Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 31

TC.

KİLİS YEDİ ARALIK ÜNİVERSİTESİ


İNSAN VE TOPLUM BİLİMLER FAKÜLTESİ

İNGİLTERE`DE SANAYİ DEVRİMİ

BİTİRME TEZİ

HAZIRLAYAN
Aynur ENMEK

DANIŞMAN
Dr.Öğr.Üyesi İsmail PEHLİVAN

1
ÖZET
Sanayi devrimi 18.yüzyılda ,önce İngiltere’ de başlayan demir ve kömürün asıl
enerji kaynağı ve hammaddeyi oluşturduğu bir makineleşme çağıdır.
Kömür, buhar ve makinenin birleşiminin ortaya çıkardığı sanayi devrimi
önemli ekonomik , siyasal ve toplumsal dönüşümlere neden olmuştur.

Anahtar kelimeler: , sanayi, üretim ,teknolojik gelişmeler, nitelikli iş gücü

ABSTRACT

Industrial Revolution; It is an age of mechanization that started in England in the


18th century, in which iron and coal constituted the main energy source and raw
material. The Industrial Revolution, brought about by the combination of coal,
steam and machinery, caused important economic, political and social
transformations.

Keywords: İndustry ,producing , technological developments ,skilled


workforce

2
ÖNSÖZ
Bu tez çalışması , İnsanlığın ekonomik tarihindeki ikinci önemli dönüm noktası
olan Sanayi Devrimi ile birlikte ilk kez nüfus artışı ile sürekli gelir artışı bir
arada gerçekleşmiştir.
Sanayi devrimi, modern iktisat tarihçileri tarafından insanlık tarihinin ikinci
önemli dönüm noktası olarak kabul edilmiştir. 1750 ile 1830 arasında ilk kez
İngiltere’de başlayan bu gelişme, Batı insanının hayat tarzını ve seviyesini köklü
biçimde değiştirmiştir.
Sanayi ve devrim kelimelerinin yan yana getirilmesi, değişimin ani ve yıkıcı
olduğu izlenimini uyandırabilir. Ancak sürekliliğin ekonomik sürecin temel bir
özelliği olduğu dikkate alınırsa devrim kavramıyla dönüşümün büyüklüğünün ve
derinliğinin vurgulanmak istendiği açıktır.
Sanayi devrimi ile birlikte dünya tarihinde ilk kez nüfus artışı ile hayat
standartlarındaki yükselme birlikte gerçekleşmiştir. Sanayi öncesi bir ekonomiyi
sanayileşmiş bir ekonomiden ayıran en temel özellik, refah ve üretkenlik
düzeyinin değişmez olmasıdır. Ancak bu, sanayi öncesi bir ekonomide hiçbir
değişmenin ve hatta ekonomik büyümenin olmadığı anlamına gelmez. Fakat
böyle bir gelişme ortaya çıksa bile ya çok yavaş veya geçici ya da kolaylıkla
geriye çevrilebilir bir niteliktedir.
Sanayi öncesi toplulukların kişi başına gelirlerinde ortaya çıkan değişmeleri
belirleyen temel faktör nüfus artış oranıydı. Nüfus arttığı zaman kişi başına
üretim düşmekteydi. Yeni bir üretim tekniğinin veya yeni bir kaynağın yok
ediyordu. keşfi ya da yeni bir pazarın açılması gibi herhangi bir nedenle üretim
artarsa nüfus hemen onu izliyor ve kişi başına gelirlerde ortaya çıkan kazancı
sonuçta Sanayi öncesi ekonomilerde nüfus ve gelirler arasındaki bu denge,
yüzünden nüfus artışı ekonomik büyümeyi sınırlamaktaydı. Sanayi Devrimi, bu
sınırlamayı aşmanın tarihteki tek başarılı örneğini teşkil etmektedir. İngiltere’de
başlayan ve daha sonra diğer ülkeleri de etkileyen Sanayi Devrimi, daha çok
insanın daha fazla mal ve hizmet elde etmesini sağlamıştır. Bu özelliğiyle
Sanayi Devrimi’ni başarılı bir ekonomik büyüme örneği olarak görmek
mümkündür. Sanayileşmenin en orijinal örneği İngiltere’de gerçekleşmiştir.
Çünkü İngiltere’deki Sanayi Devrimi, ilk Sanayi Devrimi idi ve daha sonraki
sanayileşme örneklerinden farklı olarak dış yardım ve hükûmet desteği
olmaksızın kendiliğinden ve hür teşebbüs ekonomisi kuralları içinde ortaya
çıkmıştı.
bu çalışmanın hazırlanmasında yardımlarını esirgrmeyen danışman hocam
sayın Dr.Öğr.Üyesi İsmail Pehlivan’a teşekkür ederim saygılarımı sunarım.

3
İÇİNDEKİLER
Özet………………………………………………………………..2
Abstract…………………………………………………………….2
Önsöz………………………………………………………………3

İçindekiler………………………………………………………….4
Giriş……………………………………………………………….5
BİRİNCİ BÖLÜ
Sanayi devrimi…………………………………………………….6
Sanayi devriminin ilk aşaması…………………………………….8

İKİNCİ BÖLÜM
Sanayi devrimi öncesi
a).Ekonomik yapı……………………………………………………13
b).Siyasal yapı ……………………………………………………....17
c).Sosyo-kültürel yapı ………………………………………………21

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Osmanlı İmparatorluğu’nda sanayi devrimi neden başlamadı?...........23
a).Tarım ve nüfus devrimini gerçekleştirmemiş olması……………...24
b).Ekonomik ve sosyal yapıların dönüşüme kapalı olması…………..26
c)Denizcilik faaliyetlerine yeterince ilgi göstermemiş olması……....28

4
GİRİŞ
Feodal siyasal ve ekonomik düzenin gelişmeye kapalı yapısından kurtulan
Avrupa’nın yaşadığı en mühim değişim yaygın kullanımı ile “sanayi devrimi”
olmuştur. Belki bu devrin birçok kulvarda yeni teknik buluşlarla üretim artışına
yol açmış gibi görünse de ,üretim tarzının değişmesi sonucunda o döneme ait
hakim olan geleneksel üretim tarzını (manifaktür) değiştirip , dönüstürüp ve
makineleşme (machinizm) ile birlikte yeni bir sınıfın (işçi sınıfı) doğmasına yol
açmıştır.
Bu, devrimin ortaya çıkardığı en önemli sorunlardan biridir . Yanısıra , artan
üretimin arz fazlası yaratması , kapitalizmin taa 1900’ lü yıllara kadar dayanan
bulanımlarının başta gelen nedenlerinden biridir aynı zamanda. Böylelikle bir
yandan insanlara kolaylık sağlayan ve onlara tüketecekleri metayı sunan devrim
, diğer taraftan yine onlara yeni sorunlar sunan bir değişim olmuştur. Ama
Sanayi Devrimi bile refahı arttırmak yolunda inssanoğlunun gerçekleştirdiği
küçük bir atılım olarak kalmaya zorunludur adeta.

AMAÇ
Bu çalışmanın temel amacı , Sanayi Devrimi’ nin ingiltere’ de başlayan demir
ve kömürün asıl enerji kaynağı ve hammadeyi oluşturduğu bir makinleşmee
çağıdır. Kömür, buhar ve makinenin birleşiminin ortaya çıkardığı Sanayi
Devrimi en mühim ekonomik, siyasal ve toplumsal dönüşümlere ve gelişimlere
neden olması ele alınacaktır.

5
YÖNTEM
bu tezde , tarihsel araştırma yöntemi kıulllanılacaktır. Sanayi Devrimi
kaynaklarından ve arşivlerinden elde edilen bulgularla ekonoik sosyal bağlamı
anlaşılmaya çalışşılacaktır. Objektif bir bakış açısıyla değerlendirme
yapılacaktır.

GELİŞME
Bu tezin gelişme kısmı , .Sanayi Devrimi’nin başlangıcından sonuçlarına kadar
olan süreci kapsayacaktur. İlk olarak devrimin nedenleri ve başlangıcı
incelenecek ardından sonuçları ve Sanayi Devrimi’nin gelişimi ve en öneli
dönemeçleri ele alınacaktır. Daha sonra, sanayi devriminin dünya üzerindeki
etkisi detaylı bir şekilde tartışılacaktur. Son olarak Sanayi Devrimi’nin nasıl
şekillendiği üzerine değerlendirme yapılacaktır.

6
1. SANAYİ DEVRİMİ
Sanayi devrimi tarım temeline dayalı bir ekonomiden sanayi ve ticaret temeline
dayalı bir ekonomiye hızlı bir geçişi simgeler. Sanayi devrimi uygun koşulların
biraraya gelmesi sonucunda ilk kez 1750-1850 döneminde İngiltere'de ortaya
çıktı.
İngiltere'de 18.yüzyıldan başlayarak kapitalist gelişmenin odağı, ticaretten
sanayiye kaydı. Sanayi Devrimi, bu anlamda, ticari sermayenin egemen olduğu
bir dönemden, sanayi sermayesinin egemen olduğu bir döneme geçiş olarak da
tanımlanabilir 1.

Sanayi Devrimi ile birlikte ortaya çıkan değişmeleri maddeler halinde sıralarsak
; 1) Modern bilim ve deneysel bilginin pazar için üretim sürecine geniş ve
sistematik olarak uygulanması;
2) Ekonomik faaliyetlerin aile içi veya yerel kullanımlardan ülke çapında ve
uluslararası pazarlar için üretime doğru bir uzmanlaşmaya yönelmesi;
3) Nüfusun kırsal kesimden şehirlere göç etmesi;
4) İşgücünün temel mallar üretiminden mamul mallar ve hizmetler üretimine
kayması;
5) Tipik üretim biriminin genişlemesi, şahsi olmaktan çıkması, aile ve aşirete
daha az ortaklık ve kamu teşebbüslerine daha fazla dayalı hale gelmesi; 6)
Sermaye kaynaklarının daha yaygın ve yoğun şekilde kullanılması; 7) Toprak
dışındaki üretim araçları- yani sermaye- sahipliğinin ya da bu araçlarla ilişkinin
belirlediği yeni sosyal ve mesleki sınıflarının doğması2

1İşayaÜşür, "Sanayi Devrimi; Bir Devrim Neyi Anlatır", İktisatDergisi, Sayı257, İstanbul, Ekim 1987,
İÜİktisatFakültesi Yayınlan, s.23.
2PhyllisDeane ,İlk Sanayi İnklabı,İngilizceden çeviren Doç.Dr.Tevfik Güran ,Ankara 1988,Türk Tarih Kurumu

Yayınları,s.1.

7
Bunca önemli değişikliklere sebep olan Sanayi Devrimi'nin başlangıcı olarak
hangi tarihi alacağımız ve Sanayi Devrimi olarak adlandırılan bu oluşwnun bir
devrim mi yoksa başlangıcı çok eskilere giden bir süreç mi olduğu
taryışılmaktadırktadır. Vurgunun, tarıma, nüfusa, dış ticarete sanayi tekniklerine
verilmesine göre değişik başlangıç tarihleri kabul edilebilmektedir.
Sanayi devrimi, tarihçi Braudel'e göre hem bir devrim olması hem de evrimi
içermesi bakımından iki katlıydı. "Kelimenin alışılagelen anlamıyla bir
devrimdi o, görülebilir değişimlerin kısa vadeli olayların ard arda meydana
gelmesiyle ortaya çıkan bir devrim; ama aynı zamanda uzun vadeli bir süreçti;
farklı ve sakin adımlarla ilerleyen, bazen neredeyse hiç farkedilmeyen bir süreç3
3" EricHobsbawm bu - ani, nitelikse~ köklü - İngiliz olayını bir devrim olarak
tanıtır. "1780'lerde ya da ona yakın tarihlerdeki bu dönüşüm bir devrim değil
idiyse, bu sözcüğün hiçbir sağduyulu anlamı yok demektir 4. O'na göre de
Sanayi Devrimi "gerçekte ve ana sebep olmuştur. "Bu devrim en azından tarımın
ve sehirlerin icadından beri , dünya tarihinin muhtemelen en mühim olayı
olmuştur .ve bu olay da Britanya başlatmıştı .5ondokuzuncu yüzyıl “İngiltere
yüzyılı”6idi ve bu yüzyılda İngiltere “Dünyanın atölyesi , kapitalizmin beşiği ve
çocuk odası idi .

Faransız ihtilalini ve İngiliz Sanayi Devrimini dünyayı değiştiren bir çifte


devrim olarsak gören Hobsbawm,devrimin dünya tarihi açısıdan en çarpıcı
sonucunun , birkaç batılı yöntemin ve özellikle Britanya’nın tarihte benzeri
görülmedik yer küresel bir hükümdarlık kurması olduğu söyler. “Batının
tüccarlarının ,buharlı makineleri ,gemileri ile silahları ve fikirleri önünde
dünanın eski uygarlık ve imparatorlukları baş eğdiler ve çöktüler . Hindistan ,
Britanya genel valilerinin yönettiği bir eyalet oldu . Müslüman devletler şiddetli
bulanımlarlasarsıldı .afrika doğrudan bir istilaya açıldı.

3FernandBraudel,Maddi Medeniyet Ve Kapitalizm ,çeviren Mustafa Özel 1991,Ağaç Yayıncılık Ltd.Şti.,s.203.


4EricJ.Hobsbawm,Devrim Çağı 1789-1848,çevirenler Jülide Ergüder , Alaeddin Şenel ,Ankara 1989,Birinci baskı
,V Yayınları,s.58
5A,g,e.,s.58.
6 Carl Poloniyi ,Büyükdönüşüm,çeviren Ayşe Buğra, İstanbul 1986,Alan yayıncılık,s.53.

8
Büyük Çin İmparatorluğu'nu bile 1839-42 yılları arasında sınırlarını Batı
Sömürgeciliğine açmaya wrladı. 1848'e gelindiğinde, Batılı hüküm.etlerin ya da
işadamlarının işgal edilmesinde yarar görebilecekleri herhangi bir bölgede, batı
fütühatının yolunu tıkayacak hiçbir engel kalmamıştı; batı kapitalist girişiminin
de gelişmesi için
zamandan başka bir şeye ihtiyacı olmadığı gibi 7" İngiltere'nİn; üzerinde güneş
batmayan imparatorluk haline gelmesinin ana sebebi de hammadde ve pazar
ihtiyacı idi. Polonyi de Sanayi Devrimi ile meydana gelen temel değişimin
piyasa ekonomisinin kuruluşu olduğunu ve bir kez ticari bir toplumdaki
üretimde,
karmaşık makineler ve fabrikalar kullanılmaya başlayınca kendi yasalarına göre
işleyen piyasa fikrinin kaçınılmaz olduğunu söyler8.
Sanayi devriminin getirdiği değişikliklerden biri de üreticinin zihniyetinde
meydana gelen değişmedir. Çünkü, geleneksel bir ekonomide teknikler normal
olarak değişmeksizin ya da değiştirme düşüncesi olmaksızın babadan oğula
geçer. Diğer bir şart, pazar ortamında değişmedir. Ekonomik: fazlanın olmadığı
yerde veya satışların genişleme beklentilerinin sınırlı ya da belirsiz olduğu
yerlerde üreticiler yeni metodları denemek için ne serbestliğe ne de teşvik
unsuruna sahiptirler. Üçüncü bir değişiklik de üretim sürecine uygulanmaya
elverişli değişmelere yönelik buluş ve fikirlerin akışında artış olmasıdır9

7 Hobsbawm,a.g.e.,s.17
8AlanMarcfarlane,KapitalizmKültürü,Çeviren Remzi Hakan Kır, İstanbul 1986, Birinci Basım , Ayrıntı
Yayıncılık,s.202.
9 P.deane,a.g.e.,s.107

9
1.1.SANAYİ DEVRİMİNİN GELİŞMESİNİN İLK AŞAMASI

18.Yüzyılda başlayıp19. Yüzyılın ortalarına kadar süren bu endüstrileşme demir


ve kömürün asıl enerji kaynağı ve hammaddeyi oluşturduğu “Makinleşme çağı”
denebilir. Temel ve ayırıcı özelliği makine kullanımının yaygınlaşması sonucu,
büyük fabrikaların ortaya çıkmasıdır . böylece Avrupa’da temelde tarım
işçilerinin toplumdan ,fabrikalarda eşya üreten nüfusa doğru düzenli bir değişim
olmuştur.
Daha önceki yıllarda ayırıcı niteliği nasıl avcılık ve toplayıcılıkla uğraşan
kabileler ile büyük toprak parçaları ise, sanayi çağının çarpıcı niteliği fabrikalar
olmuştur. Fabrikaların ayırıcı ve önemli özellikleri şunlardır:
1.üretim süreci tek bir işletmede odaklaşmış bulunmaktadır.
2. fabrika ne kadar geniş bir alana yayılırsa, girişim o kadar ekonomik ve
makineler de o kadar büyük olur.
3.fabrikalarda ki makinelerin hepsi belirli bir işte uzmanlaşmıştır ve insan –dışı
güçler tarafından çalışır.
4.işçiler yönlendirilir ve çalışmaları ,belirli bir ücret ve çalışma saatlerin’de
gelişmiş bir yönetici tarafında denetlenir
5.üretim gelişmiş bir pazara yöneliktir .
Bu temel özellikleriyle çalışan fabrikaların temel enerji kaynağı kömürdür.
Gerçekten, endüstri devriminin ilk aşamasında , Avrupa ve kuzey Amerika’nın
her yerinde kömür, ekonominin her alanında asıl güç kaynağıdır ve bu gün bile
birçok ülke de bu temel özellliğini sürdürmektedir. 1970’lerde dünya da kömür
üretimi senede 2 miyar tonun üzerindedir. Ve dünya enerji üretiminin üçte birini
oluşturur.Zengin kömür kaynaklarının bulunması , İngiltere’ye öteki devletler
üzerinde ekonomik üstünlük elde etmiş belki başka alanlar da gelişmesinin
temeli olmuştur.19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, İngiltere yılda yarım
milyon tonlouk kömür üretimiyle, tüm dünya devletlerinin ürettiğinin beş katına
sahip bulunuyordu. Sanayi gelişiminin bu ilk Aşamasında kömürün önemi , bu
cevhere sahip sahip olmayan veya kullanamayan ülkelerin tarihinden de
anlaşılabilir.

10
Bu ülkelerde, büyük bedel karşılığında kömür dışalımı, başka nedenlerle
birlikte, makineleşmeye geç kalınmıştır.
Sanayi devriminin ilk aşamasında, buhar,kömür ve demirin bileşimi, önemli
siyasal , ekonomik ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte “demiryolu çağını” açtı.
Kömür yalnız demiryolunda hareket eden araçlara güç sağlamakla kalmamış,
aynı zaman da demiyolları kömürü eskiden götürülemeyen yerler taşımıştır.
Böylece , Avrupa da kömürle çalışan makineleri barındıran fabrikalar hem
büyümüş hem de ülkelerin en uzak yerlerine kadar yayılmıştır. 1850’ de
İngiltere 26.000 km. uzunluğunda demiryoluna sqahip olmuştu. Almanya ise ,
demiryolunun önemini kavramakta faransa’dan ileride idi. 1848’ de Almanya’
da 4.000 Başkanı VonMoltke, Prusya militarizmine uygun bir biçimde,
demiryollarını askeri birliklerin cepheye taşınması amacıyla düzenlemişti.
Demiyolları önceden hem ticareti hem de savaşı kısıtlamış olan kötü
karayollarının yerini almya, ticareti canlandırıp savaşı hızlandırmaya bailadı.
ABD’nde 1869 yılında kıtanın iki yakası demiyolu ile birbirine bağlandı.
Böylece , ABD hem sanayileşmeye başladı hem de Atlantik olduğu
kadar,Pasifik devleti haline geldi .

Dipnotu ORAL SANDAL , SİYASİ TARİH İLKÇAĞLARDAN 1918’E


,İMGE KİTAPEVİ YAYINLARI S.209.210 EN SONDA KAYNAKÇAYA
EKLE
İngiltere’ de on sekizinci asrın ikinci yarısında başlayarak on dokuzuncu asrın
ilk yarısında tüm Avrupa’ ya sıçrayan ekonomik gelişmeler sanayi devrimini
doğurmuştur. Bu dönmede geleneksel el, su ve rüzgara dayalı enerjilerin yerini
kömürün ısıttığı su buharı almıştır. Ancak ekonomik değişim ani olmamış ,
gelenekselekonomi ile sanayileşmeye dayalı ekonomi uzun süre birlikte varlığını
sürdürmüştür10Sanayi devrimi ekonomik bir devrim olarak Avrupayı son derce
geniş bir şekilde etkilemiş, devrimin sonrasında ortaya çıkan Avrupa, devrim
öncesinden çok farklı bir görünüm arz etmiştir.

Sanayi devriminin temelleri on ikinci asırda başlayan önemli gelişmelere kadar


geriye götürmek mümkündür. Bu dönemde Avrupa demir sabanı , su gücünü ve
drenaj sistemini geliştirerek, toprağı işlemeyi, daha bol ürün elde etmeyi ve
ihtiyaçlarını daha kolay karşılamaya başarmıştır . Su ile değirmenleri
döndürürken, demir saban sert toprağı işlemeyi kolaylaştırmıştır . Batı

10Charles Wilson, theentrepreneur in theIndustrialRevolution in britain,explorations İn


EntrepreneurialHistory, 7:3(February1955),s.129-130.

11
Avrupa’nın yağışlı ikliminin doğurduğu sulu topra yapısını tarıma elverişli hale
getirmek için geliştirilmesi drenaj sistemi topraktaki fazla suyun atılarak tarıma
daha elverişli hele gelmesini sağlamıştır.

On ikinci ve on üçüncü asırlar şehirleşmeye geçiş dönemi olmuştur. Orta çağlar


boyunca yönetimsel ve dini binalar etrafında kümelenen küçük kasabalar
gittikçe artan bir nüfusa kavuşmuştur .Buralarda yaşayan
“bourgeoise”(burjuva)veya “ burgher” (Kasabada yaşayan kimse) denmeye
başlanmıştır . her ne kadar bazı yenileri sonradan eklenmiş olsa da , Avrupa’ nın
önde gelen kasaba ve şehirleri genellikle 1300’ lü yıllardan bağımsız şehir
devletleri ortaya çıkmıştır . İtalyan şehir devletleri doğu ile ticarette büyük
zenginlikler elde ederken, Alman şehirleri tarımsal alanda önemli başarılar
sağlamıştır. 15002 lerde Avrupa halkının çok büyük oranı kırsalda yaşamakta,
sadece yüzde ikisi sayısı 10.000 kişiyi aşan şehirlerde bulunmaktaydı. Nüfusu
100.000 ve üzerinde olan şehirler İstanbul, Napoli, Milano, Paris ve Venedik idi.
Bazı Avrupa şehirleri ilimde ve üniversitleşmede öne geçmiştir. Başlangıçta
eğitimin kilise elinde olduğu hatırda tutularak, Paris’te teoloji, Montpellier’de
tıp, Bologna ‘ da Roma kanunları öğrenilmeye başlanmıştır. Oxford ve
Cambridge üniversiteleri gelindiğinde bir düzine Avrupa şehri üniveriteye sahip
olmuştur. Üniversiteler bilginin gittikçe yaygınlaşmasını çoğunluğu hurafe, batıl
inanç ve cahillikten beslenen problemlerin çözümünü kolaylaştırmıştır.
Üniversiteler ile birlikte 1440 larda geliştirilen matbaa her alanda bilginin
artmasına katkı sağlamıştır. Bilginin insan hayatını kolaylaştıran, konforlu kılan
ve zenginleştiren yönü insana ihtiyacı olan kolaylıkları elde etmesini sağlamıştır.
İtalya’da başlayarak banka ve kredi kurumları gelişmiş, bu yerlerin sağladığı
paralar ile yatırımcılar kurmak istedikleri ekonomi komplekslerini ve atölyeleri
kurabilme gücüne kavuşmuştır. Şehirlerarası, bölgeler arası ve ülkeler arası
ticaret ve ekonomi aktiviteler gelişme trendine girmiştir.
Eğitimin gelişmesi, üniversite sayısında ve eğitimli insan oranında meydana
gelen gelişmeler halkın daha iyi şartlarda yaşama ilgi ve arzusunu geliştirmiştir.
Eğitimli insanlar hayatlarının daha kaliteli olması için ne yapılması gerektiğini
anlamada ve kazanmada başarılı bir çaba içerisine girmiştir. Sadece Avrupa’da
değil, Japonya’ da dahi endüstrinin gelişmesindeki başarı eğitimin gelişimi ile
yakınlık göstermiştir11

11CorlaM.Cipolla(editör)
, TheFontanaEconomıcHistory Of EUROPE, TheIndustrıal, Revolution ,
London:Fontana Books,1973,s.13.

12
Avrupa ekonomisi 1750’lere kadar genellikle toprağa dayalı ziraata
dayanmaktaydı. Toprağın büyük kısmı feodal aristokrasi ve kilisenin elindeydi.
Köylülere üretilen mal karşılığı kiralanmaktaydı. Ziraat dışında ekonomik
aktivite ailelerin atölye tipi üretimi ile sınırlıydı. Ülkeler merkantilist bir politika
izlemekteydi. Avrupa koloniler ve sömürgeler sayesinde dünya ekonomisinde
söz sahibiydi.
Batı Avrupa’da gelişen tarımsal üretim gittikçe Pazar ekonomisine yönelik bir
süreç içerisine girmiştir. Tarımda “ bölgesel ürün seçiciliği ve teknolojik
geliişme” hızlanmıştır. İngilte’de 1650 ‘den 1750’ ye “ kırsal- iç endüstri” hızlı
bir gelişme göstermiştir. Sanayi devrimi öncesi ülkenin geniş bir kesimi “kısmen
sanayileşmiş” bir karaktere kavuşmuştu. Endüstri devriminin ilk gerçekleştiği
yer olan İngiltere ‘de ekonomik değeri olan şeyleri sehirlerin bir birine bağlayan
kanallar olarak kullanılmıştır. On dokuzuncu asra girerken tekstil sektöründe
makineleşme önemli bir olgunluğa erişmiştir.12

Batı Avrupa’da artan nüfus, şehirleşmeyi de beraberinde getirmiştir. On


dördüncü asır ortalarında Avrupa nüfüsunun en az üçte birini yok eden “siyah
ölüm”(veba) salgınından sonra o büyüklükte bir salgın yaşanmamıştır. Bir başka
deyişle Avrupa on beşinci asırdan itibaren, bazı istisnalar olsa ‘ da yavaş ancak
artan nüfusa sahip olmuştur. Nüfus artışı ve şehirleşme de beraberinde hazır
giyimi ve diğer sanayi mallarına olan ihtiyacı artmıştır. Üretim sürecinde
makinelerin kullanılması tekstil ve metal üretiminin kolaylaşmasına ve bolluk
kzanmasına yol açmıştır. Zenginlik ile elde edilen gelir nüfus artışını
desteklemiştir. Nüfus artışı üretim tekniklerindeki gelişimi zorunlu kılmış,
tüketim mallarına duyulan ihyiyaç artmış, buna bağlı olarak da sanayileşme
zorunlu bir süreç olarak hissedilmiştir.

Avrupa’nın coğrafi keşifleer ile başlattığı dünyannın zenginliklerini sömürme


süreci gittikçe artan oranda Avrupa ekonomisini etkilemiştir. Sömürgelerden
gelen altın ve gümüş gibi değerli madenler sermayeyi güçlendirirken , zengin
tarım topraklarında çalıştırılan köle ve ucuz yerli iş gücü tarımsal ürünlerin
bolluk kazanmasını sağlamıştır.Dahası,keşfedilen yerlerde elde edilen yeni
ürünler ve üretim teknikleri Avrupa tarımını , beslenme usullerini
etkilemiştir.Amerika menşeli patatesin Avrupa’ da üretimi halkın günlük
beslenme rejiminde ciddi gelişmeler yaparken, halkın daha iyi beslenmesine yol
açamıştır. Tarımsal ürün artışı yanında hastalıklara karşı aşılama gibi

12“Theındustrial Revolution,”Speaker,Agust1906,s.480.

13
yöntemlerin geliştirilmesi sağlıklı ve uzun ömürlü toplumların doğmasını
desteklemiştir. Çocuk ölümleri azalırken , ortalama ömür beklentisi ve kaliteli
yaşam ilerlemiştir.

Sanayi devrimini doğuran gelişmeler arasınnda enerji kaynakları, işçilik arz-


talep durumu, sermaye,teknoloji ve yatırımcılık ruhu önemli roller oynamıştır.
Kömür ve demir kadar, artan emek gücü, toplumun artan taleplerine cevap
verecek geniş işletmeler, serbest ekonomiye dayalı toplanan sermayeler, üretim
sahasında , geliştirilenmetodlar ve tüm şartları bir araya getirerek pazara yönelik
üretim yapan öncü kişiler sanayi devrimini mümkün kılmıştır.

Sanayi devriminin başlangıcı yoğun makineleşmeden ziyade geleneksel üretim


tarzlarındaki zorunlu dedeğişim hissini yansıtmıştır. Artan dokuma,
ziraiürünlerin ekim, dikim ve hasadında meydana gelen gelişmeler sanayi
devriminin doğmasını hızlandırmıştır.
Üretimdeki artışlar, pazara yönelik üretimler, ticaretin gelişimi ve sömürgelerde
elde edilen gelirler batıda sermaye birikimlerini meydana getirmiştir. Sermaye
sanayileşmenin motor gücünü oluşturmuştur.Sanayileşme öncesi ekonomi ile
sanayileşmiş ekonomi arasındaki önemli farklardan birisi , ilkinin emek ve güce
dayalı yönü ağır basarken , ikincisinde semaye önemli rol oynamıştır. Gelişmiş
ülke ile geri veya gelişmekte olan ülke arasında da kapitalin oynadığı önemli bir
rol vardır. Gelişmiş ülke çoğunlukla işini sermayesi ile yapmaktadır. “ Yüksek
üretkenlik, ortanın üstü zenginlik ve yüksek milli kalkınma yüzdesi” sermayenin
direk etkilediği ekonomik değerlerdir.”13

Ulaşımda meydan gelen gelişmeler sanayi devrimini hızlandırmıştır. Buhar


gücüne dayalı gemilerin yapımı ve buharlı lokomotiflerin doğması deniz ve
demiryollarının geliştirilmesini sağlamıştır. Ulaşımdaki gelişmeler hızı ve daha
fazla mal ve emtia taşınmasını mümkün kılmıştır. Deniz ve demiryolları yanında
karayollarının da iyileştirilmesi, mal ve insan gücü dolaşımını kolaylaştırmış ve
hızlandırmıştır. Ulaşımdaki kolaylıklar ve kazanılan hız ekonomilerin
gelişiminde son derece etkili olmuştur.

13PhyllisDeane,”The Role Of Capital in ındustrıalRevolution,”explorations İn EconomicHistory, 10/4 (Summer


1973):349.

14
SANAYİ DEVRİMİ ÖNCESİ
a)EKONOMİK YAPI
Onaltıncı yüzyıla kadar Avrupa'da toplumun bireylerden oluşan bir bütün
olduğu, yani gerçek birimin toplum olduğu ve bireylerin bunun sadece
parçalarını oluşturduğunu savunan düşünce hakimdi14 Yunan Polis ' ini
felsefecileri için mantıksal olarak parça ile bütün arasında bir zıtlık
olamayacağına göre birey ile toplum arasındaki bir zıtlıktan da söz etmek
anlamsızdı. Platon ve Aristo'ya göre birim toplumdur; unsurları ise bireyler değil
yurttaşlardır15 .Ancak daha sonra Kynikler, Stoacılar ve Epikürcülerin
felsefesinde bireye daha fazla.önem verildiğini de belirtmek gerekir. Ancak, bu
eğitim, Polis'in yok edilmesi ve İskender'in kısa ömürlü imparatorluğundan
Büyük Roma İmparatorluğu'nun kuruluşunun tamamlanmasına kadar ki
kargaşalık dönemi sırasında ortaya çıkmıştır. Toplum ve hükümetleri bir
akıntıya kapılmış olan insanlar, alıştıkları sığınaklardan uzaklara savrulmuşlar
ve felsefe de, bir süre için, kendilerini yurttaşlar değil, bireyler olarak
görmelerine sebep olan bu ortamın yansıtmıştır.
Buna kar~ılık, üç büyük güç bir araya gelerek, bu bireyci yaklaşıma son
vermiştir. Bunlar Roma İmparatorluğu'nun kurulması, Hıristiyan kilisesinin
zaferi ve feodalizmin yayılmasıdır.
Feodalizm, içinde her insanın doğuştan bir statüye statüsüne uygun bir
toplumsal konuma ve bu konuma uygun yükümlülüklere ve hakl~a sahip
olduğu, hiyerarşik bir yapı derecesindeydi. Toprak, servetin temel kaynağını
oluşturduğu için mülkiyeti, denetimi ve kullanımı yalnızca ekonomik öğeler
arasında ilk başta geleni değil, ayrıca iktidarın, yasaların, savaşların ve
toplumsal geleneklerin de belirleyicisiydi16.
Kent, bu sistemin dışında bir görünüm kazanmıştı. Kentte, el sanatları,
meslekler, ve ticaret gibi bir takım çıkarlar kümelenmişti. Kent, kendine yeterli
olmadığı için, hem yiyeceklerini sağlayan kırsal alanlarla, hem de sattığı mallar
için pazar oluşturan öbür kentlerle kurduğu bağlantılara bağımlıydı. Kentin
refahı, ticarete konu olan mallarının, denizde korsanların ya da karada eşkiyanın
ve korsanların saldırısına uğramadan guvenllik altında tutmaları gerekiyordu.
Yeni ekonomik düzenin gelişmesi için çekirdeği oluşturan kentte, toprağın
önemi, öbür mülkiyet biçimlerinin gerisindeydi. Üretim, madencilik ve ticarete

14 Leslie Lipson, Demokratik Uygarlık,Çev.haldun Gülalp,Türker Alkan, İstanbul 1984,Birinci Baskı,Türkiye İş


Bankası Yayınıçs.40.
15 a.g.e., s.40.
16 A.g.e., s.172

15
yapılan yatırımlar, yeni zengin aileler yarattı. Bu yeni sınıf para ya da yatırım
olarak sermaye biriktirilebilmekte, imparatorlara ve krallara, kardinallere ve
papalara
parasal destekte bulunabilmekteydi. Bu sermayenin akışkanlığı, riskler almaya
hazır girişimci insanlara yeniden eylem için cesaret vermekte ve özendirici
olmaktaydı.Bu tür girişimleri üstlenenler, toprak sahibi soylularla, köylüler,
serfler ve zanaatkarlardan oluşan alt sınıfların arasında bir orta sınıf oluşturdu.
Bu şehirli orta sınıf ya da burjuvazi, fırsatları değerlendirmek için feodal
yasaların ve siyasetin sınırlamalarını aşmak ve toplumu kendi gereksinimlerine
göre yeniden oluşturmak zorundaydı. Rönesans, reform, bilimsel keşifler,
siyasal ve ekonomik devrim bunların hepsi aynı sonuca değişik yollardan
katkıda bulunmuştur17
Feodal sistemin yönetim biçimi, onun toplumsal ve ekonomik yapısını
belirlemekteydi. İktidar toprak sahibi soyluların güçlü olduğu bölgesel düzeyde
kökleşmişti. Merkez bölgelere uzaktı ve bölgeler üzerindeki denetimi
yüzeyseldi. Bölgesel güçlerin çok sayıda olması, düşmanlıklar ve karışıklıklar
yaratarak, genel bir düzenin kurulmasını güçleşmekteydi.
Ayrıca feodalizmin temel özelliği onun bir kullanım için üretim sistemi
olmasıdır. Topluluğun ihtiyaçları bilinir ve üretim, bu ihtiyaçları gidermek üzere
Planlanır ve örgütlendirilir. Kapitalizmde olduğu gibi üretim yöntemlerinde
sürekli iyileştirmelere götüren baskılardan hiçbiri yoktur18.
Kapitalizm öncesi toplumlardaki bütün üretim tarzları, doğrudan üreticilerden
artı-emeği ekonomi dışı baskı araçları ile çekip alırlar. Kapitalizm öncesi
ilişkiler, ekonomi dışı, akrabalık, örf ve adet, dinse~ yasal ya da siyasal
yaptırımlarla belirlenirken; kapitalizm, artığın doğrudan üreticilerden "saf'
ekonomik araçlarla çekilip alındığı tarihteki ilk üretim tarzıdır19.
İngiliz kapitalizminin ayırt edici özelliği ise, kapitalist üretim sürecine zemin
hazırlayan toplumsal ilişkilerin, öncelikle geleneksel şehirlerde değil, kırda
gelişmiş olmasıdır. Bunu İngiliz kırının iki özelliği mümkün kıldı. Kırda feodal
ilişkilerin çok erken çözülmesi ve kırsal bölgelerde zanaat faaliyetlerinin
yoğunluğu20 .Feodalizmde toprak üzerinde mutlak özel mülkiyetten söz etmek,
sistemin yapısı gereği mümkün değildi. Çünkü, sistem, toprak tasarruf hakkına
ve kişisel statüye dayanır. Lord,. bir üst-lordıın "adam"ı olduğu gibi, serf de

17 A.g.e., s.173
18 İşaya Üsür, “Kapitalizmin Gelişimi Üzerine İncelemeler ve geçiş tartışmaları : bir Bir Takdim “.Kapitalizmin
Gelişmesi Üzerine İncelemeler , içinde ,İstanbul 1992, Birinci baskı,Belge Yayınları, s. 442.
19 P.Anderson’dan aktaran İşaya Üşür,a.g.e.,s.451.
20 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi ,İstanbul 1998, İletişi Yayınları,C.III, s.151.

16
manor düzeyinde lordun "adam"ıdır. Bu bağlamda "adamımın adamı, adamım
değildir" kuralı işler21. Böyle bir ilişkide "bağımlılık" başat özelliktir ve Özel
mülkiyet de ortaya çıkamaz. Çitleme hareketiyle beraber bu "bağımlılık" ilişkisi
kırılmış ve tarımda özel mülkiyet ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu hareket tarımda,
ortaklaşa yükümlülüklerin ortadan kalkmasına ve bireyciliğin gelişmesine yol
açan bir hareket olarak da tanımlanabilir.
Çitleme hareketi esas olarak 1485-1700 ve 1700-1850 dönemlerinde ve farklı
şekillerde oluşmuştur.
Bunlar
1) Açık-tarla sisteminde dağınık halde bulunan "şerit''lerin birleştirilmesi
anlamında çitleme;
2) Büyük bir çiftlik oluşturmak üzere
toprakların merkezileştirilmesi anlamında çitleme; 3) Çayır, mera ve daha önce
kullanılmayan toprakların çitlenmesi anlamına gelir çitleme
16.yüzyıl çitleme hareketinin altında yatan temel neden yün ve yünlü
dokumaclıığın hem iç, hem de dış piyasalarda gelişmesiydi. Bu durumda
ekilebilir topraklar otlaklara dönüştürüldü. Çitleme hareketi İngiltere'de sanayi
kapitalizminin gelişmesine bu günlere gelmesine iki yönlü bir katkıda
bulunmuştur.
1) İngiltere'nin o zamanlarda ki en büyük sanayisine, yünlü dokuma sanayisine
hammadde (yün) sağlamıştır; 2) Sanayinin ihtiyaç duyduğu veyahut duyacağı
ucuz iş gücü kaynağını ortaya çıkarmıştır. Çitleme modeli ile tarımdaki
doğrudan üreticiler hem "bağımlılık" ilişkilerinden kurtulmuşlar, hem de üretim
araç ve gereçlerinden ayrılmışlardır.
Yün ve yünlü dokumadaki gelişme, ev içi (domestic) sanayinin gelişmesine ve
buna dayanarak götürü (putting out) sisteminin çıkmasına yol açtı. Bu sistem,
nihai ürünü pazarlayacak tüccar kapitalistin üreticilerle, daha üretim sürecinin
başında bir anlaşma yapmasına dayandırılır. Bu anlaşmaya göre tüccar kapitalist
hammaddeyi temin ederek, üretilecek ürünü ortada daha yokken satın almış olur.
Ama üretim araçları henüz üreticilerin mülkiyetindedir. Fakat, ticari
kapitalizmin gelişip yaygınlaşmasına paralel olarak tüccar kapitalist, sadece
hammadde sağlamakla yetinmeyip hammaddelerle birlikte işletme sermayesi ve

21 İşaya Üşür,a.g.e., s.455

17
giderek üretim araç ve gereçlerini de temin etmeye başlar22. Bu gelişmeler
sanayi devrimi ile birlikte sanayi kapitalizmine giden süreci oluşturmuştur.
Feodalizmin yıkılışı ile sanayi devrimi arasında kalan bu dönem kapital
birikimini ve piyasa ekonomisi şartlarını hazırlayan, ticari kapitalizmin
hızlandığı ve kendini geliştirdiği çağ olmuştur. Hemen hemen üçyüz yıl süren
ve Merkantilizm adını alan bu dönemde ticari kapitalizm, "iktisadi adam"ı ve
piyasa ekonomisi şartlarını yarattığı gibi kapital birimini de hazırlayarak sanayi
kapitalizminin doğuşunu ileriye taşımıştır.
Ortaçağın sonlarına doğru, denizaşırı ülkelerdeki keşiflerle ticaretin büyük önem
kazanması, bunu izleyerek Avrupa'ya akan altınlar da, ticari kapitali geliştiren ve
karlı yeni iş akınları doğuran bir etki sağlıyordu. Tarımsal üretime ve ev
sanayisine hakim olan ticari sermaye, toptan ticarette ve dış ticarette de tekele
sahipti. Dış ticarette tüccarlara devlet eliyle tekel verilmesi, birkaç bakımdan
gerekliydi. Yeni ulusal devletler için ticaret bir gelir kaynağıydı. Denizaşırı
ülkelerde ticaretin yüksek rizikosu ise tekeli gerekli kılıyordu. 16. ve 17.
yüzyıllarda anonim şirket düzenindeki ayrıcalıklı şirket kumpanyaları, denizaşırı
bölgelerde ticareti tekelleri altında tutuyorlardı.
düşüncesinin sözcülüğünü yapan kişiler oldu. Dış ticaret tekellerinin yanında,
rizikoyu azaltmak için, sömürgeleştirme de ilksel kapital birikiminin kaynağı ve
önemli bir aracı haline geldi. Sömürgelerdeki kumpanyaların rizikosunu
azaltmak için verilen tekeller de yeterli değildi. Bunların ayrıca devlet gücüyle
korunması gerekiyordu.
Merkantilistler tüccarın karının ulusal çıkarla özdeş olduğunu, ülkenin gücünü
teşkil ettiğini ileri sürüyorlardı. Tüccarların çıkarını savunacak, ticari
kapitalizmin gerektirdiği geniş piyasayı güven alnna alacak, sömürülmesini
sağlayacak, güçlü merkezi bir devlete ihtiyaç vardı. Güçlü devletle tüccarların
çıkarları arasında bir uyuşma olduğu için, merkantilist öğreti mutlak ·monarşi ve
yeni gelişen devletlerin öğretisi olarak iktisadi düşünceyi sürdürmüşlerdir.
Bu politikanın sonucu olarak Cromwell, İngiltere ile Hollanda arasındaki
rekabetin doruklarında 6 Ekim 165l'de "Act of Navigation" yasasını çıkarır. Bu
yasa İngiltere'nin gerek ithal gerekse ihraç edeceği malların ancak İngiliz
gemileri ile taşınabileceği belirler. Kabotaj alanındaki bu tekel sayesinde, İngiliz
tüccarları gemi inşaatı sanayiini geliştirmeye mecbur kaldılar. Çünkü, ancak
İngiliz gemileri kolonilere ihracat yapılabilecek ve oradan mal ithali
gerçekleştirilebilecektir. Bunun dışında bu yasa, ithal edilecek tüketim
mallarından yüksek vergi almayı, ihraç edilecek mallar için de, vergi
22 Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisiç a.g.e., s.152

18
hafifletmesi öngören bir gümrük rejimi getirmektedir. Geliştirilen koloniyal
sistem sayesinde koloni ülkelerde imalat sanayiinin kurulması yasaklanmakta ve
hammaddeleri İngiltere'ye sevketmeyi ve fabrika mallarını İngiltere'den
sağlamayı şart göstermektedir.
Merkantilizmde, toplumların ekonomik gücü ile bir tüccarın ekonomik gücü
arasında bağlantı kurularak zenginliğin ölçüsü elde bulundurulan altın gümüş
gibi değerli madenlerin miktarına bağlanmıştır. Devletlerin kıymetli maden
stokları yaparak zengin ve güçlü olacakları bu yoldan tüm siyasal amaçlarına
ulaşacaklarına inanılmıştır. Bunun için siyasal iktidarların ekonomik hayata,
altın ve gümüş birikimini sağlayacak biçimde yön vermelerine bu düşünce
liberalizmin sert tepki vermesi etkisini sürdürmüştür.

B) SİYASAL YAPI
İngiltere adası, V. yüzyıl ortalarına doğru, Batı Roma İmparatorluğu'nun
egemenliğinden kurtulur, fakat adada henüz siyasal birlik kurulamamıştır.
Küçük senyörlükle krallık, XI. yüzyılın başlarına kadar merkezi bir devlet
oluşturamadan, varlıklarını feodal yapı içinde sürdüreceklerdir.
XI. yüzyılda, İngiltere bir istila olayı ile karşılaşır. 1866 yılında Normanlar
adayı işgal ederler.
Norman kralı, Baronlarıyla, şövalyeleriyle adaya gelip yerleşir ve yerel feodal
beylerin, şövalyelerin ellerinden topraklarını alarak kendi Baron ve
şövalyelerine dağıtır ve güçlü bir merkezi iktidar kurar. Kralın gücünün
dayanağı, feodal beyleri ve onların askeri gücüdür.
Norman istilasından sonra adaya yerleşen feodal beyler krallarını
desteklemektedirler, ama bu destek kral açısından pek de güvenilir ve sağlam
değildir. Feodal beyler, kralların kişisel.gücü ile ve kendilerine sağlanan
çıkarlarla orantılı olarak ona destek ve yardımcı olmaktadırlar.
Feodal beylerle kral arasında kurulan güç ve çıkar dengesi, XIII.yüzyıl başlarına
kadar korunur. XIII.yüzyılın ilk yıllarında ise, denge, feodal beyler lehine
bozulur.23, Bu dönemde senyörler ve kilise ileri gelenleri, feodal bir görevi

23Ayferi,Göze,a.g.e., s..440.

19
yerine getirmek üzere, bir danışma organı olan "MagnumConcilium"da
toplanıyorlardır.24
İngiltere'de parlamentonun kuruluşunun, doğrudan doğruya ülkenin feodal
yapısıyla ilgisi vardır. Krallar, feodal düzen sonucu üretim araçlarına sahip olan
sınıfa danışma ihtiyacı duyuyorlardı.25
XII. yüzyıldan itibaren kralların yetkileri soylular lehine kısıtlanmaya başlar. Bu
konudaki en önemli gelişme, 1215'te imzalanan MagnaCarta (Büyük Şart)dır.
Feodal beylerin bu belgeyi krala imzalatırken izledikleri hedef, feodal
ayrıcalıkların kral tarafından tanınmasını ve kralın bunlara saygı göstermesini
sağlamaktı. Bu belge, kral, kanunlara uygun bir şekilde yürütmede bulurimadığı
takdirde Baronların başkaldırma hakkı; Kralın olağanüstü vergileri Baronların,
yüksek rütbeli din adamları ve Londra şehrinin onayıyla tahsil edebilmesi gibi
şartlar taşıyordu. Bu belgeyi Baronlar başlangıçta tamamiyle kendi çıkarlarını
gözeterek krala imzalatmakla beraber, belge kaleme alınış şeklindeki esneklik
dolayısıyle daha sonraları halkın lehine işleyen bir mekanizma haline dönüşerek
demokratik prensiplerin ilk kaynağı olmuştur.26
Başlangıçta büyük toprak sahiplerinin basit toplantıları şeklinde kabul edilen
"Concilium", Kral Edvard (1272-1307) devrinde görüntü değiştirecek Baron ve
yüksek rütbeli din adamları yanında, her "comte" için iki şövalyenin ve en
önemli
şehirlerde ticaret ve ziraat nedeniyle kuvvetlenmeye başlayan burjuvaziyi
temsilen ..
iki burjuvanın toplantılara davet edilmesiyle Büyük Konsey
(MagnumConcilium) şekline bürünmüştür. XII.yüzyıldan sonra Baronlar,
yüksek rütbeli din adamlarıyla, şövalye ve burjuva temsilcilerinden oluşan
"MagnumConcilium"a kilise temsilcilerinin de katılmasıyla konseyin adı
Parlamento olmuştur.27

XIV.yy'dan başlayarakiki ayrı grup halinde toplanılmaya başlandı. Soylular ve


yüksek rütbeli din adamları House of Lords'da (Lordlar Kamarası) toplanırken,

24Devrimler Ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi , İstanbbul , Gelişim Yayınları, c.2, s.245.


25A.g.e., s.245
26 Esat Çam,Devlet Sistemleri, İstanbul 1970,İÜ,İktisat Fakültesi Yayınları, s.16
27A.g.e, s.17..

20
burjuvalar , şövalyeler ve kilise temsilcileri house of commons’ da ( Avam
Kamarası) toplanmışlardır.28
İngiliz toplumundaki çeşitli sınıflardan meydana gelen bu iki meclis, bir yandan
üstünlük sağlamak amacıyla birbirleriyle mücadele ederken, öte yandan kralın
iktidarının sınırlandırılması söz konusu olduğunda, birlikte hareket etmeyi
başarabildiler. Krala karşı tek bir güç halinde karşı çıkabildiler.29
İngiltere'de krallar ile parlamento arasındaki mücdaleyexv:yüzyılda İki Gül
Savaşı (1450-1485) nedeniyle ara verildi. İki Gül Savaşı yıllarında büyük feodal
ailelerin kıyımından sonra ülkeyi Elizabetlı I dönemine kadar Tudor Sülalesi
yönetti. Parlamento'nun yasama yetkisini ele geçirişi düz bir çizgi izlememiştir.
Parlamentoyla kral arasındaki mücadelede zaman zaman kral karşı saldırıya
geçmiş, şiddetli çatışmalar olmuştur. Kralla Parlamento arasındaki mücadelede
siyasi olduğu _kadar dini unsurlar da rol oynamıştır.30Tudor sülalesi dinamizm
enerjisiyle, XVI. yüzyıl boyunca monarşiye üstünlük kazandırmıştır. Ancak
XVII. yüzyılda StuartlarlaParlemento arasında şiddetli anlaşmazlık olacaktır.
31
Stuart Hanedanının XVII. yüzyılda iki ihtilal ile iktidardan uzaklaştırılması,
İngiliz siyasi tarihinin ayırdedici bir özelliğidir.
Bu ihtillarden sonra Parlamento, monarşiye karşı üstün duruma geçtiğinden
iktidar sahip ve nitelik değiştirmiştir. Kralın kudreti azaldığı ölçüde, iktidar
liberal bir görüntü kazanmış, bir taraftan kişi hakları ile temel kanunları garanti
altınaalmak için gösterilen devamlı çabalar, diğer taraftan, XVIII.yüzyılda çok
gelişen parlamenter rejimin doğuşu, liberal bir iktidarın yerleşmesini
sağlamıştır.32
BU süreçte asillerin büyük bir kısmı , kralın mutlak otoritesine karşı,
burjuvalarla işbirliği yapmıştır. Bu durum, İngiltere'de Parlamento'nun krala
karşı mücadelesinin sınıfsal niteliğini örtmüştür. Belirtmek gerekir ki,
mücadelenin temelinde, burjuvazinin gelişmesi ve siyasi üst yapıyı kendi
çıkarlarına uygun bir biçime sokma çabası ağır basmaktadır.
Ticaretin yaygınlaştığı ve toprak sahibi ile kiracı, işverenle işçi arasındaki para
ilişkilerinin mal ya da angarya ile ödemeye dayanan eski ilişkilerin yerini aldığı
dönemde, Amerika'da gümüş keşfedilmiş ve Avrupa'ya akmaya b_aşlamıştı.
Bunun sonucu olarak bütün onaltıncı yüzyıl boyunca fiyatlar yükseldi; 1510 ve
1580 yılları arasında İngiltere'de besin fiyatı üç kat, tekstil fiyatı ise yüzde

28A.g.e., s.17
29Devrimlerve karşı Devrimler Ansiklopedisi, a.g.e., s.269.
30 Murat Sarıca, Fransa ve ingiltere’ de Emredici Vekaletten Yeni Temsil Anlayışına Geçiş İstanbul 1969, s.53.
31 Esat Çam, Devlet Sistemleri ,a.g.e.,s.19.
32A.g.e., s.18

21
yüzelli arttı. Bunun sonucu sabit gelirliler yoksullaştı, ticaretle ve pazar için
üretimle uğraşanlar zenginleşti. Dolayısıyla orta sınıflar zenginleşti - kralı ve
piskopasları da içeren - yüksek feodal aristokrasi, küçük soyluluk ve ücretli
işçiler, kargaşadanyararlanabilecek kadar şanslı olan birkaç kişi dışında göreli
olarak yoksullaştı.33
Reformasyon döneminde (1536-40) ingiliz manastırları ortadan kaldırılmış ve
mülklerine el konulmuştu. Bu, Katolik Kilisesinin iktidarına ve sömürüsüne
karşı İngiltere'nin, ulusal bağımsızlığını kurduğu mücadelenin bir parçasıydı ve
burjuvazi ile parlamento tarafından da desteklenmişti.34
Bütün bu olanlar, İngiliz kırsal toplumunun yapısını değiştiriyordu. Toprak,
sermaye yatırımı için çok çekici bir alan haline geliyordu. Parası olanların ve
parasını toprağa yatıranların sayısı giderek artıyordu. Feodal İngiltere'de toprak,
babadan büyük oğula miras yoluyla geçer, çağlar boyunca bir ailenin
tüketiminin karşılanması için geleneksel yöntemlerle işlenir ve çok az el
değiştirirdi. Şimdi ise, hukukun, toplumun ekonomik gereksinimlerine ayak
uydurmasıyla birlikte toprak, rekabetçi bir piyasada alınıp satılan bir ·meta
haline gelmeye başlıyordu. Böylece şehirlerde yığılmış olan sermaye kırlık
bölgelere doğru taştı.35
Ortaçağda ve sonraki yüzyıllarda da toprak mülkünün ilk işlevi sahibine
(başkalarının emeği üzerindeki denetimi yoluyla) geçim sağlamasıydı. Ancak
Ortaçağ'daki büyük mülkler, buna ek olarak, tarımsal artık ürünleri ile
gerektiğindeasker olarak hareket edebilecek bir hizmetkarlar grubu beslenmesini
sağlamış ve dolayısıyla feodal beylerin siyasal gücünün temelini
oluşturmuşlardı. Şimdi ise kapitalist üretim tarzının gelişmesi ile birlikte, pek
çok toprak sahibi mülklerinin ürününün, ailelerinin tüketmediği kısmını
pazarlamaya ya da topraklarını pazar için üretim yapacak bir çiftçiye kiralamaya
başladı. Böylece toprak sahipleri, mülklerini, yeni bir biçimde, bir parasal kar
kaynağı, esnek olan ve arttırılabilecek karların kaynağı olarak görmeye
başladılar. 36
Onaltıncıyüzyılınson on yılındaİngiltere'ninbütündışdüşmanlarıezildikten sonra,
burjuvazinin, monarşinin korumasına olan bağımlılığı sona erdi; aynı sıralarda
Krallık, burjuvazinin büyüyen servetinin yarattığı tehlikeli olanakların farkına
vardı ve durumunu sağlamlaştırmaya çalıştı.37

33Cristopher Hill,1640 İngiliz Devrimi, Çev. Neyiir Kalaycıoğlu, İstanbul 1983, Kaynak Yayınları , s 26.
34A.g.e., s.26.
35A.g.e., s.27.
36A.g.e., s.27.
37A.g.e., s.44.

22
17.yüzyılda yaşanan ve bir İç Savaş'a sebep olan bu karışıklıkların altında yatan
neden, dini unsurları da içermekle birlikte ekonomikti. Fiyatlar yükseliyor,
burjuvazinin serveti büyük bir hızla artıyordu, ama büyük toprak ~ahiplerinin
çoğu gibi krallığın da geliri artıyor ve yeni ihtiyaçları karşılamada yetersiz
kalıyordu. Krallık, bu yeni servetten, vergileri burjuvazi ve eşraf aleyhine büyük
ölçüde arttırarak ya da bir şekilde üretim sürecine katılarak pay almadığı sürece,
bağımsız gücü kaybolmaya mahkumolacakı. Artan ekonomik güçlükler ve
burjuvazinin siyasal tehdidi karşısında monarşi, soyluluğun ve devletteki
ekonomik olarak ilerici olmayan unsurların desteğine dayanmak zorunda kaldı.
Diğer yandan soyluluk da kendi durumunu koruyabilmek için gittikçe daha fazla
krallığın ekonomik hayat üzerindeki denetimine bağımlı hale geldi.
1640'ta İç Savaş başladı. Kralla onu destekleyen kesimin karşısında burjuvazi ile
birlikte küçük esnaf, zanaatkarlar ve bağımsız köylüler de savaşıyordu. 1649'da
I.Charles idam edildi. Cromwell'in askeri diktatörlüğü sırasında yaşanan geçici
istikrar, 1658'de ölmesiyle bozuldu. Parlamento, öldürülen I.Charles'in oğlu
II.Charles tahta geçmek üzere İngiltere'ye çağırdı (1660)38
Ancak, bundan sonra İnglitere'de hiçbir kral mutlakiyeti geri getirme
denemesinde bulunamadı. Bu tarihten sonra parlamento giderek güçlenecek ve
yasama yetkisi yavaş yavaş, tamamen parlamento'nun eline geçecekti. 18.yüzyıl
başında·iki parti sisteminin kurulmasıyla kalıcı bir uzlaşmaya varıldı.
Partilerden biri 1714-1770 arasında siyasal iktidarı elinde tutacak olan ticaret
burjuvazisinin temsilcisi Whig'ler öbürüyse, toprak sahibi tarım burjuvazisinin
temsilcisiTory'lerdi.39
17.yüzyılda yaşanan siyasal çalkantılar ve sağlanan uzlaşma Sanayi Devrimi
sırasında ülkenin gündeminden büyük siyasi kavgaları uzak tutmuş ve dikkatin
sanayileşme ve ekonomi üzerine çekilmesini sağlamıştır.

C) SOSYO-KÜLTÜREL YAPI

Antikçağda sofistlerde ve daha sonra Stoacılarda gördüğümüz, fakat Ortaçağ'ın


feodal yapısı içinde kaybolan '~birey'', Rönesans'la birlikte yeniden ortaya
çıkmıştır. Rönesans'ın; insanı, doğayı, evreni kavrayışındaki genel özellikleri,
İngiliz toplumunda da görmekteyiz. Rönesans'ta ana eğilim olarak bulduğumuz

38Sosyalizm ve toplumsal mücadeleler ansiklopedisi,a.g.e.,s.155.


39 a.g.e.,s.155

23
"otoritelerden bağımsız olmayı istemek", ortaçağın evrensel şemasını kırmıştır :
Artık insan büyük bir organizmanın bir organı değildir, ağırlık merkezi
kendisinde
olan bir "küçük dünya" (mikrokosmos), kendine göre özelliği ile bir bireydir.
Tek tek uluslar da artık yalnız, evrensel Hıristiyan topluluğunu kuran
parçalardan biri değildirler; her biri, tek insan gibi bir bireylik olmak
yolundadırlar.40
Ortaçağ insanının belirmiş bir kişiliği yoktu; o ağırlık merkezini dinde bulan,
Tanrı'nın etrafında dönen bir kültür sistemi içinde belli bir göreVi olan bir organ
gibidir; onun anlamını da, alınyazısını da belirleyen, Kilise ile içinde bulunduğu
sosyal yapıdır. Ortaçağın sosyal yapısı donuktur; herkesin bu statik yapı içinde
belli bir yeri vardır; insan içinde doğmuş olduğu sosyal bölüm çerçevesinde
kalır, kalması da gerekir, çünkü, bunun böyle olmasını Tanrı istemiştir.
Rönesans ise, insanı evrensel bir organizmanın bir üyesi olmaktan kurtarıp, onu
kişiliğini arayan, benliğini ortaya koymak isteyen bir birey olarak öne
çıkarmıştır.41
Rönesans’ ta yalnız tek kişi değil insan grupları da birer birey olarak
biçimlenmek yoluna girmişlerdir. Kendine özgü bir benliği olduğu bilincini
taşıyanbir insan topluluğu olarak ulus da, Rönesans'ta ortaya çıkmıştır.
Ortaçağ'da tek tek uluslar, evrensel ortaçağ devletinin birer üyesi idiler; bunların
kendilerine göre bir dünya görüşleri olmadığı için, ne gelişmiş bir kültürleri, ne
gelişmiş bir dillerinde pek belirmiş bir sanatları vardı. Ortaçağın sona
ermesiyle, tek tek ıluslar için de bu durum değişir. Artık tek kişi gibi uluslar da
kendi benliklerini duyup bunda yerleşik olan olanakları, yani dillerini, düşünce
hayatlarını, sanatlarını, sıyası yapılarını özel renkleriyle geliştirmeye
başlarlarlar.42
Reformasyon hareketinde de Rönesans'ın bireyliği, kişiliği öne çıkaran
yansımasını görürüz. Reformasyon için, Rönesans'ın ana düşüncesinin din
alanına uygulanmasıdır diyebiliriz. Çünkü başlangıçta kişisel bir dindarlığı
kendisine çıkış noktası yapan Reformasyon sonunda, kiliseler kunılmuşsa da,
hiç bir zaman bu ana ilkesinden büsbütün ayrılmış değildir. Bu kiliseler, Ortaçağ
Kilisesinde olduğu gibi, tek kişinin varlığını hiç bir zaman kendinde
erinnemiştir; insanın "doğal" yönüne hep değer vermiş; ona dünyadan elini
eteğini çekmeyi öğütlememiş, aile ile devletin bağımsızlığını savunmuştur.
İnsan hayatının "doğal" yönüne değer vermesi, insanın

40Macit Gökberk, felsefe Tarihi,1985,Beşinci Basım,Remzi Kitabevi, s.187.


41a.g.e., s.189,
42 a.g.e.,s.190

24
kişiliğinibelirnnesi, Ortaçağ Kilisesinin ezici otoritesine karşı ayaklanması, bu
kilisenin bozduğu Hıristiyanlığın başlangıçtaki biçimine dönmek isteyişi ile
Reformasyon, tam bir Rönesans akımıdır.
Kendisini Roma İmparatorluğunun varisi sayan Ortaçağ Devleti, evrensel
nitelikte bir devletti. Ayrı ayrı uluslar ve devletler, kendisini Tanrı'nın
yeryüzündeki bir kurumu sayan Kutsal Roma İmparatorluğu'nun birer organı
gibiydiler. Kilise, devletin üstündedir; çünkü Kilise Tanrı'nın, devlet ise insanın
meydana getirdiğibir kurumdur. Rönesans'ta uluslar, kişiliklerinin bilincini
duymağa başlayınca kiliseye karşı ayaklanmışlardı43.

İngiltere'deki reform eylemi, bir mezhep yenilikçisinin düşünce ve çabası ile


deği~ Kral VIlI.Henri'nin (1509-1547) kişisel ve siyasal nedenlerden dolayı
Papa ile ilişkisini kesmesiyle başladı. Anglikanlık adını alan İngiliz
Protestanlığı, KraliçeI. Elizabeth (1558-1603) zamanında kabul edilen yasalarla
sağlamlaşmış ve yerleşmiştir44.
Fakat, eğer Roma'yla bağları koparmaktan yana, özellikle geniş ve zengin orta
sınıflar arasında hatırı sayılır bir kamuoyu ağırlığı olmasaydı, VIII.Henry,
Parlamentodan, Protestan yasalarını çok zor çıkarırdı. Papalık aleyhtarı duygu,
İngiliz uluşçuluğunun bir yanı olarak uzun süredir zaten vardı62. Bunun sonucu
olarak Kilisenin elinde tuttuğu geniş mülklere el kondu. Ekonomik yönden
bunun etkisi ve anlamı, kilisenin hayırseverlik, acıma ve dilencilik rejimi yerine,
kapitalizmin ücretli çalışma rejiminin geçmesidir45.
Protestanlık maddi hayatı yüceltir. Maddi gönençte öbür dünya ile ilgili ilahi
gücün bir ödülünü görür. Bundan ötürü, insanların dünyalıklarını
zenginleştirmeye çalışmaları, Tanrı katında makbul bir kişi olmalarını
engellemez46. Bu cümleyle ifadesini bulan Protestan ahlak fikirleri, ticari ve
endüstriyel orta sınıfın güçlenmesine de ideolojik dayanak oluşturmuşlardır.

OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA SANAYİ DEVRİMİ NEDEN


BAŞLAMADI?

43a.g.e., s.207
44Devrimler Ve Karşı Devrimler Ansiklopedisi,a.g.e.,Sc.I, s.276.
45Çev.meteTuncay,İstanbul 1982. Cem Yayınları, C.III. s.74.Beşir Hamitoğulları, a.g.e., s.46.
46a.g.e., s.46.

25
Pek çok araştırmacıya göre Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkıma götüren sürecin
temel nedeni “yabancılaşmak” ya da “yabancı olmak”tır. Daha açık bir şekilde
izah etmek gerekirse; Osmanlı İmparatorluğu Sanayi Devrimi öncesinde
başlayan ve Sanayi Devrimi ile zirveye ulaşan yeni dünya sistemine “yabancı”
kalmıştır. Dönemin üretim, dış ticaret ve finans sistemi başta olmak üzere dünya
ekonomisine yön veren sistemlerine uyum sağlayamamış ve büyük çoğunluğu
“yabancılara” ait olan burjuva sınıfına milli bir kimlik kazandıramamıştır. Söz
konusu bu durumlar ülkenin ekonomik anlamda çöküşüne zemin hazırlamış ve
bu ekonomik çöküşün bir sonucu olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi
varlığının son bulması kaçınılmaz olmuştur.
Her Sanayi Devrimi öncesi toplumda olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de
ekonomi büyük ölçüde tarıma dayanıyordu. Devlet gelirlerinin büyük bir
bölümü tarım ve tarıma dayalı faaliyetler ile savaş gelirlerinden oluşuyordu.
Devlet adamları ve bürokratlarında “devletin gücü ve sürekliliği mevcut nizamın
korunması ile mümkündür.” düşüncesi hakimdi. Bu anlayışın bir sonucu olarak
Osmanlı İmparatorluğu, Sanayi Devrimi’ne giden süreçte geç kalmış; Sanayi
Devrimi öncesi dönemin askeri, siyasi ve ekonomik anlamda en güçlü
ülkelerinden birisi olmasına rağmen Sanayi Devrimi’ne dahil olamamıştır.
Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun Sanayi Devrimi’ne dahil olamamasını salt bu
sebebe bağlamak çok yanlış olacaktır. Bu sebebin yanı sıra içsel ve dışsal
faktörler mevcuttur. Bu faktörlerin Avrupa’da ve Sanayi Devrimi’nin öncü
ülkesi İngiltere’de yaşanan gelişmeler ışığında tespit edilmesi, Sanayi
Devrimi’ne giden süreçte Osmanlı İmparatorluğu’nun neden başarısız olduğunu
daha net çizgilerle açığa çıkaracaktır.

a). Tarım ve Nüfus Devrimini Gerçekleştirmemiş Olması


18. Yüzyıla kadar yüksek doğum ve ölüm oranları Avrupa’daki klasik
demografik yapıyı dengede tutmuştur. Ancak 18. yüzyılda tarımsal verimliliğin
ve çeşitliliğin artmasıyla birlikte bu durum değişmeye başlamıştır.
Beslenmedeki etkinlik, sağlık koşullarındaki düzelme, yaşam standartlarının
yükselmesi vb. gelişmelerle birlikte açlık, savaş ve salgın hastalıklar nedeniyle
yaşanan ölümler azalmaya, ortalama yaşam süresi ise artmaya başlamıştır.
Yaşanan bu gelişmeler neticesinde 18. yüzyılda 100-200 milyon civarında olan
Avrupa nüfusu, 20. yüzyıl başlarında 450 milyona ulaşmıştır. Demografik
yapıda yaşanan bu gelişmelerin temelinde tarımsal üretimde ve verimlilikte
yaşanan artış rol oynamaktadır. Tarımsal devrim ve demografik devrim
sanayileşme adına en önemli unsurlardır. Sanayi Devrimi öncesi dönemde

26
Osmanlı İmparatorluğu gerek tarımsal devrimi gerekse demografik devrimi
gerçekleştirememiştir (Kunt vd., 1997: 208).
Tablo 1’de görüldüğü üzere, Sanayi Devrimi’nin başladığı İngiltere’de 16.
yüzyılın başlarından itibaren tarımsal ürün artışı, tarımda istihdam edilen işgücü
artışı ve bunlardan daha da önemlisi emeğin verimliliği artmıştır. Çıktıda ve
verimlilikte sağlanan bu artış daha çok nüfusun beslenebilmesine imkan
vermiştir. İngiliz tarım sektöründe yaşanan bu gelişmeler İngiltere’nin Sanayi
Devrimi’nde öncü ülke olmasına doğrudan etki eden faktörlerden birisi
olmuştur.

Tablo 1: İngiltere 1381–1700 Tarımda Yıllık Üretim, İşgücü ve İşgücü


Verimliliği Artış Oranları47
yıllar Üretim artışı İş gücü artışı Emeğin
verimliliği
1381-1522 0.01 -0.01 0.02
1522-1700 0.38 0.25 0.13
1700-1759 0.79 0.22 0.57
1759-1801 0.85 0.44 0.41
Kaynak: (Broadberry vd., 2015: 367)

Tablo 1’de yer alan zaman aralığında yani 14. yüzyılın sonundan 18. yüzyıla
kadar uzanan dört asırlık süre boyunca Osmanlı tarım sektöründe üretim artışı,
işgücü artışı ve emeğin verimliliğinde dalgalanmalar yaşanmış, istikrarlı bir artış
sağlanamamıştır çünkü 19. yüzyıla kadar Osmanlı tarımı küçük arazilerde,
geçimlik düzeyde üretim yapan üreticilerden oluşmaktaydı. Tarım teknikleri ise
binlerce yıldır değişmemiş, ilkel bir yapıda kalmıştı. Üretimde iklime bağımlılık
üretimin yıldan yıla dalgalanmalar göstermesine neden oluyordu. Ayrıca
tarımsal üretimin çok büyük bir bölümünü gerçekleştiren köylüler üzerindeki
vergi yükü, tarımsal gelişme üzerinde belirleyici rol oynuyordu. Gerek kötü
47Osmanlı İmparatorluğu için böyle bir tablo henüz oluşturulmamıştır. Bu durumun nedenini Quataert (2004:
194) “istatistiki verilerin yokluğu hemen hemen 20. yüzyıla kadar anlamlı ölçümler yapılmasını
engellemektedir.” şeklinde açıklamaktadır. Benzer şekilde Öz (1997) bu istatistiklere ulaşmak adına birincil
kaynak olan tahrir defterlerinden bu verilerin sağlıklı bir şekilde elde edilip edilemeyeceği hakkında
tereddütlere sahiptir. Fakat pek çok araştırmacı tarımsal üretim, istihdam ve verimlilik artışında savaşlar ve iç
isyanlar gibi siyasi ve toplumsal olaylar, iklime bağlı doğal sebepler ve ticari faaliyetler nedeniyle dönemsel
dalgalanmalar yaşandığı konusunda hemfikirdir.

27
geçen hasatlardan sonra geçimin sağlanması gerekse tarımsal faaliyetler için
kredi ihtiyacı tarımsal üretim kesimi olan köylüleri tefecilere mahkûm ediyordu.
Bu mahkûmiyet köylüler için ağır borç yükleri getirmekle birlikte kimi
durumlarda köylülerin toprağını kaybetmesine dahi neden olabiliyordu. Bu
nedenle köylüler üretim sürecinde geçimlik düzeyde olan varlıklarını tehlikeye
atacak değişiklikleri ve riskleri göze alamıyordu. Köylülerin yasalarla
belirlenmiş mülkiyet haklarının olmayışı da bu faktörlerle birleşince düşük
verimlilikte, durağan bir üretim yapısı ortaya çıkıyordu. Bu olumsuzluklara ek
olarak ulaşım yetersizlikleri, iç gümrükler ve devletin tarım ürünlerini üretim
maliyetine bakmaksızın önceden belirlenen fiyatlarla satın alma politikası
tarımsal gelişmenin önünde büyük bir engel olarak duruyordu (Baskıcı, 2003:
31). Ayrıca iltizam sistemiyle birlikte güçlenen yerel güç odakları tarımsal
verimlilik artışı sağlayacak yeni tekniklere sıcak bakmıyordu çünkü tarımsal
verimlilik ile köylülerin yerel güç odaklarına olan borçlarını ödemeleri mümkün
hale gelebilir ve böylece yerel güç odaklarının köylüler üstündeki hakimiyeti
son bulabilirdi (Wallerstein vd., 1983: 46).
Devlet ideolojisi bağlamında Osmanlı’da tarımsal verimlilik ile beklenen bir
zenginlik düşüncesi hâkim değildi. Çünkü Osmanlı zenginliği tarımın, sanayinin
ve ticaretin verimliliğini yeni teknolojiler sayesinde artıracak yöntemlerden
değil, fetih yoluyla kazanılacak yeni topraklardan elde edilecek vergi
gelirlerinden olmasını bekliyordu (İnalcık ve Quatert, 2000: 189-190). 16. yüzyıl
itibariyle imparatorluğun bu yolla bir zenginlik elde etmesi mümkün
görünmüyordu çünkü imparatorluk toprak bakımından genişlemenin sınırlarına
ulaşmıştı. Batı yönünde güçlü Avrupa devletlerinden toprak kazanmak
olanaksızdı. Güney sınırlarındaki çöller doğal bir engel oluşturuyordu. Doğu
sınırındaki vilayetler ise tam anlamıyla imparatorluğa bağlanamamış yapılardı.
Bu sebeple imparatorluğun bu vilayetleri doğuya açılmak için bir sıçrama tahtası
olarak kullanması pek mümkün değildi (Kasaba, 1993: 22).
b). Ekonomik ve Sosyal Yapıların Dönüşüme Kapalı Olması
Tarihsel süreç boyunca Osmanlı’da Celâlî ve sipahi isyanları, yeniçeri isyanları,
esnaf hareketleri, derebeylik isyanları, Nizam-ı Cedit reformu, Sened-i ittifak
yasası gibi siyasal düzene, adaletsizliğe ya da siyasal düzenin değiştirilmesine
yönelik isyanlar, ayaklanmalar, reformlar ve yasal düzenlemeler olmuştur; fakat
bu isyan ve ayaklanma benzeri toplumsal olayların hepsi geleneksel düzenin
bozulması.
Yönetimin görevini yerine getirememesi nedeniyle ortaya çıkmıştır. Ancak bu
girişimlerin hiçbirisi evrimsel veya devrimsel bir siyasal gelişme yaşanması
adına olumlu sonuçlar vermemiştir. Söz konusu bu toplumsal hareketler gerek

28
siyasal gerekse sınıfsal güç odaklarının sahip olduğu güç karşısında başarıya
ulaşamamıştır (Berkes, 1975: 301). Kısacası Osmanlı’da ortaya çıkan isyan ve
benzeri ayaklanmalar siyasal ve toplumsal bir dönüşüm yaratmaktan uzak
kalmıştır.
İsyan ve ayaklanmaların dışında bir toplumsal dönüşümün yolu nizamı korumak
adına devlet tarafından mümkün olduğunca engellenmek istenmiştir. Bu durum
Osmanlı İmparatorluğu’nun Sanayi Devrimi’ni gerçekleştirememesinin
önündeki en büyük engellerden birisi olmuştur çünkü fabrikalaşmayla
bütünleşik kapitalist bir sanayinin oluşması için hem üretilen malların iç ve dış
piyasalarda satılabileceği büyük bir pazara hem de bu fabrikalarda çalışacak
işçilere ihtiyaç vardır. Bu amaç doğrultusunda, yani fabrikada çalışacak işçilerin
temin edilmesi hususunda, üreticilerin üretim araçlarını bırakarak ücret karşılığı
çalışan işçilere dönüşmesi gerekliydi ki bu iki önkoşul Sanayi Devrimi’nin
olmazsa olmazları arasındaydı. 16. yüzyıl Avrupa’sında Sanayi Devrimi’ni
gerçekleştirmeye yetecek ölçüde bilgi ve sermaye birikimi sağlanmıştı; ancak
söz konusu bu toplumsal yapıların eksikliği Avrupa’da Sanayi Devrimi’nin 16.
yüzyılda gerçekleşmesini engellemiştir (Pamuk, 2007: 133-134). Osmanlı’da
kentsel sanayinin ve kent toplumunun en önemli unsuru olarak lonca sistemi,
tarımsal üretim ve tarım toplumunun en önemli öğesi olan “çift-hane” sistemi
devlet tarafından mutlak kurallarla korunmak istenmiştir. Osmanlı
bürokratlarına göre devletin sürekliliği bu iki sistemin korunmasıyla
mümkündür. Bu sebeple Osmanlı bürokratları kentlerde lonca sistemini, kırsal
bölgelerde ise çift-hane sistemini büyük bir titizlikle desteklemişlerdir (İnalcık
ve Quatert, 2000: 189-190).
Ekonomik ve sosyal bir dönüşüm yaşanmasının önündeki bir diğer engel
devletin piyasalara müdahalesidir. Örneğin 17. yüzyılın ortalarından itibaren
Sanayi Devrimi’nin öncü ülkesi İngiltere’de piyasalar üzerindeki devlet
müdahalesi azalmış ve rekabetin önündeki engeller kaldırılmıştır. Bu değişim
rekabetçi bir piyasanın oluşması için gerekli zemini temin etmiştir. Böylece
1640 yılından sonra İngiltere’de işverenler ve girişimciler hükümetin düzenleme
ve kontrol gibi piyasa müdahalelerinden kurtulmuşlardır. Hükümet tarafından
imalatçıların kalitesini denetlemek ve fiyatları sabit tutmak adına yapılan
uygulamalardan vazgeçilmiştir. Bununla birlikte sanayi tekellerine son verilerek
rekabetçi bir piyasanın önü açılmıştır (Hill, 2016: 186). Osmanlı’da gerek iç
gerekse dış piyasalar, devletin korumacı ve müdahaleci tutumu altındadır.
Yönetimin temel amacı siyasi düzeni ekonomik dengelerle sürekli kılmaktır.
Kentlerdeki üretim yapılarından sorumlu loncalar piyasa göstergelerine göre
değil, ahlak normlarına uygun hareket ederler. Rekabetten ziyade kıt
kaynakların adil kullanımı söz konusudur. Dış ticarette provizyonist bir anlayış

29
hakimdir. Başka bir ifadeyle kıt kaynakların ihracatı engellenirken ithalat için
her türlü kolaylığı saylayacak düzenlemeler yapılır ki kapitülasyonların arka
planında da bu anlayış egemendir (Kunt vd., 1997: 194)

c). Denizcilik Faaliyetlerine Yeterince İlgi Gösterilmemiş Olması


Gemi yapım tekniği ve denizcilikte yaşanan önemli ilerlemeler sayesinde
Portekiz ve İspanya, özellikle denizaşırı seferlerle, coğrafi keşiflerde büyük
başarılara imza atmışlardır. Amerika kıtasının keşfi ve Afrika’nın güney
sahillerinden Hindistan’a ulaşan yeni bir deniz yolunun bulunması, başlangıçta
Portekiz ve İspanya için sonrasında ise Hollanda, İngiltere ve diğer Avrupa
devletleri için yeni fırsatların doğmasına zemin hazırlamıştır. “Yeni Dünya”
olarak adlandırılan Amerika kıtasının keşfiyle birlikte, özellikle Güney Amerika
ülkelerinin yüzyıllar boyu biriktirdikleri altın ve gümüş yağmalanarak
Avrupa’ya getirilmiştir. Denizaşırı keşifler sayesinde elde edilen bu zenginlik,
başta İngiltere olmak üzere, Avrupalı devletlerin siyasi hakimiyetlerini Amerika
ve Asya’ya kadar taşımalarına fırsat vermiş ve böylelikle 16. yüzyılda Avrupa
ekonomisinin sınırları hızlı bir şekilde gelişerek neredeyse dünyanın her yerine
yayılmıştır (Pamuk, 2007: 103). Coğrafi keşifler ile başlayan sömürgecilik
yarışına en son giren ülke olmasına rağmen “Dünya üzerinde güneş batmayan
imparatorluk” unvanıyla İngiltere en geniş sömürge ağına sahip devlet olmuştur
(Uluerler, 2018: 76).
Osmanlı Devleti, Coğrafi Keşifler ve bu keşiflerin sonuçlarından olumsuz
anlamda en çok etkilenen ülkelerden birisi olmuştur. Keşiflerin başladığı dönem
itibariyle yükseliş devrinde olan Osmanlıİmparatorluğu her anlamda büyüme
içindeydi. Askeri ve siyasi olarak karşısında durabilecek hiçbir devlet yoktu.
Başka bir ifadeyle Osmanlı İmparatorluğu dönemin en güçlü devleti
konumundaydı. Dönemin en önemli ticaret yolları, İpek Yolu ve Baharat Yolu,
Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolündeydi. Bu yollardan elde ettiği gümrük ve
ticaret gelirleri ile imparatorluk ekonomisi iyi durumdaydı. Belki de bu sebeple
kara ordusuna büyük bir önem verirken denizcilik alanına çok fazla ilgi
göstermemişti. Her ne kadar Kuzey Afrika kökenli denizciler vasıtasıyla
denizlerde çeşitli başarılar elde etmiş olsa da okyanuslara açılma, okyanuslara
dayanıklı gemiler yapma, tersanecilik, Akdeniz ticaretini kendi gemileri
vasıtasıyla yürütme gibi hususlarda süreklilik yakalayamamıştı. Ancak coğrafi
keşifler sonrası bulunan yeni ticaret yollarıyla birlikte İpek ve Baharat Yolları
önemini kaybetmişti. Bu durumun bir neticesi olarak Osmanlı
İmparatorluğu’nun gelir gider bozulmuş ve devlet bütçesisarsılmıştı. Yaşanan bu

30
durumun akabinde Devlet içinde siyasi, ekonomik ve toplumsal sorunlar ortaya
çıkmaya başlamıştı (Uluerler, 2018: 73).
Tablo 2’de 16. yüzyıl başından 17. yüzyılın ortaların kadar geçen süre içerisinde
İspanya tarafından, Amerika’dan Avrupa’ya taşınan altın ve gümüş madenleri
miktarı yer almaktadır. Tablodaki verilere göre, yaklaşık 150 yıllık süre içinde
sadece İspanyollar tarafında Avrupa’ya taşınan gümüş miktarı 16.443 ton olarak
kayıtlara geçmiştir.
Tablo 2: 1503-1650 Yılları Arasında Amerika'dan İspanya'ya Getirilen
Altın ve Gümüş (kg)
YILLAR GELİR GİDER FARK
1523-24 116.888.385 118.783.849 -195.464
1524-25 141.272.6658 126.581.347 14.694.311
1527-28 277.244.773 150.228.227 93.049.876
1546-47 241.711.834 171.872.357 69.839.477
1547-48 198.887.294 111.997.449 86.899.854
1565-66 183.088.000 189.657.000 --656.900
1567-68 348.544.150 221.532.453 127.011.728
1582-83 313.744.645 277.578.755 36.165.890
1592-93 293.400.000 363.400.000 -70.000.000
1597-98 300.000.000 900.000.000 600.000.000
1608 503.691.446 599.191.446 95.500.000
1643-44 514.467.015 513.817.970 649.045
1650 532.900.000 687.200.000 154.300.000
1652-53 517.271.470 528.862.971 -11.591.500
1654 537.356.433 687.358.459 -121.002.26
1666-70 553.429.239 631.861.656 -78.432.420
1669-70 612.528.960 637.206.348 -24.677.380
1687-88 700.357.065 901.003.350 -200.646.285
1696-97 938.672.901 1.114.192.325 -167.512.134
1700-01 1.173.142.514 1.109.781.204 63.361.310

31

You might also like