
Davranım bozukluğu ve suçluluğa ilişkin bir netme eğitiminin davranışsal programının ge
tartışma, sosyologların araştırmalarıyla tanın liştirilme ve denemelerini yapmışlardır. Burada
malıdır. Sosyal sınıf ve kent yaşamı suçluluk ana babalarca, çocuklarına karşı davranışların
görülüm sıklığı ile ilişkilidir. Yüksek işsizlik ora da değişmeleri gerektiği düşündürülerek anti
nı, zayıf eğitimsel kolaylıklar, örselenmiş-par sosyal değil, prososyal (sosyalin lehine) dav
çalanmış-aile yaşantısı, suçluluğu edinilebilir ranışlar tutarlı olarak ödüllendirilmektedir. Ana
kılan alt kültür oluşturucu faktörler olarak bu babalara çocuk olumlu davranış sergilediğinde
lunmuştur (Gibbons, 1975). Davranım bozuk olumlu pekiştirme, saldırgan ya da antisosyal
luğu ve suçluluğa ilişkin herhangi bir kapsamlı davranışlarda mola (time out) ya da ayrıcalık
kuram, bu tutarlı sosyolojik bulguları içermelidir. larını kaybetme gibi teknikleri kullanmaları öğ
Patterson’un son çalışmasına göre, çocuktaki retildi. Görüşmeler tekniklerin uygulanmasını ve
erken dönem antisosyal davranış ve ailedeki güçlüklerin tartışılmasını içeriyordu. Antisosyal
sosyoekonomik avantajsızlık birleşimi, erken tu çocuğa yöntemi uyguladığınızda ana baba da
tuklamaların yordayıcısıdır (Patterson, Crosby katılımcı olabilir. Hem ana babanın, hem öğ
& Vuchinich, 1992). retmenin çocuğa davranışına ilişkin raporları,
davranışların evde ve okulda dolaysız gözlemi
DAVRANIM BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ programın etkililiğini desteklemektedir (Patter
Davranım bozukluğunun yönetimi çağdaş son, 1982). Ana baba yönetim eğitiminde kar
toplumlar için korkunç bir meydan okuma du deşlerin davranışlarında da düzelme, progra
rumudur. Toplum psikologları kadar sosyologlar ma katılan annelerin depresyonlarında azalma
ve politikacılar zayıf ekonomik koşulların çoğu gözlenmiştir (Kazdin, 1985). Patterson’un gru
sorunları yarattığı sayıltısı üzerinde çalışmakta bundaki saldırganlarla yapılan yeni bir çalış
dırlar: Gelir dağılımının bozukluğu, suçluluğun mada, ana baba eğitimi ve mahkeme kanalıyla
sık görüldüğü alt sınıfın materyal yoksunluğu aile tedavisi saldırı suçunun oranını azaltmıştır.
nun azaltılması ve iş programlarına yönelik di Ergenlerine daha yakın davranarak yönetmeyi
ğer geniş çaplı çabalar konusunda fikir birliği öğreten ve yaşa uygun ödüllerin ve sonuçların
içindedirler. Sosyolojik görüşler tedavinin plan kullanılmasını da içeren ana baba eğitimi yakla
lanmasında rol oynamaktaysa da, biz burada şımı daha çabuk iyileşmeyi sağlamaktadır.
DENETİMSİZ DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI 439
√√
Ciddi gençlik saldırganlığında yeni ve gele tamlarda kendini kontrol öğretilmiştir. Hinshaw,
cek vadeden bir tedaviyle 4 yıllık izleme tedavisi Henker ve Wholen (1984), çocuklara, sözel
ile tutuklamalarda azalma olduğu gösterilmiştir saldırılarda bir şarkı mırıldanmak, kendilerine
(Borduin ve ark, 1995). Henggeler’in çoklu sis sakinleştirici bir şeyler söylemek, ya da dönüp
temik tedavisi, kapsamlı terapi hizmeti alma, uzaklaşmak gibi dikkati başka yöne çeken tek
ergeni, aileyi, okulu ve sırasında yaşıt grup nikler kullanarak, saldırgan davranmadan da
larını hedeflemeyi içerir. Girişim, aile sistemi yanabilmek için yardım etmişlerdir. Daha sonra
yaklaşımına göre (daha önce anoreksiya ner çocuk yaşıtı kışkırttığında ya da saldırı olduğun
voza tedavisinde anlatıldı), ki burada davranım da bu kendini kontrol yöntemlerini uygulamak
sorunu aile ilişkisinde sarmalanır ve böylece tadır.
sadece bütünlüğü bozulmamış aileye katılarak Diğer bir strateji, davranım bozukluğu olan
tedavi edilebilir. Davranışsal teknikleri kullanan çocukların ahlaki gelişmelerindeki bozukluk
tedaviler, özellikle ailenin bütün üyeleriyle ve üzerinde odaklaşır. Davranımları bozuk olan
hatta toplumla olan etkileşimlerdeki davranış ergen grubunda ahlaki yargılama becerileri öğ
değişikliklerini yüreklendirmektedir. Ev, okul ya retilerek okulda çok yol alınmıştır (Arbuthnot ve
da bölgesel boş zaman merkezleri gibi “ekolo Gordon, 1986). Öğretmenleri tarafından davra
jik olarak geçerli” ortamlar gerektiren tedaviler nış sorunu olduğu bildirilen ergenleri (saldırgan
terapötik değişikliklerin genellenmesini geniş lık, çalma, vahşet gibi) 4-5 ay süresince okulda
letirler. Büro ortamında eşit sayıda geleneksel haftalık gruplara katarak ahlaki yargılamanın
bireysel terapi seansına (yaklaşık yirmi beş) gi daha üst düzeyinin güçlendirilmesi amaçlan
ren kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, çoklu mıştır. Grup seansları aşağıdaki gibi kısa öykü
sistemik tedavi grubundaki ergenler davranış tartışmalarını da içermektedir:
sorunlarında azalma göstermiş ve izleyen 4 yıl
içinde daha az tutuklanmıştır. Örneğin, tedaviyi Sharon ve onun en iyi arkadaşı Jill, bir mağazada alış
izleyen 4 yıl içinde geleneksel tedavi alan ergen veriş yapıyorlar. Jill, istediği bir bluz buluyor ama alacak
lerin %70’i, çoklu sistemik tedavi görenlerin ise parası yok. Deneme odasına götürüyor ve ceketinin altı
sadece %22’si tutuklanmıştır. Buna ek olarak na giyiyor. Sharon’a gösteriyor ve Sharon’un uyarılarına
karşın dükkânı terk ediyor. Sharon güvenlik görevlisi tara
diğer aile üyelerinin değerlendirilmesi sırasın
fından durduruluyor. Yönetici Sharon’un çantasını arıyor,
da çoklu sistemik tedaviye katılan ana babalar fakat bir şey bulamıyor, Jill’in bluzu aldığı tartışılıyor. Yö
psikiyatrik semptomatolojide düşüş göstermiş, netici Sharon’a Jill’in adını soruyor, söylemezse Sharon’un
destekleyicilikleri artmış, video kayıtlarındaki ana babasını ve polisi de çağıracağı tehdidinde bulunuyor.
etkileşimlerinde çatışma ve düşmanlığın azaldı Sharon, en iyi arkadaşının adını söyleyip söylememe iki
ğı görülmüştür. Geleneksel bireysel terapi alan lemi yaşıyor.
ergenlerin ailelerinde, tedavi sonrası etkileşim
lerinin niteliğinde gerilemeler olmuştur. Çoklu Üyeler, farklı bakış açılarının haklılığı konu
sistemik grupta olup yaklaşık 4 seanstan sonra sunda ikilemdeki kişilikler kadar toplum ve diğer
tedaviyi terk eden ergenlerde bile tutuklanma kişilerin de hakları ve sorumlulukları açısından
oranlarında, geleneksel bireysel terapiyi ta birbirleriyle tartıştırılmıştır.
mamlamış ergenlere göre önemli ölçüde düşüş İsimleri belirlenmiş ancak tartışma yönün
gösterilmiştir. de cesaretlendirilme girişiminde bulunulmamış
Patterson’un ve Henggeler’in grupları ile ya kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, gruba ka
pılan araştırmalarda ana babalar ve ailelerle tılan ergenler ahlaki yargılama becerisinde ve
yapılan girişimin, başarının kritik bileşeni olarak okul derecelerinde ilerleme kaydetmişler, gecik
önerilmesine karşın, bu tür tedaviler pahalıdır, mede, davranış sorunları için idareye gitmede
zaman alır ve bazı aileler katılamaz ya da katıl ve polis ya da gençlik mahkemesi ile görüşme
mak istemezler. Böylece dikkate değer diğer lerde azalma göstermişlerdir. Sonraki okul yılın
araştırmalarda, davranım bozukluğu olan ço da yapılan izleme çalışmaları iki grup arasındaki
cuklarda bilişsel tedavinin, aile katılımı olmasa farkın arttığını göstermiştir; girişimde bulunulan
bile davranışları düzelttiği gösterilmiştir. Örne ergenler ahlaki yargılamada süre giden bir ge
ğin, çocuklara öfkelerini kontrol etmeyi öğreten lişim ve davranış sorunlarında giderek azalma
bilişsel beceriler, saldırgan davranışlarını azal göstermişlerdir.
tarak onlara yardımcı olmada gerçek bir umut Tedavi sonlandırıldıktan pek çok ay sonra
verir. Öfke kontrol eğitiminde, öfke kışkırtan or bile süren bu düzelme etkileyici bulunmuştur,
440 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
fakat diğer araştırma, bilişsel örüntüyü değişti olan insanlar genellikle sorunlarıyla baş etmek
rerek elde edilen davranışsal değişikliklerin sa için yollar bulur, akademik ve sosyal gelişimi az
dece kısa erimli kazançlar olduğu, çocuk alışık çok etkilenir, bazen bu ciddi boyutta olur.
olduğu kötü ortamına döndüğünde iyileşmenin
kaybolduğu yolunda dikkati çekmiştir. Çevresel ÖĞRENME BOZUKLUKLARI
beklentiler -kişinin yaşadığı toplum-, saldırganlı
ğın bütünlüğü bağlamında çalışırken göz önüne DSM-IV öğrenme bozukluklarını 3 kategoriye
alınmak zorundadır (Guerra ve Slaby, 1990). ayırır: okuma bozuklukları, aritmetik bozukluk
ları, yazılı ifade bozuklukları.
Yetersizlik, görsel ya da işitsel sorunlar
ÖĞRENME YETERSİZLİKLERİ gibi bir duyusal bozukluğa bağlı olarak ortaya
çıkıyorsa bu tanılardan hiç biri uygun değildir.
Bundan birkaç yıl önce bizim lisans kurslarımızdan
Okuma güçlüğü olan çocuklar, daha iyi bi
birine kaydolan bir genç adam, alışık olmadığımız güç-
lükler ve güçlülükler gösterdi. Sınıfta sözlü katılımları ör- lindiği şekliyle disleksi, kelime tanıma, okudu
nekti ancak el yazısı ve hecelemesi okunamazdı. Yönetici- ğunu anlama ve tipik olarak da yazarken harf
nin bu sorunu öğrencinin ara sınav kâğıdına yazmasından karıştırma konularında belirgin güçlük yaşarlar.
sonra, öğrenci onu görmeye geldi ve disleksik olduğunu, Sözlü olarak okuduklarında yaşıyla uyumlu ol
bunun onun haftalık okuma ve yazılı ödevlerinin, sınavla- mayan bir biçimde kelimelerin okunuşlarında
rının hazırlanmasında uzun zaman almasına neden oldu- çarpıtma, ekleme ve eksiklikler yaparlar. Eriş
ğunu açıkladı. Yönetici, yazılı ödevlerin hazırlanmasında kinlikte, akıcı sözlü okuma, anlama ve yazarken
ek zaman verilmesini kararlaştırdı. Öğrenci üstün zekâ
harf karıştırma sorunları sürer. (Bruck.1987).
düzeyindeydi ve mükemmel olmaya çok istekliydi. Mü-
kemmelliği başardı, seminerden A aldı; mezuniyetinden Bu bozukluk okul çağı çocukları arasında %2-8
sonra önde gelen hukuk okuluna atandı. oranında görülür, büyük başarıların oluşmasını
engellemez. Bu Bölümün başlangıç kısmında
Öğrenme yetersizlikleri, akademik, dil, ko tanımlanan öğrencide olduğu gibi New York’un
nuşma ya da motor beceriler gibi özel alandaki önceki Valisi ve Birleşik Devletlerin önceki baş
yetersiz gelişme ile belirlenir ki, bunlar zekâ ge kan yardımcısı olan Nelson Rockfeller dislek
riliğine, otizme, belirgin fiziksel ya da nörolojik siktir.
bozukluğa1 ya da eğitimde fırsat eşitliğine bağlı Aritmetik bozukluğunda çocuk, sayısal
değildir. Bu bozukluğu olan insanlar, normal ya sembolleri tanımada, eldeli sayılarda eklemeyi
da normalüstü zekâya sahiptir, fakat bir çocuk hatırlamakta, nesneleri saymakta ya da arit
olarak bazı özel becerileri öğrenmekte güçlük metiksel silsileyi izlemekte güçlük çeker. Arit
çekerler (örn, aritmetik ya da okuma) ve böyle metikteki düşük başarı, en az düşük okuma ve
ce okul başarısı bozulur. heceleme başarısı kadar olağandır ve sıklık
Öğrenme yetersizliği (disability) terimi DSM- la insanlarda bu üçünün tümü vardır (Badian,
IV’te kullanılmaz, ancak pek çok sağlık uzmanı 1983; Rourke ve Finlayson, 1978)
DSM’deki 3 bozukluğu birlikte gruplarlar; öğren Yazılı ifade bozukluğu, yazılı kelimeleri
me bozuklukları, iletişim bozuklukları ve motor (heceleme hataları; dil bilgisi, noktalama hata
beceri bozukluğu. Bu bozukluklardan herhangi ları ya da kötü el yazısı gibi) bütünleştirme yete
biri; özel akademik, dil ya da motor beceri alan neğindeki bozulma ile tanımlanır, bu yazma be
larında zekâ düzeyinden beklenen derecede cerisi gerektiren günlük işlerde ya da akademik
gelişmeyen çocuklara uygulanabilir. Öğrenme başarıda yeterince ciddi, olumsuz bir etkidir. Bi
bozuklukları genellikle, ruh sağlığı kliniklerin zim kolej öğrencimizin disleksisi ile eklendiği bu
den çok, okul sistemi içinde belirlenebilir ve bozukluğun görülüş yaygınlığına ilişkin çok yeni
tedavi edilebilir. Erkeklerde kadınlara kıyasla birkaç sistematik veri vardır.
daha olağan olduğuna büyük ölçüde inanıl
masına karşın, toplum temelli çalışmalardaki İLETİŞİM BOZUKLUKLARI
bulgular (refere edilme yanlılığından sakınmak
Dilin ifade bozukluğunda (expressive lan
gerekir), DEHB’deki gibi bozukluğun çok az bir
guage disorder) çocuk kendini konuşarak ifade
şekilde erkeklerde daha fazla olduğunu gösterir
etmekte güçlük çeker. Çocuk, iletişim kurmaya
(Shaywitz ve ark, 1990). Öğrenme yetersizliği
isteklidir ama doğru kelimeleri bulmakta olağan
Bir ya da daha fazla öğrenme bozukluğunun fiziksel temeli gelecekteki dışı bir zorluk yaşar. Örnek olarak sokaktan ge
1
Çok iyi bilinir ki bebeklerin ne bağırsak ne de me- ve ana babası öfkeli ve reddedici davranıyorsa ken-
sane kontrolü vardır. Büyüdükçe kaçınılmaz tuvalet dine saygısını yitirecektir. Mesane kontrolü kazanıldı-
eğitimi başlar. Bazı çocuklar tuvaleti 18 ayda, diğerle- ğında, bununla ilişkili olan sorunların çoğu ortadan
ri 30 ayda öğrenir. Mesane kontrolü kazanılmadığında kalkacaktır (Moffatt, Kato ve Pless, 1987; Starfield,
bu ne zamana kadar normaldir? Yanıt kültürel norm- 1972). Diğer yandan, uzun bir zamandır tutmayı ba-
lar ve istatistiklerle belirlenir, biraz keyfidir. şardıktan sonra yeniden yatak ıslatmaya başlandı-
DSM–IV ve diğer sınıflama sistemleri uyku sırasın- ğında, bazı enuresis olgularında duygusal faktörlerin
da ıslatanlar (noktürnal enuresis) ve gece gündüz ıs- etkili olduğu düşündüren daha stresli olguların yaşan-
latanlar (diurnal enuresis) şeklinde ayırırlar. Gündüz dığı bulunmuştur (Jarvin ve ark., 1990).
ıslatma daha erken kesilir, çünkü mesane kontrolü kişi Mesane kontrolü, sadece istemli işemenin oluşma-
uyanıkken daha kolay bir iştir. Çocuk mesane kontro- sında doğal refleksin engellenmesi, önemli karmaşık-
lünü kazanamadıysa bu genellikle gece saatlerindedir. lığı olan bir beceridir. Tıbbi göstergeler, pelvik taban
DSM–IV 5 yaşında oğlanların %7’si kızların %3’ünün, kaslarının aktivitelerini göz önüne alarak yatağı ısla-
10 yaşında oğlanların %3 ve kızların %2’sinin, 18 ya- tan çocuklarda, bu kasların gece kendiliğinden kasıl-
şında genç delikanlıların %1’i ve genç kızların daha masında bozukluk olduğu düşüncesini desteklemekte-
da azının enuretik olduğunu tahmin eder. dir (Norgaard, 1989a, 1989b).
ABD’de çocuk 7 yaşına gelinceye kadar noktürnal Öğrenme kuramcıları, tuvalet eğitimi çok erken
enuresise DSM–IV’te tanı konulmaz. Yataklarını be- yaşta başlarsa (beden henüz hazır olmadığında), eği-
bekliklerinden beri ıslatan birincil enuretikler bütün tim gevşek ve uygun tuvalet davranışı için verilen ödül
enuretiklerin 2/3’sidir (Atorfield, 1972), ikincil enure- yetersiz olduğunda ve daha da belirgin çocuk mesane-
tikler bir zamanlar gece kuru kalmayı başarmış, sonra nin doluluğuna koşullanmış bir tepki olarak uyanmayı
bunu kaybetmiş olanlardır. öğrenmemiş ya da işemeyi kontrol eden sfinkter kas-
ların yeterince gevşemesini engelleyemiyorsa, çocuk
ENURESİSİN NEDENLERİ ıslatır görüşünü sunmaktadır (Baller, 1975; Mowrer
Enuresise ilişkin en tutarlı bilgi, birinci derecede ve Mowrer 1938; Young 1965).
akrabalarında ıslatan bir kişi olduğunda benzerliğin Bazı öncü araştırmalar nokturnal enuresisi açık-
yaklaşık %75 düzeyinde çok yüksek olacağı şeklinde- layan farklı bir biyolojik kuramı önermektedirler.
dir (Bakwin, 1973). Yeni yapılan bir Danimarka ça- Danimarkalı bir araştırmacı gece enuresisi olan er-
lışmasına göre yatak ıslatmada birincil kalıtsal geçiş genlerin antidiüretik hormonunda (ADH) bir bozukluk
gereklidir. 13. kromozomun segmenti, noktürnal enu- olduğunu bulmuştur (Ritting ve ark., 1989). Normal
resis genini taşır görünmektedir (Erberg, Benendt ve çocukta ADH idrarı, uyanıklık saatlerine kıyasla uyku
Mohr, 1995). saatlerinde daha çok yoğunlaştırmaktadır. ADH’sinde
Bütün enuresis vak’alarının yaklaşık %10’u tü- bozukluk olan kişinin geceleyin, gece idrarı olağan
müyle tıbbi koşullardan ötürü oluşmuştur. Bilinen en mesane kapasitesini aşacaktır. Enuretik çocukların
sıradan fiziksel neden üriner yolların enfeksiyonudur. uyku ve uyanıklık sorununun olduğu, ya da anormal
Yaklaşık, 1/10 kadın ve 1/20 erkek enuretiğin bu tür olarak küçük işlevsel mesane kapasitesi görüşlerine
bir enfeksiyonu vardır (Stansfield, 1973). Vak’aların ilişkin kuramlar doğrulanmamıştır (Barclay ve Houts,
%40’nında enfeksiyonun tedavisiyle enuresis durur 1995).
(Schmidt, 1982). Diğer sık olmayan ancak bilinen fi-
ziksel nedenler, kronik renal ya da böbrek hastalığı, ENURESİSİN TEDAVİSİ
tümörler, diyabet ve nöbettir (Kolum, Mac Keith ve Yatak ıslatma için evde düzeltme yaklaşımları
Meadow, 1973). Enuresisin fiziksel nedenlerinin daha olarak sıvı kısıtlaması, çocuğu golf topunun üzerinde
sık görülüşü nedeniyle çoğu uzman psikolojik tedaviye uyutmak, ya da suçlayıcı bir delil olarak ıslak çarşa-
başlamadan enuretikleri doktora gönderirler. fı pencereden sallandırmak gibi bir dizi işlem örneği
Bazı psikanalitik kuramcılar enuresisin diğer ça- verilebilir (Houts, 1991). Bu yaklaşımların çoğu etki-
tışmalar konusunda bir sembol olarak hizmet ettiğini sizdir. Benzer biçimde, çocuğun sorundan kurtulma-
ileri sürerler. Enuresis, sembolik mastürbasyon ve ana sı için büyümesini beklemek de tatmin edici değildir.
babaya karşı öfke duygularının ifadesinin kılık değiş- Enuretiklerin sadece %15’i 5-19 yaşları arasında ken-
tirmiş biçimi olarak kuramsallaştırılmıştır (Mowrer, diliğinden iyileşmiştir (Forsythe ve Redmond, 1974).
1950). Benzer bir yaklaşım enuresisi, kaygı gibi daha Uzmanlarca önerilen en yaygın kullanılan iki te-
genel psikolojik bozuklukların bir semptomu olarak davi yöntemi ya ilaç yazmak ya da idrar alarm siste-
ele almıştır. Pek çok araştırmacı bu tür sorunların midir. İdrar alarm sistemi Mowrer ve Mowrer pet ve
enuresisin nedeni olmaktan çok ıslatmanın suçluluk zili tanıttığında 1938’de ilk kez sahneye çıkmıştır. (2.
ve utancına bir tepki olduğu konusunda fikir birliğine Bölümdeki O.H. Mowrer’in psikopatoloji ve müdaha-
varmıştır. Çocuk eğer yaşıtları onunla alay ediyorsa leler konusundaki davranışçı görüşün temelinde yatan
ÖĞRENME YETERSİZLİKLERİ 443
√√
önemli çalışmaların sahibi yönlendirici araştırmacı sını da uyandırmaktadır; onların tepkileri de çocuğun
ve kuramcı olduğunu hatırlayın). Yıllar boyu bu tedavi kuru kalmasında ek bir harekete geçirici öge olabilir.
yatak ıslatmayı azaltmak ya da ortadan kaldırmak ko- İdrar alarmının olmadığı diğer edimsel koşullama yak-
nusunda başarıyla kullanılmıştır. Enuretik çocukların laşımında kullanılan diğer yöntemler bu kadar başarı-
%75’inin gece boyu kuru kalmayı bu basit düzenekte lı değildir (Houts, Berman ve Abramson, 1994). Diğer
öğreneceği tahmin edilmektedir. yandan temel idrar alarm sürecine her gece yatmadan
Bir zil ve bir pil 2 metalik folyo tabakasından olu- once giderek artan miktarda sıvı alma gibi (çocuğu
şan pede bağlanır, delikli olan üstteki emici bir kumaş yatağı ıslatmadan sıvıyı mesanede tutmaya eğitme) ve
serilimi ile ayrılmıştır (Şekil 15.2). Ped, bir yastık kı- çocuğun her seferinde alarm zili çaldığında uyanıp
lıfı içine konur ve uyku zamanı çocuğun altına yerleş- çarşafı değiştirdiğine emin olma (yatağı ıslatmaya bir
tirilir. Elektrolit etkisi oluşturan ilk idrar damlası giy- diğer olumsuz sonuç ekleme) gibi eklemelerde buluna-
siye ulaştığında iki folyo tabakası arasındaki elektrik rak daha başarılı olunabilir (Barclay ve Houts, 1995).
devresi tamamlanacaktır. Devrenin tamamlanması Hiçbir idrar alarmı bedende zedelenme yaratmaz ve
ıslatma anında ya da hemen sonra çocuğu uyandıra- orijinal yatak pedlerinden daha güvenlidir.
cak olan zilin devreye girmesine yol açacaktır. Çocuk Farmakolojik tedaviler bir diğer yaklaşımdır. Uz-
tipik olarak işemeyi durduracak, aygıtı durduracak ve man yardımı alan enuretiklerin yaklaşık 1/3’ü anti-
tuvalete gidecektir. depresan imipramin (Tofranil) ya da son zamanlarda
Mowrer ve Mowrer (1938) zil ve peti bir klasik daha önce sözü edilen ADH’nin sentetik şekli olan
koşullama süreci olarak görmüşlerdir; burada zil ko- desmopressin gibi ilaçları almaktadır. Bu tür ilaçlar
şullanmamış uyarıcı, çocuğu uyandırmak koşullan- ya işemede rol alan kasların reaktivitesini değiştirerek
mamış tepkidir. Zil, dolu mesane ile eşleşecektir ve bu (imipramine) ya da mesanedeki idrar yoğunluğunu
duyum zil sesi olmadan uyanma şeklindeki koşullan- değiştirerek (desmopressin) etkili olurlar. Kısa sürede
mamış tepkiyi yaratacak, koşullanmış uyarıcı niteliği olumlu etkinin genellikle görülmesine karşın olgula-
taşıyacaktır. Diğerleri edimsel koşullama terimleriyle rın çok büyük bir kısmında ilaç alımı kesildikten he-
çocuğu uyandıran zilin bir cezalandırıcı olarak görev men sonra yakınmalar yeniden başlamaktadır (Houts,
yaptığı ve istenmeyen ıslatma davranışlarını azalttığı 1991). Davranışsal yaklaşım ve ilaç tedavilerinin bir-
şeklinde klasik koşullama kuramını sorgulamışlardır. likte kullanımı umut vericidir (Sukhai, Mol ve Harris,
Gerçek uygulamada zil genellikle çocuğun ana baba- 1989).
Şekil 15.2 Yatak ıslatmada kullanılan zil ve ped aygıtı, O. H. Mowrer ve W. M. Mowrer’dan alınmıştır.
ayna görüntüsüyle algılarlar. Örneğin d yerine b göre daha yavaş işledikleri ve uyarıcılar arasın
hatası yapmak. Beş ya da 6 yaşlarında yapılan daki küçük karşıtlıkları daha az fark ettikleri
harf karıştırması ve sonraki okuma becerisi ara bulunmuştur (Martin ve Lovegrove, 1984). Ör
sında bir ilişki bulunamamıştır, ancak (Calfee, neğin, disleksik çocuklar bir seri sunumda, ek
Fisk ve Piont-kowski, 1985), bir kişinin okuma randa kaç nokta olduğunun belirlenmesi gibi
sorunları olması için görmesine de gerek yok hızlı işlemeyi gerektiren görsel görevlerde nor
tur, kör kişiler Braille okumayı öğrenmede güç mal çocuklar kadar iyi performans göstermezler
lük yaşayabilirler (McGuiness,1981). (Eden ve ark., 1995).
Daha yakınlardaki yeni araştırmalar dislek Bir başka araştırma dislekside altta yatan ve
sik bireylerdeki, görsel-algısal eksikliklerin kar konuşma algısı, konuşma dili seslerinin analizi
maşıklığına ve gizli yapısına ışık tutmaktadır. ve bunların basılı sözcüklerle ilişkisini içeren bir
Bu kişilerin, görsel uyarıcıları normal insanlara ya da birkaç dil işleme sorununu gösterir (Mann
444 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
ve Brady, 1988). Bir dizi boylamsal çalışma, çıkarak, konuşma seslerini yavaşlatan ses ka
erken dil sorunlarının ilerdeki disleksinin ha setleri ve bilgisayar oyunları geliştirmiştir. Bir ay
bercisi olabileceğini söylüyor. 4 yaşında uyak süresince bu değiştirilmiş konuşma sesi ile olan
ve alliterasyonu anlamakta, tanımakta zorluk yoğun çalışma sonrası, çeşitli dil bozuklukları
çeken (Bradley ve Bryant, 1985), 5 yaşında olan çocuklar, dil becerilerinde normal çocuklar
tanıdık nesneleri hızla adlandırmada sorun ya gibi, bulundukları noktadan itibaren yaklaşık 2
şayan (Scarborough, 1990; Wolf, Bally ve Mor yıllık bir ilerleme kaydetmişlerdir. Değiştirilme
ris, 1986) ya da 2,5 yaşında sintaktik kuralları miş konuşma uyarıcılarının kullanıldığı benzer
öğrenmede gecikme yaşayan (Scarborough, bir çalışma, çok küçük bir ilerlemeyle sonuç
1990) çocuklar, bu sorunlara sahip olmayan lanmıştır. Bu çalışmalardaki katılımcı sayısının
arkadaşlarına göre disleksiye daha eğilimlidir. az olmasına karşın, elde edilen dikkate değer
Sözü geçen bu dil işleme zorlukları ve görsel kazançlar, ilerde kesinlikle araştırılacak umut
algılama eksiklikleri, aynı nörolojik sorundan verici yeni bir yaklaşım konusunda fikir verir.
kaynaklanıyor olabilir ki bu, uyarıyı hızla işleyen Araştırmacılar, bu eğitim yöntemlerinin dislek
beyin yapısındaki bir eksikliktir (Eden ve Zeffiro, siyi önlemede yardımcı olabileceği öngörüsünü
1996). taşımaktadır, çünkü birçok okuma bozukluğu
olan çocuk küçükken dili anlama sorunları ya
ÖĞRENME YETERSİZLİĞİNİN şamaktadır.
TEDAVİSİ Büyük olasılıkla, öğrenme yetersizliği olan
birçok çocuk, motivasyonlarını ve güvenlerini kı
Çocuğu okumada geri olan ya da etkili ve ya
ran, önemli ölçüde engelleme ve başarısızlıklar
şına uygun bir şekilde konuşamayan, diğer yön
yaşamıştır. Desenleri nasıl olursa olsun tedavi
lerden normal olan çocukların ana babalarının
programları, bu çocukların üstünlük ve kendine
kaygıları önemsizleştirilemez. Uzman çabaları
yeterlik duygularını yaşayabileceği şekilde ya
bedensel, eğitimsel ve psikolojik hevesler taşır,
pılandırılmalıdır. Küçük adımları ödüllendirmek,
emekleme gibi motor etkinliklerde çocuğu eğitir
çocuğun motivasyonunu arttırmada, öğrenme
ken uyarıcı ve yatıştırıcıların kullanılması, daha
küçük yaşta yeterli olarak üstesinden gelineme görevi üzerindeki dikkatini toparlamada ve en
yeceğine inanma, beyindeki nöral bağlantıların gellenmelerden kaynaklanan davranış sorunla
yeniden örgütlenmesi umudu gibi. rını azaltmada yardımcı olabilir.
Öğrenme yetersizliklerinin tedavisi için halen
birçok yöntem kullanılmaktadır. Öncelikle oku ZEKÂ GERİLİĞİ
ma ve yazma zorlukları olgularında kullanılan
geleneksel dilsel yaklaşımlar, yakın denetim Zekâ geriliği, DSM IV’te zekâ işlevlerinin be
altında yüksek sesle okuma gibi mantıklı, bir lirgin bir biçimde ortalamanın altında olması,
birini takip eden ve çok duyumsal bir şekilde, uyumsal davranışlarda bozulmalar, bunların 18
dinleme, konuşma, okuma ve yazma becerileri yaştan önce ortaya çıkmasıyla tanımlanan bir
nin yönergeleri üzerinde durur (Lyon ve Moats, eksen II bozukluğudur. Burada, birinci olarak
1988). Küçük çocuklarda, harf ayırt etme, fone geleneksel ölçütlere, sonra da Amerikan Zekâ
tik analiz ve harf ses karşılıklarını öğrenme gibi Geriliği Birliği’nin bazı yeni görüşlerine yer ve
hazırlık becerilerinin, okumadaki açık yönergeye receğiz.
kalkışmadan önce, öğretilmeleri gerekebilir. Bu
Bölümün başında değinilen vak’a gibi, disleksik ZEKÂ GERİLİĞİ İÇİN GELENEKSEL
bireyler, kasete kaydolmuş dersler, özel öğret ÖLÇÜTLER
menler, yazı düzelticileri ve süresiz testler gibi
yönergesel desteklerin yardımıyla orta öğretim
de genellikle başarılı olabilirler (Bruck, 1987). BİR ÖLÇÜT OLARAK ZEKÂ TESTİ
Çoğu orta öğretim kurumunun böyle çocuklara PUANLARI
yardım etmek için özel hizmetleri vardır. DSM tanımlaması ilk olarak bir zekâ yargıla
Son zamanlarda dil bozukluklarını tedavide ması gerekliliğinden söz eder. 4. Bölümde tartı
heyecan verici gelişmeler yaşanmıştır (Merze şıldığı gibi nüfusun yaklaşık üçte ikisi ZB (Zeka
nich ve ark., 1996; Tallal, Miller ve ark., 1996). Bölümü) testlerinde 85 ile 115 arasında puanlar
Araştırmacılar bu çocukların b ve d gibi sert alabilmektedirler. Bununla birlikte 70 ile 75’in al
ünsüzleri ayırmada zorluk çekmelerinden yola tında bir puan, nüfus ortalamasının iki standart
ZEKÂ GERİLİĞİ 445
√√
sapma altında olanlar, ‘ortalamanın altında ge TABLO 15.3 Vineland Uyumsal Davranış
nel zekâ işlevi” olarak değerlendirilmekte ve bu Ölçeğinden Örnek Maddeler
yüzden zekâ geriliği olarak sınıflandırılmakta Yaş, Yıllar Uyumsal Yetenek
dır. Yaklaşık olarak nüfusun %3’ü bu sınıflama
içerisindedir. 2 En az elli anlaşılabilir sözcük söyleyebilir.
ZB’nün belirlenmesi, test veren kişinin yeterli Önden açık ceketini, kazağını ya da
ve iyi eğitim almış uzmanın bireye uyguladığı gömleğini yardımsız çıkartabilir.
5 Bilindik öyküler, masallar uzun fıkralar ya da
testler temelinde belirlenir. Puanların yorumlan televizyon programlarından alıntılar anlatabilir.
ması sırasında performansı etkileyebilecek kül Ayakkabısının bağını yardımsız bağlayabilir.
tür, dil ve algısal ya da motor sınırlılıklar göz 8 Bir günden daha uzun bir zaman sır saklayabilir.
önünde bulundurulmalıdır. Örneğin; ellerini sı Lokantada kendi yemeğini sipariş edebilir.
nırlı kullanabilen serebral palsili bir çocuk teste 11 Yardımsız, her tür telefon konuşması yapabilir.
Özel ilgi alanına yönelik bilgi almak amacıyla
alındığında, testi veren kişi bu çocuğa, hız ve
televizyon izler ya da radyo dinler.
oldukça karmaşık motor becerileri gerektiren 16 Kendi sağlığına özen gösterir.
performans bölümleri olan geleneksel zekâ test Konuşmalarda iğneleme ve dolaylı ipuçlarına tepki
leri yerine sözel ve basit jestler içeren testleri gösterir.
seçmelidir. Benzer biçimde evde Farsça okulda
İngilizce konuşan bir çocuk, dili yalnızca İngi Kaynak: Sparrow, Balla ve Cicchetti, 1984
lizce olan bir ölçme aracı kullanarak geçerli bir
biçimde test edilemez (American Association of lere gereksinim duymayabilir. Yetenekli bir işçi
Mental Retardation -AAMR-, 1992). olarak çiftlikte çalışan bir delikanlı yürüyerek
okula gider ve alış-verişini bir bakkaldan yapar,
BİR ÖLÇÜT OLARAK UYUMSAL şehre taşındığında ise, eğer bu delikanlı okula
İŞLEVLER gitmek için metroyu kullanamıyorsa, yabancı dil
Uyumsal işlevler çocukluk döneminde, tuva konuşulan bir marketten alış-veriş yapamıyorsa
let eğitimi ve giyinme; para ve zaman kavram büyük olasılıkla uyumsal davranışlarının yeter
larını anlama; aletleri kullanabilme, alışveriş siz olduğu düşünülebilir. Aynı şekilde şehirde
yapabilme, toplu taşıma araçlarını kullanarak yaşayan çocuklar, çiftlikte yaşayan delikanlının
yolculuk yapma ve sosyal sorumluluklar alma yapması beklenen etkinliklerin bazılarında ken
gibi çocukluk becerileriyle ilişkilidir. Ergenlikte dilerini kaybederler. Böylece, etkili ve geçerli
bireyin akademik becerilerinin, neden-sonuç bir uyumsal davranış değerlendirmesi çocuk ve
ilişkilerini, günlük yaşama ilişkin yargılamaları işlev gördüğü çevresi arasındaki etkileşimin dik
kavraması ve ergenin grup etkinliklerine katıl kate alınmasıyla mümkün olacaktır.
ması beklenmektedir. Bir yetişkinden ise kendini
destekleyici (self-supporting) olması ve sosyal
sorumluluklarını üstlenmesi beklenmektedir.
Uyumsal davranışları değerlendirmek ama
cıyla birçok test geliştirilmiştir. En iyi bilinenleri
Amerikan Zekâ Geriliği Birliği Uyumsal Davranış
Ölçeği (ABS) (Nihira ve ark., 1974) ve Vineland
Uyumsal Davranış Ölçeğidir. (Sparrow, Balla ve
Cicchetti, 1984; Tablo 15.3).
Uyumsal işlevlerdeki yetersizlikler uzun za
mandır zekâ geriliği tanımlamasında yer alması
na karşın, ancak son yıllarda bu tür işlevleri de
ğerlendirmek için oluşturulan testler kesin norm
larla yeterli düzeyde standardize edilmektedir.
Uyumsal davranışların değerlendirilmesinde
karşılaşılan sorunlardan biri, bireyin uyması
gereken çevrenin yanlış değerlendirilmesidir.
Herkesin tanıdık olduğu küçük kırsal bir toplum
da yaşayan bir birey, New York’ta yaşayan bir
bireyin ihtiyaç duyduğu kadar karmaşık beceri
446 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
işlevsel
ZEKÂ GERİLİĞİNDE BECERİLER
toplumu
akademik
Yetersizlikler kullanışında
becerilerde
ve BİLİŞSEL YETENEKLERDE dilin işlevini
GÖZLENEN YETERSİZLİKLER kontrolde bilinen
biyolojik
ev yaşam bilinmeyen etiyoloji uyarıcıya sağlık ve
Şekil 15.3 zekâ geriliğine özgü yetersizlikleri becerilerinde etiyoloji dikkatte güvenlikte
YETERSİZLİKLER
becerilerinde becerilerinde
KENDİNE BAKIM BECERİLERİ Bu beceri Zekâ geriliği olanların eğitiminin önemli bir unsuru iş
ler, banyo yapma, yemek yeme, giyinme, tuva becerileri öğretimidir. Orta derecede geriliği olan çocuklar bile
lete gitme gibi günlük yaşam içindeki rutin et kendilerinden daha geri olanlarla zaman zaman çalışmalarını
sağlayacak beceriler kazanabilirler.
kinliklerdir. Birçok zekâ geriliği olan çocuk, tüm
bu becerilere sahiptir. İleri derecede ağır zekâ bulma konusunda yardıma gereksinimi olana
geriliği olan bireyler ise genellikle bu temel ko kadar sınırları belli bir işte ve toplulukta başarılı
nularda ciddi ve zor bir eğitim ve denetime ihti bir biçimde çalışabilirler.
yaç duyarlar. Bu çocukların çoğunun aynı za
manda fiziksel yetersizliği de vardır - yetersizliği SAĞLIK VE GÜVENLİK Nezle olduğunda
olmayan bir kişi için çok basit olan bir hareket, ne yapılacağı, küçük bir kesikle nasıl bahşedile
hareketleri kısıtlı bir menzilde olan bir kişi için ceği, emniyet kemerini kullanarak kendini koru
gerçek bir zorlanma olabilmektedir. ma, yabancılarla uygun biçimde etkileşimde
bulunma, doğum kontrolünü kullanma, bağım
EV YAŞAMI BECERİLERİ Zekâ geriliği olan sız yaşayabilmeleri açısından fark yaratan be
yetişkinler, ev ve eşyaların bakımı, alış-veriş cerilerdir.
yapmak, yemek yapmak ve günlük programlar
oluşturma gibi becerilerde zorlanabilmektedir. İŞ BECERİLERİ Eğitimin temel amacı ço
Bazıları bu konularda oldukça başarılı olmakla cukları bir mesleğe hazırlamaktır. Hafif dere
birlikte genellikle basit yemekleri yaparken özel cede zekâ geriliği olan birçok genç, okulu bitir
adımları düşünüyor olmaktan bütün yemek dikten sonra rekabetçi bir işte kendi kendilerine
lerinin hazır olarak gelmesine kadar değişen bir yetebilecekleri birçok beceriyi edinmektedirler.
menzilde yardıma ihtiyaç duyarlar. Hafif derecede bir zekâ geriliği kendini akade
mik alanlarda hemen gösterse de iş yaşamında
TOPLUMSAL KULLANIM Bu alanda sınırlı fark edilemeyebilmektedir. Orta derecede zekâ
destek gereken kişi, yardım almadan otobüse geriliği olan bireyler, özellikle basit, yapılandı
binebilir, fakat süremez. Dini hizmetlere yardım rılmış ve denetimli işlerde, korunaklı iş ortam
sız katılabilir, bir kredi sistemini kullanarak bak larında ya da aile işlerinde bazı iş becerilerini
kaldan alış-veriş yapabilirler. Yaygın desteğe kazanabilmektedirler.
gereksinim duyan birey, onu dışarıya götürecek Zekâ geriliği olan bazı kişiler, büro, bakım,
birebir bir görevli kişiye gereksinim duyabilir. çamaşırhane işleri, paketleme, elektronik ve
elektronik montaj, metal kesme, sondaj, diğer
KENDİLİK YÖNELİMİ Etkinliği başlatma, mekanik işler, çiftçilik, bahçıvanlık ve maran
ihtiyacı olduğunda yardım isteyebilme, günlük gozluk yapabilmektedirler. Hatta bazıları ev ba
programları takip etme, yeni durumlarla kar kım ve yemek hizmetleri işlerini de yapmaktadır.
şılaştığında sorun çözme gibi beceriler zekâ Bazılarına ise kendilerinden daha yetersiz kişi
geriliği olan bireylerin ne denli bağımsız yaşa lere bakım ve eğitim verme işine katılmaları ve
yabileceğini ve çalışabileceğini belirler. Hafif bu yaşantıdan yararlanmaları öğretilebilmekte
derecede zekâ geriliği olan bir birey uzun yıllar, dir. Birçok zekâ geriliği olan birey ısrarcı, dakik
düzeyinden ötürü işten çıkarıldığında yeni bir iş ve işlerine bağlı işçilerdir.
ZEKÂ GERİLİĞİ 449
√√
dirler. Bunlar, sınırlanmamış kalıtsal faktörler Down Sendromlu kişiler, kısa boy, oval, yu
gibi yatkınlık yapan (diyatez) değişkenler ve eği karıya çekik gözler, gözün iç köşesinin üzerin
timsel, sağlık bakımı gibi kaynak değişkenlerdir. den göz kapağının yukarısına doğru uzanan bir
Bu gün ulaşılabilen nörolojik yöntemlerle araş kıvrım; seyrek, ince, düz saç; geniş ve yassı
tırılamayacak düzeyde zor algılanır olan, aynı bir burun köprüsü, kare şeklinde kulaklar; ağ
derecede biyolojik beyin bozulmasına sahip iki zın küçük ve damağın alçak olmasından ötürü
kişi olduğunu düşünün. Bir çocuk üst sosyo dışarı çıkan büyük kırışık bir dil; ve kısa, kalın
ekonomik sınıftan, diğeri ise alt sosyoekonomik parmaklarla, kısa, geniş eller gibi, sendromun
sınıftan gelmektedir. Birinci kişinin hafif yetersiz kendine özgü fiziksel belirtileri kadar, orta de
liği, ailesinin mali kaynaklarıyla olanaklı kılınan receden ağır dereceye kadar uzanan geriliğe
zenginleştirilmiş sosyal ve eğitimsel çevresiyle sahiptirler.
ödünlenebilecektir. Buna karşılık ikinci bireyin Down Sendromlu çocukların yaklaşık
yetersizlikleri, yoksun çevresel koşullarla daha %40’ının kalp sorunları vardır. Küçük bir gru
da abartılabilecektir. Sosyal avantajları olan bir bunda üst bağırsak sistemi tıkanıklıkları olabilir
birey gerilik belirtileri gösterdiğinde, daha yoğun ve yaklaşık 1/6’sı ilk yıl içinde ölmektedir. 40
zekâ geriliği olmuş olacak, daha az istekli ya da yaşından sonraki ölüm oranı yüksektir. Beyin
zenginleştirilmiş yetiştirilmeden gelecek yardı dokusu otopsisi genellikle Alzheimer hastalı
ma daha kapalı olacaktır. ğındakine benzer bozulmaları göstermektedir.
Zekâ geriliklerine karşın bu çocuklardan bazı
BİLİNEN BİYOLOJİK ETİYOLOJİ ları okumayı, yazmayı ve aritmetiği öğrenebil
Zekâ geriliği olan bireylerin yaklaşık olarak mektedirler.
%25’inde bilinen biyolojik nedenler anormal bir Down Sendromu, 1866 yılında klinik belirti
durum olmadığında istatistiksel olarak bekle lerini ilk kez tanımlayan İngiliz doktor Langdon
nilen şekliyle evrendeki geriliğin görülüş sık Down’dan sonra isimlendirilmiştir. 1959 yılında
lığını artırmaktadır. Bu bireyler normal eğrinin Fransız kalıtımcı Jerome Lejeune ve arkadaş
ucundaki tepeciğin altında toplanmışlardır. (Şe ları kalıtsal temelini belirlemişlerdir. İnsanoğlu
kil 15.4). Kalıtsal koşullar, bulaşıcı hastalıklar, genellikle, her bir ana babadan gelen 23 kro
kazalar ve çevresel tehditler bozulmanın ne mozomdan toplam 46 kromozoma sahiptir.
denlerine ilişkin dört kategoridir Down Sendromlu kişiler 46 yerine, hemen her
zaman 47 kromozoma sahip durumdadırlar.
KALITSAL YA DA KROMOZOMAL ANOR- Yumurtanın olgunlaşması süresince 21. çiftin
MALLİKLER Bilinen tüm gebeliklerin sadece 2 kromozomu, en küçük olanları ayrılamazlar.
yüzde 5’inin altında kromozomal anormallikler Yumurta döllenmişse bir spermle birleşerek 21.
vardır. Bu gebeliklerin çoğunluğu kendiliğinden kromozom sayısı 3 olacaktır; yani teknik terimi
düşük ya da ölümle sonuçlanmaktadır. Doğan ile trisomy 21. Down Sendromu, canlı doğumla
bebeklerin yaklaşık olarak yüzde 1’inin yarısı rın 800-1200 de birinde görülmektedir.
kromozomal bir anormalliğe sahiptir (Smith, Bi Zekâ geriliğe neden olan bir diğer kromo
erman & Robinson, 1978). Bu bebeklerin önem zomal bozukluk frajil X sendromudur. Bazı
li bir kısmı doğumdan hemen sonra ölmektedir. kişilerde X kromozomu ikiye ayrılabilir. Frajil
Yaşayan bebeklerin çoğunluğu ise Down Send- (kırılgan) X ile ilişkili fiziksel semptomlar, büyük
romu ya da trisomy 21 e sahiptirler. az gelişmiş kulaklar, uzun, zayıf bir yüz, geniş
Şekil 15.4 ZB puanlarının kuramsal dağılımını gösteren normal bir burun kökü gibi yüz özellikleri ve erkeklerde
eğrisi. Soldaki tümsek biyolojik nedenlerden oluşan ağır ve ileri büyük testisleri içermektedir. Frajil X genotipi
derecede ağır geriliğin gerçek sıklığını göstermektedir.
ne sahip kişilerde DNA testi kullanılarak yapı
lan son çalışmalar, Frajil X’in farklı türlerine sa
hip kişilerdeki bir işlevsizlik spektrumuna kanıt
getirmektedir. (Hogerman, 1995). Pek çok kişi
zekâ gerilik ve davranış sorunları gösterse de,
0.5%
diğerleri normal zekâ bölümüne sahiptir, ancak
öğrenme güçlükleri frontal lob ve sağ hemisfer
25 40 55 70 85 100 115 130 145
görevlerinde güçlükler ve duygudurum değiş
68%
kenliği (lability) gösterirler. Otistik bozukluğun
2.5% 95% 2.5%
bazı vak’alarının Frajil X’in bir türü ile ortaya
ZEKÂ GERİLİĞİ 451
√√
çıktığına inanılmaktadır. Frajil X’li bazı kişiler Yeni doğmuş bebek birkaç gün süt tüketse de,
utangaçlık ya da düşük göz teması gibi sosyal kanda aşırı miktarda fenilalanin saptanabilir
güçlüklere sahip bulunsalar da oldukça az so ve devlet yasaları bunu test etmeyi gerektirir.
runları vardır. Frajil X, Down Sendromundan Test pozitif ise, ana babaların bebeğe fenilala
sonra, kromozomal bir temele sahip zekâ gerili ninden düşük bir diyet sağlamalarına çalışılır.
ğin ikinci kaynağıdır. (Dykens ve ark, 1988). Eski bilgiler, 3 ay - 6 yaş arasındaki çocuklarda
diyeti sınırlamayı önerse de, günümüzde ana
ÇEKİNİK GEN BOZUKLUKLARI Bozuk bir babalar mümkün olduğunca erken, özel diyeti
çift çekinik (resesif) gen bir enzim oluşumunu uygulamaları ve bunu sürdürmeleri konusunda
yanlış yola soktuğunda, metabolik süreçler bo cesaretlendirilmektedir (Collaborative Study of
zulur. Bu sorun, embriyonun rahimdeki gelişimi Children Treated for Phenylketonuria, 1975).
ni etkileyebilir ya da daha sonraki yaşamda çok Bu diyet, fetusun, zehirleyici düzeyde fenilala
önemli bir hale gelebilir. nine maruz kalmaması için, özellikle gebe ka
Fenilketonüri de (PKU) bebek normal do dınlar için önemlidir (Baumeister & Baumeister,
ğar, hemen sonra karaciğer enzimi fenilalanin 1995). Yapılan son araştırmalar, diyet kısıtla
hidroksilaz eksikliğinden yakınılır. Bu enzimin, maları 5-7 yaşta son bulan çocukların, işlev
epinefrin gibi hormonların gelişiminde esas olan selliklerinde, özellikle ZB, okuma ve yazmada,
bir aminoasite, fenilalanine dönüştürülmesi ge bir miktar azalma gösterdiklerini göstermekte
rekmektedir. Bu enzim yetersizliğinden dolayı, dir (Fishier ve ark, 1987; Legido ve ark, 1993).
fenilalanine ve bunun türevi fenil prüvik asit yı Diyeti sürdüren PKU’lu çocuklar arasında bile,
kıma uğramaz ve bunun yerine vücut sıvılarına zamanla görsel algısal ve aritmetik becerilerde
yerleşir, en sonunda geriye dönüşü olmayan hasarlar ortaya çıkabilir.
beyin hasarlarına yol açar. Metabolize olmamış Başka birkaç yüz çekinik-gen hastalığı da
aminoasit, miyelin kılıfının oluşması, hızlı trans belirlenmiştir ve bunların birçoğu zekâ geriliğine
mittal iletiler için gerekli nöron aksanlarının kılıf yol açmaktadır. Zekâ geriliği olgularının sade
laşmasını engellemektedir. Frontal lob nöronla ce küçük bir oranı herhangi tek bir rahatsızlıkla
rı gibi, akılcı karar verme benzeri bir çok önemli açıklanmaktadır. Kalıtım danışmanı, geleceğin
zekâ işlev bölgesi, özellikle etkilenir, zekâ geri ana babalarına, kalıtsal temellerinin, belirli çe
liği ağırdır. kinik genleri taşımaları konusunda risk altında
PKU, yaklaşık 14.000 canlı doğumda bir gibi olup olmadıklarını belirlemeleri konusunda yar
ender bir görülme sıklığına sahip olsa da, yet dımcı olabilir.
miş kişiden birinin çekinik gen taşıyıcısı olduğu
tahmin edilmektedir. Taşıyıcı olmalarından kuş BULAŞICI HASTALIKLAR Fetus, rahimde
kulanılan ana babalar için bir kan testi vardır. iken rubella (kızamıkçık) gibi anneye ait bulaşıcı
Sol: 23 çiftlik normal kromozom yapısı. Sağ: Down Senromu’nda 21. kromozomda bir trisomi var
452 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
hastalıkların sonucu oluşabilen, yüksek düzey dadır ve değişik düzeyde kafa yaralanmaları ve
de zekâ gerilik riskine sahiptir. Bu hastalıkların zekâ geriliğine yol açabilir. Emniyet görevlileri
sonuçları, fetusun belirlenebilir bağışıklık tepki çocukların arabaya, emniyet kemeri takarak
sinin olmadığı gebeliğin ilk üç aylık döneminde binmelerinin, zekâ geriliğinin görülme oranının
en tehlikeli durumdadır. Sitomegalovirüs, tok azalmasında önemli bir rol oynayabileceğini
soplazma, rubella (kızamıkçık), herpes simplex söyler.
(uçuk) ve frengi, bunların tümü, fetusta hem
zekâ geriliği hem de fiziksel bozukluklara ne ÇEVRESEL TEHLİKELER Kurşunlu benzin
den olan, anneye ilişkin enfeksiyonlardır. Anne yakan otomobillerin egzozlarında, kurşun içe
enfeksiyonun çok az belirtisini yaşayabilir ya ren boyalarda ve dumanlı siste bulunan kurşun
da hiçbir belirti göstermeyebilir, ancak gelişen ve zehirlenmiş balıklardan yayılabilen cıvayı da
fetus üzerindeki etkiler yıkıcı olabilir. Doğum içeren birkaç çevresel madde zehirlenme ve
öncesi kliniklere gelen gebe kadınlara frengi zekâ geriliğine neden olabilir. Kurşun zehirlen
için bir kan testi yapılır. Günümüzde, Amerikalı mesi anemi, zekâ geriliği, felç ve ölümün yanı
kadınlarının yaklaşık %85’inin kazanmış olduğu sıra, böbrek ve beyin hasarına da yol açabilir.
kızamıkçığa karşı bağışıklıklarının olup olmadı Kurşun içeren boyalar artık Birleşik Devletler
ğını belirlemek için de kan testi yapılabilmekte de yasaklanmıştır, ancak kabarıp dökülmüş de
dir. Bağışıklığı olmayan kadınlar gebe kalma olsa hâlâ eski evlerde bulunabilmektedir.
dan en az 6 ay önce aşı olmalıdırlar. Eğer fetus
anneden ötürü kızamıkçık olursa, bebeğin zekâ ZEKÂ GERİLİĞİN ÖNLENMESİ VE
geriliğe neden olan beyin hasarları ile doğma TEDAVİSİ
olasılığı vardır.
İçinde bulunduğumuz yüzyılın başlarında,
HIV enfeksiyonu, zekâ geriliğinin önemli bir
zekâ geriliği olan kişileri barındırmak için birçok
nedeni durumundadır. HIV virüsü taşıyan bir
büyük kurum inşa edilmiştir. Bunların çoğu, yeni
kadın yaklaşık üç aylık gelişimi olan fetusa virü
yapılandırılmış zekâ testlerine göre durumu ağır
sü geçirir ve virüs bulaşan bebeklerin yaklaşık
olan hastalara yönelik bakım evlerinden öteye
yarısı zekâ geriliği geliştirir. Bazıları önce nor
gitmemiştir. Buralarda yaşayan kişilerin büyük
mal gelişim gösterir, ancak HIV virüsünden ötü
çoğunluğu yakın zamanda göç edenler, ırksal
rü içinde bulundukları durum kötüye giderken,
azınlık üyeleri, fiziksel yetersizlikleri olan çocuk
bilişsel ve motor işlevselliklerinde azalma görü
lar ve yoksullardır.
lür; bazıları ise HIV virüsü ile zekâda herhangi
Zorunlu ayırım, eşlerden birinin zekâ düzeyi
bir bozulma olmaksızın yıllarca yaşamaktadır.
düşük olan bir ana ya da baba ile doğan ço
Bulaşıcı hastalıklar doğumdan sonra da, ço
cukların sayısını düşürse de, kurumlardaki çift
cuğun beyninin gelişimini etkileyebilirler. Ense
falit ve meningokoksal menenjit, geriye dönüşü Şimdilerde kurşun bazlı boyalar yasa dışı olmasına karşın eski
evlerde halen bulunmaktadır. Bunlardan parçalar yemek kurşun
olmayan beyin hasarına ve hatta hastalık, be zehirlenmesine ve zekâ geriliğine yol açabilmektedir.
beklik ya da erken çocuklukta söz konusu ise,
ölüme yol açabilir. Yetişkinlikte bu enfeksiyonlar
genellikle, belki de beynin gelişiminin 6 yaş ci
varında büyük oranda tamamlanması nedeniy
le daha az önemlidir. Beynin koruyucu zarının
aniden iltihaplandığı ve ateşinin (vücut ısısının)
oldukça yüksek olduğu çocukluk menenjitinin
birkaç türü vardır. Ağır zekâ geriliği olmaksızın
yaşayan bazı çocuklar, hafif dereceden orta de
receye kadar gerilik gösterebilirler. Sonradan
ortaya çıkan diğer geriletici etkiler sağırlık, pa
ralizi ve epilepsidir.
karşılaştırıldığı bir araştırma, Head Start çocuk taşımaya hazırlayan, aşamalı bir geçiş dönemi
larının sosyal-bilişsel yetenek ve motor dürtüsel vardır. Tıbbi bakım sağlanır ve öğretilir, orada
lik açısından her iki kontrol grubundan anlamlı yaşayan danışmanlar ve görevliler hastanın
biçimde daha fazla gelişme gösterdiklerini orta özel gereksinimleri ile ilgilenirler. Burada yaşa
ya koymuştur. Göreceli ilerleme Afrika kökenli yan kişiler, yeteneklerine göre, ev ile ilgili işlere
Amerikan çocukları, özellikle ortalamanın altın katılmaları için teşvik edilirler. Ağır zekâ özürlü
da yeteneğe sahip olanlar için daha güçlüdür. çocuklar, eğitimsel ve psikolojik hizmetler tara
Head Start programı çocukların işlevselliklerini fından sağlanan evlerde ya da bakım evlerin
arttırmada başarılı olsa da, bu çocuklar, prog de yaşayabilirler. İş sahibi olan ve bağımsız bir
ramdan bir yıl sonra; tam bilişsel düzeyleri açı biçimde yaşayabilen orta düzeyde zekâ geriliği
sından hâlâ akranlarının gerisinde yer almakta olan pek çok kişi kendi dairelerinde yaşamakta
dırlar (Lee, Brooks-Gunn & Schnur, 1988). Baş dırlar. Diğerleri ise, genellikle akşamları hizmet
ka araştırmalar yoksul çocuklara, zekâ işlevsel veren bir danışman ile birlikte, zekâ geriliği olan
liklerini geliştirmelerine yardım etmede Head üç ya da dört yetişkinle birlikte bir dairede yarı
Start’ın değerini onaylamaktadır (Örn. Cronan bağımsız biçimde yaşamaktadır. Sadece çok
ve ark, 1996; Perkins, 1995; Schleifer, 1995). ağır zekâ geriliği ve fiziksel yeti yitimi olan kişi
(Odak 15.4). lerin, kurumlarda yaşamaya devam etme olası
lıkları vardır (Cunningham & Mueller, 1991).
YATILI TEDAVİ
1960’lı yıllardan sonra, zekâ geriliği olan EDİMSEL KOŞULLAMAYA DAYALI
çocukları mümkün olduğunca tam anlamıyla DAVRANIŞSAL MÜDAHELELER
eğitmek amacıyla ciddi ve sistematik girişim Head Start gibi programlar dezavantajlı olan
ler yapılmıştır. Zekâ geriliği olan pek çok kişi, çocuklarda hafif zekâ geriliğini önlemeye yar
toplumda etkili bir biçimde çalışmak için gerekli dımcı olurken, daha ağır geriliği olan kişilerin
yeterliliği kazanabilirler. Bu kişilerin büyük has işlevsellik düzeyini arttırmak amacıyla, bilişsel
tanelerdeki gözetimli bakımından çok, eğitim ve davranışsal teknikleri kullanan başka erken
ve toplum hizmetlerinden yararlanmaları eğilimi müdahale programları geliştirilmiştir. İşlevsellik
vardır. 1975’ten bu yana zekâ geriliği olan kişi lerini geliştirmek için, Down Sendromlu çocuk
lerin, en az kısıtlayıcı yatılı ortamlarda uygun te larla, bebeklik ve erken çocukluk döneminde
davi alma hakları olmuştur. İdeal olan, orta de yapılan birkaç pilot çalışma vardır. Bu program
recede zekâ geriliği olanların küçük ya da orta lar genellikle, dil becerileri, ince ve kaba motor
büyüklükte ev benzeri konutlarda yaşamalarıdır. becerileri, öz bakım ve sosyal gelişiminde, ev
Bireyi, bir kurumdan, toplum içerisindeki bir eve ve tedavi merkezi temelinde sistematik eğitim
içerirler. Özgün davranışsal amaçlar belirlenir
Zekâ geriliği olan bireylerin en az kısıtlayıcı çevrede tedavi ve edimsel bir yolla, küçük, ardışık basamaklar
görme hakkı vardır. Orta derecede geri olan kişiler, sıklıkla, la bu beceriler çocuklara öğretilir (Örn. Clunie
eğitilmiş yardımcılar tarafından denetlenerek toplum evlerinde
yaşarlar. cs, Ross, 1979).
Ağır geriliği olan çocukların, kendi kendiler
ine yemek yiyebilme, tuvalet ve bakım ihtiyacını
karşılayabilmeleri için genellikle yoğun eğitime
gereksinimleri vardır. Ağır zekâ geriliği olan bir
çocuğa belirli bir davranışı öğretmek için, ter
apist genellikle hedef davranışı analiz edip,
aşamalara ayırarak işe başlar, örneğin yemek
yeme ve bununla ilgili aşamalar: kaşığı ağza
götürmek, dudaklarla yiyeceği almak, çiğnemek
ve yutmak gibi. Daha sonra çocuğa bu yemek
yeme aşamalarını öğretmek amacıyla, edimsel
koşullama ilkeleri uygulanır. Örneğin, çocuğun
kaşığı almaya yönelik başarılı çabaları, bu dav
ranışı yapabilir duruma gelene kadar pekiştiri
lebilir.
ZEKÂ GERİLİĞİ 455
√√
Uygulamalı davranış analizi2 diye de ad ganlık ve yalıtılmışlık şeklinde kendini gösteren
landırılan bu edimsel yaklaşım, uygun olmayan kalıplaşmış davranışlar -başı ileri geri sallamak
ve kendine zarar veren davranışları azaltmak gibi, yineleyici, ritmik, kendini uyarıcı hareket
için de kullanılmaktadır. Kurumlarda yaşayan ler- gösterme eğilimindedirler. Bu uyumsuz ve
ağır zekâ geriliği olan çocuklar, kendilerine ya zarar verici davranışlar, genellikle, uygun dav
da diğer çocuklara ve personele karşı saldır ranışların pekiştirilmesiyle azalabilmektedir.
2
Zekâ geriliğinin davranışçı literatüründe bu terim edimsel koşullamadan daha Bu programlarla ilgili çalışmalar, ince motor
sık kullanılmaktadır ama iki terim aynı türden değerlendirme ve müdahalelere
işaret eder. becerilerde, sosyal kabul ve kendine yardım
456 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
becerilerinde tutarlı gelişmeler göstermektedir. kendini yönlendirme eğitiminin, hafif zekâ geril
Ancak, bu programların kaba motor ve dille ilgili iği olan çocukların toplama ve çıkarma işlemini
becerilerde daha az etkiye sahip olduğu görül öğrenmelerine yardım eden üst bilişsel beceri
mektedir ve zekâ ve okul performansında uzun lerin öğretiminde etkili olduğunu bulmuşlardır.
süreli gelişmeler gözlenmemiştir. Bu program Çocuklar kendilerine “Nasıl başlayacağını” ve
ların, ana babaların herhangi bir eğitim olmaksı “Bu ne tür bir matematik problemi?” sorularını
zın evlerinde sağlayabileceklerinden daha fazla sorarlar. Bu soruların cevapları da kendilerine
yararlarının olup olmadığı henüz belirgin değil verilir. Örneğin, “Bu bir toplama problemi. İşare
dir (Gibson&Harris, 1988). tine göre söyleyebiliyorum.” Taşıma ve ödünç
Ağır geriliği olan kişilerde, kalıplaşmış ve alma (eldeli ve eksiltmeli) gibi özel aritmetik
zarar verici davranışları azaltmak ve öz bakım işlemlerinde kendine yönerge vermek için ço
öğreniminin önemi göz ardı edilemez. Örneğin cuklar “Bu sütundaki en üst sayıdan başladım.
tuvalet eğitimi olan çocuklar, personel için daha İki sayı olunca bunu taşımalıyım” şeklinde söy
rahattırlar ve diğer odalara gitmek için servisten lemeyi öğrenebilecektir. Denetleyici ve kontrol
çıkabilirler ya da bahçede oynamaya gidebilir edici becerileri desteklemek için “Yanıt doğru
ler. Tuvalet eğitimini, kendi kendine yemek mu? Bunu kontrol etmeliyim” şeklinde düzen
yeme ve giyinmeyi öğrenmek, ağır zekâ geri leme yapılabilir. Sonuç olarak çocuk doğru ya
liği olan çocukların bile evde yaşayabilecekleri nıt konusunda kendini ödüllendirmelidir: “Bunu
anlamına gelebilmektedir. Yaklaşık tam zekâ doğru yaptım. Ben çok iyi yapıyorum.”
geriliği olan kişiler, kuralların ihlâli temelinde,
diğer insanlardan ayrı tutulurlar. Daha normal BİLGİSAYAR DESTEKLİ YÖNERGE
biçimde davranabilme, bu kişilerin, başka in Bilgisayar destekli yönerge her tür eğitim orta
sanlarla anlamlı biçimde etkileşimde bulunma mında giderek artan bir şekilde kullanılmaktadır.
şanslarını arttırır. Ayrıca kişinin kendisine daha Özellikle zekâ geriliği olan bireylerin eğitiminde
iyi bakmayı öğrenmesinin verdiği benlik saygısı çok iyi destek olmaktadır. Bilgisayarın görsel ve
iyice güçlenir. işitsel unsurları dikkati dağılan öğrencilerin dik
katini toplayabilmekte; materyalin düzeyi bireye
BİLİŞSEL MÜDAHELELER göre donatılmakta, başarılı yaşantılar pekiştiril
Daha önceden de belirtildiği gibi, geriliği mekte ve bilgisayar sıkılmadan ya da insan öğ
olan çocuklar sorun çözme stratejilerini kullana retmenlerin yaptığı gibi sabırsızlanmadan ma
mazlar ve bu stratejilere sahip olduklarında da, teryalin çok sayıda tekrarlanma gereksinimini
genellikle bunları etkili biçimde uygulamazlar. karşılamaktadır. Bilgisayar destekli yönergeler
Daha önce anlatılan ve Vygotsky’nin çalışma programının zekâ geriliği olan kişilerin eğitimin
larına dayanan kendini yönlendirme eğitimi, de geleneksel yöntemlere kıyasla heceleme,
(self-instructional training) zekâ geriliği olan para hesabı, aritmetik, yazı okuma, kelime tanı
çocuklara, sorun çözme çabalarını, konuşma ma, el yazısı ve görsel ayırt etme gibi konularda
aracılığıyla yönetmelerini öğretir. Meichenboum çok daha üstün olduğu gösterilmiştir (Conners,
ve Goodman (1971) beş basamaklı bir yöntem Caruso ve Detterman, 1986).
betimlemişlerdir. İlk önce öğretmen, görevi ken
disi yerine getirir, bu arada çocuk kendisini sey OTİSTİK BOZUKLUK
rederken, yüksek sesle kendisine yönergeleri
söyler. Daha sonra öğretmen yönergeleri ço Çocuklar için olan bir özel eğitim sınıfından
cuğa söylerken, çocuk dinler ve görevi yerine içeri girdiğinizi düşleyin. Çocuklardaki yetersiz
getirir. Çocuk, birincisinde yönergeleri yüksek liklere ilişkin bir ders alıyorsunuz ve dersin bir
sesle, diğerinde çok alçak sesle (fısıltı ile) vere koşulu olarak da zaman zaman sınıfta gönüllü
rek görevi iki kez tekrar eder. Sonunda çocuk, olarak bulunmanız gerekiyor. Çocuklardan ba
yönergeleri kendi kendine verirken görevi yap zıları sizi selamlamak için ayağa kalkarken bazı
maya hazır duruma gelir. orta ve büyük fiziksel belirtileri fark ediyorsunuz.
Kendi kendine öğrenme eğitimi, zekâ geriliği Bir çocuğun çekik gözleri ve yassı bir burnu var,
olan çocuklara kendilik denetimi ve akademik Down Sendromunun karakteristik özelliği. Bir
becerileri nasıl öğreneceklerinin yanı sıra, nasıl başka çocuk beyin felcinin (serebral palsi) bir
dikkat edeceklerinin de öğretimi amacıyla kul belirtisi olduğunu bildiğiniz spastik hareketler
lanılmaktadır. Johnston ve arkadaşları (1980) yapıyor. Üçüncü bir çocuk hırıltılı bir sesle sizi
OTİSTİK BOZUKLUK 457
√√
Otistik bozukluk, erken çocukluk döneminde babaları tarafından nasıl tanımlandıkları gös
başlar, çocuğun hayatının ilk haftalarında göz terilmektedir. Gözlemlenen otistik belirtilerdeki
lemlenebilir. Genel nüfus içerisinde seyrek çeşitliliğe dikkat edilmelidir.
olarak gözlenir, 10.000 bebek içerisinde 2-5 Normalde üç aylık gibi erken bir evrede be
bebekte, ya da doğumların 0.05’inde görülür. bekler bağlılık gösterirler, bu genelde anneleri
Bunu daha iyi kavramak için şizofrenin kalıtsal ne yöneliktir. Otizmli çocuklarda bu ilk bağlılık
olarak ortaya çıkma oranına bakabiliriz, bu oran belirgin bir şekilde görülmez. Annelerine ya
%1’den biraz daha azdır, yani neredeyse 20 da bakıcılarına, doyurulurken gülümsemezler,
kez daha fazla. Çalışmalar erkeklerde otizmin uzanmazlar ya da bakmazlar. Otistik bebekler
kızlardan 4 kez daha fazla ortaya çıktığını gös tutulmayı ya da kucaklanmayı reddederek ana
termektedir. Otizm bütün sosyoekonomik sınıf babalarının duygulanımına yanıt vermezler,
larda ve bütün etnik gruplarda ve tüm ırklarda kaldırıldıklarında normal bebeklerin -ve ana ba
bulunmaktadır. balarının- hoşlandıkları ilişkiyi en aza indirmek
için arkalarını dönerler. Normal bebekler ana
OTİZM VE ZEKÂ GERİLİĞİ babalarının ilgisini çekmek için genellikle ses
Otizmli çocukların yaklaşık olarak %80’inin ler çıkarma, ağlamalar ya da mızırdanmalarına
standart zekâ testlerindeki puanı 70’in altın karşın otizmli çocuklar aç ya da altlarının ıslak
dadır. Çok sayıdaki otizmli çocuğun aynı za olduğu durumlar dışında bakıcıları ile çok ender
manda zekâ geriliği de olduğu için, bazen bu iki bir ilişki başlatırlar. Bu bebekler çok az istekleri
engeli ayırt etmek zordur. olduğu için genellikle iyi bebekler olarak tanım
Ancak, önemli farklılıkları vardır. Geriliği lanırlar. Otistik bebekler genellikle oyun parkla
olan çocuklar genellikle zekâ testlerinin bütün rında sessizce oturmaktan hoşnuttur, tümüyle
bölümlerinden tutarlı olarak düşük puan elde içlerine kapanıktırlar, diğer insanların yaptıkları
etmelerine karşın otizmli çocukların farklı örün nı ya da onların giriş çıkışlarını asla fark etmez
tüleri olabilir. Genellikle, otizmli çocuklar, bu ler. Bu çocuklar o denli tepkisizdirler ki, aileleri
çocukların dil eksikleri ile ilişkilendirilebilen, so onların sağır olduğuna inanabilir. İki ya da üç
yut düşünmeyi, sembolleştirmeyi ya da mantık yaşına kadar birçok otizmli çocuk ailelerine ya
dizesi kullanmayı gerektiren görevlerde daha da diğer bakıcılarına bir tür duygusal bağlılık
kötü bir puan elde ederler. Genellikle küpler gösterir ancak bu hâlâ normal bebeklerinkine
le desen testindeki desen eşleme ve ayrılmış göre ciddi olarak zayıftır.
parçaları tekrar bir araya getirme gibi görsel Ana babaya olan bu az bağlılık otizmli çocuk
uzaysal yetenek gerektiren görevlerde daha iyi ların zayıf sosyal gelişimlerinin göstergelerinden
bir puan elde ederler (DeMyer, 1973; Rutter, yalnızca biridir. Otizmli çocuklar çok ender di
1983). Ek olarak Odak 15.5 de tanımlandığı gibi ğerlerine yaklaşırlar ve görmeksizin onlara
dört basamaklı iki sayıyı hızla kağıt kalem ya da bakabilirler ya da insanları atlayabilirler ya da
herhangi bir araç kullanmaksızın çarpmak gibi insanlara sırtlarını dönebilirler. Ancak, oyun bir
büyük yetenek gerektiren yalıtılmış yetenek başkası tarafından başlatıldığında, otizmli ço
leri olabilir. Yıllar önce duydukları bir şarkının cuklar uyumlu olabilirler ve bir süre için seçilmiş
sözlerini tam olarak anımsayabilmek gibi sıra bir etkinliğe katılabilirler. Gıdıklamak, güreşmek
dışı uzun dönem hafızasına da sahip olabilirler. gibi fiziksel oyunlar bu çocuklar için zevkli gö
Duyusal motor gelişme otizmli çocuklarda göre rünüyor olabilir. Yapılandırılmamış bir ortam
celi olarak en kuvvetli alanlardan biridir. Bilişsel daki kendiliklerinden oyunlarının gözlemlerinde
yeteneklerde derin ve ciddi eksiklik sergileyen otizmli çocukların depoya giden bir oyuncak yol
otizmli çocuklar sallanma, tırmanma ya da den yapmak ya da bir tahta parçasına arabaymış
gede son derece zarif ve yetenekli olabilirken, çasına davranmak gibi sembolik oyunlarla zekâ
zekâ geriliği olan çocuklar yürümeyi öğrenme yaşı aynı normal ve zekâ geriliği olan çocukların
gibi büyük motor gelişimde de son derece ge harcadığından daha az zaman harcadıklarını
cikmişlerdir. ortaya koymuştur (Sigman ve ark.,1987); otizm
li çocuklar daha büyük bir olasılıkla seçtikleri bir
AŞIRI OTİSTİK YALNIZLIK tahta bloğu durmaksızın saatlerce çevirecek
Bir bakıma otizmli çocuklar toplumdan çekil lerdir.
mezlerse de -asla başlatıcı olarak topluma ka Sadece bir kaç otizmli çocuk diğerleriyle bir
rışmazlar. Tablo 15.4 de otizmli çocukların ana oyun başlatır, genellikle onlara yaklaşan herke
OTİSTİK BOZUKLUK 459
√√
se tepkisizdirler. Otistik bebekler eğer ana ba ister misin?” diye sorduğunda; çocuğun cevabı
baları onlarla ilişki kurmaya çalışırlarsa bakışla “kurabiye ister misin?” olabilir. Bu anında eko
rını kaçırabilirler ve benzerlerinden daha az göz lalidir. Gecikmeli ekolalide, televizyonun açık
teması kuruyor olarak tanımlanabilirler. Bu göz olduğu ve diğer kişilerin kendi aralarında ko
lerini dikip bakma eylemlerinin miktarı bazen gö nuştuğu bir odada çocuk tümüyle ilgisiz görün
receli olarak normal olabilir fakat bu bakışların mektedir. Birkaç saat sonra hatta ertesi gün bile
kullanılma şekli normal değildir. Normal çocuk çocuk, konuşmalardan ya da televizyondaki bir
lar bu eylemi bir diğer kişinin dikkatini çekmek programdan duyduğu bir kelime ya da kelime
ya da onun dikkatini bir nesneye yönlendirmek grubunu aynen tekrar edebilir. Eğitim yardımıy
için yaparken, otizmli çocuklarda böyle bir amaç la bazı konuşma işlevlerini sonradan edinen
yoktur (Mirenda, Donellan & Yoder, 1983). konuşmayan otistikler önce bu yankı aşamasını
Göründüğü kadarıyla bazı otizmli çocuklar bir deneyimlerler.
insanı diğerinden ayırt edemezler ya da tanıya Geçmişte birçok eğitimci ve araştırmacı yan
mazlar. Cansız nesneler -anahtarlar, taş parça kılamanın hiç bir işlevsel amacı olmadığına
sı, delikli tel sepet, lamba anahtarları, büyük bir inanırlardı. Ancak yankı (eko) bir iletişim girişi
battaniye- ya da mekanik nesnelere -elektrikli mi olabilir (Prizant, 1983). Kurabiye teklif edilen
süpürge, buzdolabı gibi- ve bu nesne ile aşırı çocuk daha sonra bir tane istediğine karar ve
ilgili olurlar ya da bunlara bağlılık geliştirebilirler. rebilir. Öğretmenin yanına gider ve “bir kurabiye
Eğer bu nesne taşıyabilecekleri bir şey ise bunu ister misin?” diye sorar, çocuk cümleyi oluştu
ellerinde dolaştırırlar ve bu, daha yararlı şeyleri ran her bir kelimenin anlamını bilmiyor olabilir
öğrenmelerini ya da yapmalarını engeller. fakat bir kurabiye elde etme ile ilgili bir kelime
Dil gibi diğer alanlarda da geç gelişmelerinin grubu öğrenmiştir.
kaynağı otistik çocuğun sosyal izolasyonu ola Otizmli çocukların konuşmasında diğer bir
bilir (Kanner, 1943). Down Sendromlu çocuklar olağan normal dışı yan, zamir dönüşümüdür.
yüksek işlevli otizmli çocuklarda bile görülen Çocuklar kendilerinden isimleriyle ya da “o”,
bu tür bir sosyal uzaklık sergilemezler (Fein ve “sen” diye bahsederler. Zamir dönüşümünün
ark., 1986). Diğer yandan, çocuğu çevresindeki eko ile yakın ilişkisi vardır. Otizmli çocuklar ge
dünyayı anlamada ve bu dünyadan gelen uya nellikle yankılı konuşmayı kullandıkları için ken
rımlara cevap vermede çaresiz bırakan belirli dilerinden diğerlerinin konuşmalarından duy
türdeki duyusal uyarımların işlemlenmesindeki dukları yanlış zamirler ile söz ederler. Örneğin:
beceri eksikliğinin ana eksiklik olması olasıdır Anne: Johny, ne yapıyorsun?
(Ornitz, 1986; Rimland, 1964). Çocuk: O burada.
Anne: İyi zaman geçiriyor musun?
İLETİŞİM EKSİKLİKLERİ Çocuk: O bunu biliyor.
Konuşma yeteneğini kazanmadan önce bile
otizmli çocuklar iletişimde eksiklikler sergilerler. Eğer konuşma daha normal bir şekilde ge
Bebeklerin kelimeleri gerçek anlamda kullan lişmeye devam ederse, zamir dönüşümün orta
madan önceki ifadeleri için kullanılan tasvir dan kalkması beklenir. Ancak, çoğu durumda,
edici bir terim olan agulama otizmli çocuklarda değişmeye dirençlidir (Tramtona & Stimbert,
daha az görülür ve diğer bebeklerinkinden daha 1970); bazı çocuklar diğer insanlardan duyduk
az bilgi taşır (Ricks, 1973). larını papağan gibi yinelemeyi bıraktıktan sonra
İki yaşına kadar normal olarak gelişen ço bile çok yoğun bir eğitime ihtiyaç duyarlar.
cukların çoğu, çevrelerinde bulunan nesneleri Neolojizm, sözcükler türetmek ya da sözcük
göstermek için kelimeleri kullanırlar ve daha leri normal anlamlarından farklı anlamlarda kul
karmaşık düşünceleri ifade etmek için bir iki ke lanmak, otizmli çocukların konuşmalarının diğer
limelik cümleler kurarlar, “anne git, ben su” gibi. bir belirleyici özelliğidir. İki yaşındaki otistik bir
Otizmli çocukların yaklaşık %50’si hiçbir zaman çocuk sütten “möö” olarak söz edebilir ve nor
konuşmayı öğrenemezler (Paul, 1987; Rutter, mal çocukların “süt” demeyi öğrendiği zaman
1966). Öğrenenlerin konuşması da yankılanır dan çok sonra bile böyle demeyi sürdürebilir.
şekilde yinelediği ekolali gibi özellikler içerir, Otizmli çocuklar sözcükleri kelimesi kelime
bir başkası söylerken duyduğu şeyi büyük bir sine kullanırlar. Çocuk evet demeyi öğrendi
doğrulukla, son derece monoton bir sesle tek ğinde, eğer bir baba çocuğu omzuna oturtarak
rar eder. Öğretmen bir otistik çocuğa “kurabiye olumlu bir ödüllendirmede bulunursa; çocuk
460 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
Scheerer, Rothman ve Goldstein (1945) tarafından chael bunu yineledi, John bunu üçüncü kez tekrarladı
sunulan klasik bir olgu, budala bilgin (idiot savant) ve sustu. Kibritleri saydım - bu biraz zamanımı aldı-
denilen ve dar bir entelektüel etkinlik alanında üstün 111 tane vardı.
işlev gösteren zekâ geriliği olan bir kişiyi aktararak “Kibritleri bu kadar çabuk nasıl saydınız?” diye
bir sendromu ortaya çıkarmıştır. Son yıllarda bu bi- sordum. “Biz saymadık, biz 111’i gördük”...
reylerin bazılarının otistik olduğu sayıltısı altında “Neden 37 diye mırıldandınız ve bunu üç kez yine-
“otistik savant-otistik bilgin” terimi kullanılmaktadır. lediniz?” diye ikizlere sordum. Uyum içinde “37,37,37,
Otizmin, bu bireylerin dikkatlerini, çabalarını ve ye- 111” dediler. Bunu, eğer gerçekse, daha da zor bul-
teneklerini; zamanlarını ve dikkat odaklarını meşgul dum. 111’i görmüşlerdi “111’lik” -bir anlık görüş çok
edecek içsel akıl oyunlarına yönlendirmek yerine, sıra dışıydı... Fakat daha sonra herhangi bir yöntemi
bozulmamış zekâ becerilerini kullanma yolunda cesa- olmaksızın, faktörün ne anlama geldiğini “bilmeksi-
retlerini kırdığına inanılmaktadır. Bu, belki de otistik zin” (sıradan yollarla) 111 sayısının “faktör”lerine
çocuğun diğer iki özelliği olan kendini uyarmadaki gitmişlerdi...
zekâ düzey ve psikomotor düzeydeki döndürme için de “Buna nasıl çalıştınız?” diye biraz öfkeli bir şekil-
ilişkilendirilebilir. de sordum. Dilleri döndüğü kadarıyla, zayıf yetersiz
Dr. Oliver Sacks (1985), nöropsikolojik bozukluk- terimlerle –ancak belki de bu tür bir şeye karşılık ge-
ların geniş bir yelpazesinde bulunan insanlara ilişkin lecek bir sözcük yoktur- bunun için “çalışmadıkları-
çok güzel yazılmış bir kitap olan Karısını Şapka Sa- nı” sadece bir anlık “gördüklerini” yinelediler. John
nan Adam’da John ve Michael’ı tanıtmıştır; onlarla başparmağını ve yanındaki iki parmağı uzatarak ka-
tanıştığında 26 yaşındadırlar. Yedi yaşlarından beri patarak sayıyı kendiliğinden üçe böldüklerini anlatır
hastanededirler, pek çok kez otistik, psikotik ve ciddi izlenimi veriyordu ya da alışık oldukları şekilde, sayı-
gerilik tanıları almışlardır. Uzak geçmiş ve gelecekte- sal bir “bölünme” ile bu üç eşit parça, kendiliğinden
ki tarihlerde haftanın hangi günü olacağını bilmele- oluşuyordu. Benim şaşkınlığım onları da şaşırttı –bir
rinden ötürü pek çok televizyona çıkmışlardı. tür körlük içindeydim ve John’un jesti anlık bir sıra
Sayılar konusundaki bellekleri mükemmeldi ve bü- dışı duyguyu yaşattı, gerçeği duyumsama...
yük olasılıkla sınırsızdı. Üç, otuz ya da üç yüz raka- (Başka bir zaman ikizleri gördüğümde) birlikte
mı olan sayıları aynı kolaylıkta yineleyebiliyorlardı... yüzlerinde daha önce görmediğim gizemli, gizli bir
Ancak biri onların hesaplama yeteneğini –aritmetik gülümsemeyle huzurlu ve tuhaf bir haz içinde bir kö-
dehasının ve “zihinsel hesap makinesinin” tipik gücü- şede oturuyorlardı. Onları rahatsız etmeden sessizce
denemek isterse bunu şaşılacak şekilde ZB 60 olanla- yanlarına yaklaştım. Tümüyle sayısal, tek bir konuş-
rın yapabileceği ölçüde kötü yapıyorlardı. Basit topla- maya kilitlenmiş gibi görünüyorlardı. John bir sayı
ma ve çıkarmaları doğru yapamıyor ve hatta çarpma söyledi- altı haneli bir sayı. Michael sayıyı yakala-
ve bölmenin ne anlama geldiğini anlayamıyorlardı... dı, başını salladı, gülümsedi ve onu tadıyor gibiydi.
Gerçi, bazı gösterilerindeki “hileleri” insanı şaşır- Sonra, o başka bir altı haneli sayı söyledi, bu kez
tacak nitelikteydi. Yaşamlarındaki herhangi bir gün- John aldı ve zengin bir şekilde takdir etti. Başlangıçta
deki havayı ve o gün olanları söyleyebiliyorlardı -dört şarap tadan iki uzman gibiydiler, ender tatları pay-
yaşlarından sonraki herhangi bir günün. Konuşma laşıyorlardı, ender takdirleri. Onlara görülmeden bir
biçimleri... çocuksu, ayrıntıcı ve duygudan yoksundu. süre öyle merakla hayretler içinde oturdum. Ne yapı-
Onlara bir gün söylediğinizde gözleri bir an dönüyor, yorlardı? Hiçbir şey anlamıyordum. Belki bu bir tür
sonra sabitleniyor ve düz, tekdüze bir sesle size ha- daha önce öfkeli ve bozguncu ikizlerde olan sıradan
vayı, duydukları politik olayları ve kendi yaşamların- bir oyunda hiç görmediğim bir oyundu, ancak ağırlığı
daki olguları anlatıyorlardı -bu son değinilen sıklıkla ve yoğunluğu vardı, bir tür düşüncelilik ve neredeyse
acı verici ve çocukluklarının üzücü ıstıraplarını da kutsal bir yoğunluktu. Kendimi, onların ağızlarından
içeriyordu, küçümseme, alay etme, küçük düşürme ile çıkan sayıları yazmaya yönelttim -açık bir şekilde ağız
karşılaşmışlardı, ancak bunlar kişisel ses oynaması ve tadı veren, “düşündüren”, paylaştıran, birliktelik ya-
duygudan eser olmaksızın değişmez ve düz bir tonda ratan sayıları.
aktarılıyordu (s. 197-198). Sayıların bir anlamı var mıydı? Eve dönerken
bunu merak ediyordum... Eve gider gitmez kuvvet, fak-
Sacks, ikizlerle tanıştığında yaşadıkları hastanede- tör, logaritma ve asal sayı tablolarımı çıkardım -be-
lerdi. İzleyen sahne Dustin Hoffman’ın Yağmur Adam nim kendi çocukluğumun tuhaf yalıtılmış döneminin
filmindeki bir sahneyi anımsatmaktadır. andaçları ve emanetleri... Benim de bir takımım vardı
-ve şimdi bunu doğruluyordum. İkizlerin birbirlerine
Masalarındaki bir kutu kibrit düştü ve içindekiler söyledikleri bütün sayılar altı haneli asal sayılardı
yere saçıldı: her ikisi de kendiliklerinden “111” diye -örneğin bir ve kendinden başka hiçbir tam sayıya bö-
bağırdılar; sonra mırıltı şeklinde John “37” dedi. Mi- lünemezdi. Benimkine benzer bir kitapları var mıydı
OTİSTİK BOZUKLUK 461
√√
ya da görmüşler miydi -ya da hayal bile edilemeye- yaptığını gördüğümün, bundan hoşlandığımın, onları
cek bir şekilde aynen 111’i ya da üçlü 37’yi gördükleri takdir ettiğimin ve kendiliğimden katıldığımın delilleri
gibi bu asal sayıları “görüyorlar mıydı”. Hesaplıyor vardı.
olamazlardı -hiçbir şeyi hesaplayamıyorlardı. Birbirlerinden biraz uzaklaşarak bana, yeni sayı
Ertesi gün asal sayılar kitabımı yanımda götürerek arkadaşlarına, dünyalarındaki üçüncü kişiye bir yer
yeniden koğuşa döndüm. Onları yine sayısal birlikte- açtılar. Daha sonra liderliği her zaman elinde tutan
liklerine kapanmış bir şekilde buldum, ancak bu kez John çok uzun bir süre düşündü -en az beş dakika ka-
hiçbir şey söylemiyorlardı, sessizce onlara katıldım. dar olmalıydı, kıpırdamaya cesaret edemedim, çok en-
Baştan şaşırdılar, araya girmediğim için, altı haneli der nefes aldım- ve dokuz haneli bir sayı söyledi, ben-
“oyunlarına” geri döndüler. Birkaç dakika sonra ka-
zer bir süre sonra ikizi Michael, benzer bir yanıt verdi.
tılmaya karar verdim, sekiz haneli bir asal sayı söyle-
Daha sonra benim sıramdı gizlice kitabıma baktıktan
dim. Her ikisi de bana döndü, sonra yüzlerinde yoğun
sonra, dürüst olmayan bir şekilde kitabımdan kopya
bir dikkat ve merakla bakarak aniden sessizleştiler.
çektiğim on haneli bir asal sayıyı söyledim
Uzun bir sessizlik dönemi oldu -onları tanıdığımdan
bu yana yaptıklarının en uzunuydu, yarım dakika ya Yeniden, daha uzun, merak dolu bir sessizlik oldu;
da biraz sonrasında bitti- aniden, kendiliklerinden gü- sonra John, olağanüstü içsel bir düşünüşten sonra on
lümseyerek bunu kırdılar. iki haneli bir sayı getirdi. Bunu kontrol etme olanağım
Düşünülemeyecek içsel bir test sürecinden sonra yoktu, buna yanıt veremedim çünkü benim kitabım on
benim sekiz haneli sayımın asal sayı olduğunu anla- haneli sayıların ötesine gidemiyordu. Fakat Michael
dılar -bu büyük bir coşkuyla açığa vuruldu, onlara bunu yakaladı, düşünmesi beş dakika sürdü - bir saat
bir çifte eğlenceydi; çünkü öncelikle ben onlara çok sonra ikizler yirmi haneli sayılara ulaşmışlardı, kon-
lezzetli yeni bir oyun tanıtmıştım, daha önce hiç katıl- trol etme olanağım olmadığı için en azından ben öyle
madıkları bir asal sayı dizisi vardı, ikincisi onların ne olduğunu varsayıyordum. (s. 199-203)
TABLO 15.4 Altı Yaşından Önce Otizmli Çocuklardaki Sosyal Bağlantıya İlişkin Ana Baba Bildirimi
Tepkilerin yüzdesi
eğitsel girişimlerin kazançlarından ya da daha ve hayal kırıklığına karşın otizmin “boş kalesini”
sonra tanımlanacak yoğun davranışsal prog kurar.
ramlardan yararlanamamışlardır. Otizmin gidi Psikanalitik yönelimliler gibi bazı davranış
şinin (prognozunun) eğitimden öncesindeki gibi çı kuramcılar da, erken çocukluk döneminde
yaygın bir harabiyetle mi bırakılacağı, yoksa öğrenilen yaşantıların otizme neden olduğunu
otizmi olan kişilerin eğitiminin toplum tarafından savunmuşlardır. Ferster (1961) son derece etki
ciddi bir biçimde ele mi alınacağı konusunun leyici olan makalesinde ana babaların özellikle
yeni izlem çalışmalarıyla belirlenmesine gerek annelerin ilgisizliğinin, insanı sosyal pekiştirici
duyulmaktadır. yapan ilişkilerin oluşumunu engellediğini öne
sürmüştür. Çünkü ana baba çocuk için pekişti
OTİSTİK BOZUKLUĞUN rici olmamakta, çocuğun davranışlarını denetle
ETİYOLOJİSİ yememekte ve bunun sonucu da otistik bozuk
luk olmaktadır.
Otizmin etiyolojisi ile ilgili ilk kuramlar psiko Bettelheim ve Ferster’da diğerleri gibi, otiz
lojik kökenliydi, bu nedenle gelişiminde psiko min etiyolojisinde ana babanın kritik bir rol oy
lojik etkenler sorumlu tutuldu. Son yıllarda bu nadığını savunmuşlardır. Bu nedenle birçok
zorlayıcı sendromun etiyolojisine ilişkin bu dar araştırmacı bu ana babaların özellikleri üzerine
bakış açısı yerini, bir kısmı kalıtsal olan biyolojik çalışmalar yürütmüşler; çocukluk çağı bozuk
etkenlerin önemini destekleyen kanıtlar ve buna luklarındaki psikojenik kuramlarında bu tür ço
ilişkin spekülasyonlara bırakmıştır. cukların tedavisinde ana babaların çok sıra dışı
ve zarar verici özelliklerini göstermişlerdir.
PSİKOLOJİK TEMELLER Kanner, ilk çalışmalarında otizmli çocukların
Kanner’i otizmli çocukların -normal fiziksel ana babalarını soğuk, duyarsız, titiz, içe kapa
görünümleri ve normal psikolojik işlevlere sahip nık, sınırlı, uzak ve yüksek düzeyde entelektüel
olmalarından ötürü- normal zekâya sahip oldu gibi özelliklerle tanımlamıştır (Kanner & Eisen
ğu düşüncesine iten aynı nedenler, o dönemde berg, 1955). Singer ve Wynne’a göre (1963),
ki birçok kuramcının biyolojik etkenlerin önemini bu ana babalar kendilerini çocukları ile “yakın
göz ardı etmesine yol açmıştır. İnsanlar otizm ilişki kuramayan” kişiler olarak tanımlamışlardır.
gibi yıkıcı bir durumun altında biyolojik nedenle Bunlardan bazıları, bütün kişilerarası ilişkilerde
rin yatabileceğini üstü kapalı olarak düşünmüş, alaycı ve duygusal olarak soğuk; diğerleri pasif
Down Sendromunun fiziksel izleri (damgası) ve duyarsız; geriye kalanları ise obsesif ve in
gibi belirgin belirtiler olabileceğini beklemiş ola sanlara entelektüel uzaklık koyan kişilerdir
bilirler. Böylece, ilk odaklaşma psikolojik etken Ancak sistematik araştırmacılar tüm bu kli
lere, birincil olarak yaşamın çok erken aile etki nik izlenimleri kanıtlamada başarısız olmuşlar
leri üzerine olmuştur. dı. Örneğin, Cox ve arkadaşları (1973) otizmli
Otizmle ilgili en çok bilinen kuramlardan biri çocukların ana babaları ile alıcı afazisi (konuş
uzun yıllar otizmli çocuklarla çalışan Bruno Bet mayı anlama bozukluğu) olan çocukların ana
telheim (1967) tarafından formüle edilmiştir. babalarını karşılaştırmıştır. Bu iki grup sıcak
Bettelheim’ın temel düşüncesi, otizmin, II. Dün lık, duygularını açığa vurma, yanıt verme ve
ya Savaşı Alman toplama kamplarındaki mah sosyallik konusunda farklılık göstermemiştir. Bu
kûmlarda gözlenen kayıtsızlık ve umutsuzluğu ve bunun gibi diğer çalışmalar (örn. Contwell,
çağrıştırmasından ötürü, erken çocukluk döne Baker & Rutter, 1978) otizmli çocukların ana
minde çok olumsuz bir şeylerin olması gerektiği babalarında belirgin bir şey olduğunu göstere
şeklindedir. Bettelheim’in hipotezine göre kü cek kanıtlara ulaşamamışlardır. Aksine otizmli
çük bebek ana babasını reddetmekte ve onla çocukların ana babaları normal ve sağlıklı ço
rın olumsuz duygularını algılayabilmekteydi. Bu cuklar yetiştirmektedir.
küçük bebek kendi hareketlerinin ailesinin kayıt Bu bulgular görmezden gelsek de ana baba
sızlığı üzerinde az bir etki yarattığını görüyordu. özellikleri ve otizm arasındaki olası ilişkinin
Böylelikle çocuk dünyanın kendi tepkilerine olan yönü kolaylıkla belirlenememektedir. Daha
duyarsızlığına ilişkin inancından ötürü, dünyayı önce DEHB’deki tartışmada söz edildiği gibi, di
etkileme gücüne sahip olmadığına inanmaya ğer pek çok bozuklukta da görülen sapkın ana
başlar. Otizmli çocuk hiçbir zaman gerçekten baba davranışı çocuklarının anormalliğine kar
bu dünyaya girmez ancak çocuk dünyadaki acı şı gösterilen bir tepki olabilmektedir. Duygusal
464 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
Kendi yazılarında Grandin, pek çok otistik kişinin karmaşık bir kontrol kutusu vardır... Endüstriyel sıkış-
Uzay Yolu filminden, özellikle Spock ve Data’dan çok tırıcı vücuda, omuzlardan dizlere kadar sıkı ama rahat
hoşlandığını söylemektedir, Spock, Vulcan soyunun bir bir basınç uygulamaktadır “(Sacks,1995, s. 262-263).
üyesidir, tümüyle entellektüeldir, yaşamın duygusal ya- Bu düzeneğin arkasında yatan mantığın açıklaması,
nını göz önüne almaktan çekinir, mantıksal yaklaşımla küçük bir kız olarak kucaklanmayı çok arzulaması an-
nitelendirilir; Data bir androiddir, yüksek düzeyde ge- cak aynı zamanda başka bir insanla fiziksel bir temas-
lişmiş insan görünümünde bir bilgisayardır ve Spock tan da çok korkması şeklindedir. Sevilen geniş vücutlu
gibi duygusal yaşantıları yoktur. (Her iki kişilik için halası onu kucakladığında hem bunalmış, hem rahat-
dramatik temalardan biri, kuşkusuz, Data’nın özel lamıştır. Terör zevkle birlikte gelmiştir.
acısı ile resimlenen, insan duygularını yaşayarak flört Onu güçlüce ama aynı zamanda nazikçe kucaklar
etmeleridir. Bu aynı zamanda Grandin’in de yaşamın- şekilde sıkan ve tümüyle onun tarafından kontrol edi-
daki temadır.) Kırk yedi yaşında yazdığı gibi: len bir sihirli makinenin düşünü kurmaya başlamıştı.-o
Bütün yaşamım boyunca gözlemci oldum, her za- zaman yalnızca beş yaşındaydı-. Yıllar sonra bir er-
man dışarıdan gözetleyen kişi gibi duyumsardım. Yük- gen olduğunda buzağıları tutmak ya da engellemek
sek okul yaşamımda sosyal etkileşime katılamadım.... için düzenlenmiş bir oluk gördü ve insan kullanımına
Bu gün bile kişisel ilişkiler benim anlamadığım bir uygun kılmak için küçük bir değişiklikle bunun sihirli
şey... Bekâr kaldım çünkü böyle olmak benim için üs- makinesi olabileceğini anladı“(Sacks, 1995, s. 263).
tesinden gelinmesi zor olan pek çok karmaşık durum- Onun makineyi göstermesini izledikten ve kendi de
dan sakınmak konusunda bana yardımcı oldu... Flört denedikten sonra Sacks şunları gözlemledi:
etmek isteyen erkekler sıklıkla bir kadınla nasıl ilişki Temple, makineden yalnızca zevk ve rahatlama
kuracaklarını bilemezler. Onlar (ve ben kendim) bana almıyor, diğerleri için bir duyguyu da sürdürüyor.
Data’yı anımsattı, Uzay Yolu’ndaki android. Bir bölü- Makinesinin içinde yattığında, düşüncelerinin sıklıkla
münde Data’nın flört etme girişimi tam bir felakettir. annesine, en sevdiği halasına, öğretmenlerine döndü-
Romantik olmaya çalıştığında (bilgisayar programı- ğünü söylüyor. Onların ona olan sevgilerini ve onlara
nın düzeninde bir değişiklik yaparak) arkadaşına bi- olan kendi sevgisini duyumsuyor. Makinenin başka
limsel dili kullanarak iltifat etti. Otizmi olan çok yete- türlü kapalı olacak duygusal bir dünyaya bir kapı aç-
nekli yetişkinlerin bile bu tür sorunu vardır. (Grandin, tığını ve başkalarıyla empati kurmasına izin verdiğini
1995, s. 132-133) neredeyse bunu öğrettiğini hissediyor (s. 264).
Otizmi olan insanların bazı eksiklikleri onları ina- Sacks’ın, Grandin’in profesyonel başarısı ve ken-
nılmaz düzeyde doğru sözlü ve güvenilir kılmaktadır. dine kurduğu ilginç ve verimli yaşamına çok büyük bir
“Yalan” diye yazar Grandin “çok kaygı uyandırıcıdır, hayranlığı vardır, ancak iş insan ilişkilerine geldiğin-
çünkü diğer kişinin gerçekten aldatıp aldatmadığını de bunu anlamadığı çok açıktır. “Temple’ın hayvan-
anlamak için kurnaz sosyal ipuçlarının çok hızlı yo- ların ruhsal durumlarını ve belirtilerini anlamadaki
rumlanmasını gerektirmektedir (ki ben bunda yetenek- çabukluğu ve sezgiselliği ile insanların şifrelerini ve
sizim) (1995,s. 135). işaretlerini, kendilerine davranım yollarını anlama-
Grandin’in profesyonel yaşantısı etkileyicidir. daki olağan dışı zorluğu arasındaki uçurum karşısın-
Görselliğinin belirgin gücünü ve çiftlik hayvanlarıy- da çok şaşırmıştım.” (s. 269)
la empatisini kullanarak, inekleri dairesel bir rotaya Grandin ve Sacks’ınkiler gibi raporlar, kişiye su-
alarak ve ölüm anına kadar onları kaderlerini fark et- nulmuş bazen tuhaf olan yetenekleri kullanarak ve
mekten koruyarak mezbahaya yönlendirecek kanallar eksiklikler ile uğraşarak kişilik özelliklerine uyum
yapma gibi makineler oluşturmuştur. sağlamanın yollarıyla ilgili iç görüler sunar. “Otizm
Yine, iki ağır, eğimli, ahşap kenarlı, her biri üçe bir sendrom olarak patolojikleştirilse de bireyin bilin-
dört feet olan ve kalın yumuşak bir kaplamayla güzel- cinde olması ve gurur duyması gereken bütüncül bir
ce sarılmış tahtalardan oluşan, insan temasına gerek var olma, değişik bir durum ve kimlik olarak görül-
olmadan rahatlatıcı sarılmayı sağlayan bir “sıkıştır- melidir” diye yazmıştır Sacks. (s. 277). En son konfe-
ma makinesi” çizip yapmıştır. Uzun dar tepe tahtasıyla ranslarının birinde Temple, konuşmasını şöyle bitir-
desteklenerek V şekli yaratacak biçimde, vücut ölçü- miştir: “Eğer parmaklarımı şıklatmamla otistikliğim
sünde birleştirilmiştir. Bir ucundaki bölmede bulunan yok olsaydı bunu yapmazdım, çünkü o zaman kendim
başka bir alete giden dayanıklı tüplerin bulunduğu olamazdım. Otizm benim bir parçam” (s. 291).
sessizliğinin nedenin sizin bilinçaltı öfkeniz ol rın doğruluğu hiçbir zaman gösterilememiş ve
duğunu söylese ne hissedersiniz. Ya da mesleki büyük ölçüde çelişkili bilgiler olduğu görülmüş
etkinliklerinize olan bağlılığınızın çocuğunuzun tür. Bununla birlikte uzun yıllardır bu büyük duy
otistik davranış örüntülerine neden olduğu söy gusal sorumluluk yanlış yaptıkları, hata içinde
lense ne hissederdiniz? Bu tür kanıtsız iddiala oldukları söylenen ana babalara yerleşmiştir.
466 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
Üçüncü olarak özellikle otizmli çocukları mo cesaretlendirmişler (Romanczyk ve ark, 1975),
tive edecek farklı yollar bulmak güçtür. Otizmli ve onların yetişkinlere karşı daha yanıt verici
çocuklarda pekiştiricinin etkin olması için be davranmalarına yardımcı olmuşlardır (Davison,
lirgin, somut ve çarpıcı olması gerekmektedir. 1964).
Otistik çocuğun yanıt verdiği pekiştiricilerin ran Ivar Lovaas, Los Angeles California Üniver
jını artırmada sık kullanılan yöntem, çok istenen sitesi klinik araştırma şefi, küçük yaştaki otizmli
yiyecek birincil pekiştirici olarak kullanılarak, çocuklara (4 yaşın altındaki çocuklar) yönelik
övgü gibi bir sosyal pekiştiricilerle eşleştirme yoğun bir edimsel program oluşturmuştur (Lo
yapmaktır. vaas, 1987). Terapi programı, haftada 40 saat
Otizmli çocukların öğrenmesini etkileyen bir olmak üzere 2 yıldan daha çok bir sürede, ço
başka sorun dikkatlerindeki aşırı seçiciliktir; ço cuğun yaşamının tüm yönlerini kapsayacak şe
cuğun dikkati görev ya da durumun belirli yönü kilde hazırlanmıştır. Ana babalar, çocuklarının
ne odaklandığında, diğer olasılıklar, ilişkili olan uyanık olduğu tüm zamanlarda tedavinin tüm
lar da dahil, fark edilmeyecektir (Lovaas ve ark., ağırlığı ile devam etmesi için yoğun bir şekilde
1971). Bu çocukların dikkatlerinde görülen aşırı eğitilmişlerdi. Bu yoğun tedavi programını alan
seçiciliğin doğası onların genellemelerini ya da 19 genç, haftada 10 saatten daha az süren
öğrendiklerini diğer alanlara uyarlamalarını güç benzeri bir tedavi programında yer alan kontrol
leştirir. Örneğin, otizmli çocuk eğitimcisinin ağız grubundaki 40 gençle karşılaştırmıştır. Tüm ço
hareketlerini izleyerek bazı kelimeleri öğrenebi cuklar, örneğin, diğer çocuklarla konuşmaları ve
lir ancak aynı kelimeleri farklı bir insan daha az oynamaları sırasında daha az saldırgan, daha
dudak hareketi ile konuştuğunda anlamayabilir. uyumlu ve daha sosyal oldukları için ödüllendi
Bu sorunlara karşın otistik öğrencilere özgü rildiler. Bu programın amacı; otizmli çocukların
hazırlanan eğitim programları başarılı sonuçla gelişerek, kendi başlarına ya da diğer rahatsız
ra ulaşmıştır ve biz şimdi bunlara bakacağız. lık grubundan çocuklarla olmak yerine normal
yaşıtlarıyla kaynaşmasından çok daha fazla ya
OTİSTİK ÇOCUKLARIN DAVRANIŞÇI rar göreceği sayıltısından hareketle, çocukları
TEDAVİSİ kaynaştırmaktır.
Davranışçı terapistler, model alma ve edim Çalışmadan elde edilen sonuçlar yoğun tera
sel koşullama yöntemlerini kullanarak otizm pi grubu için dramatik ve yüreklendiriciydi. Ya
li çocuklara konuşmayı öğretmişler (Hewett, pılan ölçümlerde ZB’leri ortalama 83 olan birinci
1965), otizmli çocukların ekolalik konuşmalarını sınıftakiler (yoğun terapi programından 2 yıl son
değişimlemişler (Carr, Schreibman & Lovaas, ra) 55 olan kontrol grubu ile karşılaştırmıştır; 10
1975), diğer çocuklarla oyun oynamaları için gençten 12’si kontrol grubundan ise yalnızca 2
kişi (40 kişiden) normal ranja ulaşmıştır. Dahası
Ivar Lovaas, otizmli çocukların edimsel-koşullama tedavisini yoğun terapi grubundan 19 gençten 9’u yerel bir
ortaya atan bir davranış terapistidir.
okulun ikinci sınıfına devam etmesi için destek
lenmiştir, daha kalabalık olan kontrol grubun
dan sadece bir kişi normal işlevsellik derecesi
ne ulaşmıştır. Bu çocukların 4 yıl sonra yapılan
izleme çalışmalarından elde edilen sonuçlar bu
yoğun tedavi programına katılan çocukların ZB
derecelerini, uyumlu davranışlarını korudukları
nı ve okulda sınıflarını geçtiklerini göstermiştir
(McEachin, Smith & Lovaas, 1993). Eleştiriler
araştırmanın yöntemindeki ve sonuçlarındaki
eksiklikleri işaret etmelerine karşın (Schopler,
Short & Mesbov, 1989) bu beceri gerektiren
program, otizmli çocukların ileri boyuttaki mey
dan okumalarıyla uğraşma konusunda ana ba
baların ve profesyonellerin yoğun katılımlarının
yararını doğrulamaktadır.
Bu programa inanmak için bir diğer neden de
ana babalar tarafından desteklenen bu progra
468 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
mın çocuğa, hastane ya da klinik temelli teda ilacın sosyal içe çekilmeyi, kalıplaşmış motor
vilerden daha yararlı olmasıdır. Lovaasın çalış davranışları ve kendine zarar verme gibi uyum
malarının bir benzerinde, Koegel ve arkadaşları suz davranışları azalttığını göstermiştir (Ander
(1982), 25-30 saatlik ana baba eğitiminden son ve ark., 1989; McBride ve ark., 1996; Perry
sonra, çocukların standardize testler ve davra ve ark., 1989). Pek çok otizmli çocuk bu ilaca
nım ölçümlerinde, 200 saatten daha çok klinik olumlu tepki vermemiştir, bu ilacın normal ol
tedavi alanlarla benzer düzeyde gelişim göster mayan kişiler arası ilişkiler ve konuşma bozuk
diğini ortaya koymuştur. Koegel ana baba eği lukları gibi otizmin diğer yönleri üzerinde olumlu
timin öğrenmenin genellenmesinde daha üstün etkileri olmadığı görülmüştür (Holm & Varley,
olduğunu ileri sürmektedir, çünkü ana babalar 1989). Aynı zamanda Haloperidol’ün ciddi yan
pek çok farklı ortamlarda bulunabilmekte ve bu etkileri bulunmaktadır.
eğitim sürecinde, boş zaman etkinliklerinde ve Otizmli çocukların kanlarındaki serotonin dü
eğlenceli aktivitelerde çocukları ile birlikte daha zeylerinin yükselmişliğine dair kanıtlar, serotoni
çok vakit geçirebilmektedirler. nin salınımını azaltan ilaçlarla ilgili araştırmalar
Şu net bir şekilde anlaşılmalıdır ki, kimi otistik yapılmasını yüreklendirmiştir. 1980’lerde 20 tıb
ya da ciddi derecede rahatsızlığa sahip çocuk bi tedavi merkezinde deney farelerinde (rat) ve
lar ancak sadece hastane ya da sağlık perso maymunlardaki seratonin maddesinin düzeyini
neli tarafından düzenlenen grup evlerinde bakı düşüren fenfluramine’in etkililiğini değerlendiren
mını sürdürebilir. Dahası kimi ailelerin koşulları çok geniş çaplı araştırma yapılmıştır. Bu ilacın
rahatsızlığı olan çocuğun evde bakımı almasını otizmli çocukların düşünce ve davranış süreç
engeller durumdadır. Ana babalar tarafından lerinde dramatik gelişmelere neden olduğuna
yürütülen bu etkili tedavilerin tüm ana babalar ilişkin kısa süreli ve coşkulu iddiaların ardından
için uygun bir sistem olduğu söylenemez. (Ritvo ve ark., 1983) yapılan çalışmalar sonu
cunda daha ılımlı sonuçlara ulaşıldı. Flenflura
OTİSTİK ÇOCUKLARIN PSİKODİNAMİK minin otizmli çocukların sosyal uyumları, dikkat
süreleri, aktivite dereceleri ve kalıplaşmış dav
TEDAVİSİ
ranışları üzerinde ılımlı olumlu etkisi olmakla bir
Bağlanma sorunlarını ve duygusal yoksun
likte ZB ya da dil işlevselliği gibi bilişsel ölçümler
lukları otizmin kaynakları olarak gören Bruno
üzerinde tutarlı etkileri bulunmamaktadır. Son
Bettelheim (1967, 1974) çocuğun bizim dün
gözden geçirmeler fenfluramine’nin etkilerinin
yamıza girmesi konusunda cesaretlendirilmesi
en iyi düzeyde olduğu ve ilacın otizmin çözümü
için sıcak ve sevgi dolu bir ortamın yaratılması
olmadığı konusunda uyuşmaktadırlar (Aman &
gerektiğini savunmuştur. Rogers’çı görüşe göre
Kern, 1989; Compbell, Anderson & Small, 1990;
hasta ve hastayı koşulsuz olumlu kabul düşün
du Verglas, Banks, & Guyer, 1988).
cesinin, çocukların diğer insanlara güvenmesi Araştırmacılar naltrexone gibi opioid resep
ve bir ilişki kurmak için olanakları değerlen tör antagonistleri üzerinde çalışmışlar ve bu
dirmesi açısından gerekli olduğuna inanılmış ilacın otizmli çocukların hiperaktivitelerini azalt
tır. Chicago Üniversitesi Ortojenik Okulundan tığı bulunmuştur (Campbell ve ark., 1993). Son
Bettelheim ve arkadaşları başarılı pek çok ör yıllarda yapılan kontrollü bir çalışmada bu ila
nek yayınlamıştır ancak yaptıkları gözlemlerin cın iletişimi başlatmada orta dereceli gelişme
kontrol edilemeyen yapıda olması elde edilen lere neden olduğu gösterilmiştir (Kolmen ver
sonuçların değerlendirilmesini güçleştirmiştir. ark., 1995). Naltrexone’un kendine zarar verme
Dahası Bettelheim’in kullandığı işlemlerin ve davranışlarını azaltmada faydalı olduğunun be
okulundaki öğrencileriyle ulaştığı başarılara iliş lirlenmesi için çok fazla sayıda araştırma yapıl
kin raporlarının doğruluğu son zamanlarda sor masının gerekli olduğu düşünülmekle birlikte,
gulanmaya başlamıştır, iddialarının geçerliği ile bu ilacın otizmin temel semptomları üzerinde
ilgili ciddi kuşkular gösterilmektedir (Gardner, etkili olmadığı görülmektedir.
1997; Pollak, 1997). Şizofreninin tedavisinde aktarıldığı gibi otizm
adı verilen bu ciddi ve karmaşık rahatsızlığın
OTİSTİK ÇOCUKLARIN İLAÇ TEDAVİSİ etkili tedavisinde psikoloji ve biyoloji bilimleri
Otistik davranışların tedavisinde en yaygın ne eğilimli farklı kişilerin disiplinler arası ortak
olarak antipsikotik ilaç grubundan haloperidol çalışmalarının etkili olduğu gözlenmiştir. Sihirli
(ilacın ticari adı Haldol) kullanılmaktadır. Bu bir kurşun arayışı başarıya ulaşma olasılığını
ilaçla ilgili yapılan bir kaç kontrollü çalışma bu imkânsızlaştırır.
ÖZET 469
√√
ÖZET
Dikkat eksikliği / hiperaktivite bozukluğu ve davranım bozukluğu denetim altına alınamayan dav
ranışlarla belirlenir. DEHB sürekli bir dikkatsizlik örüntüsü ve / ya da içinde bulunduğu yaşta gözlen
mesi gerekenden daha ciddi ve daha sıkı bir dürtüsellik halidir. Etiyolojisinde kalıtsal ve biyolojik et
kenlerin olduğuna ilişkin güçlü kanıtlar olmakla birlikte ana babanın çocuklarının davranışlarına karşı
tepkisi de en azından hastalığın zamanla ilerleyiş biçiminde önemlidir. Ritalin gibi uyarıcı ilaçları ve
ilgilendiği görevin başında kalması nedeniyle pekiştirme DEHB’nin şiddetinin azalmasında etkindir.
Davranım bozukluğu sıklıkla yetişkinlikte gözlenen antisosyal kişilik bozukluğunun habercisi, ön
koşuludur, bununla birlikte bu tanıyı taşıyan pek çok çocuk bu uç süreci yaşamaz. Davranım bozuklu
ğu aşırı öfke, saldırganlık, yalancılık, hırsızlık, vandalizm ve yasaları ve sosyal normları çiğnemenin
yaygın ve yüksek düzeyleri ile tanımlanır. Bu rahatsızlığın görünen etiyolojisinde kalıtsal yatkınlık,
ahlaki farkındalıkla ilgili uygun olmayan öğrenmeler, model alma, antisosyal davranışların direk pe
kiştirilmesi ve yoksul, suça yatkın ortamlarda yaşama sayılabilir. Davranım bozukluğu olan gençlerin
denetiminde yapılacak yardımlar, olumlu sosyal davranışların ana baba tarafından pekiştirilmesi ve
eğer mümkünse adli sisteme girmesinin engellenmesidir
Öğrenme bozuklukları, çocuk akademik, dil ya da motor beceri alanında beklenen zekâ düzeyine
uygun gelişmediğinde tanımlanır. Bu tür bozukluklar akıl sağlığı kliniklerinden çok okul sistemi içinde
teşhis ve tedavi edilir. En çok çalışılan öğrenme bozukluğu olan disleksinin kalıtsal bir yönü ve biyo
lojik bileşenleri olduğuna ilişkin çok yoğun kanıtlar bulunmaktadır. Disleksiye en yaygın müdahale
ise eğitimseldir.
Zekâ geriliği 18 yaşından önce görülen ortalamanın altında zihinsel işlevsellik ve uyumlu davra
nış yetersizlikleri ile tanımlanır. Pek çok çağdaş tedavi zekâ geriliği olan kişileri, ciddiyetin düzeyine
göre sınıflandırmaya çalışmak yerine, onların güçlü yanlarına odaklaşmaktadır. Verilen önemdeki
bu değişiklik bireyin yetenekleri dâhilinde psikolojik ve eğitimsel girişimleri düzenlemek konusundaki
artan çaba ile birliktedir
Zekâ geriliğinin daha ciddi biçimlerinin, Down Sendromuna neden olan kromozom trisomisi gibi
biyolojik temeli olduğu bilinmektedir. Annenin gebeliğinde yaşanan HIV ve AIDS, kızamıkçık ve fren
gi gibi bulaşıcı hastalıklar doğrudan bebeği etkilemektedir; örneğin yanlış beslenme, ciddi düşmeler
ve otomobil kazalarının beyne zarar vermesi gibi, ensefalit de çocuğun bilişsel ve sosyal gelişimini
engeller. Çevresel etkenler hafif dereceli zekâ geriliğinin temel nedeni olarak düşünülmektedir. Alt
sınıf evlerde sosyal ve eğitimsel yetersizliklerin olduğu bir ortamda yaşam süren hafif dereceli zekâ
geriliği olan kişilerde beyin hasarı bulunamamıştır.
Araştırmacılar yoksul ortamlarda yetişen çocuklara okul öncesi eğitim ve sosyal olanaklar sağ
layarak hafif zekâ geriliğini engellemeye çalışmaktadırlar. Bu programlar içinde en büyük ve en çok
tanınan, çocukların donanımı konusunda yararlı olmaya çalışan Head Start Projesidir. Önceleri ku
rumlara yerleştirilen zekâ geriliği olan çocuklar Halk Yasası 94-142’nin kaynaştırma konusundaki
katkılarıyla halk okullarında eğitilmeye başlamıştır. Buna ek olarak davranışçı terapistler, uygulamalı
davranış analizi, kendine yönerge verme, model almayı kullanarak geriliği olan bireylerin davranışsal
sorunlarını başarı ile tedavi edebilmekte ve zekâ işlevselliklerini geliştirebilmektedir.
Yaygın gelişimsel bir bozukluk olan otizm 2,5 yaşından önce başlamaktadır. Otizmin temel belirti
leri uç noktada otistik yalnızlık, insanlarla ilişki kurmada başarısızlık, iletişim sorunları, dil öğrenmede
başarısızlık ya da ekolali ya da uygunsuz zamir kullanma gibi konuşma başarısızlıkları, aynılığı sür
dürme, günlük rutinlerini, çevreyi aynı tutma konusunda obsesif istekler duyma olarak tanımlanabilir.
Başlangıçta otizmin soğuk ve uzak ana babaların çocuklarına ilişkin retlerinin bir sonucu olduğuna
inanılmıştı ancak son yıllarda yapılan araştırmalar bu bilgileri doğrulamamaktadır. Yine, otizmin biyo
lojik bir temeli olduğuna ilişkin kesin bulgular olmamakla birlikte otizmin biyolojik bir yönü olduğunu
gösteren pek çok neden bulunmaktadır: başlangıcı çok erkendir, ikiz ve aile çalışmaları kalıtsal bir
yatkınlığı olduğunu desteklemektedir; otizmli çocukların beyinlerinde anormallikler bulunmuştur; me
nenjitin ve ensefalitin ardından otizme benzer bir sendrom görülebilir; pek çok otistik çocuğun düşük
zekâ düzeyi beyin işlevsizlikleri ile bağlantılıdır.
Otizmin en umut verici psikolojik tedavisi model alma ve edimsel koşullama süreçlerine dayan
maktadır. Otizmli çocukların prognozu genellikle zayıfsa da -Odak 15.6’da tanımlanan bazı yıldız
laşan olgular dışında- son yıllarda yapılan çalışmalar ana babaların da yer aldığı yoğun davranışçı
tedavi programı ile bu çocukların normal sosyal ilişkilerde anlamlı bir biçimde yer alabildiklerini gös
termektedir. Otizmli çocukların serotonin düzeylerini düşüren ilaçlar çok az umut vericidir.
470 √√ BÖLÜM 15 - ÇOCUKLUK DÖNEMİ BOZUKLUKLARI
ANAHTAR SÖZCÜKLER
dikkat eksikliği / hiperaktivite yazılı ifade bozukluğu fenilketonuri (PKU)
bozukluğu dilin ifade bozukluğu uygulamalı davranış analizi
davranışçı pediatri fonolojik bozukluk kendini yönlendirme eğitimi
davranım bozukluğu kekeleme otistik bozukluk
karşı olma karşı gelme motor beceri bozukluğu yaygın gelişimsel bozukluk
bozukluğu hafif zekâ geriliği ekolali
enürezis orta zekâ geriliği zamir tersine çevirme
öğrenme yetersizlikleri ağır zekâ geriliği
öğrenme bozuklukları ileri derecede ağır zekâ geriliği
okuma bozukluğu (disleksi) Down sendromu (Trisomy 21)
aritmetik bozukluğu kırılgan X sendromu
16
YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK
BOZUKLUKLAR
Çeviri: Prof. Dr. Ferhunde Öktem
rubunda kadın ve / veya bir üye olmanın yarar daki farklılıkları, basmakalıp düşünceler lehine
getirdiğini düşünmektedirler. bozarak, görmezlikten gelir (Gatz & Pearson,
Yaşlanmaya ilişkin fiziksel gerçekler yaşlı ya 1988).
da genç olsun takvim yaşına karşı tavır alma Ruh sağlığı konusundaki profesyoneller çok
(ageism) ile daha karmaşık hale gelmektedir. yakın bir zamana dek yaşlı insanların psikolojik
Yaşa karşı tavır takvim yaşına bağlı olarak ayı sorunlarına pek önem vermemişlerdir. Pek çoğu
rım yapmaktır. Yaşlılığa karşı tavır, altmışlarında zihinsel bozulmanın sık ve kaçınılmaz, yaşlı in
bir kadın profesörün üniversitede ders vermeye sanlarda görülen depresyonun yaygın ve teda
devam edemeyeceği düşünüldüğü, ya da yet vi edilemez ve cinsel yaşamın kaybedilmiş bir
miş beş yaşından büyük bir erkeğin sosyal bir olay olduğu gibi genel olarak kabul gören yanlış
ortamda kendisinin sohbete katacağı bir şey ol kavramlara göre hareket etmektedir. Ruh sağ
madığı varsayımından hareketle göz ardı edil lığı hizmeti veren kişiler yaşlılığa karşı aşırı bir
diği gibi durumlarda görülebilir. Herhangi bir ön tavır almış olmamasına karşın (Gatz & Pear
yargı gibi, yaşlılığa karşı tavır insanlar arasın son, 1988), yaşlı erişkinlerin hayatını etkileyen
474 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
YAŞLI ERİŞKİNLERİN
İNCELENMESİNDE KONULAR,
Yaşa karşı tavır (agism) kişiye yaşından ötürü ayrım yapmak
anlamına gelir. Yaşlılığa ilişkin yaklaşımların bir şekli olan, KAVRAMLAR VE YÖNTEMLER
karşı-inanışta, eski Amerikan Başkanı Bush’un paraşütle atlayış
yapması örneğinde olduğu üzere yaşlıların başarılarını özel
olarak alkışlarız.
Yaşlı erişkinler üzerine kuram ve araştırmalar
bazı özgül konuların anlaşılmasını gerektirir.
politikalar üzerindeki etkileri nedeniyle onların
yaklaşım ve uygulamalarının özel bir önemi var YAŞLI ERİŞKİNLERDEKİ ÇEŞİTLİLİK
dır. 1980’lerden itibaren, insanları sağlıkla ilgili
Çeşitlilik (diversity) sözcüğü yaşlı erişkinler
meslekler için yetiştiren pek çok okul ve üniver
için çok uygundur. Yaşlı erişkinler birbirlerinden
site yaşlılık bilimi (gerontoloji) dalında araştırma
farklı olmakla kalmayıp herhangi bir yaş guru
ve eğitimi müfredatlarına almış olmakla birlikte,
bundaki bireylerden de daha farklıdırlar! İnsan
kendilerini öncelikle yaşlı erişkinlerin gereksi
lar yaşlandıkça birbirlerine daha az benzemeye
nimlerini karşılamaya adamış profesyonel sa
başlarlar. Yaşlı insanların birbirine benzediği
yısı hâlâ oldukça azdır. (Gatz & Smyer, 1992;
fikri birçok genç insanın taşıdığı bir önyargıdır.
Knight, 1996).
Bir insanın altmış yedi yaşında olduğunu bilmek
Yaşlı olan ile henüz yaşlanmamış olanlar
gerçekte o kadın ve erkek hakkında pek az şey
arasındaki farklılıklar konusundaki bir tartışma
bilmek demektir. Bununla birlikte, bir an içten bir
da, yaşlılar genellikle 65 yaş üzeri olarak tanım
şekilde düşünüldüğünde, bir insanın altmış yedi
lanırlar. Bu yaşı kullanma kararı geniş ölçüde
yaşında olduğunu duyduğumuzda aklımıza be
sosyal politikalara göre belirlenmiş olup, altmış
lirli özelliklerin geldiği görülebilir. Altmış beş ve
beş yaşın yaşlanmaya ilişkin psikolojik ve fizyo
üzeri yaştaki kişiler arasında pek çok farklılık ol
lojik süreçler yönünden kritik bir yönü olmasın
duğu bu bölümün okunması sırasında giderek
dan kaynaklanmamıştır. Yaşlı nüfus arasındaki
belirgin bir şekle gelecektir.
çeşitliliği daha iyi anlatmakta kaba sınır nokta
ları belirlemek üzere, gerontologlar altmış beş
YAŞ, KUŞAK VE ÖLÇÜM ZAMANININ
yaş üzerindekileri genellikle üç guruba ayırmak
tadırlar: genç-yaşlılar, altmış beş ile yetmiş dört ETKİLERİ
arası; yaşlı-yaşlılar yetmiş beş ile seksen dört Takvim yaşı, psikolojik araştırmalarda gö
arası; ve en-yaşlılar, seksen beş üzeri. Bu grup züktüğü kadar basit bir değişken değildir. Yaş
ların sağlık durumu arasında önemli yönlerden la bağlantılı diğer etkenler rol oynamış ola
farklılıklar bulunmaktadır. bileceğinden, yaş guruplarındaki farklılıkları
Altmış beş yaş üzeri Amerikalıların 2020 yalnızca yaşlanmanın etkilerine bağlarken dik
yılında 20 milyondan fazla bir rakama ulaşacağı katli olmalıyız. 1994’te yetmiş yaşında olmakla
tahmin edilmektedir (80’lerin sonundan başla 1964’te yetmiş yaşında olmak birbirinden fark
yarak 20 milyondan fazla bir artış) (Spencer, lıdır. Yaşlanma alanında, çocukluk dâhil daha
YAŞLI ERİŞKİNLERİN İNCELENMESİNDE KONULAR, KAVRAMLAR VE YÖNTEMLER 475
√√
Kuşağa özgü etkiler aynı takvim yaşına sahip olan kişilerin doğum zamanlarına bağlı olarak, birbirlerinden önemli ölçüde farklı
olabileceklerini gösterir.
Alzheimer hastası olan bir kişiden alınan beyin dokusuna ilişkin bu fotoğrafta, mumsu amiloid koyu pembe olarak görünmektedir.
Sağda, Alzheimer hastasının beyni ile normal bir beyne ilişkin bilgisayarla oluşturulmuş görüntüler bulunmaktadır. Hastanın beyninin
(soldaki) sinir hücrelerinin kaybı yüzünden belirgin biçimde küçüldüğünü kaydedin.
fiziksel açıdan herhangi bir rahatsızlığı yokmuş talarında görülene benzer bellek bozuklukları
gibi görünmesinin de nedenini oluşturur. Belli bir na yol açtığı yönünde kanıtlar bulunmaktadır.
süre, hastalar normal yürüyüp, sonradan öğre ATD hastalarının beyinlerinde daha az sayıda
nilen alışkanlıklarını, örneğin sohbetler yapma asetilkolin ucu vardır (Strong ve ark., 1991) ve
yı, tutarlı olmayı başarabilir. Böylelikle kısa sü ana-temel asetilkolin metabolit düzeyleri de dü
reli birlikteliklerde, yabancılar onlarda herhangi şüktür, hastanın zihinsel bozulma derecesi ile
bir şeyin ters gittiğinin farkına varmayabilir. arasında negatif bir ilişki bulunmaktadır (Wester
Şimdilerde Alzheimer hastalığında amiloid ve ark., 1988).
birikintilerin ve nörofibriler düğümlerin göre Alzheimer olma riski bunu geçiren hastala
li önemi konusunda canlı bir tartışma sürdü rın birinci derecedeki akrabalarında artmakta
rülmektedir (Wischik, 1994). Her iki madde de dır (Silverman ve ark., 1994) ve bazı ailelerde
beyin işlevlerini bozabilir. Hücre içinde amiloid kalıtım örüntüsü tek bir baskın genin işleyişi
oluştuğunda, hücre ölür. Nörofibriler düğümler ni akla getirmektedir. Down sendromlu kişiler
tau proteinlerindeki değişimler ile bağlantılıdır orta yaşa kadar hayatta kalabildiğinde tümüy
ki, bu sinirsel işlevlerin temel bileşenlerinin (örn., le Alzheimer’a yakalandığından, ilgi Down
sinaptik boşluklar) aksondan sinaps ucuna ak Sendromu’nda hatalı olan 21. kromozom üze
tarımının devam ettirilmesi için özel önem taşır. rinde toplanmaktadır (Bakınız Bölüm 15). Be
Amiloid’in (protein bileşiği) önemli olduğuna iliş ta-amiloid formasyonundan sorumlu proteini
kin kanıtlar birincil olarak kalıtsal araştırmalar kontrol eden genin 21. kromozomun uzun kolu
dan kaynaklanmaktadır (daha sonra üzerinde üzerinde yer aldığı saptanmış ve bağlantı (link
durulacaktır). Ama normal yaşlanma çerçeve age) araştırmaları bu gen ile hastalığın ortaya
sinde amiloiddeki bir artış Alzheimer hastalığı çıkışı arasında bir ilişki olduğunu göstermiştir
na özgü değildir. Bunun aksine, düğümler daha (örn., Tanzi ve ark., 1987). Kalıtsal bir çalışma
çok Alzheimer hastalığına özgüdür ve bu yüz bu sonuçların daha genç hastaları kapsadığını
den de etiyoloji açısından daha önemli olabilir. doğrulamamıştır (Schellenberg ve ark.,1988).
Buna ek olarak, amiloid ve düğümler ile bilişsel Bu nedenle, Alzheimer’ın geç ya da erken baş
boşluklar arasında korelasyon olduğunda, dü langıcının farklı etiyolojileri bulunabilir (Nyth ve
ğümler daha kuvvetli bir ilişkiyi gösterirler (Nagy ark., 1991, Raskind, Carta & Bravi, 1995; Small
ve ark., 1995). Bu maddeler, daha birçok araş ve ark., 1989) ve yalnızca ATD olgularından bir
tırmanın konusu olmaya devam edecektir. alt gurup kalıtsal açıdan 21. kromozoma bağla
Diğer transmitterleri (örn., serotonin, nore nabilir. Erken başlangıç olgularında kromozom
pinefirin) kullanan sinir yolları da bozulmakla 14 ve geç başlangıç olgularında 19. kromozom
birlikte (Lawlor ve ark., 1988), asetilkolin kul üzerindeki diğer genler de araştırmaya alın
lananlar özel bir önem taşımaktadır. Antikoliner mıştır (Clark & Goate, 1993; vanBroeckhoven,
jik ilaçların, normal deneklerde Alzheimer has 1995).
İLERİ YAŞ VE BEYİN BOZUKLUKLARI 479
√√
ATD’li hastalarının beyinlerinde bulunan ya da diğer daha yaygın demans biçimleri ola
amiloid, bağışıklık sisteminin önemli bir rol oy rak yanlış teşhis edilebileceği konusunda uyarı
nadığı hastalıklarda da mevcuttur, bu nedenle, da bulunmaktadırlar. En azından ABD’de yaşlı
bağışıklık sistemi Alzheimer için de etkili olu erişkinlerde HIV ve AIDS olgularının sayısının
yor olabilir. Buna ek olarak, bazı araştırmacılar artması konusunda bilincin arttırılmasına gerek
ATD’li hastaların beyinlerinde beyine saldırıyor sinim vardır (Catania ve ark., 1989).
olabilen yeni bir antijen saptadıklarını bildirmiş Huntington’s Chorea gibi nörolojik hastalık
lerdir (Bisette ve ark., 1991). lar da demansa yol açabilir. Huntington’s has
Son olarak, biri hasta olup diğeri olmayan talığına 4. kromozomda bulunan tek bir baskın
tek yumurta ikizlerinin raporlarıyla gösterildiği gen neden olur ve temelde kıvrılma (koreiform)
üzere, çevrenin Alzheimer hastalığının ortaya hareketlerinin baskısıyla tanı konur. Belki de bu
çıkmasında bir rol oynaması olasıdır. Ama, iyi hastalığın en iyi bilinen kurbanı folk şarkı yazarı
bir şekilde belgelendirilmiş risk etmenleri, yaşa ve şarkıcı Woody Gurthie’dir. Benzer şekilde,
mın erken evrelerinde kafada yaralanma olma Muhammed Ali’nin geçirmekte olduğu Parkin-
sı (Rasmussen ve ark., 1995) ve depresyondur son hastalığı, kas titremeleri, kas sertliği ve
(Devanand, ve ark., 1996). Hayvanlar üzerinde akinezi (hareketi başlatamama) ile belli olur ve
yapılan araştırmalarda alüminyumun Alzheimer demansa neden olabilir. Demans ayrıca fron
hastalığındakine benzer lezyon oluşumunu te tal lobları etkileyen dejeneratif bir hastalık olan
tiklediği bulgusuna karşın, insanlar üzerinde Pick hastalığında da yaygındır.
alüminyum etkisi konulu araştırmadan bir sonuç Bunlardan başka birkaç tıbbi durum da de
elde edilememiştir (Heston & White, 1991). mansa neden olabilir. Normal basınçlı hidrose-
Alzheimer hastalığına neyin yol açtığını anla falide, serebrospinal sıvıdaki dolaşım bozukluğu
maktan henüz uzağız, ama bu konu, araştır beyin ventrikülünde birikmeye neden olur (be
maların etkin odak noktası olma özelliğini ko yinde su). Basınç, ayakta durma ve yürümek
rumaktadır. te güçlük yarattığı gibi demansa da yol açar.
Durum serebrospinal sıvının normal dolaşıma
DİĞER DEMANSLARIN NEDENLERİ Alz döndürülmesi için yapılan ameliyat ile tedavi
heimer hemen hemen her zaman bir ileri yaş edilebilir. Kafa travmaları, beyin tümörleri, besin
hastalığıdır, ama çok daha genç insanlarda de eksiklikleri (özellikle B-kompleksi vitaminleri),
mans yapan başka hastalıklar da vardır. böbrek ya da karaciğer yetmezliği, hipertiroit
Bulaşıcı hastalıklardan bazıları geri dönül gibi endokrin salgısı ile ilgili sorunlar demans ile
mez demans ortaya çıkarabilir. Ensefali (beyin sonuçlanabilir. Kurşun ya da cıva gibi toksinlere
iltihabı) beyin dokusundaki herhangi bir iltihap maruz kalma ve alkol dâhil kronik ilaç kullanımı
anlamına gelen geniş kapsamlı bir terimdir, buna ek nedenlerdir.
vücudun başka bölümlerinden (örn., sinüsler ya Vasküler demans, demanslı hastada kolda
da kulak) beyine giren virüsler ya da sivrisinek bir zayıflık ya da anormal refleksler olduğunda
ya da kene ısırması yol açar. Menenjit, dış bey ya da beyin taramaları serebrovasküler bir has
ni kaplayan zarların iltihaplanması demektir ve talık kanıtı gösterdiğinde teşhis edilir. En yaygın
genellikle bakteriyel bir enfeksiyon sonucu orta şeklinde, hasta bir dizi felç geçirir, içeride olu
ya çıkar. Cinsel yolla bulaşan hastalık frengiyi şan pıhtı dolaşımı bozarak hücre ölümüne ne
üreten organizma (Treponema pallidum) beyine den olur. Vasküler demansların, Alzheimer’dan
yayılarak demansa neden olabilir. Ender görü sonra en yaygın demans tipi olduğuna inanıl
len viral hastalıklar (Creutzfeld- Jacob hastalığı, maktadır (Rorsman, Hagnell & Lanke, 1986).
kuru ve Gerstmann - Straussler sendromu) da
nedenler arasındadır. DEMANSIN TEDAVİSİ
HIV ve AIDS geri dönülmez şekilde deman Demans geri döndürülebilir bir nedene sahip
sa yol açabilir. Bu çeşit demans şimdiye kadar ise, hormonal dengesizliği düzeltmek gibi uy
daha genç insanlarda karşılaşılan bir sorun ol gun bir tıbbi tedavi yararlı olabilir. Bugüne dek
makla birlikte, yaşlı erişkinlerde AIDS bağlantılı yapılan birçok araştırma ve burada da sözü edi
demans olduğuna ilişkin olgu raporları vardır len bazı ilaçlar bilişsel işlevlerin iyileştirilmesin
(Rosenzweig & Fillit, 1992; Weiler, Mungas & de gelecek vaat etse de, Alzheimer hastalığını
Pomerantz, 1988). Aynı yazarlar yaşlılarda HIV durdurabilen ya da tedavi edebilen klinik açıdan
ve AIDS’le bağlantılı sendromların Alzheimer önemli hiç bir tedavi bulunamamıştır.
480 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
duyduğu paranoid kuşkularına aldırmamalıdır. bir şey yok, o zaman buna boyun eğmem ge
Hiçbir biyolojik bozukluğu olmayan yaşlı kişilere rek” şeklinde kaderci bir boyun eğiş benimseye
bile kendisinden yaşça küçükler tarafından be bilirler (Fiore, Becker & Coppel, 1983; Folkman
bek muamelesi yapılmakta ya da görmezlikten & Lazarus, 1985). Knight, Lutzky ve Olshevski
gelinmektedir. Bu yalnızca yaşlı kişiyi değil aynı (1992) tarafından yapılan bir çalışmada, stresli
zamanda bu kabalığı gösteren kişiyi de alçaltan bakıcılara sorun çözme ve sorumlulukları kabul
bir durumdur. etme konusunda yardım etme girişimlerinin, bu
Ciddi ölçüde yeti yitimli demansı olan her kişilerin kardiyovasküler tepkiyle ölçülen stres
bireyin toplumda genellikle eş, kız evlat ya da lerini artırdığı görülmüştür. Knight ve ark., sorun
diğer bir aile bireyi gibi yaşayan en az iki yakını çözme eğitiminin bakıcının hastanın sorunlu
vardır. Demans yaşayan yaşlının bakımı genel davranışlarından sorumlu olduğu fikrini pekiş
likle aile bireylerine düştüğünden, psikolojik te tirdiği yönünde bir spekülasyonda bulunmakta
davi yalnızca bireyi değil, aynı zamanda aileyi dırlar1.
de kapsar. Zamanları, enerjileri ve duyguları tü Bununla birlikte, ailelere, Alzheimer’lı aile bi
ketilen aileden olan bakıcılar ve arkadaşlar dep reyine sahip olma stresiyle nasıl başa çıkılacağı
resyona girebilir. Hastaya bakanların destek ve ve aynı zamanda demanslı akrabalarına işlev
yüreklendirilmeye, suçluluk ve küskünlük duy yitimiyle başa çıkmalarında nasıl yardımcı ola
gularını açıklamaları için olanak yaratılmasına, cakları öğretilebilir. Bir destek unsuru hastanın
gereksinimi vardır. Bazen uzaklaşmak için izine sorunlarının doğası konusunda hassas bilgiye
gereksinim duyulabilir ya da baskı çok artacak sahip olmaktır. Örneğin, Alzheimer hastaları
olursa böyle yapılabileceği duygusu olabilir. yeni bilgileri belleklerine kaydetmekte güçlük
Alzheimer hastasına bakmanın çok stresli ol yaşadığından, uygun bir diyaloğa girebilir ama
duğu gösterilmiştir (Anthony-Bergstone, Bergs birkaç dakika sonra konuşulan konuyu unutur
tone, Zarit & Gatz, 1988; Gwynther & George, lar. Bakıcı, kadın ya da erkek, temelde yatan
1986, Zarit, Todd & Zarit, 1986). İki çalışma beyin hasarı nedeniyle bu bozukluğun bekle
(Dura, Stukenberg & Kielcolt-Glaser, 1991; Sc nebileceğini anlayamadığı sürece sabırsızlanır.
hulz & Williamson, 1991) demanslı ebeveynine Günlük durumların hatırlanması yerine, bunla
ya da eşlerine bakan çocuk ya da eşlerde, bak rın tanınmasını beklemek hasta ve ailelerin ya
mayanlara göre son derece yüksek düzeyde kli şamlarını daha iyi yönlendirmelerine yardımcı
nik depresyon ve kaygı olduğunu göstermişler olabilir. Ailelere yanıtı içinde saklı sorular sor
dir. Başka çalışmalar ise bakıcılarda daha çok maları öğretilebilir. “Telefonla kimle konuştun
fiziksel hastalığa yakalanıldığını (Halet ve ark., Harry ile mi, Tom’la mı?” şeklindeki soruya ya
1987, Potashnik & Pruchno, 1988) ve bağışıklık nıt vermek yalnızca “Kim aradı” şeklindeki so
sisteminin işleyişinde bozulma olduğunu sap ruya cevap vermekten çok daha kolaydır. Birey
tamıştır. Pek çok örnekte, bozuklukların bakım okuma yetisini yitirdiyse, sözlü mesajlar yerine
stresiyle ilişkili olduğu görünmektedir; bu zorlu resimler kullanılabilir. Telefonda otomatik arayı
durumların öncesinde bakıcıların aileleri psiko cının yanı sıra dikkat çekici takvimler, saatler ve
lojik güçlük yaşamamışlardır (Gatz, Bengston stratejik notlar yardımcı olabilir (Zarit, 1980).
& Blum, 1990). Bakıcıların depresyonunu ve Bakıcıların, hastaların her zaman kendi
kaygısını arttıran etmenlerden bazıları hastanın sınırlarını takdir edemediğini ve yeteneklerinin
sorunlu davranışlarının ciddiyeti, sosyal deste ötesinde, bazen de tehlikeli olabilecek etkinlik
ğin elde edilemeyeceğinin algılanması ve uzun, lere girişebileceklerini anlamaları yararlı olabi
güçsüz bırakan ve genellikle pahalı olan hasta lir. Hastalara fazla korumacı yaklaşmak öneril
lık boyunca harcamaları karşılama konusunda memekle birlikte, onların sorun ve bozuklukları
parasal kaynaklarla ilgili duyulan kaygılardır. konusundaki unutkanlıkları ışığında sınırlar
Araştırmacılar bakıcıları etkileyen bilişsel et koymak önem taşır. Bazen bakıcının hastanın
menleri araştırmaya başlamışlardır (örn., Gatz, sorunlarına tepkisi dikkat gerektirir. Bir olguda,
Bengston, & Blum, 1990; Pearlin ve ark., 1990; bir kadının gelini, kadının giyimindeki renk kom
Zarit, 1989). Örneğin, daha az stresli bakıcılar 1
Bu, önceki bölümde yer alan psikopatolojinin psikojenik kuramlarının tehlikeli
düzeltilebilir zorlu durumlarla başa çıkmak için, doğası ile ilgili gözlemlerimizi akla getirmektedir. Demanslı yaşlı erişkinlerin
yanı sıra çocukların bakımıyla yükümlü kişiler genellikle sorumluluklarını kabul
daha uygun olan etkin baş etme yaklaşımı ge etmeleri ve görevlerinin getirdiği sorunlar konusunda sorumluluk kabul etmeleri
liştirmek yerine, hastanın davranışına yönelik yönünde incelikle teşvik edilmektedir. Atalet ve ihmalkârlığı desteklemekten çok
bakıcının sorumluluklarını uygun bir perspektif içine yerleştirmeyi desteklemeyi
“durumu değiştirebilmek için yapabileceğim hiç diliyoruz.
482 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
Delirium yaşlı erişkinlerde en sık rastlanan durumu tedavi edilebilecek durumda olsa bile,
biyolojik zihin bozukluklarından biri olmasına uzun süreli bir kurumda kalma sıklıkla tek seçe
karşın, araştırma açısından ihmal edilmiş, de nek olarak görülür. Bilişsel bozukluğu olan yaşlı
mansta olduğu gibi, genellikle, yanlış teşhis söz erişkin, ilaç zehirlenmesi, enfeksiyon, ateş, yan
konusu olmuştur (Knight, 1996). Terminolojik lış beslenme, kafa travması şeklindeki olası ve
karmaşa teşhiste gelişme kaydedilmesine en tedavisi olanaklı nedenler yönünden kapsamlı
gel olmuştur. Literatürde deliriumu sembolize şekilde muayene edilmeli ve uygun bir şekilde
eden otuz ya da üzeri eşanlamlı sözcük bulun tedavi edilmelidirler.
maktadır (Liston, 1982); akut zihinsel karmaşa Knight (1986) deliriumu demanstan ayırmak
(konfüzyonel) durumu ve akut beyin sendromu için yararlı bir öneride bulunmaktadır:
en çok kullanılanlardandır. Klinik açıdan, deliriumlu bir kişiyle konuşmanın verdiği
Herhangi bir yaştaki insanda delirium görüle duygu, akut zehirlenme ya da akut bir psikotik nöbet geçi
ren bir kişiyle konuşmaya benzer. Demanslı hasta içinde
bilir ama çocuklarda ve yaşlı erişkinlerde daha
bulunduğu yerin adını hatırlamayabilirken, deliriumlu has
sık rastlanır. Araştırmacılar %10-15 arası yaşlı
ta kendisinin tümüyle değişik bir yerde olduğuna inanabilir,
genel cerrahi hastalarının ameliyat sonrası de belki, psikiyatrik bir koğuşu, kullanılmış araba parkı ile ka
lirium sergilediğini belirtmişlerdir (Miller, 1981). rıştırabilir. Varsanılar, özellikle görsel varsanılar deliriumda
Kaynaklara göre hastaneye kaldırılan tüm yaşlı sık görülürken, demanslı hastalarda hastalığın ileri evrele
hastaların 1/3 ile 1/2’sinin hastanede kaldıkla rine dek çok ender ortaya çıkar. (s. 96-97).
rı süre içinde belirli bir dönemde delirium gös
termesi olasıdır ve demansı olanların delirium DELİRYUMUN NEDENLERİ
nöbetleri yaşadığı sıkça görülür. Oranlar geniş Yaşlılarda delirium nedenleri birkaç genel sı
ölçüde farklılık gösterse de, en düşük rakamlar nıf altında guruplandırılabilir: ilaç zehirlenmeleri,
bile deliriumun yaşlı hastalarda ciddi bir sağlık ilaç kesilmesine bağlı reaksiyonlar, metabolik ve
sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. Delirium gıda dengesizlikleri (kontrol edilmeyen diyabet
dan ölüm oranı son derece yüksektir; hastaların ve tiroit işleyişindeki bozukluktaki gibi), enfeksi
yaklaşık %40’ı ya temelde yatan durumdan ya yonlar ya da ateşlenmeler, nörolojik bozukluklar
da ileri derecede yorgunluktan ötürü ölür (Rabin ve kişinin ortamında gerçekleşen bir değişikli
& Folstein, 1982). Demans ile deliriumun ölüm ğin getirdiği stres (Knight, 1986). Delirium bü
cüllük oranları arasında bir yıllık bir süre için yük bir ameliyat -en sık rastlananı kalça ameli
yapılan karşılaştırma sonucuna göre, delirium yatı- sonrası meydana gelebilir, (Gustafson ve
%37.5 oranıyla, %16’lık demans oranına göre ark., 1988); psikoaktif maddelerin bırakılması
daha yüksektir. ve kafa travması ya da nöbet sonrasıdır. Bu yaş
Deliriumda doğru tanı konulması ve kendi gurubunda deliriuma neden olan yaygın fiziksel
sine benzeyen diğer durumlardan ayrılması hastalıklar konjesyona (ödem-su toplanması)
yaşlı kişilerin refahı açısından kritik önem taşısa bağlı kalp yetmezliği, sıtma, üreme yolu enfek
da, bozukluk çoğu kez tanınamamaktadır. Örne siyonu, kanser, böbrek ya da karaciğer yetmez
ğin, bilgisi az bir doktor, içinde yiyecek olmayan liği, yanlış beslenme, serebrovasküler kazalar
pis bir dairede bulunan bir yaşlı kadının demans ya da felçlerdir. Büyük olasılıkla, yaşlı insanlar
geçirdiğini düşünmüş ve kadına bir bakım evin da deliriumun en sık görülen nedenlerinden biri
de rutin bir gözaltı bakımı uygulanmıştır. Neyse reçeteli ilaç zehirlenmesidir (Besdine, 1980; Li
ki, deliriuma ilişkin bilgisi olan bir profesyonel, powski, 1983). Ancak, bu bölümün başlangıcın
kadının sevdiği birini kaybettikten sonra diyetini daki olguda olduğu gibi, deliriumun çoğunlukla
ihmal ettiğini öğrenmiştir. Bu gerçek tanındığın birden fazla nedeni vardır (Sloane, 1980).
da, kendisinin beslenme bozukluğuna gereken Delirium genel olarak, hızlı, saat ya da gün
önem verilmiş ve durumu iyiye giderek bir ay lerle ölçülü bir süre içinde gelişmesine karşın,
sonra taburcu edilmiştir (Zarit, 1980). başlangıcının gerçek zamanı temelde yatan
Maalesef, bu olgu son derece tipiktir. Came nedene bağlıdır. Toksik bir reaksiyondan ya da
ron ve ark. (1987) akut tıbbi bir koğuşa yatırılan sarsıntıdan kaynaklanan deliriumun başlangıcı
133 ardışık olguyu incelemiştir. 15 olguda deli anidir, enfeksiyon ya da metabolik bir bozukluk
rium bulunmuş, bunlardan yalnızca biri kendisini temelde yatıyorsa, semptomların başlaması da
hastaneye yatıran doktor tarafından saptanmış daha kademeli olur.
tır. Yaşlı hastalar sık olarak bunamış sanılır ve Yaşlı kişiler deliriuma neden özellikle daha
bu yüzden de kendilerinden ümit kesilir. Kişinin duyarlıdır? Bu konuda pek çok açıklama öneri
484 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
olarak getirilmektedir: yaşlanmanın getirdiği fi şından kaynaklandığı varsayılır. Buna ek olarak,
ziksel durumdaki düşüşler, kronik hastalıklara ileri yaş açıklaması açıkça ifade edilmese de,
karşı daha çok yatkınlık, yaşlı hastalara yazılan genel olarak bedensel niteliktedir. Bazı yeterli
ilaçlar, ilaçlara artan duyarlık ve stresten daha derecede tanımlanamayan fiziksel bozuklukla
çok etkilenme. Bir diğer etmen olan beynin ha rın yaşlı insanların yalnızca fiziksel değil aynı
sar görmesi delirium riskini arttırmaktadır. De zamanda ruhsal sorunlarından da kaynaklandı
mans bozukluğu görülen hastalar deliriuma en ğı düşünülmektedir.
yatkın olanlarmış gibi gözükmektedir. Delirium Herhangi bir yaşta ortaya çıkan ruhsal bozuk
tanısıyla hastaneye yatmış her yaştan 100 has luğun en azından bir kısmının fiziksel bir açık
tanın geriye dönük araştırmasında, hastaların laması olsa da, bu açıklama yanıltıcıdır, çünkü
%44’ünde delirium, başka bir beyin durumuna yaşlılarda saptanan psikopatolojinin çoğu fizyo
(rahatsızlığına) ek olarak bulunmuştur (Purdie, lojik yaşlanma süreçlerine doğrudan bağlı değil
Honigman & Rosen, 1981). dir. Kişinin ileri yaşına taşıdığı uyumsuz kişilik
özellikleri ve başa çıkma becerilerinin yetersiz
DELİRYUMUN TEDAVİSİ oluşu, sağlıkta, kalıtsal yönelimde ve yaşamda
ki stres kaynaklarında olduğu kadar psikolojik
Sendrom doğru olarak teşhis edildiğinde ve
rahatsızlıklarında da önemli rol oynar.
temelde yatan neden hemen ve etkin şekilde te
Önce, hayatın ileri dönemindeki zihinsel bo
davi edildiğinde, deliriumdan tümüyle kurtulmak
zuklukların sıklığına bakacağız ve sonra yaşlı
olasıdır. Durumun ortadan kalkması için genel
insanlarda ortaya çıkış şekillerine özel bir önem
likle 1 - 4 hafta geçmesi gerekir; duruma neden
vererek onları inceleyeceğiz.
olan şey tedavi edilmediğinde, beyin kalıcı ola
rak zedelenebilir ve hasta ölebilir.
YAŞAMIN İLERİ DÖNEMİNDE
Deliriuma yaklaşımın sıkça ihmal edilen
bir yönü demanslı ebeveynin ailesine delirium
ZİHİNSEL BOZUKLUKLARIN GENEL
semptomlarının tanıtılması ve tedavi edilebilir YAYGINLIĞI
nitelikte olduğunun anlaşılmasını sağlanması Yaş tek başına duygusal ve zihinsel bozuk
yönünde eğitim verilmesidir. Bu kişiler delirium luğa katkıda bulunan bir etmen midir? Yaşlı in
başlangıcını giderek artan demans durumunun sanlar gençlere göre daha mı fazla zihinsel bo
yeni bir evresi olarak yorumlayabilirler. Örneğin, zukluk gösterir? İlerleyen yaşla birlikte zihinsel
Alzheimer hastası enfeksiyon geçirerek yüksek bozuklukların görülüş sıklığının artıp artmadığı
derecede ateşlenebilir ve halüsinasyonlar gör belli değildir, bunun bir nedeni, şu ana dek tar
meye ve farklı garip hareketlerde bulunmaya tıştığımız yöntemsel ve kavramsal güçlüklerdir.
başlayabilir. Bu yeni semptomlar, aile bireyle Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIMH) tarafından
rinin tanıdığı zihinsel bozulmaya eklendiğinde, yürütülen kapsamlı enlemesine kesitsel çalış
onların, hastanın kendini hızla ve geri dönülmez mada yaşlıların da içerildiği tüm yaş gurupla
şekilde kaybediyor sonucuna varmalarına ve rında zihinsel bozukluklara ilişkin değerli veriler
paniğe kapılmalarına neden olur. Bunun üzeri elde edilmiştir.
ne aile bireyleri telaşa kapılarak, hemen hasta Görülüş sıklığına ilişkin veriler çeşitli zihinsel
yı bir kuruma yatırmak gibi zamansız bir karar bozukluklar gruplandırıldığında, altmış beş yaş
alırlar. Ama uygun teşhis ve tedavi uygulanırsa, üzeri kişilerin tüm yaş gurupları içinde en dü
hasta normale dönebilir ki bu süreç sorunlu olsa şük oranları verdiğini göstermektedir. İleri yaşın
da evde atlatılabilir. birincil sorununun bilişsel bozulma olduğu bu
lunmuştur ama bu ayrı bir DSM kategorisi olma
yıp, birden çok bozukluğun önemli bir özelliğidir
İLERİ YAŞ VE PSİKOLOJİK (örn., depresyon, demans, delirium). Hafif biliş
BOZUKLUKLAR sel bozulma oranları yaşlı erkek ve kadınlarda
yaklaşık %14 oranında; ciddi bilişsel bozulma
Yaşlı erişkinlerdeki bütün iniş çıkışları onla ise yaşlı erkeklerde %5.5, yaşlı kadınlarda ise
rın ileri yaşına bağlama eğilimindeyiz. Yetmiş %4.7 olarak görülmüştür (Myers ve ark., 1984).
beş yaşındaki kişinin en belirgin özelliği yaşlı ol Bu oranlar bize yalnızca yaşlılardaki bilişsel bo
masıdır. Bir adam huysuzsa, bu yaşlı olduğun zulmanın genel sıklığını anlatmaktadır; neden
dandır. Depresyondaysa, yaşlı olduğundandır. lerinin tedavi edilebilir olup olmadığını göster
Hatta mutlu olduğunda bile bunun onun ileri ya memektedir.
İLERİ YAŞ VE BEYİN BOZUKLUKLARI 485
√√
Altmış beş ve üzeri yaştaki kişilerin çoğunun lar da vardır (Blazer, 1982; Small ve ark., 1986).
ciddi bir psikopatolojisi yoktur, ama %10 ila 20 Depresyondaki yaşlılarda, suçlanma duygusu
arası bir dilimin profesyonel ilgi gerektirecek daha az, bedensel yakınmalar ise daha çok yay
ölçüde psikolojik sorunu vardır (Gatz ve ark., gındır. Ayrıca, yaşlı depresyonlu hastalar, genç
1996; Gurland, 1991). lere göre daha çok motor gerileme, daha çok
kilo kaybı, fiziksel bakımdan daha çok düşüş,
DEPRESYON daha az düşmanlık ve daha az intihar düşün
cesi taşıma özellikleri göstermektedir (Musetti
NIMH ve diğer verilere göre duygudurum bo ve ark., 1989). İntihar düşüncesindeki farklılık,
zuklukları yaşlılarda %3, gençlerde ise %20’dir, bizim gerçekte erkeklerin ileri yaşa erişmesiyle
bu kıyaslama yaşlılarda daha az rastlandığını daha çok intihar girişiminde bulunduğu ve inti
göstermektedir (Eaton ve ark., 1989; Myers ve har ettiği şeklindeki bilgimize ters düşmektedir.
ark., 1984; Regier ve ark., 1988). Ancak, yaşlı Son olarak, bellek yakınmaları - gerçek bellek
erişkinlerde akut psikiyatrik bakım görmek üze sorunları olması şart değildir- yaşlı erişkinlerde
re hastaneye yatırılan olguların yaklaşık yarısı genç depresyonlu bireylere kıyasla daha yay
nı depresyonun oluşturduğu tahmin edilmekte gındır (O’Connor ve ark., 1990).
dir (Gurland & Cross, 1882; Wattis, 1990). Buna
ek olarak, kuşağa özgü bir etki de olabilir: yaşlı
DEMANSA KARŞILIK DEPRESYON
erişkinlerin onlardan daha gençlere göre daha
Daha önce belirtildiği gibi, birkaç vak’a öykü
yüksek düzeyde depresif bozukluk sergilediği
sü ve araştırma çalışmaları, görünüşte demans
görülmektedir (Lewinsohn ve ark., 1993).
belirtileri gösteren yaşlı bireylerin, depresyon
Tek uçlu depresyonlar yaşlı hastalarda iki
tedavisi aldıklarında yakınmalarının geçmiş ya
uçluya kıyasla çok daha sıktır (Posti 1978, Re
da durumlarında iyileşme olduğunu kaydetmiş
gier ve ark., 1988). Altmış beş yaşından sonra
tir. Öte yandan, depresyonlu kişilerde bilişsel
iki uçlu bozukluğun başlamasının ender oldu
bozukluğun sıkça saptanması nedeniyle dep
ğuna inanılmaktadır (Jamison, 1979, Shulman,
resyon olguları sık olarak demans bozukluğu
1993). Regier ve ark., mani için tanı ölçütlerini
şeklinde yanlış teşhis edilir. Bu konu ayırıcı tanı
karşılayan altmış beş yaş ya da üzeri neredey
açısından önemlidir, çünkü depresyon genel
se hiçbir kişi belirleyememiştir. Tartışmamız bu
olarak geri dönülebilir olmasına karşın demans
nedenle yaşlı erişkinlerdeki tek uçlu depresyo
böyle değildir.
nu konu alacaktır. Depresyonlu hastalar unutkan olabilirler, bu
Kadınlar erkeklere göre çok ileri yaşlara eri da sevdiklerinin demanstan kuşkulanmasına ne
şebildikleri dönem dışında yaşamları boyunca den olabilir ama depresyonlu insanlar unutkan
daha çok depresyon dönemi geçirir (Wolfe ve lıktan şikayet edebilirken (Kahn ve ark., 1975;
ark., 1996). Süreğen sağlık sorunları olan ya da Raskin & Rae, 1981), demanslı olanlar unuttuk
hastanelere alınan yaşlı bireylerin %40 kadarı larını da unutur! Dahası, depresyonlu hastalar
depresyondadır (Rapp, Parisi & Walsh, 1988). yeteneklerini olduğundan az olarak değerlen
Buna ek olarak, Alzheimer hastalığı gibi de dirme ve olumsuz geri bildirim ile uğraşma eği
mans bozukluğu içindeki kişiler de depresyon limindedirler (Weingarter & Silberman, 1982).
da olabilir; büyük bir depresif bozukluğunun ol Depresyonlu yaşlı erişkinler, depresif olmayan
duğu tahmin edilen Alzheimer tipi demansı olan kontrol guruplarına göre bellek sorunlarından
%30’luk bir kesime ek olarak, yaşamlarını etki daha fazla yakınmalarına karşın, laboratuarda
leyecek düzeyde bazı depresyon semptomları uygulanan bellek testlerinden alınan sonuçlar
olan çok daha fazla sayıda kişi bulunmaktadır. da kontrol guruplarına göre daha düşük bir per
formans sergilememişlerdir (O’Connor ve ark.,
GENÇ ERİŞKİNLERE KARŞILIK 1990). Bellek kaybından yakınmalarına karşın,
YAŞLI ERİŞKİNLERDE GÖRÜLEN bellek testindeki performansları ortalamanın
DEPRESYONUN ÖZELLİKLERİ üzerinde ya da üst düzeydedir (Williams ve ark.,
Kaygı, işe yaramama duygusu, üzüntü, kö 1987). Bellek yakınmaları ile gerçek bellek kay
tümserlik, uyuyamama, işleri yapmakta zor bı arasındaki bu aykırılık daha genç hastalarda
lanma diğer yaşlarda olduğu gibi yaşlı erişkin da belirlenmiş olup, belki de klinik depresyon
lerde görülen depresyonun yaygın belirtileridir sendromu yönünden kişinin kendini küçük gö
(Blazer, 1982). Ancak arada bazı ilginç farklılık ren değerlendirmelerini yansıtmaktadır.
486 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
Depresyon ve demans hastaları arasındaki & Walsh, 1988). Bu olasılık yalnızca depresyo
bir diğer fark depresyonlu insanların daha çok nu değil aynı zamanda tıbbi durumu da kötüleş
atlama hatası yapmaya eğilimli oluşudur; bir tirebilir (Wolfe ve ark., 1996).
soruya çok çaba harcamaları gerekeceğinden Fiziksel rahatsızlık ve depresyon, bir has
ya da hata yapmayı beklediklerinden cevap ver talığın cesaret kırıcı yönleri dışında, başka ne
meyebilirler. Öte yandan, demanslı kişiler ko denlerden ötürü de birbirine bağlıdır. Depres
nuşmalara hayali ya da rastgele öğeleri ekleme yonda kalıtsal yatkınlık da rol oynayabilir. ATD
hataları yaparlar (Spar & Larue, 1990). (Bu hata başlangıcından sonra depresyona giren ATD
bellekteki boşlukları kişinin gerçek olarak kabul hastalarının akrabaları arasında depresyonun
ettiği uyduruk ve sıklıkla olası olmayan hikaye sıklık oranının daha yüksek olduğu belirlenmiş
lerle doldurmak anlamına gelmektedir). Hastalar tir (Strauss & Ogrocki, 1996). Bir kronik duru
hem demanstan hem de depresyondan yakını mu tedavi etmek üzere reçete edilen ilaçlar, var
yor olabilirler. Örneğin, Alzheimer hastası hem olan depresyonu daha kötü hale getirebilir, dep
fiziksel hem de bilişsel sınırlılıklarının giderek resyonun başlamasına yol açabilir ya da dep
artmasından ötürü depresyona girebilir (Reifler resyon bozukluğuna benzeyen ama gerçekte
ve ark., 1982; Teri & Reifler, 1987). bir depresyon olmayan semptomlar oluşturabi
lir (Klerman, 1983). Bu etkileri yapma olasılığı
YAŞLI ERİŞKİNLERDEKİ en yüksek olan ilaçlar antihipertansif ilaçlardır.
DEPRESYONUN NEDENLERİ Diğer olasılıklar arasında hormonlar, kortikos
Fiziksel sağlığı kötü durumda olan birçok treoidler ve antiparkinson ilaçları yer almaktadır
yaşlı hasta depresyondadır. Toplum içinde ya (Spar & LaRue, 1990). Madalyonun diğer yüzü
şayan 900 yaşlı üzerinde yapılan araştırma so ne gelince, boylamsal ve geriye dönük araştır
nucunda depresif semptom gösteren kişilerden malar depresyondaki bireylerin fiziksel rahatsız
%44’ünün tıbbi anlamda hasta olduğu belirlen lık geçirmeye yatkın olduğunu göstermektedir
miştir. Yaşlı tıbbi hastalardan hastanede kalan (Vaillant, 1979; Wigdor & Morris, 1977). Cesa
lar üzerinde yapılan bir çalışmada ise, %15’inin retleri kırılmış ve bilinçleri uyuşmuş bir durumda
klinik açıdan depresif olduğu saptanmıştır (Re olduklarından, yaşadıkları semptomlar için uy
ifler, 1994). Hayatlarının ileri döneminde ilk kez gun tedavi aramayabilirler, örneğin, bacaklarda
depresyon başlangıcını yaşayan yaşlı erkekler zayıflık duygusu ya da yordanamayan bulantı
büyük olasılıkla depresyon nöbetinden önce bir nöbetleri, ciddi kardiyovasküler sorunların bir
ameliyat geçirmiştir, olağan dışı yüksek oranda işareti olabilir.
kronik hastalığa tutulmuştur ve diğer kişilere Yaşlandıkça, hemen hemen kaçınılmaz bir
göre daha çok tıbbi durumundan yakınmıştır şekilde depresyona yol açabilecek birçok olay
(Roth & Kay, 1956). Yaşlı tıbbi hastalara ba yaşarız. Çeşitli araştırmalar dullar arasında
kan birçok doktor fiziksel rahatsızlıklarla birlikte hastalık ve ölüm oranının daha yüksek oldu
depresyonun olabileceği olasılığına karşı du ğunu ortaya çıkarmıştır (Clayton, 1973; Parkes
yarsız davranmış, sıklıkla bunu teşhis edeme & Brown, 1972) ve sevdiği birini kaybetmenin
miş ve bu yüzden de psikolojik durumu tedavi yaşlı hastaların hastaneye kaldırılmasını hız
edememiştir (Rapp ve ark., 1988; Rapp, Parisi landıran yaygın bir etmen olduğu şeklinde bir
ettiği birtakım kadınlarla kocasının ilişkisi olduğundan abilir. Kişinin paranoid tepkileri işitsel kaybın
da şüphelenmektedir. neden olduğu boşlukları doldurma çabası ola
Kendisiyle yapılan görüşmelerde kocasına aşırı düş- bilir (Pfeiffer, 1977; bakınız Odak 16.2). Şaşır
man karamsar bir kadın olduğu gözlenmiştir. Özellikle ko-
tıcı olaylar açıklanarak, sanrılar uyum sağlayıcı
casının onu öfkelendirmek üzere alışılmadık bir maddeyi
sıkmakta olduğu üzerinde yoğunlaşmıştır. Zaman zaman
ve anlaşılabilir nitelikte algılanır. Ancak, işitme
çok üzgün olmakta ve ara sıra gözyaşlarını silmektedir sorunları ile sanrıya dayalı bozukluk arasında
ancak en belirgin özelliği kocasının iddia edilen davranışı varsayılan bağlantı konusunda birbiriyle çelişen
yüzünden duyduğu aşırı düşmanlık ve dehşettir. (Varner & kanıtlar vardır. Bazı araştırmacılar işitme kay
Gaitz, 1982, s. 108). bının paranoid semptomların başlangıcından
önce oluştuğunu, diğerleri ise bu tür işitsel ka
Hastanın yaşadığı mutsuzluğa ek olarak, yıpların sanrıya dayalı bozuklukları olmayan in
paranoya, diğer kişiler üzerinde kızgın tepkiler sanlar arasında yaygın olmadığını rapor etmek
oluşturan ve yaşlı erişkini bir kuruma gönder tedir (Jeste ve ark., 1988).
me kararını aldıran rahatsız edici ve ani etkiler Paranoidleşen kişiler aynı zamanda sosyal
yapar (Berger & Zarit, 1978). Paranoid sempto açıdan uyumsuz olduğundan, semptomlarının
matoloji pek çok yaşlı psikiyatrik hastada görü başlaması diğer kişilerden giderek yalıtıldıkları
lür (Heston, 1987; Pfeiffer, 1977). bir dönemi izleyebilir (Gurland, 1991). Bu yalı
Klinisyenler yaşlı ve genç bireylerin para tım kişinin dünya hakkındaki kuşkularını kontrol
noid sanrıları arasında ilginç bir fark olduğunu etme olanağını kısıtlayarak, sanrıların hâkim ol
rapor etmektedirler. Yaşlı erişkinlerin kuşkuları masını kolaylaştırır. Birey iyi iletişim ve karşılıklı
çoğu kez daha makul ve komşular, oğullar, kız güvene dayalı sosyal ilişkiler yerine, bir sözde
lar, dükkândaki görevliler ve benzeri gibi yakın (yalancı) topluluk -kendisine ilişkin özel bir dün
çevrelerindeki kişiler ile ilgilidir. Bunun tersine, ya- yaratır (Cameron, 1959).
daha genç paranoid hastaların anlatımlarında Yaşlı kişiler başkalarının yapacağı her türlü
ki kötülük yapanlar genellikle CIA, FBI ve hatta istismara karşı daha hassastırlar. Diğer kişiler
yıldız ve gezegenler arasındaki uzay boşluğun yaşlılar hakkında onların arkasından, hatta san
da bulunur. Buna ek olarak, bazı daha genç ki orada değillermiş gibi yüzlerine karşı konuşa
paranoid hastalar büyüklenmeye (grandiyözite) bilir ve yaşlılardan pek çok açıdan istifade eder
yer verirler (Post, 1987). Ayrıca, yaşlı hastala ler. Hayatın ileri dönemine ilişkin bir paranoya
rın görme ve daha sonra işleyeceğimiz üzere işareti olarak yaşlı bir kişinin kötülük yapma ile
işitme sorunu dışında, sağlık durumu iyi olan ilgili bir şikâyeti hafife alınırken bazı olaylar o
kadınlar olma olasılığı daha yüksektir. kadar asılsız değildir. Bu kitabın yazarlarından
birinin yaşlı danışanlarından biri kendisinin hain
PARANOYANIN NEDENLERİ kocasınca kiralanan bir dedektif tarafından ta
Yaşlı hastalarda paranoya hayatın daha kip edildiği hakkında büyük yakınmalarda bu
erken bir döneminde başlamış olan bir bozuk lunmuştur. Yapılan araştırma sonucunda, ko
luğun devamı olabilir ya da sanrı ve demans casının eşinin bir aşk ilişkisi içinde olmasından
gibi beyin hastalıklarına eşlik edebilir. Parano kaygı duyarak, gerçekten kendisini takip etmek
ya demanslı hastalarda bellek kaybından kay üzere birini kiraladığı ortaya çıkmıştır! Şüphele
naklanan boşlukları doldurma gibi bir işlev bile rin paranoyaya yüklenmeden önce daima ger
yerine getirebilir. “Anahtarları nereye koyduğu çek hayatta herhangi bir temeli olup olmadığı
mu hatırlayamıyorum” gibi bir itirafta bulunmak saptanmalıdır.
yerine, “Biri gelip anahtarlarımı almış olmalı”
diye düşünürler (Zarit, 1980). PARANOYA TEDAVİSİ
Paranoid düşüncelerin oluşması başta işitme Yaşlı erişkinlerde paranoyanın tedavisi daha
olmak üzere duyusal kayıplara bağlanmıştır. genç erişkinlerdekinin aynısıdır. Kontrol edilmiş
Bazıları ağır paranoid bozukluğu olanlarda her bir veri elde bulunmamakla birlikte, klinisyenler,
iki kulakta da kalıcı işitme kaybı olma eğilimi terapistin kişinin yakınmalarını empatik biçimde
vardır ki, bu onları sosyal anlamda sağır (işit anladığı destekleyici bir yaklaşımın hasta açı
me-engelli) yapar (Eastwood ve ark., 1985; Pe sından en iyi olduğunu önermektedirler. Para
arlson & Rabins, 1988; Post, 1980). Sağır bir noyaya dayalı sanrılara doğrudan karşı gelmek
yaşlı diğer kişilerin kendisi dediklerini duyama ya da kişinin inançları dışında aklından çıkar
sın diye onun hakkında fısıldaştıklarına inan masına çalışmak nadiren etkili olmaktadır. Has
490 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
İleri yaşta işitme sorunları ile paranoid düşün- olan ve kısmi sağırlıkla ilgili hipnoz sonrası önermeye
cenin gelişmesi arasında muhtemel bir ilişki olduğu karşılık vereceği saptanan kolej öğrencileri, çeşitli hip-
yıllarca önce Emil Kraepelin tarafından kaydedilmiş notik prosedürün yaratıcı problem çözme üzerindeki
ve dikkatli laboratuar çalışmaları ile desteklenmiştir etkileri olduğuna inandıkları bir çalışmaya katılmıştır.
(Cooper ve ark., 1974). Bağlantı paranoyaya özgüy- Her bir öğrenci deney yapanın işbirlikçisi durumun-
müş gibi gözükmektedir, zira işitme güçlüğü ile dep- daki iki kişiyle aynı odada oturmuştur. Üçlüye ya iş-
resyon arasındaki ilişki bu yaşlı kişilerde bu kadar birliği halinde ya da tek başlarına yerine getirecekleri
büyük değildir. Yapılan bazı araştırmalara göre, işit- bir görev verilmiştir. Tematik Algı Testi (TAT) ile ilgili
me kaybı paranoyaya dayalı kaygılardan önce oluştu- bir resim hakkında bir hikâye uyduracaklardır. Önce
ğundan, bu belirli bir önem taşıyan bir neden-sonuç ekranda odak sözcüğü gösterilmiş, sonra resim yan-
ilişkisi olabilir. sımıştır. Deney yapanın işbirlikçileri daha önce plan-
Stanford fizyologu Philip Zimbardo ve iş arkadaş- lanmış olduğu üzere hikâye hakkında karar vermeye
ları düşük seviyede işitmenin paranoya ile ilişkisini çalışırken şakalaşarak, öğrenciyi kendileriyle işbirliği
araştırmak üzere özgün bir araştırma yapmışlardır. yapmaya davet etmişlerdir. Hikâye tamamlandığında,
İşitme keskinliğindeki kaybın, eğer kişi bunu tanımaz- kişi yalnız bırakılarak içinde MMPI paranoya ölçüle-
sa, farkında değilse, paranoyanın gelişmesi için zemin ri ve duygudurumunu değerlendirmek için sıfatlardan
hazırlayabileceği yargısına varmışlardır. (Zimbardo, oluşan bir kontrol listesi dâhil soru kâğıdını doldur-
Andersen & Kabat, 1981). Senaryo şu şekilde gider. ması istenmiştir.
Etrafımdaki kişileri işitmekte güçlük çekiyorsam, on- Şimdiye dek anlatıldığı kadarıyla, bu deneyde kay-
lar fısıldıyormuş gibi görünür, ben de onların benim da değer özel bir nokta yoktur. TAT resmi verilmeden
hakkımda fısıltı halinde konuştuklarını ve konuştuk- önce gerekli manipulasyonlar yer almıştır. Her öğren-
ları şeylerin de olumsuz şeyler olduğu sonucuna va- ci hipnotize edilmiş ve kendilerine şu üç hipnoz sonra-
rabilirim. İşitme sorunumun farkında değilsem, böyle sı telkinden biri verilmiştir.
düşüneceğim. Kısmi sağır olduğumu bilirsem, sağır-
lığım yüzünden onları yeterince duyamadığımı takdir 1. Uyarıyla başlatılan farkında olunmayan kısmi
edeceğim ve onların fısıldadığını düşünmeyeceğim. sağırlık: Bu guruptaki üyelere odak sözcüğünü ekran-
İşitme güçlüğü yaşayan bir dede sonunda alçak sesli da gördüklerinde gürültü duyacakları, diğer kişilerin
jestler yapan torunlarına, kendisi hakkında fısılda- ne söylediği, fısıldar gibi konuşacakları ve işiteme-
dıklarına inandığından kızacaktır ve onlar da böyle mekten dolayı kaygı duymamaları söylenmiştir. Ayrı-
yaptıklarını inkâr edecektir. Gerilimli bir iddialar, ca, deney yapan kişi amneziyi omuzlarına dokunmak
inkârlar ve daha fazla suçlamalar döngüsü giderek suretiyle ortadan kaldırıncaya kadar bu telkinin far-
düşmanca bir tavır takınan şüpheci dedeyi torunların- kında olmayacakları talimatı da verilmiştir.
dan yalıtacaktır.
Zimbardo ve gurubu tarafından yapılan bir deney 2. Uyarıyla başlatılan farkında olunan kısmi sa-
paranoyanın bu hipoteze dayalı gelişiminin başlangıç ğırlık: Kontrol gurubu niteliğindeki bu ikinci gurupta-
aşamasını incelemiştir. Daha önce kolayca hipnotize ki öğrencilere de kısmi sağırlık ile ilgili aynı telkinde
ta sağlık alanında bir profesyonelle karşılaşana aile bireyleri ve arkadaşlarıyla tekrar bir ilişki
kadar pek çok diğer kişi - aile, arkadaş, polis kurmasına yardımcı olabilir. Uygun davranışlar
görmüş, bunlar büyük olasılıkla onun yaklaşı için olumlu bir pekiştirme sağlanabilir, örneğin,
mını sınamışlardır. Paranoyanın neden olduğu terapist hastanın, içeriği paranoidçe olmayan
sıkıntının yargılayıcı olmayan bir şekilde tanın yorumlarına özel ilgi gösterebilir. Bu doğrudan
masının hasta ile terapötik bir ilişki oluşturması önlemler paranoyayı hafifletmese bile, kişinin
beklenir. Hasta terapiste güvenir ve onun ya diğer hayat alanları açısından yararlı olabilir.
nındayken kendisini güvende hissederse, gide Terapi çalışmalarının bulguları, paranoid
rek sanrılar sorgulanabilir. yaşlı hastalardaki sanrıların, hasta genellikle
Eğer bir işitme ya da görme sorunu varsa, bir kendisine ilaç veren kişilerin amaçlarından şüp
işitme cihazı ya da gözlük bazı paranoid semp he duysa da, fenotiyazin ile belli ölçüde başarıy
tomların hafifletilmesine yardımcı olabilir. Birey la tedavi edilebileceğini göstermektedir (Schne
sosyal açıdan çevreden yalıtılmış durumda ise, ider, 1996). İlaç zehirlenmeleri de yaşlı kişiler
etkinlik ve ilişkilerini arttırma girişimlerinde bu deki ilaca karşı özel duyarlılık nedeniyle dikkate
lunulabilir. Düzenli destekleyici terapi hastanın alınmalıdır. En son çare olarak başvurulması
İLERİ YAŞ VE BEYİN BOZUKLUKLARI 491
√√
bulunulmuş ama onlara işitme güçlüğünün hipnoz gurubu bilmemektedirler.) İşbirlikçiler her bir öğren-
sonrası telkinden kaynaklandığını hatırlamaları tali- ciyi TAT hikâyesini oluşturmak için birlikte çalışmaya
matı verilmiştir. davet ettiğinde, farkında olunmayan sağırlık çeken
altı öğrenciden yalnızca bir tanesi bu öneriyi kabul et-
3. Hipnoz sonrası telkinin kontrolü: Hipnoz sonra- miştir. Öte yandan, kontrol guruplarındakilerin çoğu
sı telkinin etkilerini kontrol etmekte kullanılan üçüncü
bunu kabul etmiştir. İncelemenin sonunda, kendilerine
guruptaki katılımcılara odak sözcüğüne deney yapan
konunun aslı anlatılmadan hemen önce, ileride de aynı
kişi tarafından sol omza dokunulana dek sol kulak
lobunda bir kaşıntı tecrübe ederek karşılık vermeleri kişilerle birlikte bir deneyde yer almak isteyip isteme-
ve bu telkine yönelik bir hikâye anlatmaları talimatı yecekleri sorulduğunda, farkında olunmayan sağırlığı
verilmiştir. olanların hiçbiri olumlu cevap vermemişken, kontrol
gurubundakilerin çoğu olumlu cevap vermiştir.
Hipnoz sonrası telkin verildikten sonra, bütün İşitme güçlüğü çeken ve diğerlerinden farklı ola-
katılımcılar hipnozdan uyandılar ve anlatılan TAT rak buna herhangi bir açıklama getiremeyenlerin ge-
resmiyle deneyin devam edeceği yan odaya geçtiler. nel tepkisi şüphe, saldırganlık, ajitasyon ve bu kişilerle
Şimdi, farkında olunmayan sağırlığa sahip olan katı- yakın ilişki içinde bulunma konusundaki isteksizliktir.
lımcıların işbirlikçilerin şakalarını kendilerine yönelik Bu kalıp, Zimbardo’nun bazı paranoid sanrıların en
algılayabileceği takdir edilebilir, zira kendilerine söy- erken aşaması olarak hipotez haline getirdiği mode-
lenileni işitmekte güçlük çekeceklerdir ve bu güçlüğü
le benzemektedir. “Analog başlangıç paranoyası”nın
kendi başlarına herhangi bir işitme sorununa yükle-
laboratuvarda sağırlığın farkında olunmayarak sa-
meleri olası olmayacaktır. Farkında olunan sağırlığa
sahip olanlar, şakayı işitmekte aynı güçlüğü yaşaya- ğırlığı başlatmak suretiyle yaratılması, kişilerin yaş-
caklar ama hipnotik telkin yoluyla işitmede geçici bir landıkça işitme duyularının azalacağı, bazılarının bu
azalma olduğunu bileceklerdir. Diğer kontrol gurubu sağırlığın farkında değilse, paranoyaya daha yatkın
öğrencileri hiçbir işitme sorunu yaşamayacak, yalnız- olduğu fikriyle tutarlılık göstermektedir.
ca kulak loblarında kaşıntı hissedecektir. Araştırma İzleyen araştırmada, Zimbardo bu bulgularını hip-
tamamlandığında, hepsine deneyin amacı anlatılmış notik telkin yoluyla fizyolojik uyandırma ve uyandır-
ve hipnoz sonrası telkinle gelişen kısmi sağırlık ve ku- manın gerçek kaynağı için hikâyeyi telkin etme yoluy-
lak loblarında kaşıntının ortadan kalkması için bütün la güçlendirmiştir. Açıklanmayan uyandırma hipnoza
gerekli adımların atılması sağlanmıştır. yüklenebilecek uyandırmadan çok daha önemli ölçüde
Sonuçlar hayret vericidir. Farkında olunmayan kıs- keder verici olmuştur (Zimbardo, LaBerge & Butler,
mi sağırlık deneyimi önemli bilişsel, duygusal ve dav-
1993). Diğer araştırmalar, kendilerindeki açıklana-
ranışsal ölçümler vermiştir. Diğer iki kontrol gurubu
mayan bu uyandırmanın nedenlerini anlamak üzere
ile karşılaştırıldığında, bu öğrenciler MMPI ölçeğin-
de daha paranoid çıkmış ve kendilerini aşırı huzursuz, diğer kişilerin davranışlarına yönelenlerin, bu kay-
ajite olmuş ve saldırgan olarak nitelendirmişlerdir. Bu nağı diğer alanlarda, örneğin, fiziksel ortamdaki bir
öğrencilerle aynı odada bulunan iki işbirlikçi onları şeyde arayanlara göre daha paranoid olduğunu gös-
kontrol gurubundakilerden daha saldırgan olarak de- termektedir (P. Zimbardo, kişisel iletişim, 29 Eylül,
ğerlendirmiştir. (İşbirlikçiler katılımcının dâhil olduğu 1992).
gerektiği düşünülen bir kuruma gönderme pek Şizofreni yaşlı erişkinlerde ilk kez nadiren orta
işe yaramaz. Uygulamada, bu karar paranoid ya çıktığında, genellikle parafreni olarak adlan
inançların ciddiyeti ve yıkıcılığından çok, kişinin dırılır (Howard, 1993; Roth, 1955). Semptomlar
sosyal çevresinin tolerans düzeyine bağlıdır. şizofrenin erken başlangıcında görülenlerden
farklılık gösterir; parafreni tipik olarak daha
ŞİZOFRENİ fazla varsanı ve paranoyaya dayalı kaygı içe
Bölüm 11’de tartışıldığı üzere, şizofreninin rir (Howard ve ark., 1993; Jeste ve ark., 1988).
semptomları, sanrıya ek olarak, bilişsel bozul Hastaların evlenmeme, yalıtılmış olarak yaşa
ma, varsanılar donuk duygulanım gibi olumsuz ma, hayatta olan birkaç akrabaya sahip olma,
semptomları içerir. Şizofreni ilk kez ileri yaşta işitme kaybı yaşama, şizofreniye ilişkin aile öy
mı görülür? Bu soru üzerindeki tartışmalar yıllar küsü olma ve daha düşük sosyoekonomik sını
boyu artarak devam etmiştir. Kraepelin bile şi fa ait olma eğilimi vardır (Harris & Jeste, 1988;
zofreniyi tanımlamakta kullanılan erken başlan Post, 1987).
gıç anlamındaki praecox sözcüğünü her zaman ABD’de parafreni terimi tutarsız olarak kul
kullanmanın uygunluğundan şüphe duymuştur. lanılmıştır (Berger, Zarit, 1978; Howard, 1983).
492 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
Bazı araştırmacılar parafreni tanısı konulan bir popülâsyonu için saptanan oranlardan çok daha
çok yaşlı hastada gerçekte duygudurum bozuk düşüktür. Eğer sayılar haftada en az bir düzine
luğu olduğuna inanmaktadır (Cooper, Garside içki tüketen kişileri içeriyorsa, bu yaşlı erişkinler
& Kay, 1976; Kay ve ark., 1976). Çünkü belirgin den %8’i ağır içicidir (Molgaard ve ark., 1990).
semptomlar taşıyan pek çoğunda biliş ve genel Verilen alkol miktarları yaşlılarda gençlere göre
işlev görme korunmuştur; hayatlarında şizofre daha güçlü bir etki yapmaktadır -vücut suyunun
nide yaygın olan bozulma ve kargaşa yoktur. İlk vücut kütlesine oranının yaşla azalması, alınan
kez altmış beş yaş sonrasında şizofreni olmuş alkolün her bir birimi başına kan-alkol yoğun
gibi gözüken hastalar üzerinde yapılan bir araş luğunun artmasına neden olmaktadır (Morse,
tırmada, yaklaşık üçte ikisinin aslında demans 1988). Yalnızca bu nedenle bile, ağır içici olan
ya da bir duygudurum bozukluğu olduğu anla yaşlı erişkinlerin pek çoğu alkol bağımlısı olarak
şılmıştır (Leuchter, 1985). değerlendirilebilir. Boylamsal bakış açısından
Yaşlı erişkinlerde, zihinsel bozukluklarla her bakıldığında, ağır içicilerin yaşlandıkça daha az
hangi bir ilgisi olsa bile az olan biyolojik faktör içme eğiliminde olduğu görülmektedir (Fillmore,
lere, parafreni gibi bir akıl hastalığı tanısı konu 1987). Ancak, daha hayatlarının ileri evrelerine
lurken özel bir önem verilmelidir. Birkaç teda ulaşmamış olan şimdiki kuşaklarda alkol bağım
vi edilebilir tıbbi ve ameliyatla ilgili sorun taklit lılığının ve bağımlılığın çok daha fazla sıklıkla
şizofreniyi düşündüren belirti ve semptomları görülmesi - diğer ilaçların kötüye kullanımında
üretebilir (Marengo & Westermeyer, 1996), ör olduğu gibi- gelecek açısından çok daha büyük
neğin, hipertiroidizm, hipotiroidizm, Addison bir sorun oluşturmaktadır. (Farklı yaşlardaki ki
hastalığı, Cushing hastalığı, Parkinson hasta şileri aynı zaman diliminde karşılaştıran araştır
lığı, Alzheimer hastalığı ve vitamin eksiklikleri manın kuşağa özgü etkilerinin yöntemsel tartış
(Jeste ve ark., 1991). masını hatırlayınız.)
Yaşlı erişkinlerde şizofreni tedavisinde, yan Birçok alkol kötüye kullanıcısı ileri yaşa eri
etki ve hastanın almakta olduğu diğer ilaçlarla şemez. Sirozdan ölümün en yüksek görüldüğü
etkileşim reçete yazan doktora bir zorluk yaşat yıllar elli beş ile altmış beş arası yaşlardır. Kar
makla birlikte, fenotiyazin gibi antipsikotik ilaç diyovasküler sorunlardan ölümler de yine daha
ların etkili olduğu görülmektedir (Jeste ve ark., yüksektir (Shaper, 1990).
1993). Destekleyici bir terapötik ilişkinin yardım Sorunlu içme yaşlı bir erişkinde hayatın daha
cı ve yüreklendirici olduğu görülmektedir (Ma erken bir dönemindeki bir örüntünün devamı
rengo & Westermeyer, 1996). olarak varsayılabilir ama durum böyle değil
dir. Birçok sorunlu içici alkolle ilgili sorunlarını
MADDE-BAĞIMLILIĞI İLE İLİŞKİLİ altmış beş yaş sonrası -geç başlangıçlı alko
BOZUKLUKLAR lizm-yaşamaktadırlar. Tahminler büyük ölçüde
değişmektedir ama bu konuya ilişkin yazında
Madde bağımlılığı günümüz yaşlı erişkin son yapılan bir araştırmaya göre ileri yaşta içki
lerinde, daha genç olanlara göre daha az gö sorunu olan 1/3 ila 1/2 arası kişilerin içki sorunu
rülmektedir, ancak yine de bir sorun oluştur altmış beş yaşından sonra başlamıştır (Liberto
maktadır. Yaygınlığın daha düşük olmasının bir ve ark., 1996).
nedeni geçmişte ilaç bağımlılığı yaşamış ya da İnsanlar yaşlandıkça alkole toleransları (da
bunu daha ileri yaşlarında denemekte olanların yanıklılıkları) azalır, çünkü alkolü daha yavaş
arasında ölüm oranlarının artmış olmasıdır. metabolize ederler. Böylelikle, yaşlı kişilerde
ilaç beyin kimyasında daha büyük değişiklikler
ALKOL KÖTÜYE KULLANIMI VE yapar ve daha rahat toksik etki -sanrı gibi- oluş
BAĞIMLILIK turur. Birkaç nöropsikolojik çalışma bellek so
Alkol bağımlılığının yaşlı kuşaklarda gençle runu gibi alkol bağımlılığı ile bağlantılı bilişsel
re kıyasla daha az sıklıkta olduğuna inanılmak açığın, benzer içme hikayeleri olan daha genç
la birlikte, sorun önemsiz değildir. DSM tanımlı bireylere göre, yaşlı alkoliklerde büyük olasılık
alkol bağımlılığı ya da bağımlılık için yaygınlık la daha belirgin olduğunu göstermiştir (Brandt
oranları yaşlı erkeklerde %3.1 iken yaşlı ka ve ark., 1983). Bazı zihinsel işlevlerin alkolü bı
dınlarda bu oran, %0.46’dır (Helzer, Burnam & rakmayla birlikte iyileşmesine karşın, kalan etki
McEvoy, 1991; Myers ve ark., 1984), bu ortala lerin yaşlı kişinin bırakmasından sonrada uzun
ma %2 daha az demektir. Bu oran genel erişkin süre devam ettiği görülmektedir.
İLERİ YAŞ VE BEYİN BOZUKLUKLARI 493
√√
Klinisyenler daha genç hastalara göre yaşlı bir defa olmak üzere reçeteli ya da kaçak ilacı
larda alkol bağımlılığını daha az araştırırlar ve yanlış şekilde kullanmış olduğunu bildirmiştir
motor koordinasyonunun zayıflığını ya da bel (Folkman, Bernstein & Lazarus, 1987).
lekteki gerilemeyi tıbbi bir soruna ya da yaşa Yıllar önce ameliyat sonrası bir ağrı ya da se
mın ileri döneminde görülen depresyona bağ vilen birini kaybetme üzüntüsü ya da kaygısı ile
larlar. Gerçekten de, alkol sorunları genellikle başa çıkmak üzere reçeteli olarak verilen birçok
büyük bir depresyon ve beyin haşarıyla birlikte yatıştırıcı, antidepresan ve uyku ilacı yaşlı eriş
görülür (Liberto ve ark., 1996). Durum böyle kinlerde hem fiziksel hem de psikolojik sorunla
olsa da olmasa da, alkol bağımlılığı görmezden ra yol açmaktadır. Bu yaşlılar düzenli olarak işe
gelinirse, hastanın tedavisi ciddi şekilde etkile gitmediğinden ya da hatta bazen günlerce, ba
necektir. Müdahale ile ilgili kontrollü araştırma zen de haftalarca toplum içine çıkmadığından
sayısı azdır. bağımlılıklarını yıllar boyu saklayabilmektedir.
İlaçların neden olduğu lafı ağızda geveleme ve
bellek sorunları ileri yaşa ve demansa bağlana
YASA DIŞI İLAÇ KÖTÜYE KULLANIMI
bilir (LaRue, Dessonville & Jarvik, 1985), bu da
Şu andaki yaşlı nüfus diğer yaş guruplarına
yaygın klişelerin uygun teşhis ve tedaviye nasıl
oranla yasa dışı ilaçlara daha az sıklıkla bağım
engel olabildiğine verilebilecek bir başka örnek
lıdır. Daha önce belirtilen NIMH anketine göre
tir. Bir bağımlılık uzmanı, “onlar ilaç ve alkolü
(Regier ve ark., 1988), ilaç kötüye kullanımı
karıştırarak kafayı bulmaya çalışan 25 yaşındaki
ya da bağımlılık bozukluğu altmış beş ve üze
birine benzemezler. Yalnız, sefil bir hayatı daha
ri yaşta hiç kimsede görülmemişken, kırk beş
az sefil kılmaya çalışırlar” diyor (Weber, 1996,
yaş ve altmış dört yaş arasındakilerin %0.1’inde
s. A36’dan alınmıştır.). Eski bir Valium bağım
görülmüştür; kıyaslandığında daha genç yaş lısı ve şimdinin California’daki Pills Anonymous
guruplarında daha yüksek oranlar saptanmış (Adsız İlaççılar) Gruplarından birinin lideri bu
tır. Araştırmalar yaşlı narkotik bağımlılarının bu sorunu şu şekilde ortaya koymaktadır: “Klozet
alışkanlığa yaşamın erken döneminde başladı bağımlıları, onlara burada böyle hitap edilir. On
ğını ve yaşlandıkça ilaç alım düzeyini azalttığını lar evdedir. Onlar korkar. Onlar yalnızca sak
göstermektedir (Ball & Chambers, 1970). An lanır. Onları ilaca sürükleyen doktorlarıdır” der
cak, birçok uzman yasa dışı ilaç bağımlılığının (Weber, 1996, s. A36’dan alınmıştır).
bu resmi tahminlerin gösterdiğinden daha yük
Kasıtlı ya da kasıtsız ilacın yanlış şekilde kullanımı yaşlılarda
sek olduğuna inanmaktadır. ciddi bir sorun yaratabilir ve sanrılara yol açabilir.
Doktorlara baktıkları hastayla geçirdikleri sü den yokken bitmez tükenmez ağrı ve sızılardan
reden çok, hasta sayısına göre ücret ödeyen yakınır. Hipokondrinin görülme sıklığının yaşlı
sağlık uygulamalarının artmasıyla, doktorların nüfusta daha fazla olduğuna ilişkin genel bir
yaşlı bir hastanın gerçekte ne sıkıntısı olduğunu inanış vardır, ancak hipokondri sıklığı yaşlılarda
belirlemesi giderek daha güç hale gelmektedir. diğerlerine göre daha fazla olmayabilir (Siegler
Böylece doktorlar yalnızca sözlü yakınmaları & Costa, 1985). Bir gurup olarak alındığında,
azaltan reçeteler yazar olmuşlardır. Buna ek yaşlı erişkinler bedensel semptomları, olduğun
olarak, çoğu psikoaktif ilaç genç insan üzerin dan çok değil, az bildirme eğilimindedir ve ge
de test edildiğinden, yaşlı insanın daha az etkin nellikle ciddi hastalıklar için yardım isteyemez
olarak çalışan böbrekleri ve karaciğeri için uy (Besdine, 1980). Bunun nedeni belki de sağlık
gun olan dozajı bulmak tıbbi uygulayıcılar için bakımı harcamaları için duyduğu kaygılar ya da
zorlu bir durum oluşturmaktadır. büyük olasılıkla doğru olan -ağrı sızıların yaş
Günümüz yaşlı erişkinler kuşağı, daha genç lanma sürecinin kaçınılmaz bir parçası olduğu
lere göre bir başka kültürün etkisinde daha az ve belirli bir sorunu yansıtmadığı şeklindeki- bir
kaldığından, ilaç sorunu dâhil psikolojik sorun inanıştır.
ları için daha az yardım ister. Pek çoğu, dene Boylamsal anket verileri sağlık konusundaki
timsiz olarak ilaç bırakmaya kalkar, hatta bazen kaygıların yaşlanmayla artmadığını, bu konuda
birdenbire bunları keserek olumsuz bir fiziksel yaşamın bütününde bir tutarlık olduğunu gös
tepki ortaya çıkarır. Bu tür davranışlar tehlike termektedir. Gerçek sağlık sorunları, eşlik eden
li, hatta hayati derecede tehlikeli olabilir, çün kaygılarda artış olmaksızın, yaşla birlikte artma
kü ilaç bırakma tepkileri kardiyovasküler siste dığından, bu tür veriler insanların yaşlandığında
me büyük bir yükleme yapar. Şu sıralarda orta daha hipokondriyak olduğu fikrini desteklemez
yaşlarında olan insanlar yetmişlerine ve üzeri (Costa ve ark., 1987). Aşırı semptomatik ya
ne ulaştığında, “rahatsızlıklarınız için hap alın” kınmaları nörotisizm ve uyumsuzlukla bağlan
şeklinde edindikleri zihniyet yüzünden ve duy tılandırılır ki, bunların yaşla herhangi bir ilişkisi
gudurumunu etkilemek ve huzursuzluğu azalt yoktur. Buna ek olarak, NIMH araştırmasında
mak için tasarımlanan ve de sayıca daha fazla (Regier ve ark., 1988), altmış beş yaş ve üzeri
ilaç kullanıma hazır edileceğinden, reçeteli ilaç yaşlıların yalnızca %0.1’inde bedensel bozuk
bağımlılığı sıklığı daha da büyük olabilir. luklar ortaya çıkmış olup, bu oran daha geç yaş
Bazı yaşlı bağımlılar yaşlı bir erişkini bulmayı gurubundakilerle aynıdır.
beklemediğimiz yerlerde karşımıza çıkabilir: Yaşlı erişkinler üzerinde hipokondri tedavi
sine ilişkin hiçbir kontrollü araştırma yapıl
Derisi kaşınıyordu, tıpkı görünmez bir arı kovanı tüyle mamıştır. Klinisyenler genellikle kişiyi sağlıklı
rini diken diken etmiş gibi. Titredi, sonra terledi, umutsuz olduğu yönünde inandırmanın yararsız olduğu
luktan boğulacakmış gibi duyumsadı. konusunda fikir birliği içindedir, çünkü bu kişil
65 yaşında, bir doktor eşi, bir cüzdan dolusu fotoğrafı er olumsuz laboratuar testlerinden ya da resmi
olan gururlu bir anneanne. Ama oradaydı işte, herhangi kaynakların otoriter ifadelerinden etkilenmezler.
bir diğer bağımlı gibi bedeni top gibi olmuş... bir ilaç tedavi
Deneyimlerle belirlenen bazı kanıtlar bedensel
merkezinde, ağrıkesici ve yatıştırıcıdan yoksun kaldığın
yakınmaları görmezden gelmenin ve bunun ye
dan içini çeke çeke ağlıyordu.
Olayların bu hale geldiğine inanamıyordu.
rine, var olmanın daha olumlu yönleri üzerinde
Kadın şöyle dedi, “Onun yaşındaki kadınlar kendilerini yoğunlaşmanın yararlı olabileceğini önermekte
gizlice kapı önüne gelip rastgele ateş edenlerle bağdaştı dir (Golstein & Birnbom, 1976). “Kendini iyi his
ramazlar. Hayır, onlar, hap almak için gizlice banyoya sü setmediğini ve ayaklarının gerçekten ağrıdığını
zülürler.” (Weber, 1996, s. A1). biliyorum ama yine de gel Pallisades Parkı’nda
bir yürüyüşe çıkalım.” Dikkati başka yönlere çe
HİPOKONDRİ ken etkinlikler, algıladıkları tıbbi rahatsızlıklara
karşın bu bireylerin, harekete geçmelerine ola
Yaşlı erişkinler pek çok fiziksel sorundan
nak sağlar, onlar da böylelikle yaşamdan olum
yakınırlar, bunların arasında ayak ve sırt ağrı
lu anlamda doyum sağlarlar.
ları, hazımsızlık, kabızlık, nefes alma güçlüğü
ve el- bacak üşümeleri yer alır. Bunların hep
si sorumlu sağlık alanındaki profesyoneller ta UYKU BOZUKLUKLARI
rafından ciddiye alınmalıdır. Ama bazı yaşlılar Uykusuzluk yaşlılarda sıkça görülen bir ya
hasta olduğuna inanır ve hiçbir olası fiziksel ne kınmadır. Ülke çapında yapılan bir anket sonu
İLERİ YAŞ VE BEYİN BOZUKLUKLARI 495
√√
cuna göre ankete cevap verenlerin içinde uyku çirilen saatleri saymakla daha kötüleşir. Uyku
suzluk çekenlerin %25’i altmış beş - yetmiş beş sorunlarını onlarla başa çıkmak üzere alınan
yaş arasındadır, %14’ü on sekiz - otuz dört yaş ilaçlar da kötüleştirebilir.
arasındadır; diğer %20 sinin ise daha az ciddi Uykuda Solunum Yokluğu (Sleep apnea)
ama yine de sorun yaratan bir uykusuzluk bo gece boyunca on ve üzeri bir saniyelik zaman
zukluğu vardır (Mellinger, Baiter, & Uhlenhuth, dilimi boyunca solumanın yineleyici olarak dur
1985). duğu bir solunum bozukluğudur. Normal uyku
Yaşlılar arasında yaşanan en sık uyku so yu ciddi şekilde bozar ve zamanla yorgunluğa,
runu geceleyin sık olarak uyanmak, sabahın kas ağrılarına ve kan basıncının yükselmesine
erken saatlerinde uyanmak, uyumakta zorluk neden olur. Normal solumanın bozulması, ge
çekmek ve gün boyu kendini yorgun hisset nel olarak boğazın arkasındaki bir fazla doku
mektir (Miles & Dement, 1980). Bu yakınmalar nun engellemesinden kaynaklı hava akımındaki
insanlar yaşlanırken normal olarak oluşan de duyumsanabilir düzeydeki azalma şeklindedir.
ğişikliklere koşuttur (Bootzin, Engle- Friedman, Bu nefes kesilmeleri bir saatte yirmi kereye
Hazelwood, 1983). Yaşlı kişiler daha genç eriş dek yükseliş gösterebilir. Yatağını paylaştığı
kinlere göre biraz daha az ya da eşit derecede kişi çoğu apne sorununa tipik olarak eşlik eden
uyurlar ama onların uykuları daha sıklıkla ken horlamadan yakınmadıkça, kişinin kendisinin
diliğinden bölünür; uyandıktan sonra da tekrar bunun farkına varması zordur. Bazen bu yatak
uyumaları uzun süre alır (Webb & Campbell, ortağı kişinin nefesinin kesildiğinin ve yüksek
1980). Böylelikle yaşlı kişiler gece vakti yatakta sesle nefes nefese kaldığını söylediğinin farkı
kaldıkları süreye oranla daha az uyurlar; bunu na varabilir. Apneye ilişkin nöbetler gözlemciler
gün boyu yaptıkları şekerlemelerle ödünlemeye için korkutucu olabilir. Hem horlama (engelleyici
eğilimlidirler. Yaşlı kişiler ayrıca, hızlı göz hare uykuda solunum yokluğu ile bağlantılı olabilir,
keti olarak bilinen bir evrede (REM) ve en derin olmayabilir) hem de uykuda solunum yokluğu
olan, 4. evre uykusunda daha az mutlak süre yaşlandıkça artar (Bliwise ve ark., 1984). Kişide
geçirirler. Uyku bozuklukları temelde normal uykuda solunum yokluğu olduğuna ilişkin gü
olarak görülen bir örüntünün aşırı ucundadır. venilir bir tanı, o kişinin bir geceyi çeşitli uyku
Yaşlı erkeklerde yaşlı kadınlara göre daha faz parametrelerinin (örn., göz hareketleri, soluma,
la uyku bozukluğu görülür, bu cinsiyetler arası kas gerilimi) bir poligrafta izlenebileceği bir uyku
fark, daha genç erişkinlerde daha az görülür laboratuarında geçirmesiyle gerçekleştirilebilir.
(Dement, Laughton, & Carskadon, 1981).
UYKU BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİ
UYKU BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ Kaçak (kayıt dışı) ilaçlar ve reçeteli ilaçlar
Yaşlanmayla bağlantılı değişikliklere ek ola uykusuzluk çeken birçok yaşlı tarafından alınır.
rak, çeşitli hastalıklar, ilaçlar, kafein, hareket Küçük bir uyku ilacı şişesi geceleyin masanın
sizlik ve kötü uyku alışkanlıkları yaşlı erişkinleri üstünde duran pek çok ilaca eşlik eder. Yaşlılar
uykusuz yapar. Tam gelişkin bir duygudurum uyku ilaçlarının en büyük tüketicileridir. Reçeteli
bozukluğu var olmamasına karşın, depresif uyku ilacı kullananların %60’ı elli yaşının üze
duygudurumun yaşlı erişkinlerde başta sabahın rindedir (Mellinger ve ark., 1985). Bununla bir
erken saatleri yaşanan uyanmalar olmak üzere likte, uyku ilaçları hızla etkinliklerini kaybeder ve
uyku bozukluklarıyla ilintili olduğu görülmektedir sürekli kullanım ile uykuyu daha hafif ve bölük
(Rodin, McAway & Timko, 1988). Uykusuzluk pörçük yapar. REM tamamlama (rebound) uy
yaygınlığı depresyon yaygınlığına göre yaşlılar kusu, ilaçlara uzun bir süre dayandıktan sonraki
da çok daha fazla olduğundan, bütün geriatrik REM uykusundaki artış, düzensizdir (Bootzin ve
uyku sorunları temelde yatan bir depresyona ark., 1996). İlaçlar ilaca bağımlı uykusuzluk bile
bağlanmamalıdır (Morgan, 1992). meydana getirebilirler. Bu sözde yardımcılar,
Ağrı, özellikle eklem iltihabı (artrit) ağrısı yaş insanlarda ilaca bağlı baş ağrısı oluşturabilir ve
lı erişkinlerin uykusunu bölen başlıca nedendir solunum güçlüklerini arttırabilirler ki, yaşlılarda
(Prinz & Raskin, 1978), uyku sorunları aynı za uykuda solunum yokluğunun görülme sıklığının
manda Alzheimer hastalığı ile de ilişkilidir. arttığı düşünüldüğünde, bu onlar için büyük bir
Herhangi bir yaşta, uykusuzluğun nedeni ne tehlikedir. Benzodiyazepin gibi (örn., Valyum)
olursa olsun, uykusuzluk üzerinde düşünme ve yatıştırıcıların yan etkileri arasında yeni bilgi
uyunan saatlerle tekrar uykuya dalmak için ge öğrenmekte sorunlar -ileriye dönük bellek kaybı
496 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
(anterograde amnesia) ve bir sonraki günü net araştırmacıların daha önce bildirdiği gibi uyku
olarak düşünmekte karşılaşılan ciddi güçlükler modellerinde normal olarak görülen yaşa bağlı
yer alabilir (Ghoneim & Mewaldt, 1990; Schatz değişikliklerin etkili girişimleri engellediğini var
berg, 1991). saymalarıdır (Bootzin & Engle-Friedman, 1987).
Günümüzde uyku ilacının kronik uykusuzluğu Ancak, iyileşme mümkündür (Bootzin ve ark.,
olan her yaştaki hasta ve özellikle de uykusuz 1996). Uykunun anlamının ve normal yaşlanma
yaşlı hastalar için uygun bir tedavi olmadığına sürecinin bir parçası olarak görülen değişiklikle
ilişkin önemli kanıtlar bulunmaktadır. Ama, pek rin açıklanması yaşlı kişilerin uyku modelleriyle
çok bakım evi sakinine uyku ilacı reçeteli ola ilgili kaygılarını ve uykuyu başlı başına engelle
rak yazılmakta ve bir çok durumda, kendilerinde yen kaygıyı azaltabilir. Terapist hastaları bazen
uyku bozukluğu olduğuna ilişkin ortada bir kanıt uykusuzluk çekmenin bir felaket olmadığını;
yokken bile günlük olarak verilmektedir (Bootzin geri dönülmez bir beyin hasarına ya da akli den
ve ark.,1996; Cohen ve ark., 1983). gesizliğe yol açmayacağını belirterek de temin
Yıllarca, uykunun gelmesine yardımcı olmak edebilir. Uyuma konusundaki kaygının azalma
için küçük bir yudum alkol almakla ilgili olarak sı genellikle kişinin uyumasına yardımcı olur.
fıkralar anlatılmıştır. Merkezi sinir sistemini ya Herhangi bir yaştaki kişi için, kaygı ya da dep
tıştıran bir madde olarak alkol birçok insanda resyon gibi uyku bozukluğunun temelinde yatan
rahatlama ve uyuşukluk duygusu oluşturur. An herhangi bir psikopatolojik durum ile başa çık
cak, neredeyse bütün diğer ilaçlarda olduğu gibi mak uyku düzeninin iyileşmesine neden olur.
alkolün de uykunun mimarisine, isim vermek Bazı bireylere onların uyuya kalmalarına
gerekirse, rüya görmekle bağlantılandırılan hızlı yardımcı olacak gevşeme eğitimi ve iyi uyku
göz hareketi (REM) uykusu gibi uykunun belirli alışkanlıkları kazanmalarına yardımcı olacak
aşamaları üzerinde olumsuz etkisi vardır. Alkol yönergeler verilir -her gün aynı saatte kalkmak,
belirgin düzeyde REM uykusunu azaltır, bu ise gece vakti uyumak için uygun olmayan etkinlik
bir sonraki gün yorgunluk gibi sorunlara ve net lerden kaçınmak, yalnızca uykusu geldiğinde
düşünmekte güçlük çekilmesine yol açar. Buna yatmak ve uyuyamadıysa kalkıp başka bir oda
ek olarak, alkole tolerans içtikçe arttığından, kişi ya geçmek vb. Düzenli olarak yapılan alıştırma
aynı etkiyi elde edebilmek için daha fazla içer. lar da işe yarayabilir (Stevenson & Topp, 1990).
Yaşlı erişkinler dâhil uyku bozukluğu olan kişiler Bu tür yaklaşımlar her yaştaki erişkini uykusuz
bazen alkolü sedatif ve yatıştırıcılarla (tranguili luğun pençesinden kurtarabilir (Bootzin ve ark.,
zers) karıştırırlar. Daha önce gördüğümüz gibi 1996; Morin & Azrin, 1988).
ani ölümlere yol açabilen bu kombinasyonlar,
biyokimyasal maddelere karşı daha hassas ol İNTİHAR
malarından ötürü yaşlılar için özellikle tehlikeli Genel olarak, birkaç etmen kişileri intihar için
dir. Son olarak, alkol uykuda solunum yokluğu özel bir yüksek riske sokar: ciddi fiziksel has
nu attırır. talık, ümitsizlik duygusu, sosyal yalıtım, sevilen
Uykuda solunum yokluğu konusundaki mü kişilerin kaybı, zorlu mali koşullar ve depresyon
dahale, genellikle kişinin burnuna hava akımını (Bkz. Bölüm 10). Bu sorunlar yaşlı kişilerde yay
arttıran ve böylelikle de boğazın arka tarafın gın olduğundan, altmış beş yaş üzeri kişilerde
daki tıkanıklığı hafifleten bir cihaza tutturulan intihar oranının yüksek, belki de, daha genç
bir maske takılması şeklinde yapılır. Bu tedavi bireylerinkinden üç kat fazla olmasına şaşılma
genellikle son derece etkili olup, aynı zamanda malıdır (Mcintosh, 1995).
gerçek anlamda yüksek sesle horlamayı orta Ancak, boylamsal veriler incelendiğinde, in
dan kaldırmaktadır ki, hastanın yatak ortağıyla tihar oranları ile yaş arasındaki ilişkinin ilk baş
arasındaki insanca ilişkileri daha iyiye götüren ta görüldüğü gibi basit ve net olmadığı anlaşı
bir ikramiyedir! Bazen, boğazın arkasındaki lır. Erkeklerde intihar oranı gençlikten itibaren
hava yollarını genişletmek için ameliyata baş ve yaşla doğrusal olarak artar (Atchley, 1982).
vurulabilir ama onun etkililiğine ilişkin kanıtlar Yaşlı beyaz erkeklerin herhangi bir diğer gurup
hava akımı tedavisininkine oranla daha az ke üyesine göre intihar etmesi daha olasıdır. İnti
sinlik taşımaktadır (Bootzin ve ark., 1996). har etmenin en çok görüldüğü yaşlar seksen ila
Yaşlı erişkinlerde uyku bozukluklarının far seksen dört arasındadır (Conwell, 1994). Beyaz
makolojik olmayan tedavisi üzerinde fazla araş kadınlar için bu oran elli yaşlarına gelmeden en
tırma yapılmamıştır, bunun nedeni belki de üst düzeye çıkar ve sonrasında sürekli azalır,
İLERİ YAŞ VE BEYİN BOZUKLUKLARI 497
√√
bunun nedeni belki de onların erkeklere kıyas şansa sahip olduğundan ötürü genellikle şükran
la eşsiz hayata daha kolay uyum sağlama eği duyar.
liminde olmalarıdır (Hatırlayın, Odak 16.1). Bu
nedenle, beyaz erkeklerde intihar oranı ileri yaş CİNSELLİK VE YAŞLANMA
boyunca hızla artış gösterirken, beyaz kadınlar
da bu oran giderek azalır. Yaşam süresi boyun İnsanlar hem kadın hem de erkeklerin ileri
ca, erkekler kadınlara göre daha fazla intihar yaşlara erişince cinselliğe karşı ilgilerini ve yeti
ederler ama aradaki fark yaşlı-yaşlılarda -sek lerini yitireceklerini bekleme eğilimindedir. Bazı
sen yaş üzerindeki erkeklerde, herhangi bir yaş ları yaşlı kişilerin sevecen bir kucaklamadan ya
gurubuna göre en yüksek oranlarla belirginleşir. da yanağa kondurulan bir öpücükten daha ateş
(Mcintosh ve ark., 1994). Beyaz olmayan erkek li bir şeyden zevk almayacağını düşünür. Genç
lerde de son zamanlarda belirgin derecede artış yaşlarında kendileri için biçilen güçlü cinsel
olduğu bildirilmiştir. (Manton, Blazer, & Wood değerin aksine, yaşlı kadınlar artık “özel” ola
bury, 1987). Giderek daha fazla kişi uzun süre rak seksi bulunmazlar (Steuer, 1982). Buna ek
yaşadığından, altmış beş yaş üzeri kişilerdeki olarak, cinsel uyarılma yetileri sıklıkla menopoz
intihar sayısı önümüzdeki kırk yıl içinde ikiye sonrası yumurtlayamama yetisi ile karıştırılır.
katlanabilir (Blazer, Bachar, & Manton, 1986). Bu tür inanışların tersine, çoğu yaşlı kişinin
Yaşlı kişiler intihar girişimi niyetlerini genç önemli ölçüde cinsel ilgisi ve yetisi vardır (De
lere kıyasla daha çok belirtirler ama daha az acon, Minicello & Plummer, 1995; Hudoson &
girişimde bulunurlar. Girişimde bulunduklarında Skeen, 1994). Bu, pek çoğu sağlıklı seksen-
ise genellikle daha başarılı olurlar (Mclntosch, yüz yaş arası bireylerde bile sarılma ve mastür
1994). Otuz beş yaşından küçüklerin intihar basyon ve ara sıra da cinsel ilişki şeklindeki ter
girişimleri genellikle daha başarısızdır, elli ya cih edilen etkinliklerle doğruluğunu korur (Brets
şından büyük olanların girişiminin ölümcül olma chneider & McCoy, 1988). Verileri incelerken,
olasılığı daha fazladır. Kişiler altmış beş yaşın cinsel ilişki ve etkinliğin genç erişkinlerde büyük
dan büyükse, girişimleri nadiren başarısız olur bir değişkenlik gösterdiğini aklımızda tutmamız
(Butler & Lewis, 1982). Buna ek olarak, büyük önemlidir. Yaşlı kişinin cinselliğe ilgisizliği ya da
olasılıkla istatistikler gerçeğin altında tahminleri daha az sıklıkla cinsel ilişkiye giriyor olması yaşlı
yansıtmaktadır. Yaşlı erişkinlerin diyetlerini ya kişilerin doğası gereği aseksüel hale gelmesin
da ilaçlarını ihmal etmek gibi kendilerinden vaz den değildir. Altmış şekiz yaşında seks yaşamı
geçmek için pek çok olanağı vardır, böylelikle olmayan bir yaşlı erkek, yirmi sekiz yaşınday
daha edilgen bir biçimde kendilerini öldürürler. ken herhangi bir ilgi duymuşsa, az da olsa ilişki
Butler ve Lewis (1982) yaşlı erişkinlerin inti ye girmiş de olabilir. Kişi yirmi sekiz ya da altmış
harının gençlere kıyasla daha akılcı ve felsefi bir şekiz yaşında olsun, cinsel etkinliğin sürmesinin
karar ile olabileceğini öne sürmektedir. Örneğin, en iyi göstergesi eski cinsel zevkler ve sıklığıdır
ölümcül bir hastalığın kontrol edilemeyen ağrısı (Antonovsky, Sadowsky & Maoz, 1990).
ile karşı karşıya olan ve her geçen gün bu du Ünlü Kinsey raporları (Kinsey, Pomeroy &
rum olmasaydı ailesine ayrılacak olan paranın Martin, 1948; Kinsey ve ark., 1953) ve Duke
çoğunun tıbbi bakım masraflarına gittiğini bilen
Kalıpyargıların tersine, birçok yaşlı cinselliğe aktif bir ilgiyi
yaşlı bir kişi düşünün. Ayrıca, Alzheimer ve di devam ettirirler. Çalışmalar göstermiştir ki, 70’lerindeki kişiler
ğer insanı zekâsını yitirten hastalıkları olanların arasında cinsel aktivitenin sıklığı orta yaş kişilerdeki kadar
hayatlarına nasıl uyum sağlayacaklarına ilişkin yüksektir.
daha önceki tartışmaları hatırlayın. Doktor yar
dımıyla intihar konusuna artan ilgi ileride büyük
olasılıkla yaşlılarda intihar üzerinde de yoğun
laşacaktır.
Yaşlı bir kişinin intiharını önlemek için ya
pılan girişim Bölüm 10’da tartışılana benzer.
Genel olarak, terapist kişiyi daha az umutsuz
şekilde düşünmeye ikna etmeye çalışır. Daha
genç ve sağlıklı olan, ruh sağlığı profesyonelleri
farkında olmadan yaşlı kişinin intihar girişimini
daha az engellemeye çalışırlar. Ama yaşlı bir
kişi bile, krizi atlatır atlatmaz, hayatta bir ikinci
498 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
Boylamsal İncelemeleri (George & Weiler, araştırmalar hem de daha sonra yapılan çalış
1980; Pfeiffer, Verwoerdt & Wang, 1968, 1969) malarla yaşlı erişkinlerdeki heteroseksüel cin
gibi cinsel etkinliğin sıklığı konulu daha önce sellik konusuna ilişkin pek çok şey biliyoruz
yapılan araştırmalar, heteroseksüel etkinlikteki (Comfort, 1984; O’Donohoue; 1987; Segraves
düşüşün otuz yaşlarında başladığını ve yaşam & Segraves, 1995; Weg, 1983). Her iki cinsiyet
boyu sürdüğünü belirtmektedir. Bununla birlik için de gerçek olan, yaşlı erişkinler arasında tıp
te, orta ve ileri yaşlarında kişiler için cinselli kı yaşlıların yaşamlarının diğer alanlarında ol
ğin daha az önemli hale geldiğine ilişkin inanış duğu gibi, cinsel yeti ve davranış açısından çok
daha sonraki araştırmalarla doğrulanmamıştır. büyük farklılıklar olduğudur. Bundan sonra yaşlı
Duke’ün (George & Weiler, 1980) 1968-1974
ve genç erişkinler arasındaki bazı farklılıklar ir
arası yaptığı ikinci çalışma, kırk altı-yetmiş bir
delenecektir.
arası yaştakilerin cinsel etkinliklerinde herhangi
bir azalma olmadığını, yaşlıların %15’inin yaş
ERKEKLER İstedikleri biçimde uyarıldık
landıkça cinsel etkinliklerini arttırdıklarını gös
larında bile yaşlı erkeklerin ereksiyona ulaş
termektedir. Başka çalışmalar ise altmış- yetmiş
bir yaş arası kişilerin yarısının düzenli ve sık ması daha uzun zaman almaktadır. Daha genç
olarak cinsel ilişkiye girdiğini kaydetmektedir. erişkinlere göre, meni atılmasından (ejakülas
(Comfort, 1980; Turner & Adams, 1988). Bakım yondan) önce daha uzun bir süre ereksiyonu
evlerinde yaşayan bilişsel sağlığı bozulmamış devam ettirebilmektedirler, ancak, meni atılma
olan erkekler üzerinde yapılan daha ileri tarih sının kaçınılmaz olduğu duygusu ortadan kal
li bir araştırma, yüksek derece cinsel ilgi, eşler kabilir. Fizyolojik değişikliklerin ve yıllar boyu
(partner) uygunsa cinsel ilişkinin ve diğer cin öğrenilen kontrolün bunu açıklayıp açıklamadığı
sel etkinlik şekillerinin varlığını doğrulamaktadır bilinmemektedir. Orgazm evresinde kasılma
(Mulligan & Palguta, 1991). lar daha az yoğundur ve sayıca daha azdır ve
Bu gerçekler birkaç biçimde yorumlanabi daha az basınç altında daha az meni sıvısı dı
lir. Açık olan, yaşlı kişilerin cinsel açıdan etkin şarı atılır. Orgazm oluştuktan sonra, ereksiyon
olduğudur; daha önce yapılan anketlerde bile yaşlı erkeklerde daha hızlı kaybolur ve başka
bu görülmüştür. Ama Duke’ün yapmış olduğu bir ereksiyon için kapasite daha genç erkekler
2. çalışma birincinin çürütüldüğünü ortaya koy deki kadar çabuk geri kazanılamaz. Bekleme
madığından önemsenmektedir. İkinci çalışma (refrakter) dönemi aslında erkeklerde yirmilerin
anketinde katılımcı olarak yer alan yaşlı kişiler deyken uzamaya başlar (Rosen & Hall, 1984).
olumsuz kalıpyargılarla daha az karşılaşmış Yaşlı erkeklerin daha genç erkekler gibi
olabilir ve daha sağlıklı olabilirler-her ikisi de ku
aynı cinsel etkinlik modellerini uygulama yetile
şaklara özgü etkidir. Ayrıca kültürel ortam daha
ri vardır. Arada temel fark, olayların oluşması
destekleyici hale geldiğinden -ölçülen zamanın
için daha fazla zaman geçmesi gerekir ve bunu
etkisi- araştırmacılarla cinsel ilgi ve etkinliklerini
yaptıklarında ise, daha az acele edilir. Erkek
tartışma konusunda daha istekli davranmış da
lerin ve eşlerinin normal, yaşla ilgili fizyolojik
olabilirler. Toplumdaki tarihsel etmenler ve cin
sel yaklaşımlar büyük ölçüde yaşlı erişkinlerde değişiklikleri değerlendirme biçimi cinsel işlevin
cinselliği etkileyebilir. Yetmiş- seksen arası yaş bozulmasına katkıda bulunabilir. Örneğin, eğer
lılar üzerinde yapılan bir çalışmada Kinsey’in bir erkek ya da eşi cinsel uyarılmanın yavaş
1940’larla 1950’ler arasında bulduğuna benzer oluşumuna panikle tepki gösterirse, yapılan iş
cinsel ilişki oranları bildirilmiştir (Starr & Weiner, konusundaki korkulara zemin hazırlanmış olur
1981). Belki de yaşlılarda cinsel etkinlik miktarı ki, bu cinsel işlevin bozulmasının temel nede
bugünün gençleri yaşlandığında artmaya de nidir. Yaşlanmayla meydana gelen değişiklik
vam edecektir ki, bu da kuşağa özgü bir etkidir. ler genel olarak yaşlı erkeklerin iktidarsız hale
geldiğine ilişkin bir kanıt olarak yanlış biçimde
YAŞLANMAYLA BİRLİKTE CİNSEL yorumlanmaktadır (LoPiccolo, 1991; Sbrocco,
KARŞILIK VERMEDE OLUŞAN Weisberg & Barlow, 1995). Buna karşılık, yaş
FİZYOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER lı erkekler fiziksel ya da duygusal bir hastalık
Masters ve Johnson’ın (1966) gönüllü de işin içine girmedikçe ereksiyon ve ejekulasyon
nekler üzerinde yaptığı bir çalışmada belli bir kapasitesini yitirmez (Badeau, 1995; Kaiser ve
sayıda yaşlı da bulunmaktaydı. Hem fizyolojik ark., 1988).
İLERİ YAŞ VE BEYİN BOZUKLUKLARI 499
√√
KADINLAR Yaşlı kadınlarda yaşla ilgili bir eşlerine ve doktorlara bunu anlatmazlar, oysa
takım farklılıklar bulunmuştur ama yine bunlar ilişki boyunca vajinal ağrıyı azaltan bir yağlayıcı
dan hiçbiri yaşlı kadınların doyum sağlayıcı madde kullanabilirler (LoPiccolo, 1991).
bir cinsel hayat yaşayamayacağını göstermez Yorgunluk, aşırı yeme içme kadar, yatıştırıcı
(Morokoff, 1988; Sherwin, 1991). Tıpkı daha ve antidepresif ilaçlar da cinsel işlev bozukluğu
genç kadınlar gibi, yaşlı kadınlar da en az er yapabilir (Segraves & Segraves, 1995). Yaşlı
kekler kadar cinsel etkinlikte bulunabilirler. Bazı erişkinler, ürolojik kanser tedavisinden doğan
kadınlar hayatlarında ilk kez seksen yaşında üreme organlarındaki değişiklikler gibi beden
orgazma ulaşabilir. Yaşlı kadınların cinsel açı lerinde meydana gelen değişikliklere uyum sağ
dan uyarılmaları daha uzun sürer ki, bu durum lamak açısından zorlu durumlarla karşı karşıya
erkeklerdeki uyarılma modellerindeki yavaşla kalabilirler (Anderson & Wolf, 1986).
maya çok iyi bir biçimde uyum sağlar. Vajinal Kalp krizi ya da koroner bypass ameliyatı son
kayganlık daha yavaş ve azdır. Çünkü östrojen rası cinsel etkinliklere devam etme konusundaki
düzeyleri daha düşüktür ve vajinal kaşınma ve korkular yaşlı erişkin ve âşıklarını baskılamıştır
yanma duyumsanabilir. Hormon yerine koyma ama korkuları abartılıdır (Friedman, 1978); ör
tedavisi bu semptomlardan pek çoğunu azalta neğin kalp atımı merdiven çıkma gibi etkinlikler
bilir. Vajinal kasılmalar orgazm süresince daha de cinsel birleşmeye göre sıklıkla daha yüksek
genç kadınlara kıyasla daha azdır. Daha genç tir. Doktorlar sıklıkla bu hastalara uygun bilgiyi
kadınlarda orgazmdan ritmik kasılmalar yerine vermede başarısızdır. Kalbin vücudun dokuları
vajina ve uterusun spastik kasılmaları alt karın nın içinde yeterli kan dolaşımını sürdüremediği
bölgesinde ve bacaklarda rahatsızlığa ve hatta ya da venöz dolaşımla geri döndürülen venöz
ağrıya yol açabilir. Düzeltilebilen östrojen eksik kanı pompalayamadığı konjestif kalp yetmezli
liği cilt duyarlılığını değiştirebilir, öyle ki göğsün ği olan hastalar için durum ilişki sırasında biraz
sıkılması ya da penisin vajinanın içine girmesi risk taşımaktadır ama daha az güç harcayarak
bir kadına gençliğindeki kadar zevk vermeyebi yapılan bir cinsel etkinlik genel olarak bir sorun
lir (Morokoff, 1988). Yaşlı kadınlar daha az uya yaratmaz (Kaiser ve ark., 1988).
rılmış bir duruma daha hızlı bir şekilde geri dö Kadınlar erkeklere kıyasla daha az fiziksel
nebilir. Elimizde, bu fiziksel değişikliklerin cinsel sorun yaşamasına karşın, yaşlanan kadının
yaşamları boyunca haftada bir ya da iki kez dü cinselliği daha çok sayıda efsanenin (mitin) ko
zenli olarak cinsel olarak uyarılmış kadınlarda nusu olmuştur (Deacon ve ark., 1995; Gatz, Pe
bu kadar yaygın olmadığına ilişkin bazı kanıtlar arson, & Fuentes, 1984). Ayrıca, heteroseksüel
vardır. bir kadının cinsel etkinliği tipik olarak bir eşe sa
hip olmak ve onun iyi olup olmadığı konusunda
YAŞLA İLGİLİ SORUNLAR odaklaşır (Caven, 1973). Böylelikle, yaşlı kadın
Fiziksel hastalık, yaşlı erkeklerin cinsel ya lar yaşlı erkeklere göre cinsel açıdan daha az
şamını gençlerinki kadar etkiler. Yaşlıların daha etkindir çünkü bir eşleri yoktur ya da evli olsalar
çok kronik rahatsızlığı olduğundan hastalık ve bile kocaları büyük olasılıkla onlardan yaşlıdır
ilaçtan etkilenme olasılığı daha çoktur (Badeau, ve daha ciddi sağlık sorunları vardır. Kadınlar
1995; Mulligan ve ark., 1988). Özellikle erkekler erkeklerden daha uzun süre yaşarlar ve bu yüz
de erkek hormon dengesini bozan, pelvik alana den bir eş kaybetme olasılıkları daha yüksektir.
doğru sinir yolları ya da penise giden kan akımı Boşanmış ya da dul erkekler, çoğunlukla kendi
nı bozan herhangi bir hastalık ereksiyonu engel lerinden daha genç kadınlarla evlenme eğilimin
leyebilir. Diyabet böyle bir hastalıktır; erkekleri dedirler. Yaşlı erkek dulların yaşlı kadın dullara
ve kadınları sinire verdiği hasar ve kan akımının göre tekrar evlenme oranı yedi kat daha çoktur
üreme organlarına gidişinin azalması yönünden (ABD Nüfus Bürosu, 1986).
benzer şekilde etkiler, ama yaşlı kadınlar yaşlı
erkeklere göre bunun cinselliğe ilişkin olumsuz CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞUNUN
etkilerinden daha az yakınır gözükmektedir. TEDAVİSİ
Yaşlı kadınların günümüzdeki kuşakları, kadın Genel nüfusa ve tıbbi ve ruh sağlığı gerek
cinselliğinin önemini kaybettiği ve hatta iftiraya sinimleriyle ilgilenen profesyonellere ileri yaşta
uğradığı bir zamanda yetiştiklerinden, erkekle cinsellikle ilgili gerçekleri bildirmek, çok sayıda
rin ereksiyon sorunlarından daha çok diyabet yaşlı kişinin de yararına olacaktır (Hodson &
le bağlantılı vajinal kuruluktan yakınırlar, ama Skeen, 1994). Daha genç erişkinlerde olduğu
500 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
gibi, -altmış beş yaşını geçince seks yapmak keder cinsel sorunların hem bir nedeni hem de
ve ondan zevk almak sorun olmaz- özellikle de bir sonucu olabilir. Durum yaşlı eşlerde daha
yaşlıların aseksüelliğiyle ilgili toplumsal kalıplar da karmaşık hale gelir, çünkü onlar emeklilik ve
ışığında bir dereceye kadar izin verme yararlıdır. hastalık gibi geçişlerle de başa çıkmak zorun
Doktorlar, yaşlı hastalara cinselliği unutmalarını dadır. On yıllarca birlikte olmuş pek çok çift, ileri
söylemekten ya da hastanın uyumuna ilişkin yaşlarında yaşamlarında ilk kez ilişkilerinde bir
konuşurken, belki de kendi rahatsızlıklarından, sıkıntıyla karşılaşmaktadır. Eşlerden biri ilişkide
bilgi eksikliği ve yaşlılığa karşı tavırlarından diğerinin hasta bakıcısı rolünü oynadığında, -
(ageism) ötürü cinsellik konusunu açmamaktan özellikle de hasta eşin Alzheimer hastalığı gibi
suçluluk duymuştur (LoPiccoio, 1991). Klinis yıkıcı bir bozukluğu varsa- çok büyük bir sıkıntı
yenler, bugünkü altmış beş yaş üzerindekilerin ortaya çıkmaktadır. Bölüm 19’da tartışılan ileti
o zamanki dönemlerinde cinsellikten söz etme şim ve sorun çözme eğitimi bu tip olgularda işe
nin, 1960’lardan başlayarak bugünkü gibi sık yarayabilir (Smyer ve ark., 1990).
olmadığını akılda tutmalıdır. Bakım evleri kendi
sakinleri arasındaki cinselliğe karşı sıklıkla hoş YAŞLILARIN TEDAVİSİ VE
görülü değildir. Aynı bakım evinde kalan evli bir
çiftin bile aynı odayı paylaşmasına izin verilme
BAKIMI
yebilir (Ballard, 1995; Comfort, 1984; Deacon
Yaşlı erişkinler genellikle ruh sağlığı merkez
ve ark., 1995). Homoseksüeller için daha da
lerine gitmekte ya da yönlendirmelerle özel psi
kötüdür. Bu makalenin yazarları geriatri koğuş
koterapi almak istemektedir. Yaşlı erişkinlere
larında sakinlerin kendilerini tahrik etmeleri ko daha gençlere kıyasla daha az yönlendirme
nusunda hemşirelerin onları uyardığına ancak yapılmaktadır (Ginsburg & Goldstein, 1974;
onlara bir mahremiyet sağlayamadığına tanık Knight, 1996; Kucharski, White, & Schratz,
olmuşlardır. 1979). Örneğin, genel pratisyenler genellikle
Bazı yaşlı kişiler cinsel açıdan etkin olma yaşlı hastalarda depresyonu belirleyememek
mayı tercih ederler ama cinsel işlev bozukluğu tedirler (Bowers ve ark., 1990). Bu durum tıbbi
yaşayan ve sıkıntısını çeken yaşlı kişiler Masters profesyoneller için geriatri eğitiminin yetersiz
ve Johnson (Berman & Lief, 1976) ve Kaplan olmasından kaynaklanabilir. Pek çok sağlık
(1991) tarafından geliştirilen seks terapi tipi için bakım kurumunun geri ödeme sistemi hâlâ bir
büyük olasılıkla iyi adaylardır. Bu kişilere cinsel takım sorunlar ortaya çıkarmaktadır, çünkü sis
işlev görmekte yaşla ilişkili normal değişikliklere tem yatan hastanın tarafını tutar ve özellikle ruh
ilişkin bilgi aktarmak ayrı bir önem taşır. Bugü sağlığı hizmetleri için ayaktan gelen hastaya
nün yaşlı erişkinlerinin cinselliğe karşı tutumları daha az ödeme yapar.
örneğin genital okşamaların vurgulanmadığı bir Klinisyenler yaşlı hastaları iyileştirmede
dönemde geliştirilmiş olduğundan ve sıklıkla ce gençlere göre daha az başarılı olmayı bekleme
sareti de kırılmış olduğundan, klinisyenler yaşlı eğilimindedir (Knight, 1996; Settin, 1982). Bir
bir erkeğe yaşlı kişilerin uyarılmak üzere sıklıkla çalışmada, yaşlı hastalar terapistler tarafından
gereksinim duyduğu dokunma yoluyla uyarıl daha ciddi psikopatolojiye sahip, tedaviye kar
mayı sağlamak için eşini okşamasını isterken şı daha az motivasyonu olan, prognozu kötü
temkinli davranmalıdır (LoPiccoio, 1991). olan ve daha az içgörü sahibi olarak değer
Daha gençlerle kıyaslandığında, yaşlı eriş lendirilmiştir (Karasu, Stein, & Charles, 1979).
kinler söz konusu olduğunda, artrit gibi fiziksel Bununla birlikte, araştırmalar psikoterapinin
sınırlılıkların göz önünde bulundurulduğu cinsel yaşlı hastalarda daha az başarılı olduğunu gös
teknik ve pozisyonların açıkça ve yaratıcı bir bi termemektedir (Gallagher-Thompson & Thomp
çimde tartışılması da dahil olmak üzere fiziksel son, 1995a, 1995b; Knight, 1996; Knight, Kelly,
duruma daha çok dikkat edilmelidir (Deacon ve & Gatz, 1992; Scogin & McElrath, 1994). Yaşlı
ark., 1995; Zeiss, Zeiss & Dornbrand, 1988). hastaların iyileşme olasılığı sınırlı görülürse, te
Cinsellik üzerindeki bu odaklanma, özellik davi edilemeyebilir. Öte yandan, terapist yaşlı
le kişiler evliyse ya da diğer bir şekilde bir ilişki kişilerin iyi bir şekilde tedavi olmalarını sağla
yaşadığında cinsel doyum ve erişkinler arası yacak bilgiye sahip olmayabilir ki, bu da onların
ilişkinin aseksüel yönleri arasındaki bağlantıya iyileşmelerini engeller.
karşı bizleri kör etmemelidir. Daha genç erişkin Psikoterapinin yaşlı erişkinler için uygun olup
lerde, bir çiftin yaşadığı seksüel olmayan bir olmadığını sorgulamada bir ironi vardır. İlerle
YAŞLILARIN TEDAVİSİ VE BAKIMI 501
√√
yen yıllarla birlikte, yansıtmacılık ve hayata fel lığı rutin bir hizmet olarak sağlamaktadır, oysa
sefi bakış artar (Neugarten, 1977). Yaşlı eriş hastaların büyük çoğunluğunda tanı konulmuş
kinlerin değişme kapasiteleriyle ilgili daha önce ruhsal bozukluk vardır (demans dahil) (National
ki kötümserliğe koşut olarak, bu iki özellik yaşlı Center for Health Statistics, 1989; Rovner ve
erişkinlerin psikoterapötik müdahalelere uygun ark., 1986). İşin daha da kötü tarafı, yakın geç
luğunu sağlar. Aslında, bu uygunluk daha sonra mişte bakım evlerinde yapılan reformlar bu tür
anlatılan verilerin yanı sıra gözden geçirilen var ortamlardan ruhsal bozukluğu olan yaşlı eriş
olan veriler tarafından da ortaya çıkarılmıştır. kinleri dışlamayı amaçlamaktadır ki, bu büyük
Yaşlı erişkinlerin devlet ve şehir akıl hastane olasılıkla psikiyatri birimlerine sahip genel has
lerine ve şehir hastanelerinin psikiyatri koğuşla tanelere olduğu kadar devlet ve özel psikiyat
rına yatırılmaları geçen yıllarda önemli ölçüde ri hastanelerine de daha fazla yük getirecektir
azalmıştır. Ruh sağlığı tedavisi gereksinimi olan (Gatz & Smyer, 1992; Smyer & Gatz, 1995) ve
çoğu yaşlı kişi şimdilerde bakım evlerinde yaşa büyük olasılıkla bu ortamlardaki bakım şimdi
makta ve toplum temelli bakım görmektedir. kinden daha iyi olmayacaktır.
İyi bir bakım evi bile -hepsi iyi şekilde yönetil
BAKIM EVLERİ memektedir- bazı sakinlerin üzerinde amaçlan
mamış olumsuz etkiler bırakır. Bu uyarı Blenker
Bakım evleriyle ilgili yaygın efsane ailelerin
(1967) tarafından yapılan klasik bir çalışmaya
yaşlı akrabalarını onların ilk zayıflık belirtile
dayanmaktadır. Bir aile hizmet merkezine giden
rini gördüğünde bu kurumlara göndermeleri
yaşlı kişiler rasgele şu üç tedaviden birine alın
dir. Oysa aileler genellikle bütün seçenekleri
mıştır: yoğun, orta, çok az. Yoğun tedavide bir
araştırır ve yaşlı bir akrabayı bir kuruma gön
hemşire ve bir sosyal hizmet uzmanı, orta teda
dermeden önce eldeki bütün kaynakları tüket
vide daha az uzmanlaşmış bir kişinin ilgisi, çok
miş olur. Böylelikle bir kuruma göndermeye ilk
az yaklaşımda ise bilgi verme ve toplum temelli
değil son çare olarak başvurulur. Yaşlının kuru
hizmetlere gönderme vardır. Yoğun tedavinin
ma gönderilmesi bazen aile ilişkilerinde olum
en etkin yöntem olması beklenebilir, ancak altı
suz bir etki yapar, çünkü yaşlıyı bir bakım evine
ay sonra yoğun guruptaki üyelerinin ölüm oran
gönderip göndermeme tartışmasından hararet
ları çok az bakım uygulanmış guruptakine göre
li bir düşünce ayrılığı, öfke ve suçluk duygusu
dört kat daha fazladır! Orta bakım uygulanan
oluşabilir. Bununla birlikte yapılan bir araştırma
gurup yoğun bakım gurubundan daha iyi bir so
da, birçok ailenin aile bağlarının, yaşlı kuruma
nuç elde etmiş, üyelerinin ölüm oranı çok az gu
yerleştirildikten sonra güçlendiği ve ebeveyn ile
rubuna göre yalnızca iki katı olmuştur. Burada
birincil bakım uygulayan çocuk arasında bir ya
ne olmuştur? Temel etmenin bakım evi gibi bir
kınlık tazelenmesi yaşandığı saptanmıştır. Ba
kuruma gönderilme olduğu ortaya çıkmıştır. Bir
kım evi tarafından uygulanan bakım, ebeveynin
hemşire ve sosyal hizmet uzmanı yaşlı kişinin
çoklu fiziksel ya da zihinsel sorunun neden ol
bakımını planlamak üzere yoğun bir şekilde işe
duğu yük ve baskıyı hafifletmiştir. Böyle bir giri
giriştiğinde, kişinin kuruma gönderilmesi daha
şimden sonra ailelerin yalnızca %10’unda ilişki
olası hale gelmiş ve kuruma yatırılan hastalarda
ler daha da kötüye gitmiştir (Smith & Bengston,
aşırı ölüm oranları saptanmıştır. Kişiler rastgele
1979).
üç tedaviye bölündüğünden, ölüm oranlarının
Bakım evleri şimdi ağır kronik hastalıkları ve
tedavi başlamadan önceki farklılıklara bağlı ol
zihinsel bozuklukları olan yaşlı kişiler için bakım
ması olası değildir.
sağlayan en önemli kurumlar olma özelliğini ta
Bakım evlerinde böyle bir düşüşe katkıda
şımaktadır (Gatz, Smyer, 1992; Horgas, Wahl,
bulunan şey nedir? İlk olarak, yeni bir ortama
& Baltes, 1996). Tahmin edilen geleceğe yöne
taşınma başlı başına stres kaynağı olup, ölüm
lik gereksinimler açısından, bu bakım evlerinde
oranının artmasında bir rol oynadığı düşünül
ruh sağlığı hizmeti sağlayacak şekilde yeterince
mektedir (Schulz & Brenner, 1977).
kişinin eğitildiği söylenemez.2 Bu kaygı uyandı
Bakım evine girdikten sonra, bakımın doğası
ran bir konudur, çünkü ülkenin yaklaşık 15.000
ve derecesi, rehabilitasyon, hatta kendi kendi
civarındaki bakım evlerinin çok azı, danışman
ne bakım yeteneklerini ve sakinin yapabildiği
2
Özellikle büyük şehir merkezlerinde, bakım evlerinde sıklıkla İngilizce bilmeyen bağımsız hareketleri sürdürmek açısından yaş
ve uzman olmayan görevliler ile yalnızca İngilizce bilen sakinlerin bakımıyla
ilgilenenler bulunmaktadır. Bununla ilgili bir sorun şudur: İngilizce bilmeyen bir
lının cesareti kırılmaktadır. Örneğin, kendi başı
ev sakini dilini bilmeyen bir görevlinin bakımına bağımlı durumdadır. na yavaşça ve arada dökerek yemek yiyebilen
502 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
diği evler, yaşlı kişilerin gerçek gereksinimleri sini arttırabileceğini ve kurumsal bakıma olan
ni değerlendirebilen ve tedavi edebilen sağlık bağımlılıklarını azaltacağını göstermektedir
alanındaki profesyoneller ve sosyal çalışmacı (örn., Knight, 1983; Nocks ve ark., 1986). An
lar ve toplumdaki komşular tarafından yapılan cak, sağlık sigortasıyla sağlanan var olan prim
düzenli sosyal ziyaretler. Kullanıma hazır olan ler yatan hasta bakımının daha pahalıya mal
hizmetlerdeki çeşitlilik yaşlı kişinin gereksinim olmasını ya da ruh sağlığı hizmetlerinden tü
lerine tam bir karşılık verilmesine olanak sağlar, müyle uzaklaşılmasını teşvik etmektedir. (Gatz
böylelikle kişi gereğinden fazla ya da az yardım & Smyer, 1992).
almamış olur. Bazı araştırmalar böylesi toplum Yalnızca hizmetlerin kullanıma hazır olması
psikoloji projelerinin yaşlı kişilerin yaşam kalite yeterli değildir. Hizmetler eşgüdümlü olmalıdır,
(Rodin & Langer, 1997). Bunu izleyen bir araştırma- Yaşlı kişileri tedavimiz onlarda yalnızca bir güç-
da, Rodin (1983) kendilerine baş etme becerileri öğre- süzlük duygusu uyandırmaz, aynı zamanda içerisinde
tilmiş bakım evi sakinlerinin psikolojik ölçülerle ilgili yer aldıkları monoton, sorun olmayan ortamlar, -özel-
kendilerinin yaptığı değerlendirmelerde ve doktorla- likle de hastanede kalan hastalar ya da bakım evle-
rın sağlıkla ilgili değerlendirmelerinde daha düşük rindeki hastaların ortamları- Langer’ın zihni çalış-
bir stres yaşadıkları saptanmıştır. Rodin’in varsayımı tırmama (mindlessness) olarak isimlendirdiği bilişsel
beceri eğitiminin onların yaygın olarak bakım evinde bir işleyişin devreye girmesini teşvik edebilir (Langer,
yaşadıkları sorunlar karşısında, hem algılanan hem 1989). Zihni çalıştırmama, bilişsel psikologlar tara-
de gerçek kontrollerini artırdığı yolundadır. Diğer fından incelenen otomatik bir bilgi işleme sürecidir;
bir araştırma genel olarak, kendilerinde daha fazla sık olarak yinelenen durumlardayken kişinin duruma
kontrol gören kişilerin daha fazla, tıbbi kurallara uy- ayak uydurarak çalıştırdığı düşünce biçimidir, örne-
mak, kilo vermek ve diğerlerinin kendi kendine bakım ğin, ayakkabıları bağlama gibi tanıdık bir diziyi ha-
davranışlarına katılmak gibi sağlık durumlarını daha tırlama gibi. Bu fazlasıyla öğrenilen etkinlikler, bilgi
iyiye götürecek nitelikteki etkinliklerde bulunduğunu
işleme sürecindeki bilinçli-düşüncesiz değil- perfor-
göstermiştir (Rodin, 1986).
mansı gerçek anlamda engelleyebilir ama bir durum
Bununla birlikte, Rodin, kontrolle ilgili çalışma-
yeni olduğunda ve dikkat vermemizi gerektirdiğinde
sını çeşitli alanlarda gözden geçirdikten sonra, kon-
zihni işletiriz.
troldeki artışın her koşul altında olumlu olmayacağı
Bu çok fazla zihni çalıştırmamanın, çok az biliş-
yargısına varmıştır (Rodin, 1986). Artan kontrol daha
sel çaba gerektiren bu zihinsel işlevinin klinik açıdan
fazla sorumluluk getirdiğinden, örneğin, hastanın
kontrolünün dışındaki etmenlerin demansa yol açma- sonuçları nelerdir? Yaşlı hastalara düşünmeleri ve
sında olduğu gibi, içsel atfın garantisi olmadığından uyanık kalmaları için pek bir olanak tanınmamakta-
bunu kendini suçlama duygusuna çevirmektedir. Ger- dır. Bakım evi sakinlerinin ve hastanedeki hastaların
çek ortam kontrol uygulama ve sorumluluk üstlenme hareketlerinin sınırlı oluşu ve kendilerinden fazla bir
şeklindeki artan çabaları desteklemez ise, kişiler ken- şey istenmemesi, yaşantılarının yineleyici ve sıkıcı
dilerini büyük olasılıkla daha kötü hisseder. Örneğin, olmasına neden olmaktadır. Langer ve Rodin bakım
bir bakım evi görevlisi bağımsızlığı yererse, bir hasta- evi konulu araştırmanın duygusal ve fiziksel sağlı-
nın görevlisine daha az bağımlı olma çabaları teşvik ğı devam ettirmek için algılanan kontrolün yanı sıra
yerine tartışmalara yol açabilir. Rodin aklındaki bu bilinçli düşünmenin de gerekli olduğunu gösterdiğini
uyarıyla, sağlık alanı profesyonelleri ve aile bireyle- belirtir. Kontrol kaybı ve zihni çalıştırmama belki de
rinin bakım evleri gibi kurum ortamlarındakiler dâhil birbiriyle ilişkilidir, çünkü kişiler yaşamlarındaki ol-
yaşlı erişkinlere daha fazla kontrol vermenin yollarını gular üzerindeki kontrolü yitirdiklerine inandığında
araştırmaları gerektiği ile sözlerini bağlamaktadır. gerçekten düşünecek ne vardır ki?
genellikle bunlar yakınlarda değildir. Çoğu kez mesidir, bunun nedeni bunların nadiren ortadan
yaşlı bir kişi ve onun ailesi bir acenteden diğerine kalkmasıdır. Tümü olmasa bile birçok yaşlı
sürünür ve Kafka’vari bürokrasilerde kaybolur. hastalığı -örneğin işitme kaybı, görsel bozulma,
Sistemde deneyimi olan profesyoneller bile ge hareket yeteneğinin kaybı, özellikle ayaklarda
nelde danışanlarının gereksinim duyduğu hiz ağrı sızılar (Pearson & Gatz, 1982) ve sürek
metleri almak için işlemlerin tamamlanmasında li kötüye giden kardiyovasküler sistem- büyük
sıkıntı çekerler. Düş kırıklığı yaratan kurallar olasılıkla daha iyiye gitmeyecektir ve bir şekilde
programların kurumlaştırılma amaçlarını engel buna uyum sağlanması gerekir. Yaşlı kişiler bü
leyebilir. Örneğin, California’da Sağlık bakımı, yük ölçüde sağlık bakım görevlileriyle olan iliş
her zaman kırık bir kalçanın iyileşmesinden kilerine güvenirler ama bu görevliler onlara kar
sonra alınan fizik tedavisi gibi, rehabilitasyon şı sabırsızlık gösterebilir, çünkü Zarit’in (1980)
hizmetlerinin masrafını ödemez. Sonuç olarak, belirttiği gibi, yaşlı kişilerin hastalıkları genellikle
pek çok yaşlı kişi kazanabilecekleri işlevlerini tedavi edilemez ve bu yüzden, çoğu, tıp mes
yeniden kazanamamakta, bu yüzden de daha leğinin yaşattığı “yasaya” uymamış olur. Buna
pahalı hizmetler gerektirecek ek fiziksel ve duy ek olarak, yaşlı kişiler sıklıkla ilaçları kendilerine
gusal bozulma ve rahatsızlıkların artmasından önerildiği şekilde almazlar ve aldıklarında bile
yakınılmaktadır. ilaçların yan etkilerinin görülmesi ender rastla
Yaşlıların sağlık bakımı söz konusu olduğun nan olaylardan değildir (Leach & Roy, 1986).
da temel güçlüklerden birisi yaşlı kişilerin süre Onlara bakması gereken aile bireyleriyle olan
ğen sağlık sorunlarının doktorlara çekici gelme ilişkiler de acı verir. Hastalanan yaşlı hastalar
YAŞLI ERİŞKİNLERLE TERAPİYE ÖZGÜ KONULAR 505
√√
YAŞLI ERİŞKİNLERLE
TERAPİYE ÖZGÜ KONULAR Bilgisayar kullanmak ve Internet’e erişim yapmak şimdilerde
yaşlıların sosyal temaslarını arttırabildiği bir yöntem olmuştur.
Bu bölüm boyunca söz edildiği gibi, tek ortak Yaşlı kişilere terapi uygulanırken onların için
noktası takvim yaşı olan bir gurup kişi hakkında de yaşamış oldukları sosyal bağlamlar dikkate
tartışmak, onların geçmişlerindeki, gelişimsel alınmalıdır ki, bu yalnızca bu konudaki yazın
öykülerindeki ve kişiliklerindeki önemli farklılık okunarak yapılamaz. Örneğin, yaşlı bir dul er
ları görmezlikten gelme riskini birlikte getirmek kekten kendisine arkadaş aramak için civardaki
tedir. (Smyer, Zarit, & Quails, 1990). Altmış beş bir yaşlı huzur evi merkezine gitmesini isteyen
yaş üzeri erişkinlerin kendilerini daha gençler bir terapist, eğer bu merkezin doğası o kişinin
den farklı yapan fiziksel ve psikolojik özellik kiyle uyuşmuyorsa ona yanlış öneri vermiş ola
leri olmasına karşın, sonuçta bireydirler, her caktır (Knight, 1996). Böyle bir deneyim kişinin
biri uzun bir süre yaşamış ve kendilerine özgü kendini daha da fazla yalnız hissetmesine yol
sevinçleri ve üzüntüleri olmuştur. Bu özgünlü açabilir. Bütün sosyal örgütler, hatta yaşlı mer
ğe karşın, yaşlı kişilerin terapisinin uygulanma kezi gibi gevşek bir şekilde yapılandırılmış olan
sında dikkate alınması gereken birkaç önemli lar bile, sosyal bilimcilerin sosyal ekoloji olarak
genel konu vardır. Bunlar içerik konuları ve sü adlandırdığı, kendi adetlerini ve uygulamalarını
reç konuları olmak üzere ikiye ayrılabilir (Zarit,
geliştirir. Bazıları fiziksel düşkünlüğe hoşgörülü
1980).
bakarken, diğer bazıları böyle değildir. Bazıla
rına sıklıkla ve öncelikle bir zamanlar iyi maaş
YAŞLI ERİŞKİNLERDEKİ TERAPİNİN alan profesyoneller gelirken, diğerlerine düzenli
İÇERİĞİ olarak devlete ilişkin akıl hastanesinde eskiden
Beyin bozukluklarının görülmesi yaşla birlik kalmış hastalar gelmektedir. Akıl sağlığı bakımı
te artar, ama görüldüğü gibi, yaşlı erişkinlerin görevlilerinin bu yaşlı hastalarının içinde yaşa
diğer ruh sağlığı sorunları hayatın daha erken dığı sosyal çevreyi bilmeleri ve anlamaları gere
döneminde yaşananlardan o kadar da farklı kir. Bunu daha genç hastalarda hep önemseriz,
değildir. Klinisyenler fiziksel yetersizliklerin ve diyor Knight, ama yaşlı erişkinlere gelince, göz
ilaçların psikolojik sorunları yoğunlaştırabilece önüne almayı sıklıkla unuturuz.
ğini takdir etmekle birlikte, yaşlı kişinin önceki Yaşlı hastaların daha genç olanlara göre sos
on yıllarından gelen tutarlık ve süreklilikleri de yal gereksinimlerinde de bir dizi farklılık vardır.
kaydetmelidir. Yaşlı insanların sosyal açıdan yalıtılmış olduğu
Yaşlı erişkinlerin duygusal yönden sıkıntılı ve diğer kişilerle, belki de geçmişte olduğu gibi
olmaları yaşanan sorunlara verilen gerçekçi bir daha fazla etkileşimde bulunması için yüreklen
tepki olabilir. Tıbbi hastalıklar yürüme, görme dirilmeye gereksinim duyduğu şeklindeki yaygın
ve işitmede geriye dönülemez sıkıntılar yarata düşünce temelsiz gibi gözükmektedir. Yaşlılar
bilir. Parasal durum bir sorun olabilir. Yaşlılarda da sosyal etkinlik düzeyi ile psikolojik iyi oluş
psikolojik sıkıntıyı tedavi eden terapistler bunun arasında hiçbir ilişki bulunmamaktadır (Cars
büyük bir kısmının bir psikopatoloji belirtisi ol tensen, 1996). Yaşlandıkça, ilgimiz yeni sos
maktan çok, gerçek yaşamdaki zorluklara gös yal etkileşimlerden bizim için gerçekten önem
terilen anlaşılabilir bir tepki olduğunu akıllarında taşıyan birkaç sosyal ilişkiyi pekiştirmeye doğru
bulundurmak zorundadır. Yine de profesyonel kayar, aile ve yakın akraba ve iş arkadaşlarıy
bir girişim yardımcı olabilir. la birlikte vakit geçirmek gibi. Bazı terapistlerin
506 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
Sosyal çalışma:
Toplum kaynaklarının kullanımını
kolaylaştırır; karar almaya yönelik aile
toplantılarını kolaylaştırır.
dan
Aile nlığı
ışm
a
Taburcu planlaması için
yerleştirmeyi koordine eder
Bilişsel
ndirme Fiziksel
değerle değerlendirme ve
tedavi planlaması,
İlaç düzeninin
bakımın diğer
izlenmesi
görevlilerle
eşgüdümü
İlaç
eğitimi
İlaç:
Birincil bakım M.D. olarak
görev yapar; teşhis ve Eczane:
tedavinin izlenmesi İlacın gözden geçirilmesi,
eczane dağılımının
kolaylaştırılması
Şekil 16.1 Geriatrik disiplinler arası rol haritası. Sorumluluk ve uzmanlığa ilişkin ayrı ve çakışan alanları kaydediniz.
Zeiss, Steffen, A.M. (1996). Disiplinler arası sağlık bakım ekipleri. Geriatrik bakıma ilişkin temel ünite. L.L.Carstensen,
D.A.Edelstein & L. Dornbrand (Eds) Klinik gerontoloji elkitabı, Thousand Oaks, CA, Sage
psikolojik açıdan zararlı olarak gördüğü sosyal olan tavır (ageist) değil aynı zamanda cinsiyet
yönden içine kapanma aslında sosyal seçicilik- ayrımlı yaklaşımlar da psikoterapinin yönünü
tir. Önümüzde daha az zaman kalmış olduğu olumsuz yönde etkileyebilir (Steuer, 1982). Ör
için dünya hakkında daha fazla şey öğrenmek neğin, yaşlı bir çiftte stres, erkek emekliye ayrıl
yerine duygusal yakınlığa daha çok önem ver dığında artabilir. Olağan terapötik hedef erkeğin
me eğiliminde oluruz. Bu tercih yalnızca yaşlı uyum sağlamasına yardımcı olmak değil, kadı
kişilerde değil, aynı zamanda sınırlı vakti kalan na kocasının uğradığı statü kaybına alışmasına
daha genç kişilerde, örneğin kendilerini en ya ve her gün onunla daha çok zaman geçirmeyi
kın hissettiği kişilerden uzağa gitmeye hazırla öğrenmesine yardımcı olmaktır.
nan ya da AIDS olan kişilerde de görülür (Fre Yaşlı erişkinlerin bugünkü kuşaklarının ev
derickson & Carstensen, 1990). Sonu olmayan lilikten beklentileri ve ona verdiği değerler elli
bir gelecek göremediğimizde, rastgele arkadaş lerinde ve daha genç olanlardan çok farklıdır.
lar ile -örneğin yaşlı erişkinlere yönelik bir hu Bu kitabı okuyanların çoğu büyük olasılıkla bir
zur evinde rastlanabilecek- daha az etkileşimde evlilikten mutluluk ve kişisel görevlerin yeri
bulunmayı yeğler ve sınırlı zamanımızı kiminle ne getirilmesini beklemektedir. Bu beklentinin
geçireceğimiz konusunda daha seçici oluruz. şu anda yetmişlerinde ve üzerinde olanlarda
Psikoterapi hastası olarak kadınlar iki yön mevcut olduğu kolaylıkla varsayılamaz (Knight,
den yakınma getirirler, sadece yaşlılara karşı 1996). Eğer bir terapist yaşlı bir erişkinin klinik
508 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
sorunlarının bazılarının sıkıntı veren bir evlilik Kelly ve Gatz (1963) Butler tarafından önerilen
yüzünden olduğuna inanır hale gelmişse, has yaşama bakışı (1963) özellikle yaşlı erişkinler
tanın bakış açısını dikkate almalıdır. için uygun olan bir psikoterapötik yaklaşım ola
Ölüm ve ölmek düşüncesi yaşlı hastaların rak ele almaktadır. Bu yaklaşım Erik Erikson’un
terapisinde önemli bir yer tutar. Yaşlılar, ölümle (1950, 1968) ileri yaşlara kadar uzanan çatışma
ya da hayat boyu destek gerektirecek kuvvetten ve büyüme aşamaları olarak varsaydığı yaşam
düşürücü bir hastalıkla karşı karşıya gelme kor boyu gelişim kuramının etkisini yansıtmakta
kusu ile başa çıkma konusunda yardıma gerek dır. Yaşama bakış, yaşlı erişkinler için doğal bir
sinim duyabilirler. Yaşlı danışanlara hayatlarını eğilim olan kendi yaşamları üzerinde düşünme
felsefi ya da dini bir bakış açısıyla araştırmaları yi ve kendilerine ne olduğuna ilişkin bir anlam
önerilebilir. Leo Tolstoy yaşlandığında dindar yüklemeye çalışmalarını kolaylaştırmaktadır.
olan pek çok insandan yalnızca birisidir. Felsefi Erikson’un deyimiyle, bu, kişinin ego bütünlüğü
ve dini bakış açıları, danışana yaşlılığın insan ile umutsuzluk arasındaki çatışmayı ele alma
varlığına dayattığı sınırları aşmasında yardımcı sına yardımcı olmaktadır. Kullanılan yöntemler
olabilir. Kişi ölecekse, bireyin hayatının anlamı arasında, hastanın eski fotoğraflar getirmesi,
üzerine tartışmalar insanın içini dökmesini, ken çocuklukta yaşanan bir eve seyahat ve bir oto
biyografi yazımı yer almaktadır. Akla gelebile
dini iyi hissetmesini ve kişisel gelişimi arttırabilir
ceği gibi, kişiler bu tip bir terapide kendilerini iyi
(bkz. bunu izleyen yaşamın gözden geçirilme
olduğu kadar kötü de hissedebilirler. Terapistin
sine yönelik tartışma). Kaçınılmaz kaybı yaşa
hastayı hayata karşı olumlu bir bakış açısı ve
yacak hastanın sevdikleri de bu tartışmalardan
varoluşun gelmekte olan sonu konusunda yön
yararlanacaktır.
lendirmek için çok büyük bir becerisi olması ge
rekir.
YAŞLI ERİŞKİNLERLE TERAPİ Son yıllarda yaşlı erişkinler için psikanalitik
SÜRECİ yönelimli terapi konusunda, özellikle de duygu
Geleneksel bireysel, aile ve evlilik terapi ların bir başkasına yöneltilmesinin (transfer
lerinin yaşlılarda etkili olduğunu daha önce be ence) analizi yoluyla çocukluk baskılamalarının
lirtmiştik (Gatz ve ark., 1985). Bazı klinisyenler keşfinden çok, ego işlevlerinin güçlendirilmesi
uyum gösterir ve burada-ve-şimdi tipi sorunlar üzerinde yoğunlaşan daha kısa dönemli tera
üzerinde yoğunlaşır. Yaşlı hastalara uygulanan pilerle ilgili araştırmalar yapılmıştır (Kahana,
terapinin bilgi sağlayarak, gerekli hizmetler için 1987). Daha önce sözü edilen çabalarla, Galla
acente aramak üzere inisiyatif kullanarak ve on gher ve Thompson (1982, 1983; Thompson ve
lara yardım etmek üzere hazır bulunan federal ark., 1987) depresyonlu yaşlı hastalarda şimdi
ve yerel yasa ve büro labirentinden geçerken, yönelimli dinamik müdahale fikrinin (bundan
danışan ya da ailesine yardım ederek daha sonraki bölümde daha kapsamlı şekilde anlatı
etkin ve yönlendirici içerikte olması gerektiğini lacaktır) desteği ile bilişsel, davranışsal ve kısa
düşünürler. psikodinamik terapilerle denk bir iyileşme oldu
Yaşlanmaya ilişkin bazı özellikler -örneğin ğunu göstermiştir. Başka araştırmalar da gele
belli düşünme tiplerinin daha uzun süre alma cek vaat eden sonuçlar sağlamaktadır (Smyer
eğilimi ve çalışma belleğinde ve herhangi bir ve ark., 1990).
zamanda akılda tutulan şeylerin sayısının bel Terapide olma süreci bağımlılığı teşvik ede
li ölçüde azalması- terapinin değişik şekiller bilir. İster bir kurumda kalanlar, isterse evinde
de devam edeceği anlamına gelebilir (Knight, bakıcı ile yaşayanlar olsun, yaşlı erişkinler sık
1996; Light, 1990). Terapistler yaşlı bir erişkini lıkla bağımsız hareketlerinden çok, yardım iste
anlamak için daha çok tartışarak yol almanın işi mek ya da terapistlerinin düşüncesine önem
kolaylaştıracağını düşünmektedir. Açıklamalar vermek gibi, bağımlı davranışları sonucu daha
daha ayrıntılı olmalı ve diyalog daha çok uzatıl çok sosyal pekiştirme (dikkat, değer verme) gö
malıdır. Terapistler diyaloğun ucunu kaçırmış rürler (Baltes, 1988). Davranışsal gerontolojinin
gibi göründüğünde, gerginleşmekten ve daha giderek daha da özelleştirilmesi (Nemeroff & Ka
yüksek sesle konuşmak şeklindeki genel eğil roly, 1991) yaşlılara tuvaletlerini daha iyi kontrol
imden kaçınmalıdır -bu tepki yaşlıdaki işitme etme (Whitehead, Burgio, & Engel,1985), ken
kaybının iletişim sorununa yol açtığı yönündeki dine bakımı ve hareketliliği arttırma (Burgio ve
kalıplaşmış yaklaşımdan ileri geliyor olabilir. ark., 1986) ve sosyal ilişkileri geliştirmenin bir
Yaşlı erişkinlere Psikoterapi uygulanma yolu olarak telefonda diyalog becerilerinin ge
sı konusundaki genel tarihsel bakışta, Knight, liştirilmesi (Praderas & Macdonald, 1985) gibi
ÖZET 509
√√
belirli ve görüntüde önemsiz davranışlar üzerin kişiler yaşlı erişkinlerin fotoğraflarındaki duy
de yoğunlaşarak öz saygılarının arttırılmasına guyu belirlemeye çalışırken, kendilerine yaşça
yardımcı olmayı vurgular. Çok yakın geçmiş daha yakın olanlarınkine kıyasla daha çok hata
teki bir gelişme de, pek resmi bir terapi deni yaparlar (Malatesta & Izard, 1984). Bütün bun
lememesine karşın, yaşlı erişkinlere bilgisayar lar yaşlı erişkinlerde terapötik çalışmaların zor
becerilerinin kazandırılarak onların Internet’e luğuna eklenir.
erişim yapıp daha bir kaç sene öncesinde bile Kuramsal yönelimi ne olursa olsun, yaşlılarla
düşünülemeyecek kadar çok çeşitli sosyal ilişki çalışmada dikkat çekilen psikoterapinin diğer bir
geliştirmelerinin sağlanmasını içeren bir yakla yönü karşıt aktarım geliştirme (counter- trans
şımdır (Cody ve ark., 1997). ference) adlı analitik kavramı hatırlatmaktadır.
Kuramsal yönelimleri ne olursa olsun, bü Genellikle bu hastalarından çok genç terapist
tün terapistler hastaların ne söylemek istediği ler, hastaların sorunları karşısında kendini kötü
ni anlamak ve diğer bir şekilde fenomenolojik hissedebilir, çünkü bunlar onların kişisel duyarlı
deneyimlerini takdir edecek bir yardımcı olarak, noktalarına dokunabilir, örneğin kendi ebevey
onların tüm yüz ifadelerini yorumlayabilmelidir. niyle çözümlenmemiş çatışmalar, kendi yaşlan
Yaşam zamanı boyunca duygusal değişiklikler ma süreci ile ilgili duyduğu kaygılar ve ölüm ve
üzerinde yapılan bir araştırma, terapistin has ölmek gibi konularla uğraşma konusunda istek
tadan daha genç / daha az yaşlı olduğu durum sizlik gibi. Knight ve ark. (1992)’nın varsaydığı
larda gerçekten hata yapma potansiyelinin bu gibi, “yaşlı erişkinlerle terapinin farklı olduğu
lunduğunu düşündürmektedir (Knight, 1996). şeklindeki algının şimdilerde teknik, süreç ya da
Yaşlı insanların daha çeşitli ve daha kapsamlı başarı olasılığı gibi gerçek farklılıklardan çok,
yaşam deneyimleri olduğundan, duyguları daha duygusal etkiden kaynaklandığı düşünülmekte
genç erişkinlerinkine göre daha karmaşık ve dir.... (yaşlı erişkinler üzerinde çalışmak) tera
incedir (Schulz, 1982). Bu ileri yaştakilerin yüz pistlere kendi yaşlarının ötesinde bir olgunluğa
ifadelerinin birkaç duyguyu aynı anda yansıt erişme yönünde zihinsel ve duygusal yönden
maları için bir zemin hazırlar, öyle ki, daha genç bir meydan okumadır (s. 540, 546).”
ÖZET
Yakın zamana kadar, yaşlı kişilerin psikolojik sorunları ihmal edilmiştir. Altmış beş yaşının üze
rindekilerin sayısı oransal olarak artmaya devam ettikçe, bazı yaşlıların uğradığı zorluklar ve onları
engellemek ya da iyileştirmenin en etkili yolları hakkında daha fazla şey öğrenmek daha önemli hale
gelecektir. Fiziksel bozulma, yaşlanmanın belirgin bir özelliği olmasına karşın, yaşlı kişilerin eğilimli
olduğu bazı duygusal sıkıntılar psikolojik kökenlidir.
Ciddi beyin bozuklukları, yaşlı kişilerin çok küçük bir azınlığını, (%10’dan az) etkiler. Bunların
içinde iki temel bozukluk ayırt edilmiştir, demans ve delirium. Demansta kişinin zihinsel işlev görmesi
azalır, bellek, soyut düşünme ve yargılamada bozulma olur. Demans giderek artıyor ise, çoğunda
olduğu gibi, birey tümüyle bir başkası gibi görünür ve sonunda kendi çevresinden habersiz hale gelir.
Çok çeşitli hastalıklar bu bozulmaya neden olabilir, bunlardan en önemlisi olan Alzheimer hastalığın
da kortikal hücreler yok olur. Deliriumda bilinç aniden bulanıklaşır ve düşünce, duygu ve davranışta
başka sorunlar -parçalara bölünmüş ve yönelimsiz düşünce, tutarsız konuşmalar, dikkati sürdürme
yeteneksizliği, varsanılar, yanılsamalar, zaman ve yer kavramının kalmaması, aşırı halsizlik ya da
hiperaktivite ve duygu dalgalanmaları görülür. Temeldeki neden kendini kısıtlayıcı olur ya da yeterin
ce tedavi edilebilirse, normale döndürülebilir. Beyin bölgeleri işlevini doğru görmez ama aslında yok
olmuş değildir. Nedenler arasında aşırı ilaç kullanımı, beyin dokusu enfeksiyonu, yüksek ateş, yanlış
beslenme, dehidratasyon (susuz kalma), endokrin bozuklukları, kafa travması, serebrovasküler so
runlar yer alabilir.
Bu iki bozukluğun tedavisi birbirinden çok farklıdır. Deliriumdan şüpheleniliyorsa, neden için bir
araştırma yapılmalıdır, örneğin, beslenme eksikliği ya da ilaca karşı toksik reaksiyon düzeltilebilir.
İlerleyici demans genellikle tedavi edilemez ama hastalıktan etkilenen kişi ve ailesine geriye kalan
zamanın nasıl tolere edilebilir, hatta ödüllendirici olabileceğine ilişkin danışmanlık yapılabilir. Bakıcı
lara yeterli destek sağlanırsa, pek çok demanslı hasta evde bakılabilir. Ama genellikle öyle bir zaman
gelir ki, bakım külfeti çoğu aileyi, hasta kişiyi bir bakım evine ya da hastaneye yerleştirmeye iter.
Yaşlı kişiler psikolojik sorunların bütün spektrumundan yakınabilirler, pek çok durumda bu bozuk
luk onların yaşamlarının erken döneminden ileri gelir. Yine de, öyle görülüyor ki, genel olarak, dep
510 √√ BÖLÜM 16 - YAŞLANMA VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR
resyon ve kaygı sıklığı yaşlı erişkinlerde altmış beş yaşından küçük olan daha genç erişkinlere göre
daha düşüktür. Yaşlı insanlara şimdilerde çeşitli psikodinamik terapilerin yanı sıra, daha yeni bilişsel
davranış terapileri uygulanmakta olup, şimdiye kadar bu yolla elde edilen sonuçlar cesaret vericidir.
Depresyon kadar yaygın olmamakla birlikte, paranoya yaşlı kişiler ve onlarla ilişki halinde olanlar
için bir sorun oluşturur. Daha genç paranoid hastaların kendilerine kötülük yapanlarının (persekü
tör) tersine (paranoya konuları FBI ve yıldız ve gezegenler arası boşluktaki uzaylılar gibi uzaktaki
ajanlardır), yaşlı bireylerin paranoya konuları genellikle evin çok yakınında oturmaktadır, (hastanın
posta kutusunu açan bir komşu, kendinden büyük yakının parasının çalınmasını görmezden gelen
nankör çocuk, zihni bulanıklaştıran ilaç yazan doktor). Paranoya bazen demanstaki beyin hasarın
dan kaynaklanabilir, ama psikolojik etmenler de buna kaynaklık edebilir. Paranoya işitme güçlüğüne
karşı bir tepki de olabilir -”Onların ne dediğini duyamıyorsam (özellikle de kendi işitme güçlüğümü
takdir etmezsem), bunun nedeni onların benim hakkımda fısıltıyla konuşmaları olabilir.” Yalıtım da
bir etmen olabilir; kişinin sosyal ilişkileri azsa, kendi izlenim ve kuşkularını doğrulaması zor olacak,
bu da sanrıların gelişimine zemin hazırlayacaktır. İleri yaşta yaşanılan diğer psikolojik bozukluklar
arasında şizofreni olguları (bazen parafreni olarak da adlandırılır), madde bağımlılığı, özellikle ilacın
yanlış kullanımı ve uyku bozuklukları yer alır. Bunların tümü tedavi edilebilir niteliktedir.
Yaşlı kişilerin intihar girişimleri daha genç erişkinlerle kıyaslandığında daha çok oranda ölümle so
nuçlanır. Çoğu altmış beş yaşından küçük olan ruh sağlığı alanındaki profesyoneller, yaşlı ve hasta
kişilerin yaşamaları için bir neden kalmadığını varsayarlar. Bu yaklaşım onların yaşlanmaya ilişkin
korkularını yansıtıyor olabilir.
Cinsellik ve yaşlanma konusunda da hatırı sayılır derecede efsane bulunmaktadır, bunlardan en
önemli olanı, altmış beş yaşındaki cinselliğin uygunsuz, doyum verici olmayan ve hatta olanaksız
olduğu yolundaki varsayımdır. Kanıtlar bize bunun tam tersini göstermektedir. Ciddi fiziksel bozuk
luğu olan yaşlı kişiler, seksenli yaşlara ve ötesine uzanacak şekilde cinsel ilişkiden haz alabilecek
ve diğer şekillerde sevişebilecek güçtedirler. Yaşlanmayla ortaya çıkan fark, uyarılmanın daha uzun
zaman alması, orgazmın daha az yoğun olmasıdır. İleri yaşta cinsel kapasite ile ilgili hassas ve doğru
bilginin yayılması, çoğu gereksiz yere oluşan cinsel işlev bozukluğunu ve ilgisizliği engelleyecektir.
Bakım evleri ve diğer yaygın bakım uygulamaları sıklıkla sakinlerinin sahip oldukları beceri ve
kapasiteyi sürdürme ve geliştirmeleri yönünde cesaretlendirici davranmamaktadır, böylece burada
hem fiziksel hem de akıl yönünden gerilemeler hüküm sürer. Bugün, bakım mümkün oldukça, top
lum içinde sağlanmalıdır. Gezici Yemek Servisleri, sağlık alanındaki profesyonellerin evlere yaptığı
düzenli ziyaretler ve bakıcılara verilen destek, kullanıma hazır ve eşgüdümlü olduğunda yararlı gibi
gözükmektedir, çünkü böylelikle, kişiler bürokratik bir labirentle karşı karşıya gelmek zorunda kalma
maktadır. Her türlü müdahale, yaşlı kişilerin koşullar elverdiğince bağımsız kalacakları şekilde en az
boyutta yapılmalıdır.
Pek çok yaşlı kişi psikoterapiden yararlanabilir, ancak yaşlı erişkinin tedavisine özgü birkaç konu
akılda bulundurulmalıdır. Yaşlıların yaşadığı duygusal sorunlar içerik bakımından çoğunlukla gerçek
çidir. Onlar genellikle yeri doldurulmaz kayıplar yaşamış olup, gerçek tıbbi ve parasal sorunlarla karşı
karşıyadır. Onların yakınmalarını her zaman psikopatolojik bir duruma yüklemek akıllıca değildir.
Ölüm de daha yakın bir konudur. Terapi sürecine gelince, klinisyenler her zaman etkin ve yönlendirici
şekilde olmalı, danışanlarının gereksinim duyduğu sosyal hizmetleri veren acenteler hakkında bilgi
sağlamalı ve bunları aramalıdır. Terapi aynı zamanda bir kontrol, kendine yetme ve umut duygusunu
teşvik etmeli ve de yaşlı kişiye yaşamının sonuna yaklaşırken, onun kendi yaşamına bir anlam yük
lemesine yardımcı olmalıdır.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
takvim yaşına karşı tavır seçici ölüm oranı uykuda solunum yokluğu
(agism) demans (uyku apnesi)
yaş etkileri Alzheimer Hastalığı
kuşağa özgü etkiler plak
ölçüm zamanı etkileri nörofibriler düğümler
kesitsel araştırmalar deliryum
boylamsal araştırmalar parafreni
KISIM IV
MÜDAHALE VE
YASAL VE ETİK
KONULAR
17
İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
Çeviri: Prof. Dr. Levent Küey
Problemli kişiler sorunlarını arkadaşlarıyla konuşabilirler ya da profesyonel terapiye yönelebilirler. Terapi tipik bir biçimde arkadaş
desteği ve tavsiyeleri rahatlama sağlamayan kişilerce aranır.
Çok sayıda kuram ve psikoterapi vardır; belki bölümde derinliğine tartışılan içgörü (insight)
yüzlerce ve her birinin de ateşli destekleyicileri. terapisi ise, duyguların (emotion) ve düşünce
Bu ve bunu izleyen iki Bölümde en önde gelen lerin insanların, özellikle ihtiyaçları ve dürtüleri
terapötik müdahale kuramlarını ve bunları des çatıştığında, kendilerini neyin güdülediğini uy
tekleyen araştırmaları sunacağız. Niyetimiz, te gun bir şekilde anlamadıkları için bozulduğunu
mel yaklaşımlara dair yeterli ayrıntıları ve temel varsaymaktadır. İçgörü tedavisi insanların dav
konuların kavranmasını ve terapi alanına ilişkin ranışları ve düşüncelerinin gerçek nedenlerini
genel bir bakış açısını sağlayacak bilgileri sun keşfetmelerine yardımcı olmaya çalışır. Burada,
maktır. Bunun aynı zamanda, okuyucuya yeni temel önerme, güdülenmelerin daha çok farkı
çıkacak terapileri eleştirel olarak değerlendirme na varılmasının düşünce, duygu ve davranışlar
araçları sağlayacağını ya da en azından bunla üzerinde daha çok kontrole ve ardından geliş
rı etkili bir şekilde değerlendirme için sorulacak meye yol açacağı biçimindedir.
soruları bilmelerini sağlayacağını umuyoruz. Kuşkusuz içgörü, yalnızca içgörü terapileriyle
Sigorta şirketlerince psikoterapistlere yük sınırlı değildir. Eylem terapileri de bireye içgörü
lenen sorumluluk ve önemin artmasıyla birlik kazandırır; daha yeni bilişsel davranışçı terapi
te psikoterapinin etkinliğinin değerlendirilmesi ler de içgörü ve davranışçı terapilerin bir karı
çok önemli bir konu haline gelmiştir (Johnson, şımı olarak görülebilir. Sorun temel vurgunun
1995). Sağlık hizmetlerini yeniden yapılandır nereye yapıldığı, odağın ne olduğu sorunudur.
ma hareketine paralel olarak, sigorta şirketleri Davranışsal terapilerde odak davranışın değiş
psikoterapistlerin kendilerini en etkin ve verimli tirilmesidir; içgörü genellikle bir yan kazançtır.
tedavilerle sınırlandırmalarını istemektedir. Pro İçgörü tedavilerinde, odak insanların doğrudan
fesyonel örgütler de buna katılmaktadır. Örne davranışlarının değiştirilmesinden çok, onların
ğin, Amerikan Psikoloji Birliği’nin klinik bölümü güdülenmelerini, korkularını ve çatışmalarını
hangi tedavilerin “görgül olarak desteklenen kavrayışlarının arttırılmasıdır. Bu tür içgörülerin
tedaviler” nitelemesini hak edeceğini belirlemek gelişimini kolaylaştırmak için farklı kuramsal yö
üzere, yeterli kontrollü çalışma verileri ile des nelimli terapistler, psikanalizin serbest çağrışım
teklenen tedaviler konusunda görüş birliğine tekniğinden danışan merkezli terapilerin duygu
varma çabasındadır (Chambless ve ark., 1996; ların yansıtılması tekniğine dek değişik teknikler
Task Force, 1995). uygulamaktadır.
Bu ve bundan sonraki Bölümde ana ilgi oda
ğımız bireysel terapi, yani bir klinisyenin bir has
ta ya da danışan ile yürüttüğü terapidir. Bu iki
PSİKOTERAPİ ARAŞTIRMALARINI
Bölümde tartışılan hemen her şey grup terapile DEĞERLENDİRMEDE GENEL
ri için de geçerlidir. Bu konu ayrıca Bölüm 19’un SORUNLAR
üç ana başlığından birini de oluşturmaktadır.
London (1964, 1986) psikoterapileri içgörü Bazı içgörü terapilerini incelemeden önce
ve eylem (davranışsal) terapileri olarak sınıf psikoterapi araştırmalarını anlamamızı ve de
landırmıştır. Davranış terapisi ve bilişsel dav ğerlendirmemizi sağlayacak birkaç genel soru
ranışçı terapiler Bölüm 18’de tartışılacaktır. Bu na değineceğiz.
516 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
Herhangi bir psikoterapi çalışması okuyan biri hastalarda uygulanan psikoterapilerin etkinlik
si, bu standartlar sayesinde, belirli bir deneysel leri konusunda söyleyebilecekleri sınırlıdır. Bu
koşulda hastalara ne olduğunu öğrenebilir. ironik bir durumdur, çünkü belirli bir tekniğin
Esas olarak bu bölümde tartışılan içgörü te ya da genel kuramsal yaklaşımın savunucuları
rapilerini içeren erken dönem araştırmalar bu kendi duruşlarını desteklemek için bu kontrollü
bilgiyi çok daha anlaşılmaz yapmışlardır. Bir ya çalışmaların kanıtlarına başvururlar.
zıda hastaların “psikodinamik psikoterapi” ya da Günümüzün kontrollü çalışmalarının diğer
“danışan merkezli terapi” (ya da davranış tera ortak özelliklerinden biri, araştırılan soruna ek
pisi) aldıklarını okumak bize biraz bilgi vermek sorunları olan (eş hastalanma konusu) insan
tedir, ama terapinin gerçekten nasıl olduğunu ların bu çalışmaların dışında kalmasıdır. Diğer
özgülleştirmemektedir. Daha da önemlisi, belirli bir ortak özellik ise, bu çalışmaların, böylesi bir
koşullarda, Dr. X’ten tedavi gören hastaların, araştırmaya katılmaya gönüllü olanların moti
aynı deney koşullarında Dr. Y’den terapi alan vasyonlarından ayrık birçok başka sorunla te
hastalarla aynı ya da benzer deneyimden geçip rapistlere başvuranlara değil, yüksek derecede
geçmediklerinin belirlenememesidir. yapılandırılmış bir tedavi protokolü içinde gö
El rehberlerinin kullanımı, bunları kullanacak rülmeyi isteyen kişilere dayanmasıdır. Diğer bir
araştırmacı terapistlerin eğitimi ve bu terapist deyişle, kontrollü çalışmalara katılmaya gönüllü
lerin seanslar sırasında gerçekten ne yaptıkla olan ve kabul edilen hastalar psikoterapideki
rının izlenmesi (monitor) 1960’larda gündeme hastaların belki de büyük bir çoğunluğundan
gelmiştir. El rehberlerine dayalı ve farklı tedavi farklı özellikler taşır. Bu durum kontrollü çalışma
biçimlerinin tartışıldığı ilk çalışma, sistematik sonuçlarının günlük psikoterapi uygulamalarına
duyarsızlaştırma ile bir içgörü terapisinin karşı genelleştirilmesini riskli kılabilir.
laştırıldığı araştırmadır (Paul, 1966). Bu çalış Kontrollü çalışmaların diğer bir özelliği, has
ma, psikoterapi araştırmalarında büyük bir de taları homojen bir grup olarak tanımlayabilmek
ğişimin öncüsüdür. için DSM tanılarını yaygın olarak kullanmasıdır.
Her şey iyi güzel ama durup düşündüğümüz Örneğin, Bölüm 18’de anlatılan geniş ölçekli
de bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlarız. Ulusal Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIMH) depres
El rehberlerinin kullanımı, yüksek iç geçerlilik yon çalışmasında araştırmaya katılanlarda
(elde edilen sonuçlar belirli güvenilirlik sınırları majör depresyon bulunup bulunmadığı DSM
içinde bağımsız değişkenin etkisine atfedile ölçütlerine göre konmuş ve bu hastalar seçki
bilir) sağlarken acaba dış geçerlilik açısından siz (random) olarak farklı deneysel durumlara
durum nedir? Yani, bu el rehberlerine dayanan alınmıştır. Fakat birçok kez gördüğümüz gibi,
terapilerden elde edilen sonuçlar, kontrollü bir insanlar birçok nedenden dolayı çökkün, kaygılı
çalışmanın kuralları dışında, günlük psikoterapi ya da alkol veya sigara bağımlısı olabilirler. Bu
uygulamalarına genelleştirilebilir mi? Psikote tür çalışmalarda mümkün olamayan şey, bir ki
rapi alanında bundan daha sıcak tartışılan ve şinin idiyografik analizidir; yani, o kişinin belirli
daha önemli bir başlık belki de yoktur (Goldfield bir biçimde hissetmesi, düşünmesi ve davran
& Davison, 1994; Persons, 1989). ması açısından en önemli etkenleri belirlemek
Sorunu tartışmanın bir yolu şudur: Yazılıp bel için, tek bir olgunun biricik özelliklerinin anali
gelenmese de, terapistlerin çoğunun kendilerini zi (Beutler, 1997; Goldfried & Davison, 1994).
“eklektik” olarak betimledikleri gerçeğini hatır Kontrollü çalışmalarda genellikle birbirine ben
larsak (Örn., Jensen, Bergin & Greaves, 1990; zeyen ağır depresyonlu hastalar tedavi edilir;
Smith, 1982), belirli tekniklerle (örn., duyarsız deneysel araştırmaların en iyisinde bu araştır
laştırma) ya da yaklaşımlarla (örn., danışan maların iyi bir iç geçerliliği olacaktır (deneklerin
merkezli terapi) yapılan kontrollü çalışmalar o seçkisiz atanmasına ilişkin önceki tartışmayı
terapinin doğası ve sonuçları hakkında yalnızca anımsayınız).
o uygulama ile sınırlı bilgi vermektedir (Lambert Psikoterapi araştırmaları son zamanlarda et
& Bergin, 1994). Şu bir gerçek ki, terapistlerin kinliği ve verimliliği birbirlerinden ayırmaktadır.
çoğu çok seyrek olarak belirli kuramsal yöneli Bir müdahalenin etkinliği, tipik biçimi akademik
min (örn., psikanalitik, danışan merkezli ya da bir araştırma ortamında yapılan kontrollü bir ça
davranışçı) katı sınırları içinde kalır. Dolayısıy lışma sonucunda belirlenir. Bir müdahalenin ve
la, bu ve izleyen iki Bölümde anlatılan kontrol rimliliği ise, günlük hayatta, pratiklerini bir tedavi
lü çalışmaların bu araştırmalarda yer almayan el rehberine bağlılıkla tanımlamayan bir terapis
518 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
te gidildiğinde uygulanan müdahaleler için kul önemi vurgulanmıştı. Öyle ki, insanların yaşam
lanılır. Örneğin, agorafobisi bulunan bir kişinin larının her anında birçok öngörülemeyen ve ba
evinden uzağa gidebileceği gibi, gözlenebilir, iyi zen kontrol edilemeyen etken söz konusudur ve
tanımlanmış problemlerin azaltılması genellikle dolayısıyla, insan davranışlarını anlamamız ve
etkinlik çalışmalarının konusudur; verimlilik ise, onu ön görerek değiştirebilmemiz sınırlıdır. Bu
genellikle, hastaların kendileri tarafından daha nun psikoterapi çalışmalarıyla ilişkisi nedir?
bütüncül ve öznel ölçütlerle değerlendirilir. Ör Tedavi görmeyen, dolayısıyla profesyonel bir
neğin, bu ölçütler, terapiden duydukları tatmin tedavinin varsayılan yararlarından hiçbirini al
düzeyi, kendilerine ne kadar yardımcı olundu mayan kontrol gruplarındaki bazı insanlar daha
ğuna dair inançları, yaşam kalitelerinin gelişip iyiye gitmektedir. Neden? Her şeyden önce, bu
gelişmediği konusundaki inançları olabilmekte insanlar kendi yaşamlarını sürdürmektedir, yani
dir (Consumer Reports, 1995; Seligman, 1995; onları olumlu etkileyebilecek olaylarla, örneğin,
1996’dan akt.). işte ilerleme ya da özel birisiyle tanışma gibi,
karşılaşmaktadır. Psikoterapi üzerine araştırma
SÜREÇ VE SONUÇ yapanların tek umabileceği şey, araştırmanın
farklı gruplarındaki bireylerin bu tür olaylarla
Belirli bir müdahalenin ne kadar işe yaradığı
yaklaşık eşit düzeylerde karşılaşmalarıdır. Kıs
nı bildiren araştırmalarla (sonuç araştırması),
men bu tür olaylar nedeniyle, küçük hasta grup
belirli bir sonucun nasıl ortaya çıktığını, yani, te
ları üzerinden çıkarsamalar yapılmaz ve hasta
rapötik değişimin altında yattığına inanılan sü
lar gruplara tesadüfî olarak ayrılır. Tabii ki, bir
reçlerin ne olduğunu bildiren araştırmalar (sü-
terapi çalışmasına katılanların, ister terapi ister
reç araştırmaları) arasında ayrım yapılmalıdır.
kontrol grubunda olsunlar, aynı zamanda kendi
Genellikle, sonuç araştırmaları süreç araştırma
lerini daha kötü yapabilecek olumsuz yaşantıla
larından önce gelir. Her şeyin ötesinde, eğer X
rı da olabilir.
müdahalesinin insanların üzerinde olumlu bir
Ampirik geçerliliği olmayan psikoterapile
etkisi yoksa bunun nasıl işlediği ile neden ilgi
rin en şiddetli eleştirmenlerinden olan Robyn
lenilsin?
Dawes (1994) tedavi araştırmalarında ortaya
çıkan bazı düzelmelere ilişkin güçlü bir hipo
TEDAVİ GÖRMEYEN KONTROL
tez öne sürmüştür. Profesyonel olmayan “tera
GRUPLARI pistler”, örneğin, öğretmenler gibi, etkili tedavi
Psikoterapi araştırmalarını incelerken, şu sunma konusunda bazen profesyoneller kadar
veya bu psikoterapi uygulamasından sonra başarılı olabilirler (Berman & Norton, 1985; Ch
hastalarda düzelme olduğunu gösteren ve bu ristensen & Jacobson, 1993)1. Dawes insanların
verilerin o psikoterapinin etkinliğini kanıtladığını bir danışmanlık ilişkisine girdiğinde, bu profes
öne süren birçok çalışmaya rastlayacağız. Bu yonel olmayan bir ilişki dahi olsa, yaşamlarında
görüşler bir miktar geçerlilik taşır; her şeyden değişim yapmaya güdülendiklerini tartışmakta
önce hastalar, tedaviden önce mutsuzdu, teda dır. Hatta terapinin bizzat kendisi etkili olmaya
viden sonra daha iyiler. Ancak, göz ardı edilen bilir ve hatta bu değişimler terapistle çalışılan
şey (bkz. Bölüm 5), bu tür tedavi sonucu verile konularla ilgili de olmayabilir. Ancak, terapist bu
rinden, yalnızca zamanın geçmesi ile ne olacak olumlu değişimleri kendi uygulamalarına bağ
tı, sorusuna yanıt bulamayacak oluşumuzdur. lar. Emin olmak için, bu kitapta incelediğimiz
İnsanların yaşamı süreklidir ve kişinin yaşamını etkinlik çalışmaları gibi çalışmalardaki kontrol
iyi ya da kötü etkileyecek olaylar da sürekli ya grupları bize bu tür alternatif yorumları değer
şanır (aşağıdaki kaos kuramı tartışmasına bakı lendirmemize izin verir, ancak, yine de, herhan
nız). Tedavi görmeyen kontrol grubunun olması gi bir psikoterapi araştırmasında ne kadar şeyin
bir tedavi sonucu araştırması için temel ve as açıklanmadığı ve araştırılmadığının bilinmesi
gari ölçüttür, ancak sıklıkla da kontrol grubuna önemini sürdürmektedir. Burada gözden geçir
rastlamayız. 1
Bu sonuçlar sorgulanmadan kalmamıştır. Terapinin ne kadar etkili olduğu
üzerinde profesyonel deneyim ve itibarın etkisi olmadığı iddiasını dengelemek
üzere, Peterson (1995) bu iddiaları destekleyen verilerin konuşmaya dayalı
KAOS KURAMI VE YAŞAM danışmanlıktan geldiğini ya da sorunu ciddi olmayan bir kişi ile sempatik bir
dinleyicinin yapılandırılmamış konuşmalarından kaynaklandığını tartışmıştır.
Bölüm 5’te kaos kuramı tartışılmış ve psiko Ona göre bu durumlar gerçek uygulanan terapiden yeterli derecede farklıdır. Bu
tartışma psikoterapinin hangi türünün sigorta kapsamına alınacağı konusunda
patoloji ve terapinin anlaşılmasında bu kuramın karar vermekle görevli kişiler için öfke yaratıcıdır.
PSİKANALİTİK TERAPİLER 519
√√
diğimiz noktalar, örneğin, özellikle, etkinlik ve ginlerini serbest bırakmaya ve zihnine gelen her
verimlilik çalışmaları arasındaki farklar bilimsel şeyi söze dökmeye yüreklendirilir. Bu bölümün
kuramlaştırma ve çıkarsamalar açısından alçak başında çerçeve içindeki alıntı hastanın serbest
gönüllülük ihtiyacının altını çizmektedir (Bkz., çağrışım yapması için verilen yönergenin bir ör
Odak 17.1). neğidir. Yeterli egzersiz yapıldıktan sonra, ser
best çağrışımın bilinçdışı materyalin ortaya çı
PSİKANALİTİK TERAPİLER kartılmasını kolaylaştıracağı varsayılmaktadır.
Buradaki serbest sözcüğü nedensiz anlamı
Psikanaliz ve ilgili görüşler psikiyatri ve klinik na gelmemekte; bilinçli sansür ve kontrolden
psikolojide önemli bir güçtür. Temel özellikleri serbestleşmiş olmayı tanımlamaktadır. Kendisi
ni Bölüm 2’de özetlemiştik. Bu bölümde, klasik de determinist olduğunu açıklamış olan Freud,
(Freudcu) psikanaliz, ego analizi ve kişiler arası serbest çağrışımların akışını, psikolojik yasalar
terapilerin daha ayrıntılı betimlemelerini ve de tarafından idare edilen bilinçdışı düzeneklerin
ğerlendirmelerini yapacağız. ürettiğine inanmıştır. Öyle ki, serbest çağrışım
lar gerçekten serbest değildir (Morse, 1982, s.
KLASİK PSİKANALİZDE TEMEL 215). Gerçekten de, çağrışımların serbest ol
madığı varsayımı bu tekniği psikanalizde önem
TEKNİKLER VE KAVRAMLAR
li kılar.
Klasik psikanalizin can alıcı noktası egoyu bi Terapide, hasta, duygu ve düşüncelerini,
reyin sağlıklı bir erişkin olarak büyümesine yar önemsiz ya da utanç verici görülebilecek un
dımcı olmaktan alıkoyan bastırmaların ortadan surları ayıklamadan, mümkün olduğunca aynı
kaldırılmasına yönelik terapötik bir müdahale biçimde belirtmesi gerektiği kuralına uymalıdır.
oluşudur. Psikopatolojinin, insanların gerçek Freud düşünce ve anıların çağrışım zincirlerin
güdülenmelerinin ve korkularının farkına varma de oluştuğunu ve ilk belirtilen en yeni düşün
dıkları durumlarda geliştiği varsayılır. Bunların celerin sonuçta, daha öncekilere ve daha kritik
sağlıklı işlevselliğe dönüştürülmesi ancak bas olanlara varacağını kabul eder. Daha önceki
tırılan şeylerin bilincine varılmasıyla mümkün yıllara ait bu erken olayların ortaya çıkabilmesi
dür. İnsanlar davranışlarını neyin güdülediğini için, terapist hastanın düşüncesini yönlendirme
anlayabildiklerinde daha çok seçeneğe sahip me konusunda dikkatli olmalıdır; öyle ki, tera
olacaklardır. Psikanalizin bir kuralını yinelersek, pist etkisini en aza indirebilmek için genellikle
“idin olduğu yerde egonun da olmasına izin ve hastanın arkasında oturur.
rin”. Temel olarak, kişiliğin bilinçli, tasarlayıcı ve
seçim yapan bölümü olan ego eğer bastırmalar DİRENÇ
en aza indirilirse, kişiye akılcı ve gerçekçi yön
lere doğru rehberlik edebilir. Ancak serbest çağrışımda, dizginlerinden
Wachtel (1977)’in tüylü mamutu psikanalitik kurtulduğu kabul edilen düşüncelerin arasına
kuramın psikolojik sorunların altında yattığını kendilerini sokuşturan bloklar ortaya çıkar. Has
varsaydığı çözülmemiş, gömülmüş çatışmalar talar aniden konuyu değiştirebilir veya bir olayın
için iyi bir metafordur. Dolayısıyla, terapide uy ne kadar önce olduğunu hatırlamayabilir. Sean
gun odak reddedilme korkusu gibi güncel olarak sı kesmek için her türlü taktiği (sessiz kalmak,
sunulan sorun değil, psişede varolan bilinçdışı divandan kalkmak, pencereden bakmak, şaka
çocukluk çatışmalarıdır. Kişi ancak, bastırma yapmak ya da analiste kişisel yorumlarda bu
nın kaldırılmasıyla altta yatan sorunla yüzleşe lunmak gibi) deneyebilir. Hastalar geç gelebi
bilir ve bu sorunu erişkin yaşamı bağlamında lir veya randevuyu tümden “unutabilir”. Freud,
yeniden değerlendirebilir. serbest çağrışımın önündeki bu tür engellere
büyük önem vermiş ve direnç olarak adlandırdı
ğı bu olgu bastırma kavramının geliştirilmesini
SERBEST ÇAĞRIŞIM sağlamıştır. Freud’a göre, serbest çağrışımı bo
Psikanalistler hastalarının bastırılmış çatış zan şeyler, duyarlı alanlar üzerindeki bilinçdışı
malarını ortaya çıkarabilmeleri için çeşitli tek bir kontrole dek izlenebilir. İşte psikanalitik psi
nikler kullanırlar. Belki de, en iyi bilineni ve en koterapistin de deşmeyi istediği alanlar bu alan
önemlisi serbest çağrışımdır; burada, hasta bir lardır. Bazı özellikleriyle, bu dirençler analiste
divanda yatarak düşünce ve duygularının diz hasta hakkındaki en kritik bilgileri sunar.
520 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
Psikoterapi araştırması alanındaki son yıllarda giderek aratan bir eğilimin parçası olarak, eleştir-
oldukça dikkat çeken bir gelişme de meta-analizdir. menler değerlendirme ve karşılaştırma aracı olarak
Smith, Glass ve Miller (1980) tarafından tasarlanan meta-analize giderek artan bir şekilde güvenmişlerdir.
meta-analiz: Bu ruhla, Lambert ve arkadaşları (1986) psikotera-
çok sayıda farklı çalışmanın standardize edilmiş pi hakkında genel olarak, yani kuramsal yönelimler
sonuçlarının ortalamasını bulmanın niceliksel bir arasındaki farklılıklar açıkça göz önünde bulundurul-
yöntemidir. Analiz birimi etki büyüklüğü (effect size) madan, birkaç çıkarım yaptılar. Bu taktiğin elmayla
ES’dir. Terapinin etki büyüklüğünün niceliksel göster- armudu karşılaştırma riskine yol açmasına rağmen,
gesine (indeksine), tedavi grubunun ortalamasından onların çıkarımları bu alandaki geniş ölçekli araştır-
kontrol grubunun ortalamasının çıkarılmasıyla elde mamız için yine de yararlıdır.
edilen farkın, kontrol grubunun standart sapmasına 1. Lambert ve ark., (1986) hem diğerlerinin
bölünmesiyle ulaşılır. Etki büyüklüğü (ES) ne kadar hem de Smith ve ark.’nın (1980) bulgularının ötesine
genişse, terapinin etkisi o kadar büyüktür. geçtiler ve pek çok psikoterapötik müdahalenin çok
Karşılaştırmanın temeli terapi B’ye karşı terapi A bilinen birkaç plasebo kontrol grubundan daha etkili
olmak zorunda değildir; daha çok, terapinin uygulan- olduğunu buldular. Psikoterapistlerin “plasebologlar-
dığı ortam ve hasta türü gibi boyutlar karşılaştırıla- dan” daha fazla olduğu sonucuna vardılar (s. 163).
bilir. Başka bir deyişle, bağımsız değişken müdahale Aynı şekilde, Lambert ve arkadaşlarının, plasebo et-
sonucu üzerinde etkili olduğu kabul edilen herhangi kenleri yani içtenlik, güven ve cesaretlendirme yerine
bir etken olabilir. Meta-analizin büyük avantajı, fark- “ortak faktörler” dedikleri şey, geniş bir duygudurum
lı zamanlarda farklı araştırmacılar tarafından çeşitli ve kaygı bozuklukları yelpazesinde anlamlı ve hatta
ortamlarda yapılan çalışmalar arasında ortak bir öl- devam eden iyileşmeyi kendileri gerçekleştirebilir.
çüm sağlamasıdır. 2. Psikoterapinin olumlu etkilerinin, sonlanma-
Orijinal ve sık atıf alan raporlarında, Smith yı takip eden aylarda devam etme eğiliminde olduğu-
ve arkadaşları (1980) 1700 etki büyüklüğü ve 25.000 nu buldular, Lambert ve ark., (1986) bu iyimser çıka-
den fazla hasta içeren 475 psikoterapi sonuç araştır- rımı Nicholson ve Berman (1983) tarafından yapılan
masının meta-analizini yapmışlar, bazı tartışmalar altmış yedi sonuç çalışmasının (genellikle doğasında
yaratan ve dikkat çeken iki sonuca ulaşmışlardır. İlk davranışçı olan ve psikotik, beyin hasarlı, antisosyal
olarak, terapilerin geniş bir menzilinin, tedavinin kişilik ya da madde bağımlılığı bozukluğu olarak tanı
olmadığı durumlardan daha geniş etki büyüklükleri koyduklarının dışında kalan hastalarla yapılan) bir
ürettiği kararına varmışlardır. Özellikle, tedavi gör- meta-analizine dayandırmışlardır. Tedavi sonrası du-
müş hastaların, tedavi görmeyenlerin yaklaşık yüzde rum, izleme durumuyla yüksek korelasyondaydı ve ge-
80’inden daha iyi durumda olduğu bulunmuştur. Di- nellikle izlemedeki grup farklılıkları, terapinin sonlan-
ğer yazarlar tarafından yapılan sonraki meta-analiz- dırılmasının hemen ardındakilerle benzerdi. Bu bulgu,
ler, bu ilk bulguları doğrulamıştır (Lambert ve Ber- danışan ve (düzenli seanslarla gelmeyi kestiklerinde
gin, 1994). İkinci olarak Smith ve arkadaşları çeşitli hastaların durumlarının iyi olmaya devam edeceğini
müdahale modelleri içinde bu etki büyüklüklerinin bir uman) terapistin kendisi için açıkça önemlidir. Ayrıca,
diğerinden farklılaşmadığını öne sürdüler. çoğu kez meslektaşlarını, verilen bir tedavinin etkile-
Psikoterapi araştırmaları literatürü, çalış- rinin kalıcı olduğuna iknâ etmek için masraflı ve güç
maların puanlarını derecelendirmeye yönelik çaba- izleme ölçümlerine girişmek zorunda kalan psikotera-
larda ve karşılaştırılan terapi türlerinin değerine göre pi araştırmacıları için de önemlidir. Yine de, Lambert
karşılaştırmalı ifadeler kurma görevi için bir doğru- ve ark., (1986) örneğin yinelendiği bilinen depresyon
luk ve düzen getirmek üzere meta-analizin kullanıldı- gibi bazı bozuklukların belki de diğerlerinden daha
ğına dair atıflarla doludur. Aslında, alanda standart fazla takip edilmesi gerektiğini bize hatırlatır.
olarak kabul edilen Handbook of Psychotherapy and 3. Belirli bir tedavi koşulundaki katılımcılar
Behavior Change (Garfield ve Bergin, 1994) adlı ki- arasında önemli bir değişkenlik vardır. Tedavi grubu
tap fazlasıyla, meta-analizi kullanan literatür incele- X’in ortalama olarak anlamlı bir gelişme gösterebil-
melerine dayanır. Psikoterapide eklektisizme yönelik mesine rağmen, bu grupta sıklıkla daha kötüye giden
hastalar vardır. Bu kötüye gitme etkisi (deterioration sonuç çalışmasının bulgularını kabul etmek ya da red-
effect), Odak 19.1’de daha ayrıntılı olarak tartışıl- detmek için kullanılan ölçütleri daha açık hale getir-
maktadır. meye de yüreklendirmiş olduğunu söylerken haklıydı.
4. Sonraki bölümde gözden geçirilen bilişsel ve Ayrıca, meta-analiz yayımlanmış bir araştırmadaki
davranışçı müdahaleler ile içgörü terapilerini karşı- eksiklikleri ortaya çıkarmıştı, örneğin ortalamaların,
laştıran son meta-analitik çalışmalar, bilişsel dav- standart sapmaların yetersiz bildirilmesi ve denekle-
ranışçı müdahaleler yönünde düşük ama tutarlı bir rin atandıkları tedavi koşulunun farkında olan kişiler
üstünlüğü gösterir; ancak, içgörü terapisi taraftarla- tarafından sonuç verilerinin toplanması (Shapiro ve
rının davranışçı ve bilişsel terapilerin orta şiddetteki Shapiro, 1983). Meta-analizin uzun vadede yarar-
bozukluklara odaklandıklarına dair eleştirileri var- lı bir etkisi, araştırma uygulamalarında bir gelişme
dır*. ve yayım standartlarına yönelik bir seçicilik olabilir
(Kazdin,1986).
Bununla birlikte, meta-analiz aşağıdaki nedenler- 3. Sonuç çalışmalarının ezici çoğunluğu birden
den dolayı bir grup psikoterapi araştırmacısı tarafın- fazla bağımlı ölçüm kullanır. Smith ve ark., (1980)
dan eleştirilmiştir: orijinal çalışmalarında, her araştırmadaki her ölçüm
1. Davranışçı araştırmacılar Wilson ve Rach- için ayrı ayrı etki büyüklüklerini hesapladılar; bu,
man (Flachman ve Wilson, 1980; Wilson ve Rachman, daha fazla sayıda sonuç ölçümleri olan çalışmalara
1983), birçok davranışçı terapi çalışmasının, özellikle daha fazla ağırlık verilmesine yol açtı. Bu haksızlığı
tek denekli desenler (single-subject design) kullanılan- (örn., Landman ve Daves, 1980; Prioleau, Murdock ve
ların, Smith ve arkadaşlarının gözden geçirmesinde Brady, 1983) düzeltmek için çabalar, her bir çalışma
dışarıda bırakıldığına işaret ederler. Bu çalışmaların için tahmin edilen tek bir etki büyüklüğünü (single ef-
dışarıda bırakılmasının davranışçı terapinin durumu- fect size) bulmak için ayrı ölçümlerin birleştirilmesini
nu zayıflattığını iddia ederler. kapsadı. İlk bakışta, bu iyi ve adil bir çözüm gibi gö-
2. Daha genel bir sorun, meta-analize dâhil rünür ama O’Leary ve Wilson’un (1987) işaret ettik-
edilen çalışmaların kalite kontrolüdür. Terapi çalış- leri gibi, farklı ölçümlerin sağlayabildiği farklı bilgiyi
maları, belli araştırmacılar tarafından yargılandı-
belirsizleştirir ve ayrıca farklı ölçümlerin belirli bir
ğı gibi, iç ve dış geçerlikleri açısından fark gösterir.
müdahaleden farklı düzeylerde değişebileceği gerçe-
Tüm çalışmalara eşit ağırlık vererek, Smith ve arka-
ğini gözden kaçırır. Örneğin, hızlı kilo verdirme prog-
daşlarının meta-analizleri kötü kontrol edilen sonuç
ramlarının çabuk kilo kaybına ya da depresyondaki
çalışmasının iyi kontrol edilen kadar dikkate alındığı
bir artışa yol açabileceğine işaret ederler (Stunkard
bir durum yaratır. Smith ve arkadaşları kötü ile iyi
ve Rush, 1974). İstatiksel olarak bu iki ölçüm tek bir
çalışmaların etki büyüklüklerini karşılaştırarak bu
ölçümde birleştirilirse, anlamlı bir etkiye yönelik bir
soruna işaret etmeye çalıştıklarında ve fark bulama-
bulgu ortaya çıkmaz, dolayısıyla klinik olarak önemli
dıklarında, iyi çalışmaları iyi olmayandan ayırmada
bir sonuç gözden kaçar.
kullandıkları ölçütler nedeniyle de eleştirildiler (Ra-
chman ve Wilson, 1980). O’Leary ve Wilson (1987) 4. İçgörü oryantasyonlu terapiler, pek çok te-
diğer eleştirileri de dikkate aldılar ve esas sorunun, rapi sonuç araştırmasının bilişsel ve davranışçı te-
birisinin psikoterapi araştırmasındaki iyi ve kötü ni- rapistler tarafından yapılmış olduğu için, kendilerine
teliğe yönelik bir yargıda bulunmak zorunda olduğu karşı bir önyargı olduğunu iddia ederler (Lambert ve
ve diğerlerinin bu yargıda kusur bulabildiği sonucuna ark., 1986). Bu iddia can sıkıcıdır, çünkü Smith ve ark.
vardılar. (1980), araştırmacının eski bir bağlılığı olduğu bu tek-
Bu, terapi sonuç araştırmasının gözden geçiril- niklere yönelik daha büyük etki büyüklüğü bulmuşlar-
diği yıllar boyunca varolan çözümsüz bir sorun gibi dır. Devam eden bir meydan okuma da, başkalarının
görünür. Bilim adamının seçeneği olmadığı ama bir meta-analiz değerlerini yargılamada araştırmacının
araştırma parçasının geçerliği hakkında yargıda bu- kendi paradigmasının kaçınılmaz gibi görünen rolü-
lunması ve onu görmezden gelip gelmeyeceğine ka- dür. Biz şimdiye kadar bilimin bu yönünü defalarca
rar vermesi gereken zamanlar vardır. Belki de Mintz göstermiştik.
(1983), bu alanda meta-analize doğru yönelmenin, *
Beklenildiği gibi, önyargılı suçlamalar, çeşitli yaklaşımların taraftarları arasında
bizleri en azından araştırmada geçen yargıya özgü gidip gelir. Verilerin tarafsız ve paradigmadan bağımsız yorumlarını terapi
öznelliğe duyarlı hale getirmiş olduğunu ve belirli bir araştırmalarından elde etmek, psikopatolojidekinden daha kolay değildir.
şavurumu arasında bir anlaşma olarak ele alı tırılmış dürtülerden koruma mücadelelerini sür
nabilir. Uzun bir ağacın kesilmesi (görünen içe dürürler.
rik) kişinin babasına karşı duyduğu öfkeyi (gizli
içerik) simgeleştirmekte olabilir. Dolayısıyla, rü
YORUM VE İNKÂR
yaların içeriği bilinçdışı savunma düzenekleriyle
çarpıtılmıştır. Bu bilinç dışı savunmalar uykuda Terapide bilinçdışı materyal ortaya çıktıkça,
dahi tümüyle ortadan silinmezler ve egoyu bas yorum da sahneye çıkar. Bu teknik kişinin so
522 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
nunda daha önce bastırılmış olan ve duygusal hisseden hasta giderek daha çok bastırılmış
olarak yüklü çatışmayla yüzleşmesine yardımcı materyali ortaya çıkaracaktır.
olur. Analist doğru zamanda hastanın savun Hastanın bir yorumu inkâr ettiği durumların,
malarına ve rüyalarının, duygularının, düşün bu yorumun doğru olduğunu gösterip gösterme
celerinin ve eylemlerinin altta yatan anlamlarına diğine karar vermek psikanalizin en zorlu prob
işaret eder. Analist yorumlarını çok erken yap lemlerinden biridir. Bu aynı zamanda gerçekten
mama konusunda dikkatli olmalıdır, aksi halde yıldırıcı bir epistemolojik2 sorundur. Bir ‘hayır’ın
hasta bunu tümüyle reddedip tedaviyi terk eder. gerçekte bir ‘evet’ olduğuna ne zaman karar ve
Analistin yorumlarının etkili olabilmesi için, has rilebilir? Ancak analist diğer tüm klinisyenler gibi,
tanın tamamlamaya çok yakın olduğu içgörüyü yargılarını boşlukta oluşturmamaktadır. Analist
yansıtması gerekir ki, hasta bu içgörüleri ana bir problem alanının diğer bir alanla nasıl ilişkili
listten geliyormuş gibi değil de, kendi içgörüleri olduğuna dikkat ederek, hasta hakkında zaman
olarak ele alabilsin. Hastanın kendisine atfettiği içinde hipotezler formüle eder. Analist yavaş
bir yorumun çok daha kolay kabul edilebileceği yavaş ortaya çıkan bir resimde ipuçları arar ve
ve dolayısıyla, daha fazla terapötik etkisi olaca hastanın her ifadesi, her jesti bu şema çerçe
ğı düşünülür. vesinden değerlendirilir. Bir hastanın ‘hayır’ı,
Yorum, analistin savunma mekanizmalarının analist tarafından oluşturulan diğer düşünceler
sürekli kullanılması karşısındaki en temel silahı bağlamında ‘evet’ olarak değerlendirilir. Analist
dır. Analist hastanın belirli bazı sözelleştirmele bu yargıyı, kısmen, hastanın bir yorumu ne ka
rinin bastırılmış bilinçdışı materyalle nasıl ilişkili dar şiddetle inkar ettiğine dayandırır. Genellik
olduğuna işaret edebilir ya da rüyaların görünen le inkâr aşırı / keskin bir tutumla yapıldığında
içeriğinin gerçekte ne anlama geldiğini önere savunmacı olarak ele alınır. Shakespeare’in
bilir. Eğer yorumun zamanlaması uygun ise, Hamlet’inde Kraliçe Gertrude’ün sözü gibi “öy
hasta bastırılmış dürtüsünü güncel gerçekliğin lesine protesto etti ki, beni düşündürdü” (perde
ışığında incelemeye başlayacaktır; diğer bir de III, sahne 2).
yişle, hasta artık, dürtülerinin farkına varmaktan
korkmamayı kavrayacaktır. AKTARIM
Wolitzky (1995) en iyi yorumun hastanın
Psikanalitik terapinin çekirdeği aktarım nev-
geçmiş ve şimdiki davranışları arasındaki ben
rozudur (transference neurosis). Freud bazen
zeşmeleri açığa çıkartan yorum olduğunu belirt
hastaların kendisine duygu yüklü ve gerçekdışı
mektedir. Örneğin, terapist şunu diyebilir: “Şim
bir biçimde davrandığına dikkat etti. Örneğin,
di bana yaptığınız (ben farklı bir davranış yolu
Freud’dan çok daha yaşlı bir hasta bir terapi se
önerirken beni dinlememeniz) annenize yaptığı ansında çocuksu davranabilmektedir. Bu tepki
nıza benziyor olabilir. Ve bunun aynı zamanda, ler genellikle, olumlu ve sevgi dolu iken, bazen
eşinizin bazen sizden dolayı nasıl kırıldığıyla da oldukça olumsuz ve düşmanca olabilir. Bu duy
ilişkisi olabilir” bu yorumun amacı hastanın baş gular sürmekte olan terapi ilişkisinin niteliğine
kalarıyla ilişkilerinde yineleyici ve sorun doğuru uymadığı için, Freud bunları hastanın çocuk
cu örüntüleri fark etmesini sağlamaktır. luğundaki önemli kişilere, çoğunlukla ebeveyn
Analistin yorumları, aynı zamanda, hastanın lerine yönelik tutumlarının analiste aktarılmış
serbest çağrışımlarını bozan dirençlerinin an kalıntıları olarak ele alınmıştır. Başka bir deyiş
lamlarını ortaya çıkarmaya da yardımcı olabilir. le, Freud, hastaların ona, sanki kendi geçmiş
Analist, örneğin, hastanın belirli bir konudan lerindeki önemli bir kişiymişçesine davrandığını
kaçma eğilimine işaret edebilir. Hastalar sıklık hissetmiştir. Freud psikanalizin kaçınılmaz bir
la bu tür yorumları reddederler. Bu inkâr bazen özelliği olarak gördüğü tutumların bu aktarımını,
analistin yorumunun yanlış olduğunun değil, hastalara birçok endişe ve korkularının çocuk
doğru olduğunun işaretidir. Rahatsız eden ça luktaki kökenlerini açıklamanın bir aracı olarak
tışmalarla ve bunların yeniden yeniden yüzleş kullanmıştır. Bu açıklama ve ortaya serme, aynı
tirilmeleriyle giden ağır çalışma süreci içinde, zamanda, bastırmaların kaldırılmasına yardımcı
hasta giderek analistin yorumlarının geçerliliğiy
2
Yunancadaki “epistanai” teriminden gelen epistemoloji “bilme” ya da
le, genellikle, yoğun bir duygu içinde yüzleşir. “anlama” anlamındadır ve bir şeyi bildiğimize nasıl karar verdiğimizle ilgili
Analist tarafından düzenlenen kabul gördüğü felsefenin bir koludur. Bölüm 1 de tartıştığımız gibi, herhangi bir bilimsel
paradigma kendiliğinden kısmen bir epistemolojidir; bir bilgiyi kazandığımızı
ve yargılanmadığı ortamda kendini güvende söyleyebileceğimizi belirleyen kuralların ve standartların bir bütünüdür.
PSİKANALİTİK TERAPİLER 523
√√
olur ve gömülmüş dürtülerle yüzleşmeyi sağlar. Karşı aktarım sorunları nedeniyle, eğitim
Psikanalizde aktarım tam iyileşme için temel ka görenin deneyimli bir terapist tarafından psika
bul edilir. Analistler aktarımın bastırılmış önemli nalizden geçtiği eğitim analizi veya Lehranaliz,
çocukluk çağı çatışmalarının yüzeye yaklaştığı analiz eğitiminin şekli bir parçasıdır. Birçok fark
noktada geliştiğini ümit ederler. lı kuramsal yaklaşım terapistlerin kendilerinin
Analistler kasıtlı olarak gölgede kalıp akta de terapi görmelerini yararlı bulur, ancak analiz
rımın gelişimini, cesaretlendirirler; hasta ser eğitimi verilen enstitülerde terapi bir zorunluluk
best çağrışım yaparken, genellikle, hastanın tur. Analistlerin karşı aktarımlarının yoğunluğu
arkasında oturarak bastırılmış çatışmalardaki nu ve sıklığını en aza indirmeleri temeldir.
önemli kişilerin yansıtabileceği göreceli boş bir
perde konumundadırlar. Kendi kişisel yaşamla
MESAFE (DETACHMENT)
rını ya da seans sırasındaki duygularını açığa
vurmamaya çok özen gösterirler (insancıl ve Analist hastanın günlük problemlerle başa
varoluşçu terapilerin tamamen tersine). Şefkat çıkması konusunda etkin olarak yardımcı ol
li bir tutum göstermeye çalışırlar ki bu hastaya mamalıdır. Örneğin, sorunlu bir durumda nasıl
ebeveynlerine gerçek ya da hayali atıflarını ha davranması gerektiğini önermek gibi her tür
tırlatabilir. Terapi ortamı çocukluk ortamından lü müdahaleden kaçınır, çünkü kısa dönemli
çok farklı olduğu için, analist hastalara endişe rahatlama hastanın bastırılmış çatışmalarını
ve korkularının mantık dışı (irrasyonel) doğasını açığa çıkartma çabalarını azaltabilir. Freud bu
kolaylıkla gösterebilir (Bkz., Odak 17.2). noktayı 1918’de vurgulamıştır, analist hastanın
hayatını, onu bilinçdışını deşmeye güdülenme
KARŞI AKTARIM yecek derecede rahatlatmamalıdır, der ve ana
Aktarımla ilgili bir olgu da, karşı aktarım litik olmayan terapistleri bu ilkeye uymamakla
(countertransference), yani analistin hastaya eleştirir.
Onların tek amacı her şeyi hasta için olabileceği ka
karşı duygularıdır. Bir psikanaliz yazarı, kar
dar hoş yapmaktır, böylece hasta iyi ve memnun hissede
şı aktarımı “çarpık empati” diye tanımlar (Wo cek, hayatın güçlüklerinden kaçabilecektir. Böyle yaparak
linsky, 1995, s. 36). Analist kendi duygusal kı onun yaşamla yüzleşmesi ve yaşamdaki gerçek hedefle
rıklıklarının hastayla ilişkisini etkilemesine izin rine ulaşmak için daha çok güç kazanması yönünde hiç
vermeme konusunda dikkatli olmalıdır. Analist bir çaba sarf etmemiş olur. Analitik tedavide, bu türden
kendi ihtiyaç ve korkularının ne olduğunu bilme zarar verici tutumlardan kaçınılmalıdır. Hekimle ilişkileri
lidir, hastayı berraklıkla görebilmesi için kendi söz konusu olduğunda, hasta doyurulmamış arzularıyla
güdülenmelerinin yeterince farkında olmalıdır. baş başa bırakılmalıdır. Hastanın en acil ve yoğun olarak
doyurulmasını istediği arzuları özellikle doyurulmamalıdır
Bu sorun depresyonu olan hastaların terapileri
(1955, s. 164)3.
nin tartışıldığı aşağıdaki alıntıyla örneklenebilir.
Burada karşı aktarım terapist için sürekli bir zor Analistin koyduğu mesafe sıklıkla, hem ana
luk yaratmaktadır: litik kurama, hem de bunu uygulayan insanlara
Depresyonlu hastalar, terapiye ümitsizlik ve karamsar haksızlık edilerek yanlış yorumlanmıştır. Bir in
lıklarını getirirler ve terapist de bundan etkilenebilir. Dep san acı ve ihtiyaç içinde olduğunda, ilk dürtü, ız
resyon çok yavaş düzelirse ya da hiç düzelmezse terapist dırap çekeni birisinin kollarına alması ve ona her
suçlu, kızgın ve / veya çaresiz hissedebilir. Bir gün içinde şeyin iyi olacağı, ona yardım edileceği güven
birkaç depresyonlu hasta gördükten sonra, terapist olduk
cesi vererek rahatlatmasıdır. Ancak, analistin
ça çökmüş hissedebilir ve giderek ileride benzer hastalar
la çalışmak istemeyebilir. Özellikle, intihar eğilimli hastalar
bakış açısı farklıdır; bir hasta terapiye geldiğin
çok güç karşı aktarım ortaya çıkarırlar... de muhtemelen, başkaları ona teselli sunmaya
Bu tür zorluklara karşı bir cankurtaran, bu duyguların çalışmış ve eğer destek ve sempati yardımcı
ve bunlarla kişisel dinamikler arasındaki ilişkilerin farkın olacak olsaydı, olmuş olurdu. Öyle ki, analist,
da olmaktır. Izdırap çeken bir hasta terapistin iyileştirme somut öneriler ve destek ifadeleri göstermemek
ve beğeni kazanma fantezisini harekete geçirebilir ya da
için çok çalışmalıdır. Yönlendirici bir tutum ak
bu ızdırabın varlığına yönelik öfke ortaya çıkabilir. Bu re
aksiyonların açıkça farkında olmak şiddetli depresyonu
tarımı önler, çünkü, eğer terapist görüş bildirir,
olan hastalarda terapi yürütebilmek için terapistin sabırlı karşı çıkar, öğüt verir, yönlendirme yaparsa boş
olmasını ve küçük kazanımlarla yetinmesini sağlamasına bir perde olamaz. Analist hastayla arasında bir
yardımcı olacaktır. Aynı zamanda terapist rolünün sınırını
3
Bununla beraber Freud’un bu cümlede önerdiğinden çok aktif ve yönlendirici
aşıp açıkça zayıf olan bir hastanın tüm işini üstlenmekten olmaya ilişkin bildirimlerini anımsayın. Belli ki gerçek davranışları kuramından
kaçınmalıdır (Jacobson & McKinney, 1982, s. 215). sapan tek kişi Freud değildir.
524 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
jileri ve doyumları vardır. Freud’a göre, toplum Grove gece klubü yangınından sonra kurtulan
libidinal dürtülerin doyumu önünde olumsuz bir larda yapılan kriz önleme çalışmalarıydı.
ketleyici iken, ego analistleri bireyin toplumsal Tüm bu etkenler genel olarak psikoterapi
etkileşimlerinin kendine özel bir doyum sunabil lerin kabul görüşüyle birleşince süresi sınırlı
diğini savunmaktadır. psikodinamik terapilere daha sağlam bir zemin
oluşturdu. Kısa süreli terapilerin bazı ortak yön
KISA PSİKODİNAMİK TERAPİ leri şunlardır (Koss & Shiang, 1994):
• Değerlendirme erken dönemde ve hızla ya
Meslekten olmayan kişiler hastaların psiko- pılır.
dinamik psikoterapilerde aylar, hatta yıllar ge • Terapinin sınırlı olduğu, düzelmenin sınırlı
çirdiklerini düşünseler de, bu terapilerin çoğu on sayıda seans içinde, 6-25 arası beklendiği baş
seanstan az sürmektedir (Garfield, 1978). Ger langıçta açıklanır.
çekten de, Freud psikanalizi görece kısa süreli • Hedefler somuttur ve hastanın en kötü belir
tasarlamıştır. Analistin özgül problemlere odak tilerinin düzeltilmesine odaklanmıştır, hastanın
lanması gerektiğini, terapinin belirli seansı aş yaşamında neler olduğunu anlamasına yardım
maması gerektiğini hastaya açıklayacağını ve cı olunur, gelecekte daha iyi başa çıkması ko
seansları yönlendirici bir tutumla yapılandıra laylaştırılır.
cağını düşünüyordu. Freud, kendisinden sonra • Yorumlar duyguların tarihsel öneminden çok
gelişen biçimine göre daha etkin bir psikanaliz güncel yaşam koşullarına ve hastanın davra
öngörmüştü. Kısa süreli psikoterapinin öncü nışlarına yöneliktir.
leri Ferenczi (1920) ve Alexander ve French • Aktarım nevrozunun gelişimi yüreklendiril
(1946)’dir. Kısa süreli psikoterapiler için birçok mez ancak terapiste yönelik bir miktar olumlu
neden arasında, günümüzde, insanların çoğu aktarım, terapistin öneri ve öğütlerini hastanın
nun bugünün gerçeklikleriyle başa çıkmak için izlemesini sağlamak üzere desteklenir.
en iyi yolun geçmişin heyecanla araştırılması • Burada genel görüş, psikoterapinin iyileşme
(klasik analitik tedavinin özü) olduğunu düşü sağlamadığı ancak sorunlu insanların yaşamın
nenlerin daha az olmasını sayabiliriz. Tersine, kaçınılmaz stresleriyle daha iyi başa çıkmaları
birçok hasta terapinin kısa süreli olmasını ve nı öğrenmelerine yardımcı olduğudur.
özgül günlük yaşam problemlerini hedeflemesi
ni istemektedir. Bu beklentiler daha kısa süreli KİŞİLERARASI PSİKODİNAMİK TERAPİ
dinamik terapi biçimlerinin tasarlanışına katkıda
Kısa psikodinamik terapinin bir türü olan
bulunmuştur.
Kişilerarası Terapi (IPT) hasta ve çevresi ara
Sigorta şirketlerinin de hem tedavi süresinin
sındaki etkileşime vurgu yapar. Bu yaklaşımın
kısaltılmasına hem de analitik yönelimli çalı gelişmesinde öncü olan kişi ABD’Ii psikiyatr
şan terapistlerin kuramlarını kısa terapi olarak Hary Stack Sullivan’dır. Bazen yeni-Freudcu
anılan süresi kısıtlı psikoterapilere uygulamala olarak da adlandırılan Sullivan, hastaların temel
rında etkisi oldu. Bu sigorta şirketleri yıl içinde probleminin, hastanın çocukluk çağı ilişkilerinin
sınırlı sayıdan fazla psikoterapi seansının (ör (özellikle çocuk ve ebeveyn arası ilişkilerin) bo
neğin, 25 seans) bedelini verme konusunda gi zuk organizasyonundan kaynaklanan yanlış al
derek isteksiz oldular ve ödeme miktarlarını da gılamaları olduğunu savunur.
sınırladılar. Ayrıca, 1960’lardan sonra gelişen Sullivan analistin terapi sürecindeki rolü
bilişsel davranışçı terapiler somut problemlere nün “katılımcı-gözlemci” olduğunu belirterek
odaklandılar ve uzun süreli terapilerden sakın Freud’dan ayrılır. Terapistin aktarım nevrozu
dılar. için beyaz perde olarak gördüğü klasik ve hatta
Kısa psikodinamik terapilerin tarihinde önem ego analitik görüşün tersine, Sullivan terapistin
li bir başka aşama da, psikolojik acil durumlarla bir bilimci olarak üzerinde çalışmakta olduğu
karşılaşan ruh sağlığı çalışanlarının zorlukla sürecin kaçınılmaz bir parçası olduğunu tartışır.
rıdır (Koss & Shiang, 1994). II. Dünya Sava Analist hastaları görürken aynı zamanda onları
şı sırasındaki acil olgular Grinker ve Spiegel’i etkilemektedir.
(1944) bugün travma sonrası stres bozukluğu Aktarımın eleştirel bir değerlendirmesini ya
diye adlandırılan durumların klasik kısa süreli parken Watchtel (1977) terapinin kişilerarası
analitik tedavisine yönlendirdi. Benzer bir katkı doğası üzerine daha büyük bir önem vermiştir.
Eric Lindemann’ın (1944) 1943’deki Cocoanut Terapistin gölgede kalarak aktarımın gelişimini
526 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
çalışmaları da yayınlarda görülmeye başlamış odipal çatışmayla ilgili; Sullivancılar kişiler arası
tır. Ayrıca, IPT’nin bir de, iyileşmedeki (remis ilişkilerle ilgili gibi...
yon) hastalarda depresif evrelerin yinelemesini Eğer içgörü bir sosyal dönüşüm süreci ise,
önleme amacı güden sürdürüm formları vardır onun gerçekliği ile ilgilenmemize gerek var mı?
(Frank ve ark., 1991). Bu soruyla, bir sonraki bölümde işleyeceğimiz
özellikle bilişsel davranışçı terapi konusunda
KISA TERAPİ ÜZERİNE SON SÖZ tekrar karşılaşacağız. Danışanlarını farklı ba
kışlar kazandırmak için yüreklendiren terapistler
Kısa psikoterapilerin ne olduğu konusunda
içgörünün danışanın değişmesine yardımcı ola
karışıklık olsa da, bu deyim hemen her zaman,
cağına inanırlar; bu noktada içgörünün gerçek
burada betimlenen ego-analitik ve kişilerarası
olup olmaması önemli değildir. İnsan yaşamının
yaklaşımları ifade eder. Tanımlayıcı özelliği psi
yoğun karmaşıklığı nedeniyle, bir olayın gerçek
kanalitik düşüncelerin ve uygulamaların kısa sü
ten olup olmadığını, olduysa şimdiki problemin
reli kullanımı için uyarlanmasıdır. Ancak, bazen,
nedeni olup olmadığını herhangi bir kesinlik de
bu deyim diğer paradigmalara dayanan terapi
recesinde bilebilmek olanaksızdır.
ler için de kullanılmaktadır. Örneğin, Wolpe’nin
Bu sorunun başka yanları da bulunmaktadır.
duyarsızlaştırma ve ilişkili teknikleri; Ellis’in akıl
Bölüm 20’de, terapide etik tartışmasında, psiko
cı - duygusal terapisi, Beck’in bilişsel terapisi
terapinin son çözümlemede, moral bir müdaha
gibi. Bunların ortak özelliği, bu müdahalelerin
le olduğu önerisini tartışıyoruz. Yani, terapistler,
de kısa süreli oluşlarıdır. Bu son sınıflandırma
amaçlamasalar da, bazen, danışanlarına nasıl
elektrokonvulsif tedavi, birçok ilaç tedavisi ve
yaşamaları gerektiği konusunda mesaj iletirler.
hatta psikocerrahi gibi iki düzine seanstan daha
Terapistler laik bir papaz rolü üstlenirler (Lon
kısa süren tüm tedavileri kapsayacağı için, biz
don, 1964; 1986). Bu çerçevede, belirli bir içgö
tartışmamızı kısa terapinin en elle tutulur tanımı
rünün kullanışlılığı bunların, danışanın belirli bir
olarak, psikanalizin kısa süreli uygulanması için
dizi gerekliliklere paralel bir yaşam sürmesine
bir biçimi olduğu düşüncesine oturttuk.
yardım edip etmediğine bağlıdır.
Analitik terapinin bazı önde gelen araştırma
ANALİTİK TERAPİLERİN cılarının daha önce belirttiği gibi (Henry ve ark.,
DEĞERLENDİRİLMESİ 1994) klasik psikanaliz ve psikodinamik psiko
Farklı psikanaliz biçimlerinin değerlendiril terapiyi uygulamada ayırmak güçtür. Genellikle,
mesinde paradigma açısından farklılıklar vardır. klasik psikanalistlerin çoğunun, psikodinamik
Düzelmenin ölçütleri nedir? Bir temel ölçüt bas psikoterapi, özellikle kısa terapi uygulayanlara
tırmaların kaldırılması ve bilinç dışının bilinçli göre, oldukça edilgen bir biçimde davrandıkları
hale getirilmesidir. Fakat bu nasıl gösterilebilir? kabul edilir. Ancak, Bölüm 2’de belirtildiği gibi,
Sonucu değerlendirme girişimleri Rorschach kendisini izleyen klasik analistlere göre, Freud
gibi projektif testlere dayandırılmıştır ki, bu test daha yönlendirici ve oldukça daha az mesafeli
ler de bilinçdışı kavramına dayanır (Cook, Blatt görünmektedir. Meşhur Meninger Vakfının bü
& Ford, 1995). Ancak, bilinçdışı kavramının yük bir psikoterapi projesinin raporunda, Te
kendisini kabul etmeyenler için, projektif testle peka-Kansas’taki bir psikanalitik araştırma ve
rin verileri inandırıcı olmamaktadır. klinik merkezinde, Wallerstein (1989) psikanaliz
Merkezi kavramlardan biri olan içgörü de ve Freud’un düşüncesine dayanan ancak te
tartışılmaktadır. Bazı yazarlar (Örn., Bandura, rapistin daha çok destekte ve yönlendirmede
1969; London, 1964) içgörüyü, danışanın bazı bulunduğu tedavi formları arasında açık ayrım
önemli tarihsel bağlantıları ya da ilişkileri kav ları olduğu görüşünü küçümsemiştir: “gerçek
raması olarak görmekten çok, içgörünün gelişi uygulamadaki tedaviler dışavurumcu-yoruma
minin bir sosyal dönüşüm süreci olarak daha iyi dayalı ve destekleyici-stabilize edici unsurların
anlaşılabileceğini önerirler; bu süreçte, hasta, iç içe geçtiği bir karışımdır; tüm tedaviler, hatta
giderek terapistinin inanç sistemini benimser. saf psikanaliz de dahil, sanıldığından daha çok
Önde gelen psikanalitik düşünürlerden Marmor destekleyici bileşen taşırlar” (s. 205).
(1962) terapi okuluna bağlı olarak içgörünün de Tüm bu uyarıları akılda tutarak, klasik psi
ğişik anlamlar taşıdığını belirtmektedir; hastalar kanalitik, ego-analitik ve kişilerarası terapilerin
terapistlerinin savundukları okula göre, o kura etkinliğini araştırmak üzere yapılan çalışmaları
mın çerçevesinde içgörü geliştirirler. Freudcular gözden geçirelim.
528 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
bu bozukluğun tedavisinde, tedaviden hemen İyi bir çalışma işbirliğinin nasıl işlediği üzeri
sonra diğer yöntemler kadar etkili (Fairburn ve ne değişik görüşler vardır (Henry ve ark., 1994).
ark., 1991); bir yıllık izlemde, bazı değerlendir Doğrudan bir terapötik etkisi olabilir (Henry &
me alanlarında ise daha etkili (Fairburn ve ark., Strupp, 1994) ya da yorumların daha etkili ol
1993) bulunmuştur, ancak hastaların yalnızca masını sağlayarak dolaylı bir etkisi olabilir. Kuv
üçte biri tedaviden elde ettikleri kazançları koru vetli bir çalışma işbirliği terapötik değişimin ne
maktadır. IPT bu olumlu etkileri yeme davranış deni olmaktan çok bir sonucu olabilir; öyle ki,
ları ya da beden imgesi üzerinde hiç durmadığı hastalar daha iyiye giderlerse terapistleriyle iliş
halde sağlamıştır. Frank ve Spainer (1995) bu kileri hakkında daha iyi şeyler hissedeceklerdir.
çalışmanın çeşitli psikolojik durumların geliş İşbirliği nasıl işlerse işlesin, bunun yalnızca psi
mesinde kişilerarası çatışmaların merkezi yerini kodinamik yaklaşımlar için değil, her türlü psiko
gösterdiğini öne sürmektedir. terapötik yaklaşım için önemli bir etken olduğu
SÜREÇ ARAŞTIRMALARI Fairburn ve anlaşılmaktadır.
ark.’nın bulimia üzerindeki çalışmaları IPT’nin Aktarım ilişkilerinin yorumlanması üzerine
etkin bileşenlerinin neler olabileceği sorusu yapılan son araştırmalarda çıkarılabilecek bir
nu gündeme getirmektedir. Frank ve Spainer sonuç yorumların daha sık olması ile daha kötü
(1995) konuyla ilgili hipotezleri şöyle özetlemek bir sonuç arasında ilişkili olduğudur (Henry ve
tedir: IPT belki de terapötik etkisini, bağlılıkların ark., 1994). Sık yapılan yorumlar, belki de, has
niteliğini geliştirmekle, sosyal desteği kolaylaş ta, terapistin görüşlerine katılmıyorsa, savun
tırmakla, hastanın zorluklarla başa çıkma bece mada ve eleştirilmekte olduğu hissi yaratarak
risini geliştirmekle göstermektedir. Ancak, süreç terapötik işbirliğinin yolunu kesebilir4. Bu türden
araştırmaları etki mekanizmalarını tümüyle ay bulgular, bunların yöntem sorunları olan araş
dınlatmalıdır. Bu bağlamda, Frank ve Spainer, tırmalardan geldikleri de akılda tutularak, daha
önde gelen bir akademisyen psikiyatrist olan kısa süreli olan dinamik ve bilişsel- davranışçı
Daniel Freedman’la, IPT’nin etkin bileşenleri terapilerin yolunu desteklemekte, aktarımın ge
konusundaki bir değerlendirmelerini aktarmak lişimi ve yorumlanmasını ise ketlemektedir.
tadır. Freedman, IPT’nin yaptığı şeyin ne oldu
ğuyla değil, yapmadığı şeyin ne olduğuyla etkili İNSANCIL VE VAROLUŞÇU
olabileceğini önermiştir; özellikle, IPT bugüne
TERAPİLER
ve geleceğe ait konulara odaklanarak, hastayı
değiştirilemeyecek olan geçmiş olayları geviş
Bazen yaşantısal (experiential) terapiler diye
getirircesine tekrarlamaktan kurtarıp, onun geç
de adlandırılan, insancıl ve varoluşçu terapi
mişle aşırı uğraşını önlemektedir.
ler de psikanalitik terapiler gibi, içgörü odaklı
Kısa terapiler üzerine süreç araştırmaları
dır. Bunlar, davranışların, en iyi şekilde, kişinin
1980’lerden sonra, terapötik işlemlerin daha
güdülenmeleri ve gereksinmeleri konusundaki
özenle tanımlanması, el rehberlerinin kullanımı, farkındalığının arttırılması ile değiştirilebileceği
terapist ve hasta arasındaki çalışma işbirliği temel varsayımına dayanırlar. Ancak, psikana
nin ölçülmesinde daha işevuruk (operasyonel) liz ve onun türevleri ile insancıl ve varoluşçu
kavramların kullanılması gibi yollarla daha da terapiler arasında yararlı bazı zıtlıklar vardır.
gelişmiştir (Hartley & Strupp, 1983; Howard & Psikanalitik paradigma insan doğasının, yani
Orlinsky, 1989). Burada terapötik ve çalışma iş id’in gemlenme ihtiyacı içinde olduğunu ve etkili
birliği kavramları güvene gönderme yapar ve bir bir sosyalizasyon için, egonun, çevre ile biyo
anlamda terapist ve hastanın ortak olarak an lojik dürtülerden kaynaklanan ve temelde anti-
laşma sağlanmış amaçlara ulaşmak için birlikte sosyal ya da en iyisinden asosyal olan dürtüler
çalıştıklarını gösterir. Kolden’in bir araştırma arasında aracılık yapması gerektiğini varsayar.
sında (1991) bu bağ ne kadar iyiyse, ortalama (Ancak, daha önce de gördüğümüz gibi, ego-
25 seans sonra, sonucun da o kadar iyi olacağı analitik kuramlar, klasik Freudcu düşüncenin bu
bildirilmektedir. Diğer çalışmalara ilişkin gözden
geçirmeler de terapötik ilişki veya işbirliği ne ka 4
Elbette hasta terapistin yorumunu geçerli bulmazsa ve hemfikir olmazsa, yorum
yanlış olabilir. En azından yorum çok yararlı değildir. Henry ve ark.,’nın (1994)
dar iyiyse, sonucun da o kadar iyi olacağı so belirttiği gibi, “Piper, Azim, Joyce ve McCallum (1991) yorumların yüksek
nucu doğrulanmaktadır (Howard ve ark., 1991; düzeylerinin hastaların eleştirildiklerini hissetmelerine yol açabileceğini ve onları
“kapatabileceğini” belirtmişlerdir. Belli hastada belli yorumlar ilgisiz olarak ya
Luborsky ve ark., 1988; 1990). da rahatsız edici ve travmatize edici olarak algılanabilir (s.477).
530 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
rapistin girişimleriyle kısa süre için sağlanacak de kullanılan çok az teknikten biridir. Sıcak bir
rahatlamanın uzun dönemdeki büyümeyi boza terapötik ilişki bağlamında, terapist danışanını
cağına inanırlar. Terapist, danışanın isteklerini en derin endişeleri konusunda konuşmaya ce
doyurmasını isteyen bir diğer başka kişi konu saretlendirir ve danışanın söylediğinin yalnızca
muna gelmemelidir. içeriğini değil ama duygusal yanını da yeniden
Rogers’in düşünceleri, terapistin tutumu ve ifade etmeye çalışır. Danışanın duygularının bu
duygusal tarzı üzerine vurgu yapan ve özgül biçimde yansıtılması kendini gerçekleştirmeyi
işlemleri geri plana atan (Rogers, 1951) açıklık engelleyen duygusal çatışmaların yavaş yavaş
la tanımlanmış bir dizi teknik içinde gelişmiştir kaldırılması anlamına gelir. Duygular yargıla
(Rogers, 1942). Terapistin üç tane temel özelliği ma ya da reddetme olmadan yansıtıldığı için,
olmalıdır: içtenlik, koşulsuz olumlu kabul ve em danışan bunlara bakabilir, berraklaştırabilir,
patik anlayış. onaylayabilir ve kabul edebilir. Daha öncesinde
İçtenlik (genuineness) (sahicilik) bazen farkındalık düzeyine çıkması tehdit edici olan
ahenk diye de adlandırılır, kendiliğindenli korku dolu düşünceler ve duygular, böylelikle,
ği, açıklığı ve otantik oluşu kapsar. Terapistte kendilik kavramının bir parçası haline gelebilir.
sahtecilik ve profesyonel bir yüz yoktur; kendi Eğer kendiliğin kabul edilmesine izin veren te
duygularını ve düşüncelerini gayrı resmi ve iç rapötik koşullar kurulduysa, danışanlar kendileri
tenlikle danışana açar. Terapist, bir anlamda, hakkında daha dürüst ve duygusal bir biçimde
dürüstçe kendini açması yoluyla, danışana bir konuşabilirler. Rogers kendi başına bu tür bir
model sunar; bu model, danışanın, duygularıyla konuşmanın davranışın değişmesinden sorum
temas halinde olabildiğinde, bunları dışa vura lu olduğunu varsaymaktadır.
bildiğinde ve böyle yapmanın sorumluluğunu Bu yaklaşımda terapist gerçekten yönlendir
alabildiğinde nasıl bir dönüşümden geçeceğini meyen (nondirektif) (sıklıkla Rogers’a yakıştı
göstermektedir. Burada, terapist kendisini baş rılan bir deyim) olmamaktadır, çünkü, danışan
kalarına olduğu gibi sunma cesareti taşımakta tarafından dile getirilen değerlendirmeye yöne
dır (psikanalizle zıtlığa dikkatinizi çekeriz). lik duygu ve ifadeleri seçer. Terapist bunların
Rogers’a göre başarılı bir terapistin ikici bir danışanın daha yakından araştırması gereken
konular olduğuna inanır.
özelliği koşulsuz olumlu kabuldür (unconditi
Rogers’in empati uygulamasının bazen, ko
onal positive regard). Diğer insanlar, Rogers’in
lay ve basit bir konu olduğu varsayılır, ancak bu
“değerlilik koşulları” dediği, koşullar koyarlar,
çok fazla incelik gerektirir. Terapist kendini yal
yani “eğer ise, seni seveceğim”. Danışan
nızca danışanın söylediklerinin duygusal yanını
merkezli terapist danışanları oldukları halleriyle
açıklığa kavuşturacak sözcükleri bulmayla sınır
ödüllendirir ve onlar kendi davranışlarını onay
landırmaz; ancak, bir yazarın dediği gibi (Egan,
lamasalar dahi, onlara sahiplenici olmayan bir
1975) gelişmiş ve tam empati ile, danışanın
sıcaklık iletirler. İnsanlar yalnızca insan olduk
gözlenebilen davranışları ve en açık düşünce
ları için değer taşırlar; terapist danışanını, o da
leri ve duygularının altında yattığına inandığı
büyüme ve hayatta kalma mücadelesi veren
alanlara da girer (bkz. Odak 17.3). Terapist da
başka bir insan olduğu yalın gerçeği nedeniyle
nışanı neyin zorladığı konusunda bir çıkarsama
derinliğine dikkate almalı ve saygı duymalıdır.
yapar ve danışanın söylediğini, onun söyledi
Üçüncü nitelik olan tam empatik anlayış ğinden bir anlamda farklı olarak yorumlar.
(accurate empathic understanding) ise, dünya Bizim görüşümüze göre, gelişmiş empati
yı, zaman zaman, danışanının gözleriyle gör terapist tarafından kuramın inşasını temsil et
me becerisidir; onların duygularını hem, kendi mektedir. Birkaç seans boyunca danışanın ne
farkında oldukları fenomenolojik bakış açıların söylediğini ve nasıl söylediğini dikkate alan te
dan, hem de çok silik biçimde fark ettikleri bakış rapist, danışanın kendisinden de gizli kalmış
açılarından anlamaktır. olan sıkıntının gerçek kaynağının ne olabileceği
konusunda bir hipotez oluşturur5. Aşağıdaki ör
EMPATİ nek, temel (primary) empati ile gelişmiş (advan
Rogers’in kavramları içinde belki de en ced) empati arasındaki farkı göstermektedir:
önemli olan, ancak en az anlaşılanı empatidir. 5
Bir terapistin ileri empati cümlesinin tam olarak değerlendirilip
Empati başka bir insanın duygularının kavran değerlendirilmeyeceği bir diğer sorudur. Danışan merkezli terapistlerin bu
yorumlarının gerçek oldukları asla emin olarak bilinemez. Daha ziyade bilimsel
ması ve kabul edilmesidir ve Rogeryen terapi kuramlar ve geçmişe ilişkin içgörüler az ya da çok yararlı olabilirler.
532 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
Danışan (on sekiz yaşında, kadın, üniversite öğ- Başlangıçta ifade edilen duygu öfke olmasına rağ-
rencisi) Ebeveynlerim gerçekten canımı sıkıyor. İlk men, terapist hastanın gerçekte ebeveynlerinin eleşti-
başta Arthur’dan hoşlanmadılar, şimdi de Peter’dan. rilerinden korktuğuna inanmıştı. Bu yüzden terapist,
Her şeye burunlarını sokmalarından bıktım. ifade edileni değil imâ edileni hastayla keşfetmek için
Terapist Ailene gerçekten kızgınsın
oldukça empatik ifadeler kurdu. Önceki seanslar, da-
Danışan Tabii ki, başka nasıl hissetmemi bekli-
yorsunuz? Ortalamam 3,5 ve diğer bütün istekleri nışanın ebeveynlerinin eleştirilerinden kaçmak ve en
karşılandı, yine de onlar erkek arkadaşımın ne kadar önemlisi onları memnun etmek için akademik olarak
uygun olduğu konusunda konuşmaya hak iddia edi- çok çalıştığı izlenimini vermişti. Yüksek notlar alarak,
yorlar. (hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar) daima onların güvenini kazanabilmişti, ama anne ve
Terapist Onlara sadece kızgın olmaman beni etki- babasının en son eleştiri noktası onun flört ettiği genç
ledi. (Ara) Belki de onları hayal kırıklığına uğratmay- erkeklere yönelmişti. Danışan, sosyal hayatını ebe-
la ilgili olarak endişeleniyorsun.
veynlerini memnun etmek için düzenlemiş olduğunu
Danışan (daha fazla ağlayarak). Bütün hayatım
boyunca onları memnun etmeye çalıştım. Kesinlikle fark etmeye başlıyordu. Terapist ona öfkesinin ötesini
onların kabulü benim için önemli. A aldığımda bun- görmesinde yardımcı olduktan sonra, ebeveynlerinin
dan çok memnun olurlar ama neden sosyal hayatım memnuniyetsizliğine yönelik korkusu terapinin odağı
konusunda da yargıda bulunmak zorundalar? oldu.
Danışan: Ne olduğunu anlayamıyorum. Çok çalışıyo biçimlerine işaret edeceğini umduğu bir bakış
rum, ancak iyi notlar alamıyorum. En az herkes kadar çok açısı sunar. Gelişmiş empati bir dizi seans (ki
çalıştığımı düşünüyorum ama tüm emeklerim boşa gidiyor.
bu seanslarda terapist temel düzeyde empati
Daha başka ne yapabileceğimi bilmiyorum.
Danışman A: Çok çalışmanıza rağmen başarısız oldu
yapmaya odaklanmıştır) boyunca sunulan bilgi
ğunuz için rahatsız oluyorsunuz, (temel empati). üzerine inşa edilir.
Danışman B: Geçenler kadar çaba gösterip başara Fenomenolojik felsefeyle çalışan danışan
mamak üzüntü verici bir şey. Sizi çökkünlüğe götürüyor ve merkezli terapist, danışanın varolan kendi feno
hatta kendiniz için biraz üzülmenize de yol açıyor (gelişmiş menolojik dünyasından başka bir düzeye geç
empati) (Egan, 1975, s. 135). mesi amacını gütmelidir ki, gelişmiş empatinin
Temel empatide terapist danışanın düşün de önemi bu aşamadadır. İnsanların duyguları
celerini, duygularını ve yaşantılarını danışanın ve davranışları kendilerini ve çevrelerini, kendi
bakış açısından yeniden ifade eder. Bu çalış fenomenolojileri yoluyla nasıl yapılandırdıkları
ma fenomenolojik düzeydedir. Terapist danışa na göre belirlendiği için, işlevsel olmayanlar ya
nın dünyasını, danışanın bakış açısından görür da hâlihazırdaki yaşam tarzlarından tatminsiz
ve danışana bu bakış açısının anlaşıldığını ve olanlar yeni bir fenomenoloji ihtiyacı içindedir.
değer verildiğini bildirir. Gelişmiş empatide te Dolayısıyla, en başından itibaren, danışan mer
rapist danışanın dünyasını dikkate alan, ancak kezli terapi ve bütün diğer fenomenolojik tera
bunları daha yapıcı olacağı ümit edilen bir bi piler, danışanın, tedaviye başlarkenkine göre
çimde kavramlaştıran bir görüş geliştirir. Tera-
farklı olarak edindikleri bakış açılarına odakla
pist danışana, kendisini, alışık olduğu perspek-
nır. Yalnızca, danışanın hâlihazırdaki fenome
tiften oldukça farklı bir biçimde ele almasının
nolojisini ona geri yansıtmak, kendi başına te
yolunu sunar.
rapötik değişimi getirmez. Yeni bir fenomenoloji
Bu önemli ayrımı anlamak için, danışan mer
edinilmelidir.
kezli çerçevede çalışan terapistlerin danışanın,
üretici olmayan bir bakış açısına sahip oldu
ğunu varsaydıklarını (ki bunun kanıtı danışanı DEĞERLENDİRME
terapiye getiren psikolojik sorunun kendisidir) Büyük oranda Rogers’in terapi sürecinin ve
akılda tutunuz. Temel empati düzeyinde tera sonucunun dikkatle ölçülmesi ve görgül geçer
pist bu görüşü kabul eder, onu anlar ve değer liliği üzerinde durması nedeniyle, danışan mer
verir. Ancak, gelişmiş ya da yorumlayıcı düzey kezli terapinin değerlendirilmesi yönünde çaba
de, terapist yeni bir şey sunar; danışana, daha gösterilmiştir. Rogers psikoterapi araştırmala
iyi ve daha üretici olduğunu ve yeni davranış rını başlatan kişi olarak kabul edilebilir. O ve
İNSANCIL VE VAROLUŞÇU TERAPİLER 533
√√
onun öğrencileri muayene odasının aşırı gizliliği yüksüz ölçütlerin kullanılmasına yol açtı. Örne
ve mistik havasını kaldırma ayrıcalığını hak et ğin, hastanın günlük yaşam işlevlerinin, sosyal
mişlerdir. Örneğin, daha sonraki araştırmacıla rollerinin uygun performansının ölçüldüğü ölçüt
rın incelemeleri için terapi seanslarının banda ler gibi. Benzer bir eğilim, terapötik değişimin
kaydedilmesini onlar başlatmışlardır. çoklu yöntemlerle ölçülmesidir (Beutler, 1983;
Rogeryen terapi üzerine yapılan araştırmala Lambert ve ark., 1986), çünkü, araştırmacılar
rın çoğu sonuç araştırmalarından çok, özellikle, davranışın karmaşık doğasını ve bunun birçok
sonuçlarla terapistin kişisel özellikleri arasında boyutta birden ölçülmesi gerektiğini kavradılar.
bağlantılar kuran süreç araştırmalarıdır. Sonuç Örneğin, fizyolojik değişimler kendini bildirim
lar tutarlı değildir; olumlu sonucun terapistin ölçekleri ve çevredeki önemli kişilerin değer
empati yeteneği ve içtenliğiyle güçlü bir biçimde lendirmeleri ile desteklenebilir. 1978-1992 ara
ilişkili olduğu yaygın varsayımına (Beutler, Cra sı danışan-merkezli terapiler üzerine yapılan
go & Arizmandi, 1986; çalışmaların bir meta analizi bunların yalnızca
Greenberg, Elliott & Liataer, 1994; Lambert sekizinde kontrol grupları olduğunu ve böylesi
ve ark., 1986) şüphe düşürecek düzeydedir. bir müdahaleden sonra danışanların, hiç pro
Bu niteliklerin terapist eğitimi sırasında vurgu fesyonel yardım görmeyenlere göre %80 daha
lanmaları muhtemelen anlamlıdır, çünkü ancak iyi olduklarını ortaya çıkardı (Greenberg ve ark.,
bu tür nitelikler, danışanın kendiliğiyle ilgili iç 1994). Kötü olmamasına rağmen, bu sonuç çok
kavrayışlarını yapabileceği bir güven atmosfe ağır rahatsızlığı olmayanlarla yürütülen kısa
ri yaratabilir (Bohart & Greenberg, 1997). Fa psikodinamik terapilerle yapılan karşılaştırmalı
kat, araştırma açısından bakınca bu niteliklerin, çalışmaların sonuçlarından daha iyi değildir.
kendi başlarına, danışanların değişmelerine Rogers kendini gerçekleştirmenin temel insa
yardımcı olmak için yeterli olacağını söylemek ni güdülenme olduğunu varsayması açısından
doğru değildir. eleştirilebilir. Bu varsayıma insanların doyum
Rogers’in fenomenolojik yaklaşımı doğrultu verecek durumların peşine düştüğü gözlemin
sunda, terapi sonuçlarının ölçütü danışanların den vardığını belirtir ve kendini gerçekleştirme
kendi bildirimleri olmuştur. Temel veriler bireyin, eğilimini bu durumları aramanın gerekçesi ola
kendiliğini ve dünyasındaki olayları kendi fe rak önerir.
nomenolojik değerlendirmesi sonucunda elde Sonuç olarak, Rogers psikolojik yönden
edilmiştir. Dışa vuran davranışların bu algıları sağlıklı insanların kendini gerçekleştirme eği
izlediğine inanılır; yani, terapi sonrası bireylerin limlerini doyurmak üzere seçim yaptıklarını ve
gerçekten nasıl davrandıkları son zamanlara insanların kendi doğaları gereği iyi olduklarını
dek danışan-merkezli terapi araştırmacılarının varsaymaktadır. Ancak bazı sosyal felsefeciler
tipik araştırma konuları olmamıştır. insan doğası konusunda daha az iyimser görüş
Rogers’in öznel yaşantıya yaptığı vurgu lere sahiptir. Örneğin, Thomas Hobbes, hayatın
epistemolojik sorunlar doğurmaktadır; çünkü te “kirli, kaba ve kısa” olduğunu belirtmiştir. Kaba
rapist, danışanın ne hissettiği ya da düşündüğü davranmakta olan ve davranışlarının kendini
konusunda yerinde müdahaleler yapabilmelidir. gerçekleştirme olduğunu söyleyen bir insanın
Geçerlik gerçek bir sorundur. Rogers, danışan durumunu nasıl açıklayacağız?
ların gerçek duygularının farkında olmayabi Bu konu, aşırı mantıksızlık sorununun Ro
leceklerini ve bu farkındalık eksikliğinin onları gers tarafından uygun bir biçimde ele alınma
terapiye getiren neden olduğunu söylemesine dığı sorunsalı olabilir; çünkü o ve izleyenleri
rağmen, danışanın ne söylediğine odaklanmış yalnızca, hafif derecede bozukluğu olan kişilere
tır. Psikanalizde olduğu gibi, şunu sormalıyız: odaklanmışlardı. Danışan merkezli terapi aşı
nasıl olur da, terapist, danışanın farkında ol rı derecede rahatsızlığı olmayan ama mutsuz
muyor göründüğü içsel süreçleri konusunda bir olan insanların kendilerini daha iyi anlamalarına
müdahale yapabilir ve daha sonra hangi işlem (ve hatta, belki de, daha farklı davranmalarına)
lerle bu müdahalelerin geçerliği ve işe yararlılığı yardım için bir yol olabilir. Bu insancıl yaklaşım
ölçülebilir. “karşılaşma (encounter) grup” hareketi içinde
Danışan-merkezli terapilerin sonuçlarının popüler olmayı sürdürmektedir, ancak Roger
değerlendirilmesinde ilk zamanlarda kullanılan yen terapi Rogers’in kendisinin de uyardığı gibi,
kendi kendini betimleme biçimindeki ölçütler, şiddetli psikolojik bozukluğu olanlar için uygun
sonraları, daha doğrudan ve kuramsal olarak olmayabilir.
534 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
VAROLUŞÇU TERAPİ
Abraham Maslow’un (1968) psikolojide üçün-
cü güç (burada, diğer iki güç: psikanaliz ve dav
ranışçılık) olarak adlandırdığı Varoluşçu terapi,
insancıl bakış açısıyla birlikte, 1950’lerde ge
liştirildi. İnsancıllığın ve varoluşçuluğun birçok
ortak yönü vardır, ancak Rogers gibi Amerika
lıların insancıl çalışmaları, Sartre, Kierkegaard
ve Heidegger gibi felsefecilerin yazdıklarına ve
İsviçre’den Binswanger ve Boss, Avusturya’dan
Viktor Frankl (logoterapisi daha önce tartışılmış
tı) gibi psikiyatristlere dayanan daha Avrupalı
varoluşçu yaklaşımlarla zıtlıklar taşımaktadır.
Terapiye varoluşçu yaklaşımlar, ağırlıklı olarak Sartre gibi
Stanford üniversitesi psikiyatristlerinden Irvin varoluşçu filozofların yazılarına dayanır.
Yalom varoluşçu psikoterapi üzerine yazdığı et
kaygıyla yüzleşmektir. Varoluşçu kaygı bazı
kili kitabında bu iki terapi arasındaki farklılıkları
kaynaklardan köken alır (Tillich, 1952):
çok iyi belirtmiştir:
Avrupa’daki varoluşçu gelenek her zaman insani sı • Hepimiz bir gün öleceğimizin farkındayız; bu
nırlılıkları ve varoluşun trajik boyutlarını vurgulamıştır. Bu kaçılamaz gerçeklik ile dürüstçe yüzleştiğimiz
belki de Avrupalıların coğrafi ve etnik sorunlarla daha çok de varoluşsal kaygı ile yüzleşiriz.
yüzleşmelerine, savaş, ölüm ve belirsiz varoluşlara daha • Aynı zamanda, yaşamımızı tamamen de
çok tanık olmalarına bağlıdır. Amerika Birleşik Devletleri ğiştirebilecek şansa bağlı şartlar karşısındaki,
(ve buradan köken alan insancıl yaklaşım) ise, yayılma, örneğin bir trafik kazası gibi, çaresizliğimizin
iyimserlik, sınırsız ufuklar ve pragmatizmle biçimlenen bir
farkındayızdır.
Zeitgeist (zamanın ruhu) karakterizedir. Buna bağlı olarak,
Amerikan insancıl psikolojisi Avrupa varoluşçuluğunu içi • Son tahlilde karar vermek, eyleme geçmek
ne aldıkça ithal edilen varoluşçu düşünceler de sistematik ve bunların sonuçlarıyla yaşamak zorunda ol
olarak değiştirilmiştir. Avrupa’nın odak noktası sınırlardır; duğumuzun farkındayızdır.
belirsizliğin ve var olmayışın kaygısını dikkate almak ve • Kendi yaşamımızın anlamını kendimiz ya
bunlarla yüzleşmektir. Diğer taraftan, insancıl psikologlar ratmalıyız; dünyamıza ve yaşamlarımıza sahip
sınırlardan, gelişme potansiyeline göre daha az söz eder olmak için kendi içimizde var olanların ve amaç
ler; farkındalığa göre kabullenmekten daha az söz eder
larımızın sorumluluğunu almalıyız.
ler; kaygıdan, zirve deneyimlerden daha az söz ederler;
yaşamın anlamından, kendini gerçekleştirmeye göre daha • Son tahlilde yalnız olduğumuzu biliriz.
az söz ederler; kopukluk ve temel yalnızlıktan ben ve Seçimlerden kaçınmak, onları yapmak zorun
“karşılaşma”ya göre daha az söz ederler (1980, s. 19) da değilmişiz gibi davranmak insanları kaygı
İnsancıllık gibi, varoluşçu bakış açısı da ki dan koruyabilir, ancak bu aynı zamanda onları
şisel gelişmeyi vurgulamaktadır. Ancak bazı anlamlı bir hayat sürmekten de alıkoyar; bu da
temel ayrımlar vardır. Rogers’in görüşleriyle ön İnsancıl terapist Abraham Maslow, Carl Jung’un kendini-
plana çıkan insancıllık insan doğasının iyiliğini gerçekleştirmesini kendi psikolojisinde merkezi bir faktör
vurgular. Eğer yersiz korkular ve toplumsal sı yapmıştır.
Danışan merkezli terapilere yapılan birçok Geştalt terapinin temel bir amacı hastaların
eleştiri varoluşçu tedavilere de yapılabilir. Ta ihtiyaçlarını, arzularını ve korkularını anlama
nımı gereği bir kişinin öznel yaşantısı biricik larına ve kabullenmelerine ve kendilerini bu
olduğu için terapist hastanın dünyasını ona amaçlarına ulaşma ve ihtiyaçlarını doyurma
göründüğü biçimiyle anladığını nasıl bilebilir? konusunda nasıl bloke ettiklerini fark etmeleri
Ancak, öznel izlenimlere odaklanmak, üretken ne yardımcı olmaktır. Temel bir varsayım, he
olmamak demek değildir. Seçim özgürlüğümü pimizin ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi her türlü
zü ve herhangi bir zamanda değişiklik yapma durumda dışa vurduğumuz biçimindedir. Du
becerimizi önemsemek, davranışların geliştiril rumları yalnızca oldukları gibi algılamayız; bu
mesinde önemli araçlar olabilir. Varoluşçuluğun nun yerine, sosyal çevremizle, orada, dışarıda
içinde saklı olan, varoluşumuzun sürekli olarak olana, ihtiyaçlarımızı, korkularımızı ya da ar
onaylandığı ve geçmiş yanlışlarımızın ve şans zularımızı yansıtarak ilişki kurarız. Öyle ki, bir
sızlıklarımızın tutsağı olmadığımız mesajı, her yabancıyla konuşuyorsam, o insana, yalnızca
türlü terapi tarafından kapsanabilir. o insanın olduğu haliyle ona yanıt vermem; ya
bancıya, kendi ihtiyaçlarım bağlamında davra
GEŞTALT TERAPİ nırım. Bazen, geçmişteki önemli bir kişiyle ta
Hem insancıl hem de varoluşçu unsur mamlanamamış şeyler, şimdiki bir insanla nasıl
lar taşıyan Geştalt terapi Frederich S. (Fritz) ilişki kurduğumuzu etkiler.
Perls’ün çalışmalarıyla gelişmiştir. Perls, Perls ve arkadaşları “şimdi ve burada”ya
1921’de, Almanya’da tıp öğreniminden sonra, odaklanmışlardır; bireye, davranışlarından so
psikanalist olmuştur. Yıllar içinde, psikanalitik rumlu olan ve yararlı değişimleri yapmada mer
kuramın temel bazı kavramlarını, özellikle nev kezi bir rol üstlenen bir aktör olarak, bakarlar.
rozların gelişiminde libido ve onun varyasyonla Geştalt terapi, temel olarak algı konusuyla
rının önemi konusunu tartışmaya açtığı için Av ilgilenen bir psikoloji dalı olan Geştalt psikolo
rupalı analistlerce reddedilmiştir (Perls, 1947). jisinden köken alır. En yaklaştıkları nokta bü
1933’te, Hitler’in iktidara gelişinden kısa bir süre tünlüğe verdikleri dikkattir. Perls bireylerin, fark
sonra, totaliterliğe karşı olduğu için Hollanda’ya etmedikleri duygularının farkındalıklarını arttı
göç etmiş, ardından 1934’te, Güney Afrika’ya, rarak ve kişiliklerinin sahip çıkmadıkları ya da
bu ülkenin ilk eğitici analisti olarak yerleşmiştir. inkâr ettikleri yanlarını tanıyarak birer bütünlük
Burada geştalt terapinin temellerini geliştirmiş haline gelmelerini istiyordu.
tir. 1946’da ABD’ye yerleşen Perls, Esalen -
Big Sur-California’da, insancıl-varoluşçu terapi GEŞTALT TERAPİ TEKNİKLERİ
merkezinde çalışmalarını sürdürmüştür. Bura Geştalt terapisti, danışanın, geçmişe dal
da, düşünceleri ve teknikleri, özellikle gruplara madan, danışma odasında şimdi ve burada ne
uygulanarak etkileyici bir gelişme göstermiş yaptığına odaklanmıştır; çünkü danışanın ya
tir (Perls, 1970; Perls, Hefferline & Goodman, şamının en önemli olayı şu anda ne olduğudur.
1951). Perls’ün, yaşamı boyunca onu idolleş Geştalt terapide, varolan her şey şimdidir. Eğer
tiren bir izleyici grubu olmuştur (Bkz., Odak geçmiş rahatsız edici ise, bugüne taşınmaktadır.
17.4). Neden sorusu desteklenmez çünkü geçmişteki
nedenlerin peşine düşmek şu anda seçim yap
GEŞTALT TERAPİNİN TEMEL ma sorumluluğundan kaçma girişimidir; bildiği
KAVRAMLARI miz varoluşçu bir temadır bu. Danışanlar şimdi
Rogers gibi, Perls de, insanların doğuştan olmakta olanın farkına varmaları için uyarılırlar,
gelen bir iyiliğinin olduğunu ve bu temel doğa hatta bazen zorlanırlar. Farkındalık şu anda ve
larının kendisini dışa vurmasına izin verilmesi doğrudan bir düşünme ve hissetme şeklidir. Ki
gerektiğini düşünüyordu. Psikolojik sorunlar, bu şiler kendileri hakkında ne olmakta olduğunu, ne
doğuştan gelen erdemin yadsınması ve engel düşündüklerini ve ne tür fanteziler kurduklarını,
lenmesinden kaynaklanmaktadır. Diğer insancıl ne istediklerini ve ne hissettiklerini, şu anda ne
terapistlerle birlikte, geştalt terapistleri de, psi yaptıklarını bilmelidirler; aynı zamanda, duruş
kanalistlerin odaklandığı sorunlu ve bozulmuş larını, yüz ifadelerini, kas gerginliklerini, jestleri
özelliklerden çok, insanların yaratıcı ve dışa vu ni, kullandıkları sözcükleri ve seslerinin tınısını
rumcu yanlarına vurgu yapar. da bilmelidirler.
İNSANCIL VE VAROLUŞÇU TERAPİLER 537
√√
Geştalt terapi, şimdiye kadar tartışılan in • Ben-dili. Hastalara şimdiki ve gelecekteki
sancıl ve varoluşçu terapilerin tersine, teknikler yaşamlarının sorumluluğunu alabilmelerine yar
üzerine vurgu yapmaktadır. Ancak, özünde geş dımcı olmak için, terapist onları “o” dili yerine
talt terapi yalnızca bir teknikler koleksiyonu de “ben” dili kullanmaya yöneltir.
ğildir, daha çok, insan doğası üzerine bir tutum Terapist: Sesinizde ne duyuyorsunuz?
lar dizgesidir, yaratıcılığa ve yaşantıya (hayat Hasta: Sesim ağlıyor gibi geliyor.
tecrübesine), açıklığa değer veren bir felsefedir. Terapist: Ağlıyorum, diyerek bunun sorumluluğunu üst
Geştalt terapisti, hastaya, terapist gibi açık ve lenebilir misiniz? (Levitsky & Perls, 1970, s. 142)
yaratıcı olmasına; dünyayla şu anda, yargısız Dili kullanmadaki bu basit değişiklik, hastayı
ve tefekkürsüz bir zeminde yüzleşmesine yar duyguları ve davranışları için sorumluluk almaya
dım etmeyi amaçlar. Bu sonuca giden yoldaki yöneltmenin yanında, kendi sahiden varoluşu
araçlar birçok tekniği içerir, bu teknikler çok iyi nun bazı yanlarından yabancılaşma duygusunu
bilinmekte ve diğer bazı kuramsal yaklaşımı da azaltır. Hastanın kendisini edilgen görmekten
olan terapistlerce de uyarlanıp kullanılmaktadır. çok etkin görmesine; davranışları tümüyle dış
Aşağıda güncel geştalt tekniklerinden bazılarını koşullarca belirlenen birisi olmaktan çok açık ve
betimliyoruz: araştıran bir kişi olmasına yardımcı olur.
Geştalt terapistleri danışana duygularıyla daha doğrudan • Boş sandalye. Boş sandalye tekniğinde da
biçimde yüz yüze gelmelerine yardım etmek üzere boş sandalye nışan bir duygusunu, bir kişiyi, bir nesneyi ya da
tekniğini kullanırlar.
bir durumu yansıtır ve bu yansıttığı ile konuşur.
Örneğin, eğer bir hasta ağlıyorsa, geştalt tera
pisti hastaya, gözyaşlarını boş bir sandalyede
oturur gibi canlandırmasını ve gözyaşlarıyla ko
nuşmasını önerir. Bu taktik genellikle, insanların
duygularıyla yüzleşmelerine yardımcı olur. Ger
çekten de, bir insanın gözyaşları hakkında ko
nuşmasını istemek, onun duygularıyla arasına
daha çok mesafe koymasını desteklemektir ki
bu da, geştalt terapistlerine göre, psikolojik iyilik
haline zarar verir.
538 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
• Duyguların yansıtılması. Geştalt terapist hayal kırıklığı yaratıcı olması gerektiğini göstermek ve
leri bazen gruplarla çalışırken, ikili gruplar ha ayrıca onları bu konuda bir şeyler yapmaya itmek istedi.
linde, gözlerini kapatmalarını ve güçlü duygusal Uyarmaksızın koltuğundan kalktı ve çiftin arasına sıkışa-
bağları olan birisinin yüzünü canlandırmalarını rak oturdu. Hiç bir şey söylemedi. Koca şaşırmış görünü-
yordu, sonra incinmiş ve giderek terapiste öfkelendi. Te-
isterler. O kişi hakkındaki duygularına yoğun
rapistten eşinin yanına oturabilmek için kalkmasını istedi.
laşmaları yüreklendirilir. Sonra hepsi gözlerini Terapist kafasını salladı. Koca ricasını tekrarladığında,
açar ve grup eşlerine bakarlar. Kısa bir süre terapist ceketini çıkardı ve eşin başına yerleştirdi. Böylece
sonra tekrar gözlerini kapatmaları ve yüksüz bir koca artık eşini göremiyordu bile. Uzun bir sessizliğin ar-
şey (örn., bir aritmetik problemi gibi) düşünme dından koca giderek daha fazla ajite oldu. Eş bu arada te-
leri istenir. Daha sonra tekrar gözlerini açarlar rapistin ceketi ile örtülü olarak sessizce oturuyordu. Koca
ve grup eşlerine ikinci kez bakarlar. Sonuçta, aniden ayağa kalktı ve terapistin arkasına geçerek ceketi
bu iki durum arasında grup eşlerine ilişkin fark kaldırdı, sonra da terapisti kanepenin ucuna itti. Terapist
hoş bir şekilde kahkaha patlattı ve “bir şey yapman için
lı duygular hissedip hissetmedikleri sorulur. Bu
ne kadar geçecek merak ediyordum!” diye gürledi.
egzersiz tüm sosyal ilişkilerimizde kaçınılmaz
olduğunu varsaydığımız bir şeyin, yani herhangi
Bu sahne, yalnızca sözcüklerin ifade et
bir anda olan her hangi bir şeyde, ona olan duy
mede yetersiz kalacağı bazı noktaları açıklığa
gularımızın işin içine nasıl karıştığı konusunun
kavuşturmayı sağlamıştır. Terapist tarafından
abartılarak gösterilmesi için düzenlenmiştir.
duygularını daha iyi tanıma ve onları korku ve
• Tersine çevirme. Bu teknik kişinin her ne
huzursuzluk duymadan dışa vurma konusunda
hissediyorsa, onun tam zıttı biçimde davranma
eğitilmekte olan koca, ağlayarak, aynı annesi
sını içerir. Örneğin, çok aşırı katı olan birsinden
tarafından karısına yabancılaştırıldığı gibi, tera
terapi seansı sırasında çok dışa dönükmüş gibi
pisti tarafından da karısından uzaklaştırıldığını
davranması istenebilir. Perls, madalyonun diğer
hissettiğini söyledi. Anne araya giriyordu ve o
yüzünün kişinin varoluşu içinde bulunduğunu,
bu konuda hiçbir şey yapmıyordu. İhtiyaçlarını
genellikle ifade edilmeyen duyguların eyleme
tanımak ve bunları doyurmak için eyleme geç
dökülmesi yoluyla kişinin, kendiliğinin gömül
me konusunda kendisine güvenmiyordu. Palto
müş bölümlerini fark etmesine izin vereceğini
nun ve terapistin yerini değiştirmeye muktedir
varsaymaktadır.
olması aynı davranışı kayınvalidesine de göste
• Sözel olmayan ipuçlarına dikkat etme.
rip gösteremeyeceğini düşündürttü. Konuştuk
Tüm terapistler danışan tarafından verilen sö
ça, karısı hıçkırarak ağlamaya başladı; koca
zel olmayan ve dil dışı işaretlere dikkat ederler.
sına hep onun annesiyle problemi konusunda
Sözel olmayan işaretler, beden hareketleri, yüz
sorumluluk üstlenmesini beklediğini anlattı. Bu
ifadeleri, jestler ve benzerleridir; dil dışı işaret
raya kadar gayet iyi ancak daha sonra terapist
ler ise, sesin tonu, sözcüklerin konuşulma hızı
kadına dönerek, neden paltoyu kendisinin orta
ve konuşmanın içeriği dışındaki diğer sessel
dan kaldırmadığını sordu. Terapist kadını, evlilik
bileşenleridir. İnsanlar gırtlaklarıyla söyledikle
sorunları konusunda edilgen kaldığı için nazikçe
rini elleri ve gözleriyle de iletirler. Perls bu dil
azarlarken, kocanın da ağzı kulaklarına varıyor
dışı işaretlere özel önem vermiştir; danışanların
du. Seansın sonunda duygusal olarak yorgun
gerçekten ne hissettiklerini saptamak için bun
olsalar da, kendilerini birbirleriyle daha iyi ilişki
ları dikkatle gözlemiştir. “Söylediklerimiz genel
içinde hissettiler ve kadının annesiyle ilişkileri
likle bir dolu yalan ya da ıvır zıvırdır. Ancak, ses,
konusundaki problemi çözmek için aktif olarak
jestler, duruş, yüz ifadesi, psikosomatik dil ora
birlikte çözüm arama isteklerini belirttiler.
dadır” (Perls, 1969, s. 54)
• Rüya çalışması. Rüyaların yorumu geştalt
• Metafor kullanımı. Geştalt terapistleri, terapi
terapinin diğer önemli bir parçasıdır. Psikanali
seansları sırasında, danışanın problemini daha
tik yaklaşımlara zıt olarak, geştalt terapi rüyayı
canlı, daha anlaşılabilir kılmak ve problemin do
bilinçdışı süreçlerle bağlantılı sembollerin zen
laştırılmasını sağlamak için sıklıkla alışılmadık
gin bir kaynağı olarak görmez
senaryolar yaratırlar. Örneğin, aşağıdaki örnek
Rüyadaki her imge, ister insan, hayvan, bitki, veya
gözlediğimiz bir seanstan alınmıştır: taş olsun, kendiliğin yabancılaşmış bir parçası olarak ele
alınır. Rüyayı, her imgenin penceresinden şimdiki zaman
Bir koca ve eşi kanepede oturmuş, kadının annesi hak- kipinde tekrar tekrar anlatarak ve yaşantılayarak hasta bu
kında münakaşa ediyorlardı. Koca kaynanasına çok öfke- yabancılaşmış parçalarını tanımaya ve kabullenmeye, on
li görünüyordu ve terapist onun eşiyle ilişkisinde araya larla birlikte yaşamaya ve onları daha uygun biçimde dışa
girdiğini tahmin etti. Terapist bunun her ikisi için ne denli vurmayı öğrenmeye başlar (Enright, 1970; s. 121).
İNSANCIL VE VAROLUŞÇU TERAPİLER 539
√√
Örneğin, geştalt terapideki bir kadın, rüya Geştalt terapi, kişinin geçmişinin tutsağı ol
sında, uzun düz ağaçların arasındaki bir kıv madığı, farklı olmak için varoluşçu seçimini her
rımlı patikadan gitmekte olduğunu görüyordu. hangi bir zamanda yapabileceği ve terapistin
Terapist ona bu ağaçlardan birisi olmasını söy boğulmayı tolere etmeyeceği biçimindeki va
ledi ve bu onun kendisini daha derine köksalmış roluşçu mesajları güçlü bir şekilde iletmektedir.
hissetmesine yol açtı. Daha sonra bu tür bir gü Hiç kuşkusuz bu iyimser bakış birçok insanın
venlik ihtiyacı arzusunu dile getirdi. Kendisine değişmelerine yardımcı olur. Ancak, eğer bir
bu kıvrımlı yol olması söylendiğinde ise, göz kişi daha farklı nasıl davranacağını bilmiyorsa,
yaşları içinde hayatının çapraşıklığıyla yüzleşi zaten ızdıraplı olan birisine dikkate değer zarar
yordu. Geştalt terapisti bir kez daha, danışanın verilebilir. Örneğin, sosyal olarak ketlenmiş bir
kaçındığı duygularını dışa vurmasına, böylelikle kişi başkalarıyla girişken bir biçimde nasıl ko
bunların farkına varmasına, bunları kabullen nuşacağını bilmiyorsa, bu kişinin girişken olma
mesine ve belki de bunları değiştirmeye karar yışının farkına varması ve onun daha dışavu
vermesine yardım etmiş oldu. rumculuğa yüreklendirilmesi ona çok az yarar
Bu yorumların rüyanın gerçek anlamını yan sağlayacaktır. Sosyal becerilerden yoksun olan
sıtıp yansıtmadıkları geştalt terapistinin ilgi alanı bu kişi, belki de, başkalarıyla ilişkilerinde garip
dışındadır. Fenomenolojik yaklaşımıyla uyumlu ve etkisiz davranacaktır; sonuçta da, eskisinden
olarak, geştalt terapistleri danışanları rüyanın daha da kötü hissedebilecektir.
onlar için o andaki anlamına güvenmeleri konu Perls’ün sorumluluk üzerine yaptığı vurgu,
sunda yüreklendirir. Terapistin, bir rüyanın danı başkalarına verilen söz ve zorunluluklar ile ka
şan için ne anlam taşıdığı konusunda bir hipo rıştırılmamalıdır. Perls bir terapist olarak dahi,
tezi varsa da, terapist bu anlamı rüyayı görene kendisini, hastaları da dahil, başkaları için so
dayatmamaya özen gösterir, çünkü rüya rüyayı rumluluk taşıyan biri olarak sunmamıştır. Bire
görenindir. Rüyayı gören için bunun tek önemi yin kendisine bakım ve ihtiyaçları ortaya çıktık
seans sırasında tartışıldığı biçimiyle rüyanın ta ça bunları karşılama sorumluluğu vardır. Bu çok
şıdığı anlamdır, bu anlamda, geştalt terapisinin açık ben-merkezcilik sosyal vicdan duygusu
bir rüyalar kuramı yoktur. Rüya çalışması ile olan ya da geçmişte başkalarına taahhütlerde
ilgilenir; yani rüyanın terapistin desteğinde da bulunmuş kişiler için sorun yaratabilecektir. Per
nışan tarafından analiz edilmesiyle ilgilenir. Her ls bu tür taahhütlerin hiçbir zaman yapılmaması
danışan için yalnızca görüngüsel dünya önem gerektiğine inanmaktadır (Prochaska, 1984).
taşıdığı için, üstünde odaklanılmaya değer tek Perls ve Rogers gibi insancıllara göre, in
şey onun şu andaki yaşantısıdır. Aynı rüya da sanlar kendi doğaları gereği iyi, amaçlı ve güç
nışan için beş dakika sonra farklı bir anlam ta lüdürler. Eğer bu doğruysa, bu içsel iyi doğaya
şıyabilir. güvenmek ve ihtiyaçların doğrudan dışa vuru
munu yüreklendirmek mantıklı olacaktır. Ancak
DEĞERLENDİRME insanlar her zaman iyi midir? Bazen danışan
Geştalt terapistleri zamanlarının çoğunu da lar, özellikle psikolojik olarak sorunlu olanlar,
nışanlarını daha dışavurumcu, daha kendiliğin kendilerini profesyonelin yargısında kendileri
den ve kendi ihtiyaçlarına daha çok özen göste için en iyi olmayan şeyi yapmak zorunda his
ren bireyler olmaları yönünde kullanır. Perls bu sederler. Bir danışanın birisini öldürme ihtiyacı
etkinliği kişiyi ortaya çıkan geştaltları üzerinde hissettiğini ya da dışarıdan kişilerin görmemesi
daha dikkatli olmaya yönlendirmek biçiminde istenen bir davranış içinde olduğunu düşünün.
tanımlar. Terapi aynı zamanda, bireyi, kişiliğinin Burada terapistin sorumluluğu nedir? Terapist
şimdiye dek reddedilmiş bölümlerini tanımaya hangi noktada araya girer ve kendi yargısını
yüreklendirerek bütünleştirmeye çalışır. Dola dayatır? Hastalar yıkıcı davranışlarda bulunma
yısıyla, geştalt terapi, geştalt psikolojisinin de eğilimi gösterdiklerinde çok az terapist bir şey
neysel bulgularıyla paralellik gösterir. Ancak, bu yapmadan durur. Bölüm 20’de Tarasoff kuralı
teknikler hakkında konuşmanın en uygun yolu nın tartışmasında görüldüğü gibi, terapistlerin
nun Perls’ün yaptığı betimlemeler olup olmadığı böylesi koşullarda, hastanın isteklerine ters de
ve daha da önemlisi, bu kavramların iyi terapist olsa, tavır almaktan başka seçenekleri yoktur.
lerin yetiştirilmesinde yardımcı olup olmadıkları Bu yasal zorunluluktan ayrı olarak da, geştalt
tartışılabilir. terapistleri tüm kararları danışanlarına bırak
540 √√ BÖLÜM 17 - İÇGÖRÜ TERAPİLERİ
mazlar ve onlar üzerinde, yalnızca sundukları Tüm terapiler kötüye kullanıma açıktır; Geş
modelle bile olsa, kayda değer etkide bulunur talt terapi de bundan ayrık değildir; hatta özel
lar. Daha önce belirttiğimiz gibi, Perls karizmatik bazı problemler taşır. Biraz deneyimle, eğitim
bir figürdü. Birçok kişi kuramsal yönelimleri ne görenler için dahi, danışanların duygularını ifa
olursa olsun, terapistlerinin değerlerini benim
de etmelerini sağlamak zor değildir. Bazı Geştalt
semektedir (Pentony, 1966; Rosenthal, 1955)
teknikleri insanları açma konusunda öyle güçlü
Bu sosyal etkiyi, böyle bir etkinin varlığını, belki
de terapistlerin hastalar üzerinde daha büyük olabilirler ki, danışanlar niyetlenilenin tersine
bir tiranlıklarına yol açabilecek biçimde reddet zarar görebilirler. Perls’ün kişiliğinin güçlülüğü
mektense, dikkate almayı tercih ediyoruz. ve yüzleştirmeci tarzı bazı terapistleri, onun
Geştalt terapinin çeşitli yönlerini, özellikle alışılmadık durumlarda gösterdiği düşüncelilik,
boş sandalye tekniğini araştıran çok az çalışma beceri ve özenden yoksun olarak taklit etmele
vardır. Conoley ve ark., (1983) üniversite öğ rine yol açmıştır. Sorumlu bir Geştalt terapisti
rencileriyle yaptığı bir çalışmada kendi kendine danışanın çıkarlarını ön planda tutan ve bir kişi
bildirilen öfkenin 20 dakikalık bir boş sandalye nin ızdırabının azaltılmasında, güçlü duyguların
egzersizinden sonra azaldığını bulmuşlardır.
dışavurumunun kendi başına yeterli olmayabi
Greenberg ve Rice (1981) bu tekniğin farkında
leceğini anlayan bir profesyoneldir. Geştalt te
lığı ve duygusal dışavurumu arttırdığını bildir
miş; Clarke ve Greenberg (1986) ise, insanların rapinin doğası ve Fritz Perls’ün anısı etrafında
karar verme süreçlerinde bu tekniğin problem bir kültün oluşması, Geştalt terapistlerinin daha
çözme tekniklerine göre daha üstün olduğunu fazla dikkat ve alçak gönüllülük göstermek için
bulmuşlardır. çabalamaları gereğini ortaya çıkarmaktadır.
ÖZET
Çeşitli psikoterapi formları üzerinde on yıllardır, bazen çelişkili sonuçlar bildiren birçok araştırma
yapılmıştır. Psikoterapinin etkilerinin değerlendirilmesi sağlık sigortası şirketlerinin taleplerinin de
artmasıyla giderek önem kazanmaktadır. Bu ve sonraki iki Bölümde, psikoterapötik müdahalelerin
değerlendirilmesi için bir çerçeve sunmak üzere, bazı genel konular gözden geçirilmiştir. Bu konular,
tedavinin özgül etkisinden çok beklentiler yoluyla ortaya çıkan düzelmeye işaret eden plasebo etkisi;
terapilerin uygulama ve araştırma alanlarındaki farklılıkları (örneğin, araştırma çalışmalarında, bir
araştırma projesi kapsamı dışında çalışan klinisyenlerin uygulamalarıyla çok az benzerlik gösteren
elkitapları uygulanmaktadır); birçok psikoterapi araştırmasında terapi sonuçlarını profesyonel müda
hale olmasaydı ne olurdu karşılaştırmasını olanaksız kılacak şekilde tedavi görmeyen kontrol grup
larının olmayışı; hastaların yaşamdaki birçok yordanamaz ve kontrol edilemez kuvvetlerin sonucu
olarak nasıl değiştiklerine dair anlayışın sınırları için kaos kuramının doğurguları.
İçgörü terapileri şu temel sayıltıyı paylaşır; birey kendi hareketlerini neyin motive ettiğinin far
kında olmadığı için davranış bozuktur. Psikanaliz geçmişteki etkenleri vurgular, oysa Rogers ve
Perls’ünkiler gibi pek çok insancıl (hümanist) ve varoluşçu yaklaşım, davranışın güncel belirleyicileri
üzerinde durur. Hastanın hayatındaki bu güne ait etkenlere ilgi, klasik psikanalizin ego analizi ve kısa
dinamik kişiler arası terapi gibi, pek çok çağdaş formunda da bulunur.
Klasik psikanaliz çocukluk baskılamalarını açığa çıkarmaya çalışır, böylece libidinal boşalıma
yönelik çocuksu korkular, yetişkin ego tarafından bu günün gerçekliği ışığında sorgulanabilir. Kısa
süreli dinamik terapi, hastanın içgüdüsel boşalım ve çevre üzerinde daha büyük kontrol kazanma
ihtiyacına ve becerisine daha fazla vurgu yapar. Kısa süreli Psikodinamik terapi zaman sınırlı bir te
rapidir ve beklentiler iki düzine seanstan daha az olarak ayarlanır. Psikanalizin aktarım nevrozunun
analizi aracılığıyla kişiliğin onarımını sağlama hedefinden vazgeçerek, somut hedefler ve hayatın
kaçınılamaz stres kaynaklarıyla başa çıkma yollarını öğrenme üzerine bir odaklanma vardır.
Rogers, kendini gerçekleştirme (self-actualization) yönündeki güdünün temel iyiliğine güvenmiş
ve terapi içinde yargılayıcı olmama koşullarının oluşturulmasını önermişti. Rogeryan terapistler, da
nışana yönelik koşulsuz olumlu kabul ve empati aracılığıyla, danışanların kendilerini daha doğru
olarak görmeleri ve kendini gerçekleştirme yönündeki içgüdülerine güvenmeleri konusunda onla
ANAHTAR SÖZCÜKLER 541
√√
ra yardım ederler. Temel olarak Avrupa’daki varoluşçu felsefeden etkilenen varoluşçu terapistler,
benzer şekilde, insanları doğuştan gelen kendi potansiyelini gerçekleştirme becerisine sahip olarak
kabul ederler; insanlar belirli bir anda farklı olma kararı verme özgürlüğüne de sahiptir. Hem Roger
yanlar hem de varoluşçular birey tarafından deneyimlenenin tek gerçeklik olduğunu varsayarlar. Bu
yüzden, terapist dünyayı kendisininkinden çok, danışanın fenomenolojik bakış açısından görmeye
çalışmak zorundadır.
Perls’ün geştalt terapisi şu anı yaşamayı vurgular, o ve yandaşları tarafından sunulan pek çok
teknik, danışanlara bugünkü ihtiyaçlarını deneyimleme de ve ortaya çıktıkları şekilde doyurma konu
sunda rahat hissetmelerinde yardım etmek için tasarlanmıştır.
Giderek artan sayıda araştırma, bazı içgörü terapilerinin etkililiğini destekler. Bu araştırmaların bir
kısmı süreç yönelimlidir, yani, iyileşmeden sorumlu olan etkenleri inceler. Terapist ve hasta arasın
daki terapötik işbirliği önemli bir değişken olarak ortaya çıkar. Yine de psikoterapi araştırması son
derece karmaşık ve güçtür; bilimsel temelli çıkarımlar, insanların değişmesine nasıl yardım edildiği
hakkındaki temelsiz inançların kabul edildiği kadar kesin olarak elde edilemez.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
Psikoterapi örtük içerik danışan merkezli terapi
içgörü terapisi açık içerik içtenlik
plasebo etkisi yorum koşulsuz olumlu kabul
sonuç araştırması inkâr tam empati
süreç araştırması aktarım nevrozu anlayış
meta-analiz karşı aktarım gelişmiş tam empati
psikanaliz ego analizi temel empati
serbest çağrışım kısa süreli terapi Geştalt terapi
direnç kişilerarası terapi (IPT)
rüya analizi insancıl ve varoluşçu terapiler
18
Bu karmaşık bilgisayar kontrollü aygıtlar te ramcı, kişinin korktuğu şeylerle karşılaşmasına
rapiste danışma odasında, korkulu bir hastaya öncelikle önem verirken; daha sonra gevşeme
gerçek yaşamda korktuğu şeylerle canlı bir bi nin korkmuş kişinin korkularıyla yüzleşmesinde
çimde karşılaşma olanağını sağlar. yararlı bir yol olduğunu savunur (Wilson & Da
Bu süreç, yükseklik fobisi olan bir kişiyi bir bi vison, 1971).
nanın üzerine çıkarıp orada durması için cesaret
vermek ve aynı anda da korkuyu kontrol etme İTİCİ UYARICILARLA TERAPİ
veya karşıt koşullamaya çalışmaktan daha az
zaman alıcı ve daha kontrollüdür. Sanal gerçek Hayvanların klasik itici uyarıcılarla koşul
lik aygıtları hastanın sistematik duyarsızlaştır laması (nötr veya olumlu uyaranın, şok gibi,
ma sırasında üretebileceğinden daha gerçekçi olumlu olmayan şartsız uyaranla eşleştirilmesi)
görüntüler oluşturabilirler ve bunların gerçekçi üzerine olan yazılar, terapistleri insanlar üzerin
görüntüler oluşturamayan kişiler için kullanımı de olumsuz koşullama yapılabileceğine inan
daha akılcıdır. SG’in kişiler için son derece ger dırmış ve olumsuz uyaranı çekiciliği uygunsuz
çekçi görüntüler oluşturduğu yönünde çok sa bulunan uyaranla eşleştirerek onu daha az ca
yıda kanıt bulunmaktadır (örn., Hodges ve ark., zip kılmayı amaçlayan tedavi programları oluş
1994, Rothbaum ve ark., 1995b’den akt.). turmaya sevketmiştir1. İtici uyarıcılarla terapi
SG’in bir kaygı bozukluğunu (yükseklik fobisi) adlı yöntem duyarsızlaştırmaya benzer olmakla
tedavide başarılı kullanımı konusunda ilk vak’a beraber, olumlu tepki yerine yeni bir kaygı ya da
raporu (Rothbaum ve ark., 1995a) ve kontrollü tiksindirme (aversion) tepkisi koymayı amaçla
çalışma (Rothbaum ve ark., 1995b) yazarların masıyla, ona karşıttır. İtici uyarıcılarla terapiyle
çevirisiyle bir ‘sanal gerçekliğin dereceli gös tedavi edilen sorunlar arasında aşırı alkol ve
terimini’ içermekteydi. Terapi üç hafta boyunca sigara tüketimi, travestilik, teşhircilik ve aşırı
birer saatten kısa beş seanstan oluşmaktaydı. yeme sayılabilir (McConagy, 1994; Miller, 1995).
Gösterimler, kişinin çeşitli katlardan dışarı ve Örneğin, içmesinin engellenmesini isteyen alkol
aşağı bakmasını yüreklendiren, bir cam asan sorunu olan kişinin önce alkolü tatması, görme
sörü içermekteydi. SG, tedavi öncesi ve son si, koklaması ve bunları yaparken rahatsızlık
rası korkuyu saptamak için kullanılan çok katlı hissetmesi. Koşulsuz uyaran olarak ellere zarar
bir otel (kırk dokuz katlı) asansöründeki görün vermeyen ama acı veren şoka ek olarak, bazı
tüleri içeriyordu. Hasta tarafından belirtildiğine terapistler istenmeyen uyaranı sunarken danı
göre, SG tedavisi sonucunda yüksek yerlerden şanın midesini bulandıran kusturucu ilaçlar da
kaçınma ve gerginlik önemli ölçüde azalmıştır. kullanmaktadırlar.
Aynı klinik araştırma grubu tarafından belirtilen Hayvanlar üzerinde yapılan koşullanmış tat
benzer bir başarı da uçuş korkusu olan bir ka tiksindirmesi araştırmalarına (Chambers & Ber
dının durumudur (Rothbaum ve ark., 1996). İm nstein, 1995) uygun olarak, alkolizm ve nikotin
geleme dayanan standart duyarsızlaştırmaya bağımlılığında kimyasal tiksindirme araştırma
olan üstünlüğü değerlendirilmeliyse de, SG’in ları, alkolün veya sigaranın tadıyla eşleştirilmiş
psikoterapide gittikçe artarak kullanılmasını mide bulantısının kalıcı koşullanmış uzaklaş
bekleyebiliriz. Güncel SG teknolojisi ne yazık ki tırmalara ve sonuçta alkol ve sigaradan kaçın
diğer kişilerle etkileşim gibi karmaşık görüntüler maya neden olduğu yolundaki önermeleri des
sunamamaktadır. teklemiştir (Baker & Brandon, 1988; Cannon ve
İçgörü terapilerindeki araştırmacılar gibi dav ark., 1986).
ranışsal araştırmacılar da yalnızca belirli bir Etik nedenlerden dolayı itici uyarıcılarla te
tekniğin işe yarayıp yaramadığına değil aynı rapi tartışmalıdır. Kendileri istedikleri halde in
zamanda da neden işe yaradığıyla ilgilenirler. sanlara acı ve rahatsızlık verilmesi protestolara
Wolpe’un varsayımına göre, duyarsızlaştırma neden olmuştur. En büyük etik sorun homosek
nın etkili olmasının altında, karşı koşullama -kişi 1
Bazı yorumcular (örn., Sandler, 1986) itici uyarıcılarla terapiyi bir tür
korktuğu şeylerle giderek daha fazla yüzleştik cezalandırma olarak görürler ve edimsel koşullama genel başlığı altına koyarlar.
Öğrenme kuramındaki yaygın kabul edilen varsayım olan “tüm klasik koşullama
çe kaygıya karşıt bir tepki veya durum kaygının işlemleri edimsel bileşenler içerir, tüm edimsel koşullama işlemleri de klasik
yerini alır- yatmaktadır. Bazı deneyler (Davison, koşullama bileşenleri içerir” yaklaşımını kabul etmemize rağmen biz farklı bir
yol izledik. Buradaki konu, klasik koşullamadaki gibi, kişinin ne yaptığından
1968b) karşı koşullamanın bu tekniğin etkili ol bağımsız olarak terapist ya da deneycinin bir uyaranı itici bir olayla eşleştirmeye
masının nedeni olduğunu gösterse de daha de çalışmasıdır. Ya da edimsel koşullamadaki gibi, terapist bir tepkiyi itici bir olayla
eşleştirmeye çalışmaktadır. Pratikte, kavramsal şemaların imâ ettiğinden de fazla
ğişik açıklamalar da olasıdır. Birçok çağdaş ku örtüşme vardır.
546 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
50
40
0.1
10
uygun olarak işletiliyordu. Buradaki hastalar da ulaştıysa da iki terapi de pozitif ve negatif semp
uyanık geçirdikleri zamanın yüzde 85’inde meş tomları azaltmıştır. Hastalar ayrıca kendine ba
gul tutuluyorlardı. Hem bireysel hem de grup kım, ev işleri, sosyal ve iş becerileri de kazan
olarak sorumlu davranmaları ve servisin nasıl mışlardır. Bu iki grubun kurum içi davranışları
işleyeceği hakkındaki kararlara katılmaları bek hastane servisindekilerle kıyaslandığında üs
leniyordu. Genel olarak, yetersiz akıl hastaları tündü ve tedavinin sonunda çoğu taburcu edildi.
olarak değil, daha çok normal kişiler olarak dav Sosyal öğrenme servisi hastalarının %10’undan
ranılıyorlardı. Çalışanlar olumlu beklentilerini fazlası bağımsız yaşamak üzere servisten ay
hastalara açıklıyor ve iyi oldukları zaman onları rıldı; ortam tedavisi hastalarının sadece yüzde
övüyorlardı. Hastalar semptomatik davranışlar yedisi bu amaca ulaşabildi ve hastanedeki has
sergilediğindeyse, çalışanlar yanlarında kalarak taların hiçbiri taburcu olamadı.
yakında daha uygun davranmaları için beklenti İlaç kullanımında ilginç sonuçlara ulaşıldı. Üç
lerini hastalara açıkça belirtiyorlardı. gruptaki hastaların yüzde doksanı çalışmanın
• Olağan hastane yönetimi. Bu hastalar, başlangıcında antipsikotik ilaçlar kullanıyorlar
ağır antipsikotik ilaçlarla, alışkın oldukları has dı. Zaman içinde olağan hastane yönetimindeki
tane yaşantılarına daha eski bir devlet kurulu hastaların ilaç kullanımı yüzde yüz artarken, di
şunda devam ettiler. Uyanık oldukları zamanın ğer gruplarda önemli ölçüde düşüş gösterdi -or
yüzde 5’ini kapsayan bireysel ve grup terapileri, tam tedavisi grubunda yüzde 18’e ve sosyal öğ
ve mesleki faaliyetler dışındaki zamanlarını yal renme servisinde yüzde 11 ‘e düştü. Ayrıca, üç
nız başlarına geçirdiler. gruptan da birçok hasta, pansiyon, yarıyol evleri
Program başlamadan önce, ilk iki terapi ser gibi denetimin bulunduğu, ancak ortalama 17 yıl
visinin çalışanları terapi kılavuzlarındaki talimat boyunca yaşadıklarından çok daha esnek olan
lara uymaları konusunda dikkatlice eğitildiler ve kamu yerleşimlerine taburcu edildi. Sosyal öğ
düzenli gözlemler sosyal öğrenme ya da ortam renme grubunun üyeleri bu halk yerleşimlerinde
terapisi ilkelerini uyguladıklarını kanıtladı. Dört kalmakla, diğer iki grubun hastalarından belir
buçuk yıl hastanede kalış ve bir buçuk yıl izle gin şekilde daha başarılı oldular.
me sırasında hastalar altı aylık aralıklarla ya Bu hastaların, bu tedavi projesinden önce ne
pılandırılmış görüşmeler ve doğrudan, özenli, kadar kötü işlev gördükleri dikkate alındığında
davranışsal gözlemlerle değerlendirildiler. bu sonuçlar çarpıcıdır. Sosyal öğrenme progra
Sonuçlar? Sosyal öğrenme servisi, ortam mının ortam programına üstünlüğü de anlam
servisinden bazı ölçümlerde daha iyi sonuçlara lıydı, çünkü ortam programı birçok akıl hasta
Hastanede yatan hastalar için davranışçı terapi değerlendirmeleri nesinde kullanılmaktadır. Paul’ün klinisyen ekibi
ve yenilikçi araştırmaları şizofreni için etkili kimyasal olmayan tarafından uygulandığı gibi, bu yöntem sosyal
tedavileri gösteren Gordon L. Poul. öğrenme servisindeki hastalara göre daha fazla
dikkat topladı. Bu ilgi fazlası sosyal öğrenme te
rapisinin plasebo etkisi için uygun görünecekti.
Yine de, bu sonuçların, ödül biriktirmenin biz
zat yararlılığını doğruladığını kabul etmemek la
zım. Çünkü sosyal öğrenme terapisi açık motor
davranışın edimsel koşullamasını aşan öğeler
içermektedir. Çalışanlar, kalanlara uygun davra
nış hakkında bilgi sağladı ve sözel olarak yanlış
kavramlara açıklık getirmeye uğraştı. Paul (ki
şisel iletişim, 1981) ödül biriktirmeye, önemsiz
olmasa da, ikincil bir rol biçti. Onu tedavinin ilk
aşamalarında, şiddetle gerilemiş olan hasta
ların dikkatini toplamak için kullanışlı bir araç
olarak gördü. Ödül biriktirme hastalarına, yeni
bilgi edinmek veya Paul’ün gayrı resmi ifadesiy
le “kafalarının içine iyi şeyler sokmak” için bir
fırsat yarattı.
Paul ve Lentz hiçbir zaman bu hastalardan
herhangi birinin iyileşmiş olduğunu açıklamadı.
MODEL ALMA 549
√√
Hastane dışında yaşayabilir olmalarına karşın, larda sağlanan ilerlemeler, genellikle gelenek
çoğu, akıl hastalığının birçok belirtisini göster sel terapi şekilleriyle ilgili bildirilenlerden daha
meye devam ediyordu; çok azı, çoğu insanın üstündür. (Franks ve ark., 1990 )
hak olarak gördüğü sosyal etkinliklere katıldı Bu teknikleri uygulamadan önce terapist so
veya kazançlı bir işi oldu. (Paul ve Lentz projesi runlu davranışın bir edim olduğunu, yani izler
nin bakım sonrası durumu 19. Bölümde ayrıntılı pekiştiricinin denetimi altında olduğunu belir
olarak ele alınmıştır.) Yine de sonuç küçümsen lemelidir. Örneğin, fiziksel ağrı nedeniyle ağ
memelidir: kronik akıl hastaları, tipik olarak arka layan bir çocuk buna katılmalıdır. Zekâ geriliği
koğuşlara kapatılan ve toplum tarafından unu ve otizmli çocukların terapisinde edimsel tek
tulan hastalar, tekrar topluma kazandırılabilir ve niklerin uygulanmasıyla ümit veren sonuçlar
öz bakım becerileri öğretilebilir. Akıl hastanele elde edilmiştir. (15. Bölüme bakınız.) Edimsel
rinden taburcu olacak kadar normal davranma koşullamaya bağlı teknikleri uygulayan birçok
yı öğrenebilirler. Bu, ruh sağlığının korunması terapist, böyle çocukların sınırlı eğitilebilirliğiyle
konusunda büyük bir kazançtır. Paul ve Lentz’in ilgili, daha çok çocuk ve ailesinin çıkarına olan
çalışmasından beri yayımlanan bildiriler sosyal varsayımlarla mücadele etmiştir.
öğrenme programının etkinliğini desteklemek
tedir. (Mueser ve Liberman, 1995 ve Paul ve
Menditto, 1992’nun gözden geçirmelerine bakı
MODEL ALMA
nız; Paul, Stuve ve Cross, basımda)
Model alma davranış terapistleri tarafından
uygulanan üçüncü kuramsal yaklaşımdır. Mo
ÇOCUKLARLA EDİMSEL ÇALIŞMA del alma ve taklidin davranıştaki önemi kendini
Edimsel koşullamaya bağlı davranış terapi belli eder, yetişkinler kadar çocuklar da karma
sine en iyi yanıt verenlerin bir kısmı çocuklardı, şık tepkiler edinmeye ve diğerlerinin kendilerini
çünkü onların birçok davranışı diğerleri tarafın nasıl koruduğuna bakarak duygusal engellen
dan denetlenmeye açıktır. Ne de olsa çocuklar meleri eleme yeteneğine sahiptir. Önce model
sürekli denetlenmeye büyüklerden daha eğilim alma yoluyla tedavi edilebilen problemlere daha
lidir. Davranışları okulda öğretmenler tarafından sonra da bilişlerin model almadaki rolüne göz
incelenir, evde ise ebeveynler sıklıkla onların atalım.
oyun ve diğer sosyal etkinliklerini denetler. Dav
ranış terapisti, çoğu zaman, sorumlu oldukları MODEL ALMA YOLUYLA TEDAVİ
çocukları ödüllendirme ve cezalandırma yolla EDİLEN SORUNLAR
rını değiştirme gayretiyle, ebeveynler ve öğret
menlerle birlikte çalışır. Yetişkinlerin çocuğun Model almanın klinik uygulamadaki etkinliği
yaşamını pekiştirme alışkanlığını değiştirmenin, Bandura, Blanchard ve Ritter (1969) tarafından
eninde sonunda çocuğun davranışını değiştire yapılan, insanlara yılan fobilerini yenmeleri için
ceği varsayılmaktadır. yardım etmeye çalıştıkları eski bir çalışmada
Edimsel koşullama yoluyla çok çeşitli çocuk (1969) gösterilmişti. Araştırmacılar, korkan ye
luk çağı problemleri giderilir. Bunların arasında tişkinlere, insanların aşamalı olarak yılanlara
yatağını ıslatma, parmak emme, tırnak yeme, yaklaştığı ve ellediği hem canlı hem de filme
saldırganlık, öfke nöbeti, aşırı hareketlilik, sı alınmış yüzleşmelerini gösterdi. Hastaların kor
nıfta engelleyici tutum, okulda başarısızlık, dil kusu açıkça azaldı. Ivar Lovaas’ın 15. Bölümde
eksikliği, aşırı sosyal çöküntü ve astım nöbetleri bahsedilen öncü çalışması başından beri otis
gibi çeşitli tablolar bulunur. (Kazdin, 1994; Ne tik çocuklara konuşma gibi karmaşık becerileri
meroff ve Karoly, 1991). Kendine zarar verme, öğretmek için model almayı çalıştı (Lovaas ve
cezalandırma işlemleriyle başarılı şekilde te ark., 1966). Seks terapisi araştırmacıları, bas
davi edilmiştir. Bu, bazen, ellere veya ayaklara kılanmış (inhibe) yetişkinlerin, kendilerine doku
tepkiye göre (tepki-izler), acı veren elektrik şoku nan, kendi kendini tatmin eden ve ilişkiye giren
uygulamasını içerir. Böyle uç önlemler sadece insanların açık saçık filmleri gösterildiğinde,
daha az şiddetli müdahaleler etkisiz kaldığında cinselliklerinden daha hoşnut hale gelebildikle
ve sorunlu davranışlar sağlık veya yaşam için rini saptamıştı. (McMullen ve Rosen, 1979; Ne
tehdit oluşturduğunda kullanılır (Sandler, 1991). metz, Craig ve Reith, 1978). Diğer filmler veya
Edimsel işlemlerde cinsel kimlik de kolay bir he saydam sunuları çocukların köpek (Hill, Liebert
def gibi görünmektedir. Bu çok sayıdaki sorun ve Mott, 1968), hastane (Robert ve ark., 1981),
550 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
ameliyat (Melamed ve Siegel, 1975) ve diş he davranması istendi. Arabasından çıkarken yan
kimi (Melamed ve ark., 1975) korkusunu belir komşusu ona yaklaşır ve kendisininkini biçer
gin şekilde azalttı. Çocukların ilaç tedavisine ken onun çimini de biçtiğini söyler. Hasta, ar
karşı olan korkusunu azaltmak için örnek oluş tık, duruma tepki göstermelidir. Beklendiği gibi
turan filmlerin kullanımı, bir davranışsal tıp veya hastalar başlangıçta sosyal açıdan uygun yanıtı
sağlık psikolojisi işlemi olarak görülebilir. Model vermekte pek başarılı değildi, bu, bu durumda
alma aynı zamanda Odak 18.1’de tanımlanan bir çeşit teşekkür olabilirdi. Eğitim süresince te
girişkenlik (atılganlık) eğitiminin de bir parçası rapist hastaları çabalarını destekleyerek tepki
dır. göstermeye teşvik etti. Gerekirse terapist has
İlk davranış terapistlerinden biri olan Arnold taların önce gözlemleyip sonra taklit edebileceği
Lazarus’un klinik çalışmalarının bir kısmı aynı şekilde uygun davranışı modelledi. Rol yapma,
zamanda model alma terapisi olarak da kabul modelleme ve olumlu pekiştirmeden oluşan bu
edilir. 2. Bölümde işaret edildiği şekilde, dav- bileşim üç hastada da anlamlı ilerleme sağla
ranışsal tekrarda Lazarus (1971) danışan için, dı. Hatta eğitim sırasında çalışılmayan sosyal
kişilerarası zor bir sorunu ele almanın daha iyi durumlara bile genelleme söz konusuydu. Bu
bir yolunu gösterir. Danışan, terapistin örnek çalışma ve benzerleri (örn., Wallace ve ark.,
performansını gözlemler ve sonra terapi seansı 1985), hastane dışındaki yaşama genelleme
sırasında onu taklit etmeye çalışır. Sürekli uy güvenilir olmaktan uzak bir bulgu olsa da, şid
gulama ve gözlemle, danışan, daha etkin ve detle rahatsız olan hastalara daha iyi işlev gör
tatmin edici davranışlardan eksiksiz bir repertu melerine yardım edebilecek yeni davranışların
ar edinebilir. Videokasetleri benzer model alma öğretilebileceğini işaret eder. (Hayes, Halford
ve taklitleri kolaylaştırmak için yaratıcı şekilde ve Varghese, 1995)
kullanılabilir.
Çocuklarla olan bilişsel davranışçı müdaha BİLİŞİN ROLÜ
lelerin eleştirisinde Braswell ve Kendall (1988) Modelin gözlemlenmesi açık davranışa nasıl
böyle çabaların tamama yakınının, genellikle dönüştürülür? Model almayla ilgili özgün yazıla
yetişkin olan, arzulanan performansla ilgili ör rında Bandura ve Walters (1963) bir gözlemcinin
nekler gösteren bir model gerektirdiğini işaret diğerlerini izleyerek biraz olsun yeni davranışları
eder. Örneğin, ilk bildirilerden birinde Meichen öğrenebileceğini öne sürdü. Deneysel psikoloji
baum (1971), modelin bir sorunu çözerken, nin çoğunun yaparak öğrenmeye dayalı olduğu
düşüncelerini “Bakalım, sonuç alamazsam ta vurgulanmış olduğundan, yapmadan öğrenmek
mamen başka bir yol deneyeceğim” örneğinde için gösterilen bu dikkat önemliydi. Ancak, bu,
ki gibi dile getirmesinin, modelin yüksek sesle işe yarayabilecek süreçleri devre dışı bıraktı.
düşünmeden sadece sorunu çözmesine göre Gözlemci durumundaki bir çocuk, sandalyeye
daha fazla ilerleme sağladığını saptadı. Ken oturur ve örneğin büyük, şişme plastik bir be
dall ve Braswell (1985) davranışçı çocuk tera beğe çok tekdüze bir şekilde vurmak gibi bir dizi
pistlerini kendiliğinden oluşan olayları, örneğin hareket yapan diğer bir çocuğun filmini izler ve
terapi seansı için uygun bir oda bulmaya çalı çocuğun filmde acayip sesler çıkardığını duyar.
şırken veya sonraki toplantının ne zaman ola Bir saat sonra bu çocuğa daha önceden görüp
cağını şekillendirirken yüksek sesle düşünmeyi, duyduklarını taklit etme fırsatı tanınır. Tahmin
örnekleme fırsatı olarak kullanması için teşvik edileceği üzere çocuk bunu yapabilir. Burada
eder. Çocuklar diğerlerini, hem yetişkinleri hem ne olduğunu nasıl anlayabiliriz? Gözlemci filmi
de saygı duyduklarını gözlemlerken çok şey izlerken, belki de sandalyede durmadan kımıl
öğrenir. Bu çalışma düşünce örüntülerinin açık danmak dışında kayda değer hiçbir motor ha
davranış şeklinde de kazanılabileceğini göste reket yapmadığına göre, açık davranışa bir ipu
rir. (Kendall, 1990) cu gözüyle bakmak çok da anlamlı olmayabilir.
Yatan hastalara yönelik davranış terapisi Daha sonra neler olduğunu hatırlama yeteneği
programları da model almayı kullanır. Bellack, de dahil olmak üzere çocuğun bilişsel süreci
Hersen ve Turner (1976) üç şizofren hastaya açıkça devreye girmişti.
sosyal olaylar hazırladı ve uygun davranıp dav Bandura’nın (1986, 1997) model almayla
ranmadıklarını gözlemledi. Örneğin, hastanın ilgili olan bilişsel etkenler hakkında kapsamlı
birinden, hafta sonu yolculuğundan sonra eve yazıları vardır. Bu yazılarda, model almayı, ki
yeni gelmiş ve çimlerini biçilmiş bulmuş gibi şinin nerdeyse etkin bir şekilde davranış yarat
MODEL ALMA 551
√√
Girişkenlik eğitimi, terapistin kişinin girişkenlik ğer üyelerin övgüsüyle ödüllendirilir. Terapi çalışma-
ve saldırganlığın ayrımını yapmasına çalışmasıy- sı sırasında biraz girişkenlik kazananınca, danışana,
la başlayabilir. Uysal kişiler ise, mantıklı bir istekte tamirciden onarım için aldığı son ücreti açıklaması,
bulunduğunda veya haddini bilmeyen birini reddetti- sonra bir akrabaya sürekli eleştirilerinin kendisini in-
ğinde bile düşmanca davrandıklarını düşünebilirler. cittiğini söylemek gibi aşamalı ev ödevleri verilir.
O zaman terapistler genellikle hastalara hak, zaman Girişkenlik eğitimi birçok etik konu yaratır.
ve diğer enerjilerini savunmalarını gerektiren örnek- Daha önce örnek verilen rahibede olduğu gibi, ken-
ler verir. Öyle ki, kişi durumun üstesinden gelemezse dini reddetmenin kendini ifade etmekten çok daha iyi
kendini kullanılmış hisseder. olduğuna inananlarda girişkenliği teşvik etmek, onla-
Haftalardır çok yoğun çalışıyorsunuz, gevşemek rın değer sistemini bozacaktır ve yaşamlarının diğer
için ara bile vermeden. Ancak bugünlerde, sadece bir- alanlarında dalgalanmaya yol açabilir. Girişkenlik
kaç gün süresince oynayacak olan yeni bir film, ilgini- ve saldırganlığı ayırmak bile etik bir konudur. Biri-
zi çekti ve birkaç saat izin alıp bu gece onu görmeye nin girişken saydığı davranışı diğeri saldırgan kabul
karar verdiniz. Öğleden sonraki derse giderken çok iyi edebilir. Lange ve Jakubowski tarafından yapılan, gi-
bir arkadaşınız size bu akşamki konser için bedava bi- rişkenlik diğerlerinin haklarına saygı duyarken, sal-
leti olduğunu söyledi ve onunla gitmenizi istedi. Ona dırganlığın uymadığı şeklindeki ayrımını uyarlasak
nasıl hayır dersiniz? da, diğerlerinin haklarının neler olduğunun kararını
Davranış alıştırmaları girişkenlik eğitiminde ya- vermek zorundayız. Böylece, girişkenlik eğitimi sosyal
rarlı bir tekniktir. Terapist uygun girişkenlik şeklini yaşamın ahlaki boyutuna, yani diğer insanların hakla-
ele alır ve modeller. Sonra hastaya rol yaptırır. İler- rını tanıma ve kişinin kendi haklarını uygun yollardan
leme terapist veya girişkenlik eğitimi grubundaki di- savunmasına da değinir.
manın kurallarını öğrenmesinin bir yolu olarak mış olması, belki de düşünmeye atfedilen her
tanımlar. Bu ilgi, Bandura’yı, kişinin sembolik şeyi John Watson’ın yirminci yüzyılın başında
ve bilişsel süreçlerinin önemli rol oynadığı, dav şiddetle itiraz ettiği zihinciliğe (mentalism) dö
ranışın sosyal-bilişsel kuramını formüle ederek nüş gözüyle bakan içgörü terapisine tepkiden
açıklamaya yöneltti. Örneğin, Bandura, Jeffrey kaynaklanmış olabilir.
ve Bachica (1974), deneysel bilişsel araştırma Davranış terapisi ciddi olarak deneysel psi
dan yola çıkarak, bilgiyi ezberlemeye yönelik bir koloji şeklinde ele alınacaksa, bilişsel süreçlerle
koda sahip olmanın, kişinin onu daha iyi akıl ilgili kuram ve araştırmaları da kapsamak zo
da tutmasını sağladığını gösterdi. Ek olarak, rundadır. Davranış terapistleri yıllarca düşünce,
böyle bir kodun gözlemcilerin model olarak iz algılama, yargılama, kendini ifade etme ve hatta
ledikleriyle ilgili hareketlerini şekillendirmesinde sözsüz (bilinçsiz) varsayımlar gibi özel durum
yararlı olduğunu buldular. Bellek depolanması lara önem verdi ve bu süreçleri inceleyip kulla
ve düzeltilmesiyle ilgili diğer kuramlar, kişilerin narak rahatsızlık veren açık ve kapalı davranışı
diğerlerini “sadece” izleyerek yeni ve karmaşık
(Mahoney, 1974) anlamaya ve değiştirmeye ça
davranış biçimlerini nasıl kazandığına ışık tu
baladı. Bunlardan ikincisi olan kapalı davranış,
tabilir. “Sadece” sözcüğü tırnak içine alınmıştır
içsel davranış şeklinde yorumlanan düşünce ve
çünkü süreç hiç de basit değildir. Model alma
davranışlardır. Bilişsel yeniden yapılandırma
ile ilgili literatür başta açık, sağduyulu, sosyal
(cognitive restructuring), rahatsızlık veren duy
öğrenmeyle ilgili açıklamalar ortaya koyarken,
şimdi modelleme müdahalelerine bilişsel davra gu veya davranışa yol açtığı varsayılan düşünce
nış terapisinin bir şekli olarak bakmaktadır. şeklinin değiştirilmesiyle ilgili genel bir terimdir.
Bilişsel davranış terapistleri tarafından çeşitli
şekillerde uygulanmaktadır.2
BİLİŞSEL DAVRANIŞ TERAPİSİ
2
Burada terminolojiyle ilgi bir durum söz konusu. 2 ve 10. Bölümlerde bahsedildiği
ve bu bölümün ilerisinde ele alındığı gibi Aaron Beck’in terapisi bilişsel terapi
Buraya kadar ele alınan terapilerde açık olarak adlandırılır. “Davranış” sözcüğü dahil değildir. Ellis’in akılcı duygusal
davranış terapisine bilişsel davranış terapilerinden biri gözüyle bakılır. Her iki
davranışın, bazen de örtük davranışın doğru yaklaşım da bir yandan terapinin bilişsel bileşenini vurgularken, öte yandan
dan değişimlemesi vurgulanmıştır. Danışanın açık davranış da önemli yer tutar. Ellis’in sistemine yakın zamanda “davranış”
sözcüğünün eklenmesi onun, her zaman, insan koşulunun bu yönüne odaklanmış
düşünme ve muhakeme süreçlerinin doğrudan olmasını yansıtır. Burada hem Beck’in bilişsel terapisi hem de Ellis’in akılcı
değişimine görece daha az önem verilmiştir. duygusal davranış terapisini dikkate alarak genel uygulamayı izlemekteyiz. Daha
yaygın şekilde, günümüzde insanların “bilişsel terapi” ve “bilişsel davranış
Davranış terapistlerinin bilişin önemini azımsa terapisi”ni birbirinin yerine kullandıklarını görürüz.
BİLİŞSEL DAVRANIŞ TERAPİSİ 553
√√
ten sonra, kişiye duygusal karışıklığı hafifletmek • Kanıtlar ADDT’nin aşırı öfke, depresyon
amacıyla, mantıkdışı iç söylemlerin yerine bir ve antisosyal davranışların tedavisinde faydalı
iç diyalog koymayı öğretmek üzere bir sonraki olabileceğini düşündürmektedir.
aşamaya geçer. Günümüzde Ellis’in fikirlerini • ADDT cinsel işlev bozukluğunda daha
uygulayan terapistler, danışanları kendileriyle kapsamlı davranışçı programların ancak bir kıs
konuşmalarını değiştirmek için ikna etmekte mı olarak yararlıdır.
önemli farlılıklar göstermektedir. Ellis’in kendi 8. Bölümde tanımlandığı gibi, ADDT A tipi
si gibi bazı terapistler danışanları tatlı sözlerle davranış şeklinin azalmasında ümit vermek
kandırıp, bazen kaba sözlerle sataşarak onlar tedir. Ancak diğer psikolojik müdahalelerde ol
la tartışır. Sosyal etkinin daha silik ve bireyle duğu gibi henüz koroner kalp hastalığının ön
rin kendilerini değiştirme konusunda daha ka lenmesindeki yararı gösterilmemiştir (Haaga,
tılımcı olması gerektiğini düşünen diğerleri ise, 1987).
danışanları kendi mantıkdışı düşünmelerini • ADDT’nin, sıkıntısız, yani duygusal açıdan
tartışmaya teşvik eder ve sonra onları dünyaya sağlıklı olan insanların gündelik stresle başa
bakmanın daha mantıklı yollarını keşfetmeye çıkmasında önlem olarak yararlı olabileceğine
yönlendirir (Goldfried ve Davison, 1994). dair bazı ön bulgular mevcuttur.
Danışan terapi seansı sırasında farklı bir • Öğretmenlerin çocuklara sınıflarda
inanç veya iç söylemini bir kez söze dökünce, ADDT’nin ilkelerini ve çocukların gündelik ya
bu, gündelik düşüncenin bir parçası haline ge şamlarına nasıl uyarlanabileceğini anlattığı akıl
tirilmelidir. Ellis ve yandaşları hastalar için ev cı duygusal eğitim, erken davranarak yaşamın
ödevleri hazırlar. Bunlar danışanın kendi ile olan ileri evrelerindeki tam gelişmiş duygusal sorun
yeni konuşmalarını ve yaşama daha az yıkıcı ların önlenmesi umuduyla kullanılmıştır. Kanıt
gözle bakmanın olumlu sonuçlarını deneyimle lar bu eğitimin benlik kavramını geliştirebildiğini
meleri için fırsat sağlayacak şekilde tasarımlan (Cangelosi, Gressard ve Mines, 1980) ve sı
mıştır. Ellis, hastanın farklı davranmasını sağla nav kaygısını azaltabildiğini düşündürmektedir
manın önemini vurgular. Bu, hem yeni inanışları (Knaus ve Bokor, 1975).
denemek hem de hayattaki hayal kırıklıklarıyla ADDT’nin düşüncenin mantık dışılığındaki
başa çıkmayı öğrenmek içindir. azalma yoluyla etki gösterdiği yolunda sadece
Ellis (1993b), yakın zamanda, danışanların kesin olmayan kanıtlar mevcuttur (örn., Smith,
deneyimleyerek, sonunda kendini gerçekleştir 1983). ADDT’nin desteğiyle, hastaların yeni,
me yollarını seçmeleri için teşvik ederek ken daha uyumlu davranışlarla korktuklarıyla yüz
dini gerçekleştirmeyi vurgulamaya başlamış leşme ve yeni risk almasının önemi azımsan
tır. Odaktaki bu kayma, danışana iyileşmesini mamalıdır. Diğer bir deyişle, gevşemenin siste
kolaylaştırmak için yeterli otonomiyi sağlar ve matik duyarsızlaştırmada oynayabileceği role
Rogers’ın kendini gerçekleştirmeyle ilgili vurgu benzer olarak, ADDT’nin korku giderici etkisinin
sunu anımsatır. Halbuki, akılcı duygusal davra bir kısmı, onun insanları kendilerini korktukla
nış terapisi (REBT) terapisti hâlâ belirgin şekil rıyla karşılaşmaya teşvik etmesinden sağlıyor
de yönlendirici olmaya teşvik eder. olabilir.
Çoğu diğer klinik işlemlerde olduğu gibi
AKILCI DUYGUSAL DAVRANIŞ ADDT’nin belli bir sorunla olan ilişkisi kısmen
TERAPİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ klinisyenin hastanın tedavisini kavramsallaştır
ADDT konusundaki sonuç araştırmaları ken ma şekline dayanır. Dolayısıyla, terapist şişman
di içinde sorunsuz olmasa da (Haaga ve Davi bir hastaya kilo vermesi için yardım etmeye ça
son, 1993) çeşitli sonuçlara varılabilir (Haaga lışıyorsa ki, hasta yemeyi bir kaygı giderme yolu
ve Davison, 1989; Kendall ve ark., 1995). olarak kavramsallaştırmış olabilir; bunun yerine
• ADDT, kendini bildirim ölçümlerinde, genel kaygıya, herkesi sevindirme veya hiçbir zaman
kaygı, konuşma kaygısı ve sınav kaygısını azal hata yapmamak için duyulan mantıkdışı gerek
tır. sinimden kaynaklanan aşırı dışlanma korkusu
• ADDT, sistematik duyarsızlaştırma kadar nun yol açtığı sosyal kaygının sonucu olarak
etkili olamasa da sosyal kaygı davranışında ge bakılabilir. ADDT terapisti, bunun hastanın stre
lişme sağlar. sini ve aşırı yemesini er geç yoluna sokacağı
• ADDT agorafobi konusunda maruz bırak mantığıyla, çabasını, diğerlerini sevindirmeye
ma temelli tedaviler kadar başarılı değildir. ve mükemmel olmaya yönelik mantıkdışı inanç
BİLİŞSEL DAVRANIŞ TERAPİSİ 555
√√
tanın mantıkdışı inançlarını bazen ilk seansın Bazı klinik araştırmalar sosyal problem çö
ilk dakikalarında doğrudan yüzleyecektir. zümleme eğitimini en azından kısa dönemde
İki yaklaşımın da ortak bir yönü vardır ve yararlı buluyorlar. Örneğin huzur evinde kalan
bu Beck ve Ellis’i, 17. Bölümde anlatıldığı gibi depresif yaşlılar böyle bir eğitimle, davranışsal
deneysel (insancıl ve varoluşçu) terapilerde temelli tedavi verilmiş hastalara göre daha fazla
yoldaş haline getiriyor. İkisi de kişilerin farklı ilerleme sağlamışlardır (Hussian ve Lawrence,
düşünerek psikolojik durumlarını değiştirebile 1981). Sorunlarla ilgili grup tartışmaları onları
ceği mesajını verir. Kişinin kendisini ve dünyayı çözmeye ve çözümlerin etkinliğini değerlendir
yorumlama şeklinin onun nasıl bir insan olaca meye yarayan kontrol koşuluyla karşılaştırıldı
ğının temel belirleyicisi olduğunu ve kişilerin ğında, tam bir sosyal problem çözümleme eği
olayları nasıl yorumlayacağı konusunda tercih timi alan hastalarda görülen depresyonda daha
hakkı olduğunu vurgular. İnsanların bazen çok fazla azalma saptayan Nezu (1986) da benzer
çaba harcayarak farklı davranmayı seçebildiğini iyi sonuçlar elde etmişti. Başka bir çalışma da
iddia ederler. Bununla beraber, bilişsel olmayan okul çağı çocukları sosyal problem çözümle
davranış terapistlerinden farklı olarak ama in me eğitiminde ele alınanlardan farklı durumlara
sancıl ve varoluşçulara benzer şekilde, Beck ve genellenen problem çözme becerisi edindiler
Ellis yeni davranışın özellikle kişinin kendisi ve (Weissberg ve ark., 1981). Diğer bir çalışma da
dünyaya bakışı hakkında sağlayabileceği kanıt ise (örn., Elias ve Clabby, 1989) bu yaklaşımı
lar açısından önemli olduğuna inanır. Böylece tüm ana okulu müfredatına uyguladılar. Sosyal
odak, insanoğlunun bilişsel boyutunda ve insan problem çözümleme eğitiminin psikiyatrik has
aklının özgürleştirilebileceğine ve düşünceleri
talarda (Bedeli, Archer ve Marlow, 1980), alkol
nin olumlu psikolojik değişimin anahtarı olabile
istismarı tedavisinde (Chaney, O’Leary ve Mar
ceğine dair inançta kalır.
latt, 1978) ve fakülte öğrencilerinin stresini azal
tıp okuldaki yeterliliğini artırmaya yönelik sosyal
SOSYAL PROBLEM ÇÖZÜMLEMESİ becerilerini geliştirmekte faydalı olduğu saptan
Bazı psikolojik sıkıntılara, kişilerin çözüm mıştır (D’Zurilla ve Sheedy, 1991, 1992). En iyi
bulamadıklarına inandığı sorunlara karşı tepki olasılıkla, hastalar gelecekte, geniş bir sorun
olarak bakılabilir. Dönem ödevim gecikti ve ben yelpazesine uygulayabilecekleri, böylece genel
buna üzüldüm. Öğretmene danışacak mıyım iyilik hallerini değiştiren bir dizi beceri ve genel
yoksa en azından başlangıçta asistana danış tutumu öğrenirler.
mak daha mı iyi olur? Eksik not mu almalıyım Üst biliş (metacognition), yani kişilerin bil
yoksa başvuracağım programlar için gönderile mekle ilgili ne bildiği de sosyal sorun çözümün
cek olan transkriptimde kötü mü görünür? Yine de uygulanır (Meichenbaum ve Asarnow, 1979).
de eksik not C’den daha iyi değil midir? Böyle Yeni bir şehre gidersem haritasız muhtemelen
bir duruma düşen öğrencilere sorunu en etkili kaybolurum ama bir kere harita edindikten son
ve etkin şekilde nasıl çözeceğini bilerek yardım ra, daha önceden harita okumak konusunda ge
edilebilir. nel beceriyi kazanmış olduğumu kabul edersek,
Terapistler sosyal problem çözümlemesi yolumu rahatça bulurum. Üst bilişsel seviyede
diye bilinen bir yaklaşım tasarladı (D’Zurilla yeni bir şehirde sokakları ve yerleri bulmak için
ve Goldfried, 1971; Goldfried ve D’Zurilla, 1969; bir şehir haritası almak ve onu okumak zorunda
Kanfer ve Busenmeyer, 1982; Nezu ve ark., olduğumu bilirim.
1996). Danışanların bu konuda eğitimi bir dizi Sosyal problem çözümleme yaklaşımı, “bir
aşama içerir. Önce sıkıntılarına çözülmemiş sorun veya engellenme karşısında, kişi, her za
sorunlara karşı tepki gözüyle bakmaları, hatta man, onu kontrol altına almak için etkili önlem
sorunlara tehdit yerine meydan okuma veya fır almaya çabalamak zorundadır” mesajını verdiği
sat gözüyle bakmaları öğretilir (D’Zurilla, 1986). için eleştirilebilir (örn., Goldfield, 1980). Birinin
Sonra sorunların ne olabileceği öğretilir. Beyin dünyayı üstesinden gelinecek meydan okuma
fırtınasını, yapılabilirliği veya olası etkisini de larla dolu görmesi A tipi kişiliğin gelişmesini teş
ğerlendirmeden olabildiğince çok alternatif çö vik edebilir. Sosyal problem çözümlemedeki bu
züm üretmeyi, her çözümün beklenilen sonuç gizli temaya tepki olarak, D’Zurilla (1986, 1990)
larını değerlendirmeyi, bir kararı uygulamayı ve sosyal problem çözümleme bakış açısını Ric
amaçlarına ulaşmak için etkinliğini değerlendir hard Lazarus’un (Lazarus ve Folkman, 1984)
meyi öğrenirler. biliş ve stres hakkındaki klasik çalışmasından
BİLİŞSEL DAVRANIŞ TERAPİSİ 559
√√
uyarlanan “duygu odaklı çözümleri” dâhil ede Lazarus’un yaklaşımı, buraya dek tanımlan
cek şekilde genişletti. dığı şekilde, genel bir bilişsel davranışsal çer
Buna göre bir durum değiştirilemez veya çeveye kolayca oturur. Ancak, o, yine de, kul
kontrol edilemez olarak yargılanırsa, çözüme lanılacak olan teknikle ilgili kararın kuramsal bir
yönelik, mantıklı yaklaşım kişinin ona karşı yaklaşım veya ekol eğilimi ile verilerin açık fikirli
duygusal tepkisini (örneğin, gevşeme yoluyla) incelenmesiyle yönlendirilmesi gerektiğini tar
değiştirmek ve böylece zorlu çevre koşullarına tışmaya devam eder. Örneğin, terapistin bilişleri
uyum sağlamaktır. nasıl değiştireceğini bildiğine inanması duru
munda, bu seçilmiş hastanın uyumsuz inanç
ÇOKYAKLAŞIMLI TERAPİ larını değiştirmek için hangi teknikler kullanı
labilir? Lazarus Geştalt terapisinden bir teknik
Çokyaklaşımlı terapi (multimodal therapy) kullanmak daha faydalı olacaksa o zaman kul
Rutgers Üniversitesi psikologlarından Arnold lanın der. Bu bağlamda Lazarus, psikoterapinin
Lazarus (1989, 1977) tarafından önerilen biliş bütünleşme hareketinin (ileride ele alınmıştır)
sel-davranışçı bir yaklaşımdır. Lazarus, davra eski anahtar kişiliklerinden biriydi.
nış paradigmasının üstüne koyduğu, değerlen
dirmenin ve en üst düzeyde etkili psikoterapötik
BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI TERAPİ
müdahalelerin desenleri için yersiz bir sınırlama
olarak gördüğü durumdan tatmin olmayarak HAKKINDA DÜŞÜNCELER
1960’ların tartışmaları sonunda Wolpe ile yolu Bu kitapta daha önce belirttiğimiz şekilde
nu ayrıldı. Lazarus’un temel önermesine göre davranışçı terapi kendini önce, koşullama de
insanlar yedi boyuttan oluşur. Bu, BASIC IB neylerinden türetilen ilke ve işlemlerin psikolojik
şeklinde kısaltılabilir: B (behavior / davranış), A sıkıntıyı azaltmak için uygulanabileceği varsayı
(affective / duyuşsal süreçler), S (sensations / mıyla, klasik ve edimsel koşullamayla sınırlamış
duyumlar), I (images / imgeler), C (cognitions tır. Bu yönelim Watson ve Skinner gibi, Wundt
/ bilişler), I (interpersonal / kişilerarası ilişkiler) ve Titchener’in laboratuarlarında gerçekleştiri
ve B (biological / biyolojik işlevler). Etkili tera len akıl ve bilincin içeriğiyle ilgili çalışmadan ve
pi, sorunları bu alanların hepsine veya bir bölü iç gözlemin çalışmalarındaki kullanımından tat
müne yerleştirmeli, sorunların hangi sırayla ele min olmayan davranışçılardan kaynaklanmış
alınacağına karar vermeli ve sonra sorunların tır. Bilişsel davranışçı terapideki (veya bilişsel
dahil olduğu her alana, ona en uygun teknikler terapideki) gelişmeler, davranış terapistlerinin
uygulanmalıdır. eski klasik ve edimsel koşullama odaklanma
Örneğin, hastanın hissettiği baskı, sapkın sı göz önüne alındığında radikal veya yeni bir
düşünce süreçleriyle tetiklenmiş gibi görünü hareket olarak görülebilir. Öte yandan, tarihsel
yorsa dikkat C’ye, yani biliş üzerine yoğunlaş açıdan deneysel psikolojinin en erken döne
malı, önerilen klinik ve deneysel araştırmanın minin bilişsel odaklarına dönüşü temsil eder.
kişilerin olaylara bakış açısını değiştirmek için Birçok deneysel psikolog, yıllar boyunca bilişle
en uygun olan işlemler seçilir. Ancak, ilk B, yani ilgili, algılama, tanıma, kavrama, yargılama ve
davranış da şüpheli olabilir ve örneğin, kişinin muhakeme, problem çözme, imgeleme ve diğer
kendi çevresi tarafından pekiştirilmeyen şekilde simgeleme etkinliklerinde araştırma yapmaya
davranmayı öğrendiğindeki gibi, sapkın bir dü devam etti.
şünceyle eyleme geçmesine rağmen kendisine Ellis ve Beck, psikolojik sıkıntıyı kaldırmak
yönelik özel dikkat gerektirebilir. için bilişsel işlemleri doğrudan değiştirmeye ça
Lazarus her hasta için bir yaklaşım profili çi lışır. Ancak başlangıçtan itibaren davranış tera
zer. Bu, ona ve hastaya dikkati hak eden alan pistleri insanoğlunun simgeleştirme, bilgi işleme,
ların hangileri olduğunu görmekte yardımcı olur. dünyayı sözcük ve şekille ifade etme kapasite
Bu şema, temelde klinisyenin belli kategori veya sine şiddetle güvenmiştir. Wolpe’un sistematik
alanlara odaklanmaya zorlayarak, dikkati ilgi duyarsızlaştırması açık bir örnektir. Wolpe’un
lenmeye değer alanlara çekmek üzere tasarım koşullandırma ilkelerine dayandığına inandığı
lanmış olması nedeniyle DSM’nin çok eksenli bu teknik, hasta onu korkutanı imgelediği için
sistemine benzer. Ancak BASIC IB yaklaşımı temelde bilişsel bir işlemdir. Duyarsızlaştırma
daha da ileri gider. Şöyle ki, Lazarus yedi alanın sırasındaki en ilginç, açık davranışsal olay ki
her biri için etkili olabilecek bir işlem aralığı be şinin arada işaret parmağını kaldırarak endişe
lirlemeye çabalar. işareti vermesidir. Önemli bir şey oluyorsa, ke
560 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
HASTA DENEKLERİN SEÇİLMESİ lamlı bir fark saptanmadı. Genellikle üç etkin tedavi
anlamlı ve eşdeğer başarı sağladı ve büyük kısmında
Çalışmanın tamamı 240 hasta için tasarlanmıştı.
plasebo grubundan üstündü. Plasebo-artı-klinik-kon-
Her koşul için 60 hasta söz konusuydu. Deneklerin
trol denekleri de anlamlı ilerleme sağladı. (Not: Di-
Major depresif bozukluk ölçütlerine uygun olmasına,
ğer birçok kontrollü çalışma bilişsel terapinin diğer
ancak intihara eğilimli, iki uçlu (bipolar) ve psikotik
tedavilere ve plasebo koşullarına göre üstün olduğunu
olmamalarına dikkat edildi, (ilaç koşuluna uygunluk
saptadı. Persons, Thase ve Crits-Christoph, 1996’dan.
durumunda) imipramin kullanımına tıbbi kontrendi-
Psikoterapi sonuç literatüründe tutarsızlıklar vardır!)
kasyonları bulunamamalıydı. İlerde tedavi sonucuyla
• İmipramin tedavi sırasında depresyon semptom-
bağlantı kurulabilmesi için hastalarla ilgili birçok bil-
larını azaltmakta diğer tedavilerden daha hızlıydı.
gi daha toplandı. (Örneğin, melankoli bilişsel terapide
Buna karşın, on altı haftalık terapi sonunda iki psiko-
olumsuz bir etken mi? Baskın olmayan hastalar teda-
terapi ilaca yetişmişti.
viyi diğerlerine göre daha mı sık bırakıyor?) Hasta-
• Bir dereceye kadar daha hafif depresyondaki pla-
ların %70’i kadındı (bu oran bu bozukluğa sahip 2/1
sebo hastaları da, tedavinin sonunda, üç etkin tedavi
kadın erkek oranına gayet iyi uyuyor) ve yatısız hasta
koşulundaki az depresif kişiler kadar iyiydi.
örneğiyle karşılaştırıldığında orta veya ileri derece-
• Plasebo koşulundaki ciddi depresif hastalar üç
de depresyondaydı. Tedaviye başlayanlardan 162’si,
etkin tedavi koşulundakiler kadar başarılı değildi.
%68’i, en azından on beş haftayı veya on iki seansı
• Kişilerarası terapinin, daha ciddi depresyonda
tamamladı. Plasebo koşulundakilerden tedaviyi bıra-
olan hastalarda, özellikle iyileşme hızı ile ifade edildi-
kanların daha fazla olmasına karşın sayıları istatistik
ğinde, daha etkili olduğuna dair kanıtlar vardı.
olarak diğer üç gruptan fazla değildi.
• Belli tedavilerin beklenen alanlardaki değişimi
DEĞERLENDİRME ÇEŞİTLERİ etkilediğine dair kanıtlar vardı. Örneğin, kişilerarası
tedavi hastaları sosyal işlevlerde, imipramin veya bi-
Tedaviden önce ve sonra, bunun yanı sıra tedavi lişsel terapi hastalarına göre daha fazla ilerleme sağ-
sırasında üç kez, altı, on iki ve on sekiz aylık izlemler ladı. Bilişsel terapi belirli işlevsel olmayan tutumları
halinde çok sayıda ve çeşitli değerlendirmeler yapıl- diğer tedavilere göre daha fazla azalttı.
dı. Ölçümler değişim süreçleriyle ilgili sorulara yanıt • Kişilerarası terapi ve farmakoterapide, bilişsel
verebileceklerden oluşuyordu. Örneğin, kişilerarası terapi dışındaki, kişilik bozukluğu tanısı almış olan
terapi hastaları terapi sırasında diğerleriyle ilişki hastalarda terapi sonrası kalıntı (rezidüel) depresyon
kurmayı diğerlerinden daha mı iyi öğrenir? Öyleyse, bulguları, bu Eksen 2 tanılarını almamış olanlara
bu gelişme klinik sonuçla ilişkili midir? Bilişsel terapi göre daha fazlaydı.
hastaları ilerdeki seanslarda, tedavinin başındakilere • Tedavinin bitişinden on sekiz ay sonra yapılan
göre daha mı az bilişsel çarpıtma sergiler? Öyleyse, izlem çalışması, etkin tedavi koşullarının anlamlı
bu kayma daha iyi bir klinik sonuçla mı uyumlu? Çe- şekilde fark etmediğini, dört koşuldaki hastaların te-
şitli değerlendirme araçları, hastanın bakış açıları, davinin sonunda çarpıcı şekilde gelişme sağladığını,
terapist, tedavi koşuluna kör, bağımsız klinik değer- sadece %20-30 oranında depresyonun tamamen orta-
lendirici ve mümkün olduğunda kişinin yaşamında dan kalkmadığını saptadı.
önemli olan başka biri, örneğin eşi kullanılır. Üç de- İki psikososyal terapiye karşı imipramin koşulunun
ğişim alanı değerlendirildi: depresyon semptomları, göreceli etkinliği çevresinde dikkate değer tartışmalar
genel semptomlar ve yaşam işlevleri ve belli terapi dönmektedir. Depresyon tedavisinde işbirlikli araştır-
yaklaşımlarıyla ilişkili işlevler. (Örneğin, bilişsel de- ma programı verilerinin yakın zamandaki analizi, en
ğişimi değerlendirmek için Weissman ve Beck’in “İş- azından kısa dönemde imipramin tedavisinin bir ölçü-
levsel Olmayan Tutumlar Ölçeği” 1978) de bilişsel terapiye göre daha üstün olduğu şeklindeki
asıl bulguyu doğrular (Elkin ve ark., 1995; Klein ve
SONUÇLAR
Ross, 1993). Hatta Lacobson ve Hallon (1996) bu ça-
Veri analizi araştırma merkezlerinde, tedaviyi lışmanın, ileri derecede depresyonda olan hastalarda
tamamlayanlar ile toplam örneklem (bırakanlar dâ- bile, bilişsel terapiye böyle üstünlük sağlayan tek ça-
hil) arasında ve farklı bakış açılı değerlendirmelerde lışma olduğuna işaret etmiştir. Ayrıca, imipramin ile
değişimler olduğunu gösterdi (örn., hastayla klinik her iki psikoterapi grubu arasındaki farklılıkların üç
değerlendirmecilerin kararları arasında). O zaman- tedavi merkezi içinde tutarlı olmadığına işaret ettiler.
dan beri yayımlanan bazı karmaşık bulgular burada Örneğin, bir merkezde, bilişsel terapi şiddetli depres-
özetlenmiştir (Elkin ve ark., 1986; Elkin ve ark., 1989; yonda olan hastalarda imipramin kadar başarılıyken,
Imber ve ark, 1990; Shea ve ark., 1990; Shea ve ark., diğer merkezde kişilerarası tedavi bu hastalarda ilaç
1992). kadar iyiydi. Son olarak, Jacobson ve Hollon, hap
• Sonlanma aşamasında, hastaların depresyonun şeklindeki plasebodan daha iyi olmasına karşın, imip-
ciddiyetine göre ayırılmadığı koşulda, depresyonun ramin deneklerinin %33’ünün tedaviyi tamamlamadı-
azalması veya genel işlevlerde, bilişsel terapi ile kişi- ğını; kalanların yarısının tedavi bittikten hemen sonra
lerarası terapi arasında veya ikisinden biriyle imipra- iyileşmediğini; iyileşenlerin yarısında ilaç kesildikten
min ile birlikte klinik kontrol uygulaması arasında an- sonraki aylarda nüks görüldüğünü işaret etti.
562 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
Karmaşık bir durum! İşleri daha da karıştırmak leyicilerinin, örneğin Prozac daha az yan etkisi var ve
için Donald Klein (1996), ünlü bir ilaç araştırmacısı imipramin gibi trisikliklerden daha etkili olabilir.
ve bu çalışmanın bizzat bazı sahipleri (Elkin ve ark, Depresif hastalardaki kısa dönem gelişmeler söz
1996) aynı çalışma verilerini değerlendirdi ve ters konusu olsa bile, etkilemeyle ilgili öğrenecek çok şey
sonuca ulaştı. Yani, imipramin, bu çalışmada, şiddetli
var. Hemen tedaviden sonra belirgin olan faydaların
depresyonda her iki bilişsel terapiden de kişilerarası
uzun süre sonra sürdürülmesi konusunda daha da az
terapiden de çok daha etkindi. Hatta Klein, bırakan-
ların sayısı nedeniyle, bizzat imipramin koşulunun şey bilinmekte. Dönüm noktası olan bu karşılaştırmalı
kendisini sorgular ve depresyondaki imipramin teda- sonuç çalışmasının çok sayıdaki bulgusu içinde hangi-
visinin, depresyondaki farmakoterapiyle eşanlamlı ol- si olursa olsun, müdahale yandaşlarını mutlu edecek
madığını belirtir. Yeni seçici serotonin gerialım engel- bir şeyler mutlaka vardır.
sinlikle derinin altında da devam ediyordur ve kavramını yeterince vurgulamaz. İnsanların, ba
bu faaliyetin bir kısmı kesinlikle bilişseldir. zen “sıcak biliş” olarak söz edilen, duyuş (affect)
yüklü çok sayıda bilişi vardır ve bunlar, benlik
Ancak, davranış terapisi bilişsele kaydık (Cantor ve ark., 1986), kişinin rüyaları, fantazi
ça, birçok çağdaş araştırmacının davranışsal leri, güzel umutları ve açık korkularıyla ilişkili ol
işlemlerin bilişsel süreçleri sözle sınırlandırıl maya eğilimlidir, Singer (1984) bunu özel kişilik
mış olanlardan daha iyi etkilediğine inanmaya olarak adlandırmıştır. “Terapist geleneksel ola
devam ettiğini akılda tutmak gerekir (Bandura, rak tedavinin odağı olan uyumsuz bilişleri renk
1997). Bu demektir ki, davranış veya duygudaki lendiren duygulara karşı uyanık olmalıdır. Her
derin değişikliği etkilemek için kişinin inançlarını ne kadar duygular aynı zamanda bilişin sonucu
değiştirmenin önemli olduğunu iddia ederken, olarak ortaya çıksa da, önce değerlendirip sonra
davranışsal teknikleri tercih ederler. Bandura, duygu seviyesinde müdahale etmekle uyumsuz
etkili olduğu kadarıyla tüm terapötik işlemlerin, bilişleri değiştirmek mümkün olabilir” (Salovey
kişiye bir üstünlük, kendine yeterlik (self effica ve Singer, 1991, s. 366). Hem klinik gözlemler
cy) hissi vererek ilerleme sağladığını ileri sürer. (Greenberg ve Safran, 1984) hem de deneysel
Aynı zamanda kendine yeterlilik duygusunu, bulgular (örn., Snyder ve White, 1982), duygu
eksikse, kazanmak için en etkili yolun davranışı nun kişilikteki önemine işaret eder ve bozukluk
değiştirmek olduğunu saptar. Biz, kendine ye ve tedaviyle ilgili bilişsel davranışçı kavramlara
terlilik duygusunun Bandura’nın inandığı kadar daha sistematik şekilde dahil edilmesi gerektiği
önemli olduğuna inansak da inanmasak da, bu ni ileri sürer.
süreçleri harekete geçiren işlem ve ilerlemenin Tüm bilişsel davranış terapistleri hastalarının
altında yatan süreçler birbirinden ayırdedilebilir. zihinsel işlemlerini başka yoldan dinler. Dünya
Bilişsel davranışçı terapistler, performans te ya hastanın algıladığı gibi bakarlar. Davranışı
melli işlemleri kullanırken ve davranışsal deği mızı kontrol eden, bize dışarıdan bastıran de
şime bağlılıklarında davranışsal olmaya devam ğil, davranışsal psikolojiyi asırlarca yönlendiren
ederler (Dobson ve Jack-Cram, 1996; Jacob varsayımdır. Hatta duygu ve davranışlarımız
son ve ark., 1996). Ancak, bilişsel değişim (örn., dünyaya bakış açımızla belirlenir. Yunan filozo
kendine yeterlilik), en azından bazı davranışsal fu Epictetus birinci yüzyılda şöyle demiştir: “(İn
işlemlerin etkinliğinde yeri olan önemli bir me sanları) Rahatsız eden olaylar değil, olaylardan
kanizma olduğuna inanma bağlamında bilişsel çıkardığı görüştür” (Hamlet 2. perde, 2. sahne).
dir. Biliş ve davranış sürekli ve karşılıklı birbirini Bilişsel-davranışçı terapi 17. bölümde ele alınan
etkiler. Yeni davranış düşünmeyi değiştirebilir; insancıl ve varoluşçu terapilere yakınlaştırmak
yeni düşünme şekli de yeni davranışı kolaylaş tadır. Rogers ve Perls gibi yaşantısal terapistle
tırabilir. Ek olarak, çevre hem düşünceyi hem rin temel tezlerinden biri hastaları kendi referans
eylemi etkiler ve onlar tarafından etkilenir. Ban noktalarıyla, kendi fenomenolojik dünyalarıyla
dura (1986) tarafından üçlü-karşılıklılık (triadic anlamak gerektiğidir. Çünkü yaşamı ve davra
reciprocality) olarak tanımlanan bu model, dü nışı kontrol eden bu dünya deneyimidir.
şünme, davranma ve çevrenin birbiriyle yakın İnsanları anlamak ve onlara yardım etmeye
dan ilişkili oluşunu aydınlatır. çalışanların cephesinde böyle varsayımlar fel
Yine de, Salovey ve Singer’ın (1991) işaret sefi açıdan çok önemlidir. Deneysel düşünen
ettiği gibi, Bandura’nın üçlü- karşılıklılığı duygu klinisyenler ve araştırmacılar, bilişsel davranış
DAVRANIŞSAL TIP 563
√√
terapisinin yeni alanının, yaşantısalcılarla ve alanı örnek alınacak olursa bunlar, ağrı tedavi
onların hastalarının fenomenolojik dünyalarına si, kronik hastalıklar ve yaşam biçimi, biyolojik
olan ilgileriyle bu kadar ortak noktasının bulun geribildirimdir ve bunlar ortaya çıkan bu çok-di
ması deneysel yaklaşımlı klinisyenler ve araş siplinli araştırma ve tedavi alanının kapsamının
tırmacıları şaşırtmıştır. Bilişsel-davranışçı terapi daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
tarafından kullanılan teknikler, hiç kuşkusuz ki,
Rogers ve Perls’in taraftarlarının kullandıkların AĞRI TEDAVİSİ5
dan belirgin şekilde farklıdır. Ancak, bu yüzeysel
Kaygı gibi ağrı da uyuma yönelik olabilir.
farklar, psikoterapi ve insan doğası öğrencileri
Doğuştan ağrı duyma yetisinden yoksun kişi
olarak bizi, iki yaklaşım arasındaki bağlantılara
ler çok dezavantajlı durumda ve aslında, ciddi
karşı kör etmemelidir. Çeşitli terapötik yaklaşım
yaralanma tehlikesi altındadır. Sıcak bir ocak
lar arasındaki bütünleşme ile ilgili diğer bilgiler
veya keskin bir bıçakla temasın acısını hissede
bu Bölümün sonundadır.
meseydiniz ne kadar tehlikeli olurdu düşünün.
Burada bizi ilgilendiren, uyumsuz (maladaptive)
DAVRANIŞSAL TIP ağrı, durumla orantısız olan ve insanın anlamlı
ve üretken bir yaşam sürdürme kapasitesini boş
Davranışsal tıp “davranışsal ve biyomedikal yere sınırlayan ağrıdır.
bilim, bilgi; sağlık ve hastalığı anlayışıyla ilgili Ağrı hakkında, gerçek ağrı duygusu ile nosi
teknikler; bu bilginin ve bu tekniklerin rehabili septif (nociceptive) uyarılma olarak bilinen, ağrı
tasyon, tedavi, tanı ve önleme amacıyla uygu deneyimini tetikleme yeteneğine sahip uyaran
lanması ile ilgilenen disiplinler arası bir alandır.” arasında birebir ilişki olmadığı gerçeğini tak
Bu tanımda dikkate değer olan, alanın yapısını dir edecek kadar bilgimiz var. Savaştaki asker
açıkça yansıtan, yaklaşımın disiplinler arası ol kurşun yarası alabilir; ancak, hayatta kalma ve
masıdır. Psikolog, psikiyatr, psikiyatr olmayan düşmana zarar verme çabasına o kadar kap
hekim, hemşire ve sosyal çalışmacı gibi, sağlık tırmıştır ki, sonraya dek hiçbir ağrı hissetmez.
la ilişkili davranışların analiz ve tedavisine kendi Bu iyi bilinen gerçek bize ağrı hakkında önemli
özgün uzmanlık ve bakış açısını katan ve esan bir şeyler söyler, hatta kontrol etmenin yolunu
siyel hipertansiyon ve koroner kalp hastalığı gösterir: birinin dikkati nosiseptif uyarandan
(8. Bölüm), ciddi şekilde hasta olan çocukların uzaklaştırılırsa, uyarıyla karşılaştığında ağrı
sorunları (15. Bölüm), madde kötüye kullanı hissetmeyebilir veya en azından çoğunu hisset
mı (12. Bölüm), AIDS (14. Bölüm) ve yaşlıların meyebilir (Turk, 1996). Dikkat dağıtmanın hem
pek çok sorunu (Şekil 16.1) gibi hastalıklarda akut hem kronik ağrıdaki önemi, deneysel biliş
sıklıkla işbirliği yapan çeşitli araştırmacı ve uy sel psikoloji araştırmalarıyla tutarlıdır. Herkesin
gulayıcıların bilgi ve becerilerini kapsar. 1980’li sadece sınırlı bir dikkat kaynağı vardır. Bir girdi
ve 1990’lı yıllarda ABD hükümeti, daha önce kanalına dikkat vermek, diğer kanallardaki gir
katı bir şekilde tıbbi olarak bakılan hastalıkların dinin işlenmesini önler (Kahneman, 1973). Bu
önemli psikolojik bileşenleri olduğunu ve Bir insani sınırlama, sıra ağrı deneyimine geldiğin
leşmiş Milletler ve diğer yerlerdeki tıbbi sağlık de olumlu bir fayda olarak görülebilir. Dikkatin
krizinin anahtarının insanların, sağlığını koruma dağılmasının yanı sıra, ağrıyı azaltan etkenler
ve hastalığını tedavi etme ile ilişkili düşünce ve kaygı, iyimserlik duygusu ve kontrol (Geer ve
davranışlarını değiştirmekte yattığını giderek ark., 1970) ve kişinin dikkatini verdiği konunun
artan bir oranla kabul etti. bir anlamının veya amacının bulunmasıdır (Gat
Davranışsal tıp, çoğunlukla sağlık psikoloji chel ve ark., 1989; Gendlin, 1962).
si olarak anılır, davranışı değiştirmeye yönelik Psikologlar hem akut hem kronik ağrıyı an
belirli ilkeler veya bir grup teknikle sınırlı de layışımıza katkıda bulundular. Akut ağrı nosi
ğildir. Bu alandaki klinisyenler, ortak hedefi ki sepsiyona bağlıdır. Kronik ağrı, akut ağrıdan
şinin fiziksel durumu üzerinde faydalı bir etkisi gelişebilir ve iyileşme süresi geçtikten sonra
olması için kötü yaşama alışkanlığını, sıkıntılı nosisepsiyonun hâlâ var olduğunu varsayacak
psikolojik durumu ve sapkın fizyolojik işlemleri çok az neden kaldığında deneyimlenen ağrıya
değiştirmek olan, edimsel koşullandırma yoluy karşılık gelir.
la bağımlılık tedavisinden karşı koşullandırma
yoluyla duyarsızlaştırmaya değişen, çok çeşitli
işlemler uygular. Davranışsal tıbbın üç önemli 5
Bu bölümün bir kısmı Davison ve Darke’ye (1991) dayanır.
564 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
AKUT AĞRI
Akut ağrıyla uğraşırken kişisel kontrol his
sinin önemi, hastaların kendi ağrı kesicilerini
(daha önce saptanmış olan üst sınır dahilinde)
kullanmalarına izin verildiği durumlarda daha iyi
görülmektedir. İlaç kullanımını kontrol eden has
talar, ağrıyı daha iyi dindiriyor ve hastanelerde
daha yaygın olduğu şekilde, ilacını hemşireden
isteyenlere göre daha az ilaç kullanıyor (Whi
te, 1986). Bu hasta kontrollü analjezinin ağrıya
odaklanmak gerekmesine rağmen ağrıyı azalt
ması anlamlıdır. Bu bulgu dikkat dağıtmanın iyi
tanımlanmış olan faydalarına ters düşmektedir.
Görünüşe bakılırsa, kontrolün olumlu etkileri,
ağrıya odaklanmanın olumsuz etkilerine göre
daha ağır basmaktadır.
Bununla beraber, hastanın ağrıyı dindirmesi
için bir hemşireye bağımlı olması da hastanın Ağrı kesicilerini kendilerinin ayarlamasına izin verilen hastalar
ağrıyla ilgilenmesini, hatta bazen doğrudan ilaç daha az ilaç kullanıyorlar ve daha fazla acıdan rahatlama
alımına göre daha fazla gerektirir. Çünkü hemşi deneyimliyorlar.
re aracılı analjezide, hasta ilaç istemeden önce anlamak için bizzat ağrının kendisi, yani (akut
ağrı iyice artana dek beklemeyi öğrenir. İstekte ağrıda olduğu gibi) nosiseptif uyarı algısı ile ıs-
bulunduktan sonra hasta genellikle hemşirenin tırap (suffering) ve ağrı davranışlarına ayrımını
bunu yerine getirecek zamanı bulmasını bekler. yapmak yararlıdır. Istırap nosisepsiyona verilen
Açıkçası bu düzen dikkati ağrıdan uzaklaştır duygusal tepkidir ve kişinin sevdiği tarafından
makta ilerleme sağlamaz. terk edildiğinde olduğu gibi, ağrı olmasa da bu
lunabilir. Ağrı davranışları, kronik ağrı, ağrı veya
KRONİK AĞRI ıstıraba eşlik eden, inleme, dişini sıkma, huzur
Kronik ağrı milyarlarca dolarlık çalışma sü suzluk ve hareketten kaçınma gibi gözlemlene
resi kaybı, ölçülemez düzeyde kişisel ve aile bilir davranışlara denir (Turk, Wack ve Kerns,
sel ıstıraba mâl olan milyonlarca Amerikalı de 1985). Kronik ağrı tedavisi, kişinin gerçekten
mektir (Turk, 1996). Geleneksel ilaç tedavisi bu ağrı hissedip hissetmemesinden çok, ıstırap
tür ağrılara nadiren faydalı olur. Kronik ağrıyı ve ağrı davranışlarına odaklanır. Vurgulanan,
Olimpiyatların ortasında Kery Strug yaralanmasına ve başka bir kişinin ağrı tarafından sınırlanmasına göz yum
durumda hiç bir şey yapamayacak hale getirebilecek ağrısına maktansa, ağrının üstüne gidip dişini sıktırmak
rağmen performansını tamamlayabilmişti.
tır. Uygun bir yaklaşımla, çoğunlukla sonuç et
kinliğin ve işlevin artmasıdır, hatta bazen bu bile
ağrı deneyimini azaltabilir.
Kronik ağrının iyi araştırılmış olan bir örneği
de, şiddetli kas spazmından kaynaklanan bel
ağrısıdır. Kişi önceleri yataktan çıkma ve yata
ğa girmekten daha çok enerji isteyen hareket
leri yapamaz. Akut dönemde bu mantıklı olan
davranıştır. Spazmlar azaldıkça ve omurların
arasındaki disklere olduğu gibi başka bir zede
lenme oluşmamışsa, hastanın daha normal ha
reket etmeye, gerinmeye ve sonunda spazma
uğrayan kasları güçlendirmek için alıştırmalara
başlaması beklenir. Ağrı üzerine klasik çalışma
larında Fordyce ve arkadaşları
(Fordyce ve ark., 1986, Fordyce, 1994) sırt
ağrısının giderilmesinde, davranışsal yakla
şımın geleneksel ilaç tedavisine üstünlüğünü
DAVRANIŞSAL TIP 565
√√
işe devamsızlığı azaltır, genellikle sağlık duru rahatsızlıkları olanlara öğretilirken kullanılan
munu düzeltir ve onları şirketler için verimli hale stratejilerden biri olan gevşeme eğitiminin öte
getirir. sinde bir şey kazandırıyor mu?
Esansiyel hipertansiyondan rahatsız olan
BİYOLOJİK GERİ BİLDİRİM hastalarla ilgili araştırmalar teşvik edicidir. An
cak sonuçlar, biyolojik geribildirimi, bu soruna
Herhangi bir psikoloji veya psikiyatri toplan
yönelik standart tedavi yöntemlerinden biri ola
tısının sergi alanı beden-zihin kontrolü için etkili
rak tespit edecek kadar kesinleşmemiştir (Blan
hatta sihirli bir yardım aracı olarak önerilen bi
chard, 1994). Daha da ötesi, birçok araştırıcı,
yolojik geri bildirim araçlarıyla doludur. Hassas
sıklıkla biyolojik geribildirimle birlikte verilen
bir donanım kullanılarak biyolojik geribildirim,
gevşeme eğitiminin, kan basıncını düşürmek
kişiye, kas aktivitesi, beyin dalgaları, cilt sıcak
te biyolojik geribildirimden daha etkili olduğuna
lığı, nabız, kan basıncı ve diğer beden işlevleri
inanmaktadır (Blanchard ve ark., 1979; Emmel
hakkında, başka zaman bulunmayan çabuk ve
kamp, 1986; Reed, Katkin ve Goldband, 1986).
kesin bilgiyi sağlar. Kişinin, bedensel bir etkinli
Alındaki frontalis kasının ve boyundaki kas
ğin arttığını veya azaldığını, görülebilir veya du
ların yaygın ve inatçı gerginliğine bağlı olduğu
yulabilir bir sinyal aracılığıyla anında bilmesi du
na inanılan gerilime bağlı baş ağrıları da bu çer
rumunda, bir zamanlar çoğunun sadece istem
dışı kontrol altında olduğu sanılan, bu olgular çevede ele alınmıştır. Standart tedavi frontalis
üstünde daha fazla istemli kontrol sağlayabile kaslarının gerginliğiyle ilgili geribildirim gerekti
ceği varsayılmaktadır. Kaygı, genellikle, otonom rir. Aslında böyle bir biyolojik geribildirimin etkili
(istem dışı) sinir sistemini etkileyen bir durum olduğu gösterilmiş olsa da (Örneğin, Birbaumer,
olarak görüldüğü için ve psikofizyolojik rahatsız 1977), bazı çalışmalar bilişsel etkenlerin de rol
lıklar da çoğunlukla bu sistemle ilişkili organları oynayabileceğini ileri sürmektedir. Örneğin,
etkilediği için, araştırmacıların ve klinisyenlerin Holroyd ve arkadaşları (1984) kişinin frontalis
neden biyolojik geribildirimle ilgilendiği açıktır. gerginliğini biyolojik geribildirim yoluyla azalt
Biyolojik geribildirim, bir süre için, davranışsal tığına inanmasına, gerçekte böyle bir durum
tıpla hemen hemen eşanlamlıydı. söz konusu olsa da olmasa da, gerilime bağlı
Harvard Tıp Fakültesi’nde Shapiro, Tursky baş ağrılarında azalmanın eşlik ettiğini buldular.
ve Schwartz’ın (1970; Schwartz, 1973) gerçek Gelişmiş kendine yeterlilik duygusu ve iç kon
leştirdikleri bir dizi klasik çalışmalarında, gönül trolün temelde stres giderici özellikleri var gibi
lülerin kan basıncı ve nabızda belirgin kısa sü görünmektedir. Bu noktaya, 6. Bölümde kontrol
reli değişiklikler sağlayabildiklerini gösterdiler. ve kaygı kısmında değinilmiştir. Biyolojik geri
Hatta bazı insanların, kan basıncını düşürürken bildirim kontrol duygusunu güçlendirebilir, böy
nabzını artıracak şekilde eğitilebildiğini buldular. lece genel kaygı seviyesini ve sonunda gerili
Bu ince ayarlı kontrol, insanlarla yapılan biyolo me bağlı baş ağrılarını azaltır. Diğer çalışmalar
jik geribildirim çalışmalarına güç verdi ve belirli (örn., Blanchard ve ark., 1982; Cox, Freundlich
klinik rahatsızlıkların bu yeni yolla giderilebile ve Meyer, 1975) örneğin, esansiyel hipertansi
ceği konusunda ümit uyandırdı. yonun ilaçsız tedavisine benzer şekilde, gev
Laboratuardaki benzerinden kliniğin daha şemenin başlı başına kritik değişken olduğunu
meydan okuyan dünyasına geçerken en azın ileri sürer.
dan dört soru sorulmalıdır. Birincisi, sistemle Biyolojik geribildirimin dikkat dağıtma, gev
ri kötü işleyen kişiler, beden işlevleri üzerinde şeme ve yararlı bir kontrol duygusu aşılamak
normal olanların sağladığı biyolojik geribildirimi dışında herhangi bir özgün etkisi olduğuna dair
elde edebilir mi? İkincisi, gerçek hastalar bir bulgular sınırlıdır. Ek olarak, klinisyenler insana
dereceye kadar kontrol sağlayabilse de, bu, so ait sorunların karmaşıklığı konusunda dikkat
runlarında anlamlı bir fark yaratmak için yeterli li olmalıdır. Örneğin, kan basıncı yüksek olan
olacak mı? Üçüncüsü, hastalar tarafından, be biri kan basıncını, biyolojik geribildirim yoluyla
lirli bir cihaza bağlı olmak ve anında geribildirim anlamlı oranda düşürmeden önce, gergin süre
almak suretiyle sağlanan kontrol, onlara denet giden yaşam şeklini değiştirmek zorunda olabi
lemeyi öğrendikleri beden işlevleri hakkında bil lir. Özel bir işlev bozukluğuna odaklanmış olan
gi veren hiçbir özel aygıtın bulunmayacağı gün bir tekniğin her koşulda hastayı iyileştireceğine
delik yaşama da uyarlanabilir mi? Dördüncüsü, inanmak akılsızca ve klinik uygulamada tecrü
biyolojik geribildirim genellikle, psikofizyolojik besizlik belirtisidir.
TEDAVİ ETKİLERİNİN GENELLENMESİ VE SÜRDÜRÜLMESİ 567
√√
Hiçbir arkadaşınızı bir şeyi yapmasını veya yap- semptom reçetesini özgürlük ihlali olarak görecek ve
mamasını isteyerek iknâ etmeyi denediniz mi? Sezgi- kendisini bu algılanan tehditten, daha az kaygılı hale
ler bize, kişinin, sinirli olduğu veya başkalarınca kon- gelerek koruyacaktır. Shoham-Salomon tarafından
trol edilmek istemediği zaman, bu sinsi taktiğin etkili önerilen ikinci mekanizma, tepkisel olmayan hastala-
olabileceğini söyler. Böyle bir birey şöyle düşünüyor rın paradoksal bir yönergeye tepkisinin altında yatan,
olabilir: “Yani, geç kalmaya devam etmemi istiyor, Bandura’nın (1986) kendine yeterlik kavramı, kişinin
öyle mi? Ona göstereceğim, erken gitmeye başlaya- arzulanan bir davranışı yapabilir olduğu hissidir. Psi-
cağım!” koterapinin bu bağlamında, bu, kişinin sorunu kontrol
İnsan İletişiminin Pragmatikleri, Watzlawick, Be- altına almasını ve yoğunluğunu ve sıklığını azaltması-
avin ve Jackson (1967) tarafından yazılan, karmaşık nı gerektirir. Bandura’nın araştırması, başarılı dene-
iletişim ve etkileşim hakkında bir kitap olup, yayım- yimler yaşandığında kendine yeterliğin arttığını öne
landığından beri küçük ama kendini adamış bir grup sürer. Böylece, örneğin, tepkisel olmayan bir hasta
psikoterapist, paradoksal müdahaleler diye anılmaya paradoksal yönergeyi izlediğinde ve kaygısını arttır-
başlanan şeye ilgi duymaya başlamıştır. Değişimi et- dığında kısa dönem sonuç, tepkisel kişide olduğu gibi
kilemeye yönelik bu uğraşlarda ortak olarak terapis- semptomun azalması değildir; ancak kişinin çaresiz
tin, sorunu sürdürmesi veya şiddetini ve sıklığını ar- olmadığına ve (kontrol kişinin gerçekte istediğinin
tırması yönünde, hastadan isteği veya hastaya yazmış tersine bir duruma yol açsa da) önceden kontrol edile-
olduğu bir reçete bulunur. Kişi uyuyamıyorsa uyanık meyen sorun üstünde biraz kontrol sağlayabileceğine
kalması istenir. Hasta rahatsız eden bir olayı düşün- dair bilişsel bir değişiklik, yani, inançtır. Uygulama
meden yapamıyorsa, daha sık düşünmesi istenir. Be- umut vericidir: hastalar kendilerini daha kötü hale
lirgin bir neden olmadan kaygılanırsa, kendi kendini getirebiliyor, öyleyse kendilerini daha iyi hale de ge-
kaygılandırması istenir. Paradoksal müdahaleler ile tirebilir.
ilgili deneysel çalışmalar ancak çok yakın zamanda Her iki türdeki bireylerin paradoksal tedaviyle
yapılmış olmasına karşın, yaklaşımın taraftarlarının olumlu yönde değişmeleri beklenir, ancak farklı ne-
klinik bildirimlerinde en azından bazı hastaların böyle denlerden dolayı ve farklı zamanlarda. Tepkisel kişi-
karşıt sezgisel çabalardan fayda gördüğünü öne sürü- nin daha çabuk değişmesi beklenir, çünkü terapistin
lür (örn., Frankel, 1967; Seltzer, 1986; Shoham, Salo- yönergesine kafa tutmaktadır. Tepkisiz danışanın öyle
mon ve Rosental, 1987). hemen değişmesi beklenmez, ancak ileride kendine ye-
Biz burada Shoham-Salomon ve birlikte çalışanlar terliliğin artmasıyla davranışın değişmesi için temel
tarafından yapılan birkaç araştırmayı inceleyeceğiz. atılmış olur. Tepkisel olmayan bu kişi kısa sürede dü-
Bazı hastalarda klinik olarak bildirilen faydalı deği- zelmez; ancak semptomatik davranışını daha kontrol
şimlerde önemli olabilecek iki mekanizmayı gerçek edilebilir görecek ve ilerde belki düzelecektir.
varsayar: tepkisellik ve kendine yeterlilikteki artış- Bu öngörmeler, Shoham-Salomon, Avner ve Nee-
lar. Tepkisellik, insanın özgürlük alanının sınırlan- man (1989) tarafından sunulan bir makalede (başlı-
dırılmakta olduğunu algıladığında görülen güdüsel ğının bir kısmı bu kutunun adında kullanılmıştır.) kay-
duruma atfedilir, özgürlüklerini korumak için çaba tarmaktan muzdarip üniversite öğrencileriyle yapılan
gösterirler (Brehm ve Brehm, 1981). Tepkisel biri, te- iki çalışmada doğrulanmıştı. Katılanlar, ses tonların-
rapist tarafından daha kaygılı olması istendiğinde, bu daki sinirliliği saptayan işlemler kullanılarak, tepki-
tejileri öğreterek yoksunluk ihlâl etkisini azalt Bu, örneğin daha önce yapılmış benzer uy
maya çalışır. gulamalarından birinde (Davidson ve Valins,
1969) üniversite öğrencilerinin parmak uçları
KENDİNE YÜKLEME na, ne kadarına dayanabileceklerini belirlemek
için şok uygulandı. Sonra “hızlı etkili vitamin
Yükleme kavramı terapi bittikten sonra te
davi kazancının nasıl sürdürüleceği konusun bileşimi” (aslında etkisiz bir plasebo) aldılar ve
da içgörü sağlayabilir. Kişilerin neden belli bir daha fazla şoku kaldırabilecekleri söylendi. As
şekilde davrandıklarını veya davranmış olduk lında öyleydi, en azından kendi kafalarında. Bu
larını kendilerine açıklama şekli onların sonraki inancı yaratmak için deneyi uygulayanlar voltaj
hareketlerini belirler. Terapiyi bitirmiş olan biri, seviyesini gizlice düşürdü. Sonra katılanların
davranışlarındaki ilerlemeyi bir dış etkene, te yarısına verilen ilacın plasebo olduğu, diğerle
rapiste yükleyebilir; dolayısıyla kötüye gider ve rine de ilacın ağrı kesici etkisinin yavaş yavaş
yüklenen etken bir kere ortadan kalktıktan son kaybolacağı söylendi. Plasebo aldıklarına ina
ra nüks bile görülebilir. nanlar, kendilerine rahatsızlığa dayanmak için
TEDAVİ ETKİLERİNİN GENELLENMESİ VE SÜRDÜRÜLMESİ 569
√√
sel olan ve olmayan iki gruba ayrılmıştı. Deneyciler ilerlemeye (daha az kaytarma) karşılık geldi; ancak,
onları, her biri iki haftalık seanslar şeklinde yürütü- beklendiği şekilde, öz kontrol grubunda değil. Yani,
len iki tedaviden birine soktu. Paradoksal müdahale- tehdit altında olduğuna inandıkları özgürlüklerini
de, terapist kaytarma sorunlarını daha iyi anlamaya korumaya güdülenen öğrenciler, terapistin yönergesi-
ve onun daha çok farkında olmaya gereksindiklerini ne, yani az çalışmaya, ters giden bir tutum içine gir-
açıkladı. Bile bile kaytarmaya çalışarak sorunlarını di, daha çok çalıştı. Bu zıtlık, öz kontrol grubundaki
dikkatle gözlemleyeceklerdi. Öğrencilere bütün ders tepkisel öğrencilerde saptanmadı. Kendine yeterlili-
malzemelerini sıralarının üstüne getirmeleri ancak ğin artması öz kontrol grubunda daha iyi çalışmayla
yarım saat çalışmamaları, çalışmayla ilgili her türlü ilişkiliydi ve davranışsal gelişme ile kendine yeterlilik
uyarana direnmeleri ve örneğin, normalde kaytardık- arasında bir bağlantı gösteren birçok bulguyla tutar-
ları zaman yaptıkları gibi durum hakkında gevezelik lıydı (Bandura,1986). Yine de, bu bağlantı, öngörül-
ederek kaytarmaya yoğunlaşmaları yönergesi verildi. düğü şekilde, öz yeterlilikteki artışa davranışsal deği-
Bu sürelerde çalışmalarına izin yoktu. Altı gün süreyle şim eksikliğinin eşlik ettiği paradoks tedavi grubunda
bu alışılmadık gözlem görevini başarırlarsa yedinci saptanmadı. Bu karma desen çalışmanın bulguları
gün, istedikleri gibi veya istedikleri zaman, ister ça- (tepkisellik, deneysel desene yerleştirilmiş, korelasyo-
lışabilir ister çalışmazlardı. İkinci terapi seansında nel değişkendi) ikinci bir deneyde tekrarlandı.
katılanlar bu anlaşmayı ele aldı. Görevi başaranlar Klinik olarak daha rahatsız hastalarla ileri çalış-
kutlandı ve çalışmamalarının sorunlarını daha iyi an- ma ve eşliğinde uzun izlemlerin yürütülmesi gerek-
lamalarını, dolayısıyla onu tanımaya başlamalarını mektedir, Shoham-Salomon ve meslekdaşları böyle
sağladığı hatırlatıldı. Eğer bir öğrenci daha fazla ça- uğraşlar (örneğin, uykusuzlukla ilgili Shoham ve ark,
lıştığını bildirmişse ödüllendirilmedi; aslında, terapist 1995) içindedir. Ancak, bu iki benzer deney, bazı in-
şüphelerini dile getirdi ve değişimin belki de sadece sanlara, sorunlu davranışlarını değiştirmemelerinin
geçici olduğunu öne sürdü. Kaytarma süresine uyma- söylenmesinin, onları doğrudan o davranış değişimle-
dıklarında terapist onlara hararetle sonraki hafta tek- rini oluşturmaya teşvik etmekten daha etkin olabilece-
rar denemelerini öğütledi.* Hepsinden öte, katılanlar ği fikrine yönelik güçlü görgül destek sağlar.
daha az kaytarmaya veya daha fazla çalışmaya teşvik Paradoksal müdahalelerin başarısı birçok önemli
edilmedi. konuyu ortaya çıkardı. Bazı tedaviler veya terapistler
Zıt müdahale öz-kontrol müdahalelerinden biriy- hastalarda diğerlerinden daha fazla mı tepkisellik or-
di. Öğrencilere kaytarmanın öğrenilen bir alışkanlık taya çıkardı? Tepkisellik insanlarda kalıcı ve karakter
olduğu ve kaytarmayla uyumlu olmayan yeni davra- gibi mi? (Beutler, 1979) Yoksa daha durumla ilişkili
nışlar geliştirmeleri gerektiği söylendi. Daha etkin ve belli sosyal ilgilerin etkisiyle mi ortaya çıkıyor?
çalışabilecekleri bir yer seçmeleri ve orada olabildi- (Brehm ve Brehm, 1981) Paradoksal müdahalelerin
ğince çok çalışmaya çabalamaları yönergesi verildi. yol açtığı değişimler de daha az dolaylı işlemlerden
Böylece, bu yeni uyarıcı koşullarının gelişen çalışma etkilenenler kadar kalıcı mı? Hastanın terapistin bir-
alışkanlığıyla ilişkili hale geleceği düşünüldü. Bildiri- şeyi onaylayıp diğerini tuttuğunu farketmesi terapiste
len başarılar terapist tarafından övüldü. olan inancı zedeler mi? Terapötik paradoksları çalış-
Sonuçlar, iki tedavide de çalışma süresi ve kendi- mak, bütün terapilerin hastanın uygu gösterme sorun-
ne yeterlilik arttı. Ancak asıl ilginç sonuçlar tepkisel larına hitap eder mi?
olanla tedavi yaklaşımı arasındaki etkileşim hakkın-
dadır. Konuya Odak 18.5’te yer verilmiştir. Fazla tep- *Tepkisel bir hasta terapistin, sorunlu davranışını abartmasına yönelik yönergesine baş kaldırdığında ortaya ilginç bir sorun çıkar.
kisellik, paradoks grubunda çalışma alışkanlıklarında Buna “üst meydan okuma” denebilir. Kişi dikkatli değilse sonu gelmeyen bir gerilemeye karşı karşıya kalabilir.
daha fazla yetenek yükledi ve üçüncü deneme çalışanlar (Jeffrey, 1974) kazançları kendi ça
de daha fazla şoku kaldırdı. Artık etkisini yitirmiş balarına ve dış etkenlerden çok davranış de
olan, gerçek bir ağrı kesici ilaç almış olduklarına ğişikliğine yükleyerek benzer faydayı sağladı.
inananlar, çoğu psikoaktif ilaçlarda görülen bul John Hopkins Psikoterapi Araştırma Biriminde
guları yansıtarak, ancak daha az miktarda şoku gerçekleştirilen ve davranışçı olmayan terapi
kaldırabildi. yöntemlerinin kullanıldığı bir dizi çalışmada, ka
Uykuya dalmakta zorluk çekenlerle ger zançlarını ilaca yükleyen hastaların gelişmele
çekleştirilen benzer desene sahip bir deneyde rini, değişimlerini kendi çabalarına bağlıyanlar
Davison, Tsujimoto ve Glaros (1973), gerçek kadar sürdüremedikleri görüldü (Frank, 1976).
sorunların, hastalara, gelişmelerin kendilerine Yükleme araştırmalarının doğurguları ne
yüklenmesi için yardım ederek iyileştirilebilece lerdir? Davranış terapisinde, özellikle edimsel
ğini gösteren benzer sonuçlar elde etti. değişimlemeye dayanan terapide, gelişmenin
Sigarayı azaltmaya (Chambliss ve Murray, çoğu çevresel güçlerce kontrol ediliyor gibi gö
1979; Coletti ve Kopel, 1979) ve kilo vermeye ründüğü için, davranış terapistlerinin danışan
570 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
Edimsel araştırma ve kuram insanoğlunun çevre- Bireyin davranışı kontrol eden sembolik uyaranlar ya-
den gelen uyaranlara karşı görece pasif bir alıcı ol- rattığı söylenir.
duğunu varsayar görünmektedir. Dış dünyaya olan bu Öz kontrol alıştırmasının tanıdık bir yolu, davra-
görünür bağımlılık göz önünde tutulduğunda otonom nış terapisi literatüründe de ele alınmıştır, kişinin ken-
gibi görünen davranışın isteğe bağlı olduğunu ve ço- disine standartlar koyması ve karşılamadıkça kendini
ğunlukla da belli bir durumda beklenebilecek olana pekiştirmeye karşı çıkmasıdır (Bandura ve Perloff,
ters olduğunu nasıl düşünebiliriz? Örneğin, rejim ya- 1967). Böyle bir taktik çoğunlukla bu kitabın yazar-
pan birinin açken bile nefis bir dilim çikolatalı kekten ları tarafından uygulanmaktadır. “Bu sayfayı yazmayı
kaçınmasını gerçeğini nasıl değerlendiririz? bitirmeden e-postalarıma bakmayacağım.” Kişi ama-
Psikanalitik yazarlar, ego analistleri dâhil, kişide cı belirlediğinde, ödülün keyfini çıkarmadan önce ona
bir çeşit ajan görür. Birçok ego analisti benliğin kendi ulaşmak için kendisiyle bir anlaşma yapar, sonra da
gücüyle çalışabileceğini, id’in isteklerine ters düşen görünür dış sınırlamalar olmaksızın anlaşmayı yerine
kararlar dâhil olmak üzere, tüm psişik sisteme yönelik getirir. Kişinin öz kontrol uyguladığı söylenir.
kararlar alabileceğini iddia eder. Davranışçılar, özel- Öz kontrol herhangi bir terapi tekniğiyle uygula-
likle Skinner (1953), bu açıklamaya, fenomenin ye- nabilir. Tek şart, kişinin, terapistten yönergeleri aldık-
niden adlandırılması gözüyle bakarak itiraz etmiştir. tan sonra işlemi kendi başına uygulamasıdır. Örneğin,
Öz kontrolün davranışsal görüşünün en yaygın kabul duyarsızlaştırılmakta olan bir hasta küvette ılık bir
göreni belki de Skinner’inkidir: birey çevreyi ancak banyo sırasında gevşerken bazı kademeli sahneleri
kontrol altındaki belli uyaranlar bulunacak şekilde canlandırmaya karar verdi. Duyarsızlaştırmanın man-
düzenlediği zaman öz kontrol sağlar. Kilo vermek iste- tığını yeterince iyi anladığını ve tekniğin işlemle ilgili
yen kişi evi şişmanlatıcı yiyeceklerden arındırır ve aç gereklerini karşılayacak kadar imgeleminin süreçleri
olduğunda lokantaların önünden geçmekten kaçınır. üstünde kontrol sağlamış olduğunu hissetti. Bunu taki-
Davranış çevrenin bir işlevidir; ancak çevre de birey ben, banyo küvetinde derin bir gevşeme durumu olan
tarafından kontrol edilir. duruma eriştikten sonra gözlerini kapadı ve davranış
Öz kontrol uygulamanın tanıdık bir davranışsal terapistinin öğrettiği şekilde sahneyi ve sonunu can-
kavramı da Bandura’nın (1969) itici uyarılarla ko- landırdı. Sonradan terapistle görüştüğünde kendisini
şullamayla ilgili açıklamasına yansır. Şokun eşlik et- küvette duyarsızlaştırdığı konuları atlamayı ve kaygı
tiği uyaranlara karşı hoşnutsuzluk hissedecek kadar basamaklarında daha hızlı ilerlemeyi başardılar. Öz
edilgen koşullanmak yerine, kişi itici uyarılarla ken- kontrolün tüm kavramlarında üç ölçüt imâ edilir: 1.
dini uyarma becerisini öğrenir, bunu gerçek yaşamda davranışı açıklayabilecek az sayıda dış denetleyici
kasten kullanır. Bu görüşe göre, kişi baştan çıkaran vardır, 2. benliğin kontrolü yeterince zordur, kişi uğ-
bir şeye kasten daha önce terapi sırasında şok eden raş vermek zorundadır, 3. davranış bilinçli niyet ve
veya mide bulandıran deneyimi hatırlayarak direnir. tercihle ilgilidir. Birey öz kontrolü uygulamaya aktif
versite öğrencilerinin, edimsel koşullama terim Dolayısıyla, genel bir ilke rehberliğinde de olsa
leriyle (Davison, 1964), ciddi rahatsızlığı olan terapist klinik durumun gerektirdiği doğaçlama
çocukların davranışını analiz etmek için eğitildi ve yaratıcılığa güvenmeliydi.
ği eski bir çalışmayı inceleyelim. Bu çalışmada Davranışsal yolda yeni müdahaleler geliş
öğrenciler, çocuğun davranışının önemli belir tirmek yaratıcılık ve beceri ister. Her terapide
leyicisinin, o davranışın sonucu olduğunu var olduğu gibi, genel bir ilkenin belirli bir olguya
saymaya teşvik edildiler. Pekiştirici olarak M&M uygulanması basit bir durum değildir. Belirli bir
şekeriyle donanmış olarak öğrenci terapistler kuramsal çerçeve klinisyenin düşünmesine yar
ciddi rahatsızlığı olan bu çocukların davranı dım etse de, bu hiçbir zaman yetmez.
şını kontrolleri altına almaya çalıştı. Sonunda, Aslında klinisyen işine belli bir kurulumla,
çocuklardan biri şeker kazanmaya ilgisini yitiri yani alanını oluşturan karmaşık verileri elde
yor göründü. Etkili bir pekiştirici gerektiren bir edeceği çerçeveyle yaklaşır. Ancak, çerçeve
çerçevede çalışan terapist, başka bir özendirici ler yetersizdir. Diğer uygulamalı alanların bilim
aradı. Çocuğun pencerenin önünden her geçi adamları gibi, klinisyen de kuramsal iskeleti dol
şinde yansımasına bakmak için bir an durakla durmak zorundadır. Bireysel olgular, her zaman
dığını fark etti. Premack prensibinin daha önce temel psikolojik ilkelerin ötesindeki bilgiye gerek
bahsedilmiş olan bir uygulamasında terapist bir duyuran sorunlarla başvurur (Lazarus ve Davi
ayna buldu ve sonra, gizlice, arzulanan davra son, 1971, s. 203).
nışın pekiştiricisi olan aynaya bakmasını sağ İki davranış terapistinden yapılan yukarıdaki
layabildi. Aynaya yöneltilen bakışlar aynı M&M alıntı, aşağıdaki, iki deneysel sosyal psikolo
şekerlerinin işlevsel yaklaşımıyla kullanılmıştı. gunkine çok benzer.
574 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
Bir deneyde araştırmacı, sezgileriyle kav te geçmiş olsa da insanlar bu sorunları sürdü
ramsal değişkeninin görgül karşılığı olduğunu recek şekilde hareket etmeye devam ederler.
hissettiği bir işlem seçer. Tüm deneysel işlemler Örneğin, yıllar önce çocukluğu sırasında, baba
yaratılmış gibi davranılır. Aslında, deney sana sına kötü davranmış olduğu için annesine duy
tının öncelikle araştırmacının, kavramsal değiş duğu aşırı nefreti bastırmış olan genç bir adam
keninin en hassas şekilde gerçekleştirecek, o düşünün. Bir delikanlı olarak bu nefreti kontrol
konuda en etkili ve güvenilir olan işlemi tahmin etmek için kadınlara karşı aşırı nezaket ve itaat
etme becerisine dayandığı söylenebilir. (Aron şeklinde savunmalar geliştirir. Bugün, bu ilgi ve
son ve Carlsmith, 1968, s. 25) çekingenlik, bazı kadınları ona karşı üstünlük
Davranış terapistleri de deneysel alandaki sağlamaya teşvik etmekte, ancak o, kadınların
meslekdaşlarıyla aynı tür karar verme zorluk ona içtenlikle nazik davrandığını sanarak, aynı
larıyla karşılaşır. İnsan sorunlarıyla uğraşırken zamanda durumu yanlış algılamaktadır. Arka
hiç kolay çözüm yoktur (Odak 18.5’e bakınız). daşça başlangıçları tenezzül edilen aşağılama
lar olarak yanlış değerlendirdiği için kadınlara
PSİKANALİZ VE DAVRANIŞÇI daha da içerler hale gelmiştir ve gittikçe geri
çekilmektedir. Bu genç adamın, sorunu buzullar
TERAPİ - BİR UZLAŞMA MI? arasında bozulmadan kalmış “tüylü mamut”tan
(Bkz. Bölüm 2) -uzun zaman önce gömmüş oldu
Çağdaş psikanaliz davranış terapisiyle
ğu sorundan- kaynaklanan uysallığı, günümüz
uyumlu mudur? Bu soru yıllardır tartışılmak
de kişisel sorunlar yaratmaktadır ve bastırılmış
tadır ve bu iki görüşün uyumsuz paradigmalar
olan nefretini tekrar canlandırmıştır. Sanki yetiş
olduğunu iddia edenlerden çok az profesyonel
mantıklı bir uzlaşma konusunda iyimserdir. An kin benliği, bilinçsizce, “görüyorsunuz, kadınlar,
cak Paul Wachtel (1977, 1982, 1993, 1997) tam annem gibi, gerçekten şirret, onlara güvenme
da böyle bir bütünleşmeyle ilgili çalışmasında, mek lazım. Onlar zararlı ve sadist” demektedir.
psikanalize yönlenmiş olan terapistlerle davra Çocukluğundan gelen bu inancın günümüzdeki
nış terapistleri arasında en azından bir diyalog doğrulaması, yönünü gömülmüş olan çelişkiye
kurmak için, hatırı sayılır bir umut barındıran bir doğru çevirir ve onu canlı tutar. Döngü, genç
şema önerir. adamın kendi davranışı ve kadınların iğrençliği
17. Bölümde işaret edildiği gibi ego analist ni doğrulayan yanlış kanılarla sürer.
leri, şimdiki benlik işlevlerini Freud’a göre daha Wachtel’in yaklaşımı, terapinin, hem kendi
fazla vurgular. Örneğin, Sullivan, kişilerarası hatırlarına ki bu davranış terapistinin amentü
davranışlarındaki sorunlara odaklanırlarsa, has südür (credo), hem de altta yatan psikodinamik
taların kendilerinden daha memnun olacağını leri ortaya çıkarma ve değiştirme adına, şimdiki
ve daha etkili işlev göreceklerini iddia etmiştir. davranış örüntülerini değiştirmeye çalışması
Ancak, Sullivan, doğrudan insanın halen nasıl gerektiğini öne sürer. Davranışın doğrudan de
davrandığı ve hissettiği üzerinde çalışmanın ğiştirilmesinin, psikanalizin geleneksel amacı
akılcılığını vurgularken, bastırılmış çocukluk ça olan, hastanın bastırılmış geçmiş korkularından
tışmalarıyla ilgili anılarını hatırlamayacaklarını daha gerçekçi bir anlayış elde etmesine yardım
kastediyorsa, çelişkiye düşmüş görünmektedir. edebileceğine işaret ederek Wachtel, analitik
Halbuki, Wachtel psikanalitik paradigmayla ça meslektaşlarının ilgisini, davranış terapistleri
lışanlarda dâhil olmak üzere, terapistlerin, has nin kullandığı tekniklere çekmeyi umar. İtaatkâr
talara yardımcı olurken sadece orada ve şimdi genç adama, onun kadınlarla halen olan ilişkile
daha iyi hissedebilsinler diye değil, aslında aynı rini değiştirerek kısırdöngüyü kırmak umuduyla
zamanda geçmişe ait o korkuları değiştirebil- biraz girişkenlik eğitimi vermesi olasıdır. Tüm
mesi için de hastanın şimdiki davranışını değiş kadınların ondan faydalanmak istediğine dair
tirmek zorunda olduğunu ileri sürer. inancının tekrar tekrar boş çıkmasından sonra
Wachtel temel görüşünü Horney (1939), Sul genç adam annesiyle olan bastırılmış aşk-nef
livan (1953) ve Erikson’a (1950) dayandırır ve ret çelişkisini anlamaya başlayabilir.
bunu “döngüsel (cyclical) psikodinamik” (1982) Wachtel, ayrıca, davranış terapistlerinin ana
olarak adlandırır. Kişilerin, bastırılmış sorunları litik meslektaşlarından, özellikle kişilerin geliştir
nı şimdiki davranışları ve bunların sosyal ilişki meye eğilimli olduğu sorun çeşitleriyle ilgili çok
lerle ilgili geribildirimiyle sürdürdüklerine inanır. şey öğrenebileceğini savunur. Örneğin, psika
Sorunları, bastırılmış, geçmiş olaylarla hareke nalitik teoriye göre çocukların ebeveynleriyle
PSİKOTERAPİDE EKLEKTİSİZM VE KURAMSAL BÜTÜNLEŞTİRME 575
√√
ilgili güçlü ve çelişkili duyguları vardır. Bunların rahatça konuşmaya, girişkenlik eğitimi düşün
bir kısmı o kadar tatsızdır ki bastırılır veya en cesi hakkında serbest çağrışıma teşvik eder.
azından yoğunlaşması ve açıkça konuşulması Kadın, ebeveynlerinin arkadaşlarına olan dav
zordur. ranışlarını, ona destek olmadan ve başka nasıl
İtaatkâr genç adam, davranış terapistine, davranacağı konusunda yapıcı öneri getirme
başlangıçta karşı cinsle ilişki kurmaktan korku den eleştirdiği bir dizi olayı hatırlar. Başlangıç
yor görünebilir. Bu korkuları başlangıçta oldu ta kendisi de bunun farkında değilken, terapist
ğu gibi kabul ederek, terapist, danışanın onları ona diğerleriyle ilişkisinde daha girişken olmayı
azaltmasına yardım etmeye çalışacaktır. Bunun öğrenmesini önerdiğinde, hasta geçmişe ait bu
için, belki, duyarsızlaştırma, akılcı duygusal te acıyı hatırlar. Terapist ona geçerli olan girişimi,
rapi bileşimini ve sosyal beceri eğitimini kulla girişkenlik eğitimini ve bunu geçmişte yapı
nacaktır. Ancak terapist psikanalitik literatürde lan yararsız ve olumsuz eleştirilerden ayrımını
öne sürülen, genç adamın temelde kadınlara açıklayıp genç kadını rol yapmaya iknâ eder. Bu
kızgın olduğuna dair olasılığı incelemeyi ihmâl durum, aynı zamanda, hastanın ebeveynleriyle
edecektir. Wachtel davranış terapistlerine, ana ve genelde yetki nesneleriyle olan çözülmemiş
listin yoğunlaştığı çocukluk çelişkilerine duyarlı sorunlarını yansıtmaktadır.
olmayı ve genç adamı annesiyle olan ilişkisiyle Konuyla ilişkili bir unsur da, Wachtel, psika
ilgili sorgulamayı önerirdi. Hastanın yanıtı veya nalistlerin, ebeveynlere yönelik kuraldışı veya
tavrı, içe kapanmayla ilgili bir ipucu verebilir. alışılmadık ilgi, istek, davranış ve korkuyu dav
Bundan sonra, terapist itaatkâr genç adamı ranış terapistlerinden daha fazla göz önüne
daha farklı görmeye başlayacak ve kadınlardan aldığını iddia eder. Duygusal sorunların id ça
korkmadığını, bilakis onlara kızgın olduğunu tışmalarının bastırılmasından türediğine dair
varsayacaktır. Çünkü genç adam, onları, çocuk görüşün rehberliğinde, psikolojik zorlukları, ço
luğunun başından beri hem aşk hem de nefret cukluğa ait istek, korku, sevilen birine duyulan
nesnesi olan annesiyle ilişkilendirmektedir. Bu düşmanlık gibi birincil süreç düşüncenin karan
ek bilgi, tahminen, hastanın görünürdeki kadın lık sırlarının yansımaları olarak ele alırlar. Dav
korkusunu değil, kadınlara karşı olan öfkesini ranış terapistleri hasta sorunları hakkında görüş
hedef alan, daha farklı bir davranışsal müdaha edinirken daha açık sözlü, belki daha yavan, ol
leyi akla getirecektir. maya eğilimlidir.
Wachel, ayrıca, davranış terapistlerinin pe Yıllarca bilişsel davranışçı bir çerçevede öğ
kiştiricilerin silik olabileceğini ve hastanın ger reten ve uygulayan klinik psikologlar olarak biz
çekte bir şey istediğini inkâr edebileceğini ve ce, deneyimli davranışçı klinisyenlerin gerçek
hatta bu inkârın farkında olmayabileceğini anla uygulaması çoğunlukla Wachtel gibi psikodina
masını ister. Diğer bir deyişle, terapistler, bilinç mik klinisyenlerin ayrıntıcılık özelliğini yansıtır.
dışı güdülenmeye, kişinin farkında olmadığı bir Bizim için açık olmayan ve Wachtel’e inandı
dizi olay tarafından güdülenme veya pekiştirilme ğımız, çağdaş bilişsel ve davranışsal terapiyi
olasılığına alışmalıdır. Odak 17.3’te, ebeveynle yapılandıran kuramlardan ne derece zengin uy
rine ifade ettiği öfkenin onların onayını sağla gulamalar türetilebileceğidir. Kuram ve uygula
maya yönelik derin gereksinimi maskelediği bir madaki ayrılık, Wachtel’in davranış terapisiyle
üniversite öğrencisi betimlenmiştir. ve psikanalizin hem davranışsal terapinin hem
Çağdaş psikanalitik düşünce, davranış te de uygulamanın değerini artırabilecek yollarla
rapistlerinin belli bir müdahalenin bir hasta ilgili önemli tartışmasının esasında yatar. Şimdi
için taşıdığı anlamın farkına varmasına yardım eklektisizm ve psikoterapinin bütünleşmesiyle
edebilir. Davranış terapistinin girişkenlik eğitimi (integration) ilgili genel konulara dönüyoruz.
vermeye karar verdiği genç bir kadını düşünün.
Terapist rol yapma işlemlerini tarif etmeye baş PSİKOTERAPİDE
ladıkça o sandalyesinde katılaşır ve sonra da iç
çekmeye başlar. Rol yapma tarifine gösterdiği EKLEKTİSİZM VE KURAMSAL
tepkiyi dikkate almadan eğitime devam etmek BÜTÜNLEŞTİRME
duyarsız ve kötü bir klinik uygulama olurdu.
Psikanalitik kuramların farkında olduğu için, Wachtel’in uzlaşma konusundaki çabaları
terapist, girişkenliğin kadına bir şey ifade etme psikoterapi alanındaki eski bir geleneğin parça
olasılığına karşı duyarlıdır. Terapist onu nazikçe sıdır (örn., Dollard ve Miller, 1950; Frank, 1971;
576 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
Hem uygulayıcılar hem de araştırmacılar belli seçilmişti, çünkü önceki araştırmada müdahalenin
hastalar için uygun olan tedavileri kullanmanın öne- sonucuyla ilişkili bulunmuştu. Üç tedavi vardı. On iki
mini yıllar önce anlamıştı. Bu kavram belli bir sorun adımlık kolaylaştırma tedavisi hastaları, AA’nın alko-
türü için en uygun olan terapi sorusunu aşar (buna lizmi tedavi edilemez, ancak başa çıkılabilir hastalık
terapiyle ilgili 6.-16. Bölümlerde değinmiştik). Daha şeklindeki görüşüne yönlendirerek, AA’ya katılmaya
çok, yetenek-tedavi ortak etkisi denen, onları genelde teşvik etmek. Willam Miller’in yaklaşımına (Miller
etkin olan bir tedavi şekline diğerinden daha uygun ve ark,1992) dayanan, kişinin içmeyi azaltmak için
duruma getirebilen, aynı bozukluğa sahip hastaların kendi kaynaklarını harekete geçirmesine uğraşan gü-
özelliklerine odaklanır. düsel ilerleme (motivational enhancement) terapisi.
Yetenek-tedavi ortak etkisinin nasıl gündeme gel- Sonuncusu, bilişsel davranışçı başa çıkma becerileri
diğini anlamak için, birinin kendini korkutucu bir terapisi; hastalara içmenin işlevsel olarak hastanın
durumda imgeleme ve bundan dolayı kaygı duyma yaşamındaki bir sorunla ilişkili olduğu fikrini sundu,
yeteneğine dayanan sistematik duyarsızlaştırma tek- onlara içmeyi tetikleyen durumlarla başa çıkmayı
niğini ele alalım. İşlem, gerçek bir olayın yerinde veya kişi bir süre uzaklaştıysa nüksü önlemeyi öğretti.
bir imgenin bulunmasını gerektirir. Hastalar onları
Bırakmak için yoğun baskı altındaki içicilerin en iyi
endişelendiren bir görüntü oluşturamazsa, o zaman,
on iki adımlık kolaylaştırma tedavisinden, psikolojik
kaygılı hale gelmeden imge oluşturmayı amaçlayan,
sorunları olanların bilişsel terapiden ve değişim gü-
zaman gerektiren bir işleme kalkışmanın anlamı yok-
dülenmesi düşük olanların güdüsel ilerleme terapisin-
tur! Odak 18.3’te, paradoksal müdahalelerin aşağı
den fayda görmesi öngörülen etkileşimlerdendi.
yukarı tepkisel hastalarda nasıl farklı etki gösterme-
sinin beklendiği tanımlandı, başka bir yetenek-tedavi Tedavilerin tümü, eğitilmiş terapistler tarafından,
ortak etkisi örneği. on iki haftalık dönemlerde, bu çalışma için hazırlan-
Alkol istismarının tedavisinde yetenek-tedavi or- mış olan tedavi kılavuzlarını izleyerek, bireysel seans-
tak etkisi konusunda sekiz yıllık, çok merkezli büyük lar şeklinde dikkatle uygulandı. Hastaları seçerken
bir çalışmanın sonuçları, yakın zamanda yayımlandı. bazı eleme ölçütleri kullanıldı: diğer ilaçlara bağımlı
(Project March Research Group, 1997) (Bu bulgulara olmaları ve bunun dışında çok düzenli bir yaşamla-
alkolizm terapisiyle ilgili kısımda kısaca değindik.) Bu rı olması gerekiyordu. Diğer etkinlik çalışmalarında
çalışma, aradığını, yani özel müdahale yapılan alko- olduğu gibi iç geçerlik çok iyiydi, ancak dış geçerlik,
lik hastaların belli türlerini eşleştirmenin bir yolunu bulguların aslında uygulandığı gibi terapiye genelle-
bulamaması nedeniyle profesyonel çevrelerde çelişkili nebilirliği, belirgin şekilde düşüktü. Ancak, bu çalış-
hale gelmektedir. mada olduğu gibi karmaşık kavramsal sorular ortaya
Alkol bağımlılığının şiddeti, değişim güdüsü, psi- koyduğunuzda savunulabilir bir stratejiydi. Geçerli
kolojik rahatsızlığın şiddeti (“psikiyatrik ağırlık”), araştırma stratejisi ayrıntılara bakmadan önce an-
içmek için kişinin sosyal çevresinden destek alması lamlı sonuç elde etme şansını en iyi şekilde kullanmayı
ve sosyopatik eğilimler gibi on eşleştirme değişkeni gerektirir.
Goldfried ve Davison, 1976; Marmor, 1971). başı çeken iki kişi olan Arnold Lazarus ve Stan
Yeni bir dergi olan Journal of ley Messer tarafından bir makalede incelendi
Psychotherapy Integration bu konuya adan (Lazarus ve Messer, 1991). Makalenin görüş -
mıştır. Otuz yıldan daha uzun bir zaman önce karşı görüş çerçevesi, Psikoterapinin Bütünleş
Perry London bu konuyu şöyle yorumlamıştır. tirilmesinin Araştırılması Topluluğu 1990 toplan
Tekniklerin, her iki okulun sanatkâr terapist tısında yer alan bir tartışmayı yansıtır. 1983te
lerine ait, sessiz bir karışımı söz konusudur, in kurulan bu organizasyon, başka zaman belki de
sanların İçgörü okullarının onlara biçtiği değer hiçbir zaman aynı toplantıya katılmayabilecek
den belirgin şekilde daha yalın olduğu, yine de olan kuramcılarla klinisyenler arasında canlı ve
Eylem (davranış) terapistlerinin inanmayı tercih heyecanlı fikir alışverişlerini kapsayan yıllık top
ettiğine göre daha karmaşık olduğu gerçeğini lantılar nedeniyle önemlidir.
dikkate alan bir karışımdır. (London, 1964, s.
Esas epistemolojik soru bu kitaba defalarca
39)
başvurmuş olmamız: kuramsız gözlem yap
mak olası mı yani karmaşık dünyamızda belli
LAZARUS - MESSER TARTIŞMASI bir paradigma veya kuram dışında nesnel ger
Eklektisizm ve bütünleşmeyi çevreleyen bazı çeklerden bahsedebilir miyiz? Kişinin, gerçek
konular, Rutgers Üniversitesinden meslektaş ve ve bilginin doğası ile ilgili bu çok soyut soruya
PSİKOTERAPİDE EKLEKTİSİZM VE KURAMSAL BÜTÜNLEŞTİRME 577
√√
Tedavideki yoksun günlerin yüzdesi Temel bağımlı (sonuç) ölçümler yoksunluk günü
100 yüzdesi ve bir yıllık tedavi sonrası değerlendirme dö-
neminde içilen günlerdeki içki sayısıydı. 18.2. şekil bu
80 çalışmanın temel sonuçlarını ortaya koymaktadır. An-
lamlı grupiçi ilerlemesi gözlemlendi, tüm tedaviler or-
Yoksun günlerin yüzdesi
80
üç bireysel uygulamalı tedavi yaklaşımından birine
yönlendirirken, farklı tedavi felsefelerine karşın (ça-
60 lışılmış olan) danışan özelliklerini hesaba katmaya
gerek duymadığını öne sürer (Project March Research
40 Group, 1997, s. 7).
Genel etkili belirli tedavilerden yararlanacak olan
hasta türleriyle ilgili bir şeyler söylemeden önce alı-
20
nacak uzun bir yol var.
0
Temel Tedavi 4-6 7-9 10-12 13-15
ölçüm İzleme
Zaman ölçümü (aylar)
Bilişsel Terapi
Şekil 18.2 Yoksun günlerin aylık yüzdesi ve içilen gündeki içki
sayısı. Temel düzey (tedaviden önceki üç ayın ortalaması) ve
Güdüsel ilerleme terapisi tedavi sonrası dönemin her ayı (1-15. aylar). Kişi belirtilen
aylardan birinde yoksun kalmışsa içilen gündeki içki sayısı
Oniki adımlı kolaylaştırma 0 idi.
vereceği yanıt onun psikoterapinin değişik çe aramak için yaptığı gibi, kuram seviyesindeki
şitlerini bütünleştirme tartışmalarıyla ilgili görü uzlaşma ve bütünleşmeye çalışmanın da yarar
şünü etkiler. sız, zaman kaybı ve olanaksız olduğunu iddia
1950’lilerin sonunda Güney Afrika’da Wol eder. Son zamanlarda diyalog ve uzlaşmayı
pe tarafından eğitilen Lazarus, yıllarca, “teknik kolaylaştırmak yerine kuramsal bütünleşmeye
eklektisizm” dediği şeyi, köken aldığı kuramsal kayan hareketler, Lazarus’a göre daha fazla ka
yaklaşım ne olursa olsun dikkate almaksızın belli rışıklığa yol açmaktadır.
bir hasta veya rahatsızlık için en iyi olan tekniği Lazarus-Messer tartışmasının ayrıntılarına
kullanmak için istekli olmayı savundu. Yine de girmeden önce üç psikoterapi şeklinin, yani tek
göreceğiniz gibi, teknik, terapistin kuramsal çer
nik eklektisizm6, ortak faktörcülük ve kuramsal
çevesiyle bütünleşmiştir. Bu görüş psikoterapi
İkinci Bölümde ele alındığı gibi eklektisizm bizzat “terapistin etkili olacağına
ye kendi yaklaşımı olan çok yaklaşımlı terapide
6
yacağı bir şekilde, kuramlarımızı icat ederiz ve örneklerin davranışını taklit eder” cümlesi de
bizim desteklediğimiz, Lazarus’un ise tam ola kuramdan bağımsız değildir, çünkü böyle bir
rak benimsemeyeceği bir kavram, dünyayı ku- davranış başka yolla da açıklanabilir. Örneğin,
ram veya paradigmalarımızın sağladığı biçim- “sosyal konumuna imrendikleri, aynı yaştaki ki
de görürüz. Yani nesnel gözlem, nesnel gerçek şilere benzer şekilde davranabilirler”.7
diye bir şey yoktur; daha çok, gerçeği sadece Sonuç olarak Messer dördüncü bir bütünleş
belli bir kuram ve paradigma bağlamında anla me yaklaşımı öne sürer, (bizim kuramsal bütün
rız. Messer’in dediği gibi “kusursuz algı” diye bir leşmeye eşdeğer gördüğümüz) evrimsel veya
şey yoktur. özümleyici bütünleşme. Bununla, Messer şöyle
Bu bakış açısı Messer’i Lazarus’un teknik demek ister, “bir kuramın teknik ve kavramları
eklektisizmini eleştirmeye yönlendirir. Lazarus diğerine doğru yolunu bulur ve onun yavaşça
bir tekniği ödünç alıp kendi bilişsel davranış gelişmekte olan kuram ve uygulama şekliyle
sal çerçevesinde kullandığında, o teknik köken birleşir “ (Lazarus ve Messer, 1991, s. 153).
aldığı kuramsal çerçeveden farklı bir şey hali Teknik eklektisizmde olduğu gibi bir teknik yeni
ne gelir. Lazarus’un kullandığı Geştalt’ın boş bir çerçeveye taşınır. Ancak, daha sonra, alı
koltuğu Perls tarafından kullanılandan farklı nan tekniğin çerçevesindeki kuramsal öğelerin
dır. Messer, bu tekniği yaratıcı şekilde kullan de birleşmesiyle o çerçeve değişmeye başlar.
dığı için över; ancak böyle yaptığında, onun, Böylece, kişinin asıl kuramı, farklı ve tahminen
Geştalt’ın boş koltuğundan başka bir şey oldu daha kapsamlı ve kullanışlı bir şey haline gele
ğunu ifade eder. Hem kuram hem de uygulama rek evrime uğrar. Wachtel’in döngülü psikodina
da Lazarus’un elindeki boş sandalye, Geştalt mikleri buna bir örnektir, çünkü psikanalitik kay
terapisindekinden farklıdır. İkincisinde teknik, nağından sonra, davranış terapisinden teknik
danışanı tanımadığı duygularıyla ve benliğinin ve fikirlerle birleşerek gelişti. O, iki yaklaşımın
çelişkili yanlarıyla daha iyi temasa geçirmek harmanıdır. Messer’in yazdığı gibi, “Lazarus’un
üzere düzenlenmiştir. Lazarus ise tersine onu dediği gibi, sadece, aşırı bir kuram yüküyle des
danışan için değer taşıyan belli bir kişiyle fark teklenen bir gözlem veya teknik getiriyorum diye
lı bir şekilde bağdaştırmak için, bir davranışsal iddiada bulunmazdım. Bunun yerine, yeni haliy
alıştırma biçiminde, kişinin karşısındakine olan le bile çıkış noktasıyla ilgili bazı değerler içeren
davranışını geliştirmeyi hedefleyen bir strateji bir tavır, bakış açısı veya yaklaşım katıyorum”
olarak kullanır. (Lazarus ve Messer 1991, s. 153).
Şimdi Lazarus’un ölçütlerini yeni bir teknik
oluşturmak için kullanın. Etkisi kanıtlanabilir OLGUNLAŞMAMIŞ
olmalı. Burada ciddi bir sorun yatar, Messer’e BÜTÜNLEŞTİRMEYE KARŞI
göre Geştalt literatürünün terapinin etkinliğine İDDİALAR
yönelik sağladığı kanıtlar, Lazarus’un çalışma
Kuramsal bütünleşmeyle uğraşırken, büyük,
larındaki bilişsel davranışçı bağlamla ilişkili de
her şeyi içeren bir kuram veya yaklaşım mut
ğildir. Yine, basitçe, Lazarus’un kullandığı boş
laka arzulanabilir, hatta olabilir mi diye merak
sandalye, Geştalt terapistlerinin kullandığı da
etmiştik. Bunu sanmıyoruz, hem psikopatoloji
değildir. Sadece görgül olarak onaylanmış olan
hem de müdahale çalışmasındaki farklı para
teknikleri kullandığı iddiasını desteklemek için,
digmaları kendi kullanım şeklimiz bizi Garfield
Lazarus, Geştalt terapistlerinin ilgilenmemiş ol
ve Bergin’in görüşleriyle aynı hizaya getiriyor.
duğu (ve davranışsal yönelimli araştırmacıların)
Bedenin nasıl çalıştığıyla ilgili kapsamlı bir
boş koltuğu davranışsal tekrar işlemi olarak de
düşünce bedendeki her sistem veya organın
ğerlendiren deneylerde kanıt aramalıdır.
aynı ilkelere göre çalışmasını beklemez. Böyle
Messer, Lazarus’un, “Ergenler saygı duyduk
ce, dolaşım sisteminin nasıl çalıştığı hakkındaki
ları örneklerin davranışını taklit etmeye eğilimli
görüşümüz sinir sistemimizle ilgili görüşümüz
dir” sözünün nesnel, doğrulanabilir, kuramdan
den tamamen farklıdır. İnsan kalbinin hareket
bağımsız bir gözlem olduğu iddiasını eleştirir.
ve kuvvetleri sıvı mekaniklerine göre çalışırken,
“Hayır”, der Messer, “tıka basa kuram dolu”.
Ergenler saygı duydukları kişileri bir dizi başka 7
Lazarus’a karşı haksızlık olmaması için, Messer’in buradaki düşüncesinde dili
kullandığımızda kuram yönünden nötr değiliz demek boş umutlar yaratmaktır.
nedenle taklit edebilir. Bunun saygı dışında bir “Taklit edici davranış” makul olarak bekleneceği gibi kuramsallaştırmadan
nedeni olması, taklitçi davranışlarının kuram bağımsız görünür; belli ki, psikodinamik bir süreci varsayan “ile özdeşleşmek”
gibi bir ibareden daha az kuram yüklüdür. Ancak bu muhtemelen yapısalcı tezin
sal bir açıklamasıdır. Hatta “saygı duydukları özüdür.
580 √√ BİLİŞSEL VE DAVRANIŞ TERAPİLERİ
8
En iyi karıştırmadan bir araya getirilen ögelerin arasındaki ayrımı yitirince
kaybolanı tanımlamak için eski bir öğrenci, salata benzetmesini kullanmıştı.
“Kişi salata malzemelerini ayrıca hazırlamayı tercih edebilir çünkü daha hızlı,
temiz ve düzenlidir. Sonra onları geniş bir kaseye koyarsınız, böylece konuklarınız
(terapistler) seçmek için teker teker tüm sebzelere (veya paradigmalar) erişebilir.
Her konuk kaseden alırken birbiriyle en iyi gidenleri, en lezzetli olanları seçer.
Salatanın havuç ve soğan melezleriyle dolu olmasını istemezdiniz.” (C.J.Getty,
kişisel yazışma, Aralık 1994)
ANAHTAR SÖZCÜKLER 581
√√
ÖZET
Bilişsel ve davranış terapileri psikolojik sıkıntıların giderilmesi için deneysel psikolojinin yöntem-
bilim ve ilkelerini uygulamaya çalışır.
Karşıt koşullamada, istenmeyen bir tepki uyandırmış olan bir uyarı varlığında bunun yerine arzu
edilir bir tepki ortaya çıkartılır. Karşıt koşullama nedeniyle bazıları sistematik duyarsızlaştırmanın et
kili olduğuna inanır, ancak korkmuş olan hastaya korktuğunu açığa çıkartacak şekilde işleyen, korku
nun yerine geçen bir tepkiden çok, gevşeme olabilir. Duyarsızlaştırma, kaygıyla ilişkili çok çeşitli
sorunda yararlı olmuştur.
Edimsel koşullamada, arzulanan tepkiler öğretilir; istenmeyenler de ödül ve ceza izlerlikleri uygu
lanarak önlenir. Ödül biriktirme, edimsel koşullandırmanın, akıl hastanelerindeki şizofren hastaların
işlevselliğini artırmak amaçlı klinik uygulamasının önde gelen örneklerindendir. Diğer edimsel
teknikler de çok çeşitli çocukluk rahatsızlıklarında faydalıdır.
Model alma, kişiye, modelleri gözlemleyerek yeni tepkiler edinmesi ve eskileri unutması için
yardım etmek, korkuları elemek ve yeni karmaşık davranış şekillerini öğretmek için etkin olarak
kullanılmıştır.
Bilişsel terapiler, Ellis’in akılcı duygusal davranış terapisi ve Beck’in bilişsel terapisi gibi, duy
gusal bozuklukların altında yattığına inanılan düşünceleri değiştirir. Bunlar, bilişin deneysel temelli
psikolojik müdahalelerde gittikçe artan önemini yansıtır. Öz-kontrol, davranışsal paradigmaya bazı
ilginç sorular sunar. Tercihinde özerk ve temkinli olan etkin ve bilinçli bir insan çevrenin etkisinden
bağımsız hareket eder.
Davranışsal tıp, psikolojik işlemleri kullanarak kötü yaşam alışkanlıklarını ve sıkıntılı ruh hali
ni değiştirmeye; sapkın fizyolojik süreçleri kullanarak tıbbi hastalıkları önlemeye ve tedavi etmeye
çalışır. Paradoksal terapi kişiyi yardım istediği sorunlarını kötüleştirip değiştirmeye yönlendiren bir
müdahale şeklidir.
Hasta terapistle düzenli bağlantısını yitirdiğinde kazançları korumak için, kişinin başarısını
terapistin uzmanlığından çok kendi çabalarına bağlamaya teşvik etmek ve ikincil kazanç kaynaklarını
elemek gibi birçok strateji uygulanmaktadır.
Bilişsel ve davranışçı terapiyle ilgili önemli güncel konular arasında araya giren değişkenler,
bilinçdışı etkiler, ilişki etkenleri ve psikanalitik kuramın bazı kısımlarını davranış terapisine katmak
gibi uzlaşma olasılığı bulunur. Bütünleştirme konusundaki üç temel yaklaşım, teknik eklektisizm,
ortak etkenler ve kuramsal bütünleşmedir. Psikoterapideki kuramsal yaklaşımların arasındaki farkı
bulanıklaştırmanın hem üstünlükleri hem de zararları var gibi görünmektedir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
davranış terapisi bilişsel terapi (BT) paradoksal müdahaleler
sistematik duyarsızlaştırma sosyal problem çözümleme yetenek-tedavi ortak etkisi
itici uyarıcılarla terapi üst biliş
ödül (jeton) biriktirme çok yaklaşımlı terapi
bilişsel yeniden yapılandırma üçlü karşılıklılık davranışsal tıp
akılcı duygusal davranış sağlık psikolojisi
terapisi (ADDT) biyolojik geribildirim
19
grup çalışmalarında aramaya yönlenmişlerdir. mını göz ardı etmektedir. Örneğin, grupta bir
1948’de Samuel Slavson bugünkü grup tera birini tanıyan hastalar arasında çok çeşitli etki
pilerinin gelişmesinde önemli bir etkiye sahip leşimler yaşanırken, bireysel terapide etkileşim
olan Amerikan Grup Psikoterapisi Derneğini sadece hasta ve terapist arasında olmaktadır.
kurmuştur (Wong, 1995). Grup terapisi uygula Buna ek olarak, bireysel terapi kuramları kişi
maya başlayan terapistler, grup terapisinin bir lerarası süreçlerden çok içsel psişik süreçlere
çok hasta için bireysel terapi kadar iyi sonuçlar dayanmaktadırlar. Bu bireysel-içsel psişik ve ki
verdiğini görmüşlerdir (Wolf & Kutash, 1990). şilerarası yaklaşımlardaki farklılıklar daha son
Vinogradov ve Yalom (1989), Harry Stack ra söz edeceğimiz çift ve aile terapilerinde çok
Sullivan’ın yazılarını kaynak göstererek (Bölüm önemli bir rol oynamaktadırlar.
17’ye bakınız) grup terapisinde genel olarak ya
rarlı gördükleri noktaların altını çizmişlerdir. Sul GRUP TERAPİSİNİN TEMEL
livan, kişiliğin hemen hemen tamamının insan ÖZELLİKLERİ
lar arasındaki ilişkilerin bir ürünü olduğunu ve
Terapi amaçlı bir grup oluştururken birkaç
psikopatalojinin bu ilişkilerden ya da insanların
noktaya dikkat edilmesi gerekir (Wong, 1995).
bu ilişkilerle ilgili algılarındaki çarpıtmalardan
• Hastaların seçimi. Hangi hastaların grup te
kaynaklandığını belirtmektedir. Bu bakış açısı
rapisi için uygun olmadığını tespit etmek, han
na göre, tedavi kişilerarası çarpıtmaların düzel
gilerinin uygun olduğunu tespit etmekten daha
tilmesine yönelik olmalıdır. Sullivan’ın bireysel
kolaydır. Bazı özel gruplardan fayda görseler
terapi ile ilgili bu görüşlerine paralel olarak, Vi
bile, genel olarak akut psikoz veya depresyon,
nogradov ve Yalom da grup terapisini tercih et psikopati ve madde kötüye kullanımı gibi prob
tiklerini belirtmişlerdir, çünkü kişilerarası çarpıt lemleri olan hastalar grup terapisi için uygun
ma ve ilişkilerin en etkili biçimde grup tarafından değildirler. Yatan hastalardan oluşan gruplarda
oluşturulan “kişisel arena” da ele alınabileceği grup üyelerinin seçiminde esnek olmak zordur,
kanısındadırlar. çünkü genellikle bütün yatan hastalar gruplara
Grup terapistlerinin çoğu kendi tedavi yön katılmaktadırlar. Yatısız izlenen hastalarla oluş
temlerinin özellikle belirli amaçlara ulaşabilmek turulan gruplarda terapist grup üyelerinin seçi
için en uygun yöntem olduğuna inanırlar. Grup minde daha çok kontrole sahiptir.
üyeleri, dikkat bir başka üyenin üzerinde yoğun • Hastaların hazırlanması. Birçok grup terapis
laştığında daha da çabuk öğrenebilirler. Grup ti grup başlamadan önce, gruba katılacak kişile
larda şaşırtıcı biçimde güçlü bir sosyal baskı ri en düşük düzeyde de olsa tanımayı yeğlerler.
vardır. Bireysel terapide terapist danışanına Bu hem grup üyelerinin seçimi açısından ya
davranışının düşmanca göründüğünü (böyle bir rarlıdır, hem de terapistin üyelere grupta uyul
amaçla yapılmamış olsa da) söylediğinde danı ması gereken kurallar hakkında bilgi vermesine
şan bu mesajı reddedebilir ama grup terapisin olanak sağlayarak (örneğin grupta konuşulan
de eğer terapistin bu yorumu 3-4 kişi tarafından ların başkalarına anlatılmaması gerektiği, grup
da onaylanırsa, danışanın bu mesajı gözar ta saldırgan davranışlarda bulunulamayacağı
dı etmesi daha zor olur. Ayrıca Pratt’ın orijinal gibi), üyelerin grup sürecine hazırlanmalarına
gruplarında olduğu gibi, birçok insan için baş yardımcı olur. Üyelerin grup sürecine hazırlan
kalarının da kendilerininkine benzer problemleri maları tedavinin başarılı olabilmesi açısından
olduğunu görmek rahatlatıcı ve destekleyicidir. en önemli faktörlerden biridir. Üyelerin daha
Bireysel terapide kullanılan tekniklerin pek önceden grup sürecine hazırlandığı gruplarda
çoğu grup terapisinde kullanılabilir ve kullanıl terapiyi bırakma oranının daha düşük olduğu,
maktadır. Örneğin psikanalitik gruplar (Slav yapıcı olmayan sessizliklerin daha az yaşandığı
son, 1950; Wolf, 1949), Geştalt grupları (Perls, ve daha iyi sonuçlar alındığı gözlenmiştir (Bed
1969), danışan merkezli gruplar (Rogers, 1970), nar & Kaul, 1994).
davranışçı terapi grupları (Heimberg & Juster, • Görüşmelerin sıklığı ve süresi. Grup genel
1994; Lazarus 1968a; Paul & Shannon, 1966) likle haftada bir kez ve 1 ile 2 saat arasında de
ve pek çok farklı gruplar vardır. Bazı araştırma ğişen sürelerde toplanır. Yatan hasta grupları
cılar grup terapisinin bireysel terapi kuramı üze nın süresinin daha kısa olması gerekir, çünkü
rine oturtulmasının zararlı olduğunu savunurlar bu hastalar yatısız tedavi gören hastalara göre
(Bednar ve Kaul, 1994), çünkü bireysel terapi daha ağır durumdadırlar ve uzun seansları kal
modeline göre yapılan grup terapisi grup orta dıramazlar.
GRUP TERAPİSİ 585
√√
• Bağlılık. Üyeleri arasında bağlılık (cohesion) birleriyle görüşmektedirler (Sultenfuss & Geczy,
olan gruplarda, yani üyelerin kendilerini gruba 1994).
ait veya bağlı hissettikleri gruplarda, üyelerin Grup terapileri çocuklar ve ebeveynlerine,
gruba daha rahat ve tam olarak katılacakları ergenlere, çeşitli tıbbi hastalıkları olanlara, yaş
ve terapötik müdahalelere daha açık olacakla lılara ve onlara bakım verenlere, çocuklarını kö
rı varsayılmaktadır (Bednar & Kaul, 1994). Bu tüye kullanan ailelere, suçlulara, eşcinsellere ve
nunla birlikte bağlılığın etkinliği konusunda ya hastahanede yatan hastalara uygulanmaktadır
pılan görgül çalışmalar çelişkili sonuçlar ortaya (Lubin, 1983). Şimdi gruplarla ilgili kuramlar ve
koymaktadır. uygulamalar hakkında bir fikir verebilmek umu
• Sonlandırma. İdeal olarak grup, tüm üyeler duyla birkaç grup psikoterapisi yaklaşımını in
terapötik amaçlarına ulaştıkları zaman sonlan celeyeceğiz ve bu grupların etkinlikleri ile ilgili
dırılır, ancak bu çok nadir rastlanılan bir durum kanıtları gözden geçireceğiz.
dur. Grubun ne zaman sonlanacağının belirlen
mesinde genellikle sağlık sigortası şirketlerinin İÇGÖRÜ-YÖNELİMLİ GRUP
ortaya koyduğu kısıtlılıklar, yeterli sermaye ol TERAPİSİ
maması, üyelerin o bölgeden ayrılması, terapis
tin-öğrencilerin mezun olması veya klinikteki bir
başka rotasyona gitmeleri gibi terapi dışındaki PSİKANALİTİK GRUP TERAPİSİ
faktörler de önemli bir rol oynamaktadırlar. Te Amerikan Grup Psikoterapi Derneği’nin 1957
rapinin sonlandırılışı mutluluktan, kendini terk yılında yapılan yıllık toplantısında tanınmış psi
edilmiş hissetmeye kadar pek çok duygunun or kanalitik kuramcı Lawrence Kubie ile psikanalitik
taya çıkmasına yol açabilir ve bu duygular grup çerçevede çalışan iki öncü grup terapisti Foul
kes ve Grotjahn arasında bir tartışma olmuş
taki konuşmaların ana temasını oluşturur.
tur. Bir yıl sonra International Journal of Group
• Yatan hasta ortamına karşı yatısız izlenen
Psychotherapy de yayınlandığına göre, Kubie
hasta ortamı. Yukarıda sözü edilen birçok nokta
gruplarda psikoanalizin yararlı olamayacağını,
yatısız tedavi gören hasta grupları için geçerli
çünkü grupta terapiste olan aktarımın kuvvetli
dir. Yatan hastalarla yapılan gruplar yatısız iz
olmayacağını iddia etmiştir. Kubie’nin bu görü
lenen hastalarla yapılan gruplardan birkaç açı
şüne karşı çıkan Foulkes ve Grotjhan 1938 yı
dan farklılık gösterir. Tipik olarak, yatan hasta
lında başlattıkları çalışmalarını Alexander Wolf
grupları hastaların her gün buluştuğu, çok hızlı
un psikanalitik grup çalışmaları üzerine temel
değişim gösteren ve yatısız izlenen hasta grup
lendirmişlerdir. Foulkes ve Grotjhan’ın bu karşı
larına nazaran daha heterojen bir yapıya sahip
çıkışları, bazıları tarafından “psikoterapideki tek
gruplardır. Yatan hastaların bu gruplara katılımı
etkili yöntem olarak görülen bireysel psikanali
zorunlu tutulduğundan, bu hastalar yatısız izle
zin yenilmezliğine bir darbe vurulduğu” şeklinde
nen hastalara nazaran daha çelişkili duygulara
yorumlanmıştır (Sager, 1990, s. xi)1. Bu dönem
sahiptirler. Yatan hastalar, yatısız izlenen hasta
den itibaren analitik yönelimli terapistler birey
lara nazaran daha ağır derecede rahatsızdırlar
sel psikanaliz ve psikodinamik terapinin bazı
ve antipsikotik ya da antidepresan ilaçlar etkili
kavram ve yöntemlerini gruplara uyarlamaya
olmadığı zaman, gruba anlamlı bir şekilde katıl
başlamışlardır.
maları giderek zorlaşır. Yatan hasta gruplarında
Psikanalitik grup terapistleri Freud’un ak
hastaların hastalanmadan önceki işlevsellikle
tarım, serbest çağrışım, rüya analizi, direnç,
rini yeniden kazanmaları, hastaneden çıkış ve
bilinçdışı, geçmişin önemi gibi kavram ve yön
yatısız tedaviye hazırlanabilmeleri üzerine odak
temlerini kullanarak hastaların içsel süreçlerini
lanmaya çalışılır. Ama genellikle hastalardan
anlayabilmelerine yardımcı olmaya çalışırlar.
birinin kötü davranışları ya da servis psikoloğu
Bazı terapistler (örn., Wolf & Kutash, 1990)
ya da psikiyatrından randevu almanın güçlük
gruptaki her üyenin psikodinamikleri üzerine
leri gibi serviste ortaya çıkan sorunlar üzerinde
odaklanırken, bazıları (örn., Bion, 1959; Foul
konuşulur. Grup liderleri yatısız izlenen hasta
kes, 1964) da grubun terapiste olan aktarımında
larla çalışan grup liderlerine nazaran daha aktif
da ortaya çıktığı gibi, grubun ortak (kollektif) psi
bir rol üstlenirler ve hastaları gruba katılmaları
kodinamiği üzerine odaklanırlar. Bazen terapist
için daha fazla desteklerler. Son olarak, yatısız
izlenen hastalardan farklı olarak yatan hastalar 1
Aynı dönemde bireysel psikoterapi; Bölüm 18’de bahsedilen davranışçı ve bilişsel
yaklaşımlarla Bölüm 17’de bahsedilen insancıl ve varoluşçu yaklaşımları da
aynı yerde yaşadıklarından grup dışında da bir kapsayacak şekilde genişlemiştir.
586 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
grup çalışmasına başlamadan önce tüm grup yıllarda, sadece DSM tanısı almış kişiler için de
üyeleriyle uzun süre bireysel olarak psikanaliz ğil, tanı ölçütlerinin dışında kalan kişiler için de
ya da psikanalitik yönelimli terapi yaklaşımıyla kendini daha iyi anlamak ve diğer insanlarla dü
çalışmış olabilir. Katılımcıların söyledikleri ile il rüst ve açık ilişkiler kurmak önem kazanmıştır.
gili olarak sadece terapist değil diğer üyeler de Bu dönemde T-grupları Geştalt terapi ve diğer
yorum yaparlar. Tüm psikanalitik yaklaşımlarda yaklaşımlardan etkilenmeye başlamıştır. Dar
ortak olan inanç şudur: kişinin kendini daha iyi kapsamlı olarak bakıldığında T-grup uygulama
anlayabilmesi ve daha derin bir duygusal deği ları terapötik olarak kabul edilmemektedirler,
şimin ortaya çıkabilmesi ancak grup ortamında çünkü bu gruplar psikiyatrik rahatsızlığı olanlar
mümkün olabilir ve grup yaşantısı bu iyileştirici için değildir. 1960 ve 1970’li yıllarda çok popüler
psikanalitik süreçleri kolaylaştırır. Psikodinamik olan T-grupları bugün popülaritesini kaybetmiş
grup terapisinin Bölüm 17’de anlatılan bireysel tir. Bununla birlikte, biz bu T-gruplardan burada
kısa dinamik terapiden sonra yapılması çok söz etmek istedik, çünkü bugün yapılan pek çok
yaygın bir uygulamadır. terapi grubunda, bu grupların bazı özelliklerin
den yararlanılmaktadır. Üstelik insanların stres
DUYARLILIK EĞİTİMİ VE ETKİLEŞİM yaratan sorunlarına yardımcı olmaya çalışan
GRUPLARI çeşitli dini ve laik uygulamalarda da T-grupların
Birkaç sene önce Aronson (1972) duyarlılık ilke ve fikirleri kullanılmaktadır (Wong, 1995).
eğitimi veya T-gruplar (T, “training” yani eği T-grupları orijinal olarak 1947 yılında uy
tim anlamında kullanılmaktadır) ile daha radi gulanmaya başlamış ve Bethel, Maine’de dü
kal olan ve özellikle kuzey kıyısında 1960’larda zenlenen küçük grup dinamikleri konferansları
Perls’in de yaşadığı Esalen Enstitüsü gibi yer yoluyla Ulusal Eğitim Laboratuvarı kurulmuş
lerde daha popüler olan etkileşim (encounter) tur. Bu çalışmalara Massachusetts Teknoloji
grupları arasındaki farklılıklarla ilgili şöyle bir Enstitüsü’nde (M.I.T) meşhur bir sosyal psiko
öneride bulunmuştur: T-gruplarında daha çok log olan Kurt Lewin ve arkadaşları tarafından
sözel yaklaşım kullanılmakta; pek çok etkileşim hız kazandırılmıştır (Lubin, 1983). Amacı, gru
grubunda uygulanan fiziksel temas, dokunma ba katılanların hem kendilerinin diğer insanlar
egzersizleri ya da duyguların kısıtlanmadan ifa ile ilgili duygularının, hem de diğer insanlar
de edilmesi gibi yöntemlerden kaçınılmaktadır. üzerinde bıraktıkları etkilerin farkına varmala
Aranson’un bu ayırımı herkes tarafından rını sağlama yoluyla, idarecilerin iş etkinliğini
kabul görmemiştir. Örneğin Rogers (1970), en üst dereceye çıkarabilmek olan bu gruplara
1946’da Chicago Üniversite’sinde verdiği danı endüstri alanından kişiler katılmıştır. O zaman
şan eğitiminde kişisel büyümenin ve kişilerarası dan beri pek çok kişi, hatta kuşkusuz bu kitabı
iletişimin düzeltilmesinin önemini vurgulayarak, okuyanlardan bazıları da, bu tür gruplara katıl
etkileşim gruplarının gelişimi üzerinde durmuş mıştır. Yıllar içinde bu gruplardaki odak noktası
tur. Biz de Rogers’ın T-gruplar ile etkileşim grup grup dinamiklerinden bireysel büyüme ve kişi
larının birbirinden ayırt edilmesinin mümkün ol nin kendi potansiyelini tamamen kullanmasına
madığı görüşüne katılmaktayız. doğru değişmiştir.
Halkın ikiyüzlülüklere ve devletin ileri gelen Tipik olarak, grup üyeleri diğer üyelerde
lerine karşı çıkmaya başladığı çalkantılı 1960’lı “burada” ve “şimdi” kurdukları ilişkilere odak
Dokunma egzersizlerinin
kullanılması ve duyguların
ifade edilmesinin vurgulanması
etkileşim gruplarını
T-gruplarından ayıran
özelliklerdir.
GRUP TERAPİSİ 587
√√
zaman için üyelerden biri ile çalışırken üye belli bir koltuk ya da yastık üzerinde
oturur ki bu oturduğu yere “sıcak koltuk” adı verilir. ciddi derecede duygudurum bozukluğu olan
GRUP TERAPİSİ 589
√√
hastalardan oluşan gruplarda hastaların hasta Lazarus’un girişkenlik eğitimi grupları ile daha
neden çıktıktan sonra yaşayacakları kişilerarası önceden bahsedilen duyarlılık eğitimi grupla
ilişkilerle nasıl başa çıkabilecekleri ile ilgili be rı arasında bazı benzerlikler vardır, ancak bu
ceriler üzerine odaklanılır (Hayes ve ark., 1995; gruplar arasındaki en önemli fark, Lazarus’un
Liberman, DeRisi & Mueser, 1989). seanslar arasındaki sürede yapılan aktivitelere
verdiği önemdir. Üyeler daha sonra grup ortamı
GİRİŞGENLİK EĞİTİMİ GRUPLARI dışında yapacakları değişiklikler için grup içinde
eğitilirler. Her ne kadar T-gruplarda da benzer
Çok önemli sosyal becerilerden biri de giriş
şekilde kişilerin günlük yaşamlarını değiştirme
ken (atılgan) olmaktır. Lazarus aynı cinsiyette
lerine yardımcı olunması hedeflenmekteyse de,
olan 10 kişi ile girişkenlik eğitimi grupları oluş
turmuştur. İlk toplantıda öncelikle girişken olma bu gruplarda üyelerin gruplar arasında geçen
manın sosyal yaşamda yol açtığı sorunlardan sürelerde ne yaptıkları üzerinde sistematik ola
başlayarak, grubun genel olarak amaçları üze rak durulmaz.
rinde durulur. Lazarus aynı zamanda problem
lerin çözümünde işbirliği içinde çalışılabilmesi BİLİŞSEL-DAVRANIŞÇI GRUPLAR
açısından da grubun iyi bir ortam oluşturduğunu Beck ve Ellis’in bilişsel davranışçı yakla
belirtmektedir. Rogers’in gruplarında olduğu gibi şımları grup için uyarlanmış ve sosyal beceri
bu gruplarda da dürüst ve kabul edici bir ortam eğitimi ile birleştirilerek, panik (Neron, Lacroix
sağlanır ve grup üyelerinin yapıcı eleştirilerde & Chaput, 1995), çocuk cinsel kötüye kullanım
bulunmaları ve yeni beceriler kazanabilmek için travması sonrası etkileri (Sinclair ve ark. 1995),
gayret göstermeleri desteklenir3. Üyeler kendi obsesif-kompulsif bozukluk (Kobak, Rock ve
lerini kısaca tanıtırlar, diğer üyeler özür diler gibi Greist, 1995), sosyal fobi (Albano ve ark., 1995;
yapılan tanıtımlar başta olmak üzere, bu tanı Heimberg & Juster, 1994) ve ergenlerin riskli
tımlarla ilgili görüşlerini bildirirler. cinsel davranışları (St. Lawrence ve ark., 1994)
Daha sonra üyelere belli bir durum anlatılır ve gibi sorunların tedavisinde kullanılmıştır. Akılcı
girişken tepkilerin neler olabileceği sorulur. Te duygusal davranışçı grup terapisi aynı zaman
rapist bu durumu kısa bir oyun haline getirir ve da çocuk cinsel suçluların tedavisinde (Whitford
böyle bir durumda nasıl girişken olunabileceğini & Parr, 1995) ve 1970 başlarından beri feminist-
gösterir. Grup üyeleri çiftler ya da daha geniş yönelimli gruplardaki kadınlara depresyon, cin
gruplar halinde sıra ile bu oyunu oynarlar. Te sel işlev bozuklukları, yaşlanma, bağımlılık, oto
rapist ve diğer grup üyeleri girişken davranma rite ve risk almayla ilgili sorunların çözümünde
yı deneyen üyeye istenilen sonuca ulaşmasını kullanılmıştır (Wolfe, 1995). Bilişsel davranışçı
sağlayan ve engelleyen davranışları hakkında terapi ile psikodinamik terapi yaklaşımlarının
bilgi verirler. Bu şekilde girişken davranışlar tek bütünleştirildiği bir yaklaşım ise eşlerini fiziksel
rar tekrar prova edilir. Önemli noktalardan biri, olarak kötüye kullanan erkeklere uygulanmıştır
üyelerin görüşmeler arasındaki sürelerde veri (Pressman & Sheps, 1994).
len ödevleri nasıl yaptıklarıdır. Üyeler, ödevlerle Sosyal problem çözme de grup ortamında
ilgili olarak, günlük aktivitelerinde başarılı so uygulanmaktadır. Örneğin, Rose’un (1986) üni
nuçlara yol açan ve açmayan girişken davranış versite kampusundaki öğrencilerle yaptığı bir
larını anlatırlar ve sonra geçmişte yaşanan ya problem çözme grubunda, üyelerin birbirlerinin
da gelecekte olması beklenen durumlarda giriş
yaşamlarındaki zorluklara olası çözümler ürete
ken davranabilmeleri için çeşitli rolleri denerler.
rek birbirlerine yardımcı olmaları sağlanmıştır.
Duyarlı ve becerikli bir terapist, üyelerin, diğer
“Grubun problemlerini çözme” olarak adlandı
üyeleri kırabileceği korkusunu yaşamadan eleş
rılan uygulamalarda, grup lideri üyeleri grupta
tirilerini ifade edebilmelerine imkân veren bir or
meydana gelen bir sorunu, örneğin tüm konuş
tam hazırlar. Girişkenlik grupları kronik şizofren
maların sadece belli bir kaç kişi tarafından ya
hastaların itaatkâr ve içedönük davranışlarının
pılması gibi, çözmeye davet eder. Bu uygulama
azaltılmasında da etkili olabilmektedir (Bloom
sırasında yaşanan grup süreci problem çözme
field, 1973).
becerilerinin geliştirilmesi için bir malzeme oluş
3
Girişgenlik eğitimi duyguların farkına varılmasını ve desteklenmesini turmaktadır. Bu genel yaklaşım uzun yıllardan
içerdiğinden bu tür davranışçı gruplarla insancıl yaklaşımlı gruplar arasında pek
çok benzerlik olması doğaldır (Lazarus, 1971). Bu ise Bölüm 18’de sözü edilen
beri duyarlılık eğitimi ve etkileşim gruplarında
terapi yaklaşımları arasındaki uzlaşmayı gösteren bir başka işarettir. kullanılmaktadır.
590 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
dan daha avantajlı değildir. Hatta maraton grup rumlarda ayırmak koşuluyla, birlikte ele almaya
ları aynı aralıklarla düzenlenen grup uygulama karar verdik.
larına nazaran daha az başarılı olmaktadır. Değişen adetler nedeniyle evlilik terapisi
• Tedavi sırasında daha da kötüleşenlerin ora yerine çift terapisi ifadesini kullanmaya başla
nı çok düşüktür ve çeşitli çalışmalardan elde dık, çünkü evli olmayan ancak birlikte yaşayan
edilen sonuçlara göre %3 civarındadır. Oranın çiftlerin sayısı giderek artmaktadır. Çift terapisi,
düşük olması bu sorunun ihmâl edilmesi anla hem heteroseksüel hem de homoseksüel eş
mına gelmemelidir. Terapi sırasında daha da lerle yapılabileceği gibi, bazen çocuklar da bu
kötüleşen kişiler, genellikle ciddi rahatsızlığı terapötik tabloda yer almaktadırlar. Kısacası çift
olan ve kendine güvenemeyen kişilerdir. Grup ya da aile terapisi evli olmayan ya da aynı cinsi
üyeleri seçilirken, kimlerin daha çok bireysel yette olan yetişkinleri de kapsamaktadır.
terapiden, kimlerin ise duyguların açıkça payla
şıldığı ve yüzleştirmelerin yapıldığı grup terapi ÇATIŞMANIN NORMALLİĞİ
sinden yarar göreceği dikkate alınmalıdır. Bazı
Evlilikte veya uzun süreli her ilişkide çatış
lider özellikleri, örneğin mücadeleci olma ya da
manın kaçınılmaz olduğu konusunda çiftler,
otoriter bir tutuma sahip olma gibi, hazır olma
araştırmacılar ve hangi kuramsal yaklaşımdan
dıkları halde üyelerin duygularını özellikle de öf
olursa olsun terapistler arasında neredeyse ev
kelerini daha fazla ifade etmeye zorlanmalarına
rensel bir fikir birliği vardır. Çift nerede yaşaya
yol açar ki, bu zarar verici olabilir (Lieberman,
cakları, nerede iş arayacakları, bütçelerini nasıl
Yalom & Miles, 1973; Odak 19.1’e bakınız).
ayarlayacakları, ne tür yiyecekler yiyecekleri ve
• Sosyal fobi tedavisinde Heimberg’in (Heim
bunları kimin pişireceği, akrabaları ne zaman
berg & Juster, 1994) uyguladığı bilişsel davra
ziyaret edecekleri, çocuk sahibi olmak isteyip
nışçı grup terapisi dışında hiçbir grup terapisinin
istemedikleri, istiyorlarsa en uygun zamanın ne
diğerlerinden daha üstün olduğu gösterileme
zaman olacağı ve değişik cinsel teknikleri de
miştir. Kuşkusuz belirli bir problemin tedavisin
neyip denemeyecekleri gibi romantik olmayan
de bir kuramsal yaklaşım diğer terapilere naza
konularda karar vermek durumunda kaldıkça,
ran daha uygun olabilir, ancak hangi yaklaşımın
halayının tatlı havası kaybolmaya başlar. Gü
hangi sorunlar için en uygun olduğu konusun
nümüzde bunlara ek olarak eşler cinsiyet rol
daki araştırmalara yeni başlanmıştır.
leri konusunda da uzlaşmak zorunda kalmak
• Geribildirimin, yani gruptaki bir üyenin diğer
tadırlar. Örneğin her iki eş de çalışıyorsa, çiftin
kişilerde yarattığı duygular ya da bıraktığı izle
oturacağı yerin seçilmesinde erkeğin iş yeri mi
nimler konusunda diğer kişilerden aldığı bilgile
yoksa kadının iş yeri mi esas alınacaktır? Evli
rin grup terapisindeki ilerlemeyi kolaylaştırdığı
olsun veya olmasın ya da ayrı cinsten olsun
uzun zamandan beri düşünülmektedir. Özellikle
veya olmasın, bir arada yaşayan her çift bu
olumsuz bir geribildirimin (“insanlardan bir şey
tür çatışmaları çözmek durumunda kalmakta
isterken çok despot oluyorsun”) ardından veri
dır. Otoritelere göre eşler arasındaki ilişkilerin
len olumlu geribildirimin (“bunu söyleyiş tarzını
kalitesini ve süresini eşlerin bu tür çatışmalar
beğendim”) yararlı olduğunu gösteren kanıtlar
daki tavırları belirlemektedir (örn., Schwartz &
vardır (Jacobs ve ark., 1973).
Schwartz, 1980).
Bazı çiftler, bilerek veya bilinçsizce, ilişki
ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ lerinde hiç çatışma ve anlaşmazlık yokmuş
gibi davranmaktadırlar. Bu çiftler masallarda
İlişkilerindeki sorunlar nedeniyle terapiye ki “ölünceye kadar mutlu yaşadılar” şeklindeki
başvuran veya terapiye gönderilen birçok evli mutlu sona inandıklarından, ilişkilerinin iyiye
çift çocuk sahibidir. Bazen anne-babalarla ço gitmediğini gösteren en ufak bir işaretten bile
cuklar arasındaki çatışmalar evlilikteki prob tehdit olurlar ve bunu görmemezlikten gelirler.
lemlerden kaynaklanırken, bazen de iyi giden Bu tür tavırlar kısa vadede barışı sağlayabilir
bir ilişkide çocuğun davranışları stres yaratır. ama uzun vadede ciddi bozukluklara yol açar
Genellikle evlilik terapisi ile aile terapisi arasın (Gottman & Krokoff, 1989). Giderek tatminsiz
da ince bir çizgi vardır ve çift terapisi üzerinde lik ve öfke ortaya çıkar ve gün geçtikçe bunlar
uzmanlaşmış profesyoneller, sık sık kendilerini daha da artar. Bu tür çiftler tartışmadıkları için
çocuklarla da çalışırken bulurlar. Bu nedenler dışarıdan mükemmel bir çiftmiş gibi görünseler
den dolayı biz çift ve aile terapilerini gerekli du de, aralarında iletişim olmadığı için duygusal
592 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
1966’da Bergin terapiye gelen hastaların uğradığı rencini uygun bir şekilde ele alamama ve yorumların
zararı ifade edebilmek için “kötüleşme etkisi” kavra- zamanlamasını iyi ayarlayamama sayılabilir (Sachs,
mını ortaya atmıştır. Onun bu ilk raporundan sonra 1983). Elde edilen verilere göre çok fazla sayıda has-
yapılan çeşitli gözden geçirme çalışmaları (Bergin, tasında kötüleşme etkisi görülen terapistler olduğu
1978; Bergin & Lambert, 1978, Lambert & Bergin, gibi, kötüleşme etkisinin hemen hemen hiç görülmedi-
1994; Lambert, Bergin & Collins, 1977; Strupp, Had- ği ve hastalarının çoğuna yardımcı olabilen terapist-
ley & Gomes-Schwart, 1977), birçok kişinin bireysel ler de vardır (Lambert ve ark. 1986).
terapiden yarar gördüğünü ama yine de böyle bir Terapist hastanın zarar görmesinden tam anlamıy-
yaşantıdan zarar gören kişilerin de olduğuna işaret la sorumludur. Lieberman, Yalom ve Miles (1973) is-
etmiştir. Bu tür durumlar grup terapisinde (Yalom & tekli veya hazır olmamalarına rağmen grup üyelerini
Lieberman, 1971) olduğu gibi çift ve aile terapile-
kendilerini açmaları veya grup katarsisi için zorlayan
rinde de (Gurman, Kniskern & Pinsoff, 1986) ortaya
otoriter ve meydan okuyucu özellikleri olan “saldır-
çıkabilmektedir. Zarar görme riski kuşkusuz sadece
gan” bir lider tarafından yürütülen etkileşim grupla-
psikolojik müdahalelere özgü değildir. Hastalar psi-
rında, kötüleşen üyeler olduğunu saptamışlardır. Has-
kolojik değişimin sağlanabilmesi için uygulanan tıbbi
tanın ihtiyaçlarına göre düzenlenmeyen ve bir terapi
işlemlerden örneğin psikoaktif maddelerden (Shader
& DiMascio, 1970) ya da elektrokonvulsif terapiden yaklaşımının körü körüne uygulandığı terapilerde de
(Elmore & Shader, 1975) dolayı da zarar görebilirler. kötüleşme ortaya çıkar. Desteğe, onaya ve nasihata
Tedaviye başvurmayan hastalarda da fenalaşma etkisi çok ihtiyacı olan ve kişilerarası ilişkileri zayıf olan bir
görülebilir. Ruh sağlığı ya da diğer sağlık profesyo- kişi, hiçbir şekilde yol göstermeye yanaşmayan danı-
nellerinden uzak kalmak da daha kötüye gitmemek şan merkezli yaklaşımlı bir terapistle daha kötüye gi-
için bir garanti değildir. debilir. Diğer taraftan insanlarla sürekli bağımlı iliş-
Bazı tanınmış davranış terapistleri Bergin’in ve kiler kuran hastalarla çalışan bir davranışçı terapist,
diğerlerinin kötüleşme etkisi ile ilgili çalışmaları- bu kişiler için bağımlı ilişkiler kurmanın bir ihtiyaç
nı incelemişlerdir (Mays & Franks, 1980; Rachman olduğunu göz ardı ederek, onların yaşamlarını yön-
& Wilson, 1980). İncelemeleri sonucunda kötüleşme lendirmeye kalkışırsa bu kişiler kendi yaşamları için
etkisi ile ilgili olarak tahmin edilenden çok daha az seçim yapma ve büyüme fırsatını bulamazlar.
kanıt olduğunu belirtmişlerdir. Bazı durumlarda tera- Her terapist veya sosyal çalışmacı hastasının
pinin zarar verdiğini kanıtlamak da, yararlı olduğunu problemini değerlendirirken yanılabilir ve dolayısıy-
kanıtlamak kadar zordur. Bunun nedenlerinden biri la o kişiye yararı olmayacak bir tedaviye yönelebilir.
kendiliğinden ortaya çıkan kötüleşme ile ilgili yeterli Sonuçta terapistler de insandır! Eğitim ve deneyim
bilgimizin olmaması yani terapi almayan kişilerin ne sahibi olmaları onların ruh sağlığı konusunda süper
kadar kötüleştiğinin bilinmemesidir. Hasta ve tedavi insanlar oldukları anlamına gelmez. Terapistlerin de
edilmeyen kişilerin kötüleştiğini biliyoruz. Ancak te- kendi özel problemleri ve kişisel ihtiyaçları vardır. Her
rapi sonuç çalışmaları bu kötüleşme etkisini uygun bir ne kadar terapistler bunların terapiyi etkilememesi
şekilde analiz etmekte başarılı olamamıştır. Terapi sı- gerektiğini biliyor olsalar da, bazen bunlar terapis-
rasında ortaya çıkan kötüleşme terapinin kendisinden
tin danışanın ihtiyaçlarını farketmesini engelleyebilir
değil, terapistin de kontrol edemeyeceği ve görüşme
ve terapistin danışanın yararına çalışma becerisini
odasının dışındaki faktörlere bağlı olarak da ortaya
ve isteğini azaltabilirler. Ne yazık ki bazı terapistler
çıkabilir. Her halükarda bazı hastaların terapi sıra-
etik kurallara uymamaktadırlar. Sayıları az olmakla
sında kötüleşmeleri ciddi etik ve görgül sorulara ne-
birlikte, danışanların (özellikle çekici olanların) tera-
den olmaktadır.
Kötüleşme etkisine yol açan faktörler neler olabi- pistleri ile cinsel ilişkiye girmekten fayda görecekle-
lir? Kötüleşme etkisi genellikle ciddi derecede hasta rini söyleyecek kadar ileri giden terapistler de vardır
olanlarda, büyük beklentiler içinde olanlarda geliş- ve bunlar danışanlarıyla cinsel yakınlaşmayı başlatan
mek ihtiyacı içinde olanlarda ortaya çıkmaktadır. ya da buna izin veren terapistlerdir. Mesleki ehliyet
Kötüleşme etkisinin ortaya çıkmasında rol oynayan kanunları ve etik kurallar terapistlerin her zaman
nedenlerden bir diğeri de, terapistin seansları uygun akıllıca ve insanca davranmalarını garantileyeme-
bir şekilde düzenleyememesi, önemli konular üzerinde mektedir. Ancak pek çok terapist akıllıca ve insanca
odaklaşamaması ve hastanın konudan konuya atla- davranabilmekte ve danışanlarına zarar vermemekte-
masına izin vermesidir. Terapistle ilgili diğer nedenler dirler. Bununla birlikte kötüleşme etkisi göz ardı edi-
arasında hastanın terapi ya da terapistle ilgili negatif lemeyecek ya da küçümsenemeyecek kadar sık ortaya
tutumlarını ele almada başarısız olma, hastanın di- çıkmaktadır.
ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ 593
√√
& Hogan, 1985; Heiman & Verhulst, 1990). Çift tedavisi için aile içindeki karmaşık etkileşimlere
ve aile terapilerinde bu sistemler incelenir. Bu odaklanırlar. ZAE grubu yaklaşımında, teknik
Bölümün başında yer alan vak’a öyküsü, bu çif lerden çok eş ve aile çatışmalarının karmaşıklı
tin ilişkisinin devam edebilmesi açısından cinsel ğına ve sabit etkileşim örüntülerine önem veren
sorunun nasıl “faydalı” bir rol oynadığını ve te genel bir düşünce tarzı hakimdir.
davide ulaşılan başarılı sonucun aslında çiftin
evlilik ilişkisini ve cinsel heyecanını nasıl kötüye BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI YAKLAŞIMLAR
götürdüğünü göstermektedir. Stres altındaki çiftler birbirlerine çok olumlu
Bireysel terapiden birlikte terapiye geçişin tepkiler vermezler ve bu tutumları daha ilk se
arkasındaki bu bilgilerden sonra, şimdi birlikte ansta kendini gösterir. Eşlerden birinin birlikte
terapinin ayrıntıları üzerinde duracağız. Bu ay terapiye gelmekten dolayı kendini baskı altın
rıntılardan bazıları kuramsal yaklaşımlara özgü, da hissetmesi hiç de nadir bir durum değildir.
bazıları ise tüm çift ve aile terapilerinde ortaktır. Jaeobson ve Margolin (1979) davranışçı evlilik
terapisi adlı ilk bilimsel çalışmalarında, evlilik
BİRLİKTE TERAPİNİN TEMELLERİ ilişkisinin iyileştirilebilmesi için ilk adımın, eşle
rin ilk görüşmede gösterdiği olumsuz tutumlar
üzerinde durulması olacağını belirtmişlerdir.
ZİHİN ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ Çiftin yaşadığı çatışmalar için kullanılabilecek
GELENEĞİ stratejilerden biri, Richard Stuart’ın (1976) öner
Aile ve çift terapisi yaklaşımı 1950’li yıl diği “ilgi gösterilen günler” stratejisidir. Bu stra
larda California Palo Alto’da Zihin Araştırma tejiye göre, örneğin, kocadan haftanın belirle
Enstitüsü’nde (ZAE) çalışan bir psikolog olan nen bir gününde hiçbir karşılık beklemeden eşi
John Bell’in (1961, 1975) çabaları ile başlamış için güzel bir şeyler yapması istenir. Ertesi gün
tır. 1950’lerin ortalarına kadar pekçok profesyo ise eşinin aynı şeyi yapması söylenir. Eğer çift
nel, yaşamlarını bu tür çalışmalara adamışlar bunda başarılı olabilirse, bu strateji en azından
dır. 1960 lı yıllarda aynı Enstitü’de çalışan bir 2 açıdan çifte yararlı olur. Bunlardan birincisi;
sosyal çalışmacı olan Virginia Satir (1967) ve böyle bir uygulama eşler arasındaki soğukluk,
bir psikiyatrist olan Donald Jackson da bu alan şüphe ve birbirlerini itici bir şekilde kontrol etme
daki çalışmalara hız kazandırmışlardır. döngüsünün bozulmasını sağlar. İkincisi ise
ZAE’de çalışan uzmanlar hatalı iletişim örün özellikle eşini memnun etmeye çalışan eşin bu
tüleri, huzursuz ilişkiler ve esnek olmama gibi yolla eşini olumlu yönde etkileyebileceğini fark
durumlarda yapılabilecek müdahaleleri belirle etmesine yardımcı olur. Olumlu kontrol hissin
meyi hedeflemişlerdir. Bu uzmanlar, aile üyele deki artma eşlerin birbirlerini mutlu etmeleri ile
rine davranışlarının diğer aile üyelerini nasıl et sağlanır. Her eş diğerinin de kendisini memnun
kilediğini göstermeye çalışıyorlardı. Daha sonra etmeye çalışacağı beklentisi ile eşini belli şekil
ise aile üyelerini (örneğin ihtiyaçlarını ve hoş lerde mutlu etmeye devam etmeyi kabul edebilir
lanmadığı şeyleri diğer aile üyelerine açıkça ifa ve giderek eşler karşılıklı olarak verici hale ge
de etmeleri gibi) bazı değişiklikler yapmaları için lebilirler. Örneğin, eşlerden biri salı geceleri ye
iknâ ediyorlardı. ZAE yaklaşımını benimsemiş meği hazırlamayı kabul ettiğinde, diğer eş de o
olan terapistlerin pek azı geçmiş tarihçe ile ilgi gün işinden dönerken markete uğrayıp haftalık
lenirler. ZAE terapistlerinin odak noktası mevcut alışverişi yapmayı kabul edebilir. Her eşin diğeri
problemlerin nasıl devam ettirildiği ve bunların için güzel bir şeyler yapması ve diğerinden gü
nasıl değiştirilebileceğidir (bu bakış açısı biliş zel bir şeyler alması sonucunda gelişen olumlu
sel davranışçı terapi yaklaşımı ile uyumludur). bir atmosfer, eşleri ilerde de birbirlerini memnun
Son zamanlara kadar çok az terapist aile üye etmeye devam etmeleri için motive eder.
lerinden sadece biriyle çalışmanın yararlı olaca Davranışçı çift terapistleri genellikle Thibaut
ğına inanmaktaydı ama ZAE modelinin çağdaş ve Kelly’nin “etkileşimin mübadelesi” (exchan
takipçileri, çiftin ya da ailenin amaçlarına katkı ge) kuramından yararlanmaktadırlar. Bu kura
da bulunacağına inandıkları sürece bireysel te ma göre; bir kişinin diğerine değer vermesi için,
rapiye karşı değillerdir (Shoham, Rohrbaugh & verdiklerine karşılık alması, en azından verdiği
Patterson, 1995). Klinik açıdan problem ne olur kadar aldığını düşünmesi gerekir. Özellikle diğer
sa olsun, aile terapistleri aile sistemleri yakla- alternatiflerin yeterince çekici olmadığı durum
şımını temel alırlar ve problemin nedenleri ve larda, kişiler mevcut ilişkilerini devam ettirmeye
ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ 595
√√
daha çok niyetli olurlar ve sonuçta giderek daha ihtiyaç duymaları, bilişsel değişimin önemine
çok veren ve daha az alan bir kişi haline gelir işaret etmektedir (stresli çiftler genellikle olumlu
ler. Dolayısıyla terapistler eşleri karşılıklı olarak mübadeleleri görmezlikten gelerek, olumsuz
birbirlerini ödüllendirmeleri için teşvik etmeye lara dikkat ederler ve dolayısıyla da olumlu ve
çalışırlar. olumsuz mübadelelerin oranlarını doğru olarak
Davranışçı evlilik veya çift terapisi diğer yak algılayamazlar).
laşımlarla benzerlikler gösterir. Örneğin hem Birçok edimsel davranış terapisti Gerald
davranışçı terapi yaklaşımında hem de ZAE Patterson’un (1974a) davranış problemi olan
yaklaşımında eşler arasındaki etkileşimin arttı çocukların pekiştiricilerinin değiştirilebilmesi
rılmasına odaklanılır. Ancak asıl vurgulanan her için ailelerle yaptığı çalışmaları örnek almışlar
eşin diğerini memnun etme becerisinin gelişti dır. Bu uygulamada, terapistle çocuk arasında
rilmesidir. Bunun temelinde “ilişkinin kalitesi ile çok az doğrudan temas olmaktadır. Genellikle
ilgili yapılacak sübjektif değerlendirmeleri hoş çocuğun davranışlarındaki gelişmeler karı koca
olan ve olmayan etkileşimler belirler” varsayımı arasındaki gerilimin azalmasına yol açar. Ama
vardır (Wood & Jacobson, 1985). Aslında dav bazen çocuğun sorunlu davranışları evlilikteki
ranışçı çift terapistleri için bu bir varsayımdan stresin bir işareti olabilir; başka bir deyişle her
çok daha fazla anlam taşır, çünkü sorun yaşa ne kadar hasta olan çocukmuş gibi görünse
yan çiftlerin sorun yaşamayanlara oranla daha de, onun problemlerini evlilik çatışmalarının bir
az sayıda olumlu ve daha fazla sayıda olum yansıması olarak görmek daha doğru olur. Böy
suz etkileşim içinde olduklarını destekleyen pek le durumlarda aile-evlilik terapistleri genellikle
çok veri bulunmaktadır. Aynı zamanda, Camper evlilik ilişkisine müdahale etmeye karar verirler
ve ark. (1988) da, sorunlu ilişkiler içinde olan ve ebeveynler birbirleriyle daha iyi geçinmeyi
kişilerin, eşlerinin olumsuz davranışlarını daha öğrendiklerinde çocuğun sorunlarının da kay
genel ve değişmez olarak gördüklerini, pozitif bolacağını ümit ederler. Bu tür müdahaleler için
davranışlara ise daha az dikkat ettiklerini sapta en uygun zamanın ne olduğu konusunda kesin
mışlardır. Bunlar ve bunlarla ilgili bulgular şunu bilgiler yoktur. K.D. O’Leary Stony Brook gru
ortaya çıkarır ki; bu tarafından yapılan bir araştırmada, çocuğun
problemli davranışlarının düzeltilmesinin, evlilik
Stresli (distressed) eşler ilişkilerindeki birdenbire or ilişkisinin de gelişmesine yol açtığı görülmüş
taya çıkan olaylara veya son olaylara karşı daha fazla tür (Oltmanns, Broderick & O’leary, 1976). Aynı
tepkisel olurlarken, mutlu çiftler ilişkilerindeki doyumu bir
grup tarafından yapılan bir başka araştırmada
denbire ortaya çıkan veya son olaylardan bağımsız ola
rak sürdürebilmektedirler (Jacobson, Waldron and Moore,
ise başarılı bir evlilik terapisinin çocuğun prob
1980; Margolin, 1981). Aynı zamanda bu çiftlerde, eş lemleri üzerinde olumlu bir etki yarattığı saptan
lerden biri negatif veya cezalandırıcı davranışlar sergile mıştır (Turkewitz & O’Leary, 1977).
meye başladığında diğeri de bunlara aynı şekilde karşılık Davranış terapilerinin genellikle bilişsel tera
vermektedir (Billings, 1979; Gottman, 1979; Margolin ve piden etkilenmesinin bir yansıması olarak, dav
Wampold, 1981). Bunların aksine, stresli olmayan çiftler, ranışçı çift terapistleri de giderek ilişkilerin ve
hoş olmayan olaylarla karşılaştıklarında bile daha esnek ilişkideki streslerin bilişsel boyutuna daha çok
tirler ve negatif etkilere karşı daha az kırılgandırlar. Mutlu
ilgi göstermeye başlamışlardır (Baucom, Eps
çiftlerin günlük etkileşimlerinin kalitesinde de değişiklikler
olmasına rağmen, gösterdikleri duygusal tepkilerin dere
tein & Rankin, 1995). Çift terapisinde bilişlere
cesi stresli çiftlere nazaran çok daha düşüktür (Wood & gösterilen ilginin artmasında, sosyal psikoloji
Jacobson, 1985, s. 345). deki yükleme kuramının (kişinin kendi ve diğe
rinin davranışlarının nedenlerini nasıl açıkladığı
Dolayısıyla davranışçı çift terapisi pozitif ile ilgili çalışmalar) ve evlilik stresi ile depresyo
mübadelelerin artmasına odaklanarak yalnız nunun birlikte görülmesinin etkisi olmuştur. Bi
ca kısa vadede yaşanacak tatminin artmasını lişsel boyutun eklenmesi ve tedavi stratejilerinin
amaçlamakla kalmaz, uzun vadede güven ve genişletilmesinin bir sonucu olarak, pekçok kişi
pozitif duyguların gelişmesi için de bir temel ha davranışçı evlilik terapisini artık bilişsel davra
zırlar ki, zaten güven ve pozitif duygular, yukarı nışçı evlilik terapisi olarak adlandırmaktadır.
da sunulan araştırmalara göre, stresli olmayan Baucom, Epstein, Sayers ve Sher (1989)
çiftlerin en önemli özellikleridir. Stresli çiftlerin çiftlerin ilişkilerini etkileyen 5 tip biliş olduğunu
genellikle problem çözme eğitimine ve olumlu belirtmişlerdir. Bunlar: seçici algı (kişinin ilişkide
yöndeki değişimi fark edebilmek için desteğe dikkat ettiği şeyler onun ilişki hakkındaki duygu
596 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
Davranışçı çift terapisindeki (ki bu ifade davra- Yapılan bir çalışmadan (Jacobson, 1984) elde edi-
nışçı evlilik terapisinin yerini alıyormuş gibi görün- len sonuçlara göre çiftlerin 2/3 sinin davranışçı evli-
mektedir) ilginç gelişmelerden biri; bir yandan eşler lik terapisinden yarar gördükleri, ancak bu çiftlerin
değişim için cesaretlendirilir ve desteklenirken bir 1/3 ünde 2 sene sonra problemlerin nüks ettiği ortaya
yandan da eşlerin birbirlerini kabullenmelerine ve- çıkmıştır (Jacobson, Schmailig & Holtzworh-Munroe,
rilen önemin giderek artmasıdır. Rogers’ın (Bölüm 1987). Başka bir deyişle, davranışçı evlilik terapisi
17) ve Ellis’in (Bölüm 18), çalışmalarına ve Marscha çiftlerin hemen hemen yarısı için çok etkili olurken di-
Linehan’ın (1993a,1993b) diyalektik davranış terapi- ğer yarısı için uzun sürede (2 yıllık sürede) çok etkili
sine dayanarak, Andrew Christensen’le (Jacobson & olamamaktadır. Bu durum ise davranışçı çift terapi-
Christensen, 1996) işbirliği içinde olan Neil Jacobson sinde neyin yanlış ya da eksik kaldığı sorusunu akla
(1992) davranışçı terapistlerin eşleri değişim için des- getirmektedir.
tekler ve umutlandırırken, onların birbirlerini olduk- Bu yaklaşımla başarısız sonuçlar elde edilmesin-
ları gibi kabul etme yeteneğini gözden kaçırdıklarını de, uzun süreden beri evli olmak, duygusal uyumsuz-
luk, ilişkide yoğun stres yaşanması ve cinsiyet rolle-
belirtmektedirler.
rinde çok katı olmak gibi faktörler rol oynamaktadır.
Psikoloji ve psikiyatride bir insanı kabul etme fikri-
Jacobson ve Christensen tüm bu negatif yordayıcı-
nin tarihi Sigmund Freud’a kadar uzanır. Jacabson’a
larda ortak olan özelliğin uzlaşma ve uyum sağlama
göre, psikanalitik çift terapisinde yorumların kullanıl-
açısından yeterince yumuşak başlılık gösterememe
ması (örn., Scharff, 1995) çocukluk yaşantılarına bağ-
olduğunu belirtmişlerdir. Ve davranışçı çift terapisi
lı olarak ortaya çıktığı düşünülen hoşa gitmeyen dav-
bir anlaşma zemini üzerine oturtulduğundan -örneğin
ranışların daha kolay kabul edilmesine yol açmakta, belirli pekiştireçleri değiştirerek eşin isteklerini yeri-
dolayısıyla da negatif biçimde davranan eşe sempati ne getirmeye çalışmak gibi,- eşinin isteklerini yerine
duyulmasına olanak sağlamaktadır*. Bu kabul etme getirme konusunda uzlaşmaya yanaşmayan çiftlerin,
kavramı, Rogers’ın yaklaşımında daha kapsamlı bir davranışçı çift terapisinden yarar görmemelerine şa-
anlam taşımaktadır. Rogers’ın danışandan hız alan şırmamak gerekir.
terapisinin temelinde “değerli olma koşulları” nın di- Stresli bir evlilik ilişkisi içinde olan veya bir ev-
ğerlerine göre belirlenmemesi gerektiği, bunun yerine lilik probleminde arabuluculuk yapmış kişiler için
diğer insanları olduğu gibi kendimizi de herhangi bir bu bilgiler yeni değildir. Uzun yıllardır birlikte olan
zamandaki herhangi bir davranışımıza bağlı kalmak- çiftlerde öfke, kırgınlık, yenilme gibi duygular birik-
sızın saygıyı hak eden değerli kişiler olarak kabul et- tirilmiş olduğundan, cuma akşamı hangi restoranda
memiz gerektiği görüşü yer almaktadır. Ellis’in akılcı yemek yenileceği konusu bile sorun haline gelebilir.
duygusal davranış terapisi yaklaşımında da kabullen- İyi niyet kalmamıştır. Güdüleyici faktörler sürekli sor-
me vurgulanarak kişi diğerlerine ve kendisine zorla gulanmaktadır. Olumlu gibi görünen davranışlar bile
yüklediği pek çok talepten (meli malıdan) vazgeçmesi negatif olarak yorumlanmaktadır. Eğer davranışçı bir
için cesaretlendirilir. terapist Jacobson ve Christensen’in sözünü ettiği gibi
larını etkiler), atıflar (bir olaydan kimin sorumlu BÜTÜNLEŞTİRİCİ DAVRANIŞÇI ÇİFT
tutulacağı veya suçlanacağı ile ilgili verdikleri TERAPİSİ
kararlar), beklentiler (ilişkinin ilerde nasıl olaca Bütünleştirici davranışçı çift terapisi (BDÇT)
ğı ile ilgili beklentiler), sayıltılar (şu anda ilişkinin Andrew Christensen ve Neil S. Jaeobson tara
nasıl gittiği ile ilgili inançları) ve standartlardır fından geliştirilmiştir ve “bir yandan daha önce
(bir ilişkinin nasıl olması gerektiği ile ilgili düşün leri evli çiftlere yapılan müdahalelerde kullanı
celer). Terapide eşlerin bilişlerinin farkına varma lan davranışçı kuramın izlerini taşımakta, bir
düzeyleri yükseltilir ve eşleriyle olan olumlu ya yandan da davranışçı kuramdan önemli derece
farklılık göstermektedir (Christensen, Jaeobson
da olumsuz etkileşimleri ile ilişkili düşüncelerini
& Babcock, 1995, s. 31). BDÇT de pekiştirme
izlemeleri öğretilir. Örneğin, eşlerden biri uğra
ilkelerine ek olarak, davranış değişikliği ve daha
dığı hayalkırıklığı nedeniyle eşini suçlayarak öf önce Jaeobson ve Margolin (1979) tarafından
keli bir tavır içine girebilir, ancak bazen bu suç betimlenen etkileşim eğitimi stratejileri kullanıl
lamanın nedeni, mangal partisinin yapılacağı maktadır. Bunlara ek olarak Rogers’ın yaklaşı
günde yağmurun yağması gibi gerçekten diğer mındaki kabullenme kavramı da bu yaklaşıma
eşin elinde olmayan bir durum bile olabilir. dahil edilmiş ve çiftlerin birbirlerini kabul etme
ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ 597
√√
bir çifte birbirleri için iyi bir şey yapmalarını söyler- eşte daha fazla değişme ortaya çıkacaktır.
se, bu çift ya bunu yapmayacak ya da eğer bir deği- Jacobson’un kabullenme yoluyla değişimin sağla-
şiklik yapsalar bile bu değişikliği terapistin verdiği nabileceği ile ilgili görüşleri onun davranışçı temeline
yönergeye atfederek örneğin “o beni gerçekten bugün dayanmaktadır. Jacobson bununla ilgili olarak koca-
ofisteki başarılı çalışmalarım için takdir etmedi, bana sının birlikte bir şeyler yapmaya istekli olmamasından
iltifat etmesinin nedeni Dr Smith’in bunu yapmasını şikayetçi olan bir eş örneğini vermektedir. (Not: Er-
söylemiş olması” şeklinde değerlendireceklerdir. Bazı keğin birlikte bir şeyler yapmaya istekli olmamasının
terapi seanslarının terapist için son derece yorucu ve bir başka kadınla birlikte olmak gibi bir nedenden
beklenmedik şekilde gürültülü ve taşkın olması tesadüf kaynaklanmadığı varsayılmaktadır.) Jacobson psiko-
değildir.
terapi ile ilgili tüm etik ve politik boyutlara özen gös-
Değişimin ortaya çıkmasını engelleyen diğer bir
teren bir terapisttir (Jacobson, 1983; 1989). Terapide
faktör de tepkisel olmak yani kişinin kendisini değiştir-
geleneksel bir hedef olan eşlerin birbirlerine olan ya-
meye çalışan birine karşı hissettiği dirençtir (Brehm,
kınlıklarının geliştirilmesine ek olarak, Jacobson ko-
1966; Davison, 1973). Direnç özellikle değiştirilmeye
çalışılan kişinin kendisini değiştirmeye çalışan kişiyi casının olmadığı zamanlarda ona bağımlı kalmaması
küçümsediği durumlarda daha da fazla ortaya çıkar. için kadını eşinden bağımsız olarak bazı ilgi alanları
Kişiyi açıkça değiştirmeye çalışmak davranışçı terapi oluşturması için desteklemiştir.
yaklaşımının özelliklerinden biri olduğundan, karşı- Kabullenme teslimiyet anlamına mı gelmektedir?
lıklı değişimin desteklendiği bu tür bir müdahale özel- Yani eşlerden birinin bencil isteklerinin karşılanabil-
likle birbirlerine saygı ve sevgi duymayan çiftler için mesi için diğer eş durumu kabullenerek aşağılanma-
başarılı sonuçlar vermez. ya devam mı etmelidir? Jacobson kabullenmenin çok
Bütün bu anlatılanların ışığında Jacobson ve olumlu olduğunu, hatta bu yolla eşler arasında daha
Christensen’in bakış açısına göre kabullenme ne de- yakın bir ilişkinin kurulabileceğini belirtmektedir. Bu-
mektir? Kabullenme değişme mücadelesinden vaz- rada önerildiği gibi, özellikle doğrudan değişme ça-
geçmek, hatta bazı durumlarda daha önceden eşin balarına dayanan davranışçı çift terapisi ile başarılı
çatışmalara yol açmış bazı özelliklerini kabul etmek sonuçlar alınamayan durumlarda, kabullenme dav-
demektir. Bu kabulleniş bazı çatışmaların hiçbir zaman ranış değişikliklerinin ortaya çıkabilmesinde kolay-
çözülemeyeceğini anlamayı ve sonra bu çatışma alan- laştırıcı bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte eğer
larını yakın ve samimi ilişkiler yaşanabilecek bir şek- kabullenme eşlerin yardım aradığı konulardaki stresin
le dönüştürme çabalarını kapsar (Jacobson 1992)**. sürmesine ya da artmasına yol açıyorsa, eşlerin bir-
Jacobson kabullenmenin değişime yol açtığına, ama likte yaşamayı sürdürmeleri açısından hiçbir ahlâki
değişimin değişmesi istenen eşde değil, eşini değiştir- zorunluluk yoktur.
me çabalarından vazgeçen kişide meydana geldiğine
işaret eder.Ve eğer kabullenme sonucunda tepkisellik *
Aynı zamanda bu tür histerik atıflar hastalar tarafından değişmemek için
ortadan kalkarsa, yani kişi eşini değişmesi için zorla- bir bahane olarak kullanılabilir. Fritz Perls gibi bazı terapistler bu tür
maktan vazgeçerse, ki bu kuşkusuz mümkündür, (Sho- açıklamaları sorumluluktan kaçma olarak görme eğilimindedirler. Davranışçı
ve bilişsel terapistler de bu konuya benzer şekilde bakmaktadırlar.
ham-Solomon’un paradoksal terapi araştırmaları ile **
Psikologların aşk tanımına en yakın olanın kabullenme olduğu
ilgili tartışmaya bakınız) değişmesi için zorlanmayan söylenebilir.
lerine yardımcı olabilecek bir dizi işlem geliştiril noktasındaki bu değişim psikanalitik yönelimli
miştir (Cordova & Jacobson, 1993). (Odak 19.2 çift terapistleri için yeni değildir ve insancıl yö
de kabullenme konusu daha detaylı olarak yer nelimli yaklaşımların da bir özelliğidir.
almaktadır).
BDÇT nde geleneksel davranışçı çift tera DUYGUSAL ODAKLI TERAPİ
pisinin temel kontrol edici değişkenler üzerine Birlikte uygulanan yaklaşımlardan biri olan
odaklanmak yerine yüzeysel değişkenler üze duygusal odaklı terapi (Alexander, Holtzworth-
rinde odaklandığı varsayılmaktadır. Örneğin Munroe & Jameson, 1994; Johnson & Green
geleneksel davranış terapistleri eşlerin diğeri berg, 1987, 1988, 1995) psikodinamik özellikler
tarafından yeterince sevilmediğini ya da değer taşır, ancak duyguların ele alınışındaki insancıl
verilmediğini hissetmesi üzerine odaklanmak vurgu bizim için çok daha dikkat çekicidir. Duy
yerine, sık tartışma yapmak ya da seksin az ol gusal odaklı terapi romantik yetişkin ilişkilerini
ması gibi daha somut gözlenebilir davranışlar kavramsallaştıran bağlanma kuramının (Bart
üzerine odaklanmaktadırlar. Oysa BDÇT’nde holomew & Horowitz, 1991’e bakınız) bazı bo
odak noktası kişinin sevilmemesi ve değer ve yutlarını kendi içinde bütünleştirir ve “korunma,
rilmemesi ile ilgili duygularıdır. Terapötik odak güvenlik ve diğer önemli kişilerle ilişkide olma
598 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
gibi doğuştan getirilen uyumsal ihtiyaçlar” üze biri bir sorun hakkında konuşmak istediğinde,
rine odaklanır (Johnson & Greenberg, 1995, s. diğer eş konuşmaktan kaçınır veya geri çekilir.
124). Bu açıdan bakıldığında ilişkilerdeki stres, Eşin geri çekilmesi konuşma talebinde bulunan
bağlanma ihtiyacının karşılanmamasından ya eşin daha da talepkâr olmasına ve konuşmak
da eşlerden birinin ya da ikisinin kendini gü için daha çok çaba harcamasına yol açar ki,
vende hissetmemesinden dolayı ortaya çıkar. bu da geri çekilmekte olan eşin daha da geri
Çiftler bazen önemsiz konularda bile birbirlerini çekilmesine neden olur. Dolayısıyla bu döngü
suçlamaya başlayarak negatif bir etkileşim dön giderek hızlanır. Christensen ve Heavey (1990)
güsüne girebilirler. Tedavinin temel amacı terapi bu örüntüde kadın ve erkeklerin farklı davran
seansı sırasında eşler arasındaki negatif etki dıklarını, genellikle kadınların talep eden erkek
leşim döngüsünün durdurulması, duygusal bir lerin ise geri çekilen rolünü oynadıklarını be
likteliğin sürdürülebilmesi ve eşlerin birbirlerine lirtmişlerdir. Bu örüntü özellikle yakınlaşma ile
karşı duyarlı ve ulaşılabilir olabilmeleridir. ilgili çatışma yaşayan çiftlerde daha sık görül
mektedir ve değişim talep eden kişi eşine daha
GENEL ÖZELLİKLER yakın olmaya çalışırken, etkileşimden kaçınan
eş daha özgür ve bireysel olma peşinde olabilir
Tüm çift terapilerinde eşler birbirlerini empa
(Christensen, 1987). Talep etme ve geri çekilme
tik olarak dinleyebilmeleri, birbirlerinin söyledik
rollerini kimin üstleneceğinin belirlenmesinde,
lerinden ne anladıkları ve söylenenlerin teme
kimin değişim istediği kimin ise ilişkide değişik
linde hangi duyguların yattığını anlayabilmeleri
lik istemediği önemli bir rol oynar (Christensen
için eğitilirler. İletişimi geliştirmenin bir yolu aynı
& Pasch, 1993). Terapistin genellikle hangi eşin
Aronson’un “iki-kişinin etkileşimi” analizinde ol
hangi rolü oynadığını bilmesi, bu zararlı döngü
duğu gibi söylenen bir şeydeki niyet ile söylene
nün yıkılabilmesi için yapılacak müdahalelerin
nin yaratığı etkiyi birbirinden ayırt edebilmektir.
belirlenmesinde yardımcı olur.
Örneğin A kişisi B kişisine yardımcı olabilmek
Yıllardır çift ve aile terapilerinde videokaset
amacıyla marketten bir şey isteyip istemediğini
lerinden farklı şekillerde yararlanılmaktadır. Te
sorabilir ama eğer B kişisi A kişisinin evde oturup
rapi seansının bir bölümünde çiftin nereye tatile
ona yaptığı bir proje konusunda yardımcı olma
gideceklerini belirlemeleri gibi bir problemi çöz
sını tercih ediyorsa, bu soru B kişisinde negatif meleri istenebilir ve bu esnadaki konuşmaları
bir etki yaratabilir. Dolayısıyla A kişisinin niyeti videoya çekilebilir. Terapist ile çift bu kaseti bir
iyi olmasına rağmen B kişisi bundan negatif ola likte seyrederlerken her ikisinin de kendi istekle
rak etkilenmiş olabilir. Araştırmalar stresli olan rini nasıl dayattıklarını ya da dayatamadıklarını,
ve olmayan çiftlerin etkileşimleri arasında niyet diğer eşin isteklerine nasıl tepki verdiklerini ya
boyutunda etkilenme boyutu kadar fark olma da veremediklerini daha iyi görebilirler. Bu yolla
dığını göstermektedir. Gottman ve arkadaşları iletişim kurma ya da kuramama örüntüleri ko
(1976) yaptıkları bir çalışmada stresli olan ve layca farkedebilir. Eşler daha sonra çatışma ya
olmayan çiftlerin birbirlerine aynı sayıda olumlu ratan konuları çözebilmek için farklı pazarlıklar
cümleler söylediklerini ama stresli çiftlerin stresli yapmak veya yeni yollar denemek konusunda
olmayan çiftlere nazaran daha az sayıda olumlu fikir birliğine varabilirler.
cümle duyduklarını ortaya koymuştur. Gottman Aile terapistleri çiftin seans boyunca öğren
tartışma sırasında eşlerin birbirlerinin niyetlerini dikleri yeni etkileşim örüntüleri ile ilgili pratik
anlayabilmeleri için bir teknik önermiştir. Bu tek yapabilmeleri ve bunları günlük yaşama ge
niğin uygulanmasında çift konuşurken eşlerden nelleyebilmeleri için genellikle çifte bazı ödev
biri “dur” der ve dur demeden önce ne söyledi ler verirler. Örneğin, eşlerin birbirlerini aktif bir
ğini eşinin tekrar etmesini ister. Diğer eşin verdi şekilde dinlemeyi öğrenebilmeleri için her gün
ği geribildirim niyetin anlaşılıp anlaşılamadığını akşam yemeğinden sonra, yarım saat boyunca,
açıklığa kavuşturur. birbirlerinin söylediklerini tekrar etmeleri iste
Talep etme-geri çekilme döngüsü olarak bili nebilir. Temelde çifte Rogers’ın yaklaşımındaki
nen etkileşim örüntüsü de çiftler için son derece empati kurma becerileri öğretilmektedir. Bazen
zararlıdır. İlk olarak ZAE grubu tarafından be de çocuklarına öğrendikleri yeni bir ebeveyn be
timlenen (Watzlawick, Beavin & Jackson, 1967) cerisini uygulamaları ev ödevi olarak verilebilir.
ve çeşitli araştırmalara konu olan (Christensen Bazı terapistler çiftin ne kadar ilerlediğini daha
& Pasch, 1993; Christensen & Shenk, 1991) iyi izleyebilmek için çiftten ev ödevlerini kasete
talep etme-geri çekilme örüntüsünde, eşlerden almalarını isterler.
ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ 599
√√
meta analiz çalışmasına göre, aile terapisi pek çalışmalardan elde edilen bulgulara dayanarak,
çok aile problemi için yararlı bir etkiye sahiptir hangi kuramsal temele dayanıyor olursa olsun,
(Hazelrigg, Cooper & Borduin, 1987). Bu alan birlikte terapilerin etkinliği konusunda erken ka
da kapsamlı gözden geçirme çalışmaları yapan rarlara varılmasında temkinli olunması gerekti
Gurman ve Kniskern (1978), Gurman, Kniskern ğine işaret etmektedirler.
ve Pinsoff (1986), Jacobson ve Addis (1993) ve • Farklı yaklaşımları olan çift terapileri birbirle
Lebow ve Gurman (1995) eş ve aile terapileri riyle karşılaştırıldıklarında, hiçbir yaklaşımın di
nin süreci ve sonuçları ile ilgili olarak aşağıdaki ğerlerinden daha üstün olduğu gösterilememiş
sonuçlara ulaşmışlardır4: tir (Baucom & Hoffman, 1986). Jacobson and
• Çift problemleri açısından çift terapisi, eş Addis’e (1993) göre, bir yaklaşım ne kadar uzun
lerden biriyle yapılan bireysel terapiden daha süre uygulanırsa, o yaklaşımından elde edilen
başarılıdır. Çift problemleri nedeniyle bireysel sonuçların diğer yaklaşımlardan elde edilen so
olarak görülen hastaların %10’u daha da kötü nuçlardan daha üstün olduğunu söylemek de o
leşmektedir. kadar zorlaşır.
• Davranışçı evlilik terapisinin (DET) faydalı • Eşlerden birinin fobik olmaması koşuluy
sonuçları en azından 4 ülkede yapılmış olan 2 la, fobik olmayan eşin örneğin agorafobik olan
düzineden fazla çalışmada gösterilmiştir (Hah eşini cesaretlendirmesi ve eşlerin işbirliği için
lweg & Markman, 1988). Yine az sayıda da olsa, de olmaları temeline dayanan Barlow’un ma
yaşantısal terapi (Greenberg & Johnson, 1988; ruz bırakma yaklaşımının, agorafobi tedavisin
Johnson & Greenberg, 1985) ve içgörü-yöne de etkili olduğu kanıtlanmıştır (Bölüm 6). Bazı
limli terapi (Snyder & Wills, 1989) ile olumlu so vak’alarda agorafobik eşin iyileşmesiyle birlikte,
nuçlar elde edildiğini bildiren çalışmalar vardır. evlilik ilişkilerinde bozulma ortaya çıkabildiği bil
Bir çalışmada, içgörü-yönelimli evlilik terapisi dirilmektedir. Oysa Barlow’un yaklaşımı uygu
uygulanan çiftlerde boşanma oranının çok dü landığında, evlilik ilişkilerinde bozulmanın orta
şük olduğu bulunmuştur (Snyder & Wills, 1989; ya çıkması önlenmektedir.
Snyder, Wills & Grady-Fletcher, 1991). • Çift terapisi ile daha genç yaştaki ve bo
• Jacobson ve Addis (1993) tüm bu olumlu so şanma için bir girişimde bulunmamış çiftlerden
nuçların, hiçbir tedavinin uygulanmadığı ve sık daha iyi sonuçlar alınmaktadır.
sık bozulmaların ortaya çıktığı kontrol gruplarıy • Çift terapisinde kötü sonuç alınmasında eşler
la yapılan karşılaştırmalardan elde edildiğini ve arasındaki duygusal iletişimin zayıf olması (ki,
dolayısıyla bunun yapılan herhangi bir müdaha Jacobson ve Addis, 1993 bunu “duygusal ilgi
lenin hiç terapi uygulanmamasına nazaran daha sizlik” olarak adlandırmaktadırlar) ve cinsel ilişki
etkili olduğu sonucuna varılmasını kolaylaştırdı sıklığının düşük olması önemli bir rol oynamak
ğına dikkat çekmektedirler. Aynı zamanda her tadır. Kötü sonuç alınmasında rol oynayan bir
ne kadar bu çalışmalardan elde edilen sonuçlar diğer faktör de, kadının yakın olmaya ve ilişki
istatistiksel olarak anlamlı olsalar da klinik açı- lere erkeğin ise işe ve yönetmeye odaklandığı,
dan anlamlı değildirler (Jacobson ve ark. 1984). yani geleneksel cinsiyet rollerinin çok katı olarak
Örneğin tüm bu çalışmalar gözden geçirildiğin uygulandığı ilişki biçimidir (Jacobson, Follette &
de, tedavinin sonunda ancak çiftlerin yarısının Pagel, 1986). Yine eşlerden birinin depresyon
mutlu bir evlilik ilişkisi içinde oldukları görülmek da olması da (her ne kadar daha önce belirtildiği
tedir (her ne kadar istatistiksel olarak çok an gibi, davranışçı çift terapisi hem depresyon hem
lamlı bir ilerleme kaydettikleri ortaya çıkmış olsa de ilişki üzerinde olumlu bir etki yaratsa da), çift
da). Üstelik davranışsal yönelimli terapinin uy terapisinin başarısına gölge düşürmektedir.
gulandığı birkaç izleme çalışmasına göre nüks • Çiftin strese girmesini önleme çalışmaları;
(Alexander, Holtzworth-Munroe & Jameson, iletişim becerileri eğitiminin gelecekte ilişkiden
1994; Jacobson, Schmaling & Holtzworth-Mun sağlanacak tatminin artırabildiğini ve hatta hiç
roe, 1987) ve boşanma (Synder ve ark. 1991) bir müdahale yapılmayan kontrol gruplarıyla
sık ortaya çıkmaktadır. Jacobson ve Addis, bu karşılaştırıldığında, boşanma oranını da düşü
4
Jacobson ve Addis (1993) şöyle bir genel uyarıda bulunmaktadırlar: Araştırmacılar
rebildiğini göstermektedirler (Markman ve ark.,
kendi tedavilerini değerlendirdiklerinde elde edilen sonuçlar, araştırmacılar 1988). Çift terapisi daha genç ve birbiriyle ilgili
dışındaki kişilerin tedavileri değerlendirdiklerinde elde edilen sonuçlardan daha
“iyi” olmaktadır. Acaba bu araştırmacıların taraf tutmalarından kaynaklanıyor çiftlerde daha başarılı sonuçlar verdiğinden, ön
olabilir mi? Olabilir. Ama şu da mümkündür ki, etkili olacağı varsayılan bir tedavi
onu yaratan veya savunan kişiler tarafından, bu konuda uzman olmayan kişilere
leme çalışmaları daha da anlamlı ve ümit verici
nazaran daha etkili bir biçimde uygulanıyor da olabilir. görünmektedir.
602 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
nüfusta yeni görülen sosyal ve duygusal sorun evsizlik, iş ayrımcılığı, fakir oyalayıcı eğlence
ların veya bunların görülme sıklığının azaltıl olanaksızlıkları, yetersiz okul müfredat prog
masına yönelir. Daha önceleri birincil önleme ramları, vb. dikkatin yöneltildiği bazı örnekler
diye anılan bu çabalar, bir bozukluk ya da rahat dir. Kalıtımsal danışmanlık, kent-içi annelerin
sızlığın ortaya çıkmasından önce yer alırlar. Te doğum öncesi bakımları, okul yemekleri, vb. de
davi, mevcut bir ruh sağlığı sorunu için yardım önleme tedbirleridir.
almak üzere sevk edilen veya kendileri başvu Toplum psikologları çabalarını önlemeye yö
ran bireylere (veya küçük gruplara) tipik olarak neltseler de, önleme çaba ve faaliyetlerinin hep
sağlanırken, önleme, okullar gibi çoğunlukla si de toplum psikolojisi kapsamına girmezler ya
klinik yapısı olmayan çok daha geniş sosyal or da sadece onun yetki alanında sayılmazlar.
tamlarda yer alır. Toplum psikolojisinde önleme, Özel çalışan bir klinik psikolog, ücretini ödeyen
sıklıkla, geniş grupları ve sosyal sistemleri kap sağlıklı bir hastasını, kalp hastalıklarını önle
sadığı için genellikle bir çokdisiplinli yaklaşımı mek için, onu, yeme alışkanlıklarını ve yaşam
gerektirir. Böylece anormal psikoloji ile krimino tarzını değiştirmesi yönünde teşvik edebilir. Bu
loji, gelişimsel psikoloji, epidemiyoloji -fiziksel davranışsal tıbbi yaklaşım, toplum psikolojisinin
ya da ruhsal bozukluğun evrendeki dağılımını sınırları içinde görülmez. Mednick’in şizofreni
veya yaygınlığını inceleyen bilim dalı- ve eğitim için olası bedensel yatkınlık yüksek-risk araştır
alanları arasında yararlı bir etkileşimi sağlama ması gibi, biyolojik yönelimli psikopatoloji araş
ya hizmet eder. tırmaları, uzun vadede önleme amacını taşısa
Önlemenin genel başlığı altında çok daha iyi, da, çok nadir olarak toplum psikolojisi konusu
belirginleştirici ayrımları yapılabilir. Bir önleyici sayılır (belki de sayılmalıdır). O halde önleme,
müdahale, evrensel, seçici ya da odağı belirgin birçok toplum psikolojisi faaliyet ve çabasının
olabilir (Mrazek ve Haggerty, 1994). Evrensel önemli bir özelliği olsa da, başka özellikler de
bir önleme müdahalesi, risk altında oldukları yaklaşımı tanımlayabilmektedir. Özellikle, bir
belirlenen bireyleri temel almayan tüm evreni sonra tartışılan arama yönelimi ve örgütler ile
hedefler. Bu yaklaşım, bir sorunu geliştirmesi kurumlara odaklaşma.
bakımından kimin göreceli olarak daha fazla risk
taşıdığına dair varsayımda bulunmaz ve genel TUTUM: BEKLEMEK YERİNE
nüfusa yönelik mesajlar taşır. Örneğin, madde ARAMAK
kötüye kullanımının sonuçlarına ilişkin televiz Şimdiye kadar üzerinde durulan neredeyse
yon seri reklamları. Seçici önleme müdahalesi, tüm terapiler, kendilerine, klinik, muayenehane
nüfusun, bir ruhsal ya da davranışsal sorunu veya hastanelerde randevu alınması yoluyla
geliştirme riski anlamlı bir ölçüde ortalamadan ulaşılabilen, yüksek dereceli uzmanlarca icra
daha yüksek olan bir alt grubunu hedef alır. Ör edilmişlerdir. Bu uzmanlar, kendilerine başvuran
neğin, gençlik suçlarına bağlı olarak bir okulda, ya da mahkemelerce sevk edilen bireylere yar
okulu terk veya bırakma oranı yüksek olabilir; dımcı olmaya çalışırlar. Hizmetlerin bu biçimde
akademik becerileri iyileştirmek için düzeltici verilişi, bekleme tarzı çalışmayı içerir (Rappa
program veya talimatların verilmesi, önleme ça port ve Chinsky, 1974). Bunun aksine toplum
balarıdır. İşaret eden önleyici müdahaleler, bir psikolojisi (her zaman olmasa da), arama tar-
zihinsel bozukluğun işaretini veren, belirtisini zında çalışır. Yani, bir gün psikolojik anlamda
veya yatkınlığını gösteren; ancak bozukluğun sorunları olabileceğine inanılan kişiler, genelde
tanısal ölçütünü henüz tam olarak yerine getir psikologlar, psikiyatrlar ve sosyal çalışmacılar
memiş kişileri hedefler. Aile tarihçesinde dikkate ca denetlenen meslek-dışından (para- profes
değer ölçüde ruhsal bozukluk bulunan bir kişi, yonel) olan toplum çalışanları tarafından aranıp
işaret eden önleyici müdahale türü için uygun bulunurlar.
bir hedeftir. Örneğin, her iki ebeveyni de şizof Rappaport ve Chinsky (1974), her türlü ruh
reni hastası olan bir genç oldukça yüksek risk sağlığı bakımının, ‘sunma’ ve ‘kavramsal’ ola
taşır. rak iki bileşenin olduğunu ileri sürerler. Sunma
Çevredeki zorlayıcı (stresli) ve yoksunluk (delivery) bileşeni, aramak ve beklemek arasın
koşullarını değiştirme ve insanları güçlendirme daki farklılığa ilişkindir; yani hizmetlerin elverişli
yoluyla onların zorlanmalara direnebilmeleri ve yapılabilmesine ait tutumlardır. Belirtildiği gibi
güçlüklerle başa çıkabilmelerinin sağlanması, toplum psikolojisi, genellikle arama yönelimli
önlemenin başlıca iki aracıdır. Kalabalıklaşma, dir. Kavramsal bileşen, hizmetlerin kuramsal
604 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
ve veri-tabanlı temellerinden oluşur, iki olası rici ders vermezler. Toplum psikolojisi hem bu
kuramsal yaklaşım, psikanalitik ve öğrenme düzeyde, hem de yakından ilgili olan fakat daha
yaklaşımlarıdır. Örneğin, insanları güvenli cin soyut ve her şeyi içeren kurumsal düzeyde çalı
sel davranışlara iknâ edici kitle medya kampan şır. Kurumlar, okul binaları ve hapishaneler gibi
yası, toplum psikolojisinin arama tarzına uyar. fiziksel varlıkları değil ama toplumu karakterize
Ancak ileti veya mesajların ne kadar belirgin/ eden temel değerleri ve ideolojileri, onun dini
eştirilerek ifade edildikleri ise kavramsal tarza ni ve politikalarını ifade eder. Örneğin, toplum
girer. Bir atılım, psikanalitik yaklaşımı esas ala psikoloğu, halkın ve insanların refah ve gücün
rak, cinsel dürtülerin cinsel olmayan uğraş veya dengesiz veya haksız dağılımından dolayı mut
meşguliyetlere dönüştürülmesini vurgularken, suz olduğunu iddia edebilir. Bundan böyle mes
başka biri bilişsel davranışçı doğrultuda insanla leki çabalar, siyasi partileri, mahkemeleri, vb. iş
rın güvenli olmayan cinsel faaliyet veya arayış levlerinde daha etkili olmaları için teşvik etmek
larını azaltabilmeleri için atılganlık becerilerini değil; gaye ve hedeflerini, temel sayıltılarını, re
kazanmalarının gerekli olduğunu varsayar. Bu fah ve gücün daha hakça ve eşitlikçi bir sosyal
iki kampanya değişik türde mesajlar dağıtırlar dağılım için çalışmaları yönünde değiştirmeleri
ama her ikisi de toplum psikolojisini iletir. Belir için cesaretlendirmeye yönlendirilir.
li bir kavramsal yönelimin, bir sunma, götürme Rappaport’un analizi, neden bazı toplum
üslubuna diğerinden daha uygun olup olmadığı psikologlarının bireysel veya grup terapilerinde
sorusu ise apayrı ve önemli bir konu olup, top sabırsız olabildiklerini açıklamaktadır. Sorun
lum psikologları ve psikiyatrlar arasında süre ların bireyde veya küçük bir grupta olduğuna
gelen tartışmaların da nedenidir. inanmamakta ve bu düzeye odaklanmakla te
rapistin “kurbanı suçladığını” (Ryan, 1971), ör
DEĞERLER VE “NE ZAMAN güt ve kurumların gerçek sorunlarını göz ardı
MÜDAHALE EDİLİR?” SORUSU ettiğini iddia ederler. Toplum psikologları, sosyal
Bu alanın önde gelen yazarlarından Rap sorunlara geniş bir yelpazede arama üslubuy
paport (1977), toplum psikolojisini anlamanın la yaklaşır ve çalışırlar; bir takım bireysel veya
başka bir yolunu önermiştir. Toplumun dört grup terapistlerinin yaptığı gibi siyasi ve ahlâki
aşamadan oluşan bir bütün olarak görülmesini anlamda tarafsız olduklarını söyleyen sahte ta
önermiştir: birey, küçük grup, örgüt ve kurum. vırlar sergilemezler.
Terapistler, insanlar için edindikleri gayelerine
dayanarak belli bir düzeyde müdahalede bulu TOPLUM PSİKOLOJİSİNİN
nurlar. Örneğin, insan sorunlarının doğasında FAALİYETLERİ
bireysel olduğu düşünülebilir ve bu nedenle de
Burada, etkililiği görgül olarak değerlendiril
tedavi insanı değiştirmeye odaklaşır. Bu tedavi
miş olan projelere ve bu alan hakkında bir fi
bir dizi yol kat eder -davranışçı terapiden psi
kir verebilecek geniş konu başlık yelpazesine
kanalize ve kemoterapiye kadar- ancak tüm bu
odaklanılacaktır.
müdahale yollarında toplum iyi olarak ve insan
lar da ona uyma gereksinimi içinde ele alınır.
Buna alternatif olarak, insan sorunlarının ki- İNTİHARI ÖNELEME MERKEZLERİ VE
şilerarası zorluklardan türediği varsayılabilir. Ör TELEFONDA KRİZ HİZMETLERİ
neğin, aile içindeki, iş yerindeki ve başka küçük Birçok intihar önleme merkezi, 1958’de Far
gruplardaki çatışmalar. Terapist, grup üyelerine, berow ve Schneidman tarafından kurulan Los
daha iyi iletişimde bulunabilmeleri için aile ve et Angeles İntiharı Önleme Merkezi’ni örnek al
kileşim terapisi uygular. Terapist, sadece bireyi mıştır. Şimdilerde Birleşik Devletler’de 200’den
değiştirmeye çalışmaz, çünkü sorunun grup sü fazla bu tip merkez bulunmakta; yurt dışında
reçlerinde yer aldığı varsayılır. İnsanın yaşadığı da bir o kadar bulunmaktadır (Lester, 1995).
sorunların altında örgütlerin yattığını düşünen Çoğu meslekten olmayan ve psikologlar ve psi
psikologlar, okullar, hapishaneler gibi birimlerin kiyatrların gözetim ve denetimi altında çalışan
işleyiş biçimlerini suçlarlar. Örneğin okulda ba personeliyle bu merkezler, 24 saat boyunca
şarısız olan bir çocuğa yardım etmek için top intihar krizlerinde danışmanlık hizmeti verirler.
lum psikologları, okul müfredatını ve okul mü Genellikle ilk bağlantı telefon aracılığıyla olur.
dürüyle öğretmenlerin nasıl bir uygulama içinde Merkezin telefon numarası toplumda çok iyi du
olduklarını incelerler; öğrenciye düzenli iyileşti yurulmuş olur. Çalışan, merkezi arayan kişinin
TOPLUM PSİKOLOJİSİ 605
√√
ne dereceye kadar ciddi bir intihar girişiminde gerekiyorsa uzmanlara sevk ederler (Fremouv
bulunabileceğini tartıp değerlendirmeye çalışır ve ark., 1990).
ve en önemlisi, onunla kişisel iletişim kurmaya İntihar üzerinde kontrollü araştırmalar yap
ve onu intihar kararından vazgeçirmeye çalışır mak çok zor olup sonuç çalışmaları da tutarsız
(daha önce ele alınan intiharı önleme konusunu sonuçlar vermiştir. İntiharı önleme merkezlerinin
hatırlayınız, Bkz. Bölüm 10) etkililiği üzerinde yapılmış olan beş çalışmanın
Bu gibi toplumsal olanaklar, potansiyel ola meta-analiz sonuçları, hizmetin götürülmesinin
rak çok değerlidirler, çünkü intihara kalkışanlar ardından intihar eyleminde düşüş olduğuna
yaşamlarına son vermeden önce uyarmada bu dair bir oran vermemiştir (Dew ve ark., 1987).
lunurlar -yardım isterler. Yaşama ya da ölme ko Buna benzer olumsuz bulgular en son olarak
nusunda yaşanan iki karşıt duygu, intihar etme Kanada’dan rapor edilmiştir (Leenars ve Les
durumunun ana dönemeç noktasıdır (Schneid ter, 1995). Ne var ki başka bir çalışma da bir
man, 1976). Çoğunlukla dikkat öncelikle akraba kaç kentte önleme merkezlerinin kurulmasını
ve arkadaşlara yöneltilir, ancak birçok potansi izleyen yıllarda intihar oranlarında düşmenin
yel intihar kurbanı bu duygusal destek kaynak olduğunu göstermiştir (Lester, 1991). Tekrar,
larından uzaklaşmış durumdadır. İşleyen bir çatışmalı ve belli bir sonuca götürmeyen kanıt
sıcak-temas (hot-line) hizmet hattı bu kişilerin larla karşı karşıyayız. İnsan yaşamı değerlidir;
yaşamlarını kurtarabilir. dolayısıyla önleme merkezlerini arayan birçok
İntihar kurbanları, yaşayan ve onunla temas insan girdikleri intihar krizini atlatabilsinler diye,
halinde olan kimseleri de içerir (özellikle, talih bu çabalar hep sürecektir.
siz %25’e giriyor), yani kurbanla intihar eylemi
nin gerçekleştirildiği an veya onunla konuşuyor ZARAR VERİCİ YAŞAM TARZLARININ
ken olay yer almışsa (Andress ve Corey, 1978). KİTLE EĞİTİMİ VE MEDYANIN
Bazen bu olayı yaşayan kişiler, terapistler veya KULLANIMI YOLUYLA DEĞİŞTİRİLMESİ
hastane acil servis personeli de olabilmektedir. Yüksek tansiyon ve koroner kalp yetmez
Bu kişilerin hepsi de güçlü suçluluk duyguları likleri gibi kalp hastalıkları Amerika Birleşik
yaşamakta, kendi içinde bir çatışmaya girerek, Devletleri’nde başka hiçbir hastalığın olmadığı
intiharı önlemek için “başka ne yapabilirdim?” kadar fazla ölüm nedenidir. Birçok yünüyle zen
gibisinden kuşkulu düşüncelere kapılmaktadır. gin ve endüstrileşmiş toplumun yaşam tarzı,-fi
Suçluluk ve öfke baskın olabilmektedir. Bu gibi ziksel harekete az gereksinim duyma ve yağdan
birçok nedenden dolayı intihara tanık olanların zengin, yüksek kalorili yiyeceklerin tüketilmesi-
ve geride kalanların olayla hesaplaşmaların kalp hastalıklarının hazırlayıcısı olmaktadır. Za
da kendilerine yardımcı olunması için arkadaş rarlı yaşam tarzlarının değiştirilmesi çabalarında
veya yaşıt desteği sağlayan gruplar vardır. Bun bir yol, insanları, bu gibi hastalıklara yakalanma
lar sosyal destek verir, duyguların açığa vurul risklerini azaltmaları için neler yapabilecekleri
masına olanak tanır, yapıcı bilgi sağlar ve eğer konusunda bilgilendirmek üzere, kitle iletişim
yolunun kullanılmasıdır.
İntiharı önleme sıcak temas telefon servisleri paraprofesyo- Nathan Maccoby (Maccoby ve Altman, 1988)
nellerce işletilir ve toplum psikolojisinin bir örneğidir. tarafından yönetilen Stanford Kalp Hastalıkları
nı Önleme Programında çalışan bir grup araş
tırmacıdan bir psikolog, yapılan çalışmalarda
iletişimi kaydetme görevini üstlenmiştir. Three
Communities Projesi için medya kampanyası
ve doğrudan, yoğun, yöneltici programı seçmiş
lerdir (Maccoby ve Alexander, 1980; Maccoby
ve ark., 1977; Meyer ve ark., 1982).
Kuzey Kaliforniya’daki üç kasaba, araştırma
ların uygulama alanı olarak seçilmiştir. Bunlar
dan Watsonville ve Gilroy deneysel kasabalar;
Tracy de kontrol kasabası kabul edilmiştir. İki yıl
boyunca her iki deneysel kasaba, kitle iletişim
kampanyalarının halkı kalp hastalıkları konu
sunda bilgilendirme bombardımanına maruz
606 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
bırakmıştır (bu bir evrensel önleme müdahale role bağlı yüksek kan basıncı düzeyleri, sigara
sine örnektir). Kampanya, televizyon ve radyo içme ve yeterince spor yapmama gibi bilinen
programlarında, haftalık gazete sütunlarında, birkaç fiziksel risk etkeninin ağırlıklı ortalama
gazete ilanlarında ve öykülerde, insanları siga larını genel risk ölçümü olarak kabul ettiler. De
ra içmeme, spora daha çok yönelme ve koles ney kasabalarındaki insanlarda önemli bir bulgu
terolü düşük yiyecekleri tüketmeye zorlayıcı bi olarak, yüksek anlamlılık düzeyinde düşüşler
çimde yürütülmüştür. Otobüslere ve dükkânlara saptadılar. Bu sonuç, daha önce kalp hastalık
asılan posterlerde özet şeklinde ve grafiklerle larında risk etkenlerini araştıran Framingham,
can alıcı bilgiler iletilmiştir. Örneğin, sarısı ko Massachusetts, boylamsal çalışmasından bu
lesterol yününden zengin olan yumurtanın daha yana, elde edilen en önemli bulgudur (Truett,
az yenmesi gibi. Buna ek olarak seçici bir önle Cornfield ve Kannel, 1967). Adı geçen çalışma,
me müdahale programı da Watsonville’lilerden on iki yıllık bir süre için kalp hastalığının ortaya
kalp hastalıkları için yüksek risk taşıyan bir ör çıkışını çok iyi yordayan risk puanlarını vermiş
neklemin, grup görüşmeleri ve bireysel ev da tir.
nışmanlığı bazında yoğun bir yönlendirmeyi, Bu olumlu bulgular Stanford Beş Kent Projesi
on haftadan fazla bir süre almalarını içermiştir. adı altında daha iddialı geniş ölçekte program
Araştırmacılar, bilgi (örn., yağ ve kolesterolü ların başlatılmasını sağlamıştır. Bu projede yüz-
düşük yiyeceklerin nasıl seçilip hazırlanacağı) yüze görüşmeyle yöneltme programı, okullar,
ve yüz yüze görüşmelerde verilen yaşam tarzı üniversiteler, hastaneler ve iş yerleri gibi çeşitli
nı değiştirmeye yönelik teşvik ve öğütlerin, kitle toplum ortamlarına, genişletilmiş ve değişik yaş
iletişim kampanyalarından sağlanacak yararla gruplarına da dâhil edilmiştir. Önemli olan hedef,
ra herhangi olumlu bir katkısının olup olmadığı eğitim programını, mevcut toplum örgütlerine
nı incelemek istemişlerdir. sindirmek ve böylece araştırmacılar sahneden
Kontrol kasabası Tracy, diğer iki deney ka çekildikten sonra yararlı etkilerin süreğenliğini
sabasından oldukça farklı kitle hizmetlerine sa sağlamaktır (Altman, Flora ve Farquhar, 1986).
hipti. Tracy, Watsonville ve Gilroy’dan bir sıra Bağımlı değişken veya ölçümler, o sırada kalp
alçak dağlarla ayrılmaktaydı ve bu yüzden de o hastalığına dair yakınmalar ve ölçümleri kapsa
sırada, tamamen ayrı bir yerel televizyon istas maktaydı. 1970’de başlayıp 1990’lara kadar sü
yonu bulunmaktaydı. Tracy’nin halkı tabii ki iki ren araştırmada, sigara içme, yüksek kolesterol
araştırma yılı boyunca kasabada hapis yaşamı düzeyleri, fiziksel aktivite azlığı ve yüksek tan
sürdürmediler. Ancak çoğu zaman medyaları siyon gibi birkaç risk artırıcı etkenin de, müda
aracılığıyla diğer iki deney kasabasına sağla halelerin etkililiğini gösteren anlamlı düşüşlerin
nan bilgileri alamadılar. Her üç kasabada da bir olduğunu destekleyen sonuçlar elde edilmiştir
ölçüde İspanyolcanın bir kesim tarafından kul (Farquhar, 1991; Farquhar ve ark., 1990; Jack
lanılması nedeniyle tüm medya bilgilendirmesi son ve ark., 1991; Maccoby ve Altman, 1988;
hem İspanyolca hem de İngilizce olarak yapıl Schooler, Flora ve Farquhar, 1993).
dı. Stanford grubunun, Finlandiya’daki benzer
Bulgular, Watsonville ve Gilroy halkının, kalp projelerin (Tuomilehto ve ark., 1986) ve Güney
hastalıklarına ilişkin risk etkenleri hakkında bil Afrika’dakilerin (Farguhar ve ark., 1990) çalış
gilerini anlamlı düzeyde arttırdıklarını; kontrol maları, toplum psikolojisi faaliyetleri adına elde
kasabasında ise böyle bir kazancın olmadığını
göstermiştir. Yumurta tüketimine ve biçimine
Toplum psikologları tarafından, iletişim ya da medya kampan-
ilişkin eski yeme alışkanlıklarında Watsonville yaları, sağlık üzerinde olumsuz sonuçları olan davranışların de-
ve Gilroy’da Tracy’e oranla bir düşme gözlen ğiştirilmesi için, başarılı bir şekilde kullanılmışlardır.
miş ve yine kontrol kasabasındaki hafif artmaya
karşın, her iki deney kasabasında klinik olarak
anlamlı düzeyde, kan basıncı ölçülerinde -tan
siyon- düşme gözlenmiştir. Watsonville’de özel
ve yoğun yönlendirici eğitim programına katılan
yüksek-risk grubu oluşturan kişilerin, yumurta
tüketme alışkanlığı ve tansiyon programından
daha da fazla yararlandıkları gözlenmiştir. So
nuç olarak araştırmacılar, kasabaların, koleste
TOPLUM PSİKOLOJİSİ 607
√√
edilen sonuçlar, sade insanların, kendilerine etkenlerle karşılaştığı sürece, bu gibi çaba ve
sunulan iyi ve doğru düzenlenmiş kitle iletişim gayretlerin başarısı sınırlı olmaya mahkumdur.
malzemelerinden ve geniş-açılı eğitim prog
ramlarından bir şeyler öğrenerek kalp hastalığı OKULLARDA ÖNLEYİCİ
risklerini azalttıklarını göstermeleri bakımından MÜDAHALELER
çok önemlidir. Bu çalışmaların çok yıla dağıl Toplum psikolojisinde yer alan önleyici mü
mış olmaları dikkate değerdir ve psikolojideki dahaleler, pratik ve kuramsal nedenler dolayı
deneysel çalışmalara bakıldığında oldukça az sıyla sıklıkla okul ortamlarında yürütülmektedir.
rastlanan bir durumdur. Ancak, belirli davranış Çocuklar ve ergenler haftada otuz saat veya
ve tutum örüntülerinin yıllar boyu tekrarlanma fazlasını okulda harcamaktadırlar. Bu da prog
sına bağlı olarak ortaya çıkabilecek bazı ciddi ramların oldukça kontrollü koşullarda yürütü
sağlık sorunları için, beş, altı ya da on yıllık sü lebilmesine olanak tanımaktadır. Daha önce,
reler çok sayılmamalıdır. ortaokul öğrencilerinin sigaraya başlamalarını
Bu gibi toplum temelli programların, tek başı önleme amaçlı programları gözden geçirmiş,
na tıbbi uygulamalarla ulaşılabilecek sonuçların incelemiştik (Bkz. Bölüm 12).
ötesinde, birçok hastalığın ortaya çıkmasını ve Günlük sorunları ve evden, bilmedikleri ve
ciddileşmesini azaltmada büyük bir potansiyel hiç tanımadıkları insanlarla etkileşecekleri okula
taşıdığı söylenebilir. Çünkü insanın fiziksel sağ gitmek üzere, ilk kez ayrılan çocukların hemen
lığı öncelikle kendi elindedir ve yaşam tarzına hepsinin karşılaştığı sosyal sorunları çözme yol
ait bazı davranış ve uygulamaları değiştirmek, larını öğretmek için düzenlenmiş bir programda
hastalık risklerini azaltmanın çoğunlukla en iyi (Shure ve Spivack, 1988), daha küçük çocuklar
yoludur (Bandura, 1986). hedef alınmıştır. Shure ve Spivack, çocuklara,
bu yeni karşılaşmaları ve etkileşmeleri yönete
İŞYERİNDE DAVRANIŞSAL TIP bilmeleri için sorunların üstesinden gelme veya
Daha önce gözden geçirilmiş olan bazı davra onları çözme becerilerini öğretmişlerdir (daha
nışsal tıp yaklaşımları, çalışanlar için iş yerlerin önceki çalışmaları, 18. Bölümde incelenen, ye
de şirketler tarafından hazırlanan programlarca tişkinlerde sosyal problem çözme terapilerinin
yürütülmektedir. Çalışanların kilo vermelerine, temelini atmıştır). Çocuklar, bir sorunla karşılaş
daha sık ve düzenli spor yapmalarına, sağlıklı tıklarında seçenekleri gözden geçirme ve dürtü
beslenmelerine ve sigarayı bırakmalarına yar sel davranışlarda bulunmadan önce durmaları
dımcı olmak suretiyle kalp hastalığını azaltma yönünde teşvik edilmiş, yönlendirilmişlerdir. Aynı
ya özel bir dikkat gösterilmektedir. Kasların gev zamanda da saldırgan ve kavgacı davranışların,
şetilmesi, zaman yönetimi ve diğer iş başında ortadaki çatışmaya çözüm getirmek yerine na
karşılaşılabilecek meydan okuyan durumlarla sıl karşı-saldırgan davranışlar gibi istenmeyen
baş-etme işlemlerinin öğretilmesini içeren stres sonuçlara yol açabileceği hatırlatılmıştır. İki yıl
yönetimi de, üzerinde durulan önemli bir konu lık bir izlemede, kendi öğretmenleri tarafından
dur. öğretilen bu becerilerle donanan çocuklar, daha
Şimdiye kadar elde edilen sonuçlar karışıktır. az zarar verici davranışlar göstermişler ve bu
Örneğin, her ne kadar kilo verme ve sigara- bı çocukların okulda müdahalenin olmadığı kon
rakma programları kısa vadede başarılı oluyorsa
Ortak sağlık programları iş stresini azaltmak, sağlığı düzeltmek
da (örn., Jeffrey, Forster ve Schmid, 1989), nük ve verimliliği artırmak için düzenlenir.
setme ve programı bırakma oranının %75’lere
varması bir istisna değil, neredeyse kural hali
ne gelmiştir. Fakat şirketler, çalışanlarını, kilo
vermelerine ve kolesterollerini düşürmelerine
bir ödül olarak, örneğin, sağlık sigorta primle
rini düşürmek yoluyla teşvik ederse, bu önleyici
işyeri programlarının etkililiği artabilecektir. Her
şey dikkate alınsa bile bireysel psikoterapilere
getirilen eleştirilerin benzeri, bu programlar için
de geçerli olmaktadır: kişi, tedavi ortamının dı
şında, programın amaç ve hedefleriyle uyuşma
yan ve onu desteklemeyen, hatta ona karşı olan
608 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
trol grubundan daha huzurlu ve rahat oldukları Bakım sonrası veya izlemeye ilişkin bir mo
gözlenmiştir. del, 18. Bölümde tartışılan Paul ve Lentz’in
(1977) yapmış olduğu karşılaştırmalı bir tedavi
BAKIM SONRASI VE YARIYOL EVLERİ çalışmasında sunulmuştur. Programın kapsa
Bazı kimseler artık hastanede kalmayacak mındaki, hastane veya koğuş-içi sosyal öğren
kadar iyileşir. Ancak yine de kendi kendilerine me, çevre veya ortam (milieu) tedavisi ya da
yaşamayı, hatta aileleriyle birlikte bile, bağım olağan hastane yönetiminden herhangi birin
sız sürdürülebilecek işlevleri yerine getiremez den taburcu olma sonucu ayrıldığı zaman has
ler. Bu gibi insanlar için yarıyol (halfway) bakım talar, genellikle yakınlarda bir yerlerdeki yatılı
evleri vardır. En klasik örneği Fairweathers’in evlerde kalmaya başlamışlardır. Bu evler, daha
“Toplum Evi”dir (Fairweather ve ark., 1969). çok motelden dönme olup, personeli, Paul ve
Bunlar, tipik olarak geniş, daha öncesi özel ki Lentz Projesinde eski hastaları sosyal öğrenme
şilere ait olan mekânlardır. Buralarda hastalar ilkelerine göre tedavi etmek üzere eğitilmiş ça
yaşar, yemeklerini yer ve yavaş yavaş yarı-za lışanlardan oluşmaktadır. Bazıları B.A dereceli
manlı iş bulduklarında bu işlerine ya da okulla olan çalışanlar eski hastalara ve özel sorunlara
rına dönmek suretiyle sıradan toplum yaşamına odaklaşmışlar, daha bağımsız olmaları ve nor
katılırlar. Yaşama düzenleri göreceli olarak pek mal işlevlerini yerine getirebilmelerini teşvik et
yapılandırılmamıştır. Bazı evler, sakinlerini des mek için jeton (token) uygulamasını da içeren
teklemek ve eğitmek için para- kazandırıcı giri ödül verme işlemini kullanmışlardır. Kalanların
şimler başlatmıştır. Bu tip bakım evlerinin ser uygun davranışları olumlu pekiştirmeye tabi
mayesi ne kadar iyi olursa, çalışanları arasına o tutulurken, uygun olmayan, tuhaf davranışlara
kadar psikiyatr ya da klinik psikologları katabilir. pek ilgi gösterilmemiştir.
En önemli personel üyeleri meslekten olmayan Dikkatli ve sürekli bir değerlendirme yapıl
(paraprofesyonel), çoğunlukla evde barınan ve dığından, çalışanlar tarafından belli bir hasta
hem idareci hem de ev sakinlerine arkadaşlık nın neyi, nasıl ve ne zaman yaptığı her zaman
eden klinik psikolojisi veya sosyal çalışma alan bilinmektedir. Ruh sağlığı merkezi projesi -bu
larında yüksek lisans öğrenimlerini sürdüren çok büyük önem taşımaktadır- bu yatılı evlerde
öğrencilerdir. Ev sakinlerinin karşılaştıkları en çalışanlara, eski hastalarla olabildiğince etkili
gelleri dile getirdikleri ve başkalarıyla dürüst ve çalışabilmeleri için yardım etmek üzere danış
yapıcı bir şekilde ilişki kurmayı öğrendikleri grup manlık rolünü yerine getirmişlerdir. Bazı yatılı
toplantıları, düzenin bir parçası haline gelmiştir. evler, sağlık sisteminin bir parçası olarak, dev
Ulusun, iyileşmiş ya da iyileşme sürecinde let tarafından para desteği görmektedir; ancak,
olan ruh hastaları için etkili bakım ve izleme ev bu evlerin çok azında işlemler meslekten olan
lerine olan talebi hafife alınmamalıdır. Özellikle, ruh sağlığı çalışanlarınca titizlikle planlanıp iz
kuruma-kapatma anlayışından kurtulma yakla lenmektedir.
şımları doğrultusunda onbinlerce hastanın ka Çalışanların gelmemesi gibi gündelik birçok
palı hastanelerden taburcu edilmesinden son soruna karşın, sonuçlar, koğuş veya hastane içi
ra, bu gerçeklik çok açık hale gelmiştir. Otuz yıl sosyal öğrenme programları kadar olumludur.
önce olsaydı, bu insanlar hâlâ kapalı hastane Eski hastalar bakım ve izlemeden belirgin bir
lerin koruması altında oralarda tutuluyor olacak yarar elde etmişler; sosyal öğrenme koğuşların
lardı. Her ne kadar, ruh hastalarını, önlemsiz ve dan taburcu edilen hastaların %90’ı bu toplum
hatta zarar verici alıkoymalardan koruyucu in bakım evlerinde 1,5 yıllık izleme süresince ka
san hakları hususları çok önemli olsa da -20.bö labilmişler; bazıları ise 4 yıl veya daha fazla da
lümde derinliğine ele alınan bir konu-, taburcu kalmışlardır. Bu süre içinde döner-kapı sendro
etmek de, iyileşmiş olsalar da daha önce hasta mu durmuştur. Sonuç olarak toplum kaynakla
olanların kendi başlarının çaresine bakmaları rının ve sermayesinin sınırlı olduğu bu günler
için sokaklara bırakılması ya da döner-kapı (re de elde edilen dikkate değer bir bulgu, bakım
volving door) sendromu denen, yeniden hasta sonrası veya izleme ile birleşen ruh sağlığı mer
neye yatmaları anlamına gelmektedir. Taburcu kezi tedavi yaklaşımını içeren sosyal öğrenme
işlemi arzulanan bir hedeftir; ancak eski hasta programının kurumsal bakımdan (hastane) çok
lar genellikle toplum içinde izlenme hizmetleri daha ucuz olduğu görülmüştür.
doğrultusunda yaşama gereksinimini duymak Hastane olmayan yaşama alanlarında ha
tadırlar ki, bu tür hizmetler çok yaygın değildir. yata geçirilen, çevre veya ortam terapisine da
TOPLUM PSİKOLOJİSİ 609
√√
dolayı strese girerler. Yalnız bu nedenle dahi, rultusunda azaltmak mümkünse de, herhangi
yetişkinler, çocukların gereksinimlerini daha iyi bir gerçekçi sosyal değişmenin, stres düzeyini,
karşılayabilmek adına, kendi yaşadıkları zorluk şizofreni atağının yüksek riskli insanlarda orta
ları halletmek için uzman yardımına başvurma ya çıkmasını ya da tekrarlamasını önleyecek
lıdırlar5. miktarlarda aşağıya çekebileceğini düşünmek
• Yetişkinler, çocuklara, kendine yeterlik (Ban pek akılcı olmaz. Duygu ifadesini azaltmak için
dura, 1982, 1997), önündeki yol engebeli de verilen aile terapisi, şizofreni dönemlerin tek
olsa onu aşabilecekleri inancını aşılayabilmeli rarlanmasında olumlu etki yapacağı belirlenen
dirler. gerekli bir prototip ölçüt olabilir. Ancak böyle bir
• Yetişkinler gibi çocuklar da yardım davranış yaklaşımı geniş açılı bir ölçekte uygulamak pra
larına katılmaktan yarar sağlayabilirler. Örne tikte ne kadar uygun olur?
ğin, savaşa gidenlere mektup yazmak, küçük Toplum psikolojisi çalışmaları özellikle tartış
hediyeler göndermek, vb. malıdır, çünkü müdahaleler deneysel kontrol
İş gücü, sağlık uzmanlarının, kitle iletimi lerin sağlanamadığı ve bu nedenle de doğru
bazında psiko-eğitsel mesajlar ve okullar, top çıkarsamaların yapılmasının zorlaştığı alanın
lumsal gruplar, askeri örgütler ve destek grup içinde yer almaktadır (Linney, 1989). Önleyici
ları aracılığıyla, savaşa bağlı stres hakkında müdahalelerin etkisi için birçok alternatif açık
aktif bilgilendirme yapmalarını tavsiye etmiştir. lama yapılmaktadır. Örneğin okula dayalı bir
İnsanlar, bunun gibi toplum psikolojisini uzak müdahale programının ardından çete aktivitele
lara ulaştırma çabalarındaki travma sonrası rinde bir azalma olursa, gözlenen bu sonuçta
stres bozukluğunun doğasına ilişkin kuramsal bir toplum merkezinin, örneğin YMCA gibi, ya
ve araştırma bilgilerinin yanı sıra, onu önleme da tek bir öğretmenin bile payı olabilir. Önleme
ye ve iyileştirmeye ait bilgilerden yararlanabilir. biliminin uygulanmasında dikkate gelen diğer
Bu uzaklara yönelmiş gayretler, daha güncel bir husus da yıpranma ya da katılımcılarını kay
olaylar için de kullanılmıştır. 1995’teki Oklaha betme sorunudur (Mrazek ve Haggerty, 1994).
ma kenti bombalama olayı ve 1990’lar boyunca Bir önleyici müdahale programından ayrılanlar,
devam eden Bosna Savaşı gibi. bir şekilde denetlenmelidir; çünkü bu kişiler üst
düzeyde risk taşıyor olabilirler ve önleme çalış
TOPLUM PSİKOLOJİSİNİN malarında en uygun grubu oluşturabilirler.
DEĞERLENDİRİLMESİ Görgül sınamaları geçen önleyici müdahale
Toplum psikolojisinde ulaşılan sonuçların he programları gözden geçirilmiş ve iyi örnekleri
nüz yeterli olmadığı (Bernstein ve Nietzel,1980; oluşturmuşlardır. Diğer bazıları da 14 Onsluk
Phares ve Trull, 1997), ancak, son yıllarda bazı Önleme adlı, Amerikan Psikoloji Derneği’(APA)
projelerin değerlerini gösterdiği ifade edilmekte nin, Önlemede İş Gücü (Price ve ark., 1988)
dir. tarafından yaratılan kitapta bulunurlar. APA’nın
Önleme çabalarının sınırlı olan etkililiğinin raporunda bildirilen tüm programlar, alan ça
çok az tartışılan bir nedeni, toplum psikologla lışmalarının karşılaştığı yöntemsel sorunlarla
rının önlemeye çalıştıkları sorunlardan bazıla başa çıkmak için, seçkisiz deneysel desenleri
rının sosyal ya da çevresel değişimlemeye, bu ve yaratıcı stratejileri kullanmışlardır.
bölümde açıklanan toplum temelli müdahalele 14 Ons’ta özetlenen vakaların çoğu, daha
re hiç dokunmadan bırakılmış belli başlı gene genellenebilir olumlu sonuçların çoğaltılma
tik veya biyolojik öğelerinin olması nedeniyle, sını (belirli bir olumsuz sonucun yer almasını
hazır olmayışları olabilir. Örneğin, Bölüm 11’de azaltmak yerine) son zamanlarda vurgulayan
gördüğümüz gibi, şizofrenide bir çeşit biyolojik önleme bilimiyle tutarlı olarak, yeterlik geliştir
yatkınlığın olduğuna dair güçlü kanıtlar vardır. me programlarıyla ilgilenmektedir. Ancak, ge
Her ne kadar ön hazırlığı veya eğilimi olan bi nel bir yeterlik becerisi geliştirilmişse bile bunu
rinin günlük yaşamında karşılaşabileceği stres gösterebilmek zordur; çünkü araştırmacılar, ye
miktarını, çevresel müdahale ile önleme doğ terliğin ne ve neden oluştuğu sorusunda (örn.,
ana-babalık becerisi) anlaşamayabilirler. Bunun
5
Bu, sağlık elemanlarının karşısına genel bir konuyu çıkarmaktadır; yani hastaya aksine, kolaylıkla tanımlanabilecek, davranışı
her zaman doğru ve gerçek söylenmeli midir? Bu durumda evde kalan ebeveyn,
savaş sahnesinde yerini almak üzere giden çok sevdiklerinin başına geleceklere azaltmaya ve böylelikle söz konusu davranışın
ilişkin üzüntü ve kaygılarını en aza indirerek –hatta saklayarak– çocuğun ölçümünde daha az anlaşmazlığın olabileceği,
hizmetinde mi olmalıdır? Hangi noktada çocuğun korunması için gösterilen
gayretler pratik ve mantıklı olmayan bir aldatmacaya döner? daha eski görüşlü önleme programları da var
612 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
dır. Örneğin okulu bırakma oranındaki değiş Birey psikolojisinden sosyal etkenlere kayış,
melerin ölçülmesi (olumsuz sonuç), amaç-be büyük bir olasılıkla zamanın ruhunu (Zeitgeist)
lirleme veya hedef edinme becerilerinin (genel ya da akımlarını da yansıtıyordu. 1960’larla
yeterlik becerisi) ölçülmesinden daha kolay 70’ler sosyal başkaldırının ve hareketliliğin en
olabilir. Bu yeni tartışmalara karşın, birçok önde çok yaşandığı; her çeşit kurumun sorgulandığı
gelen araştırmacı, yeterlik geliştirmenin toplum zaman olarak kabul edilir. Kentlerde ve üniversi
psikolojisi için yaşamsal önemi olduğuna inan te kampuslarında ayaklanmalar, patlamalar olu
maktadır. Önleme bilimindeki araştırma prog yordu; Afrika kökenli Amerikalısından eşcinseli
ramlarının bir sonraki aşaması, daha boylamsal ne kadar çeşitli azınlık grupları, ırkçılık ve politik
bir bakış açısını varsaymaktır. Böylece, genel baskı suçlamalarında bulunmaktaydı. Bu sosyal
yeterliklerin kazanılmasının, belirli davranışsal ayaklanış, devrim sınırlarını zorlamış ve gide
sorunların uzun vadede daha az geliştirilmesiy rek sosyal kurumların, bireysel sıkıntıların ne
le ilişkilendirilmesi mümkün olabilecektir (Mra denleri oldukları görüşünü güçlendirmiştir. Aynı
zek ve Haggerty, 1994). dönemde Kennedy ve Johnson yönetimleri de
(1961-1968) federal hükümetin para politikaları
TOPLUM PSİKOLOJİSİNDE POLİTİK nı iyileşen bir liberalizme döndürmüşlerdir. John
VE ETİK FAKTÖRLER Kennedy’nin Yeni Sınırlar ve Lyndon Johnson’ın
Büyük Toplum programları, insanların durumla
Toplum psikolojisi ve daha az olarak da top rında düzelme sağlanması girişimlerine on mil
lumsal ruh sağlığının çalışılması, 1960’larda ve yonlarca dolar akıtmaya başlamıştır.
1970’lerde “ruhsal bozuklukların önlenmesinde Toplumsal tabanlı gayretlerin ve çalışmaların
toplumsal harekete neden dönüş yapıldığı” so büyümesine neler etken olmuşsa olsun, yola çı
rusunu gündeme getirmiştir. Yanıt oldukça kar karan şevk ve heves, sosyal gerçeklerin farkın
maşıktır. Yıllarca psikoterapi hizmeti verenlerin da olunması ile eşleştirilmelidir. Örneğin, toplum
sayısı sınırlı kalmıştır. Çünkü psikoterapi daha psikologlarının varsaydığı yoksunluk koşulları
çok, genç, çekici, sözel, akıllı ve başarılı kişilere nın, davranış bozukluklarının ortaya çıkması ve
götürülen, üstelik pahalı ve zaman alıcı bir hiz sürdürülmesinde önemli rolünün olduğu gerçe
met görünümündedir (Schofield, 1964). Eysenck ği tanımlanmalıdır. Afrika kökenli Amerikalı bir
(1952), çok daha öncelerinde birçok psikoterapi genci, belirli bir meslekte yer edinmesi için eği
yaklaşımını etkililikleri açısından sorgulamaya tip yetiştirmenin uzun vadede birey için getirişi
başlamıştır. Tedavi görmüş olanların iyileşme yararlı olacaktır; yeter ki toplum bu iş ve meslek
oranının, kendi haline bırakıldığında görülen becerilerinin kazanılmasına ve kullanılmasına
iyileşme oranından daha yüksek olmadığı so olanak tanısın.
nuçlarına ulaşmıştır. Eysenck’in eleştirileri bazı Toplum psikolojisinde çalışanlar, ırksal ve
yazarlar tarafından hoş karşılanmamışsa da sosyal önyargıların, azınlık gruplarının atılım
(örn., Bergin, 1971), bu konudaki düşüncele yapmalarını ve toplumsal, kültürel ödüllere
ri ruh sağlığı uzmanları arasında kendine yer ulaşmalarını sınırlayıcı, hatta önleyici rol oyna
bulmuş ve insanı değiştirmeyi amaçlayan psi dıklarının farkındadırlar. Ancak, sosyokültürel
koterapinin, çoğunluğun psikolojik sorunlarına ortamın iyileştirilmesi gayretlerinin sürdürülme
çözüm getirmede en iyi yolu olamayabileceği si, -eğer toplumumuz sosyal ve zihinsel iyiliğin,
üzerinde durulmaya başlanmıştır. Dikkat odağı, sağlıklılığın sürmesinde bir sorumluluk duyuyor
bastırmalardan, çatışmalardan ve nevrotik kor sa- zorunludur ve bu doğrultuda hazırlanacak
kulardan, daha geniş ölçekli, yoksulluk, kalaba programlar daha geniş toplumsal sorunların çö
lıklaşma, eğitim olanaksızlığı, ayrımcılık, büyük zümlenmesi adına umutlandırıcı olacaktır. Öte
kentlerde baş gösteren yabancılaşma ve günü yandan toplumun gerçekleri tarafından belki
müz yaşamında karşılaşılan çeşitli, kişileri aşan hayal kırıklıklarına da neden olabilecektir. Gö
türde sosyal ve toplumsal sorunlara kaymaya rüşme veya terapi odasından çıkarak, topluma
başlamıştır. Toplum psikolojisinin, önlemeyi atılma cesaretini gösteren her ruh sağlığı uzma
vurgulayan yaklaşımı, özellikle A.B.D’de önem nının çelişkisi işte tam bu noktada yer alır.
kazanmıştır. Bunun nedeni de, sunulabilen ruh Toplum psikolojisi, kendine amaç olarak,
sağlığı hizmetleri ile ona duyulan gereksinim bireysel sorunlarla uğraşmak yerine geniş sis
çokluğu arasındaki uçurumun büyüklüğüdür temlerin ve insan gruplarının geliştirilmesini ve
(Weissberg, Caplan ve Sivo, 1989). değiştirilmesini almıştır. Tarzı, aramadır; psiko
TOPLUM RUH SAĞLIĞI 613
√√
loglar, gereksinim duyan bireylerin kendilerine len bakımın daha çok kapalı ortamlarda tutma
gelmelerini beklemek yerine, kendileri insanlara ve koruma anlayışına dayandığını ve etkili te
hizmet götürme girişiminde bulunurlar. Sosyal daviler için adım atılması gerektiği sonucuna
değerlerde ve kurumlarda değişmeyi sağlaya varmıştı. Komisyonun 1961’deki raporunda,
cak ilkeler hakkında ne biliyoruz? Örneğin, bir artık yeni büyük hastanelerin inşa edilmemesi;
toplum psikoloğunun kiralarla ilgili bir grevi ör bunların yerine toplum ruh sağlığı kliniklerinin
gütlediğini varsayalım. Bunu yapmanın en iyi kurulması (desentrilization) önerilmişti. 1963’te
yolu nedir? Yani, olabildiğince çok sayıda kira Başkan Kennedy, Kongre’ye, ruh sağlığı bozuk
cının bu birleşik harekete katılmaya iknâ edil luklarının önlenmesi ve tedavisi için Toplumsal
mesi yollarının neler olabileceği düşünülmelidir. Ruh sağlığı Merkezleri Faaliyetlerinin toplum
Yumuşak ve nazik olan iknâ yolları mı daha et içinde kapsamlı programlar hazırlamasını öne
kili olur; yoksa ev sahipleriyle şiddetli çatışma ren, “cesur, yeni bir yaklaşım” çağrısını içeren
lar mı gündeme gelebilir? Bunun da ötesinde, mesajını iletmişti. Bu hareket Kongre’de onay
eğer toplum psikoloğu, toplumun arzu ve gerek lanarak geçmiştir. Her 100.000 kişi için bir ruh
sinimlerini karşılayacak hareketleri başlatmayı sağlığı merkezinin, yatısız tedavi, kısa süre yatı
umut ediyorsa, bu arzu ve gereksinimlerin neler lı bakım; geceleri evlerine gidebilecek durumda
olduğunu nasıl saptayacaktır? 3. ve 4. Bölüm olanlar için gündüz hastanesi, 24 saat hizmet
lerden, psikoloğun, sürekli, doğrudan etkileşen veren acil servisler ve başka toplum kurumları
hastanın gereksinimlerini tanımlamada karşı na danışmanlık ve eğitim sağlanması öngörül
laştığı güçlükleri hatırlayalım. Binlerce insanın mekteydi.
gereksinimlerini bilmek ve değerlendirmek ne Bu atılıma bir destek güç de 1965 Swamps
kadar daha zor olacaktır? cott Konferansından (Bennett ve ark., 1966)
Toplum psikologları bir dereceye kadar sos geldi. Bu konferans, klinik psikologların gele
yal hareketçiler olmalıdırlar ki bu da şu tehlikeyi neksel ruh sağlığı hizmetlerinin yetersizliğinden
beraberinde getirir: iyi niyetli uzmanlar olarak kaynaklanan doyumsuzluklardan ve artık insan
psikologlar, hastalarına değerler, gayeler, bir refahının, geniş anlamda iyileştirilmesi ve arttı
takım hedefler dayatabilirler. John Kennedy’nin rılması için yeni, bağlayıcı programların yapıl
ateşlediği toplumsal ruh sağlığı hareketi, fede ması gereksiniminden doğarak örgütlenmişti.
ral hükümetin Amerikalıların ruh sağlıklarının Her ne kadar 1980’lerde ülkedeki hava özellikle
iyiliği ile ilgilendiğini beyan etmekteydi. Ancak, bu tür çabalara elverişli değil idiyse de, Ulusal
ruh sağlığı nedir? Buna kim karar vermelidir? Akıl Sağlığı Enstitüsü (NIMH) destekli 5 Önle
Toplum psikologlarınca hizmet götürülen kişile yici Müdahale Araştırma Merkezi, 1980’lerin
rin, bu hizmetlerin nasıl olması ve örgütlenmesi sonlarında faaliyete geçmişti (Gesten ve Jason,
gerektiğine dair görüşleri, söz hakları var mı 1987).
dır? Eğer toplum psikolojisi, sorumluluk içinde
ve etkili bir şekilde çalışacaksa, bunlar sürek TOPLUM RUH SAĞLIĞININ
li olarak sorulması gereken, biraz da kızdıran AMAÇLARI
sorulardan yalnızca birkaç tanesidir. Bu alanın
Bir toplum ruh sağlığı merkezinin temel ama
odağı, geniş ölçekli etkenlerdir ve birçok insanı
cı, bireyin kendi topluluğu içinde, ödeyebileceği
kapsar. O halde, birçok yaşam, alınacak karar
bir ücret karşılığında, ayakta bakım almasını
lardan etkilenecektir. Değerler ve etkililikle ilgili
sağlamaktır. Umut edilen, bu gibi klinik hizmet
sorular, insanın koşullarını değiştirmeyi içeren
lerin sağlanabilirliğinin artması ve daha az insa
her türlü gayret ve hareketin içinde doğal olarak
nın hastaneye yatırılması sonucunu getirmesi;
vardır. Ancak bunlar, hastaların, müdahale için insanların, ailelerinin ve arkadaşlarının yanın
kendileri başvurmadıklarında, daha bir önem da ve yakınında kalarak, işine gücüne devam
kazanırlar. edebilmesi ve bu arada da haftada birkaç kez
yerel bir ortamda terapi görebilmesi sonucuna
TOPLUM RUH SAĞLIĞI ulaşmaktır. Toplum ruh sağlığı merkezi, aynı
zamanda kısa süreli yatarak da bakım vere
1955’te Kongre, Ruh Hastalığı ve Sağlığı bilmektedir. Bunu, daha çok, genel bir hasta
Birleşik Komisyonunu, devlet akıl hastaneleri nenin, kişiyi, aile ve dostlarının kolayca ziyaret
ni incelemesi için görevlendirmişti. Altı yıllık bir edebildikleri psikiyatri servisinde sağlamaktadır.
taramaya dayanarak komisyon, hastalara veri Gerek duyulduğunda, gündüzleri ve bazen de
614 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
gece için, psikiyatri servisinde kısmi hastaneye nel bir anlayış içinde olabilirler. Bu da, hizmet
yatış olanaklıdır. 24 saat çalışan kriz servisi, acil götürülen insanların müdahaleleri kabulünü ve
danışmanlık hizmeti sunar ve toplumun üyeleri kavrama yakınlaşmalarını kolaylaştırabilir. Ken
için çoğunlukla vurucu seanslar düzenler. Bö dilerinden yararlanılan bu meslekten olmayan
lüm 14’te toplum ruh sağlığı merkezleri tara kişiler, yardım veren terapist konumunu, gerek
fından genelde verilen bir hizmet olan tecavüz sinimi olanlara yardım etme sürecinde, yardımı
krizi çalışmaları üzerinde durulmuştu. sağlayanın da ruh sağlığının iyileşmesi biçimin
Merkezlerde çalışan personel, psikiyatrlar, de, kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlar (Ri
psikologlar, sosyal çalışmacılar, hemşireler ve essman, 1965, 1990). Bu karşılıklı yarar sağ
bazen de, aynı semtte yaşayan, orta ve (yük layıcı alışveriş olanağı, toplumsal ruh sağlığı
sek-orta sınıfa dâhil meslektaşlar ile ruh sağlığı hareketinin en sağlam, en dayanıklı öğesi ola
kavramı kendileri için hâlâ yabancı olan toplum rak yerini korumaktadır. Merkezlerin, konsültas
üyeleri arasındaki boşluğu doldurmak için) mes yon (mesleki görüş alışverişi) ve eğitim başlığı
lekten olmayanlardan (paraprofesyonel) oluşur. altında geniş bir hizmet menzili bulunmaktadır.
Meslekten olmayanlarla gönüllüler, bütçeleri Öncelikle, meslekten olmayan diğer toplum ça
sınırlı olan merkezlerin personel gereksinimini lışanları -öğretmen, katip ve polis-, önleyici ruh
karşılayabilirler. Meslekten olmayanların hiz sağlığı ilkelerine göre ve yardımı kendi kendile
met verme sürecine katılmaları, “yardım alanı” rine nasıl götürecekleri konusunda eğitilmelidir
“yardım verene” döndürme (Riessman, 1990) (Odak 19.4’te, toplum psikolojisi ile toplum ruh
biçiminde insan kaynaklarını zenginleştirmede sağlığı arasındaki farklılıklara bakınız).
etkili ve yararlı bir yol olarak ön plana çıkmış
tır. Bazı gözlemciler başka başka iş ve meslek TOPLUM RUH SAĞLIĞININ
lerden bu insanların belli koşullarda en az ruh
sağlığı uzmanları kadar etkili olabileceklerine
DEĞERLENDİRİLMESİ
inanmaktadırlar (Christenen ve Jacobs, 1994). 1960’larda Kongre tarafından planlanan
Toplumun yerli üyeleri sayılan meslekten olma 2000 toplum ruh sağlığı merkezinin 800’den azı
yanlar, kültürel ve sosyal değişkenlere karşı öz kurulabilmiş; 1980’lerdeki Reagan ve Bush yö
PSİKOLOJİK MÜDAHALELERDE KÜLTÜREL VE IRKSAL FAKTÖRLER 615
√√
netimleri sırasında, Birleşik Devletler genelinde psikoterapi randevularının daha çok yüksek
siyasi destek kaybetmenin acısı çekilmiştir. Top eğitimli ve iyi işleri olan yüksek sosyal sınıf has
lum ruh sağlığı merkezlerini desteklemek için talarına verildiğini belirtmiştir. Olumlu bir yön,
ayrılan federal fonlar (Mosher ve Burti, 1989’a düşük gelirli hastaların gerçekte de alkol ve
bkz.), 1980’lerin ortalarında ve sonlarına doğru madde kötüye kullanımı gibi belirgin sorunlara
kesilmiştir (Rappaport, 1992). İnsan, bu mer odaklaşan kategorik tedavi türünde uygulanan
kezlerin siyasete kurban gittiğini düşünebilir; yatısız tedaviye başvurmayı artırdıkları bulgu
hele, federal vakfın parayı, bu merkezlerin hiz sudur.
metlerine artık gerek duyulmamasından değil;
tutucu bir takım siyasilerin, sosyal sorun oluş PSİKOLOJİK
turan başka bir olayın, madde-bağımlılığının,
para, ilgi ve desteği daha çok hak ettiğine karar MÜDAHALELERDE KÜLTÜREL
vermeleri sonucunda kestikleri düşünülürse! Bu VE IRKSAL FAKTÖRLER
yolla, Lyndon Johnson’ın 1960’lardaki Yoksul-
lukla Savaş sosyal hareketi, 1980’lerde Ronald Üç Bölümlük müdahaleye ilişkin inceleme
Reagan’ın Uyuşturuculara Savaş’ına dönüşmüş ve tartışmamızı bitirirken, bu kitapta birçok kez
oldu (Humphrey ve Rappaport, 1993). Bunun değinilmiş olan kültürel çeşitlilik ve farklılık ko
da ötesinde, madde kötüye kullanımının, tutucu nusuna tekrar döneceğiz. Bu, özellikle, bün
politika üretenler için, bireyin eksikliklerine ve yesinde kültürel çeşitliliği fazlasıyla barındıran
toplum ruh sağlığı hareketi içinde pek de açıklık Birleşik Devletler ve Kanada gibi ülkeler için çok
kazanmamış sosyo-çevresel bir boyut olan ah önemlidir. Ancak, başka ülkeler için de önemli
lâki yönüne dikkati çekmesi bakımından daha dir; çünkü psikopatoloji ve müdahale üzerinde
kabul edilebilir olduğu ileri sürülmüştür. Halen yaptığımız tartışma ve incelemelerin çoğu, batılı
var olan toplum ruh sağlığı merkezleri aracılı ve Avrupalı toplumlar bağlamında ve sınırların
ğıyla bireye hizmet götürmek destekleneceği da sunulmaktadır. Biyolojik etkenlerin zihinsel
yerde, siyasetçiler, madde kötüye kullanımının, veya ruhsal bozuklukların doğasındaki rolünü
soysal ve siyasi çevrelerden ziyade ahlâki ya ve birçok bozukluğu nasıl önleyeceğimize ve
da fiziksel kusurlardan kaynaklandığını varsa tedavi edeceğimize dair artan anlayışımıza kar
yan içsel-bozukluk modelini benimsemişlerdir. şın, sosyal koşullar sadece yüksek risk durum
Bundan böyle, madde bağımlıları da Nancy larında ihmâl edilmektedir.
Reagan’ın ve diğerlerinin tekrar tekrar zorladığı Çeşitli tarihsel ve sosyo-ekonomik nedenler
doğrultuda “Yalnızca HAYIR!” diyebilmelilerdi. den dolayı Birleşik Devletlerdeki birçok azınlık
1980’lerde Cumhuriyetçilerin başlıca girişimi grubu meslekten olmayan terapistler aracılığıy
olarak başlayan bu hareket, 1990’larda Demok la ilk kez düşük ücretli ruh sağlığı merkezleri
ratların desteğini çekmeyi sürdürmüştür. -yani ruh sağlığı sistemi- ile temas kurmuşlardır.
Toplum ruh sağlığı merkezlerinin sorunları Genelde meslekten olmayanlar, hizmeti talep
25 yıl önce Ralph Nader’in Center for Study of edenlerle aynı ardalandan gelmektedirler. Bir
Responsive Law tarafından oldukça çekişmeli miktar eğitimleri olmakla birlikte doğrudan ruh
bir eleştiri çerçevesinde incelenmişti (Holden, sağlığı çalışması yapmak için ehliyetleri yok
1972). Bu rapora göre, merkezler, iyi ve övgüye tur. Baskın olan kanı, bu kişilerin, gereksinim
değer fikirler üzerine kurulmuşlardı; ancak bu duyanların durumunu daha iyi bilebilecekleri
fikirlerin öngördüklerini yerine getirmede zafi ve daha da önemlisi onlar tarafından onaylan
yetler oluşmuştu. Yani yürütmekte pek başarılı ma olasılıklarının daha yüksek oluşudur. Model
olunamamıştır. Sorun, eski şarabın yeni şişeye alma üzerinde yapılan çok sayıda araştırma bu
konmasına benzemiştir. Nader grubu, merkez varsayımları doğrular niteliktedir. Gözlem yoluy
lerin, genellikle eğitimleri ve görüşleri bire-bir la öğrenme çalışmalarına katılanların, saygın
terapiye bağlı olan ve tipik olarak psikanalitik ve kendilerine benzeyen veya yakın buldukları
çizgideki psikiyatrlar tarafından kontrol edildiği modelleri gözlemlemeleri sonucunda daha ça
ni belirtmektedir. Tedavi ile merkezlerin başlıca buk öğrendikleri sonuçlarına varılmıştır. Yaş ve
danışanlarını oluşturan düşük-gelirli insanların ardalan benzerliği, modelin, kişiye göre saygın
sorunları arasındaki uyum genelde azdı. Hollica lığında ve yakın bulunmasında önemli belirleyi
ve Millie (1986) tarafından Connecticut toplum ciler olmaktadır (Rosenthal ve Bandura, 1978).
ruh sağlığı merkezinde yürütülen bir çalışma, Bu nedenle standart orta sınıf muayenehane
616 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
ücretine ve randevu almaya alışık olmayan bi araştırmaya daha çok yöneldikleri bulunmuştur
reylerin, kendileri gibi olan birilerinin tavsiyeleri (Jackson, 1973). Araştırmalar, aynı zamanda,
ni ve davranışlarını daha kabul edici bulacakla ırksal farklılıkların, danışman ile danışan ara
rını umabiliriz. sındaki anlaşmayı engelleyici, aşılması güç
Ancak, meslekten olmayanlar tarafından engeller olmadığını göstermektedir (Beutler ve
götürülen hizmetlerin, etnik ve ırksal azınlıklar ark., 1994). Yeterli empatik anlayışa sahip te
için yeterince iyi olduğunu ya da bu ve önceki rapistlerin, ırkları ne olursa olsun, danışanlar
iki Bölümde gözden geçirilen, meslek içinden tarafından daha iyi yardım edenler olarak algı
olan uzman müdahalelerinin azınlıklar için uy landıkları bilinmektedir.
gun olmadığını varsaymak yine de hata olur. Beyaz Amerikalıların değerlerini tamamen
Bir çok orta ya da üst sınıf azınlıklar ruh sağlığı benimsemiş Afrika kökenli Amerikalılar genellik
profesyonellerinin hizmetlerinden kendilerini ya le beyazlara, diğer Afrika kökenli Amerikalılara
rarlandırmaktadırlar ve herkes olabilecek en iyi olduğundan daha farklı davranmaktadırlar. Ör
hizmeti almak istemektedir (Birleşik Devletlerde neğin, Afrika kökenli Amerikalılarla daha açık ve
temel olarak Beyazlar tarafından sağlanan psi doğal olabilirken; beyazlarla daha temkinli ve az
koterapide azınlıkların Beyazlardan daha az iyi konuşma eğilimindedirler (Gibbs, 1980; Ridley,
oldukları gösterilememiştir. Sue, Zane & Young, 1984). Terapistlerin; Afrika kökenli Amerikalıla
1994). Ayrıca terapist ve hastanın ırk ya da et rın, gerçekten de ön yargı ve ırkçılıkla fiilen kar
nik köken açısından benzer olduğu durumlarda şılaştıklarını; çoğunun, korkulan, öfke ve bazen
daha iyi sonuçların elde edildiği de gösterile de nefret duyulan bir azınlığın üyesi olarak bü
memiştir (Beutler ve ark., 1994). Dahası, pro yümenin duygusal sonuçlarını anlamazlıktan,
fesyonel yardıma ulaşamayanların çoğu azınlık görmezlikten gelen duyarsız bir çoğunluk kül
kültürlerine aittir. İzleyen tartışma Bölüm 17 ve türüne karşı besleyebilecekleri kızgınlık, öfke
18’de tartışılan geleneksel ortamlar kadar yu ve hırs ile boğuştuklarını bildiren araştırmalar
karıda değinilen toplum yönelimli çalışmalara vardır (Hardy ve Laszloffy, 1995). Öte yandan
ilişkindir. Azınlıklar, paraprofesyonellerin müş Greene’in (1985) uyardığı gibi, terapistlerin
terileri arasında aşırı temsil edilirler ve toplum sosyal zulme gösterecekleri duyarlılık, hiçbir
psikolojisi çalışanları tarihin ve ayrımcılığın bir şekilde kişisel yakınlık ve babacan tavırlarla
kazasıdır. karıştırılıp, Afrika kökenli Amerikalı bir danışa
Son bir konu da müdahalede ırksal faktörle nın terapi ilişkisindeki sorumluluk ve kişisel güç
rin tartışılması kalıp yargı geliştirme riskini taşır, dengesi üzerine kurulu rol paylaşımını bozacak
çünkü bir grubun psikolojik yardıma tepki gös bir nitelik kazanmamalıdır.
terme biçimleri hakkında uzmanların yaptıkları
genellemeleri gözden geçirdik. Azınlık grupla LATİN AMERİKALILAR VE
rından kişiler, birbirlerinden, en az gruplarının PSİKOLOJİK MÜDAHALE
diğer gruplardan farklılaştıkları kadar ayrılık
gösterirler. Bununla beraber, grup özelliklerinin Meksikalı Amerikalıların, Latin olmayan tera
gözden geçirilmesi önemlidir ve azınlık ruh sağ pistlere nasıl tepki gösterdiklerine ilişkin bulgu
lığı olarak adlandırılan gelişen bir uzmanlığın lar karışıktır. Ancak, Lopez ve ark., (1991), ken
bir alanıdır. di aralarında ilişkili üç iyi düzenlenmiş deneysel
çalışmada, Meksika kökenli Amerikalıların, etnik
benzerliği olan terapistleri, özellikle klinik soru
AFRİKA KÖKENLİ AMERİKALILAR
nun etnik durumlarla (örn., bir kadının iş veya
VE PSİKOLOJİK MÜDAHALE meslek sahibi olmasındansa Meksikalı baba
Afrika kökenli Amerikalı danışanlar, Afrika kö tarafından evlenmeye zorlanması) ilgili olduğu
kenli Amerikalı terapistlerle, beyaz terapistlerle zaman açıkça tercih ettiklerini bildirdiklerini ra
olduğundan daha üst düzeyde iyi ilişki (rapport) por etmişlerdir. Daha az kültürleşmiş Latinlerin,
kurabildiklerini, Afrika kökenli etnik benzerliği olan danışmaların, Anglo danış
Amerikalı terapistleri beyaz terapistlere ter manlardan daha değerli yardım kaynağı olduk
cih ettiklerini ve onlarla olan etkileşimlerinden larını düşündükleri sonucuna varılmıştır (Ponce
daha çok doyum aldıklarını bildirmişlerdir (Atkin ve Atkinson, 1989). Latinlerle terapide, onların
son, 1983, 1985). Bir çalışmada, Afrika kökenli psikolojik sorunlarını dile getirmede yaşayabile
Amerikalı danışanların, kendi ırklarından olan cekleri zorluklar dikkatten uzak tutulmamalıdır.
danışmanlarla görüşürken, kendini inceleme ve Özellikle erkekler, zayıflık ve korkularını ifade
PSİKOLOJİK MÜDAHALELERDE KÜLTÜREL VE IRKSAL FAKTÖRLER 617
√√
etmekte, özgürlüklerini kazanan, maaşlı işlerde minde olduklarının da farkında olmalıdırlar. On
çalışan Latin kadınların bulunduğu etnik top ların değerleri, dâhil oldukları Birleşik Devletler
lumlarında, zorluk yaşayabilirler. çoğunluk kültürünün Batılı değerlerinden fark
Bilişsel davranışçı terapiler, geleneksel dav lıdır. Örneğin -bireysel farklılıkları da göz ardı
ranış ve tutum örüntüleri olan Latinlerde, içgörü etmemek koşuluyla-, Asya kökenli Amerikalılar,
yönelimli terapilere oranla daha başarılı olabilir kişilerarası ilişkilerde resmiyete ve yapılanmaya
ler. Çünkü bilişsel davranışçı terapiler, belirtiden daha çok saygı göstermektedirler. Oysa batılı
kurtarma, öneride ve rehberlikte bulunma ve bir terapist için samimiyet ve daha az otorite tu
yaşanılan anda önemli olan konular etrafındaki tumları daha önemlidir. Otoriteye saygı, terapist
sorunları çözmeyi amaçlar. Bu özellikler, genel ne söylerse ve ne önerirse onaylama biçimini
likle ırksal ya da etnik ayrım olmaksızın, düşük alabilir -ve belki de, bir sonraki görüşmeye gel
gelir düzeyindeki insanlar için uygulanabilirliği memeyle sonuçlanabilir. Psikoterapinin, stresle
elverişli olan terapötik özelliklerdir. Bilişsel dav başa çıkmak için bir yol olarak kabul edilebilir ol
ranışçı terapinin didaktik tarzı, aynı zamanda masının oranı, duygusal sorunların irade gücüy
terapi sürecini gizeminden çıkarmakta ve onu le ve kişinin kendi kendisine halletmesi gereken
terapötik olmaktan çok eğitsel yapmaktadır. bir şey olduğunu düşünme eğiliminde olan Asya
Böylece, “kafayı üşütmüş” misali damgalanma kökenli Amerikalılar arasında, çok daha düşük
olasılığını da azaltmış olmaktadır (Organista ve olması beklenir (Kinzie, 1985). Asya kökenli
Munoz, 1996). Amerikalılar, bazı konuları (örn., evlilik ilişkisi ve
cinsellik) bir terapistle görüşülebilecek konular
ASYA KÖKENLİ AMERİKALILAR VE arasında görmezler.
PSİKOLOJİK MÜDAHALE Birleşik Devletlerde doğan Asya kökenli Ame
rikalılar, çoğu zaman iki kültür arasında sıkışıp
Asya kökenli Amerikalılar bir düzine ayrı alt kalmışlardır. Bunun çözümlenmesinin bir yolu,
gruptan oluşurlar (örn., Filipinliler, Çinliler, Vi büyük bir çaba harcayarak, çoğunluk kültürü
etnamlılar, Japonlar..) ve İngilizceyi iyi konuş ve değerleriyle özdeşleşmek; Asyalı olan her
ma, göç etmiş olup olmama veya ülkelerindeki şeyi reddederek bir tür kendi ırkına nefret ge
savaş veya terörden kurtulmak için iltica edip liştirmektir. Çatışmalı sadakat duyguları içinde
etmeme, Birleşik Devletler doğumlu olmala bocalayan diğerleri ise (az belli edilen) ayrımcı
rına karşın ana vatanlarıyla ve ebeveynleriyle Batı kültürüne öfke duyar, fakat aynı zamanda
kurdukları iletişim derecesi gibi boyutlarda fark da kendi Asyalı ardalanının bazı yönlerini sor
lılaşırlar (Yoshioka ve ark., 1981; Sue ve Sue, gular. Sonuçta terapist, Asya kökenli Amerika
1992’dan). Bu çeşitlilik akılda tutularak, tera lıların, yansıtıcı yönelimden çok yapılandırıcı
pistler, bu gruplar arasında, diğer beyaz gruplar yaklaşımdan yana tercih bildirmeleri de dikkate
arasında olduğundan daha fazla mesleki yar alındığında, terapide daha yönlendirici ve aktif
dım arama atılganlığının azlığı (A.B.D standart olmalıdır (Atkinson, Maruyamave Matsui, 1978;
larına göre) ile birleşen duygusal sıkıntılardan Iwamasa, 1993).
utanma eğiliminin görülebileceğine karşı duyarlı
olmalıdırlar.
AMERİKAN YERLİLERİ VE
Her şeyin ötesinde, Asya kökenli Amerika
lılarla nasıl psikoterapi uygulamaları yapılaca
PSİKOLOJİK MÜDAHALE
ğına ilişkin birçok gösterge vardır. Sue ve Sue Diğer azınlıklarda olduğu gibi Amerika Yerli
(1992), terapistlere, Asyalı mültecilerin çoğunun, leri de oldukça heterojen bir gruptur ve Birleşik
kayıplarından dolayı yaşadıkları üzüntülere ve Devletlerde 500 kadar kabile bulunmaktadır.
duyacakları strese, özellikle de bunu, onlar için Çoğunluk kültürüne olan kaynaşma derece
son derece önemli olan aile bağları arasından si gibi bireysel ayrılıkları unutmadan, terapötik
görerek değerlendirmelerini ve duyarlı olmala yaklaşımlara ilişkin bazı genellemeler yapıla
rını tavsiye eder. Başka bir deyişle, bu ülkeye bilmektedir (Sue ve Sue, 1992; Sue, Zane ve
mülteci olarak gelen Asya kökenli Amerikalılar Young, 1994).
da, travma sonrası stresin rolü dikkate alınma Amerikalı Yerlilerin çocuklarına çeşitli akra
lıdır. Terapistler, aynı zamanda, Asya kökenli balar tarafından evlerde bakılması nedeniyle,
Amerikalıların, “bedenselleştirmeye” eğilimli ol bir çocuğun veya genç yetişkinin, değişik evler
duklarının; yani streslerini baş ağrısı, yorgunluk, arasında gidip - gelme örüntüsü, mutlaka bir
bitkinlik gibi fiziksel belirtilerle ifade etme eğili sorun olduğunun işareti değildir. Çocuk veya
618 √√ BÖLÜM 19 - GRUP, ÇİFT VE AİLE TERAPİSİ & TOPLUM PSİKOLOJİSİ
ÖZET
Terapi bazen gruplarda etkili bir şekilde bireysel tedavi götürmek için yapılsa da, grup terapisi ge
nellikle gruba özel bazı unsurlardan yararlanır. Grup, değişme için güçlü bir sosyal baskı yapar. Grup
üyeleri de ortak ilgi, sorun ve beklentileri paylaşmaktan yarar sağlar. Duyarlık eğitimi ve etkileşim
grupları, insanların başkalarını etkilemesini ve onlardan etkilenmeyi öğrenmelerini sağlar. İnsanların
dış dünyaya gösterdikleri sosyal maskelerin altındakileri keşfedip, başkalarıyla daha açık, dürüst ve
etkili ilişkilere girmelerine çalışılır. Her türlü grup terapisinde, kontrollü sonuç ve süreç araştırmaları
yapılmasına henüz başlanmıştır. Ancak birçok insanın grup terapisi yaşantısından yarar sağlayabi
leceğini söylemek doğru olacaktır.
Aile terapisinde, belirlenen bir hastanın sorunları ailedeki rahatsızlığın bir göstergesi sayılır. Aile
fertleri, davranış ve tutumlarının birbirlerini nasıl etkilediğini; esnekliğin ve iletişim örüntüsünün de
ğiştirilmesinin uyum getireceğini öğrenir. Evlilik ve çift terapisi, gergin çiftlerin, sürmekte olan ilişkileri
içinde çözümsüz gibi gözüken çatışmaları çözmelerine yardımcı olur. Kullanılan tekniklerden biri,
özel ilgi gösterme günlerini içerir. Sırayla eşlerden biri diğerine haz ve keyif vermeye odaklaşır ve on
ları saran düşmanlık ve mutsuzluk döngüsünü kırmaya çalışır. Tüm kuramsal yaklaşımlarda, çiftlerle
çalışan terapistler, eşlerin birbirlerine olan gereksinimlerini ve beklentilerini geliştirmeye ve iletişim
ÖZET 619
√√
kanallarını açmaya çalışır. Bir davranış, bir hareket iyi niyetli olabilir ancak sonucu kötü olabilir. Bunu
açıkça konuşmak, gergin ilişki yaşayan birçok çiftin rahatlamasını sağlar. Aile ve çift terapisinde sü
ren çalışmalar umut vericidir.
Toplum psikolojisi ve ona bağlı toplum ruh sağlığı hareketi, ruh hastalıklarının gelişmesini ön
lemeye, sorunlu insanları aramaya ve ekonomik anlamda karşılanabilir ücret karşılığı ruh sağlığı
hizmetlerini sunmaya çalışır. Bunlara örnek olarak, intiharı önleme merkezleri, zarar verici yaşam
tarzlarını değiştirmeye yönelik kitle iletişim kampanyaları, okullarda çocuklara problem çözme be
cerilerinin öğretilmesi ve çocuk istismarına eğilimli risk grubu oluşturan ailelerde ana-babalık bece
rilerinin öğretilmesi, sayılabilir. Kurumlaşmanın bırakılması (desentrilization) veya önlenmesi, eğer
mümkünse ruh hastalarının evde veya küçük yaşama alanlarında yaşamaları yönelimi, hepsi bu
hareketin parçasıdır. Ne var ki, bu insanların toplum tarafından kabul görecek şekilde yaşayabile
cekleri, bakım görecekleri yeterli ve korunaklı yaşam alanlarının sağlanması ve düzenlenmesi için
daha çok çalışma gerekmektedir. Önlemeyi kurumsallaştırmak zordur. Toplumun gereksinimlerini
saptamak ve büyük insan kitlelerini değişime doğru hareketlendirebilmek için daha çok şeyin öğre
nilmesi gereklidir.
Son olarak, hastaların veya danışanların, kültürel ve ırksal ardalanları, değişik birçok ilgi odağı
nı gündeme taşımaktadır. Belli başlı konular: Afrika kökenli Amerikalıların, Latinlerin, Asya kökenli
Amerikalıların ve Amerikalı Yerlilerin tedavisini; bu grupların sergileyebilecekleri sorunlar ile klinis
yenlerin, saygı ve etkililik doğrultusunda bu azınlık gruplarından gelen hastalarla çalışabilmeleri için
göstermeleri gerekli duyarlık ve dikkati, içermektedir.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
grup terapi toplum ruh sağlığı boşanma süreci
çift (evlilik) terapisi duyarlık eğitimi grubu (T-grup) önleme
aile terapisi etkileşim grubu
toplum psikolojisi aile sistemleri yaklaşımı
20
Değişiklik 1 Kongre; dinin resmi olması ile il çoğunlukla ince bir şekilde ortaklaşa çalışarak,
gili, dini özgürlükleri yasaklayan, konuşma veya Amerikan halkının, önemli bir bölümünü temel
basın özgürlüğünü, halkın barış içinde toplan sivil haklarından mahrum ediyorlar. Hâkimler,
ma ve hükümet hakkındaki yakınmaların gide hastane yönetim kurulları, barolar ve ruh sağlığı
rilmesini talep etme hakkını kısıtlayan kanunlar alanında çalışan profesyoneller, en iyi niyetle
yapmamalıdır. riyle ve yıllar boyunca toplumu, kendilerine ve
Değişiklik 4 İnsanların, kendilerinin, evleri başkalarına zararlı olarak görülen ruhsal yön
nin, mallarının, mülk ve belgelerinin güvencede den hasta ya da özürlü kişilere karşı korumaya
olması hakları, aramalar ve tutuklamalar nede çalıştılar. Ama bunu yaparken, hem cezai mah
niyle çiğnenmemelidir. kûmiyet hem de sivil mahkûmiyet almış binlerce
Değişiklik 5 Hiç kimse herhangi bir adli olay insanın haklarını feshettiler. Yasalara uymayan
da, kendine karşı tanıklık yapmaya zorlanma veya uymadıkları iddia edilen akıl hastası birey
man, yaşamından, özgürlüğünden veya malın ler cezai mahkûmiyet (criminal commitment)
dan kanun dışı bir yolla mahrum edilmemelidir. alırlar. Bu durumda, kişi ya mahkemeye çıka
Değişiklik 6 Tüm adli davalarda, zanlı çabuk rılacak yeterliliğe sahip olup olmadığına karar
ve açık yargılanma hakkına sahiptir. Kendisine verilmek üzere ya da delilik nedeniyle beraat et
karşı olan tanıklarla yüzleşme, kendi çıkarına tikten sonra bir akıl hastanesi gözetimine sevk
tanık toplama ve kendisini savunması için bir edilir. Sivil mahkûmiyet (civil commitment),
avukat edinme hakkına sahiptir. ruhsal bozukluklara sahip ve tehlikeli bir kişinin,
Değişiklik 8 Aşırı kefalet ücreti istenemez. yasaları çiğnememiş olmasına rağmen elin
Aşırı para cezasına çarptırılamaz. Acımasız ve den özgürlüklerinin alınması ve kişinin bir akıl
görülmemiş cezalar uygulanamaz. hastalıkları hastanesine konmasını öngören bir
Değişiklik 13 ABD içinde ya da ABD’nin hu süreçtir. Yürürlükteki iki mahkûmiyet şeklinde
kuken etkin olduğu bölgelerde, işlediği suçun de insanlar hukukun normal işleyişinin dışında
karşılığı olmaksızın kişiye kölelik yaptırılamaz muaf tutulurlar. Bu bölümde, bu yasal süreçleri
ya da zorla çalıştırılamaz. derinlemesine inceleyeceğiz. Daha sonra, araş
Değişiklik 14 Hiç bir Eyalet bir kimseyi yaşa tırma ve terapiyle ilgili olduğundan, önemli etik
mından, özgürlüğünden veya malından kanun konuların incelemesine geçeceğiz.
dışı olarak mahrum edemez ve yargılamada bir
kimseyi kanunların eşit korumasından mahrum CEZAİ MAHKUMİYET
edemez.
Değişiklik 15 ABD vatandaşlarının seçme Önce, psikiyatri ve psikolojinin cezai hukuk
hakkı ırk, renk veya önceki hizmet durumu ne sistemindeki rolünü inceleyeceğiz. “Suçlu zihin”
deniyle ABD veya herhangi bir Eyalet tarafından veya “mens rea” kavramının ve “Kötü niyet ol
kısıtlanamaz. madan suç olmaz” kavramının İngiliz Kanunla
Bu anlamlı ifadeler Amerikan vatandaşlarının rında kabul edilmesine başlanmasından itibaren
ve Amerika’da yaşayan diğer insanların bazı delilik de kavram olarak kabul edilmeye başla
haklarını açıklar ve korur. Bu haklar neye karşı mıştır; çünkü dağınık bir zihin kötü bir amaçla
korunuyor? Bu ifadelerin yürürlüğe konduğu ko bir suçu planlayamaz ve uygulayamaz (Morse,
şulları göz önünde bulundurun. Anayasa Kon 1992). Başka bir deyişle, bozuk bir zihin suçlu
seyi 1787’de hükümetin yetkisinin sınırlarını be bir zihin olamaz; çünkü sadece suçlu bir zihin
lirledikten sonra, 1789’da ilk Kongre belirlenmiş cezayı gerektiren hareketlerde bulunabilir. Baş
olanları değiştirmeyi ve federal hükümete belli langıçta, delilik mahkemede geçerli bir savun
sınırlamalar getirmeyi uygun gördü. O zaman ma değildi ama kraliyet bazen, tamamen deli
dan beri orijinal on değişiklikten fazlası eklendi. oldukları kanısına varılırsa, cinayetten mahkûm
Ondördüncü Değişiklik, akıl hastalarının hakla edilen kişileri affediyordu (A. A. Morris, 1968).
rını korumada giderek daha büyük rol oynayan I Edward’ın hükümdarlığı zamanında delilik
eyaletlere yöneliktir. Amerikan hükümetinin fel mahkemede savunma olarak kullanılabiliyor
sefi ideali, toplumun düzenini korumakla tutarlı du ve cezayı azaltabiliyordu. 14. Yüzyıl içinde,
olarak, vatandaşlarına en geniş şekilde özgür tamamen ve sürekli deli olduğu kanıtlanan bir
lük sağlamaktır. kişinin, bu durumunun cezai bir suçlamaya kar
Son bölümü bu şekilde açıyoruz; çünkü ya şı savunma olarak kullanılabileceği yasanın bir
sal sistem ve akıl sağlığı sistemi sürekli, ama parçası oldu.
622 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
olarak adlandırılacak testin içinde zamanla ge olanlarla sınırlamak için düzenlenmiştir. 1984’e
çersiz olabilecek bazı zihin bozukluklarını gös kadar AHE testi eyaletlerin yarısından çoğunda
termedi. Psikiyatr, mahkemeye sanığın durumu ve bütün federal mahkemelerde kullanılıyordu.
hakkındaki değerlendirmesini iletme konusun Ama bazı araştırmacılar yeterli ve kavramak gibi
da tamamen serbest bırakıldı. Jüriyi bu derece terimlerin yeterince açık olmadığını ve sanığın
de uzmanın beyanına güvenmeye zorlamanın, akli durumunun belirlenmesi ve delilik nedeniyle
uygulanması mümkün olmayan bir mahkeme beraatına karar verilmesi sırasında uzman ta
hareketi olduğu ortaya çıktı. 1972’den beri hiç nıklar ve jüri üyeleri arasında tartışma çıkarabi
bir yargılamada Durham testi uygulanmadı ve leceğini savundu (Simon & Aaronson, 1988).
Bazelon sonunda, uzman tanıklara çok hareket Amerika’da 1980’lerde, yasal delilik savun
alanı sağladığını hissettiğinden, desteğini çekti. masını açıklığa kavuşturmak için, Mart 1981’de
1962’de Amerikan Hukuk Enstitüsü (AHE) başkan Ronald Reagan’a suikast girişiminde
halktan seçilen jüri üyeleri için, diğer testlere bulunan John Hinckley, Jr.’ın çok konuşulan ve
göre daha belirgin ve bilgilendirici olması ama tartışılan davasında, delilik nedeniyle sanığın
cıyla kendi kurallarını önerdi. beraatı kararına varılmasıyla da güçlenen bü
yük bir hareket başladı. Davaya bakan Hakim
1- Eğer bir kişi, suçu işlediği sırada, ruhsal hastalık Parker, birçok kızgın vatandaştan, bir Amerikan
veya bozukluk gibi sebeplerden dolayı hareketlerinin suç başkanına suikast girişimde bulunan bir insanın
olduğunu (yanlışlığını) veya yasalara uymadığını kavra bu suçu yüzünden sorumlu tutulmadığını, sade
mak için yeterli kapasiteye sahip değilse, hareketlerinden ce akli dengesinin yerinde olduğu kanısına va
sorumlu değildir.
rılıncaya kadar akıl hastanesinde yatacağını ve
2- Kanun maddesinde kullanıldığı gibi, “ruhsal hasta
lık (mental disease) veya özür (defect)” terimleri, tekrar
sonra tekrar serbest kalacağını iddia eden mek
lanan suçlar veya antisosyal hareketler sonucu ortaya çı tuplar aldı. (Bunu 1997’nin ortalarında yazdığı
kan anormallikleri kapsamaz. (Amerikan Hukuk Enstitüsü, mızda Hinkley 16 yılı aşkın bir süredir Washing
1962, s. 66) ton, D.C.’de bir akıl hastanesi olan St.Elizabeth
hastanesinde tedavi görmektedir ama akli den
İlk AHE tüzük maddesi M’Naghten kuralı ve gesinin yerine geldiği kararına varıldığında ser
karşı konulmaz dürtü kavramlarını birleştirir, best kalabilir.)
ikinci madde ise sürekli kanunla çatışanlarla Olayın halk tarafından çok yakından takip
ilgilidir; sürekli suç işledikleri için akıl hastası edilmesi ve delilik nedeniyle beraat kararı yü
sayılmayacaklardır. Aslında birinci maddedeki zünden delilik savunması birçok kesimin çok
“yeterli kavrama kapasitesi” ibaresi, delilik sa şiddetli ve bazen küfürlü eleştirilerine hedef
vunmasını sadece ileri derecede akıl hastalığı oldu. Hâkim Parker’ın dediği gibi: “Çoğu kişi
Başkan Reagan’a saldırıda bulunan John Hinckley sinema sanatçısı Jodie Foster’a yazdığı bu mektupta onunla evlenme ve başkan
olma rüyalarına ilişkin duygularını açıklamıştı.
624 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
için, bu savunma [Hinckley savunması], cezai gereken ortaya deli olabileceğini işaret eden bir
hukuk sistemimizin açıkça yasaları çiğnemiş ki şey koymaktı ve böylece davacının bütün çaba
şileri cezalandırmadaki başarısızlığının açık bir ları boşa gidecekti. Savunmanın üzerine yükle
göstergesidir.” (Simon & Aaronson, 1988, s. vii) nen bu ağır yük, diğer maddeler gibi, bir kişinin
Suçluların üzerine daha çok gitmek için yapı yasal ve sosyal sorumluluklarından kurtulması
lan politik baskılar üzerine kongre Ekim 1984’de, nı zorlaştırmak için tasarlanmıştır3. • Son olarak
delilik savunmasına ilk defa gönderme yapan yeni yasa, birçok kişinin yürürlükteki kanunların
Delilik Savunması Reform Yasasını kanunlaş en sorunlu olduğunu hissettikleri yanına da ya
tırdı. Bütün federal mahkemelerde benimsenen nıt verdi. Yürürlükteki yasaya göre, kişi normal
bu kanun birkaç hüküm içerir. bir mahkûmiyete göre daha kısa bir süre içinde
• Kanun, AHE kurallarında bulunan ve kişinin serbest kalabiliyordu. Yeni yasaya göre, kişinin
akıl hastalığı veya bozukluğu sebebiyle yasa akıl hastalığından kurtulduğuna karar verilse
lara uyamamasıyla ilgili karşı konulmaz dürtü bile, mahkûmiyeti, suçun asıl cezasının mahkû
kavramını ortadan kaldırmıştır. AHE’nün, kişi miyet süresine kadar uzatılabiliyordu.
nin irade ve davranışlarına bağlı kıldığı kurallar Bir düzinenin üzerinde eyalet, delilik ne
çok şiddetli bir şekilde eleştirilmişti; çünkü bütün deniyle suçsuz bulma kararının yanına bir de
suçlu davranışların kaynağı yasaya uymayı be uzlaşmaya yönelik bir karar eklemiştir -suçlu
cerememe olarak gösterilip, bütün sanıklar ce ama akıl hastası. İlk önce 1975’de Michigan’da
zai hukukun normal işleyişinden ayrılabilirdi. benimsenen bu ilke, kişinin yasal olarak suçlu
• AHE’nün “kavrayacak kapasiteye sahip ola- bulunması -yani mahkûm olması şansını arttı
mama”sını “kavrayamama” olarak değiştirmiştir. rır- ama aynı zamanda, suçu işlediği sırada akli
Yasanın bu kavramsal değişikliği, kişinin duru dengesi yerinde değilse, psikiyatrik kararlara da
munu yanlış yargılamasından dolayı kullanıla yer verir. Böylece çok ciddi hastalar bile yasal
bilecek delilik savunması için kullanılan ölçütleri olarak suçlu bulunabilir ama cezalandırılmak
daha da belirginleştirmeyi amaçlamıştır. üzere normal bir hapishaneye gönderilmek ye
• Yasa aynı zamanda ruhsal sorun veya bo rine bir hastane hapishanesine veya diğer bir
zukluğunun “ileri derecede” olması gerektiğini uygun psikiyatrik tesise gönderilebilir.
de söyler. Bunun amacı antisosyal kişilik bo Bu uygulama hukuk ve ruh sağlığı uzman
zuklukları gibi psikotik olmayan sorunlar duru larının tedirginliğini yansıtır. Bu tedirginlik Tho
munda kullanılan delilik savunmasını ortadan mas Szasz’ın deyimiyle tanımsal olarak suçtan
kaldırmaktır. (AHE kuralları da “yeterli” kelime sorumlu olan, yani suçu gerçekten işlemiş olan
sini kullanarak bunun gibi önlemler almayı de kişinin, istinaden, yani hükmen sorumlu olma
nemiştir ama Hinckley’in beraatinden sonra bu ması ve kanuna karşı geldiği halde cezalandırıl
önlemlerin yeterli olmadığı görülmüştür). Ceza mamasından gelmektedir (bakınız Odak 20.1).
yı azaltmaya yönelik ve aşırı tutku ya da “geçici Bu yasal değişiklik şunun gibi ironik bir durumu
engeller; (1) bir kişinin suç işlediği belirlenmiş
(temporary) delilik” gibi nedenlere dayandırılan
tir, (2) kişinin suçu işlediği sırada akli dengesi
“azalmış kapasite” ve “azalmış sorumluluk” gibi
yerinde olmamasından dolayı kişi yasal olarak
savunmalar da bu yasayla ortadan kaldırılmış
sorumlu sayılmayacaktır -delilik nedeniyle bera
tır.
at savunması-, (3) kişinin yargılanacağı zaman
• Kanıt bulma yükünü iddia makamından sa
dan önce akli dengesinin artık yerinde olduğu
vunmaya aktarır. Davacının, suçu işlediği sırada
saptanır ve (4) kişi hapsedilmez (ya da suçun
akli dengesinin yerinde olduğunu kanıtlamaya
normal cezasından daha-az bir süre hapsedilir).
çalışması yerine, (en katı ölçüt, aksi kanıtlana
1960’da Szasz’ın önerisi olan suçlu ama akıl
na kadar insanların suçsuz olacağını söyleyen
hastası kararı, suçun normal cezasının uygu
anayasa maddesiyle tutarlıdır) sanığın suçu
lanmasını engellemez ama aynı zamanda kişi
işlediği sırada akli dengesinin yerinde olmadı
nin hapsi sırasında akıl hastalığının tedavisine
ğını kanıtlaması gerekecektir ve bunu “açık ve
iknâ edici” delillerle yapması gerekir (daha az 3
Simon ve Aaronson’a göre (1988) bu koşul John Hincley Reagan ve üç kişiye
katı ama yine de zorlayıcı bir kanıtlama ölçüsü). ateş etme suçunu işlediğinde davacının (savcı) John’ın deliliğini ispat edememesi
nedeniyle ortaya çıkmıştır. Jürinin birçok üyesi, mahkemeden sonra, bir
Bu aktarmanın önemini şöyle anlayabiliriz; eğer Senato Hukuk Komitesinin bir alt komitesinde şahitlik yapmışlardır. İspatlama
zorunluluğuna ilişkin yargıç ifadeleri onların delilik nedeniyle suçsuz bulmaya
davacı şüpheye meydan vermeyecek biçimde ilişkin heyet kararında etkili olmuştur. Saldırıdan önce, eyaletlerin yarısı savunma
sanığın akli dengesinin yerinde olduğunu kanıt deliliği kanıtlamalıdır derken, sadece bir tanesi, Arizona, açık ve ikna edici bir
standarda sahipti. Eyaletlerin 2/3 ü savunmayı ispatlama zorunluluğunu ispatın
lamak zorunda bırakılırsa, sanığın tek yapması en hafif yasal standartları “kanıt çokluğu” ile kabul etmişlerdir.
CEZAİ MAHKUMİYET 625
√√
Delilik hukuki yönüyle psikolojik ve ruhsal bozukluklar BİRLEŞİK DEVLETLERE KARŞI JONES
kavramından farklıdır. Bir paranoyak ve seri katil olan Jef-
frey Dahmer açıkça psikopatolojiktir fakat deli olarak DAVASI
yargılanmamıştır çünkü doğruyu yanlıştan ayırabileceği ve
davranışını kontrol edebileceği düşünülmüştür. DAVA TANIMI Bir bireyin cezai bir davranış
için deliliği savunma olarak kullanabilmesi duru
de izinverir4. Fakat bu zamana kadar kanıtlar munu açıklayabilmede ünlü bir-bazılarına göre
“suçlu ama akıl hastası” kararıyla mahkum edi kötü ünlü- üst mahkeme davası üzerinde dü
lenlerin psikiyatrik tedavi almadıklarını gösteri şünelim5. Michael Jones 1975’in 19 Eylül’ünde
yor (Fentiman, 1985; Steadman ve ark., 1993). Washington DC’de mağazadan silahsız olarak
Genelde delilik savunması soyut bir ilkenin ceket çalmaya teşebbüs ettiği için tutuklanmıştı.
gerçek yaşam koşullarına uygulanmasını gerek Ertesi gün en fazla bir yıl hapis cezası verile
tirir. Hukukun bütün bölümlerinde olduğu gibi, bilecek önemsiz hırsızlık, hatalı bir davranış ile
terimler birçok şekilde tanımlanabilir -sanıklar, suçlandı. Mahkeme St. Elizabeth hastanesine
avukatlar, davacılar, hâkimler ve jüri üyeleri ta yargılanma yeterliğinin belirlenmesi için gön
rafından- ve ifadeler, sorgucuların yetenekle derilmesine karar verdi. 2 Mart 1976’da, suça
rine ve tanıkların zekâlarına göre çok değişik teşebbüsten 6 ay sonra hastane psikoloğu
şekillerde sunulabilir. Daha da önemlisi, sanığın Jones’in paranoid tip şizofreni tanısı almasına
sadece suçu işlediği sıradaki akli durumu tartış karşın yargılanma yeterliğine sahip olduğunu
ma konusu olduğundan, avukatlar, hakimler, jüri mahkemeye bildirdi. Psikolog ayrıca isnat edilen
üyeleri ve psikiyatrlardan genelde geriye dönük suçun Jones’un paranoid şizofreni durumundan
ve spekülatif kararlar beklenir. Davalı ve davacı kaynaklandığını belirtti. Bu not önemsizdi çün
tarafların psikiyatrları ve psikologları arasındaki kü mahkeme ondan sadece Jones’in yeterli
anlaşmazlık bir kuraldır ve hep vardır. olup olmadığını sormuştu, suçu işlediği sıradaki
Son bir noktanın üzerinde durmak gere akıl durumuna ilişkin bir düşünceyi sormamıştı.
kir. Delilik ve akıl hastalığı veya özrü arasında Jones daha sonra delilik nedeniyle suçu red
önemli bir fark vardır. Bir kişinin akıl hastası ol detmeye karar verdi. On gün sonra 12 Mart’ta
duğuna karar verilse de kişi hâlâ suçlu buluna mahkeme onu delilik nedeniyle suçsuz bularak
bilir. Delilik (insanity), psikiyatrik veya psikolojik St. Elizabeth hastanesinde akıl hastalığının te
bir kavram değil, yasal bir kavramdır. Bu ayrım davisi için tutulmasına resmen karar verdi.
4
Jones Birleşik Devletlere karşı davasında kısaca açıklandığı gibi, bazı şeyler 5
Birleşik Devletlere Karşı Jones, 463 U.S. 354 (1983).
kendi yolunda ilerler.
626 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
25 Mayıs 1976 da, alışılmış 50 gün duruş zarar verme olasılığına tanıklık etti. 22 Şubat
ması Jones’in hastanede bir süre daha kalıp 1977’de hastaneye yeterlik için ilk gelişinden
kalmayacağına karar vermek üzere toplandı. 17 ay sonra ikinci duruşma yapıldı. Savunma
Hastaneden bir psikolog Jones’in hâlâ parano bir yıllık mahkûmiyet süresinden uzun hastane
id şizofren oluğuna ve kendine ve başkalarına de tutulma nedeniyle salıverilmesini talep etti,
CEZAİ MAHKUMİYET 627
√√
çeşit sessiz komploları olduğunu iddia etmemektedir. konması ona yardımcı olur mu? Yanıt kesin bir evet
Çünkü, delilik savunmalarının büyük bir çoğunluğu, olamaz. Peki o zaman böyle bir kişi, hüküm giymiş
çok daha sıradan olgular için yapılmaktadır. Onun te- herhangi bir suçlu gibi cezaevine mi yollansın? Nor-
mel ilgi noktası, geçerli ahlâki kurallardan sapma hak- mal hapishanelerde meydana gelebilecek ruhsal za-
kını ve bireyin davranışı için sorumluluk yüklemesini rarları da göz önünde bulundurursak, bu soruya evet
içeren bireysel özgürlük ve sorumluluktur* (Szasz’ın cevabı vermek açısından da çok istekli olamayız. Ama
kişinin zorla intihar teşebbüsünden alıkonamayaca- bir hapis cezası genellikle sınırlı bir hapsedilme sü-
ğı tartışmasını hatırlayınız.). Antisosyal davranışlar residir. Eğer kişilerin akıl hastanelerinde rehabilite
için insanların daha az sorumlu tutulmasından çok, olduklarını gösteremezsek, hapishanelerimize ve ceza
yasal sorumluluğun herkesi kapsaması gerektiğini sa- uzmanlarımıza, bu kurumların durumlarını iyileştir-
vunmaktadır. Hatta eylemleri geleneksel sınırların o mek ve mahkumların çıktıklarında anti-sosyal olma-
kadar ötesinde olup da davranışlarını akıl hastalığı larını engellemek için davranışlarını değiştirmelerine
açısından açıklayanları bile kapsamaktadır. Szasz’ın yardımcı olacak yollar bulmaları konusunda güven-
ayrıntılı yakınması şudur ki, sapkının onu yargılayan- mek de aynı hesaba gelir.
lardan farklı bir birey, fakat yine de onların saygıları- Pennsylvania Üniversitesi hukuk profesörü ve
na değer olarak görülmesi yerine, ilk olarak sorumlu önde gelen adli kuramcılardan Stephen J. Morse da
bir insan gibi algılanmaması ve sonra da tedavi ola- akıl hastası kişilere de sorumlu bireyler gibi davranıl-
rak tanımlanan ve kamufle edilen alçaltıcı bir cezaya ması ve buna bağlı olarak hapishane sisteminin iyileş-
tabi tutulmasıdır. tirilmesi hakkında yazılar yazmıştır.
Eğer istek dışı mahkûmiyet kaldırılırsa, cezai hu-
SZASZ’IN KONUMUNUN kuk sisteminde görülen hafif sapkınlık davalarının sa-
DEĞERLENDİRİLMESİ yılarında ve hoş olmayan ve genelde korkunç hapisha-
Aşağıda kısaca açıklanacak olan sivil mahkûmi- nelerde zaman geçirmesi gereken deli kişilerin sayısı
yette değişiklikler gibi 1984’deki delilik savunması artar. Ama eğer deli kişiler hemen hemen her zaman
reform kanunu da Szasz’ın 1960’lardan bu yana öne hareketlerinden sorumlu iseler ve eğer cezaevine hap-
sürdüğü görüşlerle uyumludur. Ruhsal hastalığı olan sedilmeleri haklı görülürse, delilerin hapse girmemesi
kişileri sorumlu tutmaya, karşı yöneliş ve bu nedenle için bir neden yoktur. Bu sonuç aslında deli kişilerin
de medeni haklarının daha fazla korunmasının sağ- sorumlu olmadıklarını ve “tamir edilmeleri” gerekti-
lanması büyük oranda, Szasz’ın hukuk ve ruh sağlığı ğini kabullenmek yerine, onların onurlarına ve özerk-
uzmanları arasındaki ilişkiye amansız saldırılarının liklerine daha saygılı bir davranıştır. Hapishaneler
sonucudur. ve kapalı hastaneler özgürlüklere getirilen çok büyük
Ancak Szasz, suçla ilgili davranışları ruhsal has- kısıtlamalardır. Hapishanelerin kötü yerler oldukları
talıklara atfedilen kişilerle nasıl çalışılacağına, ne tartışmasına verilebilecek en iyi yanıt ki deli olsun
yapılacağına karar vermede önemli bir rolü psikolog veya olmasın bütün mahkûmlar için böyledir, onları
ve psikiyatrların alması gerektiğine inananlar tarafın- temizlemektir. Hapishanelerden kaçmak için haksız
dan eleştirilmiştir. Szasz tarafından belgelenen istis- yere hastaneye konmak –söz verdiklerinin sadece çok
mar durumları, bazı kişilerin -biyolojik ve psikolojik azını veya hiçbirini yerine getirmeyen bir başka hap-
nedenlerin binişmesiyle de olsa- başkaları veya ken- setme yöntemi– cezai hukukun sorunlarına mantıklı
dileri için tehlikeli olabilecekleri gerçeğini görmemizi bir çözüm değildir, sadece bu sorunlardan kaçmamızı
engellememelidir. Szasz ve başkalarının ruhsal has- sağlar. (Morse, 1982a, s. 98)
talık açıklamasına karşı olmalarına rağmen, dünya-
The Abuse Excuse başlıklı kışkırtıcı bir kitapta Harvard Üniversitesinden
da deliliğin (akıl hastalığının) olmadığını söylemek
*
tanınmış bir hukuk profesörü olan Alan Dershowitz giderek daha fazla
güçtür. İnsanlar bazen saldırganları imgeleyebilirler, kanun çiğneyen kişilerin suç davranışları için sorumluluktan kaçınmak
amacıyla geçmişlerinden bir ya da daha fazla zorluklarını bu hareketlerinin
zaman zaman güce karşı gelebilirler. Bazı insanlar nedeni olarak göstermeye çalıştıklarını belirtmiştir (Dershowitz, 1994a).
varsanılar algılayabilirler ve tehlikeli davranışlarda Bu özürlerden biri evlat edinilmiş çocuk sendromu olarak bilinir. Şöyle ki
biyolojik ebeveynleri tarafından evlatlık olarak verildikleri için kendilerinin
bulunabilirler. Bireyin özgürlükleri yönünde, bizim reddedilmiş çocuklar olduklarını ve dolayısıyla şimdi erişkinler olarak
ilgilendiğimiz başkalarının haklarını da gözetme ve yaptıkları antisosyal davranışlardan sorumlu tutulamayacaklarını savunurlar.
Bu yeni savunmayı devreye sokan bir avukat, müvekkilinin çoğu hayat kadını
kaynaştırma boyutudur. olan 17 kadını katletmesini, onu doğuran anne tarafından reddedilmiş
Ama, deliliği nedeniyle beraat etmiş bir suçlunun olmasına bağlamıştır ve müvekkilinin bu reddedilmenin acısını yatıştırmak
için tekrar tekrar kadınları öldürdüğünü savunmuştur (Dershowitz, 1994b).
rehabilitasyonu askıya alınarak bir kapalı hastaneye
ceket çalmaktan suçlu bulunmuş ve ceza çek sım 1982’de hastaneye yatışından 7 yıl sonra
mişti. Mahkeme isteği reddetti ve o hastaneye Jones’in üst mahkemeye müracaatı oldu.
döndü. Mahkeme, 29 haziran 1983’de 4-5 saatte al
Columbia Bölgesi (D.C) Temyiz Mahkemesi dığı bir kararla ilk kararı onayladı. Jones St. Eli
de ilk mahkeme kararına uydu. Sonunda Ka zabeth hastanesinde kaldı. Onun avukatı daha
628 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
birçok yılını 1980’lerin sonunda toplum içinde ceza, niyet olunan bireysel ya da toplumsal et
bir süre yaşasa da sıklıkla geri dönüp hastane kisini -rehabilitasyon, caydırma ve ceza- akıl
de geçirdiğini bildirdi (Harry Fulton, kişisel ileti sağlığı bozuk biri üzerinde göstermez. Jones’un
şim, 22 Nisan 1997). normal bir hapis cezasından daha uzun tutul
ması konu dışıdır. Jones deliliği bahane etmese
ÜST MAHKEME KARARI Jones’un üst daha iyi durumda olacaktı.
mahkemeye sorduğu esas soru, delilik nede
niyle suç davranışından beraat ettikten sonra ÜST MAHKEME KARARININ ELEŞTİRİSİ
akıl hastanesine konulan birinin, normalde tutu Bu davada, Jones tartışılan şeyi kanıtlamak du
kevinde kalması gereken zamandan daha fazla rumundaydı. Normalde Birleşik Devletler ada
hastanede kaldığı için serbest bırakılmasının letinde bireyi itham edenler onun suçluluğunu
gerekip gerekmediğidir (Jones Birleşik Devlet- kanıtlamak zorundayken, o çok hasta olmadığı
lere karşı, s. 700). Üst mahkeme olayı farklı de veya toplum için tehlikeli olmadığını ispatlamak
ğerlendirdi. (S. Rep No1170, 84th Cong, 1st Sess durumundaydı. Bu durum ayrıca sivil mahkûmi
13 [1955], Jones Birleşik devletlere karşı da ak yetten farklıdır. Orada kişi değil, hükümet kanıt
tarıldığı gibi). lamak zorundadır. Jones ise bu medeni haktan
yoksun bırakıldı.
Delilik nedeniyle aklanma onun salıverilmesine yetki
Mahkeme Jones’un hastalığının tehlike ya
sağlamadı. Çünkü o mahkûm edilmiş olsaydı alacağı ha
pis cezasından çok daha uzun süre hastanede kaldı. Özel
ratacağından endişe etti. Jones üst mahkeme
bir suçtan alacağı hapis cezası, cezalandırma, caydırıcılık ye sunduğu dilekçesinde ceket çalmanın tehli
ve rehabilitasyonu da içeren birçok faktöre dayalı olacaktı. keli olmadığını, vahşi bir suç olmadığını tartıştı.
Fakat delilik nedeniyle aklanmış biri suçlu bulunmadığı için Mahkeme bir suç fiilinde şiddet olduğunu, fiilin
cezalandırılmayabilir. Onun mahkûmiyetinde amaç akıl kendisinin tehlikeli olması gerekmediğini bildir
hastalığını tedavi etmek ve hem toplumu hem de onu ken di. Şiddet içermeyen bir eşya hırsızlığının, bir
disinin tehlike potansiyelinden koruma idi. Beraat edenin
saat çalma gibi, hırsız kaçmaya çalışırken, kur
hipotetik hapis süresi ile iyileşme süresi arasında korelas
yon olması gerekli değildir. (s. 700, italikler ek vurgudur)6.
ban eşyasını korumak isterken veya polis kaçan
hırsızı yakalamak isterken şiddet içerebileceği
Sanık bir suça karşın delilik savunması yap daha önceki bir kararda belirtilmişti.7
tığında ve jüri bunu onayladığında gerçekte Farklı görüşte olan savcılar, Jones gibi biri
delilik suçun işlendiği sırada ordadır ve kabul nin, ne kadar uzun hastanede kalırsa, artık teh
edilebilir. Bu deliliğin bir kez ortaya çıktığında likeli veya akıl hastası olmadığını göstermesinin
devam edeceğini, sanığın otomatik olarak teda o kadar zorlaşacağı yorumunu yaptılar. Uzatıl
viye gönderilmesini ve iyileştiğinin gösterilmesi mış hapsedilme büyük ihtimalle onun, hasta
ni gerekli kılar (s. 705). neyle ilişkisi olan tıbbi uzmanlardan başka uz
Bireyin iyileşmesinin ne kadar süreceği -ya manlara yetecek parasının olmamasına ve akıl
da iyileşip iyileşemeyeceğinin- yordanamaması hastası olmayan biri gibi davranamamasına yol
nedeniyle, kongre sivil mahkûmiyeti onaylaya açacaktı.
rak süreyi hastanın salıverilmeye uygunluğu
nun periyodik olarak gözden geçirilmesine da Psikolojik durumu düzenleyen ilaçlar... bir hastayı uy
yalı olarak belirsiz bırakmıştır (s. 708). sal kılabilir... ama onları “iyileştirmez” veya bu ilaçları al
madıkları sürece saldırgan olmayacaklarını gösterme şan
Esas olarak üst mahkeme Jones’un mahkû
sı vermez. Davalının Mayıs 1976 duruşmasında Hükümet,
miyetini suçu nedeniyle cezalandırılamayacağı,
davalının iyileşmediği kararına varmak için (hastanenin
cezalandırma için bireyin kabahatli olması ge akıl hastalıkları uzmanlarının) hastanın “her zaman olup
rektiği kararına bağladı. Jones’un deliliği onu bitene pozitif bir şekilde tepki vermediği” ve “koğuşta olup
yasal olarak masum kıldı. Çünkü o “mens rea” biten olaylarda aktif bir katılımcı olmadığı” şeklindeki ra
sunmuyordu ve suçlu zihin göstermemişti. porlarına dayandı (s. 716).
Onun hırsızlığa yönelmesi özgür iradesinin
yerini bozuk akıl sağlığının alması şeklinde yo Jones’un durumu garip, hatta Kafka’varidir.
rumlandı. Bu delilik savunmasının altında yer Çoğu delilik nedeniyle beraat kararları bir ceketi
alan mantıktır. Bundan başka mahkemeye göre çalmaktan daha korkunç suçlar için verilir ama
6
Suç davranışı ile hapiste kalma süresi arasında korelasyon başka bir işleyişe 7
Overholser O’Bearne’ye karşı, 302 F2d. 852, 861(D.C. Cir.1961).
neden olur. Zanlının nasıl bir suç işlediği önemsizdir, eğer iyileşmişse 50 günde
serbest kalabilir. (s. 708)
CEZAİ MAHKUMİYET 629
√√
Jones’un davası üst mahkemeye ulaştı ve deli araştırılmaktadır11. Kişinin yargılanma yeterliği
lik savunmasının, yasaların kurallarına ve insan olup olmadığından şüphe edildiği takdirde, kişi
haklarına değer veren bir toplum için hâlâ ne nin gerçekte yeterli mi olduğu, yoksa yargılana
kadar tartışmalı ve duygusal yönden önemli bir mayacak, kendini savunamayacak durumda mı
konu olduğunu gösterdi. olduğu araştırılmaktadır. Kişinin, var olan akıl
hastalığı ise her zaman yargılanma için yeter
YARGILANMA YETERLİĞİ sizlik anlamı taşımaktadır12. Akıl sağlığında bo
zukluk olan birisi, örneğin bir şizofren de yasal
Delilik savunması zanlının suç işlendiği sıra- süreci anlayabilmek durumunda olabilir ve bu
daki akıl sağlığı ile ilgilidir. Ne çeşit bir savunma nedenle de yargılanma için yeterliği bulunabilir
olmalıdır sorusundan önce aslında kişinin yar (Winick, 1996).
gılanma yeterliği olup olmaması sorusu gelir. Mahkemeye çıkacak yeterlilikte olmadığına
Bir kişi için yargılanma yeterliğine karar verilip, karar verilmesi, bir kişi için çok önemli sonuç
delilik nedeniyle beraat etmesi açıkça olasıdır. lar doğurabilir. Yeterlilik sorunu açılmadan önce
Çok sayıda birey, cezaevi hastanesine yargı normal olarak verilecekse bile kefaletle tahliye
lanma yetersizliklerine karar verilerek gönderilir, olasılığı otomatik olarak reddedilir. Davalı, mah
ardından yargılanır ve delilik nedeniyle beraat keme öncesi muayene için ruh hastası suçlula
ederler. Birleşik Devletler yargı sistemine göre ra ayrılan bir tesiste tutulur. Bu süre içinde da
bireylerin itham edildikleri suçtan sorumlu tutu valının, onu mahkemeye çıkacak
lup tutulamayacaklarından önce, yargılama ye yeterliliğe getirecek tedaviyi görmesi gere
terliğine karar verilmelidir kir . Bu sırada davalı işini kaybedebilir ve aylar
13
Üst mahkeme olgusu Pate Robinson’a kar veya yıllar boyunca ailesinden, arkadaşlarından
şı örneğinde, savunma avukatı, savcı veya jüri,
8
ve tanıdık çevresinden ayrı kalması yüzünden
akıl hastalığı sorusunu sanığın akli durumunun travma geçirebilir. Bu yüzden de ruhsal durumu
gelecek mahkemesini engelleme ihtimali oldu kötüye gidebilir ve mahkemeye çıkacak yeterlili
ğuna inansalardı ileri sürebilirlerdi. Yeterliğe ği göstermesi zorlaşabilir. 1970’lere kadar çoğu
bakmanın bir diğer yolu, mahkemelerin dava insan, mahkemeye çıkacak yeterlilikte oldukları
ya bireyin getirilişinde “absentia” (“burda yok”) kararını beklerken kapalı hastanelerde hayatla
olmasını istemeyişleridir. İngiliz kanunun eski rını geçirdiler.
kuralı, burada bireyin fiziksel varlığından değil 1972’de bir üst mahkeme davası, Jackson
akıl sağlığından söz etmektedir. İncelemeden Indiana’ya karşı14, eyaletleri yetersizliğe daha
sonra, davaya anlamlı bir şekilde katılmaya en hızlı karar vermeye zorladı. Bu dava zihinsel
gel bir akıl hastalığı bulunursa, dava rutin ola özürlü, sağır ve dilsiz bir adamla ilgiliydi. Bu kişi
rak ertelenir ve sanık bir hapishane hastanesi davaya çıkacak yeterliliğe sahip değildi ve hiçbir
ne uygun akıl işlevlerine kavuşması umudu ile zaman da bu yeterliliğe ulaşacak gibi görünmü
hapsedilir. Bu, Jones’a yakalanmasının hemen yordu. Mahkeme, dava öncesi kişinin tutukluluk
ardında olandır. süresinin, bu süre boyunca kişinin mahkemeye
Eğer bir mahkeme yargılanma yeterliğine çıkacak yeterliliğe gelip gelemeyeceği kanısına
ilişkin mantıklı bir şüphe oluştuğuna dair bir ka varacak kadar olmasına karar verdi. Eğer da
nıt olduğunda bir celse düzenlemezse ya da ya valı hiçbir zaman bu yeterliliğe sahip olamaya
sal olarak yetersiz olan birini mahkûm ederse, caksa, mahkeme bu sürenin sonunda ya sivil
uygun sürecin ihlâli söz konusudur9. Yargılanan mahkûmiyet süreçlerini başlatmalı veya dava
kişinin akıl sağlığından şüphe edilmesi halinde lıyı serbest bırakmalıdır. Avukatların da, akıl
mutlaka bunu tespit edecek bir muayeneden sağlığı uzmanlarıyla beraber yeterlilik kararına
geçmesi gerekmektedir10. Bu tür bir tespit ya katılmaları önerilmiştir; çünkü bilgili bir avukat,
pılırken kişinin bedensel özellikleri ile değil ama davalının mahkemeye çıkmak için tam olarak
sadece zihinsel işlevleri ile ilgilenilmektedir. Tu ne yapabilmesi gerektiğini bilir (Roesch ve Gol
tuklamanın ardından, işlediği suçu kavrayabile ding, 1980). Çoğu eyalette, mahkemeye çıkacak
cek bir zihinsel yeteneğe sahip olup olmadığı yeterliliğin en az gereksinimleri hakkında yasa
8
Pate Robinson’a karşı, 363 U S. 375 (1966). 11
Birleşik Devletler Frank’e karşı, Wright Lachart’a karşı,
9
Birleşik Devletler White’a karşı, 887 F. 2d. 705 (6th Cir.1989); Wright Lachart’a 12
Birleşik Devletler Hemsi’ye karşı, 902 F. 2d. 293 (2d Cir.1990);Balfour Haws’a
karşı, 914 F. 2d. 1093, cert. Denied, 111 S.Ct. 1089 (1991). karşı, 892 902 F2d. 556(7 th Cir. 1989).
10
Birleşik Devletler Frank’e karşı, 956 F. 2d. 872 cert. Denied, 113 S. Ct. 363 13
Birleşik Devletler Shrman’a karşı ,912 F. 2d. 907(7 th Cir. 1990).
(1992). 14
Jackson Indiana’ya karşı, 406 U.S. 715 (1972).
630 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
lar hazırlanmıştır ve bu sayede binlerce kişiyi durumda davalının tekrar yetersiz olabileceği
olması gereken süreçlerden (Ondördüncü deği ihtimali, onun mahkemeye çıkmasını engelle
şiklik) ve bir davanın hızlı ilerlemesini engelle mez16. Ama davalının kişisel haklarının zorlayıcı
yen (Altıncı değişiklik) mahrum eden serbestlik tedaviye karşı korunması gerekir, çünkü böyle
ortadan kalkmıştır. Bugün davalılar, yeterlilikle bir yöntemin kişiyi mahkemeye çıkacak yeter
rinin belirlenmesi için, haklarında istenen ceza liliğe getireceği kesin değildir ve kişiye zarar
süresinden fazla mahkûm edilemezler15. verebilir. Son zamanlardaki bir Üst Mahkeme
Modern tıbbın yeterlilik tartışması üzerinde kararı17 bir davalının, onu mahkemeye çıkarta
oldukça fazla etkisi oldu. “Sentetik akıl sağlığı cak yeterliliğe getirme çabası içinde psikolojik
(sanity)” kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Bu durumu düzenleyen ilaçlar almaya zorlanama
kavrama göre bir ilaç, mesela Thorazine, aslın yacağına karar verdi. Savcılardan biri ilaç almış
da deli bir davalıda bir miktar geçici mantıklılık bir davalının adil bir davaya sahip olamayacağı
yaratırsa dava devam edebilir. İlacın kesildiği nın altını çizdi. Genelde mahkemeler, davalının
15
Birleşik Devletler De Bellis’e karşı, 649 F. 2d. 1(1 st Cir.1981); Birleşik Devletler 16
Birleşik Devletler Hampton’a karşı, 218 So. 2d 311 8la (1969 ); Birleşik
Moore’a karşı, 467 N.W. 2d 201 (Wis. Ct. App. 1991). Devletler Stacy’ye karşı, no. 446 (Crim. App., knoxville, Tenn. Ağustos 4, 1977),
Birleşik Devletler Hayes’e karşı, 589 F. 2d. 811 81979).
17
Riggins Nevada’ya karşı, 504 U S. 127 (1992).
CEZAİ MAHKUMİYET 631
√√
haklarını korumak için, alacağı ilaç, onu mahke akli durumuna, geçmişte toplanmış kanıtlara
meye çıkacak yeterliliğe getirecekse bile, güçlü bakarak karar vermenin zorluğuyla ilgilidir. Bu
psikoaktif ilaçların kullanımında bazı korumalar yasal ilke, jürilerin, delilik yüzünden sorumluluk
getirmiştir18. Bu kararın hukuksal ve sivil haklara kararlarının, bir miktar da olsa davalının dava
olan etkileri halen adli ruh sağlığı konusu kap sırasındaki halinden etkilendiğini doğrular.
samında tartışılmaktadır (örn., Winick, 1993). Eğer davalı normal görünüyorsa jürinin, suçun
Son olarak, eğer davalı isterse, verilen ila özgür irade ürünü değil de bir akli dengesizliğin
cın etkileri jüriye açıklanmak zorundadır, aksi sonucu olduğuna inanması zorlaşır. Odak 20.2,
takdirde -eğer davalı delilik nedeniyle beraat cezai mahkûmiyetlerde dissosiyatif kimlik bo
zukluğu durumunda ortaya çıkan ilginç zorluğu
talebinde bulunduysa- jüri onun şu anki ilaçla
tartışmaktadır.
oluşturulmuş sakin ve mantıklı haline bakarak,
davalının suçun işlendiği sırada da19 deli olma
dığına karar verebilir. Bu karar, belki davadan SİVİL MAHKUMİYET
yıllar önce işlenmiş bir suç sırasında davalının
Sivil mahkûmiyet kararları, cezai mahkûmi
Birleşik Devletler Waddel’e karşı, 687 F. Supp. 208 (1988).
18
yetin etkilediği sayıdan çok daha fazla sayıda
Birleşik Devletler Jojola’ya karşı, F.2d.1296 (N.MCt. App.1976).
19
insanı etkiler. Eyaletlerin farklı sivil mahkûmiyet
632 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
kanunlarının ve tüzüklerinin ayrıntılı bir şekilde madan sağlanabilir. Örneğin, eğer bir hastane
incelenmesi bu kitabın amaçlarının dışındadır; yönetim kurulu, taburcu olmayı talep eden bir
çünkü bunlar her eyalette farklıdır ve sürekli de hastanın durumunun serbest kalacak düzeyde
ğişmektedir. Bizim amacımız, konuların temelini olmadığına karar verirse geçici, gayri resmi bir
anlamaya yeten ve şu anki değişimlerin yönünü mahkûmiyet kararıyla hastanın mahkûmiyeti
gösteren genel bir bakış sağlamaktır. devam ettirilebilir.
Nerdeyse her eyalette, bir kişi kendi isteğinin Çılgınca davranan herhangi bir kişi, polis ta
aksine, şu kararlara varıldığı takdirde psikiyatrik rafından anında bir akıl hastanesine götürüle
bir hastaneye yatırılabilir: (1) kişi akıl hastasıysa bilir. Belki de en sık rastlanan gayri resmi mah
ve (2) kendine zarar verebilecek -yani yiyecek, kûmiyet kararı 2DK, yani iki doktor kararıdır,
giyecek ve barınak gibi temel ihtiyaçları karşı (orijinali 2PC, two physicians’ cetificate) Çoğu
layamayacak- veya başkalarına zarar verebile eyalette iki doktor, her zaman iki psikiyatr olma
cek durumda ise (Warren, 1982). Günümüzde, sı gerekmez, kişinin yirmi dört saat ile yirmi gün
başkalarına zarar verebilecek durumda olmak, arasında değişebilen bir zaman dilimi için hap
genelde ikinci ölçüt durumundadır ve son za sedilmesini sağlayan bir sertifika imzalayabilir
manlardaki mahkeme kararları çok yakın tehli ler. Kişinin bu zamandan fazla göz altında tutul
keliliğin ana ölçüt olduğuna işaret eder (örn. kişi ması için resmi bir mahkûmiyet kararı gerekir.
şiddet içeren bir suç işlemenin eşiğindedir)20.
Böyle bir durumdan kaynaklanan mahkûmiyet, ÖNLEYİCİ TUTUKLAMA VE
kişi tehlikeli olduğu sürece devam etmelidir21. TEHLİKELERİN YORDANMASINDA
Tarihsel olarak, hükümetler vatandaşlarını SORUNLAR
zarardan koruma görevine sahiptirler. Devletin,
Akıl hastalarının tehlikeli olduğu ve onların
bizi korumak adına özgürlüklerimizi sınırlama
çağdaş toplumu kuşatan şiddetin önemli bir
görevini ve buna hakkı olduğunu kabulleniriz.
oranından sorumlu oldukları kanısı yaygın olsa
Örneğin çok az sayıda sürücü, devletin koydu
da, ABD de şiddetin sadece %3’ü akıl hastalığı
ğu, gitmek istedikleri halde onları durduran trafik
na bağlanmıştır (Monahan, 1992; Swanson ve
sinyallerinin meşruluğunu tartışır. Çoğu insan,
ark., 1990). Üstelik, psikoz (birincil olarak şizof
laboratuar hayvanlarında kansere yol açtığı gö
reni) tanısı almış olanların %90’ı da saldırgan
rülünce, Gıda ve İlaç Dairesinin bazı maddelerin
değildir (Swanson ve ark., 1990). Akıl hastalığı
serbest kullanımını yasaklama kararlarına uyar,
olanlar, hatta DSM’ye göre psikoz tanısı alma
ama bazı insanlar kendi bedenleriyle alacakları
mış olsalar da, özellikle de onlu ve yirmili yaş
risklere kendilerinin karar verme haklarının ol
larda olan fakir ve erkek madde bağımlısı birey
duğu kanısındadır. Hükümetin, bizi kendimiz
lerle karşılaştırıldıklarında, şiddetin çok küçük
den -parens patriae, “devletin gücü”- ve başka
bir parçasından sorumludurlar (Mulvey, 1994).
larından korumaya - devletin polis gücü-, uzun
Akıl hastalığının toplumdaki tüm şiddet düzeyi
süre önce yerleşmiş bir hakkı vardır ve bu aynı
ne katkısı önemsiz derecede azdır (Monahan,
zamanda onun görevidir. Sivil mahkûmiyet de
1992).
bu hakların bir diğer uygulamasıdır.
Toplumun kafasında şiddet ve akıl hastalığı
Özel mahkûmiyet süreçleri genellikle iki ka
arasında güçlü bir bağlantı olduğu inancı var
tegoriden birine girer, resmi veya gayri resmi.
dır. Bu inanç, toplumun bir psikiyatri kurumunda
Resmi ya da adli mahkûmiyet bir mahkeme
hasta olma etiketi koymasının olduğu gibi (Link
kararıyla gerçekleşir. Herhangi bir sorumlu va
ve ark., 1987), “sivil mahkûmiyet” gerekçesinin
tandaş tarafından talep edilebilir; genelde polis,
de merkezidir (Monahah ve Shah, 1989).
bir akraba veya bir arkadaş mahkûmiyeti is
Sivil mahkûmiyet önleyici tutuklamanın
ter. Eğer hâkim olayın takip edilmesi için iyi bir
bir şeklidir. Akıl hastasının gelecekte tehlike
neden görürse, bir akli sağlık muayenesi emri
li davranışlar sergileyebileceği ve bu nedenle
verir. Kişinin, kendisini “belgeme” girişimlerine
gözaltına alınması yordaması yapılır. Sıradan
itiraz hakkı vardır ve kişinin mahkûmiyete karşı
mahkûmlar, istatistiklere göre birçoğunun yeni
deliller sunabileceği bir duruşma ayarlanabilir.
suçlar işlemeye teşebbüs etme olasılığına kar
Akıl hastası kişilerin gayri resmi ve acil mah
şın hapisten çıkarılmışlardır. Dahası mahkeme
kûmiyetleri, başlangıçta mahkemelere başvur
tarafından verilen hapis cezası, suçlular başka
Suzuki Yuen’e karşı, 617 F.2.d 173 (9th Cir. 1980).
20
larına bir zarar verdikten sonra olur (bazıları bu
Birleşik devletler DeBellis’e karşı.
21
durumu atlar gürledikten sonra ahır kapılarının
SİVİL MAHKUMİYET 633
√√
açılmasına benzetirler). Fakat bizim tüm yasal oluştuğu koşullar açık toplumlarda çok çeşitlilik
sistemimiz insanları önleyici tutuklamadan ko gösterebilir. Dolayısıyla bu tip bir yordamanın
rumak üzere düzenlenmiştir. Bir insan ciddi bir sağlam geçerliği olabileceğini beklememeliyiz
suç işlerken tanıklar tarafından görülmüş olsa (Mischel, 1968).
bile, mahkemece suçu kanıtlanana kadar ma Bu çalışmalar eksikliklerine karşın sivil mah
sum sayılır. Diğer insanları açık şekilde zarara kûmiyete karşı olan tartışmalarda kullanılmıştır.
uğratmaya çalışan biri; (örneğin her gün bir saat Henüz, bu çalışmalar ya da diğerleri bu özel Bö
boyunca sokakta durup diğer insanları tehdit lümde incelenmemiştir. Monahan, gerçek acil
eden biri) başka bir konudur. Devlet sokaklarda durumlarda tehlikeyi yordayabilmenin uzatılmış
insanları suç işleyene kadar beklemeli midir? yatış süreci sonrasına göre daha kolay olacağı
Bunun yanıtı elbette ki hayırdır. Böyle bir du nı ileri sürmüştür. Acil mahkûmiyet arandığında
rumda sivil mahkûmiyet işlemi devreye girmeli insan kontrolden çıkmak üzere olabilir ve kendi
dir. Kişinin başkaları için yakın bir tehlike olduğu odasında veya sokaktaki kişide olduğu gibi teh
kadar, akıl hastalığı olabileceği de varsayılsa likeli olabilir. Geçmişinde tehlikeli olmuş -bu ge
yılmalıdır (Schwitzgebel & Schwitzgebel, 1980). lecekteki tehlike için iyi bir yordayıcıdır- olabilir,
Akıl sağlığı uzmanlarının çoğu sokaktaki insan elinde silahları ve kurbanları olabilir. Tehlikeli bir
larla aynı fikri paylaşır, bu şekilde davranan ki taşkınlık an meselesi olabilir. Böylece, topluma
şinin psikotik olduğunu düşünür. yönelik yordanan tehlikeye benzemeksizin, ça
Tehlikeli bir suça kalkışma olasılığı sivil mah lışmalarda, acil mahkûmiyet gerektiren şiddetin
kûmiyetle doğrudan ilgilidir, ancak tehlike kolay bilinen bir durumda aniden olması beklenmek
ca yordanabilir mi? Bir kişinin tehlikeli bir davra tedir. Sağduyumuz bize şiddete yönelik bu tah
nışa kalkışacağının yordanmasının güvenirliğini minlerin doğru olduğunu söylemektedir. Bu tür
sınayan ilk çalışmalar, bu yargıyı yapmada ruh beklentilerin geçerliğini saptamak için hemen
sağlığı mesleklerinin zayıf olduğunu bulmuş şiddet unsuru yaratacağı yordanan kişilerin
lardır (örn., Kozol, Boucher & Garofalo, 1972; yarısını serbest bırakmalı ve daha sonra acil
Monahan, 1973; 1976, Stone, 1975). Bazıları durumlarda hapsedilmiş kişilerin davranışları
önleyici amaçlı tutuklamanın iptal edilmesi ge ile karşılaştırmalıyız. Bu tip bir deney etik ola
rektiğini savunmuşlardır. Bununla beraber, Mo rak sorumsuz olacaktır. Ruh sağlığı uzmanları
nahan (1978) bu çalışmaları dikkatlice taramış mantıklı uygulamalar ile en tedbirli yargılamala
ve şiddeti yordamada profesyonelin yeteneğinin rı gerçekleştirmelidirler.
yeterli düzeyde değerlendirilmediği sonucuna Önceki araştırmaların yeniden gözden ge
varmıştır. Yapılan çalışmaların birçoğu şu yön çirilmesi, tehlikenin yordanmasında daha doğ
temsel örüntüyü izlemişlerdir: ru sonuçlar alınabilindiğini götermektdir (Mo
• Kişiler akıl hastalıkları ve toplum için tehlike nahan, 1984, Monahan ve Steadman, 1994).
oluşturmaları nedeniyle kurum bakımına alın Şiddet tahminleri en çok aşağıdaki koşullarda
mışlardır. doğrudur (durumsal faktörler ve zaman zaman
• Bu kişiler hastanedeyken, bazılarının eğer kişisel farklılıklarla etkileşim göz önüne alınma
topluma tekrar gönderilirlerse şiddet uygulaya lıdır), (örn., campbell, Stefan ve Loder, 1994).
bileceği tekrar yordanmış. • Eğer bir insan yakın geçmişte defalarca şid
• Bir süre sonra bu insanlar taburcu edilmişler det sergilemişse, davranışlarında ve çevresin
ve sonuç olarak doğal bir deneysel durum oluş de çok büyük değişiklikler olmadıkça yakın bir
muştur. gelecekte de tehlike yaratabileceğini düşünmek
• Taburcu olan hastaların ileriki yıllarda yapı zor değildir. Şöyle ki, eğer saldırgan bir kişi ha
lan kontrol muayenelerinde tehlikeli davranışla pishane veya güvenliği sağlam bir psikiyatri kli
rı olmadığı saptanmıştır. niği benzeri kısıtlayıcı bir yere konursa, belirgin
Bu tip araştırmalarda yanlış olan nedir? Mo şekilde farklı olan bu çevrede saldırgan davra
nahan kurumsallaştırmanın kendisinin etkile nışlar sergileyemeyebilir.
yebileceği değişimlerin dikkate alınmadığına • Şiddet insanın uzak geçmişinde yaşadığı,
işaret etmiştir. Gözden geçirilen bu çalışmala bir tek ama ciddi bir suç ise ve o insan bir süre
ra, hapis döneminin birkaç aydan 15 yıla kadar hapsedildiyse bile dışarı çıktığında, eğer önce
uzanan süreci dikkate alınmıştır. Zorunlu olarak ki kişiliği, fiziksel yetileri değişmediyse veya kişi
uzatılan bu yatış süresi hastaları daha uysallaş daha önce şiddet sergilediği aynı çevreye dönü
tırmaktadır. Bundan başka, yordanabilir şiddetin yorsa suç işlemesi tekrar beklenebilir.
634 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
• Hiçbir suç geçmişi olmasa da, insan bir suç izin vermektedir. Üst mahkeme kararının tartı
olayına kenarından karıştığı için yargılanmışsa, şılabilirliği sınırlıdır (Savage, 1976; Savage ve
onun suç işleyebileceği beklenebilir. Örneğin bir Dolan, 1996).
insan dolu bir silahı meskûn bir binaya doğrulttu Bir yordama kişinin medeni haklarına uygun
ise. olması için ne kadar iyi olmalıdır? Bazıları “Mr.
• Ruh sağlığı uzmanlarının şiddeti yordama Jones kesin olmamakla birlikte serbest kalırsa
yetilerine ilişkin inandırıcı veriler elde edilmesi başkalarına zarar verebilir” gibi gelecek suçla
zordur. Ve bazı uzmanlar, hâlâ insanların teh ilgili olası yordamaların etik olmayan bir duruma
likeli olduklarını yordayarak hapsedilmelerine neden olmadığını tartışırlar (Grisso ve Appel
karşı yanılabilirlik olasılığından hareketle sıkı baum, 1992). Bir kez daha kişisel özgürlük ile
tedbirler almaktadırlar (Morse, 1996). Litwack hükümetin vatandaşı koruma zorunluluğu den
(1975), çok az sosyal bilimcinin şiddeti yorda gelenmiştir. Farklı yasa ve toplumsal amaçlar
mada yararlı olabilecek bilgi toplama araçlarına için farklı derecelerdeki kesinlik sağlanmalıdır.
sahip olduklarını ileri sürmüştür. Örneğin, şid Örneğin üst mahkeme, Addington Texas’a karşı
det niyetlerini açan görüşme yöntemleri, kişinin davasında22 genişletilmiş sivil mahkûmiyeti haklı
geçmişinde şiddet davranışına katkıda bulunan çıkarmak için, şiddet ve akıl hastalığı için inan
kişilik özelliklerine halen sahip olduğunu belir dırıcı ve kesin kanıt ister. Tahminen niteliği ye
leyen diğer değerlendirme araçları gibi. Akıl tersiz bir kanıt kısa dönem acil mahkûmiyet için
hastanesinden çıktıktan sonra insanların yaşa yeterli olabilir. Eğer tutukluluk kısa bir dönem
dıkları yarıyol evleri gibi sosyal desteklerin suça içinse, kişisel alıkonma için alınan risk, sadece
meyilli kişileri belirgin şekilde engellediğine ina birkaç günlük özgürlük kaybı olacaktır. Oysaki
nılmaktadır (Dvoskin ve Stead man, 1994). toplumsal yararı birini zarar görmekten ya da ci
Önleyici tutuklamaya bir örnek de kanunlar nayetten kurtarma olacaktır. Bu psikolojik ya da
la 7 eyalette sağlanmıştır, bunlar, bazı tehlikeli psikiyatrik bir karardan çok, yasal23 ve ahlâki bir
tekrar tecavüz suçu işlemiş kişilerin, hapisten karardır (bkz. Odak 20.3).
tahliye edilmelerine az bir süre kala akıl hastası
kabul edilerek, belirsiz bir süre hapishane has DAHA FAZLA KORUMA İÇİN
tanesinde -yordanan hastalığa ilişkin tedavileri GÜNCEL EĞİLİMLER
bitinceye kadar- tutulmalarını sağlar. Bu her ne
Birleşik Devletler Anayasası olağanüstü bir
kadar anayasaya aykırı görülse de -gelecekte
belgedir. Seçilmiş federal görevlilerin temel gö
işleyebileceği bir suç için bir kişiyi alıkoyma- cin
revlerini ortaya koyar ve bazı hakları garantiler.
sel tacizcileri toplum dışında tutmanın mantıklı
Ama çoğu zaman bir hakkın soyut şekillendi
olduğunu birçokları tartışmaktadır.
rilmesi ile günden güne uygulanması arasında
Bu yasaların taraftarlarına göre, seksüel
büyük fark vardır. Hatta hâkimler, bazı çağdaş
saldırganlık olarak adlandırılan uzun öykülere
sorunlara açıklık getirebilmesi için Anayasayı
sahip tecavüzcü, çocukları taciz etmiş olan in
yorumlamak zorundadırlar. ABD demokrasisi
sanlardır. Eğer mahkûmların geçmiş deneyim
nin bir dönüm noktası olan bu belgede mahkum
lerine ve kendi anlattıklarına dayalı (örneğin,
edilmiş akıl hastaları hakkında hiçbir bölüm ol
biri, onu çocukları kurban etmekten alıkoyma
madığından, avukatlar ve hâkimler, toplumun
nın tek yolunun ya da kurtuluşunun kendisinin
akıl sağlığı tartışılan kişilere ne yapacağı ko
idamı olacağını söylemişti) olarak çıktıktan son
nusundaki düşüncelerini haklı çıkarmak için bu
ra çocuklara zarar verme olasılıkları yüksekse,
belgenin değişik bölümlerini yorumluyorlar.
bunu yapmaları önlenmeli midir? Aralık 1976’da
1972’de akıl hastanelerine gönüllü başvuru
Kansas eyaleti ve bir taciz mahkumu arasında
lar gönülsüz başvurulardan fazla olmaya başla
ki tartışma Amerikan üst mahkemesine kadar
dı. Ama hâlâ birçok insan kendi istekleri dışında
gitmiştir (Kansas Hendricks’e karşı). Bu anaya
buralarda tutulmaktadır ve gönüllü gelen kaç ki
sal durum bizlerin yeniden saldırgan olacaklar
şinin sivil mahkûmiyet tehdidinden kaçmak için
diye bu kişileri başka suçlar işlememeleri için
geldiğini bilmek imkansızdır. Yapılan bir anket
hapis yatmış olmalarına karşın alıkoymamızla
ilgilidir. Fakat eğer bir insan ruhsal olarak hasta 22
Addington v. Texas, 441 U.S. 418 (1979). Açık ve ikna edici kanıt standardı, hâlâ
kişiyi suçluluk standardı olan kabul edilebilir şüpheden fazlası uygulamasından
ve tehlikeli ise sivil mahkûmiyet olmalıdır. Sivil daha az korumaktadır. Suçluluk standardı –kabul edilebilir şüpheden fazlası–
mahkûmiyet kanunlarının bu özelliği, cinsel suç yüzde 90 kesinliğe karşılık gelir; açık ve ikna edici standart yüzde 75 kesinliktir.
23
Birleşik Devletler Sahhar’a karşı, 917F.2d 1197, cert denied, 111S.Ct.1591
işlemiş olanların kanun önüne çıkarılmasına (1991)
SİVİL MAHKUMİYET 635
√√
verilmiş diğer mahkeme kararlarıyla sabittir. Ya da Ta- rar vermesi durumunda doktorun yasal sorumluluğunu
rasoff davasına bakan California Üst Mahkemesi tara- azaltır. Çok sayıda terapist yine yasal sorumluluklarını
fından belirtildiği gibi: “Eğer bir terapist gerçekten ya azaltmak için daha az ayrıntılı kayıt tutuyorlardı. 20
da uygulanabilir profesyonel standartlar uyarınca man- yıl sonra gözümüz önünde belirginleşen tablo, Tarasoff
tıklı bir biçimde karar verirse ve bu karar, hastanın di- kararının psikoterapi uygulamalarını aksatmadığını
ğer insanlara karşı şiddet uygulayacağı yönünde ciddi göstermektedir. Terapistler başka insanların haklarıyla
tehlike arz ediyorsa, bu, psikiyatrın muhtemel kurbanla- hastalarıyla olan ilişkilerinin gizliliği arasındaki den-
rı tehlikeden korumak için önlem alması sorumlulukları geyi sağlamış görünüyorlar. Başka ülkelerdeki psikote-
arasındadır” Şu an diğer eyaletlerde de uygulanmakta rapistler henüz bu tip yasalara uymak zorunda değiller.
olan Tarasoff davası kararları klinik psikologların giz- Örnek vermek gerekirse, İngiltere’de terapistlerin has-
liliği ihlâl etmeye karar verirken tehlikeli hastaların, talarını uyarmalarını ya da korumalarını öngören yasa-
tehlikeli olduklarını tahmin etme yeteneklerini kullan- lar yoktur, fakat bu değişebilir.
maları gerekmektedir. Bu tahmin yeteneği mükemmel 1983 yılında California Federal Mahkemesinin ver-
değildir (Yanlış bir tahminde de bulunabilirler). diği kararla Tarasoff kararları daha da genişletilmiştir.
Daha sonra bir California Üst Mahkemesi muhte- Mahkeme, Sosyal Güvenlik Kuruluşuna bağlı olarak
mel kurbanların esas kurbanla yakın ilişki içinde olan- çalışan psikiyatrın P. Jablonski adındaki yatısız teda-
ları da içerdiği yönünde karar vermiştir. Bir örnekte, vi edilen hastanın sevgilisini öldürmesi üzerine, her ne
tehlikeli bir hasta tarafından tüfekle yaralanan bir an- kadar hasta, terapist ile olan görüşmesinde kurbana yö-
nenin yanında, bu olay gerçekleştiğinde 7 yaşında olan nelik açık bir tehditte bulunmadıysa da, öldürülen kızın
oğlu da bulunmaktaydı. Çocuk, daha sonra duygusal muhtemel kurban olması dolayısıyla terapist tarafından
travmanın yol açtığı zararlara karşı psikologları dava daha önce uyarılması gerektiğine karar vermiştir.
etti. Küçük bir çocuk doğal olarak annesinin yanında Mahkeme, ayrıca hastane psikiyatrlarını
bulunacağı için Hedlung davasına bakan mahkeme, Ta- Jablonski’nin daha önceki sağlık kayıtlarını ele geçir-
rasoff davası uyarınca çıkan yasanın söz konusu çocuğu mek konusunda ihmalkarlıkla suçlamıştır. Bu kayıtlar
da kapsamasına karar verdi. hastanın geçmişinde zararla sonuçlanan şiddete yönelik
Tarasoff kararını takip eden yıllarda doktorlar bu davranışlarının olduğunu ve sevgilisinin tehdit edildiği-
kararın psikoterapistler açısından negatif, hatta içler ne dair şikayetleri de göz önüne alındığında, hastanenin
ürperten etkileri olup olmadığını merak ettiler. Eğer acil olarak hastayı gözlem altına alması için yeterli ol-
hastalar terapistleri ile yaptıkları konuşmaların gizli- duğunu göstermektedir. Mahkeme kurbanın öldürülme-
liği konusundaki sınırlamalardan haberdar edilirlerse, sinin muhtemel ya da birincil nedeninin daha önceden
kızgın oldukları insanların terapistlerce uyarılacakla- uyarılmamış olması olduğuna karar vermiştir. Yargıç,
rını düşünerek aşırı kızgınlıklarını terapistlerine ifade eğer psikiyatr hastanın sağlık kayıtlarını tam anlamıyla
etme konusunda çekingen davranabilirler. Hastalar te- inceleseydi, Jablonski’nin diğer insanlar için gerçek bir
rapistlerine karşı daha az samimi davranabilirler, bel- tehlike olduğu ve hemen gözlem altına alınması gerekti-
ki de terapiden daha az yarar sağlayabilirler ve hatta ği konusunda iknâ olacağını söylemiştir.
öfkelerini kontrol etmenin ilk adımını oluşturan öfkeyi Muhtemel kurbanları uyarma ve koruma konusun-
açığa çıkarma eylemini gerçekleştiremezler, bu yüzden da genişletilen sorumluluk California’daki Ruh Hasta-
de diğer insanlara zarar verme eğilimleri artar. Tara- lıkları doktorlarını çok daha zor bir açmaza sürükle-
soff kararının korumayı amaçladığı insanların sağlığı, mektedir. Çünkü potansiyel olarak şiddete eğimli hasta
kararın bizzat kendisi tarafından tehlikeye sokulabilir. özgül olarak kime zarar vereceğinden bahsetmeyebilir.
Bu endişelerin, aslında sağlam temellere dayanıp da- Hastanın geçmiş ve şimdiki durumdan öğrenebildikleri
yanmadığı kesinlik kazanmamıştır. kadarıyla kimlerin olası kurban olabileceğini saptamak
Tarasoff mahkemesince alınan kararın kanuna dö- tamamen terapiste kalmıştır. İronik olarak Jablonski’nin
nüşmesinden hemen sonra California’ da 1200’ün üze- sevgilisi tehlikede olduğunu fark etmiş onunla birlikte
rinde psikolog ve psikiyatr üzerinde yapılan araştırmada yaşadığı daireyi terk etmiş ve kendi can güvenliğinden
Tarasoff kararının, psikolog ve psikiyatrların düşünce- endişe duyduğunu rahibe ve sosyal güvenlik kuruluşun-
lerini ve eylemlerini etkilediği ortaya çıkmıştır. Ayrıca, daki psikiyatra söylemiştir. Psikiyatrlardan biri ona en
bu psikologların üçte biri şiddet olan durumlarda mes- azından Jablonski’nin sağlık merkezindeki değerlendir-
lektaşlarına daha sık danıştıklarını belirtmişlerdir. Bu me sürecinde Jablonski’ yi terk etmesini tavsiye etmiştir.
uygulamanın hastanın yararına dönük olarak olumlu Fakat kurban “onu seviyorum” deyince psikiyatr kızın
sonuçları da olabilir. Çünkü klinik psikolog böyle bir kendisini dinlemeyeceğini düşünerek daha fazla uyar-
durumda meslektaşlarından karar verme aşamasında mamıştır. Mahkeme bu uyarıyı “o koşullar içerisinde
yardım almaktadır. Ayrıca, konsültasyon, klinik psikolo- tam anlamıyla yeterli” bulmamıştır.(s. 398)
ğun Tarasoff kararına bağlı kalmasını da sağlamaktadır Tarasoff kararları Vermont Eyaleti Yüksek Mah-
ve hasta ileride başka birine zarar verirse, klinik psiko- kemesi kararı ile Peck danışma servisince (Peck V.
loğun yasal sorumluluğunu da azaltmaktadır. Fakat öte Counseling Service Of Addison Country) daha da ge-
yandan, araştırmaya katılan klinik psikologların %20’si nişletilmiştir ve ruh sağlığı uzmanlarının eğer mala za-
hastalarına şiddetle ilgili sorular sormaktan kaçındık- rar gelme olasılığı varsa bile üçüncü kişiyi uyarmakla
larını belirtmişlerdir. Bu tipik devekuşu davranışı, klinik yükümlü olduklarına karar vermiştir. 29 yaşındaki bir
psikologların önemli bilgilere ulaşmalarını engelleye- erkek hasta babasıyla yaptığı hararetli bir tartışmadan
bilir, fakat aynı zamanda hastanın başka bir insana za- sonra terapistine babasına bu yaptığını ödetmek istedi-
SİVİL MAHKUMİYET 637
√√
ğini ve bunu da babasının ahırını yakarak yapabileceği- Her ne kadar Tarasoff ve onunla alakalı kararlar
ni söylemiştir. Ve bunu gerçekleştirmiştir. Yangında hiç- akıl sağlığı uzmanları açısından sorunlu olsa da durum
bir hayvan ve insana zarar gelmemiştir ve ahırda hiçbir başlangıçta göründüğü kadar üzücü değildi. 1974 Tara-
hayvan yoktur. Ayrıca da ahır evden 130 m. uzaktadır. soff kararları California Yüksek Mahkemesi tarafından
Mahkemenin terapistin uyarıda bulunması gerektiğine tekrar kabul edildiğinde, muhtemel kurbanı uyarma yü-
dair kararı, kundakçılığın şiddet içeren bir eylem olması kümlülüğü, koruma yükümlülüğünü de içine alacak şe-
ve yangında diğer insanların ölüm tehlikesi bulunması kilde genişletilmiştir. (1976 kararından yapılan alıntıya
gerçeğine dayanmaktadır. Bu yasa Hedlung mahkeme- bakınız) Ve bu görünüşte ufak olan değişiklik, doktorla-
si kararının genişletilmesi olarak da görülebilir. Fakat rın gizliliği ihlâl etmeden, yani potansiyel kurbanı her
Hedlung kararları ile Hedlung tehlikedeki kurbanın zaman uyarmak zorunda kalmadan, Tarasoff kararla-
fiziksel olarak çevresinde bulunmakla tehlikeye giren rına bağlı kalabilmektedirler. Appelbaum’un da (1985)
insanlardan bahsederken, Peck cansız bir objeye yönel- belirttiği gibi klinik psikologlar hastalarıyla olan gö-
tilen bir tehditten dolayı zarar görebilecek insanlardan rüşme sıklığını arttıracak psikotropik medikasyon’da
bahseder. yenilikler ya da değişiklikler yaparak ve genel olarak
Çoğu mahkeme uyarma ve koruma görevini, çocuk hastayı daha yakın takibe alarak koruyucu önlemler
tacizi kurbanlarını ve önceden saptanamayan kurbanla- alabilirler. Appelbaum, ayrıca bu tür önlemlerin man-
rı da kapsayacak şekilde arttırmıştır. Böyle olayların bir tıklı olduğuna karar verilirse hastanın başka bir kişiye
tanesinde, bir tıp öğrencisi psikanalist olması için ge- tam anlamıyla zarar verdiğinde terapistin sorumlu tutu-
rekli bir eğitim analizine girdi. Terapi sırasında, çocuk- lamayacağını ifade etmiştir.
lara cinsel tacizde bulunduğunu itiraf etti. Daha sonra, Appelbaum tarafından anlatılan bir olayda 18 ya-
eğitimi sırasında, psikiyatri stajının bir parçası olarak şında bir hastanın, oğlunun kendisiyle görüşmesine izin
hastası, bir erkek çocuğu oldu ve çocuğa cinsel tacizde vermediği için ev sahibini tehdit etmesi aktarılmaktadır.
bulundu. Mahkeme, eğitim görevlisinin, öğrenci-hasta-
Terapist, hasta hakkındaki diğer bilgileri de göz önüne
sının “eğitiminin bir gereği olarak etkileşimde buluna-
alarak bu durumun Tarasoff kararlarına uygun oldu-
cağı belli bir grup insan için tehlike oluşturduğunu” (s.
ğuna karar vermiştir. Hastasını karşısına alarak ona
8) bilebilecek olanaklara sahip olduğuna karar verdi.
potansiyel kurbanı koruması yönündeki yasal sorumlu-
Öğrenci durumunu açıkladığında çocuk hastalara bakı-
luğunu ve aynı zamanda terapötik gizliliği bozmak iste-
yor olmasa bile (yani eğitmenin uyaracağı ve koruma-
mediğini anlatmaya karar vermiştir. Hastaya hastaneye
ya çalışacağı kimse olmasa bile), gözetmenin –sadece
yatırılmak (hasta gerçekten de bazen psikotik davranış-
terapisti değil, eğitmeni olarak- öğrencinin (özellikle
lar gösteriyordu) ve ev sahibinin uyarılması arasında
çocuklarla çalışma isteğini engelleyecek kadar) profes-
yonel eğitimi ve çalışmaları üzerinde kontrolü olduğu tercih yapmasını söyledi. Hasta, hastaneye yatmamayı
kararına varıldı ve böylece Tarasoff kararı geçerli oldu. tercih etti ve terapistin görüşmek üzere ev sahibini ça-
Mahkeme, görevlinin “öğrencinin kendine söyledikle- ğırmasına karşı çıkmadı. Ev sahibi geldiğinde terapis-
rinin gizliliğini bozmadan, onun profesyonel gelişimini te genç adamın kendisini daha önce de tehdit ettiğini
yönlendirebileceğine ve yönlendirmesi gerektiğine” (s. ve kendini nasıl koruyacağını bildiğini söyledi. Diğer
8) karar verdi. Bunun yerine söz konusu öğretim görev- bir deyişle, kadın tehditleri pek de ciddiye almıyordu.
lisi ve fakültedeki konumu nedeniyle de çalıştığı üni- Appelbaum hastanın tehditlerinin etkilemek amaçlı ol-
versite, hasta-öğrencinin çocuk psikiyatrisinde çalışma duğunu fark etti. Bu sefer de terapistini kullanarak ev
isteğine izin verdiler ve bu da çocuk bir hastanın cinsel sahibini tehdit etmeyi (korkutmayı) başarmıştı. Fakat
taciziyle sonuçlandı. psikiyatr, hastanın hem karar vermesini hem de terapö-
14. Bölümde, bir terapistin, HIV-pozitif bir hastası- tik ilişkideki güveni korumayı sağlamıştır.
nın, koruma olmadan ve partnerini uyarmadan gireceği Tarasoff her ne kadar terapistleri huzursuz
cinsel ilişkiler sonucunda başkalarını tehlikeye atabile- etse de, herhangi bir hasta tehditte bulunduğunda te-
ceğine inanmak için nedeni varsa Tarasoff’un uygulanıp lefonu alıp olası kurbanları aramalarına neden olma-
uygulanamayacağını sorguladık. Şu ana kadar hiçbir maktadır. Bunlardan başka seçenekler de vardır. Açıkça
yasal karar bu zor soruyla ilgilenmedi, ama bu durum hastaya ya da hasta yakınlarına daha önce hastanın bu
yakında değişebilir, özellikle de ortada açıkça seçilebi- tip eylemlerde bulunup bulunmadığı sorulabilir ya da
lir bir üçüncü kişi varsa, mesela bulaşıcı hastalığa sa- potansiyel olarak tehlikeli hastaların hastane kayıtları
hip bir hastanın durumdan haberi olmayan bir partneri incelenebilir (Monahan, 1993).
gibi (Sizemore, 1995). Hastanın akli yeterliliği önemli
bir faktör olabilir. HIV-pozitif olan veya AIDS olan bazı *
Tarasoff California Universitesi’nin naiplerine karşı, 529 P.2d 553 (Cal.
kişilerde yargılama ve karar vermede bozukluklar ola- 1974). Feshedilmiş, tekrarlanmış ve onaylanmış, 131 Cal. Rptr. 14,551
P.2d 334 (1976). 1976 California Üst Mahkemesi karaı 3 e karşı dört
bilir, bu da onların bu durumlarının şırınga paylaşma çoğunlukladır.
veya korumasız seks aracılığıyla diğerleri için tehlike **
White Birleşik Devletler’e karşı, 780 F.2d 97 (D.C. Cir. 1986); Soutear
oluşturabileceğini farketmelerine engel olabilir. Böyle Birleşik Devletler’e karşı, 646 F. Supp. 524 (1986); Dunkle Food Services
East Inc’e karşı, 582 A.2d. 1342 (1990); People Clark’a karşı, 50 Cal. 3d
durumlarda sağlık personelinin Tarasoff’u uygulamaya 583, 789 P.2d 127 (1990).
yasal ve etik zorunlulukları olabilir (Searight & Pound, ***
Headlund Üst Mahkemeye karşı, 34 Cal. 3d 695 (1983).
1994). Hukuk araştırmacıları ve ruh sağlığı uzmanları ****
Jablonski by Pahls Birleşik Devletler’e karşı, 712 F.2d 391 (1983).
*****
Peck Addison Şehri Danışma Servisine karşı, 499 A.2d 422 (Vt. 1985).
bu meseleyi tartışmaya başladılar (örn., Daniolos ve ******
Almonte New York Tıp Kolejine karşı, 851 F. Supp. 34, 40 (D. Conn.
Holmes, 1995; McGuire ve ark., 1995). 1994) (özet yargılamayı reddeder)
638 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
TEDAVİ HAKKI
Mahkemelerin dikkatine sunulan sivil mahkû
miyetin bir başka yönü ilk kez Birnbaum (1960) Sivil mahkûmiyet kişinin tehlikeli olduğunun varsayılmasını ger-
tarafından bir ilke olarak ifade edilen tedavi hak ektirir. Ancak gerçek uygulamada bazı evsiz vak’alarda olduğu
gibi bu karar ağır yeti yitimi yargısına dayalıdır.
kıdır. Eğer bir kişi ruhsal bozukluğa sahip oldu
ğundan dolayı özgürlükten yoksunsa ve ken
Wyatt kanunlarının, önceden mahkemele
disine veya başkalarına bir tehlike unsuru ise,
rin ruhsal bozukluğu olan hastaların bakımının
bu sorunları hafifletmek için tedavi sağlanması
kendilerinin yetkileri dışında olduğunu ileri sür
gerekmez mi? Kişiyi; ihtiyaç duyduğu yardımı
dükleri ve ruh sağlığı uzmanlarının psikopato
sağlamadan hapsetmek anayasa dışı ve hatta
lojiler ve tedavileri konularından özel bir bilgiye
ahlâk dışı değil midir? Bu önemli soru, Birnba
sahip olduklarını farz ettikleri için önemli bir yeri
um bu konuyu işlediği ilk günden beri pek çok
vardır. Suistimal konusunda tekrar tekrar yayın
mahkemenin konusu olmuştur.
lanan raporlar Birleşik Devletler adli sistemini
Tedavi hakkı 1960’lardan itibaren yasal sta
harekete geçirmiş ve sağlık enstitülerinde neler
tüsünü kazanmış ve eyalet davalarında işlenen
yapılacağını kanunlaştırmaya koyulmuşlardır.
tüm hastalara yayılmıştır (Wyatt Stickney’e
Wyatt kanunları özgül gereksinimler üzerinde
karşı)32. Alabama Federal Mahkemesi hastala
durmuştur -40 metrekare büyüklüğünde odalar,
rın sivil mahkûmiyetinin bir eyalet hastanesine
en fazla 5 hastanın kalabileceği yatak odaları
devredilmesinin tek kabul şartı olacağını 1972
ve mahremiyeti sağlamak için ara perdeler, ra
yılında yasallaştırmıştır. Hakim Frank Johnson
hat bir yatak, 8 kişiye bir tuvalet, hastaya iste
tarafından belirtildiği gibi özgeci davranış kura
diği tür giyinme hakkının, tehlikeli olmamak ko
mına göre bir vatandaşı insancıl veya terapötik
şuluyla sağlanması, karşı cinsle iletişim kurma
nedenlerle hapsedip uygun tedaviyi sağlaya
şansı vermek ve acil durumlar haricinde fiziksel
mamak, temelde doğru olan bir yöntemin ana
kısıtlanmanın olmaması gibi.. Ayrıca, 7 gün 24
ilkelerini bozar. Ruhsal bozukluğu olan hasta
saat bakım, her 250 hasta için en az 2 psikiyatr,
ların “kendilerine gerçek bir iyileştirme sağla
3 ilave doktor, 12 hemşire, 90 görevli, 4 psiko
yacak ya da ruhsal durumlarını geliştirebilecek
log ve 7 sosyal çalışmacı gerekir. Wyatt
bireysel terapi almaları anayasal haklarıdır.” Bu
kanunları getirildiğinde Alabama Eyaletinin
kanun, en azından eyaletlerin hastaların en az
ruhsal imkânları 2000 hastaya 1 doktor gibi uç
derecedeki bakımını engelleyememelerini ve
bir noktadaydı34. Wyatt kanunları hâlâ geçerli ku
başvuruların kabulünü sağlar. Gerçekte, zihin
rallardır ve benzer şekilde zihinsel geriliği olan
sel gelişme geriliği olan hastaların (ruhsal has
hastaları korumak için yaygınlaşmaktadır35.
ta olduklarına karar verilenlere karşıt olarak)
Wyatt kanunlarının eğilimi, kendine ve baş
enstitüden ya da sağlık merkezlerinden taburcu
kalarına zarar vermesini engellemek üzere fi
edilmeleri; onların geçerli bir bakım ve güvenlik
ziksel olarak kısıtlanan, Nicholas Romeo adlı
veya uygun eğitim almalarını sağlayacak olan
görevlilerin anayasal görevlerini azaltmaz33. 34
Temel varsayım, sivil mahkûmiyet kararı ile akıl hastanelerinde bulunan
hastaların uygun tedavi görecekleridir, fakat kanıtlar bu düzeyde bir tedavi için
yetersizdir. Fazlasıyla ihmalci durumlar olsa bile, Alabama’da alınan Wyatt
32
Wyat, Stickney’e karşı, 325 F Supp. 781 (M.D. Ala.1971), 334 F Supp. 1341 de kararı, bugün nadir olanlardandır. Morse, (1982c) zoraki hastane yatışının
uygulandı (M.D. Ala.1971), 344 F Supp. 373, 379 (M.D. Ala. 1972), aff’d sub nom hastanın yararına olup, olmadığını tartışmıştır. En azından, akıl hastaneleri, pek
Wyat Anderholt’a karşı, 503 F.2d 1305 (5th Cir.1974). çok açıkta kalan hastanın sahip olamadığı yatak, yiyecek, güvenlik ve gözetimi
33
Thomas S., Flaberty’e karşı, 902 F 2d. 250, cert. Reddedildi, 111 S. Ct. 373 sağlar .
(1990). 35
Feagley, Waddill’e karşı, 868 F2d. 1437 (5th Cir. 1989).
640 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
Vatandaş hakları ile hükümetin vatandaşa karşı (Billie Boggs ile ilgili obsesyon ortaya çıktı). Televiz-
sorumluluğu arasındaki uyuşmazlık 1980’lerin orta- yon kanalını ziyaret etmiş, onunla konuşmak istemişti.
sında Billie Boggs davası ile ilginç bir şekilde ortaya Billie Boggs bu konuşmanın kendisi için anlamsız ol-
çıkmıştı. Billie Boggs, 40 yaşında, Newyork’ta yaşa- duğu haberini yolladı. Bu olaydan sonra Brown adı-
yan evsiz bir kadındı. Gerçek adı Joyce Brown’du. nı değiştirdi. Kardeşleri onu birçok kez kendileri ile
Joyce Brown,1987’de New York belediye başkanı birlikte yaşaması veya kirası kendilerince karşılana-
Edward Koch’un şehirdeki evsiz insanlar konusunda cak olan bir apartman dairesine yerleşmesi için iknâ
endişe duymasıyla ve muhtemelen ruh sağlığı bozuk etmeye çalıştılar.
olan bu insanları toplayıp kendileri istemese de has- Brown, Koch’un emri ile götürülmesinden beş
taneye yatırma kararı alması sayesinde meşhur oldu. gün sonra hâkim karşısına çıkarıldı. Ve hâkim bir
Başkan Koch, Manhattan’ın lüks gökdelenlerinin göl- süre daha gözetim altında kalabileceği kararını ver-
gesinde donmakta olan evsiz insanlarla ilgilenilmesi di. Brown sakin bir şekilde ve açık ifadelerle garip
konusunda yoğun politik baskı altındaydı. Bu neden- davranışlarını açıkladı. Örneğin en yakın umumi tu-
le 1982’de HELP projesini başlattı. Fakat bu insan- valetin çok uzak olması nedeniyle bazen pantolonuna
ların hastaneye yatırılması bazı zorlukların çıkması dışkıladığını söyledi. Dört şehir psikiyatrı onun ruhsal
ile engellendi. Brown’un içinde bulunduğu dava bir hastalığa sahip olduğu kararını verdi. Fakat bu olgu
kanun maddesinin yeniden düzenlenmesi ile başladı. ile ilgilenen Amerikan Vatandaş Hakları Birliği’nin
Avukatları Koch’a bu madde sayesinde ilerde başka- (ACLU) avukatları tarafından getirilen üç psikiyatr
sına zarar verebilecek olan insanları akıl hastanesine ise Brown’u aklı başında bulduklarını bildirdiler.
kapatabilme yetkisinin verildiğini anlattı. Brown’un kendisi hakkındaki değerlendirmesi ise aklı
Koch diğer memurlar ile birlikte şehri dolaşırken, başında, sakin ve akıllı olduğuydu. Avukatları onun
ısıtma ızgarasının yanına uzanmış olan Brown’a yak- ruhsal hastalığı olmadığını göstermişlerdi, fakat şe-
laştı. Brown’un çenesi şişmişti. Brown, onu götüreme- hir psikiyatrları ruhsal hastalığa sahip olmak sadece
yeceklerini söylediğinde Koch yanındaki memurlardan zihinsel gelişme geriliğine veya dengesiz hareketlere
birine işaret etti. ‘Deli olan sizsiniz’ dedi Brown ve pa- sahip olmak demek değildir görüşünü ileri sürmüştü.
ranoid şizofren tanısı ile Bellevue Hastanesine zorla Birbiriyle çelişkili olan bu sonuçlardan faydalana-
götürüldü. Bu tanı, gösterdiği bağırma, sokaktaki Af- mayan hâkim, Brown’un mahkemedeki davranışları-
rika kökenli Amerikalılara küfretme, eteğini kaldırma, na odaklandı. Zihinsel açıdan hastaysa bile, diğerleri
kaldırıma veya kıyafetlerine dışkılama, para yırtma ve için tehlikeli olmadığı kararını verdi. Dahası şunları
yakma, kendi kendine konuşma ve tabi sokakta yaşa- söyledi: ‘Sokaklarda yaşamak estetiğe aykırı da olsa,
ma davranışlarına bakılarak konulmuştu. anayasa tarafından güvence altına alınmış olan öz-
Brown’un ailesi sıradan bir orta sınıf ailesiydi. gürlük hepimizin hakkıdır’.
Brown, liseden mezun olduktan sonra on yıl sekre- Bu karara şehir halkından itirazlar geldiği süre-
ter olarak çalıştı. 1979’da annesini kaybedene kadar de Brown Bellevue’da alıkonulmuştu. ACLU ve diğer
onunla birlikte yaşadı. Liseden beri ciddi bir kokain vatandaş hakları savunucuları şunu söylüyorlardı:
ve eroin kullanıcısıydı. Ve sonunda 1983’de devamsız- ‘Belediye başkanı sadece sokakları temizlemekle il-
lık yapması ve hiçbir neden yokken insanlara bağır- gileniyor. Böylece zengin seçmenler evsiz ve yoksul
mak gibi garip davranışları yüzünden işini kaybetti. insanlarla karşılaşmayacaklar’. Koch ve diğerleri ise
İşini kaybetmesiyle hayatı bozulmaya başladı. Sesler muhtaç insanlara yardım etmenin belediyenin görevi
duyuyor ve kendi kendine konuşuyordu. Bir gün kız olduğunu söylüyorlardı. Brown’un avukatları Koch’a
kardeşlerinden biriyle bir mağazaya girdi, gördüğü ‘demagog’, Koch ise onlara ‘çılgınlar’ diyerek hitap
bir güvenlik görevlisine bağırarak küfretmeye başladı. ediyordu. Bellevue’da kaldığı süre boyunca Brown,
Bu olay kardeşi tarafından anlatılmıştı. Ayrıca, Brown hiçbir tedavi programı için işbirliği yapmadı ve psi-
yakışıklı beyaz bir adamla evleneceğine dair fikirler kotropik ilaçla tedaviyi reddetti.
geliştirmişti ve bu fikri doğrultusunda taciz edici te- 1988 Ocak’ında Brown Bellevue’dan salıverildi.
lefon görüşmeleri yapmaya başlamıştı. Zaman zaman Bu olay, hükümeti evsiz insanlara yeterli yerleşim ve
kız kardeşlerinden biri veya birkaçıyla birlikte yaşadı. kliniklerde ayakta tedavi olanakları sağlaması yö-
1985 de rahatsız edici davranışlarından dolayı New nünde zorlayan kuvvetler için bir kutlama nedeniydi.
Jersey’deki sığınma evinden geri gönderildi. Brown Brown, CBS’deki ‘60 Dakika’ da dâhil olmak üzere
birden fazla sayıda psikiyatr tarafından görülmüştü. New York’taki pek çok yerel televizyon programına
“Thorozine” yazılmış fakat o bu ilacı almayı reddet- katıldı. İki hafta sonra 1988 Şubat ayında Harvard
mişti. Çok sayıda ruh sağlığı kliniği ile ilgisi olmuş- Hukuk Fakültesi forumundaydı. Sokaklardaydı yeni-
tu. Bu zaman içinde yerel bir kanaldaki bir talk-show den, dileniyor ve Afrika kökenli Amerikalılara küfre-
programı sunucusu olan Billie Boggs’a aklını takmıştı diyordu.
SİVİL MAHKUMİYET 641
√√
lu aile üyeleri tarafından güvenliği sağlandıysa, ne zaman karar verebilecektir? Hastanın, bakı
sınırlandırılamaz” şeklinde bir karar çıkarmış mından sorumlu olanların planlarını reddedebil
tır. 1977’de Donaldson, Dr. Gumanis ve Dr. mesi her zaman onun yararına olur mu? (Stone,
O’Connor’dan 20.000 Amerikan doları tazminat 1975; Winick, 1994). Özellikle bir suçlu, kendi
almıştır. O’Connor Donaldson davasının sonu sine yargılanma yeterliği sağlayacak bir ilacı al
cu, bir hareketlilik yaratmış ve o zamandan beri mayı redettiğinde ne olacaktır? (Winick, 1993).
ruhsal sağlık uzmanları hastaları alıkoyma ko (Daha önce tartışılan Riggins, Nevada’ya karşı
nusunda engellenmiştir. Baş Yargıç Warren E. davasını hatırlayınız.). Tedaviyi reddetme hak
Burger tedavi hakkı konusunda bazı uyarılar kı, hastanın bu hakla istemediklerini özgürce
bildirmiştir. çürütebileceği anlamına mı gelmektedir? (Ap
pelbawn & Gutheil, 1980).
Hastalık ve tedaviye ilişkin şu anki tıbbi bilgiyle, teh Mahkum hastaların psikotropik ilaçları geri
likeli olabilecek birkaç şey dışında, bir eyaletin ruhsal
çevirme durumları hâlâ tartışılmaktadır. Eelek
hastalığa önlem alma gücüyle, böyle bir tedavi gerçekçi
bir iyileşme fırsatı verir. Eyaletin kanuna uygun şekilde
trokonvulsif terapi ve psikocerrahi gibi somatik
hastanın özgürlüğünü bazı tedavilerden yoksun bırakma tedavilerin zaman zaman gözden geçiriliyor ve
hakkına sahip olması kabul edilir değildir. Bizim kavramla kontrol ediliyor olmalarına karşı, sadece son
rımız bu tür gözden çıkarmaları tolere edemez (O’Conner zamanlarda ruh sağlığı kurumlarında yatan
v. Donaldson, s. 588-589) hastaların kullandığı ilaçlara dikkat çevrilmiş
tir. Önemli yasal ve etik konular psikotropik ilaç
Donaldson kararı ile, hastaların periyodik tedavisini de kapsamaktadır; çoğu antipsikotik
olarak gözetlenmesi önerilmektedir. Böylece ilaçların yan etkileri hastaya itici gelmekte, ba
psikiyatri hastanesinde tutulan ve iyileşen (de zen uzun süreli kullanımda hastaya zararlı ya
ğişen) kişilerin gözetimde tutulmalarına gerek da etkisiz olabilmektedir. İlaçlar her zaman has
kalmayabilir. Bu durum yeterince açık olmasına tanın psikososyal sorunlarına yardımcı olama
karşın gözden kaçırılmaktadır. Örneğin 1986’da yabilir (Negatif semptomlara ilişkin tartışmaya
ki bir davada zihinsel gelişme geriliği olan bir bkz. Bölüm 11). Bunun da ötesinde antipsiko
kadın hasta tüm yetişkinlik hayatını bir enstitü tik ilaçlar herhangi bir düzeni olmaksızın eyalet
de geçirmiştir. 15 yaşında iken bu kuruma gön hastanelerinde çoğunlukla tek tedavi türü ola
derilmiş ve 20 yıl boyunca hiçbir kontrolden ge
rak kullanılmaktadır.
çirilmeden burada bırakılmıştır38.
Bazı mahkeme kararları bu sıkıntılı konuları,
tedaviyi reddetme hakkı tartışmaları ortaya çık
TEDAVİYİ REDDETME HAKKI tığında açığa çıkarmaktadır. İlaçların ciddi olum
Eğer bir hasta uygun tedaviyi bekleme hak suz yan etkilerini dikkate almaksızın, gerekçesiz
kına sahip ise özgürlüğünün kısıtlanmasıyla so çoklu ilaç, zorlama ve gözdağı kullanıldığının
nuçlanabilecek bir tedaviyi reddetme hakkına ifade edildiği bazı davalara ilişkin 1979 tarihli bir
da sahip midir? Yanıt evettir, her ne kadar te
kararda, New Jersey Federal Bölge Mahkemesi
daviyi geri çevirmede bazı sınırlamalar olsa da,
yargıcı, ilaçların iyileşmeyi gerçekten önleyebi
bu, tedavinin zorla kabul ettirilmesi anlamına
leceğini ve bu yüzden de acil durumlar dışın
gelmez (Schwitzgebel, 1980).
da, sivil mahkûmiyetteki bir hastanın bile, özel
Bir eyalet hastanesinin güncel ilaç tedavisi
yaşam hakları (İlk değişiklik) ve normal süreç
ile grup terapisi sunabilecek uygun bir kadroya
temelinde (14. Değişiklik)39 ilacı almayı redde
sahip olması gerekir, ancak uzman personel
debileceği kararına vardı. Yargı düzenlemesi
sayısı bireysel terapi için yetersiz kalabilir. Bir
hastanın uygun seçenekleri reddedip, bireysel tüm eyalet hastanelerinde koğuşa sevk edi
terapide direndiğini düşünün. Hasta istediği len hastalara tedaviyi reddetme konusunda ve
tedaviyi alamazsa hastaneyi dava edebilir mi? ilaçların tüm yan etkilerine ait listenin hastalara
Eğer hastanın tedaviyi reddetme hakkı varsa, ulaşmasına ilişkin bir yardım yapılmasını sağ
mahkeme eyaletlerin alternatifler üretmesini lamıştır. Bu konuyla ilgili esas nokta; hastalar
göz önüne alarak, gerçekçi bir biçimde bu hakla kendilerine ya da başkalarına zararlı ise başka
ilgili nasıl bir yargıya varabilecektir? Mahkeme bir ifadeyle, acil durumlarda sağlık uzmanının
uzman görüşünün, hastanın isteklerinden daha kararının, tedaviyi reddetme hakkının önünde
önemli olduğuna, özellikle de hasta psikotikse, olmasıdır40.
38
Rennie Klien’a karşı, Sivil Hareket No: 77-2624, New Jersey Federal Bölge 39
Clark Cohen’e karşı, 794 F. 2d 79 cert. Reddedilmiş, 479 u.S. 962 (1986).
Mahkemesi 40
Rennie Klein’a karşı, 720 F.2d 266 (3d Cir.1983).
SİVİL MAHKUMİYET 643
√√
Yasal çevrelerde, ilaç almayı reddetme hak hastanın bu tedavi hakkında yazılı izin vere
kına ilişkin olarak, gönüllü ve gönülsüz hastala meyecek kadar ağır psikotik olduğuna inanıl
rın yararına olup olmadığı sorusu konuşulmaya dığında, ruh sağlığı yasası bazen ikame yargı
devam etmektedir. Hastaların lehine olan karar doktrinine başvurur. Bu, eğer karar alma yeter
lar çoğu kez hastane uzman ekibi tarafından ve sizliği olsaydı, hastanın alabileceği karar yerine
rilmektedir. Yargılamalarda tutarsızlık olmasına geçecek yargıdır44. Bu ilke, çözebildiği kadar
rağmen, adli tabloda, hastalara psikotropik ilaç da sorun yaratır. Hastanın tedaviyi reddetmede
ları reddetme konusunda düşünce özgürlüğü yeterli olup olmadığına karar verebilme konusu,
ve gizlilik hakkı temelinde kesin haklar tanındığı literatürdeki en anlaşılmaz konulardandır (Ap
görülmektedir41. En az kısıtlayıcı tedavi ilkesinin pelbaum & Grisso, 1995; Grisso & Appelbaum,
bir uzantısı olarak, Birleşik Devletler Charters’a 1995; Winick 1997).
karşı davasında, hastanın bir gün tehlikeli ola
bileceği varsayımı ile hükümetin hastayı ilaç KANUNLAR, ÖZGÜR İRADE VE ETİK
kullanmaya zorlamasının olanaksız olduğu ka Ruh sağlığı yasası, birçok sosyal bilimcinin
nunlaştırılmıştır. Kamu güvenliğine tehdit açık yaptığından farklı olarak gönüllülüğü yorumlar.
olmak zorundadır ve bu ilaçların getireceği risk Sosyal bilimciler paradigmalar içinde çalışırlar
lerin ve kısıtlamaların haklı çıkarılmasına yakın ki, onlar özgür seçime, kanuna göre daha az
olmalıdır. Diğer bir deyişle, zorla ilaç tedavisi önem verme eğilimlidirler, bu fikre sonuna ka
taşıdığı fiziksel riskler yüzünden özgürlüğü sı dar sadıktırlar (Morse, 1993). Psikologların akıl
nırlamaktadır; hastayı özgürlük ve mahremiyet hastanelerindeki güncel uygulamalarla tanışık
hakkından yoksun bırakmak için çok geçerli ne olmaları gibi, biz, yatan hastalara (hatta kendi
denler olmalıdır. istekleriyle yatanlara bile) yapılabilen ince bas
Sağlık uzmanlarının elleri bağlı değildir. Ör kılara karşı duyarlayız. Yatan hasta profesyonel
neğin 1987’de hasta psikoaktif bir ilaca zorlan hastane personelinin tedavi önerilerini kabul et
dığı için anayasal hakkı bozulmuş kabul edil mesi için yoğun bir baskı altındadır ve iknâ ob
medi, çünkü hasta ABD Başkanını öldürmekle jesidir. Bunun böyle olması gerektiği tartışılabilir
tehdit etmekteydi ve kendi güvenliği için de ama “gönüllü” ve psikotropik tedavi veya başka
tehlikeliydi, ciddi ruhsal bozukluğa ait iknâ edici bir tedavi rejimine katılacağı konusunda bilgi
kanıtlar görülüyordu42. Bununla beraber, sağlık lendirilerek karar almış kişiler bile sıklıkla özgür
profesyonellerinin kararı yargısal incelemeye değildir. Bu konu daha karışık ve ruh sağlığı ya
konudur43. sasının değerlendirmesinden daha sıkıntılıdır
Tedaviyi reddetme hakkının karşıtları, hasta -ve uzmanların tartışmaları da karmaşıklığı ve
nelerin hastalara uygulanan tedavinin kısıtlılığı sıkıntıyı gidermez.
yüzünden ambara dönüştüğü endişesindedirler. Biz, bazen yasal tartışmalarla örtülen bu etik
Psikiyatrlar, avukatların ya da mahkemenin, aşı konuyla derinden ilgileniyoruz
rı ruhsal bozukluğu varmış gibi görülen hastala
rın aslında mahkemede kendini inandırmak için Hastanın terapiyi reddetme hakkının olması görüşü
ya da tedavi görmedikleri düşünülsün diye böy nün arkasındaki en önemli güç, tedaviyi değiştirme veya
le göründüklerine inanmayacaklarından endişe kabul etme kararının kazanımındaki riskler ve yararlarının
ağırlığını kabul etmektir. Hangi risklerin kabul edilemez
etmektedir. Geçenlerde yayınlanan Amerika’nın
ve hangi yararların istenebilir olduğunun değerlendirme
Ruhsal Sağlık Krizi (America’s Mental Health
sinde kişisel tercihler rol oynar. Örneğin; doktorun, karşı
Crisis) adlı kitapta, psikiyatrist E. Fuller Torrey çıkmasına rağmen bir hastayı, psikotropik ilaçlarla tedavi
%90’ın üzerinde psikotik hastaların durumlarıy etme kararı “psikozdan özgür olmak” değer yargısını taşır.
la ilgili hiç bir içgörüye sahip olmadıklarını ileri Bu doktorun, “psikozdan özgür olmak, hastanın istekleri
sürmüştür. Tedavi görmeleri gerektiğine inan ne önem vermenin ve onu yan etkilere maruz bırakma
madıkları için, tedaviyi reddetme haklarıyla (ilaç nın maliyetine göre ağır basar” bakış açısını yansıtır. Bu,
tedavisi, terapiler ve hastane bakımı) durum en azından doktor ve hastanın en iyi terapinin ne olduğu
konusunda her zaman aynı fikirde olmadıkları anlamına
ları ümitsiz ve ürkütücü hale gelmiştir (Torrey,
gelir.......[Ayrıca, psikiyatristin sadece hastanın en iyi çıkarı
1996). Hastanede yatmakta olan bir mahkum
için hareket ettiği söylemi] bir başkasının çıkarına karışa
41
Birleşik Devletler Charters’a karşı, 829 F.2d 479 (1987); Birleşik Devletler bilmek için genel bir mazerettir. Toplum, bununla beraber,
Watson’a karşı, 893 F.2d 970 (1990). genellikle kişinin sadece kararlarını yönetmez. Çünkü nes
42
Dautremont Broadlawns hastanesine karşı.
43
Birleşik Devletler Charters’a karşı, 863 F.2d 302, cert. Reddedilmiş, 494 U.S.
1016 (1990). 44
Weedon’un vasiliği, 565 2d. 432409 Mas.196 (1991).
644 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
nel olarak hastanın iyiliği için olup olmadığını değerlendi karlarını korumak, bir kurumsal gözlem kurumu
remezler. İnsanların idamdan sigara içmeye kadar bütün nun (hastanenin tüm tedavi ve araştırma aktivi
tehlikeli aktivitelere katılma izni vardır (Clayton, 1988, s. telerini gözden geçiren bir grup profesyonel ve
19-20).
kanun adamı) sorumluluğunda olmalıdır. Kurul
hastaların hastaneden gitmelerini sağlayacak
Seçim özgürlüğü ile ilgili sorular Odak
ve asgari hedefleri başaracak hangi tedaviyi
20.5’de tartışılmıştır. Tedavi hakkı, tedaviyi red
alacaklarını hastalar için karar verecektir.
detme hakkı ve en az kısıtlayıcı ortamda tedavi
Eğer hastaların asgari seviyelerin üstünde
edilme; bunlar bağdaşabilir mi? olduğu görülürse optimal amaçları sağlayan
hastaların (ses becerisi kazananlar, lise diplo
TEDAVİ HAKLARI, TEDAVİYİ ması alanlar ve hastanın yaşam kalitesini artı
REDDETME HAKKI VE EN AZ KISITLI ran diğer lüks şeyler) tedavileri reddetme hakkı
ORTAMDA TEDAVİ OLABİLME olmalıdır. Paul ve Lentz’e göre hedefleri öyle
UZLAŞTIRILABİLİR Mİ? hayati olmalıdır ki, hasta onlarla birlikte çalış
Yıllar boyunca geliştirilen, mahkemeleri ve maya zorlanabilsin.
ruh sağlığı profesyonellerini, sivil mahkûmiyete
tabi tutulan ruh hastalarına karşı Anayasal so KURUM DIŞINA ÇIKARMA, İNSAN
rumlulukları konusunda yönlendiren bazı yasal HAKLARI VE RUH SAĞLIĞI
ilkeleri gözden geçirdik. Yine de yürütülen ha
reketlerin biri diğeriyle zıtlaşabilir. Temel sorun Mahkeme kurallarının toplam etkisi, Wyatt,
tedavi olma hakkı ve tedaviyi reddetme hakkı Stickney ve O’connor, Donaldson da olduğu
ile en az kısıtlayıcı tarzda tedavi edilme hak gibi, ruh sağlığı profesyonellerinin dikkatini in
kının uyumunun sağlanabilirliğidir. 1970’lerde sanları kendi arzuları dışında ruh hastanelerine
Paul ve Lentz (1977) tarafından, bir ruh sağlığı koyma konusunda daha dikkatli ve bağlı olmaya
merkezindeki sosyal öğrenme ve çevre terapi çekmeli ve hastaların ihtiyaçları için daha özgül
tedavilerin geliştirilmesine eşlik etmelidir. Ruh
leri hakkındaki makalelerinde yaratıcı bir teklif
sağlığı kuruluşlarındaki bakım kalitesinin yük
öne sunulmuştur. Belli şartlar altında ruh hasta
seltilmesi için eyalet hükümetlerine baskı kon
sı (mahkum ruh hastası) belli bir terapi progra
maktadır. Hastane bakımındaki suiistimallerin
mına zorlanabilir ve zorlanmalıdır. Hatta hasta
dokümantasyonu ışığında bunlar cesaret verici
katılmak istemediğini söylese bile. Bu şartlar
gelişmelerdir. Ama durum o kadar pembe değil
Rennie ve Klein’ın istediği gibi aciliyetlerde de
dir. Hâkimlere göre hasta bakımı asgari stan
olmayabilir.
dartlarla buluşmalıdır, kazanç amaçlı hedeflere
Paul ve Lentz, bazı hastanelerin asgari, di
dönüşmemelidir. Para limitsiz bir kaynak değil
ğerlerinin optimal hedefleri olduğunu ve kuru
dir ve 1960’lardan beri ruh hastalarının bakımı
luşların hastaları asgari hedeflere doğru itmesi
hükümet için öncelikli değildir (sosyal ve davra
haklarının ve ödevlerinin olması gerektiğini öne nışsal bilimler için araştırma desteği de öyle).
sürdüler. Asgari hedeflerin başarısı (öz bakım, Psikopatolojinin doğası, korunma ve tedavi
örneğin; sabah kalkmak, yıkanmak, yemek hakkında öğrenme ihtiyacının ne kadar arttığı
yemek vb; diğerleriyle en basit anlamda ilişki önemli bir noktadır.
kurmak ve şiddet yoksunluğu), hastaların daha 1960’lardan beri birçok eyalet Ruh hastane
az kısıtlayıcı ikametine izin verir. Semptomatik lerinden birçok hastayı mümkün olduğunca çı
davranışın ortadan kalkması asgari hedef ola kararak ve başvuranları cesaretlendirmeyerek
rak değerlendirilebilir (Eğer yerel toplum, has kurum dışına çıkartma (deinstitualization) politi
taları en azından toplum standartlarına yakın kasına başladı. 50’lere ve 60’lara göre sivil mah
şekilde rahat ettirebilirse)45. Paul ve Lentz eğer kûmiyetin başarılması daha güçtür ve mahkum
belli tedavilerin asgari hedefleri başardığı görgül hastalar insan haklarına saygılı avukatların yar
kanıtlarla gösterilirse (onların çalışmasındaki dımıyla hastanelerdeki tedavilerin çoğunu red
sosyal öğrenme programı gibi), hastalar bunla dedebiliyorlar. 1950’lerde eyalet ruh hastanesi
ra katılmaya zorlanabilir (hatta hastalar ve yasal nüfusu yarım milyon hastayla en üst düzeye
koruyucuları istekli olmasalar da). Hastaların çı ulaşmıştır. 1990’ların ortasında ise yüz binlere
düşmüştür. Şimdiki slogan “onları toplum içinde
Birçok terapist hastaları toplum standartlarına uymaya zorlamakla suçlanır, bu tedavi et”, herhangi bir şeyin kurumsallaşmaya
45
da sorgulamaya açıktır. Burdaki temel sorun ruh hastalarının temiz ve kemerli bir
pantolon giymesinden çok onların bir pantolon giyip giymemesidir. göre tercih edilebileceğini farz eder.
SİVİL MAHKUMİYET 645
√√
Ama ya toplum onların taburcu edilmesine giyerler. Bir kadın her gece ülserli bacaklarını temizleyip
göre önceki gibi hastanede yatmalarını daha kağıt havlularla sarar. En çok istenen şey tuvalet oda
yararlı bulursa? Hastane dışındaki imkânlar bu cıklarını mahremiyet ve sıcaklık için gazetelerle kaplayıp
rezervuar etrafında uyumaktır. Tuvaletler kapılınca, ka
hastalara uyumlu olmaya hazır değildir. Bölüm
lanlar duvar kenarlarında uyur, birisi el kurutma makinesi
19’da tarif edilen bazı umut verici programlar altındaki bir kutudadır. Böylece doğrudan ılık hava alabilir.
istisnadır, kural değildir. Yüzbinlerce kronik ruh Kadınlardan biri düzenli olarak yerleri lavabo ve tuvaletleri
hastasının yeterli iş eğitimi verilmeden ve onlara temizler. Böylece kullanıma ait izler kalmamış olur (Bonşo
yardım edecek toplum servisleri olmadan salıve ter & Hopper, 1981, s. 77).
rilmesi, istenmeyen sosyal krizlere yol açar. Bu
kurum dışına çıkarmanın kronik ruhsal hastalık Hiç kimse evsizlerin kaç tanesinin ruh hasta
oranını düşüreceği çok şüphelidir. Gralnick’in nesinden çıkan hastalar olduğunu bilmiyor. Ev
(1987) tartıştığı gibi, akut hastalar genellikle ih siz olmayanlar marjinal ve sağlıksız bir şekilde
mâl edilir. Çünkü kendilerine ve çevrelerine za bakım evlerinde, hapishanelerde, çok kötü otel
rar vermeyecek durumda olmadıkça (ki, bunun lerde yaşar. Topluluğun görünür kısmı oldukları
oluşumu yıllar alabilir ve bu süre içinde sorunlar halde birçok başka insanın da işlevini kaybet
kronikleşir ve başa çıkmak zorlaşır), onlara uy mesi ve evlerinden atılmasıyla görünülebilirlik
gulanması zordur. Buradaki ironi, kurum dışına leri azalabilir. Hiç şüphesiz evsiz olma durumu
çıkarmanın (azaltmak için tasarlandığı) kronik bu ruh hastalarının duygusal acılarını artırmak
ruhsal hastalığı artırmasıdır. tadır. Sayıları ne olursa olsun ruh hastaları ev
Gerçekte kurum dışına çıkarma yanlış bir sizler topluluğunun özellikle savunmasız parça
isim olabilir. Başka kurumlara aktarma (trans’m- sı olarak kalırlar.
stitutionalization) daha uygun olabilir. Devlet Evsizlik ve ruh hastaları arasındaki ilişki Ulu
akıl hastanelerindeki nüfusun azalması, hapis sal Bilim Akademisi’nin (National Academy of
hanelerde, bakım evleri ve psikiyatrik olmayan Sciences) bir komitesi tarafından sayılıp, analiz
hastanelerin ruh hastalığı bölümlerindeki nüfu edildi. (NAS, evsiz insanlar için sağlık bakımı ko
sunun artmasıyla sonuçlanır (Kiesler, 1991). Ve mitesi, 1988, Leeper’ da özetlendi, 1988). Evsiz
bu yerler hastaların ihtiyaçlarını yeterince kar nüfusunun %25-40’ının alkolik olduğu hesap
şılayacak donanıma sahip değildir. Kurumsuz landı. Bu oranlar şizofreni gibi bazı ruh hastalığı
laştırma hareketinden önce yeniden hastaneye türleri için benzerdi. Bu sorunlar onların göçebe
başvurular %25 iken 1980’lerde %80’lere yük ve tehlikeli varoluşlarıyla ağırlaşmaktadır. Evsiz
selmiştir (Paul & Menditto, 1992). insanlar özellikle kadınlar, evsizler için yapılmış
Ruh hastanelerinden çıkarılan hastaların barınaklarda bile şiddet ve tecavüz kurbanları
çoğu Emekliler İdaresinden ve Sosyal Güvenlik dır (D’Ercole & Struening, 1990). Evsizler ara
Yetiyitimi Sigortasından yararlanabilir. Fakat bü sında çocuklar da bulunmaktadır. Komite bunu
yük bir bölümü bunları almıyor. Evsiz insanların “ulusal utanç” olarak tanımlamıştır; bu gençler
belli bir adresleri yoktur; uygunluğa ve bakacak gelişme dönemlerini kaotik ve tehlikeli ortamlar
yere başvurmak için yardıma ihtiyaçları vardır. da ciddi stres altındaki ebeveynlerle gelişmeye
New York’da eski ve saygı duyulan bir sosyal zorlanırlar. Bir komite üyesi bir röportajda şun
ajans olan Comminity Service Society’nin yap ları belirtti. Birçok çocukta gelişme geriliği var.
tığı bir çalışmada, psikiyatrik hastanelerden İki yaşında yürüyemeyen, altı aylık bebek ve
çıkarılan insanlar, caddelerde, tren ve otobüs anneleri onlara istedikleri bakımı vermediği için
terminallerinde, boşaltılmış binalarda, metro dört yaşında oldukları halde annelerine bir ya
da, Büyük merkezi istasyondan kuzeye uzanan şındaymış gibi davranan çocuklar gördüm (Le
bulvarın kanalizasyon tünellerinde, toplum ku eper, 1988, s. 8). Bu çocuklar sıklıkla okuldan
ruluşları, kiliseler ve yardım kuruluşlarının barı uzaktırlar; kaygı, depresyon ve madde bağımlı
naklarında yaşarken bulundular. Bu insanların lığından muzdariptirler, ayrıca fiziksel ve cinsel
yaşamları umutsuzdu ve bu rapor 1981’de ya istismara uğramaları bir sürpriz değildir.
zıldığı halde durum değişmemiştir. 1990’ların sonlarında olan bu tür olaylar ku
rum dışına çıkarma politikasını ters çevirmeyi
[Bir tren istasyonunda saat 23.00] Çalışanlar işi bıra
kınca kadınlar saklandıkları kovuklardan çıkıp tuvaletlere
haklı kılar mı? NAS komitesi öyle düşünmüyor;
giderler. Orada soyunur kendilerini ve giysilerini yıkarlar. çünkü onlara göre sorun toplumun, bu kitapta
El kurutma makinesi önündeki kuyruk uzunluğuna göre, daha önce bahsedildiği gibi uygun bir yaşam ve
giysilerini kuruturlar, çantalarına koyarlar veya onları ıslak rehabilitasyon sağlamakta başarısız olmasıdır.
646 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
46
Kişinin kendisi ya da ailesi için gerçek tehdit oluşturmayıp sadece caddelerde ARAŞTIRMADA ETİK
evsiz dolaşması ve sefil yaşaması durumunda bile, ibrenin gönülsüz hastaneye
yatırılmadan yana döndüğüne ilişkin belirtiler var. “Kendisine veya başkalarına KISITLAMALAR
zarar vermenin” yerine “sürekli ve akut yetersiz olma” durumu geçiyor.
(Shogren, 1994). Kişilerin isteği dışında hastanede tutulmasını gitgide daha Bilimin doğasında, yapılabilecek bir şeyin
zorlaştıran mahkeme kuralları ve kanunların ışığında bu eğilimin nasıl gelişeceği
görülecektir. denenmesi yatar. Eleştirilmeye en açık etik du
Gralnick tanı, etiyoloji ve tedaviye biyolojik yaklaşımla ilgili büyük ilerlemelerin
yarsızlığının kanıtlarını, II. Dünya Savaşı sıra
47
uzun yaşadığı sorgulanmıştır. Bu çeşit bir de düşük, azınlık gruplarının üyeleri, ruh hastaları,
neyden önemli bilgiler elde edilse bile (ki bu çok huzur evi sakinleri ya da mahkûmlardı. Araştır
şüpheli görünüyor), böyle eylemler bizim ter maları çoğunlukla federal bütçelerle destekle
biye ve ahlâk değerlerimize karşıdır. Savaştan nen bilim adamları, o zamanlarda radyasyonun
sonra Müttefik Güçleri tarafından düzenlenen zararlı etkilerinin çok az bilinmesine rağmen,
Nürnberg Mahkemeleri bu ve bunun gibi başka tehlikelerin büyük olduğunu biliyorlardı ve bu sa
barbarlıkları açığa çıkardı ve bu tip eylemlerde dece şu gerçekle gösterilebilirdi: “Fakir ve siyah
bulunan veya eşlik eden askerleri, doktorları ve insanlara yapıyorlardı. Mayo Clinic’de bunun
diğer Nazi görevlilerini, sadece emirlere itaat et yapıldığını göremezdiniz” (bazı denekler için
tiklerini söylemelerine karşın çok ağır cezalara açılan tazminat davasında konuşan bir avukat,
çarptırdı. Healy’den alındığı gibi, 1994). Bazı deneylerde,
İnsan ahlâkının bu kadar büyük ölçüde ihlâ radyasyona maruz kalmanın güvenli miktarları
linin sadece Üçüncü Reich gibi cani devirlerde nı belirlemek amacıyla kadınlara hamilelikleri
olduğunu söyleyebilmek rahatlatıcı olurdu ama nin son üç ayında radyoaktif bir karışım verilirdi
ne yazık ki durum böyle değil. İşlerine olan he veya sperm üretimini etkilemeye başlamadan
vesleriyle kör olan Amerika ve diğer ülkelerdeki önce personelin radyasyona ne kadar dayana
araştırmacılar, insan denekleri ayıplanacak şe bileceğini saptamak üzere testislere radyasyon
killerde kullanmışlardır48. verilirdi. Bu deneylerin Nürnberg Mahkemele
Harvard Tıp Fakültesinden bir profesör, Hen rinden çok yıllar sonra gerçekleşmesi çok dü
ry K. Beecher, 1945’den bu yana tıbbi araştırma şündürücüdür.
ları inceledi ve şunu buldu: “[deneylerde denek Bilim adamlarının eğitimi onları ilginç ve ba
olarak kullanılan] çoğu hastaya hiçbir zaman zen önemli sorular yöneltme ve karışıklardan
riskler açıkça anlatılmamıştı ve... yüzlercesi, mümkün olduğunca uzak araştırmalar yürüt
çok ciddi sonuçlarla karşılaşılmasına rağmen, me konusunda çok iyi hazırlar. Ama insanları
bir deneyde kullanıldıklarını bilmemişlerdir.” ilgilendiren bir dizi sorunun takip edilip edilme
(1996, s. 1354). Bir deney ateşli romatizmanın mesine karar vermelerine yarayan özel bir ni
tedavisi için penisilin ve bir plaseboyu (İlaç etkin telikleri yoktur. Toplumun bilgiye ihtiyacı vardır
maddesi taşımayan ancak ilaca benzer hap ya ve bir demokraside bir bilim adamının bu bilgiyi
da sıvı) karşılaştırıyordu. Penisilinin zaten strep aramaya hakkı vardır. Ama deneylerde katılımcı
tokok kökenli solunum hastalıkları olan kişilere olarak kullanılan sıradan vatandaşlar gereksiz
ileride ateşli romatizma geçirmesini önlemek zararlardan, risklerden, küçük düşmekten ve
için verilen en iyi ilaç olduğu onaylanmıştı, ama özel hayatlarına müdahaleden korunmalıdır
109 servis personeline bilgi ve izinleri olmadan lar49.
plasebolar verildi. Penisilin verilen hastaların Bazı uluslararası etik kanunları bilimsel
sayısı, plasebo verilenlerinkinden fazlaydı ama araştırmaların yürütülmesiyle ilgilidir - Nazi sa
kontrol grubundan üç kişi çok ciddi hastalıklara vaş suçları mahkemelerinden sonra hazırlanan
yakalandı-iki tanesinde ateşli romatizma vardı Nürnberg Kanunu, Helsinki Beyannamesi ve İn
ve birinde bir böbrek hastalığı olan (acute neph giliz Tıbbi Araştırma Komitesi’nden açıklamalar.
ritis). Penisilin verilenlerin hiçbiri bu tip hastalık 1970’lerin başlarında Amerikan Sağlık, Eğitim
lara yakalanmadı. ve Refah Bakanlığı, insan denekleri içeren bi
Yarım asır sonra, Ocak 1994’de, konu üze limsel araştırmalar için kurallar ve kısıtlamalar
rindeki araştırmacı gazeteciliği sayesinde Pulit çıkarmaya başladı.
zer Ödülü’ne layık görülen Eileen Welsome’in Ek olarak, bir mavi-kurdele paneli, Biyome
da desteğiyle, Amerikan Enerji Bakanlığı, dikal ve Davranış Araştırmalarındaki İnsan De
1950’lerle 1970’ler arasında gerçekleşmiş ve neklerini Koruma Ulusal Komisyonu, psikiyatrik
yüzlerce deneği -genellikle izin ve bilgileri ha enstitülerdeki hastalar, mahkûmlar ve çocuklar
ricinde- zararlı dozlarda radyasyona maruz bı üzerinde yürütülecek araştırmalara, federal hü
rakan birçok deneyi kamuoyuna sunmaya baş kümetin getirebileceği kısıtlamaları tartışan otu
ladı. Olay büyük ilgi gördü, çünkü katılımcıların rumlar ve soruşturmalar düzenledi. Birkaç yıl
çok büyük bir kısmı sosyoekonomik düzeyleri boyunca, çoğu psikopatoloji ve terapi dallarında
deney yapan davranışçı araştırmacıların öneri
Hayvanlar üzerinde araştırma yapan bilim adamları, zaman zaman deneklerine
leri, hastanelerde, üniversitelerde ve araştırma
48
enstitülerinde inceleme kurulları tarafından, gü sıkıntılı hale getirdikleri için, bilim adamları belli
venlik ve genel etiğe uygunluk açısından tartı konularda çalışmalara başlamayacaklar mı?
şıldı. Bu komiteler -ve burası çok önemlidir- sa Bir diğer zorluk ise, araştırmacının, katılımcı
dece davranış bilimcileri içermez, yanlarında nın bilgilendirilmiş onamının aldığının gösteril
toplumdan başka vatandaşlar da vardır; avu mesinin kolay olmamasıdır. Epstein ve Lasagna
katlar, öğrenciler ve birçok disiplinden uzman (1969), deneylere gönüllü olarak katılanlardan
lar, örneğin İngilizce, tarih ve din profesörleri. yalnızca üçte birinin deneyin ne içerdiğini ger
Topluca verdikleri kararlar aracılığıyla, katılım çekten anladığını buldular. Daha özenli bir ça
cıları çok büyük tehlikeye sokacaklarına inan lışmada, Stuart (1978) çoğu üniversite öğren
dıkları noktaların değiştirilmesini isteme veya cisinin, kendilerine açıklandığı ve katılmayı
araştırma önerisinin tamamen engellenmesini onayladıkları halde, basit bir deneyi tam olarak
sağlama haklarına sahiptirler. Son zamanlarda anlatamadıklarını ortaya çıkardı. Bir onam for
bu tip komitelerin, önerilerin bilimsel başarıları mundaki imza, bilgilendirilmiş onamın alındı
hakkında karara varmaları da önerildi; önerinin ğının kesin kanıtı değildir ve bu durum, insan
arkasındaki mantık ise geçerli veri elde edile deneklerin araştırmalarda yer almalarını dü
meyecek bir çalışma için katılımcı alınmasının zenleyen yasaları korumaya çalışan soruştur
etik olmadığıdır (Rosenthal, 1995). macılara ve inceleme kurullarına sorun çıkarır.
Benzer bir sorun klinik ortamlarda da görülür;
BİLGİLENDİRİLMİŞ ONAM buradaki soru, hastaların, antipsikotik ilaçların
Araştırmalardaki katılım, çok önemli bir nok doğasını anlayıp anlamadığıdır. Irwin ve ark.
ta olan, bilgilendirilmiş onam (informed consent) (1985), çoğu hastanın ilaçların yararlarını ve
kavramını ortaya çıkarır. Mahkum edilmiş ruh yan etkilerini anladıklarını söylemelerine kar
hastalarının tedaviyi reddetme haklarını kaza şın, kendilerine hakkında sorular sorulduğunda
nıyor olması gibi, herhangi bir kişi bir deneye sadece dörtte birinin gerçekten anladığının gö
katılmayı reddedebilir. Araştırmacı, insanların rüldüğünü bulmuştur. Yazarlar, hastanelerdeki
katılımcı olmakla beraber alacakları riskleri an hastalara -özellikle de daha ciddi durumdaki
lamaya ve katılıp katılmayacaklarına karar ver lere- sadece bilgilerin okunmasının, anladıkla
meye yetecek kadar bilgi vermelidir. Aday katı rının garantisi olmadığına, böylece bilgilendi-
lımcılar, yasal olarak izin verebilecek durumda rilmiş onamın alındığının söylenemeyeceğine
olmalılar ve iznin alınmasında hiçbir hile veya karar verdiler.
baskı olmamalıdır. Örneğin, bir deneysel psi Genelde, tedaviyi reddetme hakkında olduğu
kolog, resimlerin, üniversite öğrencilerinin bir gibi, kişinin ruh hastası olduğuna karar verilme
kelimeyi başka bir kelimeyle ilişkilendirmelerine sinin, -yani şizofreni teşhisi konulması ve has
yardımcı olup olmadığını belirlemek isteyebilir. taneye kaldırılması- kişinin rızasını vermesine
Bir grup öğrenciden, iki sözcüğü, akıllarında iki engel olmadığı giderek daha geniş çevrelerce
sini bağdaştıran canlı bir resim yaratarak ilişki anlaşılıyor (Appelbaum & Gutheil, 1991; Grisso,
lendirmeleri istenecektir, mesela bisiklete binen 1986). Grisso ve Applebaum (1991) tarafından
bir kedi. Aday bir katılımcı, deneyin sıkıcı olabi yürütülen bir deney, tedavi konularının şizof
leceğini düşünürse katılmayı reddedebilir; hatta renik hastalar tarafından, psikiyatrik olmayan
herkes istediği zaman, ceza korkusu olmaksı hastalara göre daha az anlaşılmasına karşın,
zın deneyden çekilebilir. şizofrenik hastaların çok farklı şeyler anladığını
Yukarıda anlatıldığı gibi bir eşleştirme-ilişki ortaya çıkardı; bazıları psikiyatrik olmayan has
deneyi zararsız olabilir, ama ya deney bir ilacı talar kadar iyi anlayabiliyordu. Bu sonuçlar, kişi
yutmak gibi gerçek riskler taşırsa? Ya aday ka nin şizofreni yüzünden hastaneye kapatılması
tılımcı mahkûm edilmiş bir ruh hastasıysa ya da na bakılarak izin veremeyeceğini kabul etmek
zihinsel özürlü bir çocuksa ve söylenenleri tam yerine, kişilerin izin verebilecek beceride olup
olarak anlayamıyorsa? Böyle bir kişi kendini öz olmadığının saptanması için bireysel muayene
gür hissetmeyebilir, hatta katılmayı reddedebile lerin gerekli olduğuna işaret etti. Örneğin, New
cek durumda bile olamayabilir. Peki ya katılım York eyaletindeki hastanelerde bir hasta onam
cınınkiler kadar düşünülmeyen araştırmacının vermeden önce, çalışma lisanslı bir psikolog
hakları ve yarım bırakılmış önemli araştırma veya psikiyatrın, hastanın bunu yapabileceğine
ların topluma bedeli? İnceleme kurulları, katı karar vermesi gerekir. Yani, profesyonel karar
lımcılardan iznin alınmasını gereksiz şekilde gerekmesine ve bu yüzden hatalı olabilmesine
TEDAVİ VE ARAŞTIRMADA ETİK İKİLEMLER 649
√√
rağmen, bir kişinin ruh hastası olarak teşhisinin bilgilerin açıklanması bu tehlikeleri giderecekse
bilgilendirilmiş onam vermesine engel olmama (Odak 20.3’ü hatırlayın).
sı gerçek bir ihtimaldir.
HASTA YA DA MÜŞTERİ KİMDİR?
GİZLİLİK VE AYRICALIKLI İLETİŞİM Klinikçi için müşterinin kim olduğu her zaman
Bir kişi bir doktora, bir psikiyatra veya bir kli açık mıdır? Kişisel terapide, bir yetişkin bir kli
nik psikologa başvurduğu zaman, profesyonel nikçiye, yasal sistemle alakası olmayan özel bir
etik kurallar tarafından, seansta olanların gizli sorunuyla ilgili, bir ücret karşılığı yardım almak
kalacağı güvence altına alınır; gizlilik (confi üzere başvurduğunda, başvuran kişi açık bir
dentiality), hiçbir şeyin, diğer profesyoneller ya şekilde müşteridir. Ama bir kişi, bir klinikçi tara
da hemşire veya tıbbi sekreter gibi tedaviyle ya fından mahkemeye çıkma yeterliliğini saptamak
kından ilgili kişiler haricinde, üçüncü bir kişiye için muayene edilebilir ya da klinikçi kişinin aile
açıklanmaması demektir. si tarafından, sivil mahkûmiyet davalarında yar
Ayrıcalıklı iletişim (privileged communicati dımcı olması için tutulabilir. Belki klinikçi, bir ruh
on) biraz daha ileri gider. Gizlilik ilişkisi içindeki hastanesi tarafından kadrolu personel olarak
iki kişinin, kanun tarafından korunan iletişimidir. işe alınmıştır ve belli bir hastayı, saldırgan dür
Böyle bir iletişim dâhilindeki biri, yasa tarafından tülerini kontrol etmesindeki sorunları yüzünden
bildiklerini tanık olarak anlatmaya zorlanamaz. görüyordur. Böyle durumlarda klinikçinin bir
Ayrıcalıklı iletişim hakkı, adli davalarda mahke den çok müşteriye hizmet ettiği açık olmalıdır,
menin delillere ulaşabilmelerine bir istisnadır. ama genelde değildir. Hastanın yanında ailesi
Toplum, bazı profesyonellerle ve eşlerle olan ne veya devlete de hizmet vermektedir ve bu
iletişimin polisler, hâkimler ve avukatların göz durumu hastaya bildirmek zorundadır. Bu çifte
ve kulaklarından uzak tutulduğunda, uzun va sadakat, hastanın menfaatlerinin hiçe sayıla
dede insanların menfaatlerine olacağına inanır. cağını göstermez ama tartışmaların sonunda
Bu ayrıcalık karı-koca, doktor-hasta, papaz-gü gizli kalamayacağını ve klinikçinin ileride, kişiyi
nah çıkaran, avukat-müvekkil ve psikolog-hasta mutlu etmeyecek şekilde hareket edebileceğini
gibi iletişimleri kapsar. Yasal açıklamaya göre gösterir.
“ayrıcalık hastadadır” yani sadece hasta diğer
kişiyi, bildiklerini bir mahkemede kullanması için HEDEFLERİN SEÇİMİ
serbest bırakabilir.
Ama, hastanın ayrıcalıklı iletişim hakkının Terapi için ideal olan danışanın terapinin he
önemli sınırlamaları vardır. Örneğin, şu anki defini belirlemesidir, fakat pratikte bazılarının
California psikoloji lisansı kanununa göre (di danışanın isteklerinin aksine terapist tarafından
ğer eyaletlerin yasalarında da benzer unsurlar dayatılmadığını düşünmek saflık olur. Örneğin,
vardır), bu hak aşağıdaki durumların herhangi bir okul sistemi öğrencilerine “sessiz, sakin ve
birinde ortadan kalkar: uysal” olmayı öğretecekleri bir program oluş
Hasta terapisti, görevi kötüye kullanmakla turmayı isteyebilirler (Winett & Winkler, 1972).
suçlarsa; başka bir deyişle terapist, hastasının Pek çok davranışçı terapist öğrencilerin uyumlu
başlatacağı herhangi bir yasal işlemde, kendini olması gerektiğini düşünür. Çünkü bu şekilde
savunma amacıyla terapi hakkında bilgi vere öğretmenler hem daha düzenli bir ders yürüte
bilir. bilirler, hem de bu şekilde öğrencilerin daha iyi
• Hasta on altı yaşından küçükse ve terapist, öğrendikleri varsayılır. Fakat biz gerçekten daha
hastanın taciz gibi bir suçun kurbanı olduğuna etkili ve daha eğlenceli öğrenmenin çocukları
inanıyorsa. Hatta psikolog, hastasının, cinsel sandalyelerinde sessiz kalmaya zorlayarak ger
taciz dahil, herhangi bir fiziksel saldırıya uğra çekleşeceğini gerçekten biliyor muyuz? Bazı
dığına dair şüphesi varsa, bunu otuz altı saat “açık sınıf” savunucuları, ilkokul çocuklarında
içinde polise veya bir çocuk kurumuna bildirmek merak ve girişimciliğin, en az akademik yete
zorundadır. neklerin kazanımı kadar önemli olduğuna inan
• Hasta, bir suç işledikten sonra veya işlemeyi maktadırlar. Psikolojide genellikle olduğu gibi,
planlarken, yasadan kaçmak için terapiyi baş güçlü dayatmalara ve ateşli bir şekilde savunu
lattıysa. lan görüşlere kıyasla kanıtlar daha azdır. Ancak,
• Terapist, hastanın kendine veya başkalarına okul sistemi ile çalışan uzmanların, hedeflere
bir tehdit oluşturabileceği kararına varırsa ve ilişkin kendi kişisel yanlılıkları konusunda far
650 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
çabalara vurgu yapmadığından, ender olarak İtici uyaranlarla terapinin kullanımı çok sıkı
davranış terapisi gibi incelenirler. Davranışçı kurallara bağlıdır. Adli açıdan bu kadar dikkat
tekniklerin deneysel psikoloji ile ilişkisi kadar, çekmesinin nedenlerinden biri de itici uyaran
davranışı değiştirmeye yönelik somutlukları, larla terapilerin standart terapilerden çok daha
özgüllükleri ve yönlendiricilikleri dikkati çeken fazla araştırmalara konu olmasıdır. Bir terapötik
yanları olmuştur. Bazılarına göre insanları an yöntem (tıbbi ya da psikolojik) ne kadar otur
lamak üzere farelerin ve güvercinlerin insanoğ muşsa, bu yöntemin mahkemelerin ya da diğer
luyla benzer yanlarının kullanılması saldırgan devlet kuruluşlarının dikkatini çekme olasılığı o
bir tutumdur. kadar düşer. Paul ve Lentz (1977)’in çok az sa
yıda saldırgan hastası vardı. Paul ve Lentz’in
Terapi amacıyla acı vermenin etik boyutuna ilişkin uygulamaya ilişkin sorunlarla ilgili aktardıkları
olarak özel görüşler dile getirilmiştir. Bazılarına göre görüş, yeni tekniklerin kullanımındaki sınırlılık
davranışçı terapi, Kubrick’in klasik filmi “Otomatik lar nedeniyle hastaların çok daha aşırı yöntem
Portakal”da ki (Clockwork Orange) saldırgan baş ak-
lerle karşılaşabileceklerini ortaya koymaktadır.
tör imgesini, göz kapakları arasına yerleştirilmiş işkence
aleti ile saldırganlık sahnelerinin bir ekrana yansıtılması
sırasında bir ilaç etkisiyle mide bulantısı hissettirilmesini Orta şiddette elektrik şoklarının kullanımına ilişkin
çağrıştırmaktadır: İtici uyarıcılarla terapi programları bazı sınırlamalar getirilmiştir.... Ancak bu tür yöntemlerin
hiçbir zaman zorlayıcı ve dramatik sınıra ulaşmamıştır. değerlendirilmesinden önce, izlenmesi gereken güvenlik
Ancak bu tür yöntemlerin hastayı rahatsız edeceği, hatta önlemleri ve gözden geçirme işlemlerinin araştırılmasında
bazen son derece aşırı bir şekilde rahatsız edeceği kesin- bölüm yöneticisi itici koşullamanın politik hassaslığı olan
dir. Kol ve ayaklara uygulanan elektrik şokunun acısıyla bir durum olduğunu açıklamak için telefon görüşmeleri
hastayı kusturmak ya da korkuyla sindirmek burada is- yaptı. Böylece genel öneriler, hazırlıklar, dokümanlar ve
mini anmaya değer iki itici uyaranlarla (aversive) terapi gerekli komite gözden geçirmesinden fazlası gerekecekti
tekniğidir. Terapistlerin danışana acı çektirmesini haklı -bunun onanması yaklaşık 8 ayı bulacaktı-Yerine kasılma
çıkaran herhangi bir koşul olabilir mi? nöbeti (convulsive) şokları önerildi... ECT’nin tıbbi müda
Aşağıdaki raporu kuvvetle ”hayır” diye bağırmadan hale olarak kabulünden beri bu yöntem kullanılıyor. Bu
önce dikkatle okuyun. seçeneklerle bizim seçimimiz veya elektrik şoku kullanımı
Kusma tedavisi ve kronik yutamama şikâyetiyle üç ay- terk edildi (s. 499).
dır hastanede kalan 9 aylık bir bebek vardı. EEG çekildi,
ek bir araştırmayla sağ böbreğindeki kist yok edildi, ama Dikkat edileceklerden biri de kısa süreli elek
tanı testleri sonucu hiçbir biyolojik temel bulamadılar trik şoku kullanımının bazen zekâ geriliği veya
ve özel diyetleri de içeren çeşitli tedaviler başarısızlıkla otizmi olan çocukların kendilerine zarar verici
sonuçlandı. Davranış terapisti olan Lang ve Malamed davranışlarını önlemede yardımcı olabileceği
(1969) çocuğun kritik durumda olduğu ve doğrudan bo- dir. Martin (1975) tarafından şu önerilmiştir;
ğazdan midesine salınan tüple beslendiği sırada devreye
girdiler. Eğer kusma durdurulamazsa bebeğin hayatının İtici uyaranlarla terapi diğer terapiler işe yaramadığında
tehlikeye girmesinin çok yakın olduğunu söyleyerek, fizik-
kişiyi akut veya süre giden kendine zarar verme davranı
sel durumun önemini dile getirdiler. Kurtarma müdahale-
şından korumak için, bu tedavi uygulanmadığında sürecek
sinin temel özelliği, kusmanın başlangıcında bebeğin bal-
olan fiziksel kısıtlamalardan kurtarmak için, yalnızca bir
dırlarına 1 sn. süre uzunluğunda düzenli olarak elektrik
kaç uygulama ile sınırlı ve başka itici olmayan terapilerin
şoklarının verilmesiydi. Seansları beslenme izledi ve bu 1
uygulanmasına olanak yaratacak durumlarda kullanılabilir.
saate yakın bir zaman sonra sonlandırıldı. İki seans son-
Bu tür itici programlar, kesinlikle veliden izin istenmesini ve
ra, bebeğin kusmayı çabucak durdurup düzenli şoklardan
her bir ayrı uygulama sonrasında bu uygulama sonuçları
kaçmayı öğrenmesiyle birlikte elektrik şoku çok nadiren
nın gözden geçirilmesini gerektirir. (s. 77)50
gerekli oldu. Altıncı seansla birlikte, yedikten sonra derin
olarak uyuyabildi. Hemşireler bebeğin seanslarda kusma-
yı durdurmayı öğrendiği gibi genellediğini, günün içinde Böyle fazladan önlemler tedavi bir hastaya
dinlenme saatlerinde ve geceleri de kusmasının gitgide tedbirlice acı verici bir işlem uygularken gerek
azaldığını bildirdiler. Yaklaşık iki hafta sonra aynı şeyi lidir. Özellikle de hastadan bilgilendirilme ile
hastanede kalan bebeğin annesi bildirdi ve ondan kısa bir onam alınma olanağı olmadığında önem taşır.
süre sonra hasta yaşamını tehdit eden davranışı tam ola- Ancak ilgilenmemiz gereken sadece fiziksel acı
rak hayatından çıkararak hastaneden ayrıldı. Tedavinin mı? Sevdiğimiz birisi öldüğünde duyduğumuz
3. haftasında aralıksız yapılan gözlemlerde bebeğin sabit
keder psikolojik olarak acı vericidir. Hatta belki
bir ağırlık kazandığı görüldü. Bir ay sonra çocuk 9,5 kilo
oldu ve fiziksel durumunun tamamen iyileştiği gözlendi.
de 1500 mikroamperlik elektrik şokundan çok
Beş ay sonra 11,8 kilo oldu ve hem fiziksel hem de psiko-
Martin’in önerileri insancıl olmasının yanı sıra varolan yasal kuralla da
50
lojik olarak iyiydi. uyumludur. Bu kural terapinin, hastanın özgürlüğüne asgari müdahale ve olası en
az riskle karşılaştıran bir teknikle başlaması gerektiğidir (Morris, 1946).
652 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
daha acı vericidir. Kim bilebilir? Acının psikolojik şiddetle inkâr ederler ve bazı hastalar suçlama
olabileceğini kabul ettiğimize göre, bir Geştalt larını geri alırlar. Olayların bu şekilde dönüşümü
terapistinin hastasını yıllarca kaçındığı duygu hem hastalar hem de suçlanan grupların tera
larla yüzleştirerek, ağlamasına neden olmasını pistlere karşı çıkmasıyla sonuçlanır (MacNama
yasaklamamız mı gerekir? Bir psikanalistin yıl ra, 1993)
larca bastırılmış çatışmaları açığa çıkarabilmek Sanırım en iyi bilinen yasal dava Gary Ro
için oldukça acı veren bir içgörüye hastasını mona ile ilgilidir. Bir adam, sorumsuzca yapılan
yönlendirmesini yasaklayabilecek miyiz? terapiyle, erişkin kızının aklına yalancı anılar
nakledildiğinden şikâyetçi oldu. Kız babasını
HATIRLANAN ANILARIN ETİK VE çocukken kendisine tecavüz etmekle suçladı
YASAL BOYUTLARI ama baba, kızının terapistini, yanlış fikri kızının
Bölüm 7’de hatırlanan anılar tanımıyla ar aklına koymakla suçladı ve yarım milyon dolara
tan bilimsel tartışmaları inceledik. Çocuk istis yakın tazminat aldı (kızın babaya karşı suçla
marı ile ilgili raporların sağlamlığı ve gerçekliği ması düştükten sonra) (Kramer, 1995). Binlerce
ile ilgili tartışma büyüyor (terapideki yetişkinler ebeveynin ve diğer 3. kişilerin terapistlere karşı
akla uygun ve etik yasal ilgiyi üretiyor). Ameri dava açtığı veya açmayı planladığı tahmin edi
kan Psikiyatri Topluluğu’nca (1993) basılan en liyor (Luzo,1995). Terapistlerin önyargısına ek
önemli el kitabı der ki, bir hasta istismarı bildiri olarak, iknâ edilebilirliği artıran hipnoz ve sod
yorsa, terapist nötr kalmalıdır. Çünkü verilen bir yum amytal (gerçek serumu) gibi bazı tedavile
belirti örneğin seksüel ilişkiden kaçınma, birçok re de hassasiyet gösterilir.
nedenden kaynaklanabilir. APA’ya göre ciddi Anıların bilimsel değeri çok tartışmalı oldu
kanıtlar olmadan bu tür belirtileri çocukluğun ğu için yasa akademisyenlere bu konuya çok
bastırılmış anılarına bağlamak etik değildir. dikkatli yaklaşılmasını tavsiye ediyorlar. Yanlış
Odak 20.5’te araştırılan sorun terapistin nötr pozitif (istismar yokken var kararı vermek), yan
kalıp kalamayacağıdır. Ayrıca Bölüm 14’te be lış negatif (istismar varken yok kararı vermek)
lirtildiği gibi, bazı cinsel işlev bozukluğu uzmanı kadar tehlikelidir.
terapistler, hastaları, özellikle kadınlar seksle Bu kitabın altını çizdiği nokta bilginin do
ilgilenmediklerini veya nefret ettiklerini belirttik ğasıdır. Bir fenomeni anladığımıza nasıl karar
leri zaman olası cinsel istismarı araştırıyor. Asıl veririz? Bilgi hakkındaki araştırma ve tanımları
sorun birçok terapistin kişisel düşünce veya ku yöneten bilim kuralları test edilebilen kuramla
ramına göre psikolojik bozuklukların çoğunun ra, tekrar edilebilen deneylere ve açık verilere
arkasında cinsel istismarın yattığına inanması gereksinim duyar. Ama anormal davranışların
dır. Aynı görüşe göre travmatik anıların sıklıkla karmaşıklığı ve bilgisizliğin genişliği, bilim ta
bastırıldığına inanmayan terapistler, olay vuku rafından zaten haritalanmış sahalardan daha
bulduğunda cinsel istismarı daha iyi değerlendi uzaktır; daha önce denendiği için hipotezler öne
rebileceğini düşünürler. süren, önsezilerini takip eden, tahminler yapan
Bastırılmış cinsel istismarın anılarının yanlış kuramcılara ve klinisyenlere büyük saygımız
tanısı sadece hastayı değil hastanın eskiden var; hepsi gevşek verilere dayanıyordu ama bi
ona tecavüzle suçladığı kişiyi de zarara uğratır. limsel bilginin geleceğine dair söz veriyorlardı
Bazı yargılama mahkemelerinde, terapistlerin (Davidson ve Lazarus, 1995).
sadece hastalarına değil, psikoterapi sırasında Bu son bölüm, kitabın en başlarında vurgula
açığa çıkan yanlışlıkla tecavüz (istismar) suç nan şeyleri yeniden açıklıyor ki tedavi ve araş
lamasıyla karşı karşıya kalan kişilere karşı da tırma yapan davranış bilimcileri ve ruh sağlığı
görevleri vardır51. profesyonelleri de sadece insanoğludur.
Bu yasal durum istismarcıya karşı olan kişiye Onlar da uzman olmayanlarla aynı fobilere
getirilen davalara kapı açar. İstismar olduktan sahiptir. Bazen kanıtların doğrulanmadığı bir
20 veya daha fazla yıl sonra dava açan istismar kesinlikle hareket ederler ve bazen disiplinle
olduğuna inanan kişilere izin veren davalara bu rinin geçici bulgularını uygular ve araştırırken
kısıtlamalar uygulanabilir. Ancak, bu tür davala kullandıkları yolların yasal ve ahlâki sonuçlarını
ra karşı tepki oluşur, çünkü suçlanan ebeveynler tahmin edemezler. Toplum, uzman bilimsel gö
rüş doğrultusunda büyük bir kesinlikle hareket
51
Bakınız, örneğin, Montoya Bensee’ye karşı 761.P.2d 285(Colo.Ct.App. 1988);
Peterson Walentiny’e karşı, No.93-C-399-K (N.D.Okla.Jan.6, 1995) (özet yargıyı
ederken, bazen bu görüş kişinin haklarını yok
reddetme harekti); Fakat, bkz. Bird W.C.W’ye karşı, 868 S.W.2d 767 (tex. 1994). sayıp diğerlerinkine saygı gösterirken; Szasz’ın
654 √√ BÖLÜM 20 - YASAL VE ETİK KONULAR
(1963) bize hatırlatmasına izin vermemiz doğru şüphe etmeye bağlılığımızı bir ölçüde aktarabil
olabilir ki, bir İngiliz doktoru Sir Thomas Brow diğimizi umuyoruz ve de yeni kuşak meslektaş
ne 1664’de bir İngiliz mahkemesinde cadıların larımıza öncekilerin başarıları üzerine çok daha
varlığını “herkesin bildiği gibi” diyerek kanıtla fazlasını inşa edebilmeleri için ürünler bıraktığı
mıştır. mızı umut ediyoruz
Bizim konumuza aşkla bağlılığımızı ve daha
önemlisi doğadan gelen bilgileri sorgulama ve
ÖZET
Psikopatolojideki müdahale araştırma ve tedaviyle ilgili birçok yasal ve etik konu vardır. Ruh
sağlığı profesyonelleri ve mahkemeler ruh hastalıklarının bireyin davranışının değerlendirilmesinde
önemli rol oynadığına hükmettiklerinde bazı insan hakları rutin şekilde bir kenara atılabilmektedir.
Cezai mahkûmiyet, suç işlemeden de kişiyi hastaneye gönderebilir. Çünkü suç işleyebilir karan
alınırsa veya delilik yüzünden beraat ederse de kişi hastaneye gidebilir. Anglo-Amerikan kanunla
rında suç işleyen hangi kişilerin yasal sorumluluğu olmayacağına dair bilgi veren bazı örnek davalar
vardır. Karşı konulamayan bir içgüdü varlığında bazı insanların doğru ve yanlışı ayırt edemeyeceğini
(M. Naghten kuralı) ve kişi ruh hastası ise işlediği kanunsuz davranışlardan sorumlu tutulamaya
cağı ilkeleri (Durham ilkesi); bu kararları kapsar. Deliliğin savunması Reform Yasası (The insanity
Defense Reform Act) suçlanan suçluların deliliğinin affedilebilir bir durum olup olmadığını tartışmayı
zorlaştırır. Bugün Birleşik Devletler yasal sistemi bu bilgilerin birine veya fazlasına dayanır. Bazı eya
letler ise suçlu ama ruhsal hasta hükmünü verir. Bu yeni acil yasal doktrin, tanımsal olarak sorumlu
oldukları halde insanların sorumlu tutulmamasıyla ilgili ruh sağlığı döngüsünü ve yasal zorlukları
yansıtır. Delilik ve ruh hastalığı arasında önemli bir fark vardır. Delilik (cinnet) yasal bir durumdur. Bir
kişi ruhsal hasta tanısı alabilir, yine de yargılanabilecek ve suçlu bulunabilecek kadar aklı olabilir.
Kendine ve çevresine tehlikeli ruhsal hasta tanısı alan bir kişi suç işlemese bile bir kuruma yatırı
labilir. Şimdiki mahkeme kararları suçlanan tüm ruh hastalarına özellikle sivil mahkûmiyetlerde daha
çok koruma sağlıyor. Yazılı ihbar, avukat tutma, kararla ilgili jüri kararı ve kendini suçlamaya karşı
5. Değişiklik koruması gibi hakları vardır; en az kısıtlayıcı tedavi hakkı, tedavi edilme hakkı ve (özel
likle risk taşıyan) birçok durumda tedaviyi reddetme haklarına sahiptirler. Yine de, örneğin seksüel
suçluların salıverildikten sonra bir başkasına tekrar zarar vermesi durumunda koruyucu tutuklama
eğilimi vardır.
Terapi ve araştırmalarla ilgili birçok ahlâki konu vardır: araştırmalara karşı etik sınırlama, bilim
adamlarının bilgilendirilmiş onam (izin) alma görevi, danışanların gizliliği hakkı, terapi amaçlarının
belirlenmesi, tekniklerin seçimi ve kişi erişkinse psikoterapi sırasında çocukluktaki cinsel istismar
anılarının iyileştirilmesi gibi.
ANAHTAR SÖZCÜKLER
cezai mahkûmiyet delilik savunması gizlilik
sivil mahkûmiyet bilgilendirilmiş onam ayrıcalıklı iletişim
SÖZLÜK
A tipi davranış örüntüsü A tipi kişilerin başarı önemli kişilere, çoğunlukla ebeveynlerine yö
ve ilerleme için yoğun ve rekabetçi güdüleri nelik tutumlarının analiste aktarılmış kalıntı
vardır ve abartılmış zaman baskısı duyusuve ları olarak ele alınmıştır.
acele etme gereksinimi görülür; başkalarına akut stres bozukluğu, travma sonrası stres
karşı oldukça saldırgan ve düşmanca davra bozukluğundan farklıdır. Travmaya maruz ka
nırlar. A Tipi kişiler işlerine aşırı düşkündürler, lan hemen hemen herkes, bazen de oldukça
sıklıkla iki işi birden yapmaya kalkarlar ve bir şiddetli stres yaşar. Bu normaldir. Eğer stres
işin iyi olması için o işi kendilerinin yapması kaynağı sosyal ya da mesleki işlevsellikte bir
gerektiğine inanırlar. bozulmaya neden olursa, akut stres bozuklu
agorafobi (Yunanca pazar yeri anlamına gelen ğu tanısı konur.
agora sözcüğünden) halka açık yerler üze alogi negatif bir düşünce bozukluğu sayılır ve
rine odaklanan ve kaçmasını engelleyen ya bazı bileşenleri vardır. Konuşma fakirliğin
da kişinin yetersiz kaldığı durumlarda yardım de konuşmanın miktarı çok azalmıştır. Ko
istemesini olanaksızlaştıran bir korku küme nuşmanın içeriğinin azalmasında konuşma
sidir. miktarı yeterlidir ancak konuşma çok az bilgi
ağrı bozukluğu tanısı, ağrının başlangıcı, şid içerir, belirsiz ve tekrarlayıcıdır.
deti, süresi hastada önemli sıkıntı ve kısıtlılık Alzheimer hastalığında beyin dokusu geri dön
lara yol açtığı ve uzun araştırmalardan sonra dürülemez şekilde bozulur ve ölüm genellikle
bile organik patoloji bulunmadığı durumlarda semptomların başından itibaren on-on iki yıl
konulur. sonra gerçekleşir. Alman nörolog Alois Alz
aile yöntemi, kan bağı olan iki akrabanın pay heimer tarafından 1860 yılında tanımlanmış
laştığı ortalama gen sayısı bilindiği için, bir tır. Kişi ilk olarak yalnız dikkatini yoğunlaştır
ailenin üyelerini karşılaştırmak için kullanılır. makta, yeni öğrenilmiş bir şeyi hatırlamakta
akılcı-duygusal davranış terapisi (ADDT) zorluk çekebilir, unutkan ve huzursuz olmuş
(rational emotive behavior therapy = REBT) gözükür, yetersizlikler birkaç yıl görmezden
olarak (Ellis, 1993a, 1995) yeniden adlandırı gelinse de kısa süre sonra bu günlük yaşama
lan, Ellisin akılcı-duygusal terapisinin (ADT / etki eder. Kişi sıklıkla kişisel başarısızlıkları
RET) temel tezine göre, süregelen duygusal için diğer kişileri suçlar ve yargılanma san
tepkilere, kişilerin kendi kendilerine tekrarla rıları yaşayabilir. Bellek gerilemeye devam
dıkları içsel hükümler yol açar. Bu iç söylem eder, kişide giderek zihinsel karmaşa görülür
ler, bazen anlamlı bir yaşama yönelmek için ve bundan rahatsızlık duyar.
gerekenlerle ilgili konuşulmayan varsayımla amfetaminler, ilk amfetamin olan Benzerdin
rı, mantıkdışı inançları, yansıtır. Bu terapinin 1927’de yapılmıştır. 1930’ların başında burun
amacı, kendini yenilgiye uğratan (self-defe tıkanıklığını açmak için ticari olarak satışa
ating) inançların akılcı bir incelemeyle elen sunulduğunda, halk uyarıcı etkilerini de keş
mesidir. fetti. Daha sonra doktorlar bu ilacı ve diğer
aktarım (transferans), analist-hasta ilişkisi amfetaminleri hafif düzeydeki depresyon ve
ne uymayan; aksine hastanın geçmişinde iştahı kontrol etmek için kullandılar. II. Dün
önemli birine gösterdiği tutum ve davranışla ya Savaşı sırasında her iki tarafta bu ilacı
rını terapistine aksettirdiği bir davranış örün yorgunluğu gidermek amacıyla askerlerine
tüsüdür. dağıttı. Bugün anfetaminler bazen hiperaktif
aktarım nevrozu (transference neurosis) psi çocukların tedavisinde kullanılmaktadır
kanalitik terapinin çekirdeğidir. Freud ba amok, bir derin düşünme dönemini şiddetin ve
zen hastaların kendisine duygu yüklü ve bazan insan öldürmeyle sonuçlanan patla
gerçekdışı bir biçimde davrandığına dikkat maların izlediği dissosiyatif bir dönem. Dö
etti. Örneğin, Freud’dan çok daha yaşlı bir nem bir hakarete uğramayla başlama eğili
hasta bir terapi seansında çocuksu davra mindedir ve esas olarak erkekler arasında
nabilmektedir. Bu tepkiler genellikle, olumlu bulunur. Kötülüğe uğradığına dair sanrılar
ve sevgi dolu iken, bazen oldukça olumsuz genellikle vardır. Terim Malezyaca’dandır
ve düşmanca olabilir. Bu duygular sürmek ve sözlükte “katletmeye ilişkin çılgınlık” ola
te olan terapi ilişkisinin niteliğine uymadığı rak tanımlanmaktadır; okuyucu muhtemelen
için, Freud bunları hastanın çocukluğundaki “amok koşusu” tümcesiyle de karşılaşmıştır.
S-2 √√ SÖZLÜK
anal dönem de çocuğun başlıca libidinal haz atılganlık eğitimi, insanlara, ilişkilerinde veya
kaynağı, dışkısıyla, tutarak ya da salıvererek, başkalarının yanında olumlu ve olumsuz duy
meşgul olmasıdır. gu ve düşüncelerini açıkça ifade etmeleri öğ
analitik psikoloji Freud’dan radikal olarak fark retilir ve insanlar bu yönde cesaretlendirilir.
lı görüşler ileri süren Jung’un geliştirdiği ve avolisyon, enerjinin olmaması ve genellikle gün
Freud’çu psikoloji ile insancıl psikolojinin kar lük faaliyetlere ilgisizlik olarak görülür. Has
ması olan akım. talar kendilerine ve temizliklerine bakmazlar,
anhedoni, haz alma yaşantısının yokluğudur. kirli tırnaklar, taranmamış saçlar, fırçalanma
Boş zaman aktivitelerine karşı ilgi azlığı, baş mış dişler ve bakımsız elbiselerle dolaşırlar.
kalarıyla yakın ilişki kuramama ve cinselliğe İşte, okulda ya da ev işlerinde sebat göster
mekte güçlükleri vardır ve zamanlarının ço
ilgi duymama şeklinde kendini gösterir.
ğunu hiçbir şey yapmadan geçirirler.
anksiyolitik, sedatif, ya da trankilizan kaygıyı
ayırdedici uyarıcı, organizmaya, belirli bir dav
azaltan ilaçlara denmektedir.
ranışı yaptığı takdirde onu belli bir sonucun
anomik intihar bireyin toplumla ilişkisindeki ani
izleyeceği mesajını veren dışsal olayları ta
değişiklikle tetiklenebilir. İflasla karşılaşan
nımlar.
başarılı bir iş adamı anomi, yani bir tür yö ayrılık kaygısı bozukluğu, bağlılık yaşadığı ki
nelim bozukluğu duygusu yaşayabilir, çünkü şilerden ya da evden ayrılmada işlev boza
inandığı normal yaşama şekli artık olası de cak ya da rahatsızlık yaratacak şekilde yay
ğildir. gın kaygı sergileme.
anoreksiya nervoza, anoreksiya terimi, iştah ayrışmamış ve rezidüel (kalıntı) şizofreni, ay
kaybına, nervoza ise duygusal nedenlere rışmamış şizofreni tanısı şizofreni tanı ölçüt
işaret etmektedir. DSM’de bir tür yeme bo lerini karşılayan, ancak diğer tiplere girme
zukluğuna işaret eder. yenler içindir. Rezidüel şizofreni tanısı, hasta
antisosyal kişilik bozukluğu olan yetişkin, so artık şizofreni ölçütlerine tam uymadığı ama
rumsuz ve antisosyal davranışları sürekli iş bazı belirtileri gösterdiği zaman kullanılır.
değiştirerek, kuralları çiğneyerek, asabi ve ayrı-yumurta ikizleri (dizygotic twins) -ya da
fiziksel saldırgan davranışlar sergileyerek, özdeş olmayan ikizler - ayrı ayrı döllenen iki
borçlarını zamanında ödemeyerek, düşün yumurtadan gelişirler ve genetik olarak %50
cesiz davranarak gösterir. Bu kişi dürtüseldir lik bir benzerlik gösterirler.
ve bir plan yapıp ona uymayı başaramaz; ya azalmış (hipoaktif) cinsel istek bozukluğu,
lanlarının ve suçlarının farkındadır ancak ne cinsel fantezi ve etkinliklerde bulunma iste
doğrulara aldırış eder ne de pişmanlık duyar. ğinin eksikliği ya da hiç olmaması şeklinde
Psikopati, bazı kavramsal farklar da yüklen tanımlanmaktadır.
se temelde bu bozukluğa işaret eder. bağımlı değişken üzerinde ölçüm alınan, ba
arındırma (detoxification), alkolün vücut ğımsız değişken üzerindeki değişimlemelere
bağlı olarak ya da onlarla birlikte değişmesi
tan atılması, hem fiziksel hem de psikolojik
beklenen değişkendir.
olarak zor olabilir ve genellikle bir ay sürer.
bağımlı kişilik bozukluğu olan hastaların kendi
Bazen alkolün vücuttan atılma sürecinde gö
ne güvenleri yoktur. Bu kişiler pasif bir şekil
rülen genel rahatsızlık ve kaygıyı azaltmak
de, nerede yaşayacaklarına, ne iş yapmaları
amacıyla sakinleştirici ilaçlar kullanılır. Alko
gerektiğine, kiminle arkadaşlık edeceklerine
lü kötüye kullanan bazı kişilerin sakinleştirici vb. karar verme sorumluluğunu eşlerine ya
ilaçları yanlış kullanımı nedeniyle, bazı klinik da sevgililerine bırakırlar. Karşı tarafın ona
ler alkolü aniden kesmek yerine, sakinleşti yını kaybetmekten korktukları için, hatalı ol
rici ilaçlar vermeden yavaş yavaş kademeli duğunu bildikleri halde onun fikrine katılırlar.
olarak kesmeyi tercih etmektedirler. Kendi başlarına bir eyleme başlama ya da
aritmetik bozukluğunda çocuk, sayısal sem karar vermekte güçlük çekerler. Birisi tarafın
bolleri tanımada, eldeli sayılarda eklemeyi dan korunup bakılmaya olan şiddetli ihtiyaç
hatırlamakta, nesneleri saymakta ya da arit ları, yalnız kaldıklarında bu kişilerin sıklıkla
metiksel silsileyi izlemekte güçlük çeker. Arit kendilerini rahatsız hissetmelerine neden
metikteki düşük başarı, en az düşük okuma olur. Zihinleri sürekli yalnız bırakılıp kendi
ve heceleme başarısı kadar olağandır. kendilerine bakmak zorunda kalacakları ile
SÖZLÜK S-3
√√
ilgili korkularla meşguldür. Başkalarından abarttığı bir kusurla, (örn. kırışıklıklar, yüzde
taleplerde bulunamazlar ve kurdukları koru kıllanma, burnun büyüklüğü ya da şekli vb)
yucu ilişkilerin bozulmamasını garanti altına aşırı düzeyde meşguldür.
almak için kendi ihtiyaçlarını göz ardı ederler. beyin yorgunluğu (brain fag), köken olarak
Yakın bir ilişkileri bittiği zaman, onun yerine Batı Afrikaya aittir, bu terim lise ya da üni
koymak için telaşla başka bir ilişki ararlar. versite öğrencilerinin akademik baskıya tep
bağımsız değişken, araştırmacı, değişimleye ki vermede tanımladıkları bir koşulu anlatır.
bileceği bir değişken seçer. Bu değişkenler, Semptomlar yorgunluğu, kafada ve boyunda
deneycinin kontrolü altında olacak olan fak gerginliği, görmenin bulanmasını içerir. Bu
törlerdir. sendrom belli kaygı, depresif ve somatoform
bağlantı analizi (linkage analysis), bu teknikte bozukluklarına benzer.
duygudurum bozukluklarının ortaya çıkması
biçimlendirme, istenen tepki veya davranışa,
bir ailede bir kaç kuşak boyunca incelenmek
her seferinde daha çok benzeyen tepki ve
te ve eş zamanlı şekilde kalıtsal mekanizma
davranışların kademeli yaklaşımlar şeklinde
sı tam olarak bilinen bir başka özellik -kalıtsal
ödüllendirilmesi.
marker- değerlendirilmektedir (örneğin, kırmı
biçimsel (formel) düşünce bozukluğu olarak
zı-yeşil renk körlüğünün X kromozomundaki
bir mutasyondan olduğu bilinmektedir). da bilinen konuşmada düzensizlik (dezor
barbituratlar, gevşeme ve uykuya yardımcı ganize konuşma / disorganized speech), dü
olmak amacıyla geliştirilmişlerdir. Bu ilaçlar şünce ve konuşmanın organizasyonundaki
başlangıçta çok etkili bulunmuş ve sıklıkla sorunlarla belirlenir böylece dinleyen konuş
reçetelere yazılmıştır. Bağımlılık yapıcı etkisi mayı anlayamaz.
keşfedildiğinden, 1940’larda bu ilaçlara karşı bilinçdışı, Freud’un, davranışın büyük ölçüde
bir kampanya başlatılmış ve doktorlar barbi kaynaklandığını düşündüğü etkenleri oluştu
turatları reçetelerine daha az yazmaya baş ran, kişinin farkında olmadığı bilince ait kat
lamışlardır. Günümüzde Valyum gibi benzo man.
diazepinler sıklıkla kullanılmakta ve istismar biliş; algılama, tanıma, kavrama, yargılama ve
edilmektedir. muhakeme gibi zihinsel süreçleri birarada
bastırma (repression), egoya yabancı olan ya gruplayan bir terimdir.
da onun tarafından kabul edilemez olan iç bilişsel paradigma, insanların (hatta hayvan
tepi /dürtü ve düşünceleri bilinçdışına itme. ların da) yaşantılarını nasıl yapılandırdıkla
Bastırma, yalnız gömülen bu arzuların bilince rı, onları nasıl anlamlandırdıkları ve şimdiki
çıkmasını önlemekle kalmaz, onların büyü yaşantılarını nasıl bellekte saklanan geçmiş
mesine de engel olur. yaşantılarla ilişkilendirdikleri üzerinde odak
bebeklik ve erken çocukluk döneminde tep- laşır.
kisel bağlanma bozukluğu, beş yaşından bilişsel terapi, işlevsel olmayan inançlar veya
önce başlayan, ana babalar ya da diğer ba olumsuz şemalar, seçici soyutlama veya key
kıcılar tarafından büyük ölçüde patolojik ba
fi çıkarsama gibi bir veya daha fazla önyargı
kım görme ile ilişkili ve çoğu alanda belirgin
veya mantık hatasıyla sürer. Beck’in bilişsel
biçimde bozulmuş ve gelişimsel olarak yeter
terapisinin amacı hastayı danışma odasının
siz sosyal ilişkiler.
hem içinde hem de dışında olumsuz şema
bebeklik ve erken çocukluk döneminin bes-
ları uygun şekilde değiştirecek deneyimlere
lenme ve yeme bozuklukları, belirgin kilo
kaybı ya da kilo alma güçlüğü ile yansıtılan, hazırlamaktır. Böylece, beceriksizlik şema
besleyici olmayan maddeleri yeme (pika), yi sında, rostoyu yaktığı için beceriksizliğinden
yeceklerin yeniden çiğnenmesi ya da kusul yakınan bir hasta, bu başarısızlığı üzücü bul
ması (ruminasyon bozukluğu), ya da yeterli maya, ancak genele mal etmemeye (bilişsel
miktarda yeme güçlüğü gibi sürekli beslen ön yargılardan biri) ve umutsuzluk şemasın
me ve yeme bozukluğunu (bebeklik ve erken da ilerdeki fırsatları iyi değerlendiremeyeceği
çocukluk dönemi beslenme bozukluğu) kap sonucuna varmamaya teşvik edilir. Terapist
sar. mantıksızlığı tetikleyen olumsuz şemanın,
beden dismorfik bozukluğu olan bir kişinin şemayı tetikleyen olumsuz kısırdöngüsünü
zihni, görünüşüyle ilgili imgelediği ya da kırmaya çalışır.
S-4 √√ SÖZLÜK
bilişsel yeniden yapılandırma (cognitive res ğu gibi, bulimiada da iki ayrı tip tanımlanmış
tructuring), rahatsızlık veren duygu veya dav tır: Çıkartma tipi (purging type) ve ödünleyeci
ranışa yol açtığı varsayılan düşünce şeklinin davranışların aç kalma ve aşırı egzersiz yap
değiştirilmesiyle ilgili genel bir terimdir. Biliş ma biçiminde olduğu çıkartma olmayan tip
sel davranış terapistleri tarafından çeşitli şe (non-purging type).
killerde uygulanmaktadır. cezai mahkumiyet (criminal commitment), Bu
bireysel psikoloji, Adler’in çalışmalarında en durumda, kişi ya mahkemeye çıkarılacak ye
önemli anahtar öğe, kişiyi anlamada onun terliliğe sahip olup olmadığına karar verilmek
fenomenolojisini ya da bireysel psikolojisini üzere ya da delilik nedeniyle beraat ettikten
anlamaktır. sonra bir akıl hastanesi gözetimine sevkedilir.
birincil süreç (primary process) tarzı düşün cinsel kimlik (gender identity), yani kendimizi
ce, arzulanan şeyin hayalini kurmak, imge bir kadın ya da erkek olarak hissetmek, çok
üretmektir. Annesinin sütünü isteyen bebek, erken çocukluk yaşantıları sırasında o kadar
annesinin memesini hayal eder ve böylelikle kökleşir ki, farklı dönemlerde stres yaşansa
kısa süreli de olsa açlık dürtüsünü, arzu do bile, pek çok kişi kendi cinsel kimliği konu
yurucu fantezi ya da hayalini kurma yoluyla sunda herhangi bir kuşku yaşamaz.
doyurur. cinsel mazoşizmin anahtar özelliği ise cinsel
birlikte görülme (komorbidite), çoğu zaman doyumun olabilmesi ya da artırılabilmesi için
bir bozukluğu olan kişi başka bir bozukluğun kişinin acı ya da aşağılanmaya boyun eğme
tanısal ölçütlerini de karşılar. Bu duruma, bir yi tercih etmesidir.
likte görülme denmektedir. cinsel sadizmin anahtar özelliği cinsel doyu
biyolojik geribildirim hastaların, kalp atımı, mun olabilmesi veya arttırılabilmesi için diğer
kan basıncı, beyin dalgaları, cilt ısısı, ve di kişiye acı ya da psikolojik ıstırap (aşağılama
ğer beden işlevleri hakkında, başka türlü gibi) çektirmenin tercih edilmesidir.
sağlanamayan, anında ve tam olarak bilgi cinsel tiksinti bozukluğu kişinin cinsel temas
lendirildikleri, aynı zamanda bir davranışsal tan neredeyse tamamen kaçındığı ciddi bir
tıp alanı işlemidir. bozukluk olarak tanımlanmaktadır.
biyolojik paradigma somatogenik hipotezin çağrışımlarda gevşeklik (loose associations)
devamıdır, ruhsal bozukluklara, yanlış soma ya da düşüncenin rayından çıkması (de
tik, biyolojik ya da bedensel süreçlerin neden railment), hastanın kendini ifade etmede bir
olduğunu savunur. Bu paradigma çoğunlukla konuda kalması güçtür. Geçmişteki bir fikrin
tıbbi model veya hastalık modeli olarak da uyardığı çağrışımlar arasında sürüklenir.
anılır. çekingen kişilik (bazen “kaçıngan”) bozuklu
boylamsal (longitudinal) araştırmalarda, ğu tanısı eleştirilme, reddedilme ya da kabul
araştırmacı belirli bir zaman örneğin -1999 görmeme ihtimaline karşı aşırı duyarlı olan
sınıfıve düzenli olarak onu her yıl aynı ölçüy ve karşı tarafın ondan hoşlanacağından emin
le yeniden teste tabi tutar. Bu tasarım zaman olmadan ilişkiye girmekten çekinen kişilere
içinde tutarlık ve değişiklik konusunda birey konulmaktadır. Karşı tarafın ondan hoşlan
lerin özelliklerini-kuşak etkileri-izlememize dığını ifade ettiği durumlarda, çekingen kişi
olanak sağlar, bunun amacı yaşamın erken onun samimiyetinden kuşku duyma eğili
döneminin ileri yaştaki davranışla ilişkisini mindedir. Aptalca bir şey söylemekten ya da
analiz etmektir. yüzünün kızarması veya başka bir kaygı be
boyutsal sınıflandırmada, sınıflandırılan nes lirtisi yüzünden mahcup duruma düşmekten
neler ya da bütünlükler niceliksel bir boyut aşırı korktukları için sosyal ortamlarda zorluk
ta (örn., bir kaygı ölçeğinde 1’den 10’a; 1 en çekerler. Başkalarına karşı yetersiz ve aciz
düşük, 10 ise en yüksek kaygıyı göstermek olduklarına inanırlar; tipik bir şekilde riskleri,
üzere) derecelendirilmektedir. Kategorik sı tehlikeleri ve her zamankinin dışında bir şey
nıflamanın aksine hastanın ilgili boyutlarda ler yaptıklarında zorlukları abartırlar.
değerlendirilmesini ve belki de, bir koordi çift (evlilik) ve aile terapisinde görüşmeye eş
natlar sistemi içinde her bir boyuttaki yerinin ler ve bazen de çocuklar birlikte katılırlar. Bazı
belirlenmesini kapsar. çiftler, bilerek veya bilinçsizce, ilişkilerinde
bulimia nervoza, anoreksiya nervoza gibi, hiç çatışma ve anlaşmazlık yokmuş gibi dav
olumsuz fiziksel sorunların eşlik ettiği olduk ranmaktadırlar. İlişkilerinin iyiye gitmediğini
ça ciddi bir bozukluktur. Anoreksiyada oldu gösteren en ufak bir işaretten bile tehdit olur
SÖZLÜK S-5
√√
lar ve bunu görmemezlikten gelirler. Bu tür davranış genetiği, kısmen kalıtsal düzen fark
tavırlar kısa vadede barışı sağlayabilir ama lılığına atfedilebilecek, davranışlardaki birey
uzun vadede ciddi bozukluklara yol açar. Gi sel farlılıkların incelenmesidir.
derek tatminsizlik ve öfke ortaya çıkar ve gün davranış terapisi, başlangıçtaki haliyle, klinik
geçtikçe bunlar daha da artar. Bu tür çiftler sorunların değiştirilmesi için klasik ve edimsel
tartışmadıkları için dışarıdan mükemmel bir koşullamaya dayanan işlemleri kullanmıştır.
çiftmiş gibi görünseler de, aralarında iletişim Bazen davranış değiştirme terimi de kullanıl
olmadığı için duygusal olarak birbirlerinden maktadır, bu terim daha çok tedavi için edim
uzaklaşırlar. Çift terapisi bu gibi durumlara sel koşullama yöntemini kullanan terapistler
uygulanır. tarafından tercih edilmektedir. Davranış te
çift körlemesine işlem (double-blind procedu rapisi bugün daha çok epistemolojik tutumu
re), araştırmacı, sonuçlar kendi beklentilerin -belirli kavramlara bağlılıktan çok, kanıtların
den etkilenecek korkusuyla tetikte olmalıdır. titiz standartlarını araştırması ile karakterize
Bu tip bir yanlılıktan kaçınmak için hangi gru edilmektedir. davranışçılık, doğrudan gözle
ba hangi işlemin uygulandığını bilmemesi ge görülemez zihinsel süreçler yerine, gözle gö
rekir. Katılımcının da araştırmada neyin çalı rülebilir davranışların incelenmesine odakla
şıldığına dair bilgisi olmaması, beklentileriyle şan yaklaşım.
hareket ederek yanlılık yaratmasını önler. davranışsal gözlemde gözlemci, davranış bö
çok yaklaşımlı terapi (multimodal therapy) lünmelerini gerekli yerlerde göstererek öğ
Rutgers Üniversitesi psikologlarından Arnold renme çerçevesinde ilgili, uygun terimlerle
Lazarus (1989, 1977) tarafından önerilen bi tanımlamaya çalışır.
davranışsal pediatri çocuklardaki bozuklukla
lişsel-davranışçı bir yaklaşımdır.
rın üstesinden gelmek için davranış terapisi
danışan-merkezli terapi insan doğası ve onu
ve pediatrisini birleştiren disiplinler arası bir
anlama çabalarımızın yolları üzerine bazı
çalışmadır. Ana baba-çocuk, okul-çocuk ve
varsayımlara dayanmaktadır. Rogers’a göre,
tedavi ekibi-çocuk ilişkileriyle ilgilenir.
önderliği danışan üstlenmeli, seansın ve ko
davranışsal tekrar işleminde hastaya bir du
nuşmanın akışını o belirlemelidir. Terapistin
rumun çeşitli ele alınış şekilleri gösterilir ve
görevi, danışanın, birlikte oldukları süre için
daha sonra terapi seanslarında onları taklit
de, bir kez daha kendi temel doğasına dön
etmesi istenir.
mesinin ve nasıl bir hayat tarzının içgüdüsel
davranışsal tıp “davranışsal ve biyomedikal bi
olarak onu tatmin edeceğini bulmasının ko
lim, bilgi; sağlık ve hastalığı anlayışıyla ilgili
şullarını yaratmaktır. Terapistin üç tane temel teknikler; bu bilginin ve bu tekniklerin reha
özelliği olmalıdır: içtenlik, koşulsuz olumlu bilitasyon, tedavi, tanı ve önleme amacıyla
kabul ve empatik anlayış. uygulanması ile ilgilenen disiplinler arası bir
davranım (conduct) bozukluğu terimi bir çok alandır.” Bu tanımda dikkate değer olan, ala
kontrolsüz davranışı içine alır. DSM-IV diğer nın yapısını açıkça yansıtan, yaklaşımın di
lerinin temel haklarını ve başlıca toplumsal siplinler arası olmasıdır. Davranışsal tıp ve
normları ihlâl eden davranışlara odaklanır. sağlık psikolojisi gibi alanlar psikolojik faktör
Bu davranışların hemen tamamı aynı za lerin sağlık ve hastalıktaki yaygın rolünün
manda yasadışıdır. Davranım bozukluğu gösterilmesiyle ortaya çıkmıştır. 1970’lerden
nun belirtileri olarak görülen davranışların beri bu yeni alanlar sağlık ve hastalığın her
çeşitleri, insanlara ya da hayvanlara yönelik yönündeki psikolojik faktörlerin rolünü ince
saldırganlık, mülkiyete hasar verme, yalan lemektedirler.
söyleme ve hırsızlık yapma olarak sayılabilir. değerlendiriciler arası güvenirlik iki değer
Davranım bozukluğu, cocuklar ve ergenler lendiricinin bir olay hakkında vardıkları gö
arasında yaygın olan hatalı davranışların ve rüşbirliğinin derecesidir.
kötü şakaların ötesine geçen davranışların Delilik Savunması (insanity defence), sanığın
sık ve şiddetli olmasına işaret eder. Sıklıkla ruhsal hastalığı veya başka her hangi bir du
aldırış etmeme, tehlike yaratma, vicdan aza rum sebebiyle mantıklı hareket edememesi
bı yokluğu gibi belirtiler bu bozukluğu, anti ya da doğruyu yanlıştan ayıramaması yüzün
sosyal kişilik bozukluğu ya da psikopatinin den yaptığı yasadışı hareketlerden, sorumlu
bir ölçütü yapar. tutulmamasını isteyen yasal savunmadır.
S-6 √√ SÖZLÜK
delirium tremens (DTs) bazı alkol kullananlar dışa atım bozuklukları, dört yaşından sonra
da, hoş olmayan ve çok canlı yaratıklar-yı uygun olmayan yerlerde yineleyici dışkılama
lanlar, hamam böcekleri, örümcekler vb.- du (enkopresis) ya da 5 yaşından sonra yatağa
varda ya da kişinin üzerinde sürünebilir veya ya da giysilerine çiş kaçırma (enuresis).
bütün odayı doldurabilir. Bu halüsinasyonlar dikkat eksikliği / hiperaktivite bozukluğu
sonucunda uyumu bozulan ve korkuya kapı (DEHB), hiperaktivite terimi çoğu kişi, özellik
lan kişi, bu yaratıkları üzerinden atmak için le ana babalar ve öğretmenler için tanıdıktır.
vücudunu tırmalayabilir veya bu fantastik Sürekli hareket halinde olan, elini oynatan,
hayvanların istilasından kaçmak için odada ayağını sallayan, görünür nedeni olmaksı
bir köşeye büzülüp oturabilir. zın diğerlerini itekleyen, sırasını beklemeden
demans, sosyal ve mesleksel işleyişte bozulma konuşan ve yerinde duramayan çocuklara
noktasına kadar giden zihinsel yeteneklerin sıklıkla hiperaktif denir. Bu çocuklar, bilenen
aşamalı olarak gerilemesidir. Demansın en deyimi ile ana baba ve öğretmenleri çıldırtır.
belirgin semptomu hatırlamakta, özellikle de DSM son kullandığı bu tanı terimi ile odaklaş
yakın geçmişte olan şeyleri hatırlamakta zor tığı noktayı hiperaktiviteden, uygun zamanda
luk çekilmesidir. elindeki işe dikkatini yoğunlaştırma güçlüğü
dementia praecox (erken bunama), Kraepelin ne ve amaç yönelimli olmayan hareketliliğe
ilk olarak şizofreninin ilk ismi olan bu kavra kaydırmıştır.
mı 1898’de öne sürmüştür. İki temel endojen dilin ifade bozukluğunda (expressive langua
(içsel nedenli) psikoz grubu ayrıştırılmıştır: ge disorder) çocuk kendini konuşarak ifade
Manik-depresif hastalık ve erken bunama. etmekte güçlük çeker. Çocuk, iletişim kurma
Erken bunama (dementia praecox), çeşitli ya isteklidir ama doğru kelimeleri bulmakta
olağandışı bir zorluk yaşar.
tanısal kavramları -dementia paranoides, ka
direnç, serbest çağrışımda, dizginlerinden kur
tatoni ve hebefreni-içeriyordu.
tulduğu kabul edilen düşüncelerin arasına
deneysel hipotez, araştırmacının belli bir de
kendilerini sokuşturan bloklar ortaya çıkar.
ğişkeni değişimlediği zaman olacağını var
Hastalar aniden konuyu değiştirebilir veya bir
saydığı durumu tanımlayan ifadedir.
olayın ne kadar önce olduğunu hatırlamaya
depersonalizasyon bozukluğu bireyin benli
bilir. Seansı kesmek için her türlü taktiği (ses
ğine ilişkin algısının ya da yaşantısının altüst
siz kalmak, divandan kalkmak, pencereden
edici ve yıkıcı şekilde değiştiği, DSM-IV’de
bakmak, şaka yapmak ya da analiste kişisel
dissosiyatif bozukluk olarak sınıflanan bir bo
yorumlarda bulunmak gibi) deneyebilir. Has
zukluktur. talar geç gelebilir veya randevuyu tümden
depresyon, büyük bir üzüntü, endişe, suçluluk “unutabilir”. Tüm bunlar direnç olarak adlan
ve değersiz hissetme, başkalarından uzak dırılır.
laşma, uyku, iştah, cinsel istek kaybı ya da dissosiyatif bozukluklarda, bireyin bilinç, bel
her zamanki faaliyetlere karşı ilgisizlikle be lek ve kimliğinde aksaklıklar gözlenir. Ge
lirginleşen duygudurumudur. nelde konversiyonla birlikte her ikisinin de
derealizasyon dünyanın gerçek olmadığı duy başlangıcı kaygıyı içeren stresli yaşam olay
gusu. larına dayanır. Bu bozuklukların bir arada gö
dezorganize (dağınık) şizofreni, bunda ko rülmeleri seyrek değildir.
nuşma dağınıktır ya da konuşulanların takibi dissosiyatif kaçış (fug) da, bellek kaybı daha
güçtür. Hasta aynı sözcüklerle ya da tutar yoğundur. Kişi sadece tamamen amnezik ol
sızca konuşabilir, bazen kahkaha atabilir. maz, aynı zamanda aniden evinden ve işin
Duygulanım düz ya da çok değişkendir, an den uzaklaşır ve yeni bir kimlik benimser.
laşılamayan gülme ya da ağlama nöbetleri disparoni tanısı cinsel ilişki öncesinde, sırasın
görülür. Hastanın davranışları tümüyle çok da ya da sonrasında yineleyen ya da sürekli
düzensizdir. genital ağrı olması halinde konulur. Kadın
dhat Hindistan’da meni boşalmasıyla bağlantılı larda ağrının vajinal ıslanmanın olmaması
aşırı kaygı ve hipokondriye işaret etmek üze na bağlı olduğu düşünülüyorsa (ki böyle bir
re kullanılır. durumda cinsel uyarılma bozukluğu tanısı
dış geçerlik bir araştırmanın sonuçlarının, o konulmalıdır), veya ağrı ikinci bir ağrı bozuk
deneyin dışına genellenebilme derecesine luğuna yani vajinismusa bağlı olarak ortaya
denir. çıkıyorsa disparoni tanısı konulmamalıdır.
SÖZLÜK S-7
√√
dissosiyatif amnezisi olan bir kişi, genellikle terleme, kaygı, depresyon ve dağınıklığa yol
stres verici bir olaydan sonra aniden önemli açabilmektedir.
kişisel bilgileri hatırlayamaz. Bilgi tamamen edimsel (operant) koşullama B. F. Skinner
kaybolmaz ancak amnezi dönemi boyunca (1904-1990) tarafından tanımlanan öğrenme
hatırlanamaz. Bellekteki boşluklar günlük şekline verilen ad. Davranış, çevre üzerinde
unutkanlıkla açıklanamayacak kadar büyük etki yaratmaktadır. Etki yasası, uyarıcı-dav
tür. ranış bağlantılarına odaklaşmadan, davra
dissosiyatif kimlik bozukluğu (DKB) ya da nışlar ve sonuçları (izleyenleri) arasındaki
çoğul kişilik tanısı koyabilmek için kişinin en ilişkiye vurgu yapar.
az iki ayrı ego durumunun bulunması, belirli ego analistleri bir grup çağdaş psikanalistler
zamanlarda birinin öne çıkması, bu ego du olup, Freud’un egoya verdiği göreli zayıf rolü
rumlarının, kontrolü ele aldığı birbirlerinden tartışırlar.
bağımsız oluş, düşünüş ve varoluş şekilleri ego analizinin savunucuları, kişinin çevreyi
nin olması gerekmektedir. kontrol becerisine ve belirli içgüdüsel dürtü
distimik bozukluk tanısı olan kişiler kronik lerin doyurulması için araçların ve zamanın
olarak depresyon içindedirler. Kendilerini üz seçimine daha çok önem verirler. Temel gö
gün hissetme ve her zamanki faaliyetlerden rüşleri, bireyin id olduğu kadar ego da olduğu
hoşlanmamanın yanı sıra uykusuzluk ya da biçimindedir. Ayrıca, bireyin davranışının ta
çok uyuma, yetersiz hissetme, enerji kaybı, rihsel nedenlerine yönelik derin araştırmaları
kötümserlik, dikkati toplayamama ve açık bazen savundukları olsa da, güncel yaşam
düşünememe, başkalarından kaçınma gibi koşullarına, Freud’dan daha çok odaklanmış
depresyon belirtilerini gösterirler. lardır.
Down Sendromu ya da trisomy 21, Down ego, İd’den farklı olarak bilinci ifade eder ve
Sendromlu kişiler, kısa boy; oval, yukarıya doğumdan sonraki ikinci 6 ay boyunca id’den
çekik gözler; gözün iç köşesinin üzerinden kaynaklanarak gelişir. İd, gerekirse hayal iş
göz kapağının yukarısına doğru uzanan bir lemini kullanırken, ego’nun görevi, gerçekle
kıvrım; seyrek, ince, düz saç; geniş ve yas uğraşmaktır.
sı bir burun köprüsü; kare şeklinde kulaklar; egoist intihar bireyin toplumla çok az bağı kal
ağzın küçük ve damağın alçak olmasından dığı zaman gerçekleştirir. Bu insanlar sosyal
ötürü dışarı çıkan büyük kırışık bir dil; ve varlıklar olarak işlev görmelerini sağlayan
kısa, kalın parmaklarla, kısa, geniş eller gibi, sosyal desteklerden koparak başkalarına ya
sendromun kendine özgü fiziksel belirtileri bancılaşırlar.
kadar, orta dereceden ağır dereceye kadar eklektisizm, terapistlerin çoğunun onaylayıp
uzanan geriliğe sahiptirler. benimsedikleri çeşitli terapi yaklaşımlarına
DSM-IV olarak adlandırılan ve açık adı Ruh- ait görüş ve teknikleri kullanmaları.
sal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel elektra kompleks kız çocukta babaya karşı
Elkitabı olan sınıflama sistemi, ruh sağlığı aşk, anneye karşı nefret duygularının yaşan
profesyonelleri arasında yaygın kabul gören dığı karmaşa.
resmi tanı sistemidir ve Amerikan Psikiyatri elektrokonvulsif tedavi (EKT) genelde hasta
Birliği tarafından yayınlanmıştır. ne ortamlarında hem şizofreni hastalarında
duygulanım küntlüğü olan hastalarda hemen hem de psikotik olan depresyon hastalarında
hemen hiç bir uyarıcı duygusal tepkiye yol kullanılır. Günümüzde EKT’nin kullanımı, ağır
açmaz. Hasta boş boş bakabilir, yüz kas depresyon vak’alarıyla sınırlıdır. EKT’de has
ları sarkık, gözleri cansızdır. Hitap edildiği tanın kafasından 70 ila 130 volt arasındaki
zaman düz ve tonlaması olmayan bir sesle bir akım geçirilerek bilerek bir nöbet başla
cevap verir. tılır ve kısa süreli bir bilinçsizlik olur. EKT’nin
ecstasy kimyasal olarak mescaline ve amfe çalışmasını sağlayan mekanizma bilinme
taminlere benzemektedir. Günümüzde bazı mektedir. Genel olarak, metabolik hareketi
üniversite kampuslarında yaygındır. Kullanı ve beyine giden kan dolaşımını azaltmakta
cılar maddenin yakınlığı ve içgörüyü arttırdı ve normal dışı beyin aktivasyonunu engelle
ğını, kişilerarası ilişkileri geliştirdiğini, duygu mektedir.
durumunu yükselttiğini ve estetik farkındalığı elsever (alturistik) intihar Durkheim tarafından
arttırdığını belirtmektedirler. Bu madde ayrı sosyal taleplere karşı bir cevap olarak algıla
ca, kaslarda gerginliği arttırmakta hızlı göz nır. İntihar eden bazı kişiler kendilerini sosyal
hareketleri, mide bulantısı, halsizlik, titreme, bir grubun bir parçası olarak hissederler ve
S-8 √√ SÖZLÜK
kendilerini toplumun yararına feda ederler. ranmasına neden olur. Bunun da ötesinde,
Vietnam savaşı sırasında Budist keşişlerin diğer kişilerin hastaya nasıl davranacaklarını
kendilerini kurban etmeleri bu çeşit intihara da etkiler. Dolayısıyla sosyal rol, etiketleme
bir örnektir. yoluyla hastalığın kendisi olur.
enürezis, dışa atım bozukluklarından biri olup etiyolojik geçerlik, bir tanı grubunu oluşturan
yatak ıslatma sorununa işaret eder; noktür kişilerde aynı nedensel etkenlerin gösterilmiş
nal enürezis gece yatak ıslatmadır. Gece olması sistemin etiyolojik geçerliğine işaret
gündüz ıslatanlar (diurnal enuresis) bir diğer eder.
alt kategoridir. etki yasası, bir davranışın neden olduğu so
epidemiyoloji, bir bozukluğun belli bir nüfus nuçlar eğer organizmaya doyum veriyorsa, o
içerisindeki görülme sıklığı ve dağılımıyla il davranışın tekrarlanma olasılığı yüksek ola
gili çalışma alanıdır. caktır. Eğer davranışın neden olduğu sonuç
erkekte erektil bozukluk (sertleşme bozuk- lar organizma üzerinde nahoş etkiler yaratı
luğu) cinsel aktivitenin tamamlanabilmesi yorsa, o davranışın tekrarlanma olasılığı ve
için gerekli olan sertleşmenin sürekli olarak sıklığı azalacaktır.
sağlanamaması veya sürdürülememesi ge etkilenme (referans) fikirleri önemsiz olayları
rekir. Empotans (iktidarsızlık) bu sorunun sanrısal bir çerçeve içine koyup başkalarının
eski adıdır. ufak tefek davranışlarından kişisel anlamlar
erken boşalma erkeklerde en yaygın olarak gö çıkarmadır.
rülen işlev bozukluğudur ve erkeklerin %40 ı fallik dönem, 3 yaşından 5-6 yaşına kadar ki
yaşamlarının bir döneminde böyle bir sorun dönemdir. Bu dönemde id’in başlıca haz
yaşarlar. Laboratuar çalışmaları erken bo veya doyum kaynağı genital uyarılmalardır.
şalma sorunu olan erkeklerin cinsel uyarılma fenilketonüri de (PKU) bebek normal doğar,
eşiklerinin düşük olduğunu ve tam bir orgaz hemen sonra karaciğer enzimi fenilalanin
ma ulaştıkları cinsel yaşantıları arasında ge hidroksilaz eksikliğinden yakınılır. Bu enzi
çen sürelerin erken boşalma sorunu olmayan min, epinefrin gibi hormonların gelişiminde
erkeklere nazaran daha uzun olduğunu gös esas olan bir aminoasite, fenilalanine dönüş
termektedir. Erken boşalma genellikle belir türülmesi gerekmektedir. Bu enzim yetersiz
gin derecede kaygı ile birlikte görülür. Bazen liğinden dolayı, fenilalanine ve bunun türevi
vajene girmeden boşalma ortaya çıkabilir, fenil prüvik asit yıkıma uğramaz ve bunun
ama daha sık rastlanan durum boşalmanın yerine vücut sıvılarına yerleşir, en sonunda
girişten birkaç saniye sonra olmasıdır. geriye dönüşü olmayan beyin hasarlarına yol
eroin, araştırmacılar morfinin, çok güçlü bir ağrı açar.
kesici olan ve eroin olarak adlandırılan başka fenotip (fenotype) kaygı derecesi gibi gözlene
bir ilaca dönüştürülebileceğini buldular. Eroin bilir özelliklerin atfedildiği yapı.
başlangıçta morfin bağımlılığını tedavi etmek fetal alkol sendromu hamilelik döneminde yo
için kullanıldı; öksürük şuruplarında ve pa ğun alkol kullanımı, zekâ geriliğinin bilinen
tentli diğer ilaçlarda morfinin yerini aldı. An bir nedenidir. Fetüsün gelişimi yavaşlar, kafa,
cak, eroinin morfinden daha kuvvetli ve daha yüz, kol ve bacaklarda anormallikler oluşur.
çok bağımlılığa yol açan bir madde olduğu fetişizmde cinsel uyarılmaya yol açan vücudun
ve de etkisinin daha yoğun ve çabuk olduğu belli kısımları değil cansız nesnelerdir. He
ortaya çıktı. men hepsi erkek olan fetişistler, örneğin ka
eş-değer form güvenirliği, bazen psikologlar dın ayakkabısı gibi fetişlere yani cansız tutku
bir testi, belki de kişinin birincil testi alırken nesnelerine karşı tekrarlayan ve yoğun bir
verdiği yanıtları hatırlayabileceği endişesin cinsel dürtü hissederler. Cinsel uyarılmanın
den, iki kez tekrarlamak yerine, bir testin iki olabilmesi için tutku nesnesinin var olması
ayrı formunu uygularlar. Bu durumda testin tercih edilir, hatta bu zorunludur.
her iki formunun aynı ölçümü yaptığının bilin fobi, bir nesne ya da durumla ilgili, tehlikeyle
mesi gerekir. orantılı olmayan ve onu yaşayan tarafından
etiketleme kuramı (labeling theory) olarak bili anlamsız olarak tanınan engelleyici, korku
nen yaklaşımda, Scheff’e göre, şizofrenideki nun aracılık ettiği kaçınma olarak tanımlanır.
ana etken, kişiye tanıyı içeren bir etiket ya fonolojik bozukluğu olan gençler önemli bir
pıştırmaktır. Bu etiket, kişinin daha sonra akıl kelime dağarcığını anlayabilir ve kullanabi
hastalığı kalıpyargılarına dayalı olarak dav lirler, ancak konuşmaları bebek konuşması
SÖZLÜK S-9
√√
nı andırır gibidir. Örneğin İngilizcede “blue”, cesi hücrenin içine geri pompalandığı süreç.
“bu” gibi çıkar; “rabbit”, “wabbit” gibi duyulur. gerileme (regression), saplanmayla bağlantılı
Sonradan kazanılan konuşma seslerinin te olarak daha önceki bir dönemin veya yaşın
laffuzunu öğrenmemişlerdir “r, sh, th, f, z ve davranış örüntülerine geri dönmektir.
ch” gibi. Geştalt terapinin temel amacı hastaların ihti
frajil X sendromu, Bazı kişilerde X kromozo yaçlarını, arzularını ve korkularını anlama
mu ikiye ayrılabilir. Frajil (kırılgan) X ile ilişkili larına ve kabullenmelerine ve kendilerini bu
fiziksel semptomlar, büyük az gelişmiş kulak amaçlarına ulaşma ve ihtiyaçlarını doyurma
lar, uzun, zayıf bir yüz, geniş bir burun kökü konusunda nasıl bloke ettiklerini fark etme
gibi yüz özellikleri ve erkeklerde büyük testis lerine yardımcı olmaktır. Temel bir varsayım,
leri içermektedir. hepimizin ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi her
geçerlik testi, bir tanı kategorisi oluşturulduktan türlü durumda dışa vurduğumuz biçiminde
sonra, bu kategori hakkında kesin ifadeler ve dir.
yordamalarda bulunup bulunamama sınıfla gizli dönem 6 ve 12 yaşları arasında çocuğun
ma sisteminin geçerliğini oluşturur. Geçerlik içinden geçtiği dönemdir. Bu yıllarda id’e ait
ile güvenirlilik arasında özel bir ilişki vardır: içtepiler, davranışı güdülemede başlıca rolü
bir kategorinin güvenilirliği azaldıkça, bu ka oynamazlar.
tegori hakkında geçerli ifadeler kullanmak gözetlemek (röntgenlemek) Bir erkek bazen
daha zorlaşır. Bir tanının güvenirliği tümüyle tesadüfen karşılaştığı bir durumda, o kişinin
yeterli değil ise, geçerliğinin de yeterli olma haberi olmaksızın bir kadını çıplak iken izle
yacağını bekleriz. yebilir. Eğer bu erkek temelde geleneksel bir
gelişimin psikososyal dönemleri her birinde, cinsel yaşama sahip ise, davranışı gözetle
onu karakterize eden bir krizin var olduğu ve
mek (röntgenlemek) olarak adlandırılsa da,
Eric Erikson’un öngördüğü dönemler.
genellikle böyle bir kişi gözetlemeci olarak
genel adaptasyon (uyum) sendromu (GAS)
değerlendirilmeyebilir. Gözetlemecilik cinsel
1936’da doktor Hans Selye, uzun süren şid
doyuma ulaşabilmek amacıyla başkalarını
detli strese karşı biyolojik tepkileri tanımlayan
soyunukken veya cinsel ilişki sırasında gö
bir model olan olarak bu sendromu önerdi.
zetlemek demektir.
Modelde üç dönem tanımlanmaktadır: alarm
grup terapisinde belli sayıdaki hastalara aynı
reaksiyonu, direnç, tükenme.
zamanda yardım verilir. Grup üyeleri, dikkat
genel felç, bazı ruh hastaları ilerleyen bir felç
bir başka üyenin üzerinde yoğunlaştığında
ile büyüklük sanrılarını da içeren hem fiziksel
daha da çabuk öğrenebilirler. Gruplarda şa
hem de ruhsal yeteneklerin kalıcı bir bozul
ması ile belirgin bir sendromu gösteriyorlar şırtıcı biçimde güçlü bir sosyal baskı vardır.
dı. Bireysel terapide terapist danışanına davra
genellenmiş kaygı bozukluğu (GKB) olan kişi nışının düşmanca göründüğünü (böyle bir
çoğu kez önemsiz şeylerle ilgili olarak sürekli amaçla yapılmamış olsa da) söylediğinde
bir kaygı içindedir. Her çeşit konuda kronik danışan bu mesajı reddedebilir ama grup te
ve kontrol edilemez bir endişe GKB’nin temel rapisinde eğer terapistin bu yorumu 3-4 kişi
özelliğidir. tarafından da onaylanırsa, danışanın bu me
genital dönem en son yetişkinlik dönemidir. Bu sajı göz ardı etmesi daha zor olur.
dönemde heteroseksüel ilgiler baskındır. güvenirlik derecesi, bir tanı sisteminin ya da bir
genotip (genotype) bireyin, kalıtımla geçen testin ya da herhangi bir ölçümün her uygula
genlerini kapsayan kalıtsal yapısına veya dü mada aynı bilimsel gözlem sonucunu verme
zenine denir. Bireyin genotipi, onun, gözlene derecesidir.
mez, fizyolojik yapı veya bünyesidir. güzel aldırmazlık Bu olgu, belirtinin şiddetini
gerçek kaygı bir kimsenin yaşamı tehlike al ve uzun dönemli sonuçlarını hafife alan bir
tındayken oluşan kaygı. Freud’a göre bu, tutum sergilemek ve endişelenmemek dav
ego’nun, dış dünyadan gelebilecek tehlikele ranışlarıyla karakterizedir.
re karşı gösterdiği bir tepkidir. haşhaş, marihuanadan daha kuvvetli olan haş
gerçeklik ilkesi, egonun, gerçeğin talepleri ve haş, iyi kaliteli kannabis bitkisinin reçinesinin
id’in, anında doyum arzuları arasında denge çıkartılıp kurutulması ile elde edilir. Marihua
kurarak çalışmasına aracılık eder. na, Kannabis sativa denilen bir bitkinin kuru
geri alım sinapsta nörotransmitterin sinaps ön tulmuş ve ufalanmış yaprak ve çiçek uçların
S-10 √√ SÖZLÜK
dan oluşur. Sıklıkla sigara gibi içilir fakat aynı güdülenmelerin daha çok farkına varılması
zamanda çiğnenebilir, çay gibi hazırlanarak nın düşünce, duygu ve davranışlar üzerinde
içilebilir veya kurabiyelerin içine konabilir. daha çok kontrole ve ardından gelişmeye yol
hayalet hastalık (ghost sickness) Bazı Ameri açacağı biçimindedir.
kan yerli kabileleri erkeklerinde görülen ölüm iç-tutarlık güvenirliği, bir testteki maddelerin
le ve ölmüş kişilerle aşırı zihin meşguliyeti. birbiriyle ilgili olup olmadıklarını değerlendi
hemzaman ya da betimsel geçerlik denen ge rir.
çerlik tipi, bir ölçü aracından alınan puanların,
iki uçlu (bipolar) I bozukluk DSM-IV’de mani
aşağı-yukarı aynı zamanda değerlendirilen
dönemi ve hem mani hem depresyon belirti
bir psikolojik özelliğe ait bir ölçümle araların
lerini kapsayan karışık dönem olarak tanım
da ne dereceye kadar korelasyon olduğuyla
lanmaktadır. İki uçlu I bozukluğu olan kişile
ilgilidir.
hipokondri, tıbbi kanıtlar aksine olsa da, birey rin çoğu aynı zamanda depresyon dönemi
lerin ciddi bir hastalıkları olmasından endişe de yaşamaktadırlar. İki uçlu bozukluğun kritik
ettikleri bir somatoform bozukluktur. belirtileri, maninin taşkın ya da sinirli duygu
histeri şimdi konversiyon dediğimiz bozukluk durumu, konuşkanlık ve aşırı hareketliliği ve
daha önceleri böyle adlandırılıyordu. Histeri ek olarak depresyon dönemleridir.
sözcüğünün tarihçesi anormal davranışlar ikincil süreç düşünce (secondary process),
üzerindeki ilk yazılara kadar gitmektedir. Hi planlama ve karar verme işlevleri yoluyla,
pokrat konversiyonu sadece kadınlarda olan egonun, id’in yapmak isteyeceği gibi hemen
ve rahmin bedende gezmesine bağlı olarak her zaman haz ilkesine göre çalışmanın,
ortaya çıkan bir hastalık şeklinde algılamış yaşamı sürdürmenin etkili ve yeterli bir yolu
tı. Yunanca hystera sözcüğü rahim anlamına olmadığını fark etmesi ve gerçeği esas alma
gelmektedir. sı.
histriyonik kişilik tanısı, aşırı dramatik ve dik ikiz yönteminde hem tek yumurta ikizleri, hem
kat çekmeye çalışan insanlar için kullanıl
de ayrı-yumurta ikizleri belli özellikleri açısın
maktadır. Bu kişiler dikkatleri kendi üzerle
dan karşılaştırılırlar.
rine çekmek için çoğunlukla farklı elbiseler,
iletişim bozukluğu, ifade edici ve /ya da anla
makyaj, saç rengi gibi fiziksel görünüşleriyle
ilgili özellikleri kullanırlar. Fazla duygusal gö yıcı konuşmada sorunlara işaret eder.
rünmelerine rağmen, aslında duygusal ola ilişkinin yönü sorunu, (directionality problem)
rak yüzeysel oldukları izlenimi edinilir. Ben pek çok korelasyonel araştırma deseninde
merkezcidirler, fiziksel çekicilikleriyle aşırı ortaya çıkmaktadır. Çok kullanılan bir sözle
ilgilidirler ve dikkat odağı olmadıkları zaman özetlersek “İlişkili olma, biri diğerinin nedeni
rahatsız olurlar. Uygunsuz derecede cinsel dir anlamına gelmez”.
olarak tahrik edici ve baştan çıkarıcıdırlar ve indeks - işaret vak’alar, araştırmalarda baş
başkaları tarafından kolayca etkilenirler. langıç noktası, araştırma konusu tanıya uyan
iç geçerlik, elde edilen etkinin nedeni, bağım kişilerin örneklem için biraraya getirilmelerin
sız değişkenin değişimlenmesine güvenli bir de bu katılımcılara verilen ad.
biçimde yüklenebildiği zaman, araştırmanın işlevsel sosyal destek ise daha çok bireyin
iç geçerliği vardır. ilişkilerinin kalitesiyle ilgili bir tanımlamadır.
içe-bakış, iç gözlem ve zihinsel süreçlerin bil Örneğin, birey gereksinim duyduğu anda
dirimi gibi işlemlerle denekler, yaşantı blok
yardım isteyebileceği yakınlıkta bir arkadaşı
larını kaldırmaya ve bilincin yapısını görmeye
nın varlığına inanmakta mıdır?
çalışırlar.
itici uyarıcılarla terapi adlı yöntem duyarsız
içgörü (insight) terapisi, duyguların (emotion)
ve düşüncelerin insanların, özellikle ihtiyaç laştırmaya benzer olmakla beraber, olumlu
ları ve dürtüleri çatıştığında, kendilerini neyin tepki yerine yeni bir kaygı ya da tiksindirme
güdülediğini uygun bir şekilde anlamadıkları (aversion) tepkisi koymayı amaçlamasıyla,
için bozulduğunu varsaymaktadır. İçgörü te ona karşıttır. İtici uyarıcılarla terapiyle tedavi
davisi insanların davranışları ve düşüncele edilen sorunlar arasında aşırı alkol ve sigara
rinin gerçek nedenlerini keşfetmelerine yar tüketimi, travestilik, teşhircilik ve aşırı yeme
dımcı olmaya çalışır. Burada, temel önerme, sayılabilir.
SÖZLÜK S-11
√√
kaçınma koşullamasında(1) hayvan, klasik olayla ilgili düşüncelerin ürettiği gerilimin gi
koşullama yoluyla KŞLU’dan korkmayı öğ derilmesi (katarsis). Breuer’in yöntemi olarak
renmiştir ve (2) hayvan edimsel koşullama da bilinir.
yoluyla KŞLU’dan kendisini kurtarmak ve do katatonik hareketsizlik, donakalım durumun
layısıyla araya giren korku tepkisini azaltmak da hastalar uzun süre garip duruşlar alıp
için, açık bir davranış öğrenmiştir. bunu sürdürürler. Hasta tek ayağının üzerin
kadında cinsel uyarılma bozukluğu Cinsel de durarak diğer bacağını kalçaya doğru kı
uyarılma bozukluğu tanısının konulabilmesi
vırıp bütün bir gün öyle kalabilir.
için kadınlarda birleşmenin rahat bir şekilde
katatonik şizofreninin en önde gelen belirti
tamamlanabilmesi için gerekli olan vajinal ıs
leri hareket alanındadır. Bu kişiler katatonik
lanmanın sürekli olarak yetersiz olması gere
kir. Frijidite (cinsel soğukluk) bu sorunun eski hareketsizlik ve aşırı hareketlilik ve heyecan
adıdır. arasında gidip gelebilirler ancak her iki du
karışık desende, birbirleriyle ortak özellikleri rumda da motor belirtiler ön plandadır.
olmayan iki (ya da daha fazla sayıdaki) farklı kategorik sınıflandırmada, bir “evet-hayır”
nüfustan gelen denekler, birer deney koşulu yaklaşımı söz konusudur. Birey şizofreni has
na atanırlar. İki farklı tipteki nüfus (evren), ör tası mıdır değil midir? Ayrık tanı bütünlükleri
neğin şizofren hastalar ile fobik hastalar, bir önerdiği için, bu tür bir sınıflandırmanın nor
sınıflayıcı değişken teşkil ederler. Yani şizof mal ve anormal davranış arasında dikkate
reni ve fobi değişkenleri araştırmacı tarafın alınması gereken sürekliliğe boyutsal sınıf
dan değişimlenmemiş veya yaratılmamışlar landırmadaki gibi izin vermediği öne sürülür.
dır. Bu değişkenler değişimlenen koşullarla, kaygı (anksiyete), korku ve endişenin egemen
yani gerçek deneysel değişkenlerle, yalnızca olduğu bir duygu durumu olup, birçok psiko
ilişki gösterebilirler. patolojide ortaya çıkabilen ve bir çoğunun da
karıştırıcılar (confounds), birinin yaşam duru temelini oluşturan bir duygu durumudur.
mundaki bir değişiklik ya da zamanın geç
kaygı bozukluğu tanısı, kişisel olarak yaşanan
mesi gibi değişkenlerdir. Bunların etkileri ile
kaygının bulunduğu durumlarda konur. DSM-
bağımsız değişkenlerin etkileri birbiri içine
IV’de altı temel kategori vardır: Fobiler, pa
karışır ve aynı korelasyonel çalışmalardaki
üçüncü değişkenler gibi, sonuçları değerlen nik bozukluk, genellenmiş kaygı bozukluğu,
dirmeyi güçleştirir ya da imkânsız hale geti obsesif-kompulsif bozukluk, travma sonrası
rirler. stres bozukluğu ve akut stres bozukluğu.
karşı aktarım (countertransference), psikana kekelemelik bir iletişim bozukluğu olup, aşağı
listin hastaya karşı duygularıdır. Bir psikana daki konuşma örüntülerinden bir ya da bir
liz yazarı, karşı aktarımı “çarpık empati” diye den fazlasıyla karakterize edilmiş, söz akı
tanımlar. cılığındaki kesintilerdir. Konuşma örüntüleri:
karşıt olma-karşıt gelme bozukluğu (KOK seslerin sık tekrarı ya da uzatılması, kelime
GB) (Oppositional Defiant Disorder) tanısı, ler arasında uzun duraklamalar, telaffuzu zor
bir çocuğa davranım bozukluğu tanısı konu kelimelerin yerine kolay kelimeleri koymak
lamadığında -aşırı fiziksel saldırganlık ölçütü (belli sesiz harflerle başlayan kelimeler gibi)
karşılanamadığındaama huysuzluk yaptığı, ve bütün kelimeyi tekrar etmek (sadece bir
yetişkinlerle tartıştığı, yetişkinlerin isteklerine “go” yerine “go-go-go-go”demek gibi).
uymayı tekrar tekrar reddettiğinde, kasten kendine yeterlik, Albert Bandura (1977) tara
başkalarını kızdıracak şeyler yaptığında ve
fından tanımlanan, değişik terapilerin insan
öfkeli, kinci, alıngan ya da intikamcı olduğun
ların, (istenen, arzulanan amaç ve hedeflere
da konur.
ulaşabileceğine dair inanç) duygularını arttır
karşıt tepki geliştirme (reaction formation)
mekanizması, bir duyguyu, örneğin nefreti, mak yoluyla gelişme ve iyileşme kaydettikle
onun aksine çevirmektir. rini ileri sürerek formüle ettikleri kavram.
karşıt-koşullama, belirli bir uyarıcıya karşı yeni kendini-izleme (self-monitoring), bir dönem
bir tepkinin çıkarılması ile gerçekleşen bir ye de davranışçı terapistler ve araştırmacılar,
niden öğrenmedir. insanların kendi davranışlarını gözlemleme
katartik yöntem önceki bir felaket yaşantısının sini ve çeşitli davranış veya tepki kategorile
açığa çıkarılması ve daha önce unutulmuş rini izlemelerini istemişlerdir.
S-12 √√ SÖZLÜK
libido, psikanalitik kurama göre yeni doğan motor beceri bozukluklarında, gelişimsel ko
bebeğin büyümesi ve gelişmesiyle birlikte ordinasyon bozukluğu olarak da bilinir, çocuk
psişik enerjiye dönüşen ve kişilik sisteminin motor koordinasyonunda, zekâ geriliği ya da
işlemesine güç sağlayan biyolojik enerji. serebral palsi gibi, bilinen bir fiziksel bozuk
LSD, bu ilaç psikoz belirtilerine benzeyen etkiler lukla açıklanamayacak belirgin bir bozulma
yarattığı düşüncesi ile bir psychotomimetic gösterir. Çocuk ayakkabılarını bağlamakta,
olarak kabul edildi. Psychedelic terimi “ruh” düğmelerini iliklemekte ve büyüdüğünde ise
ve “açığa çıkarmak” anlamına gelen Yunan maket yapmak, top oynamak, kitap harfi ya
ca bir kelimeden türemiş; LSD kullanıcıları da el yazısı yazmakta zorluk çekebilir.
nın rapor etmiş oldukları bilincin yayılmasına mum esnekliği (waxy flexibility) denen durum
ilişkin sübjektif deneyimlerden uyarlanmıştır. da bir başkası hastanın kolunu garip bir duru
Günümüzde kullanılan terim ise halüsinojen ma getirdiği zaman hasta o duruşu sürdürür.
terimidir. Bu tür ilaçların temel etkilerinden narsisistik kişiliği olan insanlar, kendi ben
biri olan halüsinasyon (varsam) üretme etki zersizliklerini ve yetilerini büyüklenmeci
sinden esinlenilerek adlandırılmıştır. (grandiyöz) bir gözle görürler. Sürekli büyük
mani, sinirlilik, aşırı hareketlilik, konuşkanlık, fi başarılarla ilgili hayallerle meşguldürler. On
kir uçuşması, dikkatte dağılma, uygulanama ların benmerkezci olduklarını söylemek bile
yacak büyük planlar, zaman zaman amaçsız durumu azımsamak olur. Her zaman sürekli
faaliyetlerle kendini gösteren temelsiz aşırı bir dikkat odağı olmaya ve her koşulda kabul
bir coşku durumudur. edilmeye gereksinim duyarlar. Ancak özel ve
mantığa bürünme ya da rasyonalizasyon, yüksek statülü insanların onları anlayabile
akla mantığa uymayan bir davranış veya tu ceğine inanırlar. Empati yokluğu, çekemezlik
tuma akla yakın, mantıklı bir gerekçe uydur duyguları, kibir, bir takım haklara ve avantaj
maktır. lara sahip olma duyguları yüzünden kişile
methadone ve methodyl acetate eroinin yerini rarası ilişkileri bozuktur. Başkalarından özel
alması için tasarlanmış olan sentetik uyuştu muamele beklerler, ancak kendilerini bunun
ruculardır. Bu maddelerin kendileri bağımlılık karşılığını vermek zorunda görmezler.
yapıcı maddeler oldukları için, başarılı bir te negatif belirtiler avolisyon (istek ve enerji azal
davi yalnızca eroin bağımlılığını methadone ması), alogi (düşünce ve konuşma fakirliği),
bağımlılığına dönüştürür. Bu dönüşümün ne anhedoni (zevk alamama), duygularda künt
deni methadone’un, eroin’in çapraz-bağımlı- leşme gibi normalde olması gereken bazı
lık maddesi olmasıdır. Yani; benzer merkezi özelliklerin bulunmaması türünden davranış
sinir sistemi alıcılarının aktive edilmesi ile sal sorunlardan oluşur.
methadone orijinal bağımlılığın yerini alır. nevroz oldukça uzun bir zaman gerçekdışı kay
model alma, gerçek yaşamda, pekiştiriciler gı ve ilişkili sorunlarla tanımlanan geniş bir
olmadan da öğrenme olmakta, başkalarını bozukluk grubudur.
izleyerek ve taklit ederek, model alarak öğ nikotin tütünün temel alkoloidi ve alışkanlık ya
renmekteyiz. pan etkenidir. Nikotin reseptörleri adı verilen
Monoamin Oksidaz (MAO) engelleyicileri, ve beynin haz merkezinde bulunan reseptör
monoamin oksidaz enziminin nörotransmit leri uyarır. Tütünün bağımlılık yapma özelliği,
terlerin aktivasyonlarını sonlandırmasını en insanların onu elde etmek için ne denli feda
gelleyen bir grup antidepresif ilaçtır. karlıklar yaptıklarına bakılarak anlaşılabilir.
Moral tedavi yaklaşımında, hastalar görevliler nörolog, kas distrofisi ya da serebral palsy gibi,
le yakın temastaydılar ve onlarla konuşuyor, sinir sistemini etkileyen tıbbi hastalıklar üze
onlara okuyor ve onları amaçlı faaliyetlere rinde uzmanlaşan hekimdir.
cesaretlendiriyorlardı. nöron dört ana kısımdan oluşan sinir hücresi:
morfin alkoloidi, ismini Yunan Düş Tanrısı Morp (1) hücre gövdesi, (2) birkaç dendrit; kısa ve
heusdan alan morfin alkoloidi, ham afyondan kalın lifler, (3) bir veya daha fazla akson, ama
ayrıştırılmıştır. Acı bir tada sahip olan bu toz, genellikle sadece bir tek, uzun ve ince, hücre
çok kuvvetli bir yatıştırıcı ve ağrı kesicidir. gövdesinden çıkarak epey uzayan akson; ve
Alışkanlık yapıcı etkisi keşfedilmeden önce, (4) aksonun bir çok bitiş dalındaki sonlanım
patentli birçok ilaçta kullanılıyordu. düğmeleri.
S-14 √√ SÖZLÜK
Nöropsikolog, beyinde yer alan işlev bozuk okul fobisi, genç için aşırı engelleyici olabilir ve
luklarının düşünmeyi, hissetmeyi, duygu ve ciddi akademik ve sosyal sonuçlara sahiptir.
davranışları nasıl etkilediğini inceleyen psi İki tip okul fobisi tanımlanmıştır. Ayrılma kay
kologtur. Bu terimin de imâ ettiği gibi, bir gısıyla ilişkili olan en yaygın tipte, çocuk ebe
nöropsikolog, düşünce, duygu, heyecan, veynlerinden uzak olduğunda kendinin ya da
davranışla ilgilenen; ancak beyin anormal ebeveynlerinin başına bir zarar geleceğin
liklerinin davranışları çeşitli şekillerde nasıl den sürekli olarak endişelenir. İkinci önem
etkilediğine odaklaşmak üzere eğitilmiş olan li tip okul reddi, okula karşı varolan gerçek
psikologdur. bir fobiyle ilişkilidir; korku özgül olarak okula
nöropsikolojik testler organik beyin işlev bo karşıdır ya da daha genel bir sosyal fobiyle
zukluklarının neden olduğu davranış bozuk ilişkilidir.
luklarını değerlendirmek üzere bazı testler okuma güçlüğü olan çocuklar, daha iyi bilindiği
dir. şekliyle disleksi, kelime tanıma, okuduğunu
nörotik kaygı gerçek bir tehdit veya tehlike un anlama ve tipik olarak da yazarken harf ka
suruyla ilgisi olmayan, gerçekçi olmayan bir rıştırma konularında belirgin güçlük yaşarlar.
duygu olarak tanımlanır. Sözlü olarak okuduklarında yaşıyla uyumlu
nörotransmiterler, sinir akımını bir nörondan olmayan bir biçimde kelimelerin okunuşların
diğerine taşımada önemi olan kimyasal mad da çarpıtma, ekleme ve eksiklikler yaparlar.
deler. Erişkinlikte, akıcı sözlü okuma, anlama ve
numara yapma (malingering) Bu durumda bi yazarken harf karıştırma sorunları sürer.
rey iş sorumluluğu ya da askerlik görevinden olumlu pekiştirme, bir tepki veya davranışın
vb’den kaçabilmek veya sigortadan büyük ardından, olumlu pekiştirici denen hoş bir
miktarda ödenek alabilmek gibi amaçlara
olayın sunulması, gerçekleşmesi sonucun
ulaşmak için bir acizliği taklit eder.
da, davranışın yapılması olasılığının artması,
obsesif kompulsif kişilik mükemmeliyetçidir,
güçlenmesidir.
zihni ayrıntılar, kurallar, programlar ve bunun
olumsuz pekiştirme, bir tepki veya davranışı
gibi şeylerle sürekli meşguldür. Bu kişiler ge
güçlendirir, fakat bu davranışın sonucunda
nellikle ayrıntılara çok fazla dikkat ayırırlar
yer alan olumsuz, itici olayın kaldırılması ile
ve bu yüzden asla projelerini bitiremezler.
gerçekleşir.
Bunlar haz yönelimliden çok iş yönelimli ki
opiyatlar, az miktarlarda kullanıldığında ağrı gi
şilerdir ve karar vermede (hata yapmasınlar
derici ve rahatlatıcı olan bir grup yatıştırıcıyı
diye) ve zaman yönetiminde (yanlış şeye za
man ayırmasınlar diye) aşırı güçlük çekerler. temsil ederler. Opiyatların en önemlilerinden
Kişilerarası ilişkileri sıklıkla fakirdir, çünkü bu biri, M.Ö. 7000 yılında Sümerliler tarafından
kişiler inatçı ve ısrarcıdırlar ve karşı taraftan da bilinen ve başlangıçta uluslararası uyuş
her şeyin kendi istedikleri gibi yapılmasını turucu trafiğinin temel maddesi olan afyon
talep ederler. Genellikle ciddi, katı, resmi (opium) dur. Sümerliler bu maddeyi sağlayan
dirler ve esneklik gösteremezler, özellikle de poppy bitkisine, günümüzde de hala bilinen
ahlâki konularda. Ömrünü doldurmuş ve işe “mutluluk bitkisi” adını vermişlerdir.
yaramaz nesneleri atamazlar, hatta bunların oral dönem psikoseksüel dönemlerin ilkidir. Do
hiçbir duygusal değeri olmasa bile. Bu kişiler ğumdan 18. aya kadar yeni doğan bebeğin id
cimri ve üç kuruşun hesabını yapan biri gibi talepleri birincil olarak beslenme, emme ve
davranırlar. onlara eşlik eden ısırma ile doyuma ulaşır.
obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), çok sı Ortam tedavisi (milieu therapy) tüm hastane
kıntı yaratan ve gündelik işlevleri kısıtlayan, nin “terapötik bir topluluğu” oluşturduğu ve
aklın ısrarlı ve kontrol edilemeyen düşünce süre giden tüm faaliyetlerle tüm personelin
lerle dolduğu ya da kişinin bazı davranışları tedavi programının parçası olduğu yaklaşım.
tekrar tekrar yapmaya zorunlu hissettiği bir otizm, yaygın gelişimsel bir bozukluk olan otizm
kaygı bozukluğudur. 2, 5 yaşından önce başlamaktadır. Otizmin
obsesyonlar davetsiz olarak akla gelen girici, temel belirtileri uç noktada otistik yalnızlık,
tekrarlayan düşünceler, itkiler ve imgelerdir. insanlarla ilişki kurmada başarısızlık, iletişim
odipal kompleks, erkek çocukta anneye karşı sorunları, dil öğrenmede başarısizlik ya da
aşk, babaya karşı nefret duygularının yaşan ekolali ya da uygunsuz zamir kullanma gibi
dığı karmaşa. konuşma başarısızlıkları, aynılığı sürdürme,
SÖZLÜK S-15
√√
günlük rutinlerini, çevreyi aynı tutma konu gruplara) tipik olarak sağlanırken, önleme,
sunda obsesif istekler duyma olarak tanımla okullar gibi çoğunlukla klinik yapısı olmayan
nabilir. Otizmin biyolojik bir temeli olduğuna çok daha geniş sosyal ortamlarda yer alır.
ilişkin kesin bulgular olmamakla birlikte otiz özgül-reaksiyon kuramına göre bireyler strese
min biyolojik bir yönü olduğunu gösteren pek kendilerine özgü şekillerde cevap verirler ve
çok neden bulunmaktadır: başlangıcı çok en tepkili beden sistemi daha sonraki psiko
erkendir, ikiz ve aile çalışmaları kalıtsal bir fizyolojik bozukluklar için olası bir odak teşkil
yatkınlığı olduğunu desteklemektedir; otistik eder. Örneğin, strese artmış kan basıncıyla
çocukların beyinlerinde anormallikler bulun cevap veren bir kişi esansiyel (esas) yüksek
muştur; menenjitin ve ensefalitin ardından tansiyon geliştirmeye daha yatkın olabilir.
otizme benzer bir sendrom görülebilir; pek panik bozuklukta ani ve açıklanamayan belirti
çok otistik çocuğun düşük zekâ düzeyi beyin ler nöbeti vardır. Bunlar, nefes almada güçlük,
işlevsizlikleri ile bağlantılıdır. kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, boğulma hissi,
otonom oynaklık oynak kişiler, otonom sistem mide bulantısı, baş dönmesi, terleme, titreme
leri çok sayıda uyarıcı tarafından uyarılabi ve korkunç bir şey olacakmış hissidir.
lenlerdir. Açıkça, korkuda ve fobik davranış paradigma Kuhn’un görüşlerinde bilimsel ilke
larda otonom sinir sisteminin rolü olduğu için lerin herhangi bir uygulamasında merkezi
bu boyutun önemi anlaşılabilir. kavram olan, bilim insanının içinde çalıştığı
ödül biriktirme tekniği (token economy), edim kavramsal bir çerçeve ya da yaklaşımdır.
sel gelenekteki ilk çalışmalara örnek olarak, Kuhn’a göre bir paradigma, verileri toplayıp
istenilen davranışlar için jetonların (poker yorumlamada kullanılabilecek yöntemleri
çipleri veya plastik markalar) daha sonra is olduğu kadar, yasal olarak değerlendirilen
tenilen aktiviteler veya eşyalar için kullanıl kavramları belirleyen bilimsel sorgulamanın
mak üzere verildiği bir davranış değiştirme kısmî evreninin ana hatlarını oluşturan temel
tekniğidir. varsayımlar grubudur.
öğrenme yetersizlikleri, akademik, dil, konuş paradoksal müdahalelerde değişimi etkile
ma ya da motor beceriler gibi özel alandaki meye yönelik bu uğraşlarda ortak olarak
yetersiz gelişme ile belirlenir ki, bunlar zekâ terapistin, sorunu sürdürmesi veya şiddetini
geriliğine, otizme, belirgin fiziksel ya da nöro ve sıklığını artırması yönünde, hastadan is
lojik bozukluğa ya da eğitimde fırsat aksaklı teği veya hastaya yazmış olduğu bir reçete
ğına bağlı değildir. Bu bozukluğu olan insan bulunur. Kişi uyuyamıyorsa uyanık kalması
lar, normal ya da normal üstü zekâya sahiptir, istenir. Hasta rahatsız eden bir olayı düşün
fakat bir çocuk olarak bazı özel becerileri öğ meden yapamıyorsa, daha sık düşünmesi is
renmekte güçlük çekerler (örn, aritmetik ya tenir. Belirgin bir neden olmadan kaygılanır
da okuma) ve böylece okul başarısı bozulur. sa, kendi kendini kaygılandırması istenir.
öğrenmenin aracı kuramına göre açık davra parafililer (cinsel sapkınlıklar) olağandışı nes
nışı çevresel bir uyarıcı doğrudan başlatma ne veya cinsel aktivitelerin cinsel açıdan çe
makta; daha çok bir takım araya girici (me- kici bulunması ile ilgili bozuklar olarak tanım
diator) süreçlerle bunu yapmaktadır. lanmaktadır. Başka bir deyişle parafililerde
ölçüm zamanının etkileri zamanın belirli bir kişinin çekici bulduğunda (philia) bir sapma
noktasındaki olayların, zaman içinde üzerin (para) söz konusudur.
de araştırma yapılan bir değişkende özel bir parafreni şizofreninin yaşlı erişkinlerde ilk kez
etki bırakmasından oluşan etkilerdir. nadiren ortaya çıktığında, genellikle adlan
önleme (prevention), halen mevcut olan bo dırılış şeklidir. Semptomlar şizofrenin erken
zukluk veya vak’alarına odaklaşmak yerine, başlangıcında görülenlerden farklılık göste
nüfusta yeni görülen sosyal ve duygusal rir; parafreni tipik olarak daha fazla varsam
sorunların veya bunların görülme sıklığının ve paranoyaya dayalı kaygı içerir.
azaltılmasına yönelir. Daha önceleri birincil paranoid kişilik, insanlardan şüpheciliktir. Kişi
önleme diye anılan bu çabalar, bir bozukluk diğerlerinden kötü muamele göreceği ya da
ya da rahatsızlığın ortaya çıkmasından önce başkaları tarafından kullanılacağı beklentisi
yer alırlar. Tedavi, mevcut bir ruh sağlığı soru içindedir. Bu yüzden de kendini dışarıya ka
nu için yardım almak üzere sevk edilen veya patır ve sürekli kendisine oynanacak oyunla
kendileri başvuran bireylere (veya küçük rın ya da yapılacak istismarın olası ipuçlarını
S-16 √√ SÖZLÜK
arar. Sıklıkla düşmanlık besler ve kendini kü (mind), soma ya da beden üzerindeki dolaylı
çük düşürücü olarak algıladığı şeylere karşı etkisine işaret etmektedir.
öfkeyle tepkide bulunur. psikogenez, rahatsızlığın psikolojik kökenleri
paranoid şizofreni tanısı, belirgin sanrıların ol bulunduğu inancı.
ması bu tanıda anahtar rolü oynar. Genellikle psikopatoloji anormal davranışın, düşüncele
kötülük görme (perseküsyon) sanrıları vardır rin ve duyguların gelişimi ve doğasıyla ilgili
ancak bazen büyüklenme (grandiyöz) san- alan.
rıları gözlenebilir. Burada bireyler kendilerine psikoseksüel dönem, kişiliğin gelişmesi için
verdikleri önemi, kudreti, bilgilerini, kimlikleri sırasıyla içinden geçilen dönem. Her bir dö
ni abartırlar. nemde bedenin değişik bir bölgesi cinsel
pedofili (pedos Yunanca çocuk demektir) polis uyarılmaya çok duyarlı olup id’in libidinal do
kayıtlarına göre genellikle yetişkin erkekler yumunu sağlar.
de görülür. Bunlar cinsel açıdan tatmin ola psikoterapi, eğitimli bir profesyonelin başka bir
bilmek için ergenleşmemiş çocuklarla fiziksel kişiye (danışan ya da hasta) daha farklı dav
ve genellikle de cinsel temas kurarlar. DSM- ranması ya da hissetmesi için yardım etmeye
IV’e göre bu tanının konulabilmesi için kişinin çalıştığı sosyal bir ilişkidir. Bir diğer deyişle,
en az 16 yaşında olması ve temas kurduğu tedirgin bireylerin stresin olumsuz sonuçları
çocuktan en az 5 yaş büyük olması gerekir. nı azaltmaları ve daha fazla yaşam doyumu
Pedofili aynı cinse ya da karşıt cinse yönelik nu başarmaları için düşüncelerini, duyguları
olabilir. nı ve davranışlarını, değiştirmelerinde birincil
plasebo etkisi, tedavideki herhangi etkin bir bi olarak sözel bir yardım etme yöntemidir.
leşenden çok hastanın yardım beklentilerine rol oynama bazı davranışçı terapistlerin has
atfedilebilecek fiziksel ya da psikolojik du talarına, kendi davranışlarından daha etkili
rumdaki bir gelişmeye işaret etmektedir. olabilecek değişik davranış örüntülerini gös
pozitif belirtiler konuşmada düzensizlik, var termeleri.
sanılar, sanrılar ve garip davranışlar gibi rüya analizi, psikanalitik kuram, ego savunma
normalde olması beklenmeyen aşırılıklardan larının uyku sırasında gevşediklerini ve nor
oluşur. malde bastırılmış olan malzemenin uyurken
projektif test, kişiye standart uyarıcıların su bilince çıkmasına izin verdiklerini ileri sürer.
nulduğu psikolojik değerlendirme aracıdır. Bu malzeme çok tehdit edici olduğundan,
Bir mürekkep lekesi ya da çizim şeklinde bilince, gerçekte olduğundan farklı girebilir.
olabilen bu uyarıcılar, standart tepkilere yol Yani, bastırılmış materyal kılık değiştirmek
açmayan, değişik ve kişisel tepkilerin veril yoluyla gizlenmiştir. İşte bu nedenle rüyaların
mesine olanak tanıyan belirsiz uyarıcılardır. sembolik kapsamı çok yüklüdür.
Rorschach Mürekkep Lekesi Testi ve Te- sanrılar (hezeyanlar), gerçeğe aykırı olduğu
matik Algı Testi, projektif teknikler arasın halde inanılan düşüncelerdir ve şizofreninin
da en bilinen iki tanesidir. psikanalitik ya da sık görülen pozitif belirtileridir. Basit kötülük
psikodinamik paradigmanın ana sayıltısı, görme (persecutary) sanrıları en bilinen türü
psikopatolojinin bilinçdışı çatışmalarından iken, sanrılar başka şekiller de alabilir.
kaynaklandığıdır. sanrısal bozukluk, sanrısal bozukluktaki bir
psikoaktif ilaçlar insanların nasıl hissettiklerini kişi kötülük görme sanrılarından veya sanrı
ve düşündüklerini etkileyebilen kimyasal bi sal kıskançlıktan (yani eşinin veya sevgilisi
leşikler. nin aldattığına yönelik kanıtlanmamış inanç
psikofizyoloji disiplini, psikolojik olaylara eşlik lardan) rahatsızlık duymaktadır. Sanrı başka
eden veya kişinin psikolojik özellikleriyle ilgili içeriklerde de olabilir.
bedensel değişmeleriyle ilgilenir. saplantı herhangi bir psikoseksüel gelişim dö
psikofizyolojik bozukluklar, duygusal faktör neminde gelişimin durması, o döneme özgü
lerle oluşan ya da daha kötüye giden gerçek karmaşanın çözümlenemeden kalmasıdır.
fiziksel belirtilerle karaterizedir. Psikofizyolo- Örneğin, anal dönemde olan kişi, yetersiz
jik bozukluklar terimi, belki daha iyi tanınan ya da aşırı doyum yaşamışsa, tabi olduğu
psikosomatik bozukluklar terimine tercih tuvalet eğitimi işlemine göre, bu döneme
edilmektedir, çünkü psikosomatik terimi, bu saplanma geliştirecek ve ne zaman bir stres
bozukluğun temel özelliklerini daha iyi ifade durumuna girecek olsa bu döneme gerileme
etmesine karşın, ruh (psyche) ya da zihnin eğilimi gösterecektir.
SÖZLÜK S-17
√√
savunma mekanizması, egoyu kaygıdan koru ri yoluyla uyarıldığında, hücrenin elektrik po
mak için, bilinçsiz olarak devreye sokulan bir tansiyelinde bir değişme olan sinir akımı, ak
stratejidir. son boyunca terminal uçlara doğru yol alır.
seçici konuşmazlık (mutizm), başka durumlar sistematik duyarsızlaştırma (desensitization),
da (örn. ana babasıyla) konuşuyor olmasına yetişkinlerin korktukları şeyleri hayal etmele
karşın özel sosyal ortamlarda (örn. okulda) rinin daha akılcı olacağının düşünülmesiyle,
konuşmada sürekli güçlük. kişinin hayal ettiği korkularına eşlik eden de
seçkisiz atama (random assignment), araştır rin gevşemeye dayalı bir tekniktir. Dayandığı
madaki her bir deneğin her gruba atanma ilke karşıt-koşullama ilkesidir. Wolpe ve daha
şansının eşit olmasını garanti eden bir tek birçok klinisyen tarafından belgelendiğine
niktir. göre, gerilimli hayallere katlanma yeteneğinin
sendrom, tıpkı belli bir tıbbi hastalıkta olduğu artmasını, genellikle gerçek yaşamda karşı
gibi, altta yatan fiziksel bir nedeni bulundu laşılan benzer durumlarda duyulan kaygının
ğunu düşünmeye yetecek şekilde, düzenli azalması izlemiştir.
olarak birlikte görülen belli bir grup belirti. Sivil mahkumiyet (civil commitment), ruhsal
serbest çağrışımda, hasta bir divanda yatarak bozukluklara sahip ve tehlikeli bir kişinin, ya
düşünce ve duygularının dizginlerini serbest saları çiğnememiş olmasına rağmen elinden
bırakmaya ve zihnine gelen her şeyi söze özgürlüklerinin alınması ve kişinin bir akıl
dökmeye yüreklendirilir. Yeterli egzersiz ya hastalıkları hastanesine konmasını öngören
pıldıktan sonra, serbest çağrışımın bilinçdışı bir süreçtir.
materyalin ortaya çıkartılmasını kolaylaştıra somatik-zayıflık kuramına göre stres ve belir
cağı varsayılmaktadır. gin psikofizyolojik bozukluk arasındaki ilişki
sıklık (insidans), belirli bir zaman diliminde, belirgin beden organındaki zayıflıktır. Örne
genellikle de bir yıllık bir dönemde, o bozuk ğin doğuştan zayıf bir solunum sistemi bireyi
luğun ortaya çıktığı yeni vak’aların sayısıdır. astıma yatkın kılar.
sınır kişilik tanısı alan kişi ilişkilerinde, duygu somatizasyon bozukluğu tıbbın ilgi alanına gi
durumunda ve benlik imgesinde sabit ka ren, ancak belirgin fiziksel bir nedeni görün
lamaz. Örneğin, diğer insanlara yönelik tu meyen, süreğen, çoklu somatik yakınmalar
tumlar ve duygular kısa bir süre sonra dikkat bu bozukluğun temelini oluşturur. Tanı ölçüt
çekici derecede ve açıklanamaz biçimde de lerini karşılamak için dört ağrı belirtisi (örn.
ğişebilir. Duygular kararsızdır ve birden bire, Baş, sırt, eklem), iki gastrointestinal sistem
özellikle de tutkulu bir idealleştirmeden hor belirtisi (örn., İshal, bulantı), ağrıdan farklı
gören bir öfkeye doğru yer değiştirebilirler. olarak bir cinsel sorun belirtisi (örn., Cinsel
Sınır kişilik bozukluğu olan hastalar tartışma ilgi kaybı, erektil işlev bozukluğu) ve bir psö
cı, çabuk sinirlenen, aşağılayıcı şekilde alay donörolojik belirti (konversiyon bozukluğun
cı, hemen küsüveren, beraber yaşanması da olanlar gibi) olması gerekmektedir.
çok zor olan kişilerdir. somatoform bozukluklarda, bireyin bedensel
siklotimik bozuklukta bireyin sık depresyon eksiklik ya da hastalığı andıran bedeniyle il
ve hipomani dönemleri vardır. Bu dönemler gili belirtileri vardır. Bu belirtilerin bazısı çok
karışık olabilir, birbirini takip edebilir ya da dramatik olsa da fiziksel bir neden buluna
arada iki ay kadar normal ruh hali görülebi maz.
lir. Siklotimik bozukluğu olanlar, hipomani ve somatogenez -bedende (soma) yanlış giden bir
depresyon dönemlerinde çiftli belirtiler gös şeylerin düşünce ve hareketleri de bozacağı
terirler. düşüncesi-, en erken savunuculardan birinin
simgesel ödül biriktirme bir tür edimsel koşul Hipokrat olduğu değerlendirilir.
lamaya dayalı bir tedavidir. Ödül kazanmak, sonuç araştırmaları belirli bir müdahalenin ne
bilet, para fişi gibi simgesel aracı malzemeler kadar işe yaradığını bildiren araştırmalardır.
edinmek için bir takım kesin kurallar gelişti sosyal problem çözümlemesi, danışanların
rilir. Hastalar davranışlarına bağlı olarak ka bu konuda eğitimi bir dizi aşama içerir. Önce
zandıkları fişlerini daha önceden belirlenen sıkıntılarına çözülmemiş sorunlara karşı tep
düzenli zaman aralıklarında gerçek ödüle ki gözüyle bakmaları, hatta sorunlara tehdit
çevirirler. yerine meydan okuma veya fırsat gözüyle
sinir akımı (nerve impulse), bir nöron uygun bir bakmaları öğretilir. Sonra sorunların ne ola
biçimde hücre gövdesi içinde veya dendritle bileceği öğretilir. Beyin fırtınasını, yapılabi
S-18 √√ SÖZLÜK
lirliği veya olası etkisini değerlendirmeden şeytancılık (demonology) bir kişinin içinde ya
olabildiğince çok alternatif çözüm üretmeyi, şayabilen ve onun zihnini ve bedenini kontro
her çözümün beklenilen sonuçlarını değer lü altında tutabilen şeytan gibi kötü bir varlı
lendirmeyi, bir kararı uygulamayı ve amaçla ğın var olduğu öğretisi.
rına ulaşmak için etkinliğini değerlendirmeyi şizofreni, düşünce, duygu ve davranışlarda te
öğrenirler. mel bozukluklarla kendini gösteren bir grup
sosyal-eleme kuramı, şizofreni ve düşük sos psikotik bozukluktur. Bozuk düşüncede fikirler
yal sınıf arasındaki ilişkiyi açıklayan sosyo mantıksal olarak bağlı değildir, algı ve dikkat
jenik hipotezden başka bir kuram da budur. bozuktur. Motor faaliyetlerde garip bozukluk
Şizofrenler, psikozları geliştiği süre boyunca lar vardır, uygunsuz ya da donuk duygulanım
şehrin fakirlik yüklü bölgelerine kayabilirler. görülür. Hastanın diğer insanlardan ve ger
Bu kişilerin artan güdüsel ve bilişsel sorunla çeklerden sıklıkla varsam (halüsinasyon) ve
rı para kazanma yeteneklerini çok azaltabilir, sanrılara (hezeyan) kaçmasına neden olur.
böylece en fakir alanlarda yaşamaktan baş şizoid kişilik bozukluğu olan hasta, sosyal iliş
ka çareleri kalmayabilir. Ya da kendi seçimle kileri istemez ya da bunlardan hoşlanmaz ve
riyle sosyal baskının en az olacağı ve yoğun genellikle yakın arkadaşları yoktur. Donuk,
sosyal ilişkilerden kaçabilecekleri alanlara yavan ve uzak görünür ve diğer insanlara
taşınırlar. karşı sıcak, içten duyguları yoktur. Bu hasta
sosyojenik hipotez, bazıları düşük sosyal sı lar çok ender olarak güçlü duygulardan bah
nıfta olmanın şizofreni nedeni olduğunu dü sederler, cinselliğe karşı ilgisizdirler ve zevk
şünmektedirler. Bu düşünceye sosyojenik aldıkları çok az sayıda uğraş vardır. Övülme
hipotez denmektedir. Kişinin başkalarından ye, eleştirilmeye ve başkalarının duygularına
aşağılayıcı muamele görmesi, düşük eğitim karşı ilgisizdirler.
şizotipal kişilik bozukluğu olan hastalar genel
düzeyi, fırsat ve ödüllerin olmayışı, en düşük
likle şizoid kişiliğin kişilerarası ilişki güçlükle
sosyal sınıfa üye olma, çok yoğun bir strese
rine ve tanıdık olmakla bile azalmayan aşırı
yol açabilir ve kişi bu nedenle şizofreni ge
bir sosyal kaygıya sahiptirler. Buna ek olarak
liştirebilir. Ancak buna alternatif olarak, en
şizotipal kişilik bozukluğunda pek çok tuhaf
düşük sosyal sınıfa üye olan kişilerin karşı
belirti ortaya çıkar. Bu belirtiler bir şizofreni
laştığı stresörler biyolojik de olabilir. Örneğin,
tanısı koymaya yetecek kadar şiddetli olma
gebelik döneminde kötü beslenen annelerin
malarına rağmen, temel olarak şizofreninin
çocukları, şizofreninin görülebilmesi açısın
başlangıç ve kalıntı dönemlerindeki belirti
dan diğerlerine göre daha fazla risk altında lerin aynısıdırlar. Şizotipal kişilik bozukluğu
olabilirler. olan hastalar tuhaf inançlara ve büyüseI dü-
stres yönetimi, tansiyon, baş ağrısı, kanser, şüncelere sahip olabilirler. Bunlar, gözle gö
yüksek tansiyon ve kronik ağrı gibi diğer pek rülmeyen şeyleri görme ve telepati gibi doğa
çok hastalıkta da başarıyla kullanılmaktadır. üstü inançlardır. Aynı zamanda bu hastalar
Stres yönetiminde çeşitli teknikler yer almak tekrarlayan algı yanılsamaları yaşarlar. Ger
ta ve bir uygulama sürecinde, genellikle bir çekte orada olmayan bir gücün ya da kişinin
den fazla teknik bir arada kullanılmaktadır: orada olduğu hissine kapılabilirler. Konuşur
Uyarılmanın azaltılması, bilişsel yeniden ya ken, alışılmamış ve net olmayan kelimeler
pılandırma, davranışsal beceri eğitimi, çev kullanabilirler.
resel değişim yaklaşımı. tanı bir hastanın belli bir bozukluğu gösteren so
süperego, id ve ego’dan sonra ortaya çıkan so runlarını ve belirtilerini belirlemek için gere
nuncu ruhsal yapıdır, vicdani işlevleri temsil ken becerilerin kullanımıyla ulaşılan sonuç.
eder ve çocukluk süresince gelişir. Freud’a Taşırma (Flooding), hastanın fobi kaynağıyla
göre süperego, ego’nun id’den gelişmesi bütün şiddetiyle yüzleştirildiği terapötik bir
gibi, ego’dan gelişmektedir. tekniktir.
süreç araştırmaları belirli bir sonucun nasıl or tek denekli deneysel desenlerde, her araştır
taya çıktığını, yani, terapötik değişimin altın mada bir kişiyle çalışılır ve denekler değişim
da yattığına inanılan süreçlerin ne olduğunu lenen bir değişkene maruz bırakılırlar.
bildiren araştırmalardır. tek uçlu (unipolar) depresyon denen majör
şeytan çıkarma (exorcism), kötü ruhların tören depresyon un belirtileri aşırı elemli bir duygu
sel mâniler söyleyerek ya da işkence yapa durum ve iştah, kilo, uyku ve faaliyet düzeyi
rak dışarıya çıkarılması. bozukluklarıdır.
SÖZLÜK S-19
√√
tek yumurta ikizleri (monozygotic twins) -veya tolerans geliştirme, (a) aynı etkiyi elde etmek
özdeş ikizler, döllenen tek bir yumurtadan için maddenin daha yüksek dozlarda kulla
gelişirler ve genetik olarak tıpatıp aynıdırlar. nımı veya (b) aynı dozda alınıyorsa etkisinin
tepkime (reactivity) davranışın, kendini izleme giderek azalması.
olgusuna bağlı olarak değişebileceğini belirt toplumsal psikoloji hastalıkların ve davranış
mektedir. problemlerinin başlamasını önlemek ama
test-tekrar test güvenirliği, araya giren bir kaç cıyla toplumun çeşitli kesimlerine müdaha
hafta veya ay sonra ikinci kez gözlenen ya lelerde bulunur ve toplumsal ruh sağlığı ise
da almış olduğu testi ikinci kez alan birinin ekonomik açıdan daha dar gelirli kişilerin ruh
genelde ne derece aynı veya en yakın pua sağlığı hizmetlerine (yatısız veya yatılı) daha
nı aldığını ölçer. Bu tür güvenirlik, kuramımız kolay ve daha ekonomik bir şekilde ulaşabil
sadece insanların, konu olan değişken üze melerine yardımcı olur.
rinde testler ya da ölçümler arasında anlamlı travestik fetişizm Eğer bir erkek kadın giysileri
olarak değişme göstermeyeceğini varsaydığı giyerek cinsel olarak uyarılabiliyorsa, kendini
zaman bir anlam taşır. bir erkek olarak görse de, travestik fetişizm
teşhircilik, cinsel doyuma ulaşabilmek amacıy veya travestizm söz konusudur. Bir travesti
la kişinin cinsel organını, onu görmeye istekli sosyal yaşamda bir kadın gibi görünmekten
olmayan bir yabancıya gösterme ihtiyacının hoşlanabilir. Bazıları gece klüplerinde kadın
tekrarlayan bir biçimde ortaya çıkmasıdır. ları taklit ederek ve kadınlara özgü kıyafetlerle
Gözetlemecilikte olduğu gibi teşhircilikte de, seyircileri eğlendirirler. Ancak kadın giysileri
cinsel organın gösterildiği kişi ile cinsel te giymek cinsel uyarılmaya yol açmadıkça, bir
masta bulunulması çok nadir rastlanılan bir kadın gibi giyinerek kadınları taklit edenleri
durumdur. Cinsel uyarılmanın olabilmesi için travesti olarak değerlendirmemek gerekir.
travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), bü
teşhirci ya cinsel organını gösterdiğini hayal
yük bir stres karşısında, artmış kaygı, trav
eder ya da gerçekten gösterir ve bu hayali ya
mayla ilgili uyarıcılardan kaçınma ve duy
da gerçek gösterme sırasında mastürbasyon
gusal tepkilerin azalması gibi aşırı tepkileri
yapar. Birçok vak’ada cinsel organını göster
yansıtır.
diği kişiyi şaşırtma veya utandırma isteği söz
trisiklikler antidepresif ilaçlardan bir grup olan
konusudur.
maddeler, bu ismi moleküllerinde birbirine
T-grupları ve etkileşim grupları kişilerin sa
girmiş üç halka içerdikleri için almışlardır.
vunmaya geçmeden, dürüst bir biçimde
uygunsuz duygulanım hastanın duygusal tep
davranmalarının desteklendiği bir ortam ya kileri bağlamla ilgili değildir. Hasta annesinin
ratırlar. Böyle bir ortamda grup üyelerinin öldüğünü yeni duyduğu zaman gülebilir ya
geribildirim vermelerine ve almalarına, diğer da yeni elbise üstüne uygun mu gibi basit bir
lerinden nasıl etkilendiklerini ve onları nasıl soru karşısında öfkeye kapılabilir.
etkilediklerini görebilmelerine, kendi ve diğer uykuda solunum yokluğu (sleep apnea) gece
lerinin davranışları ile ilgili neler hissettiklerini boyunca on ve üzeri bir saniyelik zaman di
inceleyebilmelerine yardımcı olunur. Sonuçta limi boyunca solumanın yineleyici olarak
kendilerinin ve diğerlerinin daha fazla farkına durduğu bir solunum bozukluğudur. Normal
varmaları ve kabul etmeleri beklenir. uykuyu ciddi şekilde bozar ve zamanla yor
tıkanırcasına yeme bozukluğu, DSM-IV’de gunluğa, kas ağrılarına ve kan basıncının
resmi bir tanı olmaktan çok araştırılması yükselmesine neden olur.
gerekli bir kategori olarak yer almaktadır. Tı üçüncü değişken sorunu, iki değişken ara
kanırcasına yeme bozukluğu, yineleyen tıka sındaki ilişkinin, önceden görülemeyen bir
nırcasına yeme örüntüsü, bu sırada kendini üçüncü değişken tarafından sağlanıyor ola
kontrol etmede güçlük çekmek, tıkanırcasına bileceğini anlatır.
yeme örüntüsünden rahatsızlık duymak, hızlı vajinismus vajenin dış üçte birindeki kaslarda
ve tek başına yeme gibi diğer özellikleri de birleşmeyi engelleyecek biçimde yineleyen
içermektedir. ya da sürekli istem dışı spazmın oluşması
tımarhane (asylums), akıl hastalarının hapse dır.
dilme ve bakımları için ayrılan yer. varsanılar (halüsinasyonlar) çevreden gelen
tik bozukluğu (örn. Tourette), ani, hızlı, yinele uyarıcı olmadığı halde duyusal yaşantıların
yici, ritmik olmayan, kalıplaşmış motor davra olmasıdır. En sıklıkla işitsel, daha az sıklıkla
nımlar ya da sesler çıkarma ile belirgindir. görsel alanda görülürler.
S-20 √√ SÖZLÜK
ries of sexual abuse. Washington, DC: Diagnostic significance. Archives of Gen- date for the 1990s (pp. 168 -206). New
American Psychiatric Association. eral Psychiatry, 36, 1325-1330. York: Guilford.
American Psychiatric Association. (1992). Andreasen, N.C., & Olsen, S.A. (1982). Appel, L.J., Moore, T.J., Obarzanek, E.,
AIDS policy: Guidelines for outpatient Negative versus positive schizophrenia. Vollmer, W.M., Svetkey, L.P., Sacks,
psychiatric services. American Journal of Definition and validation. Archives of F.M., Bray, G.A., Vogt, T.M., Cutler,
Psychiatry, 149, 721. General Psychiatry, 39, 789-794. J.A., Windhauser, M.M., Lin, P-H, Kara-
American Psychiatric Association. (1993). Andreasen, N.C., Flaum, M., Swayze, V.W., nja, N., for the DASH Collaborative Re-
Practice guidelines for major depressive Tyrrell, G., & Arndt, S. (1990). Pos- search Group. (1997). A clinical trial of
disorder in adults. American Journal of itive and negative symptoms in schizo- the effects of dietary patterns on blood
Psychiatry, 150, All. phrenia: A critical reappraisal. Archives pressure. New England Journal of Medi-
of General Psychiatry, 47, 615-621. cine, 336, 1117-1124.
American Psychiatric Association. Diag-
nostic and statistical manual of mental dis- Andreasen, N.C., Olsen, S.A., Dennert, Appelbaum, P.S. (1985). Tarasoff and the
orders. First edition, 1952; second J.W., & Smith, M.R. (1982). Ventricular clinician: Problems in fulfilling the duty
edition, 1968; third edition, 1980; re- enlargement in schizophrenia: Relation- to protect. American Journal of Psychia-
vised, 1987. Washington, DC: Author. ship to positive and negative symp- try, 142, 425-429.
toms. American Journal of Psychiatry, Appelbaum, P.S., & Greer, A. (1994).
Ames-Frankel, J., Devlin, M.J., Walsh, B.T.,
139, 297-302. Who’s on trial? Multiple personalities
Strasser, T.J., & Sadick, C. (1992). Per-
sonality disorder diagnoses in patients Andreasen, N.C., Rice, J., Endicott, J., and the insanity defense. Hospital and
with bulimia nervosa. Journal of Clinical Coryell, W., Grove, W.W., & Reich, T. Community Psychiatry, 45, 965-966.
Psychiatry, 53, 90-96. (1987). Familial rates of affective disor- Appelbaum, P.S., & Grisso, T. (1995). The
der. Archives of General Psychiatry, 44, MacArthur Treatment Competence
Amoss, P.T., & Harrell, S. (1981). Introduc-
461-472. Study: 1. Mental illness and competence
tion: An anthropological perspective on
aging. In P.T. Amoss & S. Harrell (Eds.), Andreasen, N.C., Swayze, V.W., Flaum, to consent to treatment. Law and Human
Other ways of growing old (pp. 1-24). M. et al. (1990). Ventricular enlargement Behavior, 19, 105-126.
Stanford, CA: Stanford University in schizophrenia evaluated with com- Appelbaum, P.S., & Gutheil, T. (1980). The
Press. puted tomographic scanning: Effects of Boston State Hospital case: “Involun-
gender, age, and stage of illness. tary mind control, “ the Constitution,
Anastasi, A. (1990). Psychological testing
Archives of General Psychiatry, 47, 1008- and the “right to rot.” American Journal
(6th ed.). New York: Macmillan.
1015. of Psychiatry, 137, 720-727.
Anderson, B.J., & Wolf, F.M. (1986).
Andress, V.R., & Corey, D.M. (1978). Sur- Appelbaum, P.S., & Gutheil, T. (1991).
Chronic physical illness and sexual be-
vivor-victims: Who discovers or wit- Clinical handbook of psychiatry and the
havior: Psychological issues. Journal of
nesses suicide? Psychological Reports, law. Baltimore: Williams & Wilkins.
Consulting and Clinical Psychology, 54,
42, 759-764.
168-175. Appleby, P.R. (1995). Rationalizing risk:
Angold, A., & Rutter, M. (1992). Effects of Sexual behavior of gay male couples. Un-
Anderson, B.L. (1983). Primary orgasmic age and pubertal status on depression
dysfunction: Diagnostic considerations published masters thesis, University of
in a large clinical sample. Development Southern California.
and review of treatment. Psychological and Psychopathology, 4, 5-28.
Bulletin, 93, 105-136. Apt, C., & Hurlbert, D.H. (1994). The sex-
Angrist, B., Lee, H.K., & Gershon, S. ual attitudes, behavior, and relation-
Anderson, B.L. (1992). Psychological in- (1974). The antagonism of ampheta-
terventions for cancer patients to en- ships of women with histrionic person-
mine-induced symptomatology by a ality disorder. Journal of Sex and Marital
hance quality of life. Journal of Consult- neuroleptic. American Journal of Psychia-
ing and Clinical Psychology, 60, 552- Therapy, 20, 125-133.
try, 131, 817-819.
568. Arbuthnot, J., & Gordon, D.A. (1986). Be-
Anthony-Bergstone, C., Zarit, S.H., & havioral and cognitive effects of a moral
Anderson, C.A. (1991). How people think Gatz, M. (1988). Symptoms of psycho-
about causes: Examination of the typi- reasoning development intervention for
logical distress among caregivers of de- high-risk behavior disordered adoles-
cal phenomenal organization of attribu- mentia patients. Psychology and Aging, 3,
tions for success and failure. Social Cog- cents. Journal of Consulting and Clinical
245-248. Psychology, 54, 208-216.
nition, 9, 295-329.
Antoni, M.H., Baggett, L., Ironson, G., Ard, B.N., Jr. (1977). Sex in lasting mar-
Anderson, G.M., & Hoshino, Y. (1987). LaPerriere, A., August, S., Klimas, N.,
Neurochemical studies of autism. In riages: A longitudinal study. Journal of
Schneiderman, N., & Fletcher, M.A.
D.J. Cohen, A.M. Donnellan, & R. Paul Sex Research, 13, 274-285.
(1991). Cognitive-behavioral stress
(Eds.), Handbook of autism and pervasive management intervention buffers dis- Arentewicz, G., & Schmidt, G. (1983). The
developmental disorders (pp. 166-191). tress responses and immunologic treatment of sexual disorders: Concepts and
New York: Wiley. changes following notification of HIV-1 techniques of couple therapy. New York:
seropositivity. Journal of Consulting and Basic Books.
Anderson, J.C., Williams, S., McGee, R., &
Silva, A. (1987). DSM-III disorders in Clinical Psychology, 59, 906-915. Arieti, S. (1979). New views on the psy-
pre-adolescent children: Prevalence in a Antoni, M.H., Schneiderman, N., Fletcher, chodynamics of phobias. American Jour-
large sample from the general popula- M.A., Goldstein, D.A., Ironson, G., & nal of Psychotherapy, 33, 82- 95.
tion. Archives of General Psychiatry, 44, Laperriere, A. (1990) Psychoneuroimmu- Arkowitz, H. (1989). The role of theory in
69 - 76. nology and HIV-1. Journal of Consult- psychotherapy integration. Journal of In-
Anderson, L.T., Campbell, M., Adams, P., ing and Clinical Psychology, 58, 38-49. tegrative and Eclectic Psychotherapy, 8,
Small, A.M., Perry, R., & Shell, J. (1989). Antonovsky, H., Sadowsky, M., & Maoz, 8-16.
The effects of haloperidol on discrimi- B. (1990). Sexual activity of aging men Arkowitz, H. (1992). Integrative theories
nation learning and behavioral symp- and women: An Israeli study. Behavior, of therapy. In D. Freedheim (Ed.), The
toms in autistic children. Journal of Health, and Aging, 1, 151-161. history of psychotherapy: A century of
Autism and Developmental Disorders, 19, Apfelbaum, B. (1989). Retarded ejacula- change. Washington, DC: American Psy-
227-239. tion: A much-misunderstood syndrome. chological Association.
Andreasen, N.C. (1979). Thought, lan- In S.R. Leiblum & R.C. Rosen (Eds.), Arndt, I.O., Dorozynsky, L., Woody, G.E.,
guage, and communication disorders: 2. Principles and practice of sex therapy: Up- McLellan, A.T., & O’Brien, C.P. (1992).
KAYNAKLAR R-3
√√
Desipramine treatment of cocaine de- apy and rehabilitation. New York: Apple- United States. Springfield, IL: Charles C.
pendence in methadone-maintained pa- ton-Century-Crofts. Thomas.
tients. Archives of General Psychiatry, 49, Azrin, N.H., Sisson, R.W., Meyers, R., & Ball, J.C., & Ross, A. (1991). The effective-
888-893. Godley, M. (1982). Alcoholism treat- ness of methadone maintenance treatment.
Arnow, B., Kenardy, J., & Agras, W.S. ment by disulfiram and community re- New York: Springer-Verlag.
(1992). Binge eating among the obese. inforcement therapy. Journal of Behaviour
Journal of Behavioral Medicine, 15, 155- Therapy and Experimental Psychiatry, 13, Ball, S.A., Carroll, K.M., & Rounsaville,
170. 105- 112. B.T. (1994). Sensation seeking, sub-
Aronson, E. (1972). The social animal. San Azrin, N.H., Sneed, T.J., & Foxx, R.M. stance abuse, and psychopathology in
Francisco: Freeman. (1973). Dry bed: A rapid method of treatment-seeking and community co-
Aronson, E., & Carlsmith, J.R. (1968). Ex- eliminating bedwetting (enuresis) of the caine abusers. Journal of Consulting and
perimentation in social psychology. In retarded. Behaviour Research and Thera- Clinical Psychology, 1053-1057.
G. Lindzey & E. Aronson (Eds.), The py, 11, 427-434. Ball-Rokeach, S.J., Rokeach, M., & Grube,
handbook of social psychology: Vol 2. Re- Bach, G.R. (1966). The marathon group: J.W. (1984). The great American values
search methods. Menlo Park, CA: Addi- Intensive practice of intimate interac- test. New York: Free Press.
son-Wesley. tions. Psychological Reports, 181, 995-
Ballard, E.L. (1995). Attitudes, myths, and
Artiles, A.J., & Trent, S.C. (1994). Over- 1002.
realities: Helping family and profes-
representation of minority students in spe- Bachrach, H., Galatzer-Levy, R., Skol-
sional caregivers cope with sexuality in
cial education: A continuing debate. nikoff, A., & Waldron, S. (1991). On the
efficacy of psychoanalysis. Journal of the the Alzheimer’s patient. Sexuality and
Journal of Special Education, 27, 410-
437. American Psychoanalytic Association, 39, Disability, 13, 255-270.
Ascher, L.M., & Turner, R.M. (1979). Para- 871-916. Ballenger, J.C., Burrows, G.O., DuPont,
doxical intention and insomnia: An ex- Badeau, D. (1995). Illness, disability and R.L., Lesser, M., Noyes, R.C., Pecknold,
perimental investigation. Behaviour Re- sex in aging. Sexuality and Disability, 13, J.C., Rifkin, A., & Swinson, R.P. (1988).
search and Therapy, 17, 408-411. 219-237. Alprazolam in panic disorder and ago-
Associated Press. (1996, October 5). Con- Badian, N.A. (1983). Dyscalculia and non- raphobia, results from multicenter trial.
gress adds to penalty for using “date- verbal disorders of learning. In H.R. Archives of General Psychiatry, 45, 413-
rape” drugs. Los Angeles Times, p. A3. Myklebust (Ed.), Progress in learning dis- 421.
Asthana, S., Craft, S., Baker, L.D., Raskind, abilities (Vol. 5). New York: Grune &
Baltes, M.M. (1988). The etiology and
M.A., Avery, E., Lofgreen, C., Wilkin- Stratton.
maintenance of dependency in the el-
son, C.W., Falzgraf, S., Veith, R.C., & Baer, J.S., & Lichtenstein, E. (1988). Cogni-
derly: Three phases of operant research.
Plymate, S.R. (1996). Transdermal estro- tive assessment. In D.M. Donovan &
Behavior Therapy, 19, 301-319.
gen improves memory in women with G.A. Marlatt (Eds.), Assessment of addic-
Alzheimer’s Disease. Annual meeting tive behaviors (pp. 189-213). New York: Bancroft, J. (1988). Sexual desire and the
of the Society for Neuroscience, No- Guilford. brain. Sexual and marital therapy, 3, 11-
vember (abstract). Baer, L., Jenike, M.A., Ricciardi, J.N., Hol- 29.
Atchley, R. (1980). Aging and suicide: Re- land, A.D., Seymour, R.J., et al. (1990). Bancroft, J.H. (1989). Human sexuality and
flection of the quality of life. In S. Standardized assessment of personality its problems (2nd ed.). Edinburgh:
Haynes & M. Feinleib (Eds.), Proceed- disorders in obsessive compulsive dis- Churchill Livingston.
ings of the Second Conference on the Epi- order. Archives of General Psychiatry, 47,
826-831. Bandura, A. (1969). Principles of behavior
demiology of Aging. National Institute of
Health, Washington, DC: U.S. Govern- modification. New York: Holt, Rinehart
Baer, L., & Jenike, M.A. (1992). Personality
ment Printing Office. disorders in obsessive-compulsive dis- & Winston.
Atkeson, B.M., Calhoun, K.S., Resick, P.A., order. Psychiatric Clinics of North Amer- Bandura, A. (1977). Self-efficacy: Toward a
& Ellis, E.M. (1982). Victims of rape: Re- ica, 15, 803-812. unifying theory of behavioral change.
peated assessment of depressive symp- Baer, L., Rauch, S.L., Ballantine, H.T., Mar- Psychological Review, 84, 191-215.
toms. Journal of Consulting and Clinical tuza, R., Cosgrove, R., et al. (1995). Cin- Bandura, A. (1982). The psychology of
Psychology, 50, 96-102. gulatomy for intractable obsessive-com- chance encounters. American Psycholo-
Atkinson, D. (1985). Karl Marx and group pulsive disorder. Archives of General
gist, 37, 747- 755.
therapy. Counseling and Values, 29, 183- Psychiatry, 52, 384-392.
Bandura, A. (1986). Social foundations of
184. Bailey, A., LeCouteur, A., Gottesman, I., thought and action: A social cognitive the-
Atkinson, D.R., Maruyama, M., & Matsui, Bolton, P., Simonoff, E., Yuzda, E., &
ory. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
S. (1978). The effects of counselor race Rutter, M. (1995). Autism as a strongly
and counseling approach on Asian genetic disorder: Evidence from a Bandura, A. (1997). Self-efficacy: The exer-
Americans’ perception of counselor British twin study. Psychological Medi- cise of control. New York: Freeman.
credibility and utility. Journal of Counsel- cine, 25, 63- 77. Bandura, A., & Menlove, F.L. (1968). Fac-
ing Psychology, 25, 76-83. Baker, T., & Brandon, T.H. (1988). Behav- tors determining vicarious extinction of
Austin, L.S., Lydiard, R.B., Forey, M.D., & ioral treatment strategies. In A report of avoidance behavior through symbolic
Zealberg, J.J. (1990). Panic and phobic the Surgeon General: The health conse- modeling. Journal of Personality and So-
disorders in patients with obsessive quences of smoking: Nicotine addiction. cial Psychology, 8, 99-108.
personality disorder. Journal of Clinical Rockville, MD: U.S. Department of
Psychiatry, 51, 456-458. Health and Human Services. Bandura, A., & Perloff, B. (1967). Relative
efficacy of self-monitored and exter-
Awad, G.A., & Saunders, E. (1989). Ado- Bakwin, H. (1973). The genetics of enure-
lescent child molesters: Clinical obser- sis. In J. Kolvin, R.C. MacKeith, & S.R. nally imposed reinforcement systems.
vations. Child Psychiatry and Human De- Meadow (Eds.), Enuresis and encopresis. Journal of Personality and Social Psychol-
velopment, 19, 195-206. Philadelphia: Lippincott. ogy, 7, 111-116.
Ayllon, T., & Azrin, N.H. (1968). The token Ball, J.C., & Chambers, C.D. (Eds.). (1970). Bandura, A., & Rosenthal, T.L. (1966). Vic-
economy: A motivational system for ther- The epidemiology of opiate addiction in the arious classical conditioning as a func-
R-4 √√ KAYNAKLAR
tion of arousal level. Journal of Personal- hostility scale scores in a national sur- of panic disorder. Behavior Therapy, 26,
ity and Social Psychology, 3, 54-62. vey. Health Psychology, 10, 18-24. 261-282.
Bandura, A., & Walters, R.H. (1963). Social Barkley, R.A. (1981). Hyperactive children: Barlow, D.H., Reynolds, E.J., & Agras,
learning and personality development. A handbook for diagnosis and treatment. W.S. (1973). Gender identity change in a
New York: Holt, Rinehart & Winston. New York: Guilford. transsexual. Archives of General Psychia-
Barkley, R.A. (1990). Attention-deficit hyper- try, 29, 569 -576.
Bandura, A., Blanchard, E.B., & Ritter, B.
activity disorder: A handbook for diagnosis Barlow, D.H., et al. (1985). The phenome-
(1969). Relative efficacy of desensitiza-
and treatment. New York: Guilford. non of panic. Journal of Abnormal Psy-
tion and modeling approaches for in- chology, 94, 320- 328.
ducing behavioral, affective, and attitudi- Barkley, R.A. (1997). Behavioral inhibition,
sustained attention, and executive func- Baron, M., Risch, N., Levitt, M., & Gru-
nal changes. Journal of Personality and
tion: Constructing a unifying theory of en, R. (1985). Familial transmission of
Social Psychology, 13, 173-199. schizotypal and borderline personality
ADHD. Psychological Bulletin, 121, 65-
Bandura, A., Grusec, J.E., & Menlove, F.L. 94. disorders. American Journal of Psychia-
(1967). Vicarious extinction of avoid- try, 142, 927-934.
Barkley, R.A., Copeland, A.P., & Sivage, C.
ance behavior. Journal of Personality and (1980). A self-control classroom for hy- Barr, L.C., Goodman, W.K., McDougle,
Social Psychology, 5, 16-23. peractive children. Journal of Autism and C.J., Delgado, P.L., Heninger, G.R., et al.
Bandura, A., Jeffrey, R.W., & Bachicha, Developmental Disorders, 10, 75-89. (1994). Tryptophan depletion in patients
with obsessive-compulsive disorder
D.L. (1974). Analysis of memory codes Barkley, R.A., DuPaul, G.J., & McMurray,
who respond to serotonin reuptake
and cumulative rehearsal in observa- M.B. (1990). A comprehensive evalua-
blockers. Archives of General Psychiatry,
tional learning. Journal of Research in tion of attention deficit disorder with
51, 309 -317.
Personality, 7, 295 - 305. and without hyperactivity defined by
research criteria. Journal of Consulting Barsky, A.J., Brener, J., Coeytaux, R.R., &
Banis, H.T., Varni, J.W., Wallander, J.L., Cleary, P.D. (1995). Accurate awareness
and Clinical Psychology, 58, 775 - 789.
Korsch, B.M., Jay, S.M., Adler, R., Gar- of heartbeat in hypochondriacal and
Barkley, R.A., Fischer, M., Edelbrock, C.S.,
cia-Temple, E., & Negrete, V. (1988). nonhypochondriacal patients. Journal
& Smallish, L. (1990). The adolescent
Psychological and social adjustment of of Psychosomatic Research, 39, 489 -487.
outcome of hyperactive children diag-
obese children and their families. Child: Bartholomew, K., & Horowitz, L.M.
nosed by research criteria: 1. An 8 year
Care, Health, and Development, 14, 157- (1991). Attachment styles among young
prospective follow-up study. Journal of
173. adults: A test of a four-category model.
the American Academy of Child and Ado-
Journal of Personality and Social Psychol-
Bank, L., Marlowe, J.H., Reid, J.B., Patter- lescent Psychiatry, 29, 546-557.
ogy, 61, 226 -244.
son, G.R., & Weinrott, M.R. (1991). A Barkley, R.A., Grodzinsky, G., & DuPaul,
Bartlett, F. (1932). Remembering. Cam-
comparative evaluation of parent-train- G.J. (1992). Frontal lobe functions in at-
bridge: Cambridge University Press.
ing interventions for families of chronic tention deficit disorder with and with-
delinquents. Journal of Abnormal Child out hyperactivity: A review and re- Bartlett, J. (1992). Familiar quotations: A col-
search report. Journal of Abnormal Child lection of passages, phrases and proverbs
Psychology, 19, 15-33.
Psychology, 20, 163-188. traced to their sources in ancient and mod-
Barabee, H.E., Marshall, W.L., Yates, E., & ern literature. Boston: Little, Brown and
Lightfoot, L. (1983). Alcohol intoxica- Barkley, R.A., Karlsson, J., & Pol-
Company.
lard, S. (1985). Effects of age on the
tion and deviant sexual arousal in male Bartlett, J.G. (1993). The Johns Hopkins Hos-
mother-child interactions of hyperac-
social drinkers. Behaviour Research and pital guide to medical care of patients with
tive children. Journal of Abnormal Child
Therapy, 21, 365 -373. HIV infection. Baltimore: Williams &
Psychology, 13, 631-638.
Barbarin, O.A., & Soler, R.E. (1993). Be- Wilkins.
Barlow, D.H. (1988). Anxiety and its disor-
havioral, emotional, and academic ad- Bartzokis, G., Liberman, R.P., & Hier-
ders: The nature and treatment of anxiety
justment in a national probability sam- holzer, R. (1990). Behavior therapy in
and panic. New York: Guilford.
ple of African-American children: groups. In I.L. Kutash & A. Wolf (Eds.),
Barlow, D.H., Abel, G.G., & Blanchard, The group psychotherapist’s handbook:
Effects of age, gender, and family struc- E.B. (1979). Gender identity change in Contemporary theory and technique. New
ture. Journal of Black Psychology, 19, 423 transsexuals. Archives of General Psychia- York: Columbia University Press.
-446. try, 36, 1001-1007.
Basco, M R., & Rush, A.J. (1996). Cognitive-
Barber, T.X., & Silver, M.J. (1968). Fact, fic- Barlow, D.H., Becker, R., Leitenberg, H., & behavioral therapy for bipolar disorder.
tion, and the experimenter bias effect. Agras, W.S. (1970). A mechanical strain New York: Guilford.
Psychological Bulletin, Monograph Supple- gauge for recording penile circumfer-
Bass, E., & Davis, L. (1994). The courage to
ment, 70, 1-29. ence. Journal of Applied Behavior Analy-
heal: A guide for women survivors of child
sis, 3, 73-76.
Barclay, D.R., & Houts, A.C. (1995). Child- sexual abuse. New York: Harper Collins.
hood enuresis. In C. Schaefer (Ed.), Clini- Barlow, D.H., Blanchard, E.B., Vermilyea,
Bastani, B., Nash, J.F., & Meltzer, H.Y.
J.A., Vermilyea, B.B., & DiNardo, P.A.
cal handbook of sleep disorders in chil- (1990). Prolactin and Cortisol responses
dren (pp. 223-252). Northvale, NJ: Jason (1). Generalized anxiety and gener- to MK-212, a serotonin agonist, in ob-
Aronson. alized anxiety disorder: Description and sessive compulsive disorder. Archives of
reconceptualization. American Journal of General Psychiatry, 47, 833-839.
Barefoot, J.C., Dahlstrom, G., & Williams, Psychiatry, 143, 40-44.
R.B. (1983). Hostility, CHD incidence, Bates, G.W. (1990). Social anxiety and self-
Barlow, D.H., Cohen, A.B., Waddell, M.T., presentation: Conversational behaviours
and total mortality: A 25-year follow-up
Vermilyea, B.B., Klosko, J.S., Blanchard, and articulated thoughts of heterosexually
study of 255 physicians. Psychosomatic E.B., & DiNardo, P.A. (1984). Panic and anxious males. Unpublished doctoral
Medicine, 45, 59-63. generalized anxiety disorders: Nature dissertation, University of Melbourne,
Barefoot, J.C., Peterson, B.L., Dahlstrom, and treatment. Behavior Therapy, 15, 431- Australia.
W.G., Siegler, I.C., Anderson, N.B., et al. 449. Bates, G.W., Campbell, T.M., & Burgess,
(1991). Hostility patterns and health im- Barlow, D.H., Craske, M.G., Cerny, J.A., & P.M. (1990). Assessment of articulated
plications: Correlates of Cook-Medley Klosko, J.S. (1989). Behavioral treatment thoughts in social anxiety: Modification
KAYNAKLAR R-5
√√
of the ATSS procedure. British Journal of cidal behavior. New York: New York tims. Archives of Sexual Behavior, 15, 37-
Clinical Psychology, 29, 91 -98. Academy of Sciences. 49.
Baucom, D., Epstein, N., & Rankin, L. Beck, A.T. (1987). Cognitive models of de- Bedell, J.R., Archer, R.P., & Marlow, H.A.
(1995). Integrative couple therapy. In pression. Journal of Cognitive Psychother- (1980). A description and evaluation of
N.S. Jacobson & A.S. Gurman (Eds.), apy: An International Quarterly, 1, 5-37. a problem-solving skills training pro-
Clinical handbook of couple therapy (pp. Beck, A.T., & Ward, C.H. (1961). Dreams gram. In D. Upper & S.M. Ross (Eds.),
of depressed patients: Characteristic Behavioral group therapy: An annual re-
65-90). New York: Guilford.
themes in manifest content. Archives of view (pp. 3-35). Champaign, IL: Re-
Baucom, D.H., Epstein, N., Sayers, S.L., & search Press.
General Psychiatry, 5, 462-467.
Sher, T.G. (1989). The role of cognitions Bednar, R.L., & Kaul, T.J. (1994). Experien-
in marital relationships: Definitional, Beck, A.T., Brown, G., Berchick, R.J., Stew-
art, B.L., & Steer, R.A. (1990). Relation- tial group research: Can the canon fire?
methodological, and conceptual issues. In A.E. Bergin & S.L. Garfield (Eds.),
ship between hopelessness and ulti-
Journal of Consulting and Clinical Psychol- Handbook of psychotherapy and behavior
mate suicide: A replication with
ogy, 57, 31-38. change (4th edition.) New York: Wiley.
psychiatric outpatients. American Jour-
Baucom, D.H., & Hoffman, J.A. (1986). nal of Psychiatry, 147, 190-195. Beecher, H.K. (1966). Ethics and clinical
The effectiveness of marital therapy: Beck, A.T., Brown, G., Steer, R.A., Eidel- research. New England Journal of Medi-
Current status and application to the cine, 274, 1354-1360.
son, J.I., & Riskind, J.H. (1987). Differen-
clinical setting. In N.S. Jacobson & A.S. tiating anxiety and depression: A test of Begelman, D.A. (1975). Ethical and legal
Gurman (Eds.), Clinical handbook of mari- the cognitive-content-specificity hy- issues of behavior modification. In
tal therapy (pp. 597-620). New York: pothesis. Journal of Abnormal Psychol- M. Hersen, R. Eisler, & P.M. Miller
Guilford. ogy, 96, 179-183. (Eds.), Progress in behavior modification.
New York: Academic Press.
Baumeister, A.A., Kupstas, F.D., & Klind- Beck, A.T., Kovacs, M., & Weissman, A.
(1975). Hopelessness and suicidal be- Beidel, D.C. (1991). Social phobia and
worth, L.M. (1991). The new morbidity:
havior: An overview. Journal of the overanxious disorder in school-age chil-
A national plan of action. American Be-
American Medical Association, 234, dren. Journal of the American Academy of
havioral Scientist, 34, 468-500.
1146-1149. Child and Adolescent Psychiatry, 30, 545-
Baumeister, R.F. (1990). Suicide as escape 552.
Beck, A.T., Kovacs, M., & Weissman, A.
from self. Psychological Review, 97, 90- Bell, J.E. (1961). Family group therapy.
(1979). Assessment of suicidal ideation:
113. Washington, DC: U.S. Department of
The Scale for Suicide Ideation. Journal of
Baumgartner, G.R., & Rowen, R.C. (1987). Consulting and Clinical Psychology, 47, Health, Education, and Welfare.
Clonidine vs. chlordiazepoxide in the 343 -352. Bellack, A.S., & Mueser, K.T. (1993). Psy-
management of acute alcohol with- Beck, A.T., Schuyler, D., & Herman, I. chosocial treatments for schizophrenia.
drawal. Archives of Internal Medicine, (1974). Development of suicidal intent Schizophrenia Bulletin, 19, 317-336.
147, 1223-1226. scales. In A.T. Beck, H.L.P. Resnik, & Bellack, A.S., Hersen, M., & Turner, S.M.
Baxter, E., & Hopper, K. (1981). Private D.J. Lettieri (Eds.), The prediction of sui- (1976). Generalization effects of social
lives/public places: Homeless adults on the cide. Bowie, MD: Charles Press. skills training in chronic schizophrenics:
An experimental analysis. Behavior Re-
streets of New York City. New York: Com- Beck, A.T., Steer, R.A., Kovacs, M., & Gar-
search and Therapy, 14, 391-398.
munity Service Society. rison, B. (1985). Hopelessness and even-
tual suicide: A 10-year prospective Bellack, A.S., Morrison, R.L., & Mueser,
Baxter, L.R., Schwartz, J.M., Bergman, K.T. (1989). Social problem solving in
study of patients hospitalized with sui-
K.S., Szuba, M.P., Guze, B.H., Mazzi- schizophrenia. Schizophrenia Bulletin, 15,
cidal ideation. American Journal of Psy-
otta, J.C., Alazraki, A., Selin, C.E., 101-116.
chiatry, 142, 559-563.
Ferng, H., Munford, P., & Phelps, M.E. Ben-Porath, Y.S., & Butcher, J.N. (1989).
Beck, J.G. (1995). Hypoactive sexual desire
(1992). Caudate glucose metabolic rate The comparability of MMPI and MMPI-
disorder: An overview. Journal of Con-
changes with both drug and behavior 2 scales and profiles. Psychological As-
sulting and Clinical Psychology, 63, 919-
therapy for obsessive-compulsive disor- sessment, 1, 345 -347.
927.
der. Archives of General Psychiatry, 49, Ben-Tovim, M.V., & Crisp, A.H. (1979).
Beck, J.G., & Bozman, A. (1995). Gender
681-689. Personality and mental state within
differences in sexual desire: The effects
Beach, S.R.H., & O’Leary, K.D. (1986). The of anger and anxiety. Archives of Sexual anorexia nervosa. Journal of Psychoso-
treatment of depression occurring in the Behavior, 24, 595-612. matic Research, 23, 321-325.
context of marital discord. Behavior Beck, M. (1979, November 12). Viet vets Benes, F.M., McSparren, J., Bird, T.D., San-
Therapy, 17, 43 -49. fight back. Newsweek, pp. 44 -49. Giovanni, J.P., Vincent, S.L., et al. (1991).
Deficits in small interneurons in pre-
Beach, S.R.H., Sandeen, E.E., & O’Leary, Becker, J.V. (1990). Treating adolescent
frontal and cingulate cortices of schizo-
K.D. (1990). Depression in marriage. New sexual offenders. Professional Psychology: phrenic and schizoaffective patients.
York: Guilford. Research and Practice, 21, 362-365. Archives of General Psychiatry, 48, 986-
Beck, A.T. (1967). Depression: Clinical, ex- Becker, J.V., Kaplan, M.S., Cunningham- 1001.
perimental and theoretical aspects. New Rathner, J., & Kavoussi, R.J. (1986). Benkelfat, C., Ellenbogen, M.A., Dean, P.,
York: Harper & Row. Characteristics of adolescent incest sex- Palmour, R.M., & Young, S.N. (1994b).
ual perpetrators: Preliminary findings. Mood-lowering effect of tryptophan de-
Beck, A.T. (1976). Cognitive therapy and the
Journal of Family Violence, 1, 85-97. pletion: Enhanced susceptibility in
emotional disorders. New York: Interna-
tional Universities Press. Becker, J.V., Kaplan, M.S., Tenke, C.E., & young men at genetic risk for major af-
Tartaglini, A. (1991). The incidence of fective disorders. Archives of General
Beck, A.T. (1986a). Cognitive therapy: A depressive symptomatology in juvenile Psychiatry, 51, 687-700.
sign of retrogression or progress. The sex offenders with a history of abuse. Bennett, C.C., Anderson, L.S., Cooper, S.,
Behavior Therapist, 9, 2-3. Child Abuse and Neglect, 15, 531 -536. Hassol, L., Klein, D.C., & Rosenblum, G.
Beck, A.T. (1986b). Hopelessness as a pre- Becker, J.V., Skinner, L.J., Abel, G.G., & (Eds.). (1966). Community psychology:
dictor of eventual suicide. In J.J. Mann Cichon, J. (1986). Level of postassault sex- A report of the Boston Conference on the
& M. Stanley (Eds.), Psychobiology of sui- ual functioning in rape and incest vic- educatiorı of psychologists for community
R-6 √√ KAYNAKLAR
mental health. Boston: Boston University nual Convention of the American Psy- depressive, and other disorders. Ameri-
Press. chological Association, Washington, DC. can Journal of Psychiatry, 148, 564-577.
Bennett, I. (1960). Delinquent and neurotic Besdine, R.W. (1980). Geriatric medicine: Biederman, J., Rosenbaum, J., Hirschfeld,
children. London: Tavistock. An overview. In C. Eisodorfer (Ed.), An- D., Faraone, S., Bolduc, E., & et al.
Bennett, V. (1997, February 22). Russia’s nual review of gerontology and geriatrics. (1990). Psychiatric correlates of behav-
New York: Springer. ioral inhibition in young children of
forgotten children. Los Angeles Times, pp.
Al, A10. Betancourt, H., & Lopez, S. (1993). The parents with and without psychiatric
study of culture, ethnicity, and race in disorders. Archives of General Psychiatry.
Benson, H., Beary, J.F., & Carl, M.P. (1974).
American psychology. American Psy- 47, 21-26.
The relaxation response. Psychiatry, 37,
chologist, 48, 629-637. Billings, A. (1979). Conflict resolution in
37.
Bettelheim, B. (1967). The empty fortress. distressed and nondistressed married
Berger, K.S., & Zarit, S.H. (1978). Late life couples. Journal of Consulting and Clini-
New York: Free Press.
paranoid states: Assessment and treat- cal Psychology, 47, 368-376.
Bettelheim, B. (1973). Bringing up chil-
ment. American journal of Orthopsychia-
dren. Ladies Home Journal, 90, 28. Billings, A.G., Cronkite, R.C., & Moos,
try, 48, 528-537.
Bettelheim, B. (1974). A home for the heart. R.H. (1983). Social-environmental fac-
Bergin, A.E. (1971). The evaluation of tors in unipolar depression: Compar-
New York: Knopf.
therapeutic outcomes. In A.E. Bergin & isons of depressed patients and nonde-
S.L. Garfield (Eds.), Handbook of psy- Beutler, L.E. (1979). Toward specific psy-
pressed controls. Journal of Abnormal
chotherapy and behavior change: An empir- chological therapies for specific condi-
Psychology, 92, 119-133.
tions. Journal of Consulting and Clinical
ical analysis. New York: Wiley. Bion, W. (1959). Experiences in groups. New
Psychology, 47, 882-897.
Bergin, A.E., & Garfield, S.L. (Eds.). York: Basic Books.
Beutler, L.E. (1983). Eclectic psychotherapy:
(1994). Handbook of psychotherapy and be- Birbaumer, H. (1977). Biofeedback train-
A systematic approach. New York: Per-
havior change. Fourth edition. New York: ing: A critical review of its clinical ap-
gamon.
Wiley. plications and some possible future di-
Beutler, L.E. (1991). Have all won and
Bergin, A.E., & Lambert, M.J. (1978). The rections. European Journal of Behavioral
must all have prizes? Revisiting
evaluation of therapeutic outcomes. In Analysis and Modification, 4, 235-251.
Luborsky et al.’s verdict, journal of Con-
S.L. Garfield & A.E. Bergin (Eds.), Hand- sulting and Clinical Psychology, 59, 226- Birnbaum, M. (1960). The right to treat-
book of psychotherapy and behavior change: 232. ment. American Bar Association Journal,
An empirical analysis (2nd ed.). New 46, 499-505.
Beutler, L.E. (1997). The psychotherapist
York: Wiley. Birren, J.E., & Schaie, K.W. (Eds). (1996).
as a neglected variable in psychother-
Berlin, F.S., & Meinecke, C.F. (1981). Treat- apy: An illustration by reference to the Handbook of the psychology of aging.
ment of sex offenders with antiandro- role of therapist experience and train- Fourth edition. San Diego, CA: Aca-
genic medication: Conceptualization, ing. Clinical Psychology: Science and Prac- demic Press.
review of treatment modalities, and tice, 4, 44-52. Bisette, G., Smith, W.H., Dole, K.C.,
preliminary findings. American journal Beutler, L.E., & Davison, E.H. (1995). Crain, B., Ghanbari, B., Miller, B., &
of Psychiatry, 138, 601-607. What standards should we use? In S.C. Nemeroff, C.B. (1991). Alterations in
Berman, A.L., & Jobes, D.A. (1996). Adoles- Hayes, V.M. Follette, R.M. Dawes, & Alzheimer’s disease-associated protein
cent suicide: Assessment and intervention. K.E. Grady (Eds.), Scientific standards of in Alzheimer’s disease frontal and tem-
Washington, DC: American Psychologi- psychological practice: Issues and recom- poral cortex. Archives of General Psychia-
cal Association. mendations (pp. 11-24). Reno, NV: Con- try, 48, 1009-1011.
Berman, E.M., & Lief, H.I. (1976). Sex and text Press. Blackburn, I.M., Eunson, K.M., & Bishop,
the aging process. In W.W. Oaks, G.A. Beutler, L.E., & Harwood, T.M. (1995). S. (1986). A two-year naturalistic follow-
Melchiode, & I. Ficher (Eds.), Sex Prescriptive psychotherapies. Applied up of depressed patients treated with
and the life cycle. New York: Grune & and Preventive Psychology, 4, 89-100. cognitive therapy, pharmacotherapy, and
Stratton. Beutler, L.E., Crago, M., & Arizmendi, a combination of both. Journal of Af-
T.G. (1986). Therapist variables in psy- fective Disorders, 10, 67-75.
Berman, J.S., & Norton, N.C. (1985). Does
professional training make a therapist chotherapy process and outcome. In Blake, W. (1973). The influence of race on
more effective? Psychological Bulletin, S.L. Garfield & A.E. Bergin (Eds.), Hand- diagnosis. Smith College Studies in Social
98, 401-407.
book of psychotherapy and behavior change Work, 43, 184-192.
(3rd ed.). New York: Wiley. Blanchard, E.B. (1994). Behavioral medi-
Bernstein, D.A., & Nietzel, M.T. (1980). In-
Beutler, L.E., Machado, P.P.P., & Neufeldt, cine and health psychology. In A.E.
troduction to clinical psychology. New
S.A. (1994). Therapist variables. In A.E. Bergin & S.L. Garfield (Eds.), Handbook
York: McGraw-Hill.
Bergin & S.L. Garfield (Eds.), Handbook of psychotherapy and behavior change.
Bernstein, D.P., Useda, D., & Siever, L.J. of psychotherapy and behavior change. Fourth edition (pp. 701-733). New
(1993). Paranoid personality disorder: Fourth edition (pp. 229 -269). New York: Wiley.
Review of the literature and recommen- York: Wiley. Blanchard, E.B., Andrasik, F., Neff, D.F.,
dations. Journal of Personality Disorders, Beutler, L.E., Scogin, F., Kirkish, P., Arena, J.G., Ashles, T.A., Jurish, S.E.,
7, 53-62. Schretlen, D., Corbishley, A., Hamblin, Pallmeyer, T.P., Saunders, N.L., & Ted-
Berrettini, W.H., Goldin, L.R., Gelernter, J., D., Meredith, K., Potter, R., Bamford, ers, S.J. (1982). Biofeedback and relax-
Geiman, P.Z., Gershon, E., et al. (1990). C.R., & Levenson, A.I. (1987). Group ation training with three kinds of
X-chromosome markers and manic-de- cognitive therapy and alprazolam in the headache: Treatment effects and their
pressive illness: Rejection of linkage to treatment of depression in older adults. prediction. Journal of Consulting and
Xq28 in nine bipolar pedigrees. Archives Journal of Consulting and Clinical Psychol- Clinical Psychology, 50, 562-575.
of General Psychiatry, 47, 366-373. ogy, 55, 550-556.
Blanchard, E.B., Miller, S.T., Abel, G.G.,
Berry, J.C. (1967). Antecedents of schizophre- Biederman, J., Newcorn, J., & Sprich, S. Haynes, M.R., & Wicker, R. (1979). Eval-
nia, impulsive character and alcoholism in (1991). Comorbidity of attention deficit uation of biofeedback in the treatment
males. Paper presented at the 75th An- hyperactivity disorder with conduct, of borderline essential hypertension.
KAYNAKLAR R-7
√√
Journal of Applied Behavior Analysis, 12, turbance in adult humans. Journal of ity. Behaviour Research and Therapy, 28,
99-109. Gerontology, 39, 290-293. 153-158.
Blaske, D.M., Borduin, C.M., Hengeler, Block, A.P. (1990). Rape trauma syndrome Borkovec, T.D., & Mathews, A. (1988).
S.W., & Mann, B.J. (1989). Individual, as scientific expert testimony. Archives of Treatment of nonphobic anxiety disor-
family, and peer characteristics of ado- Sexual Behavior, 19, 309-323. ders: A comparison of nondirective,
lescent sex offenders and assaultive of- Block, J. (1971). Lives through time. Berke- cognitive and coping desensitization
fenders. Developmental Psychology, 25, ley, CA: Bancroft Books. therapy. Journal of Consulting and Clini-
846-855. cal Psychology, 56, 877-884.
Bloomfield, H.H. (1973). Assertive train-
Blatt, B. (1966). The preparation of special ing in an outpatient group of chronic Borkovec, T.D., & Roemer, L. (1994). Gen-
educational personnel. Review of Educa- schizophrenics: A preliminary report. eralized anxiety disorder. In M. Hersen
tional Research, 36, 151 -161. Behavior Therapy, 4, 277-281. & R.T. Ammerman (Eds.), Handbook of
Blau, Z.S., Oser, G.T., & Stephens, R.C. Blumstein, A., & Cohen, J. (1987). Charac- prescriptive treatments for adults (pp.
(1979). Aging, social class, and ethnic- terizing criminal careers. Science, 237, 261-281). New York: Plenum.
ity: A comparison of Anglo, Black, and 985-991. Borkovec, T.D., & Whisman, M.A. (1996).
Mexican-American Texans. Pacific Socio- Bockhoven, J. (1963). Moral treatment Psychosocial treatment for generalized
logical Review, 22, 501-525. in American psychiatry. New York: anxiety disorder. In M. Mavissakalian &
Blazer, D., George, L.K., & Hughes, D. Springer. R.E. Prien (Eds.), Long-term treatment of
(1991). The epidemiology of anxiety: An anxiety disorders (pp. 171-199). Wash-
Bohart, A.C., & Greenberg, L.S. (1997)
age comparison. In C. Salzman & B.D. ington, DC: American Psychiatric Asso-
(Eds.), Empathy reconsidered: New direc-
Lebovitz (Eds.), Anxiety in the elderly. ciation.
tions in psychotherapy. Washington, DC:
New York: Springer. American Psychological Association. Borkovec, T.D., Roemer, L., & Kinyon, J.
(1995). Disclosure and worry: Opposite
Blazer, D., Hughes, D., & George, L.K. Bolger, N., Foster, M., Vinokur, A.D., &
sides of the emotional processing coin.
(1987). Stressful life events and the on- Ng, R. (1996). Close relationships and
In J.W. Pennebaker (Ed.), Emotion, dis-
set of a generalized anxiety syndrome. adjustment to a life crisis: The case of
closure, and health. Washington, DC:
American Journal of Psychiatry, 144, breast cancer. Journal of Personality and
American Psychological Association.
1178-1183. Social Psychology, 70, 283-294.
Bornstein, P.E., Clayton, P.J., Halikas, J.A.,
Blazer, D.G. (1982). Depression in late life. Boll, T.J. (1985). Developing issues in clini-
& Robins, E. (1973). The depression of
St. Louis: Mosby. cal neuropsychology. Journal of Clinical
widowhood after thirteen months.
Blazer, D.G., & Williams, C.D. (1980). Epi- and Experimental Neuropsychology, 7,
British Journal of Psychiatry, 122, 561-
demiology of dysphoria and depression 473 -485.
566.
in the elderly population. American Bolton, P., MacDonald, H., Pickles, A.,
Bornstein, R.F., Leone, D.R., & Galley, D.J.
Journal of Psychiatry, 137, 439-444. Rios, P., Goode, S., Crowson, M., Bailey,
(1987). The generalizability of sublimi-
Blazer, D.G., Bachar, J R., & Manton, K.G. A., & Rutter, M. (1994). A case-control
nal mere exposure effects: Influence of
(1986). Suicide in late life: Review and family history study of autism. Journal
stimuli perceived without awareness on
commentary. Journal of the American of Child Psychology and Psychiatry, 35,
social behavior. Journal of Personality and
Geriatrics Society, 34, 519-525. 877- 900.
Social Psychology, 53, 1070-1079.
Blazer, D.G., Kessler, R.C., & McGonagle, Bond, I.K., & Hutchinson, H.C. (1960).
Botvin, G.J., & Tortu, S. (1988). Peer rela-
K.A. (1994). The prevalence and distri- Application of reciprocal inhibition
tionships, social competence, and sub-
bution of major depression in a national therapy to exhibitionism. Canadian Med-
stance abuse prevention: Implications
community sample: The National Co- ical Association Journal, 83, 23 -25.
for the family. Journal of Chemical Depen-
morbidity Survey. American Journal of Bootzin, R.R., & Engle-Friedman, M. dency Treatment, 1, 245-273.
Psychiatry, 151, 979- 986. (1987). Sleep disturbances. In L.L.
Bouchard, T.J., Lykken, D.T., McGue,
Carstensen & B.A. Edelstein (Eds.),
Blechman, E.A., McEnroe, M.J., Carella, M., Segal, N.L., & Tellegen, A. (1990).
Handbook of clinical gerontology. New
E.T., & Audette, D.P. (1986). Childhood Sources of human psychological differ-
York: Pergamon.
competence and depression. Journal of ences: The Minnesota Study of Twins
Abnormal Psychology, 95, 223- 227. Bootzin, R.R., Engle-Friedman, M., &
Reared Apart. Science, 250, 223-228.
Hazel wood, L. (1983). Sleep disorders
Blehar, M.C., & Rosenthal, N.E. (1989). Boudreaux, R. (1996, September 29). HIV
and the elderly. In P.M. Lewinsohn & L.
Seasonal affective disorders and pho- now haunts streets of former Soviet
Teri (Eds.), Clinical geropsychology: New
totherapy: Report of a National Insti- model city. Los Angeles Times, pp. A1,
directions in assessment and treatment.
tute of Mental Health-sponsored work- A14.
New York: Pergamon.
shop. Archives of General Psychiatry, 46, Bowers, J., Jorm, A.F., Henderson, S., &
469-474. Borduin, C.M., Mann, B.J., Cone, L.T.,
Henggeler, S.W., Fucci, B.R., Blaske, Harris, P. (1990). General practitioners’
Blenker, M. (1967). Environmental change detection of depression and dementia in
D.M., & Williams, R.A. (1995). Multi-
and the aging individual. Gerontologist, 7, elderly patients. The Medical Journal of
systemic treatment of serious juvenile of-
101-105. Australia, 153, 192-196.
fenders: Long-term prevention of crimi-
Bliss, E.L. (1980). Multiple personalities: A nality and violence. Journal of Consulting Bowers, K.S., & Meichenbaum, D. (Eds.).
report of 14 cases with implications for and Clinical Psychology, 63, 569 -578. (1984). The unconscious reconsidered.
schizophrenia and hysteria. Archives of Borkovec, T.D., & Costello, E. (1993). Effi- New York: Praeger.
General Psychiatry, 37, 1388-1397. cacy of applied relaxation and cognitive Bowers, M.B., Jr. (1974). Central dopamine
Bliss, E.L. (1983). Multiple personalities, behavioral therapy in the treatment of turnover in schizophrenic syndromes.
related disorders, and hypnosis. Ameri- generalized anxiety disorder. Journal of Archives of General Psychiatry, 31, 50
can Journal of Clinical Hypnosis, 26, 114- Consulting and Clinical Psychology, 61, -54
123. 611-619. Bowers, M.K., Brecher-Marer, S., Newton,
Bliwise, D., Carskadon, M., Carey, E., & Borkovec, T.D., & Inz, J. (1990). The nature B.W., Piotrowski, Z., Spyer, T.C., Taylor,
Dement, W. (1984). Longitudinal devel- of worry in generalized anxiety disor- W.S., & Watkins, J.G. (1971). Therapy of
opment of sleep-related respiratory dis- der: A predominance of thought activ- multiple personality. International Jour-
R-8 √√ KAYNAKLAR
nal of Clinical and Experimental Hypno- girls. Journal of Child Psychology and Psy- Handbook of intelligence (pp. 353-389).
sis, 19, 57-65. chiatry, 30, 711-716. New York: Wiley.
Bowlby, J. (1980). Attachment and loss: Sad- Brehm, J.W. (1966). A theory of psychologi- Brookoff, D., Cook, C.S., Williams, C., &
cal Mann, C.S. (1994). Testing reckless dri-
ness and depression. New York: Basic
reactance. New York: Academic Press. vers for cocaine and marijuana. The New
Books.
England Journal of Medicine, 331.
Boxall, B. (1995, September 3). Young gays Brehm, S.S., & Brehm, J.W. (1981). Psycho-
518-522.
logical reactance: A theory of freedom and
stray from safer sex, new data shows. Brown, G.L., & Goodwin, F.K. (1986).
control. New York: Academic Press.
Los Angeles Times, pp. Al, A24. Cerebrospinal fluid correlates of suicide
Breier, A., Charney, D.S., & Heninger, G.R.
Boyle, M. (1991). Schizophrenia: A scientific attempts and aggression. Annals of the
(1986). Agoraphobia with panic attacks.
New York Academy of Science, 487, 175-
delusion? New York: Routledge. Archives of General Psychiatry, 43, 1029- 188.
Bozman, A., & Beck, J.G. (1991). Covaria- 1036.
Brown, G.P., Hammen, C.L., Craske, M.G.,
tion of sexual desire and sexual arousal: Breier, A., Schreiber, J.L., Dyer, J., & Pick- & Wickens, T.D. (1995). Dimensions of
The effects of anger and anxiety. ar, D. (1991). National Institute of Mental dysfunctional attitudes as vulnerabili-
Archives of Sexual Behavior, 20, 47-60. Health longitudinal study of chronic ties to depressive symptoms. Journal of
schizophrenia: Prognosis and predictors Abnormal Psychology, 104, 431-435.
Bradley, B.P., Mogg, K., Millar, N., &
of outcome. Archives of General Psychia- Brown, G.W., & Birley, J.L.T. (1968). Crises
White, J. (1995). Selective processing of try, 48, 239-246. and life changes and the onset of schiz-
negative information: Effects of clinical
Bremner, J.D., Southwick, S.M., Darnell, ophrenia. Journal of Health and Social Be-
anxiety, concurrent depression, and A., & Charney, D.S. (1996). Chronic havior, 9, 203-214.
awareness. Journal of Abnormal Psychol- post-traumatic stress disorder in Viet- Brown, G.W., & Harris, T.O. (1978). Social
ogy, 104, 532-536. nam combat veterans: Course of illness origins of depression. London: Tavistock.
Bradley, L., & Bryant, P.E. (1985). Rhyme and substance abuse. American Journal Brown, G.W., Bone, M., Dalison, B., &
and reason in reading and spelling. Ann of Psychiatry, 153, 369 -375. Wing, J.K. (1966). Schizophrenia and so-
Arbor: University of Michigan Press. Breslau, N., Davis, G. C., Andreski, D., & cial care. London: Oxford University
Peterson, E. (1991). Traumatic events Press.
Brady, E., & Kendall, P. (1992). Comorbid-
and post-traumatic stress disorder in an Brown, H.D., Kosslyn, S.M., Breiter, H.C.,
ity of anxiety and depression in chil- urban population. Archives of General Baer, L., & Jenike, M.A. (1994). Can pa-
dren and adolescents. Psychological Bul- Psychiatry, 48, 216-222. tients with obsessive-compulsive disor-
letin, 111, 244 -255. Bretschneider, J.G., & McCoy, N.L. (1988). der discriminate between percepts and
Brady, J.P., Davison, G.C., DeWald, P.A., Sexual interest and behavior in healthy mental images? A signal detection
80 to 102-year-olds. Archives of Sexual analysis. Journal of Abnormal Psychol-
Egan, G., Fadiman, J., Frank, J.D., Gill,
Behavior, 17, 109-129. ogy, 103, 445 -454.
M.M., Hoffman, I., Kempler, W., La-
Brown, S.A., Vik, P.W., McQuaid, J.R., Pat-
zarus, A.A., Raimy, V., Rotter, J.B., & Brettle, R.P., & Leen, L.S. (1991). The nat-
terson, T.L., Irwin, M.R., et al. (1990).
Strupp, H.H. (1980). Some views on ef- ural history of HIV and AIDS in
Severity of psychosocial stress and out-
fective principles of psychotherapy. women. AIDS, 5, 1283-1292.
come of alcoholism treatment. Journal of
Cognitive Therapy and Research, 4, 269- Breuer, J., & Freud, S. (1982). Studies in Abnormal Psychology, 99, 344 - 348.
306. hysteria. (J. Strachey, Trans, and Ed.,
Brown, T.A., & Barlow, D.H. (1995). Long-
with the collaboration of A. Freud). term outcome in cognitive-behavioral
Brandon, Y.H., Zelman, D.C., & Baker, T.B. New York: Basic Books. (Original work treatment of panic disorder: Clinical
(1987). Effects of maintenance sessions published 1895) predictors and alternative strategies for
on smoking relapse: Delaying the in- Brewerton, T.D., Lydiard, B.R., Laraia, assessment. Journal of Consulting and
evitable? Journal of Consulting and Clini- M.T., Shook, J.E., & Ballenger, J.C. Clinical Psychology, 63, 754- 765.
cal Psychology, 55, 780-782. (1992). CSF Beta-endorphin and dynor- Brown, T.A., Barlow, D.H., & Liebowitz,
Brandt, J., Buffers, N., Ryan, C., & Bayog, phin in bulimia nervosa. American Jour- M.R. (1994). The empirical basis of gen-
R. (1983). Cognitive loss and recovery nal of Psychiatry, 149, 1086-1090. eralized anxiety disorder. American Jour-
Brickel, C.M. (1984). The clinical use of nal of Psychiatry, 151, 1272-1280.
in chronic alcohol abusers. Archives of
General Psychiatry, 40, 435 - 442. pets with the aged. Clinical Gerontologist, Brownell, K.D., & Rodin, J. (1994). The di-
2, 72 - 75. eting maelstrom: Is it possible or advis-
Bransford, J.D., & Johnson, M.K. (1973). able to lose weight? American Psycholo-
Brickman, A.S., McManus, M., Grapen-
Considerations of some problems of gist, 49, 781-791.
tine, W.L., & Alessi, N. (1984). Neu-
comprehension. In W.G. Chase (Ed.), Vi- ropsychological assessment of seriously Brownell, K.D., & Wadden, T.A. (1992).
sual information processing. New York: delinquent adolescents. Journal of the Etiology and treatment of obesity: To-
Academic Press. American Academy of Child Psychiatry, ward understanding a serious, preva-
23, 453-457. lent, and refractory disorder. Journal of
Braswell, L., & Kendall, P.C. (1988). Cog-
Consulting and Clinical Psychology, 60,
nitive-behavioral methods with chil- Bridge, T.B., & Wyatt, R.J. (1980). Para-
505-517.
dren. In K.S. Dobson (Ed.), Handbook of phrenia: Paranoid states of late life. 2.
Brownell, K.D., Hayes, S.C., & Barlow,
cognitive-behavioral therapies. New York: American research. Journal of the Ameri-
D.H. (1977). Patterns of appropriate and
can Geriatrics Society, 28, 205-210.
Guilford. deviant sexual arousal: The behavioral
Bridger, W.H., & Mandel, I.J. (1965). Abo- treatment of multiple sexual deviations.
Brecher, E.M., & the Editors of Consumer
lition of the PRE by instructions in GSR Journal of Consulting and Clinical Psychol-
Reports. (1972). Licit and illicit drugs. conditioning. Journal of Experimental ogy, 45, 1144-1155.
Mount Vernon, NY: Consumers Union. Psychology, 69, 476-482. Brownell, K.D., Stunkard, A.J., & Albaum,
Breen, M.J. (1989). Cognitive and behav- Brody, N. (1985). The validity of tests of J.M. (1980). Evaluation and modifica-
ioral differences in ADHD boys and intelligence. In B.B. Wolman (Ed.), tion of exercise patterns in the natural
KAYNAKLAR R-9
√√
environment. American Journal of Psychi- nity population. Journal of Consulting Archives of General Psychiatry, 52, 42-
atry, 137, 1540-1545. and Clinical Psychology, 56, 843-850. 52.
Brownmiller, S. (1975). Against our will: Burns, A. (1991). Affective symptoms in Cadoret, R.J., Yates, W.R., Troughton,
Alzheimer’s disease. International Jour- E., Woodworth, G., & Stewart, M.A.
Men, women and rape. New York: Simon
nal of Geriatric Psychiatry, 6, 371-376. (1995b). Genetic-environment interac-
& Schuster.
Buss, A.H. (1966). Psychopathology. New tion in the genesis of aggressivity and
Bruch, H. (1980). Preconditions for the de- conduct disorders. Archives of General
York: Wiley.
velopment of anorexia nervosa. Ameri- Psychiatry, 52, 916-924.
Butcher, J.N., Dahlstrom, W.G., Graham,
can Journal of Psychoanalysis, 40, 169- Calhoun, J.B. (1970). Space and the strat-
J.R., Tellegen, A., & Kraemer, B. (1989).
172. egy of life. Ekistics, 29, 425-437.
Minnesota Multiphasic Personality Inven-
Bruck, M. (1987). The adult outcomes of Calhoun, K.S., & Atkeson, B.M. (1991).
tory-2: Manual for administration and
Treatment of rape victims. Elmsford, NY:
children with learning disabilities. An- scoring. Minneapolis: University of Min-
Pergamon.
nals of Dyslexia, 37, 252-263. nesota Press.
Calhoun, K.S., Atkeson, B.M., & Resick,
Bryant, R.A. (1995). Autobiographical Butler, G., & Mathews, A. (1983). Cogni- P.A. (1982). A longitudinal examination
memory across personalities in disso- tive processes in anxiety. Advances in Be- of fear reactions in victims of rape. Jour-
ciative identity disorder. Journal of Ab- haviour Research and Therapy, 5, 51-62. nal of Counseling Psychology, 29, 655-
normal Psychology, 4, 625-632. Butler, L., Miezitis, S., Friedman, R., & 661.
Cole, I.D. (1980). The effect of two Cameron, D.J., Thomas, R.I., Mulvhill, M.,
Bryant, R.A., & McConkey, K.M. (1989).
school-based intervention programs on & Bronheim, H. (1987). Delirium: A test
Visual conversion disorder: A case depressive symptoms. American Educa- of the Diagnostic and Statistical Manual
analysis of the influence of visual infor- tional Research Journal, 17, 111-119. III criteria on medical inpatients. Journal
mation. Journal of Abnormal Psychology, Butler, L.D., Duran, E.F., Jasinkaitis, P., of the American Geriatrics Society, 35,
98, 326-329. Koopman, C., & Spiegel, D. (1996). 1007-1010.
Buchsbaum, M.S., Kessler, R, King, A., Hypnotizability and traumatic experi- Cameron, N. (1959). The paranoid
Johnson, J., & Cappelletti, J. (1984). Si- ence: A diathesis-stress model of disso- pseudocommunity revisited. American
ciative symptomatology. American Jour- Journal of Sociology, 65, 52-58.
multaneous cerebral glucography with
nal of Psychiatry, 153, 42-63. Cameron, N., & Magaret, A. (1951). Behav-
positron emission tomography and
Butler, R.N. (1963). The life review: An in- ior pathology. Boston: Houghton Mifflin.
topographic electroencephalography. In
terpretation of reminiscence in the Campbell, J., Stefan, S., & Loder, A. (1994).
G. Pfurtscheller, E.J. Jonkman, & F.H.
aged. Psychiatry, 119, 721-728. Putting violence in context. Hospital and
Lopes da Silva (Eds.), Brain ischemia:
Butler, R.N., & Lewis, M.I. (1982). Aging Community Psychiatry, 45, 633.
Quantitative EEG and imaging techniques.
and mental health: Positive psychosocial ap- Campbell, M., Anderson, L.T., & Small,
Amsterdam: Elsevier. proaches (3rd ed.). St. Louis: Mosby. A.M. (1990). Pharmacotherapy in
Buckley, P.F., Buchanan, R.W., Schulz, Butterfield, E.C., & Belmont, J.M. (1977). autism: A summary of research at Bel-
S.C., & Tamminga, C.A. (1996). Catch- Assessing and improving the cognitive levue/New York University. Brain Dys-
ing up on schizophrenia: The Fifth In- functions of mentally retarded people. function, 3, 299-307.
ternational Congress on Schizophrenia In I. Bialer & M. Sternlicht (Eds.), The Campbell, M., Anderson, L.T., Small,
Research, Warm Springs, VA, April psychology of mental retardation: Issues A.M., Adams, P., Gonzales, N.M., &
and approaches. New York: Psychological Ernst, M. (1993). Naltrexone in autistic
8-12, 1995. Archives of General Psychia-
Dimensions. children: Behavioral symptoms and at-
try, 53, 456-462. tentional learning. Journal of the Ameri-
Caccioppo, J.T., Glass, C.R., & Merluzzi,
Bulfinch’s mythology. (1979). New York: can Academy of Child and Adolescent Psy-
T.V. (1979). Self-statements and self-
Avenel Books. chiatry, 32, 1283-1291.
evaluations: A cognitive-response anal-
Burmey, W.E., Goodwin, F.K., & Murphy, ysis of heterosexual social anxiety. Cog- Campbell, M., Rosenbloom, S., Perry, R.,
nitive Therapy and Research, 3, 249-262. George, A.E., Kercheff, I.I., Anderson,
D.L. (1972). The “Switch Process” in
L., Small, A.M., & Jennings, S.J. (1982).
manic-depressive illness. Archives of Caddy, G.R. (1983). Alcohol use and Computerized axial tomography in
General Psycltiatry, 27, 312-317. abuse. In B. Tabakoff, P.B. Sutker, & young autistic children. American Jour-
C.L. Randell (Eds.), Medical and social as- nal of Psychiatry, 139, 510-512.
Bunney, W.E., Murphy, D.L., Goodwin,
pects of alcohol use. New York: Plenum.
F.K., & Borge, G.F. (1970). The switch Campbell, S.B. (1990). Behavioral problems
Caddy, G.R. (1985). Cognitive behavior in preschoolers: Clinical and developmental
process from depression to mania: Rela-
therapy in the treatment of multiple issues. New York: Guilford.
tionship to drugs which alter brain
personality. Behavior Modification, 9,
amines. Lancet, 1, 1022. Camper, P.M., Jacobson, N.S., Holtzworth-
267-292. Munroe, A., & Schmaling, K.B. (1988).
Burgess, A.W., & Holmstrom, L.L. (1974). Cadoret, R.J. (1978). Evidence for genetic Causal attributions for interactional be-
Rape: Victim of crisis. Bowie, MD: Robert inheritance of primary affective disor- haviors in married couples. Cognitive
J. Brady Company. der in adoptees. American Journal of Psy- Therapy and Research, 12, 195 - 209.
Burgio, L.D., Burgio, K.L., Engel, B.T., & chiatry, 135, 463-466. Campos, P.E., & Hathaway, B.E. (1993).
Tice, L.M. (1986). Increasing distance Cadoret, R.J., & Stewart, M.A. (1991). An Behavioral research on gay issues 20
and independence of ambulation in el- adoption study of attention deficit/ag- years after Davison’s ethical challenge.
gression and their relationship to adult The Behavior Therapist, 16, 193-197.
derly nursing home residents. Journal of
antisocial personality. Archives of Gen- Canetto, S.S. (1992). Gender and suicide in
Applied Behavior Analysis, 19, 357-366.
eral Psychiatry, 47, 73 - 82. the elderly. Suicide and Life-Threatening
Burnam, M.A., Stein, J.A., Golding, J.M., Cadoret, R.J., Yates, W.R., Troughton, Behavior, 22, 80-97.
Siegel, J.M., Sorenson, S.B., Forsythe, E., Woodworth, G., & Stewart, M.A. Cangelosi, A., Gressard, C.F., & Mines,
A.B., & Telles, C.A. (1988). Sexual as- (1995a). Adoption study demonstrating R. A. (1980). The effects of a rational
sault and mental disorders in a commu- two genetic pathways to drug abuse. thinking group on self-concepts in ado-
R-10 √√ KAYNAKLAR
lescents. The School Counselor, 27, 357- Journal of Personality and Social Psychol- of optimism on distress: A study of
361. ogy, 66, 127-141. women with early stage breast cancer.
Cannon, D.S., Baker, T.B., Gino, A., & Carney, R.M., Freedland, K.E., Rich, M.W., Journal of Personality and Social Psychol-
Nathan, P.E. (1986). Alcohol-aversion & Jaffe, A.S. (1995). Depression as a risk ogy, 65, 375 - 390.
therapy: Relation between strength of factor for cardiac events in established Cashman, J.A. (1966). The LSD story.
aversion and abstinence. Journal of Con- coronary heart disease: A review of pos-
Greenwich, CT: Fawcett.
sulting and Clinical Psychology, 54, 825- sible mechanisms. Annals of Behavioral
830. Medicine, 17, 142-149. Casriel, D. (1971). The dynamics of
Synanon. In R.W. Siroka, E.K. Siroka, &
Cannon, T.D., Mednick, S.A., & Parnas, J. Carone, B.J., Harrow, M., & Westermeyer,
G.A. Schloss (Eds.), Sensitivity training
(1990). Antecedents of predominantly J.F. (1991). Posthospital course and out-
and group encounter. New York: Grosset
negative and predominantly positive- come in schizophrenia. Archives of
General Psychiatry, 48, 247-253. & Dunlap.
symptom schizophrenia in a high-risk
population. Archives of General Psychia- Carr, A.T. (1971). Compulsive neurosis: Castellanos, F.X., Giedd, J.N., Marsh, W.L.,
try, 47, 622-632. Two psychophysiological studies. Bul- Hamburger, S.D., Vaituzis, A.C., Dick-
Cannon, T.D., Mednick, S.A., Parnas, J., letin of the British Psychological Society, stein, D.P., Sarfatti, S.E., Vauss, Y.C.,
Schulsinger, F., Praestholm, J., & Ves 24, 256-257. Snell, J.W., Lange, N., Kaysen, D., Krain,
tergaard, A. (1994). Developmental A.L., Ritchie, G.F., Rajapaske, J.C., &
Carr, E.G., Schreibman, L., & Lovaas, O.I.
brain abnormalities in the offspring of (1975). Control of echolalic speech in Rapoport, J.L. (1996). Quantitative brain
schizophrenic mothers: 2. Structural psychotic children. Journal of Abnormal magnetic resonance imaging in at-
brain characteristics of schizophrenia Child Psychology, 3, 331-351. tention-deficit/hyperactivity disorder.
and schizotypal personality disorder. Archives of General Psychiatry, 53, 607-
Carroll, B.J. (1982). The dexamethasone
Archives of General Psychiatry, 51, 955- 616.
suppression test for melancholia. British
962. Journal of Psychiatry, 140, 292-304. Castle, D.J., & Murray, R.M. (1993). The
Cannon, T.D., Zorilla, L.E., Shtasel, D., Carroll, J.M., Touyz, S.M., & Beumont, P.J. epidemiology of late-onset schizophre-
Gur, R.E., Gur, R.C., et al. (1994). Neu- (1996). Specific comorbidity between nia. Schizophrenia Bulletin, 19, 691-700.
ropsychological functioning in siblings bulimia nervosa and personality disor- Catania, J.A., Turner, H., Kegeles, S.M.,
discordant for schizophrenia and ders. International Journal of Eating Dis- Stall, R., et al. (1989). Older Americans
healthy volunteers. Archives of General orders, 19, 159-170. and AIDS: Transmission risks and pri-
Psychiatry, 51, 651-661.
Carroll, K.M. (1996). Relapse prevention mary prevention research needs. Geron-
Cantor, N., Markus, H., Niedenthal, P., & as a psychosocial treatment: A review of tologist, 29, 373 -381.
Nurius, P. (1986). On motivation and controlled clinical trials. Experimental Cautela, J R. (1966). Treatment of compul-
the self-concept. In R.M. Sorrentino & and Clinical Psychopharmacology, 4, 46- sive behavior by covert sensitization.
E.T. Higgins (Eds.), Handbook of motiva- 54. Psychological Record, 16, 33-41.
tion and cognition: Foundations of social
Carroll, K.M., Rounsaville, B.J., Gordon, Caven, R.S. (1973). Speculations on inno-
behavior (pp. 96-121). New York: Guil-
L.T., Nich, C., Jatlow, P., Bisighini, R.M., vations to conventional marriage in old
ford.
& Gawin, F.H. (1994). Psychotherapy age. The Gerontologist, 13, 409-411.
Cantos, A.L., Neidig, P.H., & O’Leary, and pharmacotherapy for ambulatory
K.D. (1994). Injuries of women and men Centers for Disease Control. (1994).
cocaine abusers. Archives of General Psy-
in a treatment program for domestic vi- chiatry, 51, 177-187. HIV/AIDS surveillance report. Atlanta:
olence. journal of Family Violence, 9, Centers for Disease Control.
Carroll, K.M., Rounsaville, B.J., Nich, C.,
113-124. Cerny, J.A., Barlow, D.H., Craske, M.G., &
Gordon, L.T., & Gawin, F. (1995). Inte-
Cantwell, D.P., Baker, L., & Rutter, M. grating psychotherapy and pharma- Himadi, W.G. (1987). Couples treatment
(1978). Family factors. In M. Rutter & E. cotherapy for cocaine dependence: Re- of agoraphobia: A two year follow-up.
Schopler (Eds.), Autism: A reappraisal of sults from a randomized clinical trial. In Behavior Therapy, 18, 401-415.
concepts and treatment. New York: L.S. Onken, J.D. Blaine & J.J. Boren Chambers, K.C., & Bernstein, I.L. (1995).
Plenum. (Eds.), Integrating behavioral therapies Conditioned flavor aversions. In R.L.
Caplan, G. (1964). Principles of preventive with medications in the treatment of drug Doty (Ed.), Handbook of olfaction and gus-
psychiatry. New York: Basic Books. dependence (pp. 19-36). Rockville, MD: tation (pp. 745-773). New York: Marcel
Çaplan, M., Weissberg, R.P, Grober, J.S., National Institute on Drug Abuse. Dekker.
Sivo, P.J., et al. (1992). Social compe- Carroll, K.M., Rounsaville, B.J., Nich, C., Chambless, D.L., Sanderson, W.C., Sho-
tence promotion with inner-city and Gordon, L.T., Wirtz, P.W., & Gawin, F. ham, V., Johnson, S.B., Pope, K.S.,
suburban young adolescents: Effects on (1994). One-year follow-up of psy- Crits-Christoph, P., Baker, M., Johnson,
social adjustment and alcohol use. Jour- chotherapy and pharmacotherapy for
B., Woody, S.R., Sue, S., Beutler, L.E.,
nal of Consulting and Clinical Psychol- cocaine dependence. Archives of General
Williams, D.A., & McCurry, S. (1996).
ogy, 66, 56-63. Psychiatry, 51, 989-997.
An update on empirically validated
Cardon, L.R., Smith, S.D., Fulker, D.W., Carstensen, L.L. (1996). Evidence for a therapies. The Clinical Psychologist, 49,
Kimberling, W.J., Pennington, B.F., & life-span theory of socioemotional selec- 5-18.
DeFries, J.C. (1994). Quantitative trait tivity. Current Directions in Psychological
locus for reading disability on chromo- Science, 4, 151-156. Chambliss, C.A., & Murray, E.J. (1979). Ef-
some 6. Science, 266, 276-279. ficacy attribution, locus of control, and
Carter, M.M., Hollon, S.D., Carson, R., &
weight loss. Cognitive Therapy and Re-
Carey, G., & Gottesman, I.I. (1981). Twin Shelton, R.C. (1995). Effects of a safe
search, 3, 349-353.
and family studies of anxiety, phobic, person on induced distress following a
and compulsive disorders. In D.F. Klein biological challenge in panic disorder Chaney, E.F., O’Leary, M.R., & Marlatt,
& J.G. Rabkin (Eds.), Anxiety: New re- with agoraphobia. Journal of Abnormal G.A. (1978). Skills training with alco-
search and changing concepts. New York: Psychology, 104, 156-163. holics. Journal of Consulting and Clinical
Raven. Carver, C.S., Pozo, C., Harris, S.D., Nor- Psychology, 46, 1092-1104.
Carnelly, K.B., Pietomonaco, P.R., & Jaffe, iega, V., Scheier, M., Robinson, D., Chapman, L.J., & Chapman, J.P. (1969). Il-
K. (1994). Depression, working models Ketcham, A., Moffat, F.L., & Clark, K. lusory correlation as an obstacle to the
of others and relationship functioning. (1993). How coping mediates the effect use of valid psychodiagnostic signs.
KAYNAKLAR R-11
√√
Journal of Abnormal Psychology, 74, 271- sulting and Clinical Psychology, 59, 458- (Ed.), Epidemiology of mental disorder.
287. 463. Washington, DC: American Association
Christie, A.B. (1982). Changing patterns in for the Advancement of Science.
Charney, D.S., Woods, S.W., Goodman,
mental illness in the elderly. British Jour- Clayton, E.W. (1988). From Rogers to
W.K., & Heninger, G.R. (1987). Neuro-
nal of Psychiatry, 140, 154-159. Rivers: The rights of the mentally ill to
biological mechanisms of panic anxiety:
Chua, S.T., & McKenna, P.T. (1995). Schiz- refuse medications. American Journal of
Biochemical and behavioral correlates
ophrenia-A brain disease? British Jour- Law and Medicine, 13, 7-52.
of yohimbine-induced panic attacks. nal of Psychiatry, 166, 563-582.
American Journal of Psychiatry, 144, Clayton, P.J. (1973). The clinical morbidity
Churchill, D.W. (1969). Psychotic children of the first year of bereavement: A
1030-1036. and behavior modification. American review. Comparative Psychiatry, 14, 151-
Chassin, L., Curran, P.J., Hussong, A.M., Journal of Psychiatry, 125, 1585-1590. 157.
& Colder, C. R. (1996). The relation of Cimons, M. (1992, May 22). Record num- Clayton, R.R., Catterello, A., & Walden,
parent alcoholism to adolescent sub- ber of Americans stop smoking. Los An-
K.P. (1991). Sensation seeking as a po-
stance abuse: A longitudinal follow-up. geles Times, p. A4.
tential mediating variable for school-
Journal of Abnormal Psychology, 105, Cimons, M. (1995, December 16). Smok- based prevention intervention: A two-
ing, illegal drug use still rising among year follow-up of DARE. Health
70-80.
teens, national survey shows. Los Ange- Communication, 3, 229-239.
Chelune, G.J., Ferguson, W., Koon, R., & les Times, p. A25.
Dickey, T.O. (1986). Frontal lobe disinhi- Cleckley, H. (1976). The mask of sanity (5th
Cimons, M. (1996, March 19). Firm ad- ed.). St. Louis: Mosby.
bition in attention deficit disorder. Child justed nicotine in cigarettes, affidavits
say. Los Angeles Times, pp. Al, A13. Climko, R.P., Roehrich, H., Sweeney, D.R.,
Psychiatry and Human Development, 16,
& Al-Razi, J. (1987). Ecstasy: A review of
264-281. Cinciripini, P.M., Lapitsky, L., Seay, S.,
MDMA and MDA. International Journal
Chemtob, C., Roitblat, H.C., Hamada, Wallfisch, A., Kitchens, K., & Van Vu-
of Psychiatry in Medicine, 16, 359 -372.
nakis, H. (1995). The effect of smoking
R.S., Carlson, J.G., & Twentyman, C.T. Clomipramine Collaborative Study
schedules on cessation outcome: Can
(1988). A cognitive action theory of we improve on common methods of Group. (1991). Clomipramine in the
posttraumatic stress disorder. Journal of gradual and abrupt nicotine with- treatment of patients with obsessive-
Anxiety Disorders, 2, 253-275. drawal? Journal of Consulting and Clini- compulsive disorder. Archives of General
cal Psychology, 63, 388-399. Psychiatry, 48, 730 - 738.
Cherner, J. (1990). A smoke-free America.
New York: Smokefree Educational Ser- Cinciripini, P.M., Lapitsky, L.G., Wall- Cloninger, R.C., Bohman, M., & Sigvards-
fisch, A., Mace, R., Nezami, E., & Van son, S. (1981). Inheritance of alcohol
vices.
Vunakis, H. (1994). An evaluation of a abuse: Cross-fostering analysis of
Chernoff, R., & Davison, G. C. (1997, Au- multicomponent treatment program in- adopted men. Archives of General Psychi-
gust). Values and their relationship to volving scheduled smoking and relapse atry, 38, 861-868.
HIV/AIDS risk behavior. Paper pre- prevention procedures: Initial findings. Cloninger, R.C., Martin, R.L., Guze, S.B.,
sented at the annual convention of the Addictive Behaviors, 19, 13-22. & Clayton, P.L. (1986). A prospective
American Psychological Association, Clark, D.F. (1988). The validity of mea- follow-up and family study of somati-
Chicago. sures of cognition: A review of the liter- zation in men and women. American
ature. Cognitive Therapy and Research, Journal of Psychiatry, 143, 713-714.
Chesney, M.A., & Folkman, S. (1994). Psy- 12, 1-20.
chological impact of HIV disease and Clunies-Ross, G.G. (1979). Accelerating
Clark, D.M. (1986). A cognitive approach the development of Down’s syndrome
implications for intervention. Psychiatric to panic. Behavior Research and Therapy, infants and young children. The Journal
Clinics of North America, 17, 163-182. 24, 461-470.
of Special Education, 13, 169-177.
Chiariello, M.A., & Orvaschel, H. (1995). Clark, L.A., Watson, D., & Mineka, S.
Coates, S., & Person, E.S. (1985). Extreme
Patterns of parent-child communica- (1994). Temperament, personality, and
boyhood femininity: Isolated behavior
tion: Relationship to depression. Clinical the mood and anxiety disorders. Journal
or pervasive disorder? Journal of the
of Abnormal Psychology, 103, 92-102.
Psychology Review, 15, 395-407. American Academy of Child Psychiatry,
Clark, R.F., & Goate, A.M. (1993). Molecu- 24, 702-709.
Christensen, A., & Heavey, C.L. (1990). lar genetics of Alzheimer’s disease.
Gender and social structure in the de- Archives of Neurology, 50, 1164-1172. Cody, M., Wendt, P., Dunn, D., Ott, J.,
mand/withdraw pattern of marital in- Pierson, J., & Pratt, L. (1997) Friendship
Clarke, G., Hops, H., Lewinsohn, P.M.,
formation and community develop-
teraction. Journal of Personality and Social Andrews, J., Seeley, J.R., & Williams, J.
ment on the Internet. International
Psychology, 59, 73 - 81. (1992). Cognitive-behavioral group
Communication Association Meeting,
treatment of adolescent depression: Pre-
Christensen, A., & Jacobson, N.S. (1993). Montreal, May.
diction of outcome. Behavior Therapy, 23,
Who or what can do psychotherapy? Cohen, D., Eisdorfer, C., Prinz, P., Breen,
341-354.
Psychological Science, 5, 8-14. A., Davis, M., & Gadsby, A. (1983).
Clarke, K., & Greenberg, L. (1986). Differ-
Christensen, A., Jacobson, N.S., & Bab- ential effects of the gestalt two chair in- Sleep disturbances in the institutional-
cock, J.C. (1995). Integrative behavioral tervention and problem solving in re- ized aged. Journal of the American Geri-
solving decisional conflict. Journal of atrics Society, 31, 79-82.
couples therapy. In N.S. Jacobson & A.S.
Gurman (Eds.), Clinical handbook of cou- Counseling Psychology, 33, 48-53. Cohen, D.J., Solnit, A.J., & Wohlford, P.
Clarkin, J.F., Marziali, E., & Munroe-BIum, (1979). Mental health services in Head
ples therapy (pp. 31-64). New York:
H. (Eds.). (1992). Borderline personality Start. In E. Zigler & J. Valentine (Eds.),
Guilford.
disorder: Clinical and empirical perspec- Project Head Start. New York: Free
Christensen, A., & Shenk, J.L. (1991). tives. New York: Guilford. Press.
Communication, distress, and psycho- Clausen, J.A., & Kohn, M.L. (1959). Rela- Cohen, L.J., & Roth, S. (1987). The psycho-
logical distance in nondistressed, clinic, tion of schizophrenia to the social struc- logical aftermath of rape: Long-term ef-
and divorcing couples. Journal of Con- ture of a small city. In B. Pasamanick fects and individual differences in re-
R-12 √√ KAYNAKLAR
covery. Journal of Social and Clinical vosa. British Journal of Psychiatry, 110, sion in late life (pp. 397-418). Washing-
Psychology, 5, 525-534. 86-108. ton, DC: American Psychiatric Press.
Cohen, P., Cohen, J., Kasen, S., Velez, C.N., Combs, G., Jr., & Ludwig, A.M. (1982). Cook, B., Blatt, S.J., & Ford, R.Q. (1995).
Hartmark, C., Johnson, J., Rojas, M., Dissociative disorders. In J.H. Greist, The prediction of therapeutic response
Brook, J., & Streuning, E.L. (1993). An J.W. Jefferson, & R.L. Spitzer (Eds.), Treat- to long-term intensive treatment of seri-
epidemiological study of disorders in ment of mental disorders. New York: ously disturbed young adult inpatients.
late childhood and adolescence: 1. Age Oxford University Press. Psychotherapy Research, 5, 218-230.
and gender-specific prevalence. Journal
Comfort, A. (1980). Sexuality in later life. Cook, M., & Mineka, S. (1989). Observa-
of Child Psychology and Psychiatry, 34,
In J.E. Birren & R.B. Sloane (Eds.), Hand- tional conditioning of fear to fear-rele-
851-867.
book of mental health and aging. Engle- vant versus fear-irrelevant stimuli in
Cohen, S., & Herbert, T.B. (1996). Health wood Cliffs, NJ: Prentice-Hall. rhesus monkeys. Journal of Abnormal
psychology: Psychological factors and
Comfort, A. (1984). Sexuality and the el- Psychology, 98, 448 -459.
physical disease from the perspective of
derly. In J.P. Abrahams & V. Crooks
human psychoneuroimmunology. In Coons, P.M., & Milstein, V. (1992). Psy-
(Eds.), Geriatric mental health. Orlando,
J.T. Spence, J.M. Darley, & D.J. Foss chogenic amnesia: A clinical investiga-
FL: Grune & Stratton.
(Eds.), Annual review of psychology (pp. tion of 25 cases. Dissociation: Progress in
123-142). Stanford, CA: Stanford Uni- Committee on Government Operations.
the Dissociative Disorders, 5, 73-79.
versity Press. (1985). The federal response to the homeless
crisis. Washington, DC: U.S. Govern- Cooper, A.F., Garside, R.F., & Kay, D.W.K.
Cohen, S., & Wills, T.A. (1985). Stress, so- (1976). A comparison of deaf and non-
ment Printing Office.
cial support, and the buffering process. deaf patients with paranoid and affec-
Psychological Bulletin, 98, 310-357. Committee on Health Care for Homeless
People. (1988). Homelessness, health, and tive psychoses. British Journal of Psychia-
Cohen, S., Tyrell, D.A.J., & Smith, A.P. try, 129, 532-538.
human needs. Washington, DC: National
(1991). Psychological stress and suscep-
Academic Press. Cooper, A.F., Kay, D.W.K., Curry, A.R.,
tibility to the common cold. New Eng-
Compas, B.E., Ey, S., & Grant, K.E. (1993). Garside, R.F., & Roth, M. (1974). Hear-
land Journal of Medicine, 325, 606-612.
Taxonomy, assessment and diagnosis of ing loss in paranoid and affective psy-
Cole, D., & Turner, J., Jr. (1993). Models of
depression during adolescence. Psycho- choses of the elderly. Lancet, 2, 851-854.
cognitive mediation and moderation in
logical Bulletin, 144, 323 - 344. Cooper, J.E., Kendell, R.E., Gurland, B.J.,
child depression. Journal of Abnormal
Psychology, 102, 271-281. Compton, D.R., Dewey, W.L., & Martin, Sharpe, L., Copeland, J.R.M., & Simon,
B.R. (1990). Cannabis dependence and R. (1972). Psychiatric diagnosis in New
Cole, D.A., Martin, J.M., Powers, B., &
tolerance production. Advances in Alco- York and London. London: Oxford Uni-
Truglio, R. (1990). Modeling causal rela-
hol and Substance Abuse, 9, 129-147. versity Press.
tions between academic and social com-
petence and depression: A multitrait- Condelli, W.S., Fairbank, J.A., Dennis, Cooper, M.L., Frone, M.R., Russell, M., &
multimethod longitudinal study of M.L., & Rachal, J.V. (1991). Cocaine use Mudar, P. (1995). Drinking to regulate
children. Journal of Abnormal Psychol- by clients in methadone programs: Sig- positive and negative emotion: A moti-
ogy, 105, 258 - 270. nificance, scope, and behavioral inter-
vational model of alcoholism. Journal of
Cole, J., Watt, N., West, S., Hawkins, J., ventions. Journal of Substance Abuse
Personality and Social Psychology, 69,
Asarnow, J., Markman, H., Ramey, S., Treatment, 8, 203-212.
961-974.
Shure, M., & Long, B. (1993). The sci- Conger, J.J. (1951). The effects of alcohol
on conflict behavior in the albino rat. Cooper, P.J., Coker, S., & Fleming, C. (1994).
ence of prevention: A conceptual frame-
Quarterly Journal of Studies on Alcohol, Self-help for bulimia nervosa: A
work and some directions for a national
12, 129. preliminary report. International Journal
research program. American Psycholo-
gist, 48, 1013-1022. of Eating Disorders, 16, 401-404.
Connelly, M. (1992, March 7). 3 found
Cole, J.D. (1988). Where are those new dead after inhaling laughing gas. Los Coppen, A., Prange, A.J., Whybrow, PC.,
anti-depressants they promised us? Angeles Times, pp. Al, A23. & Noguera, R. (1972). Abnormalities in
Archives of General Psychiatry, 45, 193- Conners, C.K. (1969). A teacher rating indoleamines in affective disorders.
194. scale for use in drug studies with chil- Archives of General Psychiatry, 26, 474-
Cole, K.C. (1996, November 22). Trying to dren. American Journal of Psychiatry, 478.
solve the riddle of the rock. Los Angeles 126, 884 -888. Corbitt, E.M., & Widiger, T.A. (1995). Sex
Times, pp. Al, A29. Conners, F.A., Caruso, D.R., & Detterman, differences in the personality disorders:
Collaborative study of children treated for D.K. (1986). Computer-assisted instruc- An exploration of the data. Clinical Psy-
phenylketonuria, preliminary report 8. tion for the mentally retarded. In N.R. chology: Science and Practice, 2, 225-
(1975, February). R. Koch, principal in- Ellis & N.W. Bray (Eds.), International re- 238.
vestigator. Presented at the Eleventh view of research in mental retardation (Vol.
Cordova, J.V., & Jacobson, N.S. (1993).
General Medicine Conference, Stateline, 14). New York: Academic Press.
Couple distress. In D.H. Barlow (Ed.), Clin-
NV. Conoley, C.W., Conoley, J.C., McConnell, ical handbook of psychological disorders
Colletti, G., & Kopel, S.A. (1979). Main- J.A., & Kimzey, C.E. (1983). The effect of (2nd ed., pp. 461-512). New York: Guil-
taining behavior change: An investiga- the ABCs of rational emotive therapy
ford.
tion of three maintenance strategies and and the empty-chair technique of
the relationship of self-attribution to the Gestalt therapy on anger reduction. Cornblatt, B., & Erlenmeyer-Kimling, L.E.
long-term reduction of cigarette smok- Psychotherapy: Theory, Research, and (1985). Global attentional deviance in
ing. Journal of Consulting and Clinical Practice, 20, 112-117. children at risk for schizophrenia:
Psychology, 47, 614-617. Consumer Reports. (1995, November). Specificity and predictive validity. Jour-
Collins, L.F., Maxwell, A.E., & Cameron, Mental health: Does therapy help? Con- nal of Abnormal Psychology, 94, 470-
C. (1962). A factor analysis of some sumer Reports, pp. 734- 739. 486.
child psychiatric clinic data. Journal of Conwell, Y. (1994). Suicide in elderly pa- Cornelius, J.R., Salloum, I.M., Mezzich, J.,
Mental Science, 108, 274-285. tients. In L.S. Schneider, C.F. Reynolds, Cornelius, M.D., Fabrega, H., & et al. (1995).
Collins, S., & King, M. (1996). Ten year fol- III, B.D. Lebowitz, & A.J. Friedhoff Disproportionate suicidability in
low-up of 50 patients with bulimia ner- (Eds.), Diagnosis and treatment of depres- patients with comorbid major depres-
KAYNAKLAR R-13
√√
sion and alcoholism. American Journal of prediction table. Crime and Delinquency, panic disorder. Archives of General Psy-
Psychiatry, 152, 358 - 364. 9, 249-261. chiatry, 40, 1065-1069.
Corwin, M. (1996). Heroin’s new popular- Craighead, L.W., & Agras, W.S. (1991). Crowe, R.R., Noyes, R., Wilson, A.F., El-
ity claims unlikely victims. Los Angeles Mechanisms of action in cognitive-be- ston, R.C., et al. (1987). A linkage study
Times. havioral and pharmacological interven- of panic disorder. Archives of General
Coryell, W., Leon, A., Winokur, G., Endi- tions for obesity and bulimia nervosa. Psychiatry, 44, 933-937.
cott, J., Keller, M., et al. (1996). Impor- Journal of Consulting and Clinical Psychol- Culter, S.E., & Nolen-Hoeksema, S. (1991).
tance of psychotic features to long-term ogy, 59, 115-125. Accounting for sex differences in de-
course in major depressive disorder. Craighead, W.E., Evans, D.D., & Robins, pression through female victimization:
American Journal of Psychiatry, 153, 483- Childhood sexual abuse. Sex Roles, 24,
C.J. (1992). Unipolar depression. In S.M.
489. 425-438.
Turner, K.S. Calhoun, & H.E. Adams
Coryell, W., Winokur, G., Shea, T., Maser, (Eds.), Handbook of clinical behavior Cummings, E.M., Davies, P.T., & Simpson,
J.W., Endicott, J., & Akiskal, H.S. (1994). therapy (2nd ed., pp. 99-116). New York: K.S. (1994). Marital conflict, gender, and
The long-term stability of depressive Wiley. children’s appraisals and coping effi-
subtypes. American Journal of Psychiatry,
Craske, M.G., Brown, A.T., & Barlow, D.H. cacy as mediators of child adjustment.
151, 199 - 204.
(1991). Behavioral treatment of panic Journal of Family Psychology, 8, 141
Costa, P.T., Jr., & McCrae, R.R. (1992). -149.
disorder: A two-year follow-up. Behav-
SEO-PI-R. Odessa, FL: Psychological
ior Therapy, 22, 289-304. Cunningham, P.J., & Mueller, C.D. (1991).
Assessment Resources.
Craske, M.G., Maidenberg, E., & Individuals with mental retardation in
Costa, P.T., Jr., & McCrae, R.R. (1988). Per- residential facilities: Findings from the
sonality in adulthood: A six-year longi- Bystritsky, A. (1995). Brief cognitive-
behavioral versus nondirective therapy for 1987 National Medical Expenditure
tudinal study of self-reports and spouse
panic disorder. Journal of Behavior Ther- Survey. American Journal on Mental Re-
ratings on the NEO Personality Inven-
apy & Experimental Psychiatry, 26, 113- tardation, 96, 109-117.
tory. Journal of Personality and Social Psy-
chology, 54, 853-863. 120. D’Amicis, L., Goldberg, D., LoPiccolo, J.,
Craske, M.G., Rapee, R.M., & Barlow, Friedman, J., & Davies, L. (1985). Clini-
Costa, P.T., Jr., Zonderman, A.B., McCrae,
cal follow-up of couples treated for sex-
R.R., Cornoni-Huntley, J., Locke, B.Z., & D. H. (1992). Cognitive-behavioral treat-
ual dysfunction. Archives of Sexual Be-
Barbano, H.E. (1987). Longitudinal ment of panic disorder, agoraphobia,
analyses of psychological well-being in havior, 14, 461-483.
and generalized anxiety disorder. In
a national sample: Stability of mean lev- D’Ercole, A., & Struening, E. (1990). Vic-
S.M. Turner, K.S. Calhoun, & H.E.
els. Journal of Gerontology, 42, 50-55. timization among homeless women:
Adams (Eds.), Handbook of clinical behav-
Costello, E.J., Costello, A.J., Edelbrock, C., Implications for service delivery. Journal
ior therapy (2nd ed. pp. 39-65). New
Burns, B.J., Dulcan, M.K., Brent, D., & of Community Psychology, 18, 141-152.
York: Wiley.
Janiszewski, S. (1988). Psychiatric disor- D’Zurilla, T.J. (1986). Problem-solving ther-
Creer, T.L. (1982). Asthma. Journal of Con-
ders in pediatric primary care. Archives apy: A social competence approach to clini-
sulting and Clinical Psychology, 50, 912-
of General Psychiatry, 45, 1107-1116. cal intervention. New York: Springer.
921.
Courchesne, E., Yeung-Courchesne, R., D’Zurilla, T.J. (1990). Problem-solving
Press, G.A., Hesselink, J.R., & Jernigan, Creer, T.L., Renna, C.M., & Chai, H.
training for effective stress management
T.L. (1988). Hypoplasia of cerebellar (1982). The application of behavioral
and prevention. Journal of Cognitive Psy-
vermal lobules VI and VII in autism. techniques to childhood asthma. In
chotherapy: An International Quarterly,
New England Journal of Medicine, 318, D.C. Russo & J.W. Varni (Eds.), Behav-
4, 327-355.
1349-1354. ioral pediatrics: Research and practice.
D’Zurilla, T.J., & Goldfried, M.R. (1971).
Covi, L., Lipman, R.S., Derogatis, L.R., New York: Plenum.
Problem-solving and behavior modifi-
Smith, J.E., & Pattison, J.H. (1974). Crick, N.R., & Dodge, K.A. (1994). A re- cation. Journal of Abnormal Psychology,
Drugs and group psychotherapy in view and reformulation of social infor- 78, 107-126.
neurotic depression. American Journal of mation-processing mechanisms in chil-
D’Zurilla, T.J., & Sheedy, C.F. (1991). Rela-
Psychiatry, 131, 191-197. dren’s social adjustment. Psychological
tion between social problem-solving
Cox, A., Rutter, M., Newman, S., & Bartak, Bulletin, 115, 74-101.
ability and subsequent level of psycho-
L. (1975). A comparative study of infan- Crisp, A.H., Callender, J.S., Haleck, C., & logical stress in college students. Journal
tile autism and specific developmental Hsu, L.K.G. (1992). Long-term mortality of Personality and Social Psychology, 61,
language disorders: 2. Parental charac- in anorexia nervosa. British Journal of 841-846.
teristics. British Journal of Psychiatry, Psychiatry, 161, 104-107.
126, 146-159. D’Zurilla, T.J., & Sheedy, C.F. (1992). The
Crits-Christoph, P. (1992). The efficacy of relation between social problem-solving
Cox, D.J., Freundlich, A., & Meyer, R.G.
brief dynamic psychotherapy. American ability and subsequent level of acade-
(1975). Differential effectiveness of elec-
Journal of Psychiatry, 149, 151-158. mic competence in college students.
tromyographic feedback, verbal relax-
ation instructions, and medication Cronan, T.A., Cruz, S.G., Arriaga, R.I., & Cognitive Therapy and Research, 16, 589-
placebo with tension headaches. Journal Sarkin, A.J. (1996). The effects of a com- 599.
of Consulting and Clinical Psychology, munity-based literacy program on Dackis, C.A., & Gold, M.S. (1985). Phar-
43, 892-898. young children’s language and concep- macological approaches to cocaine ad-
Coyne, J.C. (1976). Depression and the re- tual development. American Journal of diction. Journal of Substance Abuse Treat-
sponse of others. Journal of Abnormal Community Psychology, 24, 251-272. ments, 139-145.
Psychology, 85, 186-193. Crow, T.J. (1980). Molecular pathology of DaCosta, M., & Halmi, K.A. (1992). Classi-
Craft, M.J. (1969). The natural history of schizophrenia: More than one disease fications of anorexia nervosa: Question
psychopathic disorder. British Journal of process? British Medical Journal, 280, of subtypes. International Journal of Eat-
Psychiatry, 115, 39-44. 784-788. ing Disorders, 11, 305-313.
Craig, M.M., & Glick, S.J. (1963). Ten Crowe, R.R., Noyes, R., Pauls, D.I., & Sly- Daneman, E.A. (1961). Imipramine in of-
years’ experience with the Glueck social man, D.J. (1983). A family study of fice management of depressive reac-
R-14 √√ KAYNAKLAR
tions (a double-blind study). Diseases of Association for Advancement of Behav- ment. Current Directions in Psychological
the Nervous System, 22, 213-217. ior Therapy, Chicago. Science, 4, 29-33.
Daniolos, P.T., & Holmes, V.F. (1995). HIV Davison, G.C. (1976). Homosexuality: The Davison, G.C., Robins, C., & Johnson,
public policy and psychiatry: An exami- ethical challenge. Journal of Consulting M.K. (1983). Articulated thoughts dur-
nation of ethical issues and professional and Clinical Psychology, 44, 157-162. ing simulated situations: A paradigm
Davison, G.C. (1978). Not can but ought: for studying cognition in emotion and
guidelines. Psychosomatics, 36, 12-21.
The treatment of homosexuality. Journal behavior. Cognitive Therapy and Re-
Dare, C., LeGrange, D., Eisler, I., & search, 7, 17-40.
of Consulting and Clinical Psychology,
Rutherford, J. (1994). Redefining the
46, 170-172. Davison, G.C., Tsujimoto, R.N., & Glaros,
psychosomatic family: Family process A.G. (1973). Attribution and the mainte-
Davison, G.C. (1991). Constructionism
of 26 eating disordered families. Interna- nance of behavior change in falling
and therapy for homosexuality. In J.
tional Journal of Eating Disorders, 16, Gonsiorek & J. Weinrich (Eds.), Homo- asleep. Journal of Abnormal Psychology,
211-226. sexuality: Research findings for public pol- 82, 124-133.
Davies, P.T., & Cummings, E.M. (1994). icy. Newbury Park, CA: Sage. Davison, G.C., Williams, M.E., Nezami, E.,
Marital conflict and child adjustment: Davison, G.C., & Darke, L. (1991). Manag- Bice, T.L., & DeQuattro, V. (1991). Re-
An emotional security hypothesis. Psy- ing pain. In R. Bjork & D. Druckman laxation, reduction in angry articulated
chological Bulletin, 116, 387-411. (Eds.), In the mind’s eye: Understanding thoughts, and improvements in border-
the basis of human performance. Washing- line essential hypertension and heart
Davila, J., Hammen, C.L., Burge, D., Pa-
ton, DC: National Academy Press. rate. Journal of Behavioral Medicine, 14,
ley, B., & Daley, S.E. (1995). Poor in- 453-468.
terpersonal problem solving as a mech- Davison, G.C., & Lazarus, A.A. (1995).
The dialectics of science and practice. In Dawes, R.M. (1994). House of cards: Psy-
anism of stress generation in depression
S.C. Hayes, V.M. Follette, T. Risley, chology and psychotherapy built on myth.
among adolescent women. Journal of New York: Free Press.
R.D. Dawes, & K. Grady (Eds.), Scien-
Abnormal Psychology, 104, 592 - 600.
tific standards of psychological practice: Is- Dawson, G., & Lewy, A. (1989). Reciprocal
Davis, J.M. (1978). Dopamine theory of sues and recommendations (pp. 95-120). subcortical-cortical influences in au-
schizophrenia: A two-factor theory. Reno, NV: Context Press. tism. In G. Dawson (Ed.), Autism:
In L.C. Wynne, R.L. Cromwell, & Davison, G.C., & Neale, J.M. (1996). Ab- Nature, diagnosis, and treatment (pp.
S. Matthysse (Eds.), The nature of normal psychology. Revised sixth edition. 144-173). New York: Guilford.
schizophrenia. New York: Wiley. New York: Wiley. Dawson, M.E., Schell, A.M., & Banis, H.T.
Davis, K.L., Kahn, R.S., Ko, G., & David- Davison, G.C., & Rosen, R.C. (1972). Lo- (1986). Greater resistance to extinction
son, M. (1991). Dopamine and schizo- beline and the reduction of cigarette of electrodermal responses conditioned
smoking. Psychological Reports, 31, 443- to potentially phobic CSs: A noncognitive
phrenia: A review and reconceptualiza-
456. process? Psychophysiology, 23, 552-561.
tion. American Journal of Psychiatry, 148,
1474-1486. Davison, G.C., & Thompson, R.F. (1988). Deacon, S., Minichiello, V., & Plummer, D.
Stress management. In D. Druckman & (1995). Sexuality and older people: Re-
Davison, E.H. (1996). Women and aging. visiting the assumptions. Educational
J.A. Swets (Eds.), Enhancing human per-
Unpublished manuscript, University of Gerontology, 21, 497-513.
formance: Issues, theories, and techniques.
California at Santa Barbara.
Washington, DC: National Academic Dejong, W., & Kleck, R.E. (1986). The so-
Davison, G.C. (1964). A social learning Press. cial psychological effects of overweight.
therapy programme with an autistic Davison, G.C., & Valins, S. (1969). Mainte- In C.P. Herman, M.P. Zarına, & E.T. Hig-
child. Behaviour Research and Therapy, nance of self-attributed and drug-attrib- gins (Eds.), Physical appearance, stigma,
2, 146-159. uted behavior change. Journal of Person- and social behavior. Hillside, NJ: Erl-
ality and Social Psychology, 11, 25-33. baum.
Davison, G.C. (1966). Differential relax-
ation and cognitive restructuring in Davison, G.C., & Wilson, G.T. (1973). Atti- Delgado, PL., Charney, D.S., Price, L.H.,
tudes of behavior therapists toward ho- Aghajanian, G.K., Landis, H., et al.
therapy with a “paranoid schizo-
mosexuality. Behavior Therapy, 4, 686- (1990). Serotonin function and the
phrenic” or “paranoid state.” Proceed-
696. mechanism of antidepressant action:
ings of the 74th Annual Convention of the
Reversal of antidepressant induced re-
American Psychological Association. Davison, G.C., & Zighelboim, V. (1987). Ir-
mission by rapid depletion of plasma
Washington, DC: American Psychologi- rational beliefs in the articulated
tryptophan. Archives of General Psychia-
cal Association. thoughts of college students with social
try, 47, 411-418.
anxiety. Journal of Rational-Emotive Ther-
Davison, G.C. (1968a). Elimination of a apy, 5, 238-254. deLint, J. (1978). Alcohol consumption
sadistic fantasy by a client-controlled and alcohol problems from an epidemi-
Davison, G.C., Feldman, P.M., & Osborn,
counterconditioning technique. Journal ological perspective. British Journal of
C.E. (1984). Articulated thoughts, irra-
of Abnormal Psychology, 73, 84-90. Alcohol and Alcoholism, 17, 109-116.
tional beliefs, and fear of negative eval-
Davison, G.C. (1968b). Systematic de- uation. Cognitive Therapy and Research, Dement, W.C., Laughton, E., &
sensitization as a counterconditioning 8, 349-362. Carskadon, M.A. (1981). “White paper”
on sleep and aging. Journal of the Ameri-
process. Journal of Abnormal Psychology, Davison, G.C., Haaga, D.A., Rosenbaum,
can Geriatrics Society, 30, 25-50.
73, 91-99. J., Dolezal, S.L., & Weinstein, K.A.
(1991). Assessment of self-efficacy in ar- DeMyer, M. (1975). The nature of the neu-
Davison, G.C. (1973). Counter countrol in
ticulated thoughts: “States of Mind” ropsychological disability of autistic
behavior modification. In L.A. Hamer- children, journal of Autism and Childhood
analysis and association with speech
lynck, L.C. Handy, & E.J. Mash (Eds.), Schizophrenia, 5, 109-127.
anxious behavior. Journal of Cognitive
Behavior change: Methodology, concepts
Psychotherapy: An International Quar- Depression Guideline Panel. (1997). De-
and practice. Champaign, IL: Research terly, 5, 83-92. pression in primary care: Detection and di-
Press. agnosis. Rockville, MD: U.S. Department
Davison, G.C., Navarre, S.G., & Vogel,
Davison, G.C. (1974). Homosexuality: The R.S. (1995). The articulated thoughts in of Health and Human Services.
ethical challenge. Presidential address to simulated situations paradigm: A think- Depue, R.A., & Monroe, S.M. (1978).
the Eighth Annual Convention of the aloud approach to cognitive assess- Learned helplessness in the perspective
KAYNAKLAR R-15
√√
of the depressive disorders: Conceptual and his offenses. Bulletin of the American tional Journal of Eating Disorders, 10,
and definitional issues. Journal of Abnor- Academy of Psychiatry and the Law, 18, 67- 78.
mal Psychology, 87, 3-20. 163-178. Dollard, J., & Miller, N.E. (1950). Personal-
Dershowitz, A. (1994a, May 15). “Abuse DiFranza, J.R., Richards, J.W., Paulman, ity and psychotherapy. New York: Mc-
Excuse” du jour victimizes many. Los P.M., Wolf-Gillespie, N., Fletcher, C., et Graw-Hill.
Angeles Times. al. (1991). RJR Nabisco’s cartoon camel
Doran, A.R., Pickar, D., Boronow, J., et al.
Dershowitz, A. (1994b). The abuse excuse: promotes Camel Cigarettes to children.
(1985). CT scans in schizophrenics, medical
And other cop-outs, sob stories, and eva- Journal of the American Medical Associa-
tion, 266, 3149-3153. and normal controls. Annual meeting of
sions of responsibility. Boston: Little
the American College of Neuropsy-chop-
Brown. DiMascio, A., Weissman, M.M., Prusoff,
harmacology, Maui, HI.
DeRubeis, R.J., Hollon, S.D., Evans, M.D., B.A., Neu, C., Zwilling, M., & Klerman,
G.L. (1979). Differential symptom re- Dougher, M.J. (1988). Clinical assessment
& Bemis, K.M. (1982). Can psychothera-
duction by drugs and psychotherapy in of sex offenders. In B.K. Schwartz (Ed.), A
pies for depression be discriminated? A
systematic investigation of cognitive acute depression. Archives of General practitioner’s guide to treating the incar-
therapy and interpersonal therapy. Jour- Psychiatry, 36, 1450-1456. cerated male sex offender (pp. 77-84).
nal of Consulting and Clinical Psychol- DiNardo, P.A., Guzy, L.T., Jenkins, J.A., Washington, DC: U.S. Department of
ogy, 50, 744 - 760. Bak, R.M., Tomasi, S.F., & Copland, M. Justice.
Detterman, D.K. (1979). Memory in the (1988). Etiology and maintenance of Dowd, J.J., & Bengston, V.L. (1978). Aging
mentally retarded. In N.R. Ellis (Ed.), dog fears. Behaviour Research and Ther- in minority populations: An examina-
Handbook of mental deficiency, psychologi- apy, 26, 241-244. tion of the double jeopardy hypothesis.
cal theory and research (2nd ed.). Hills- DiNardo, P.A., O’Brien, G.T., Barlow, Journal of Gerontology, 33, 427-436.
dale, NJ: Erlbaum. D.H., Waddell, M.T., & Blanchard, E.B.
Dowson, J.H. (1992). Associations be-
Deutsch, A. (1949). The mentally ill in (1993). Reliability of the DSM-III-R anx-
tween self-induced vomiting and per-
America. New York: Columbia Univer- iety disorders categories using the Anx-
sonality disorder in patients with a
sity Press. iety Disorders Interview Schedule-
history of anorexia nervosa. Acta Psychi-
Revised (ADIS-R). Archives of General
Devanand, D.P., Dwork, A.J., Hutchinson, atrica Scandinavica, 86, 399-404.
Psychiatry, 50, 251-256.
E.R., Bolwig, T.G., & Sackeim, H.A. Draguns, J.G. (1989). Normal and abnor-
(1994). Does ECT alter brain structure? Dobson, K.S. (1989). A meta-analysis of
the efficacy of cognitive therapy for de- mal behavior in cross-cultural perspec-
American Journal of Psychiatry, 151, 957- tive: Specifying the nature of their rela-
pression. Journal of Consulting and Clini-
970. cal Psychology, 57, 414-419. tionships. In J.J. Berman (Ed.), Nebraska
Devanand, D.P., Sano, M., Tang, M., Tay- Dobson, K.S., & Jackman-Cram, S. (1996). symposium on motivation. Lincoln: Uni-
lor, S., Gurland, B., et al. (1996). De- Common change processes in cogni- versity of Nebraska Press.
pressed mood and the incidence of tive-behavioral therapies. In K.S. Dob- Dubbert, P. (1995). Behavioral (life style)
Alzheimer’s disease in the elderly liv- son & K.D. Craig (Eds.), Advances in modification in the prevention and
ing in the community. Archives of Gen- cognitive-behavioral therapy, (pp. 63 -82). treatment of hypertension. Clinical Psy-
eral Psychiatry, 53, 148-158. Thousand Oaks, CA: Sage Publications. chology Review, 15, 187-216.
Devine, V., Adelson, R., Goldstein, J., Va- Dobson, K.S., & Shaw, B.F. (1986). Cogni-
lins, S., & Davison, G.C. (1974). Con- Duck, S. (1984). A perspective on the
tive assessment with major depressive repair of personal relationships. In S.
trolled test of the analgesic and relaxant disorders. Cognitive Therapy and Re-
properties of nitrous oxide. Journal of Duck (Ed.), Personal relationships: 5. Re-
search, 10, 13-29.
Dental Research, 53, 486-490. pairing personal relationships. New York:
Dodge, K.A., & Coie, J.D. (1987). Social in- Academic Press.
DeVries, H.A. (1975). Physiology of exer- formation-processing factors in reactive
cise and aging. In D.S. Woodruff & Duggan, C.E., Marks, I., & Richards, D.
and proactive aggression in children’s
J.E. Birren (Eds.), Aging: Scientific per- peer groups. Journal of Personality and (1993). Clinical audit of behavior ther-
spectives and social issues. New York: Van Social Psychology, 53, 1146-1158. apy training of nurses. Health Trends, 25,
Nostrand-Reinhold. 25-30.
Dodge, K.A., & Frame, C.L. (1982). Social
Dew, M.A., Bromet, E.J., Brent, D., & cognitive biases and deficits in aggres- Duggan, C.F., Lee, A.S., & Murray, R.M.
Greenhouse, J.B. (1987). A quantitative sive boys. Child Development, 53, 620- (1991). Do different subtypes of hospi-
literature review of the effectiveness of 635. talized depressives have different long
suicide prevention centers. Journal of term outcomes? Archives of General Psy-
Doerfler, L.A., Moran, P.W., Barriera, P.,
Consulting and Clinical Psychology, 55, chiatry, 48, 308-312.
Chaplin, M., & Brown, L. (in press).
239-244.
Marital satisfaction and marital com- Duke, M.P. (1994). Chaos theory and psy-
Dewys, W.D., Begg, C., & Lavin, P.T. munication in depressed, manic, and chology: Seven propositions. Genetic, So-
(1980). Prognostic effect of weight loss normal couples. Behavior Therapy. cial, & General Psychology Monographs,
prior to chemotherapy in cancer pa-
Doerr, P., Fichter, M., Pirke, K.M., & 120, 267-286.
tients. American Journal of Medicine, 69,
Lund, R. (1980). Relationship between Dunham, H.W. (1965). Community and
491-497.
weight gain and hypothalamic-pitu-
Diamond, S., Baldwin, R., & Diamond, R. schizophrenia: An epidemiological anal-
itary-adrenal function in patients with
(1963). Inhibition and choice. New York: ysis. Detroit: Wayne State University
anorexia nervosa. Journal of Steroid Bio-
Harper & Row. Press.
chemistry, 13, 529-537.
DiClemente, C.C. (1993). Changing addic- DuPaul, G.J. (1991). Parent and teacher
Dohrenwend, B.P., Levav, P.E., Schwartz,
tive behaviors: A process perspective. S., Naveh, G., Link, B.G., Skodol, A.E., ratings of ADHD symptoms: Psycho-
Current Directions in Psychological Sci- & Stueve, A. (1992). Socioeconomic sta- metric properties in a community-based
ence, 2, 101-106. tus and psychiatric disorders: The causa- sample. Journal of Clinical Child Psychol-
Didion, J. (1979). The white album. New tion-selection issue. Science, 255, 946- ogy, 20, 245 - 253.
York: Simon & Schuster. 952. Dura, J.R., Stukenberg, K.W., & Kiecolt-
Dietz, P.E., Hazelwood, R.R., & Warren, J. Dolan, B. (1991). Cross-cultural aspects of Glaser, J.K. (1991). Anxiety and depres-
(1990). The sexually sadistic criminal anorexia and bulimia: A review. Interna- sive disorders in adult children caring
R-16 √√ KAYNAKLAR
for demented parents. Psychology and grams. Acta Psychiatrica Scandinavaica, Depression Collaborative Research Pro-
Aging, 6, 467-473. 79, 163-178. gram. Archives of General Psychiatry, 42,
Durkheim, E. (1951). Suicide. (J.A. Spauld- Eckhardt, C.I., Barbour, K.A., & Davison, 305-316.
ing & G. Simpson, Trans.). New York: G.C. (1997). Articulated thoughts of Elkin, I., Shea, M.T., Watkins, J.T., Im-
Free Press. (Original work published maritally violent and nonviolent men ber, S.D., Sotsky, S.M., Collins, J.F.,
1897; 2nd ed., 1930) during anger arousal. Unpublished Glass, DR., Pilkonis, P.A., Leber, W.R.,
manuscript, University of North Car- Docherty, J.P, Fiester, S.J., & Parloff,
duVerglas, G., Banks, S.R., & Guyer, K.E.
olina, Wilmington.
(1988). Clinical effects of fenfluramine M.B. (1989). NIMH Treatment of De-
on children with autism: A review of Eckhardt, C.I., Barbour, K.A., & Stuart, pression Collaborative Research Pro-
the research. Journal of Autism and Devel- G.L. (in press). Anger and hostility in gram: 1. General effectiveness of treat-
opmental Disorders, 18, 297-308. maritally violent men: Conceptual dis-
ments. Archives of General Psychiatry,
tinctions, measurement issues, and lit-
Dvoskin, J.A., & Steadman, H.J. (1994). 46, 971-983.
erature review. Clinical Psychology Re-
Using intensive case management to re- view. Elkin, J., Shea, T., Imber, S., Pilkonis, P.,
duce violence by mentally ill persons in Sotsky, S., Glass, D., Watkins, J., Leber,
Egan, G. (1975). The skilled helper. Mon-
the community. Hospital and Community W., & Collins, J. (1986). NIMH Treatment
terey, CA: Brooks/Cole.
Psychiatry, 45, 679 - 684. of Depression Collaborative Research Pro-
Egan, T. (1990). As memory and music
Dworkin, R.H., & Lenzenwenger, M.F. gram: Initial outcome findings. Paper pre-
faded, Alzheimer patient met death. The
(1984). Symptoms and the genetics of sented to the American Association for
New York Times, 89, pp. Al, A16.
schizophrenia: Implications for diagno- the Advancement of Science.
Egeland, J.A., Gerhard, D.S., Pauls, D.L.,
sis. American journal of Psychiatry, 141, Elkis, H., Friedman, L., Wise, A., &
Sussex, J.N., Kidd, K.K., Allen, C.R.,
1541-1546. Meltzer, H.T. (1995). Meta-analysis of
Hosterer, A.M., & Housman, D.E.
Dworkin, R.H., Lenzenwenger, M.F., & (1987). Bipolar affective disorders studies of ventricular enlargement and
Moldin, S.O. (1987). Genetics and the linked to DNA markers on chromosome cortical sulcal prominence in mood dis-
phenomenology of schizophrenia. In 11. Nature, 325, 783-787. orders. Archives of General Psychiatry,
P.D. Harvey and E.F. Walker (Eds.), Pos- 52, 735 - 746.
Ehrhardt, A., & Money, J. (1967). Pro-
itive and negative symptoms of psychosis. gestin-induced hermaphroditism: IQ Ellenberger, H.F. (1972). The story of
Hillsdale, NJ: Erlbaum. and psychosexual identity in a study of “Anna O”: A critical review with new
Dykens, E., Leckman, J., Paul, R., & Wat- ten girls. Journal of Sex Research, 3, 83- data. Journal of the History of the Behavior
son, M. (1988). Cognitive, behavioral, 100. Sciences, 8, 267-279.
and adaptive functioning in fragile X Eiberg, H., Berendt, I., & Mohr, J. (1995). Ellis, A. (1962). Reason and emotion in psy-
and non-fragile A retarded men. Journal Assignment of dominant inherited noc-
of Autism and Developmental Disorders, chotherapy. New York: Lyle Stuart.
turnal enuresis to chromosome 13Q.
18, 41-52. Nature Genetics, 10, 354-356. Ellis, A. (1984). Rational-emotive therapy.
Dysken, M.W. (1979). Clinical usefulness In R.J. Corsini (Ed.), Current psychother-
Eiser, C, Eiser, R.J., Town, C., & Tripp, J.
of sodium amobarbital interviewing. (1991). Discipline strategies and apies (3rd ed.). Itasca, IL: Peacock Press.
Archives of General Psychiatry, 36, 789 parental perceptions of preschool chil- Ellis, A. (1991). The revised ABC’s of ratio-
- 794. dren with asthma. British journal of Med- nal-emotive therapy (RET). Journal of
Eagles, J.M., Johnston, M.I., Hunter, D., ical Psychology, 64, 45-53. Rational-Emotive and Cognitive Behavior
Lobban, M., & Millar, H.R. (1995). In- Eisler, R.M., & Blalock, J.A. (1991). Mascu- Therapy, 9, 139-172.
creasing incidence of anorexia nervosa line gender role stress: Implications for Ellis, A. (1993a). Changing rational-emo-
in the female population of northeast the assessment of men. Clinical Psychol- tive therapy (RET) to rational emotive
Scotland. American Journal of Psychiatry, ogy Review, 11, 45 - 60. behavior therapy (REBT). The Behavior
152, 1266-1271. Elias, M., & Clabby, J.F. (1989). Social deci- Therapist, 16, 257-258.
Eaker, E.D., Pinsky, J., & Castelli, W.P. sion making skills: A curriculum for the ele-
Ellis, A. (1993b). Fundamentals of ratio-
(1992). Myocardial infarction and coro- mentary grades. Rockville, MD: Aspen
nal-emotive therapy for the 1990s. In W.
nary death among women: Psychoso- Publishers.
Dryden & L. Hill (Eds.), Innovations in
cial predictors from a 20 year follow-up Elkin, I. (1994). Treatment of Depression rational-emotive therapy. Newbury Park,
of women in the Framingham study. Collaborative Research Program: Where
CA: Sage.
American Journal of Epidemiology, 135, we began and where we are. In A.E.
Bergin & S.L. Garfield (Eds.), Handbook Ellis, A. (1995). Changing rational-emo-
854-864.
of psychotherapy and behavior change. tive therapy (RET) to rational emotive
Earleywine, M., & Gann, M.K. (1995). behavior therapy (REBT). Journal of
Fourth edition (pp. 114-139). New
Challenging recovered memories in the
York: Wiley & Sons. Rational-Emotive and Cognitive Behavior
courtroom. In J. Ziskin (Ed.), Coping
Elkin, I., Gibbons, R.D., Shea, M.T., & Therapy, 13, 85 -89.
with psychiatric and psychological testi-
mony (pp. 1100-1134). Los Angeles: Shaw, B.F. (1996). Science is not a trial Ellis, H. (1906). Studies in the psychology of
(but it can sometimes be a tribulation). sex. New York: Random House.
Law and Psychology Press.
Journal of Consulting and Clinical Psychol- Ellis, H. (1910). Studies in the psychology of
Eastwood, M.R., Corbin, S., Reed, M., No- ogy, 64, 92-103.
bbs, H., & Kedward, M.B. (1985). Ac- sex. Philadelphia: FA Davis.
Elkin, I., Gibbons, R.D., Shea, M.T., Sotsky,
quired hearing loss and psychiatric ill- Ellis, N.R., Deacon, J.R., & Wooldridge,
S.M., Watkins, J.T., Pilkonis, P.A., &
ness: An estimate of prevalence and co- P.W. (1985). Structural memory deficits
Hedeker, D. (1995). Initial severity and
morbidity in a geriatric setting. British of mentally retarded persons. American
differential treatment outcome in the
Journal of Psychiatry, 147, 552. NIMH Treatment of Depression Collab- Journal of Mental Deficiency, 89, 393-
Eaton, W.W., Kramer, M., Anthony, J.C., orative Research Program. Journal of 402.
Dryman, A., Shapiro, S., et al. (1989). Consulting and Clinical Psychology, 63, Elmore, A.M., & Tursky, B. (1978). The
The incidence of specific DIS/DSM-III 841-847. biofeedback hypothesis: An idea in
mental disorders: Data from the NIMH Elkin, I., Parloff, M.B., Hadley, S.W., & search of a theory and method. In A.A.
Epidemiologic Catchment Area Pro- Autry, J.H. (1985). NIMH Treatment of Sugerman & R.E. Tarter (Eds.), Expand-
KAYNAKLAR R-17
√√
ing dimensions of consciousness. New school program for control of eating in cold. British Journal of Medical Psychol-
York: Springer. obese children. Behavior Therapy, 9, 766- ogy, 64, 35-44.
Elmore, J.L., & Sugerman, A.A. (1975). 788. Evans, R.I., Rozelle, R.M., Maxwell, S.E.,
Precipitation of psychosis during electro- Epstein, L.H., Wing, R.R., Thompson, J.K., Raines, B.E., Dill, C.A., Guthrie, T.J.,
shock therapy. Diseases of the Nervous & Griffen, W. (1980). Attendance and Henderson, A.H., & Hin, P.C. (1981). So-
System, 3, 115-117. fitness in aerobics exercise: The effects cial modelling films to deter smoking in
Emery, R.E., & O’Leary, K.D. (1979). Chil- of contract and lottery procedures. Be- adolescents: Results of a three-year field
dren’s perceptions of marital discord and be- investigation. Journal of Applied Psychol-
havior Modification, 4, 465-479.
havior problems of boys and girls. Paper ogy, 66, 399-414.
Epstein, S. (1979). The stability of behav-
presented at the annual meeting of the Everett, F., Proctor, N., & Cartmell, B.
ior: On predicting most of the people
Association for Advancement of Behav- (1989). Providing psychological services
much of the time. Journal of Personality to American Indian children and fami-
ior Therapy, San Francisco.
and Social Psychology, 37, 1097-1126. lies. In D.R. Atkinson, G. Morten, &
Emmelkamp, P.M.G. (1986). Behavior
therapy with adults. In S.L. Garfield & Erdberg, P., & Exner, J.E., Jr. (1984). D.W. Sue (Eds.), Counseling American
A.E. Bergin (Eds.), Handbook of psy- Rorschach assessment. In G. Goldstein minorities (3rd ed.). Dubuque, IA: W.C.
chotherapy and behavior change (3rd ed.). & M. Hersen (Eds.), Handbook of psycho- Brown.
New York: Wiley. logical assessment. New York: Perga- Everill, J.T., & Waller, G. (1995). Reported
Emmelkamp, P.M.G., Visser, S., & Hoek- mon. sexual abuse and eating psychopathol-
stra, R.J. (1988). Cognitive therapy ver- Erikson, E.H. (1950). Childhood and society. ogy: A review of the evidence for a
sus exposure in vivo in the treatment of New York: Norton. causal link. International Journal of Eat-
obsessive-compulsives. Cognitive Ther- ing Disorders, 18, 1-11.
Erikson, E.H. (1959). Identity and the life cy-
apy and Research, 12, 103-114. Exner, J.E. (1978). The Rorschach: A compre-
cle. Selected papers. New York: Interna-
Emmons, R.A., & Diener, E. (1986). Situa- hensive system: Vol. 2. Current research
tional Universities Press.
tion selection as a moderator of re- and advanced interpretation. New York:
Erikson, E.H. (1968). Identity: Youth and Wiley.
sponse consistency and stability. Journal
crisis. New York: Norton. Exner, J.E., Jr. (1986). The Rorschach: A com-
of Personality and Social Psychology, 51,
1013-1019. Erlenmeyer-Kimling, L.E., & Cornblatt, B. prehensive system: Vol. 1. Basic founda-
Emory, L.E., Williams, D.H., Cole, C.M., (1987). The New York high-risk project: tions (2nd ed.). New York: Wiley.
Amparo, E.G., & Meyer, W.J. (1991). A follow-up report. Schizophrenia Bul- Eysenck, H.J. (1952). The effects of psy-
Anatomic variation of the corpus cal- letin, 13, 451-461. chotherapy: An evaluation. Journal of
losum in persons with gender dysphoria. Ernst, M., Liebenauer, L.L., King, A.C., Consulting Psychology, 16, 319-324.
Archives of Sexual Behavior, 20, 409 Fitzgerald, G.A., Cohen, R.M., & Zamet- Eysenck, H.J. (1975). Crime as destiny.
-417. kin, A.J. (1994). Reduced brain me- New Behaviour, 9, 46-49.
Emrick, C.D., Tonigan, J.S., Montgom- tabolism in hyperactive girls. Journal of Fairbank, J.A., & Brown, T.A. (1987). Cur-
ery, H., & Little, L. (1993). Alcoholics the American Academy of Child and Ado- rent behavioral approaches to the treat-
Anonymous: What is currently known? lescent Psychiatry, 33, 858 - 868. ment of posttraumatic stress disorder.
In B.S. McCrady & W.R. Miller (Eds.), The Behavior Therapist, 3, 57-64.
Escobar, J.I., Burnam, M.A., Karno, M.,
Research on Alcoholics Anonymous: Op- Fairbank, J.A., DeGood, D.E., & Jenkins,
Forsythe, A., Golding, J.M., et al. (1987).
portunities and alternatives (pp. 41-76). C.W. (1981). Behavioral treatment of a
Somatization in the community.
New Brunswick, NJ: Rutgers Center of persistent post-traumatic startle re-
Alcohol Studies. Archives of General Psychiatry, 44, 713-
720. sponse. Journal of Behaviour Therapy and
English, H.B. (1929). Three cases of the Experimental Psychiatry, 12, 321-324.
“conditioned fear response.” Journal of Esler, J., Julius, S., Sweifler, A., Randall,
Fairburn, C., Jones, R., Peveler, R., Hope,
Abnormal and Social Psychology, 34, O., Harburg, E., Gardiner, H., & De-
R., & O’Connor, M. (1993). The longer-
221-225. Quattro, V. (1977). Mild high-renin es-
term effects of interpersonal psy-
Enright, J.B. (1970). An introduction to sential hypertension: A neurogenic hu- chotherapy, behavior therapy, and cog-
Gestalt techniques. In J. Fagan & I.L. man hypertension. New England Journal nitive therapy. Archives of General
Shepherd (Eds.), Gestalt therapy now: of Medicine, 296, 405 -411. Psychiatry, 50, 419 -428.
Theory, techniques, applications. Palo Estes, C.L. (1995). Mental health services Fairburn, C.G. (1985). Cognitive-behav-
Alto, CA: Science & Behavior Books. for the elderly: Key policy elements. In ioral treatment for bulimia. In D.M.
Epping-Jordan, J.E., Compas, B.E., & M. Gatz (Ed.), Emerging issues in mental Garner, & P.E. Garfinkel (Eds.), Hand-
Howell, D.C. (1994). Predictors of can- health and aging (pp. 303 -327). Wash- book of psychotherapy for anorexia nervosa
cer progression in young adult men and ington, DC: American Psychological As- and bulimia (pp. 160-192). New York:
women: Avoidance, intrusive thoughts, sociation. Guilford.
and psychological symptoms. Health Fairburn, C.G., Agras, W.S., & Wilson,
Etringer, B.D., Gregory, V.R., & Lando,
Psychology, 13, 539-547. G.T. (1992). The research on the treat-
H.A. (1984). Influence of group cohe-
Epstein, L.C., & Lasagna, L. (1969). Ob- sion on the behavioral treatment of ment of bulimia nervosa: Practical and
taining informed consent. Archives of In- theoretical implications. In G.H. Ander-
smoking. Journal of Consulting and Clini-
ternal Medicine, 123, 682- 688. son & S.H. Kennedy (Eds.), The biology
cal Psychology, 52, 1080-1086.
Epstein, L.H., Beck, S., Figneroa, J., Far- of feast and famine: Relevance to eating dis-
Evans, M.D., Hollon, S.D., DeRubeis, R.J., orders. New York: Academic Press.
kas, G., Kazdin, A.E., Danema, D., &
Piasecki, J.M., Grove, W.M., et al. (1992).
Becker, D. (1981). The effects of point Fairburn, C.G., Jones, R., Peveler, R.C.,
economy and parent management on Differential relapse following cognitive Carr, S.J., Solomon, R.A., O’Connor,
urine glucose and metabolic control in therapy, pharmacotherapy, and com- M.E., Burton, J., & Hope, R.A. (1991).
children with insulin dependent dia- bined cognitive-pharmacotherapy for Three psychological treatments for bu-
betes. Journal of Applied Behavior Analy- depression. Archives of General Psychia- limia nervosa. Archives of General Psychi-
sis, 14, 365- 375. try, 49, 802 -808. atry, 48, 463-469.
Epstein, L.H., Masek, B.J., & Marshall, Evans, P.D., & Edgerton, N. (1990). Life Fairburn, C.G., Jones, R., Peveler, R.C.,
W.R. (1978). A nutritionally based events as predictors of the common Hope, R.A., & O’Connor, ME. (1993).
R-18 √√ KAYNAKLAR
Psychotherapy and bulimia nervosa: nostic efficiency anaylsis. Journal of Massachusetts male aging study. Journal
The longer-term effects of interpersonal Abnormal Psychology, 104, 286-304. of Urology, 151, 54-61.
psychotherapy, behavior therapy, and Faraone, S.V., Kremen, W.S., & Tsuang, Felner, R.D., Farber, S.S., & Prima vera, J.
cognitive therapy. Archives of General M.T. (1990). Genetic transmission of af- (1983). Transition and stressful events:
Psychiatry, 50, 419-428. fective disorders: Quantitative models A model for primary prevention. In
Fairburn, C.G., Marcus, M.D., & Wilson, and linkage analysis. Psychological Bul- R.A. Felner, L.A. Jason, J.N. Mortisugu,
G.T. (1993). Cognitive behaviour ther- letin, 108, 109-127. & S.S. Farber (Eds.), Preventive psychol-
apy for binge eating and bulimia ner- Farina, A. (1976). Abnormal psychology. En- ogy: Theory, research, and, practice (pp.
vosa: A comprehensive treatment man- glewood Cliffs, NJ: Prentice- Hall. 199-229). New York: Pergamon.
ual. In C.G. Fairburn & G.T. Wilson Farkas, G., & Rosen, R.C. (1976). The ef- Fenigstein, A. (1979). Self-consciousness,
(Eds.), Binge eating: Nature, assessment, fects of alcohol on elicited male sexual self-attention, and social interaction.
and treatment. New York: Guilford. response. Studies in Alcohol, 37, 265-272. Journal of Personality and Social Psychol-
Fairburn, C.G., Norman, P.A., Welch, S.L., Farquhar, J.W. (1991). The Stanford cardio- ogy, 37, 75-86.
O’Connor, M.E., Doll, H.A., & Peveler, vascular disease prevention programs. Fenigstein, A., Scheier, M.F., & Buss, A.H.
R.C. (1995). A prospective study of out- Annals of the New York Academy of Sci- (1975). Public and private self-con-
come in bulimia nervosa and the long- ences, 623, 327-331. sciousness: Assessment and theory.
term effects of three psychological treat- Journal of Consulting and Clinical Psychol-
Farquhar, J.W., Fortmann, S.P., Flora, J.A.,
ments. Archives of General Psychiatry, ogy, 43, 522-527.
& Maccoby, N. (1990). Methods of com-
52, 304-312.
munication to influence behaviour. In Fentiman, L.C. (1985). Guilty but mentally
Fairburn, C.G., Peveler, R.C., Jones, R., W. Holland, R. Detels, & G. Knox (Eds.), ill: The real verdict is guilty. Boston Col-
Hope, R.A., & Doll, H.A. (1993). Predic- Oxford textbook of public health (2nd ed.). lege Law Review, 26, 601 -653.
tors of twelve-month outcome in bu- New York: Oxford University Press.
Ferguson, K.J., & Spitzer, R.L. (1995).
limia nervosa and the influence of atti-
Farquhar, J.W., Fortmann, S.P., Flora, J.A., Binge eating disorder in a community-
tudes to shape and weight. Journal of Taylor, B., Haskell, W.L., Williams, P.T., based sample of successful and unsuc-
Consulting and Clinical Psychology, 61, Maccoby, N., & Wood, P.D. (1990). Ef- cessful dieters. International Journal of
696-698. fects of communitywide education on Eating Disorders, 18, 167-172.
Fairburn, C.G., Welch, S.L., & Hay, P.J. cardiovascular disease risk factors: The
Ferster, C.B. (1961). Positive reinforcement
(1993). The classification of recurrent Stanford Five-City Project. Journal of the
and behavioral deficits of autistic chil-
overeating: The “binge eating disorder” American Medical Association, 264, 359-
dren. Child Development, 32, 437-456.
proposal. International Journal of Eating 365.
Disorders, 13, 155-159. Fillmore, K.M. (1987). Prevalence, inci-
Farris, E.J., Yeakel, E.H., & Medoff, H.
Fairburn, C.G., Welch, S.L., Norman, P.A., dence and chronicity of drinking pat-
(1945). Development of hypertension in
O’Conner, M.E., & Doll, H.E. (1996). terns and problems among men as a
emotional gray Norway rats after air
Bias and bulimia nervosa: How typical function of age: A longitudinal and co-
blasting. American Journal of Physiology,
are clinic cases? American Journal of Psy- 144, 331-333. hort analysis. British Journal of Addiction,
chiatry, 153, 386-391. 82, 77-83.
Fassinger, R. (1991). The hidden minority:
Fairweather, G.W. (Ed.). (1964). Social psy- Issues and challenges in working with Fillmore, K.M., & Caetano, R. (1980, May
chology in treating mental illness: An ex- lesbian women and gay men. Counsel- 22). Epidemiology of occupational alco-
perimental approach. New York: Wiley. ing Psychologist, 19, 157-176. holism. Paper presented at the National
Institute on Alcohol Abuse and Alco-
Fairweather, G.W., Sanders, D.H., May- Fawcett, J., Epstein, P., Fiester, S.J., Elkin,
holism’s Workshop on Alcoholism in
nard, H., & Cressler, D.L. (1969). Com- I., & Autry, J.H. (1987). Clinical Manage-
the Workplace, Reston, VA.
munity life for the mentally ill: An alterna- ment —Imipramine/placebo adminis-
tive to institutional care. Chicago: tration manual: NIMH Treatment of De- Fils-Aime, M.L., Eckardt, M.J., George,
Aldine-Atherton. pression Collaborative Research D.T., Brown, G.L., Mefford, I., & Lin-
Program. Psychopharmacology Bulletin, noila, M. (1996). Early-onset alcoholics
Falkner, B., Kusher, H., Oresti, G., & An-
23, 309-324. have lower cerebrospinal fluid 5-hy-
gelakus, E.T. (1981). Cardiovascular
Fedora, O., Reddon, J.R., & Yeudall, L.T. droxyindoleacetic acid levels than late-
characteristics in adolescents who de-
(1986). Stimuli eliciting sexual arousal onset alcoholics. Archives of General Psy-
velop essential hypertension. Hyperten-
in genital exhibitionists: A possible clin- chiatry, 53, 211-216.
sion, 3, 496-505.
ical application. Archives of Sexual Be- Finkelhor, D. (1979). Sexually victimized
Falloon, I.R.H., Boyd, J.L., McGill, C.W.,
havior, 15, 417-427. children. New York: Free Press.
Razani, J., Moss, H.B., & Gilderman,
A.N. (1982). Family management in the Fein, D., Pennington, B., Markowitz, Finkelhor, D. (1983). Removing the
prevention of exacerbation of schizo- P., Braverman, M., & Waterhouse, L. child—Prosecuting the offender in
phrenia: A controlled study. New Eng- (1986). Toward a neuropsychological cases of sexual abuse: Evidence from
land Journal of Medicine, 306, 1437- model of infantile autism: Are the social the national reporting system for child
1440. deficits primary? Journal of the American abuse and neglect. Child Abuse and Ne-
Academy of Child Psychiatry, 25, 198-212. glect, 7, 195-205.
Falloon, I.R.H., Boyd, J.L., McGill, C.W.,
Williamson, M., Razani, J., Moss, H.B., Feingold, B.F. (1973). Introduction to clinical Finkelhor, D. (1993). Epidemiological fac-
Gilderman, A.M., & Simpson, G.M. allergy. Springfield, IL: Charles C. tors in the clinical identification of child
(1985). Family management in the pre- Thomas. sexual abuse. Child Abuse and Neglect,
vention of morbidity of schizophrenia. Feinsilver, D.B., & Gunderson, J.G. (1972). 17, 67-70.
Archives of General Psychiatry, 42, 887- Psychotherapy for schizophrenics—Is it Finkelhor, D., & Araji, S. (1986). Explana-
896. indicated? Schizophrenia Bulletin, 1, 11- tions of pedophilia: A four-factor
Faraone, S.V., Biederman, J., Chen, W.J., 23. model. Journal of Sex Research, 22, 145-
Milberger, S., Warburton, R., & Tsuang, Feldman, H.A., Goldstein, I., Hatzichris- 161.
M.T. (1995). Neuropsychological func- tou, G., Krane, R.J., & McKinlay, J.B. Finkelhor, D., Hotaling, G., Lewis, I.A., &
tioning among the nonpsychotic rela- (1994). Impotence and its medical and Smith, C. (1990). Sexual abuse in a na-
tives of schizophrenic patients: A diag- psychosocial correlates: Results of the tional survey of adult men and women:
KAYNAKLAR R-19
√√
Prevalence, characteristics, and risk fac- American Academy of Child and Adoles- pairs. Journal of Child Psychology and
tors. Child Abuse and Neglect, 14, 19-28. cent Psychiatry, 29, 571 -580. Psychiatry, 18, 291 -321.
Finn, S.E. (1982). Base rates, utilities, and Fluoxetine Bulimia Nervosa Collaborative Ford, C.S., & Beach, F.A. (1951). Patterns of
DSM-III: Shortcomings of fixed-rule Study Group. (1992). Fluoxetine in the sexual behavior. New York: Harper.
systems of psychodiagnosis. Journal of treatment of bulimia nervosa: A multi- Ford, C.V. (1995). Dimensions of somati-
Abnormal Psychology, 91, 294-302. center, placebo-controlled, double blind zation and hypochondriasis. Special Is-
Fiore, J., Becker, J., & Coppel, D.B. (1983). trial. Archives of General Psychiatry, 49, sue: Malingering and conversion reac-
Social network interactions: A buffer or 139-147. tions. Neurological Clinics, 13, 241-253.
a stress? American Journal of Community
Foa, E.B., & Kozak, M.J. (1986). Emotional Ford, C.V., & Folks, D.G. (1985). Conver-
Psychology, 11, 423-439.
processing of fear: Exposure to correc- sion disorders: An overview. Psychoso-
Fiore, M.C., Novotny, T.F., Pierce, J.P., tive information. Psychological Bulletin, matics, 26, 371-383.
Giovino, G.A., Hatziandreu, E.J., New- 99, 20-35. Ford, D.H., & Urban, H.B. (1963). Systems
comb, P.A., Surawicz, T.S., & Da-
Foa, E.B., Feske, U., Murdock, T. B., Ko- of psychotherapy: A comparative study.
vis, R.M. (1990). Methods used to quit
zak, M.J., & McCarthy, PR. (1991). New York: Wiley.
smoking in the United States: Do cessa-
tion programs help? Journal of the Amer- Processing of threat-related information Fordyce, W.E. (1994). Pain and suffering:
ican Medical Association, 263, 2760- in rape victims. Journal of Abnormal Psy- What is the unit? Quality of Life Research:
2765. chology, 100, 156-165. An International Journal of Quality of Life
Fiore, M.C., Smith, S.S., Jorenby, D.E., & Foa, E.B., Kozak, M.J., Steketee, G.S., & Aspects of Treatment, Care, and Rehabilita-
Baker, T.B. (1994). The effectiveness of McCarthy, P.R. (1992). Treatment of de- tion, 3, S51-S56.
the nicotine patch for smoking cessa- pressive and obsessive-compulsive Fordyce, W.E., Brockway, J.A., Bergman,
tion: A meta-analysis. Journal of the symptoms in OCD by imipramine and J.A., & Spengler, D. (1986). Acute back
American Medical Association, 271, behavior therapy. British Journal of Clini- pain: A control-group comparison of be-
1940-1947. cal Psychology, 31, 279 - 292. havioral vs. traditional methods. Journal
Fischer, M. (1971). Psychoses in the off- Foa, E.B., Steketee, G.S., & Ozarow, B.J. of Behavioral Medicine, 9, 127-140.
spring of schizophrenic monozygotic (1985). Behavior therapy with obses- Foreyt, J.P. (1990). Behavioral medicine. In
twins and their normal co-twins. British sive-compulsives: From theory to treat- C.M. Franks, G.T. Wilson, P.C. Kendall,
Journal of Psychiatry, 118, 43 -52. & J.P. Foreyt (Eds.), Annual review of be-
ment. In M. Mavissakalian, S.M. Turner,
Fischetti, M., Curran, J.P., & Wessberg, & L. Michelson (Eds.), Obsessive-compul- havior: Theory and practice (Vol. 12). New
H.W. (1977). Sense of timing. Behavior sive disorder: Psychological and pharmaco- York: Guilford.
Modification, 1, 179-194. logical treatment. New York: Plenum. Forsythe, W.I., & Redmond, A. (1974).
Fishbain, D.A., & Goldberg, M. (1991). Enuresis and spontaneous cure rate:
Foa, E.B., Zinbarg, R., & Rothbaum, B.O.
The misdiagnosis of conversion disor- Study of 1129 enuretics. Archives of Dis-
(1992). Uncontrollability and unpre-
der in a psychiatric emergency service. ease in Childhood, 49, 259 - 263.
dictability in post-traumatic stress dis-
General Hospital Psychiatry, 13, 177- Forth, A.E., & Hare, R.D. (1989). The con-
order: An animal model. Psychological
181. tingent negative variation in psy-
Bulletin, 112, 218-238.
Fisher, J.E., & Noll, J.P. (1996). Anxiety dis- chopaths. Psychophysiology, 26, 676 -
orders. In L.L. Carstensen, B.A. Edel- Fodor, I. (1978). Phobias in women: Thera-
682.
stein, & L. Dornbrand (Eds.), The practi- peutic approaches. In Helping women
change: A guide for professional counseling. Foucault, M. (1965). Madness and civiliza-
cal handbook of clinical gerontology (pp.
New York: BMA Audio Cassette Pro- tion. New York: Random House.
304-323). Thousand Oaks: Sage.
gram. Foulkes, S.H. (1964). Therapeutic group
Fisher, J.E., Goy, E.R., Swingen, D.N., &
analysis. New York: International Uni-
Szymanski, J. (1994, November). The Folkman, S., & Lazarus, R.S. (1985). If it
versities Press.
functional context of behavioral distur- changes it must be a process: Study of
bances in Alzheimer’s disease patients. emotions and coping during 3 stages of Foy, D.W., Resnick, H.S., Carroll, E.M., &
Paper presented at the annual conven- college examination. Journal of Personal- Osato, S.S. (1990). Behavior therapy. In
tion of the Association for Advance- ity and Social Psychology, 48, 150-170. A.S. Bellack & M. Hersen (Eds.), Hand-
ment of Behavior Therapy. book of comparative treatments for adult
Folkman, S., Bernstein, L., & Lazarus, R.S.
Fishier, K., Azen, C.G., Henderson, R., disorders (pp. 302-315). New York: Wi-
(1987). Stress processes and the misuse
Friedman, E.G., & Koch, R. (1987). ley.
of drugs in older adults. Psychology and
Psychoeducational findings among chil- Aging, 2, 366-374. Foy, D.W., Resnick, H.S., Sipprelle, R.C., &
dren treated for phenylketonuria. Amer- Carroll, E.M. (1987). Premilitary, mili-
ican Journal of Mental Deficiency, 92, 65 Folks, D.G., Ford, C.V., & Regan, W.M. tary, and postmilitary factors in the de-
-73. (1984). Conversion symptoms in a gen- velopment of combat-related posttrau-
eral hospital. Psychosomatics, 25, 285- matic stress disorder. The Behavior
Fishman, D.B., Rodgers, F., & Franks,
295. Therapist, 10, 3-9.
C.M. (Eds.). (1988). Paradigms in behavior
therapy: Present and promise (pp. Follette, V.M. (1994). Acceptance and com- Frame, C., Matson, J.L., Sonis, W.A., Fi-
254-293). New York: Springer. mitment in the treatment of incest sur- alkov, M.]., & Kazdin, A.E. (1982). Be-
vivors: A contextual approach. In S.C. havioral treatment of depression in a
Fitts, S.N., Gibson, P., Redding, C.A., &
Hayes, N.S. Jacobson, V.M. Follette, & prepubertal child, journal of Behaviour
Deiter, P.J. (1989). Body dysmorphic dis-
order: Implications for its validity as a M. Dougher (Eds.), Acceptance and Therapy and Experimental Psychiatry, 3,
DSM-III-R clinical syndrome. Psycholog- change: Content and context in psychother- 239-243.
ical Reports, 64, 655 - 658. apy. Reno, NV: Context Press. Frances, A., Pincus, H.A., Widiger, T.A.,
Fitzgerald, R.V. (1973). Conjoint marital Folstein, S., & Rutter, M. (1977a). Genetic Davis, W.W., & First, M.B. (1990). DSM-
therapy. New York: Jason Aronson. influences and infantile autism. Nature, IV: Work in progress. American Journal of
Fleming, J.E., & Offord, D.R. (1990). Epi- 265, 726 - 728. Psychiatry, 147, 1439-1448.
demiology of childhood depressive dis- Folstein, S., & Rutter, M. (1977b). Infantile Frances, R., Franklin, J., & Flavin, D.
orders: A critical review. Journal of the autism: A genetic study of 21 twin (1986). Suicide and alcoholism. Annals
R-20 √√ KAYNAKLAR
of the New York Academy of Science, 287, tion and rehabilitation. Journal of Clini- Alteration of type A behavior and re-
316-326. cal Psychology, 4, 28-45. duction in cardiac recurrences in post-
Frank, E., & Kupfer, D.J. (1994). Mainte- Franks, C.M., Wilson, G.T., Kendall, P.C., myocardial infarction patients. Ameri-
nance therapy in depression: In reply. & Foreyt, J.P. (1990). Review of behavior can Heart Journal, 108, 237-248.
Archives of General Psychiatry, 51, 504- therapy: Theory and practice. New York: Friedman, M., Thoresen, C.E., Gill, J.J., Ul-
505. Guilford. mer, D., Thompson, L., Powell, L., Price,
Frank, E., & Spanier, C. (1995). Interper- Frazier, P.A. (1990). Victim attributions A., Elek, S.R., Rabin, D.D., Breall, W.S.,
and post-rape trauma. Journal of Person- Piaget, G., Dixon, T., Bourg, E., Levy, R.,
sonal psychotherapy for depression:
ality and Social Psychology, 59, 298 & Tasto, D.I. (1982). Feasibility of alter-
Overview, clinical efficacy, and future
-304. ing type A behavior pattern after my-
directions. Clinical Psychology: Science
Frederickson, B.L., & Carstensen, L.L. ocardial infarction. Circulation, 66, 83-
and Practice, 2, 349-369.
(1990). Choosing social partners: How 92.
Frank, E., Anderson, C., & Kupfer, D.J.
old age and anticipated endings make Friedman, M. (1969). Pathogenesis of coro-
(1976). Profiles of couples seeking sex
people more selective. Psychology and nary artery disease. New York: McGraw-
therapy and marital therapy. American
Aging, 5, 335-347. Hill.
Journal of Psychiatry, 133, 559-562.
Freeman, A., & Reinecke, M.A. (1995). Friedman, R., & Dahi, L.K. (1975). The ef-
Frank, E., Anderson, C., & Rubenstein, D.
Cognitive therapy. In A.S. Gurman & fects of chronic conflict on the blood
(1978). Frequency of sexual dysfunc- pressure of rats with a genetic suscepti-
S.B. Messer (Eds.), Essential psychothera-
tions in “normal” couples. New England bility to experimental hypertension.
pies: Theory and practice. New York:
Journal of Medicine, 299, 111-115. Guilford. Psychosomatic Medicine, 37, 402-416.
Frank, E., Kupfer, D.J., Perel, J.M., Cornes, Fremouw, W.J., Perczel, W.J., & Ellis, T.E. Frisch, M.B., & Higgins, R.L. (1986). In-
C, Jarrett, D.B., et al. (1990). Three-year (1990). Suicide risk: Assessment and re- structional demand effects and the cor-
outcomes for maintenance therapies in sponse guidelines. Elmsford, NY: Perga- respondence among role-play, self-re-
recurrent depression. Archives of General mon. port, and naturalistic measures of social
Psychiatry, 47, 1093-1099. skill. Behavioral Assessment, 8, 221-236.
Freud, A. (1946). The ego and mechanisms of
Frank, E., Kupfer, D.J., Wagner, E.F., defense. New York: International Univer- Frith, U. (1989). Autism: Explaining the
McEachran, A.B., & Cornes, C. (1991). sities Press. enigma. Cambridge, MA: Basil Black-
Efficacy of interpersonal psychotherapy Freud, A. (1966). The ego and the mecha- well.
as a maintenance treatment of recurrent nisms of defense. New York: International Fromm-Reichmann, F. (1948). Notes on
depression: Contributing factors. Universities Press. the development of treatment of schizo-
Archives of General Psychiatry, 48, 1053- phrenics by psychoanalytic psychother-
Freud, S. (1917). Mourning and melancho-
1059. apy. Psychiatry, 11, 263-273.
lia. In Collected papers (Vol. 4). London:
Frank, J.D. (1961). Persuasion and healing. Hogarth and the Institute of Psycho- Fromm-Reichmann, F. (1952). Some as-
Baltimore: Johns Hopkins University analysis, 1950. pects of psychoanalytic therapy with
Press. Second edition, 1973; third edi- Freud, S. (1937). Analysis terminable and schizophrenics. In E. Brady & F.C.
tion, 1978. interminable. International Journal of Redlich (Eds.), Psychotherapy with schizo-
Frank, J.D. (1971). Therapeutic factors in Psychoanalysis, 18, 373 -391. phrenics. New York: International Uni-
psychotherapy. American Journal of Psy- Freud, S. (1955). Lines of advance in psy- versities Press.
chotherapy, 25, 350-361. choanalytic therapy. In The complete psy- Frude, N. (1982). The sexual nature of sex-
Frank, J.D. (1976). Psychotherapy and the chological works of Sigmund Freud. J. ual abuse: A review of the literature.
sense of mastery. In R.L. Spitzer & D.F. Strachey (Ed. and Trans.) London: Hogarth Child Abuse and Neglect, 6, 211-223.
Klein (Eds.), Evaluation of psychothera- and the Institute of Psychoanalysis. Fuller, R.K. (1988). Disulfiram treatment
pies: Behavioral therapies, drug therapies (Original work published 1918) of alcoholism. In R.M. Rose & J.E. Bar-
and their interactions. Baltimore: Johns Freud, S. (1956). Analysis of a phobia in a rett (Eds.), Alcoholism: Treatment and out-
Hopkins University Press. five-year-old boy. In Collected works of come. New York: Raven.
Frank, J.D. (1982). Therapeutic compo- Sigmund Freud (Vol. 10). London: Ho- Fuller, R.K., Branchey, L., Brightwell, D.R.,
nents shared by all psychotherapies. In garth. (Original work published 1909) Derman, R.M., Emrick, C.D., Iber, F.L.,
J.H. Harvey & M.M. Parks (Eds.), The Freund, K., & Kuban, M. (1994). The basis James, K.E., & Lacoursiere, R.B. (1986).
Master Lecture Series: Vol. 1. Psychother- of the abused abuser theory of pe- Disulfiram treatment of alcoholism: A
apy research and behavior change (pp. dophilia: A further elaboration on an Veterans Administration cooperative
73-122). Washington, DC: American earlier study. Archives of Sexual Behavior, study. Journal of the American Medical As-
Psychological Association. 23, 553-563. sociation, 256, 1449-1455.
Frankenhaeuser, M.U., Lundberg, M., Fre- Friedman, J.M. (1978). Sexual adjustment Furnham, A., & Baguma, P. (1994). Cross-
driksson, B., Melin, M., Thomisto, A., of the postcoronary male. In J. LoPic- cultural differences in the evaluation of
et al. (1989). Stress on and off the job colo & L. LoPiccolo (Eds.), Handbook of male and female body shapes. Interna-
sex therapy. New York: Plenum. tional Journal of Eating Disorders, 15,
as related to sex and occupational status
in whitecollar workers. Journal of Orga- Friedman, J.M., & Hogan, D.R. (1985). 81-89.
nizational Behavior, 10, 321-346. Sexual dysfunction: Low sexual desire. Fyer, A.J., Mannuzza, S., Chapman, T.F., ‘
In D.H. Barlow (Ed.), Clinical handbook Martin, L.Y., & Klein, D.F. (1995). Speci-
Frankl, V. (1959). From death camp to exis-
of psychological disorders. New York: ficity in familial aggregation of phobic
tentialism. Boston: Beacon.
Guilford. disorders. Archives of General Psychiatry,
Frankl, V. (1963). Man’s search for meaning. 52, 564-573.
Friedman, M., & Ulmer, D. (1984). Treating
New York: Washington Square. type A behavior and your heart. New York: Fver, A.J., Sandberg, D., & Klein, D.F.
Frankl, V. (1967). Psychotherapy and existen- Fawcett Crest. (1991). The pharmacological treatment
tialism. New York: Simon & Schuster. Friedman, M., Thoresen, C.E., Gill, J.J., of panic disorder and agoraphobia. In
Franklin, J.C., Schiele, B.C., Brozerk, J., & Powell, L.H., Ulmer, D., Thompson, L., J.R. Walker, G.R. Norton, & C.A. Ross
Keys, A. (1948). Observations on human Price, V.A., Rabin, D.D., Breall, W.S., (Eds.), Panic disorder and agoraphobia:
behavior in experimental semistarva- Dixon, T., Levy, R., & Bourg, E. (1984). A comprehensive guide for the practi-
KAYNAKLAR R-21
√√
tioner (pp. 211-251). Belmont, CA: of the American Academy of Child and therapy for bulimia nervosa. American
Brooks/Cole. Adolescent Psychiatry, 27, 49-54. Journal of Psychiatry, 150, 37-46.
Gabbay, F.H. (1992). Behavior genetic Garber, J., Weiss, B., & Shanley, N. (1993). Garrison, C.Z., McKeown, R.E., Valois,
strategies in the study of emotion. Psy- Cognitions, depressive symptoms, and R.F., & Vincent, M.L. (1993). Aggression,
chological Science, 3, 50-55. development in adolescents. Journal of substance use, and suicidal behaviors in
Abnormal Psychology, 102, 47-57. high school students. American Journal
Gagnon, J.H. (1977). Human sexualities.
of Public Health, 83, 179-184.
Chicago: Scott, Foresman. Garbutt, J.C., Mayo, J.P., Little, K.Y.,
Gillette, G.M., Mason, G.A., et al. Garssen, B., Buikhuisen, M., & Van Dyck,
Gaines, J. (1974). The founder of Gestalt R. (1996). Hyperventilation and panic
therapy: A sketch of Fritz Perls. Psychol- (1994). Dose-response studies with pro-
attacks. American Journal of Psychiatry,
ogy Today, 8, 117-118. tirelin. Archives of General Psychiatry,
153, 513-518.
51, 875-883.
Galaburda, A.M. (1989). Ordinary and Gatchel, R.J., Baum, A., & Krantz, D.S.
extraordinary brain development: Ana- Garcia, J., McGowan, B.K., & Green, K.F.
(1989). An introduction to health psychol-
(1972). Biological constraints on condi-
tomical variation in developmental ogy (2nd ed.). New York: Random
tioning. In A.H. Black & W.F. Prokasy House.
dyslexia. Annals of Dyslexia, 39, 67-80.
(Eds.), Classical conditioning: 2. Current
Galaburda, A.M. (1993). Neuroanatomical Gatz, M., & Pearson, C.G. (1988). Ageism
research and theory. New York: Apple-
basis of developmental dyslexia. Neuro- revised and the provision of psycholog-
ton-Century-Crofts.
logic Clinics, 11, 161-173. ical services. American Psychologist, 43,
Gardner, H. (1997, January 19). [Review of 184-188.
Galanter, M., & Castaneda, R. (1985). Self- “The Creation of Dr. B.”] Los Angeles
destructive behavior in the substance Gatz, M., & Smyer, M.A. (1992). The men-
Times, Book Review, p. 3. tal health system and older adults in the
abuser. Psychiatric Clinics of North Amer-
Garfield, S.L. (1978). Research on client 1990s. American Psychologist, 47, 741-
ica, 8, 251-261.
variables in psychotherapy. In S.L. 751.
Galin, D., Diamond, R., & Braff, D. (1977). Garfield & A.E. Bergin (Eds.), Handbook Gatz, M., Bengtson, V.L., & Blum, M.J.
Lateralization of conversion symptoms: of psychotherapy and behavior change (2nd (1990). Caregiving families. In J.E. Birren
More frequent on the left. American ed.). New York: Wiley. & K.W. Schaie (Eds.), Handbook of the
Journal of Psychiatry, 134, 578-580. psychology of aging. (3rd ed., pp.
Garfield, S.L., & Bergin, A.E. (1986b). In-
Gallagher, D., & Thompson, L.W. (1982). troduction and historical overview. In 404 -426). New York: Academic Press.
Elders’ maintenance of treatment benefits S.L. Garfield & A.E. Bergin (Eds.), Hand- Gatz, M., Kasl-Godley, J.E., & Karel, M.J.
following individual psychotherapy for de- book of psychotherapy and behavior change (1996). Aging and mental disorders. In
pression: Results of a pilot study and pre- (3rd ed.). New York: Wiley. J.E. Birren & K.W. Schaie (Eds.), Hand-
liminary data from an ongoing replication Garfield, S.L., & Bergin, A.E. (Eds.). book of the psychology of aging San Diego:
study. Paper presented at the annual Academic Press.
(1986a). Handbook of psychotherapy and
meeting of the American Psychological behavior change (3rd ed.). New York: Wi- Gatz, M., Pearson, C., & Fuentes, M.
Association, Washington, DC. ley. (1984). Older women and mental
Gallagher, D., & Thompson, L.W. (1983). health. In A.U. Rickel, M. Gerrard, & I.
Garland, R.J., & Dougher, M.J. (1991). Mo-
Cognitive therapy for depression in the Iscoe (Eds.), Social and psychological prob-
tivational interviewing in the treatment lems of women: Prevention and crisis inter-
elderly. A promising model for treat- of sex offertders. In W.R. Miller & S. vention. Washington, DC: Hemisphere.
ment and research. In L.D. Breslau & Rollnick (Eds.), Motivating interviewing:
M.R. Haug (Eds.), Depression and aging: Gauthier, Y., Fortin, C., Drapeau, P., Bre-
Preparing people to change addictive behav-
Causes, care and consequences. New York: ton, J., Gosselin, J., Quintal, L., Weisna-
ior (pp. 303-313). New York: Guilford.
gel, J., & Lamarre, A. (1978). Follow-
Springer.
Garner, D.M., & Wooley, S.C. (1991). Con- up study of 35 asthmatic preschool
Gallagher, D., Breckenridge, J.N., Thomp- fronting the failure of behavioral and children. Journal of the American Acad-
son, L.W., Dessonville, C., & Amaral, P. dietary treatments of obesity. Clinical emy of Child Psychiatry, 17, 679-694.
(1982). Similarities and differences be- Psychology Review, 11, 729-780. Gauthier, Y., Fortin, C., Drapeau, P., Bre-
tween normal grief and depression in Garner, D.M., Garfinkel, P.E., Schwartz, ton, J., Gosselin, J., Quintal, L., Weis-
older adults. Essence, 5, 127-140. D., & Thompson, M. (1980). Cultural ex- nagel, J., Tetreault, L., & Pinard, G.
Gallagher-Thompson, D., & Thompson, pectation of thinness in women. Psycho- (1977). The mother-child relationship
L.W. (1995a). Efficacy of psychothera- logical Reports, 47, 483-491. and the development of autonomy and
peutic interventions with older adults. self-assertion in young (14-30 months)
Garner, D.M., Olmsted, M.P., & Polivy, J.
The Clinical Psychologist, 48, 24-30. asthmatic children. Journal of the Ameri-
(1981). The Eating Disorder Inventory:
can Academy of Child Psychiatry, 16,
Gallagher-Thompson, D., & Thompson, A measure of cognitive-behavioral di-
109-131.
L.W. (1995b). Psychotherapy with older mensions of anorexia nervosa and bu-
Gebhard, P.H., Gagnon, J.H., Pomeroy,
adults in theory and practice. In B. Bon- limia. In P.L. Darby, P.E. Garfinkel, D.M.
W.B., & Christenson, C.V. (1965). Sex of-
gar & L.E. Beutler (Eds.), Comprehensive Garner, & D.V. Coscina (Eds.), Anorexia fenders. New York: Harper & Row.
textbook of psychotherapy: Theory and nervosa: Recent developments in research.
practice (pp. 359-379). New York: Ox- Geer, J.H., Davison, G.C., & Gatchel, R.I.
New York: Liss.
(1970). Reduction of stress in humans
ford University Press. Garner, D.M., Olmsted, M.P., & Polivy, J. through nonveridical perceived control
Gann, M.K. (1995). Challenging personal- (1983). Development and validation of a of aversive stimulation. Journal of Per-
ity testing: 2. The Rorschach and other multi-dimensional eating disorder in- sonality and Social Psychology, 16, 731-
projective methods. In J. Ziskin (Ed.), ventory for anorexia nervosa and bu- 738.
Coping with psychiatric and psychological limia. International Journal of Eating Dis- Geer, J.H., Heiman, J., & Leitenberg, H.
testimony. Los Angeles: Law & Psychol- orders, 2, 15-34. (1984). Human sexuality. Englewood
ogy Press. Garner, D.M., Rockert, W., Davis, R., Gar- Cliffs, NJ: Prentice-Hall. ‘
Garber, J., Kriss, M.R., Koch, M., & Lind- ner, M.V., Olmsted, M.P., & Eagle, M. Gelernter, C.S., Uhde, T.W., Cimbolic, P.,
holm, L. (1988). Recurrent depression in (1993). Comparison between cognitive- Arnkoff, D.B., Vittone, B.J., et al. (1991).
adolescents: A follow-up study. Journal behavioral and supportive-expressive Cognitive behavioral and pharmacolog-
R-22 √√ KAYNAKLAR
ical treatments of social phobia: A con- test of the health belief model. AIDS Ed- past and present cases. Journal of Ner-
trolled study. Archives of General Psychia- ucation and Prevention, 6, 1 -11. vous and Mental Disease, 181, 595-600.
try, 48, 938-945. Gilbert, F.S. (1991). Development of a Goldberg, E.M., & Morrison, S.L. (1963).
Gendlin, E.T. (1962). Experiencing and the “steps questionnaire.” Journal of Studies Schizophrenia and social class. British
creation of meaning: A philosophical and on Alcohol, 52, 353-360. Journal of Psychiatry, 109, 785 -802.
psychological approach to the subject. New Gilboy, J.A., & Schmidt, J.R. (1971). “Vol- Goldbloom, D.S., Garfinkel, P.E., & Shaw,
York: Free Press. untary” hospitalization of the mentally
B. F. (1991). Biochemical aspects of bu-
General Register Office. (1968). A glossary ill. Northwestern University Law Review,
limia nervosa. Journal of Psychosomatic
of mental disorders. London: Author. 66, 429-439.
Research, 35, 11-22.
George, L.K. (1980). Role transitions in later Gillberg, C. (1991). Outcome in autism
life. Monterey, CA: Brooks/Cole. Golden, C.J. (1981a). The Luria-Nebraska
and autistic-like conditions. Journal of
Children’s Battery: Theory and formu-
George, L.K. (1994). Social factors and de- the American Academy of Child and Ado-
lation. In G.W. Hynd & J.E. Obrzut
pression in late life. In L.S. Schneider, lescent Psychiatry, 30, 375-382.
C.F. Reynolds, III, B.D. Lebowitz, & A.J. (Eds.), Neuropsychological assessment and
Gillberg, C., & Steffenburg, S. (1987). Out-
Friedhoff (Eds.), Diagnosis and treatment the school-age child: Issues and procedures.
come and prognostic factors in infantile
of depression in late life (pp. 131-153). New York: Grune & Stratton.
autism and similar conditions: A popu-
Washington, DC: American Psychiatric lation-based study of 46 cases followed Golden, C.J. (1981). A standardized ver-
Press. sion of Luria’s neuropsychological tests:
through puberty. Journal of Autism and
George, L.K., & Weiler, S.J. (1981). Sexual- Developmental Disorders, 17, 273-287. A quantitative and qualitative approach
ity in middle and late life: The effects of to neuropsychological evaluation. In
Gillberg, C., & Svendsen, P. (1983). Child-
age, cohort, and gender. Archives of Gen- S.B. Filskov & T.J. Boil (Eds.), Handbook
hood psychosis and computed tomo-
eral Psychiatry, 38, 919 -923. of clinical neuropsychology. New York:
graphic brain scan findings. Journal of
George, L.K., Landoman, R., Blazer, D.G., Autism and Developmental Disorders, 13, Wiley.
& Anthony, J.C. (1991). Cognitive im- 19-32. Golden, C.J., Hammeke, T., & Purisch, A.
pairment. In L.N. Robins & D.A. Regier (1978). Diagnostic validity of a stan-
Ginsburg, A.B., & Goldstein, S.G. (1974).
(Eds.), Psychiatric disorders in America. dardized neuropsychological battery
Age bias in referral to psychological
New York: Free Press. derived from Luria’s neuropsychologi-
consultation. Journal of Gerontology, 29,
Gerber, L.M. (1983). Ethnicity still matters: cal test. Journal of Consulting and Clinical
410-415.
Socio-demographic profiles of the eth- Psychology, 46, 1258-1265.
nic elderly in Ontario. Canadian Ethnic Ginzburg, H.M. (1986). Naltrexone: Its
clinical utility. In B. Stimmel (Ed.), Ad- Goldfried, M.R. (1971). Systematic de-
Studies, 15, 60-80.
vances in alcohol and substance abuse (pp. sensitization as training in self-control.
Gergen, K.J. (1982). Toward transformation
83-101). New York: Haworth. Journal of Consulting and Clinical Psychol-
in social knowledge. New York: Plenum.
Gitlin, M.J. (1993). Pharmacotherapy ogy, 37, 228-234.
Gerin, W., Rosofsky, M., Pieper, C., &
of personality disorders: Conceptual Goldfried, M.R. (1980). Toward the delin-
Pickering, T.G. (1994). A test of general-
framework and clinical strategies. Jour- eation of therapeutic change principles.
izability of cardiovascular reactivity us-
ing a controlled ambulatory procedure.
nal of Clinical Psychopharmacology, 13, American Psychologist, 35, 991-999.
343 -353. Goldfried, M.R. (1991). Research issues in
Psychosomatic Medicine, 56, 360-368.
Gershon, E.S. (1990). Genetics. In F.K. Gittelman, R., Abikoff, H., Pollack, E., psychotherapy integration. Journal of
Goodwin & K.R. Jamison (Eds.), Manic Klein, D., Katz, F., & Mattes, J. (1980). A Psychotherapy Integration, 1, 5-25.
depressive illness. New York: Oxford Uni- controlled trial of behavior modification
Goldfried, M.R., & D’Zurillia, T.J. (1969).
versity Press. and methylphenidate in hyperactive
A behavioral-analytic model for assess-
children. In C. Whalen & B. Henker
Gesten, E.L., & Jason, L.A. (1987). Social ing competence. In C.D. Speilberger
(Eds.), Hyperactive children: The social
and community interventions. Annual (Ed.), Current topics in clinical and com-
ecology of identification and treatment (pp.
Review of Psychology, 38, 427-460. munity psychology (Vol. 1). New York:
221-246). New York: Academic Press.
Ghoneim, M.M., & Mewaldt, S.P. (1990). Academic Press.
Gittelman, R., Mannuzza, S., Shenker, R.,
Benzodiazepines and human memory: Goldfried, M.R., & Davison, G.C. (1994).
A review. Anesthesiology, 72, 926-938. & Bonagura, N. (1985). Hyperactive
Clinical behavior therapy. Expanded edi-
boys almost grown up. Archives of Gen-
Gibbons, D.C. (1975). Delinquent behavior. tion. New York: Wiley.
eral Psychiatry, 42, 937-947.
Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall. Goldfried, M.R., Greenberg, L.S., & Mar-
Gladue, B.A. (1985). Neuroendocrine re-
Gibbs, J.T. (1980). The interpersonal orien- mar, C. (1990). Individual psychother-
sponse to estrogen and sexual orienta-
tation in mental health consultation: apy: Process and outcome. Annual Re-
tion. Science, 230, 961.
Toward a model of ethnic variations in view of Psychology, 41, 659- 688.
consultation. American Journal of Or- Gleaves, D.H., & Eberenz, K.R (1994). Sex-
ual abuse histories among treatment-re- Goldfried, M.R., Padawer, W., & Robins,
thopsychiatry, 45, 430-445.
sistant bulimia nervosa patients. Inter- C. (1984). Social anxiety and the seman-
Gibson, D., & Harris, A. (1988). Aggre-
gated early intervention effects for national Journal of Eating Disorders, 15, tic structure of heterosocial interactions.
Down’s syndrome persons: Patterning 227-231. Journal of Abnormal Psychology, 93, 87-
and longevity of benefits. Journal of Gleick, J. (1987). Chaos: Making a new sci- 97.
Mental Deficiency Research, 32, 1-17. ence. New York: Penguin Books. Golding, J.M., Smith, G.R., & Kashner,
Gielen, A.C., Faden, R.R., O’Campo, Goff, D.C., & Simms, C.A. (1993). Has T.M. (1991). Does somatization disorder
P., Kass, N., & Anderson, J. (1994). multiple personality disorder remained occur in men? Clinical characteristics of
Women’s protective sexual behaviors: A consistent over time? A comparison of women and men with unexplained so-
KAYNAKLAR R-23
√√
matic symptoms. Archives of General parents. Archives of General Psychiatry, Nelson (Ed.), Threats to optimal develop-
Psychiatry, 48, 231-235. 128, 239-243. ment. Hillside, NJ: Erlbaum.
Goldmeier, J. (1988). Pets or people: An- Goodwin, F., & Jamison, K. (1990). Manic- Gottesman, I.I., McGuffin, P., & Farmer,
other research note. The Gerontologist, A.E. (1987). Clinical genetics as clues to
depressive illness. New York: Oxford Uni-
26, 203-206. the “real” genetics of schizophrenia.
versity Press.
Goldstein, A. (1994). Addiction: From biol- Schizophrenia Bulletin, 13, 23-47.
ogy to drug policy. New York: W.H. Free- Gorenstein, E.E. (1991). A cognitive per-
spective on antisocial personality. In Gottlieb, J. (1990). Mainstreaming and
man.
quality education. American Journal on
Goldstein, A.J., & Chambless, D.L. (1978). P.A. Magaro (Ed.), Cognitive bases of
Mental Retardation, 95, 16.
A reanalysis of agoraphobic behavior. mental disorders. Newbury Park, CA:
Behavior Therapy, 9, 47-59. Sage. Gottman, J.M. (1979). Marital interaction:
Experimental investigations. New York:
Goldstein, M.J., & Rodnick, E. (1975). The Gorenstein, E.E., & Newman, J.P. (1980).
Academic Press.
family’s contribution to the etiology of Disinhibitory psychopathology: A new
schizophrenia: Current status. Schizo- Gottman, J.M., Notarius, C., Gonso, J., &
perspective and a model for research.
phrenia Bulletin, 14, 48-63. Markman, H. (1976). A couple’s guide to
Psychological Review, 87, 301-315. communication. Champaign, IL.: Re-
Goldstein, R.B., Weissman, MM., Adams,
P.B., Horwath, E., Lish, J.D., et al. (1994). Gorman, J.M. (1994). New and experimen- search Press.
Psychiatric disorders in relatives of tal pharmacological treatments for Gottman, J.M., & Krokoff, L.J. (1989). Mar-
probands with panic disorder or major panic disorder. In B.E. Wolfe & J.D. ital interaction and satisfaction: A longi-
depression. Archives of General Psychia- Maser (Eds.), Treatment of panic disorder: tudinal view, journal of Consulting and
try, 51, 383-394. A consensus development conference (pp. Clinical Psychology, 57, 47-52.
Goldstein, S.E., & Birnbom, F. (1976). 83 - 90). Washington, DC: American Gould, M.S., Wallenstein, S., & Kleinman,
Hypochondriasis and the elderly. Jour- Psychiatric Press. M.H. (1990). Time-space clustering of
nal of the American Geriatrics Society, 24, teenage suicide. American journal of Epi-
150-154. Gorman, J.M., Fyer, M.R., Goetz, R., Aska-
demiology, 131, 71 -78.
nazi, J., Leibowitz, M.R., Fyer, A.J., Kin-
Goleman, D. (1995). Emotional intelligence. Gove, W.R. (1970). Societal reaction as an
New York: Bantam. ney, J., & Klein, D.F. (1988). Ventila-
explanation of mental illness: An evalu-
tory physiology of patients with panic
Gomez, F.C., Piedmont, R.L., & Fleming, ation. American Sociological Review, 35,
M.Z. (1992). Factor analysis of the Span- disorder. Archives of General Psychiatry,
873 - 884.
ish version of the WAIS: The Escala de 45, 53-60.
Gove, W.R., & Fain, T. (1973). The stigma
Inteligencia Wechsler para Adultos Gotesdam, K.G., & Agras, W.S. (1995).
of mental hospitalization. Archives of
(EIWA). Psychological Assessment, 4, General population-based epidemiolog-
317-321. General Psychiatry, 28, 494-500.
ical survey of eating disorders in Nor-
Goodenow, C., Reisine, S.T., & Grady, K.E. Goyer, P., Andreason, P.J., Semple, W.E.,
way. International journal of Eating Disor- Clayton, A.H., et al. (1994). Positron-
(1989). Quality of social support and as-
ders, 18, 119-126. emission tomography and personality
sociated social and psychological func-
tions in women with rheumatoid arthri- Gotlib, l.H. (1982). Self-reinforcement and disorders. Neuropsychopharıacology, 10,
tis. Health Psychology, 9, 266-284. depression in interpersonal interaction: 21-28.
Goodman, L.A., Koss, M.P., Fitzgerald, The role of performance level, journal of Goyette, C.H., & Conners, C.K. (1977).
L.F., Russo, N.F., et al (1993). Male vio- Abnormal Psychology, 93, 19 - 30. Food additives and hyperkinesis. Paper
lence against women: Current research presented at the 85th Annual Conven-
Gotlib, l.H., & Asarnow, R.F. (1979). Inter-
and future directions. American Psychol- tion of the American Psychological As-
personal and impersonal problem-solv-
ogist, 48, 1054-1058. sociation.
ing skills in mildly and clinically de-
Goodman, R., & Stevenson, J. (1989). A Graham, J.R. (1988). Establishing validity of
twin study of hyperactivity: 2. The aetio- pressed students. Journal of Consulting
the revised form of the MMPl. Sympo-
logical role of genes, family relation- and Clinical Psychology, 47, 86-95.
sium presentation at the 96th Annual
ships, and perinatal adversity, journal of Gotlib, I.H., Lewinsohn, P.M., Seeley, J.R., Convention of the American Psycholog-
Child Psychology and Psychiatry, 30, Rohde, P., & Rednew, J.E. (1993). Nega- ical Association, Atlanta.
691-709.
tive cognitions and attributional style in Graham, J.R. (1990). MMPI-2: Assessing
Goodwin, D.W. (1979). Alcoholism and depressed adolescents: An examination personality and psychopathology. New
heredity: A review and hypothesis.
of stability and specificity. Journal of Ab- York: Oxford University Press.
Archives of General Psychiatry, 36, 57-
normal Psychology. 102, 607-615. Graham, J.W., Johnson, C.A., Hansen,
61.
Goodwin, D.W. (1982). Substance induced Gotlib, l.H., ‘ & Robinson, L.A. (1982). Re- W.B., Flay, B.R., & Gee, M. (1990). Drug
and substance use disorders: Alcohol. sponses to depressed individuals: Dis- use prevention programs, gender, and
In J.H. Griest, I.W. Jefferson, & R.L crepancies between self-report and ob- ethnicity: Evaluation of three seventh-
Spitzer (Eds.), Treatment of mental disor- server-rated behavior. Journal of grade Project SMART cohorts. Preven-
ders. New York: Oxford University tive Medicine, 19, 305-313.
Abnormal Psychology, 91, 231-240.
Press. Graham, P.J., Rutter, M.L., Yule, W., &
Gottesman, I., & Shields, J. (1972). Schizo-
Goodwin, D.W., & Guze, S.B. (1984). Psy- Pless, I.B. (1967). Childhood asthma: A
phrenia and genetics: A twin study vantage
chiatric diagnosis (3rd ed.). New York: psychosomatic disorder? Some epi-
Oxford University Press. point. New York: Academic Press. demiological considerations. British
Goodwin, D.W., Schulsinger, F., Hermansen, Gottesman, I.I., & Goldsmith, H.H. (1994). Journal of Preventive Medicine, 21, 78-
L., Guze, S.B., & Winokur, G.A. Developmental psychopathology of an- 85.
(1973). Alcohol problems in adoptees tisocial behavior: Inserting genes into Gralnick, A. (1986). Future of the chronic
raised apart from alcoholic biological its ontogenesis and epigenesis. In C.A. schizophrenic patient: Prediction and
R-24 √√ KAYNAKLAR
recommendation. American journal of lies in an acute care setting. Hospital and eration. Journal of the American Medical
Psychotherapy, 40, 419-429. Community Psychiatry, 39, 277-281. Association, 273, 1875-1876.
Grandin, T. (1986). Emergence: Labeled Greenberg, L.S., & Johnson, S.M. (1988). Grisso, T. (1986). Evaluating competencies:
autistic. Novato, CA: Arena Press. Curative principles in marital therapy: Forensic assessments and instruments.
Grandin, T. (1995). Thinking in pictures. A response to Wile. Journal of Family New York: Plenum.
New York: Doubleday. Psychology, 2, 28-31. Grisso, T., & Appelbaum, P.S. (1991). Men-
Gratzer, T., & Bradford, J.M.W. (1995). Of- tally ill and non-mentally ill patients’
Greenberg, L.S., & Johnson, S.M. (1988).
fender and offense characteristics of abilities to understand informed con-
Emotionally focussed couples therapy. New
sexual sadists: A comparative study. jour- sent disclosures for medication: Prelimi-
York: Guilford.
nal of Forensic Sciences, 40, 450-455. nary data. Law and Human Behavior, 15,
Greenberg, L.S., & Rice, L.N. (1981). The 377-388.
Gray, E.B. (1983). Final report: Collaborative specific effects of a gestalt intervention. Grisso, T., & Appelbaum, P.S. (1992). Is it
research of community and minority group Psychotherapy: Theo- unethical to offer predictions of future
action to prevent child abuse and neglect:
ry, Research, and Prac- violence? Law and Human Behavior, 36,
Vol. 3. Public awareness and education us-
tice, 18, 31-37. 621-633.
ing the creative arts. Chicago: National
Committee for Prevention of Child Greenberg, L.S., & Safran, J. (1984). Inte- Grisso, T., & Appelbaum, P.S. (1995). The
Abuse. grating affect and cognition: A perspec- MacArthur Treatment Competence
tive on the process of therapeutic Study: 3. Abilities of patients to consent
Green, R. (1969). Mythological, historical
change. Cognitive Therapy and Research, to psychiatric and medical treatments.
and cross-cultural aspects of transsexu-
8, 559-578. Law and Human Behavior, 19, 149-174.
alism. In R. Green & J. Money (Eds.),
Transsexualism and sex reassignment. Bal- Greenblatt, M., Solomon, M.H., Evans, Gross, M.D. (1984). Effects of sucrose on
timore: Johns Hopkins University Press. A.S., & Brooks, G.W. (Eds.). (1965). hyperkinetic children. Pediatrics, 74, 876
- 878.
Green, R. (1974). Sexual identity conflict in Drugs and social therapy in chronic schizo-
children and adults. New York: Basic phrenia. Springfield, IL: Charles C. Grosz, H.J., & Zimmerman, J. (1970). A
Books. Thomas. second detailed case study of functional
blindness: Further demonstration of the
Green, R. (1976). One hundred ten femi- Greene, B.A. (1985). Considerations in the contribution of objective psychological
nine and masculine boys: Behavioral treatment of black patients by white laboratory data. Behavior Therapy, 3, 115-
contrasts and demographic similarities. therapists. Psychotherapy, 22, 115-122. 123.
Archives of Sexual Behavior, 5, 425-446.
Greene, B.L. (1960). Marital disharmony: Groth, N.A., & Burgess, A.W. (1977). Sex-
Green, R. (1985). Gender identity in child- Concurrent analysis of husband and ual dysfunction during rape. New Eng-
hood and later sexual orientation: Fol- wife. Diseases of the Nervous System, 21, land journal of Medicine, 297, 764-766.
low-up of 78 males. American Journal of 1-6. Groth, N.A., Hobson, W.F., & Guy, T.S.
Psychiatry, 342, 339-341.
Greer, S., Morris, T., & Pettigale, K.W. (1982). The child molester: Clinical ob-
Green, R. (1987). The “sissy boy syndrome” servations. In J. Conte & D.A. Shore
(1979). Psychological response to breast
and the development of homosexuality. (Eds.), Social work and child sexual abuse.
cancer: Effect on outcome. Lancet, 2, 785-
New Haven: Yale University Press. New York: Haworth.
787.
Green, R. (1992). Sexual science and the law. Grove, W.R., Eckert, E.D., Heston, L.,
Gregerson, H.B., & Sailer, L. (1993). Chaos
Cambridge, MA: Harvard University Bouchard, T., et al. (1990). Heritability
Press. theory and its implications for social
of substance abuse and antisocial be-
science. Human Relations, 46, 777-802.
Green, R., & Blanchard, R. (1995). Gender havior in monozygotic twins reared
identity disorders. In H.I. Kaplan & B.J. Grigorenko, E.L., Wood, F.B., Meyer, M.S., apart. Biological Psychiatry, 27, 1293-
Sadock (Eds.), Comprehensive textbook of Hart, L.A., Speed, W.C., Shuster, A., & 1304.
psychiatry, (pp. 1347-1360). Baltimore, Pauls, D.L. (in press). Susceptibility loci Grych, J.H., & Fincham, F.D. (1990). Mari-
MD: Williams & Wilkins. for distinct components of developmen- tal conflict and children’s adjustment: A
Green, R., & Fleming, D.T. (1990). Trans- tal dyslexia on chromosome 6 and 15. cognitive-contextual framework. Psy-
sexual surgery follow-up: Status in the American journal of Human Genetics. chological Bulletin, 108, 267-290.
1990s. In J. Bancroft, C. Davis, & D. Grilo, C.M., Shiftman, S., & Carter-Camp- Guerra, N., & Slaby, R. (1990). Cognitive
Weinstein (Eds.), Annual review of sex re- bell, J.T. (1994). Binge eating ante- mediators of aggression in adolescent
search (pp. 163-174). cedents in normal weight nonpurging offenders: 2. Intervention. Developmental
Green, R., & Money, J. (1969). Transsexual- females: Is there consistency? Interna- Psychology, 26, 269-277.
ism and sex reassignment. Baltimore: tional journal of Eating Disorders, 16, Guidano, V.F., & Liotti, G. (1983). Cognitive
Johns Hopkins University Press. 239-249. processes and emotional disorders. New
Greenberg, J. (1996, August 21). Teen drug York: Guilford.
Grings, W.W., & Dawson, M.E. (1978).
use has doubled in 4 years, U.S. says. Emotions and bodily responses: A psy- Gunderson, J.G., Kolb, J.E., & Austin, V.
Los Angeles Times, pp. Al, A17. chophysiological approach. New York: (1981). The diagnostic interview for bor-
Greenberg, L., Elliott, R., & Lietaer, G. Academic Press. derline patients. American Journal of Psy-
(1994). Research on experiential thera- chiatry, 138, 896-903.
Grinker, R.R., & Spiegel, J.P. (1944). Man-
pies. In A.E. Bergin & S.L. Garfield Gunn, J. (1993). Castration is not the an-
agement of neuropsychiatry casualties in
(Eds.), Handbook of psychotherapy and be- swer. British Medical Journal, 307, 790-
the zone of combat: Manual of military neu-
havior change (pp. 509-539). New York: 791.
ropsychiatry. Philadelphia: W.B. Saun-
Wiley. Gur, R.E., & Pearlson, G.D. (1993). Neu-
ders.
Greenberg, L., Fine, S.B., Cohen, C., Lar- roimaging in schizophrenia research.
son, K., Michaelson-Baily, A., Rubinton, Grinker, R.R., & Spiegel, J.P. (1979). War Schizophrenia Bulletin, 19, 337-353.
P., & Glick, I D. (1988). An interdiscipli- neuroses. New York: Arno Press. Gurian, B., & Miner, J.H. (1991). Clinical
nary psychoeducation program for Grinspoon, L., & Bakalar, J.B. (1995). Mari- presentation of anxiety in the elderly. In
schizophrenic patients and their fami- juana as medicine: A plea for reconsid- C. Salzman & B.D. Lebowitz (Eds.),
KAYNAKLAR R-25
√√
Anxiety in the elderly. New York: (Eds.), Inside rational-emotive therapy. nile dementia. Journal of the American
Springer. New York: Academic Press. Geriatrics Society, 35, 405 -411.
Gurland, B. (1991). Epidemiology of psy- Haaga, D.A.F. (1989). Articulated Hall, C.S., Lindzey, G., Loehlin, J.C., &
chiatric disorders. In J. Sadavoy, L.W. thoughts and endorsement procedures Manosevitz, M. (1985). Introduction to
Lazarus, & L.F. Jarvik (Eds.), Compre- for cognitive assessment in the predic- theories of personality. New York: Wiley.
hensive review of geriatric psychiatry (pp. tion of smoking relapse. Psychological Hall, G.C., Hirschman, R., & Oliver, L.L.
25-40). Washington, DC: American Assessment: A Journal of Consulting and (1995). Sexual arousal and arousability
Psychiatric Press. Clinical Psychology, 1, 112-117. to pedophilic stimuli in a community
Gurland, B.J., & Cross, P.S. (1982). Epi- Haaga, D.A.F. (1990). Issues in relating sample of normal men. Behavior
demiology of psychopathology in old self-efficacy to smoking relapse: Impor- Therapy, 26, 681-694.
age. In L.F. Jarvik & G.W. Small (Eds.), tance of an “Achilles’ Heel” situation Hall, S.M., Munoz, R.F., & Reus, V.I.
Psychiatric Clinics of North America. and of prior quitting experience. Journal (1994). Cognitive-behavioral interven-
Philadelphia: Saunders. of Substance Abuse, 2, 191 -200. tion increases abstinence rates for de-
Gurman, A.S., & Kniskern, D.P. (1978). Re- Haaga, D.A.F., & Davison, G.C. (1991). pressive-history smokers. Journal of
search on marital and family therapy: Consulting and Clinical Psychology, 62,
Cognitive change methods. In F.H. Kan-
Progress, perspective, and prospect. In 141-146.
fer & A.P. Goldstein (Eds.), Helping peo-
S.L. Garfield & A.E. Bergin (Eds.), Hand-
ple change: A textbook of methods (4th ed.). Hall, S.M., Munoz, R.F., Reus, V.I., Sees,
book of psychotherapy and behavior change:
Elmsford, NY: Pergamon. K.L., Duncan, C., Humfleet, G.L., &
An empirical analysis (2nd ed.). New
Haaga, D.A.F., & Davison, G.C. (1992). Hartz, D.T. (1996). Mood management
York: Wiley.
Disappearing differences do not always and nicotine gum in smoking treat-
Gurman, A.S., & Kniskern, D.P. (1981). ment: A therapeutic contract and
reflect healthy integration: An analysis
Family therapy outcome research: placebo-controlled study. Journal of Con-
Knowns and unknowns. In A.S. Gur- of cognitive therapy and rational-emotive
therapy. Journal of Psychotherapy In- sulting and Clinical Psychology, 64, 1003-
man & D.P. Kniskern (Eds.), Handbook of 1009.
family therapy. New York: tegration, 2, 287-303.
Halleck, S.L. (1971). The politics of therapy.
Brunner/Mazel. Haaga, D.A.F., Dyck, M.J., & Ernst, D.
New York: Science House.
Gurman, A.S., Kniskern, D.P, & Pinsoff, (1991). Empirical status of cognitive the-
ory of depression. Psychological Bulletin, Hamilton, E.W., & Abramson, L.Y. (1983).
W.M. (1986). Research on the process
110, 215-236. Cognitive patterns and major depres-
and outcome of marital and family ther-
sive disorder: A longitudinal study in a
apy. In S.L. Garfield & A.E. Bergin Haas, G.L., Glick, I.D., Clarkin, J.F.,
hospital setting. Journal of Abnormal Psy-
(Eds.), Handbook of psychotherapy and be- Spencer, J.H., & Lewis, A.B. (1990).
chology, 92, 173-184.
havior change (3rd ed.). New York: Wi- Gender and schizophrenia outcome:
ley. A clinical trial of an outpatient inter- Hammen, C., & Compas, B.E. (1994). Un-
vention. Schizophrenia Bulletin, 16, 277- masking unmasked depression in chil-
Gustafson, Y., Berggren, D., Bucht, B.,
dren and adolescents: The problem of
Norberf, A., Hansson, L.I., & Winblad, 292.
comorbidity. Clinical Psychology Review,
B. (1988). Acute confusional states in el- Hafner, R.J. (1982). Marital interaction in 14, 585-603.
derly patients treated for femoral neck persisting obsessive-compulsive disor-
fracture. Journal of the American Geri- Hammen, C.L. (1980). Depression in col-
ders. Australian and New Zealand Journal
atrics Society, 36, 525-530. lege students: Beyond the Beck Depres-
of Psychiatry, 16, 171-178.
Guze, S B. (1967). The diagnosis of hyste- sion Inventory. Journal of Consulting and
Hafner, R.J., Gilchrist, P., Bowling, J., & Clinical Psychology, 48, 126-128.
ria: What are we trying to do? American Kalucy, R. (1981). The treatment of ob-
journal of Psychiatry, 124, 491-498. Hammen, C.L. (1991). Generation of stress
sessional neurosis in a family setting.
Guze, S.B. (1993). Genetics of Briquet’s in the course of unipolar depression.
Australian and New Zealand journal of Journal of Abnormal Psychology, 100,
syndrome and somatization disorder: A Psychiatry, 15, 145-151.
review of family, adoption, and twin 555-561.
Hagerman, R.J. (1995). Molecular and Hammen, C.L., & Cochran, S.D. (1981).
studies. Annals of Clinical Psychiatry, 5,
clinical correlations in Fragile X syn- Cognitive correlates of life stress and
225-230.
drome. Mental Retardation and Develop- depression in college students. Journal
Gwynther, L.P., & George, L.K. (1986). mental Disabilities Research Reviews, 1,
Caregivers for dementia patients: Com- of Abnormal Psychology, 90, 23- 27.
276-280.
plex determinants of well-being and Hampe, E., Noble, H., Miller, L.C., & Bar-
burden. The Gerontologist, 26, 245-247. Hahlweg, K., & Markman, H.J. (1988). The rett, C.L. (1973). Phobic children one
effectiveness of behavioral marital ther- and two years posttreatment. Journal of
Haaga, D.A. (1987a). Smoking schemata re-
apy: Empirical status of behavioral Abnormal Psychology, 82, 446-453.
vealed in articulated thoughts predict early
techniques in preventing and alleviat- Hannappel, M., Calsyn, R.J., & Allen, G.
relapse from smoking cessation. Paper pre-
ing marital distress. Journal of Consulting (1993). Does social support alleviate the
sented at the 21st Annual Convention of
and Clinical Psychology, 56, 440-447. depression of caregivers of dementia
the Association for Advancement of Be-
havior Therapy, Boston. Hale, A.S. (1993). New antidepressants: patients? Journal of Gerontological Social
Haaga, D.A. (1987b). Treatment of the Use in high-risk patients. Journal of Clin- Work, 20, 35-51.
type A behavior pattern. Clinical Psy- ical Psychiatry, 54, 61 -70. Hansen, W.B. (1992). School-based sub-
chology Review, 7, 557-574. Haley, S.A. (1978). Treatment implications stance abuse prevention: A review of
Haaga, D.A. (1988). Cognitive aspects of the of post-combat stress response syn- the state of the art in curriculum, 1980-
relapse prevention model in the prediction dromes for mental health professionals. 1990. Health Education Research:
of smoking relapse. Paper presented at In C.R. Figley (Ed.), Stress disorders Theory and Practice, 7, 403-430.
the 22nd Annual Convention of the As- among Vietnam veterans. New York: Hansen, W.B. (1993). School-based alcohol
sociation for Advancement of Behavior Brunner/Mazel. prevention programs. Alcohol Health and
Therapy, New York. Haley, W.E., Levine, E.G., Brown, S.L., Research World, 18, 62-66.
Haaga, D.A., & Davison, G.C. (1989). Out- Berry, J.W., & Hughes, G.H. (1987). Psy- Hansen, W.B., & Graham, J.W. (1991). Pre-
come studies of rational-emotive ther- chological, social, and health conse- venting alcohol, marijuana, and ciga-
apy. In M.E. Bernard & R. DiGiuseppe quences of caring for a relative with se- rette use among adolescents: Peer pres-
R-26 √√ KAYNAKLAR
sure resistance training versus choanalytical theories (Vol. 1). Hillsdale, Cognitive and behavioral perspectives.
establishing conservative norms. Pre- NJ: Analytical Press. New York: Guilford.
ventive Medicine, 20, 414-430. Hartmann, H. (1958). Ego psychology and Haynes, S.N., & Horn, W.F. (1982). Reac-
Hansen, W.B., Johnson, C.A., Flay, B.R., the problem of adaptation. New York: In- tivity in behavioral observation: A re-
Graham, J.W., & Sobel, J. (1988). Affec- ternational Universities Press. view. Behavioral Assessment, 4, 369-385.
tive and social influence approaches to Harvard Mental Health Letter. (1995). Hazelrigg, M.D., Cooper, H.M., & Bor-
the prevention of multiple substance Schizophrenia update, Pt. 2. Harvard duin, C.M. (1987). Evaluating the effec-
abuse among seventh grade students. Mental Health Letter, 12, 1-5. tiveness of family therapies: An integra-
Preventive Medicine, 17, 135-154. tive review and analysis. Psychological
Harvard Mental Health Letter. (1996a).
Hanusa, B.H., & Schulz, R. (1977). Attri- Bulletin, 101, 428-442.
Pt. 1. Harvard Mental Health Letter, 13,
butional mediators of learned helpless- Healy, M. (1994, January 8). Science of
1-4.
ness. Journal of Personality and Social Psy- power and weakness. Los Angeles Times,
chology, 35, 602-611. Harvard Mental Health Letter. (1994a, July).
Borderline personality—Part III, pp. A1, A12.
Haracz, J.L. (1982). The dopamine hypoth-
11, 1-3. Heatherton, T.F., & Baumeister, R.F.
esis: An overview of studies with schiz-
(1991). Binge eating as escape from self-
ophrenic patients. Schizophrenia Bulletin, Harvard Mental Health Letter. (1994b,
awareness. Psychological Bulletin, 110,
8, 438-469. July). Borderline personality—Part I
86-108.
Hardy, B.W., & Waller, D.A. (1988). Bu- and II, Special Supplement, 22, 1-3.
Heatherton, T.F., Herman, C.P., & Polivy,
limia as substance abuse. In W.G. John- Harvard Mental Health Letter. (1995, July).
J. (1991). Effects of physical threat and
son (Ed.), Advances in eating disorders. Schizophrenia update—Part II, 22, 1-5.
ego threat on eating behavior. Journal of
New York: JAI. Harvard Mental Health Letter. (1996a, Au- Personality and Social Psychology, 60,
Hardy, J. (1993). Genetic mistakes point gust). Treatment of alcoholism—Part I, 138-143.”
the way to Alzheimer’s disease. Journal 23, 1-4.
Heatherton, T.F., Nichols, P., Mahamedi,
of NIH Research, 5, 46-49. Harvard Mental Health Letter. (1996b, F., & Keel, P. (1995). Body weight, diet-
Hardy, K.V., & Laszloffy, T.A. (1995). Ther- February). Personality disorders: The ing, and eating disorder symptoms
apy with African Americans and the anxious cluster—Part 1, 22, 1-3. among college students, 1982 to 1992.
phenomenon of rage. In Session: Psy- American Journal of Psychiatry, 152,
Harvard Mental Health Letter. (1996c,
chotherapy in Practice, 1, 57-70. 1623-1630.
March). Personality disorders: The anx-
Hare, E. (1969). Triennial statistical report of ious cluster—Part II, 12, 1-3. Hechtman, L., Weiss, G., & Perlman, T.
the Royal Maudsley and Bethlem Hospitals. (1984). Hyperactives as young adults:
Hastrup, J.L., Light, K.C., & Obrist, P.A.
London: Bethlem and Maudsley Hospi- Past and current substance abuse and
(1982). Parental hypertension and car-
tals.
diovascular response to stress in antisocial behavior. American Journal of
Hare, R.D. (1978). Electrodermal and car- healthy young adults. Psychophysiology, Orthopsychiatry, 54, 415-425.
diovascular correlates of sociopathy. In 19, 615-622. Hecker, M.H.L., Chesney, M., Black, G.W.,
R.D. Hare & D. Schalling (Eds.), Psycho-
Hathaway, S.R., & McKinley, J.C. (1943). & Frautsch, N. (1988). Coronary-prone
pathic behaviour: Approaches to research.
MMPl manual. New York: Psychological behavior in the Western Collaborative
New York: Wiley.
Corporation. Group Study. Psychosomatic Medicine,
Hare, R.D., Harpur, T.J., Hakstian, R.A., 50, 153-164.
Forth, A.E., Hart, S.D., et al. (1990). The Hawton, K., Catalan, J., & Fagg, J. (1992).
Sex therapy for erectile dysfunction: Heidrich, S.M. (1993). The relationship be-
revised Psychopathy Checklist: Reliabil-
Characteristics of couples, treatment tween physical health and psychologi-
ity and factor structure. Psychological
outcome, and prognostic factors. cal well-being in elderly women: A de-
Assessment, 2, 338-341.
Archives of Sexual Behavior, 21, 161- velopmental perspective. Research in
Hare, R.D., Hart, S.D., & Harpur, T.J. Nursing and Health, 16, 123-130.
176.
(1991). Psychopathy and the DSM-IV
Hawton, K., Catalan, J., Martin, P., & Heilman, K.M., Voeller, K.K., & Nadeau,
criteria for antisocial personality disor-
der. Journal of Abnormal Psychology, Fagg, J. (1986). Long-term outcome of 5. E. (1991). A possible pathophysiologic
100, 391-398. sex therapy. Behaviour Research and Ther- substrate of attention deficit hyperactiv-
apy, 24, 665-675. ity disorder. Journal of Child Neurology,
Harpur, T.J., & Hare, R.D. (1990). Psy-
chopathy and attention. In J. Enns (Ed.), The Hay, D.P. (1991). Electroconvulsive ther- 6, S76-S81.
development of attention: Research and apy. In J. Sadavoy, L.W. Lazarus, & L.F. Heiman, J.R., & Verhulst, J. (1990). Sexual
theory. Amsterdam: New Holland. Jarvik (Eds.), Comprehensive review of dysfunction and marriage. In F.D. Fin-
Harris, M.J., & Jeste, D.V. (1988). Late-on- geriatric psychiatry (pp. 469-485). Wash- cham, & T.N. Bradbury (Eds.), The psy-
set schizophrenia: A review. Schizophre- ington, DC: American Psychiatric Press. chology of marriage: Basic issues and appli-
nia Bulletin, 14, 39-55. Hayashi, K., Toyama, B., & Quay, H.C. cations (pp. 299-322). New York:
Harrison, J., Chin, J., & Ficarrotto, T. (1976). Across-cultural study concerned Guilford.
(1989). Warning: Masculinity may be with differential behavioral classifica- Heiman, J.R., Rowland, D.L., Hatch, J.P.,
dangerous to your health. In M.S. Kim- tion: 1. The Behavior Checklist. Japanese & Gladue, B.A. (1991). Psychophysio-
mel & M.A. Messner (Eds.), Men’s lives Journal of Criminal Psychology, 2, 21- logical and endocrine responses to sex-
(pp. 296 - 309). New York: Macmillan. 28. ual arousal in women. Archives of Sexual
Hart, S.D., & Hare, R.D. (1989). Discrimi- Hayes, R.L., Halford, W.K., & Varghese, Behavior, 20, 171-186.
nant validity of the Psychopathy F.T. (1995). Social skills training with Heimberg, R.G., & Juster, H.R. (1994).
Checklist in a forensic psychiatric popu- chronic schizophrenic patients: Effects Treatment of social phobia in cognitive-
lation. Psychological Assessment, 1, 211- on negative symptoms and community behavioral groups. Journal of Clinical
218. functioning. Behavior Therapy, 26, 433- Psychiatry, 55, 38-46.
Hartley, D.E., & Strupp, H.H. (1983). The 449. Heimberg, R.G., Salzman, D.G., Holt, C.S.,
therapeutic alliance: Its relationship to Hayes, S.C. (1987). A contextual approach & Blendell, K. (1993). Cognitive behav-
outcome in brief psychotherapy. In J. to therapeutic change. In N.S. Jacobson ioral group treatment for social phobia:
Masling (Ed.), Empirical studies of psy- (Ed.), Psychotherapists in clinical practice: Effectiveness at five-year follow-up.
KAYNAKLAR R-27
√√
Cognitive Therapy and Research, 17, 325- and eating. Journal of Abnormal Psychol- relationship of marital adjustment to
339. ogy, 96, 264-269. agoraphobia treatment outcome. Behav-
Heller, J. (1966). Something happened. New Hersen, M., & Barlow, D.H. (1976). Single iour Research and Therapy, 24, 107-115.
York: Knopf. case experimental designs: Strategies for Hinshaw, S.P. (1987). On the distinction
Heller, K.A., Holtzman, W.H., & Messick, studying behavior change. New York: between attentional deficits/hyperac-
S. (Eds.). (1982). Placing children in spe- Pergamon. tivity and conduct problems/aggres-
cial education: A strategy for equity. Wash- Hersen, M., & Van Hasselt, V.B. (1992). Be- sion in child psychopathology. Psycho-
ington, DC: National Academy Press. havioral assessment and treatment of logical Bulletin, 101, 443-463.
Helzer, J.E., Burnam, A., & McEvoy, L.T. anxiety in older adults. Clinical Psychol- Hinshaw, S.P. (1991). Stimulant medica-
(1991). Alcohol abuse and dependence. ogy Review, 12, 619-640. tion and the treatment of aggression in
In L. Robins & D. Reiger (Eds.), Psychi- Hersen, M., Bellack, A.S., Himmelhoch, children with attentional deficits. Jour-
atric disorders in America: The Epidemio- J.M., & Thase, M.E. (1984). Effects of so- nal of Clinical Child Psychology, 20, 301-
logic Catchment Area Study (pp. 9-38). cial skill training, amitriptyline, and 312.
New York: Free Press. psychotherapy in unipolar depressed Hinshaw, S.P., Henker, B., & Whalen, C.K.
Helzer, J.E., Robins, L.N., & McEvoy, L. women. Behavior Therapy, 15, 21 -40. (1984). Cognitive-behavioral and phar-
(1987). Post-traumatic stress disorder in Hester, R.K., & Miller, W.R. (1989). Self- macologic interventions for hyperactive
the general population. New England control training. In R.K. Hester & W.R. boys: Comparative and combined ef-
Journal of Medicine, 317, 1630-1634. Miller (Eds.), Handbook of alcoholism fects. Journal of Consulting and Clinical
Hembree, W.C., Nahas, G.G., & Huang, treatment approaces: Effective alternatives Psychology, 52, 739- 749.
H.F.S. (1979). Changes in human sper- (pp. 141-149). New York: Pergamon. Hinshaw, S.P, Henker, B., & Whalen, C.K.
matozoa associated with high dose Heston, L.L. (1966). Psychiatric disorders (1984). Self-control in hyperactive boys
marihuana smoking. In G.G. Nahas & in foster home reared children of schiz- in anger-inducing situations: Effects of
W.D.M. Paton (Eds.), Marihuana: Biologi- ophrenic mothers. British Journal of Psy- cognitive-behavioral training and of
cal effects. Elmsford, NY: Pergamon. chiatry, 112, 819-825. methylphenidate. Journal of Abnormal
Hendin, H. (1982). Suicide in America. New Heston, L.L. (1987). The paranoid syn- Child Psychology, 12, 55-77.
York: Norton. drome after mid-life. In N.E. Miller & Hirschi, T. (1969). Causes of delinquency.
Henkel, H., & Lewis-Thome, J. (1976). Ver- G.D. Cohen (Eds.), Schizophrenia and ag- Berkeley, CA: University of California
haltenstherapie bei mannlichen Homo- ing (pp. 249-257). New York: Guilford. Press.
sexuellen. Diplomarbeit der Studierenden Heston, L.L., & White, J.A. (1991). The van- Hite, S. (1976). The Hite Report: A nationt-
der Psychologie. University of Mar- ishing mind. New York: Freeman. vide study of female sexuality. New York:
burg, Germany. Hewett, F.M. (1965). Teaching speech to Dell.
Henry, J.P., Ely, D.L., & Stephens, P.M. an autistic child through operant condi- Hobbs, S.A., Beck, S.J., & Wansley, R.A.
(1972). Changes in catecholamine- tioning. American Journal of Orthopsychi- (1984). Pediatric behavioral medicine:
controlling enzymes in response to psy- atry, 33, 927-936. Directions in treatment and prevention.
chosocial activation of defense and Hewitt, P.L., Flett, G.L., & Ediger, E. In M. Hersen, R.M. Eisler, & P.M. Miller
alarm reactions. In Physiology, emotion, (1996). Perfectionism and depression: (Eds.), Progress in behavior modification
and psychosomatic illness. Ciba Sympo- Longitudinal assessment of a specific (Vol. 16). New York: Academic Press.
sium 8. Amsterdam, Netherlands: Asso- vulnerability hypothesis. Journal of Ab- Hobfoll, S.E., Spielberger, C.D., Breznitz,
ciated Scientific Publishers. normal Psychology, 105, 276-280. S., Figley, C., Folkman, S., Lepper-
Henry, R.M. (1996). Psychodynamic group Heyd, D., & Bloch, S. (1981). The ethics of Green, B., Meichenbaum, D., Milgram,
therapy with adolescents: Exploration suicide. In S. Bloch & P. Chodoff (Eds.), N.A., Sandler, I., Sarason, I., & van der
of HIV-related risk taking. International Psychiatric ethics. New York: Oxford Kolk, B. (1991). War-related stress: Ad-
Journal of Group Psychotherapy, 46, 229- University Press. dressing the stress of war and other
253. traumatic events. American Psychologist,
Hietala, J., Syvalahti, E., Vuorio, K.,
Henry, W.P., & Strupp, H.H. (1994). The Nagren, K., Lehikoinen, P., et al. (1994). 46, 848-855.
therapeutic alliance as interpersonal Striatal D2 dopamine receptor charac- Hodges, L.F., Rothbaum, B.O., Kooper, R.,
process. In A. Horvath & L. Greenberg teristics in drug-naive schizophrenic Opdyke, D., Meyer, T., de Graff, J.J., &
(Eds.), The working alliance: Theory, re- patients studied with positive emission Williford, J.S. (1994). Presence as the
search and practice (pp. 51-84). New tomography. Archives of General Psychia- defining factor in a VR application: Vir-
York: Guilford. try, 51, 116-123. tual reality graded exposure in the
Henry, W.P., Strupp, H.H., Schacht, T.E., & Hill, C.E., O’Grady, K.E., & Elkin, I. (1992). treatment of acrophobia. Tech Rep GIT-
Gaston, L. (1994). Psychodynamic ap- Applying the Collaborative Study Psy- GVU-94 -96, Georgia Institute of Tech-
proaches. In A.E. Bergin & S.L. Garfield chotherapy Rating Scale to rate thera- nology.
(Eds.), Handbook of psychotherapy and be- pist adherence to cognitive-behavior Hodgson, R.J., & Rachman, S.J. (1972). The
havior change. Fourth edition (pp. therapy, interpersonal therapy, and clin- effects of contamination and washing
467-508). New York: Wiley. ical management. Journal of Consulting on obsessional patients. Behaviour Re-
Herbert, J.D. (1995). An overview of the and Clinical Psychology, 60, 73 -79. search and Therapy, 10, 111-117.
current status of social phobia. Applied Hill, J.H., Liebert, R.M., & Mott, D.E.W. Hodson, D.S., & Skeen, P. (1994). Sexuality
and Preventive Psychology, 4, 39-51. (1968). Vicarious extinction of avoid- and aging: The hammerlock of myths.
Herbert, M. (1982). Conduct disorders. In ance behavior through films: An initial Journal of Applied Gerontology, 13, 219-
B.B. Lahey & A.E. Kazdin (Eds.), Ad- test. Psychological Reports, 12, 192. 235.
vances in clinical child psychology (Vol. 5). Hill, S.Y. (1980). Introduction: The biologi- Hoebel, B.G., & Teitelbaum, P. (1966).
New York: Plenum. cal consequences. In Alcoholism and alco- Weight regulation in normal and hypo-
Herman, C.P., & Polivy, J. (1980). Re- hol abuse among women: Research issues. thalamic hyperphagic rats. Journal of
strained Eating. In A. Stunkard (Ed.), Rockville, MD: National Institute on Al- Comparative and Physiological Psychol-
Obesity. Philadelphia: Sanders. cohol Abuse and Alcoholism. ogy, 61, 189-193.
Herman, C.P., Polivy, J., Lank, C., & Himadi, W.G., Cerny, J.A., Barlow, D.H., Hoffman, M.L. (1970). Moral develop-
Heatherton, T.F. (1987). Anxiety, hunger, Cohen, S., & O’Brien, G.T. (1986). The ment. In P.H. Mussen (Ed.), Carmichael’s
R-28 √√ KAYNAKLAR
manual of child psychology. London: Wi- compulsive disorder: Behavioral and total mortality and coronary heart dis-
ley. neuroendocrine responses to oral m- ease risk. Circulation, 82, 1916-1924.
Hofmann, S.G., Newman, M.G., Ehlerr, A., chlorophenylpiperazine and fenflu-
Holmes, T.H., & Rahe, R.H. (1967). The so-
& Roth, W. (1995). Psychophysiolog- ramine in patients and healthy volun-
teers. Archives of General Psychiatry, 49, cial readjustment rating scale. Journal of
ical differences between subgroups of
21-27. Psychosomatic Research, 11, 213-218.
social phobia. Journal of Abnormal Psy-
chology, 104, 224 -231. Hollander, E., Stein, D.J., Decaria, D.M., Holmes, T.S., & Holmes, T.H. (1970).
Hogan, D. (1978). The effectiveness of sex Cohen, L.J., Saond, J.B., et al. (1994). Short-term intrusions into the life style
therapy: A review of the literature. In J. Serotonergic sensitivity in borderline routine. Journal of Psychosomatic Re-
LoPiccolo & L. LoPiccolo (Eds.), Hand- personality disorder. American Journal of search, 14, 121-132.
book of sex therapy. New York: Plenum. Psychiatry, 151, 277-280.
Holroyd, K., Penzien, D., Hursey, K.,
Hogarty, G.E. (1993). Prevention of relapse Hollifield, M., Katon, W., Spain, D., &
Pule, L. (1990). Anxiety and depression Tobin, D., Rogen, L., Holm, J., Marcille,
in chronic schizophrenic patients. Jour-
nal of Clinical Psychiatry, 54, 18- 23. in a village in Lesotho, Africa: A com- P., Hall, J., & Chila, A. (1984). Change
parison with the United States. British mechanisms in EMG biofeedback train-
Hogarty, G.E., Anderson, C.M., Reiss, D.J.,
Kornblith, S.J., Greenwald, D.P., et al. Journal of Psychiatry, 156, 343-350. ing: Cognitive changes underlying im-
(1986). Family psychoeducation, social Hollingshead, A.B., & Redlich, F.C. (1958). provements in tension headache. Jour-
skills training, and maintenance che- Social class and mental illness: A commu- nal of Consulting and Clinical Psychol-
motherapy in the aftercare treatment of nity study. New York: Wiley. ogy, 52, 1039-1053.
schizophrenia: 1. One-year effects of a Hollon, S.D., & Beck, A.T. (1986). Cogni- Holtzworth-Munroe, A., Markman, H.,
controlled study on relapse and ex- tive and cognitive-behavioral therapies.
pressed emotion. Archives of General O’Leary, K.D., Neidig, P., Leber, D.,
In S.L. Garfield & A.E. Bergin (Eds.),
Psychiatry, 43, 633-642. Handbook of psychotherapy and behavior Heyman, R., Hulbert, D., & Smutzler,
Hogarty, G.E., Anderson, C.M., Reiss, D.J., change (3rd ed.). New York: Wiley. N. (1995). The need for marital violence
Kornblith, S.J., Greenwald, D.P., Ulrich, Hollon, S.D., & Beck, A.T. (1994). Cogni- prevention efforts: A behavioral cogni-
R.F., Carter, M., & The Environmental- tive and cognitive behavioral therapies. tive secondary prevention program for
Personal Indicators in the Course of In A.E. Bergin & S.L. Garfield (Eds.), engaged and newly married couples.
Schizophrenia (EPICS) Research Group. Handbook of psychotherapy and behavior Applied and Preventive Psychology, 4,
(1991). Family psychoeducation, social change. Fourth edition (pp. 428 -466). 77-88.
skills training, and maintenance New York: Wiley.
chemotherapy in the aftercare treatment Holzman, P.S. (1985). Eye movement dys-
Hollon, S.D., & Kendall, P.C. (1980). Cog-
of schizophrenia. Archives of General functions and psychosis. Review of Neu-
nitive self-statements in depression: De-
Psychiatry, 48, 340-347. robiology, 27, 179-205.
velopment of an automatic thoughts
Hogarty, G.E., McEvoy, J.P., Ulrich, R.F., questionnaire. Cognitive Therapy and Re- Honigfeld, G., & Howard, A. (1978). Psy-
DiBarry, A.L., Bartone, P., et al. (1994). search, 4, 383-395. chiatric drugs: A desk reference (2nd ed.).
Pharmacotherapy of impaired affect
Hollon, S.D., De Rubeis, R.J., & Evans, New York: Academic Press.
in recovering schizophrenic patients.
M.D. (1996). Cognitive therapy in the
Archives of General Psychiatry, 52, 29- Hooley, J.M., & Teasdale, J.D. (1989). Pre-
treatment and prevention of depression.
41. dictors of relapse in unipolar depres-
In P.M. Salkovskis (Ed.), Frontiers of cog-
Hokanson, J.E., & Burgess, M. (1962). The nitive therapy (pp. 293-317). New York: sives: Expressed emotion, marital dis-
effects of three types of aggression on Guilford. tress, and perceived criticism. Journal of
vascular processes. Journal of Abnormal Abnormal Psychology, 98, 229 -235.
Hollon, S.D., DeRubeis, R.J., & Seligman,
and Social Psychology, 65, 446-449.
M.E.P. (1992). Cognitive therapy and Hoon, E.F., & Hoon, P.W. (1978). Styles of
Hokanson, J.E., Burgess, M., & Cohen, the prevention of depression. Applied sexual expression in women: Clinical
M.F. (1963). Effects of displaced aggres- and Preventive Psychology, 1, 89-95.
sion on systolic blood pressure. Journal implications of multivariate analyses.
Hollon, S.D., DeRubeis, R.J., Evans, M.D., Archives of Sexual Behavior, 7, 105-116.
of Abnormal and Social Psychology, 67,
Wiemer, J.J., Garvey, J.G., Grove, W.M.,
214-218. Hope, D.A., Heimberg, R.G., & Bruch,
& Tuason, V.B. (1992). Cognitive ther-
Hokanson, J.E., Willers, K.R., & Koropsak, apy and pharmacotherapy for depres- M.A. (1995). Dismantling cognitive-be-
E. (1968). Modification of autonomic re- sion: Singly and in combination. havioral group therapy for social pho-
sponses during aggressive interchange. Archives of General Psychiatry, 49, 774- bia. Behaviour Research and Therapy, 33,
Journal of Personality, 36, 386-404. 781. 637- 650.
Holden, C. (1972). Nader on mental health Hollon, S.D., DeRubeis, R.J., Tuason, V.B.,
centers: A movement that got bogged Horn, A.S., & Snyder, S.H. (1971). Chlo-
Weimer, M.J., Evans, M.D., & Garvey,
down. Science, 177, 413-415. rpromazine and dopamine: Confirma-
M.J. (1989). Cognitive therapy, pharma-
Holder, H., Longabaugh, R., Miller, W.R., cotherapy, and combined cog- tional similarities that correlate with the
& Rubonis, A.V. (1991). The cost effec- nitive-pharma-cotherapy in anti-psychotic activity of phenothiazine
tiveness of treatment for alcoholism: A the treatment of depression: 1. drugs. Proceedings of the National Acad-
first approximation. Journal of Studies on Differential outcome. Unpublished manu- emy of Sciences, 68, 2325- 2328.
Alcohol, 52, 517 - 540. script, Vanderbilt University, Nashville,
Horn, W.F., Wagner, A.E., & Ialongo, N.
Holinger, P.C. (1987). Violent deaths in the TN.
(1989). Sex differences in school-aged
United States. New York: Guilford. Holm, V.A., & Varley, C.K. (1989). Phar-
children with pervasive attention deficit
Hollander, E., Cohen, L.J., & Simeon, D. macological treatment of autistic chil-
(1993). Body dysmorphic disorder. Psy- dren. In G. Dawson (Ed.), Autism: Na- hyperactivity disorder. Journal of Abnor-
chiatric Annals, 23, 359-364. ture, diagnosis, and treatment (pp. mal Child Psychology, 17, 109-125.
Hollander, E., DeCaria, C.M., Nitescu, A., 386-404). New York: Guilford. Hornblower, M., & Svoboda, W. (1987,
Gully, R., Suckow, R.F., et al. (1992). Holme, I. (1990). An analysis of random- November 23). Down and out—But de-
Serotonergic function in obsessive- ized trials on cholesterol reduction on termined: Does a mentally disturbed
KAYNAKLAR R-29
√√
woman have the right to be homeless? able walls, floors, ceilings, and doors: fying smoking behavior. Journal of Clini-
Time, p. 29. Partition delusions in late paraphrenia. cal Psychology, 30, 431 -438.
Horney, K. (1939). New ways in psycho- International Journal of Geriatric Psychia- Hunter, J.E. (1986). Cognitive ability, cog-
analysis. New York: International Uni- try, 7, 719- 724. nitive aptitudes, job knowledge, and job
versities Press. Howard, R., Castle, D., Wessely, S., & performance. Journal of Vocational Behav-
Horney, K. (1942). Self-analysis. New York: Murray, R. (1993). A comparative study ior, 29, 340-362.
Norton. of 470 cases of early-onset and late-on- Hurst, J. (1992, March). Blowing smoke.
Horovitz, B. (1992, March 10). Cigarette set schizophrenia. British Journal of Psy- Los Angeles Times, pp. A3, A29.
ads under fire. Los Angeles Times, pp. chiatry, 163, 352-357. Hussian, R.A., & Lawrence, P.S. (1980).
D1, D6. Howes, J.L., & Vallis, T.M. (1996). Cogni- Social reinforcement of activity and
tive therapy with nontraditional popu- problem-solving training in the treat-
Horowitz, M.J. (1975). Intrusive and repet-
lations: Application to post-traumatic ment of depressed institutionalized el-
itive thoughts after experimental stress.
stress disorder and personality disor- derly patients. Cognitive Therapy and Re-
Archives of General Psychiatry, 32, 223-
ders. In K.S. Dobson & K.D. Craig search, 5, 57-69.
228.
(Eds.), Advances in cognitive-behavioral Hutt, C., Hutt, S.J., Lee, D., & Ountsted, C.
Horowitz, M.J. (1986). Stress response syn- therapy (pp. 237-272). Thousand Oaks, (1964). Arousal and childhood autism.
dromes. Northvale, NJ: Aronson. CA: Sage. Nature, 204, 908-909.
Horowitz, M.J. (1988). Introduction to psy- Howitt, D. (1995). Pornography and the Hyland, M.E. (1990). The mood-peak flow
chodynamics: A new synthesis. New York: paedophile: Is it criminogenic? British relationship in adult asthmatics: A pilot
Basic Books. Journal of Medical Psychology, 68, 15- study of individual differences and di-
Horowitz, M.J. (1990). Psychotherapy. In 27. rection of causality. British Journal of
A.S. Bellack & M. Hersen (Eds.), Hand- Hser, Y., Anglin, M.D., & Powers, K. Medical Psychology, 63, 379 -384.
book of comparative treatments for adult (1993). A 24-year follow-up of Califor-
Iacono, W.G., Morean, M., Beiser, M.,
disorders (pp. 289-301). New York: Wi- nia narcotics addicts. Archives of General
Fleming, J. A., et al. (1992). Smooth pur-
ley. Psychiatry, 50, 577-584.
suit eye-tracking in first episode psy-
Horwath, E., Wolk, S.I., Goldstein, R.B., Hsu, L.K.G. (1990). Eating disorders. New chotic patients and their relatives. Jour-
Wickramaratne, P., Sobin, C., et al. York: Guilford. nal of Abnormal Psychology, 101, 104-
(1995). Is the comorbidity between so- Hudson, J.I., Pope, H.G., Yurgelun- 116.
cial phobia and panic disorder due to Todd, D., Jonas, J.M., & Frankenburg, Imber, S.D., Elkin, İ., Watkins, J.T., Col-
familial cotransmission or other factors? F.R. (1987). A controlled study of life- lins, J.F., Shea, M.T., Leber, W.R., &
Archives of General Psychiatry, 52, 574- time prevalence of affective and other Glass, D.R. (1990). Mode-specific effects
581. psychiatric disorders in bulimic pa- among three treatments for depression.
Horwitz, L. (1974). Clinical prediction in tients. American Journal of Psychiatry, Journal of Consulting and Clinical Psychol-
psychotherapy. New York: Jason Aron- 144, 1283-1287. ogy, 58, 352-359.
son. Huesmann, L.R., & Miller, L.S. (1994). Ingram, C. (1996, September 26). Bill
House, J.S., Landis, K.R., & Umberson, D. Long-term effects of repeated exposure signed to let police tell of sex offenders’
(1988). Social relationships and health. to media violence in childhood. In L.R. whereabouts. Los Angeles Times, pp. A3,
Science, 241, 540-544. Huesmann (Ed.), Aggressive behavior: A19.
Current perspectives (pp. 153-186). New
Houston, B.K., & Vavak, C.R. (1991). Cyni- Ingram, R.E., & Kendall, P.C. (1987). The
York: Plenum.
cal hostility: Developmental factors, cognitive side of anxiety. Cognitive Ther-
psychosocial correlates, and health be- Hughes, J.R., & Hatsukami, D.K. (1992). apy and Research, 11, 523 -536.
haviors. Health Psychology, 10, 9-17. The nicotine withdrawal syndrome: A
Insell, T.R. (1986). The neurobiology of
brief review and update. International
Houts, A.C. (1991). Nocturnal enuresis as anxiety. In B.F. Shaw, Z.V. Segal, T.M.
Journal of Smoking Cessation, 1, 21-26.
a biobehavioral problem. Behavior Ther- Wallis, & F.E. Cashman (Eds.), Anxiety
apy, 22, 133-151. Hughes, J.R., Higgins, S.T., Bickel, W.K., disorders. New York: Plenum.
Hunt, W.K., & Fenwick, J.W. (1991).
Houts, A.C., Berman, J., & Abramson, H. Institute of Medicine. (1990a). Matching.
Caffeine self-adminstration, with-
(1994). Effectiveness of psychological In Broadening the base of treatment for al-
drawal, and adverse effects among cof-
and pharmacological treatments for cohol problems (pp. 279-302). Washing-
fee drinkers. Archives of General Psychia-
nocturnal enuresis. Journal of Consulting try, 45, 611-617. ton, DC: National Academy Press.
and Clinical Psychology, 62, 737-745. Institute of Medicine. (1990b). Treating
Hughes, J.R., Higgins, S.T., & Hatsukami,
Houts, P.S., & Serber, M. (Eds.). (1972). Af- D.K. (1990). Effects of abstinence from drug problems. Washington, DC: Na-
ter the turn-on, what? Learning perspec- tobacco: A critical review. In L.T. Ko- tional Academy Press.
tives on humanistic groups. Champaign, zlowski, H. Annis, H.D. Cappell, F. Insull, W. (Ed.). (1973). Coronary risk hand-
IL: Research Press. Glaser, M. Goodstadt, Y. Israel, H. book. New York: American Heart Asso-
Howard, K.I., Orlinsky, D.E., Saunders, Kalant, E.M. Sellers, & J. Vingilis (Eds.), ciation.
S.M., Bankoff, E., Davidson, C., & Research advances in alcohol and drug Irwin, M., Lovitz, A., Marder, S.R., Mintz,
O’Mahoney, M. (1991). Northwestern problems. New York: Plenum. J., Winslade, W.J., Van Putten, T., &
University-University of Chicago Psy- Humphrey, L.L. (1986). Family relations in Mills, M.J. (1985). Psychotic patients’
chotherapy Research Program. In L. bulimic-anorexic and nondistressed understanding of informed consent.
Beutler & M. Crago (Eds.), Psychother- families. International Journal of Eating American Journal of Psychiatry, 142,
apy research. Washington, DC: American Disorders, 5, 223-232. 1351-1354.
Psychological Association. Humphreys, K., & Rappaport, J. (1993). Isen, A.M., Shaiken, T.F., Clark, M., &
Howard, R., Almeida, O.P., & Levy, R. From the community mental health Karp, L. (1978). Affect, accessibility of
(1993). Schizophrenic symptoms in movement to the war on drugs: A study material in memory, and behavior: A
late paraphrenia. Psychopathology, 26, in the definition of social problems. cognitive loop? Journal of Personality and
95-101. American Psychologist, 892-901. Social Psychology, 36, 1-12.
Howard, R., Castle, D., O’Brien, J., Hunt, W.A., & Bespalec, D.A. (1974). An Issidorides, M.R. (1979). Observations in
Almeida, O., & Levy, R. (1991). Perme- evaluation of current methods of modi- chronic hashish users: Nuclear aberra-
R-30 √√ KAYNAKLAR
tions in blood and sperm and abnormal Journal of Consulting and Clinical Psychol- marital distress. Journal of Consulting
acrosomes in spermatozoa. In G.G. Na- ogy, 52, 295-305. and Clinical Psychology, 48, 696-703.
has & W.D.M. Paton (Eds.), Marihuana: Jacobson, N.S. (1992). Behavioral couple Jaffe, J.H. (1985). Drug addiction and drug
Biological effects. Elmsford, NY: Perga- therapy: A new beginning. Behavior abuse. In Goodman and Gilman’s the phar-
mon. Therapy, 23, 493-506. macological basis of therapeutic behavior.
Istvan, J., & Matarazzo, J.D. (1984). To- Jacobson, N.S., & Addis, M.E. (1993). Re- New York: Macmillan.
bacco, alcohol and caffeine use: A re- search on couples and couple therapy: James, N., & Chapman, J. (1975). A genetic
view of their interrelationships. Psycho- What do we know? Where are we go- study of bipolar affective disorder.
logical Bulletin, 95, 301-326. ing? Journal of Consulting and Clinical British Journal of Psychiatry, 126, 449
Ivanoff, A., Jang, S.J., Smyth, N.J., & Line- Psychology, 61, 85-93. -456.
han, M.M. (1994). Fewer reasons for Jacobson, N.S., & Christensen, A. (1996). Jamison, K.R. (1979). Manic-depressive ill-
staying alive when you are thinking of Integrative couple therapy: Promoting ac- ness in the elderly. In O.J. Kaplan (Ed.),
killing yourself: The Brief Reasons for ceptance and change. New York: Norton. Psychopathology of aging. New York:
Living Inventory. Journal of Psy- Jacobson, N.S., Gottman, J.M., Waltz, J., Academic Press.
chopathology and Behavioral Assessment, Rushe, R., Babcock, J., & Holtzworth- Jamison, K.R. (1992). Touched with fire:
16, 1-13. Munroe, A. (1994). Affect, verbal con- Manic depressive illness and the artistic
Iwamasa, G.Y. (1993). Asian Americans tent, and psychophysiology in the argu- temperament. New York: Free Press.
and cognitive behavioral therapy. The ments of couples with a violent Jampole, L., & Weber, M.K. (1987). An as-
Behavior Therapist, 16, 233-235. husband. Journal of Consulting and Clini- sessment of the behavior of sexually
cal Psychology, 62, 982-988. abused and nonsexually abused chil-
Jablensky, A., Sartorius, N., Cooper, J.E.,
Jacobson, N.S., & Hollon, S.D. (1996). dren with anatomically correct dolls.
Anker, A., Korten, A., & Bertelson,
Cognitive-behavior therapy versus Child Abuse and Neglect, 11, 187-192.
A. (1994). Culture and schizophrenia.
pharmacotherapy: Now that the jury’s Jandorf, L., Deblinger, E., Neale, J.M., &
British Journal of Psychiatry, 165, 434-
returned its verdict, it’s time to present Stone, A.A. (1986). Daily vs. major life
436.
the rest of the evidence. Journal of Con- events as predictors of symptom fre-
Jackson, A.M. (1973). Psychotherapy: Fac- sulting and Clinical Psychology, 64, 74- quency. Journal of General Psychology,
tors associated with the race of the ther- 80. 113, 205-218.
apist. Psychotherapy: Theory, Research,
Jacobson, N.S., & Margolin, G. (1979). Janicak, P.G., Davis, J.M., Preskorn, S.H., &
and Practice, 10, 273-277. Marital therapy: Strategies based on social Ayd, F.J. (1993). Principles and practicc
Jackson, C., Winkleby, M.A., Flora, J.A., & learning. New York: Brunner/Mazel. of psychopharmacological therapy. Balti-
Fortmann, S.P. (1991). Use of educa- Jacobson, N.S., Dobson, K., Fruzzetti, more: Williams & Wilkins.
tional resources for cardiovascular risk A.E., Schmaling, K.B., & Salusky, S. Janoff-Bulman, R. (1992). Shattered assump-
reduction in the Stanford Five- City (1991). Marital therapy as a treatment tions: Toward a new psychology of trauma.
Project. American Journal of Preventive for depression. Journal of Consulting and New York: Free Press.
Medicine, 7, 82-88. Clinical Psychology, 59, 547-557. Jansen, M.A., Arntz, A., Merckelbach, H.,
Jackson, R.L., & Weinstein, H. (1996, Jacobson, N.S., Follette, W.C., & Pagel, N. & Mersch, P.P.A. (1994). Personality dis-
March 16). Liggett agrees to pay 5 states (1986). Predicting who will benefit from orders and features in social phobia and
for tobacco illnesses. Los Angeles Times, behavioral marital therapy. Journal of panic disorder. Journal of Abnormal Psy-
pp. Al, A15. Consulting and Clinical Psychology, 54, chology, 103, 391-395.
Jacobs, M., Jacobs, A., Gatz, M., & 518-522. Jansen, M.A., Glynn, T., & Howard, J.
Schaible, T. (1973). Credibility and de- Jacobson, N.S., Follette, W.C., Revenstorf, (1996). Prevention of alcohol, tobacco
sirability of positive and negative struc- D., Baucom, D.H., Hahlweg, K., & Mar- and other drug abuse. American Behav-
tured feedback in groups. Journal of golin, G. (1984). Variability of outcome ioral Scientist, 39, 790- 807.
Consulting and Clinical Psychology, 40, and clinical significance of behavioral Jarrell, M.P., Johnson, W.G., & Williamson.
244-252. marital therapy: A reanalysis of out- D.A. (1986). Insulin and glucose response
Jacobson, A., & Herald, C. (1990). The rel- come data. Journal of Consulting and in the binge purge episode of bulimic
evance of childhood sexual abuse to Clinical Psychology, 52, 497-504. women. Paper presented at the annual
adult psychiatric inpatient care. Hospital Jacobson, N.S., Fruzzetti, A.E., Dobson, convention of the Association for
and Community Psychiatry, 41, 154-158. K., Whisman, M., & Hops, H. (1993). Advancement of Behavior Therapy, Chi-
Couple therapy as a treatment for de- cago.
Jacobson, A., & McKinney, W.T. (1982). Af-
pression. 2: The effects of relationship Jarvelin, M.R., Moilanen, I., Vikevainen-
fective disorders. In J.H. Griest, J.W. Jef-
quality and therapy on depressive re- Tervonen, L., & Huttunen, N.P. (1990)
ferson, & R.L. Spitzer (Eds.), Treatment
lapse. Journal of Consulting and Clinical Life changes and protective capacities
of mental disorders. New York: Oxford
Psychology, 61, 516-519. in enuretic and non-enuretic children
University Press.
Jacobson, N.S., Holzworth-Munroe, A., & Journal of Child Psychology and Psychia-
Jacobson, E. (1929). Progressive relaxation. Schmaling, K.B. (1989). Marital therapy try, 31, 763- 774.
Chicago: University of Chicago Press. and spouse involvement in the treat- Jary, M.L., & Stewart, M.A. (1985). Psychi-
Jacobson, N.A., Dobson, K.S., Truax, P.A., ment of depression, agoraphobia, and atric disorder in the parents of adopted
Addis, M.E., Koemer, K., Gollan, J.K., alcoholism. Journal of Consulting and children with aggressive conduct disor-
Gortner, E., & Prince, S.E. (1996). A Clinical Psychology, 57, 5-10. der. Neuropsychobiology, 13, 7-11.
component analysis of cognitive behav- Jacobson, N.S., Schmaling, K.B., & Holtz- Jasnoski, M.L., & Kugler, J. (1987). Relax-
ioral treatment for depression. Journal of worth-Munroe, A. (1987). Component ation, imagery, and neuroimmunomodu-
Consulting and Clinical Psychology, 64, analysis of behavioral marital therapy: lation. Annals of the New York Academy
285-304. Two-year follow-up and prediction of of Sciences, 496, 722-730.
Jacobson, N.S. (1984). A component analy- relapse. Journal of Marital and Family Jay, S.M., Elliott, C.H., Ozolins, M., & Ol-
sis of behavioral marital therapy: The Therapy, 13, 187-195. son, R.A. (1982). Behavioral management
relative effectiveness of behavior ex- Jacobson, N.S., Waldron, H., & Moore, D. of children’s distress during painful medical
change and problem solving training. (1980). Toward a behavioral profile of procedures. Paper presented at the an-
KAYNAKLAR R-31
√√
nual meeting of the American Psycho- chiatric Annals of North America, 11, depression theory, journal of Abnormal
logical Association, Washington, DC. 1-13. Psychology, 104, 364 -372.
Jay, S.M., Elliott, C.J., Woody, P.D., & Jeste, D.V., Lacro, J.P., Gilbert, P.L., Kline, Joiner, T.E., & Metalsky, G.I. (1995). A
Siegel, S. (1991). An investigation of J., & Kline, N. (1993). Treatment of late- prospective test of an integrative inter-
cognitive-behavioral therapy combined life schizophrenia with neuroleptics. personal theory of depression: A natu-
with oral Valium for children undergo- Schizophrenia Bulletin, 19, 817-830. ralistic study of college roommates.
ing painful medical procedures. Health journal of Personality and Social Psychia-
Jeste, D.V., Manley, M., & Harris, M.J.
Psychology, 10, 317-322. try, 69, 778 - 789.
(1991). Psychoses. In J. Sadavoy, L.W.
Jeans, R.F.I. (1976). An independently vali- Lazarus, & L.F. Jarvik (Eds.), Compre- Joiner, T.E., Alfano, M.S., & Metalsky, G.l.
dated case of multiple personality. Jour- (1992). When depression breeds con-
hensive review of geriatric psychiatry (pp.
nal of Abnormal Psychology, 85, 249- tempt: Reassurance seeking, self-es-
353-368). Washington, DC: American
255. teem, and rejection of depressed college
Psychiatric Press.
Jeffrey, D.B. (1974). A comparison of the students by their roommates. Journal of
Jimerson, D.C., Lesem, M.D., Kate, W.H.,
effects of external control and self-con- Abnormal Psychology, 101, 165-173.
trol on the modification and mainte- & Brewerton, T.D. (1992). Low sero-
tonin and dopamine metabolite concen- Jones, M. (1953). The therapeutic
nance of weight, journal of Abnormal
trations in cerebrospinal fluid from bu- community. New York: Basic Books.
Psychology, 83, 404-410.
limic patients with frequent binge Jones, M.C. (1924). A laboratory study of
Jeffrey, R.W. (1991). Weight management
episodes. Archives of General Psychiatry, fear: The case of Peter. Pedagogical Semi-
and hypertension. Annals of Behavioral
49, 132-138. nary, 31, 308-315.
Medicine, 13, 18-22.
Johnson, B.A. (1991). Cannabis. In I.B. Jones, R.T. (1980). Human effects: An
Jeffrey, R.W., Forster, J.L., & Schmid, T.L.
(1989). Worksite health promotion: Fea- Glass (Ed.), International handbook of ad- overview. In Marijuana research findings.
sibility testing of repeated weight con- diction behavior. London: Tavistock/ Washington, DC: U.S. Government
trol and smoking cessation classes. Routledge. Printing Office.
American journal of Health Promotion, 3, Johnson, C.L., Rifkind, B.M., & Sempos, Julkunen, J.T., Salonen, R., Kaplan, G.A.,
11-16. C.T., et al. (1993). Declining serum total Chesney, M.A., & Salonen, J.T. (1994).
Jellinek, E.M. (1952). Phases of alcohol ad- cholesterol levels among U.S. adults. Hostility and the progression of carotid
diction. Quarterly Journal of Studies on Journal of the American Medical Associa- atherosclerosis. Psychosomatic Medicine,
Alcohol, 13, 673-684. tion, 269, 3002-3008. 56, 519-525.
Jenike, M.A. (1986). Theories of etiology. Johnson, D.R. (1987). The role of the cre- Junginger, J., Barker, S., & Coe, D. (1992).
In M.A. Jenike, L. Baer, & W.E. ative arts therapist in the diagnosis and Mood theme and bizarreness of delu-
Minichiello (Eds.), Obsessive-compulsive treatment of psychological trauma. The sions in schizophrenia and mood psy-
disorders. Littleton, MA: PSG Publish- Arts in Psychotherapy, 14, 7-13. chosis. Journal of Abnormal Psychology,
ing. 101, 287-292.
Johnson, J., Horvath, E., & Weissman,
Jenike, M.A. (1990). Psychotherapy. In M.M. (1991). The validity of depression Jutai, J.W., & Hare, R.D. (1983). Psychopa-
A.S. Bellack & M. Hersen (Eds.), Hand- with psychotic features based on a com- thy and selective attention during per-
book of comparative treatments for adult formance of a complex perceptual-mo-
munity study. Archives of General Psychi-
disorders (pp. 245-255). New York: Wi- tor task. Psychophysiology, 20, 140-151.
atry, 48, 1075-1081.
ley. Kagan, J., & Snidman, N. (1991a). Infant
Johnson, J., Weissman, M.M., & Klerman,
Jenike, M.A., & Rauch, S.L. (1994). Manag- predictors of inhibited and uninhibited
G.L. (1990). Panic disorder, comorbidity,
ing the patient with treatment-resistant profiles. Psychological Science, 2, 40-44.
obsessive-compulsive disorder: Current and suicide attempts. Archives of General
Psychiatry, 47, 805-808. Kahana, R.J. (1987). Geriatric psychother-
strategies. Journal of Clinical Psychiatry,
apy: Beyond crisis management. In J.
55, 11-17. Johnson, L. (1995). Psychotherapy in the age
Sadavoy & M. Leszcz (Eds.), Treating the
Jenike, M.A., Baer, L., & Minichiello, W.E. of accountability. New York: Norton.
elderly with psychotherapy. Madison, CT:
(1986). Obsessive-compulsive disorders: Johnson, M.K., & Raye, C.L. (1981). Real- International Universities Press.
Theory and management. Littleton, MA: ity monitoring. Psychological Review, 88,
PSG Publishing. Kahn, R.L., Zarit, S.H., Hilbert, N.M., &
67-85.
Niederehe, G. (1975). Memory com-
Jenkins, C.D. (1976). Recent evidence sup- Johnson, S.M., & Greenberg, L.S. (1985). plaint and impairment in the aged: The
porting psychologic and social risk fac- Differential effects of experiential and effect of depression and altered brain
tors for coronary disease. New England problem-solving interventions in re- function. Archives of General Psychiatry,
journal of Medicine, 294, 987-994, 1033- solving marital conflict. Journal of Con- 32, 1569-1573.
1038. sulting and Clinical Psychology, 53, 175-
Kahneman, D. (1973). Attention and effort.
Jenkins, J.M., & Smith, M.A. (1991). Mari- 184.
tal disharmony and children’s behav- Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
Johnson, S.M., & Greenberg, L.S. (1987).
iour problems: Aspects of a poor mar- Kaiser, F.E., Viosca, S.P, Morley, J.E.,
Emotionally focused marital therapy:
riage that affect children adversely. Mooradian, A.D., Davis, S.S., & Koren-
An overview. Psychotherapy, 24, 552-
journal of Child Psychology & Psychiatry man, S.G. (1988). Impotence and aging:
560. Clinical and hormonal factors. Journal of
& Allied Disciplines, 32, 793 -810.
Jensen, J.P., Bergin, A.E., & Greaves, D.W. Johnston, M.B., Whitman, T.L., & Johnson, the American Geriatrics Society, 36, 511-
(1990). The meaning of eclecticism: M. (1980). Teaching addition and sub- 519.
traction to mentally retarded children: Kalichman, S.C. (1991). Psychopathology
New survey and analysis of compo-
nents. Professional Psychology: Research A self-instructional program. Applied and personality characteristics of crimi-
and Practice, 21, 124-130. Research in Mental Retardation, 1, 141- nal sexual offenders as a function of vic-
Jeste, D.V., Harris, M.J., Pearlson, G.D., 160. tim age. Archives of Sexual Behavior, 20,
Rabins, P.V., Lesser, I., Miller, B., Coles, Joiner, T.E. (1995). The price of soliciting 187-198.
C., & Yassa, R. (1988). Late-onset schizo- and receiving negative feedback: Self- Kalichman, S.C. (1995). Understanding
phrenia: Studying clinical validity. Psy- verification theory as a vulnerability to AIDS: A guide for menial health profession-
R-32 √√ KAYNAKLAR
als. Washington, DC: American Psycho- sion making in behavior therapy. Clini- emy of Child and Adolescent Psychiatry.
logical Association. cal Psychology Review, 2, 239-266. 28, 701-706.
Kalichman, S.C. (1996). Answering your Kanfer, F.H., & Phillips, J.S. (1970). Learn- Kasindorf, J. (1988, May 2). The real story
questions about AIDS. Washington, DC: ing foundations of behavior therapy. New of Billie Boggs: Was Koch right—Or the
York: Wiley. civil libertarians? New York, pp. 36 - 44.
American Psychological Association.
Kanner, L. (1943). Autistic disturbances of Kasl, S.V., & Cobb, S. (1970). Blood pres-
Kalichman, S.C., Sikkema, K., & Somlai, sure changes in men undergoing job
affective contact. Nervous Child, 2, 217-
A. (1995). Assessing persons with hu- loss: A preliminary report. Psychoso-
250.
man immunodeficiency virus (HIV) in- matic Medicine, 32, 19-38.
Kanner, L., & Eisenberg, L. (1955). Notes
fection using the Beck Depression In- Kaslow, N.J., & Racusin, G.R. (1990).
on the follow-up studies of autistic chil-
ventory: Disease processes and other dren. In P. Hoch & J. Zubin (Eds.), Psy- Childhood depression: Current status
potential confounds. Journal of Personal- chopathology of childhood. New York: and future directions. In A.S. Bellack,
ity Assessment, 64, 86-100. Grune & Stratton. M. Hersen, & A.E. Kazdin (Eds.), Inter-
national handbook of behavior modification
Kamarck, T.W., Annunziato, B., & Ama- Kanter, J., Lamb, R., & Loeper, G. (1987).
and therapy (2nd ed.). New York:
teau, L.M. (1995). Affiliations moder- Expressed emotions in families: A criti-
Plenum.
ate the effects of social threat on stress- cal review. Hospital and Community Psy-
chiatry, 38, 374-380. Kaslow, N.J., Stark, K.D., Printz, B., Liv-
related cardiovascular responses:
ingston, R., & Tsai, Y. (1992). Cognitive
Boundary conditions for a laboratory Kantorovich, N.V. (1930). An attempt at Triad Inventory for Children: Develop-
model of social support. Psychosomatic associative-reflex therapy in alcoholism. ment and relationship to depression
Medicine, 57, 183-194. Psychological Abstracts, 4, 493. and anxiety. Journal of Clinical Child Psy-
Kaplin, H.I., & Sadock, B.J. (1991), Synop- chology, 21, 339-347.
Kammen, D.P. van, Bunney, W.E., Do-
sis of psychiatry: Behavioral sciences, clini- Kasprowicz, A.L., Manuck, S.B., Malkoff,
cherty, J.P., Jimerson, J.C., Post, R.M.,
cal psychiatry. Baltimore: Williams & S., & Kranz, D.S. (1990). Individual dif-
et al. (1977). Amphetamine induced cat-
Williams. ferences in behaviorally evoked cardio-
echolamine activation in schizophrenia
Kaplan, H.S. (1974). The new sex therapy. vascular response: Temporal stability
and depression. Advances in Biochemical
New York: Brunner/Mazel. and hemodynamic patterning. Psy-
Psychopharmacology, 16, 655-659. chophysiology, 27, 605-619.
Kaplan, H.S. (1991). Sex therapy with
Kandel, D.B. (1984). Marijuana users in older patients. In W.A. Myers (Ed.), Kaszniak, A.W., Nussbaum, P.D., Berren,
young adulthood. Archives of General New techniques in the psychotherapy of M.R., & Santiago, J. (1988). Amnesia as
Psychiatry, 41, 200-209. older patients (pp. 21-37). Washington, a consequence of male rape: A case re-
DC: American Psychiatric Press. port. Journal of Abnormal Psychology, 97,
Kandel, D.B., & Andrews, K. (1987).
Karasek, R.A. (1979). Job demands, job de- 100-104.
Processes of socialization by parents
cision latitude, and mental strain: Im- Katz, E.R. (1980). Illness impact and social
and peers. International Journal of the Ad-
plications for job redesign. Administra- reintegration. In J. Kellerman (Ed.), Psy-
dictions, 22, 319-342.
tive Science, 24, 285-308. chological aspects of childhood cancer.
Kandel, D.B., Davies, M., Karus, D., & Springfield, IL: Charles C. Thomas.
Karasu, T.B., Stein, S.P., & Charles, E.S.
Yamaguchi, K. (1986). The consequences Katz, E.R., Kellerman, J., & Siegel, S.E
(1979). Age factors in the patient-thera-
in young adulthood of adolescent drug pist relationship. Journal of Nervous and (1980). Behavioral distress in children
involvement. Archives of General Psychia- Mental Disease, 167, 100-104. with leukemia undergoing bone mar-
try, 43, 746 - 754. row aspirations. Journal of Consulting
Karno, M., & Golding, J.M. (1991). Obses-
and Clinical Psychology, 48, 356-365.
Kandel, D.B., Murphy, D., & Karus, D. sive-compulsive disorder. In L.N.
Katz, R.C., Gipson, M.T., Kearl, A., &
(1985). National Institute on Drug Abuse Robinson & D.A. Regier (Eds.), Psychi-
Kriskovich, M. (1989). Assessing sexual
Research Monograph Series 61. Washing- atric disorders in America. New York:
aversion in college students: The Sexual
ton, DC: NIDA. Free Press.
Aversion Scale. Journal of Sex and Marital
Kane, J., Honigfeld, G., Singer, J., Melt- Kasanin, J. (1933). The acute schizoaffec- Therapy, 15, 135-140.
zer, H., and the Clozapine Collaborative tive psychoses. American Journal of Psy-
Kaufmann, P.G., Jacob, R.G., Ewart, C.K
chiatry, 13, 97-123.
Study Group. (1988). Clozapine for Chesney, M.A., Muenz, L.R., Doub, N.
treatment resistant schizophrenics. Kashani, J.H., Beck, N.C., Hoeper, E.W., Mercer, W., & HIPP Investigators
Fallahi, C., Corcoran, C.M., McAllis- (1988). Hypertension intervention pool-
Archives of General Psychiatry, 45, 789
ter, J.A., Rosenberg, T.K., & Reid, J.C. ing project. Health Psychology, 209 -
- 796.
(1987). Psychiatric disorders in a com- 224.
Kane, J.M., Woerner, M., Weinhold, P., munity sample of adolescents. American Kay, D.W.K., Cooper, A.F., Garside, R.F., &
Wegner, J., Kinon, B., & Bernstein, M. Journal of Psychiatry, 144, 584 -589. Roth, M. (1976). The differentiation of
(1986). Incidence of tardive dyskinesia: Kashani, J.H., & Carlson, G.A. (1987). Seri- paranoid from affective psychoses by
Five-year data from a prospective ously depressed preschoolers. American patient’s premorbid characteristics
study. Psychopharmacology Bulletin, 20, Journal of Psychiatry, 144, 348 - 350. British Journal of Psychiatry, 129
387-389. Kashani, J.H., Holcomb, W.R., & Orv- 207-215.
Kane, R.L., Parsons, D.A., & Goldstein, G. aschel, H. (1986). Depression and de- Kaye, W.H., Weltzin, T.E., Hsu, L.K.G., &
(1983). Statistical relationships and dis- pressive symptoms in preschool chil- Bulik, C.M. (1991). An open trial of flu-
dren from the general population. oxetine in patients with anorexia ner-
criminative accuracy of the Halstead-
American Journal of Psychiatry, 143, vosa. Journal of Clinical Psychiatry, 51
Reitan, Luria-Nebraska, and Wechsler
1138-1143. 464 -471.
IQ scores in the identification of brain
Kashani, J.H., Orvaschel, H., Rosenberg, Kazdin, A.E. (1985). Treatment of antisocial
damage. Journal of Clinical and Experi- behavior in children and adolescents.
T.K., & Reid, J.C. (1989). Psychopathol-
mental Neuropsychology, 7, 211-223. Homewood, IL: Dorsey Press.
ogy in a community sample of children
Kanfer, F.H., & Busenmeyer, J.R. (1982). and adolescents: A developmental per- Kazdin, A.E. (1986). Research designs and
The use of problem-solving and deci- spective. Journal of the American Acad- methodology. In S.L. Garfield & A.E.
KAYNAKLAR R-33
√√
Bergin (Eds.), Handbook of psychotherapy table. Archives of General Psychiatry, 39, In P.C. Kendall & D. Watson (Eds.),
and behavior change (3rd ed.). New York: 911-915. Anxiety and depression: Distinctive and
Wiley. Kellerman, J. (1989). Silent partner. New overlapping features (pp. 27-54). New
Kazdin, A.E. (1994). Psychotherapy for York: Bantam Books. York: Academic Press.
children and adolescents. In A.E. Bergin Kellerman, J., & Varni, J.W. (1982). Pedi- Kendell, R.E. (1975). The role of diagnosis in
& S.L. Garfield (Eds.), Handbook of psy- atric hematology/oncology. In D.C. psychiatry. London: Blackwell.
chotherapy and behavior change. Fourth Russo & J.W. Varni (Eds.), Behavioral pe-
diatrics: Research and practice. New York: Kendler, K., Pedersen, N., Johnson, L.,
edition (pp. 543 -594). New York: Wiley. Neale, M.C., & Mathe, A. (1993). A
Plenum.
Kazdin, A.E., & Kagan, J. (1994). Models Swedish pilot twin study of affective ill-
Kellner, R. (1982). Disorders of impulse
of dysfunction in developmental psy- ness, including hospital and popula-
control (not elsewhere classified). In
chopathology. Clinical Psychology: Sci- J.H. Griest, J.W. Jefferson, & R.L. Spitzer tion-ascertained subsamples. Archives of
ence and Practice, 1, 35-52. (Eds.), Treatment of mental disorders. New General Psychiatry, 50, 699 - 706.
Keane, T.M. (in press). The role of expo- York: Oxford University Press. Kendler, K.S. (1993). Twin studies of psy-
sure therapy in the psychological treat- Kelly, G.A. (1955). The psychology of per- chiatric illness: Current status and fu-
ment of PTSD. PTSD Clinical Quarterly. sonal constructs. New York: Norton. ture directions. Archives of General Psy-
Keane, T.M., & Wolfe, J. (1990). Co-mor- Kelly, J.A. (1985). Group social skills train- chiatry, 50, 905-914.
bidity in post-traumatic stress disorder: ing. The Behavior Therapist, 8, 93-95.
Kendler, K.S., & Diehi, S.R. (1993). The ge-
An analysis of community and clinical Kelly, J.A. (1995). Changing HIV risk
netics of schizophrenia: A current, ge-
studies. Journal of Applied Social Psychol- behavior: Practical strategies. New York:
netic-epidemiologic perspective. Schizo-
ogy, 20, 1776-1788. Guilford.
phrenia Bulletin, 19, 87-113.
Keane, T.M., Fairbank, J.A., Caddell, J.M., Kelly, J.A., & St. Lawrence, J.S. (1988a).
The AIDS health crisis: Psychological and Kendler, K.S., & Gruenberg, A.M. (1984).
& Zimering, R.T. (1989). Implosive Independent analysis of Danish adop-
social interventions. New York: Plenum.
(flooding) therapy reduces symptoms tion study of schizophrenia. Archives of
Kelly, J.A., & St. Lawrence, J.S. (1988b).
of PTSD in Vietnam combat veterans.
AIDS prevention and treatment: Psy- General Psychiatry, 41, 555-562.
Behavior Therapy, 20, 245-260.
chology’s role in the health crisis. Clini- Kendler, K.S., Neale, M.C., Kessler, R.C.,
Keane, T.M., Fisher, L.M., Krinsley, K.E., & cal Psychology Review, 8, 255-284. Heath, A.C., & Eaves, L.J. (1992). Gener-
Niles, B.L. (1994). Posttraumatic stress Kelly, J.A., Murphy, D., Sikkema, K., & alized anxiety disorder: Same genes,
disorder. In M. Hersen & R.T. Ammerman Kalichman, S.C. (1993). Psychological (partly) different environments.
(Eds.), Handbook of prescriptive treat- interventions are urgently needed to Archives of General Psychiatry, 49, 716-
ments for adults (pp. 237-260). New prevent HIV infection: New priorities
722.
York: Plenum. for behavioral research in the second
decade of AIDS. American Psychologist, Kennedy, E., Spence, S.H., & Hensley, R.
Keane, T.M., Foy, D.W., Nunn, B., &
48, 1023-1034. (1989). An examination of the relation-
Rychtarik, R.G. (1984). Spouse contract-
Kelly, J.A., St. Lawrence, J.S., Betts, R., ship between childhood depression and
ing to increase Antabuse compliance in
Brasfield, T., & Hood, H. (1990). A skills social competence amongst primary
alcoholic veterans. Journal of Clinical
training group intervention model to school children. Journal of Child Psychol-
Psychology, 40, 340-344.
assist persons in reducing risk behav- ogy and Psychiatry, 30, 561-573.
Keane, T.M., Gerardi, R.J., Quinn, S.J., & iors for HIV infection. AIDS Education
Kennedy, M., & Jones, E. (1995). Violence
Litz, B.T. (1992). Behavioral treatment of and Prevention, 2, 24 -35.
from patients in the community: Will
post-traumatic stress disorder. In S.M. Kelly, J.A., St. Lawrence, J.S., Hood, H., &
UK courts impose a duty of care on
Turner, K.S. Calhoun, & H.E. Adams Brasfield, T. (1989). Behavioral interven-
mental health professionals? Criminal
(Eds.), Handbook of clinical behavior ther- tion to reduce AIDS risk activities. Jour-
apy (2nd ed., pp. 87-97). New York: Wi- nal of Consulting and Clinical Psychol- Behaviour and Mental Health, 5, 209
ley. ogy, 57, 60-67. -217.
Keane, T.M., Zimering, R.T., & Caddell, J. Kempster, N. (1996, August 25). Clinton Kennedy, S.H., & Garfinkel, P.E. (1992).
(1985). A behavioral formulation of orders tracking of sex offenders. Los An- Advances in the diagnosis and treat-
geles Times, p. A20. ment of anorexia nervosa and bulimia
posttraumatic stress disorder in Viet-
nam veterans. The Behavior Therapist, 8, Kendall, P., Haaga, D.A.F., Ellis, A., Ber- nervosa. Canadian Journal of Psychiatry,
nard, M., DiGiuseppe, R., & Kassinove, 37, 309-315.
9-12.
H. (1995). Rational-emotive ther-
Keefe, F.J., & Gil, KM. (1986). Behavioral Kent, J.S., & Clopton, J.R. (1992). Bulimic
apy in the 1990s and beyond: Current
concepts in the analysis of chronic pain women’s perceptions of their family re-
status, recent revisions, and research
syndromes. Journal of Consulting and questions. Clinical Psychology Review, lationships. Journal of Clinical Psychol-
Clinical Psychology, 54, 776 - 783. 15, 169-185. ogy, 48, 281-292.
Keith, J. (1982). Old people as people. Kendall, PC. (1990). Cognitive processes Kent, R.N., O’Leary, K.D., Diament, C., &
Boston: Little, Brown. and procedures in behavior therapy. In Dietz, A. (1974). Expectation biases in
C.M. Franks, G.T. Wilson, P.C. Kendall, observational evaluation of therapeutic
Keller, M.B., Beardslee, W., Lavori, P.W.,
& J.P. Foreyt (Eds.), Review of behavior change. Journal of Consulting and Clinical
Wunder, J., Dils, D.L., & Samuelson, H.
therapy: Theory and practice (Vol. 12, pp. Psychology, 42, 774-780.
(1988). Course of major depression in 103-137). New York: Guilford.
non-referred adolescents: A retrospec- Kernberg, O.F. (1985). Borderline conditions
Kendall, P.C., & Braswell, L. (1985). Cogni-
tive study. Journal of Affective Disorders, and pathological narcissism. Northvale,
tive-behavioral therapy for impulsive chil-
15, 235-243. dren. New York: Guilford. NJ: Jason Aronson.
Keller, M.B., Shapiro, R.W., Lavori, P.W., & Kendall, P.C., & Ingram, R.E. (1989). Cog- Kerr, S.L., & Neale, J.M. (1993). Emotion
Wolpe, N. (1982). Relapse in major de- nitive-behavioral perspectives: Theory perception in schizophrenia: Specific
pressive disorder: Analysis with the life and research on depression and anxiety. deficit or further evidence of general-
R-34 √√ KAYNAKLAR
ized poor performance? journal of Ab- competence in a geriatric population. erans. Journal of Abnormal Psychology,
normal Psychology, 102, 312-326. Health Psychology, 4, 25-41. 104, 184-196.
Kessel, N., & Grossman, G. (1961). Suicide Kiesler, C.A. (1991). Changes in general King, M.B. (1990). Sneezing as a fetishistic
in alcoholics. British Medical Journal, 2, hospital psychiatric care. American Psy- stimulus. Sexual and Marital Therapy, 5,
1671-1672. chologist, 46, 416-421. 69 - 72.
Kessler, R.C., McGonagle, K.A., Shan- Kingsley, L.A., Kaslow, R., Rinaldo, C.R.,
Kihlstrom, J.F., & Tataryn, D. J. (1991). Dis-
yang, Z., Nelson, C.B., Hughes, M., Esh- Detre, K., Odaka, N., Van-Raden, M.,
sociative disorders. In P.B. Sutker &
leman, S., Wittchen, H.U., & Kendler, K. Detels, R., Polk, B.F., Chmiel, J., Kelsey,
H.E. Adams (Eds.), Comprehensive hand-
(1994). Lifetime and 12-month preva-
book of psychopathology (2nd ed.). New S.F., Ostrow, D., & Visscher, B. (1987).
lence of DSM-III-R psychiatric disor-
York: Plenum. Risk factors for seroconversion to hu-
ders in the United States. Archives of
man immunodeficiency virus among
General Psychiatry, 51, 8-19. Kihlstrom, J.F. (1994). Dissociative and
male homosexuals. Lancet, 1, 345-348.
Kessler, R.C., McGonagle, K.A., Zhao, S., conversion disorders. In D.J. Stein & J.E.
Nelson, C.B., Hughes, M., et al. (1994). Young (Eds.), Cognitive science and clini- Kinsey, A.C., Pomeroy, W.B., & Martin,
Lifetime and 12-month prevalence rates cal disorders. San Diego, CA. Academic C. E. (1948). Sexual behavior in the human
of DSM-III-R psychiatric disorders in Press. male. Philadelphia: Saunders.
the United States: Results from the Na- Kinsey, A.C., Pomeroy, W.B., Main, C.E., &
Kihlstrom, J.F. (1997). Exhumed memory.
tional Comorbidity Survey. Archives of Gebhard, P.H. (1953). Sexual behavior in
In S.J. Lynn, K.M. McConkey, & N.P.
General Psychiatry, 51, 8-19. the human female. Philadelphia: Saun-
Spanos (Eds.), Truth in memory. New
Kety, S.S., Rosenthal, D., Wender, P.H., & ders.
York: Guilford.
Schulsinger, E (1968). The types and
Killen, J.D., Fortmann, S.P., Newman, B., Kinsman, R.A., Spector, S.L., Shucard,
prevalence of mental illness in the bio-
logical and adoptive families of & Varady, A. (1990). Evaluation of a D. W., & Luparello, T.J. (1974). Observa-
adopted schizophrenics. In D. Rosen- treatment approach combining nicotine tions on patterns of subjective sympto-
thal & S.S. Kety (Eds.), The transmission gum with self-guided behavioral treat- matology of acute asthma. Psychoso-
of schizophrenia. Elmsford, NY: Perga- ments for smoking relapse prevention. matic Medicine, 36, 129-143.
mon. Journal of Consulting and Clinical Psychol- Kinzie, J.D. (1985). Overview of clinical is-
Kety, S.S., Rosenthal, D., Wender, P.H., & ogy, 58, 85-92. sues in the treatment of Southeast Asian
Schulsinger, R (1975). Mental illness in Killen, J.D., Taylor, C.B., Hayward, C., refugees. In T.C. Owan (Ed.), Southeast
the adoptive and biological families of Asian mental health treatment, prevention
Wilson, D.M., Haydel, K.F., et al. (1994).
adopted individuals who have become services, training, and research. Washing-
Pursuit of thinness and onset of eating
schizophrenic. In R.R. Fieve, D. Rosen- ton, DC: National Institute of Mental
thal, & H. Brill (Eds.), Genetic research in disorders in a community sample of
Health.
psychiatry. Baltimore: Johns Hopkins adolescent girls. International Journal of
Eating Disorders, 16, 227-238. Kipke, M.D., Montgomery, S., & MacKen-
University Press.
zie, R.G. (1993). Substance use among
Kety, S.S., Wender, P.H., Jacobsen, B., In- Killen, J.D., Taylor, C.B., Telch, M.J., Say-
youth who attend community-based
graham, L.T., Jansson, L., et al. (1994). lor, K.E., Maron, D.J., & Robinson, T.N.
health clinics. Journal of Adolescent
Mental illness in the biological and (1986). Self-induced vomiting and laxa-
Health, 14, 289-294.
adoptive relatives of schizophrenic tive and diuretic use among teenagers:
adoptees: Replication of the Copen- Kirmayer, L.J., Robbins, J.M., & Paris, J.
Precursors of the binge-purge syn-
hagen study in the rest of Denmark. (1994). Somatoform disorders: Personal-
drome. Journal of the American Medical
Archives of General Psychiatry, 51, 442- ity and social matrix of somatic distress.
Association, 255, 1447-1449.
468. Journal of Abnormal Psychology, 103,
Kilpatrick, D.G., & Best, C.L. (1990, April). 125-136.
Keys, A., Taylor, H.L., et al. (1971). Mortal-
Sexual assault victims: Data from a random
ity and coronary heart disease in men Kivlighan, D.M., & Mullison, D. (1988).
studied for 23 years. Archives of Internal national probability sample. Paper pre-
Participants’ perception of therapeutic
Medicine, 128, 201-214. sented at the annual convention of the
factors in group counseling: The role of
Southeastern Psychological Association,
Kidder, T. (1978). Soldiers of misfortune. interpersonal style and stage of group
The Atlantic Monthly, 241, 41 -52. Atlanta. development. Small Group Development,
Kiecolt-Glaser, J., Dura, J.R., Speicher, Kilpatrick, D.G., Best, C.L., Veronen, L.J., 19, 452-468.
C.E., & Trask, O. (1991). Spousal care- Amick, A.E., Villeponteaux, L.A., & Kleeman, S.T. (1967). Psychiatric contribu-
givers of dementia victims: Longitudi- Ruff, G.A. (1985). Mental health corre- tions in the treatment of asthma. Annals
nal changes in immunity and health. lates of criminal victimization: A ran- of Allergy, 25, 611-619.
Psychosomatic Medicine, 54, 345-362. dom community survey. Journal of Con-
Klein, D. (1992, April 1). The empty pot.
Kiecolt-Glaser, J., Glaser, R., Strain, E., sulting and Clinical Psychology, 53, 866-
Los Angeles Times, pp. A3, A14.
Stout, J.C., Tarr, K.L., Holliday, J.E., & 873.
Speicher, C.E. (1986). Modulation of cel- Klein, D.F. (1993). False suffocation
Kilpatrick, D.G., Edmunds, C.N., & Sey- alarms, spontaneous panics, and related
lular immunity in medical students.
mour, A.K. (1992). Rape in America: A re- conditions: An integrative hypothesis.
Journal of Behavioral Medicine, 9, 5-21.
port to the nation. Arlington, VA: Na- Archives of General Psychiatry, 50, 306
Kiecolt-Glaser, J.K., Garner, W., Speicher, tional Victim Center.
C.E., Penn, G.M., Holliday, J., & Glaser, -317.
R. (1984). Psychosocial modifiers of im- Kimble, G.A., Garmezy, N., & Zigler, E. Klein, D.F. (1996). Preventing hung juries
munocompetence in medical students. (1980). Principles of general psychology. about therapy studies. Journal of Con-
Psychosomatic Medicine, 46, 7-14. New York: Wiley. sulting and Clinical Psychology, 64.
Kiecolt-Glaser, J.K., Glaser, R., Williger, D., King, D.W., King, L.A., Gudanowski, 81-87.
Stout, J., Messick, G., Sheppard, S., D.M., & Vreven, D.L. (1995). Alternative Klein, D.F., & Ross, D.C. (1993). Reanaly-
Ricker, D., Romischer, S.C., Briner, W., representations of war zone stressors: sis of the National Institute of Mental
Bonnell, G., & Donnerberg, R. (1985). Relationship to posttraumatic stress dis- Health Treatment of Depression Collab-
Psychosocial enhancement of immuno- order in male and female Vietnam vet- orative Research Program general effec-
KAYNAKLAR R-35
√√
tiveness report. Neuropsychopharmacol- rections in psychiatry. New York: Hather- of schizophrenia. Elmsford, NY: Perga-
ogy, 8, 241-251. leigh. mon.
Klein, D.N., Taylor, E.B., Dickstein, S., & Knapp, S., & Vandecreek, L. (1982). Tara- Kohut, H. (1971). The analysis of the self.
Harding, K. (1988). Primary early-onset New York: International Universities
soff: Five years later. Professional Psy-
dysthymia: Comparison with primary Press.
chology, 13, 511-516.
nonbipolar nonchronic major depres- Kohut, H. (1977). The restoration of the self.
sion on demographic, clinical, famil- Knaus, W., & Bokor, S. (1975). The effect of New York: International Universities
ial, personality, and socioenvironmental rational-emotive education lessons on Press.
characteristics and short-term outcome. anxiety and self-concept in sixth grade Kohut, H., & Wolf, E.S. (1978). The disor-
Journal of Abnormal Psychology, 97, 387- students. Rational Living, 10, 7-10. ders of the self and their treatment: An
398.
Knight, B. (1983). An evaluation of a mo- outline. International Journal of Psycho-
Klerman, G.L. (1983). Problems in the def- analysis, 59, 413 - 425.
inition and diagnosis of depression in bile geriatric team. In M.A. Smyer & M.
Gatz (Eds.), Mental health and aging: Pro- Kolden, G.G. (1991). The generic model of
the elderly. In M. Hauge & L. Breslau psychotherapy: An empirical investiga-
(Eds.), Depression in the elderly: Causes, grams and evaluations. Beverly Hills, CA:
tion of patterns of process and outcome
care, consequences. New York: Springer. Sage. relationships. Psychotherapy Research, 1,
Klerman, G.L. (1988). Depression and re- Knight, B.G. (1996). Psychotherapy with 62 - 73.
lated disorders of mood (affective disor- older adults. 2nd ed. Thousand Oaks, CA: Kolmen, B.K., Feldman, H.E., Handen,
ders). In A.M. Nicholi, Jr. (Ed.), The new B.L., & Janosky, J.E. (1995). Naltrexone
Sage.
Harvard guide to psychiatry. Cambridge, in young autistic children: A double-
MA: Harvard University Press. Knight, B. G., Kelly, M., & Gatz, M. (1992). blind, placebo-controlled crossover
Klerman, G.L. (1988). The current age of Psychotherapy and the older adult. In study. Journal of the American Academy of
youthful melancholia. British Journal of D.K. Freedheim (Ed.), History of psy- Child and Adolescent Psychiatry, 34, 223-
Psychiatry, 152, 4-14. chotherapy: A century of change (pp. 231.
Klerman, G.L. (1990). Treatment of recur- 528-551). Washington, DC: American Kolvin I., McKeith, R.C., & Meadows, S.R.
rent unipolar major depressive disor- Psychological Association. (1973). Bladder control and enuresis.
der. Archives of General Psychiatry, 47, Philadelphia: Lippincott.
Knight, B.G., Lutzky, S.M., & Olshevski,
1158-1162. Konig, P., & Godfrey, S. (1973). Prevalence
J.L. (1992). A randomized comparison
Klerman, G.L., & Weissman, M.M. (Eds.), of exercise-induced bronchial liability in
of stress reduction training to problem families of children with asthma.
(1993). New applications of interpersonal
psychotherapy. Washington, DC: Ameri- solving training for dementia care- Archives of Diseases of Childhood, 48,
can Psychiatric Press. givers: Processes and outcomes. Un- 518.
Klerman, G.L., Weissman, M.M., Markow- published manuscript, University of Korchin, S.J. (1976). Modern clinical psy-
itz, J.C., Glick, I., Wilner, P.J., Ma- Southern California, Los Angeles. chology. New York: Basic Books.
son, B., & Shear, M.K. (1994). Med- Knopp, E.H. (1984). Retraining adult sex of- Kornetsky, C. (1976). Hyporesponsivity of
ication and psychotherapy. In A.E. chronic schizophrenic patients to dex-
fenders. New York: Safer Society Press.
Bergin & S.L. Garfield (Eds.), Handbook troamphetamine. Archives of General
of psychotherapy and behavior change. Kobak, K.A., Rock, A.L., & Greist, J.H. Psychiatry, 33, 1425-1428.
Fourth edition (pp. 734 - 782). New (1995). Group behavior therapy for ob- Koss, M.P. (1985). The hidden rape victim:
York: Wiley. sessive-compulsive disorder. Journal for Personality, attitudinal, and situational
Klerman, G.L., Weissman, M.M., Roun- Specialists in Group Work, 20, 26-32. characteristics. Psychology of Women
saville, B.J., & Chevron, E.S. (1984). In- Quarterly, 9, 193-212.
Koegel, R.L., Schreibman, L., Britten, K.R.,
terpersonal psychotherapy of depression. Koss, M.P., & Butcher, J.N. (1986). Re-
Burkey, J.C., & O’Neill, R.E. (1982). A
New York: Basic Books. search on brief psychotherapy. In S.L.
comparison of parent training to direct Garfield & A.E. Bergin (Eds.), Handbook
Klinnert, M.D., Mrazek, P.J., & Mrazek,
child treatment. In R.L. Koegel, A. Rin- of psychotherapy and behavior change (3rd
D.A. (1994). Early asthma onset: The in-
teraction between family stressors and cover, & A.L. Egel (Eds.), Educating and ed.). New York: Wiley.
adaptive parenting. Psychiatry, 57, 51-61. understanding autistic children. San Koss, M.P., & Shiang, J. (1994). Research of
Klosko, J.S., Barlow, D.H., Tassinari, R., & Diego, CA: College-Hill. brief psychotherapy. In A.E. Bergin &
S.L. Garfield (Eds.), Handbook of psy-
Cerny, J.A. (1990). A comparison of al- Koenig, H.G., & Blazer, D.G. (1992). Mood
chotherapy and behavior change. Fourth
prazolam and behavior therapy in treat- disorders and suicide. In J.E. Birren, R.B. edition (pp. 664 - 700). New York: Wi-
ment of panic disorder. Journal of Con- Sloane, & G.D. Cohen (Eds.), Hand- ley.
sulting and Clinical Psychology, 58, 77-
book of mental health and aging (pp. Kösten, T.R., Mason, J.W., Giller, E.L.,
84.
379 -407). San Diego: Academic Press. Ostroff, R., & Harkness, I. (1987). Sus-
Kluft, R.P. (1984a). An introduction to
Koenig, K., & Masters, J. (1965). Experi- tained urinary norepinephrine and epi-
multiple personality disorder. Psychi-
nephrine elevation in posttraumatic
atric Annals, 7, 19-24. mental treatment of habitual smoking.
stress disorder. Psychoneuroendocrinol-
Kluft, R.P. (1984b). Multiple personality in Behaviour Research and Therapy, 3, 235- ogy, 12, 13-20.
childhood. Psychiatric Clinics of North 243. Kösten, T.R., Morgan, C.M., Falcione, J., &
America, 7, 121-134. Koenigsberg, H.W., & Handley, R. (1986). Schottenfeld, R.S. (1992). Pharmacother-
Kluft, R.P. (1984c). Treatment of multiple Expressed emotion: From predictive in- apy for cocaine-abusing methadone-
personality disorder: A study of 33 maintained patients using amantadine
dex to clinical construct. American Jour-
cases. Psychiatric Clinics of North or desipramine. Archives of General Psy-
nal of Psychiatry, 143, 1361-1373.
America, 7, 929. chiatry, 49, 894-898.
Kluft, R.P. (1985). The treatment of multi- Kohn, M.L. (1968). Social class and schizo- Kovacs, M. (1990). Comorbid anxiety dis-
ple personality disorder (MPD): Cur- phrenia: A critical review. In D. Rosen- orders in childhood-onset depressions.
rent concepts. In F.F. Flach (Ed.), Di- thal & S.S. Kety (Eds.), The transmission In J.D. Maser & C.R. Cloninger (Eds.), Co-
R-36 √√ KAYNAKLAR
morbidity of mood and anxiety disorders holics: A controlled trial. Archives of therapy. Archives of General Psychiatry,
(pp. 272-281). Washington, DC: Ameri- General Psychiatry, 51, 720- 731. 53, 41-46.
can Psychiatric Press. Kring, A.M., & Neale, J.M. (1996). Do Lambert, M.J., & Bergin, A.E. (1994). The
Kovacs, M., Feinberg, T.L., Crouse-No- schizophrenics show a disjunctive rela- effectiveness of psychotherapy. In A.E.
vack, M.A., Paulauskas, S.L., & Finkel- tionship among expressive, experiential Bergin & S.L. Garfield (Eds.), Handbook
stein, R. (1984). Depressive disorders and physiological components of emo- of psychotherapy and behavior change.
in childhood: 1. A longitudinal prospec- tion? Journal of Abnormal Psychology, Fourth edition (pp. 143-189). New York:
tive study of characteristics and recov- 105, 249 -257. Wiley.
ery. Archives of General Psychiatry, 41, Kringlen, E. (1970). Natural history of ob- Lambert, M.J., Bergin, A.E., & Collins, J.L.
229-237. sessional neurosis. Seminars in Psychia- (1977). Therapist-induced deterioration
Kovacs, M., Feinberg, T.L., Crouse-Novak, try, 2, 403-419. in psychotherapy. In A.S. Gurman &
M.A., Paulauskas, S.L., Pollack, M., & Krystal, J.H., Karper, L.P., Seibyl, J.P., Free- A.M. Razin (Eds.), Effective psychother-
Finkelstein, R. (1984). Depressive disor- man, G.K., Delaney, R., et al. (1995). apy: A handbook of research. Elmsford,
ders in childhood: 4. A longitudinal Subanesthetic effects of the non-com- New York: Pergamon.
study of comorbidity with and risk for petitive NMDA antagonist, ketamine, in Lambert, M.J., Shapiro, D.A., & Bergin,
anxiety disorders. Archives of General humans: Psychotomimetic, perceptual, A.E. (1986). The effectiveness of psy-
Psychiatry, 41, 776 - 782. cognitive, and neuroendocrine effects. chotherapy. In S.L. Garfield & A.E.
Kovacs, M., Rush, A.J., Beck, A.T., & Hol- Archives of General Psychiatry, 51, 199- Bergin (Eds.), Handbook of psychotherapy
lon, S.D. (1981). Depressed outpatients 214. and behavior change (3rd ed.). New York:
treated with cognitive therapy or phar- Krystal, J.H., Kösten, T.R., Southwick, S., Wiley.
macotherapy: A one-year follow-up. Mason, J.W., Perry, B.D., & Giller, E.L. Landman, J.T., & Dawes, R. (1982). Psy-
Archives of General Psychiatry, 38, 33- (1989). Neurobiological aspects of chotherapy outcome: Smith and Glass’s
39. PTSD: Review of Clinical and preclinical conclusions stand up under scrutiny.
Kowalik, D.L., & Gotlib, I.H. (1987). De- studies. Behavior Therapy, 20, 177-198. American Psychologist, 37, 504-516.
pression and marital interation: Concor- Kucharski, L.T., White, R.M., & Schratz, Lando, H.A. (1977). Successful treatment
dance between intent and perception of M. (1979). Age bias, referral for psycho- of smokers with a broad-spectrum be-
communication. Journal of Abnormal logical assistance and the private physi- havioral approach. Journal of Consulting
Psychology, 96, 127-134. cian. Journal of Gerontology, 34, 423 and Clinical Psychology, 45, 361 -366.
-428.
Kowall, N.K., & Beal, M.F. (1988). Cortical Lane, E.A., & Albee, G.W. (1965). Child-
somatostatin, neuropeptide Y, and Kuhn, T.S. (1962). The structure of scientific hood intellectual differences between
NADPH diphorase neurons: Normal revolutions. Chicago: University of schizophrenic adults and their siblings.
anatomy and alterations in Alzheimer’s Chicago Press. American Journal of Orthopsychiatry, 35,
disease. Annals of Neurology, 23, 105- Kundera, M. (1991). Immortality. New 747- 753.
113. York: Grove Press. Lang, A.R., Goeckner, D.J., Adessor, V.J., &
Kozel, N.J., & Adams, E.H. (1986). Epi- Kunst-Wilson, W.R., & Zajonc, R.B. (1980). Marlatt, G.A. (1975). Effects of alcohol
demiology of drug abuse: An overview. Affective discrimination of stimuli that on aggression in male social drinkers.
Science, 234, 970 -974. cannot be recognized. Science, 207, 557- Journal of Abnormal Psychology, 84, 508-
Kozel, N.J., Crider, R.A., & Adams, E.H. 558. 518.
(1982). National surveillance of cocaine Kuriansky, J.B., Deming, W.E., & Gurland, Lang, P.J., & Lazovik, A.D. (1963). Experi-
use and related health consequences. B.J. (1974). On trends in the diagnosis of mental desensitization of a phobia. Jour-
Morbidity and Mortality Weekly Report schizophrenia. American Journal of Psy- nal of Abnormal and Social Psychology,
31, 20, 265 - 273. chiatry, 131, 402-407. 66, 519-525.
Kozlowski, L.T., Skinner, W., Kent, C., & Kutchinsky, B. (1970). Studies on pornogra- Lang, P.J., & Melamed, B.G. (1969). Case
Pope, M. (1989). Prospects for smoking phy and sex crimes in Denmark. Copen- report: Avoidance conditioning therapy
treatment in individuals seeking treat- hagen: New Social Science Mono- of an infant with chronic ruminative
ment for alcohol and other drug prob- graphs. vomiting. Journal of Abnormal Psychol-
lems. Addictive Behaviors, 14, 273-279. Lacey, J.I. (1967). Somatic response pat- ogy, 74, 1-8.
Kozol, H., Boucher, R., & Garofalo, R. terning and stress: Some revisions of ac- Lange, A.J., & Jakubowski, P. (1976). Re-
tivation theory. In M.H. Appley & R. sponsible assertive behavior. Champaign,
(1972). The diagnosis and treatment of
Trumball (Eds.), Psychological stress. IL: Research Press.
dangerousness. Crime and Delinquency,
New York: McGraw-Hill.
18, 37-92. Langeluddeke, A. (1963). Castration of sex-
Ladd, G.W. (1981). Effectiveness of a so- ual criminals. Berlin: de Gruyter.
Kraepelin, E. (1981). Clinical psychiatry.
cial learning method for enhancing chil-
(A.R. Diefendorf, Trans.). Delmar, NY: Langenbucher, J.W., & Chung, T. (1995).
dren’s social interaction and peer accep-
Scholars’ Facsimiles and Reprints. Onset and staging of DSM-IV alcohol
tance. Child Development, 52, 171-178.
(Original work published 1883) dependence using mean age and sur-
Lahey, B.B., Piacentini, J.C., McBurnett,
Kramer, E.F. (1995). Controversial litiga- vival hazard methods. Journal of Abnor-
K., Stone, P., Hartdagen, S., & Hynd, G.
tion issue may be shifting our focus mal Psychology, 104, 346 -354.
(1988). Psychopathology in the parents
away from a more serious problem. Res Langer, E.J. (1981). Old age: An artifact? In
of children with conduct disorder and
Gestae, 12. hyperactivity. Journal of the American J. McGaugh & S. Kiesler (Eds.), Aging:
Krantz, S., & Hammen, C.L. (1979). As- Academy of Child and Adolescent Psychia- Biology and behavior. New York: Acade-
sessment of cognitive bias in depres- try, 27, 163-170. mic Press.
sion. Journal of Abnormal Psychology, Lam, R.W., Zis, A.P., Grewal, A., Delga- Langer, E.J. (1989). Mindfulness. Reading,
88, 611-619. do, PL., Charney, D.S., & Krystal, J.H. MA: Addison-Wesley.
Kranzler, H.R., Burleson, J.A., Del Boca, (1996). Effects of rapid tryptophan de- Langer, E.J., & Abelson, R.P. (1974). A pa-
F.K., Babor, T.F., Korner, P., et al. (1994). pletion in patients with seasonal affec- tient by any other name . . . : Clinician
Busipirone treatment of anxious alco- tive disorder in remission after light group difference in labelling bias. Jour-
KAYNAKLAR R-37
√√
nal of Consulting and Clinical Psychol- Project Head Start. New York: Free trophy: Effects of hygienic therapy. Jour-
ogy, 42, 4-9. Press. nal of Human Hypertension, 1, 147-151.
Langer, E.J., & Rodin, J. (1976). The effects Lazarus, A.A. (1961). Group therapy of Lee, S. (1994). The Diagnostic Interview
of choice and enhanced personal re- phobic disorders by systematic desensi- Schedule and anorexia nervosa in Hong
sponsibility for the aged. Journal of Per- tization. Journal of Abnormal and Social Kong. Archives of General Psychiatry, 51,
sonality and Social Psychology, 34, 191- Psychology, 63, 504 -510. 251-252.
198. Lazarus, A.A. (1965). Behavior therapy, in- Lee, V.E., Brooks-Gunn, J., & Schnur, E.
Lanyon, R.I. (1986). Theory and treatment complete treatment, and symptom sub- (1988). Does Head Start work? A 1-year
of child molestation. Journal of Consult- stitution. Journal of Nervous and Mental follow-up comparison of disadvan-
Disease, 140, 80-86. taged children attending Head Start, no
ing and Clinical Psychology, 54, 176-
Lazarus, A.A. (1968a). Behavior therapy in preschool, and other preschool pro-
182.
groups. In G.M. Gazda (Ed.), Basic ap- grams. Developmental Psychology, 24,
Lara, M.E., & Klein, D.N. (in press). 210-222.
proaches to group psychotherapy and coun-
Processes underlying chronicity in de-
seling. Springfield, IL: Charles C. Leenaars, A.A., & Lester, D. (1995). Impact
pression. of suicide prevention centers on suicide
Thomas.
LaRue, A. (1992). Aging and neuropsycho- in Canada. Crisis, 16, 39.
Lazarus, A.A. (1968b). Learning theory
logical assessment. New York: Plenum. and the treatment of depression. Behav- Leeper, P. (1988). Having a place to live is
LaRue, A., Dessonville, C., & Jarvik, L.R ior Research and Therapy, 6, 83-89. vital to good health. News Report, 38,
(1985). Aging and mental disorders. In Lazarus, A.A. (1971). Behavior therapy and 5-8.
J.E. Birren & K.W. Schaie (Eds.), Hand- beyond. New York: McGraw-Hill. Leff, J.P. (1976). Schizophrenia and sensi-
book of psychology of aging (2nd ed.). tivity to the family environment. Schizo-
Lazarus, A.A. (1973). Multimodal behav-
New York: Van Nostrand-Reinhold. phrenia Bulletin, 2, 566-574.
ior therapy: Treating the basic ID. Jour-
Lassano, D., del Buono, G., & Latapano, nal of Nervous and Mental Disease, 156, Legido, A., Tonyes, L., Carter, D., Schoe-
P. (1993). The relationship between 404-411. maker, A., DiGeorge, A., & Grover, W.D.
obsessive-compulsive personality and (1993). Treatment variables and intellec-
Lazarus, A.A. (1989). The practice of multi-
obsessive-compulsive disorder: Data tual outcome in children with classic
modal therapy. Baltimore: Johns Hopkins
obtained by the personality disorder ex- phenylketonuria: A single-center-based
University Press.
amination. European Psychiatry, 8, 219- study. Clinical Pediatrics, 32, 417-425.
Lazarus, A.A. (1997). Brief but comprehen-
221. Lehrer, P.M., & Woolfolk, R.L. (1993) Prin-
sive psychotherapy: The multimodal way.
ciples and practice of stress management
Last, C.G., & Strauss, C.C. (1990). School New York: Springer.
(2nd ed.). New York: Guilford.
refusal in anxiety-disordered children Lazarus, A.A., & Davison, G.C. (1971).
and adolescents. Journal of the American Lehrer, P.M., Hochron, S.M., Mayne, T.,
Clinical innovation in research and
Academy of Child and Adolescent Psychia- Isenberg, S., & et al. (1994). Relaxation
practice. In A.E. Bergin & S.L. Garfield
try, 29, 31-35. and music therapies for asthma among
(Eds.), Handbook of psychotherapy and be-
patients prestabilized on asthma med-
Laub, J.H., & Sampson, R.J. (1995). The havior change: An empirical analysis. New
ication. Journal of Behavioral Medicine,
long term effects of punitive discipline. York: Wiley.
17, 1-24.
In J. McCord (Ed.), Coercion and punish- Lazarus, A.A., & Messer, S.B. (1991). Does
Lehrer, P.M., Isenberg, S., & Hochron, S.M.
ment in long-term perspective (pp. chaos prevail? An exchange on techni-
(1993). Asthma and emotion: A review.
247-258). Cambridge, MA: Cambridge cal eclecticism and assimilative integra-
Journal of Asthma, 30, 5-21.
University Press. tion. Journal of Psychotherapy Integra-
tion, 1, 143-158. Leiblum, S.R., & Rosen, R.C. (Eds.). (1988).
Laumann, E.O., Gagnon, J.H., Michael, R.T., Sexual desire disorders. New York: Guil-
& Michaels, S. (1994). The social or- Lazarus, A.A., Davison, G.C., & Polefka,
ford.
ganization of sexuality. Chicago: Univer- D. (1965). Classical and operant factors
in the treatment of school phobia. Jour- Leitenberg, H., Gross, H., Peterson, H., &
sity of Chicago Press. Rosen, J.C. (1984). Analysis of an anxi-
nal of Abnormal Psychology, 70, 225
Lavelle, T.L., Metalsky, G.I., & Coyne, J.C. ety model in the process of change dur-
-229.
(1979). Learned helplessness, test anxi- ing exposure plus response prevention
Lazarus, R.S. (1966). Psychological stress
ety, and acknowledgment of contingen- treatment of bulimia nervosa. Behavior
and the coping process. New York: Mc- Therapy, 15, 3-20.
cies. Journal of Abnormal Psychology, 88,
Graw-Hill.
381-387. Leland, J. (1995). A risky Rx for fun.
Lazarus, R.S., & Folkman, S. (1984). Newsweek, p. 74.
Law, M., & Tang, J.L. (1995). An analysis
Stress, appraisal, and coping. New York:
of the effectiveness of interventions in- Lenane, M.C., Swedo, S.F., Leonard, H.,
Springer.
tended to help people stop smoking. Pauls, D.L., Sceery, W., et al. (1990). Psy-
Lazo, J. (1995). True or false: Expert testi- chiatric disorders in first degree rela-
Archives of Internal Medicine, 155, 1933-
mony on repressed memory. Loyola of tives of children and adolescents with
1941.
Los Angeles Law Review, 28, 1345-1413. obsessive compulsive disorder. Journal
Lawler, B.A., Sunderland, T., Mellow,
Leach, S., & Roy, S.S. (1986). Adverse drug of the American Academy of Child and
A.M., Hill, J.L., Molchan, S.E., et
reactions: An investigation on an acute Adolescent Psychiatry, 29, 407-412.
al. (1989). Hyperresponsivity to the geriatric ward. Age and Ageing, 15
serotonin agonist m-chlorophenyl- Lenzenwenger, M.F., Dworkin, R.H., &
241-246. Wethington, E. (1991). Examining the
piperazine in Alzheimer’s disease.
Lebow, J.L., & Gurman, A.S. (1995). Re- underlying structure of schizophrenic
Archives of General Psychiatry, 46, 542-
search assessing couple and family phenomenology: Evidence for a 3-
548.
therapy. Annual Review of Psychology, process model. Schizophrenia Bulletin,
Layne, C. (1986). Painful truths about de- 46, 27-57. 17, 515-524.
pressives’ cognitions. Journal of Clinical Lee, D., DeQuattro, V., Cox, T., Pyter, L., Leon, G.R., Fulkerson, J.A., Perry, C.L., &
Psychology, 39, 848-853. Foti, A., Allen, J., Barndt, R., Azen, S., & Early-Zald, M.B. (1995). Prospective
Lazar, I. (1979). Social services in Head Davison, G.C. (1987). Neurohormonal analysis of personality and behavioral
Start. In E. Zigler & J. Valentine (Eds.), mechanisms and left ventricular hyper- vulnerabilities and gender influences in
R-38 √√ KAYNAKLAR
the later development of disordered and M.M. Katz (Eds.), The psychology of & L. Dornbrand (Eds.), The practical
eating, journal of Abnormal Psychology, depression: Contemporary theory and re- handbook of clinical gerontology (pp.
104, 140-149. search. Washington, DC: Winston-Wiley. 324-348). Thousand Oaks, CA: Sage.
Lerer, B., Bleich, A., Kotler, M., Garb, R., Lewinsohn, P.M., Clarke, G.N., Hops, H., Liebenluft, E. (1996). Women with bipolar
Hertzberg, M., & Levin, B. (1987). Post- & Andrews, J. (1990). Cognitive-behav-
illness: Clinical and research issues.
traumatic stress disorder in Israeli com- ioral treatment for depressed adoles-
American Journal of Psychiatry, 153, 163-
bat veterans. Archives of General Psychia- cents. Behavior Therapy, 21, 385-401.
173.
try, 44, 976 -981. Lewinsohn, P.M., Hops, H., Roberts, R.E.,
Lieberman, M.A., Yalom, J.D., & Miles, M.B.
Lerman, C., & Glanz, K. (1997). Stress, Seeley, J.R., & Andrews, J.A. (1993).
coping, and health behavior. In K. Adolescent psychopathology: 1. preva- (1973). Encounter groups: First facts.
Glanz, F. Lewis, & B. Rimer (Eds.), Health lence and incidence of depression and New York: Basic Books.
behavior and health education: The- other DSM-III disorders in high school Liebert, R.M., Neale, J.M., & Davidson, E.S.
ory, research and practice San Francisco: students. Journal of Abnormal Psychol- (1973). The early window. Elmsford, NY:
Jossey-Bass. ogy, 102, 133-144. Pergamon.
Lerman, C., Schwartz, M.D., Miller, S.M., Lewinsohn, P.M., Mischef, W., Chapion, Liebson, I. (1967). Conversion reaction: A
Daly, M., Sands, C., & Rimer, B.K. W., & Barton, R. (1980). Social compe- teaming theory approach. Behaviour Re-
(1996). A randomized trial of breast can- tence and depression: The role of illu- search and Therapy, 7, 217-218.
cer risk counseling: Interacting effects sory self-perceptions. Journal of Abnor-
Lief, H.I. (1988). Foreword. In S.R.
of counseling, educational level, and mal Psychology, 89, 203-212.
Leiblum & R.C. Rosen (Eds.), Sexual de-
coping style. Health Psychology, 15, 75 - Lewinsohn, P.M., Roberts, R.E., Seeley,
83. sire disorders. New York: Guilford.
J.R., Rohde, P., Gotlib, I.H., & Hops, H.
Lerner, H.R (1983). Contemporary psy- (1994). Adolescent psychopathology: 2. Lief, H.I., & Hubschman, L. (1993). Or-
choanalytic perpectives on gorge-vom- Psychosocial risk factors for depression. gasm in the postoperative, transsexual.
iting: A case illustration. International Journal of Abnormal Psychology, 103, Archives of Sexual Behavior, 22, 145-
Journal of Eating Disorders, 3, 47-63. 302-315. 155.
Lesage, A., & Lamontagne, Y. (1985). Para- Lewinsohn, P.M., Rohde, P., Fischer, S.A., Lifton, R.J. (1976). Advocacy and corrup-
doxical intention and exposure in vivo & Seeley, J.R. (1991). Age and depres- tion in the healing profession. In N.L.
in the treatment of psychogenic nausea: sion: Unique and shared effects. Psy- Goldman & D.R. Segal (Eds.), The social
Report of two cases. Behavioral Psy- chology and Aging, 6, 247-260. psychology of military service. Beverly
chotherapy, 13, 69-75. Lewinsohn, P.M., Steimetz, J.L., Larsen, Hills, CA: Sage.
Lesperance, F., Frasure-Smith, N., & Tala- D.W., & Franklin, J. (1981). Depression Light, E., & Lebowitz, B.D. (Eds). (1991).
jic, M. (1996). Major depression before related cognitions: Antecedent or conse- The elderly with chronic mental illness.
and after myocardial infarction: Its na- quences? Journal of Abnormal Psychol- New York: Springer.
ture and consequences. Psychosomatic ogy, 90, 213-219.
Light, K.C., Dolan, C.A., Davis, M.R., &
Medicine, 58, 99-110. Lewinsohn, P.M., Weinstein, M., & Alper, Sherwood, A. (1992). Cardiovascular re-
Lester, D. (1991). Do suicide prevention T. (1970). A behavioral approach to the sponses to an active coping challenge as
centers prevent suicide? Homeostasis in group treatment of depressed persons:
predictors of blood pressure patterns 10
Health and Disease, 33, 190-194. A methodological contribution. Journal
to 15 years later. Psychosomatic Medicine,
Leuchter, A.F. (1985). Assessment and of Clinical Psychology, 26, 525-532.
54, 217-230.
treatment of the late-onset psychoses. Ley, R. (1987). Panic disorder: A hyper-
Light, L.L. (1990). Interactions between
Hospital and Community Psychiatry, 36, ventilation interpretation. In L. Michel-
815-818. son & L.M. Asher (Eds.), Anxiety and memory and language in old age. In J.E.
stress disorders. New York: Guilford. Birren & K.W. Schaie (Eds.), Handbook of
Levenson, M. (1972). Cognitive and percep-
the psychology of aging (pp. 275-290).
tual factors in suicidal individuals. Un- Li, T-K., Lumeng, L., McBride, W.J., &
San Diego: Academic Press.
published doctoral dissertation, Univer- Waller, M.B. (1981). Indiana selection
sity of Kansas, Lawrence. studies on alcohol related behaviors. In Lindemann, E. (1944). Symptomatology
Levin, R.L. (1992). The mechanisms of hu- R.A. McClearn, R.A. Deitrich, & V.G. and management of acute grief. Ameri-
man female sexual arousal. Annual Re- Erwin (Eds.), Development of animal mod- can Journal of Psychiatry, 101, 141-148.
view of Sex Research, 3, 1-48. els as pharmacogenetic tools. Washington, Linehan, M.M. (1985). The reasons for liv-
DC: U.S. Government Printing Office. ing inventory. In P. Keller & L. Ritt
Levine, S.B., & Yost, M.A. (1976). Fre-
quency of sexual dysfunction in a gen- Liberman, R.P. (1972). Reinforcement of (Eds.), Innovations in clinical practice: A
eral gynecological clinic: An epidemio- social interaction in a group of chronic sourcebook (pp. 321-330). Sarasota, FL:
logical approach. Archives of Sexual mental patients. In R. Rubin et al., Ad- Professional Resource Exchange.
Behavior, 5, 229-238. vances in behavior therapy. New York:
Linehan, M.M. (1987). Dialectical behavior
Academic Press.
Levitsky, A., & Perls, F.S. (1970). The rules therapy for borderline personality dis-
and games of Gestalt therapy. In J. Fa- Liberman, R.P. (1994). Psychosocial treat- order. Bulletin of the Menninger Clinic,
gan & I.L. Shepherd (Eds.), Gestalt ther- ments for schizophrenia. Psychiatry: In-
51, 261-276.
apy now: Theory, techniques, applications. terpersonal and Biological Processes, 57,
104-114. Linehan, M.M. (1993a). Behavioral skills
Palo Alto, CA: Science & Behavior
training manual for treating borderline per-
Books. Liberman, R.P. (Ed). (1992). Handbook of
sonality disorder. New York: Guilford
Levy, S.M., Herberman, R.B., Whiteside, psychiatric rehabilitation. New York:
Macmillan. Press.
T., Sanzo, K., Lee, J., & Kirkwood, J.
(1990). Perceived social support and tu- Liberman, R.P., DeRisi, W.J., & Mueser, Linehan, M.M. (1993b). Cognitive behav-
mor estrogen/progesterone receptor K.T. (1989). Social skills training for psy- ioral treatment of borderline personality
status as predictors of natural killer cell chiatric patients. Elmsford, NY: Perga- disorder: The dialectics of effective treat-
activity in breast cancer patients. Psy- mon. ment. New York: Guilford.
chosomatic Medicine, 52, 73 - 85. Liberto, J.G., Oslin, D.W., & Ruskin, P.E. Linehan, M.M., & Shearin, E.N. (1988).
Lewinsohn, P.M. (1974). A behavioral ap- (1996). Alcoholism in the older popula- Lethal stress: A social-behavioral model
proach to depression. In R.J. Friedman tion. In L.L. Carstensen, B.A. Edelstein, of suicidal behavior. In S. Fisher & J.
KAYNAKLAR R-39
√√
Reason (Eds.), Handbook of life stress, cog- chiatric clinics of North America. Philadel- ations. Psychological Bulletin, 106, 184-
nition, and health. New York: Wiley, phia: Saunders. 203.
Linehan, M.M., Armstrong, H.E., Suarez Litwack, T.R. (1985). The prediction of vi- Lopez, S.R. (1994). Latinos and the expres-
A., Allmon, D., & Heard, H.L. (1991). olence. The Clinical Psychologist, 38, 87- sion of psychopathology: A call for di-
Cognitive-behavioral treatment of 90. rect assessment of cultural influences.
chronically parasuicidal borderline pa- Livesley, W.J., Schroeder, M L., & Jackson, In C. Telles & M. Karno (Eds.), Latino
tients. Archives of General Psychiatry, 48, mental health: Current research and policy
D.N. (1990). Dependent personality and
1060-1064. perspectives. Los Angeles: UCLA.
attachment problems. Journal of Person-
Linehan, M.M., Camper, P., Chiles, J.A., ality Disorders, 4, 131-140. Lopez, S.R. (1996). Testing ethnic minority
children. In B.B. Wolman (Ed.), The en-
Strosahl, K., & Shearin, E.N. (1987). In- Livesley, W.J., Schroeder, M.L., Jackson, cyclopedia of psychology, psychiatry, and
terpersonal problem-solving and para- D.N., & Jung, K.L. (1994). Categorical psychoanalysis. New York: Henry Holt.
suicide. Cognitive Therapy and Research, distinctions in the study of personality
11, 1-12. Lopez, S.R., & Hernandez, P. (1986). How
disorder: Implications for classification.
culture is considered in evaluations of
Linehan, M.M., Goodstein, J.L., Nielsen, Journal of Abnormal Psychology, 103,
psychopathology. Journal of Nervous and
S.L., & Chiles, J.A. (1983). Reasons for 6-17.
Mental Disease, 176, 598 - 606.
staying alive when you are thinking of Lobitz, W.C., & Post, R.D. (1979). Parame-
Lopez, S.R., & Romero, A. (1988). Assess-
killing yourself, journal of Consulting ters of self-reinforcement and depres-
ing the intellectual functioning of Span-
and Clinical Psychology, 51, 276-286. sion. journal of Abnormal Psychology, 88,
ish-speaking adults: Comparison of the
Linehan, M.M., Heard, H.L., & Arm- 33-41.
EIWA and the WAIS. Professional Psy-
strong, H.E. (1992). Naturalistic follow-up Loeber, R., & Keenan, K. (1994). Interac- chology: Research and Practice, 19, 263
of a behavioral treatment for chronically tion between conduct disorder and its -270.
parasuicidal borderline patients. Unpub- comorbid conditions: Effects of age and Lopez, S.R., & Taussig, I.M. (1991). Cogni-
lished manuscript, University of Wash- gender. Clinical Psychology Review, 14, tive-intellectual functioning of Spanish-
ington, Seattle. 497-523. speaking impaired and nonimpaired
Link, B., Cullen, F., Frank, J., & Wozniak, J. Loeber, R., Lahey, B., & Thomas, C. (1991). elderly: Implications for culturally sen-
(1987). The social rejection of former Diagnostic conundrum of oppositional sitive assessment. Psychological Assess-
mental patients: Understanding why la- defiant disorder and conduct disorder. ment: A Journal of Consulting and Clinical
bels matter. American Journal of Journal of Abnormal Psychology, 100, Psychology, 3, 448 -454.
Sociology, 92, 1401-1500. 379-390. Lopez, S.R., Lopez, A.A., & Fong, K.T.
Linney, J.A. (1989). Optimizing research Loeber, R., Stouthamer-Loeber, M., Van (1991). Mexican Americans’ initial pref-
Kammen, W., & Farrington, D.P. (1989). erences for counselors: The role of eth-
strategies in the schools. In L.A. Bond &
Development of a new measure of self- nic factors. Journal of Counseling Psychol-
B.E. Compas (Eds.), Primary prevention
reported antisocial behavior for young ogy, 38, 487-496.
and promotion in the schools (pp. 50 - 76).
children: Prevalence and reliability. In LoPiccolo, J. (1977). Direct treatment of
Newbury Park, CA: Sage.
M. Klein (Ed.), Cross-national research in sexual dysfunction in the couple. In J.
Lion, J.R. (1978). Outpatient treatment of self-reported crime and delinquency (pp. Money & H. Musaph (Eds.), Handbook of
psychopaths. In W.H. Reid (Ed.), The 203-226). Boston: Kluwer-Nijhoff. sexology. New York: Elsevier/North-
psychopath: A comprehensive study of anti- Holland.
Loftus, E.F. (1993). The reality of repressed
social disorders and behaviors. New York:
memories. American Psychologist, 48, LoPiccolo, J. (1991). Counseling and ther-
Brunner/Mazel.
518-537. apy for sexual problems in the elderly.
Lipowski, C.J. (1990). Acute confusional Clinics in Geriatric Medicine, 7, 161-179.
Loftus, E.F., & Ketchum, K. (1994). The
states. New York: Oxford University LoPiccolo, J. (1992a). Post-modern sex
myth of repressed memory: False memories
Press. and allegations of sexual abuse. New York: therapy for erectile failure. In R.C.
Lipowski, P., Kerkhofs, M., VanOnderber- St. Martin’s Press. Rosen & S.R. Leiblum (Eds.), Erectile
gen, A., Hubain, P., Copinschi, G., & et London, P. (1964). The modes and morals of failure: Assessment and treatment. New
al. (1994). The 24 hour profiles of Corti- York: Guilford.
psychotherapy. New York: Holt, Rinehart
sol, prolactin, and growth hormone se- & Winston. LoPiccolo, J. (1992b). Psychological evalu-
cretion in mania. Archives of General Psy- ation of erectile failure. In R. Kirby, C.
London, P. (1986). The modes and morals of
chiatry, 51, 616-624. Carson, & G. Webster (Eds.), Diagnosis
psychotherapy (2nd ed.). New York:
Lipowski, Z.J. (1980). Delirium: Acute brain and management of male erectile failure
Hemisphere.
failure in man. Springfield, IL: Charles C. dysfunction. Oxford: Butterworth-Heine-
Loney, J., Langhorne, J.E., Jr., & Paternite, mann.
Thomas. C.E. (1978). An empirical basis for sub-
LoPiccolo, J. (in press). Sex therapy: A
Lipowski, Z.J”. (1983). Transient cognitive grouping the hyperkinetic-minimal
post-modern model. In S.J. Lynn & J.P.
disorders (delirium and acute confu- brain dysfunction syndrome. Journal of
Garske (Eds.), Contemporary psychother-
sional states) in the elderly. American Abnormal Psychology, 87, 431 -441.
apies: Models and methods. New York:
journal of Psychiatry, 140, 1426-1436. Long, W.R. (1995, November 24). A chang- Merrill.
Liskow, B. (1982). Substance induced and ing world proves deadly to Brazil Indi- LoPiccolo, J., & Friedman, J. (1988). Broad-
substance use disorders: Barbiturates ans. Los Angeles Times, pp. Al, A47, spectrum treatment of low sexual de-
and similarly acting sedative hypnotics. A48. sire: Integration of cognitive, behav-
In J.H. Greist, J.W. Jefferson, & R.L. Looman, J. (1995). Sexual fantasies of ioral, and systemic therapy. In S.
Spitzer (Eds.), Treatment of mental disor- child molesters. Canadian Journal of Be- Leiblum & R.C. Rosen (Eds.), Sexual de-
ders. New York: Oxford University havioural Science, 27, 321-332. sire disorders. New York: Guilford.
Press. Lopez, S.R. (1989). Patient variable biases LoPiccolo, J., & Friedman, J.M. (1985). Sex
Liston, E.H. (1982). Delirium in the aged. in clinical judgment: Conceptual therapy: An integrated model. In S.J.
In L.E. Jarvik & G.W. Small (Eds.), Psy- overview and methodological consider- Lynn & J.P. Garskee (Eds.), Contempo-
R-40 √√ KAYNAKLAR
rary psychotherapies: Models and methods. havior change: An empirical analysis (2nd theory in the courtroom. California
New York: Merrill. ed.). New York: Wiley. Lawyer, 15, 36-41.
LoPiccolo, J., & Hogan, D.R. (1979). Multi- Luborsky, L., Barber, J.P., & Crits- Madonna, P.G., Van Scoyk, S., & Jones,
dimensional treatment of sexual dys- Christoph, P. (1990). Theory-based re- D.B. (1991). Family interactions within
function. In O.F. Pomerleau & J.P. Brady search for understanding the process of incest and nonincest families. American
(Eds.), Behavioral medicine: Theory and dynamic psychotherapy. Journal of Con- Journal of Psychiatry, 148, 46-49.
practice. Baltimore: Williams & Wilkins. sulting and Clinical Psychology, 58, 281- Magee, W.J., Eaton, W.W., Wittchern,
LoPiccolo, ]., & Stock, W.E. (1987). Sexual 287. H.U., McGonagle, K.A., & Kessler, R.C.
function, dysfunction, and counseling Luborsky, L., Crits-Christoph, P., Melon, J., (1996). Agoraphobia, simple phobia and
in gynecological practice. In Z. Rosen- & Auerbach, A. (1988). Who will bene- social phobia in the National Comor-
waks, F. Benjamin, & M.L. Stone (Eds.), fit from psychotherapy: Predicting thera- bidity Survey. Archives of General Psychi-
Gynecology. New York: Macmillan. peutic outcomes. New York: Basic atry, 53, 159-168.
LoPiccolo, J., Heiman, J., Hogan, D., & Books.
Maher, B.A. (1966). Principles of psy-
Roberts, C. (1985). Effectiveness of sin- Luepnitz, R.R., Randolph, D.L., & Gutsch, chopathology: An experimental approach.
gle therapists vs. co-therapy teams in K.U. (1982). Race and socioeconomic New York: McGraw-Hill.
sex therapy. Journal of Consulting and status as confounding variables in the
Maher, B.A. (1974). Journal of Consulting
Clinical Psychology, 53, 287-294. accurate diagnosis of alcoholism. Jour-
nal of Clinical Psychology, 38, 665 -669. and Clinical Psychology, 42, 1-3 [Editor-
Loranger, A., Oldham, J., Russakoff, L.M.
ial],
& Susman, V. (1987). Structured inter- Lykken, D.T. (1957). A study of anxiety in
views and borderline personality disor- the sociopathic personality. Journal of Mahoney, L.J. (1977). Early diagnosis of
der. Archives of General Psychiatry, 41, Abnormal and Social Psychology, 55, breast cancer: The breast self-examina-
565-568 6-10. tion problem. Progress in Clinical and Bi-
ological Research, 12, 203-206.
Loranger, A.W., Sartorius, N., Andreoli, A., Lynam, D.R. (1996). Early identification of
Berger, P., Buchleim, P., et al. (1994). chronic offenders: Who is the fledgling Mahoney, M.J. (1974). Cognition and behav-
The International Personality Disorders psychopath? Psychological Bulletin, 120, ior modification. Cambridge, MA: Ball-
Examination: The World Health Organi- 209 -234. inger.
zation/Alcohol, Drug Abuse and Men- Lyon, G.R., & Moats, L.C. (1988). Critical Mahoney, M.J. (1982). Psychotherapy and
tal Health Administration international issues in the instruction of the learning human change processes. In Psychother-
pilot study of personality disorders. disabled. Journal of Consulting and Clini- apy research and behavior change (Vol. 1).
Archives of General Psychiatry, 51, 215 cal Psychology, 56, 830-835. Washington, DC: American Psychologi-
-223. cal Association.
Lyons, M.J., True, W.S., Eisen, A., Gold-
Lotter, V. (1974). Factors related to out- berg, J., Meyer, J.M., et al. (1995). Differ- Mahoney, M.J. (1991). Human change
come in autistic children. Journal of ential heritability of adult and juvenile processes: Notes on the facilitation of hu-
Autism and Childhood Schizophrenia, 4, antisocial traits. Archives of General Psy- man development. New York: Basic
263-277. chiatry, 52, 906 -915. Books.
Lotter, V. (1978). Follow-up studies. In M. Lystad, M.M. (1957). Social mobility Mahoney, M.J. (1991). Human change
Rutter & E. Schopler (Eds.), Autism: A among selected groups of schizophren- processes: The scientific foundations of psy-
reappraisal of concepts and treatment. New ics. American Sociological Review, 22, chotherapy. New York: Basic Books.
York: Plenum. 288 -292. Mahoney, M.J. (1993). Theoretical devel-
Lovaas, O.I. (1987). Behavioral treatment Maccoby, N., & Alexander, J. (1980). Use opments in the cognitive psychothera-
and normal educational and intellectual of media in lifestyle programs. In P.O. pies. Journal of Consulting and Clinical
functioning in young autistic children. Davidson & S.M. Davidson (Eds.), Be- Psychology, 7, 138-157.
Journal of Consulting and Clinical Psychol- havioral medicine: Changing health
ogy, 55, 3-9. Mahoney, M.J., & Moes, A.J. (1997). Com-
lifestyles. New York: Brunner/Mazel.
plexity and psychotherapy: Promising
Lovaas, O.I., Berberich, J.P., Perloff, B.F., & Maccoby, N., & Altman, D.G. (1988). Dis- dialogues and practical issues. In F.
Schaeffer, B. (1966). Acquisition of imi- ease prevention in communities: The Masterpasque & A. Perna (Eds.), The
tative speech by schizophrenic children. Stanford Heart Disease Prevention Pro- psychological meaning of chaos: Self-or-
Science, 151, 705-707. gram. In R.H. Price, E.L. Cowen, R.P. ganization in human development and psy-
Lovaas, O.I., Freitag, G., Gold, V.J., & Kas- Lorion, & J. Ramos-McKay (Eds.), 14 chotherapy. Washington, DC: American
soria, I.C. (1965). Experimental studies ounces of prevention: A casebook for practi- Psychological Association.
in childhood schizophrenia: Analysis of tioners (pp. 165-174). Washington, DC:
self-destructive behavior. Journal of Ap- American Psychological Association. Malamuth, N.M., & Check, J.V.P. (1983).
plied Behavior Analysis, 6, 131-166. Sexual arousal to rape depictions: Indi-
Maccoby, N., Farquhar, J.W., Wood, P.D.,
vidual differences. Journal of Abnormal
Lovaas, O.I., Newsom, C., & Hickman, C. & Alexander, J. (1977). Reducing the
Psychology, 92, 55 -67.
(1987). Self-stimulatory behavior and risk of cardiovascular disease: Effects of
perceptual reinforcement. Journal of Ap- a community-based campaign on Mala testa, C.Z., & Izard, C.E. (1984). The
plied Behavior Analysis, 20, 45-68. knowledge and behavior. Journal of facial expression of emotion: Young,
Community Health, 3, 100-114. middle-aged, and older adult expres-
Lovass, O.I., Schreibman, L., Koegel, R., &
sions. In C.Z. Malatesta & C.E. Izard
Rehm, R. (1971). Selective responding MacLeod, C., & Hemsley, D.R. (1985). Vi-
(Eds.), Emotion in adult development (pp.
by autistic children to multiple sensory sual feedback of vocal intensity in the
253-273). Beverly Hills, CA: Sage.
input. Journal of Abnormal Psychology, treatment of hysterical aphonia. Journal
77, 221-222. of Behaviour Therapy and Experimental Maletzky, B.M. (1991). Treating the sexual
Lubin, B. (1983). Group therapy. In I.B. Psychiatry, 4, 347-353. offender. Newbury Park, CA: Sage.
Weiner (Ed.), Clinical methods in psychol- MacLeod, C., Mathews, A., & Tata, P. Mandler, G. (1966). Anxiety. In D.L. Sills
ogy (2nd ed.). New York: Wiley. (1986). Attentional bias in emotional (Ed.), International encyclopedia of the so-
Luborsky, L., & Spence, D.P. (1978). Quan- disorders. Journal of Abnormal Psychol- cial sciences. New York: Macmillan.
titative research on psychoanalytic ther- ogy, 95, 15 -20. Mandler, G. (1972). Helplessness: Theory
apy. In S.L. Garfield & A.E. Bergin MacNamara, M. (1993). Fade away: The and research in anxiety. In C.D. Spiel-
(Eds.), Handbook of psychotherapy and be- rise and fall of the repressed memory berger (Ed.), Anxiety: Current trends in
KAYNAKLAR R-41
√√
theory and research. New York: Aca- patients with schizophrenia. American chological changes during faradic aver-
demic Press. Journal of Psychiatry, 153, 1585-1592. sion. British Journal of Psychiatry, 113,
Mangalmurti, V.S. (1994). Psychothera- Marder, S.R., Wirshing, W.C., VanPut- 711-729.
pists’ fear of Tarasoff: All in the mind? ten, T., Mintz, ]., McKenzie, R.N., et al. Marks, I.M., Gelder, M.G., & Bancroft, J.
Journal of Psychiatry and Law, 22, 379- (1994). Fluphenazine vs. placebo sup- (1970). Sexual deviants two years after
409. plementation for prodromal sign of re- electrical aversion. British Journal of Psy-
Manji, H.K., Chen, G., Shimon, H., Hsiao, lapse in schizophrenia. Archives of Gen- chiatry, 117, 73-85.
J.K., Potter, W.Z., & Belmaker, R.H. eral Psychiatry, 51, 280-287.
Marlatt, G.A. (1983). The controlled drink-
(1995). Guanine nucleotide-binding Marengo, J., & Westermeyer, J.F. (1996). ing controversy: A commentary. Ameri-
proteins in bipolar affective disorder: Schizophrenia and delusional disorder. can Psychologist, 38, 1097-1110.
Effects of long-term lithium treatment. In L.L. Carstensen, B.A. Edelstein, & L.
Dornbrand (Eds.), The practical handbook Marlatt, G.A. (1985). Relapse prevention:
Archives of General Psychiatry, 52, 135-
of clinical gerontology (pp. 255 -273). Theoretical rationale and overview of
144.
Thousand Oaks, CA: Sage. the model. In G.A. Marlatt & J. Gordon
Mann, V.A., & Brady, S. (1988). Reading (Eds.), Relapse prevention: Maintenance
disability: The role of language defi- Margolin, G. (1981). Behavior exchange in
strategies in addictive behavior change.
ciencies. Journal of Consulting and Clini- happy and unhappy marriages: A fam-
ily cycle perspective. Behavior Therapy, New York: Guilford.
cal Psychology, 56, 811-816.
12, 329-343. Marlatt, G.A., & Gordon, J.R. (1985).
Mannuzza, S., Klein, R.G., Bonagura, N.,
Margolin, G. (1982). Ethical and legal con- (Eds.), Relapse prevention: Maintenance
Malloy, P., Giampino, T.L., & Addalli,
siderations in marital and family ther- strategies in the treatment of addictive be-
K.A. (1991). Hyperactive boys almost
apy. American Psychologist, 37, 788-801. haviors. New York: Guilford.
grown up: 5. Replication of psychiatric
status. Archives of General Psychiatry, 48, Margolin, G., & Burman, B. (1993). Wife Marmar, C., & Horowitz, M.J. (1988). Di-
77-83. abuse vs. marital violence: Different ter- agnosis and phase-oriented treatment
minologies, explanations, and solutions. of post-traumatic stress disorders. In J.
Mannuzza, S., Schneier, F.R., Chapman,
T.F., Leibowitz, M.R., Klein, D.F., & Clinical Psychology Review, 13, 59 - 73. Wilson (Ed.), Human adaptation to ex-
Fyer, A.J. (1995). Generalized social Margolin, G., & Fernandez, V. (1985). Mar- treme stress: From the Holocaust to Viet-
phobia: Reliability and validity. Archives ital dysfunction. In M. Hersen & A.S. nam. New York: Brunner/Mazel.
of General Psychiatry, 52, 230-237. Bellack (Eds.), Handbook of clinical behav- Marmor, J. (1962). Psychoanalytic therapy
Manos, N., Vasilopoulou, E., & Sotiriou, ior therapy with adults. New York: as an educational process: Common de-
M. (1987). DSM-III diagnoses of border- Plenum. nominators in the therapeutic ap-
line disorder and depression. Journal of Margolin, G., & Wampold, B.F. (1981). Se- proaches of different psychoanalytic
Personality Disorders, 1, 263-268. quential analysis of conflict and accord schools. In J.H. Masserman (Ed.), Sci-
in distressed and non-distressed marital ence and psychoanalysis: Vol. 5. Psychoan-
Manton, K.G., Blazer, D.G., & Woodbury,
partners. Journal of Consulting and Clini- alytic education. New York: Grune &
M.A. (1987). Suicide in middle age and
cal Psychology, 49, 554-567. Stratton.
later life: Sex and race specific life table
and cohort analyses. Journal of Gerontol- Marijuana research findings. (1980). Wash- Marmor, J. (1971). Dynamic psychother-
ogy, 42, 219-227. ington, DC: U.S. Government Printing apy and behavior therapy: Are they ir-
Office. reconcilable? Archives of General Psychia-
Manuck, S.B., Kaplan, J.R., Adams, M.R.,
& Clarkson, T.B. (1989). Behaviorally Margraf, J., Ehlers, A., & Roth, W.T. (1986). try, 24, 22-28.
elicited heart rate reactivity and athero- Sodium lactate infusions and panic at- Marrazzi, M.A., & Luby, E.D. (1986). An
sclerosis in female cynomolgus mon- tacks: A review and critique. Psychoso- auto-addiction model of chronic
keys (Macaca fascicularis). Psychosomatic matic Medicine, 48, 23-51.
anorexia nervosa. International Journal of
Medicine, 51, 306 -318. Markman, H.J., Floyd, F.J., Stanley, S.M., Eating Disorders, 5, 191-208.
Manuck, S.B., Kaplan, J.R., & Clarkson, & Storaasli, R.D. (1989). Prevention of
Marsh, B. (1996, July 7). Meth at work: In
T.B. (1983). Behaviorally induced heart marital distress: A longitudinal investi-
virtually every industry, use among em-
rate reactivity and atherosclerosis in gation. Journal of Consulting and Clinical
ployees is on the rise [editorial], Los An-
cynomolgus monkeys. Psychosomatic Psychology, 56, 210-217.
geles Times, pp. D1-D4.
Medicine, 49, 95-108. Markman, H.J., Silvern, L., Clements, M.,
& Kraft-Hanak, S. (1993). Men and Marshall, W.L., Barabee, H.E., &
March, J.S. (1995). Cognitive-behavioral Christophe, D. (1986). Sexual offenders
women dealing with conflict in hetero-
psychotherapy for children and adoles- against female children: Sexual prefer-
sexual relationships. Journal of Social Is-
cents with OCD: A review and recom- ences for age of victims and type of be-
sues, 49, 107-125.
mendations for treatment. Journal of the havior. Canadian Journal of Behavioural
American Academy of Child and Adoles- Markovitz, J.H., Matthews, K.A., Kiss, J.,
& Smitherman, T.C. (1996). Effects of Science, 18, 424-439.
cent Psychiatry, 34, 7-18.
hostility on platelet reactivity to stress Marshall, W.L., Jones, R., Ward, T., John-
Marcus, J., Hans, S.L., Nagier, S., Auer-
in coronary heart disease patients and ston, P., & Barabee, H.E. (1991). Treat-
bach, J.G., Mirsky, A.F., & Aubrey, A.
in healthy controls. Psychosomatic Medi- ment outcomes with sex offenders. Clin-
(1987). Review of the NIMH Israeli Kib-
cine, 58, 143-149. ical Psychology Review, 11, 465-485.
butz-City and the Jerusalem infant de-
velopment study. Schizophrenia Bulletin, Markowitz, J.C., Rabkin, J., & Perry, S. Martin, J.E., Dubbert, P.M., & Cushman,
13, 425 -438. (1994). Treating depression in HIV-posi- W.C. (1991). Controlled trial of aerobic
tive patients. AIDS, 8, 403-412. exercise in hypertension. Circulation, 81,
Marder, S.R., & Meibach, R.C. (1994).
Risperidone in the treatment of schizo- Marks, I.M. (1969). Fears and phobias. New 1560-1567.
phrenia. American Journal of Psychiatry, York: Academic Press. Martin, P.A., & Bird, H.W. (1953). An ap-
151, 825 -836. Marks, I.M. (1995). Advances in behavioral- proach to the psychotherapy of mar-
cognitive therapy of social phobia. riage partners—The stereoscopic tech-
Marder, S.R., Wirshing, W.C., Mintz, J.,
McKenzie, J., Johnston, K, et al. (1996). Journal of Clinical Psychiatry, 56, 25-31. nique. Psychiatry, 16, 123-127.
Two-year outcome of social-skills train- Marks, I.M., & Gelder, M.G. (1967). Trans- Martin, R. (1975). Legal challenges to behav-
ing and group psychotherapy for out- vestism and fetishism: Clinical and psy- ior modification: Trends in schools, correc-
R-42 √√ KAYNAKLAR
tions, and mental health. Champaign, IL.: tive Group Study. Journal of Chronic Dis- and/or medroxyprogesterone. Acta Psy-
Research Press. eases, 30, 489-498. chiatrica Scandinavica, 77, 199-206.
Maruish, M.E., Sawicki, R.E, Franzen, Matthews, K.A., Woodall, K.L., Jacob, T., McCord, W., & McCord, J. (1964). The psy-
M.D., & Golden, C.J. (1984). Alpha coef- & Kenyon, K. (1995). Negative family chopath: An essay on the criminal mind.
ficient reliabilities for the Luria- environment as a predictor of boy’s fu- New York: Van Nostrand-Reinhold.
Nebraska Neuropsychological Battery ture status on measures of hostile atti- McCrady, B.S. (1985). Alcoholism. In D.H.
summary and localization scales by di- tudes, interview behavior, and anger Barlow (Ed.), Clinical handbook of psycho-
agnostic category. The International Jour- expression. Health Psychology, 15, 30- logical disorders. New York: Guilford.
nal of Clinical Neuropsychology, 7, 10- 37. McCrady, B.S., Noel, N.E., Abrams, D.B.,
12. Mattick, R.P., & Andrews, G. (1994). Social Stout, R.L., Nelson, H.F., & Hay, W.M.
Marziali, E. (1984). Prediction of outcome phobia. In M. Hersen & R.T. Ammerman (1986). Comparative effectiveness of
of brief psychotherapy from therapist (Eds.), Handbook of prescriptive treat- three types of spouse involvement in
interpretive interventions. Archives of ments for adults (pp. 157-177). New outpatient behavioral alcoholism treat-
General Psychiatry, 41, 301-304. York: Plenum. ment. Journal of Studies on Alcohol, 47,
Masling, J. (1960). The influences of situa- Mattson, M.E., Allen, J.P., Longabaugh, R., 459-467.
tional and interpersonal variables in Nickless, C.J., Connors, G.J., & Kadden, McCrady, B.S., Stout, R., Noel, N.,
projective testing. Psychological Bulletin, R.M. (1994). A chronological review of Abrams, D., & Nelson, H.F. (1991). Ef-
57, 65-85. empirical studies matching alcoholic fectiveness of three types of spouse-in-
clients to treatment. Journal of Studies on volved behavioral alcoholism treat-
Maslow, A.H. (1968). Toward a psychology
Alcohol, 55, 16-29. ment. British Journal of the Addictions,
of being. New York: Van Nostrand-Rein-
Maugh, T.H.I. (1996a, July 10). AIDS fo- 86, 1415-1424.
hold.
rum addresses ways to help women. McCrady, B.S., Stout, R.L., Noel, N.E.,
Masson, J.M. (1984). The assault on truth:
Los Angeles Times, p. A6. Abrams, D.B., & Nelson, H.F. (in press).
Freud’s suppression of the seduction theory.
Comparative effectiveness of three
New York: Farrar, Strauss, Giroux. Maugh, T.H. (1996b, July 7). Experts
types of spouse involved behavioral al-
Masters, W.H., & Johnson, V.E. (1966). Hu- alarmed by HIV spread, hopeful on pre-
coholism treatment: Outcomes 18
man sexual response. Boston: Little, vention. Los Angeles Times, p. A6.
months after treatment. British Journal of
Brown. Maugh, T.H. (1996c, July 4) New AIDS Addictions.
Masters, W.H., & Johnson, V.E. (1970). Hu- drug therapies could check epidemic.
McCrae, R.R., & Costa, P.T., Jr. (1990). Per-
man sexual inadequacy. Boston: Little, Los Angeles Times, pp. Al, A24.
sonality in adulthood. New York: Guil-
Brown. Maugh, T.H. (1996d, July 11). New AIDS ford. ‘
Masters, W.H., Johnson, V.E., & Kolodny, test may predict disease’s course. Los
McCutchan, J.A. (1990). Virology, im-
R.C. (1988). Human sexuality (3rd ed.). Angeles Times, pp. Al, A8. munology, and clinical course of HIV
Boston: Little Brown. Mavissikalian, M., Hammen, M.S., & infection. Journal of Consulting and Clini-
Mathe, A., & Knapp, P. (1971). Emotional Jones, B. (1990). DSM-III personality cal Psychology, 58, 5-12.
and adrenal reactions of stress in disorders in obsessive-compulsive dis- McDougle, C.J., Black, J.E., Malison, R.T.,
bronchial asthma. Psychosomatic Medi- order. Comprehensive Psychiatry, 31, Zimmerman, R.C., Kösten, T.R., et al.
cine, 33, 323-329. 432-437. (1994). Noradrenergic dysregulation
Mathews, A., & MacLeod, C. (1994). Cog- Mays, D.T., & Franks, C.M. (1980). Getting during discontinuation of cocaine rise
nitive approaches to emotion and emo- worse: Psychotherapy or no treatment- in addicts. Archives of General Psychia-
tional disorders. In L.W. Porter & M.R. The jury should still be out. Professional try, 51, 713-719.
Rosenzweig (Eds.), Annual Review of Psychology, 11, 78-92. McDougle, C.J., Goodman, W.K., Leck-
Psychology (pp. 25-50). Stanford, CA: McArthur, D.S., & Roberts, G.E. (1982). man, J.F., Lee, N.C., Heninger, G.R., &
Stanford University Press. Roberts Apperception Test for Children Price, L.H. (1994). Haloperidal addition
Manual. Los Angeles: Western Psycho- in fluvoxamine-refractory obsessive-
Matsumoto, A., Murakami, S., & Arai, Y.
logical Services. compulsive disorder: A double-blind,
(1988). Neurotropic effects of estrogen
McBride, P.A., Anderson, G.M., & placebo controlled study in patients
on the neonatal preoptic area grafted
Shapiro, T. (1996). Autism research: with and without tics. Archives of Gen-
into the adult rat brain. Cell and Tissue
Bringing together approaches to pull eral Psychiatry, 51, 302-308.
Research, 252, 33-37.
apart the disorder. Archives of General McDougle, C.J., Naylor, S.T., Volkmar,
Matthews, K.A. (1982). Psychological per-
Psychiatry, 53, 980-983. F.R., Heninger, G.R., & Price, L.H.
spectives on the type A behavior pat-
(1996). A double-blind placebo-con-
tern. Psychological Bulletin, 91, 293-323. McCarthy, B.W. (1986). A cognitive-be-
trolled study of fluvoxamine in adults
Matthews, K.A., & Rakaczky, C.J. (1987). havioral approach to understanding and
with autistic disorder. Archives of Gen-
Familial aspects of type A behavior and treating sexual trauma. Journal of Sex
eral Psychiatry, 53, 1001-1008.
physiologic reactivity to stress. In T. and Marital Therapy, 12, 322-329.
McEachin, J.J., Smith, T., & Lovaas, O.I.
Dembroski & T. Schmidt (Eds.), Behav- McConaghy, N. (1990). Sexual deviation.
(1993). Long-term outcome for children
ioral factors in coronary heart disease. Hei- In A.S. Bellack, M. Hersen, & A.E.
with autism who received early inten-
delberg: Springer-Verlag. Kazdin (Eds.), International handbook of
sive behavioral treatment. American
behavior modification and therapy (2nd
Matthews, K.A., Meilan, E., Küller, L.M., Journal on Mental Retardation, 97, 359-
ed., pp. 565-580). New York: Plenum. 372.
Kelsey, S.F., Caggiula, A., et al. (1989).
Menopause and risk factors in coronary McConaghy, N. (1994). Paraphilias and McElroy, S.L., Phillips, K.A., Keck, P.E.,
heart disease. New England Journal of gender identity disorders. In M. Hersen Hudson, J.I., & Pope, H.G. (1993). Body
Medicine, 321, 641-646. & R.T. Ammerman (Eds.), Handbook of dysmorphic disorder: Does it have a
prescriptive treatments for adults (pp. psychiatric subtype? Journal of Clinical
Matthews, K.A., Glass, D.C., Rosenman,
R.H., & Bonner, R.W. (1977). Competi- 317-346). New York: Plenum. Psychiatry, 54, 389-395.
tive drive, pattern A, and coronary McConaghy, N., Blaszczynski, A., & Kid- McFall, R.M., & Hammen, C.L. (1971).
heart disease: A further analysis of son, W. (1988). Treatment of sex offend- Motivation, structure, and self-monitor-
some data from the Western Collabora- ers with imaginal desensitization ing: Role of nonspecific factors in smok-
KAYNAKLAR R-43
√√
ing reduction. Journal of Consulting and tion toward the year 2000 (pp. 180-192). infection and adult schizophrenia.
Clinical Psychology, 37, 80-86. New York: Guilford. Archives of General Psychiatry, 45, 189-
McFall, R.M., & Lillesand, D.B. (1971). Be- Mcintosh, J.L., Santos, J.F., Hubbard, R.W., 192.
havior rehearsal with modeling and & Overholser, J.C. (1994). Elder suicide: Medvedev, Z. (1972). A question of madness.
coaching in assertion training. Journal of Research, theory, and treatment. Washing- New York: Knopf.
Abnormal Psychology, 77, 313-323. ton, DC: American Psychological Asso- Meehl, P.E. (1962). Schizotaxia, schizo-
ciation. typy, schizophrenia. American Psycholo-
McGee, R., & Feehan, M. (1991). Are girls
with problems of attention underrecog- Mclntyre-Kingsolver, K., Lichtenstein, gist, 17, 827-838.
E., & Mermelstein, R.J. (1986). Spouse Meehl, P.E. (1986). Diagnostic taxa as open
nized? Journal of Psychopathology and Be-
training in a multicomponent smoking- concepts: Methodological and statistical
havioral Assessment, 13, 187-198.
cessation program. Behavior Therapy, 17, questions about reliability and con-
McGee, R., & Williams, S. (1988). A longi- 67-74. struct validity in the grand strategy of
tudinal study of depression in nine-
McKeon, P., & Murray, R. (1987). Familial nosological revision. In T. Millon & G.L.
year-old children. Journal of the Ameri- aspects of obsessive-compulsive neuro- Klerman (Eds.), Contemporary directions
can Academy of Child and Adolescent sis. British Journal of Psychiatry, 151, in psychopathology. New York: Wiley.
Psychiatry, 27, 49-54. 528-534. Meichenbaum, D.H. (1971). Examination
McGee, R., Williams, S., & Silva, P. (1987). McKibben, A., Proulx, J., & Lusignan, R. of model characteristics in reducing
A comparison of girls and boys with (1994). Relationships between conflict, avoidance behavior. Journal of Personal-
teacher-identified problems of atten- affect, and deviant sexual behaviors in ity and Social Psychology, 17, 298-307.
tion. Journal of the American Academy of rapists and pedophiles. Behaviour Re- Meichenbaum, D.H., & Asarnow, J. (1979).
Child and Adolescent Psychiatry, 26, 711- search and Therapy, 32, 571-575. Cognitive-behavioral modification and
717. McKim, W.A. (1991). Drugs and behavior: metacognitive development: Implica-
McGhie, A., & Chapman, I.S. (1961). Dis- An introduction to behavioral pharmacol- tions for the classroom. In P.C. Kendall
orders of attention and perception in ogy. Englewood Cliffs, NJ: Prentice- & S.D. Hollon (Eds.), Cognitive-behav-
early schizophrenia. British Journal of Hall. ioral interventions: Theory, research, and
Medical Psychology, 34, 103-116. McLarnon, L.D., & Kaloupek, D.G. (1988). procedures. New York: Academic Press.
McGlynn, F.D. (1994). Simple phobia. In Psychological investigation of genital Melamed, B.G., & Siegel, L.J. (1975). Re-
herpes recurrence: Prospective assess- duction of anxiety in children facing
M. Hersen & R.T. Ammerman (Eds.),
ment and cognitive-behavioral inter- hospitalization and surgery by use of
Handbook of prescriptive treatments for
vention for a chronic physical disorder. filmed modeling. Journal of Consulting
adults (pp. 179-196). New York:
Health Psychology, 7, 231 -249. and Clinical Psychology, 43, 511 -521.
Plenum.
McMullen, S., & Rosen, R.C. (1979). Self- Melamed, B.G., Hawes, R.R., Heiby, E., &
McGrady, A.V., & Bernal, G.A.A. (1986). administered masturbation training in Glick, J. (1975). Use of filmed modeling
Relaxation-based treatment of stress in- the treatment of primary orgasmic dys- to reduce uncooperative behavior of
duced syncope. Journal of Behavior Ther- function. Journal of Consulting and Clini- children during dental treatment. Jour-
apy and Experimental Psychiatry, 17, 23- cal Psychology, 47, 912-918. nal of Dental Research, 54, 797-801.
27. McNally, R.J. (1987). Preparedness and Mellinger, G.D., Baiter, M.B., & Uhlen-
McGue, M., Pickens, R.W., & Svikis, D.S. phobias: A review. Psychological Bulle- huth, E.H. (1985). Insomnia and its
(1992). Sex and age effects on the inheri- tin, 101, 283-303. treatment. Archives of General Psychia-
tance of alcohol problems: A twin study. McNally, R.J. (1994). Panic disorder: A criti- try, 42, 225-232.
Journal of Abnormal Psychology, 101, cal analysis. New York: Guilford. Mello, N.K., & Mendelson, J.H. (1970). Ex-
3-17. McNally, R.J., Caspi, S.P., Riemann, B.C., perimentally induced intoxication in al-
McGuffin, P., Katz, R., Watkins, S., & & Zeitlin, S.B. (1990). Selective process- coholics: A comparison between pro-
Rutherford, J. (1996). A hospital-based ing of threat cues in posttraumatic grammed and spontaneous drinking.
twin registry study of the heritability of stress disorder. Journal of Abnormal Psy- Journal of Pharmacology and Experimental
DSM-IV unipolar depresson. Archives of chology, 99, 398-406. Therapy, 173, 101.
General Psychiatry, 53, 129-136. McNeal, E.T., & Cimbolic, P. (1986). Anti- Mellor, C.S. (1970). First rank symptoms
McGuiness, D. (1981). Auditory and mo- depressants and biochemical theories of of schizophrenia. British Journal of Psy-
tor aspects of language development in depression. Psychological Bulletin, 99, chiatry, 117, 15-23.
males and females. In A. Ansara (Ed.), 361-374. Meltzer, H.Y., Cola, P., & Way, L.E. (1993).
Sex differences in dyslexia. Towson, MD: McNeil, E. (1967). The quiet furies. Engle- Cost effectiveness of clozapine in neu-
The Orton Dyslexia Society. wood Cliffs, NJ: Prentice-Hall. roleptic-resistant schizophrenia. Ameri-
Mednick, S.A., & Schulsinger, F. (1968). can Journal of Psychiatry, 150, 1630-
McGuire, J., Nieri, D., Abbott, D., Sheri-
Some premorbid characteristics related 1638.
dan, K., et al. (1995). Do Tarasoff princi-
to breakdown in children with schizo- Mendels, J. (1970). Concepts of depression.
ples apply in AIDS-related psychother-
phrenic mothers. In D. Rosenthal & S.S. New York: Wiley.
apy? Ethical decision making and the
Kety (Eds.), The transmission of schizo- Mendels, J., Stinnett, J.L., Burns, D., &
role of therapist homophobia and per-
phrenia. Elmsford, NY: Pergamon. Frazer, A. (1975). Amine precursors and
ceived client dangerousness. Professional
Psychology: Research and Practice, 26, Mednick, S.A., Gabrielli, W.F., & Hutch- depression. Archives of General Psychia-
ings, B. (1984). Genetic influences in try, 32, 22-30.
608-611.
criminal convictions: Evidence from an Mendlewicz, J., & Rainer, J.D. (1977).
McGuire, R.J., Carlisle, J.M., & Young, adoption cohort. Science, 224, 891-894. Adoption study supporting genetic
B.G. (1965). Sexual deviations as condi- Mednick, S.A., Huttonen, M.O., & Ma- transmission in manic-depressive ill-
tioned behaviour: A hypothesis. Behav- chon, R.A. (1994). Prenatal influenza in- ness. Nature, 268, 327-329.
iour Research and Therapy, 2, 185-190. fections and adult schizophrenia. Schiz- Merzenich, M.M., Jenkins, W.M., Johnson,
Mcintosh, J.L. (1995). Suicide prevention ophrenia Bulletin, 20, 263-268. P., Schreiner, C, Miller, S.L., & Tallal, P.
in the elderly (65-99). In M.M. Silver- Mednick, S.A., Machon, R., Hottunen, (1996). Temporal processing deficits of
man & R.W. Maris (Eds.), Suicide preven- M.O., & Bonett, D. (1988). Fetal viral language-learning impaired children
R-44 √√ KAYNAKLAR
ameliorated by training. Science, 271, 77- disorder. Journal of Abnormal Psychol- Monograph, Vol. 2, DHHS Publication
81. ogy, 97, 308-313. No. (ADM) 92-1894.
Meschino, W., & Lennox, A. (1994). Work- Miklich, D.R., Rewey, H.H., Weiss, J.H., & Millon, T. (1996). Disorders of personality:
shop report: Genetic testing programs Kolton, S. (1973). A preliminary investi- DSM-IV and beyond. (2nd ed.). New
for familial Alzheimer’s disease. gation of psychophysiological re- York: Wiley.
Alzheimer’s Disease and Associated Disor- sponses to stress among different sub- Millsaps, C.L., Azrin, R.L., & Mittenberg,
ders, 8, 68 - 70. groups of asthmatic children. Journal of W. (1994). Neuropsychological effects of
Messer, S.B., Sass, L.A., & Woolfolk, R.L. Psychosomatic Research, 17, 1-8. chronic cannabis use on the memory
(Eds.). Hermeneutics and psychological Miklowitz, D.J. (1985). Family interaction and intelligence of adolescents. Journal
theory: Integrative perspectives on person- and illness outcome in bipolar and schizo- of Child and Adolescent Substance Abuse,
ality, psychotherapy and psychopathology. phrenic patients. Unpublished Ph.D. the- 3, 47-55.
New Brunswick, NJ: Rutgers University sis, University of California at Los An- Milton, F., & Hafner, J. (1979). The out-
Press. geles. come of behavior therapy for agorapho-
Metalsky, G.I., Halberstadt, L.J., & Abram- Miklulineen, M., & Solomon, Z. (1988). bia in relation to marital adjustment.
son, L.Y. (1987). Vulnerability and in- Attributional style and posttraumatic Archives of General Psychiatry, 36, 807-
vulnerability to depressive mood reac- stress disorder. Journal of Abnormal Psy- 811.
tions: Toward a more powerful test of Mineka, S. (1985). Animal models of anx-
chology, 97, 308-313.
the diathesis-stress and causal media- iety-based disorders: Their usefulness
tion components of the reformulated Miles, L.E., & Dement, W.C. (1980). Sleep
and aging. Sleep, 3, 119-220. and limitations. In A.H. Tuma & J.D.
theory of depression, journal of Personal- Maser (Eds.), Anxiety and the anxiety dis-
ity and Social Psychology, 52, 386-393. Miller, H.R. (1981). Psychiatric morbidity
orders. Hillsdale, NJ: Erlbaum.
Meyer, J.J. (1988). Impotence: Assessment in elderly surgical patients. British Jour-
Mineka, S. (1992). Evolutionary memo-
in the private-practice office. Postgradu- nal of Psychiatry, 128, 17-20.
ries, emotional processing, and the emo-
ate Medicine, 84, 87-91. Miller, N.E. (1948). Studies of fear as an tional disorders. In D. Medin (Ed.), The
Meyer, J.J., & Reter, D.J. (1979). Sex reas- acquirable drive: I. Fear as motivation psychology of learning and motivation (Vol.
signment follow-up. Archives of General and fear-reduction as reinforcement in 28). New York: Academic Press.
Psychiatry, 36, 1010-1015. the learning of new responses. Journal of
Mineka, S., Davidson, M., Cook, M., &
Meyer, J.K. (1995). Paraphlias. In H.I. Ka- Experimental Psychology, 38, 89-101.
Keir, R. (1984). Observational condition-
plan & B.J. Sadock (Eds.), Comprehensive Miller, N.E. (1959). Liberalization of basic ing of snake fear in rhesus monkeys.
textbook of psychiatry (pp. 1334-1347). S-R concepts: Extensions to conflict be- Journal of Abnormal Psychology, 93, 355-
Baltimore: Williams & Wilkins. havior, motivation, and social learning. 372.
Meyer, V. (1966). Modification of expecta- In S. Koch (Ed.), Psychology: A study of a
Mintz, E. (1967). Time-extended marathon
tions in cases with obsessional rituals. science (Vol. 2). New York: McGraw-
groups. Psychotherapy, 4, 65-70.
Behaviour Research and Therapy, 4, 273- Hill.
Mintz, J. (1983). Integrating research evi-
280. Miller, N.S. (1995). History and review of dence. Journal of Consulting and Clinical
Meyer, V., & Chesser, E.S. (1970). Behavior contemporary addiction treatment. Al- Psychology, 51, 71-75.
therapy in clinical psychiatry. Baltimore: coholism Treatment Quarterly, 12, 1-22.
Mintz, M. (1991). Tobacco roads: Deliver-
Penguin. Miller, S.B. (1994). Parasympathetic ner- ing death to the third world. Progressive,
Meyer-Bahlburg, H. (1979). Sex hormones vous system control of heart rate re- 55, 24 -29.
and female homosexuality: A critical ex- sponses to stress in offspring of hyper-
Mintz, R.S. (1968). Psychotherapy of the
amination. Archives of Sexual Behavior, tensives. Psychophysiology, 31, 11-16.
suicidal patient. In H.L.P. Resnik (Ed.),
8, 101-119. Miller, S.M., Shoda, Y., & Hurley, K. Suicidal behaviors. Boston: Little,
Meyerowitz, B.E., & Chaiken, S. (1987). (1996). Applying cognitive-social theory Brown.
The effect of message framing on breast to health-protective behavior: Breast
Minuchin, S., Baker, L., Rosman, B.L., Lie-
self-examination attitudes, intentions, self-examination in cancer screening.
berman, R., Milman, L., & Todd, T.C.
and behavior. Journal of Personality and Psychological Bulletin, 119, 70-94. (1975). A conceptual model of psycho-
Social Psychology, 52, 500- 510. Miller, S.O. (1989). Optical differences in somatic illness in children. Archives of
Mezzich, A.C., Moss, H., Tarter, R.E., cases of multiple personality disorder. General Psychiatry, 32, 1031-1038.
Wolfenstein, M., et al. (1994). Gender Journal of Nervous and Mental Disease, Mirenda, P.L., Donnellan, A.M., & Yoder,
differences in the pattern and progres- 177, 480-487.
sion of substance use in conduct disor- D. E. (1983). Gaze behavior: A new look
Miller, T.Q., Markides, K.S., Chiriboga, at an old problem. Journal of Autism and
dered adolescents. American Journal on
D.A., & Ray, L.A. (1995). A test of the Developmental Disorders, 13, 397-409.
Addiction, 3, 289-295.
psychosocial and health behavior mod-
Michelson, L., Mavissakalian, M., & Mar- Mischel, W. (1968). Personality and assess-
els of hostility: Results from an 11-year
chione, K. (1985). Cognitive and behav- ment. New York: Wiley.
follow-up of Mexican Americans. Psy-
ioral treatments of agoraphobia: Clini- chosomatic Medicine, 57, 572-581. Mischel, W. (1977). On the future of per-
cal, behavioral, and psychophysiolog- sonality assessment. American Psycholo-
Miller, W.R., & Rollnick, S.(Eds). (1991).
ical treatments of agoraphobia. Journal gist, 32, 246-254.
of Consulting and Clinical Psychology, Motivational interviewing: Preparing peo- Mishkind, M.E., Rodin, J., Silberstein, L.R.,
53, 913-925. ple to change addictive behavior. New & Striegel-Moore, R.H. (1986). The
Michelson, L., Sugai, D.P., Wood, R.P., & York: Guilford. embodiment of masculinity: Cultural,
Kazdin, A.E. (1983). Social skills assess- Miller, W.R., Zweben, A., DiClemente, psychological, and behavioral dimen-
ment and training with children: An empir- C. C., & Rychtarik, R.G. (1992). Motiva- sions. American Behavioral Scientist, 29,
ically based handbook. New York: tional Enhancement Therapy manual: A 545 -562.
Plenum. clinical research guide for therapists Mitchell, J., McCauley, E., Burke, P.M., &
Mikhliner, M., & Solomon, Z. (1988). At- treating individuals with alcohol abuse Moss, S.J. (1988). Phenomenology of de-
tributional style and post-traumatic stress and dependence. NIAA Project MATCH pression in children and adolescents.
KAYNAKLAR R-45
√√
Journal of the American Academy of Child eration. American journal of Psychiatry, atric insomnia. Journal of Consulting and
and Adolescent Psychiatry, 27, 12-20. 135, 198-201. Clinical Psychology, 56, 748 - 753.
Mitchell, J.E. (1992). Subtyping of bulimia Monahan, J. (1984). The prediction of vio- Morokoff, P., & Gilliland, R. (1993). Stress,
nervosa. International Journal of Eating lent behavior: Toward a second genera- sexual functioning, and marital satisfac-
Disorders, 11, 327-332. tion of theory and policy. American Jour- tion. Journal of Sex Research, 30, 43-53.
Mitchell, J.E., & Pyle, R.L. (1985). Charac- nal of Psychiatry, 141, 10-15. Morokoff, P.J. (1988). Sexuality in peri-
teristics of bulimia. In J.E. Mitchell menopausal and postmenopausal
Monahan, J. (1992). Mental disorder and
(Ed.), Anorexia nervosa and bulimia: Diag- women. Psychology of Women Quarterly,
violent behavior: Perceptions and evi- 12, 489-511.
nosis and treatment. Minneapolis: Uni- dence. American Psychologist, 47, 511-
versity of Minnesota Press. Morris, A.A. (1968). Criminal insanity.
521. Washington Review, 43, 583 -622.
Mittleman, M.A., Madure, M., Sherwood,
Monahan, J. (1993). Limiting therapist ex- Morris, N. (1966). Impediments to legal
J.B., Murly, R.P., Tofler, G.A., et al.,
posure to Tarasoff liability: Guidelines reform. University of Chicago Law Re-
(1997). Triggering of acute myocardial
for risk containment. American Psycholo- view, 33, 627-656.
infarction onset by episodes of anger.
gist, 48, 242-250. Morris, N. (1968). Psychiatry and the dan-
Circulation, 92, 1720-1725.
Monahan, J., & Shah, S. (1989). Danger- gerous criminal. Southern California Law
Modestin, J. (1987). Quality of interper-
ousness and commitment of the men- Review, 41, 514-547.
sonal relationships: The most character-
tally disordered in the United States. Morse, R.M. (1988). Substance abuse
istic DSM-III BPD characteristic. Com-
Schizophrenia Bulletin, 15, 541-553. among the elderly. Bulletin of the Men-
prehensive Psychiatry, 28, 397-402.
ninger Clinic, 52, 259-268.
Modestin, J. (1992). Multiple personality Monahan, J., & Steadman, H. (1994).
Toward a rejuvenation of risk assess- Morse, S.J. (1982a, June 23). In defense of
disorder in Switzerland. American Jour- the insanity defense. Los Angeles Times.
nal of Psychiatry, 149, 88 - 92. ment research. In J. Monahan & H.
Steadman (Eds.), Violence and mental dis- Morse, S.J. (1982b). Failed explanation and
Moffatt, M.E.K., Kato, C., & Pless, I.B. criminal responsibility: Experts and the
(1987). Improvements in self-concept af- order: Developments in risk assessment.
unconscious. Virginia Law Review, 678,
ter treatment of nocturnal enuresis: Chicago: University of Chicago Press.
971-1084.
Randomized controlled trial. The Journal Moniz, E. (1936). Tentatives operatoires dans Morse, S.J. (1982c). A preference for lib-
of Pediatrics, 110, 647 - 652. le traitement de ceretaines psychoses. Paris: erty: The case against involuntary com-
Moffitt, T.E. (1990). Juvenile delinquency Mason. mitment of the mentally disordered.
and attention deficit disorder: Boys’ de- Monroe, S.M., & Simons, A.D. (1991). California Law Review, 70, 54-106.
velopmental trajectories from age 13 to Diathesis-stress theories in the context Morse, S.J. (1992). The “guilty mind”:
15. Child Development, 61, 893-910. of life stress research: Implications for Mens rea. In D.K. Kagehiro & W.S.
Moffitt, T.E. (1993). Adolescence-limited the depressive disorders. Psychological Laufer (Eds.), Handbook of psychology and
and life-course-persistent antisocial be- Bulletin, 110, 406 -425. law (pp. 207-229). New York: Springer-
havior: A developmental taxonomy. Verlag.
Moran, M. (1991). Psychological factors
Psychological Review, 100, 674- 701. Morse, S.J. (1996). Blame and danger: An
affecting pulmonary and rheumatological
essay on preventive detention. Boston
Moffitt, T.E., Lynam, D., & Silva, P.A. diseases: A review. Psychosomatics, 32,
University Law Review, 76, 113-155.
(1994). Neuropsychological tests predict 14-23.
persistent male delinquency. Criminol- Moscicki, E.K. (1995). Epidemiology of
Moreau, D., Mufson, L., Weissman, M.M., suicidal behavior. In M.M. Silverman &
ogy, 32, 101-124.
& Klerman, G.L. (1992). Interpersonal R.W. Maris (Eds.), Suicide prevention: To-
Mohr, D.C., & Beutler, L.E. (1990). Erectile psychotherapy for adolescent depres- ward the year 2000 (pp. 22-35). New
dysfunction: A review of diagnostic and sion: Description of modification and York: Guilford.
treatment procedures. Clinical Psychol- preliminary application. Journal of the Moser, C., & Levitt, E.E. (1987). An ex-
ogy Review, 10, 123-150.
Academy of Child and Adolescent Psychia- ploratory-descriptive study of a sado-
Mohr, D.C., & Beutler, L.E. (1990). Erectile try, 30, 642-651. masochistically oriented sample. The
dysfunction: A review of diagnostic and Journal of Sex Research, 23, 322-337.
Morenz, B., & Becker, J.V. (1995). The
treatment procedures. Clinical Psychol- Moser, P.W. (1989, January). Double vi-
treatment of youthful sexual offenders.
ogy Review, 10, 123-150. sion: Why do we never match up to our
Applied and Preventive Psychology, 4,
Mohr, J.W., Turner, R.E., & Jerry, M.B. mind’s ideal? Self Magazine, pp. 51-52.
247-256.
(1964). Pedophilia and exhibitionism. Moses, J.A. (1983). Luria-Nebraska Neu-
Toronto: University of Toronto Press. Morey, L.C. (1988). Personality disorders
ropsychological Battery performance of
in DSM-III and DSM-IIIR: Conver- brain dysfunctional patients with posi-
Molgaard, C.A., Nakamura, C.M., Stan-
gence, coverage, and internal consistency. tive or negative findings on current
ford, E.P., Peddecord, K.M., & Morton,
American Journal of Psychiatry, 145, 573- neurological examination. International
D.J. (1990). Prevalence of alcohol con-
577. Journal of Neuroscience, 22, 135-146.
sumption among older persons. Journal
of Community Health, 15, 239-251. Morgan, C.A., Grillon, C., Southwick, S.M., Moses, J.A., & Schefft, B.K. (1984). Inter-
Davis, M., & Charney, D.S. (1996). rater reliability analyses of the
Monahan, J. (1973). The psychiatrization
Exaggerated acoustic startle reflex in Luria-Nebraska Neuropsychological
of criminal behavior. Hospital and Com-
Gulf War veterans with post-traumatic Battery. The International Journal of Clini-
munity Psychiatry, 24, 105-107. cal Neuropsychology, 7, 31-38.
stress disorder. American Journal of Psy-
Monahan, J. (1976). The prevention of vio- Mosher, L.R., & Burti, L. (1989). Communi-
chiatry, 153, 64-68.
lence. In J. Monahan (Ed.), Community ty mental health: Principles and practice.
mental health and the criminal justice sys- Morgan, K. (1992). Sleep, insomnia, and New York: Norton.
tem. Elmsford, NY: Pergamon. mental health. Reviews in Clinical Geron-
Mosher, L.R., Kresky-Wolff, M., Mathews,
Monahan, J. (1978). Prediction research tology, 2, 246-253. S., & Menn, A. (1986). Milieu therapy in
and the emergency commitment of dan- Morin, C.M., & Azrin, N.H. (1988). Behav- the 1980s: A comparison of two residen-
gerous mentally ill persons: A reconsid- ioral and cognitive treatments of geri- tial alternatives to hospitalization. Bul-
R-46 √√ KAYNAKLAR
letin of the Menninger Clinic, 50, 257- ity: 7 years of study. Health Psychology, ADM 83-1263). Washington, DC: U.S.
268. 14, 48-55. Government Printing Office.
Moss, H.B. (1990). Pharmacotherapy. In Muscettola, G., Potter, W.Z., Pickar, D., & National Institute on Drug Abuse.
A.S. Bellack & M. Hersen (Eds.), Hand- Goodwin, F.K. (1984). Urinary 3- (1983b). Population projections, based on
book of comparative treatments for adult methoxy-4-hydroxyphenyl glycol and the National Survey on Drug Abuse, 1982.
disorders (pp. 506-520). New York: Wi- major affective disorders. Archives of Rockville, MD: Author.
ley. General Psychiatry, 41, 337-342. National Institute on Drug Abuse. (1988).
Mowrer, O.H. (1939). A stimulus-response Muse, M. (1986). Stress-related, posttrau- National household survey on drug abuse:
analysis of anxiety and its role as a rein- matic chronic pain syndrome: Behav- Main findings 1985. Washington, DC:
forcing agent. Psychological Review, 46, ioral treatment approach. Pain, 25, 389- Department of Health and Human Ser-
553-565. 394. vices.
Mowrer, O.H. (1947). On the dual nature Musetti, L., Perugi, G., Soriani, A., Rossi, National Institute on Drug Abuse. (1991).
of learning—A reinterpretation of V.M., Cassano, G.B., & Akiskal, H.S. National Household Survey on Drug
“conditioning” and “problem-solving.” (1989). Depression before and after age Abuse: Population Estimates, 1991. Wash-
Harvard Educational Review, 17, 102- ington, DC.
65: A re-examination. British Journal of
148. Nauss, D.W. (1996, March 9). Kevorkian
Psychiatry, 155, 330-336.
Mowrer, O.H. (1950). Learning theory and found not guilty of aiding two suicides.
Myers, J.K., Weissman, M.M., Tischler,
personality dynamics. New York: Ronald Los Angeles Times, pp. Al, A15.
Press. G. L., Holzer, C.E., Leaf, P.J., Orvaschel,
Nawas, M.M., Fishman, S.T., & Pucel, J.C.
Mowrer, O.H., & Mowrer, W.M. (1938). H. A., Anthony, J.C., Boyd, J.H., Burke, (1970). The standardized densensitiza-
Enuresis: A method for its study and J.E., Kramer, M., & Stoltzman, R. (1984). tion program applicable to group and
treatment. American Journal of Orthopsy- Six-month prevalence of psychiatric individual treatment. Behaviour Research
chiatry, 8, 436-459. disorders in three communities: and Therapy, 6, 63-68.
Mrazek, P.J., & Haggerty, R.J. (1994). Re- 1980-1982. Archives of General Psychia-
Neale, J.M., & Liebert, R.M. (1986). Science
ducing risks for mental disorders: Frontiers try, 41, 959-967. and behavior: An introduction to methods
for preventive intervention research. Wash- Nagy, Z., Esiri, M.M., Jobst, K.A., Morris, of research (3rd ed.). Englewood Cliffs,
ington, DC: National Academy Press. J.H., et al. (1995). Relative roles of senile NJ: Prentice-Hall.
Mueser, K., Bellack, A.S., & Blanchard, J.J. plaques and tangles in the dementia of Neale, J.M., & Oltmanns, T. (1980). Schizo-
(1992). Co-morbidity of schizophrenia Alzheimer’s disease: Correlations using phrenia. NY: Wiley.
and substance abuse: Implications for three sets of neuropathological indica-
Neisser, U. (1976). Cognition and reality.
treatment. Journal of Consulting and Clin- tors. Dementia, 6, 21-31.
San Francisco: Freeman.
ical Psychology, 60, 845-856. Nahas, G.G., & Manger, W.M. (1995). Mar-
Neisser, U., & Harsch, N. (1991). Phantom
Mueser, K.T., & Liberman, R.P. (1995). Be- ijuana as medicine: In reply. Journal of flashbulbs: False recognitions of hearing
havior therapy in practice. In B. Bongar the American Medical Association, 274, the news about Challenger. In E. Win-
& L.E. Beutler (Eds.), Comprehensive 1837-1838. ograd & U. Neisser (Eds.), Affect and ac-
textbook of psychotherapy: Theory and National Cancer Institute. (1977). The curacy of recall: Studies of “flashbulb”
practice (pp. 84-110). New York: Oxford smoking digest: Progress report on a nation memories. New York: Cambridge Uni-
University Press. kicking the habit. Washington, DC: U.S. versity Press.
Mulligan, T., & Palguta, R.F. (1991). Sexual Department of Health, Education and Nelson, R.E., & Craighead, W.E. (1977).
interest, activity, and satisfaction among Welfare. Selective recall of positive and negative
male nursing home residents. Archives feedback, self-control behaviors, and
National Center for Child Abuse and Ne-
of Sexual Behavior, 20, 199-204. depression. Journal of Abnormal Psychol-
glect. (1988). Study of national incidence
Mulligan, T., Retchin, S.M., Chinchilli, and prevalence of child abuse and neglect, ogy, 86, 379-388.
V.M., & Bettinger, C.B. (1988). Journal of 1988. Washington, DC: U.S. Department Nelson, R.O., Lipinski, D.P., & Black, J.L.
the American Geriatrics Society, 36, 520- of Health and Human Services. (1976). The reactivity of adult retar-
524. dates’ self-monitoring: A comparison
National Center for Health Statistics
Mulvey, E.P. (1994). Assessing the evi- (1989). National nursing home survey among behaviors of different valences,
dence of a link between mental illness and a comparison with token reinforce-
(DHHS Publication No. PHS 89-1758,
and violence. Hospital and Community ment. Psychological Record, 26, 189-201.
Series 13, No. 97). Washington, DC: U.S.
Psychiatry, 45, 663-668. Nemeroff, C.F., Stein, R.I., Diehl, N.S., &
Government Printing Office.
Mumford, D.B., Whitehouse, A.M., & Smilack, K.M. (1994). From the Cleavers
National Center for Health Statistics.
Choudry, I.Y. (1992). Survey of eating to the Clintons: Role choices and body
(1988). Advance report of final mortal-
disorders in English-medium schools in orientation as reflected in magazine ar-
ity statistics, 1986. NCHS Monthly Vital
Lahore, Pakistan. International Journal of ticle content. International journal of Eat-
Statistics Report, 37 (Suppl. 6).
Eating Disorders, 11, 173-184. ing Disorders, 16, 167-176.
Munjack, D.J. (1984). The onset of driving National Center for Health Statistics.
Nemeroff, C.J., & Karoly, P. (1991). Oper-
phobias. Journal of Behavior Therapy and (1994). Advance report of final mortal-
ant methods. In F.H. Kanfer & A.P.
Experimental Psychiatry, 15, 305-308. ity statistics, 1991. Monthly Vital Statis-
Goldstein (Eds.), Helping people change:
tics Report, 42.
Murdoch, D., Pihl, R.O., & Ross, D. (1990). A textbook of methods (4th ed.) Elmsford,
Alcohol and crimes of violence: Present National Institute on Drug Abuse. (1979). NY: Pergamon.
issues. International Journal of Addiction, National Survey on Drug Abuse. Wash-
Nemetz, G.H., Craig, K.D., & Reith, G.
25, 1059-1075. ington, DC: Author.
(1978). Treatment of female sexual dys-
Murphy, J. (1976). Psychiatric labeling in National Institute on Drug Abuse. (1982). function through symbolic modeling.
cross-cultural perspective. Science, 191, National Survey on Drug Abuse. Wash- Journal of Consulting and Clinical Psychol-
1019-1028. ington, DC: Author. ogy, 46, 62 - 73.
Murphy, J.K., Stoney, C.M., Alpert, B.S., & National Institute on Drug Abuse. (1983a). Neron, S., Lacroix, D., & Chaput, Y. (1995).
Walker, S.S. (1995). Gender and ethnic- National Survey on Drug Abuse: Main Group vs. individual cognitive behav-
ity in children’s cardiovascular reactiv- Findings 1982 (DHHS Publication No. iour therapy in panic disorder: An open
KAYNAKLAR R-47
√√
clinical trial with a six month follow-up. reports on mental processes. Psychologi- control for life program. Addictive Be-
Canadian Journal of Behavioural Science, cal Review, 84, 231-259. haviors, 17, 579 -585.
27, 379-392. Nobler, M.S., Sackeim, H.A., Prohovnik, Nyth, A.L., Gottfries, C.G., Blennow, F.,
Nestadt, G., Romanoski, A., Chahal, R., I., Moeller, J.R., Mukherjee, S., et al. Brane, G., & Wallin, A. (1991). Hetero-
Merchant, A., et al. (1990). An epidemi- (1994). Regional cerebral blood flow in geneity in the course of Alzheimer’s
ological study of histrionic personality mood disorders, 3. Treatment and clini- disease: A differentiation of subgroups.
disorder. Psychological Medicine, 20, 413- cal response. Archives of General Psychia- Dementia, 2, 18-24.
422. try, 51, 884-896.
O’Conner, M.C. (1989). Aspects of differ-
Nettelbeck, T. (1985). Inspection time and Nocks, B.C., Learner, R.M., Blackman, D., ential performance by minorities on
mild mental retardation. In N.R. Ellis & & Brown, T.E. (1986). The effects of a standardized tests: Linguistic and socio-
N.W. Bray (Eds.), International review of community-based long term care pro- cultural factors. In B.R. Gifford (Ed.),
research in mental retardation (Vol. 13). ject on nursing home utilization. The Test policy and test performance: Educa-
New York: Academic Press. Gerontologist, 26, 150-157.
tion, language, and culture (pp. 129-181).
Neugarten, B.L. (1977). Personality and Nolen-Hoeksema, S., & Girgus, J.S. (1994). Boston: Kluwer Academic Publishers.
aging. In J.E. Birren & K.W. Schaie The emergence of gender differences in
O’Connor, D.W., Pollitt, P.A., Roth, M.,
depression during adolescence. Psycho-
(Eds.), Handbook of the psychology of ag- Brook, P.B., & Reiss, B.B. (1990). Mem-
logical Bulletin, 115, 424-443.
ing (pp. 626-649). New York: Van Nos- ory complaints and impairment in nor-
trand. Norgaard, J.P. (1989a). Urodynamics in mal, depressed, and demented elderly
enuretics: 1. Reservoir function. Neur- persons identified in a community sur-
Neugebauer, R. (1979). Mediaeval and
ourology and Urodynamics, 8, 199-211.
early modern theories of mental illness. vey. Archives of General Psychiatry, 47,
Archives of General Psychiatry, 36, 477- Norgaard, J.P. (1989b). Urodynamics in 224-227.
484. enuretics: 2. A pressure/flow study.
O’Connor, R.D. (1969). Modification of so-
Neurourology and Urodynamics, 8, 213-
Neuringer, C. (1964). Rigid thinking in cial withdrawal through symbolic mod-
217.
suicidal individuals. Journal of Consult- eling. Journal of Applied Behavior Analy-
North, A.F. (1979). Health services in sis, 2, 15-22.
ing Psychology, 28, 54-58.
Head Start. In E. Zigler & J. Valentine
Newlin, D.B., & Thomson, J.B. (1990). Al- (Eds.), Project Head Start. New York: O’Donohue, W., & Plaud, J.J. (1994). The
cohol challenge with sons of alcoholics: Free Press. conditioning of human sexual arousal.
A critical review and analysis. Psychol- Archives of Sexual Behavior, 23, 321-
Norton, J.P. (1982). Expressed emotion, affec-
ogy Bulletin, 108, 383-402. 344.
tive style, voice tone and communication
Newman, J.P., Patterson, C.M., & Kosson, deviance as predictors of offspring schizo- O’Donohue, W.T. (1987). The sexual be-
D.S. (1987). Response perseveration in phrenia spectrum disorders. Unpublished havior and problems of the elderly. In
psychopaths. Journal of Abnormal Psy- doctoral dissertation, University of Cal- L.L. Carstensen & B.A. Edelstein (Eds.),
chology, 96, 145-149. ifornia at Los Angeles. Handbook of clinical gerontology. New
Nezu, A.M. (1986). Efficacy of a social Noshirvani, H.F., et al. (1991). Gender-di- York: Pergamon.
problem-solving therapy approach for vergent factors in obsessive-compulsive O’Leary, K.D., & Beach, S.R.H. (1990).
unipolar depression. Journal of Consult- disorder. British Journal of Psychiatry, Marital therapy: A viable treatment for
ing and Clinical Psychology, 54, 196- 158, 260-263. depression and marital discord. Ameri-
202. Nottelmann, E.D., & Jensen, P.S. (1995). can Journal of Psychiatry, 147, 183-186.
Nezu, A.M., Nezu, C.M., D’Zurilla, T.J., & Comorbidity of disorders in children O’Leary, K.D., Pelham, W.E., Rosenbaum,
Rothenberg, J.L. (1996). Problem-solving and adolescents: Developmental per- ‘ A., & Price, G.H. (1976). Behavioral
therapy. In J.S. Kantor (Ed.), Clinical spectives. Advances in Clinical Child Psy- treatment of hyperkinetic children: An
depression during addiction recovery (pp. chology, 17, 109-155. experimental evaluation of its useful-
187-219). New York: Marcel Dekker. Nowlan, R., & Cohen, S. (1977). Tolerance ness. Clinical Pediatrics, 15, 510-515.
Nezworski, M.T., & Wood, J.M. (1995). to marijuana: Heart rate and subjective O’Leary, K.D., & Wilson, G.T. (1987). Be-
Narcissism in the Comprehensive Sys- “high.” Clinical Pharmacology Therapeu- havior therapy: Application and outcome.
tem for the Rorschach. Clinical Psychol- tics, 22, 550-556. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
ogy: Science and Practice, 2, 179-199. Noyes, R., Reich, J., Christiansen, J., O’Malley, S.S., Jaffe, A.J., Chang, G., Rode,
Nicholson, R.A., & Berman, J.S. (1983). Is’ Suelzer, M., Pfohl, B., et al. (1990). Out- S., Schottenfeld, R., et al. (1996). Six
follow-up necessary in evaluating psy- come of panic disorder: Relationship to
month follow-up of naltrexone and psy-
chotherapy? Psychological Bulletin, 93, diagnostic subtypes and comorbidity.
chotherapy for alcohol dependence.
261-278. Archives of General Psychiatry, 47, 809-
Archives of General Psychiatry, 53, 217-
818.
Nietzel, M.T., & Harris, M.J. (1990). Rela- 224.
Noyes, R., Kathol, R.G., Fisher, M.M.,
tionship of dependency and achieve- O’Neal, J.M. (1984). First person account:
Phillips, S.B., & Suezer, M.T. (1994).
ment/autonomy to depression. Clinical Finding myself and loving it. Schizo-
Psychiatric comorbidity among patients
Psychology Review, 10, 279-297. phrenia Bulletin, 10, 109-110.
with hypochondriasis. General Hospital
Nigg, J.T., & Goldsmith, H.H. (1994). Psychiatry, 16, 78 - 87. O’Neil, P.M., & Jarrell, M.P. (1992). Psy-
Genetics of personality disorders: Per- chological aspects of obesity and diet-
Noyes, R., Woodman, C., Garvey, M.J.,
spectives from personality and psycho- ing. In T.A. Wadden & T.B. Vanltallie
Cook, B.C., Suezer, M., & et al. (1992).
pathology research. Psychological Bul- (Eds.), Treatment of the seriously obese pa-
Generalized anxiety disorder versus
letin, 115, 346-380. panic disorder: Distinguishing charac- tient (pp. 231-251). New York: Guil-
Nihira, K., Foster, R., Shenhaas, M., & Le- teristics and patterns of comorbidity. ford.
land, H. (1975). AAMD-Adaptive Behav- Journal of Nervous and Mental Disease, Obrist, P.A., Gaebelein, C.J., Teller, E.S.,
ior Scale. Washington, DC: American 180, 369-379. Langer, A.W., Grignolo, A., Light, K.C.,
Association on Mental Deficiency. Nunn, R.G., Newton, K.S., & Faucher, P. & McCubbin, J.A. (1978). The relation-
Nisbett, R.E., & Wilson, T.D. (1977). (1992). 2.5 year follow-up of weight and ship among heart rate, carotid dP/
Telling more than we can know: Verbal body mass index values in the weight dt, and blood pressure in humans as a
R-48 √√ KAYNAKLAR
function of the type of stress. Psychophys- multiple personality in the forensic ity, stability, and validity. Psychological
iology, 15, 102-115. court. International Journal of Clinical and Bulletin, 103, 367-373.
Ochitil, H. (1982). Conversion disorder. In Experimental Hypnosis, 32, 118-169. Parker, S.R., Mellins, R.B., & Sogn, D.D.
J.H. Greist, J.W. Jefferson, & R.L. Spitzer Ornitz, E. (1973). Childhood autism: A re- (1989). Asthma education: A national
(Eds.), Treatment of mental disorders. New view of the clinical and experimental strategy. American Journal of Respiratory
York: Oxford University Press. literature. California Medicine, 118, 21- Disease, 140, 848- 853.
Offord, D.R., Boyle, M.H., Szatmari, P., 47.
Parkes, C.M., & Brown, R.J. (1972). Health
Rae-Grant, N.I., Links, P.S., Cadman, Ornitz, E.M. (1989). Autism at the inter-
after bereavement: A controlled study
D. T., Byles, J.A., Crawford, J.W., Blum, face between sensory and information
of young Boston widowers. Psychoso-
H.M., Byrne, C., Thomas, H., & Wood- processing. In G. Dawson (Ed.), Autism:
Nature, diagnosis, and treatment (pp. matic Medicine, 34, 49-461.
ward, C.A. (1987). Ontario Child Health
Study: 2. Six-month prevalence of disor- 174-207). New York: Guilford. Parkinson, L., & Rachman, S. (1981). In-
der and rates of service utilization. Orr, S.P., Lasko, N.B., Shalev, A.Y., & Pit- trusive thoughts: The effects of an un-
Archives of General Psychiatry, 44, 832- man, R.K. (1995). Physiological re- contrived stress. Advances in Behavior
836. sponses to loud tones in Vietnam veter- Research and Therapy, 3, 111-118.
Ogilvie, D.M., Stone, P.J., & Shneidman, ans with post-traumatic stress disorder. Parks, C.V., Jr., & Hollon, S.D. (1988). Cog-
E. S. (1983). A computer analysis of sui- Journal of Abnormal Psychology, 104, nitive assessment. In A.S. Bellack & M.
cide notes. In E.S. Shneidman, N. Farbe- 75 - 82. Hersen (Eds.), Behavioral assessment (3rd
row, & R. Litman (Eds.), The psychol- Orth-Gomer, K., & Unden, A.L. (1990). ed.). Elmsford, NY: Pergamon.
ogy of suicide (pp. 249-256). New York: Type A behavior, social support, and
Parsons, O.A. (1975). Brain damage in al-
Jason Aronson. coronary risk: Interaction and signifi-
coholics: Altered states of conscious-
Ogloff, J.R., & Wong, S. (1990). Electro- cance for mortality in cardiac patients.
ness. In M.M. Gross (Ed.), Alcohol intoxi-
dermal and cardiovascular evidence of a Psychosomatic Medicine, 52, 59 -72.
cation and withdrawal. New York:
coping response in psychopaths. Crimi- Ost, L-G. (1987a). Age of onset in different
nal Justice and Behavior, 17, 231-245. Plenum.
phobias. Journal of Abnormal Psychol-
Öhman, A., Erixon, G., & Loftberg, I. ogy, 96, 223 -229. Patel, C, Marmot, M.G., Terry, D.J., Carru-
(1975). Phobias and preparedness: Pho- Ost, L-G. (1987b). Applied relaxation: De- thers, M., Hunt, B., & Patel, M. (1985).
bic versus neutral pictures as condi- scription of a coping technique and re- Trial of relaxation in reducing coronary
tional stimuli for human autonomic re- view of controlled studies. Behaviour Re- risk: Four year follow-up. British Med-
sponses. Journal of Abnormal Psychol- search and Therapy, 25, 397-409. ical Journal, 290, 1103-1106.
ogy, 84, 41-45. Pato, M.T., Zohar-Kadouch, R., Zohar,
Ost, L-G. (1992). Blood and injection pho-
Öhman, A., & Soares, J.J.F. (1994). “Un- bia: Background and cognitive, physio- J., & Murphy, D.L. (1988). Return of
conscious anxiety”: Phobic responses to logical, and behavioral correlates. Jour- symptoms after discontinuation of
masked stimuli. Journal of Abnormal Psy- nal of Abnormal Psychology, 101, 68- 74. clomipramine and patients with obses-
chology, 103, 231-240.
Ost, L-G., Fellenius, J., & Sterner, U. sive-compulsive disorder. American
Olds, D.L. (1984). Final report: Prenatal/ (1991). Applied tension, exposure in Journal of Psychiatry, 145, 1521-1525.
early infancy project. Washington, DC: vivo, and tension-only in the treatment
Maternal and Child Health Research, Na- Patrick, C.J. (1994). Emotion and psy-
of blood phobia. Behaviour Research and chopathy: Some startling new insights.
tional Institute of Health. Therapy, 29, 561-574.
Psychophysiology, 31, 319-330.
Olivardia, R., Pope, H.G., Mangweth, B., Ouimette, P.C., Finney, J.W., & Moos, R.H.
& Hudson, J.I. (1995). Eating disorders Patrick, M., Hobson, R.P., Dastie, D.,
(1997). Twelve-step and cognitive-be-
in college men. American Journal of Psy- Howard, R., et al. (1994). Personality
havioral treatment for substance abuse:
chiatry, 152, 1279-1284. disorder and the mental representation
A comparison of treatment effective-
Oltmanns, T.F., Broderick, J.E., & O’Leary, ness. Journal of Consulting and Clinical of early social experience. Development
K.D. (1976). Marital adjustment and the Psychology, 65, 230-240. and Psychopathology, 6, 375-388.
efficacy of behavior therapy with children. Patterson, C.M., & Newman, J.P. (1993).
Overholser, J.C., & Beck, S. (1986). Multi-
Paper presented at the Association for
method assessment of rapists, child mo- Reflectivity and learning from aversive
the Advancement of Behavior Therapy,
lesters, and three control groups on be- events: Toward a psychological mecha-
New York.
havioral and psychological measures. nism for the syndromes of disinhibition.
Oltmanns, T.F., Neale, J.M., & Davison, Journal of Consulting and Clinical Psychol- Psychological Review, 100, 716 -736.
G.C. (1995). Case studies in abnormal ogy, 54, 682-687.
psychology. Fourth edition. New York: Patterson, G., & Chamberlain, P. (1992). A
Page, A.C. (1994). Blood-injection phobia. functional analysis of resistance (a
Wiley.
Clinical Psychology Review, 14, 443-461. neobehavioral perspective). In H.
Organista, K.C., & Munoz, R.F. (1996).
Pahkala, K. (1990). Social and environ- Arkowitz (Ed.), Why people don’t change:
Cognitive behavioral therapy with Lati-
mental factors and atypical depression New perspectives in resistance and non-
nos. Cognitive and Behavioral Practice,
3, 255-270. in old age. International Journal of Geri- compliance. New York: Guilford.
atric Psychiatry, 5, 99-113.
Orleans, C.T., Schoenbach, V.J., Wagner, Patterson, G.R. (1974). A basis for identi-
E.H., Quade, D., Salmon, M.A., Pear- Palmer, T. (1984). Treatment and the role
fying stimuli which control behaviors in
son, D.C., Fiedler, J., Porter, C.Q., & Ka- of classification: Review of basics. Crime
natural settings. Child Development, 45,
plan, B.H. (1991). Self-help quit smok- and Delinquency, 30, 245 -267.
900 -911.
ing interventions: Effects of self-help Paris, J., Zweig, F.M., & Guzder, J. (1994).
Psychological risk factors for borderline Patterson, G.R., Crosby, L., & Vuchinich,
materials, social support instructions,
and telephone counseling. Journal of personality disorder in female patients. S. (1992). Predicting risk for early police
Consulting and Clinical Psychology, 59, Comprehensive Psychiatry, 35, 301-305. arrest. Journal of Quantitative Criminol-
439-448. Parker, K.C.H., Hanson, R.K., & Hunsley, ogy, 8, 335-355.
Orne, M.T., Dinges, D.F., & Orne, E.C. J. (1988). MMPI, Rorschach, and WAIS: Patterson, G.R., Ray, R.S., Shaw, D.A., &
(1984). The differential diagnosis of A meta-analytic comparison of reliabil- Cobb, J.A. (1969). Manual for coding
KAYNAKLAR R-49
√√
of family interactions. New York: gram. Journal of Consulting and Clinical growth in the human personality. New
ASIS/NAPS, Microfiche Publications. Psychology, 53, 603-611. York: Julian Press.
Paul, G.L. (1966). Insight vs. desensitization Pedro-Carroll, J.L., Cowen, E.L., High- Perry, R., Campbell, M., Adams, P., Lynch,
in psychotherapy. Stanford, CA: Stanford tower, A.D., & Guare, J.C. (1986). Pre- N., Spencer, E.K., Curren, E.L., & Over-
University Press. ventive intervention with latency-aged all, J.E. (1989). Long-term efficacy of
Paul, G.L. (1969). Chronic mental patient: children of divorce: A replication study. haloperidol in autistic children: Contin-
Current status-future directions. Psy- American Journal of Community Psychol- uous versus discontinuous administra-
chological Bulletin, 73, 81-94. ogy, 14, 277- 290. tion. Journal of the American Academy of
Paul, G.L., & Lentz, R.J. (1977). Psychoso- Pelham, W.E., Carlson, C., Sams, S.E., Val- Child and Adolescent Psychiatry, 28, 87-
cial treatment of chronic mental patients: lano, G., Dixon, M.J., & Hoza, B. (1993). 92.
Milieu versus social learning programs. Separate and combined effects of Persons, J. (1989). Cognitive therapy in prac-
Cambridge, MA: Harvard University methylphenidate and behavior modifi- tice: A case formulation approach. New
Press. cation on boys with attention York: Norton.
deficit/hyperactivity disorder in the
Paul, G.L., & Menditto, A.A. (1992). Effec- Persons, J.B., Thase, M.E., & Crits-
classroom. Journal of Consulting and
tiveness of inpatient treatment pro- Christoph, P. (1996). The role of psy-
Clinical Psychology, 61, 506-515.
grams for mentally ill adults in public chotherapy in the treatment of depres-
psychiatric facilities. Applied and Preven- Pelham, W.E., McBurnett, K., Harper, G.W., sion: Review of two practice guidelines.
tive Psychology: Current Scientific Perspec- Milich, R., Murphy, D.A., Clinton, J., Archives of General Psychiatry, 53, 283-
tives, 1, 41-63. & Thiele, C. (1990). Methylphenidate
290.
and baseball playing in ADHD chil-
Paul, G.L., & Shannon, D.T. (1966). Treat- Peters, M. (1977). Hypertension and the
dren: Who’s on first? Journal of Consult-
ment of anxiety through systematic de- nature of stress. Science, 198, 80.
ing and Clinical Psychology, 58, 130-
sensitization in therapy groups. Journal Peterson, C., & Seligman, M.E.P. (1984).
133.
of Abnormal Psychology, 71, 124-135. Causal explanations as a risk factor for
Penn, D.L., & Mueser, K.T. (1996). Re-
Paul, G.L., Stuve, P., & Cross, J.V. (in depression: Theory and evidence. Psy-
search update on the psychosocial treat-
press). Real-world inpatient programs: chological Review, 91, 347- 374.
ment of schizophrenia. American Journal
Shedding some light. Applied and Pre-
of Psychiatry, 153, 607-617. Peterson, D. (1995). The reflective educa-
ventive Psychology.
Pennebaker, J., Kiecolt-Glaser, J.K., & tor. American Psychologist, 50, 975-984.
Paul, G.L., Stuve, P., & Menditto, A.A. (in Glaser, R. (1988). Disclosure of traumas Pfeiffer, E. (1977). Psychopathology and
press). Social-learning program (with and immune function: Health implica- social pathology. In J.E. Birren & K.W.
token economy) for adult psychiatric tions for psychotherapy. Journal of Con- Schaie (Eds.), Handbook of psychology and
inpatients. The Clinical Psychologist. sulting and Clinical Psychology, 56, 239 aging. New York: Van Nostrand- Rein-
Paul, R. (1987). Communication. In D.J. Co- - 245. hold.
hen, A.M. Donnellan, & R. Paul (Eds.), Pennebaker, J.W. (1990). Opening up: The Pfeiffer, E., Verwoerdt, A., & Wang, H.H.
Handbook of autism and pervasive develop- healing power of confiding in others. New (1969). The natural history of sexual be-
mental disorders (pp. 61-84). New York: York: William Morrow & Co. havior in a biologically advantaged
Wiley.
Pennington, B.F. (1995). Genetics of learn- group of aged individuals. Journal of
Paykel, E.S., Brayne, L., Huppert, F.A., ing disabilities. Journal of Child Neurol- Gerontology, 24, 193-198.
Gill, C., Barkley, L., et al. (1994). Inci- ogy, 10, S69-S77. Pfeiffer, E., Verwoerdt, A., & Wang, H.S.
dence of dementia in a population older
Pentoney, P. (1966). Value change in psy- (1968). Sexual behavior in aged men
than 75 years in the United Kingdom.
chotherapy. Human Relations, 19, 39-46. and women: 1. Observations on 254
Archives of General Psychiatry, 51, 325-
332. Peplau, L.A., & Cochran, S.D. (1988). community volunteers. Archives of Gen-
Value orientations in the intimate rela- eral Psychiatry, 19, 753- 758.
Pearlin, L.I., Mullan, J.T., Semple, S.J., &
tionships of gay men. In J. De Cecco Phares, E.J., & Trull, T.J. (1997). Clinical
Skaff, M.M. (1990). Caregiving and the
(Ed.), Gay relationships (pp. 195-216). psychology. Pacific Grove, CA:
stress process: An overview of concepts
New York: Harrington Park Press. Brooks/Cole.
and their measures. Gerontologist, 30,
583- 594. Perkins, D.D. (1995). Speaking truth to Phelps, L., Wallace, D., & Waigant, A.
power: Empowerment ideology as so- (1989, August). Impact of sexual assault:
Pearlson, G.D., & Rabins, P.V. (1988). The
cial intervention and policy. American Post assault behavior and health status. Pa-
late-onset psychoses: Possible risk fac-
Journal of Community Psychology, 23, per presented at the annual convention
tors. Psychiatric Clinics of North America,
765 - 794. of the American Psychological Associa-
11, 15-32.
Perley, M.J., & Guze, S.B. (1962). Hyste- tion, New Orleans. As cited in Calhoun
Pearlson, G.D., Wong, D.F., Tune, L.E.,
ria—The stability and usefulness of & Atkeson (1991).
Ross, C.A., Chase, G.A., et al. (1995). In
clinical criteria. New England Journal of
vivo D2 dopamine receptor density in Phillips, D.P. (1974). The influence of sug-
Medicine, 266, 421-426.
psychotic and non-psychotic patients gestion on suicide: Substantive and the-
with bipolar disorder. Archives of Gen- Perls, F.S. (1947). Ego, hunger, and aggres- oretical implications of the Werther ef-
sion. New York: Vintage. fect. American Sociological Review, 39,
eral Psychiatry, 52, 471 -477.
Perls, F.S. (1969). Gestalt therapy verbatim. 340-354.
Pearson, C., & Gatz, M. (1982). Health and
mental health in older adults: First Moab, UT: Real People Press. Phillips, D.P. (1977). Motor vehicle fa-
steps in the study of a pedestrian com- Perls, F.S. (1970). Four lectures. In J. Fagan talities increase just after publicized sui-
plaint. Rehabilitation Psychology, 27, 37- & I.L. Shepherd (Eds.), Gestalt therapy cide stories. Science, 196, 1464-1465.
50. now: Therapy, techniques, applications. Phillips, D.P. (1985). The found experi-
Pedro-Carroll, J.L., & Cowen, E.L. (1985). Palo Alto, CA: Science & Behavior ment: A new technique for assessing
The children of divorce intervention Books. impact of mass media violence on real-
program: An investigation of the effi- Perls, F.S., Hefferline, R.F., & Goodman, P. world aggressive behavior. In G. Com-
cacy of a school-based prevention pro- (1951). Gestalt therapy: Excitement and stock (Ed)., Public communication and be-
R-50 √√ KAYNAKLAR
havior (Vol. 1). New York: Academic years. Journal of Studies on Alcohol, 41, Handbook of clinical gerontology. New
Press. 397-415. York: Pergamon.
Phillips, K.A., McElroy, S.L., Keck, P.E., Polivy, J. (1976). Perception of calories and Post, S.G. (1994). Genetics, ethics, and
Pope, H.G., & Hudson, J.L. (1993). Body regulation of intake in restrained and Alzheimer’s disease. Journal of the Amer-
dysmorphic disorder: 30 cases of imag- unrestrained eaters. Addictive Behaviors, ican Geriatrics Society, 42, 782 - 786.
ined ugliness. American Journal of Psy- 1, 237-244.
Poster, D.S., Penta, J.S., Bruno, S., & Mac-
chiatry, 150, 302-308. Polivy, J., & Herman, C.P. (1985). Dieting
donald, J.S. (1981). Delta 9-tetrahydro-
Phillips, L. (1953). Case history data and and binging: A causal analysis. Ameri-
cannabinol in clinical oncology. Journal
prognosis in schizophrenia. Journal of can Psychologist, 40, 193-201.
of the American Medical Association, 245,
Nervous and Mental Disease, 117, 515- Polivy, J., Heatherton, T.F., & Herman,
2047-2051.
525. C.P. (1988). Self-esteem, restraint and
Pigott, T.A., Pato, M.T., Bernstein, S.E., eating behavior. Journal of Abnormal Psy- Potashnik, S., & Pruchno, R. (1988, No-
Grover, G.N., Hill, J.L., et al. (1990). chology, 97, 354-356. vember). Spouse caregivers: Physical and
Controlled comparison of clomipra- Polivy, J., Herman, C.P., & Howard, K. mental health in perspective. Paper pre-
mine and fluoxetine in the treatment of (1980). The Restraint Scale. In A. sented at the meeting of the Geronto-
obsessive-compulsive disorder. Archives Stunkard (Ed.), Obesity. Philadelphia: logical Society of America, San Fran-
of General Psychiatry, 47, 926-932. Saunders. cisco.
Pilowsky, I. (1970). Primary and sec- Polivy, J., Herman, C.P., & McFarlane, T. Powell, L.H., Friedman, M., Thoresen,
ondary hypochondriasis. Acta Psychiat- (1994). Effects of anxiety on eating: C. E., Gill, J.J., & Ulmer, D.K. (1984). Can
rica Scandinavica, 46, 273-285. Does palatability moderate distress-in-
the type A behavior pattern be altered
Pinel, P. (1962). A treatise on insanity, 1801. duced overeating in dieters? Journal of
after myocardial infarction? A second
English (D.D. Davis, Trans.). New York: Abnormal Psychology, 103, 505-510.
year report from the Recurrent Coro-
Hafner. Pollak, M.H. (1994). Heart rate reactivity
nary Prevention Project. Psychosomatic
Pinkston, E., & Linsk, N. (1984). Behav- to laboratory tests and in two daily life
Medicine, 46, 293-313.
ioral family intervention with the im- settings. Psychosomatic Medicine, 56,
271-276. Praderas, K., & MacDonald, M.L. (1986).
paired elderly. The Gerontologist, 24,
Pollak, R. (1997). The creation of Dr. B. New Telephone conversational skills training
576-583.
York: Simon & Schuster. with socially isolated impaired nursing
Piper, W.E., Azim, F.A., Joyce, S.A., Mc-
home residents. Journal of Applied Behav-
Callum, M., Nixon, G., & Segal, P.S. Pollard, C.A., Pollard, H.J., & Corn, K.J.
(1989). Panic onset and major events in ior Analysis, 19, 337-348.
(1991). Quality of object relations vs. in-
terpersonal functioning as predictors of the lives of agoraphobics: A test of con- Premack, D. (1959). Toward empirical be-
alliance and outcome. Archives of Gen- tiguity. Journal of Abnormal Psychology, havior laws: 1. Positive reinforcement.
eral Psychiatry, 48, 946-953. 98, 318-321. Psychological Review, 66, 219-233.
Piran, N., Kennedy, S., Garfinkel, P.E., & Polusny, M.A., & Follette, V.M. (1995). Pressman, B., & Sheps, A. (1994). Treating
Owens, M. (1985). Affective disturbance Long-term correlates of child sexual wife abuse: An integrated model. Inter-
in eating disorders. Journal of Nervous abuse: Theory and review of the empiri- national Journal of Group Psychotherapy,
and Mental Disease, 173, 395 -400. cal literature. Applied and Preventive Psy-
44, 477-498.
chology, 4, 143-166.
Pirsig, R.M. (1974). Zen and the art of mo- Price, L.H., Charney, D.S., Rubin, A.L., &
torcycle maintenance: An inquiry into val- Ponce, F., & Atkinson, D. (1989). Mexican-
Heninger, G.R. (1986). Alpha-2 adrener-
ues. New York: Morrow. Americans and acculturation, counselor
ethnicity, counseling style, and per- gic receptor function in depression.
Pitman, R.K., Orr, S.P., Forgue, D.F., Alt- Archives of General Psychiatry, 43, 849-
ceived counselor credibility. Journal of
man, B., deJong, J.B., et al. (1990). Psy- Counseling Psychology, 36, 203-208. 860.
chophysiologic responses to combat im-
Pope, K.S. (1995). What psychologists bet- Price, R.A., Cadoret, R.J., Stunkard, A.J., &
agery of Vietnam veterans with
ter know about recovered memories, re- Troughton, E. (1987). Genetic contribu-
post-traumatic stress disorder vs. other
search, lawsuits, and the pivotal experi- tions to human fatness: An adoption
anxiety disorders. Journal of Abnormal
ment: A review of “The Myth of study. American Journal of Psychiatry,
Psychology, 99, 49-54.
Repressed Memory: False Memories 144, 1003-1008.
Piven, J., Arndt, S., Bailey, J., Havercamp, and Allegations of Sexual Abuse, “ by
S., Andreasen, N.C., & Palmer, P. (1995). Price, V.A. (1982). Type A behavior pattern:
Elizabeth Loftus and Katherine
An MRI study of brain size in autism. A model for research and practice.. New
Ketcham. Clinical Psychology: Science and
American Journal of Psychiatry, 152, Practice, 2, 304-315. York: Academic Press.
1145-1149. Prien, R.F., & Potter, W.Z. (1993). Mainte-
Posner, M.I. (1992). Attention as a cogni-
Pliner, P., & Haddock, G. (1996). Perfec- tive and neural system. Current Direc- nance treatment for mood disorders. In
tionism in weight-concerned and un- tions in Psychological Science, 1, 11-14. D. L. Dunner (Ed.), Current psychiatric
concerned women: An experimental ap-
Post, F. (1978). The functional psychosis. therapy. Philadelphia: Saunders.
proach. International Journal of Eating In A.D. Isaacs & F. Post (Eds.), Studies in
Disorders, 19, 381-389. Prieto, S.L., Cole D.A., & Tageson, C.W.
geriatric psychiatry. Chichester, England: (1992). Depressive self-schemas in clinic
Plotkin, D.A., Mintz, J., & Jarvik, L.F. Wiley.
and nonclinic children. Cognitive Ther-
(1985). Subjective memory complaints Post, F. (1980). Paranoid, schizophrenia-
in geriatric depression. American Journal apy and Research, 16, 521-534.
like and schizophrenic states in the
of Psychiatry, 142, 1103-1105. aged. In J.E. Birren & R.B. Sloane (Eds.), Prinz, P., & Raskind, M. (1978). Aging and
Pokorny, A.D. (1968). Myths about sui- Handbook of mental health and aging. sleep disorders. In R. Williams & R. Ka-
cide. In H.L.P. Resnik (Ed.), Suicidal be- Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall. racan (Eds.), Sleep disorders: Diagnosis
haviors. Boston: Little, Brown. Post, F. (1987). Paranoid and schizo- and treatment. New York: Wiley.
Polich, J.M., Armor, D.J., & Braiker, H.B. phrenic disorders among the aging. In Prioleau, L., Murdock, M., & Brody, N.
(1980). Patterns of alcoholism over four L.L. Carstensen & B.A. Edelstein (Eds.), (1983). An analysis of psychotherapy
KAYNAKLAR R-51
√√
versus placebo studies. The Behavioral disorder. Psychiatry Research, 31, 251- positron emission tomography. Archives
and Brain Sciences, 6, 275-310. 260. of Neurology, 51, 27-38.
Prochaska, J.O. (1984). Systems of psy- Quay, H.C. (1979). Classification. In H.C. Rapaport, D. (1951). The organization and
chotherapy (2nd ed.). Homewood, IL: Quay & J.S. Werry (Eds.), Psychopatho- pathology of thought. New York: Colum-
Dorsey Press. logical disorders of childhood (2nd ed.). bia University Press.
Project Match Research Group. (1997). New York: Wiley. Rapp, S.R., Parisi, S.A., & Walsh, D.A.
Matching alcoholism treatments to (1988). Psychological dysfunction and
Quay, H.C., & Parskeuopoulos, I.N. (1972,
client heterogeneity: Project MATCH physical health among elderly medical
posttreatment drinking outcomes. Jour- August). Dimensions of problem behavior inpatients. Journal of Consulting and
nal of Studies on Alcohol, 58, 7-29. in elementary school children in Greece, Clinical Psychology, 56, 851-855.
Pryor, T., Wiederman, M.W., & McGilley, Iran, and Finland. Paper presented at the Rapp, S.R., Parisi, S.A., Walsh, D.A., &
B, (1996). Clinical correlates of anorexia 20th International Congress of Psychol- Wallace, C.E. (1988). Detecting depres-
subtypes. International Journal of Eating ogy, Tokyo. sion in elderly medical impatients. Jour-
Disorders, 19, 371-379. Rabavilas, A., & Boulougouris, J. (1974). nal of Consulting and Clinical Psychol-
Pu, T., Mohamed, E., Imam, K, & El-Roey, Physiological accompaniments of rumi- ogy, 56, 509-513.
A.M. (1986). One hundred cases of hys- nations, flooding and thought-stopping Rappaport, J. (1977). Community psychol-
teria in eastern Libya. British Journal of in obsessional patients. Behaviour Re- ogy: Values, research, and action. New
Psychiatry, 148, 606-609. search and Therapy, 12, 239-244. York: Holt, Rinehart & Winston.
Puig-Antich, J., Goetz, D., Davies, M., Ka- Rappaport, J., & Chinsky, J.M. (1974).
Rabins, P.V., & Folstein, M.F. (1982). Delir-
plan, T., Davies, S., Ostrow, L., Asnis, L., Models for delivery of service from a
ium and dementia: Diagnostic criteria
Twomey, J., Iyengar, S., & Ryan, N.D. historical and conceptual perspective.
and fatality rates. British Journal of Psy- Professional Psychology, 5, 42-50.
(1989). A controlled family history
study of prepubertal major depressive chiatry, 140, 149-153.
Raskin, F., & Rae, D.S. (1981). Psychiatric
disorder. Archives of General Psychiatry, Rabkin, J.G. (1974). Public attitudes to- symptoms in the elderly. Psychopharma-
46, 406-418. ward mental illness: A review of the lit- cology Bulletin, 17, 96-99.
Puig-Antich, J., Kaufman, J., Ryan, N.D., erature. Schizophrenia Bulletin, 9-33. Raskind, M.A., Carta, A., & Bravi, D.
Williamson, D.E., Dahi, R.E., Lukens, Raboch, J., & Faltus, F. (1991). Sexuality of (1995). Is early-onset Alzheimer disease
E., Todak, G., Ambrosini, P., Rabinovich, women with anorexia nervosa. Acta a distinct subgroup within the
H., & Nelson, B. (1993). The psychoso- Alzheimer disease population?
Psychiatrica Scandinavica, 84, 9-11.
cial functioning and family environ- Alzheimer Disease and Associated Disor-
ment of depressed adolescents. Ameri- Rachman, S.J. (1966). Sexual fetishism: An ders, 9, S2-S6.
can Academy of Child and Adolescent experimental analogue. Psychological
Rasmussen, D.X., Brandt, J., Martin, D.B.,
Psychiatry, 32, 244-253. Record, 16, 293-296. & Folstein, M.F. (1995). Head injury as a
Puig-Antich, J., Lukens, E., Davies, M., Go- Rachman, S. & deSilva, P. (1978). Abnor- risk factor in Alzheimer’s disease. Brain
etz, D., Brennan-Quattrock, ]., & Todak, mal and normal obsessions. Behaviour Injury, 9, 213-219.
G. (1985). Psychosocial functioning Research and Therapy, 16, 233-248. Rather, B.C., Goldman, M.S., Roehrich, L.,
in prepubertal major depressive disor- & Brannick, M. (1992). Empirical mod-
Rachman, S.J., & Hodgson, R.J. (1980). Ob-
ders: 1. Interpersonal relationships dur- eling of an alcohol expectancy memory
ing the depressive period. Archives of sessions and compulsions. Englewood
network using multidimensional scal-
General Psychiatry, 42, 500-507. Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
ing. Journal of Abnormal Psychology,
Puig-Antich, J., Perel, J.M., Lupatkin, W., Rachman, S.J., & Wilson, G.T. (1980). The 101, 174-183.
Chambers, W.J., Tabrizi, M.A., King, effects of psychological therapy (2nd ed.). Rauch, S.L., & Jenike, M.A. (1993). Neuro-
]., Goetz, R., Davies, M., & Stiller, R.L. Elmsford, NY: Pergamon. biological models of obsessive-compul-
(1987). Imipramine in prepubertal ma- Rahe, R.H., & Lind, E. (1971). Psychoso- sive disorder. Psychosomatics, 34, 20-30.
jor depressive disorders. Archives of
cial factors and sudden cardiac death: A Rauch, S.L., Jenike, M.A., Alpert, N.M.,
General Psychiatry, 44, 81-89.
pilot study. Journal of Psychosomatic Re- Baer, L., Breiter, H.C.R., et al. (1994). Re-
Purcell, K., & Weiss, J.H. (1970). Asthma. gional cerebral blood flow measured
search, 15, 19-24.
In C.G. Costello (Ed.), Symptoms of psy- during symptom provocation in obses-
chopathology: A handbook. New York: Wi- Raj, B.A., Corvea, M.H., & Dagon, E.M.
sive-compulsive disorder using oxygen-
ley. (1993). The clinical characteristics of
15 labeled carbon dioxide and positron
Purdie, F.R., Honigman, T.B., & Rosen, P. panic disorder in the elderly: A retro- emission tomography. Archives of Gen-
(1981). Acute organic brain syndrome: spective study. Journal of Clinical Psychi- eral Psychiatry, 51, 62-70.
A view of 100 cases. Annals of Emergency atry, 54, 150-155. Red Horse, Y. (1982). A cultural network
Medicine, 20, 455-461. Ramsey, J.M., Andreason, P., Zametkin, model: Perspectives for adolescent ser-
Putnam, F.W., Guroff, J.J., Silberman, E.K., A.J., Aquino, T., King, A.C., Hamburger, vices and paraprofessional training. In
Barban, L., & Post, R.M. (1986). The S.D., Pikus, A., Rapoport, J.L., & Cohen, S. Manson (Ed.), New directions in pre-
clinical phenomenology of multiple R.M. (1992). Failure to activate the left vention among American Indians and
personality disorder: Review of 100 re- tempoparietal cortex in dyslexia: An Alaskan Native communities. Portland:
cent cases. Journal of Clinical Psychiatry, Oregon Health Sciences University.
oxygen 15 positron emission tomo-
47, 285-293. Redmond, D.E. (1977). Alterations in the
graphic study. Archives of Neurology, 49,
Putnam, F.W., Post, R.M., & Guroff, J J, function of the nucleus locus coeruleus.
527-534.
(1983). 100 cases of multiple personality In I. Hanin & E. Usdin (Eds.), Animal
disorder. Paper presented at the annual Ramsey, J.M., Zametkin, A.J., Andreason, models in psychiatry and neurology. New
meeting of the American Psychiatric P., Hanahan, A.P., Hamburger, S.D., York: Pergamon.
Association, New York. Aquino, T., King, A.C., Pikus, A., & Co- Reed, S.D., Katkin, E.S., & Goldband, S.
Putnam, F.W., Zahn, T.P., & Post, R.M. hen, R.M. (1994). Normal activation of (1986). Biofeedback and behavioral
(1990). Differential autonomic nervous frontotemporal language cortex in medicine. In F.H. Kanfer & A.P. Gold-
system activity in multiple personality dyslexia, as measured with oxygen 15 stein (Eds.), Helping people change: A
R-52 √√ KAYNAKLAR
textbook of methods (3rd ed.). Elmsford, throughout the life span. (pp. 171-191). dures. Behaviour Research and Therapy,
NY: Pergamon. Newbury Park, CA: Sage. 6, 1-6.
Rees, L. (1964). The importance of psycho- Resick, P.A. (1993). The psychological im- Rittig, S., Knudsen, U.B., Norgaard, J.P.,
logical, allergic and infective factors in pact of rape. Journal of Interpersonal Vio- Pedersen, E.B., & Djurhuus, J.C. (1989).
childhood asthma, journal of Psychoso- lence, 8, 223-255. Abnormal diurnal rhythm of plasma
matic Research, 7, 253-262. Resick, P.A., & Schnicke, M.K. (1992). vasopressin and urinary output in pa-
Regier, D.A., Boyd, J.H., Burke, J.D., Jr., Cognitive processing therapy for sexual tients with enuresis. American Journal of
Rae, D.S., Myers, J.K., Kramer, M., Rob- assault victims. Journal of Consulting and Physiology, 256, 664-671.
ins, L.N., George, L.K., Karno, M., & Clinical Psychology, 60, 748 - 756. . Ritvo, E.R., Freeman, B.J., Geller, E., &
Locke, B.Z. (1988). One-month preva- Yuwiler, A. (1983). Effects of fenflu-
Resick, P.A., Veronen, L.J., Calhoun,
lence of mental disorders in the United ramine on 14 outpatients with the syn-
K.S., Kilpatrick, D.G., & Atkeson, B.M.
States. Archives of General Psychiatry, drome of autism. Journal of the American
(1986). Assessment of fear reactions in
45, 977-1986. Academy of Child Psychiatry, 22, 549-
sexual assault victims: A factor-analytic
558.
Reich, J. (1990). Comparison of males and study of the Veronen-Kilpatrick Modi-
females with DSM-III dependent per- fied Fear Survey. Behavioral Assessment, Roan, S. (1992, October 15). Giving up cof-
sonality disorder. Psychiatry Research, 8, 271-283. fee tied to withdrawal symptoms. Los
33, 207- 214. Angeles Times, p. A26.
Reynolds, C.R., Chastain, R.L., Kaufman,
Reifler, B.V. (1994). Depression: Diagnosis A.S., & McLean, J.E. (1997). Demo- Roberts, M.C., Wurtele, S.K., Boone, R.R.,
and comorbidity. In L.S. Schneider, C.F. Ginther, L.J., & Elkins, P.D. (1981). Re-
graphic characteristics and IQ among
Reynolds, III, B.D. Lebowitz, & A.J. duction of medical fears by use of mod-
adults: Analysis of the WAIS-R stan-
Friedhoff (Eds.), Diagnosis and treatment eling: A preventive application in a gen-
dardization sample as a function of the
eral population of children. Journal of
of depression in late life (pp. 55-59). stratification variables. Journal of School
Pediatric Psychology, 6, 293-300.
Washington, DC: American Psychiatric Psychology, 25, 323-342.
Press. Robins, L.N. (1966). Deviant children grown
Riccardi, N., & Leeds, J. (1997, February
up. Baltimore: Williams & Wilkins.
Reifler, B.V., Larson, E., & Hartley, R. 24). Megan’s law calling up old, minor
(1982). Coexistence of cognitive impair- offenses. Los Angeles Times, pp. Al, A16. Robins, L.N. (1978). Sturdy childhood pre-
ment and depression in geriatric outpa- dictors of adult antisocial behavior:
Richardson, J.L., Dwyer, K.M., McGuigan,
tients. American journal of Psychiatry, Replications from longitudinal studies.
K., Hansen, W.B., Dent, C.W., Johnson,
139, 623-626. Psychological Medicine, 8, 611-622.
C.A., Sussman, S.Y., Brannon, B., &
Reiss, D., Heatherington, E.M., Plomin, R., Robins, L.N., Helzer, J.E., Przybec, T.R., &
Flay, B. (1989). Substance use among eighth
Howe, G.W., Simmens, S.J., et al. (1995). Regier, D.A. (1988). Alcohol disorders in
grade students who take care of them-
Genetic questions for environmental the community: A report from the Epi-
selves after school. Pediatrics, 84, 556-
studies: Differential parenting and psy- demiologic Catchment Area. In R.M.
566.
Rose & J.E. Barrett (Eds.), Alcoholism:
chopathology in adolescence. Archives Richman, D.D. (1996). HIV thera- Origins and outcome. NY: Raven.
of General Psychiatry, 52, 925-936. peutics. Science, 272, 1886-1888.
Robins, L.N., Helzer, J.E., Weissman,
Reiss, I.L., & Leik, R.K. (1989). Evaluating Ricks, D.M. (1972). The beginning of vocal
M.M., Orvaschel, H., Gruenberg, E.,
strategies to avoid AIDS: Number of communication in infants and autistic chil-
Burke, J.D., & Reiger, D.A. (1984). Life-
partners vs. use of condoms. The Journal dren. Unpublished doctoral dissertation,
time prevalence of specific psychiatric
of Sex Research, 26, 411-433. University of London. disorders in three sites. Archives of Gen-
Rekers, G.A., & Lovaas, O.I. (1974). Be- Ridley, C.R. (1984). Clinical treatment of eral Psychiatry, 41, 942-949.
havioral treatment of deviant sex role the nondisclosing black client. American Robinson, N.M., & Robinson, H.B. (1976).
behaviors in a male child, journal of Ap- Psychologist, 39, 1234-1244. The mentally retarded child (2nd ed.).
plied Behavioral Analysis, 7, 173-190. Rieder, R.O., Mann, L.S., Weinberger, New York: McGraw-Hill.
Renshaw, D.C. (1988). Profile of 2376 pa- D.R., van Kammen, D.P., & Post, R.M. Robinson, N.S., Garber, J., & Hillsman, R.
tients treated at Loyola Sex Clinic be- (1983). Computer tomographic scans in (1995). Cognitions and stress: Direct
tween 1972 and 1987. Sexual and Marital patients with schizophrenia, schizoaf- and moderating effects on depression
Therapy, 3, 111-117. fective, and bipolar affective disorder. versus externalizing symptoms during
Renvoize, E.B., & Beveridge, A.W. (1989). Archives of General Psychiatry, 40, 735 the junior high school transition. Journal
Mental illness and the late Victorians: A - 739. of Abnormal Psychology, 104, 453-463.
study of patients admitted to three asy- Riesmann, F. (1990). Restructuring help: A Rodin, J. (1980). Managing the stress of
lums in York, 1880-1884. Psychological human services paradigm for the 1990s. aging: The control of control and cop-
Medicine, 19, 19-28. American Journal of Community Psychol- ing. In H. Ursin & S. Levine (Eds.), Cop-
Reppucci, N.D., & Haugaard, J.J. (1989). ogy, 18, 221-231. ing and health. New York: Academic
Prevention of child sexual abuse: Myth Riggs, D. et al. (1991). Post-traumatic Press.
or reality. American Psychologist, 44, stress disorder following rape and non- Rodin, J. (1983). Behavioral medicine:
1266-1275. sexual assault: A predictive model. Un- Beneficial effects of self-control training
Reppucci, N.D., Jones, L.M., & Cook, S.L. published manuscript. in aging. International Review of Applied
(1994). Involving parents in child sexual Rimland, B. (1964). Infantile autism. New Psychology, 32, 153-181.
abuse prevention programs. Journal of York: Appleton-Century-Crofts. Rodin, J. (1986). Aging and health: Effects
Child and Family Studies, 3, 137-142. Ringwalt, C., Ennett, S.T., & Holt, K.D. of the sense of control. Science, 233,
Rescorla, R.A. (1988). Pavlovian condi- (1991). An outcome evaluation of Proj- 1271-1276.
tioning: It’s not what you think it is. Amer- ect DARE (Drug Abuse Resistance Edu- Rodin, J., & Ickovics, J.R. (1990). Women’s
ican Psychologist, 43, 151-160. cation). Health Education Research, 6, health: Review and research agenda as
Resick, P.A. (1992). Cognitive treatment of 327-337. we approach the 21st century. American
crime-related post-traumatic stress dis- Ritter, B. (1968). The group treatment of Psychologist, 45, 1018-1034.
order. In R. Peters, R. McMahon, & V. children’s snake phobias, using vicari- Rodin, J., & Langer, E.J. (1977). Long-term
Quinsey (Eds.), Aggression and violence ous and contact desensitization proce- effects of a control-relevant intervention
KAYNAKLAR R-53
√√
with the institutionalized aged. Journal time periods 1947-1957 and 1957-1972. ence of 8 years. Journal of the American
of Personality and Social Psychology, 35, Neuropsychobiology, 15, 122-129. Medical Association, 233, 872-877.
897-902. Rorty, M., Yager, J., & Rossotto, E. (1994). Rosenman, R.H., Friedman, M., Straus, R.,
Rodin, J., McAvay, G., & Timko, C. (1988). Childhood sexual, physical, and psy- Wurm, M., Kositichek, R., Hahn, W., &
A longitudinal study of depressed chological abuse in bulimia nervosa. Werthessen, N.T. (1964). A predictive
mood and sleep disturbances in elderly American Journal of Psychiatry, 151, study of coronary heart disease. Journal
adults. Journal of Gerontology: Psychologi- 1122-1126. of the American Medical Association, 189,
cal Sciences, 43, 45-53. Rose, D.T., Abramson, L.Y., Hodulik, C.J., 103-110.
Roesch, R., & Golding, S.L. (1980). Compe- Halberstadt, L., & Gaye, L. (1994). Het- Rosenthal, D. (1955). Changes in some
tency to stand trial. Urbana: University erogeneity of cognitive style among de- moral values following psychotherapy.
of Illinois Press. pressed inpatients. Journal of Abnormal Journal of Consulting Psychology, 19,
Rogers, C.R. (1942). Counseling and psy- Psychology, 103, 419 -429. 431-436.
chotherapy: New concepts in practice. Rose, J. (1996). Anger management: A Rosenthal, D. (1970). Genetic theory and ab-
Boston: Houghton Mifflin. group treatment program for people
normal behavior. New York: McGraw-
Rogers, C.R. (1951). Client-centered therapy. with mental retardation. Journal of De-
Hill.
Boston: Houghton Mifflin. velopmental and Physical Disabilities, 8,
133-149. Rosenthal, N.E., Carpenter, C.J., James,
Rogers, C.R. (1961). On becoming a person: S.P., Parry, B.L., Rogers, S.L.B., & Wehr,
A therapist’s view of psychotherapy. Rose, S.D. (1986). Group methods. In F.H.
T.A. (1986). Seasonal affective disorder
Boston: Houghton Mifflin. Kanfer & A.P. Goldstein (Eds.), Helping
in children and adolescents. American
people change: A textbook of methods (3rd
Rogers, C.R. (1970). Carl Rogers on en- Journal of Psychiatry, 143, 356 -358.
ed.). Elmsford, NY: Pergamon.
counter groups. New York: Harper & Rosenthal, R. (1966). Experimenter bias in
Rosen, E., Fox, R., & Gregory, I. (1972). Ab-
Row. behavioral research. New York: Appleton-
normal psychology (2nd ed.). Philadel-
Rogers, J.H., Widiger, T.A., & Krupp, A. phia: Saunders. Century-Crofts.
(1995). Aspects of depression associated Rosenthal, R. (1995). Critiquing Pyg-
Rosen, R.C. (1991). Alcohol and drug ef-
with borderline personality disorder. malion: A 25 year perspective. Current
fects on sexual response: Human exper-
American Journal of Psychiatry, 152, 288- Directions in Psychological Science, 4,
imental and clinical studies. Annual Re-
290. 171-172.
view of Sex Research, 2, 119-180.
Rogler, L.H., & Hollingshead, A.B. (1985).
Rosen, R.C., & Beck, J.G. (1988). Patterns Rosenthal, T.L., & Bandura, A. (1978). Psy-
Trapped: Families and schizophrenia (3rd
of sexual arousal: Psychophysiological chological modeling: Theory and prac-
ed.). Maplewood, NJ: Waterfront Press.
processes and clinical applications. New tice. In S.L. Garfield & A.E. Bergin
Rohde, P., Lewinsohn, P.M., & Seeley, J.R. York: Guilford. (Eds.), Handbook of psychotherapy and be-
(1991). Comorbidity of unipolar depres- havior change: An empirical analysis (2nd
Rosen, R.C., & Hall, E. (1984). Sexuality.
sion: 2. Comorbidity with other mental ed.). New York: Wiley.
New York: Random House.
disorders in adolescents and adults.
Rosen, R.C., & Leiblum, S.R. (1995). Treat- Rosenzweig, R., & Fillit, H. (1992). Proba-
Journal of Abnormal Psychology, 54, 653-
ment of sexual disorders in the 1990s: ble heterosexual transmission of AIDS
660.
An integrated approach. Journal of Con- in an aged woman. Journal of the Ameri-
Rokeach, M. (1973). The nature of human can Geriatric Society, 40, 1261-1264.
sulting and Clinical Psychology, 63, 877-
values. New York: Free Press.
890. Rosman, B.L., Minuchin, S., & Liebman,
Rokeach, M. (1979). Some unresolved is-
Rosen, R.C., & Rosen, L. (1981). Human R. (1975). Family lunch session: An in-
sues in theories of beliefs, attitudes, and
sexuality. .New York: Knopf. troduction to family therapy in anorexia
values. Proceedings of the Nebraska Sym-
Rosen, R.C., Leiblum, S.R., & Spector, I. nervosa. American Journal of Orthopsy-
posium on Motivation. Lincoln: Univer-
(1994). Psychologically based treatment chiatry, 45, 846 -852.
sity of Nebraska Press.
for male erectile disorder: A cognitive- Rosman, B.L., Minuchin, S., & Liebman,
Romanczyk, R.G., Diament, C., Goren,
interpersonal model. Journal of Sex and R. (1976). Input and outcome of family
E.R., Trundeff, G., & Harris, S.L. (1975).
Marital Therapy, 20, 67-85. therapy of anorexia nervosa. In J.L.
Increasing isolate and social play in se-
Rosenbaum, M. (1980). The role of the Claghorn (Ed.), Successful psychotherapy.
verely disturbed children: Intervention
term schizophrenia in the decline of di- New York: Brunner/Mazel.
and postintervention effectiveness. Jour-
agnoses of multiple personality. Ross, C.A. (1989). Multiple personality dis-
nal of Autism and Childhood Schizophre-
Archives of General Psychiatry, 37, 1383- order: Diagnosis, clinical features, and
nia, 43, 730- 739.
1385. treatment. New York: Wiley.
Romero, D. (1992, March 7). Two drugs
Rosenberg, M.S., & Reppucci, N.D. (1985). Ross, C.A. (1991). Epidemiology of multi-
crash the party scene. Los Angeles Times,
Primary prevention of child abuse. Jour- ple personality disorder and dissocia-
pp. Al, A22-23.
nal of Consulting and Clinical Psychol-
Ronningstam, E., & Gunderson, J.G. tion. Psychiatric Clinics of North Ameri-
ogy, 53, 576-585.
(1990). Identifying criteria for narcissis- ca, 14, 503-517.
Rosenfarb, I.S., . Goldstein, M.J., Mintz, J.,
tic personality disorder. American Jour- Ross, C.A., Miller, S.D., Reagor, P., Bjorn-
& Neuchterlein, K.H. (1994). Expressed
nal of Psychiatry, 147, 918-922. son, L., & Fraser, G.A. (1990). Struc-
emotion and subclinical psychopathol-
Root, M.P. (1990). Disordered eating in tured interview data on 102 cases of
ogy observable within transactions be-
women of color. Sex Roles, 22, 525-536. multiple personality from four centers.
tween schizophrenics and their family
Rooth, F.G. (1973). Exhibitionism, sexual American Journal of Psychiatry, 147, 596-
members. Journal of Abnormal Psychol-
violence, and pedophilia. British Journal ogy, 104, 259-267. 600.
of Psychiatry, 122, 705-710. Rosenman, R.H., Brand, R.J., Jenkins, Ross, D.M., & Ross, S.A. (1982). Hyperac-
Rorsman, B., Hagnell, O., & Lanke, J. C.D., Friedman, M., Straus, R., & tivity: Research, theory, and action. New
(1986). Prevalence and incidence of se- Wurm, M. (1975). Coronary heart dis- York: Wiley.
nile and multi-infarct dementia in the ease in the Western Collaborative Roth, D., & Rehm, L.P. (1980). Relation-
Lundby Study: A comparison between Group Study: Final follow-up experi- ships among self-monitoring processes,
R-54 √√ KAYNAKLAR
memory, and depression. Cognitive depressed patients. Archives of General Journal of Child Psychology and Psychia-
Therapy and Research, 4, 149-157. Psychiatry, 44, 320-327. try, 12, 233-260.
Roth, M. (1955). The natural nistory of Rutter, M., & Schopler, E. (1987). Autism
Roy, A., Segal, N., Centerwall, B., &
mental disorder in old age. Journal of and pervasive developmental disor-
Mental Science, 99, 439-450. Robinette, D. (1991). Suicide in twins. ders: Concepts and diagnostic issues.
Roth, M., & Kay, D.W.K. (1956). Affective Archives of General Psychiatry, 48, 29- Journal of Autism and Developmental Dis-
disorder arising in the senium: 2. Physi- 36. orders, 17, 159-186.
cal disability as an etiological factor. Ryall, R. (1974). Delinquency: The prob-
Ruberman, W., Weinblatt, E., Goldberg,
Journal of Mental Science, 102, 141-150. lem for treatment. Social Work Today, 15,
J.D., & Chaudhary, B.S. (1984). Psy-
Rothbaum, B.O., & Foa, E.B. (1992). Expo- 98-104.
sure therapy for rape victims with post- chosocial influences on mortality after
Ryan, W. (1971). Blaming the victim. New
traumatic stress disorder, the Behavior myocardial infarction. New England York: Random House.
Therapist, 15, 219-222. Journal of Medicine, 311, 552-559. Rybstein-Blinchik, E. (1979). Effects of dif-
Rothbaum, B.O., Foa, E.B., Murdock, T., ferent cognitive strategies on chronic
Rubin, P., Holm, S., Madsen, R.L., Frib-
Riggs, D.S., & Walsh, W. (1992). A pain experience. Journal of Behavioral
prospective examination of post-trau- erg, L., et al. (1993). Regional cere-
Medicine, 2, 93-101.
matic stress disorder in rape victims. bral blood flow in newly diagnosed
Sabin, J.E. (1975). Translating despair.
Journal of Traumatic Stress, 5, 455-475. schizophrenic and schizophreniform
American Journal of Psychiatry, 132, 197-
Rothbaum, B.O., Hodges, L., Watson, disorders. Psychiatry Research, 53, 57 - 199.
B.A., Kessler, G.D., et al. (1996). Virtual 75. Sachs, J.S. (1983). Negative factors in brief
reality exposure therapy in the treat-
Rubin, R.T., Phillips, J.J., Sadow, T.F., & psychotherapy: An empirical assess-
ment of fear of flying: A case report. Be-
ment. Journal of Consulting and Clinical
haviour Research and Therapy, 34, 477- McCracken, J.T. (1995). Adrenal gland
Psychology, 51, 557-564.
481. volume in major depression: Increase
Sackeim, H.A., Nordlie, J.W., & Gur, R.C.
Rothbaum, B.O., Hodges, L.F., Kooper, R., during the depressive episode and de- (1979). A model of hysterical and hyp-
Opdyke, D., Williford, J.S., & North, M.
crease with successful treatment. notic blindness: Cognition, motivation
(1995a). The efficacy of virtual reality
Archives of General Psychiatry, 52, 213- and awareness. Journal of Abnormal Psy-
graded exposure in the treatment of
chology, 88, 474-489.
acrophobia. American Journal of Psychia- 218.
try, 152, 626 - 628. Sacks, O. (1985). The twins. In The man
Ruch, L.O., & Leon, J.J. (1983). Sexual as- who mistook his wife for a hat and other
Rothbaum, B.O., Hodges, L.F., Kooper, R.,
sault trauma and trauma change. clinical tales. New York: Harper & Row.
Opdyke, D., Williford, J.S., & North, M.
(1995b). Virtual reality graded exposure Women and Health, 8, 5-21. Sacks, O. (1995). An anthropologist on Mars.
in the treatment of acrophobia. A case New York: Knopf.
Rush, A.J., Beck, A.T., Kovacs, M., & Hol-
report. Behavior Therapy, 26, 547-554. Safer, D.J., & Krager, J.M. (1988). A survey
lon, S.D. (1977). Comparative efficacy of
Rounsaville, B.J., Chevron, E.S., & Weiss- of medication treatment for hyperac-
cognitive therapy and pharmacother- tive/inattentive students. Journal of the
man, M.M. (1984). Specification of tech-
niques in interpersonal psychotherapy. apy in the treatment of depressed out- American Medical Association, 260,
In J.B.W. Williams & R.L. Spitzer (Eds.), patients. Cognitive Therapy and Research, 2256-2258.
Psychotherapy research: Where are we and 7, 17-39. Saffer, H. (1991). Alcohol advertising bans
where should we go? New York: Guil- and alcohol abuse: An international
ford. Rush, A.J., Beck, A.T., Kovacs, M., Weis-
perspective. Journal of Health Economics,
Rovner, B.W., Kafonek, S., Filipp, L., Lu- senberger, J., & Hollon, S.D. (1982). 10, 65 - 79.
cas, M.J., & Folstein, M.F. (1986). Preva- Comparison of the effects of cognitive Safran, J.D., Vallis, T.M., Segal, Z.V., &
lence of mental illness in a community therapy on hopelessness and self-con- Shaw, B.F. (1986). Assessment of core
nursing home. American Journal of Psy- cept. American Journal of Psychiatry, cognitive processes in cognitive ther-
chiatry, 143, 1446-1449. apy. Cognitive Therapy and Research, 10,
139, 862-866.
Rowston, W.M., & Lacey, H.J. (1992). 509-526.
Stealing in bulimia nervosa. Interna- Russell, M.A.H., Feyerabend, C., & Cole, Sager, C.J. (1990). Foreword. In I.L. Kutash
tional Journal of Social Psychiatry, 38, P.V. (1976). Plasma nicotine levels after & A. Wolf (Eds.), The group psychothera-
309-313. cigarette smoking and chewing nicotine pist’s handbook: Contemporary theory and
Roy, A. (1982). Suicide in chronic schizo- technique. New York: Columbia Univer-
gum. British Medical Journal, 290, 1043-
phrenia. British Journal of Psychiatry, sity Press.
1046.
141, 171-180. Sakel, M. (1938). The pharmacological
Roy, A. (1994). Recent biologic studies on Russo, D.C., & Varni, J.W. (1982). Behav- shock treatment of schizophrenia. Ner-
suicide. Suicide and Life Threatening Be- ioral pediatrics. In D.C. Russo & J.W. vous and Mental Disease Monograph, 62.
haviors, 24, 10-24. Varni (Eds.), Behavioral pediatrics: Re- Saks, E. (1997). Jekyll on trial: MPD and
Roy, A. (1995). Suicide. In H.I. Kaplan & search and practice. New York: Plenum. criminal law. New York: New York Uni-
B.J. Sadock (Eds.), Comprehensive text- versity Press.
book of psychiatry (pp. 1739-1752). Balti- Rutter, M. (1967). Psychotic disorders in
Salan, S.E., Zinberg, N.E., & Frei, E. (1975).
more: Williams & Wilkins. early childhood. In A.J. Cooper (Ed.), Antiemetic effect of delta-9-THC in pa-
Roy, A., & Linnoila, M. (1986). Alcoholism Recent developments in schizophrenia tients receiving cancer chemotherapy.
and suicide. Suicide and Life Threatening [Special publication], British Journal of New England Journal of Medicine, 293,
Behaviors, 16, 244-259. 795 - 797.
Psychiatry.
Roy, A., Everett, D., Pickar, D., & Paul, Salovey, P., & Singer, J.A. (1991). Cognitive
S.M. (1987). Platelet tritiated imip- Rutter, M. (1971). Parent-child separation: behavior modification. In F.H. Kanfer &
ramine binding and serotonin uptake in Psychological effects on the children. A.P. Goldstein (Eds.), Helping people
KAYNAKLAR R-55
√√
change: A textbook of methods (4th ed.). factors. Sexuality and Disability, 13, 201- cal handbook of clinical gerontology (pp.
Elmsford, NY: Pergamon. 218. 481-542). Thousand Oaks, CA: Sage.
Salter, A. (1949). Conditioned reflex therapy. Scarborough, H.S. (1990). Very early lan- Schneider, K. (1959). Clinical psychopathol-
New York: Farrar, Straus. guage deficits in dyslexic children. Child ogy. New York: Grune & Stratton.
Saltzman, D. (1995). The jester has lost his Development, 61, 128-174. Schneider, N.G. (1987). Nicotine gum in
jingle. Palos Verdes Estates, CA: The smoking cessation: Rationale, efficacy,
Scarlett, W. (1980). Social isolation from
Jester Company. and proper use. Comprehensive Therapy,
age-mates among nursery school chil-
Salzman, L. (1980). Psychotherapy of the ob- 13, 32-37.
dren. Journal of Child Psychology and Psy-
sessive personality. New York: Jason
chiatry, 21, 231-240. Schoenbach, V., Kaplan, B.H., Fredman,
Aronson.
L., & Kleinaum, D.G. (1986). Social ties
Salzman, L. (1985). Psychotherapeutic Schaie, K.W., & Hertzog, C. (1982). Longi-
and mortality in Evans County, Geor-
management of obsessive-compulsive tudinal methods. In B.B. Wolman (Ed.),
gia. American Journal of Epidemiology,
patients. American Journal of Psychother- Handbook of developmental psychology.
123, 577-591.
apy, 39, 323-330. Englewood Cliffs, NJ: Prentice- Hall.
Schoeneman, T.J. (1977). The role of men-
Sanday, P.R. (1981). The socio-cultural Schall, PL., Landsbergis, P.A., & Baker, D. tal illness in the European witch-hunts
context of rape: A cross-cultural study. (1994). Job strain and cardiovascular of the sixteenth and seventeenth cen-
The Journal of Social Issues, 37, 5-27.
disease. Annual Review of Public Health, turies: An assessment. Journal of the His-
Sanderson, W.C., DiNardo, P.A., Rapee, 15, 381-411. tory of the Behavioral Sciences, 13, 337-
R.M., & Barlow, D.H. (1990). Syndrome 351.
comorbidity in patients diagnosed with Scharff, J.S. (1995). Psychoanalytic marital
a DSM-IIIR anxiety disorder. Journal of therapy. In N.S. Jacobson & A.S. Gur- Schofield, W. (1964). Psychotherapy: The
Abnormal Psychology, 99, 308-312. man (Eds.), Clinical handbook of couple purchase of friendship. Englewood Cliffs,
therapy. New York: Guilford. NJ: Prentice-Hall.
Sanderson, W.C., Rapee, R.M., & Barlow,
D.H. (1989). The influence of an illusion Schatzberg, A.F. (1991). Overview of anxi- Schooler, C., Flora, J.A., & Farquhar, J.W.
of control on panic attacks induced via (1993). Moving toward synergy: Media
ety disorders: Prevalence, biology,
inhalation of 5.5% carbon dioxide-en- supplementation in the Stanford Five-
course, and treatment. Journal of Clinical
riched air. Archives of General Psychiatry, City Project. Communication Research,
Psychiatry, 52, 5-9.
46, 157-162. 26, 587-610.
Scheerer, M., Rothman, E., & Goldstein, K.
Sandler, J. (1986). Aversion methods. In Schopler, E., Short, B., & Mesibov, G.B.
EH. Kanfer & A.P. Goldstein (Eds.), Help- (1945). A case of “idiot savant”: An ex- (1989). Comments. Journal of Consulting
ing people change: A textbook of meth- perimental study of personality organi- and Clinical Psychology, 157, 162-167.
ods (3rd ed.). Elmsford, NY: Pergamon. zation. Psychological Monographs, 58
Schuckit, M.A. (1983). The genetics of al-
Sandler, J. (1991). Aversion methods. In (Whole No. 269). coholism. In B. Tabakoff, P.B. Sulker, &
F.H. Kanfer & A.P. Goldstein (Eds.), Help- Scheff, T.J. (1966). Being mentally ill: A soci- C.L. Randall (Eds.), Medical and social as-
ing people change: A textbook of meth- ological theory. Chicago: Aidine. pects of alcohol use. New York: Plenum.
ods. Elmsford, NY: Pergamon. Schuckit, M.A. (1994). Low level of re-
Schellenberg, G.D., Bird, T.D., Wijsman,
Sano, M., Ernesto, C., Thomas, R. G., Klau- E.M., Moore, D.K., Boehkne, E.M., Bry- sponse to alcohol as a predictor of fu-
ber, M. R., Schafer, K., Grundman, M., ture alcoholism. American Journal of Psy-
ant, E.M., Lampe, T.H., Nochlin, D.,
Woodbury, P., Growdon, J., Cotman, chiatry, 151, 184-189.
Sumi, S.M., Deeb, S.S., Bayreuther, K., &
C. W., Pfeiffer, E., Schneider, L. S., Thai, Schuckit, M.A., & Smith, T.L. (1996). An 8-
Martin, G.M. (1988). Absence of linkage
L. J., for the Members of the Alzhei- year follow-up of 450 sons of alcoholic
of chromosome 21q21 markers to famil-
mer’s Disease Cooperative Study. and control subjects. Archives of General
(1997). A controlled trial of selegiline, ial Alzheimer’s disease. Science, 241,
Psychiatry, 53, 202-210.
alpha-tocopherol, or both as treatment 1507-1510.
for Alzheimer’s disease. New England Schultz, J. (1991). Smoking-attributable
Schinke, S.P., & Gilchrist, L.D. (1985). Pre-
Journal of Medicine, 336, 1216-1222. mortality and years of potential life lost:
venting substance abuse with children
U.S., 1988. Morbidity and Mortality
Sartorius, N., Shapiro, R., & Jablonsky, A. and adolescents. Journal of Consulting Weekly Report, 40, 63-71.
(1974). The international pilot study of arid Clinical Psychology, 53, 596-602.
schizophrenia. Schizophrenia Bulletin, 2, Schultz, R., & Brenner, G. (1977). Reloca-
Schleifer, M. (1995). Should we change tion of the aged: A review and theoreti-
21-35.
our views about early childhood educa- cal analysis. Journal of Gerontology, 32,
Saunders, E.A. (1991). Rorschach indica-
tion? Alberta Journal of Educational Re- 323-333.
tors of chronic childhood sexual abuse
in female borderline patients. Bulletin of search, 41, 355-359. Schulz, R. (1982). Emotionality and aging:
the Menninger Clinic, 55, 48 - 71. Schlundt, D.G., & Johnson, W.G. (1990). A theoretical and empirical analysis.
Savage, D.G. (1996, December 11). High Eating disorders: Assessment and treat- Journal of Gerontology, 37, 42-51.
court debates sexual predator law. Los ment. Needham Heights, MA: Allyn & Schulz, R., & Williamson, G.M. (1991). A
Angeles Times, p. A26. Bacon. 2-year longitudinal study of depression
Savage, D.G., & Dolan, M. (1996, Decem- Schmitt, B.D. (1982). Nocturnal enuresis: among Alzheimer’s caregivers. Psychol-
ber 12). Sex predator law faces high ogy and Aging, 6, 569-578.
An update on treatment. Pediatric Clin-
court challenge. Los Angeles Times, pp. Schwalberg, M.D., Barlow, D.H., Alger,
ics of North America, 29, 21 -37.
Al, A22. S.A., & Howard, L.J. (1992). Compari-
Schnall, PL., Landsbergis, P.A., & Baker,
Sayette, M.A., & Wilson, G.T. (1991). In- son of bulimics, obese binge eaters, so-
toxication and exposure to stress: Ef- D. (1994). Job Strain and cardiovascular cial phobics, and individuals with panic
fects of temporal patterning. Journal of disease. Annual Review of Public Health, disorders on comorbidity across DSM-
Abnormal Psychology, 100, 56-62. 15, 381-411. III anxiety disorders. Journal of Abnormal
Sbrocco, T., Weisberg, R.B., & Barlow, Schneider, J. (1996). Geriatric psychophar- Psychology, 101, 675-681.
D. H. (1995). Sexual dysfunction in the macology. In L.L. Carstensen, B.A. Edel- Schwartz, ‘ G.E. (1973). Biofeedback as
older adult: Assessment of psychosocial stein, & L. Dornbrand (Eds.), The practi- therapy: Some theoretical and practical
R-56 √√ KAYNAKLAR
issues. American Psychologist, 28, 666 - order. Journal of Abnormal Psychology, oretical perspectives. Baltimore: Williams
673. 104, 205- 213. & Wilkins.
Schwartz, G.E., & Weiss, S. (1977). What is Segraves, K.B., & Segraves, R.T. (1991). Shalev, A.Y., Peri, T., Canetti, L., &
behavioral medicine? Psychosomatic Hypoactive sexual desire disorder: Schreiber, S. (1996). Predictors of post-
Medicine, 36, 377-381. Prevalence and comorbidity in 906 sub- traumatic stress disorder in injured
Schwartz, J.E., Warren, K., & Pickering, jects. Journal of Sex and Marital Therapy, trauma survivors: A prospective study.
T.G. (1994). Mood, location, and physi- 27, 55-58. American Journal of Psychiatry, 153, 219-
cal posture as predictors of ambulatory Segraves, R.T. (1990). Theoretical orienta- 225.
blood pressure: Application of a multi- tions in the treatment of marital dis- Sham, PC., Jones, P., Russell, A., Gilvarry,
level random effects model. Annals of cord. In F.D. Fincham & T.N. Bradbury K., Bebbington, P., et al. (1994). Age of
Behavioral Medicine, 16, 210-220. (Eds.), The psychology of marriage: Basic onset, sex and familial psychiatric mor-
Schwartz, M.S. (1946). The economic and issues and applications (pp. 281-298). bidity in schizophrenia. British Journal of
spatial mobility of paranoid schizo- New York: Guilford. Psychiatry, 165, 466-473.
phrenics. Unpublished master’s thesis, Segraves, R.T., & Segraves, K.B. (1995).
Shaper, A.G. (1990). Alcohol and mortal-
University of Chicago. Human sexuality and aging. Journal of
ity: A review of prospective studies.
Schwartz, R., & Schwartz, L.J. (1980). Be- Sex Education and Therapy, 21, 88-102.
British Journal of Addiction, 85, 837-847.
coming a couple. Englewood Cliffs, NJ: Selemon, L.D., Rajkowska, G., & Gold-
Shapiro, D., Goldstein, I.B., & Jamner, L.D.
Prentice-Hall. man-Rakic, P.S. (1995). Abnormally
(1995). Effects of anger and hostility,
Schwartz, R.M., & C.ottman, J.M. (1976). high neuronal density in the •schizo-
defensiveness, gender and family history
Toward a task analysis of assertive be- phrenic cortex: A morphometric analy-
of hypertension on cardiovascular reac-
havior. Journal of Consulting and Clinical sis of prefrontal area 9 and occipital
tivity. Psychophysiology, 32, 425-435.
Psychology, 44, 910-920. area 17. Archives of General Psychiatry,
52, 805-818. Shapiro, D., Jamner, L.D., & Goldstein, I.B.
Schwartz, S.H., & Inbar-Saban, N. (1988). (1993). Ambulatory stress psychophysi-
Value self-confrontation as a method to Seligman, L. (1990). Selecting effective treat-
ology: The study of “compensatory and
aid in weight loss. Journal of Personality ments: A comprehensive, systematic guide
defensive counterforces” and conflict in
and Social Psychology, 54, 396-404. to treating adult mental disorders. San
a natural setting. Psychosomatic Medi-
Francisco: Jossey- Bass.
Schwarz, J.R. (1981). The Hillside Strangler: cine, 55, 309-323.
A murderer’s mind. New York: New Seligman, M.E.P. (1971). Phobias and pre-
Shapiro, D., Tursky, B., & Schwartz, G.E.
American Library. paredness. Behavior Therapy, 2, 307-320.
(1970). Control of blood pressure in
Schweizer, E., et al. (1990). Long-term Seligman, M.E.P. (1974). Depression and man by operant conditioning. Circula-
therapeutic use of benzodiazapines: Ef- learned helplessness. In R.J. Friedman
tion Research, 26, 127-132.
fects of gradual taper. Archives of Gen- & M.M. Katz (Eds.), The psychology of de-
pression: Contemporary theory and re- Shapiro, D.A., & Shapiro, D. (1983). Com-
eral Psychiatry, 47, 908-915. parative therapy outcome research:
search. Washington, DC: Winston-Wiley.
Schwitzgebel, R.L., & Schwitzgebel, R.K. Methodological implications of meta-
(1980). Law and psychological practice. Seligman, M.E.P. (1995). The effectiveness
analysis. Journal of Consulting and Clini-
New York: Wiley. of psychotherapy: The Consumer Re-
cal Psychology, 51, 42-53.
ports study. American Psychologist, 50,
Scientific perspectives on cocaine abuse. Shaw, B.F. (1977). Comparison of cogni-
965-974.
(1987). Pharmacologist, 29, 20-27. tive therapy and behavior therapy in
Seligman, M.E.P. (1996). Science as an ally
Scoggin, F., & McElreath, L. (1994). Effi- the treatment of depression. Journal of
of practice. American Psychologist, 51,
cacy of psychosocial treatments for geri- Consulting and Clinical Psychology, 45,
1072-1079.
atric depression: A quantitative review. 543- 551.
Journal of Consulting and Clinical Psychol- Seligman, M.E.P, Abramson, L.V., Sem-
Shaw, B.F. (1984). Specification of the
ogy, 62, 69 - 74. mel, A., & Von Beyer, C. (1979). Depres-
training and evaluation of cognitive
sive attributional style. Journal of Abnor-
Searight, H.R., & Pound, P. (1994). The therapists for outcome studies. In J.B.W.
mal Psychology, 88, 242-247.
HIV-positive psychiatric patient and the Williams & R.L. Spitzer (Eds.), Psy-
duty to protect: Ethical and legal issues. Seligman, M.E.P, & Binik, U. (1977). The chotherapy research: Where are we and
International Journal of Psychiatry in Med- safety signal hypothesis. In H. Davis & where should we go? New York: Guil-
icine, 24, 259-270. H. Horowitz (Eds.), Operant-Pavlovian
ford.
interaction. Hillsdale, NJ: Erlbaum.
Seeman, P., & Nizik, H.B. (1990). Shaywitz, S.E., Shaywitz, B.A., Fletcher,
Dopamine receptors and transporters in Seligman, M.E.P., Castellon, C., Cacciola,
J.M., & Escobar, M.D. (1990). Prevalence
J., Schulman, P., Luborsky, L., Ollove,
Parkinson’s disease and schizophrenia. of reading disability in boys and girls.
M., & Downing, R. (1988). Explanatory
Federation of Associated Society of Experi- Journal of the American Medical Associa-
style change during cognitive therapy
mental Biology, 4, 2737-2744. tion, 264, 998-1002.
for unipolar depression. Journal of Ab-
Seeman, T.E., & Syme, S.L. (1987). Social normal Psychology, 97, 13-18. Shea, M.T., Elkin, I., Imber, S.D., Sotsky,
networks and coronary artery disease: S.M., Watkins, J.T., Collins, J.F., Beck-
Selling, L.S. (1940). Men against madness.
A comparison of the structure and func- ham, E., Glass, D.R., Dolan, R.T., &
New York: Greenberg.
tion of social relations as predictors of Parloff, M.B. (1992). Course of depres-
disease. Psychosomatic Medicine, 49, Seltzer, L.F. (1986). Paradoxical strategies in sive symptoms over follow-up: Find-
381-406. psychotherapy: A comprehensive overview ings from the National Institute of Men-
and guidebook. New York: Wiley. tal Health Treatment of Depression
Segal, Z.V., & Shaw, B.F. (1988). Cognitive
assessment: Issues and methods. In K.S. Selye, H. (1950). The physiology and pathol- Collaborative Research Program.
Dobson (Ed.), Handbook of cognitive be- ogy of exposure to stress. Montreal: Acta. Archives of General Psychiatry, 49, 782
havioral therapies (pp. 39-81). New York: Settin, J.M. (1982). Clinical judgment in - 787.
Guilford. geropsychology practice. Psychotherapy: Shea, M.T., Pilkonis, P.A., Beckham, E.,
Segal, Z.V., Gemar, M., Truchon, C., Guir- Theory, Research and Practice, 19, 397- Collins, J.F., Elkin, I., Sotsky, S.M., &
guis, M., & Horowitz, L.M. (1995). A 404. Docherty, J.P. (1990). Personality disor-
priming methodology for studying self- Shader, R.I., & DiMascio, A. (1970). Psy- ders and treatment outcome in the
representation in major depressive dis- chotropic drug side-effects: Clinical and the- NIMH Treatment of Depression Collab-
KAYNAKLAR R-57
√√
orative Research Program. American relaxation treatment for insomnia: The American Journal of Psychiatry, 152,
journal of Psychiatry, 147, 711-718. moderating role of practice. Sleep Re- 1053-1057.
Shekelle, R.B., Honey, S.B., Neaton, J., search, 25a, 365.
Silverman, J.M., Li, G., Zaccario, M.L.,
Billings, J., Borlani, N., Gerace, T., Ja- Shoham, V., Rohrbaugh, M., & Patterson, Smith, C., Schmeidler, J., et al. (1994).
cobs, D., Lasser, N., & Stander, J. (1983). J. (1995). Problem- and solution-focused
Patterns of risk in first-degree relatives
Type A behavior pattern and coronary couple therapies: The MRI and Milwau-
with Alzheimer’s disease. Archives of
death in MRFIT. American Heart Associa- kee models. In N.S. Jacobson & A.S.
tion Cardiovascular Disease Newsletter, Gurman (Eds.), Clinical handbook of cou- General Psychiatry, 51, 568-576.
33, 34. ple therapy (pp. 142-163). New York: Silverman, K., Evans, S.M., Strain, E.C., &
Sher, K.J., & Levenson, R.W. (1982). Risk Guilford. Griffiths, R.R. (1992). Withdrawal syn-
for alcoholism and individual differ- Shoham-Salomon, V., & Rosenthal, R. drome after the double-blind cessation
ences in the stress-response-dampening (1987). Paradoxical interventions: A of caffeine consumption. New England
effects of alcohol. Journal of Abnormal meta-analysis. Journal of Consulting and Journal of Medicine, 327, 1109-1114.
Psychology, 91, 350-367. Clinical Psychology, 55, 22 -27.
Silverstein, B., Feld, S., & Kozlowski, L.T.
Sher, K.J., Frost, R.O., Kushner, M., Crew, Shoham-Salomon, V., Avner, R., & Nee- (1980). The availability of low-nicotine
T.M., & Alexander, J.E. (1989). Memory man, R. (1989). You’re changed if you
cigarettes as a cause of cigarette smok-
deficits in compulsive checkers in a do and changed if you don’t: Mecha-
clinical sample. Behaviour Research and ing among teenage females. Journal of
nisms underlying paradoxical interven-
Therapy, 27, 65-69. tions. Journal of Consulting and Clinical Health and Social Behavior, 21, 383-388.
Sher, K.J., & Otto, R. (1983). Cognitive Psychology, 57, 590-598. Silverstein, C. (1972). Behavior modification
deficits in compulsive checkers: An ex- Shontz, F.C., & Green, P. (1992). Trends in and the gay community. Paper presented
ploratory study. Behaviour Research and research on the Rorschach: Review and at the annual convention of the Associa-
Therapy, 21, 357-363. recommendations. Applied and Preven- tion for Advancement of Behavior Ther-
Sher, K.J., Walitzer, K.S., Wood, P.K., & tive Psychology, 1, 149-156. apy, New York.
Brent, E.F. (1991). Characteristics of chil- Shopsin, B., Friedman, E., & Gershon, S. Simeons, A.T.W. (1961). Man’s presumptu-
dren of alcoholics: Putative risk factors, (1976). Parachlorophenylalanine rever-
ous brain: An evolutionary interpretation of
substance use and abuse, and psycho- sal of tranylcypromine effects in de-
psychosomatic disease. New York: Dut-
pathology. Journal of Abnormal Psy- pressed patients. Archives of General Psy-
chology, 100, 427-448. chiatry, 33, 811-819. ton.
Sherwin, B.B. (1991). The psychoen- Shulman, K.I. (1993). Mania in the elderly. Simon, R.J., & Aaronson, D.E. (1988). The
docrinology of aging and female sexu- International Review of Psychiatry, 5, 445 insanity defense: A critical assessment of
ality. Annual Review of Sex Research. 2. -453. law and policy in the post-Hinckley era.
181-198. Shure, M., & Spivack, G. (1988). Interper- New York: Praeger.
Shneidman, E.S. (1973). Suicide. In Ency- sonal cognitive problem-solving. In R. Simons, A.D., Garfield, S.L., & Murphy,
clopedia Britannica. Chicago: Encyclope- Price, E. Cowen, R. Lorion, & X. Ramos- G.E. (1984). The process of change in
dia Britannica. McKay (Eds.), 14 ounces of prevention cognitive therapy and pharmacother-
Shneidman, E.S. (1976). A psychological (pp. 111-122). Washington, DC: Ameri-
apy for depression: Changes in mood
theory of suicide. Psychiatric Annals, 6, can Psychological Association.
and cognition. Archives of General Psy-
51-66. Siegel, J.M., Sorenson, S.B., Golding, J.M.,
chiatry, 41, 45-51.
Shneidman, E.S. (1985). Definition of sui- Burnam, M.A., & Stein, J.A. (1987). The
cide. New York: Wiley. prevalence of childhood sexual assault: Simons, A.D., Lustman, P.J., Wetzel, R.D.,
The Los Angeles Epidemiological & Murphy, G.E. (1985). Predicting re-
Shneidman, E.S. (1987). A psychological
Catchment Area Project. American Jour- sponse to cognitive therapy of depres-
approach to suicide. In G.R. VandenBos
nal of Epidemiology, 126, 1141-1153. sion: The role of learned resourceful-
& B.K. Bryant (Eds.), Cataclysms, crises,
and catastrophes: Psychology in action. Siegel, R.K. (1982). Cocaine smoking. Jour- ness. Cognitive Therapy and Research, 9,
Washington, DC: American Psychologi- nal of Psychoactive Drugs, 14, 277-359. 79- 89.
cal Association. Siegler, I.C., & Costa, P.T., Jr. (1985). Simons, A.D., Murphy, G.E., Levine, J.L.,
Shneidman, E.S., & Farberow, N.L. (1970). Health behavior relationships. In J.E. & Wetzel, R.D. (1985). Sustained im-
A psychologioal approach to the study Birren & K.W. Schaie (Eds.), Handbook of
provement one year after cognitive
of suicide notes. In E.S. Shneidman, N.L. the psychology of aging (2nd ed.). New
and/or pharmacotherapy of depres-
Farberow, & R.E. Litman (Eds.), The York: Van Nostrand-Reinhold.
sion. Archives of General Psychiatry, 43,
psychology of suicide. New York: Ja- Siever, L.J., Amin, P., Coccaro, E.P., Trest-
43- 48.
son Aronson. man, R., Silverman, J., et al. (1993). CSF
Shneidman, E.S., Farberow, N.L., & Lit- homovanillic acid in schizotypal per- Simons, M. (1996, June 28). For first time,
man, R.E. (Eds.). (1970). The psychology sonality disorder. American Journal of court defines rape as war crime. New
of suicide. New York: Jason Aronson. Psychiatry, 150, 149-151. York Times, p. 1.
Shoda, Y., Mischel, W., & Wright, J.C. Sifton, D.W. (1988). PDR drug interactions Sinclair, J.J., Larzelere, R.E., Paine, M.,
(1994). Intraindividual stability in the and side effects index. Oradell, NJ: Med- Jones, P., et al. (1995). Outcome of group
organization and patterning of behav- ical Economics. treatment for sexually abused adoles-
ior: Incorporating psychological situa- Sigman, M., Ungerer, J.A., Mundy, P., & cent females living in a group home set-
tions into the idiographic analysis of Sherman, T. (1987). Cognition in autistic ting: Preliminary findings. Journal of In-
personality. Journal of Personality and So- children. In D.J. Cohen, A.M. Donnellan,
terpersonal Violence, 10, 533-542.
cial Psychology, 67, 674-687. & R. Paul (Eds.), Handbook of autism
and pervasive developmental disorders (pp. Singer, J.L. (1984). The private personality.
Shogren, E. (1994, August 18). Treatment
against their will. Los Angeles Times, pp. 103-120). New York: Wiley. Personality and Social Psychology Bul-
Al, A16. Silk, K.R., Lee, S., Hill, E.M., & Lohr, N. letin, 10, 7-30.
Shoham, V., Bootzin, R.R., Rohrbaugh, M., (1995). Borderline personality disorder Singer, M., & Wynne, L.C. (1963). Differ-
& Urry, H. (1995). Paradoxical versus symptoms and severity of sexual abuse. entiating characteristics of the parents
R-58 √√ KAYNAKLAR
of childhood schizophrenics. American Carbamazapine compared with lithium der pedigrees. American Journal of Psy-
Journal of Psychiatry, 120, 234-243. in the treatment of mania. Archives of chiatry, 153, 271-274.
Sinnott, J.D. (1986). Sex roles and aging: General Psychiatry, 48, 915-921. Snyder, D.K., & Wills, R.M. (1989). Behav-
Theory and research from a systems per- Smith, D. (1982). Trends in counseling and ioral versus insight-oriented marital
spective. Basel, Switzerland: Karger. psychotherapy. American Psychologist, therapy: Effects of individual and inter-
Sintchak, G.H., & Geer, J.H. (1975). A vagi- 37, 802-809. spousal functioning. Journal of Consult-
nal plethysmograph system. Psychophysi- Smith, D.W., Bierman, E.L., & Robinson, ing and Clinical Psychology, 57, 39-46.
ology, 22, 113-115. N.M. (1978). The biologic ages of man: Snyder, D.K., Wills, R.M., & Grady-
Siris, S.G., Bermanzohn, P.C., Mason, S.E., From conception through old age. Philadel- Fletcher, A. (1991). Long-term effective-
& Shuwall, M.A. (1994). Maintenance phia: Saunders. ness of behavioral vs. insight-oriented
imipramine therapy for secondary de- Smith, G.T., Goldman, M.S., Greenbaum, marital therapy. Journal of Consulting
pression in schizophrenia: A controlled P.E., & Christiansen, B.A. (1995). Ex- and Clinical Psychology, 59, 1.38-141.
trial. Archives of General Psychiatry, 51, pectancy for social facilitation from
Snyder, M. (1983). The influence of indi-
109-115. drinking: The divergent paths of high
viduals on situations: Implications for
Sisson, R.W., & Azrin, N.H. (1989). The expectancy and iow expectancy adoles-
understanding the links between per-
community reinforcement approach. In cents. Journal of Abnormal Psychology,
104, 32-40. sonality and social behavior. Journal of
R.K. Hester & W.R. Miller (Eds.), Hand- Personality, 51, 497-516.
book of alcohol treat- Smith, J., Frawley, P.J., & Polissar, L.
ment approaches: Effec- (1991). Six- and twelve-month absti- Snyder, M., & White, E. (1982). Moods
tive alternatives. Elmsford, NY: Perga- nence rates in inpatient alcoholics and memories: Elation, depression, and
mon. treated with aversion therapy com- remembering the events of one’s life.
pared with matched inpatients from a Journal of Personality, 50, 149-167.
Sisson, R.W., & Azrin, N.H. (1989). The
community-reinforcement approach. In treatment registry. Alcoholism: Clinical Snyder, S.H. (1974). Madness and the brain.
R.K. Hester & W.R. Miller (Eds.), Hand- and Experimental Research, 15, 862-870. New York: McGraw-Hill.
book of alcoholism treatment approaches: Smith, K.F., & Bengston, V.L. (1979). Posi- Sobell, L.C., Toneatto, A., & Sobell, M.B.
Effective alternatives (pp. 242-258). New tive consequences of institutionaliza- (1990). Behavior therapy. In A.S. Bellack
York: Pergamon. tion: Solidarity between elderly parents & M. Hersen (Eds.), Handbook of compar-
Sizemore, C.C., & Pittillo, E.S. (1977). I’m and their middle aged children. The ative treatments for adult disorders (pp.
Eve. Garden City, NY: Doubleday. Gerontologist, 5, 438-447. 479 - 505). New York: Wiley.
Sizemore, J.P. (1995). Alabama’s confiden- Smith, M.L., Glass, G., & Miller, T. (1980).
Sobell, M.B., & Sobell, L.C. (1976). Second-
tiality quagmire: Psychotherapists, AIDS, The benefits of psychotherapy. Baltimore:
year treatment outcome of alcoholics
mandatory reporting, and Tarasoff. Law Johns Hopkins University Press.
treated by individualized behavior ther-
and Psychology Review, 19, 241-257. Smith, P.B. (1975). Controlled studies of apy: Results. Behaviour Research and
Skinner, B.F. (1953). Science and human be- the outcome of sensitivity training. Psy- Therapy, 14, 195-215.
havior. New York: Macmillan. chological Bulletin, 82, 597-622.
Sobell, M.B., & Sobell, L.C. (1993). Problem
Sklar, L.A., & Anisman, H. (1979). Stress Smith, S.S., & Newman, J.P. (1990). Alco-
drinkers: Guided self-change treatment.
hol and drug dependence in psycho-
and coping factors influence tumor New York: Guilford.
pathic and nonpsychopathic criminal
growth. Science, 205, 513-515. Society of Behavioral Medicine. (1989).
offenders. Journal of Abnormal Psychol-
Slater, E. (1961). The thirty-fifth Maudsley ogy, 99, 430-439. Bylaws of the Society of Behavioral Medi-
lecture: Hysteria 311. Journal of Mental cine. Washington, DC: Author.
Smith, T., Snyder, C.R., & Perkins, S.C.
Science, 107, 358-381.
(1983). Self-serving function of Solomon, Z., Mikulincev, M., & Flum, H.
Slater, E., & Glithero, E. (1965). A follow- hypochondriacal complaints: Physical (1988). Negative life events, coping re-
up of patients diagnosed as suffering symptoms as self-handicapping strate- sponse, and combat-related psy-
from hysteria. Journal of Psychosomatic gies. Journal of Personality and Social Psy- chopathology: A prospective study.
Research, 9, 9-13. chology, 44, 787-797. Journal of Abnormal Psychology, 97, 302-
Slavson, S.R. (1950). Analytic group psy- Smith, T.W. (1983). Change in irrational 307.
chotherapy with children, adolescents and beliefs and the outcome of rational- Sonda, P., Mazo, R., & Chancellor, M B
adults. New York: Columbia University emotive psychotherapy. Journal of Con- (1990). The role of yohimbine for the
Press. sulting and Clinical Psychology, 51, 156- treatment of erectile impotence. Journal
Sloane, R.B. (1980). Organic brain syn- 157. of Sex and Marital Therapy, 16, 15-21.
drome. In J.E. Birren & R.B. Sloane Smolowe, J. (1996, Fall). Older, longer.
(Eds.), Handbook of mental health and ag- Sorenson, S.B., & Brown, V.B. (1990). Inter-
Time, 148 (Special Issue), 76-80. personal violence and crisis interven-
ing. Englewood Cliffs, NJ: Prentice-Hall.
Smyer, M.A., & Gatz, M. (1995). The pub- tion on the college campus. New Direc-
Small, G.W., & Jarvik, L.F. (1982). The de- lic policy context of mental health care tions for Student Services, 49, 57-66.
mentia syndrome. Lancet, 1443-1446. for older adults. The Clinical Psycholo-
Soueif, M.I. (1976). Some determinants of
Small, G.W., Komanduri, R., Gitlin, M., & gist, 48, 31-36.
psychological deficits associated with
Jarvik, L.F. (1986). The influence of age Smyer, M.A., Zarit, S.H., & Quails, S.H.
on guilt expression in major depression. chronic cannabis consumption. Bulletin
(1990). Psychological interventions with of Narcotics, 28, 25-42.
International Journal of Geriatric Psychia- the aging individual. In J.E. Birren &
try, 1, 121-126. K.W. Schaie (Eds.), Handbook of the psy- Southwick, S.M., Krystal, J.H., Morgan,
Small, G.W., Kuhl, D.E., Riege, W.H., Fu- chology of aging (3rd ed., pp. 375-403). C.A., Johnson, D., Nagy, L.M., & et al.
jikawa, D.G., Ashford, J.W., et al. (1989). New York: Academic Press. (1993). Abnormal noradrenergic func-
Cerebral glucose metabolic patterns in tion in posttraumatic stress disorder
Smyth, C., Kalsi, G., Brynjofsson, J.,
Alzheimer’s disease: Effects of gender O’Neill, J., Curtis, D., et al. (1996). Fur- Archives of General Psychiatry, 50
and age at dementia onset. Archives of ther tests for linkage of bipolar affective 266-274.
General Psychiatry, 46, 527-533. disorder to the tyrosine hydroxylase Spacapan, S., & Oskamp, S. (1989). Intro-
Small, J.C., Klapper, M.H., Milstein, V., gene of chromosome 11p15 in a new se- duction to the social psychology of ag-
Kellans, J.J., Miller, M.J., et al. (1991). ries of multiplex British affective disor- ing. In S. Spacapan & S. Oskamp (Eds.),
KAYNAKLAR R-59
√√
The social psychology of aging (pp. 9-24). book. Washington, DC: American Psy- England Journal of Medicine, 319, 267-
Newbury Park, CA: Sage. chiatric Press. 273.
Spanos, N.P., Weekes, J.R., & Bertrand, Spitzer, R.M., Stunkard, A., Yanovski, S., Stanley, M.A., & Turner, S.M. (1995). Cur-
L.D. (1985). Multiple personality: A so- Marcus, M.D., Wadden, T., et al. (1993). rent status of pharmacological and be-
cial psychological perspective. Journal of Binge eating disorders should be in- havioral treatment of obsessive-compul-
Abnormal Psychology, 94, 362 -376. cluded in DSM-IV. International Journal sive disorder. Behavior Therapy, 26, 163-
Spar, J.E., & LaRue, A. (1990). Geriatric of Eating Disorders, 13, 161-169. 186.
psychiatry. Washington, DC: American Sprague, R.L., & Gadow, K.D. (1976). The Stanley, M.A., Beck, J.G., & Glassco, J.D.
Psychiatric Press. role of the teacher in drug treatment. (1997). Treatment of generalized anxiety
School Review, 85, 109-140. disorder in older adults: A preliminary
Sparrow, S.S., Ballo, D.A., & Cicchetti,
comparison of cognitive-behavioral and
D.V. (1984). Vineland Adaptive Behavior Sprenkle, D.H., & Storm, C.L. (1983). Di-
supportive approaches. Behavior Ther-
Scales. Circle Pines, MI: American Guid- vorce therapy outcome research: A sub- apy, 27, 565-581.
ance Service. stantive and methodological review.
Stansfield, J.M. (1973). Enuresis and uri-
Spector, I.P., & Carey, M.P. (1990). Inci- journal of Marital and Family Therapy, 9,
nary tract infection. In I. Kolvin, R.C.
dence and prevalence of the sexual dys- 239-258.
MacKeith, & S.R. Meadow (Eds.), Blad-
functions: A critical review of the em- Spunt, B., Goldstein, P., Brownstein, H., & der control and enuresis (pp. 102-103).
pirical literature. Archives of Sexual Fendrich, M. (1994). The role of mari- London: William Heinemann.
Behavior, 19, 389-408. juana in homicide. International Journal
Stanton, A.H., Gunderson, J.G., Knapp,
Spencer, G. (1989). Projections of the popula- of the Addictions, 29, 195-213. P.H., Frank, A.E., Vanicelli, M.L.,
tion of the United States, by age, sex, and Squires-Wheeler, E., Skodal, A., Agamo, Schnitzer, R., & Rosenthal, R. (1984). Ef-
race: 1988 to 2080. Washington, DC: U.S. O.M., Bassett, A.S., et al. (1993). Person- fects of psychotherapy in schizophre-
Department of Commerce. ality features and disorder in the sub- nia. Schizophrenia Bulletin, 10, 520-563.
Spengler, A. (1977). Manifest sado- jects in the New York High-Risk Project. Stanton, A.L., & Snider, P. (1993). Coping
masochism of males: Results of an em- Journal of Psychiatric Research, 27, 379- with breast cancer diagnosis: A prospec-
pirical study. Archives of Sexual Behavior, 393. tive study. Health Psychology, 12, 16-23.
6, 441-456. Srole, L., Langner, T.S., Michael, S.T., Stanton, M.D., & Bardoni, A. (1972). Drug
Spiegel, D. (1990). Can psychotherapy Opler, MX, & Rennie, T.A.C. (1962). flashbacks: Reported frequency in a
prolong cancer survival? Psychosomatics, Mental health in the metropolis: The mid- military population. American Journal of
32, 361-366. town Manhattan study. New York: Mc- Psychiatry, 129, 751-755.
Spiegel, D., Bloom, J.R., & Yalom, I. (1981). Graw-Hill. Starfield, B. (1972). Enuresis: Its pathogen-
Group support for patients with St. Lawrence, J., Jefferson, K.W., Banks, esis and management. Clinical Pedi-
metastatic cancer: A randomized P.G., Cline, T.R., et al. (1994). Cognitive- atrics, 11, 343-350.
prospective outcome study. Archives of behavioral group intervention to assist Stark, K.D., Kaslow, N.J., & Reynolds,
General Psychiatry, 38, 527-534. substance-dependent adolescents in W.M. (1987). A comparison of the rela-
Spiegel, D., Bloom, J.R., Kraemer, H.C., & lowering HIV infection. AIDS Education tive efficacy of self-control therapy and
Gottheil, E. (1989). Effect of psychoso- and Prevention, 6, 425-435. a behavioral problem-solving therapy
cial treatment on survival of patients St. Lawrence, J.S., & Madakasira, S. (1992). for depression in children. Journal of Ab-
with metastatic breast cancer. Lancet, 2, Evaluation and treatment of premature normal Child Psychology, 15, 91-113.
888-891. ejaculation: A critical review. Interna- Stark, K.D., Linn, J.D., MacGuire, M., &
Spiers, P.A. (1982). The Luria-Nebraska tional Journal of Psychiatry in Medicine, Kaslow, N.J. (in press). The social func-
Neuropsychological Battery revisited: A 22, 77-97. tioning of depressed and anxious chil-
theory in practice or just practicing? dren: Social skills, social knowl-
Staats, A.W., & Staats, C.K. (1963). Com-
Journal of Consulting and Clinical Psychol- edge, automatic thoughts, and physical
plex human behavior. New York: Holt,
arousal. Journal of Clinical Child Psychol-
ogy, 50, 301-306. Rinehart & Winston.
ogy.
Spiess, W.F.J., Geer, J.H., & O’Donohue, Stacy, A.W., Newcomb, M.D., & Bentler,
Stark, K.D., Napolitano, S., Swearer, S.,
W.T. (1984). Premature ejaculation: In- P.M. (1991). Cognitive motivation and
Schmidt, K., Jaramillo, D., & Hoyle, J.
vestigation of factors in ejaculatory la- drug use: A 9-year longitudinal study.
(1996). Issues in the treatment of de-
tency. Journal of Abnormal Psychology, Journal of Abnormal Psychology, 100, pressed children. Applied and Preventive
93, 242-245. 502-515. Psychology, 5, 59-83.
Spinetta, J.J. (1980). Disease-related com- Stacy, A.W., Sussman, S., Dent, C.W., Bur- Stark, K.D., Schmidt, K, Joiner, T.E., &
munication: How to tell. In J. Kellerman ton, D., & Flay, B.R. (1992). Moderators Lux, M.G. (in press). Depressive cogni-
(Ed.), Psychological aspects of childhood of peer social influence in adolescent tive triad: Relationship to severity of
cancer. Springfield, IL: Charles C. smoking. Personality and Social Psychol- depressive symptoms in children, par-
Thomas. ogy Bulletin, 18, 163-172. ents’ cognitive triad, and perceived
Spitzer, R.L., Endicott, J., & Gibbon, M. Stall, R.D., McKusick, L., Wiley, J., Coates, parental messages about the child him
(1979). Crossing the border into border- T., & Ostrow, D. (1986). Alcohol and or herself, the world, and the future.
line personality and borderline schizo- drug use during sexual activity and Journal of Abnormal Child Psychology.
phrenia. Archives of General Psychiatry, compliance with safe sex guidelines for Starr, B.D., & Weiner, M.B. (1981). The
36, 17-24. AIDS: The AIDS Behavioral Research Starr-Weiner report on sex and sexuality in
Spitzer, R.L., Gibbon, M., & Williams, J.B.W. Project. Health Education Quarterly, 13, the mature years. New York: Stein & Day.
(1986). Structured clinical interview 359-371. Steadman, H.J. (1979). Beating a rap: Defen-
of DSM-IV Axis 1 disorders. New York: Stampfer, M.J., Colditz, G.A., Willett, dants found incompetent to stand trial.
N.Y. State Psychiatric Institute, Biomet- W.C., Speizer, F.E., & Hennekens, C.H. Chicago: University of Chicago Press.
rics Research Department. (1988). A prospective study of moderate Steadman, H.J., McGreevy, M.A., Morris-
Spitzer, R.L., Skodol, A.E., Gibbon, M., & alcohol consumption and risk of coro- sey, J.P., Callahan, L.A., Robbins, P.C., &
Williams, J.B.W. (1981). DSM-III case- nary disease and stroke in women. New Cirincione, C. (1993). Before and after
R-60 √√ KAYNAKLAR
Hinckley: Evaluating insanity defense re- Journal of Community Psychology, 13, follow-up. Bulletin of the Menninger
form. New York: Guilford. 111-124. Clinic, 52, 231-247.
Steele, C.M., & Josephs, R.A. (1988). Stolberg, S. (1996a, August 24). Clinton Stone, M.H. (1993). Abnormalities of person-
Drinking your troubles away: 2. An at- imposes wide crackdown on tobacco ality. Within and beyond the realm of treat-
tention-allocation model of alcohol’s ef- firms. Los Angeles Times, pp. Al, A10. ment. New York: Norton.
fects on psychological stress. Journal of Stolberg, S. (1996b, October 1). Ending life Stone, S.V., & Costa, P.T. (1990). Disease-
Abnormal Psychology, 97, 196-205. on their own terms. Los Angeles Times, prone personality or distress-prone per-
Stephens, B.J. (1985). Suicidal women and pp. Al, A14. sonality? The role of neuroticism in
their relationships with husbands, boy- Stoller, E.P., & Gibson, R.C. (1994). Worlds coronary heart disease. In H.S. Fried-
friends, and lovers. Suicide and Life- of difference: Inequality in the aging experi- man (Ed.), Personality and Disease. New
Threatening Behavior, 25, 77-89. ence. Thousand Oaks, CA: Pine Forge York: Wiley.
Stephens, J.H., & Kamp, M. (1962). On Press.
Stormer, S.M., & Thompson, J.K. (1996).
some aspects of hysteria: A clinical Stoller, F.H. (1968). Accelerated interac- Explanations of body image distur-
study. Journal of Nervous and Mental Dis- tion: A time-limited approach based on bance: A test of maturational status,
ease, 134, 305-315. the brief intensive group. International negative verbal commentary, and socio-
Stephens, R.S., Roffman, R.A., & Simpson, Journal of Group Psychotherapy, 18, 220- logical hypotheses. International Journal
E.E. (1993). Adult marijuana users seek- 235.
of Eating Disorders, 19, 193-202.
ing treatment. Journal of Consulting and Stom, M., French, S.A., Resnick, M.D., &
Clinical Psycology, 61, 1100-1104. Story, M., French, S.A., Resnick, M.D., &
Blum, R.W. (1995). Ethnic/racial and so-
Blum, R.W. (1995). Ethnic/racial and so-
Stern, D.B. (1977). Handedness and the cioeconomic differences in dieting be-
cioeconomic differences in dieting be-
lateral distribution of conversion reac- haviors and body image perceptions in
haviors and body image perceptions in
tions. Journal of Nervous and Mental Dis- adolescents. International Journal of Eat-
ing Disorders, 18, 173-179. adolescents. International journal of Eat-
ease, 164, 122-128.
ing Disorders, 18, 173-179.
Stern, R.S., & Cobb, J.P. (1978). Phenome- Stone, A.A. (1975). Mental health and law: A
nology of obsessive-compulsive neuro- system in transition. Rockville, MD: Na- Strauss, J.S., Carpenter, W.T., & Bartko, J.J.
sis. British Journal of Psychiatry, 132, tional Institute of Mental Health. (1974). The diagnosis and understand-
233-234. ing of schizophrenia: Part 3. Specula-
Stone, A.A., & Neale, J.M. (1982). Devel-
opment of a methodology for assessing tions on the processes that underlie
Sternberger, R.T., Turner, S.M., Beidel,
daily experiences. In A. Baum and J. schizophrenic signs and symptoms.
D.C., & Calhoun, K.S. (1995). Social
Singer (Eds.), Environment and health. Schizophrenia Bulletin, 1, 61-69.
phobia: An analysis of possible devel-
opmental pathways. Journal of Abnormal Hillsdale, NJ: Erlbaum. Strauss, M.E., & Ogrocki, P.K. (1996). Con-
Psychology, 104, 526-531. Stone, A.A., & Neale, J.M. (1984). The ef- firmation of an association between
Stets, J.E., & Straus, MA. (1989). The mar- fects of “severe” daily events on mood. family history of affective disorder and
riage license as a hitting license: A com- journal of Personality and Social Psychol- the depressive syndrome in Alzhei-
parison of assaults in dating, cohabit- ogy, 46, 137-144. mer’s disease. American Journal of Psy-
ing, and married couples. Journal of Stone, A.A., Bovbjerg, D.H., Neale, J.M., chiatry, 153, 1340-1342.
Family Violence, 4, 161-180. Napoli, A., Valdimarsdottir, H., et al. Stringer, A.Y., & Josef, N.C. (1983).
Steuer, J.L. (1982). Psychotherapy with (1992). Development of common cold Methylphenidate in the treatment of ag-
older women: Ageism and sexism in symptoms following experimental rhi- gression in two patients with antisocial
traditional practice. Psychotherapy: The- novirus infection is related to prior personality disorder. American Journal of
ory, research and practice, 19, 429-436. stressful life events. Behavioral Medicine, Psychiatry, 140, 1365-1366.
Stevenson, J., & Jones, I.H. (1972). Behav- 18, 115-120.
Strober, M., Morrell, B., Burroughs, J.,
ior therapy technique for exhibitionism: Stone, A.A., Cox, D.S., Valdimarsdottir, H., Salkin, B., & Jacobs, C. (1985). A con-
A preliminary report. Archives of General Jandorf, L., & Neale, J.M. (1987). Ev- trolled family study of anorexia ner-
Psychiatry, 27, 839-841. idence that secretory IgA antibody is as- vosa. Journal of Psychiatric Research, 19,
Stevenson, J.S., & Topp, R. (1990). Effects sociated with daily mood. Journal of Per- 239-246.
of moderate and low intensity long- sonality and Social Psychology, 52, 988-
993. Strober, M., Salkin, B., Burroughs, J., &
term exercise by older adults. Research Morrell, W. (1982). Validity of the bu-
in Nursing and Health, 13, 209-213. Stone, A.A., Reed, B.R., & Neale, J.M.
limia-restrictor distinction in anorexia
Stewart, B.D., Hughes, C., Frank, E., An- (1987). Changes in daily event fre-
nervosa, journal of Nervous and Mental
quency precede episodes of physical
derson, B., Kendall, K, & West, D. Disease, 170, 345-351.
symptoms. Journal of Human Stress, 13,
(1987). Profiles of immediate and de-
70- 74. Strong, R, Huang, J.S., Huang, S.S.,
layed treatment seekers. Journal of Ner-
Stone, G. (1982). Health psychology, a new Chung, H.D., Hale, C, et al. (1991). De-
vous and Mental Disease, 175, 90 - 94.
journal for a new field. Health Psychol- generation of the cholinergic innerva-
Stinson, F.S., & DeBakey, S.F. (1992). tion of the locus ceruleus in
ogy, 1, 1-6.
Alcohol-related mortality in the United Alzheimer’s disease. Brain Research, 542,
States 1979-1988. British Journal of Ad- Stone, L.J., & Hokanson, J.E. (1967).
23-28.
diction, 87, 777-783. Arousal reduction via self-punitive be-
havior. Journal of Personality and Social Strub, R.L., & Black, F.W. (1981). Organic
Stolbach, L.L., Brandt, U.C., Borysenko,
Psychology, 12, 72 - 79. brain syndromes: An introduction to neu-
J.Z., Benson, H., Maurer, S.N., Lesser-
robehavioral disorders. Philadelphia: F.A.
man, J., Albright, T.E., & Albright, N.L. Stone, M.H. (1986). Exploratory psy-
Davis.
(1988, April). Benefits of a mind/body chotherapy in schizophrenia-spectrum
group program for cancer patients. Paper patients: A reevaluation in the light of Strunin, L., & Hingson, R. (1987). Ac-
presented at the annual meeting of the long-term follow-up of schizophrenic quired immunodeficiency syndrome:
Society for Behavioral Medicine, Boston. and borderline patients. Bulletin of the Knowledge, beliefs, attitudes, and be-
Stolberg, A.L., & Garrison, K.M. (1985). Menninger Clinic, 50, 287-306. haviors. Pediatrics, 79, 825 - 828.
Evaluating a primary prevention pro- Stone, M.H. (1987). Psychotherapy of bor- Strupp, H.H. (1989). Psychotherapy: Can
gram for children of divorce. American derline patients in light of long-term the practitioner learn from the re-
KAYNAKLAR R-61
√√
searcher? American Psychologist, 44, Journal of Group Psychotherapy, 46, 163- namic psychotherapy: A meta-analysis.
717-724. 176. Journal of Consulting and Clinical Psychol-
Strupp, H.H., Hadley, S.W., & Gomes- Sundin, O., Ohman, A., Palm, T., & Strom, ogy, 59, 704-714.
Schwartz, B. (1977). Psychotherapy for G. (1995). Cardiovascular reactiv- Swain, A., & Suls, J. (1996). Reproducibil-
better or worse: An analysis of the problem ity, Type A behavior, and coronary heart ity of blood pressure and heart rate re-
of negative effects. New York: Jason Aron- disease: Comparisions between my- activity: A meta-analysis. Psychophysiol-
son. ocardial infarction patients and controls ogy, 33, 162-174.
during laboratory-induced stress. Psy- Swan, N. (1994). Marijuana, other drug
Stuart, I.R., & Greer, J.G. (Eds.). (1984).
chophysiology, 32. 28-35. use among teens continues to rise.
Victims of sexual aggression: Treatment of
children, women and men. New York: Van Suppes, T., Baldessarini, R.J., Faedda, NIDA Notes: National Institute on Drug
Nostrand-Reinhold. G.L., & Tohen, M (1991). Risk of recur- Abuse, 10, 8-9.
rence following discontinuation of Swann, W.B., Jr. (1996). Self-traps: The elu-
Stuart, R.B. (1976). An operant interper-
lithium treatment in bipolar disorder. sive quest for higher self-esteem. New
sonal program for couples. In D.H.L.
Archives of General Psychiatry, 48, 1082- York: W.H. Freeman.
Olson (Ed.), Treating relationships. Lake
1087.
Mills, IA: Graphic Publishing. Swanson, J.W., Holzer, C.E., Ganju, V.K.,
Susser. E.. & Wanderling, J. (1994). Epi-
Stuart, R.B. (1978). Protection of the right & Jono, R.T. (1990). Violence and psy-
demiology of nonaffective acute remit-
to informed consent to participate in re- chiatric disorder in the community: Evi-
ting psvehosis versus schizophrenia:
search. Behavior Therapy, 9, 73 -82. dence from the Epidemiological Catch-
Sex and sociocultural setting. Archives of
ment Area surveys. Hospital and
Stunkard, A.J., & Rush, J. (1974). Dieting General Psychiatry, 51, 294-301.
Community Psychiatry, 41, 761-770.
and depression reexamined: A critical Susser E Neugebauer, R., Hoek, H.W.,
review of reports of untoward re- Swartz, M., Blazer, D., George, L., & Lan-
Brown. AS., Lin, S., et al. (1996). Schizo-
sponses during weight reduction for derman, R. (1986). Somatization disor-
phrenia after prenatal famine: Further
obesity. Annals of Internal Medicine. 81. der in a community population. Ameri-
evidence. Archives of General Psychiatry,
526-533. can Journal of Psychiatry, 143, 1403-
53 25-31.
1408.
Sturgis, E.T., & Adams, H.E. (1978). The Sussman. S. (1996). Development of a
right to treatment: Issues in the treat- Swartz, M., Blazer, D., George, L., & Win-
school-based drug abuse prevention
ment of homosexuality. Journal of Con- field, I. (1990). Estimating the preva-
curriculum for high-risk youth. Journal
lence of borderline personality in the
sulting and Clinical Psychology. 46, 165- of Psychoactive Drugs, 28, 169-182.
community. Journal of Personality Disor-
169. Sussman, S., Dent, C.W., Burton, D., Stacy, ders, 1990, 257- 272.
Suddath, R.L., Christison, G.W., Torrey, A.W., & Flay, B.R. (1995). Developing
Sweet, J.J., Carr , M.A., Rossini, E., &
E.F., Cassonova, M.F., Weinberger, school-based tobacco use prevention and
Kasper, C. (1986). Relationship between
D R. et al. (1990). Anatomical abnor- cessation programs. Thousand Oaks, CA:
Sage. the Luria-Nebraska Neuropsychologi-
malities in the brains of monozygotic
cal Battery and the WISC-R: Further
twins discordant for schizophrenia. Sussman, S., Dent, C.W., McAdams, L.,
examination using Kaufman’s factors.
New England Journal of Medicine, 322, Stacy, A.W., Burton, D., & Flay, B.R.
International Journal of Clinical Neuropsy-
789- 793. (1994). Group self-identification and
chology, 8, 177-180.
Sue, D.W., & Sue, D. (1992). Counseling the adolescent cigarette smoking: A 1-year
prospective study. Journal of Abnormal Sweet, R.A., Mulsant, B.H., Gupta, B., Ri-
culturally different (2nd ed.). New York:
Psychology, 103, 576 - 580. fai, A.H., Pasternak, R.E., et al. (1995).
Wiley.
Duration of neuroleptic treatment and
Sue, S., Zane, N., & Young, K. (1994). Re- Sussman, S., Dent, C.W., Simon, T.R.,
prevalence of tardive dyskinesia in late
search on psychotherapy with cultur- Stacy, A.W., Galaif, E.R., Moss, M.A.,
life. Archives of General Psychiatry, 52,
ally diverse populations. In A.E. Bergin Craig, S., & Johnson, C.A. (1995). Imme-
478-486.
& S.L. Garfield (Eds.), Handbook of psy- diate impact of social influence-oriented
substance abuse prevention curricula in Sweeting, H.W. (1995). Family life and
chotherapy and behavior change. Fourth health in adolescence. Social Science and
traditional and continuation high
edition (pp. 783-820). New York: Wiley. Medicine, 40, 163-175.
schools. Drugs and Society, 8, 65-81.
Suinn, R.M., & Richardson, R. (1971). Syndulko, K. (1978). Electrocortical inves-
Sussman, S., Stacy, A.W., Dent, C.W., Si-
Anxiety management training: A non- tigations of sociopathy. In R.D. Hare &
mon, T.R., & Johnson, C.A. (in press).
specific behavior therapy program for D. Schalling (Eds.), Psychopathic behav-
Marijuana use: Current issues and new
anxiety control. Behavior Therapy, 2, 498- iour: Approaches to research. New York:
research directions. The Journal of Drug
510. Wiley.
Issues.
Sukhai, R.N., Mol, J., & Harris, A.S. (1989). Szasz, T. (1986). The case against suicide
Sussman, S., Dent, C.W., Stacy, A.W., Bur-
Combined therapy of enuresis alarm prevention. American Psychologist, 41,
ciage, C., Raynor, A., et al. (1990). Peer-
and desmopressin in the treatment of group association and adolescent to- 806-812.
nocturnal enuresis. European Journal of bacco use. Journal of Abnormal Szasz, T.S. (1963). Law, liberty, and psychia-
Pediatrics, 148, 465-467.
Psychology, 99, 349-352. try. New York: Macmillan.
Sullivan, H.S. (1953). The interpersonal the-
Sutcliffe, J.P., & Jones, J. (1962). Personal Szasz, T.S. (Ed.). (1974). The age of madness:
ory of psychiatry. New York: Norton. The history of involuntary hospitalization.
identity, multiple personality, and hyp-
Sullivan, P.F. (1995). Mortality in anorexia nosis. International Journal of Clinical and New York: Jason Aronson.
nervosa. American Journal of Psychiatry, Experimental Hypnosis, 10, 231-269. Szatmari, P., Offord, D R., & Boyle, M.H.
152, 1073-1075. (1989). Ontario child health study:
Sutker, P.B., Davis, J.M., Uddo, M., &
Suls, J., & Fletcher, B. (1985). The relative Ditta, A. (1995). Warzone stress, per- Prevalence of attention deficit disorder
efficacy of avoidant and nonavoidant sonal resources, and post-traumatic with hyperactivity, journal of Child Psy-
coping strategies: A meta-analysis. stress disorder in Persian Gulf War re- chology and Psychiatry, 30, 219-230.
Health Psychology, 4, 249-288. turnees. Journal of Abnormal Psychology, Tallal, P., Miller, S.L., Bedi, G., Byma, G.,
Sultenfuss, J., & Geczy, B., Jr. (1996). 104, 444-453. Wang, X., Nagarajan, S.S., Schreiner,
Group therapy on state hospital chronic Svartberg, M., & Stiles, T.C. (1991). Com- C., Jenkins, W.M., & Merzenich, M.M.
wards: Some guidelines. International parative effects of short-term psychody- (1996). Language comprehension in lan-
R-62 √√ KAYNAKLAR
guage-learning impaired children im- B.A. Edelstein (Eds.), Handbook of clini- graphics at presentation. Acta Psychi-
proved with acoustically modified cal gerontology. New York: Pergamon. atrica Scandinavica, 84, 288-293.
speech. Science, 271, 81-84. Terman, L.M. (1995). Genetic studies of ge- Toran-Allerand, C.D. (1976). Sex steroids
Tallmadge, J., & Barkley, R.A. (1983). The nius. Stanford, CA: Stanford University and the development of the newborn
interactions of hyperactive and normal Press. mouse hypothalamus and preoptic area
boys with their mothers and fathers. in vitro: Implications for sexual differ-
Theodor, L.H., & Mandelcorn, M.S. (1973).
Journal of Abnormal Child Psychology, entiation. Brain Research, 106, 407-412.
Hysterical blindness: A case report us-
11, 565-579.
ing a psychophysical technique. Journal Torgersen, S. (1983). Genetic factors in
Tanzi, R.E., Gusella, R, Watkins, P.C., of Abnormal Psychology, 82, 552-553. anxiety disorders. Archives of General
Bruns, G.A.P., St. George-Hyslop, P.,
Thibaut, J.W., & Kelley, H.H. (1959). The Psychiatry, 40, 1085-1089.
Van Keunen, M.L., et al. (1987). Amy-
loid B protein gene: cDNA, mRNA dis- social psychology of groups. New York: Torgersen, S. (1986). Genetics of somato-
tribution, and genetic linkage near the Wiley. form disorder. Archives of General Psy-
Alzheimer locus. Science, 235, 880-884. Thigpen, C.H., & Cleckley, H. (1954). The chiatry, 43, 502 - 505.
Task Force on Promotion and Dissemina- three faces of Eve. Kingsport, TN: Torrey, E.F. (1996). Out of the shadows: Con-
tion of Psychological Procedures. Kingsport Press. fronting America’s mental health crisis.
(1995). Training in and dissemination of Thomas, S., Gilliam, A., & Iwrey, C. (1989). New York: Wiley.
empirically-validated psychological Knowledge about AIDS and reported Torrey, E.F., Taylor, E., Bowler, A., &
treatments: Report and recommenda- risk behaviors among black college stu- Gottesman, 1. (1994). Schizophrenia and
tions. The Clinical Psychologist, 48, 3-23. dents. Journal of American College
manic depressive disorder. The biological
Tate, B.G., & Baroff, G.S. (1966). Aversive Health, 32, 61-66.
roots of mental illness as revealed by the
control of self-injurious behavior in a Thompson, G.O.B., Raab, G.M., Hepburn, landmark study of identical twins. New
psychotic boy. Behaviour Research and W.S., Hunter, R., Fulton, M., & Laxen, York: Basic Books.
Therapy, 4, 281 -287. D.P.H. (1989). Blood-lead levels and
Tramontana, J., & Stimbert, V. (1970).
Taylor, C.B. (1983). DSM-III and behav- children’s behaviour—Results from the
ioral assessment. Behavioral Assessment, Some techniques of behavior modifica-
Edinburgh lead study. Journal of Child
5, 5-14. tion with an autistic child. Psychological
Psychology and Psychiatry, 30, 515-528.
Reports, 27, 498.
Taylor, S.E., & Brown, J.D. (1988). Illusion Thompson, L.W., Gallagher, D., & Breck-
and well-being: A social psychological Traskman, L., Asberg, M., Bertilsson, L., &
enridge, J.S. (1987). Comparative effec-
perspective on mental health. Psycholog- Sjostrand, L. (1981). Monoamine
tiveness of psychotherapies for de-
ical Bulletin, 103, 193-210. pressed elders. Journal of Consulting and metabolites in CSF and suicidal behav-
Taylor, S.E., Kemeny, M.E., Aspinwall, Clinical Psychology, 55, 385-390. ior. Archives of General Psychiatry, 38,
L.G., Schneider, S.G., Rodriguez, R., & 631-639.
Thoresen, C.E., Friedman, M., Powell, L.H.,
Herbert, M. (1992). Optimism, coping, Treffert, D.A., McAndrew, J.B., & Dreifu-
Gill, J.J., & Ulmer, D.K. (1985). Al-
psychological distress, and high-risk erst, P. (1973). An inpatient treatment
tering the type A behavior pattern in
sexual behavior among men at risk for program and outcome for 57 autistic
postinfarction patients. Journal of Car-
acquired immunodeficiency syndrome and schizophrenic children. Journal of
diopulmonary Rehabilitation, 5, 258-266.
(AIDS). Journal of Personality and Social
Autism and Childhood Schizophrenia, 3,
Psychology, 63, 460 - 473. Thyer, B.A., & Curtis, G.C. (1984). The ef-
138-153.
Teasdale, J.D., Fennell, M.J.V., Hibbert, fects of ethanol on phobic anxiety. Be-
haviour Research and Therapy, 22, 599- Trickett, P.K., & Putnam, F.W. (1993). Im-
G.A., & Amies, P.L. (1984). Cognitive
therapy for major depressive disorder 610. pact of child sexual abuse on females:
in primary care. British journal of Psychi- Tiefer, L., Pedersen, B., & Melman, A. Toward a developmental, psychobiologi-
atry, 44, 400-406. (1988). Psychosocial follow-up of penile cal integration. Psychological Science, 4,
prosthesis implant patients and part- 81-87.
Telch, C.F., & Telch, M.J. (1986). Group
coping skills instruction and supportive ners. Journal of Sex and Marital Therapy, True, W.R., Rice, J., Eisen, S.A., Heath,
group therapy for cancer patients: A 34, 184-201. A.C., Goldberg, J., et al. (1993). A twin
comparison of strategies, journal of Con- Tienari, P. (1991). Interaction between ge- study of genetic and environmental
sulting and Clinical Psychology, 54, 802- netic vulnerability and family environ- contributions to liability for posttrau-
808. ment: The Finnish adoptive family matic stress disorder. Archives of General
Telch, M.J., & Harrington, P.J. (in press). study of schizophrenia. Acta Psychiatrica Psychiatry, 50, 257-264.
Anxiety sensitivity and expectedness of Scandinavica, 84, 460-465. Truett, J., Cornfield, J., & Kannel, W.
arousal in mediating affective response (1967). Multivariate analysis of the risk
to 35% carbon dioxide inhalation. Tillich, P. (1952). The courage to be. New
Haven, CT: Yale University Press. of coronary heart disease in Framing-
Teplin, L.A. (1984). Criminalizing mental ham. Journal of Chronic Disease, 20, 511-
disorder: The comparative arrest rate of Tollefson, D.J. (1972). The relationship be-
524.
the mentally ill. American Psychologist, tween the occurrence of fractures and life
crisis events. Unpublished Master of Trull, T.J., Widiger, T.A., & Frances, A.
29, 794 - 803.
Nursing thesis, University of Washing- (1987). Covariation of criteria for
Teri, L., & Lewinsohn, P.M. (1986). Indi-
ton, Seattle. avoidant, schizoid, and dependent per-
vidual and group treatment of unipolar
Tollefson, G.D., Rampey, A.H., Jr., Pot- sonality disorders. American Journal of
depression: Comparison of treatment
vin, J.H., Jenike, M.A., Rush, A.J., et al. Psychiatry, 144, 767- 771.
outcome and identification of predic-
tors of successful treatment outcome. (1994). A multicenter investigation of Tsai, G., Parssani, L.A., Slusher, B.S.,
Behavior Therapy, 17, 215-228. fixed-dose fluoxetine in the treatment of Carter, R., Baer, L., et al. (1995). Abnor-
Teri, L., & Logsdon, R.G. (1992). The fu- obsessive-compulsive disorder. Archives mal excitatory neurotransmitter metab-
ture of psychotherapy with older of General Psychiatry, 51, 552-558. olism in schizophrenic brains. Archives
adults. Psychotherapy, 29, 81-87. Tomasson, K., Kent, D., & Coryell, W. of General Psychiatry, 52, 829-836.
Teri, L., & Reifler, B.V. (1987). Depression (1991). Somatization and conversion Tsoi, W.F. (1990). Developmental profile of
and dementia. In L.L. Carstensen & disorders: Comorbidity and demo- 200 male and 100 female transsexuals in
KAYNAKLAR R-63
√√
Singapore. Archives of Sexual Behavior, paverine and phentolamine in the treat- hood: Self-motivated quitting. In Can-
19, 595-605. ment of psvchogenic impotence. Journal cer: The health consequences of smoking, a
Tsuang, M.T., & Faraone, S.V. (1990). The of Sex and Marital Therapy, 15, 163-176. report of the Surgeon General. Washing-
genetics of mood disorders. Baltimore: Turner, R.J., & Sternberg, M.P. (1978). Psy- ton, DC: U.S. Government Printing Of-
Johns Hopkins University Press. chosocial factors in elderly patients ad- fice.
Tucker, J.A., Vuchinich, R.E., & Downey, mitted to a psychiatric hospital. Age and U.S. Department of Health and Human
K.K. (1992). Substance abuse. In S.M. Aging. 7, 171-177. Services. (1989). Reducing the health con-
Turner, K.S. Calhoun, & H.E. Adams Turner, R.J., & Wagonfeld, M.O. (1967). sequences of smoking: 25 years of progress.
(Eds.), Handbook of clinical behavior ther- Occupational mobility and schizophre- A report of the Surgeon General, Executive
apy (pp. 203- 223). New York: Wiley. nia. American Sociological Review, 32, summary (DHHS Publication No. CDC
Tune, L.E., Wong, D.F., Pearlson, G.D., 104-113. 89-8411). Washington, DC: U.S. Gov-
Strauss, M.E., Young, T., et al. (1993). Turner, R.M. (1993). Dynamic-cognitive- ernment Printing Office.
Dopamine D2 receptor density esti- behavior therapy. In T. Giles (Ed.), Hand-
U.S. Department of Health and Human
mates in schizophrenia: A positron- book of effective psychotherapy (pp.
Services. (1990b). The health benefits of
emission tomography study with “C- 437-454). New York: Plenum.
methylspiperone.” Psychiatry Research smoking cessation: A report of the surgeon
Turner, R.M. (1994). Borderline, narcissis- general. Alexandria, VA: Author.
49, 219-237. tic, and histrionic personality disorders.
Tuomilehto, J., Geboers, J., Salonen. I T In M. Hersen & R.T. Ammerman (Eds.), U.S. Department of Health and Human
Nissinen, A., Kuulasman, K., & Puska, Handbook of prescriptive treatments for Services. (1993). Eighth special report to
P. (1986). Decline in cardiovascular mor- adults (pp. 393-420). New York: the U.S. Congress on alcohol and health.
tality in North Karelia and other parts Plenum. Alexandria, VA: Author.
of Finland. British Medical Journal. 295. Turner, S.M., Beidel, D.C., & Cooley- U.S. Department of Health and Human
1068-1071. Services. (1994). National survey results
Quille, M.R. (1995). Two-year follow-up
Turk, D.C. (1996). Cognitive factors in of social phobics treated with Social Ef- on drug use from the Monitoring the Fu-
chronic pain and disability. In K.S. Dob- fectiveness Therapy. Behaviour Research ture Study, 1975-1993. Rockville, MD:
son & K.D. Craig (Eds.), Advances in and Therapy, 33, 553-555. National Institute on Drug Abuse.
cognitive-behavioral therapy (pp. 83-115).
Turner, S.M., Beidel, D.C., & Townsley, U.S. Department of Health and Human
Thousand Oaks, CA: Sage.
R.M. (1992). Behavioral treatment of so- Services. (1997). Alcohol and health.
Turk, D.C., Meichenbaum, D.H., & Genest, cial phobia. In S.M. Turner, K.S. Cal- Washington, DC: NIH.
M. (1983). Pain and behavioral medi- houn, & H.E. Adams (Eds.), Handbook of
cine: A cognitive, behavioral perspective. Ullmann, L., & Krasner, L. (1975). A psy-
clinical behavior therapy (2nd ed., pp.
New York: Guilford. chological approach to abnormal behavior
13-37). New York: Wiley.
Turk, D.C., Wack, J.T., & Kerns, R.D. (2nd ed.). Englewood Cliffs, NJ: Prentice-
Tuschen, B., & Bent, H. (1995). Intensive
(1985). An empirical examination of the Hall.
brief inpatient treatment of bulimia ner-
“pain behavior” construct. Journal of Be- vosa. In K.D. Brownell & C.G. Fairburn Upper, D., & Ross, S.M. (Eds.). (1980). Be-
havioral Medicine, 8, 119-130. (Eds.), Eating disorders and obesity: A havioral group therapy 1980: An annual re-
Turk-Charles, S., Rose, T., & Gatz, M. comprehsive handbook. New York: Guil- view. Champaign, IL: Research Press.
(1996). The significance of gender in the ford. Vaillant, G.E. (1979). Natural history of
treatment of older adults. In L.L. Twentyman, C.T., & McFall, R.M. (1975). male psychologic health: Effects of
Carstensen, B.A. Edelstein, & L. Dorn- Behavioral training of social skills in mental health on physical health. New
brand (Eds.), The practical handbook of shy males. Journal of Consulting and England Journal of Medicine, 301, 1249-
clinical gerontology (pp. 107-128). Thou- Clinical Psychology, 43, 384-395. 1254.
sand Oaks, CA: Sage.
Tye, J. (1991). Stop teenage addiction to to- Vaillant, G.E. (1983). The natural history of
Turkat, I.D., & Maisto, S.A. (1985). Person- bacco. Springfield, MA: Stop Teenage alcoholism: Causes, patterns, and paths to
ality disorders: Application of the ex- Addiction to Tobacco.
perimental method to the formulation recovery. Cambridge, MA: Harvard Uni-
Tykra, A.R., Cannon, T.D., Haslam, N., versity Press.
and modification of personality disor-
Mednick, S.A, Schulsinger, F., et al. Vaillant, G.E. (1996). A long-term fol-
ders. In D.H. Barlow (Ed.), Clinical
handbook of psychological disorders. New (1995). The latent structure of schizo- lowup of male alcohol abuse. Archives of
York: Guilford. typy. I. Premorbid indicators of a taxon General Psychiatry, 53, 243-250.
Turkewitz, H., & O’Leary, K.D. (1977). A of individuals at risk for schizophrenia
Valdes, M., Garcia, L., Treserra, J., & et al.
comparison of communication and behav- spectrum disorders. Journal of Abnormal
(1989). Psychogenic pain and depres-
ioral marital therapy. Paper presented at Psychology, 104, 173-184.
sive disorders: An empirical study. Jour-
the Eleventh Annual Convention of the U. S. Department of Health and Human
nal of Affective Disorders, 16, 21-25.
Association for Advancement of Behav- Services (1991). Health United States:
ior Therapy, Atlanta. 1990. Washington, DC. U.S. Govern- van Broeckhoven, C.L. (1995). Molecular
ment Printing Office. genetics of Alzheimer disease: Identifi-
Turkheimer, E. (in press). Heritability and
U.S. Bureau of the Census (1990). Statisti- cation of genes and gene mutations. Eu-
biological explanation.
cal abstract of the United States. Washing- ropean Neurology, 35, 8-19.
Turkheimer, E., & Parry, C.D. (1992). Why
the gap? Practice and policy in civil ton, DC. van den Broucke, S., Vandereycken, W., &
commitment hearings. American Psy- U.S. Bureau of the Census. (1986). Statisti- Vertommen, H. (1995). Marital Commu-
chologist, 47, 646-655. cal brief. Washington, DC: U.S. Govern- nication in Eating Disorders: A Con-
Turner, B.F., & Adams, C.G. (1988). Re- ment Printing Office. trolled Observational Study. Interna-
ported change in preferred sexual activ- U.S. Department of Health and Human tional Journal of Eating Disorders, 17,
ity. The Journal of Sex Research, 25, 289- Services, National Center for Health 1-23.
303. Statistics. (1990a, August 30). Monthly Van der Kolk, B., Greenberg, M., Boyd,
Turner, L.A., Althof, S.E., Levine, S.B., vital statistics. H., & Krystal, J.H. (1985). Inescapable
Risen, C.B.. Bodner, D.R., Kursh, E.D., & U.S. Department of Health and Human shock, neurotransmitters, and addiction
Resnick, M.I. (1989). Self-injection of pa- Services. (1982). Prevention in adult- to trauma: Toward a psychobiology of
R-64 √√ KAYNAKLAR
posttraumatic stress. Biological Psychia- pediatric chronic disorders. Clinical Psy- unfolding. Contemporary Psychoanalysis,
try, 20, 314-325. chology Review, 4, 585-596. 18, 259-273.
van der Kolk, B.A., Dreyfuss, D., Mi- Varni, J.W., Blount, R.L., Waldron, S.A., & Wachtel, P.L. (1993). Therapeutic communi-
chaels, M., Shera, D., Berkowitz, R., et Smith, A.J. (1997). Management of pain cation: Principles and effective practice.
al. (1994). Fluoxetine in posttraumatic and distress. In M.C. Roberts (Ed.), New York: Guilford.
stress disorder. Journal of Clinical Psychi- Handbook of pediatric psychology. New Wachtel, P.L. (1997). Psychoanalysis, behav-
atry, 15, 517-523. ior therapy and the relational world. Wash-
York: Guilford.
van Egeren, L.F., & Madarasmi, S. (1987). ington, DC: American Psychological As-
Vaughn, C.E., & Leff, J.P. (1976). The influ-
A computerized diary for ambulatory sociation.
blood pressure monitoring. In N. ence of family and social factors on the
course of psychiatric illness. A compari- Wahl, O.F. & Harrman, C.R. (1989). Fam-
Schneiderman (Ed.), Handbook on meth- ily views of stigma. Schizophrenia Bul-
ods and measurements in cardiovascular be- son of schizophrenic and depressed
letin, 15, 131-139.
havioral medicine. New York: Plenum, neurotic patients. British Journal of Psy-
chiatry, 129, 125-137. Wakefield, H., & Underwager, R. (1994).
van Praag, H., Plutchik, R., & Apter, A. Return of the furies: An investigation into
(Eds.), (1990). Violence and suicidality. Ventura, J., Neuchterlein, K.H., Lukoff, D., recovered memory therapy. Chicago: Open
New York: Brunner/Mazel. & Hardesty, J.D. (1989). A prospective Court Publishing.
van Reekum, R., Conway, C.A., Gansler, study of stressful life events and schizo-
Wakefield, J. (1992). Disorder as dysfunc-
D., & White, R. (1993). Neurobehavioral phrenic relapse. Journal of Abnormal Psy- tion: A conceptual critique of DSM-III-
study of borderline personality disor- chology, 98, 407-411. R’s definition of mental disorder. Psy-
der. Journal of Psychiatry and Neurosci-
Vernberg, E.M., LaGreca, A.M., Silverman, chological Review, 99, 232-247.
ence, 18, 121-129.
W.K., & Prinstein, M.J. (1996). Predic- Walco, G.A., Varni, J.W., & Ilowite, N.T.
vanKammen, D.P., Bunney, W.E., Do- tion of post-traumatic stress symptoms (1992). Cognitive-behavioral pain man-
cherty, J.P., Jimerson, D.C., Post, R.M.,
in children after hurricane Andrew. agement in children with juvenile
Sivis, S., Ebart, M., & Gillin, J.C.
Journal of Abnormal Psychology, 105, rheumatoid arthritis. Pediatrics, 89, 1075-
(1977). Amphetamine-induced cate-
237-249. 1079.
cholamine activation in schizophrenia
and depression. Advances in Biochemical Viederman, M. (1986). Somatoform and Waldenger, R.J., & Frank, A.E. (1989).
Psychopharmacology, 16, 655-659. factitious disorders. In A.M. Cooper, Clinicians’ experiences in combining
A.J. Frances, & M.H. Sacks (Eds.), The medication and psychotherapy in the
vanKammen, D.P., Hommer, D.W., &
personality disorders and neuroses. treatment of borderline patients. Hospi-
Malas, K.L. (1987). Effects of pimozide
tal and Community Psychiatry, 40, 712-
on positive and negative symptoms in Philadelphia: Lippincott.
718.
schizophrenic patients: Are negative Vinogradov, S., & Yalom, I. (1989). Group
symptoms state dependent? Neuropsy- Waldron, I. (1976). Why do women live
therapy. Washington, EXT: American
chobiology, 18, 113-117. longer than men? Journal of Human
Psychiatric Press. Stress, 2, 1-13.
vanKammen, W.B., Loeber, R., &
Vitousek, K, & Manke, F. (1994). Personal- Walen, S., Hauserman, N.M., & Lavin, P.J.
Stouthamer-Loeber, M. (1991). Sub-
stance use and its relationship to con- ity variables and disorders in anorexia (1977). Clinical guide to behavior therapy.
duct problems and delinquency in nervosa and bulimia nervosa. Journal of Baltimore: Williams & Wilkins.
young boys. Journal of Youth and Adoles- Abnormal Psychology, 103, 137-147. Walitzer, K.S., & Connors, G.J. (1994). Psy-
cence, 20, 399-413. Vogel, V.G., Graves, D.S., Vernon, S.W., choactive substance use disorders. In
Vanzi, M. (1996, August 31). Drug castra- Lord, J.A., Winn, R.J., & Peters, G.N. M. Hersen & R.T. Ammerman (Eds.),
tion bill passes, goes to Gov. Wilson. Los (1990). Mammography screening of Handbook of prescriptive treatments for
Angeles Times, pp. Al, A26. women with increased risk of breast adults (pp. 53-71). New York: Plenum.
Vardaris, R.M., Weisz, D.J., Fazel, A., & cancer. Cancer, 66, 1613-1620. Walker, E.F., Davis, D.M., & Savoie, T.D.
Rawitch, A.B. (1976). Chronic adminis- Volpicelli, J.R., Watson, N.T., King, A.C., (1994). Neuromotor precursors of schiz-
tration of delta-9-tetrahydrocannabinol Shermen, C.E., & O’Brien, CP. (1995). ophrenia. Schizophrenia Bulletin, 20, 441-
to pregnant rats: Studies of pup behav- 451.
Effects of naltrexone on alcohol “high”
ior and placental transfer. Pharmacology Walker, E.F., Grimes, K.E., Davis, D.M., &
in alcoholics. American Journal of Psychi-
and Biochemistry of Behavior, 4, 249- Adina, J. (1993). Childhood precursors
atry, 152, 613-617.
254. of schizophrenia: Facial expressions of
Varner, R.V., & Gaitz, C.M. (1982). Schizo- von Krafft-Ebing, R. (1902). Psychopathia emotion. American Journal of Psychiatry,
phrenic and paranoid disorders in the sexualis. Brooklyn, NY: Physicians and 150, 1654-1660.
aged. In L.F. Jarvik & G.W. Small (Eds.), Surgeons Books.
Walker, J.L., Lahey, B.B., Russo, M.F.,
Psychiatric Clinics of North America. Vygotsky, L.S. (1978). Mind in society: The Frick, P.J., Christ, M.A.G., McBurnett,
Philadelphia: Saunders. development of higher psyhological K., Loeber, R., Stouthamer-Loeber, M.,
Varni, J.W. (1981). Self-regulation tech- processes (M. Cole, V. John-Steiner, S. & Green, S.M. (1991). Anxiety, inhibi-
niques in the management of chronic Scribner, & E. Souberman, Eds. and tion, and conduct disorder in children:
arthritic pain in hemophilia. Behavior Trans.). Cambridge, MA: Harvard Uni- 1. Relations to social impairment. Jour-
Therapy, 12, 185-194. versity Press. nal of the American Academy of Child and
Varni, J.W., & Bernstein, B.H. (1991). Eval- Adolescent Psychiatry, 30, 187-191.
Wachtel, E.F., & Wachtel, P.L. (1986). Fam-
uation and management of pain in chil- Wallace, C.J., Boone, S.E., Donahoe, C.P.,
ily dynamics in individual psychotherapy:
dren with rheumatoid diseases. Pedi- & Foy, D.W. (1985). The chronically
A guide to clinical strategies. New York:
atric Rheumatology, 17, 985-1000. mentally disabled: Independent living
Guilford.
Varni, J.W., & Dietrich, S.L. (1981). Behav- skills training. In D.H. Barlow (Ed.),
ioral pediatrics: Towards a reconceptual- Wachtel, P.L. (1977). Psychoanalysis and be- Clinical handbook of psychological
ization. Behavioral Medicine Update, 3, havior therapy: Toward an integration. disorders. New York: Guilford.
5-7. New York: Basil; Books. Waller, D.A., Kiser, S., Hardy, B.W., Fuchs,
Varni, J.W., & Wallander, J.L. (1984). Ad- Wachtel, P.L. (1982). Vicious circles: The I., & Feigenbaum, L.P. (1986). Eating be-
herence to health-related regimens in self and the rhetoric of emerging and havior and plasma beta-endorphin in
KAYNAKLAR R-65
√√
bulimia. American Journal of Clinical Nu- Nervous and .Mental Disease, 167, 243- trolled referral problems among chil-
trition, 4, 20-23. 247. dren and adolescents from Thailand
Wallerstein, R.S. (1986). Forty-tivo lives in Watson, J.B. (1913). Psychology as the be- and the United States: The wat and wai
treatment: A study of psychoanalysis and haviorist views it. Psychological Review, of cultural differences. Journal of Con-
psychotherapy. New York: Guilford. 20, 158-177. sulting and Clinical Psychology, 55, 719-
Wallerstein, R.S. (1989). The Psychother- Watson, J.B., & Rayner, R. (1920). Condi- 726.
apy Research Project of the Menninger tioned emotional reactions. Journal of Weidner, G., & Collins, R.L. (1993). Gen-
Foundation: An overview. Journal of Experimental Psychology, 3, 1-14. der, coping, and health. In H.W. Krohne
Consulting and Clinical Psychology, 57, Watt, N.F. (1974). Childhood and adoles- (Ed.), Attention and avoidance. New York:
195-205. cent roots of schizophrenia. In D. Ricks, Springer-Verlag.
A. Thomas, & M. Roll (Eds.), life history
Walling, M., Anderson, B.L., & Johnson, Weidner, G., & Griffin, K.W. (1995). Psy-
research in psychopathology (Vol. 3). Min-
S.R. (1990). Hormonal replacement ther- neapolis: University of Minnesota chological aspects of cholesterol-lower-
apy for postmenopausal women: A re- Press. ing. Cardiovascular Risk Factors, 5, 1-7.
view of sexual outcomes and related Weidner, G., Connor, S.L., Hollis, J.F., &
Watt, N.F., Stolorow, R.D., Lubensky,
gynecologic effects. Archives of Sexual Connor, W.E. (1992). Improvements in
A.W., & McClelland, D.C. (1970). School
Behavior, 19, 119-137. adjustment and behavior of children hostility and depression in relation to
Walsh, D.C., & Hingson, R.W. (1991). A hospitalized for schizophrenia as dietary change and cholesterol lower-
randomized trial of treatment for alco- adults. American Journal of Orthopsychia- ing. Annals of Internal Medicine, 117,
hol abusing workers. New England Jour- try, 40, 637-657. 820-823.
nal of Medicine, 325, 775 - 782. Wattis, J.P. (1990). Diagnostic issues in de- Weidner, G., Sexton, G., McLellarn, R.,
Walters, E., & Kendler, K.S. (1994). pression in old age. International Clinical Connor, S.L., & Matarazzo, J.D. (1987).
Anorexia nervosa and anorexia-like Psychopharmacology, 5, 1-6.
The role of Type A behavior and hostil-
symptoms in- a population based twin Watzlawick, P., Beavin, J., & Jackson, D.D. ity in the elevation of plasma lipids in
sample. American Journal of Psychiatry, (1967). Pragmatics of human communica- adult women and men. Psychosomatic
152, 62-71. tion: A study of interactional patterns,
Medicine, 49, 136-146.
pathologies, and paradoxes. New York:
Walters, E.E., Neale, M.C., Eaves, L.J., Lin- Weidner, G., Friend, R., Ficarroto, T.J., &
Norton.
don, J., & Heath, A.C. (1992). Bulimia Mendell, N.R. (1989). Hostility and car-
nervosa and major depression: A study Weaver, T.L., & Clum, G.A. (1993). Early
family environments and traumatic ex- diovascular reactivity to stress in
of common genetic and environmental women and men. Psychosomatic Medi-
periences associated with borderline
factors. Psychological Medicine, 22, 617- cine, 51, 36-45.
personality disorder. Journal of Consult-
622.
ing and Clinical Psychology, 61, 1068- Weikel, D. (1996, April 7). Meth labs: How
Ward, C.H., Beck, A.T., Mendelson, M., 1075. young lives are put in peril. Los Angeles
Mock, E., & Erbaugh, J.K. (1962). The Webb, W.B., & Campbell, S.S. (1980). Times, pp. Al, A18.
psychiatric nomenclature: Reasons for Awakenings and the return to sleep in
diagnostic disagreement. Archives of Weiler, P.G., Mungas, D., & Pomerantz, S.
an older population. Sleep, 3, 41-66.
General Psychiatry, 7, 198-205. (1988). AIDS as a cause of dementia in
Weber, T. (1996, December 2). Tarnishing the elderly. Journal of the American Geri-
Warren, C.A.B. (1982). The court as last re- the golden years with addiction. Los atrics Society, 36, 139-141.
sort: Mental illness and the law. Chicago: Angeles Times, pp. Al, A37.
University of Chicago Press. Weinberger, D.R. (1987). Implications of
Wechsler, D. (1968). Escala de Inteligencia
normal brain development for the
Wartenberg, A.A., Nirenberg, T.D., Liep- Wechsler para Adultos. New York: Psy-
pathogenesis of schizophrenia. Archives
man, M.R., Silvia, L.Y., Begin, A.M., & chological Corporation.
of General Psychiatry, 44, 660- 669.
Monti, P.M. (1990). Detoxification of al- Wechsler, H., Davenport, A., Dowdell, G.,
coholics: Improving care by symptom- Moeykens, B., & Castillo, S. (1994). Weinberger, D.R., Berman, K.F., & II-
triggered sedation. Alcoholism: Clinical lowsky, B P. (1988). Physiological dys-
Health and behavioral consequences of
binge drinking in college: A national function of dorsolateral prefrontal cor-
and Experimental Research, 14, 71-75.
survey of students at 140 campuses. tex in schizophrenia: 3. A new cohort
Waskow, I.E. (1984). Specification of the
Journal of the American Medical Associa- and evidence for a monoaminergic
technique variable in the NIMH Treat-
tion, 272, 1672-1677. mechanism. Archives of General Psychia-
ment of Depression Collaborative Re-
Wechsler Intelligence Scale for Children. try, 45, 609-615.
search Program. In J.B.W. Williams &
R.L. Spitzer (Eds.), Psychotherapy re- Third Edition. (1991). San Antonio: The Weinberger, D.R., Cannon-Spoor, H.E.,
Psychological Corporation. Potkin, S.G., & Wyatt, R.J. (1980). Poor
search: Where are we and where should we
go? New York: Guilford. Weg, R.B. (Ed.). (1983). Sexuality in the later premorbid adjustment and CT scan ab-
years: Roles and behavior. New York: Aca- normalities in chronic schizophrenia.
Watkins, J.G. (1984). The Bianchi (L.A.
demic Press. American Journal of Psychiatry, 137,
Hillside Strangler) case: Sociopath or
Wegner, D.M., Schneider, D.J., Carter, S.R., 1410-1413.
multiple personality? International Jour-
& White, T.L. (1987). Paradoxical effects Weinberger, D.R., Wagner, R.L., & Wyatt,
nal of Clinical and Experimental Hypno-
of thought suppression. Journal of Per- R.J. (1983). Neuropathological studies
sis, 32, 67-101.
sonality and Social Psychology, 53, 5-13.
Watson, D., & Pennebaker, J.W. (1989). of schizophrenia: A selective review.
Wegner, D.M., Schneider, D.J., Knutson, Schizophrenia Bulletin, 9, 193-212.
Health complaints, stress, and distress: B., & McMahon, S.R. (1991). Polluting
Exploring the central role of negative the stream of consciousness: The effect Weiner, B. (1986). An attributional theory of
affectivity. Psychological Review, 96, of thought suppression on the mind’s motivation and emotion. Unpublished
234-254. environment. Cognitive Therapy and Re- manuscript, University of California at
Watson, G.C., & Buranen, C. (1979). The search, 15, 141-152. Los Angeles.
frequency and identification of false Weicz, J R., Suwanlert, S., Chaiyasit, W., & Weiner, B., Frieze, L., Kukla, A., Reed, L.,
positive conversion reactions. Journal of Walter, B.R. (1987). Over-and undercon- Rest, S., & Rosenbaum, R.M. (1971). Per-
R-66 √√ KAYNAKLAR
ceiving the causes of success and failure. ing and Clinical Psychology, 49, 251- orders. Archives of General Psychiatry,
New York: General Learning Press. 261. 43, 923-929.
Weiner, H. (1977). Psychobiology and human Weissman, A.N., & Beck, A.T. (1978). De- Wenzlaff, R.M., Wegner, D.M., & Klein,
disease. New York: Elsevier. velopment and validation of the Dysfunc-
S.B. (1991). The role of thought suppres-
Weingartner, H., & Silverman, E. (1982). tional Attitude Scale: A preliminary inves-
sion in the bonding of thought and af-
Models of cognitive impairment: Cogni- tigation. Paper presented at the annual
meeting of the American Educational fect. Journal of Personality and Social Psy-
tive changes in depression. Psychophar-
Research Association, Toronto. chology, 60, 500-508.
macology Bulletin, 18, 27-42.
Weinstein, H. (1996, March 7). Assisted Weissman, M.M. (1993). The epidemiol- West, D.J. (1977). Homosexuality re-rex-
deaths ruled legal: 9th Circuit lifts ban ogy of personality disorders: A 1990 up- amined. Minneapolis: University of Min-
of doctor-aided suicide. Los Angeles date. Journal of Personality Disorders, 7, nesota Press.
Times, pp. Al, A16. 44-61.
Wester, P., Eriksson, S., Forsell, A., Puu,
Weissman, M.M. (1995). Mastering depres-
Weinstein, H., & Groves, M. (1996, March G., & Adolfsson, R. (1988). Monoamine
sion: A patient’s guide to interpersonal psy-
14). Tobacco firm agrees to settle a metabolite concentrations and cholines-
chotherapy. New York: Graywind.
health suit. Los Angeles Times, pp. Al, terase activities in cerebrospinal fluid of
A12. Weissman, M.M., & Markowitz, J.C.
(1994). Interpersonal psychotherapy: progressive dementia patents: Relation
Weinstein, K.A., Davison, G.C., DeQuat-
Current status. Archives of General Psy- to clinical parameters. Acta Neurologica
tro, V., & Allen, J.W. (1986). Type ^ be-
chiatry, 51, 599-605. Scandinavica, 77, 12-21.
havior and cognitions: Is hostility the bad
actor? Paper presented at the 94th An- Weissman, M.M., Klerman, G.L., & Whalen, C.K. (1983). Hyperactivity, learn-
nual Convention of the American Psy- Paykel, E.S. (1971). Clinical evaluation ing problems, and the attention deficit
chological Association, Washington, DC. of hostility in depression. American Jour-
disorders. In T.H. Ollendick & M.
nal of Psychiatry, 128, 261 -266.
Weintraub, S., Liebert, D.E., & Neale, J.M. Hersen (Eds.), Handbook of child psy-
(1975). Teacher ratings of children vul- Weissman, M.M., Klerman, G.L., Paykel,
chopathology. New York: Plenum.
nerable to psychopathology. American E.S., Prusoff, A., & Hanson, B. (1974).
Treatment effects on the social adjust- Whalen, C.K., & Henker, B. (1985). The so-
Journal of Orthopsychiatry, 45, 838-845.
ment of depressed patients. Archives of cial worlds of hyperactive (ADDH) chil-
Weintraub, S., Prinz, R., & Neale, J.M. General Psychiatry, 30, 771-778. dren. Clinical Psychology Review, 5, 447-
(1978). Peer evaluations of the compe-
Weissman, M.M., Prusoff, B.A., DiMascio, 478.
tence of children vulnerable to psy-
A., New, C., Goklaney, M., & Klerman,
chopathology. Journal of Abnormal Child Whalen, C.K., & Henker, B. (1991). Thera-
G.L. (1979). The efficacy of drugs and
Psychology, 6, 461-473. pies for hyperactive children: Compar-
psychotherapy in the treatment of acute
Weiss, B., Weisz, J.R., & Bromfield, R. depressive episodes. American Journal of isons, combinations, and compromises.
(1986). Performance of retarded and Psychiatry, 36, 555-558. Journal of Consulting and Clinical Psychol-
nonretarded persons on information- ogy, 59, 126-137.
Weisz, J.R., & Weiss, B. (1991). Studying
processing tasks: Further tests of the
the “referability” of child clinical prob- Whalen, C.K., Henker, B., Hinshaw, S.P.,
similar structure hypothesis. Psychologi-
lems. Journal of Consulting and Clinical Heller, T., & Huber-Dressler, A. (1991).
cal Bulletin, 100, 157-175.
Psychology, 59, 266-273.
Weiss, G. (1983). Long-term outcome: Messages of medication: Effects of ac-
Weisz, J.R., & Yeates, K.D. (1981). Cogni- tual versus informed medication status
Findings, concepts, and practical impli-
tive development in retarded and non-
cations. In M. Rutter (Ed.), Developmen- on hyperactive boys’ expectancies and
retarded persons: Piagetian tests of the
tal neuropsychiatry. New York: Guilford. self-evaluations. Journal of Consulting
similar structure hypothesis. Psychologi-
Weiss, G., & Hechtman, L. (1986). Hyperac- cal Bulletin, 90, 153-178. and Clinical Psychology, 59, 602 -606.
tive children grown up. New York: Guil- Weisz, J.R., Suwanlert, S., Chaiyasit, W., White, J., Davison, G.C., Haaga, D.A.F., &
ford. Weiss, B., Walter, B.R., & Anderson, White, K. (1992). Articulated thoughts
Weiss, R.L., & Cerreto, M.C. (1980). The W.W. (1988). Thai and American per- and cognitive distortion in depressed
Marital Status Inventory: Development spectives on over- and undercontrolled and nondepressed psychiatric patients.
of a measure of dissolution potential. child behavior problems: Exploring the
journal of Nervous and Mental Disease,
American Journal of Family Therapy, 8, threshold model among parents, teach-
80-85. ers, and psychologists. Journal of Con- 180, 77-81.
Weiss, S. (1986). Introduction and sulting and Clinical Psychology, 56, 601- White, K., & Cole, J.O. (1990). Pharma-
overview. In K.A. Matthews, S.J. Weiss, 609. cotherapy. In A.S. Bellack & M. Hersen
T. Detre, T.M. Dembroski, B. Falkner, Weitzenhoffer, A.M., & Hilgard, E.R. (Eds.), Handbook of comparative treat-
S.B. Manuck, & R.B. Williams (Eds.), (1959). Stanford hypnotic susceptibility ments for adult disorders (pp. 266 - 284).
Handbook of stress, reactivity, and cardio- scale, Forms A and B. Palo Alto, CA: New York: Wiley.
vascular disease. New York: Wiley. Consulting Psychologists Press.
White, P.F. (1986). Patient-controlled anal-
Weissberg, R.P., Çaplan, M., & Harwood, Welch, S.L., & Fairburn, C.G. (1994). Sex-
gesia: A new approach to the manage-
R.L. (1991). Promoting competent ual abuse and bulimia nervosa: Three
young people in competence-enhancing integrated case-control comparisons. ment of postoperative pain. Seminars in
environments: A systems-based per- American Journal of Psychiatry, 151, 402- Anesthesia, 4, 255-266.
spective on primary prevention. Journal 407. Whitehead, W.E., Burgio, K.L., & Engel,
of Consulting and Clinical Psychology, Wells, C.E., & Duncan, G.W. (1980). Neu- B.T. (1985). Biofeedback treatment of fe-
59, 830-841. rology for psychiatrists. Philadelphia: F.A. cal incontinence in geriatric patients.
Weissberg, R.P., Gesten, E.L., Rapkin, B.D., Davis.
Journal of the American Geriatrics Soci-
Cowen, E.L., Davidson, E., deApodaca, Wender, PH., Kety, S.S., Rosenthal, D., ety, 33, 320-324.
R.F., & McKim, B.J. (1981). Evaluation Schulsinger, F., Ortmann, J., & Lunde, I.
of a social-problem-solving training (1986). Psychiatric disorders in the bio- Whitford, R., & Parr, V. (1995). Use of ra-
program for suburban and inner-city logical and adoptive families of tional emotive behavior therapy with
third-grade children. Journal of Consult- adopted individuals with affective dis- juvenile sex offenders. Journal of Ratio-
KAYNAKLAR R-67
√√
nal-Emotive and Cognitive Behavior Ther- older adults. Journal of Consulting and atic desensitization. Animal studies.
apy, 13, 273 -282. Clinical Psychology, 55, 595-598. Psychological Bulletin, 76, 1-14.
Whitlock, F.A. (1967). The aetiology of Williams, K., Goodman, M., & Green, R. Wilson, G.T., & Lawson, D.M. (1976). The
hysteria. Acta Psychiatrica Scandinavica, (1985). Parent-child factors in gender effects of alcohol on sexual arousal in
43, 144-162. role socialization in girls. Journal of the women. Journal of Abnormal Psychology,
Whitman, T.L. (1990). Self-regulation and American Academy of Child Psychiatry, 85, 489 -497.
mental retardation. American Journal on 26, 720 - 731. Wilson, G.T., & Pike, K.M. (1993). Eating
Mental Retardation, 94, 347-362. Williams, L.M. (1995). Recall of childhood disorders. In D.H. Barlow (Ed.), Clinical
Whyte, S., Bayreuther, K., & Masters, C.L. trauma: A prospective study of handbook of psychological disorders (pp.
(1994). Rational therapeutic strategies women’s memories of child sexual 278-317). New York: Guilford.
for Alzheimer’s disease. In D.B. Calne abuse. Journal of Consulting and Clinical Wilson, G.T., & Rachman, S. (1983). Meta-
(Ed.), Neurodegenerative diseases. Psychology, 62, 1167-1176. analysis and the evaluations of psy-
Philadelphia: Saunders. Williams, M.E., Davison, G.C., Nezami, E., chotherapy outcome: Limitations and
Wickens, D.D., Allen, C.K., & Hill. FA & DeQuattro, V. (1992). Cognitions of liabilities. Journal of Consulting and Clini-
(1963). Effects of instruction on extinc- type A and type B individuals in re- cal Psychology, 51, 54-64.
tion of the conditioned GSR. Journal of sponse to social criticism. Cognitive
Wilson, G.T., Eldredge, K.L., Smith, D., &
Therapy and Research, 16, 19-30.
Experimental Psychology, 66, 235-240. Niles, B. (1991). Cognitive-behavioural
Williams, R.B. (1987). Psychological fac- treatment with and without response
Widiger, T.A., & Costa, P.T., Jr. (1994). Per-
tors in coronary artery disease: Epi- prevention for bulimia. Behaviour Re-
sonality and personality disorders, jour-
demiological evidence. Circulation, 76, search and Therapy, 29, 575 -583.
nal of Abnormal Psychology, 95, 43-51.
117-123.
Widiger, T.A., Frances, A., & Trull, T.J. Wilson, T.D., Goldin, J.C., & Charbon-
Williams, R.B., Barefoot, J.C., Haney, T.H., neau-Powis, M. (1983). Comparative ef-
(1987). A psychometric analysis of the
Harrell, F.E., Blumenthal, J., Pryor, D.B., ficacy of behavioral and cognitive treat-
social-interpersonal and cognitive-per-
& Peterson, B. (1986). Type behavior ments of depression. Cognitive Therapy
ceptual items for the schizotypal per-
and angiographically documented coronary and Research, 7, 111-124.
sonality disorder. Archives of General
atherosclerosis in a sample of 2, 289
Psychiatry, 44, 741 -745. Wilson, W.R. (1975). Unobtrusive induction
patients. Paper presented at the annual
Widiger, T.A., Frances, A., Spitzer, R.L., & meeting of the Psychosomatic Society. of positive attitudes. Unpublished doc-
Williams, J.B.W. (1988). The DSM-III toral dissertation, University of Michi-
Williams, S.L., & Rappoport, A. (1983).
personality disorders: An overview. gan.
Cognitive treatment in the natural envi-
American Journal of Psychiatry, 145, 786 Winchel, R.M., Stanley, B., & Stanley, M.
ronment for agoraphobics. Behavior
- 795. (1990). Biochemical aspects of suicide.
Therapy, 14, 299-313.
Wig, N.N., & Varma, V.K. (1977). Patterns In S.J. Blumenthal & D.J. Kupfer (Eds.),
Williamson, D.A., Goreczny, A.J., Davis,
of long-term heavy cannabis use in Suicide over the life cycle: Risk factors, as-
C.J., Ruggiero, L., & MacKenzie, S.L.
North India and its effects on cognitive sessment and treatment of suicidal patterns
(1988). Psychophysiological analysis of
functions. A preliminary report. Drug (pp. 97-126). Washington, DC: Ameri-
the anxiety model of bulimia nervosa.
and Alcohol Dependence, 2, 211 -219. can Psychiatric Press.
Behavior Therapy, 19, 1-9.
Wigdor, B., & Morris, G. (1977). A compar- Wincze, J.P., & Carey, M.P. (1991). Sexual
Wills, T.A., DuHamel, K., & Vaccaro, D.
ison of twenty-year medical histories of dysfunction: A guide for assessment and
(1995). Activity and mood temperament
individuals with depressive and para- treatment. New York: Guilford.
as predictors of adolescent substance
noid states. Journal of Gerontology, 32, use: Test of a self-regulation model. Winett, R.A., & Winkler, R.C. (1972). Cur-
160-163. Journal of Personality and Social Psychol- rent behavior modification in the class-
Wilder, A. (1980). Opioid dependence: Mech- ogy, 68, 901-916. room: Be still, be quiet, be docile. Jour-
anisms and treatment. NY: Plenum. Wilsnak, S.C. (1984). Drinking, sexual- nal of Applied Behavior Analysis, 5, 499-
Willi, J., & Grossman, S. (1983). Epidemi- ity, and sexual dysfunction in women. In 504.
ology of anorexia nervosa in a defined S.C. Wilsnak & L.J. Beckman (Eds.), Al- Wing, L. (1976). Diagnosis, clinical de-
region of Switzerland. American Journal cohol problems in women: Antecedents, scription, and prognosis. In L. Wing
of Psychiatry, 140, 564-567. consequences, and intervention (pp. (Ed.), Early childhood autism: Clinical, ed-
Williams, D.A., Compas, B., Leitenberg, 189-227). New York: Guilford. ucational, and social aspects. New York:
H., & Haaga, D.A.F. (in press). Empiri- Wilson, G. T. (in press). Manual-based Pergamon.
cally supported psychological treat- treatment and clinical practice. Clinical Wing, L., & Attwood, A. (1987). Syn-
ments: A sampling from health psychol- Psychology: Science and Practice. dromes of autism and atypical develop-
ogy. Journal of Consulting and Clinical Wilson, G.T. (1991). Chemical aversion ment. In D.J. Cohen, A.M. Donnellan, &
Psychology. conditioning in the treatment of alco- R. Paul (Eds.), Handbook of autism and
Williams, H., & McNicol, K.N. (1969). holism: Further comments. Behaviour pervasive developmental disorders (pp.
Prevalence, natural history and rela- Research and Therapy, 29, 405-420. 3-19). New York: Wiley.
tionship of wheezy bronchitis and Wilson, G.T. (1995). Empirically validated Winick, B.J. (1993). Psychotropic medica-
asthma in children: An epidemiological treatments as a basis for clinical prac- tion in the criminal trial process: The
study. British Medical Journal, 4, 321- tice: Problems and prospects. In S.C. constitutional and therapeutic implica-
325. Hayes, V.M. Follette, R.M. Dawes, & tions of Riggins v. Nevada. New York Law
Williams, J.B.W., Gibbon, M., First, M.B., K.E. Grady (Eds.), Scientific standards of School Journal of Human Rights, 10, 637-
Spitzer, R.L., Davies, M., et al. (1992). psychological practice: Issues and recom- 709.
The Structured Clinical Interview for mendations. Reno, NV: Context Press. Winick, B.J. (1994). The right to refuse
DSM-III-R (SCID): 2. Multisite test- Wilson, G.T. (1996). Manual-based treat- mental health treatment: A therapeutic
retest reliability. Archives of General Psy- ments: The clinical application of re- jurisprudence analysis. International
chiatry. 49, 630-636. search findings. Behaviour Research and Journal of Law and Psychiatry, 17, 99-
Williams, J.M., Little, M.M., Scates, S., & Therapy, 34, 295-314. 117.
Blackman, N. (1987). Memory com- Wilson, G.T., & Davison, G.C. (1971). Winick, B.J. (1996). The MacArthur Treat-
plaints and abilities among depressed Processes of fear reduction in system- ment Competence Study: Legal and
R-68 √√ KAYNAKLAR
therapeutic implications. Psychology, edge and priorities. Journal of Clinical pital treatment program. International
Public Policy, and Law, 2, 137-166. Child Psychology, 24, 5- 22. Journal of Eating Disorders, 17, 105-115.
Winick, B.J. (1997) The right to refuse mental Wolfe, J.L. (1995). Rational emotive behav- Woody, G.M., McLellan, T., Luborsky, L.,
health treatment. Washington, DC: Amer- ior therapy women’s groups: A twenty & O’Brien, C.P. (1995). Psychotherapy
ican Psychological Association. year retrospective. Journal of Rational- in community methadone programs: A
Winick, C. (1962). Maturing out of nar- Emotive and Cognitive Behavior Therapy, validation study. American Journal of
cotic addiction. Bulletin on Narcotics, 14, 13, 153-170. Psychiatry, 152, 1302-1308.
1-7. Wolfe, R., Morrow, J., & Frederickson, B.L. World Health Organization. (1948). Man-
Winkler, R. (1977). What types of sex-role (1996). Mood disorders in older adults. ual of the international statistical classifica-
behavior should behavior modifiers In L.L. Carstensen, B.A. Edelstein, & L. tion of diseases, injuries, and causes of
promote? Journal of Applied Behavior Dornbrand (Eds.), The practical handbook death. Geneva: Author.
Analysis, 10, 549-552. of clinical gerontology (pp. 274- 303). World Health Organization. (1993). 1992
Thousand Oaks, CA: Sage. world health statistics annual. Geneva:
Winters, K.C., & Neale, J.M. (1985). Mania
and low self-esteem. Journal of Abnormal Wolfe, V.V. (1990). Sexual abuse of chil- Author.
Psychology, 94, 282 -290. dren. In A.S. Bellack, M. Hersen, & A.E. Worling, J.R. (1995). Sexual abuse histories
Kazdin (Eds.), International handbook of of adolescent male sex offenders: Differ-
Winters, K.C., Weintraub, S., & Neale, J.M.
behavior modification and therapy (2nd ences on the basis of the age and gender
(1981). Validity of MMPI code types in
ed., pp. 707- 729). New York: Plenum. of their victims. Journal of Abnormal Psy-
identifying DSM-III schizophrenics,
unipolars and bipolars. Journal of Con- Wolin, S.J. (1980). Introduction: Psychoso- chology, 104, 610-613.
sulting and Clinical Psychology, 49, 486- cial consequences. In Alcoholism and al- Wortman, C.B., & Brehm, J.W. (1975). Re-
cohol abuse among women: Research issues. sponses to uncontrollable outcomes: An
487.
Rockviile, MD: National Institute on Al- integration of the reactance theory and
Wirz-Justice, A., Graw, P., Krauchi, K.; cohol Abuse and Alcoholism.
Gisin, B., Jochum, A., et al. (1993). Light the learned helplessness model. In L.
Wolitzky, D. (1995). Traditional psychoan- Berkowitz (Ed.), Advances in social psy-
therapy in seasonal affective disorder is
alytic psychotherapy. In A.S. Gurman & chology. New York: Academic Press.
independent of time of day or circadian
S.B. Messer (Eds.), Essential psychother- Wright, D.S. (1971). The psychology of moral
Phase. Archive of General Psychiatry, 50,
apies: Theory and practice. New York: behavior. Harmondsworth, England:
927-940.
Guilford. Penguin.
Wischik, C. (1994). Molecular neu-
Wolitzky, D.L., & Eagle, M.N. (1990). Psy- Wright, J.C. (1976). A comparison of sys-
ropathology of Alzheimer’s disease. In
chotherapy. In A.S. Bellack & M. Hersen tematic desensitization and social skill
C.L.A. Katona (Ed.), Dementia disorders:
(Eds.), Handbook of comparative treat- acquisition in the modification of social
Advances and prospects. London: Chap-
ments for adult disorders (pp. 123-143). fear. Behavior Therapy, 7, 205-210.
man and Hall.
New York: Wiley.
Wise, T. (1978). Where the public peril be- Wright, M.J. (1991). Identifying child sex-
Wolpe, J. (1958). Psychotherapy by reciprocal ual abuse using the Personality Inven-
gins: A survey of psychotherapists to
inhibition. Stanford, CA: Stanford Uni- tory for Children. Dissertation Abstracts
determine the effects of Tarasoff. Stan-
versity Press.
ford Law Review, 31, 165-190. International, 52, 1744.
Wolraich, M., Milich, R., Stumbo, P., &
Wiseman, C.V., Gray, J.J., Mosimann, J.E., Wulsin, L., Bachop, M., & Hoffman, D.
Schultz, F. (1985). The effects of sucrose
& Arhens, A.H. (1992). Cultural expec- (1988). Group therapy in manic-depres-
ingestion on the behavior of hyperac-
tations of thinness in women: An up- sive illness. American Journal of Psy-
tive boys. Pediatrics, 106, 675-682.
date. International Journal of Eating Dis- chotherapy, 2, 263-271.
orders, 11, 85-89. Wong, D.F., Wagner, H.N., Tune, L.E.,
Wurtele, S.K., & Miller-Perrin, C.L. (1987).
Dannals, R.F., Pearlson, G.D., Links,
Wittchen, H.U., Zhao, S., Kessler, R.C., & An evaluation of side-effects associated
J.M., et al. (1986). Positron emission to-
Eaton, W.W. (1994). DSM-III-R general- with participation in a child sexual
mography reveals elevated D2
ized anxiety disorder in the national co- abuse prevention program, journal of
dopamine receptors in drug-naive
morbidity survey. Archives of General School Health, 57, 228-231.
schizophrenics. Science, 234, 1558-1562.
Psychiatry, 51, 355- 364. Wynne, L.C., & Singer, M.T. (1963).
Wong, N. (1995). Group psychotherapy,
Wold, D.A. (1968). The adjustment of sib- Thought disorder and family relations
combined individual and group psy-
lings to childhood leukemia. Unpublished in schizophrenia. 2: A classification of
chotherapy, and psychodrama. In H.I.
medical thesis, University of Washing- forms of thinking. Archives of General
Kaplan & B.J. Sadock (Eds.), Comprehen-
ton, Seattle. Psychiatry, 9, 199-206.
sive textbook of psychiatry (pp.
Wolf, A. (1949). The psychoanalysis of 1821-1838). Baltimore: Williams & Yalom, I.D. (1980). Existential psychother-
group. American Journal of Psycho- Wilkins. apy. New York: Basic Books.
therapy, 3, 16-50. Wood, J.M., Nezworski, M.T., & Stejskal, Yalom, I.D. (1985). The theory and practice of
Wolf, A., & Kutash, I.L. (1990). Psycho- W.J. (1996). The Comprehensive System group psychotherapy (3rd ed.). New York:
analysis in groups. In I.L. Kutash & A. for the Rorschach: A critical examina- Basic Books.
Wolf (Eds.), The group psychotherapist’s tion. Psychological Science, 7, 3-10. Yalom, I.D., Green, R., & Fisk, N. (1973).
handbook: Contemporary theory and tech- Wood, L.F., & Jacobson, N.S. (1985). Mari- Prenatal exposure to female hormones:
nique. New York: Columbia University tal distress. In D.H. Barlow (Ed.), Clini- Effect on psychosexual development in
Press. cal handbook of psychological disorders. boys. Archives of General Psychiatry, 28,
Wolf, M., Bally, H., & Morris, R. (1986). New York: Guilford. 554-561.
Automaticity, retrieval processes, and Woodside, D.B., Shekter-Wolfson, L.F., Yates, A. (1989). Current perspectives on
reading: A longitudinal study in aver- Garfinkel, P.E., & Olmsted, M.P. (1995). the eating disorders. Journal of the Amer-
age and impaired readers. Child Devel- Family interactions in bulimia nervosa: ican Academy of Child and Adolescent Psy-
opment, 57, 988-1000. Study design, comparisons to estab- chiatry, 28, 813-828.
Wolfe, D.A., Reppucci, N.D., & Hart, S. lished population norms and changes Yetman, N.R. (1994). Race and ethnic in-
(1995). Child abuse prevention: Knowl- over the course of an intensive day hos- equality. In C. Calhoun & G. Ritzer
KAYNAKLAR R-69
√√
(Eds.), Social problems. New York: Mc- wives as caregivers: A longitudinal quences of unexplained arousal: A post-
Graw-Hill. study. The Gerontologist, 26, 260-266. hypnotic suggestion paradigm. Journal
Yirmiya, N., & Sigman, M. (1991). High Zeaman, D., & Hanley, P. (1983). Stimulus of Abnormal Psychology, 102, 466-473.
functioning individuals with autism: preferences as structural features. In T.J. Zimmer, L., & Morgan, J.P. (1995). Expos-
Diagnosis, empirical findings, and theo- Tighe & B.E. Shepp (Eds.), Perception, ing marijuana myths: A review of the scien-
retical issues. Clinical Psychology Review, cognition, and development. Hillsdale, NJ: tific evidence. New York: The Lindemith
11, 669-683. Erlbaum. Center.
Yoshioka, R.B., Tashima, N., Chew, M., & Zeiss, A.M., & Steffen, A.M. (1996). Inter- Zimmerman, M. (1988). Why are we rush-
Murase, K. (1981). Mental health services disciplinary health care teams: The ba- ing to publish DSM-IV? Archives of Gen-
for Pacific/Asian Americans. San Fran- sic unit of geriatric care. In L.L. eral Psychiatry, 45, 1135-1138.
cisco: Pacific American Mental Health Carstensen, B.A. Edelstein, & L. Dorn- Zimmerman, M. (1994). Diagnosing per-
Project. brand (Eds.), The practical handbook of sonality disorders: A review of issues
Young, G.C. (1965). The aetiology of clinical gerontology (pp. 423-450). Thou- and research methods. Archives of Gen-
enuresis in terms of learning theory. sand Oaks, CA: Sage. eral Psychiatry, 51, 225-245.
Medical Officer, 113, 19-22. Zeiss, A.M., Zeiss, R.A., & Dornbrand, L. Zimmerman, M., & Coryell, W. (1989).
Yurgelon-Todd, D., Waternaux, C.M., Co- (1988, November). Assessing and treating DSM-III personality disorder diagnoses
hen, B.N., Gruber, S.A., English, C.D., & sexual problems in older couples. Paper in a nonpatient sample. Archives of Gen-
Renshaw, P.F. (1996). Functional mag- presented at the meeting of the Geron- eral Psychiatry, 46, 682-689.
netic resonance imagery of schizophre- tological Society of America, San Fran-
Zimmerman, M., Coryell, W., Pfohl, B., &
nia patients and comparison subjects cisco.
Staid, D. (1986). The validity of four
during word production. American Jour- Zeitlin, S.B., & McNally, R.J. (1991). Im- types of endogenous depression.
nal of Psychiatry, 153, 200-206. plicit and explicit memory bias for Archives of General Psychiatry, 43, 234-
Zakowski, S., Hall, M.H., & Baum, A. threat in post-traumatic stress disorder. 245.
(1992). Stress, stress management, and Behaviour Research and Therapy, 29,
Zoccolillo, M., & Rogers, K. (1991). Char-
the immune system. Applied and Preven- 451-457.
acteristics and outcome of hospitalized
tive Psychology, 1, 1-13. Zellner, D.A., Harner, D.E., & Adler, R.L. adolescent girls with conduct disorder.
Zanarini, M.C., Gunderson, J.G., Ma- (1989). Effects of eating abnormalities journal of the American Academy of Child
rino, M.F., Gunderson, J., Marino, M., and gender of perceptions of desirable and Adolescent Psychiatry, 30, 973 -981.
Schwartz, E., & Frankenburg, F. (1988). body shape. Journal of Abnormal Psychol-
Zucker, K.J., Finegan, J.K., Deering, R.W.,
DSM-III disorders in the families of bor- ogy, 98, 93 -96.
& Bradley, S.J. (1984). Two subgroups of
derline outpatients. Journal of Personality Ziegler, F.J., Imboden, J.B., & Meyer, E. gender-problem children. Archives of
Disorders, 2, 292-302. (1960). Contemporary conversion reac- Sexual Behavior, 13, 27-39.
Zane, M.D. (1984). Psychoanalysis and tions: A clinical study. American Journal
Zucker, K.J., Green, R., Garofano, C.,
contextual analysis of phobias. Journal of Psychiatry, 116, 901-910.
Bradley, S.J., et al. (1994). Prenatal gen-
of the American Academy of Psycho- Zigler, E. (1967). Familial mental retarda- der preference of mothers of feminine
analysis, 12, 553 - 568. tion: A continuing dilemma. Science, 155, and masculine boys: Relation to sibling
Zarit, S.H. (1980). Aging and mental disor- 292-298. sex composition and birth order. Journal
ders: Psychological approaches to assess- Zigler, E., Hodapp, R.M., & Edison, M.R. of Abnormal Child Psychology, 22, 1-13.
ment and treatment. New York: Free (1990). From theory to practice in the
Press. care and education of mentally retarded
Zarit, S.H. (1989). Issues and directions in individuals. American Journal on Mental
family intervention research. In E. Light Retardation, 95, 1-12.
& B. Lebowitz (Eds.), Alzheimer’s Disease Zilbergeld, B., & Evans, M. (1980). The in-
treatment and family stress: Directions for adequacy of Masters and Johnson. Psy-
research (Publication No. ADM 89-1569, chology Today, 14, 28-43.
pp. 458-486). Washington, DC: U.S. De- Zilboorg, G., & Henry, G.W. (1941). A his-
partment of Health and Human Ser- tory of medical psychology. New York:
vices. Norton.
Zarit, S.H., Eiler, J., & Hassinger, M. Zimbardo, P.G., Andersen, S.M., & Kabat,
(1985). Clinical assessment. In J.E. Bir- L.G. (1981). Paranoia and deafness: An
ren & K.W. Schaie (Eds.), Handbook of experimental investigation. Science, 212,
psychology of aging (2nd ed.). New York: 1529-1531.
Van Nostrand-Reinhold.
Zimbardo, P.G., LaBerge, S., & Butler, L.D.
Zarit, S.H., Todd, P.A., & Zarit, I.M. (1986). (1993). Psychophysiological conse-
Subjective burden of husbands and
İNDEKS İ-1
√√
İNDEKS
AIDS: DAVRANIŞ BİLİMLERİNE MEYDAN OKUMA 413
Problemin Boyutu 413
Hastalığın Tanımlanması 414
Hastalığın Yayılması 414
HIV ve AIDS’in İlaçla Tedavisi 415
Hastalığın Önlenmesi 415
HIV Pozitif ve AlDS’li Hastaların Terapisi 417
BİLİŞSEL PARADİGMA 47
Bilişsel Kuramın Temelleri 47
Bilişsel Paradigmanın Değerlendirilmesi 48
Bilişsel Davranışçı Terapi 48
BİYOLOJİK DEĞERLENDİRME 88
Beyin Görüntüleme: Beyni “Görme” 88
Nörokimyasal Değerlendirme 91
Nöropsikolojik Değerlendirme 92
Psikofizyolojik Ölçme 94
BİYOLOJİK PARADİGMA 25
Biyolojik Paradigmada Çağdaş Yaklaşımlar 26
Tedavide Biyolojik Yaklaşımlar 29
Biyolojik Paradigmanın Değerlendirilmesi 30
FOBİLER 129
Özgül Fobiler 130
Sosyal Fobiler 130
Fobilerin Etiyolojisi 131
Fobilerin Tedavisi 135
Şizofreni 491
Madde Bağımlılığı ile İlişkili Bozukluklar 492
Hipokondri 494
Uyku Bozuklukları 494
intihar 496
Cinsellik ve Yaşlanma 497
MARİYUANA 312
Marihuana Kullanımının Yaygınlığı 312
Marihuana’nın Etkileri 312
ÖĞRENME PARADİGMALARI 40
Davranışçılığın Doğuşu 41
Aracı Öğrenme Paradigmaları 44
Öğrenme Paradigmalarının Değerlendirilmesi 45
Davranışçı Terapi 45
Teşhircilik 384
Cinsel Sadizm ve Cinsel Mazoşizm 384
Parafililerin Nedenleri 388
Parafililerin Tedavisi 390
PSİKANALİTİK PARADİGMA 30
Klasik Psikanalitik Kuram 30
Yeni-Freud’çu Psikodinamik Bakış Açıları 34
Psikanalitik Paradigmanın Değerlendirilmesi 37
Psikanalitik Terapi 39
PSİKOLOJİK DEĞERLENDİRME 74
Klinik Görüşmeler 74
Psikolojik Testler 77
Davranışçı ve Bilişsel Değerlendirme 82
PSİKOPATOLOJİNİN TARİHÇESİ 8
Erken Dönem Şeytancı Anlayış 8
Somatogenez 10
Karanlık Çağlar ve Şeytancılık 11
Ruh Hastalarının Büyücü Olarak Kabul Edilmeleri 12
Tımarhanelerinin Gelişimi 13
Moral Tedavi 14
Çağdaş Düşüncenin Başlangıcı 17
SINIFLANDIRMA VE TANI 56
ŞİZOFRENİ 272
TECAVÜZ 393
Suç 393
Mağdur, Saldırı ve Kötü Sonuçlar 394
Tecavüz Eden Kişi 395
Tecavüz Edenlerin ve Tecavüze Uğrayanların Terapisi 397
Eksen I Delirium
Genel Tıbbi Duruma Bağlı Deliryum
GENELLİKLE İLK KEZ BEBEKLİK, / Madde Zehirlemesine Bağlı
ÇOCUKLUK YA DA ERGENLİK
Delirium / Madde Yoksunluğuna
DÖNEMİNDE TANISI KONAN
BOZUKLUKLAR Bağlı Delirium / Çoklu Etiyolojiye
Bağlı Delirium
Öğrenme Bozuklukları Demanslar
Okuma Bozukluğu / Matematik Alzheimer Tipi Demans; Erken
Bozukluğu / Yazılı Anlatım Bozukluğu Başlangıçlı: 65 Yaş veya Altında
Motor Beceriler Bozukluğu Başlamışsa; Geç Başlangıçlı: 65
Gelişimsel Koordinasyon Yaşından Sonra Başlamışsa /
Bozukluğu Vasküler Demans / Diğer Genel
Yaygın Gelişimsel Bozukluklar Tıbbi Durumlara Bağlı Demanslar /
Otistik Bozukluk / Rett Bozukluğu / Madde Kullanımının Yol Açtığı Kalıcı
Çocukluğun Dezentegratif Demans / Çoğul Etiyolojiye Bağlı
Bozukluğu / Asperger Bozukluğu
Demans
Dikkat Eksikliği ve Yıkıcı Davranış
Bozuklukları Amnestik Bozukluklar
Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Genel Tıbbi Duruma Bağlı
Bozukluğu / Karşıt Olma-Karşı Amnestik Bozukluk / Madde
Gelme Bozukluğu / Davranım Kullanımının Yol Açtığı Kalıcı
Bozukluğu Amnestik Bozukluk (özgün madde
Bebek ya da Küçük Çocukların kodlama için belirtilmeli)
Beslenme ve Yeme Bozuklukları
Pika / Ruminasyon Bozukluğu /
MADDE KULLANIMI İLE İLİŞKİLİ
Bebeklerde ya da Küçük Çocuklarda
BOZUKLUKLAR
Beslenme Bozukluğu
Tik Bozuklukları
Tourette Bozukluğu / Kronik Motor Alkolle İlişkili Bozukluklar
ya da Vokal Tik Bozukluğu / Gelip Amfetaminle İlişkili Bozukluklar
Geçici Tik Bozukluğu Kafeinle İlişkili Bozukluklar
İletişim Bozuklukları Kannabisle İlişkili Bozukluklar
Sözel Anlatım Bozukluğu / Karışık
Kokainle İlişkili Bozukluklar
Dili Algılama-Sözel Anlatım
Bozukluğu / Fonolojik Bozukluk / Halüsinojenle İlişkili Bozukluklar
Kekeleme İnhalanla İlişkili Bozukluklar
Dışa Atım Bozuklukları Nikotinle İlişkili Bozukluklar
Enkopresis / Enürezis Opiyatla İlişkili Bozukluklar
Bebeklik, Çocukluk ya da Ergenliğin Fensiklidinle (veya bağlantılı maddeyle)
Diğer Bozuklukları İlişkili Bozukluklar
Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu /
Sedatif, Hipnotik ya da Anksiyolotiklerle
Seçici Konuşmazlık / Bebeklik
ya da Küçük Çocukluk Döneminin İlişkili Bozukluklar
Tepkisel Bağlanma Bozukluğu / Çoğul Madde Kullanımı ile İlişkili
Basmakalıp Davranış Bozukluğu Bozukluk
ŞİZOFRENİ VE DİĞER PSİKOTİK Genel Tıbbi Duruma Bağlı Anksiyete
BOZUKLUKLAR Bozukluğu
Madde Kullanımının Yol Açtığı
Şizofreni Anksiyete Bozukluğu
Paranoid Tip / Dezorganize Tip /
Katatonik Tip / Ayrışmamış Tip / SOMATOFORM BOZUKLUKLAR
Rezidüel Tip
Şizofreniform Bozukluk Somatizasyon Bozukluğu
Şizoaffektif Bozukluk Konversiyon Bozukluğu
Sanrısal (Delüzyonel) Bozukluk Hipokondri
Kısa Psikotik Bozukluk Beden Dismorfik Bozukluğu
Paylaşılmış Psikotik Bozukluk (Folie â Ağrı Bozukluğu
Deux)
Genel Tıbbi Duruma Bağlı Psikotik YAPAY BOZUKLUKLAR
Bozukluk
sanrılarla / varsanılarla / Madde Yapay Bozukluk
Kullanımının Yol Açtığı Psikotik
Bozukluk DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR