Ağaç Elementi Ve Isa

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 99

5 element 5 peygamber 5 kitap

… Li külli ecelin kitab. Ra’d suresi 38’nci ayet.

Her dönemin bir kitabı vardır. Her kitabın bir dönemi vardır.

Her bilgi’nin ömrü vardır. Tüm bilgiler ölümlüdür (ecel iledir).

Daha önceki çalışmalarımdan; ‘Kurandaki Feng Shuı’ ile ‘Nuh’un kitabı; İ Ching ve
Zülkarneyn’ kitaplarında, 1’den 9’a kadar olan sayıların anlamlarıyla aynı içerikleri ifade
eden ayet ve sureler üzerine açıklamalarda bulunmuştum. Hatırlayacak olursak ilk iki kitapta;
1 ve 2, 5, 8 sayıları ve su döngüsü ile toprak döngüsü hakkında genel bir perspektif
sunulmuştu. Feng Shui’ye göre ‘Ev’ kavramını ve evin etrafında dönen karanlık ve aydınlık
güçleri dengelemeyi, erillik-dişillik arasında uyum ve dengeyi sağlamayı anlattığımız gibi,
sayılar ve temsil ettiği elementleri de anlatmıştık. Temsil bakımından 1 sayısı su elementini
simgelemekteydi. Bu elementin temsilcisi olarak Nuh a.s’ı ele almıştık ve Nuh dönemi-çağı
bitiminin ise Zülkarneyn marifetiyle olduğunu belgelendirmiştik.

Bilindiği üzere her elementin bir beslediği ve teşvik ettiği element olmakla birlikte birde
kendisini sınırlayan element bulunmaktadır. Örneğin su elementi ağaç elementini destekler,
beslerken kendisi toprak elementi tarafından kısıtlanır ve sınırlandırılır. Yine ağaç elementi su
tarafından beslenirken metal tarafından kısıtlanır tehdit edilir. Teşvik ve tehdit sıralamasına
uygun olarak su elementi toprak ile çevrelenip kontrol edilerek bu su dönemi kapatılmıştı.

Zülkarneyn sarı nehir taşmalarına çözüm bulması için kendisine verilen ‘9 bölümlü göksel
planı’ tam eksiksiz uygulamış ve babasının eksik bıraktığı işi doğaya uygun bir şekilde
çözerek neticelendirmiş ve tamamlamıştı. Tırmıklama yöntemiyle açtığı, dokuz eyalette 9
kanal-toprakta delik (‘onu ne delebildiler ne de aşabildiler…’ Kehf suresini incelerken
değinmiştik, delik delinemez diye) ve yapay göl havzaları oluşturarak, suyu doğal seyrine
devam edebileceği alanlara yönlendirmiş ve çıkan toprakla da zemini yükseltmişti. Böylece
doğa kanunlarına uyumlu olarak suyu toprakla tehdit etmiş ve sınırlamıştı. Oysaki babası
(Gun) suyun önüne barajlar yapmış ve o setler suya direnememiş ve yıkılmışlardı.
Elementlerin besleme ve kısıtlama özelliklerinden yararlanarak doğal yollarla tedavi etmek,
geleneksel Çin tıbbının bir yöntemi olduğu kadar görülmektedir ki diğer doğal olguların
tedavisinde de geçerli olmaktadır.

Bir başka açıdan bakıldığında da İ Ching’deki 18’nci hexagramın izah ettiği ‘babanın yarım
bıraktığı işi oğlun tamamlaması’ kavramını çağrıştıracak şekilde Kuranı Kerimin 18’nci sure
ve 2’nci evi olan Kehf suresinde bu konu anlatılmıştı. İmparator Yü babası Gun’un yarım
bıraktığı işi tamamlamıştı.

Yine genetik biliminin verileri ışığında, 18’nci kromozomun insan zekâsını belirlediğini bu
kromozomdaki bozulmanın ileri derecede zekâ geriliğine yol açtığını ve hatta 18’nci
kromozom tamamlanmadan doğan bebeklerde erken ölümle sonuçlanma oranının yüksek
olduğunu görmüştük. 18’nci kromozom; anne ve babadan gelen kromozomların
eşleşmelerinden sonra ayrılamama ve bir arada kalmasından kaynaklandığını yani oluşumunu
tamamlayamadığını görmüştük. Bu 18’nci kromozomdaki tamamlanamama nedeniyle insanı
insan yapan en önemli özellik olan zekâ teşekkül etmemekteydi. İnsan oluşumunun
biyogenetik yapısının anlatıldığı surenin sıra numarasının (18), bu kromozom numarasıyla
(18) aynı olmasına dikkat çekmiştik. Ayrıca yeri gelmişken belirtmeliyiz, insan vücudunun ve
organlarının gelişimini tamamlama yaşı biyolojik olarak 18 kabul edilmektedir. Hukuken de
bir insanın çocukluktan çıkıp reşit sayıldığı yaş olan 18 yaş, biyolojik tamamlanmadan
referans almaktadır.

Kuranı Kerim’deki ayet numaralarının sayıların I Ching ve numaralojideki ezoterik


anlamlarıyla örtüştüklerini ve surelerde anlatılan konuların elementlerin içerdiği kavramlarla
örtüştüklerini ilk iki kitabımızda göstermeye çalışmıştık. Ancak sure numaralarıyla hexagram
numaralarının içerdiği kavramların örtüşmelerine pek fazla örnek verememiştik. Ancak
yukarıda değindiğim 18’nci sure ve 18’nci hexagram kavramlarının örtüşmesini verdiğimizi
hatırlayacaksınızdır. Bu bakımdan sureler ile hexgramlar arasında kavram ilişkisi bulunmakta
gibi gözükmektedir. Ayrıca sureler matematikteki küme kavramına benzer şekilde kurlardan
oluşmakta demiştik. İşte bu kurlar ile hexagram okumalarının örtüşmeleri de söz konusu
olabilir diye düşünmekteyim. Bazı sureler tek bir kur’dan (anlatı) bazıları ise birden fazla
kur’dan oluşmaktadır. Alt kümeleri oluşturan bu kur’lar hexgramları oluşturan 6 çizginin
anlamlarına yakın konuları içerebilir diye düşündüğümüzü belirtmiştik.

Yin yang çizgileri, başka bir deyişle eril-dişil çizgiler sıralanışları itibariyle değişik anlamları
sembolize etmektedirler. Hexagramları oluşturan bu dizilimler bilgisayarların
yazılımlarındaki evet-hayır çalışma sistemiyle aynı mantığı paylaşmaktaydı. Benzer şekilde
hexagram dizilimleri ile dna dizilimleri arasında da aynılık keşfedilmişti. Hexagram
dizilişlerinin sembolik anlamlarıyla kutsal kitapların ayet dizilişlerinin aynı olabileceği en
azından Kuran açısından mümkün olabileceğini göstermeye çalışmıştım. Bu benzerlik Tevrat
açısından ve İncil açısından da mümkün görülmektedir. Hexagramlar ve kutsal kitaplar
benzerliklerini ileride nasip olursa bir arada ele almaya çalışacağım.

Eril-dişil, etken-edilgen kuvvetler, kare bir alandaki dokuz bölümü, beş değişik dönemde
etkilemektedirler. Çember içinde kare çizilmesi ve içine ellerini, ayaklarını açmış insan figürü
konulmasını Leonardo Da Vinci’nin kendisiyle özdeşleşmiş resminden hatırlıyorsunuzdur.
Kâbe ve etrafında daire çizecek şekilde tavaf edilmesi ile bu resim arasındaki benzerliği ve
İsa’nın çarmıha gerilmesiyle arasında benzerlikler bulunduğunu aklımızın bir köşesinde
tutalım. Kare; yeryüzünü yani dünyamızı ve dişilliği, çember ise gökyüzünü, güneşi ve erilliği
simgelemektedir. Gök ve yer olarak da ele alabileceğimiz bu iki simge geometrik iki şekil ile
sembolize edilmiştir. Gök; cenneti ve erkeği, yer; toprağı ve kadını simgeler. Adam cennetten
gelir ve toprak ana ile birleşir. Tevrat’ta tanrı oğulları yeryüzü kızlarını beğendi ve onlarla
evlendi’ denir. Türkçe’de ‘Gökçe’ cennet anlamına gelmektedir. Her iki kelime de (Gökçe-
Cennet) isim olarak kadınlar için kullanılmaktadır. Gök kelimesi, eski Türkçede Tengri
anlamında da kullanılmıştır. Tengri dendiğinde aslında gökyüzü dendiği anlaşılmalıdır.

Beş dönem-döngü evrendeki her şeye uygulanmaktadır. Her dönemin içinde de eril-dişil
güçler yer alır. Şu ana kadar eril-dişil kavramıyla, sayıların sembolize ettiği konuları
elimizden geldiğince açıklamaya çalıştım. Şimdi elementler-döngüler kavramını geniş bir
şekilde açıklamakla işe başlayalım diyorum. Çünkü bu kitapta ilk olarak ağaç elementi ve
onun peygamberlerini anlatmaya çalışacağım. Yahya ve İsa peygamberler ağaç döngüsü
nebileridir. Ancak, ağaç döngüsünün en önemli kavramı ağaç ve hayat veren-doğuran kadın,
ağaç-kadın (Myrrh- Mür ağacı) figürünü işlemek istersek karşımıza belki de adını bu ağaçtan
alan Hz. Meryem (Myriam) çıkacaktır. Arapça iMRa kadın anlamına gelmektedir. Aslında
ağaç ve kadın sembollerinin karşımıza çıktığı ilk yer cennetteki yasak meyvesi olan ağaç
(elma?) ve adının anlamı yaşam (live-eve-eva) olan Havva annemizdir. ‘İsa’nın oluşumu da
Âdem’in oluşumu gibidir’ ayeti bir yandan bu sembol aynılığını da hatırlatmaktadır. Ağaç ve
yaşam (kadın) ilişkisi özdeş örneklerdir.

İlk olarak su elementi/dönemi ve nebisi Hz Nuh, toprak elementi/dönemi ve nebileri olarak


Hz. İbrahim, Musa, Harun peygamberleri anlatmıştık. Kendi elementlerinin özelliklerine
uygun işler yapmışlardı. Nuh gemi yapmış, diğerleri ise toprak elementinin özelliklerine
uygun olarak çobanlık, zenginlik (Karun bu dönemdedir) ve anlaşma üstatları olmuşlardı.
(Kadeş-tarihteki ilk barış anlaşmasıdır ve tahminen toprak döngüsü içinde ve Musa a.s
zamanında yapılmış olabilir. Hz. İbrahim ise Allah’la yaptığı anlaşmanın nişanesi olarak
kendisini sünnet etmişti, ayrıca Tevratta bu döneme ait örneklenen tüm olayların temelinde
antlaşma yeteneği öncelikle vurgulanır. Tevrat’ın diğer adı ‘Eski ahit’tir, yani eski
anlaşmadır. Toprak döngüsünün en önemli özelliği kendisini bu dönemin kitabına isim olarak
vermiştir)

Yine su elementinin özelliklerinden olan ve 1 sayısının öğelerinden; düşünme, araştırma,


zekâ, tek olmak, deniz, su, tuzlu, dalgalı şekiller, kaplumbağa, sebat, korku, siyah, böbrek,
bilgelik ve iletişim özelliklerinin Hz. Nuh ve onun döneminde yaşayanlarda belirgin olduğu
görülmektedir. Özellikle kaplumbağanın sırtındaki sekiz kare bölmeden esinlenerek evrensel
bir sistem geliştirmiş olmak önemlidir. Ki İnsanoğlu bu yüzden binlerce yıl ‘dünya
kaplumbağanın sırtındadır’ diye bir inanca sahip olmuştur. Ayrıca tuz ve böbrek, tuz ve beyin
arasındaki ilişki ile düşünce/korku ve tuz arasındaki tetikleme incelenmeye değerdir. Lityum
ilacının nörotransmitterleri düzenleyici özelliği bu ilişkiyi doğruluyor olabilir mi?

Su döngüsünün seyahat özelliğini, tahmin edileceği üzere Nuh’un Gemisi ile yapılan yolculuk
temsil edecektir. Bir de Su Döngüsünü başlatan seyahat gibi Su Döngüsünü kapatan bir
seyahat te olmalıdır. Su Döngüsünü kapatan seyahat ise hepimizin bildiği üzere Zülkarneynin
Seyahatleridir.

Hz. Nuh ilk kitabı nokta ve çizgi olarak şifreleyerek yazmıştır. I Ching esasen nokta ve
çizgidir. Nokta dişilliği, çizgi erilliği simgeler. NoKiTaB ‘kitap’ dendiğinde görüldüğü gibi
nokta ve çizgi denmektedir. NOKiTAb baştaki No harfi kaldırılıp Ba harfi ile birleştirilmiştir.
İlk yazılı bilgiler nokta ve çizgilerden oluşmaktadır. I Ching ile aynı köklere sahip olan
Türklerin en eski kitabının adının (Irk Bitik) ters tamga ile yazıldığı varsayıldığında; Kitib
Ikra olacaktır. Bu ise yazılı anlatı (kitap ikra) olarak çevirebileceğimiz bir isimdir. İkra Kitap
kelimesi için, Anlatı kitabı, noktalı-çizgili anlatı demek daha doğru olur. Bu kadim kitaba
‘Fal Kitabı’ denmesi ve gelecek ile ilgili kehanetler için kullanılıyor olması, daha sonraki tüm
kutsal kitapların bu amaçla kullanılmaları kadar yanlış bir şeydir. ‘Ba’nın altındaki nokta
olsam’ ve ‘İlim bir nokta idi onu cahiller genişletti’ diyen Hz.Ali’nin sözleri şimdi daha bir
anlam kazanmıştır umarım.
Hz. Muhammed’e inen ilk vahyin anlamı da böylece aydınlanmaktadır. Ikra-Anlat denmesi
ilk kitabın adının tekrar zikredilmesidir. Anlatılar kitabı, kitabı kayyim ile son kitap arasında
ilişki, nokta ve çizgilerden oluşan bir şifreleme sistemidir. Nuh a.s’ın Nun ile başlattığı süreç
Hz. Muhammed de Mim ile son bulmaktadır. Nuh-MusaİsaMuhammed= NMİM.

Nun yazı yazmaya yarayan bir çeşit kalem olan hokkanın ucu anlamına geldiği gibi nokta ve
balık anlamlarına da gelmektedir. Balık ve okyanus, nokta ve çizgi-sonsuzluk, ruh ve beden,
dalga ve tanecik sembolleri peygamberlerin isimleri vasıtasıyla şifrelenmiş temel bir yapıyı
anlatmaktadır.

Nuh-Abram-Musa-İsa/Muhammed isimlerinin kodlandığı isim; Kenger-Sümer-Engur’ların


inançlarında ilk yaratıcı ana tanrıça NaMMu ismiyle anılmakta/örtüşmektedir. Sümer
inanışında Nammu; eril ve dişili yaratan ilk ‘kozmik okyanus’ anlamına gelmekteymiş.
Kozmik okyanusta bir balık (canlı) oluşması olgusu, peygamberlerin isimlerinin baş
harfleriyle kodlanmış olarak bizlere iletildiğini düşündürtmektedir. Tanrının gizli ismi,
söylenmesi Sümerlere ve başka bazı inanışlara göre yasak olan ismi, N (Nuh) A (Abraham) M
(Musa) MU (Muhammed) Nammu olabilir.

Nokta ve çizgilerle, frekans/dalga ve parçacıklarla oluşan beş döngü süreklidir ve tüm


değişimleri/oluşumları gerçekleştirirler.

(evrendeki beş temel kuvveti-meleği hatırlayalım. Bunlar; elektrik, manyetizma, yerçekimi,


zayıf nükleer kuvvet, güçlü nükleer kuvvettir. Atomu oluşturan temel parçacıklar ise 3 adettir;
elektron, müon, tau ve kuantum dolanıklık ilkesine göre, bunların kütlelerinin hiçbiri
diğerlerinin 5 katından daha ağır değildir. Bu 3 parçacığın kütlelerinin çarpımı her zaman 64
sayısını vermektedir. Bu 3 parçacığın kütlelerinin toplamları da 14 sayısını verdiğinde
değerleri 2-4-8 olur. Bu iki denklem arasında (dolanıklık gereği) simetri vardır. 5 kuvvet, 3
parçacık ve 64 hexagram bulunan bir evrendeyiz. Parçacıklar Higgs alanıyla etkileşime
girdiğinde kütle kazanır-yük yüklenir.)

Evrende her şeyi oluşturan dalga (kozmik okyanus-kuantum alanı) 5 aşamalıdır. İlk yaratıcı
her şeyi kendisi/kendinden yaratan Nammu her an yaratmaya devam etmektedir. Tekillik ve
aktif-pasiflik (erillik-dişillik) ilk üçlüdür (teslis). Beş döngü, 64 adet altılı birleşim (hexagram)
ve aralarındaki ilişkiler ile evren çalışmaktadır. Beş döngü kuvveti arasında değişimler
yinelenmektedir. Bu olgu 3600 yıllık bir döneme sığdırılmış 5 kitap ve 5 peygamber ile
açıklanmaktadır. Element kavramıyla simgelenen her dönem için bir Nebi gönderilmiş ve o
döngünün özellikleriyle nebilerin özellikleri ve öğretileri örtüştürülmüştür.

Benim tespitlerime göre Asya kökenli bir topluluk olması muhtemel olan Kenger’ler M.Ö
2000’lerde göç ettikleri yeni coğrafya olan ortadoğuda Nuh ile başlayan ve Zülkarneyn ile
sona eren ‘Su’ dönemini Gılgamış destanında anlatmışlardır. Abraham ile başlayan toprak
dönemi ve takip eden Ağaç ve Ateş dönemlerini ise sırasıyla Tevrat, İncil ve Kuran’dan
biliyoruz. Metal dönemi kitabı ise Davut a.s’a verilen Zebur’dur. Nuh’un kitabı ise I Ching
olmalıdır. Dönemler, nebilerin isimleri ve Nammu isminin çakışmasının Sümerlerin marifeti
ile devam etmiş olamayacağı açıktır. Sümerler tarih sahnesinden çekilmiş yerine İbraniler
geçmiştir. Bu nebi-kitap kronolojisi insan bilinciyle ve gizli çabalarıyla oluşturulmuş olabilir
mi?

İbraniler her döngünün özelliklerine uygun kişileri ve olayları örgüleme yeteneğine sahip
olabilirler mi? Yani zamanı geldiğinde Musa ortaya çıkacak ve denizi yaracak ve tarihte ilk
anlaşma yapılacak ve İsa ve Muhammed elementlerine uygun tarihsel olaylar ile
karşılaşacaklar öyle mi?

Bu kurguların gizli bir örgütlenme marifetiyle yapılabilmesi ve bu çabanın yaklaşık 4000 yıl
firesiz devam ettirilebilmesi insan aklının ve gücünün yeteceği şeyler gibi görülemez. Eğer
İbraniler böyle bir çaba içinde olsalar ve tüm insanlıktan bu bilgileri gizliyor olsalar ellerine
geçen ne olmuştur? Evrenin temel çalışma yasalarını örtük bir biçimde biz insanlara anlatan
böyle bir tarihsel kurguya neden gerek duyulsun. Bu şekilde kodlanmış bir öğreti olsa olsa
Allahın işi olabilir. Allah ismiyle işaret edilenin; üçlü temel yapının (tekillik, eril-dişillik), 5
döngülü sarmal-dalgalı okyanusta yüzmesi 6’lı 64 temel birleşim oluşturması olabilir. Üçlü
temel yapı dediğimizde ruh ve madde-enerji aklımıza gelmiştir. Ruh tekilliği, madde ve enerji
ise aktif-pasifliği simgeleyebilir.

Ağaç dönemi…

*
1 sayısı su döngüsünü 2, 5, 8 toprak döngüsünü 3 ve 4 ağaç döngüsünü simgeleyen sayılar
olması bakımından peygamberleri de bu sayılara eşit olacaktır. Daha önceki kitaplarımızda bu
sistemle ilgili genel bilgiler verdiğimiz gibi su ve toprak döngülerini de anlatmıştık. Sıradaki
elementimiz ise ağaçtır. Thomas İncilinde yer alan şu söz önemli bir işarettir.

‘… Ağacı yarın ben ordayım, taşı kaldırın beni orada bulursunuz’. Hz. İsa’ya yönelik
söylenmiş bu sözler onun ağaç dönemi/elementi ile olan ilişkisini açıklayan sözlerden sadece
biridir.

Ağaç elementinin ise en belirgin özelliğinin, meslek bakımından marangozluk olduğunu


biliyoruz. İncil’de Hz. İsa’ya ‘şu marangoz Yusuf’un oğlu değil mi?’ dendiğini biliyoruz.

55- Marangozun oğlu değil mi bu? Annesinin adı Meryem değil mi? Yakup, Yusuf, Simun ve
Yahuda O'nun kardeşleri değil mi?
56- Kızkardeşlerinin hepsi aramızda yaşamıyor mu? O halde O'nun bütün bu yaptıkları
nereden geliyor? Matta İncil’i, 14’ncü bölüm.

En azından İsa’nın baba mesleğinin ağaç elementiyle ilgili olduğu ortadadır. Marangozluk
öne çıkan bir öğedir. Kuran’da 19 ile 36’ncı sureler ağaç elementine denk gelen ev ve odaları
oluşturmaktadır. Ağaç döngüsü ve üstün kişilerden olayların anlatıldığı 3 ve 4’ncü evlerin
başlangıç suresi yani 3x9=27’nci sure olan Neml suresi 3’ncü evi oluşturmaktadır. 19’ncu
sure 3’ncü evin ilk odası, adını MERYEM olarak göstermiştir. Ağaç peygamberlerini ve
döngüsünü anlatacak ilk odanın adının Allahın nebisi Meryem ile başlaması doğru yol
üstünde olduğumuza da bir işarettir. Çünkü ağaç simgesi doğuran kadın simgesidir. Anaçlık
özelliğine vurgu yapacak bir sure ile ağaç döngüsüne başlanması doğaldır.

Ağaç kültü; paganizm döneminin en önemli ve yaygın inanç sistemidir. Bu inanç biçimi
hakkında bilgimiz Şamanizm üzerine yapılan araştırmalardan gelmektedir. Türk dünyasında
yaygın olan kutsal ağaçlar üzerine çaput bağlayarak dilek dileme, yeni doğan çocukla birlikte,
mezarların baş tarafına ve yeni ev-evlilik durumlarında bereket ve bolluk simgesi olarak ağaç
dikme geleneği eskilerden kalma bir alışkanlık olarak Anadolu ve yakın coğrafyalarda halen
devam etmektedir.

İncil’de sıklıkla karşılaşacağımız ağaç ve meyve benzetmeleri, Hz.İsa’nında kendisini iyi


meyve veren ağaca benzetmesi, kendisinin ağaç dönemini temsil eden peygamber olduğuna
kanıt olarak gösterebiliriz. Günümüzde Hristiyan müminlerce kutlanan Noel bayramında
ağaçların süslenmesi geleneği ile eski Türklerdeki ‘kutsal ağaç’ anlayışı arasında bulunan
benzerlikler üzerine çokça araştırma bulunmaktadır. Bize göre de ağaçlara çaput bağlayarak
dilek dileme ile Noel ağacını süsleyerek hediye verme/bekleme arasındaki yakın ilişki
ortadadır. Ağaç dönemi nebisini en iyi temsil edecek sembolün Noel Ağacı olması doğal
karşılanmalıdır.

Mevsimlerdeki değişim döngüsüne göre ağaçların yapraklarını döktükten sonra yeniden


yeşermesi, canlanması özelliğinden dolayı bu ağaçlara kutsallık atfedilmiştir diyebiliriz. Bu
özellik nedeniyle ağaç yaşamın kaynağı ve sonsuzluk ve ölümsüzlüğün de simgesi sayılmıştır.

*
Taha 120

Onun şeytanı vesvese verdi; Ey Âdem, sana üzerindeki ölümsüzlük ağacını ve sınırsız
mülkü/enerjiyi bildireyim mi?

Dolayısıyla insanlar kendi doğum ve ölüm döngülerini de ağaç ile ilişkilendirmişlerdir. Âdem
a.s’ın üzerinde olduğu gibi her insanın da üzerinde bulunan hayat ağacı nedeniyle yeniden
kendini üreten, ölüm-doğum döngüsünün tükenmeyen bir döngü olduğu vurgulanmaktadır.

Yeni doğan çocuk için ağaç dikilmesi ve insan öldüğünde mezarının başına ağaç dikilmesi
hep bu kökten beslenmiştir. Kutsallık yüklenen ağaçların neredeyse tamamı meyve vermeyen
ulu ağaçlardır. Kayın, çınar, çam ağaçları bu sınıfa giren ağaçlardandır.

Türk boylarında ‘Dünya Ağacı’ inancı bulunmaktadır. Yerin derinliklerinden başlayıp göğün
en yüksek yerlerine kadar ulaşan bir ağaçtır. Kabala’nın sembolü olan ve İncil’de anlatılan bu
ağaç Kuran’da aşağıdaki gibi tanımlanmıştır;

Görmedin mi? Allah güzel sözü nasıl misal getirdi? Kökü sağlam, dalları göğe yükselen ağaç
gibidir. İbrahim-24
Bu ağaç, rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye insanlara misaller
getirir. İbrahim-25
Kötü bir sözün durumu da; yerden koparılmış, dayanaksız habis ağaç gibidir. İbrahim-26

Altay Türklerinde insanların ruhlarının doğmadan önce bu Dünya Ağacının dallarında


yaşadıkları ve doğumla beraber insana geçtiklerine inanılmaktadır. Bu inanışın benzerini Hz.
İsa’nın Yahya a.s tarafından vaftiz edilmesinden sonra Tanrının Ruhu’nun bir güvercin
şeklinde Hz. İsa’nın bedenine konduğunu anlatan İncildeki ayetlerde görmekteyiz.

Matta İncili 3’ncü bölüm 16’ncı ayet;


‘İsa vaftiz olur olmaz su’dan çıktı. O anda gökler açıldı ve İsa, Tanrının Ruhu’nun bir
güvercin gibi inip üzerine konduğunu gördü’.

Burada vaftiz olmanın yeniden doğmayı simgelediği açıktır. Tıpkı dünya ağacının üzerindeki
kuşlar gibi ruh, yeni doğan bebeğe nasıl can verdiyse, vaftiz olan İsa a.s‘a da öyle can
vermiştir. Ruh İsa a.s’ı yeniden canlandırmıştır.

Orman ve ağaç perileri öyküleri ise hepimizin bildiği şeylerdir. Türklerde dokuz orman perisi
vardı. Ormana avlanmaya gidilirken temizlenir, cinsel ilişkiden kaçınılır, yalan konuşulmaz
ve saygılı davranırlardı.

Kutsal sayılan ağaçlara kurbanlar ve hediyeler sunulması gibi geleneklere de şamanlıkta


rastlamaktayız. Şaman davullarının da Dünya Ağacından yapıldığına inanılmaktadır. Davul
ritmleri şamanı olduğu kadar deva-şifa bulmaya gelen hastaları ve diğer insanları etkilediği
gibi kötü ruhlara ve cinlere ve iblislere yönelik etkisi olduğu da düşünülmelidir. Mistik
müziğin insan psikolojisi üzerine etkileri bilinmektedir. Genel anlamda müziğin değişik
türlerinin insanlarda farklı duyguları tetiklediği bilinen bir gerçektir.

Ses titreşimlerinin insanlarda değişik duygular oluşturması hakkında daha evel yaptığımız bir
açıklamayı hatırlatmak isterim. Sekine kavramını açıklarken ‘ağzından bal damlıyor’
özdeyişini doğrulayacı bir örnek vermiştim. ‘Konuştuğunda boğazından sekine ile konuşuyor’
hadisi çerçevesinde örneklediğimiz bu yaklaşımda ses tonunun ve titreşim düzeyinin
insanların duygularını ve hareketlerini yönetmede kullanıldığını düşünmekteyim. Tarihsel
bazı figürlerin insanları sesleriyle etkisi altına aldıkları bir gerçektir. (Pisagor ses dalgalarını
5’li dizgeyle/döngüyle çalıştığını bulmuştur. 8 notanın ve oktavın bulunduğunu biliyoruz.
Notalar da 1-2-4-8-16-32-64 gibi vuruş değerlerine sahiptir. Sekine ve ses arasında bir ilişki
olduğunu iddia ederken bu etkenleri göz önünde bulundurmak gerekir. Bazı sesler
duygularımızı ve eylemlerimizi etkilemekte ve belirlemektedir. Tek bir çığlıkla-sayha bazı
kavimlerin yok olduğunu söyleyen ayetleri de bu yaklaşımla düşünmeliyiz. Görüldüğü gibi
evrendeki her şeyin çalışmasında bu sayılar ile karşılaşmaktayız. Atom çekirdeğinde ve temel
kuvvetlerde, biyolojide-genlerde, müzikte, tarihte, ekonomide, mevsimlerde, sağlıkta,
ibadetlerde 5 döngü ve hexagram sayıları belirleyici olmaktadır)

Şaman adayının diktiği ağaç kendisi öldüğünde kesilir ve ikisinin birbiriyle olan bağı öte
dünyada da devam etsin istenirdi. Şamanın asa’sının kutsiyetini, şamanın göklere
yükselmesinde ağacın kendisini hayali bir ‘merdiven’ olarak görmeleri ve en önemlisi
öldüklerinde cesetlerinin bir tabutun içinde veya sarılı bir halde kendi ağaçlarının tepelerine
asılmaları ve oradan ahrete yolculanmaları ile ilişkili benzerlikleri peygamberlerde görmemiz
mümkündür. Asa ve ip kamların davul kadar önemli araçlarıdır. Kam’lık kham-ham, Mısır’da
Haman, Filistin’de ise Kâhin olarak adlandırılmışlardır. İsrail peygamberlerine Kâhin (Kohen)
denmesi ve gelecekten haber vermeleri bakımından Kam’larla benzeşmektedirler.

Hepimizin bildiği gibi Musa a.s ile Firavunun sihirbazları arasında ip ve asa yarışması
yapılmıştır. Hz İsa’da ağaçtan yapılma bir çarmıha asılarak ölüm yolculuğuna çıkmıştır.

Burada hatırlamamız gereken şöyle bir durum bulunmaktadır; Firavun Hamanlarından


kendisine göğe yükselen bir ‘merdiven’ yapmalarını bu sayede belki de Musa’nın Rabbine
erişebiliceğini söyler. Sanki Şamanın, hayali merdiveniyle göklere çıkıp oradan haberler
getirmesine gönderme yapılmaktadır.
Kam’ların öldüklerinde kendi ağaçlarının tepelerine tabut içinde asılmaları ile Hz. İsa’nın çarmıha
asılması arasındaki benzerlikte düşündürücüdür. Bu uygulamanın amacı, kutsal sayılan bu ağaçlar
vasıtasıyla ölenin ruhunun tanrı katına daha kolay yol alacağıdır. Ağacın tepesine gömülmesi veya
toprakta gömüldüğü yerde başucuna bir ağaç fidanı dikilmesinin altında, bu ağaç vasıtasıyla tanrıdan
gelen ruhun tekrar ona yükseltileceğine olan inanç yatmaktadır. Tanrı Dünya Ağacının en üstünde
tahtında oturmakta olduğundan Tanrının ışığı-nuru (Nur suresi 35’nci ayete bknz) ve cennet de
oradadır.

Allah, göklerin ve yerin Nûru’dur. O’ nun nûru, şöyle bir misalle anlatılabilir: İçinde lamba bulunan bir fanus;
lamba kristal bir cam içinde; kristal de sanki inciden bir yıldız. Lamba, doğuya da batıya da ait olmayan kutlu,
pek bereketli bir zeytin ağacından yakılıyor; öyle ki, yağı daha ateş değmeden hemen kendiliğinden ışık
veriverecek. Nur, yine nur. Allah, kimi dilerse onu nûruna iletir. Allah, insanlara böyle misaller verir. Allah, her
şeyi hakkıyla bilendir.

Thomas İncilindeki ‘Ağacı yarın ben ordayım’ ayetinden önceki cümlede Allahın Nur’unun
bütünden gelen ışığın bireyde-İsa’da tezahür ettiği anlatılmaktadır. (Hepsinin üzerinde olan
Nur benim, bütün benim, bütün benden çıktı ve bana erişti. Ağacı yarın ben ordayım…)

Ölenin yakınları, müritleri, havarileri bu Dünya Ağacının etrafında üç gün ağıt yakıp
dolanmaktadırlar. Bu üç günlük tamamlanma süresinden sonra ruhun yeniden dirildiğine
inanılır.

Hz. İsa örneğinde bu durum onun göğe yükselmesi olarak bilinmektedir. Tanrı, Dünya
ağacının en üstündeki cennet katında tahtında oturmaktadır. İsa a.s ise İncilden öğrendiğimize
göre; çarmıha gerileceğini ve üç gün mezarında kaldıktan sonra dirileceğini önceden ilan
etmiştir. Havarileri mezarı başında üç gün nöbet tutmuşlar ve üçüncü gün sonunda Hz. İsa’yı
mezardan diri olarak çıkarmışlardır. Düşmanları ise bu durumu bildiklerinden kehanetin
gerçekleşmemesine yönelik işler yapmaya çalışmışlardır. Yahudi hahamlar Roma valisine
gitmişler ve diriliş iddiasının ve bu kehanetin gerçekleştiğini göstermek isteyen havariler
tarafından, nöbet tutan askerlere rüşvet verilip cesedin kaçırıldığı şeklinde olabileceği
dedikodusunu yaymışlardır. Böylece Hz. İsa’nın yeniden dirilmediği ve şakirdleri tarafından
cesedinin gizlice çıkarıldığı söylencesi kendi haksızlıklarını örtecekti.

Yine Altay destanlarında Tanrı kutlu kızını kavak ağacı içinde gönderir ve dönüşüm simgesi
olan kavak ağacı, hayat veren ağaç ilişkisi ile çocuk dilemenin kutlu simgesi olur. Burada
gözümüze çarpması gereken şey, Tanrının kızını yeryüzüne ağaç formunda indirmesi ve
çocuk doğurtmasıdır. Gelinin bereket ve bolluk temsilcisi olması inancı, köklerini buradan
almaktadır.

Kutsal Bakire Hz. Meryem’in İsa a.s’ı bir ağaç altında doğurduğuna yönelik ayetler Kuranı
Kerim’de 19’ncu surede 23-27’nci ayetlerde yer almaktadır. Tanrının Kızı yeryüzüne bir
ağacın içinde iner ve çocuk doğurur sembolizmine yakın bir anlatım bulunmaktadır. Bereket
ve bolluk (hurma ile simgelenmiştir) getirmiştir. Pagan döneminden kalma ağaç ve tanrıça
öykülerinde en önemli semboller ağaçların doğurganlık, üreme, güzellik ve bereket simgesi
olmalarıdır. Bu gün Anadoluda eve gelen her yeni gelin için bereketli ve doğurgan olsun diye
evin önüne nar ağacı dikilir.

Mekke’de İslamiyet öncesi hac aylarında panayırlar kurulur, kadınlı erkekli yenir içilir ve
eğlenceler düzenlenirdi. Bu bayramların en ünlüsü ise Zatü Envat bayramıydı. Zatü Envat
büyük yeşil bir ağaçtı. Araplar onun altına gelip kılıçlarını dallarına asarlar, çevresinde tapınır
ve kurban keserlerdi. (Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları; Hz Muhammed ve Evrensel Mesajı
2’nci baskı sy-42)

23-Doğum sancısı ile hurma ağacının dalına yapışırken...


24-Tahtından seslenildi:’hüzünlenme, rabbin tahtından bir dere oluşturdu’
25-O hurma ağacını kendine doğru salla...

Burada ‘Taht’ ağacın en yüksek noktası, Allahın arşı olarak düşünülmelidir. Dere ve hurma
meyveleri aynı zamanda bereket ve bolluk sembolleridir.

Ağaç kültünde yaratılış anlatılırken Tevrattaki sıralama gibi önce ‘Su’, sonra ‘Toprak’
yaratılmıştır. Daha sonra ağaç yaratılır ve Tanrı ‘dokuz dallı ağacın altında’ İNSAN’I yaratır.
Bu yüzden bu inanışta ağacın insana ruh vermesi ve dallarıyla ilişkilendirilmesinin buradan
kaynaklandığını görürüz.

Bu gün bile Anadolu’nun bazı yerlerinde, çocuğu olmayan kadınlar doğurabilmek için bu
ağaçların altında yatarlar ve onlarla temas ederler. Ağaç ve doğurganlık arasında simgesel bir
ilişki kurulmaktadır. Ağaçtan yapılmış hamile (khabile-kıble) Tanrıça heykellerinin Kâbe
içinde bulunması bu ilişkiyi doğrulamaktadır. Kâbe içinde bulunanlar gibi Mekke şehrine
yakın yerlerdeki Lat, Uzza, Menat putları Tanrıça heykelleri olabilirler.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan Hz Muhammed ve Evrensel Mesajı isimli


kitabının Putperestlik başlığı altındaki açıklamalarda Prof. Dr. İbrahim Sarıçam şöyle
demektedir: … Zamanla, esnam (sanem), evsan, ensab denilen putlara ve dikili taşlara
tapmaya başlamışlardır. Putperestliğin doğal sonucu olarak put evleri şeklinde çok sayıda
tapınak yapılmıştır. Tapınaklara genellikle ev-beyt denilir, küp şeklinde olanlara da Kâbe adı
verilirdi. Bunun dışında herkes bir tapınak sahibi olmak ister, buna gücü yetmeyenler
Kâbe’nin veya diğer tapınaklardan birinin önünde hoşuna giden bir taş diker ve bu taşın
etrafında tapınağı tavaf eder gibi dönerlerdi’. Sy-52

Buradan anlıyoruz ki küp şeklinde tapınak veya evlerin sayısı birden fazla imiş. Zükarneyn
hakkındaki incelemelerimizde (Nuh’un Kitabı ve Zülkarneyn isimli kitabıma bknz) onun Çin
İmparatoru Büyük YÜ olabileceğini iddia etmiş ve kendisine başkent yaptığı Anyi şehrinin
kare şeklinde ve kendi mezarı ve diğer kraliyet mezarlarının ve tapınakların küp şeklinde ve
Kâbe’nin ölçüleriyle aynı olduğunu anlatmıştık. Yine, dünya tarihi miraslarından olan
Kamboçya’daki Anchor tapınağı 6 km’ye 6 km kare arazi içerisinde inşa edilmiştir. Bu
sınırlar 200 metrelik bir su kanalı ile çerçevelenmiştir. 6 rakamı ve kare şekli çok kullanılan
geometrik formlardandır. Demek ki eski çağlarda Kâbe bir tane değil imiş.

İşte bir başka kanıt; Hz Muhammed ve Evrensel Mesajı sy 260; Peygamberimiz Tebale’de
Has’amlıların yurdunda bulunan, pek çok kabilenin tapınağı olan ve ‘YEMEN KABESİ’
olarak bilinen Zülhalasa’nın ne durumda bulunduğunu sorar…

Ayrıca Kurandaki Feng Shui kitabımızda değindiğimiz gibi Beytullah dişil özelliklerin
temsilcisiydi. Bu dişil özelliklerden en önemlisi siyah renkte olmasıydı hatırlarsanız, ancak
şimdi daha çarpıcı bir özelliğine vurgu yapmanın tam yeridir; Hacer-ül Esvet taşı Hacer
annemiz yani bir kadının ismiyle anılmaktadır. Bu taşın etrafına yapılan gümüşten korumalık,
doğal olarak taşın şekline uygun ve onu çevreleyecek şekilde yapılmış olduğundan karşıdan
bakıldığında kadın cinsel organını çağrıştırmaktadır. Bu taşın etrafında tavaf edilmektedir.
Ayrıca Tanrıça Kıbele ile bu evin isim benzerliği bulunduğu da unutulmamalıdır. Bu evin
(Beytullah) içinde doğum yapmak ile ilgili rivayetlere değinmeye şimdilik gerek
görmüyorum. Köşe taşı veya felsefe taşı olarak anılan bu taş ile karşılaşacağımız yerler ileride
gelecektir.

Beytullahın siyah-kare şeklinde olması ve etrafında tavaf edilirken, beyaz giyinen inanırlarca
oluşturulan dairenin de eril özelliği temsil etmesi hakkında yazdıklarımızı hatırladık. Siyah
kare etrafında, kendi kuyruğunu yakalamaya çalışan yılanı anımsatan, tavaf-dönme hareketi
bulunmaktadır. Sembolizmin öğelerinin kullanıldığı, üç boyutlu ve hareketli bir yapıyı
gördüğümüz tek yer hacc mevsimindeki Mekke şehri olmayabilir. Piramitler de hareketli ve
üç boyutlu yapılar olabileceği gibi daha eski bazı tapınaklar da aynı anlayışla imal edilmiş
olabilirler.

Canlılık, yaşam nasıl oluşuyor? Ölümsüzlük var mı? Diye soru soran yılan, daha sonra soru
işaretini oluşturan figüre yani soru (?) işaretine dönmüştür. En akla gelmez sorular
sorulmasını kinaye etmek için söylenen özdeyişi hatırlayalım; ‘Şeytanın avukatı olmak
gerekirse’… Diye başlayarak soru sorulmasıdır. İnsana soru sorduktan sonra ise sorunun
cevabını vermek için kendi kuyruğunu yakalamaya çalışıp sürekli dönmek zorunda kalan
yılan, çember figürünü (kader çarkı) oluşturmuştur. Kısaca bu soru cevapsız denmektedir.
Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkmıştır? Sorusuyla birebir aynı bir sorudur.

Hacc ibadeti, ölüm ve yeniden dirilmenin uygulamasıdır. Bu uygulamanın, kuyruğunu


yakalamaya çalışan yılanın kendi etrafında dönmesiyle benzerliği, insanı düşünmeye, soru
sormaya ve olgunlaşmaya götüren ilk eyleminden çıkmıştır. Etrafında dönüp durduğumuz
cevapsız soru; doğum-ölüm döngüsü ile ilgilidir. Hac, müminin rüşt-olgunluk belgesidir.

Cennetteki, ilk eylemimiz yine bir ağaç ile ilişkilidir. Cennetteki ağaç; elma, nar veya buğday
ağacı olabilir. Ancak bu hayat ağacının, doğruyu-yanlışı bilme ağacı olarak adlandırıldığını
düşündüğümüzde, yılanın soru işareti ile özdeşleştirilmesi ve sonsuz çember çizmesi
sembolizmi anlaşılır olmaktadır.

Yılanın-İblisin sorusu, bize bilgeliğe ve olgunluğa giden yolun kapısını açmaktadır. Bliss
kavramı Budistlerce bilinen bir kavramdır. Yogilere göre Bliss; zihin, beyin ve gen arasında
haberci görevi gören bir gri maddedir. Bunun kıvrımlı, bükülgen yapısı tıpkı bir yılanı
andırmaktadır ve ruh ve beden arasında bitişik-yapışık bir durumdadır. Bliss’in git gelleri,
yakınlaşıp uzaklaşmaları bir taraf ile öbür taraf arasında dengeyi sağlamadaki işlevinde kusura
yol açmaktadır. Bu durumlarda bazı psikolojik veya bedensel hastalıklar açığa
çıkabilmektedir. Çabamız Blis’imizi sıratı müstakimde tutabilmek, yolun ortasına
meyletmektir. Bliss İngilizce’de ‘mutluluk’ anlamına gelmektedir.

Araf 16: (İblis) dedi; artık onların sıratı müstakimine oturacağım, beni azdırmandan sebep.

Bu putlar ile ilgili en önemli diğer husus ise putlara verilen isimlerin çoğunluğunun,
günümüze kadar kadın ismi olarak kullanılmaya devam edilmesidir. Buradan da
anlaşılmaktadır ki bu putlar dişi-anaç/tanrıçalara aitti. Ağaçların dallarına çaput bağlanması
şamanlık döneminden kalmadır. Ağaca kılıç asılması bu geleneğinin zamanla değişmiş
halidir. Taşları üst üste yığarak yükseklik elde etmek veya bir yükseltinin üzerine yığmak ve
tavaf etmek yine şamanlık inancına aittir. Casiye-taş yığını veya diz çökme taşı olarak
düşünüldüğünde daha bir anlaşılır olacaktır. Ağacın veya yığılı-dikili taşın etrafında tavaf
edip saçı saçmak-kurban kanı akıtmak ritüeli de bize şaman uygulamalarını anımsatmıştır.
*
Elementler, döngüler hakkında bilinenler; Element, Grekçe’de “elementa” kelimesinden
türemiştir ve bir merdivenin ilk basamaklarına tırmanmak anlamına gelir. Bir bilim veya
metodun ilk unsurları anlamına gelen bu kelime, ayni zamanda kimyada farklı atom yapısına
sahip 108 madde türlerine de denilir.

İ ching düşünce sisteminde elementler yani döngülerin ne anlama geldikleri hakkında biraz
açıklama yaparak daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilirim. Bu umutla aşağıda genel bilgiler
vermeye çalışacağım.
Geleneksel beş element kavramını tablo olarak aşağıda görmektesiniz.

İlk elementler
Ağaç Ateş Меtal Su
------------------------------ Toprak
yang yang yin yin
Varlıklar ve olaylar

Beş Zhang organları Kara ciğer Kalp, perikard Dalak Ak ciğerler Böbrekler

İnce
Safra bağırsaklar, Kalın
Beş Fu organları Mide İdrar kesesi
kesesi bağırsak
üç ısıtıcı

Beş duyu organı Gözler Dil Ağız Burun Kulaklar

Beş heyecan Öfke Sevinç Düşünce Hüzün Korku

Yılın beş zamanı İlk bahar Yaz Gündönümü Güz Kış

Beş tat hissi Ekşi Acımsı Tatlı Keskin Tuzlu

Kahverengi Beyaz Mavi


Beş renk yeşil Kırmızı
sarı gri siyah

Beş gelişim etabı Doğum Büyüme Değişim Tutulma Kaybolma

Rüzgâr gülü Doğu Güney Orta, Merkez Batı Kuzey

Burun
Beş sıvı Gözyaşı Ter Tükürük İdrar
sümükleri

Ortam faktörleri Rüzgar Aşırı sıcak Rutubet Kuruluk Soğuk

Beş doku Sinirler Kan damarları Kaslar Cilt Kemikler


Beş gezegen Jüpiter Mars Satürn Venüs Merkür

Ağaç ve ateş ilk elementleri Yang’a aittirler, Metal ve Su ise Yin’e aittir. Toprak ilk elementi
onların ortasında bulunur ve Yin ile Yang arasında dönüm-değişim noktası oluşturur.

Su (1 sayısı)-toprak (2 sayısı),ağaç (3,4 sayısı) –toprak (5 sayısı) , metal (6,7 sayısı)-toprak (8


sayısı), ateş (9 sayısı). Görüldüğü üzere sırasıyla elementlerin arasına toprak döngüsü
girmektedir.

Ağaçların su yardımı ile büyüdükleri söylenebilir. Şayet iki kuru ağaç dalını birbirine
sürtersek, onlar ısınırlar ve böylece ateş doğar.

Yasin 80- ‘O ki sizlere yeşil, canlı ağaçtan ateş oluşturdu…’ ayetini hatırladık.

Yeniden diriltme ile ilgili Yasin suresinin son kısmında yer alan bu ayeti de bu bağlamda
düşünmemiz gerektiğini ileride ayrıntılı olarak ele alacağız. ‘O ki sizlere soy ağacını
canlandıran ateş oluşturdu…’ SOYU CANLANDIRAN ATEŞ?]

Şayet biz ateşi ağaca yaklaştırırsak, ağaç yanarak toprağı sembolize eden küle
dönüşür. Toprağın ısı süreçleri neticesi sert elementler doğar ki bunlar sembolik
olarak Metal olarak adlandırılırlar. Ateş metali eritir ve onu sıvıya veya sembolik olarak suya
dönüştürür. Şayet ağacı metal ile temas ettirirsek, metal sahip olduğu sertlik özelliği ile ağacı
keser. Bu durum metalin ağaçtan üstün olduğunu, ağacın ise metale tabi olduğu anlamını taşır.

Not; Matta İncil’i 5’nci bölüm 10’uncu ayet; ‘Balta ağaçların köküne dayanmış bile. İyi
meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır’. Ağacın zayıf olması onun iyi meyve
verememesine yol açacak bu durumda kuvvetli olan metal elementi ağacı kesecektir. Ağaç
yani İsa (Yasin) ateşe atılacaktır. Ağaç ateşe dönüşecek (yeniden dirilecek) ve nur peygamberi
olacaktır. (Osho’nun sankrist kökenli ‘SannYASİN’ kelimesini ‘Yeni İnsan’ anlamında
kullanması anlam yakınlığı bakımından ‘Yasin-işte insan’ kelimesiyle ilginç bir benzeşmedir)

Bu duruma bağlı olarak, Suyun da Ateşi söndürebildiği için Ateşten üstün olduğunu
söyleyebiliriz. Toprak Suyu çevrelemektedir, demek oluyor ki ondan üstündür, ancak Toprak
Ağaçtan üstün değildir, çünkü Ağacın kökleri Toprağı delerek onun içine girmektedirler. Ateş
Metali eritir ve ondan üstündür.

Ağaç peygamberlerinin toprak peygamberlerinden sonra gelip tohumlarını ekmeleri ve


olgunlaşıp meyve verir hale gelmeleri uzun bir zaman alacaktır. Ekimin yapıldığı toprak
özelliklerine göre verim değişecektir. Yine İncil’den alıntı yaparak bu durumu örnekleyelim;

Matta 7 bölüm,

15- Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özde
yırtıcı kurtlardır.
16- Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, Devedikenlerinden incir
toplanabilir mi?
17- Bunun gibi, her iyi ağaç iyi meyve verir, kötü ağaç ise kötü meyve verir.
18- İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve veremez.
19- İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır.
20- Böylece sahte peygamberleri meyvelerinden tanıyacaksınız

Matta bölüm12;

33- Ya ağacı iyi, meyvesini de iyi sayın; ya da ağacı kötü, meyvesini de kötü sayın.
Çünkü her ağaç meyvesinden tanınır. (33 sayısını artık biliyoruz. İç toplamı 6 eder ve 6
Allah’ı simgeler)

Matta bölüm 13;

3- İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. ‘Bakın’ dedi, Ekincinin biri tohum ekmeye
çıktı.
4- Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi.
5- Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen filizlendi.
6- Ne var ki, güneş doğunca kavruldular, kök salamadıkları için kuruyup gittiler.
7- Kimi, dikenler arasına düştü. Dikenler büyüdü, filizleri boğdu.
8- Kimi ise iyi toprağa düştü. Bazısı yüz, bazısı altmış, bazısı da otuz kat ürün verdi.
9- Kulağı olan işitsin!

Kulak ve işitme öğelerinin, ağaç elementinin sayısı olan 3 ve 4 sayısının sembollerinden


olduğunu bir kez daha hatırladık. Ancak bu özellik şimdi İncilde karşımıza çıktı. İncil sanki
sadece ağaç elementi figürleri kullanılarak yazılmış gibi, oysa Kuran beş elementin tümünün
kullanıldığı-anlatıldığı bir yazı sistemi barındırmaktadır.

Görüldüğü üzere toprağa düşen tohumun toprağın durumuna bağlı olarak nasıl verimli olacağı
anlatılmaktadır. Hz İsa da toprağa birden fazla tohum ekmiş ve onların gelecekte ne olacağı
hakkında da bilgiler vermiştir. Suriye’ ve Filistin’e, Keşmir ve Kerela ile Hindistan’a, Roma
ve Anadolu’ya Habeşistan ile Afrikaya ektiği tohumlar vardır. Bu dört bölge arasında ortak
noktalardan bulunmaktadır. Birinci ortak nokta; bu dört yerdeki göllerdir. Sırasıyla Celile
gölü, Cashmere gölü-Srinagar, Kerela göller bölgesi ve Adis Ababa daki Coloe gölüdür. Bu
dört göl C-G-KG harfleriyle başlamaktadır. Adis Ababa isminin yerel dildeki anlamı ‘yeni
çiçek’ ‘yeniden doğuş’ tur, Lotus çiçeğinin taşıdığı kavramla uyum içindedir. İsimler, göller
dışında dört noktanın koordinatları da anlamlıdır…

Atası İbrahim a.s’ın Mekke’ye (İsmail a.s ile) ve Filistin’e (İshak a.s ile) Mısır’a (Yusuf a.s
ile) ektiği tohumlar gibi Hz. İsa da farklı topraklara tohumlarını ekmiştir.

18- Şimdi ekinciyle ilgili benzetmeyi siz dinleyin.


19- Kim göksel egemenlikle ilgili sözü işitir de anlamazsa, kötü olan gelir, onun yüreğine
ekileni söker götürür. Yol kenarına ekilen tohum işte budur.
20-21 Kayalık yerlere ekilen ise işittiği sözü hemen sevinçle kabul eden, ama kök salamadığı
için ancak bir süre dayanan kişidir. Böyle biri Tanrı sözünden ötürü sıkıntı ya da zulme
uğrayınca hemen sendeleyip düşer.
22- Dikenler arasında ekilen de şudur: Sözü işitir, ama dünyasal kaygılar ve zenginliğin
aldatıcılığı sözü boğar ve ürün vermesini engeller.
23- İyi toprağa ekilen tohum ise, sözü işitip anlayan birine benzer. Böylesi elbette ürün verir,
kimi yüz, kimi altmış, kimi de otuz kat.
24- İsa onlara başka bir benzetme anlattı: ‘Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken
adama benzer’ dedi.
25- Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice ekip gitti.
26- Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü.
27- Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: ‘Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin
mi? Bu deliceler nereden çıktı?’
28- ‘Mal sahibi, ‘Bunu bir düşman yapmıştır’ dedi. ‘Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?’
diye sordu köleler.
29- ‘Hayır’ dedi Adam. Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz.
30- Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, once deliceleri
toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun’.
31- İsa onlara bir benzetme daha anlattı: ‘Göklerin Egemenliği, bir adamın tarlasına ektiği
hardal tanesine benzer’ dedi.
32- Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu aşar, ağaç
olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır.
33- İsa onlara başka bir benzetme anlattı: ‘Göklerin Egemenliği, bir kadının üç ölçek una
karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır’.
34- İsa bütün bunları halka benzetmelerle anlattı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey
anlatmazdı.
35- Bu, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu: ‘Ağzımı benzetmeler
anlatarak açacağım, Dünyanın kuruluşundan beri gizli kalmış sırları dile getireceğim.’
36- Bundan sonra İsa halktan ayrılıp eve gitti. Öğrencileri yanına gelip, ‘Tarladaki delicelerle
ilgili benzetmeyi bize açıkla’ dediler.
37- İsa, ‘İyi tohumu eken, İnsanoğlu'dur’ diye karşılık verdi.
38- ‘Tarla ise dünyadır. İyi tohum, göksel egemenliğin oğulları, deliceler de kötü olanın
oğullarıdır.
39- Deliceleri eken düşman, İblis'tir. Biçim vakti, çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir.
40 ‘Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır.’
41-42 İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük
yapan herkesi O'nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş
gıcırtısı olacaktır.
43- Doğru kişiler o zaman babaları'nın egemenliğinde güneş gibi parlayacaklar. Kulağı olan
işitsin!
44- Göklerin Egemenliği, tarlada saklı bir defineye benzer. Onu bulan yeniden sakladı,
sevinçle koşup gitti, varını yoğunu satıp tarlayı satın aldı.
49-50 Çağın sonunda da böyle olacak. Melekler gelecek, kötü kişileri doğruların arasından
ayırıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.
51- İsa, ‘Bütün bunları anladınız mı?’ diye sordu ‘Evet’ karşılığını verdiler.
52- O da onlara, ‘İşte böylece Göklerin Egemenliği için eğitilmiş her din bilgini, hazinesinden
hem yeni hem eski değerler çıkaran bir mal sahibine benzer’ dedi.

İsa a.s’a İncil’de kendisinden ‘İnsanoğlu’ olarak bahsedildiği yerler vardır. Çağın sonunda
ortaya çıkacak ateş döngüsü vurgusu önemlidir. Ayrıca ağaç öğesi olarak işitme duyusuna da
sık sık vurgu yapılmaktadır. 44’ncü ayette söz edilen tarladaki gizli hazine ile ilgili öykü
Samsatlı Likuanos’un Timon ya da Yalkız öyküsünde işlenmiştir. Okunmasını öneririm.
Samsatlı’nın yazdığı diğer öykülerde de o dönemi (Hristiyanlığın ilk dönemi) net olarak
görmek mümkündür…

Timon ya da Yalkız

Öykülerinden biri olan Timon ve Yalkız’da toplumdan değişik gerekçeler ile kendini
soyutlayan, izole eden birinin tanrının gerçek hazinesini bulması anlatılmaktadır. İnzivaya
çekilen ve kendini insanlardan soyutlayan Merdümgiriz/Yalkız sonunda gerçek hazineyi
bulur. Meryem’in inzivası-doğu tarafına çekilmesi ve ailesi ile arasına perde çekmesi sonucu
tanrının en büyük hazinesi olan İsa’yı almıştı.

Allahın hazineleri kavramı ile ilgili bir ayet aklıma geldi;

‘Size Allahın hazineleri yanımdadır demiyorum…’

Meleklerin kötü kişileri doğruların arasından ayırıp fırına atacaklarına dair kehanet tarihsel
olarak pek çok vaka ile ilişkilendirilebilinir. Ancak burada anlatılmak istenenin simgesel
olduğunu düşünerek, tarihteki vahşetlere (engizisyon, Nazizim vb…) delillendirme
yapılmamalıdır diyorum. Bu; kehaneti doğru çıkarmaya yönelik çabaların tam da onun tersini
doğurabileceği olasılığının da bulunduğunu, yaşadığımız bu olaylar bize göstermiştir.
Engizisyon mahkemelerinin yaktıkları ateşler ile kilisenin kendisini yakmış olduğu ortadadır.
Ve yine bunun benzeri bir yaklaşımla yakılan Nazi ateşleri de yok etmek istediği bir milletin
bir araya gelmelerine ve yeni bir devlet kurmalarına yaramıştır.

Esasında sözü edilen ateşte yanacak olan şey, kötülüğe yol açan temel sebepler ile bunları
kullanan kişilere yönelik söylenmiştir. Doğaldır ki bu; dini terminolojiye göre, ağaç
nebisinden sonra gelecek olan ateş-nur peygamberinin de müjdelenmesidir. Yahya a.s’ın
kendisinden sonra gelecek olan peygamberi müjdelerken söylediği ‘benden sonra gelecek
olan nefes ve ateş ile vaftiz edecektir’ sözü gereği, son iki peygambere ve ağaç ve ateş
dönemlerine işaret etmektedir. Ancak burada metindeki orijinal cümle aynıysa bu iki
peygamberden aynı kişi imiş gibi söz edildiği izlenimi doğmaktadır. Bu iddiaya göre ağaç
nebisinin ektiği tohumların meyvelerini ateş döneminde yine kendisi toplayacaktır anlamı
çıkmaktadır. Bu durumda İsa ve Muhammed a.s’lar aynı kişi olmaktadır. Doğrusu; bu
döngüye yapılan göndermenin iki ayrı şahsın arasındaki pozitif ilişkiye, birbirlerinin ardılı
olmalarına yönelik olduğunu varsaymaktır.

Elementler arasındaki besleme ve teşvik etme sıralamasının bir gereği olarak bu ilişki vardır.
Hz İsa’nın kendi öğretilerinin tohumlarını dört farklı yere ektiğine yorabileceğimiz bu
ayetlere göre; bu tohumların Roma ve Anadolu, Keşmir ve Hindistan, Suriye ve Filistin
Habeşistan ile Afrika topraklarında atıldığını varsaymıştık. Elementlerin dönüşüm döngüsüne
göre, ağaç elementi yanarak ateş, ateş elementi sönerek kül olacak ve toprak elementini
oluşturacaktır.

Toprak elementinin nebisi Hz İbrahimin iki oğlundan birini yerleştirdiği topraklardan birinde
(Mekke) daha evvel çıkmamış bir peygamberliğin çıkması döngünün tamamlanmasında eksik
nokta bırakmayacaktır. İbrahim döngüsü; toprak olarak başlamaktadır. Musa ve Harun ile
üçlenmektedir. Topraktan sonra sıra Metale geldiğinde Davut ve Süleyman ile güçlü bir metal
dönemi oluşur. Yahya su ile vaftiz eder, arındırır. Ağaç ise Meryem ve İsa ile açığa çıkar.
Ateş, ağaçtan beslenir ve tek peygamberi Muhammed s.a.v ile gelir. Hz İbrahim ile Hz
Muhammed arasında yaklaşık 2600 yıllık bir devirden söz etmekteyiz. İbrahim a.s öncesi
1000 yıllık Nuh döngüsü de eklenince 3600 yıllık kadim bir takvim ile karşılaşmaktayız. 6’lık
sistem ile oluşturulmuş bu takvim Sümerlerce de kullanılmıştır. Altı satırda oluşan
hexagramları bu sistemin başlangıcı saymamak için elimizde herhangi bir neden
bulunmamaktadır. I Ching’i kökleri bakımından şamanlığın egemen olduğu daha eski
dönemlere kadar götürebilmekteyiz. Anlaşılan Sümerlerden önce olgunlaşmış Şaman ve I
Ching öğretisi Kinger/Sümer medeniyetini de etkilemiştir.

Bizler ‘Beş döngü’ kavramını Çin medeniyetine dayandırmaktayız. Ancak yazıya


dökülmeden önce; I Ching bilgisi tarihin daha eski dönemlerinde Kamanlar tarafından
kullanılmıştır. Şamanlığın yazılı aktarımı olmadığından biz bu kuramı ilk kez yazıya
akatardığı için Çin’in kurucusu Fu Hsi’ye atfetmekte olabiliriz. Orta-uzak Asya uluslarının bu
öğretisi göç yollarından biri olan orta doğuya Sümerler eliyle aktarılmış olabilir. Kendilerinin
de Turanî uluslardan olması ihtimal dâhilinde bulunan Sümerler’in Değişimler Kitabındaki
öğretileri gittikleri bu coğrafyaya yaymaları doğaldır.

*
1-sayısı su elementini temsil etmektedir; sayısı gibi nebiside tektir. Nuh a.s tek başına su
dönemini temsil eder.
2-5-8- toprak elementini tesil eden sayılardır. Sayısı gibi nebisi de 3 adettir. İbrahim, Musa,
Harun a.s’lar
3-4- ağaç elementi; sayısı gibi nebisi de 2 adettir. Meryem ve İsa a.s’lar
6-7- metal elementi; sayısı gibi nebisi de 2 adettir. Davut ve Süleyman a.s’lar
9- ateş elementi; sayısı gibi nebisi de tektir. Nar/Nur dönemi nebisi Muhammed s.a.v.

Gılgamış ve su dönemi

Elimizdeki en eski yazılı kaynaklardan olan Sümer Gılgamış Destanı bilindiği üzere Tufan
öyküsünü anlatmaktadır. Sarı nehir taşmaları ile yapılan mücadelelerin bin yıl sürmesi;
toplumların seller üzerine hikâyeler oluşturulmasını kolaylaştıracaktır. Başlarına gelen en
büyük doğal afetin suların yol açtığı seller olması dolayısıyla bu konuda çözüm üreten
şahısların başarılarının efsaneleştirilmesi olağandır. Kayık, sandal, gemi yapan ile su kanalları
açan iki şahıs Nuh ve Zülkarneyn masalsılaşacaktır. Her ikisi de suların sahibidir, efendisidir.
(Ziusudra-Sümerli Tufan kahramanı ile Zülkarneyn ismi arasındaki benzerlik şundan
kaynaklanıyor olabilir; Çin kaynaklarına göre İmparator Da Yu-Büyük Yu babasından
(Gun’dan) sonra gelen kişi, veliaht olduğundan ona Zi Yu da denmektedir. Zi ikinci çocuk,
veliaht, prens anlamlarında da kullanılan ve belkide zaman içinde evrilerek ortadoğuda ‘Zade’
oğul anlamında kullanılmaya başlanan bir kelime olabilir. Çince erZi erkek çocuk-oğul, nuZi
kızan-kız çocuğuna denmektedir. FuHsi’nin hanımı Nu Wa’nın diğer ismi ve ana Tanrıça
anlamında kullanıldığı düşünülen ismi, Nu Kua shi-Zi’dir. Bu isim zamanla KuaZi’ye
dönüşmüş daha sonra Türkçe’de kız haline gelmiş olabilir: Arapça’da da Nisa/kadın (nu-shi)
kelimesi köklerini buradan alıyor olabilir. Görüldüğü gibi ‘Zi’ erkek çocuk için
kullanılmaktadır. Zekkeriya-zek-zekker kelime/isimlerinde de bu yaklaşımı görmemiz
olasıdır. Jun Zi -efendi, bey, kutsal kişi- zamanla Je sus’a dönüşebilmektedir)

*
Elementler ve aralarındaki ilişkiler;

Teşvik etme – engelleme


Elementler ile ilgili bilgileri öğrenmeye devam edelim;
Şayet Ağacın gücü fazla ise, Toprağı bozar, dağıtır. Şayet Toprak var olmak ve yaşamak
isterse, o zaman Ağacın gücü topraktan fazla olmamalıdır.

Ateş çok güçlü olmamalıdır, aksi takdirde Metali bozacaktır. Yeterli miktarda Suyun mevcut
olması için ‘Toprak’ çok “sert” olmamalıdır.

Metal aşırı derece sert olmamalıdır, aksi takdirde Ağaç büyüyemeyecektir. Bu örnekten de
anlaşıldığı üzere metal dönemi peygamberlerinin çok güçlü olması dolayısıyla ağaç
peygamberi zayıf kalmıştır. Davut ve Süleyman peygamberleri döneminde nebilik kurumu en
görkemli dönemini yaşamıştır. Balta ağacı kesmiştir.

Ateşin normal bir şekilde yanabilmesi için Su az olmalıdır.

Elementler kuramında ‘Kışkırtma’ olarak adlandırılan bir kanun da mevcuttur. Bu kanunu,


çelişkiler, hâkimiyet -yönetme ve dağıtma kanununu tamamlar. Normal şartlarda Ağaçlar
Topraktan üstündür. Şayet Ağaç az gelişmiş olursa, böyle bir durumda Toprak onu yok
edebilir. İşte bu olay diğer elementlerle de oluşur. Örneğin, Ateş normal
şartlarda Metali yönetir, ancak ateşin zayıflaması durumunda Metal ona şantaj yapar veya
ondan nefret eder.

Genel olarak Toprak Suyu yönetir, ancak Toprağın zayıflaması durumunda, Su onu
“incitmeye” başlayabilir. Su Ateşten üstündür, ancak o zayıflarsa veya miktarını azaltırsa, o
zaman Ateş ona “şantaj” yapabilir.

Bir ağaç, kendisinde sayısız tohum içeren yüzlerce meyveye sahiptir ama her tohumun içinde
de sayısız tohuma sahip başka bir ağaç bulunmaktadır. Bu bakımdan; her ağaç içinde bir
ormanı barındırmaktadır diyebiliriz.

Bu teoriye göre, gördüğümüz biçimler, uzun yaşam yolu içinde bulunan, değişim dönüşüm
istasyonlarında bekleşmekte olan varlıklardan başka bir şey değildir. Tohum toprağa girmeyi
bekleyen bir bitkidir ilk gördüğümüzde. Daha sonra toprağa girer, biz onu artık görmeyiz ama
zamanı geldiğinde kırılıp parçalanacak ve filiz verecek bir varlık olduğunu biliriz daima.
Sonra beklediğimiz oluşur. Aynı tohum, gelişme istasyonunda, büyüyüp serpilmeyi bekleyen
bir filizdir artık. Bir sonraki istasyon, kendini başkalarının seçimine sunma istasyonudur. O
artık bir sebzedir ve sonunun ne olacağı, kendisiyle ilgilenen bir başka varlığın seçimine
bağlıdır. Ya yeniden çekirdekleri toplanıp toprağa girecektir ya da bir insan veya hayvanın
kanı içinde bir minerale, bir vitamine ya da daha başka bir şeye dönüşecektir. Bu böyle sürüp
gider…

Başkasının seçimine tabi olma konusu kitabımız olan Kuranı Kerim’de (Yazılı Anlatı) bir kaç
yerde geçmektedir. Örneğin; Seçim Allahındır. Musa’yı kendi nefsim için seçtim denir.
Birbirini besleme ve seçme seçilme döngüsü; ‘Rızık Allahtandır’ ve ‘Allah seçer onların
seçme hakkı yoktur’ kavramı olarak yer alır.
Element teorisi, var olan her şeyin, başkalarını beslemek için var olduğunu savunur. Elbette,
sırası geldiğinde, kendisi de başkaları tarafından beslenecektir. Bu anlamda baktığımızda,
doğa içinde var olan varlıkların görevi, yaşam alıp vermektir diyebiliriz. Yaşam yalnızca
madde değildir. Zihin, ruh, istek ve arzular, beklentiler/sunular, sorunlar/çözümler, kısaca var
olan her şey bir arada yaşamı oluşturmaktadır.

Beslenme zincirinin en üst halkasını kendisinin oluşturduğunu düşünen insanoğluna, bunun


böyle olmadığını insanın kendisiyle ilgili seçim hakkı bulunmadığını, onu seçime tabi tutanın
yalnızca Allah olduğu, yukarıdaki ayetlerle hatırlatılmaktadır. Beslenme döngüsü içinde
seçilen şeylerden birisi de Allah tarafından seçilen (yaşam alıp-verilen) insan olmaktadır. Bu
açıdan bakıldığında can alırken -avlanma veya kurban kesme gibi- bunun Allah adına
yapıldığını belirtmek (besmele çekmek) dinimizce önemlidir. Allah adına-bismi Allah diyerek
işe başlamak (bir nevi her başlangıç bir seçim işlemidir), kendimize seçme işlemini keyfi ve
nefsanî duygularla yapmadığımızı/yapamayacağımızı hatırlatmadır. (metal dönemi ve sihirli
kare/tılsım şifresinin besmele olması üzerinde, ağaç döngüsünden sonraki kitabım, Davut a.s
ve sihir ilmi verilmiş Süleyman peygamber döneminin açıklanacağı Metal döngüsü kitabında
durulacaktır. Başlangıç/besmele sihirli karenin şifre-anahtar kelimesi midir? Başlangıç ve
sonu birleştiren Allah… Çarkı-tekerleği döndüren ekinci… Şaftın çobanı vb… Şükürler olsun
rahmimdekine… Şifrelerinin seçme ve başlama ile ilişkisi bakımından besmelenin harfleriyle
kodlanması akla yakın görünmektedir.)

Söz konusu olan “beş element” ten her biri ayrı bir bekleme istasyonunu temsil eder. Çin
kozmolojisine göre, yaşamın hareketi “bir nehir üstünde devinip duran bir top” gibidir. Aynı
top, bazen bir rüzgârın etkisiyle hızlı devinirken (yang), yumuşak bir iklimde, salına salına
gezinir (yin). Yin/yang devresi, karşıt güçler arasındaki gidiş gelişleri sembolize ederken, beş
element teorisi, aynı güçlerin beş geçiş sürecini temsil etmektedir. Bir anlamda, beş element
teorisi, olayların “başlama, ilerleme, gelişme, yorulma ve sona erme süreci” ni temsil
etmektedir. Yin/yang, aydınlık ve karanlığı anlatırken, beş element varlıklarda bu iki devre
arasında oluşagelen şekil, karakter ve renk ayrımlarını etkilemektedir

Beş elementin birbirleri arasında oluşa gelen etkileşimler, bedenimizi hem içten hem de dıştan
etkilemektedir. Günün saatleri, ayın günleri, yılın mevsimleri hep beş elementten birinin
diğerlerine oranla daha baskın olmasından etkilenmektedir. Ayrıca her organ bir elementin
etkisi altındadır.

Her insanın doğum yer ve zamanı farklıdır. Tıpkı Batı Astrolojisinde olduğu gibi, Çin
Astrolojisi’nde de kişinin doğduğu zaman ve mekâna göre var olan elementlerden biri
diğerlerine oranla daha baskın olacak ve o kişinin yaşamı içinde, deneyimlerini, alacağı
kararları, seçimlerini ve ilişkilerini doğrudan etkileyecektir. Bununla birlikte, Çinliler, insanın
doğumunu, rahme düşülen an olarak kabul ederler. İnsanın rahme düştüğü anın hatasız
bilinmesi çok zor olduğundan, ilgili kişinin elementini saptayabilmek için teoriyi ve
elementlerin etkilerini çok iyi anlamak gerekmektedir
Ağaç elementinde olan bir insan doğuştan liderdir. İsa a.s gibi doğuştan gelen yüksek
özellikler bulunur. Çok çalışkan olmaları ve bazı konularda katılıkları öne çıkan özellikleri
olarak kabul edilmektedir.

Ağaç insanları, tıpkı ilkbaharda doğada olduğu gibi, yaşam içinde sürekli olarak biçim
değişikliği yaratırlar. Onlar “lider” ruhludurlar. Ellerini değdirdikleri her şeyi
değişim/dönüşüm sürecine katılmaya mecbur ederler. Onlar aynı zamanda fatih ruhludurlar.
Evinizi, gönlünüzü, işyerinizi ya da elde etmeye karar verdikleri her ne ise, ne yapar yapar
onu fethederler.

Dünya üstünde var olan en iş sever tipler, ağaç elementinin etkisi altında çalışan tiplerdir.
Sakın onlardan sizi sevmesini beklemeyin. O kimseyi bütün benliği ile sevemez (aslında
kendisini bile pek sevmez). Eğer bir ağaç insanı ile iyi ilişkiler kurmak ve bunu sürdürmek
istiyorsanız, yapacağınız tek şey onu çalıştırmak olmalıdır. Elinde yapacak işi olduğu sürece
mutlu olacaktır. İşi bitip sıkılmaya başladığı anda, size el atmaktan çekinmeyecektir. En
büyük özelliklerinden biri “meydan okuma”larıdır. Sizin kendisi için ne anlam taşıdığınızın
hiçbir önemi yoktur. Ellerinde iş yoksa, sizi eleştirecek, kusurlarınızı gösterecek, daha iyiye,
daha doğruya ulaşmanız gerektiği (ondan başka kimse doğruyu ve iyiyi bilmez) konusunda
sizi uyaracaktır. İtirazlarınız, kendisiyle kavga etmekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Havanın ısındığını hissettiğiniz anda, kendisine yapacak bir iş verin, en iyiyi, en güzeli
başarmak adına, saatlerce işi ile oyalanacak sizi rahat bırakacaktır.

Ağaçların; metafizik ile ruhbilimle ya da benzeri, somut olmayan konularla en küçük bir
bağlantıları yoktur. Asla psikolojik danışmanlık almadıkları gibi, bu tür arayışlar içinde olan
kişilerle dalga geçtikleri de sıkça karşılaşılan bir olgudur.

Bu insanların ciddi bir dinleme sorunları vardır. Siz kendileriyle konuşurken, çoğunlukla sizi
dinlemezler. Eee… Ne de olsa, hiç kimse hiçbir şeyi ondan daha iyi bilemez. Hani olur da,
sizin kendisinden daha bilgili olduğunuz bir konunun varlığını sezinlerlerse büyük bir
şaşkınlığın içine düşerler. Bununla birlikte, bu onların sizin hakkınızdaki yargısını
değiştirmeyecektir. Söylediklerinizin ne ölçüde doğru olduğunun hiçbir önemi yoktur. O sizi
dinlemeyecek, kendi bildiğini okumayı sürdürecektir. Sizinle sohbet edebilmelerinin tek yolu
kendisinin iyi bildiği bir konuda konuşulması ve söyleşiyi idare eden taraf olmalarıdır.
Böylece, sizin bilginiz hangi aşamada olursa olsun pek söz alma şansını yakalayamazsınız.

Böyle bir insanla söyleşiyor ve düşüncelerini doğru bulmuyorsanız, kendi görüşünüzü


kendinize saklamanızı salık veririm. Onlara karşı gelinmesi durumunda, hemen
öfkelenecektirler. Öfke nedeniyle düşecek olan enerji seviyelerini yükseltmek için, yine sizin
enerjilerinizden yararlanacak, açıkçası, sizin enerjinizi çalacaktır. Tartışmanın sonunda o
enerji anlamında çok daha güçlenmiş olacakken, siz kendinizi suyu sıkılıp posası kalmış
limon kabuğu gibi hissedeceksiniz.

Tartışmanın alevlenmeye başladığını gördüğünüzde yapacağınız şey, “tamam, sen bilirsin”


deyip, olanaklar izin veriyorsa kendisine yeni bir görev vermeniz olmalıdır. Sürekli olarak
meşgul olmak, onun en fazla istediği şeydir. Özellikle üstesinden gelmesi gereken zor bir
görev verecek olursanız, doğuştan sahip olduğunu fetih duygusunu ellerindeki işe yöneltecek
ve sizin enerjilerinizi rahat bırakacaktır. Satır aralarında “işte sana bir görev, ama bu seferki
çok zor, sen bunu başaramazsın” diyeceğiniz bir iş, onların “en büyük benim, en başarılı
benim, benden başka kimse bunu başaramaz” duygularını kamçılayacağından son derece
mutlu ve sevinçli bir biçimde o işe koşacaklardır.

Onların en başarılı olacakları mesleklerden biri de ekonomidir. Doğalarında var olan bu


yetenek! (cimrilik) zamanı parayı ve enerjiyi daima ekonomik olarak kullanmalarına sebep
olur.

Ağaç insanları, bilinmeyenden nefret ederler. Kader onlar için ne getireceği bilinmez bir
olgudur ve kader sözcüğü bile onları öfke girdaplarına atmaya yetecektir (aslında kaderin
yenilmez olduğuna inanırlar ama yenilgiyi kabul edebilmek onlar için değildir). Bu tipler,
aralıksız olarak kadere karşı aslında içi bomboş olan bir savaş vermektedirler.

Her hangi bir sorun karşısında bulunduklarında, oturup bir strateji planlar ve bu plana uygun
olacak bir biçimde bir savaşım başlatırlar. Ancak, kimseyi dinleme özellikleri olmadığından,
kurmuş oldukları planın bir adım bile dışına çıkmazlar.

Bu insanlar, yaşamlarının en başından en sonuna dek “bağımsız” olmayı yeğlerler. Evlilik ya


da başka ilişkiler onların bağımsızlığına ket vurur duruma gelmemelidir. Aksi halde, ilişkiyi
bitirmekten asla çekinmeyeceklerdir. Unutmamalı ki, ağaç insanı macera ve işte başarı için
yaşar. Bu yaşam biçimlerine engel olabilecek her şey ayak bağıdır ve hemen silkelenip
atılmalıdır. Ancak ebeveyn olarak, gereken tüm sorumluluğu seve seve üstlenir, çocuklarının
en iyi koşullarda yetişmeleri için gereken neyse hemen ve koşulsuzca yaparlar.

Son derece zeki, kurnaz kişilerdir. Bu özellikleri nedeniyle hangi ortama girerlerse girsinler,
kolayca uyum sağlarlar (yeter ki uyum sağlamayı istesinler). Zekâları, kurnazlıkları ve
bağımsızlıkları, şartlar ne olursa olsun istediklerini elde etmeleri konusunda en büyük
yardımcılarıdır. Asla sınır tanımazlar. Her hangi bir işi başarma konusunda kendi
yetersizliklerini ayrımsadıklarında, önlerindeki yolun ne denli zor ve uzun olduğunun hiçbir
önemi olmaz. Eğitim almaları gereken konuda mutlaka kendilerini geliştirirler.

Ağaç tipleri, geniş, rahat ortamlardan hoşlanırlar. Özellikle açık havada, kendilerine hareket
özgürlüğü sağlayan yerlerde bulunmayı yeğlerler. Büyük evler, geniş salonlar, abartılı
işyerleri onlar içindir. Önlerinde engel olması, dar ve fazla eşyalı odalarda yaşamaya
zorlanmak bu insanları öfke krizlerine sokmak için yeterli sebep olabilir pekâlâ.

Ağaçlar, henüz haritada görünemeyecek kadar yeni yollarda gezinti yapmaktan, yeni yerler
keşfetmekten çok büyük zevk alırlar. Vahşi ormanlarda gezinirken kendilerini evlerinden bile
daha rahat hissedebilirler.

Geniş alanlarda bulunmak o denli hoşlarına gider ki, astronot olup, uzayın boşluklarında
gezinti yapmayı bile seçebilirler (bunu iyi becerirler).

Çalışmadıkları zamanlarda, özellikle açık havada spor yapmayı, sinemada en iyi filmi
izlemeye yeğlerler. Bu özellikleri nedeniyle, kasları çok gelişmiştir.
Onların bu açık alan ve spor sevgisi, yeni yerler keşfeden, yeni yaşam biçimlerini araştıran,
açık denizlerde macera peşinde koşan, dağcılık, rafting, bungee jumping ya da benzeri
sporları yapan gruplara katılıp, çok kısa bir süre sonra, bu gruplara liderlik yapabilecek kadar
başarılı olmalarına yardımcı olacaktır. Yeni spor aktiviteleri, birincilikler hatta rekorlar
onların tekelindedir adeta. Ağaçların yeni olandan büyülenme derecesinde hoşlanmaları,
henüz bilinmeyeni keşfetme konusunda bu denli meraklı olmaları, insanlık adına bir kazanç
sayılabilir elbette. Ancak, yeniliklerin peşinde koşmak, eskiyi yenilemek/geliştirmek arzuları
o denli fazladır ki, böyle bir insanla özel ilişki kurmak, karşı taraf için bir işkence olabilir.
Ağaç insanı, hiç durmaksızın, devrim yaratma peşinde olduğundan sizi çok fazla yoracaktır.
Oysa o, hiçbir şey yapamazsa, insanları örgütleyip, devrimi gerçekleştirmeleri konusunda ikna
etmeye çaba göstermeyi sürdürecektir.

Ağaç insanı ile birlikte iseniz, hele bir de cilveleşmekten, kur yapılmasından hoşlanan bir
tipseniz, mutsuz bir yaşama adım attınız demektir. Ağaç insanları karşısındaki insana kur
yapmayı zaman kaybı olarak değerlendirirler. Zaman onlar için en önemli şeydir. Alışverişte,
eğlence yerinde ya da fiziksel olmayan herhangi bir etkinlikte geçirilen zaman, kaybedilmiş
zamandır.

Cinsellik mi? O da bir tür fiziksel çalışmadır. Ön sevişme beklentiniz varsa, ağaç insanı ile
birlikte olmaktan vazgeçmelisiniz. Kendisi etkin durumda olduğu sürece, çok uzun saatler
boyunca seks yapabilirsiniz, ancak, ruhen tatmin olmayı bekliyorsanız, işiniz çok zor
demektir.

Ağaç insanını betimlemek için “onlar rüzgâr gibi güçlü ve inatçı, genç fidan gibi sağlam ve
esnektir” deyimi kullanılmaktadır.

Özellikle çocukluk yıllarında tacize uğramış, başkaları tarafından kullanılmış olmaları


olasılığı çok yüksektir. Çalışma enerjilerinin yüksek olmasının başkaları tarafından
ayrımsandığı durumlarda, bir çocuğun başarabileceği bütün işler kendilerine yaptırılmış
olduğundan, içlerinde belli bir eziklik duygusu taşırlar. Bu duygu daha sonra öfkeye dönüşür.
Bu öfke enerjisini doğa sevgisi ve çevrecilik dürtüleriyle birleştiren ağaç tipleri, insanlar
tarafından kolayca taciz edilen hayvanlara karşı bir şefkat duygusu taşıdıklarından, hayvanları
koruma gruplarında etkin olarak görev alabilirler (aslında onlar takım çalışmasını sevmezler
ama önder olmaları koşuluyla bu görevi severek yerine getirirler).

Meryem ve Ya Sin

3 ve 4 sayısı ağaç elementinin simgesi olduğundan ve Kuran’daki karşılığı olarak dokuz odalı
ev yaklaşımından hareketle (3)x9 = 27 ve (4)x9 = 36’ncı sureler bu iki evi oluşturan sayılara
denk gelmektedir. 19’dan başlayıp 27’ye kadar devam eden dokuz sure 3 sayısına karşılık
gelen ilk ağaç evini oluşturur. Neml suresi-27’nci sure, 3 sayısının ilk ağaç evi olmaktadır.
Dokuz odalı dördüncü ev 36’ncı sure olan ölümden sonra dirilmenin anlatıldığı Yasin
suresidir. Meryem suresi (odası) 3 sayısına denk gelen ilk ağaç evinin-Neml evinin ilk
odasıdır. 19’ncu suredir.

19’ncu hexagram ile ilişkisinin yanısıra 3 ve 4 sayısının kavramlarını içinde bulundurup


bulundurmadığını anlamaya çalışacağımız ilk suredir. Yine hatırlamak bakımından bu iki
sayının temsil ettiği kavramları göz önüne getirelim;

3-Üç, büyüme, öfke, ekşi, konuşma, lisan, rekabetçi sporlar, yaratıcılık ve yaşam sevincinin
ifadesi, kare, yeşil, ağaç, göz, karaciğer, büyük oğul, ejder, sürüngenler, iyiliksever, doğu

4-Dört, ölüm, öfke, ekşi, yaratıcılık, güzellik, insan ilişkileri, sınırlama kısıtlama yavaş ve
kararlı ilerleme, kare, yeşil ağaç, göz, işitme-konuşma karaciğer, büyük kız, ejder,
sürüngenler, iyiliksever, güneydoğu

Bu sayıların ortak kavramlarını ele aldığımızda, ilk olarak gördüğümüz şey; ilk oğul/büyük
oğuldur. Ikinci olarak ise büyüme kavramını görmekteyiz. Üçüncü olarak ise konuşma-lisan
kavramlarının bir arada ele alındığına dikkat etmeliyiz.

Bu kavramlar hemen aklımıza Hz. İsa’yı getirmiş olmalıdır. İlk oğul, beşikteyken konuşma ve
büyüme kavramlarıyla koşut olarak. Burada dikkatimizden kaçırmamamız gereken bir durum
daha vardır. O durum da; Hz. Zekeriya ve Hz Meryem’in ‘konuşmama orucu’ tutmalarıdır.
Konuşma nebileri olan Yahya ve İsa a.s’ların anne ve babasının suskunlukları önemlidir.

Yaratıcılık, iyilikseverlik, göz, doğu yönü, bu iki sayının diğer önemli özellikleridir.

Dört sayısında ilk vurgu ölüme yapılmaktadır. Büyük kız, öfke duygusu, güzellik ve sınırlama
ve kurallar tek tek örnekleyeceğimiz hususlardır. İlk kız ve ilk oğul, Meryem ve İsa, güzellik
ve sınırlanma ve ölüm ilişkili gibi durmaktalar. 4 sayısının ölümü betimlemesi ve Hz. İsa’nın
çarmıha gerilmesi arasındaki ilişki 2’nci ağaç evinin son suresi olan Yasin odasında
açıklanacaktır. Gimel, G noktası, Gebe, Gemini 3’ncü burç, ikizler burcu simgeleri olarak
Meryemoğlu İsa dendiğinde dişil ve eril bir arada vurgulanmaktadır. Cevza-Gemini
takımyıldızı yani ikizler burcu özelliklerine de gönderme bulunmaktadır. Betlehem yıldızı
görüldüğünde peygamber doğduğuna inanan dervişler Celile’ye gelip Hz İsa’yı görmüş ve
hediyeler getirmişlerdir. İncil’de anlatılan bu olay gemini, betelgez-betelkuz yıldızı içindir.
Kısaca İsa bu yıldız görüldüğünde doğmuştur. İkizler burcudur ve bu burcun en önemli
özelliği olarak konuşmaktadır. Eril ve dişil zıtlığını bir arada taşıyan bu nokta çok önemli olsa
gerekir.

Çift-ikili-erilli dişilli tanımlamaları ikizler burcuyla ilgilidir. Bu tanımlar kuvvetli bir


hermoafrodit vurgusu olabilir. Hz. Meryem için hermoafrodit öngörüsünde bulunanlar, Hz.
Meryem’in kendi kendini gebe bırakabilme olasılığını iddia ederken bu varsayımı da
düşünmelidirler. Kendini hamile bırakabilen bir hermoafrodit sadece erkek çocuk doğurabilir.

Kayan yıldız-sihirli kare- tılsım konusunu işleyeceğimiz Davut-Süleyman a.s’lara ait Metal
Dönemini incelerken karşımıza şifreli yazılmış ‘sihirli kare’ çıkacaktır. Bu açıklanırken
merkezde Meryem ve İsa’nın bulunduğunu göreceğiz. Şifreli yazının anahtarı (ankh-
anakhatar) besmele varsayıldığında karşımıza çıkacak cümleler sizleri şaşırtmasın!
*

Tarihte Ağaç tapıncı

Sayıların temsil ettiği kavramlar ile döngülerin özdeşleştiklerini göstermeye çalışmaktayız.


Ancak şu ana kadar ağaç elementi özelliklerine değindik. Konunun daha kapsamlı
anlaşılabilmesi açısından, şimdi biraz da ağaç kültü ile ilgili bilgiler vermek gerekli oldu.

Batı terminolojisine göre şamanlık denilen yeryüzünde insanların en eski ve ortak, ilk inanç
biçimi ‘Kam’lıktır. Bu inanca göre kutsal sayılan yeryüzü-hayat ağacının dalları cennete
kadar çıkmaktadır. Kam’lar genellikle toplumdan uzak yaşarlar, şifacılıkları ön plandadır.
Kötü ruhları (cinleri) kovarlar, kaçırırlar. Sürekli oruç tutarlar. Sessizdirler, konuşmazlar.
Ayin sırasında bazı hayvanların ruhlarıyla özdeşleşerek yolculuklar yaparlar. Bir diğer
özellikleride kâhinlikleridir. Erkek kam’lar evlenmezdi ve genellikle kadınların soyundan
geçen bir meslekti. (Hz.İsa’nın cin çıkarttığı, hastaları iyileştirdiği ve çölde 40 gün oruç
tuttuğu İncil’de anlatılmaktadır. Evlenip evlenmediği ise tartışma konusudur. Ancak İncildeki
kadın ve evlilik ile ilgili sözlerine bakılırsa evlenmemiş olması olasıdır.)

Hz Muhammed ve Evrensel Mesajı Sy-257; Peygamberimiz kabilelerin öteden beri sahip


oldukları batıl inanç ve bunlarla ilgili uygulamaları kaldırmak istiyordu… Uzre heyeti
arasında bir kâhin kadın bulunduğunu, ona muhakeme için başvurduklarını bildirirler…

Bu örnek kâhinliğin ‘Kadın öngörücülere’ danışmak için nebiden izin almayı normal sayacak
kadar yaygın bir kabul ve uygulama alanı olduğuna bir delil sayılmalıdır.

Ağaç kültü diye nitelendirdiğimiz inanca sahip Turanî toplulukların değerlerinden birine
kısaca değinmeliyim. Babasız-bilinmeyen çocuklar için ağaç kavuğundan olma denirmiş. Gök
Tengri Işığını kayın ağacına indirmiş ve ağaç ilk kadını doğurmuş. Bu gün bile Türkmen
topluluklarında kocasız kadınlar sembolik olarak bir ağaçla evlendirilmektedirler. Bizde halen
kullanılan atasözü vardır; ‘Ağaç kavuğundan mı çıktın?’ diye. Bu atasözü; ‘Kimin kimsen yok
mu? ‘Arka çıkacak bir baban yok mu? Anlamında kullanılmaktadır. Doğum anı ve ağaç
sembolizminin anlatıldığı ağaç evinin ilk odası Meryem suresidir.

Genel başlıklar olarak verdiğimiz Şamanlık ile ilgili bilgiler aklımızın bir köşesinde kalmak
üzere şimdi Meryem suresi analizimize başlayabiliriz.

7- Ey Zekeriya… Seni, kendisinin ismi Yahya olan bir erkek çocukla (ĞULAM)
müjdeliyoruz… Daha önce ona bir adaş ta yapmadık.

8- Dedi ki ‘ Rabbim, karım kısır ve ben de ihtiyarlıkta sınıra ulaşmış olduğum halde nasıl bir
OĞLUM olur.

10- Dedi ki; ‘Rabbim! Bana bir işaret ver’. Dedi ki; ‘ Senin işaretin, sorunun olmadığı halde,
insanlarla 3 GECE süresince konuş-a-mamandır.

12- Ey Yahya! Çocukken verdiğimiz bilgiye ve bilginin kuvvetine sarıl.

14- Annesine (anne-babasına) iyi davranırdı, zorba ve asi değildi.


15- Doğduğu gün, öldüğü gün ve diri olarak yenilendiği (yeniden diriltildiği) gün selam
üzerindedir.

Babası sınırlanmış bir yaşta (ak saçlı) iken ve annesi de kısıtlı-kısır olmasına karşın, üç gece
konuşmamaktadır. İlk/büyük oğuldur. Daha sebiyken bilgi verilmiştir. ‘Annesine iyi
davranırdı’ denmesinden kasıt; babasız kalmasına veya bilginin anne tarafından aktarılmasına
gönderme yapmak içindir. Anneden miras alınan Kam’lık bilgileri vurgulanmış olabilir.
Burada önemli bir vurgu da ‘ak saçlı’ vurgusudur. Hatırladığımız kadarıyla ‘al ana’ için bahar
ve güz dönemlerinin başında yapılan kurban törenlerinde, bu ayinleri kamlar değil ak saçlılar
yönetirdi. Burada dikkat edilmesi gereken bir noktada gündüz değil ‘gece’ konuşmama
emredilmektedir. Bunun bir anlamı olmalıdır. O dönemlerde insanlar gündüz işlerinde
güçlerinde geceleri ise dost meclislerinde sohbetlerde bulunuyor olabilirler. O coğrafyada
geceleri daha serin ve muhabbetler için daha uygundur.

16- Meryemi hatırlatan bilgiler… Hani o ailesinden DOĞU tarafında bir yere çekilmişti.

19- Dedi ki; ‘Ben Rabbinin elçisiyim! Sana tertemiz bir OĞUL hibe edeyim diye’

20- Dedi ki; ‘Bana bir beşer dokunmadığı (mess-temas) ve ben de fena kadın olmadığım
halde, nasıl OĞLUM olur?’

Doğu yön olarak üç sayısının ve ağaç döngüsünün yönü olarak ilk vurgu olmuş. İlk oğul
anneye müjdeleniyor, demin babaya müjdelenmişti. Önceki oğul hayy-diri şimdiki ise
zekiyya-tertemiz özellikleri olandır. Burada temas (mass) önemli bir vurgudur. Temas eden,
mess eden ‘Messih’ özelliği olacak olan çocuğun annesine temas edilmemektedir. Aynı
şekilde daha beşikte iken dillenecek olan çocukların anne ve babasından sessizlik orucu
istenmişken bu sefer de temas ederek vaftiz edecek çocuğun annesine hiçbir beşer temas
etmeden hamile bırakılmaktadır. Burada beşer denmesi üzerine aklımıza gelen soru şudur;
erkek değil beşer dokunmadı denmektedir. Neden? Acaba Meryem çift cinsiyetlidir de ondan
mı beşer denilmiştir?

Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru kel
unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi).
Fakat onu doğurunca: “Rabbim, gerçekten ben onu kız olarak doğurdum” dedi. Ve Allah, onun ne doğurduğunu
çok iyi biliyordu. “Erkek, kız (çocuğu) gibi değildir. Ben onu, "Meryem" diye isimlendirdim ve muhakkak ki
ben, onu ve onun zurriyetini, taşlanmış şeytandan Sana sığındırırım” dedi.

Doğum-vade gelince ‘ben onu kız olarak doğurdum’ dedi; Allah (Hanne’nin) vaad ettiğinin
olmadığını bilmektedir, erkek değil kız gibidir.

Buradaki şaşkınlık ve doğan çocuğun cinsiyetinin net söyelenememesi açıktır. Kız gibidir
denmektedir. Erkek değil kızdır denmemiştir. ‘Kız gibidir’ kıza benzeyen erkek ama erkekte
değil gibi bir anlam taşıdığı ortadadır.

İkizler burcu, 3’ncü burç, gemini ve hermoafrodit-çift cinsiyetlilik…


*

Kır at rakibini üç arayışta seçerek onu bir dilsize ricaya göndermiş

Korkma dileğini iyi arzet

Korkma iyi yalvar, öylece bilin iyidir. 19’ncu Irk Bitig.

19’ncu Irk Bitik’te 3 gün ve Dilsiz-sessizlik neticesinde dileğin yerine geleceğine yapılan
vurgu Meryem suresinde (19’ncu sure) kıssalar olarak anlatılmaktadır. Sessizlik ve konuşma,
temassızlık ve mess etme, karşıtını doğurtan zıtlıklardır. Meryem ve Zekeriye sessizlik
orucuyla emrolunmuşlar ve bunun neticesinde Yahya ve İsa a.s lar doğmuştur.

Aslında sürekli diri olmak İsa’ya değil Yahya a.s’a verilmiş gözükmektedir. İncil’de Yahya
için Hz. İsa’nın şöyle dediğini biliyoruz; ‘Yeryüzünde kadın karnından çıkmış ondan üstün
kimse yoktur’. Yine ‘Gelecek olan İlyas o dur’. Hızır-İlyas’ın ölümsüz olduğuna dair inanışı
hepimiz biliriz. Yahya’nın hayy-diri olması, canlılığın ve yeşermenin temsilcisi Hızır ile
benzeştirilmesine de anlam katmaktadır. Kadından doğmuş vurgusu önemlidir. Doğum sadece
kadına ait değildir. Kadın dışında da doğmuş insanlar olabilir mi? Ağaçta doğum yapar.
Toprakta doğum yapar inanışına yönelik bir gönderme bulunmakta mıdır?

23- Doğum sancısı ile bir hurma dalına yapışırken ‘keşke bundan önce ölseydim ve büsbütün
unutulup gitseydim’ dedi.

24- Tahtından seslenildi; ‘Hüzünlenme! Rabbin tahtından/alt tarafından dere oluşturdu’ diye.

25- O hurma ağacının dalını kendine doğru salla, üzerine olgun taze hurma düşecektir.

26- Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer beşerden birini görürsen ‘ Ben Rahman için bir oruç
adadım, artık bu gün kimseyle konuşmayacağım’ de.

Önemli bir öğe hurma ağacı olarak karşımıza çıktığı gibi bir başka formda karşımıza
çıkmaktadır. TAHT kavramı Allah’ın arşı olarak kabul edilmektedir. Seslenme konusu çok
tartışılmakta olan bir konudur. Doğmakta olan İsa mı seslenmektedir yoksa ağaç dillenmiş
midir? Meallerin tümünde ‘alt tarafından seslenildi’ anlamı verilmektedir. Oysa burada açıkça
taht kavramının üstü örtülmektedir. Allah tahtından seslenmektedir ve Meryem için tahtından
ırmaklar akan bir cennet oluşturduğunu ona haber vermektedir.

Cennetleri dolaşan nehirler Allahın tahtından çıkmaktadır. İslam bilginleri arasında İbni
Arabî’nin Fisusil Hikem’inde bu konu detaylıca bulunmaktadır. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın
Marifetnamesinde de cennetlerdeki nehirlerin arş-tahttan çıktığı söylenmektedir. Böylece; ‘alt
tarafından nehirler akan adn cennetleri’ olarak değil, ‘tahtından nehirler akan adn cennetleri’
diye çevirmek daha doğru olacaktır. Bu taht, Kürsi, arş aynı kavramı anlatmaktadır. Bizim
için önemli olan durum tahtın ağaçtan yapılmış tahta olmasıdır. Ağaç elementinin nebileri
anlatılırken tahta ve hurma ağacının bir arada geçmesi önemlidir. Esas önemli olan ise Allahın
Meryem a.s ile direk konuşmakta oluşudur. Bu durum konuşanın kimliğinin üstü örtülerek
gizlenmeye çalışılmaktadır. Konuşma özelliği ağaç döngüsünün ve ikizler burcunun en baskın
özelliği olarak ön plandadır. Çocuklar (İsa-Yahya) beşikteyken ve Allah ağaçtan
konuşmaktadır. Tıpkı Hz. Musa ile çalıların arkasından konuştuğu gibi Meryem a.s ile de
ağaçtan konuşmuştur.

28- Ey Harun’un kız kardeşi! Senin baban kötü müydü? Ve annen fena kadın mıydı?

29- Çocuğu işaret etti. Sebi çocuğun KELİMELERİ mi (aydınlatacak-rehberlik edecek)


kılavuzlayacak? Dediler.

30- Konuştu; muhakkak Allah kuluyum (hizmetçisiyim) bana bilgi verdi ve beni nebi
oluşturdu.

32- Anneme güzellikli kıldı ve zorba asi-mutsuz kılmadı.

İsa’da Yahya’da annesine birr-güzellikle davranmaktadırlar. Meallerin çoğunda Yahya için


ana ve babasına güzel davranırdı diye çevrilen kelime 32’nci ayettekinin aynıdır. İsa a.s için
sadece ‘annesine’ diye çevirmektedirler. Ya iki kelimede ana babasına olmalı veya bizim
çevirdiğimiz gibi Yahya içinde; ‘annesine güzellikli davranırdı zorba ve asi değildi’
denilmelidir, babası Zekeriya a.s iftira edilerek katledilmiştir. Babasız, tek başına çöllerde
yaşamıştır. Çoğu yerde sadece anne geçtiği halde meallerde anne ve babasına diye tercüme
edilen pek çok ayeti yeri geldiğinde göstermeye çalışacağım. Zina iftirası ve katledilme
şeriatını kötüye kullanan İsrailoğullarının bu uygulamalarına İslamiyet son vermiştir. Şahitlik-
delillendirme ve yeminleşme şartlarının yanı sıra, ceza olarak ta celde cezası ile recm cezasını
iptal etmiştir.

33- Doğduğum günde, öldüğüm günde ve yeniden dirildiğim günde selam üzerimedir.

Yahya 15’nci ayette İsa ise 33’ncü ayette aynı kelimelerle selamlanmakta gibi
gözükmektedirler. 33 öbür dünyada cennettekilerin ebedi sabit yaşayacaklarına inanılan yaşı
çağrıştırmaktadır. Yahya için ‘selam’ her daim ‘üzerinde’ olmasına karşın İsa için selam
‘üzerimedir’ diye kendisi konuşturulmaktadır. Bu ayrıntıda bence büyük bir ‘sır’
bulunmaktadır. Her iki sayının 15=1+5=(6), 33=3+3=(6) altı etmesi önemlidir.
Numaralojideki sayılara yüklenen anlamların karşılıkları olarak, baba veya Allah’ı sembolize
eden 6 sayısı ile örtüşmektedir.

36- Ona kulluğu fark ettiren rableridir ve benim rabbim muhakkak ki Allahtır. Hedefe götüren
yol budur.

Bu ayette konuşan İsa a.s’dır. Kendisinin rabbinin de Allah olduğunu açıklamaktadır.

38- İşitecekler, görecekler…


İşitme, konuşma ve göz öğeleri kullanılmaktadır. Buraya kadar baba-ilk oğul, anne- ilk oğul
ilişkisi gösterildi. 38 ayette ele alınan konulara bakıldığında; İ Ching’teki hexagramlara göre
ilk iki satır yang-yang ve yin-yang olgusu gibi görülmektedir. Şimdi üçüncü olguya
geçilecektir.

Oğul baba ilişkisinin ele alındığı İbrahim a.s ile babası kıssa olarak verilmektedir. 42’nci ayet
ile devam eden ayetlerde İbrahim a.s babasını ikna etmeye çalışmaktadır. Ağaç ve taşlardan
yapılma putlara tapmamasını öğütlediği babasından ‘uzaklaşıp ayrılınca ona İshak ve İsmail’i
hibe ettik’. (49) ‘hepsini nebi oluşturduk’. Denmektedir. Nebi oluşturduk kavramı diğer 2
oğul (İsa-Yahya) için kullanıldığı gibi İbrahim a.s’ın 2 oğlu içinde kullanılmaktadır.

50- onlara rahmetimizden hibe ettik ve onlarda büyük tasdik/sıdk LİSANI oluşturduk.

‘Lisan’ 3 ve 4 sayısının öğelerindendir. I Ching’teki Oğul-baba-oğul ilişkisi verilmektedir.


Akabinde Hz. Musa anlatılmaktadır.

52- Duyacağı kadar yakınlaştırdık ve ona Tur’un sağ tarafından nida edildi.

53- Rahmetimizden hibe ettik ona nebi kardeşi Harun’u

Abi kardeş ikilisinden sonra İsmail ve İdris a.s ‘ın da adı sayılmaktadır.

58- Kesinlikle bunlar üzerlerine Allahın nimetlendirdiği nebilerdendir…

Buraya kadar sayılanlardan hepsi için nebi denmiş olması önemlidir. Bu parantezin içinde
Meryem a.s’da bulunmaktadır. Dolayısıyla o da nebilerdendir. ‘Duyacağı kadar’ ve ‘nida
edildi’, işitme ve konuşma öğeleri aynı cümlede kullanılmış oldu. ‘Duyacağı kadar
yakınlaştırdık’ cümlesi meallerde; ‘neciy olarak kurbiyet makamı verdik’ şeklinde
çevrilmektedir. Bu ifade de hem mekân hem de makam olarak çeviri yapılması mümkündür.
Tur dağını mekân olarak kabul ettiğimizde fiziki yakınlaştırma söz konusu olur. Tur dağını
benlik makamı olarak kabul ettiğimizde ‘benliğinin sağından’ seslenilmesi durumu söz
konusu olur. Sonuç olarak benlik makamına veya Tur dağının sağ tarafında, bir yamaç veya
vadiye yakınlaştırma söz konusudur.

60- Sadece tevbe edenler ve iman edenler ve düzeltici sonuçları olan ve barışa-sulha yönelik
iyi işler yapanlar (ameli salihin) cennete dâhil olurlar ve ufacık bir zulm olmaz.

61- Onların bilmediği, rahmanın kullarına vaadi adn cennetleridir. Kesinlikle onun vaadi
yerine gelmiştir.

İlk iş tevbe, sonra güven, sonra düzeltici sonuçları olan iyi işler, sonucunun iyi olacağı bilinen
işler yapanların yeri cennettir ve rahmanın bu sözü, şüphesiz hepsi/herkes için yerine
gelmiştir.

Bu suredeki ağaç elementinin özelliklerini göstermeye çalışırken dikkatimizi çeken bir hususu
daha paylaşmak istiyorum.
44- …Muhakkak şeytan RAHMAN’A asi oldu!

45-… Ben, sana RAHMAN’DAN bir azap dokunmasından… Korkarım.

61- RAHMANIN kullarına vaadi adn cennetleridir.

69- … RAHMAN’A inkârda en katı olanları çekip çıkarırız.

75- dedi ki ‘Kim sapmışsa RAHMAN ona mühletini uzatsın…

78- … Yoksa RAHMAN’IN indinde bir söz mü edindi?

85- korunanlar RAHMAN’A kovuşturuldukları gün…

87- RAHMAN indindeki söz ile çevrilenlerdir sadece şefaate başka güç yoktur.

88- RAHMAN çocuk edindi dediler!

91- RAHMAN’A çocuk nispet etmelerinden dolayı

92- Çocuk edinmek RAHMAN için fena değil mi?

93- Semalar ve arzda kim varsa RAHMAN’A kulluk eder.

96- Güvenip/Özgüvenle, düzeltici sonuçları olan iyi işler yapanlara RAHMAN’ın sevgisi
onlara oluşturulacaktır.

Yukarıdaki ayetlerde özellikle rahmana vurgu yapılmış olmasının bir anlamı bulunmalıdır.
Rahim olmayan için, Rahman olan için çocuk yakıştırması yapılması yadırganmaktadır.
Meryem a.s’ın babasız çocuk doğurması ve ona ‘Tanrının oğlu’ denmesi sözlerine karşı bu
vurgular yapılmaktadır diyebiliriz.

64’ncü ayet ile bir başka faza geçildiği görülmektedir. 65 te ise ‘… Onun gibisini bilip işittin
mi hiç?’ denmektedir. (işitme vurgusu)

66- İnsan der ki; ‘Ben öldükten sonra diri mi çıkarılacağım?’

67- O insan hatırlasın, daha önce bir şey değilken onu yarattığımızı.

Burada İncil’de Hz. İsa için kullanılan isimlerden ‘İnsanoğlu’ ismine gönderme varmış gibi
düşünebiliriz. Onun-İnsanın (İsa’nın) diriltileceği, diri çıkarılacağına inanmayanlar
cehennemde dizüstü çökmüş durumda olacaklardır. ‘Daha önce yok hükmünde iken onu
yarattığımızı’ diye insana yaratılışının hatırlatılırken üçüncü şahıs olarak söz edilmesi
düşündürücüdür. Sizi denmemektedir. Onu denmektedir. Onu belirli bir şahıs olarak
düşünebiliriz. Çünkü biz insanlara hitab edilirken yüzümüze karşı ‘O’ değil ‘Siz’ denilmesi
gerekir.

Ölüm 4 sayısının ve ağaç elementinin kavramlarındandır.


Ve son olarak Meryem suresi fısıltı ve işitme vurgusu ile bitmektedir.

98- Onlardan önce de nice nesilleri helak ettik… Onlardan her hangi birini hissediyor veya
onların FISILTILARINI iştiyor musun?

TA HA

Ey İNSAN!

1- Kuran’ı mutsuzluğun üzerine indirmedik. (İndirmedik sana Kuran’ı, mutsuz olman için)

5- Rahman arşa istiva etti.

6- Onun içindir, göklerdeki ve yeryüzündekiler ve onların içindekiler hatta tahtın eserleri.

Rahmanın tahtı ve arş kavramına değinilmektedir. İlk önce Ey insan! Hitabı önemlidir. Bu
çağrışıma yukarıda değinmiştim. ‘İşte İnsan’ hitabı Hz. İsa’nın son yemeğinde Roma
askerlerine gösterilirken onu ele veren Havarisi Yahuda tarafından söylenen sözdür. ‘İşte
İnsan’ İsa a.s’ın bir diğer ismidir. ‘İnsanoğlu’ ismi İncil’de İsa a.s’ın kendisinden bahsederken
kullandığı isim olduğundan, onu bir başkası tanıtırken ‘İşte İnsan’ diye göstermesi anlaşılır
birşeydir. Taha ismi gibi aynı anlama gelen ve ağaç döngüsünü anlatan son sure olan
(4x9=36, dokuz odalı dördüncü ev) Yasin suresinin anlamı da aynıdır.

Yasin suresinin, insanın yeniden dirilmesini anlatıyor olması ve bu nidanın İsa a.s’a özel isim
olarak verilmiş olması bu surede başlı başına ağaç nebisinin anlatılmasına işarettir. İslam
düşünürleri arasında da Yasin isminin değindiğimiz anlamda kullanıldığına yönelik
düşünenler olmuştur.

Yasin kelimesinin; yavrucuğum, canım yavrum (uneysin kökünden gelme olduğu


söylenmektedir) ve oğulcuğum gibi seslenişlerin Kuran içerisinde nebilerin kendi çocuklarına
yönelik kullanıldığı görülmektedir, ancak bu surenin başında isim olduğunu varsaydığımızda,
seslenenin Allah olduğu ve nebilerine veya nebilerinden birine yönelik olduğu ortadadır.
Hâşâ! Ağaç dönemindeki elçinin ‘tanrının oğlu’ olarak çağrılmasına bir gönderme olabilir.
İncil’de ‘işte oğlum ondan memnunum’ diye Tanrı ağzından İsa a.s’a yönelik olarak söz
çıktığı da yazılmıştır. Yasin ismini de tıpkı Taha ismi gibi erkek çocuklara verdiğimizi de bu
arada belirtelim. Hexagramların dizilimindeki baba-oğul dizgesine vurgu olarak da
düşünmekteyiz.

Taha 10- Hani bir ateş gördü de ehline; yerinizde durun, muhakkak ben bir ateş hissettim…
Belki ondan bir kor getiririm ya da ateşin yanında bir kılavuz bulurum.

11-Ona yaklaştığında ‘Ya Musa’ diye seslenildi.


12- Muhakkak ben Rabbinim. Nalınlarını çıkar; kesinlikle mukaddes vadin Tuva’dasın.

13- …Vahyedilen bilgiyi işit!

18- O benim asamdır… Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim ve başka
işlerimi de görürüm.

Allahın Hz. Musa ile konuşması ve ahşaptan/tahtadan yapılmış bir çeşit ayakkabı olan
nalından söz edilmesi ve ağaçtan yapılan önemli bir Kaman sembolü olan ‘asa’ vurgusu…

Çıplak ayakla basmak, ayak parmakları üzerinde yürümek, dik ve onurlu bir duruş sergilemek
anlamında düşünmek olasıdır. Bu kavram 20’nci hexagram dizgelerinin okunmalarında
karşımıza çıkacaktır. Nalınlarını çıkarmasını istediği yer bir tepenin yamacında Kudsi, Kudüs,
Kadeş, mukaddes yerdir. ‘Temizlenmiş yer’ anlamı yükleyebileceğimiz bu kelime Hz Musa
için kendisine ait temiz bir yer anlamında kullanılmaktadır. Vadin denmesi bu yerin sadece
Musa a.s‘a ait bir yer olduğu izlenimi vermektedir. Kendisinin temiz vadisinde Allahı işitecek
bir hal oluşmaktadır.

Tur Dağı ve Tuva Vadisi ile I Ching’teki dağ ve yamaç sembolleri arasındaki yakınlık
ortadadır. Ayrıca ‘İşitme’ kavramına atıf yapılmıştır.

27- Lisanımdaki tutukluğu çöz.

Ve ‘Lisan’ öğesi ile üç sayısının ve ağaç elementinin özelliklerine yapılan vurgular yerine
getirilmiş oldu.

38-Vahyolunanları annene vahyetmemiş miydik?

39- Onu sandığa koy… Irmağa bırak… Irmak onu sahile kavuştursun ki, benim de onun da
düşmanı onu alsın! Senin üzerine, benden bir muhabbet bıraktım… Gözümün önünde
yetiştirilmen için.

Bu iki ayeti buraya almamın sebebi şu; görüldüğü gibi Allah erkeklerden başkasına da vahy
ettiğini söylemektedir. Kadınlara gelen vahiyler de, Meryem a.s’dan sonra Hz. Musa’nın
annesine de vahyettiğini söyleyen Allahın kendisidir. Hatta arada bir elçi/Cebrail olmadan,
tıpkı Hz. Meryemin doğumu sırasında olduğu gibi direkt, dolaysız vahyetme olduğu ortadadır.

Ayrıca nehre bırakılan sandığın da ağaç veya bitkiden yapılmış olması da ağaç döngüsüne
yapılan bir vurgudur. Konuşma öğesi de ‘Vahy’ olarak geçmektedir.

40- … Böylece seni annene geri döndürdük gözü aydın olsun ve hüzünlenmesin diye… Hem
sen bir kişiyi öldürdün de biz seni o dertten kurtardık…

‘Hüzünlenme ye iç gözün aydın olsun’ Hz. Meryeme doğumdan sonra söylenmiş vahy idi ve
şimdi anne olarak ikinci bir kadına daha söylenmektedir. Ayetin sıra sayısı olarak, kırk
sayısının kendi arasındaki toplamı (4+0=4) dört eder ve hatırlayacak olursanız, bu dört
sayısının öğelerinin ilki; ölümdür. Adam öldürme ve uzun süren kısıtlılık, sınırlandırılma bu
sayının içinde verilmektedir. Evin büyük kızı da kavram olarak 4 sayısının simgelerindendir.
Annenin kısıtlılıktan sonra çocuğuna kavuşması…

44- Ona yumuşak söz söyleyiniz’…

46- ‘Şaşırmayın! Muhakkak ki ben sizinle işitir ve görürüm’ dedi.

61- Musa onlara dedi ki; Yazıklar olsun size Allah üzerine yalan uydurmayın! Yaptığınızdan
dolayı azap ile kökünüzü keser…

Kök kesilmesi, ağacı kesen metal-baltayı çağrıştırmaktadır. 7 sayısı metal elementinin


sayısıdır (61’nci ayet:6+1=7).

62- Aralarında işlerini gizlice söyleştiler.

66- …Bir de ne görsün! Onların ipleri ve değneklerini sihirlerinden ötürü koşuyormuş gibi
hayal etti.

71-…Hurma dallarına asacağım…

76- Tahtından nehirler akan Adn bahçeleri…

77-…Onlar için asanla denizde yol aç…

78- Firavun ordusu ile onları izledi de denizi kaplayan (sis bulutu) onları kaplamadı mı?

İşlerini gizlice fısıldaşmaları, ip ve değneklerin sihir aracı olarak kullanılması öğesi bildiğiniz
üzere Şamanlara ait uygulamalardır. Bunların ‘Hayal’ olduğu vurgulanmaktadır. Hurma
dalları, Taht, Asa ağaç elementi simgeleridir.

Denizi kaplayan onları kaplamadı mı? Sözü; ‘Denizin yarılması’ efsanesinin gark olma
kelimesinin ‘boğulma’ olarak çevirilmesindeki yanlışlığından olduğunu göstermektedir.
Kaplayan kaplamadı mı? Denilmektedir. Bir başka durum ise 66’ncı ayette geçen ‘…gibi
hayal etti’ sözüdür. Bu söz ile de sihirin gerçek olmadığı ve mucize denilen şeylerin hayal
olduğu vurgulanmaktadır.

82- Kesinlikle ben, tövbe eden ve özgüvenli/güvenen ve düzeltici işler yaptıktan sonra
kılavuzlananlara Gaffar’ım.

Dinin abece’si tekrar edilmektedir. Tevbe-özeleştiri ve Allaha güven/Özgüven (İman) ve


barışa yönelik düzeltici ameller yapılması üç temel direk/şart olarak sık sık sayılmaktadır.

94- Ey anamınoğlu! Saçıma sakalıma yapışıp durma…

Ana-oğul dizgesi verilmiştir. Saç sakal ise, I Ching’te ve C.G.Jung’a göre psikanilizin sembol
dilinde, kişinin kendisine toplum önünde edindiği maskedir. Musa kardeşi Harun’u,
kendisinin arkasından başka bir maske ile topluma döndüğü için eleştirmektedir.
97- Dedi ki; ‘Git! Muhakkak dokundurmamalısın insanları kendine hayatın boyunca…

La misas; ‘dokunmama’ kavramıyla yine karşılaştık. Zekeriya ve Meryem’den sonra şimdi


Samiri’ye dokunma yasağı gelmektedir hem de ömür boyu sürecek bir yasaktır bu. Bu ceza
onun altına ve nefsinin isteklerine tapmasından dolayı verilmektedir.

98-… Tanrıça yoktur! Her şeyin ilmi sadece onun vesayetindedir.

99- Böylece senden önceki nebilerin kıssalarını anlatıyoruz. Sana katımızdan zikir verdik.

100- Kim iradesiyle dönerse, kesinlikle kıyamet sürecinde zarar taşıyacaktır.

101- Süresiz olarak! Kıyamet sürecindeki yükleri onların suçlarıdır.

102- O gün sur’a nefh olunur. Suçluları gözü dönmüş haşrederiz.

103- Onlar tuhaflaşmıştır. Kaldığınız sadece ondur. (Onları örten sadece erillik-dişillikti).

104- …Onların benzetme-misal olarak dediklerini biz daha iyi biliriz; ‘Zaman sadece örtüdür
yollara’ dediklerinde.

Zikir verilenler kendi iradeleriyle dönerler ise bu suçlarını kıyamet sürecinde süresiz olarak
taşıyacaklardır.

Bu süreç ile ilgili benzetmeler açısından Kuran ve İncil arasındaki önemli ortak noktalardan
ilki sur’a üflenmesidir. Takip eden ayetlerde bu süreçteki diğer detaylar verilmektedir.

Kıyamet sürecinde dünyada ne kadar kalındığı üzerine yapılan benzetmelerden


anlaşılmaktadır ki zaman kavramı sadece örtü olarak insanları kaplamıştır. İnsanları
tuhaflaştıran ve yanılgıya düşüren diğer önemli konu ise onların (aşar) erillik-dişillik
karşıtlığından kurtulduklarına işaret edilmesidir. İnsan hayattayken iki örtü nedeniyle iki
yanılgıya düşmektedir. Harekete bağlı olarak oluşan ‘Zaman’ örtüsünün oluşturduğu süreci-
yolları gerçek sanması ve karşıtlıkları fark olarak algılaması insanın yaşarken kapıldığı
zanlardır ve ölünce bu zanlardan arındığı için şaşırmaktadır. Tekillik ve zamansızlık idrak
edildiğinde…

105- Sana dağlardan sorarlar de ki; ‘Rabbim unufak edip savuracak’.

Burada aklıma gelen bir konuyu not olarak söylemeliyim. ‘Sorarlar, de ki’ kalıbı çok
kullanılmaktadır. Bazen sadece ‘de ki’ diye başlayan cümlelerinde gizli bir sorucusu-faili
bulunduğunu varsaymak mümkündür. Bu durum şu açıdan önemlidir; I Ching hexagramları
bir kehanet sistemi olarak kullanılmaktadır ve kişi soru sorar ve atış sonrası denk gelen
hexagram sorunun cevabı kabul edilir. Bu sistem Irk Bitik’te yine zar atılmadan evvel bir soru
sorulması şeklinde çalışır ve yine Tarot kartları dağıtılmadan önce soru sorulmalıdır.

106- Onların yerlerini boş dümdüz bırakır.


107- Orada ne çukur ne tümsek görmezsin.

Tepe ve çukur formasyonları hakkında ‘Nuhun Kitabı ve Zülkarneyn’ isimi çalışmada


değinmiştik. Dalga-wave formasyonları, iniş ve çıkışlı hareketleri (Fiyatlar-endeksler vs…),
frekansları açıklarken kullandığımız şekillerdir. Dağ simgesi ‘benlik’ ile özdeşleştirildiğinde
ondaki her şeyin dümdüz hale gelmesi, tüm çukur ve tepelerin yok edilmesi, yukarıda
anlatmaya çalıştığımız karşıtlıkların ortadan kalktığı duruma yönelik açıklamalardır.

108- O süreçte onlar zorunlu olarak davetçiye uyarlar. Rahman haşyetinden sessizleşir sadece
inilti işitilir.

109- Onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onun ilmini çevreleyemezler.

110-Yüzler ‘en eski-ilk-sabit diri’ye dönmüştür. Zulüm taşıyan heba olur.

İşitme vurgusu var ve ayrıca ön, arka ve çevrelemek kavramları önemli. En eski-ilk-sabit,
değişmeyen diri kavramı üzerine kapsamlı bir açıklama peşinde olduğumu söylemeliyim. Bu
konuyla ilgili fikir üretmek gereklidir. Değişimler aleminde değişmeyen dirilik kavramı!

117- Dedik ki; Ey Âdem, kesinlikle senin düşmanındır. Eşin cennetten, bahçelerden
çıkarmasın, mutsuz olursun!

118- 119- Oysa senin için onda ne acıkma ne de çıplak kalma! Kesinlikle sen onda ne susarsın
ne de güneşte yanarsın.

Burada söz edilen eş kavramını, beden ve ruh birlikteliğinde, ruhun eşi olan beden olarak
varsayabiliriz. Doğrusu Âdem’in karşı cinsi olarak bir eş olmasına dönük kesin bir deyiş
olmadığını düşünmekteyim. Çünkü madde âlemi-beden, ihtiyaçlarını dışarıdan temin etmek
zorundadır. Rızık- beslenme zinciri dediğimiz şeye tabi olursunuz. Cennetten çıkınca insanın
başına gelen de budur. Kendini sadece beden zanneden insan, onun ihtiyaçlarını karşılamak
için tükenmeyen rızık-mülk peşinde koşmak zorunda kalacaktır. Acıkacak, susayacak,
güneşte yanacak olan şey bedendir. Bu açıdan cennetten çıkınca başına gelecek olan şey
başına gelmeyeceğini zannettiği şeydir. Açıkça anlaşılmaktadır ki zevc kelimesi ‘beden eşi’
için kullanılmıştır. Burada cinsiyetsiz bir varlık olarak ‘İnsan’dan söz edildiğini kabul
edebiliriz. Âdem kelime anlamıyla zaten İnsan demektir. Erkek olduğuna yönelik düşünce
sadece bir ön yargıdır. Sembolik Âdem ile şahıs Âdem karıştırılmaktadır. İnsan türünün
sembol ismi olarak kullandığımızda ona bir cinsiyet atfedemeyiz. Hint-sankristçe de insan
aadame kelimesiyle ifade edilir. Bizlerde günlük konuşmalarımızda İnsanoğlu ve Âdemoğlu
kelimelerini eş anlamlı kullanmaktayız.

120-Şeytanı ona vesvese verdi; ‘Ey Âdem, sana üzerinde olan soyun ölümsüzlüğünü ve
tükenmeyen mülkü bildireyim mi?’ Dedi.

121- Onların bedenleri bozuldu. Bahçedeki yapraklarla üzerlerini örttüler. Âdem Rabbine asi
oldu da yaşayışı değişti.
Görüldüğü üzere olayın tek sorumlusu olan Âdem, asi olmuş ve şeytanının kendisine verdiği
kuruntuya inanmıştır. Şeytanın açıkça söylediği şey şudur; ‘Senin üzerinde bulunan ve soyunu
var ederek ebedi kılabileceğin ‘hayat ağacın’ için dışarıdan enerji almalısın’. Tükenmeyen
meyvesi olan şey ise hayat ağacıdır.

Söylenene inanan Âdem, cinsel ilişkiye girdiği eşini hamile bırakınca bedenlerindeki değişimi
gizlemeye çalışırlar. Yapraklarla örtünmek ve saklanmaya çalışmak bu durumu
gizleyemeyecektir. Onlar çoğul olarak verilen bir ifadedir. Bedenleri bozulanlar vardır.
Bedenlerinde ki bozulma tüy dökme ve çıplak kalma ile sınırlı olmayacak bir değişim
olmalıdır. Hamilelik soyu devam ettirici eylemin somut değişime yol açtığı yerdir. Bu yüzden
diyebiliriz ki bedenlerindeki değişimlerden biri de hamileliktir.

Mutasyona uğramış bir tür gibi ve çift cinsiyetli ve aynı zamanda kendi bedenini dölleyebilen
bir varlık kendini hamile bırakmış olabilir mi? Çünkü bildiğimiz kadarıyla hamilelik erkeğin
bedeninde değişime yol açmaz. Her iki cinsi taşıyan (Hermoafrodit veya yapışık ikizler)
birinden söz edersek ancak o zaman çoğul ifade ile onların bedenleri diyebiliriz.

Doğurganlığı sadece dişil bir kavram olarak algılıyor olmamızdan kaynaklanan bir hata içinde
olabiliriz. Doğurganlık esasında cinsiyetsiz olarak gerçekleşebilir. Toprak ana, tabiat ana
(Ada-M,) dediğimizde ona atfettiğimiz doğurganlık cinsiyetsizdir. Doğurganlık eril-dişil bir
nitelik olabilir. Hücre bölünmesi doğurganlık olarak düşünüldüğünde bu durum daha iyi
anlaşılacaktır. Bölünme ve doğurma aynı işlev için kullanılabilmektedir. Allahın yaratması
dendiğinde de ‘Yararak açığa çıkartan’ olarak algıladığımızı daha önceki çalışmalarımızda
belirtmiştik. Tohumun yarılması da bir doğum olayıdır. Kaldı ki ‘Deniz Atı’ erkekleri doğum
yapan bir tür olarak bilinmektedir. Tevratta anlatılan Âdem a.s’ın kaburga kemiğinden Havva
annemizin yapılmasını (?) veya yapışık ikizlerin birbirinden ameliyatla ayrılmasını bir çeşit
doğum sayabiliriz. Veya hadislerden kaynaklı Adem a.s’ın uyluk kemiğinden, yan tarafından
‘doğurtulan’ bir kadın vardır. Özellikle ‘doğurtulan’ ibaresini seçtim çünkü bir canlının
içinden başka bir canlının çıkmasını gerçekleştiren dişi olduğunda kullandığımız kelime
doğumdur. Bu durumda hz. Adem’e doğum yaptırılmıştır.

Âdem a.s’ın yan tarafından ameliyatla ayrılan yapışık kardeşi Havva’dır yorumu ne kadar
saçma görünmektedir. Oysa böyle bir varsayım, Nüwa-Fuhsi çiftinin yapışık, sarmal figürlerle
resmedilmelerinde olduğu gibi, ilk insan ile ilgili bu yapışıklık algısının Tevratta biçim
değiştirerek yer almasını açıklayabilir.

Sadece Rabbine asi olan Âdem a.s’dır. Onu kandıran da kendi şeytanıdır. Buradan anlıyoruz
ki, bu hikâyede ikinci bir aktif şahıs yoktur. Belki hz. Âdem’in etkisinde kalan birisi için
pasif-alıcı-kadın rolü olasıdır, diyebiliriz. Ağaç elementi ve hayat ağacı kavramı daha nasıl
verilebilinir ki? Ayette geçen şecere kelimesi soy ağacı, hayat ağacı anlamlarına geldiği gibi
bence aşırı karmaşıklık-kaos anlamında da kullanılabilir. Karmakarışık dalları olan ağaç,
şecere olarak adlandırılmıştır. Aşırı karmaşık madde aleminde düzen oluşması nasıl mümkün
olabilmektedir. Şeceret-aşırı karmaşık dalları olan ağaç- kaos’u betimler. Karmaşıklıktan,
hücre gibi bir düzenli yapının oluşması olasılığı sonsuzda birdir. Bunu mümkün kılan ve
canlılığı oluşturmak insan için ‘olacak şey değildir’.
Aklımıza Yunan mitolojisindeki Zeus’un baldırından ve kafasından yaptığı doğumları içeren
öyküler geldi. Zeus çapkınlıklarının ürünü olan çocuklarının Hera tarafından öldürülmesinden
korkar ve engellemek ister ve böylece annelerinin karnından çocukları alarak kendi baldırına
diker böylece zamanı geldiğinde çocukları baldırından ve bir başka hikâyede de diğer
çocuğunu kafasından doğurur.

Çin mitolojisinde büyük selden, tufandan kurtulan Fuhsi ve kızkardeşi Nüwa tüm insanlar
öldüğü ve hiç insan kalmadığı için çiftleşmek zorunda kalırlar ve Nüwa utancından yüzünü
örter. Havva ve Âdem’in yapraklarla örtünmesi gibi bu öyküde de Nuh ve Nüwa başroldedir.
İkinci Âdem de denilen Nuh a.s yanında Havva’nın görülmesi öykülerin karışmasından
olmayabilir. Nüwa’nın utancından yüzünü çimle (yaprakla-peçeyle) örtmesi ve ilk kadın-anne
olması öyküdeki dikkat çeken unsurlardır. Günümüzde, evlilik törenlerinde kadınların
yüzlerini örten ‘Gelin Duvağı’ geleneğinin kökeninde bu mitos bulunuyor olabilir.

Tufandan sonra Kunlun dağında yaşamaya başlayan kardeşler evlilikleri için göklerden onay
almak üzere dağın zirvesine çıkıp şöyle dua etmişlerdir; ‘Evliliğimizin uygun olduğunun
işareti olarak bulutları topla, eğer değilse bulutlar dağılsın’. Bu gün bile Çin’de evlenecek
gençler bu noktaya gelip evliliklerinin uygunluğunun onaylanmasını dilerler. Buradaki taşlara
avuçlarını sürterler ve delikten geçerler. Fuhsi’nin mezarı bu amaçla beş bin yıldır ziyaret
edilmektedir.

Bu çift insanlığın ilk evlilik sözleşmesini hazırlamışlar ve koydukları kurallarla kardeş


evliliğini yasaklamışlardır. Yine bu çift bu gün mimarlığın temel ölçüm araçları olan pusula-
pergel ve gönye-cetveli bulup kullanmışlardır. Bu çifti temsil eden antik resim ve figürlerde
birbirine dolanmış yılan-ejderha kuyruklu, erkek-kadın başlı ve ellerinde pusula (pergel,
çember gönye) ve kare (L cetvel) bulunan yarı insan yarı ejder varlıklardır. Aslında
birbirinden ayrı olmayan tekil bir varlığı da simgeledikleri düşünülmelidir. Yin-Yang birliğini
temsil ediyor olabilirler. Hatta Nu kua shi, Nuhsi gibi isimlerin ana tanrıça için kullanılan
isimler olduğu ortadadır. İlk öz, nüve ilk varlık anlamlarına da gelmektedir. Va; varlık, N ise;
bu gün ‘en’ diye kullandığımız kapsayıcılık ifade eden kelime olabilir.

Sümercede Enlil, Enki isimlerindeki ‘en’ harfi baş, birinci, ilk, first anlamlarına gelmektedir.
Göklerin Başı (Enlil) Baş erkek, Yerlerin Başı (Enki) Baş kadın anlamında kullanılmaları
olasıdır. Bu yaklaşımla Nu en birinci, ilk, baş anlamındadır diyebiliriz. Nu Kua Shi ise
ortadaki kua-khua seslenimiyle H harfine ve dolayısıyla Nuhsi kısaltmasına dönmüş olabilir.
Shi; She, Dişi telaffuz bakımından ‘Şi’ diye okunmaktadır. İlk yaratıcı/yaratılan dişi (Şiva)
anlamını aklımıza getirmemiz normaldir. Nu Kua, eNKi, baş kadın, Nu Hsi baş erkek olarak
aynı fonetiği görmekteyiz.

Yapışık ikizler (Gemini) gibi çizilmiş iki başlı ilk varlık olan Nuhsi, belki de Zülkarneyn
isminde de ifade edilmiş olabilir. ‘İki karnı aynı olan’ anlamını çıkartmak hadsizlik olabilir
mi? Sembol dilinde bunun anlamı; iki dünyanın kapıcıları, bekçileri, başka bir bölgeye
geçmek, sınırları aşmak, Hades (yer altı, ölüler dünyası) ve yeryüzü, ölüm ve yaşam olabilir.
Gılgamış destanında anlatılanlar bu mitosun farklı bir versiyonu olabilir.
Burada aklımızda kalması gereken önemli bir özellik ise kapı bekçileri, sınır koruyucuları
görevinin Fuhsi-Nüva, Nuhsi-Nu Kua çiftine ilk erkek ve kadına veya yapışık kardeşlere
atfedilmesi veya yüklenmesidir.

122- Sonra Rabbinin tevbesiyle tevbe etti ve hidayete erdi.

123- Dedi ki; ‘Topluca inin kulluk/hizmet edenler ve etmeyenler düşman olarak…’

Topluca indikleri yer neresidir? Âdem’in üzerindeki ‘Hayat Ağacında’ topluca bulundukları
yerden soy olarak mı ineceklerdir? Yoksa cennetten topluca kovulmakta mıdırlar? Burada
indirilme nedeniyle cenneti düşünmek mümkün iken soy ağacından indirilmenin delili ise
topluca denmesidir. Âdem tek olarak cennetten değil ama nesli, kulluk edenler ve etmeyenler
olarak birbirlerine düşman şekilde hayat ağacından indirilmektedirler.

124-…Kıyamet sürecinde kör olarak haşrederiz.

125- …Gözlerim görüyordu.

129- Eğer Rabbinden önceden verilmiş bir kelime ve belirli bir zaman olmasaydı…

Hatırlayalım İncil’de benzer ayetler vardı.

132- Ehline yardımlaşmayı emret ve sende sabırlı ol! Senden rızık istenmiyor. Senin rızkın
bizden!

Beslenme zinciri, devir daim eden bir çarktır. Var olan her şey bir diğerinin beslenmesi
içindir. Bu zincirin en üstünde ise insan bulunur. Her şey bir diğerini beslerken insan hiç
kimseyi beslemez. Bu duruma atıf olarak ‘Senden rızık istenmiyor’ denilmiştir. Bu sistem
gereği her şey kendi altındaki varlığı seçerek, seçtiği varlığın yaşamı hakkında
yaşatma/öldürme takdirinde bulunur. Seçim işlemi ile kendisine besin kaynağı olarak seçtiği
varlıklara lütufta bulunulmaktadır. Ancak Allah tüm rızıkları verendir ve insanı seçendir.
Çünkü insan zincirin en üstünde olduğundan onu seçen ve lütufta bulunan sadece Allahtır.

133- Dedi ki; ‘Rabbinden yazılı bir gösterge getirseydi… Ulu sayfalardaki ilk beyanları
görmediler mi?

Her nebiden istenen şey, her ne sebeptense yazılı bir belgedir. Yazılı bir belge inandırıcılık
subjesidir. Verilen cevap ise; yazılı belgeleri, ulu sayfalar olarak gelen ilk beyanları
gördüklerinin hatırlatılmasıdır. Bu soruyu soranlar yazılı belgeleri, ulu sayfalar olarak zaten
geçmişte görmüş kimselerdir. Günümüzde noterlerden istenen tasdikli belgelere olan güvenin
aynısının sergilendiğini görmekteyiz.

Bu ulu sayfaları, kitabı kayyimi, I Ching’i bilen kimselersiniz. Gördüğünüz halde


soruyorsunuz denmektedir?

*
ENBİYA SURESİ-Haberci kuş hüdhüd- HABERCİLER

Irk Bitig 21

*Yaşlı hüdhüd kuşu yıl aydınlanmadan öttü.

Heyecanlanmayın-korkmayın. Öylece bilin*

Haberci kuş üzerinden, habercilerin-Nebilerin anlatıldığı surenin (21’nci sure) içeriğini iki
cümle ile kısaca betimleyen Irk Bitik’teki mani/deyiş numarası 21’dir.

1-İradesizce gaflettedirler hatta insanların hesapları ölçülmektedir.

2-Rablerinden hatırlatılan yeni kılavuzlayıcıyı sadece sitem ile dinliyorlar.

3-Onların kalbi oyunlardadır. Kendilerine zulmedenler aralarında gizli konuşuyorlar-


fısıldaşıyorlar. Haza! Sadece onların benzeri bir beşerdir. Baktığınız onlar gibidir hatta sihirli
sözleri vardır.

4- Benim Rabbim yerdeki ve gökteki sözleri bilir. O işiten bilgedir.

5-Şöyle de dediler; ’Konuştukları kuruntularıdır, belki iftiradır. Belki o şairdir. Önceki


elçilerin ayetleri gibi ayetler göstersin!’

Kılavuzlayıcıyı sitem-alayla dinlemek, söz, konuşma, işitme, fısıldaşma ve kalplerindeki oyun


iştahı (ağaç elementinin rekabetçi sporlara olan düşkünlüğü) vurgularıyla geçilen ilk beş
ayetten sonra ikinci kur’a-konuya (anlatıya, ikrama) geçilmektedir.

6-Öncelerden yok olmuş bölgelerdekiler güvenmiş miydi? Onlar güvensin.

7-Senden önce sadece erkeklere vahiy indirmedik’ (Senden önce, erkeklerden başkasına vahiy
indirmedik mi?). Bilmiyorsanız hatırlayanlara sorun.

8- Onları yemekten uzak kalan cesetler oluşturmadık hatta süresiz kalamazlarda (ölümsüz
değillerdi).

9-Sonra vaad edilenle bağladıklarımızı kurtardık ve inşa ettik müsriflerin yok oluşunu.

10-Aklınız yok mu? Hatırlatan bilgileri indirdik üzerinize, yemin olsun ki!

Burada en önemli husus, 7’nci ayettedir. Allah daha öncede söylediği gibi kadınlar arasından
Hz Musa’nın annesine ve Meryem a.s’a vahyetmiş olduğunu, ‘Sadece erkelere vahy
indirmedik’ diyerek bir kez daha hatırlatmaktadır.

15-Onların bu iddiaları sürüp gitti. Ta ki biz onları biçilmiş ekin ve sönmüş ateşe döndürene
kadar.

Matta İncili 13’ncü bölümü tekrar hatırlayalım. Biçilmiş ekin ve yakılan saman benzetmesi;
24 İsa onlara başka bir benzetme anlattı: ‘Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken
adama benzer’ dedi.
25- Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice ekip gitti.
26- Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü.
27- Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: ‘Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin
mi? Bu deliceler nereden çıktı?’
28- Mal sahibi, Bunu bir düşman yapmıştır dedi. Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?
Diye sordu köleler.
29- ‘Hayır’ dedi adam. Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz.
30- Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, önce deliceleri
toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.
31- İsa onlara bir benzetme daha anlattı: ‘Göklerin Egemenliği, bir adamın tarlasına ektiği
hardal tanesine benzer’ dedi.
32- Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu aşar, ağaç
olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır.
33- İsa onlara başka bir benzetme anlattı: Göklerin Egemenliği, bir kadının üç ölçek una
karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır.
34- İsa bütün bunları halka benzetmelerle anlattı. Benzetme kullanmadan onlara hiçbir şey
anlatmazdı.
35- Bu, peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz yerine gelsin diye oldu: Ağzımı benzetmeler
anlatarak açacağım, Dünyanın kuruluşundan beri gizli kalmış sırları dile getireceğim.
36- Bundan sonra İsa halktan ayrılıp eve gitti. Öğrencileri yanına gelip; ‘Tarladaki delicelerle
ilgili benzetmeyi bize açıkla’ dediler.
37- İsa, ‘İyi tohumu eken, İnsanoğlu'dur’ diye karşılık verdi.
38- Tarla ise dünyadır. İyi tohum, göksel egemenliğin oğulları, deliceler de kötü olanın
oğullarıdır.
39- Deliceleri eken düşman, İblis'tir. Biçim vakti, çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir.
40- Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır.
41-42- İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük
yapan herkesi O'nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş
gıcırtısı olacaktır.
43- Doğru kişiler o zaman Babaları'nın egemenliğinde güneş gibi parlayacaklar. Kulağı olan
işitsin!

Daha önce de verdiğimiz bu ayetler; Enbiya 15’te tek bir cümle olarak geçmektedir. Yemek
yiyen ve süresiz yaşamı olmayan ve sadece erkeklerle sınırlanmamış yani kadınlardan da
olabilen nebiler için yapılan düşmanlıkların sonunda biçim zamanı gelmiş ve ekin biçilmekte
ve deliceler yakılmaktadır. Ekin biçici ise deliceleri, ayrık otlarını ateşte yakıp temizlik
yapacak ve çağın sonunda ateş döngüsünü başlatmak üzere gelecek olandır. Ağaçtan sonraki
döngü ateş döngüsüdür ve İncil’de bu döneme gönderme sıkça yapılmaktadır.

Son ayette; kulak ve işitme vurgusuyla, İncil’de ağaç elementi özelliğini göstermiştir.

Hardal tohumunun büyüyerek ağaç olması ve dallarına kuşların konması bize Şaman
inancındaki dallarına kuşların konduğu ‘Dünya Ağacı’nı hatırlatmaktadır. Büyüme olgusu da
3 ve 4 sayısının kavramları arasındadır.

Enbiya’ya devam…
16- Semayı ve arzı ve arasındakileri oyuncak olarak halk etmedik.

17- Eğer bir oyun eğlence dileseydik, kendi katımızdan edinirdik.

Oyunlara olan düşkünlük, rekabetçi sporlar ağaç elementinin simgelerindendi…

20- Gündüz ve geceleri tesbih ederler. Yalanlamazlar.

21- Yoksa onlar yeryüzünde kabirdeki ölüleri dirilten tanrı-ça-lar mı edindiler? Emittehazü
aliheten minel ardı hüm yünşirun

Allah katında olan her şey yalanlamadan sürekli tesbih etmekte iken rekabet duygusu ile
yeryüzünde bulunanlar, tıpkı Allah gibi kabirdeki ölüleri dirilten bir alihe mi ediniyorlar.
Yarışmacı-rekabetçi bir oyun olsun diye. Semalar da ve arzda, gece ve gündüzde başka
tanrılar olsaydı bu ikisinde de fesat bozgun oluşur ve düzen kalmazdı. Kavimler arasında
rekabet duygusuyla oluşturulan kavim tanrıcılığı-tanrılar olgusu eleştirilmektedir.

Hz Âdem’in muHALİFe olmasından kinaye etmek ister isek; İnsan evrensel sistemde selefine
muhalif olarak iş görmek üzere var edilmiştir. Muhalefetsizlik, tek düzelik ve değişmezlik
durumudur. Değişim ise karşıtlıkları gerektirir. İlerleme; değişim/zıtlıklar sayesinde
gerçekleşecektir. Değişimin değişmezliği değişmezdir. Değişimler Kitabı Ümmül Kitaptır.
Allahın sünnetullahı tek tipleşmeye karşıdır.

Yeryüzünde, kabirdeki ölüleri dirilten tanrı-tanrının oğlu veya tanrılara olan yanlış inancın,
neden olamayacağına yönelik son derece basit bir delil getirilmektedir. Hz. İsa için öne
sürülen bu savı boşa çıkartan bir ayettir. Gece gündüze karşıdır. Ancak Gece; ‘ben geceyi ve
gündüzü yaratırım’ diyemez.

22- Eğer o ikisinde Allahtan başka tanrılar olsaydı elbette o ikiside düzenini yitirirdi…

Düzen ve kurallar, sınırlar, toplamı dört rakamını (22) veren bir ayet numarasında dört
sayısının simgeleri olarak basitçe verilmiş. Doğal olarak burada sözü edilen Hz İsa’ya
atfedilen tanrılık yakıştırmasıdır.

24-…Bu benimle olan kimsenin de zikridir. Benden önce olan kimsenin de zikridir…

İsa ile birlikte olanın hatırlattığı ve kendisinden önce gelenin hatırlattığı şey Allhtan gayrı
olmadığı gerçeğidir.

26- Rahman çocuk edindi dediler. Subhandır o. Belki anlattığı kullarıdır.

Tanrının kızları olduklarını sandıkları melekler ve Oğlu diye inandıkları İsa a.s için
denilmektedir ki; siz öyle sanıyorsunuz ama onlar Allahın çocukları değil, kendilerine
gerçekleri anlattığı kullarıdır. Burada sözü edilen kullar, Hz İsa’nın İncilde anlatılan
arkadaşlarından, onlarla oturup kalktığı ve hahamlardan ve din adamlarından üstün tuttuğu alt
tabaka sayılan fahişeler ve vergi tahsildarları olabilir. Çünkü Yahudilerin Hz. İsa’yı
eleştirdikleri bir konu da onun fahişelerle ve vergi memurlarıyla yiyip içmesiydi. O da
‘Fahişeler sizlerden önce cennete girecekler çünkü Yahya’ya da önce bunlar inanmıştı siz onu
öldürdünüz’ diyecektir, din adamlarına. Ve devamla; ‘Devenin iğne deliğinden geçmesi
sizlerin cennete girmesinden daha kolay olacaktır ey din adamları!’ demiştir. Araf suresi
40’ncı ayette ‘ Kesinlikle, ayetlerimizi yalanlayanlar ve büyüklenenler; onlara göklerin
kapıları açılmayacak (anahtarı olmayacak) ve cennete giremezler (dâhil olamazlar) ki deve
iğne deliğinden geçsin, cürümlerinin karşılığıdır bu. 7’nci surenin 40’ncı ayetinde İncil’den
bir ayetin yer alması ilginçtir. Bildiğiniz üzere 7 ve 40 İsa ve İncil’in belirgin-sembol
sayılarındandır. İncilde sıkça geçen ‘göklerin egemenliği’ kavramı burada göklerin kapısı
olarak geçmiştir. I Ching’e göre gök cenneti simgelemektedir.

Enbiya’ya devam…

28- Onların önündekileri de arkalarındakilerini de bilir hatta şefaat yoktur sadece güzel rıza
vardır ve onun haşyetinden titrerler.

30’ncu ayet ile 33’ncü ayetlerde yaratılış aşamaları anlatılır ve sonrasında;

34-Senden önce hiçbir beşere süresiz yaşam oluşturmadık. Sen öleceksin de onlar süresiz
midir?

35- Her nefs ölümü tadacaktır. Hayır ve şer döngüleri denemedir ve dönüşünüz bizedir.

Görüldüğü gibi canlılığın tümü için döngüsel bir yaşam oluşturulduğu ve kimsenin istisna
edilmediği anlatılmaktadır. Ayrıca şefaat (torpil) yoktur sadece güzel rıza vardır.

36- Yalanlayıcılar seni gördüklerinde ‘Bu mu tanrılarınız hakkında konuşan!’ Diyerek sadece
küçümserler. Oysa yalanlarlar rahmaniyet hatırlatılınca.

41- Andolsun senden öncede elçilerle alay edildi de; küçümsedikleri şey istihza/alay edenleri
kuşattı.

45-Söyle; kesinlikle indirilenler vahiydir. İşitmezler indirileni sağırlar.

Konuşma, ölüm ve sınırlılık ve rahmanlık öğeleri vurgulanmış. 47’nci ayette de; ‘Hardal
Tohumu’ örneği verilmiştir. İncil’deki hardal tohumu örneği ile karşılaştırıcağımız husus her
ikisinde de ağaç elementi öğesi olarak kullanılmasıdır.

48- Andolsun ki; Musa ve Harun’a Furkanı verdik ve ışık ve korunanlara hatırlatıcı olarak.

49- Andolsun ki; İbrahim’e önceden olgunluk verdik ve onu bilirdik.

55-Sen bize hak olarak mı geldin yoksa sen (oyuncak mısın?) oyun oynayanlardan mısın?
Ağaç döngüsüyle beraber karşımıza çokça oyun, oyuncak kelimesi çıkmaktadır. Ibiyn
kelimesi Şamanlıktaki kamlar için kullanılan ‘oyuncu’ sıfatını çağrıştırmaktadır. Aktörlük, rol
yapmak… Türk orta oyunu içindeki İbiş karakteri aklıma geldi.

59- Dedi; kesinlikle zalimlerdendir bunu Tanrıçalarımıza kim yaptı ise.

60-Dedi; ‘Bunlar hakkında konuşan işitmiştik o İbrahimdir dediler.

63- Dedi ki; ‘Belki büyükleri failidir. Onlara sorun konuşabilirlerse’

65-… Sen bilirsin ki bunlar konuşmazlar.

Konuşma öğesine vurgu yapılmış. Ağaç döngüsü evinin üçüncü odasında, nebileri anlatan bir
surede Hz İbrahim ile ilgili bir kıssa konuşma öğesi üzerinden anlatılmaktadır. Musa ve
Harun’a FURKAN verilmiş…

68- Dedi ki; Onu yakarak Tanrıçalarınıza destek verin…

69- Dedik-Der; Ey ateş İbrahime serin ve selamet ol.

Burada bir hatırlatma yapmalıyım. Alihe kelimesini Tanrıça olarak çevirmek doğru olur diye
düşündüm. Toprak dönemi nebisi Hz. İbrahim’in Ana Tanrıça kültüyle girdiği mücadelesine
yönelik bir anlatıyı muğlâklaştırmamak açısından doğrusu bu olmalıdır. Ateş yakılarak kurban
verilmesi bu dönemin ana tanrıça tapınaklarında mevcuttur. Kurban etinin yakılarak
kokusunun Tanrılara yükseleceği ve bundan mutlu kalacakları inancı pagan dönemine ve Ana
Tanrıça inancına aittir. Ateşte kurban etmeyi düşündükleri ise Hz İbrahim’dir. İbrahim suresi
35’nci ayette de Hz. İbrahim şöyle dua etmektedir: ‘ Rabbim; Saneme tapındırtma beni ve
oğullarımı ve şu beldeyi (Kabe) güvenilir kıl’ Sanem ana tanrıçanın ismidir.

Devam eden ayetlerde Hz İbrahim’den sonra sırasıyla Lut, İshak ve Yakup, Nuh, Davut ve
Süleyman, Eyyub, İsmail, İdris, Zülkifl, Zünnun, Zekeriya, Yahya, Meryem ve İsa, nebi
olarak anılmaktadır. Daha evvel anılan Musa ve Harun ile toplam olarak 18 nebi sayılmış
olmaktadır.

91- Ruhumuzdan nefhettik, onunla fercindeki güzel çocuğa. Onu ve oğlunu insanlar için
gösterge olarak oluşturduk.

Ferc, kadının cinsel organına verilen isimdir. Hz. Meryem’in doğum anındayken çocuğuna
nefhedildiği söylenmektedir. Buraya kadar olan ayetlerde, diğer peygamberleri betimleyen
önemli özellikler vurgulanmıştır. ‘Onu ve Oğlu’nu ayet olarak oluşturduk’ denmesi ve ayrıca
Hz. İsa ile beraber ona-Meryem’e ruhumuzdan nefhettik denilmesi önemlidir.

18 insanın rehber, kılavuz, yol gösterici, uyarıcı olarak isminin sayılmasının peşi sıra bir
başka özelliği olan olaydan söz edilmektedir. 18 Arhat Heykeli olan Longmen mağarasını
hatırlayın.

96- Hatta Yecüc ve Mecüc kapıları açıldığında onlar tüm yüksek yerlere inerler.
Zülkarneyn tarafından yapılan bu kapılar için, aynı nebilik görevi ifa ediyorlarmışcasına söz
edilmektedir. Zülkarneyn’in kendisi değil ama yaptığı iş, rehberlik eden bir iş olmakla bu
görevi ifa etmektedir. Zülkarneyn’in yaptığı kapılar iki farklı bölgeyi birleştirmekte ve Yecüc
ve Mecüc bu kapıları aşarak birleşmektedirler.

105- Andolsun Zikir’den sonra Zebur’da da yazdık ki; İyiliksever kullarım varis olur
yeryüzüne.

107-Sadece İnsanlar için rahmet olarak seni indirmedik mi?

Daha önce Musa ve Haruna verilen Furkan, şimdi ise Zikir ve Zebur isimli kitapların ismi
verilmektedir. Rahmet olarak indirilen elimizdeki kitap, ‘Kuran’ olabileceği gibi aynı anda
onun nebisine de gönderme yapılmış olabilir. Rahmet Nebi’si ve Rahmet Kitabı ile
isimlendirilen kitaplar dörde çıkmıştır. Zikir, Zebur, Furkan ve Kuran.

112- De ki; Rabbin hükmü haktır. Rabbimiz Rahman istisnadır vasıflandırmalarınızdan.

Rahman özelliğine vurgu ile son ayet noktalanmaktadır.

18 nebi isimleriyle ve özellikleriyle sayılmıştır. Açıkça üç kitap ismi sayılmıştır. 19’ncu nebi
ve kitabı ortak bir özellikle ‘İnsanlara rahmet’ ismi kullanılarak anılmıştır. İnsanlar eliyle
yapılan ve doğanın kurallarına uygun bulunan bir işin de, kıyamete kadar devam
edebileceğine örnek oluşturması bakımından sayılması önemlidir. Yecüc ve Mecüc Kapıları
yapılan bu işin adıdır. Sarı nehrin taşmalarına karşı oluşturulan dokuz kanal ve göller
projesinin ilk kapısı olan Mengmen Kapısı ve kanalı üzerinde bulunan Longmen mağarası
bölgesinde daha sonraları yapılan yedi heykel ve yazılı taşlar-yazıtlar Kehf suresinde
anlatılmıştır. Bu kanallar doğal gibi görünmektedir. Su, bu kanallarda yol alırken alçak bir
noktadan başladığı hareketine yüksek bir noktaya ulaşarak devam etmektedir. O yüzden
ayette ‘yüksek bir yere/tepeye inerler’ göndermesi yapılmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak
geniş açıklamaları Nuh’un kitabı ve Zülkarneyn isimli kitabımda bulabilirsiniz.

22’nci sure; Hacc suresi

Hacc suresini analiz etmeye başlamadan önce hexagramların tahlillerinden bazı alıntılar
yapmayı uygun görmekteyim. Bu vesile ile İncil ve Kuran’daki ayetlerin hexagramlarla
ilişkisi daha kolay görülecektir.

I Ching’in 22’nci Hexagram çözümleri-anlamları;

a- süsleme, makyaj, dağın eteğindeki ateş, ağaç süsleme, süslenme ve makyaj, kişinin
toplumda takındığı maskedir.
b-arabasından çıkıp yalınayak yürümek, teknesinden çıkıp gölün üstünde yürümek, koltuk
değneğini terk edip özgüvenle ilerlemek. Ayağı üzerinde dik durmak.

c- doğruluk için süslenmeye gerek yoktur. Sade olarak yürüyebilir.

d- saç, sakal çene süsleme. Ataların geleneklerine akıl yürütmeden sarılma. Dış görünüşe
itibar edilmemelidir. Sakal çeneyi örten bir süstür. Sezarın hakkı sezara tanrının hakkı tanrıya

e- uçan kanatlı beyaz at; Pegasus, beyaz temizlenmeyi, uçmak düşünceyi, at psişik enerjiyi
simgelemektedir. Yaratıcı fikirlere gebe olmak.

f- bahçelerde tepelerde-yamaç bahçelerde-vadilerde süsleme, ipek elbiselerde hatalı giyinme,


mahçup olacak şekilde yanlış giyinme, hatalı davranış,

g- Beyaz süsleme taşı, basit olun, sadelik, dışarıya karşı olan iddiadan vazgeçilip beyaza
bürünmek en üst maneviyattır.

Hexagramların okunmasını/çözümünü kısaca bu spotlarla ifade ettikten, sonra şimdi hac


suresine geçebiliriz. Bu hexagram okumaları bir derlemedir. Konfiçyus’un, Richard
Willhem’in ve Jung’un okumalarından yararlanılmıştır.

Hacc uygulaması ile insanlar sadeliğe bürünürler ve tüm süslerinden ve makyajlarından


arınırlar. Takındıkları maskeleri ve giyindikleri hatalı elbiseleri çıkarırlar. Burada adı geçen
‘Beyaz Taş’ insanlar dokundukça kirlerini aktardıklarına ve bu nedenle karardığına inanılan
‘Hacer’ül Esvet’ taşını çağrıştırmaktadır. Saç traşı olmak bu menasıklardan biridir. Kazınmış
saç uygulaması Budistlerde de görülür. Sakal uzatmak ‘Hacı Sakalı’ bırakmak bir simgedir.
Kişi topluma yeni kimliğiyle döner. Bir çeşit ergenliğe geçiş törenidir. Topluma karşı yeni bir
maske ile geri dönülmektedir. (Musa a.s’ın kardeşi Harun’un sakalına yapışması örneğini
hatırlayalım) Dış dünyaya karşı takınılan tüm tutumlardan vaz geçilip sadece beyaza
bürünmek olarak özetlenen bir kavramdan söz edilmektedir. Tek renk beyaz elbiseler
giyinilen Hac dönemi bu kavram için güzel bir uygulama olmaktadır.

Yalın ayak yürünmektedir. Ancak ağaç süslemek uygulaması sadece ağaç peygamberinin (İsa
a.s) ümmetinde devam etmektedir. Festival dönemlerinde (cahiliye zamanında) Mekke
civarında Çeşitli kabilelerin kutsadıkları ağaca kılıçlarını astıklarını anlatmıştık.

22. Fal:
IrkB’in Maniheist kökenli bir metin olup olmadığı ile ilgili yürütülen tartışmaların bir ayağını
da bu falda geçen uzuntonlug sözcüğü oluşturmaktadır. IrkB’in ilk yayımcısı olan Thomsen
(1912, 212) W. Radloff (1907, 31, not 40) ile Le Coq (1911, 302, not 26)’a da gönderme
yaparak uzuntonlug sözcüğünün yalnızca Maniheistlereait olmamasına rağmen yine de
özellikle Maniheist bir terim olduğunu belirtmiştir. 79 Ayrıca Thomsen, uzuntonlug
sözcüğünün geçtiği 42. faldan hareketle uzuntonlug sözcüğünün anlamını Maniheizm’e
değinerek fakat doğrudan bu din ile irtibat kurmadan “rahip” olarak vermektedir. 79 Budist
yazınında da uzuntonlug yapısı karşımıza çıkmaktadır. Altun Yaruk Sudur’dan (Ölmez, 1991,
46, 72) şu örnekleri verebiliriz: ...takı yẹme kayu uzun tonlug tınlıglar tişi et’öz-in erip...
“Dahası, bazı uzun giysili (dişi) canlılar dişi vücutlu olup” (157/7-8); ...yẹme kim kayu uzun
ton-lug tişi tınlıglar “bazı uzun giysili dişi canlılar” (190/19). 109
Bu falda geçen uzuntonlug sözcüğünün anlamının “rahip” değil de “kadın” olması gerektiği
ile ilgili ilk açıklamayı W. Bang (1980, 6-28) yapmıştır. Malov (1951, 87), eserinde
uzuntonlug sözcüğünün çevirisini Bang’e dayanarak “kadın” biçiminde çevirdiğini
belirtmesine rağmen hem Erdal (1978, 96) hem de Tekin (1993, 35, not 22.3) sözcüğü ilk kez
“kadın” şeklinde okuyan araştırmacıyı Malov olarak göstermişlerdir.
Bang yazısında, küzŋü 80 sözcüğünün “çan” yerine “ayna” anlamında olması gerektiğini
belirttikten sonra Mani metinlerinde uzuntonlug sözcüğünün hangi anlamda kullanıldığını
incelemiştir. Özetle Bang, Maniheist metinlerde uzuntonlug sözcüğünün “kadın” anlamında
kullanıldığını, uzun ve beyaz elbiseler giyinmiş olan ‘seçilmişlerin’ ise yürüŋ 81 tonlug
“beyaz elbiseli” olarak adlandırıldıklarını belirtmektedir.

Hem bu falda hem de 42. falda geçen uzuntonlug sözcüğünün “rahip” yerine “kadın”
anlamında olması IrkB’in içerik açısından Maniheist kökenli bir eser olmadığı ile ilgili
yukarıda yapmış olduğumuz tespitimizi de desteklemektedir.82 Yine IrkB’de yalnızca göçebe
hayatı ile ilgili öğelerin değil yerleşik hayatla ilgili öğelerin de varlığından bahsetmiştik.83
Buna paralel olarak Gabain (1964, 215)’in uzuntonlug sözcüğünü kadınlar için kullanılan
yerleşik düzene ait bir sözcük olarak düşündüğünü görmekteyiz.

Roux (2002, 71), uzuntonlug sözcüğünü “uzun gömlekli erkek” olarak vererek yukarıdaki
“(Maniheist) rahip” ya da “kadın” anlamlandırmalarından farklı bir yaklaşım sunmuştur.
Ayrıca 13., 22. ve 42. Fallarda geçen ana karakterlerin şaman olabilme ihtimallerinden söz
eden Roux, aynanın Şamanizm’deki yerine, şaman ayinindeki önemine değinmiştir. Erdal
(1997, 82) da bu faldaki “ayna” motifine değinmiş ve falın kötü sonuçlanmasını bir kimsenin
aynadaki ya da sudaki yansımasının kişinin kaderine işaret ettiği ile ilgili antropolojik
altyapıya dayanarak açıklamak istemiştir.
80 Bang’in okuyuşu: küzüŋü.
81 Bang’in okuyuşu: yörüŋ. Bk. yürüŋ / ürüŋ maddesi, EDPT, 970b., 233b.
82 Bk. 19. fal açıklaması.
83 Bk. 9. fal açıklaması.
110
Görüldüğü gibi uzuntonlug sözcüğünden hareketle IrkB ile Maniheizm bağlantısı
kurulabilirken küzŋü “ayna” sözcüğünden hareketle Şamanizm bağlantısı da
kurulabilmektedir; fakat çok açık ve anlaşılır olan, bu falı kendisi -ve bütün kadınlar için çok
önemli olan bir süs eşyasını kaybeden bir kadın açısından bakarak değerlendirmek yerinde
olacaktır. Bir dine, batıl inanca vb. ye ilişmeden basit anlamda aynasını kaybeden bir kadının
hüzünlü durumunu görmemiz belki de yeterli olacaktır.

Irk bitig te 22’nci sure olan hacc suresi numarasına denk gelen 22’nci deyişte aynen 22’nci
hexagramdaki içerikler işlenmektedir. Ayna; kişinin topluma yeni bir kimlikle dönmesini,
süslenmeme-sadelik, ‘Uzun beyaz gömlek’ hacıların giysisini simgelemektedir.

1-Ey korunan insanlar Rablerinden. Kesinlikle deprem saati büyük şeydir.

2-Onu göreceğiniz süreçte, her emziren emzirdiğini unutur, her hamile yükünü düşürür.
İnsanları sarhoş olarak görürsün oysa onlar sarhoş değildir. Ancak Allahın azabı şiddetlidir.

Kıyamet saatinde olacakları bir de İncil’den okuyalım.


Matta BÖLÜM 24

1- İsa tapınaktan çıkıp giderken, öğrencileri, tapınağın binalarını O'na göstermek için yanına
geldiler.
2- İsa onlara, Bütün bunları görüyor musunuz? Dedi. Size doğrusunu söyleyeyim, burada taş
üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!
3- İsa, Zeytin Dağı'nda otururken öğrencileri yalnız olarak yanına geldiler. ‘Söyle bize’
dediler, ‘Bu dediklerin ne zaman olacak, senin gelişini ve çağın bitimini gösteren belirti ne
olacak?’
4- İsa onlara şu karşılığı verdi: ‘Sakın kimse sizi saptırmasın!’
5- Birçokları, ‘Mesih benim’ diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacaklar.
6- Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olması gerek,
ama bu daha son demek değildir.
7- Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak; yer yer kıtlıklar, depremler olacak.
8- Bütün bunlar, doğum sancılarının başlangıcıdır.
9- ‘O zaman sizi sıkıntıya sokacak, öldürecekler. Benim adımdan ötürü bütün uluslar sizden
nefret edecek.
10- O zaman birçok kişi imandan sapacak, birbirlerini ele verecek ve birbirlerinden nefret
edecekler.
11- Birçok sahte peygamber türeyecek ve bunlar birçok kişiyi saptıracak.
12- Kötülüklerin çoğalmasından ötürü birçoklarının sevgisi soğuyacak.
13- Ama sonuna kadar dayanan kurtulacaktır.
14- Göksel egemenliğin bu Müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde
duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir.
15-16- Peygamber Daniel'in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini
gördüğünüz zaman -okuyan anlasın- Yahudiye'de bulunanlar dağlara kaçsın.
17- Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin.
18- Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin.
19- O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline!
20- Dua edin ki, kaçışınız kışa ya da Şabat Günü'ne rastlamasın.
21- Çünkü o günlerde öyle korkunç bir sıkıntı olacak ki, dünyanın başlangıcından bu yana
böylesi olmamış, bundan sonra da olmayacaktır.
22- O günler kısaltılmamış olsaydı, hiç kimse kurtulamazdı. Ama seçilmiş olanlar uğruna o
günler kısaltılacak.
23- Eğer o zaman biri size, ‘İşte Mesih burada’, ya da ‘İşte şurada’ derse, inanmayın.
24- Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük belirtiler ve harikalar
yapacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar.
25- İşte size önceden söylüyorum.
26- ‘Bunun için size, İşte Mesih çölde derlerse gitmeyin. ‘Bakın, iç odalarda’ derlerse
inanmayın.
27- Çünkü İnsanoğlu'nun gelişi, doğuda çakıp batıya kadar her taraftan görülen şimşek gibi
olacaktır.
28- ‘Leş neredeyse, akbabalar oraya üşüşecek.
29- ‘O günlerin sıkıntısından hemen sonra, Güneş kararacak, Ay ışık vermez olacak, Yıldızlar
gökten düşecek, Göksel güçler sarsılacak.’
30- ‘O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp
dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini
görecekler.
31- Kendisi güçlü bir borazan sesiyle meleklerini gönderecek. Melekler O'nun seçtiklerini
göğün bir ucundan öbür ucuna dek, dünyanın dört bucağından toplayacaklar.
32- ‘İncir ağacından ders alın! Dalları filizlenip yaprakları sürünce, yaz mevsiminin yakın
olduğunu anlarsınız’.
33- Aynı şekilde, bütün bunların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, İnsanoğlu yakındır,
kapıdadır.
34- Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan bu kuşak ortadan kalkmayacak.
35- Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır.
36- O günü ve saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez.
37- Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun gelişinde de öyle olacak.
38- Nuh'un gemiye bindiği güne dek, tufandan önceki günlerde insanlar yiyip içiyor, evlenip
evlendiriliyorlardı.
39- Tufan gelinceye, hepsini süpürüp götürünceye dek başlarına geleceklerden habersizdiler.
İnsanoğlu'nun gelişi de öyle olacak.
40- O gün tarlada bulunan iki kişiden biri alınacak, biri bırakılacak.
41- Değirmende buğday öğüten iki kadından biri alınacak, biri bırakılacak.
42- Bunun için uyanık kalın. Çünkü Rabbiniz'in geleceği günü bilemezsiniz.
43- Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın gece hangi saatte geleceğini bilse, uyanık kalır,
evinin soyulmasına fırsat vermez.
44- Bunun için siz de hazır olun! Çünkü İnsanoğlu beklemediğiniz saatte gelecektir.
45- Efendinin, hizmetkârlarına vaktinde yiyecek vermek için başlarına atadığı güvenilir ve
akıllı köle kimdir?
46- Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu!
47- Size doğrusunu söyleyeyim, efendisi onu bütün malının üzerinde yetkili kılacak.
48- Ama o köle kötü olur da içinden, Efendim gecikiyor der ve öteki köleleri dövmeye
başlarsa, sarhoşlarla birlikte yiyip içerse, efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte
gelecek, onu şiddetle cezalandırıp ikiyüzlülerle bir tutacak.

Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır.

Görüldüğü gibi hac suresi ikinci ayette yer alan emziren anneler ile ilgili sözler; Matta İncil’i
24’ncü sure 19’ncu ayette yer almaktadır. Beklenmedik şekilde gelecek olan bir yıkıcı
olaydan söz edilmektedir. Emziren annenin örnek verildiği 19’ncu ayet ile Kuran’daki 19’ncu
sure olan Meryem suresinin sayılarının benzeşmesi bizlere tesadüften fazla şeyler söylüyor
olabilir.

3-İnsanlardan kimi ilim dışında Allah ile mücadele eder ve sapmış şeytana tabi olur.

4- Kim onun peşinden giderse muhakkak ki onu saptırır ve azaba yönlendiren kılavuz olur.
Diye yazılmıştır.

Son cümle ‘Diye yazılmıştır’ cümlesi, İncil’de pek çok yerde kalıp olarak kullanılan bir
cümledir.

5- Ey insanlar… Eğer ba’stan şüphe ediyorsanız; sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alaktan,
sonra mudgadan yarattık ve açıkça bildirdik. Rahimlerde karar bulmanızı inşa ederiz ve sonra
tıfl olarak çıkarırız ve sonra olgunluğa erersiniz ve vefat edersiniz ve kiminizi de irade ederiz
ki bildiklerini unutmuş halde ömrün rezil çağına kalırsınız… Arzı ölü olarak görürsün ama biz
onun üzerine o suyu inzal ettiğimizde hareketlenir ve her çiftten nebata hayat verir.
Toprakta başlayıp toprakta biten bir hayat ve yine ölü sanılan toprağa suyun düşmesiyle
yeniden canlanma anlatılmaktadır. Yaşam döngüsü topraktan toprağa tam bir çember içinde
sürekli yenilenmektedir. Yeniden ba’s olmak diriliğin bir başka halde devam etmesidir. Esas
olan dirilik kendini sürekli yenilemektedir.

6- kesinlikle Allahın yazısı açıktır ve o haktır ve kesinlikle o ölüleri diriltir ve her şey ölçü
iledir.

6’ncı ayet altı rakamının temsil ettiği Allah kavramına uygun bir şekilde ölüm ve doğum
döngüsünün Allaha ait bir ölçü sayesinde sürekli tekrar ettiğini söylemektedir. Ölüm; ağaç
elementinin sayılarından olan 4 sayısının kavramlarındandır. Ölülerin diriltilmesi Hz İsa’nın
mucizelerinden olmakla birlikte Kuran’da bu dönemin ayetlerinde yer buluyor olması, bizim
kutsal kitapların yazım tekniği açısından iddia ettiğimiz sistemin doğrulanmasıdır. Bu tarz
deliller doğru iz üzerinde olduğumuza yönelik bize cesaret vermektedir. Şimdilik sadece bir
ışık gördük ve onu izlemeye çalışıyoruz.

7- şüphesiz o saat geldiğinde kesinlikle Allah kabirlerden ba’s edecektir.

11-İnsanlardan Allaha kulluk edenler iyilik isabet ettiğinde sevinir… Bela isabet ettiğinde
yüzünü döner…

12- Ne yararı ne zararı olana yönelir…

13- Zararı yararından fazla olana yönelir…

Hz İsa’nın ekin benzetmeleri aklımıza gelmiştir.

24- Temiz düşüncelere iletilmiş ve değerlendirme-hamd yoluna kılavuzlanmışlardır.

Hamiyd olanın yoluna kılavuzlanmak; ‘muHAMMED’in yolu olarak ele alınabilir. Övülen
nebi olarak Hz İsa’yı gösteren İncil’den sonra, Kuran da bir yol-sırat olarak hamidliği,
değerlendirmeyi göstermektedir. Hamd- H, Abraham, Musa, Davut yolu olabilir mi?
24=2+4=(6) Allah veya Babayı temsil eden sayıdır. Hamd Allahın isimlerinin bütününe işaret
ediyor olabilir.

29- Sonra yok etsinler kirlerini, adaklarını yapsınlar ve Beyt’i Atiklerini tavaf etsinler.

Beyt’i Atik; Hürriyet Evi, Özgürlük evi anlamındadır. Bu gün bu kavram Hürriyet Heykeli ile
sembolleşmiş olarak Amerika Birleşik Devletlerinde devam etmektedir. Hacer taşından
yapılma, elinde meşale olan kadın heykelinde ‘Hürriyet sembolü’ devam etmektedir.
Özgürlüğün dişil simgelerle özdeşleşmesi anlamlıdır.

31- Dışarıdan ortak koşmamak Allah için Hanif’liktir.

32- İşte böyle… Allahın şeraitine uyarsan kesinlikle kalbin korunmasındandır.

33- Şeriatlerde belli bir süre fayda vardır… Sonra varacakları yer Beyt’i Atik’tir.
Kalbin korunması için uyulacak kurallar insanı Özgürlük Evi’ne götürecektir. Kendi ayakları
üzerinde özgüvenle durabilen insanlar özgürdürler. I Ching’teki ‘Yalın ayak yürümek’
dizgesinin anlamını bulduğu yer burasıdır.

40- Onlar ki yurtlarından çıkarıldılar haksız yere, sadece Rabbim Allahtır dediler… İnsanları
def etmeseydi kullarından bazısıyla; Allah isminin sıkça zikredildiği mescidler, savamlar,
biyeler, salevatlar yıkılırdı. Yardım edenler Allahın yardımıyladır. Kesinlikle Allah kuvveti
büyüktür.

Savam, Biye ve Salevat olarak anılan yerler ibadethanelerdir. Değişik menseklere özgü bu
yerlerin yıkılmasını, Allahın kullarına yardım ederek engellediği anlatılmaktadır. Dolayısıyla
Allah adının zikredildiği hiçbir ibadethane yıkılmamalıdır ve hiçbir kimse göçe
zorlanmamalıdır.

46- … Kesinlikle gözleri işlemez ve lakin göğüslerindeki kalpleri de işlemez

47- Senden azabını acele istiyorlar ancak Allah vaadine muhalefet etmez. Ve kesinlikle Allah
indinde bir gün size göre bin yıl gibidir.

Yaklaşık olarak her dönemin vaadinin gerçekleşmesi için bin yıllık bir zaman olduğundan söz
edebiliriz. Her dönemin kitabının eceli-ömrü bin yıldır. Başlarken kullandığımız ayeti
kerimeyi hatırlayalım; ‘Her kitabın bir ömrü vardır’. Li külli ecelin kitab. Rad 38. Bu
yaklaşımla İslamiyet açısından 1600’lü yıllar döneminin zirvesi, sonu olmalı ve gerileme,
çöküş başlamalıdır. Nar/Nur dönemi bitip su dönemi başlayacaktır. Deniz yollarının keşfi ve
denizcilik ateş çağını sonlandırmıştır. Su döngüsü önderleri Vespucci, Galileo, Kopernik,
Luther, Da Vinci ve diğerleridir.

52-

67-

72-

73-

75-

Muminun suresi;

1-Kad eflahul muminun;

Güvenenler kurtuldular gerçekten,


Güvenmek, iman etmek kurtuluşun tek reçetesi olarak verilmektedir. Aynı Hz İsa’nın
söylediği gibi, tüm kalbinle gerçekten inanır ve dilersen dağları bile yerinden oynatırsın. İsa
ve İncil öğretisinin temelinde ‘kurtuluş fikri ve iman etmek’ olduğunu hatırlayalım.

2-Elleziyne hüm fiy salatihim haşi’un.

Onlar yardım ederler haşiuna. Onlar salâtlarında/yardımlarında huşu içindedirler.

Burada önemli olan destekleşme, yardımlaşma kalıbında salât ele alındığında, yardım edilen
desteklenen şeyin ne olduğu üzerine akıl yürütmemiz gerekir. Dua veya namaz olarak ele
alınırsa kendini tam vererek yapıldığı anlaşılır. Ancak Kuran’ın ‘Nasıra’lılar olarak
adlandırdığı İsa a.s ve havarileri için; bu kelimenin kök olarak ‘Nusret’ kökünden geldiği ve
yardımcılar anlamını taşıdığı ileri sürülmüştür. Her ne kadar Hz. İsa’nın doğduğu yere atıf
olarak ‘Nasıralı İsa’ denmiş olsa da ‘Son Yemek’te İsa a.s’ın; ‘Allaha kim yardımcı olur?’
sorusundan dolayı, havarilerin Allahın yardımcıları diye isimlendirilmesi uygun olabilir
denmektedir. Bu yönüyle ele alırsak ayette geçen salât kelimesinin anlamını yardımlaşma
olarak kullanabiliriz. Öyleyse; ‘Onlar yardım ederler ona’ cümlesindeki yardımcıların
Havari’ler olduğunu görebiliriz.

3-Velleziyne hüm anil lağvi mu’ridun

Onlar anlamsız işlere irade etmezler.

4-Vellezine hüm liz zekati fa’ilun

Ve onlar zekâlarıyla arınma eylemindedirler.

5-Velleziyne hüm li fürucihim hafizun

Ve onlar cinsel organlarını korurlar.

6-İlla ala ezvacihim ev ma meleket eymanühüm feinnehüm ğayru melumiyn

Sadece tüm eşleri hatta sözleşmelerle sahip oldukları kesinlikle kınanma dışındadır.

8- velleziyne hüm liemanatihim ve ahdihim raun

Ve onlar emanetlere ve sözlerine uyarlar

9- velleziyne hüm ala salevatihim yuhafizun

Ve onlar dik ve onurlu duruşlarını korurlar.

10- Ülaike hümül varisun

İşte onlar varislerdir.


Dünya tarlasında ektiklerini hasat edeceklerdir. Yardımcılık, onurlu ve dik duruş, anlamlı işler
yapmak arasında cinsel organlarını korumak konusunun girmesi üzerine düşünmeliyiz.
Burada füruj, ferc kelimesi daha evvel Enbiya suresinde Hz. Meryem için kullanılmıştı. Bu
kelime hem erkek hem kadın cinsel organı için kullanılıyor olabilir. Eğer sadece kadınlık
organı için kullanılıyor ise sonraki ayetle uyumsuz olur. Eğer tabi bu ayetler havarileri özne
olarak aldıysa onların içinde kadın bulunduğuna dair bir gönderme olmaktadır. Bu durumda
hem kadınlar hem erkekler ferclerini koruyacak ancak eşleri ve sözleşme ile sahip oldukları
istisna tutulacaktır. Merkezi bir konumda ele alınan cinsellik, İncil’de bilebildiğimiz kadarıyla
boşanmanın bile yasak edilmesinden dolayı vurgulanmıştır. Katolik Nikâhı dediğimiz ölene
dek evlilik birliği İncil’in emridir. Bu konuda çok ağır hükümler bulunmaktadır.

Yukarıdaki ayet gurubunda ‘onlar’ olarak anlatılanlar Hz İsa ve Havarileridir. Bunlar için son
söz aşağıdadır.

11-elleziyne yerisünel Firdevs hüm fiyha halidun

Onlar mirasçılarıdır en yüksekteki cennetin, süresiz kalırlar.

12- ve lekad halaknel İnsane min sülaletin min tıyn

Ve doğrusunu isterseniz; yarattık insanı, suyla karışmış topraktan, tüm içindekilerle.

Biraz önce değindiğimiz diriliğin toprak ve sudan oluşturulması yeniden vurgulanmaktadır.


Diğer tüm canlılar gibi insanın yaratılışında da aynı proses geçerlidir.

13- Sümme ce’alnahu nutfeten fiy kararin mekiyn

Sonra oluşturuldu tohum olarak yerleşeceği yer.

Toprağa tohum ekilmesi gibi insanında tohum gibi yerleşeceği yer oluşturulmaktadır. 3 ve 4
sayıları ağaç elementinin sayıları olarak bu benzetmenin yapılmasına uygun düşmektedir.

14- Sümme halaknennutfete alekaten fehalaknel alekate mudğaten fehalaknel mudğate ızamen
fekesevnel ızama lahma sümme enşe’nahu halkan ahar fetebarekallahu ahsenül halikıyn.

Sonra yarattığımız tohumda kan yapıldı, et yapıldı, ette kemikler yapıldı, kemikleri etle
kapladık ardından inşa edildi yaratılan (kimse-ruh) sonunda. Güzelliği yaratan Allah
yüceliğidir.

İşte şimdi insanın yaratılma süreci anlatılmaktadır. Toprağın içindeki tüm elementlerin suyla
birleşerek tıyn-balçık haline getirildiği bundan tohum-hücre oluştuğu vs anlatılarak bu süreç
tamamlanmaktadır. Son cümle ise ‘Güzelliği yaratan Allahın yüceliğidir’ denilmektedir.
Burada hemen aklımıza Enbiya suresinde; Meryem a.s’ın ‘Fercindeki güzel velet…’ e işaret
edilen ayet gelmektedir. Burada güzellik olarak atıf yapılan insanın yaratılması ise aynı
benzetme Hz. İsa içinde yapılmıştır. Ali İmran suresinde ‘İsa’nın Oluşumu da Âdem’in
oluşumu gibidir’ diyen ayeti hatırladık. Dolayısıyla ‘güzelliği yaratan’ kelimesiyle Hz İsa’ya
gönderme yapılıyor olmasını doğal karşılayabiliriz.
Meallendirmelerle ilgili küçük bir hatırlatma yapmalıyım;, Enbiya 91’nci ayetin başındaki bu
cümleyi neredeyse tüm meallerde şöyle göreceksiniz; ‘İffetini koruyan o dişiyi…’.

Doğrusu şudur; ‘Ruhumuzdan nefhettik (onunla) fercindeki güzel velete… Onu ve oğlunu
insanlar için bir gösterge oluşturduk’.

17- Ve lekad halakna fevkahüm seb’a taraik’a ve ma künna anil halkı gafiliyn

Doğrusu yedi yol yarattık bilincinizde ki yarattığımızı bilmez miyiz?

Biyolojik yaratma ile kalınmadığını ve insan için gereken bilinç aşamasının da yaratılması
anlatılıyor. Bilinçteki yedi yol ruhun beden ile birlikteliği sırasında yapacağı yolculuklarda
sınandığı aşamalardır. Tasavvuf erenleri tarafından sabırla terk edilmesi istenen şeylerdir. Sizi
bağlayan yedi şeyi terk ettikçe bir diğer aşama ve sonunda rüşt diploması almaya hak
kazanma vardır. ‘Ferrarisini satan bilge’ kitabını hatırladık.

18-Ve enzelna mines semai maen bi kaderin feeskennahu fiyl ard ve inna ala zehabin bihi le
kaderun.

‘Semadan indirdik ölçüsü yazılı bir suyu, yerde onu konaklattık. İstesek muhakkak onu
geçersiz bir ölçüyle yazardık’.

Gökten ölçü ile indirilen suyu, yerde mesken sahibi kılmak ile kastedilen şey nedir? Bir
önceki ayette sözü edilen ‘bilinci oluşturan yedi yol’ ile arasında bir ilişki olduğunu göz
önüne aldığımızda acaba bu su, beyinden (Sema-gök) çıkan ve kuyruk sokumuna kadar
omurilikte bulunan sıvı olabilir mi?

Daha önceki ayetlerde insanın oluşumu anlatıldı ve şimdi bilinç anlatıldı. Öyleyse bu ölçüsü
yazılı sıvı bilinç için önemli bir parametre olmalı. Gökten yere inip bir meskene-bedene
kavuşan ruh tasavvuruna da uygun bir benzetme diyebiliriz.

İnsanın inşa edilişinden sonra diğer şeylerin yaratılışını anlatması ve benzerliğini açıklaması
bakımından düşündüğümüzde, hayatı başlatan şeyin belli bir ölçüsü olan ‘su’ olduğu
söylenmektedir. ‘Dileseydik onu geçersiz kılardık’ denmesi hayatı başlatan ölçünün-formülün
dışında sonsuz geçersiz denklem olduğu, hayatı başlatmanın tek geçerli ölçüyle olabileceğine
göndermedir. Geçersiz denklemler o kadar olasıdır ki geçerli denklem bir mucizedir. Bu
konuda gelecek bilimi ve insanlığın korunumu kanunu isimli kitabıma bakabilirsiniz.

19-Feenşe’na leküm bihi cennatin min nahıylin ve a’nab leküm fiyha fevakihü kesiyretün ve
minha te’külun.

Onunla inşa ettik bahçeler; hurmalardan ve üzümden ki onunla çoğalır meyveleriniz-


bilinçleriniz- ve beslenirsiniz.

Buradaki simge dilinin biyolojik çözümünde, rahim ve hücreye yönelik olduğunu


düşünmekteyim. Rahim bahçeyi, hurma ve üzüm ise hücreyi anlatmaktadır.
Psikolojik çözümlemede ise; ruhun beden ile yapacağı yolculukta geçeceği birçok bahçenin
ruhun olgunlaşmasında oynayacağı olumlu roller için meyveleri olduğu söylenmiştir. Bilincin
besleneceği, gıdalanacağı bahçeler bulunmaktadır.

20- Ve Şecereten tahrucü min Turi Seynae tenbütü biddühni ve sıbğin lil akiliyn

Turi Sina’dan çıkan (soy) ağaç…

Ağaç döngüsü kavramlarının bu surede yer aldığını göstermeye çalışmanın yanında bir de
dikkatlerinize sunmaya çalıştığım başka bir durum bulunmaktadır. Ağaç dönemi anlatılırken o
dönemin kitabındaki bilgiler de aktarılmaktadır. Kuran sadece kendinde olanı değil ama her
dönemin özgün bilgisini vermektedir. Gizli özne kullanılan ayetleri analiz ederken bu
minvalde yaklaşıldığında anlaşılması daha kolaylaşmaktadır.

Sayıların simgelediği kavramları ve elementlerin karşılığına ilgili yerlerde değinmesine


yeterince delil getirdiğimizden bu seferki döngüyü incelerken ağaç döneminin kitabı olan
İncil’den ayetler ile olan örtüşmeleri de vermeye çalışmaktayım.

23’ncü ayet ile birlikte Hz. Nuh dönemi anlatılıyor. İlk dönem su dönemidir. 43’ncü ayette;
‘O toplumlar ömürlerini aşabildiler mi veya erkene alabildiler mi?’ denilerek toplumlarında
dönemleri, ömürleri olduklarına vurgu yapılması bizim açımızdan önemlidir. Her bilginin, her
insanın olduğu gibi her toplumun da bir eceli, döngüsü vardır.

45’nci ayet 45/9=5 sayısını vermektedir. 5 sayısı ise toprak elementi sayısıdır. Karşımıza
toprak dönemini anlatan ayetler ve nebileri çıkmaktadır. 50’nci ayete kadar toprak dönemi
kısaca anlatılmaktadır. 1’nci ve 2’nci element dönemleri anlatıldıktan sonra Meryem a.s ve
ağaç dönemine giriş yapılmaktadır.

Görüldüğü üzere biyolojik, psikolojik benzetmelerden sonra aynı benzetmeler ile tarihsel
süreçlerde açıklanmaktadır.

50- Meryemoğlu ve annesi göstergedir/ayettir.

51-Ey elçiler/rasuller temizlerden… Ve salih amel (barışa yönelik, düzeltici, sonu iyi olan
işler)…

Dikkatiniz çekmiştir umarım; ey rasuller dendiğinde kimlere hitap edilmektedir? Bir ayet
önce sayılan isimlere, Meryem ve oğluna ve Harun ve Musa’ya seslenilmektedir. Demekki
Meryem rasuldur. Hem nebi hem rasul olarak oluşturulmuş ayettirler.

86-‘Büyük tahtın rabbi ve yedi semanın rabbi kim?’ de.

Bu ayeti 17’nci ayet ile birlikte ele alalım. Bilinçteki yedi yol ve yedi göğün öğretmeni/rabbi
cümlelerindeki yedi sayısı önemlidir. Bilindiği üzere haftanın yedinci günü Hristiyanlar için
tatil günüdür. Ayrıca İncilde yedi sayısına vurgu defalarca yapılmaktadır. Bu sayıyla İsa, İncil
ve ağaç döngüsü arasında bir bağ bulunmaktadır. Şimdilik bu hatırlatmayla yetinelim yeri
geldikçe yedi sayısı, ağaç döngüsü ve İncil bağlantısı hakkında açıklama yapmaya
çalışacağım.

İnsanın öğretmeni onu yedi aşamalı bir tedrisattan geçirmektedir. Rabbimiz bizi
dönüştürmektedir. Başımıza gelen bütün olaylar öğrenmemiz için gelmektedir. Olaylara
tepkisel davrandığımız sürece tekâmül edemeyeceğiz. Olaylara şahit-gözlemci olarak etki-
tepki sistemi dışına çıkarak baktığımızda sınamalardan daha kolay geçebiliriz. Olaylar bir illet
ise; onlarla etki-tepki dışında, duygularımızı denetleyerek, bilinçli direnç-sabırla kısaca güzel
davranışlar ile baş edebiliriz.

96- güzel davranışlarla illeti defet…

‘Kötülüğü iyilikle savmak’ düsturu İncil’de; ‘sana tokat atana öbür yanağını da dön’, ‘senden
gömleğini isteyene ceketini de ver’, ‘beş yüz adım at diyenle sen bin adım yürü’ gibi ayetler
ile anlatılmaktadır. Bu küçük fakat önemli kural üzerine İncil’de epey benzetme bulmanız
mümkündür.

İlletin etkisinde kalarak onun istediği şekilde değil senin istediğin şekilde davranman gerek.
Senin davranışında sevgiden kaynaklı güzellikler olmalıdır.

101- Sur’a üflendiğinde…

Teneffüs zili aklıma geldi. Ders işlendiği sırada, tatil zamanını başlatan, okul zili çaldığında
öğrencilerdeki derin coşku ve mutluluğu hatırladım. Hayatında mola zamanlarına ihtiyacı var.
Hayatta 3 kere mola alabiliriz. Üçüncü Moladan sonra yeni bir hayat bizi beklemektedir.

İncilden bul… Zeus’un Borusu ve İsa’nın gökten inişinde çalınan boru inancı hakkında…
Samsatlıdan alıntı yap

111-

117-

Bu surenin ırk bitig açısından değerlendirilmesine gelirsek;

23. Fal:

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi bu falda geçen çẹkịk sözcüğünün yazımında yanlışlık
görülmektedir. Bu sözcükte ikinci karakter olarak görülen U harfinin k yerine yanlışlıkla
yazılmış olabileceğini ilk dile getiren kişi Thomsen (1912, 212) olmuştur. Thomsen sözcüğün
belki çẹkẹk biçiminde okunabileceğini ama bu şekilde nasıl anlamlandırılabileceğini de
bilmediğini belirtmiştir.
Clauson (1961, 221-222)’un çUk2 : t2Iŋ yazımı için çavıŋ atıŋ “(senin) ünün2” biçimini
tasarlaması bu falın bütünü açısından isabetli olsa da çUk2 : t2Iŋ yazımındaki ön ünlü
sırasından harflerin varlığı böyle bir okumaya engeldir.
112
Erdal (1978, 96) çUk2 sözcüğünü ilk önce Divanu Lugati’t-Turk’te tespit ettiği çekik “toygar,
tarla kuşu” (MK, II, 287) olarak düşünmüş ve falda geçen ikinci cümleyi “Toygar (?) etin
kutlu olsun!” olarak çevirmiştir. Daha sonra ise yine Dîvân’da “çocuk penisi” anlamı ile
geçen başka bir çekik (MK, II, 287) sözcüğünün bu fala daha uygun olacağını düşünerek şu
çeviriyi vermiştir: “Penisinin eti kutlu olsun” (Erdal, 1997, 82-83). Erdal, bu çevirisini
verdikten hemen sonra ilk cümle ile ikinci cümle arasında herhangi bir bağlantı olmaması
nedeniyle Tekin’in ikinci cümle için yapmış olduğu “Toygar! etin kutlu olsun” çevirisini
eleştirmiştir.
Öncelikle Tekin (1993, 15)’in çevirisinin, Erdal’ın da belirttiği gibi toygara seslenme niteliği
katılması dışında Erdal’ın ilk çevirisinden pek farkı yoktur. Dolayısıyla Tekin’in çevirisini
eleştirirken Erdal’ın kendisinin önceki çevirisinin (1978) de yanlış olacağını belirtmesi
yerinde olurdu. İkincisi Erdal’ın ilk çevirisinin aksine çekik sözcüğünü “çocuk penisi” olarak
düşünüp yeni bir çeviriye gitmesinde bir önceki cümle ile bir bağlantı kurabilme hedefinin
olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle Erdal, öncelikle Dîvân’daki kekük (MK, II, 287) sözcüğü
ile ilgili “kemiği büyü ve tılsım yapmakta kullanılır” açıklamasından hareketle bu kuşun
tezeğinin de uğurlu olabileceğini, büyü unsuru taşıyabileceğini düşünmüştür. Böylece de
“doğan” tezeğini bulan oğlanın uğur sahibi olacağı kanaatine varılabilir. Yalnız Erdal, Doğan
tezeğini bulan çocuk için falda dile getirilen “Penisinin eti kutlu olsun” iyi dileği ile ilgili bir
açıklama yapmamaktadır. Böyle bir iyi dilek acaba eski Türk kültüründe mevcut muydu?

Sonuç olarak “Bir oğlan, kartal tezeğini buldu. (Senin) penisinin (Çükük) eti kutlu olsun.”
çevirisinde ilk cümle ile ikinci cümle arasında Erdal’ın nasıl bir bağlantı kurabildiği açık
değildir. Daha önce IrkB’de birbirleri ile -en azından şimdilik- herhangi bir bağlantı
göremediğimiz cümlelerden oluşan falların mevcudiyetinden bahsetmiştik. Bu fal da bu tür
fallardandır.

Sure içerisinde gökten düşen suyun oluşturduğu balçıktan (gökten düşen kartal tezeği) çocuk-
tıfl meydana gelmesi ile benzeşmektedir. Surenin başında kemiklere nasıl et giydirildiği
anlatılmaktadır. Kemik, ferj-pipi, benzer çağrışımlar yapmaktadır. İsa kutlu oğlandır.

24’ncü sure;

NUR SURESİ

Bu hexagram; geri dönüş, dinlenme günü, dönüm noktası, döngüsel tekrar, yedinci gün
başlangıcına dönüş, zarar görmeden geri dönmek, karanlığın en uzun döneminin bitip güneşin
tekrar uzun saatler görünmeye başlayacağı ‘kış gün dönümü’ 21 Aralığı simgeler. Şabat günü
tatil günü olarak 6 günlük çalışmanın ardından dinlenilen yedinci gün, anlamlarına kuvvetli
gönderme yapmaktadır.

Hatasını anlayıp dönen kimse yani tövbe etmek kavramı da buradan okunabilir. Ay’ın haftalık
döngülerine göre dinlenme/çalışma zamanlarına vurgu yapılması önemlidir. Ay dişilliği,
güneş erilliği simgelemektedir. Yeni başlangıçların zamanı Noel dinlenmesinin ardından
başlayacaktır. Kış uykusunun bu ilkesi, enerjinin kendisini yenilemesine ve dinlenerek
güçlenmesine izin verir; birçok durum için geçerlidir: bir hastalıktan sonra iyileşme; Bir süre
yabancılaşmanın ardından güvenin geri dönüşü; Eski ilişkilerin parçalanmasından sonra yeni
ilişkilerin dikkatle geliştirilmesi gibi.
Nur suresi giriş ayetlerinde zina ve iftira ile ilgili konular hakkında açıklamalar yapmaktadır.
Buradaki düzenlemenin yaşanan somut bir olay üzerine gerçekleştiği söylenmekteyse de işin
tüm zamanları kapsayıcı bir durum olduğu ortadadır. İffetli bir kadına iftira atmak ve asılsız
dedikodu yaymak daha öncelerden de olmuş bir olayı hatırlatmaktadır. Hz. Meryem’e de
atılan iftira bulunmaktadır. Allah kadınları bu tür iftiralardan koruyucu olağanüstü tedbirler
getirmektedir.

17- Güveniyorsanız süresiz olarak/sonsuza kadar buna benzer bir olayı yaşamamalısınız.

23- …İman eden iffetli kadınlara iftira atanlar kesinlikle dünyada da ahrette de
uzaklaştırılmışlardır…

28-Eğer içeride biri yoksa size izin verilinceye kadar içeri girmeyiniz… Eğer size ‘Geri dön’
denilirse geri dönün…

Geri dönmek konusuyla karşılaştık. I Ching 24’ncü hexagramdaki return-geri dönüş kavramı
için Arapça ‘rücu’ kelimesi kullanılmıştır. İngilizce return ile yakın telaffuz ilişkisi açısından
belirtmek istedim. Ri-geRİ, Törn-dön; İngilizce-Türkçe seslenim yakınlığı ortadadır.

30- Müminlere de ki; bakışlarını sakınsınlar/indirsinler…

31- Müminelere de ki; bakışlarını sakınsınlar/indirsinler…

Her iki ayetin başlangıcında yapılan bir davranıştan geri dönülmesi emredilmektedir. Gözün
döndürülmesi istenen şey; karşı cinse şehvetli bakışlar ile bakmamaktır. Genel olarak
insanlara rahatsız edici gözle bakılmaması istenmektedir. Nazar etmek, göz süzmek, kızgın ve
öfkeli bakış vb eylemlerden sakınılmalıdır.

Kadınlarla ilgili olarak 30’ncu ayetin devamı oldukça tartışmalı bir konudur. Hatta bu güne
kadar dinin temel konularının da önüne geçecek kadar merkezi bir önem taşımıştır. Mümin
kadınların giyimleri ile ilgili bir düzenleme getirilmektedir.

Nur 31’e devam…

Apış aralarının tüm yanlarını-kalçalarının iki yanını kapatsınlar, bunlardan görünenler-


gövdenin dışında doğal olarak görünenler- dışında ziynetlerini açmasınlar. Ve zinetlerini
açmasınlar kocaları dışında, hatta babaları hatta kayın babaları hatta kocalarının oğulları hatta
erkek kardeşleri hatta erkek kardeş oğulları hatta kız kardeş oğulları hatta sözleşme yaptıkları
(köle-cariye) çalışanları hatta erkekliği kalmamış yaşlılar hatta sahibi dışındaki hizmetçilere
hatta kadınların avretini anlayamayan erkek çocuklara dahi (açmasınlar).

Şu ana kadar gördüğüm tüm meallerde, tüm klasik açıklamalarda ziynet yerlerinin
gösterileceği istisna kimseler olarak sayılan kimselere bakıldığında neredeyse kadınlar tüm
ziynet yerlerini çekinmeden yakınlarındaki (erkek) herkese gösterebilecektir. Klasik meallere
göre, ayetin ikinci kısmında kocaları ile birlikte sayılan tüm şahıslar mahrem olmaktan
çıkarılmaktadır. Kadınlar bunların yanında ziynetlerini açabilirler denmektedir. Üvey oğulları,
kayınpederleri ve diğerleri karşısında. Soru şu ziynet yeri neresidir? Eğer her yeriyse (saç,
göğüs, avret yeri vs…) söz edilen bunların yanında açılmasına müsaade edilen ziynet
hangisidir? Küçük erkek çocukların yanında avret yerini hangi kadın açabilir? Hem ziynet
yerleri hem avret yerleri söz konusudur.

Ayetin ilk kısmında örtü ve baş-saç ilişkisini zorlaya zorlaya çıkaran anlayış, ikinci kısmında
çuvallamaktadır. Benim kanaatimce-doğrusu ikinci kısım, sadece kocaya yasaklanmayan bir
ziynet ve avretten sonra, bu yerlerin ‘çok yakın olsalar dahi şu şu kimselere de gösterilmesi
uygun değildir’ anlamındadır. Ayetin giriş cümlesi ise şöyledir;

‘Apış arasının tüm yanlarını (ön ve arka, kalçalarını) ve göğüslerini kapatsınlar, bunların
dışında görünenler hariç’.

Dikişsiz kumaşları üzerlerine dolayarak örtünmenin dahi lüks olabildiği bir dönemde ve
yaklaşık yıl boyunca sıcaklıkların 40 derecelerde gezindiği bir iklimde çıplaklığın doğal
görüldüğü apaçıktır. Günümüzde bile birçok yerli kabilenin anadan üryan olduklarını
bildiğimiz bir tropik coğrafyadan söz ediyoruz.

Çıplaklığın ileri safhada olduğunu göstermesi bakımından bir örnek verirsek, müşriklerin hac
yaparken tamamen çıplak hac ettikleri ve kadınların çırılçıplak tavaf etmeyi kutsal saydığı,
burada fahişelik yaparak kutsandıklarına inandıkları bir dönemdi. Müslümanlara artık, hac
ederken ‘ihram’ giyinme emri gelmesiyle bu tarz çıplak tavaf döneminin kapandığını
biliyoruz.

Bu tarz kuşanma, (kumaşın göğüslerde sarmalanması şekliyle göbeği de açıkta bırakan) Hint
diyarında halen devam etmektedir. Hümur kelimesinin Sankristçe kökenli bir kelime olması
kuvvetle muhtemeldir. Hamur, mayalanma, şarabın mayalanması, mayadaki alkolün aklı
örtmesi-aklı baştan alması nedeniyle bu kelimeyle ilişkilendirip başörtüsü çağrışımı çıkartmak
ne derece sağlıklı bir akıl yürütmedir bilemiyorum. Hümur, geldiği Sankrist dili içinde apış
arası anlamını taşıyor ve hamr ile karıştırılıyor olabilir. Hintçe de ve Arapçada khamar-kamar
kelimesi ‘Kalça’, popo, kıç, g.t anlamına gelmektedir. Günümüzde elbiseyi veya pantolonu
tutmaya yarayan ‘kemer’ sözcüğü de kökenlerini buradan alıyor olabilir. Sankrisçe ile iç içe
geçmiş bir dil olması bakımından Arapçada Khamar, hamr kelimelerinin kadının kalçası ve
apış arasının iki yanı olarak anlaşılması cinselliğin gözlerden sakınılmasının istendiği bir ayet
bütünü içinde akla ve gerçeğe daha yakın olandır. İhram, haram ile de yakın ilişki kurulması
mümkün görülmektedir. Böyle düşünürsek haram olan bölge/apış arası kastedilmiş olur.
Başörtü değil.

İngilizcede Arapçadan ve Hintçeden geçmiş veya kökenini mantığını oradan almış pek çok
kelime bulunmaktadır. O kadar ki İngilizce için, sanki Arapçanın/Hintçenin bir başka lehçesi
haline gelmiş desek yeridir. İşte bu bağlamda bir iki kelimeyi vermek istiyorum. Hemor-aid
(basur) ve Hemor-hage kanama, kan boşalması anlamlarına gelen bu kelimelerin köklerini
ayırdığımızda iki kelimenin birleşmelerinden oluştuğu görülecektir. İlki ‘Hemor’ kelimesidir.
Hem kelimesi bir elbisenin veya eteğin dikilirken kumaşın kıvrılarak kenarlarının üst üste
getirilmesine denmektedir. Yani eteğin bel çevresinin sınırlandırılması, kuşatılması içe
alınması gibi düşünebiliriz. Bel-kalça çevresindeki iki kanama yeri ifade edilirken kullanılan
kelimelerin hmr kök kelimesiyle bir yakınlığı bulunma olasılığı mümkün görünmektedir. Yine
İngilizce Ham kelimesi kıç için kullanıldığı gibi acemilik, olgun olmama, hamlık için de
kullanılmaktadır. Ham kelimesi demek ki; olgunlaşmamış, yumuşak, mayalanarak
tamamlanacak bir sürece yönelik olarak da kullanılabilmekteymiş. Hamur gibi yumuşak olan
bölgelere bu ismin verilmesi mecaz açısından da olası görünmektedir. Sonuç olarak; kanama
olan, kırmızımsı, kızarık ve hamurumsu (kıç) bölgelerin kuşatılarak kapatılması, sıkıca
sarmalanması-darp edilmesi istendiği anlaşılacaktır.

Bir başka yaklaşım olarak Ahmer-kızıl kelimesini verebilirz. Kızıl kelimesi Türkçe’de
kırmızı-al anlamına gelir. Al rengi şaman kadınları ve genelde tüm kadınları temsil eder. Al,
Alan, alıcı-dişil öğe simgesidir. İçine alan dişinin, aldığı yer olarak cinsel organına al, kız-ıl-
lık, kızlık denmesi ve derisi olmayan etin, kırmızı renginden esinlenildiği düşünülür ise neden
kızıllık ve kızlık kelimesinin aynı anlamda kullanıldığı görülür. Al-ana, Alkız inancı
dediğimiz ilk tapınç sisteminden gelen bir kavram olarak kırmızı kelimesinin kadınların cinsel
organına yönelik kelimeler türetmekte de kullanılması olağandır. Erzurumlu İbrahim Hakkı
Marifetnamesinin birinci cildinin 21’nci sayfasında şöyle der; Bu gün Kâbe duvarının bir
köşesinde bulunup öpülen Hacer-i Esved, Beyt-el Mamur’dan yadigâr kalmıştır. O taş,
KIRMIZI YAKUT iken tufanda Allah’ın emriyle siyah taş olmuştur.

Daha önce açıkladığımız üzere; bu taşın şeklinin kadın cinsel organını andırdığı ve zaten
Hacer annemizin ismini taşımasından dişil öğe olduğu belli olduğundan bu taşın ilk halinin
kırmızı yakuttan olmuş olduğunun söylenmesi bizi şaşırtmadı. Kadın cinsel organı ve kızıl,
ahmar-hamr kendisini bize değişik şekillerde göstermektedir.

Ahmer-kızıl kelimesinin kullanımını Hilali Ahmer teşkilatından yani Kızılay kurumundan


bilmekteyiz. Bahri Ahmer-Kızıl Deniz denirken de kullanılır. Ahmer kelimesi, Humret
kızıllık-kırmızılık anlamındaki kelimeden türemedir. Ayrıca humre hastalığı diye bir tür deri
hastalığı vardır ve vücut özellikle yüz ve bacaklar pul pul kıpkırmızı olur. Halk arasında
yılancık hastalığı diye bilinir. Kızıl ve kızlık kelimeleri arasında olduğu gibi anlam
yakınlaşması kurabileceğimiz bir kelime de; ahmar-humret (kızıl) ve hamr (kızlık) kelimeleri
olabilir. Hem kelimesi bel ve kalçayı, ret kelimesi ise kırmızı rengi betimlemektedir. Red
kelimesinin İngilizcede kırmızı anlamına geldiğini biliyoruz. Hint-Avrupa dil ailesi dediğimiz
dil gurubunda aynı kök ve mantıktan ortak kelimeler bulunması doğaldır. Humret kelimesinin
Arapçadaki avret kelimesi ile söylenim yakınlığı dikkatimizi çekmektedir. Bu yaklaşımla da
‘Hamr’ kelimesinin kadının kızlık-kızıl bölgesini anlattığını düşünebiliriz. Kadının ziynet
yerleri tartışmaları yapılırken, sadece göğüsler ve kalçalardır diyen bazı yaklaşımların bu
bağlamda daha gerçekçi olduğunu söyleyebiliriz. (Himar, hamar, ahmar, hamr, kırmızı,
kırmızı şarap, kıç, kalça, kemer, kıvrım, yumuşaklık-hamlık)

Bu arada söylemeliyiz ki; tarihsel olarak İslamın ilk dönemlerinde ve uzunca bir zaman,
kadınların örtünmesi sadece köle olmayan, özgür mümineler- inanırlar için geçerli sayılmış ve
kölelerin örtünmesi tam tersine engellenmiştir. Köleler ve inanırlar arasında eşitlik
oluşmaması için örtünme statü simgesi ve bu sayede erkeklerden korunma vasıtası sayılmıştır.
Başı örtünme (örterek) ile değil ama baş açarak köle ve özgür kadınlar arasındaki
ayrımcılığın kaldırılmasının istenmiş olduğunu düşünmek daha gerçekçidir. Gelenekçi Arap
kültüründeki eşitlikçi olmayan anlayış Allahın adaletine uymayacağından, inanan kadınlardan
sadece göğüs ve kalçalarının örtülmesinin istenmesi, eşit statü (inanırlık) açısından yeterli
görülmüştür. Kadınların veya erkeklerin giyim ve kuşamlarından ötürü toplumda bir üstünlük
elde etmeleri engellenmektedir. Başındaki sarık veya türban nedeniyle kimse Allaha daha
yakın değildir. Allaha yakınlık Araf suresinde denildiği gibi, takva elbisesi iledir.

Kırmızı şarap anlamında da kullanılan bir kelime vardır. Hamr kelimesi aslında tüm
mayalanan şeyleri anlatmada kullanılmaktadır. Fermente olan şeyler ham halden olgun hale
geçinceye kadar asıl renginden kırmızıya doğru değişiklik gösterir. Neredeyse tüm meyve
şarapları kızarık bir renk halini alırlar. Ekmek hamuru da pişirildiğinde kızarır ve ekmek olur.
Kızarıklık ve değişim içinde bu yüzden aynı kökten gelen Hamr kelimesi kullanılmıştır. Şarap
için mecazen kırmızı denilmektedir. Üç beyaz dediğimizde un, tuz, şeker anlaşıldığı gibi
kırmızı dendiğinde de şarap ve yumuşak bölgeler anlaşılabilir.

Hamr kelimesi yorumcular tarafından evden dışarı çıkmamak olarak da ele alınmış ve bu
yüzden Müslüman kadınların evden çıkması yasaklanmıştır.

Bu ayetin akabinde, kölelerin nikâhlanarak bekârlıktan kurtarılmaları ve ev kurmalarına


yardım edilmeleri emri gelmiştir. 33’ncü ayette ise; ‘zorlamayın dünya hayatının çıkarları için
iradeleri namustan yana olan cariyelerinizi fahişeliğe’ denmektedir.

Kim namuslu hayata geri dönmek isterse onu para kazanacaksınız diye fahişeliğe zorlamayın
denilmektedir. Köle-cariye kadınların teni üzerinden dünyalık kazanmak yaygın bir iş olarak
kabul görmekteymiş anlaşılan. Yeni bir hayata başlamak, kötü ve karanlıktan dönmek, kış gün
dönümünün ışığın doğuşunu simgelemesi gibi köle kadınlara da bahar mevsimini ve yeni bir
hayat başlangıcına (dönüş, return) olanak tanıyan ayetlerdir.

Köleliğin, fahişeliğin, çıplaklığın aşırı yaygın olduğu bir dönemde, en asgari ölçüde bir
kapanma uyarısı yapıldıktan sonra, köle kadınlara yönelik, yine kısmi bir iyileştirme
önerilmektedir. Denmektedir ki; kadınlar zorlanırlar ise onlara bir suç yoktur vebali
çalıştıranlaradır. Burada bilinmesi gereken bir durum daha vardır. Savaş esirleriyle beraber
faiz borcu nedeniyle ve bu borç başlık parası sayılarak el konulan kız çocukları da tahsilât
amaçlı fahişeliğe zorlanmaktadır. Hatta alacak tahsili vasıtasıyla sayısız kadınla evlenen pek
çok kişi, kendi kadınlarını da bu şartlarda çalıştırabilmekteydiler. Bu ayet daha sonra maksadı
dışında tevillere konu olmuş ve günümüzde kadınların iş hayatına girmeleri yönünde engel
olarak kullanılmıştır.

Hz. İsa’nın şu sözü aklımıza geldi; Ey din adamları, ey Ferisiler bilin ki fahişeler sizden önce
cennete girecekler. Deve iğne deliğinden geçerse sizde o zaman cennete gireceksiniz.

35- Allah semaların ve arzın nurudur. Onun nurunun misali; İçinde lamba bulunan kandil
gibidir. O lamba da bir sırça, o sırça sanki inciden bir yıldız gibidir ki, doğu ve batıya ait
olmayan bereketli bir ağaç olan zeytinden tutuşturulur. O zeytinin yağı kendisine bir nar
değmese de ışık saçar. Nur tümüyle nurdur. Allah dileyenden nuruna kılavuzlar. Allah kaplar
misallerle insanları…

Sureye ismini veren ayet, zeytin ağacı ve yağının ışığa benzetildiği bu ayetlerdir. Ağaç
sembolüne değinilmesi ve zeytinyağı örneğinin verilmesi ile Hz İsa’nın başına öğrencisi bir
kadın tarafından halis zeytinyağı dökülmesi arasında bir çağrışım hatırlatmaktadır. Hz İsa’nın
oruç tutulduğu vakit toplumda bunu belli edecek şekilde davranışlarda bulunmayı eleştirdiği
ve öğrencilerine; ‘oruçlu olduğunuz Allah dışında kimseler tarafından anlaşılmasın diye
başınıza yağ sürün, elinizi ağzınızı sanki şimdi yemek yemiş gibi pis tutun’ diye öğüt verdiği
İncil’de yazılıdır. Zeytin dağı ve zeytinyağı İsa a.s’ı çağrıştırdı her nedense? Bir de Maide 46
da Meryemoğlu İsa’ya verilen İncil’in ‘Nur’ olduğu ayeti aklımıza geldi. Tıpkı Tevrat ve
Kuran içinde bu sıfatın kullanılmış olması gibi.

Ağacın yanarak ateş elementine dönüşmesi ve İsa’nın kendinden sonra gelecek ateş döngüsü
nebisini nur özelliği ile haber vermesini görebiliyoruz. Şamanların ‘Dünya Ağacı’ kavramını
açıklarken değinmiştik, dünya ağacının en üstünde Allah tahtında oturmaktadır diye; işte bu
ağaç Allahın Nur’unun bulunduğu ağaç ile benzeşmektedir.

36- Allahtan izinli evlerdedir; onun isminin hatırlanması ve tanımlanması oralarda sabah
akşam onun tesbihindedirler.

37- O rical; kendilerini ne ticaret ne de alışveriş Allahın zikrinden, salâtın uygulanmasından,


zekât vermekten alıkoyamaz. Gözleriyle ve kalpleriyle dönüşecekleri süreçten korunurlar.

Bu ayet Işık evlerine ve Nur evlerine ve böyle evlerde çalışma yapan ricalin dönüşmeleri ile
ilgilidir. Görüldüğü üzere hexagram okumalarındaki gibi bir ‘dönüşüm’ün faydası
anlatılmaktadır. Bu çalışmaları yapanlar Allahın ölçüsüz rızıklarına ulaşacaklardır.
Hexagramlardaki servet öğesi vurgulanmaktadır. Dönüşüm iyi servet/rızk getirir.

Beden ve ruhun dünyada birlikte yaptıkları yolculukta 3 tane evi vardır. Mesken, kabe ve
kalp, bunlar bedenin evi, ruhun evi ve Allahın evidir. Bu üç ev ziyaret edildiğinde gerçekliğin
hatırlanması ve tanımlanması gerekmektedir. İlk ev hatırlama-zikrdir. İkinci ev onurlu yaşam
ve dik duruş, bağımlı olmama-bağımsızlık evidir. Sonuncu ev ise kendine ait sandığın
şeylerin herkese ait olduğunu kavradığın ve sahiplenme duygusundan arındığın zekât evidir.
Bedenin rızkı bağımsız olmandan geçer ve hiçbir şey ne ticaret ne de başkaları seni bağımlı
yapamaz. Beyt-el Atik yani Hürriyet evi (heykeli), Hacer-ül Esvet gibi bir kadın özgürlüğü
simgelemektedir.

Yalanlayanların işleri ise serap görüp su zannedenlerin çölde karşılaştığı durum gibidir. Eli
boş kalır. 39’ncu ayet kısaca bu minvaldedir.

40’ncı ayette verilen karanlık örneğindeki insan, öyle bir karanlık üstüne karanlık içindedir ki
burnunun ucunu göremez. Allah nuruyla nurlanmayanın durumuna verilen bir benzetmeden
sonra 42’nci ayete bir bakalım;

Semaların ve arzın mülkü sadece Allahındır hatta dönüş onadır.


Dönüş vurgusu…

44- Allah geceyi ve gündüzü birbirine (denkleştirene dek) dönüştürüyor.

Gün dönümü… Bir yıllık gece gündüz döngüsü, daire içinde (dünya üzerinde) yin-yang
sembolünü oluşturur.

47-… Sonra geri dönüyorlar…

48- … Bir de bakarsın ki onlardan bir bölümü yüz çeviriyorlar/geri dönüyorlar.

Dönüm noktalarında olumlu veya olumsuz karar vermenin neticeleri de ona göre
oluşmaktadır. Feriyk-feyk atanlar, geri dönenler anlatılmaktadır. ‘İşittik itaat ettik’ diyenler
kurtuluşa ereceklerdir. İşitme kavramına vurgu yapılmaktadır. Rasul’ü dinledikten sonra yüz
çevirmezseniz hidayet bulursunuz. Eğer itaat ederseniz Allahın sözü gereği halife olacaksınız.
Seleflerinin yerine gelecek olanlar yine bir dönüşüm, halifeliğe dönüş ile
müjdelenmektedirler.

57- Kesinlikle o yalanlayıcılar arzda aciz bırakamazlar ve onların barınağı nardır ve


döndükleri yer/dönüş yeridir.

64- … Ona döndürülecekleri süreçte, yaptıklarını bildirecektir…

İki dönüş yerinden söz edilmektedir. Ateş/nar ve ‘O’/nur.

Malumunuz ağacın dönüşeceği element ateştir. Hem nar hem nur özelliği olan ateşten söz
edilmektedir. Ağaç peygamberi (İsa) ve öğretisi yanarak, bazıları için nar, bazıları için nur
etkisinde bir ateş olacaktır.

25’nci sure;

FURKAN

25’nci hexagramın satır okumalarını başlıklar halinde verecek olursak;

a- Masumiyet; pervasızca, hesap yapmadan, samimi davranan, kasıtlı değil,

b- Dürüstlük; Dik ve onurlu olmayanların karşılığı cehennemdir.

c- Sadakat

d- Şöhreti düşünmeden hareket etmek;


e- Kaybetme korkusu kazanma beklentisi kadar hatalıdır. Tavukları yumurtadan çıkmadan
sayma. Doğmamış çocuğa don biçme.

f- Ataların vasiliğinde devam etme ve özgür ol.

Yaşadığınız olaylara ve hayata karşı, bebeklerin daha gülümsemeyi öğrenmeden önceki


masumiyetiyle davranın.

Furkan;

1-Tüm insanlara uyarıcı olarak, o kuluna farkındalığı (Furkan) indiren o yüceliktir.

2- Göklerin ve yerin kuvveleri onundur. Kuvvelerde ortaksızdır. Çocuk edinmemiştir.


Yarattığı her şeyi ölçüyle ölçülendirmiştir.

4- Ve ortalığı bulandıranlar (kâfirler) dediler; sadece onun iftiralarıdır hatta dışarıdan bir
toplulukta ona el vermiştir… Doğrusu zalim ve yalancıdırlar.

5- Dedikleri şu; önceki masallardır-İsa’ya ait (esatir-masal mı, İsa’ya ait-ilgili mi? History-
istori) onun yazdırdıkları, sabah-akşam okunsun diye.

6- Söyle; göklerdeki ve yerdeki sırları bilen (iletti-yükledi-ulaştırdı) indirdi!

Allah çocuk edinmemiştir. İsa Allahın oğlu değildir. Önceki, İsa’ya ait anlatılanları öğreten
yabancı bir topluluk değil, Sırların Bilgesi iletti.

Farkındalık bilgisinin genel ismi olan Furkan daha önce Musa a.s’a verilen kitap için
kullanılmıştı hatırlayacak olursanız. Burada sözü edilen kitabın; nebilere verilen farkındalık
bilgisi olduğunu öngörebiliriz. Neredeyse tüm kitaplar için kullanılan ortak isimlendirmeler
bulunmaktadır. Yine tüm nebilere hatırlatıcı bilginin (Zikir) verildiğini de söyleyebiliriz.

Burada odaklanmamız gereken husus, bilgiyi verenin samimiyetsizliği iftirası yapılmasıdır.


Yapılan iftiralardan biri de samimiyet sorgulamasından sonra başka bir kavmin verdiği destek
üzerinedir. Hem kendisinin uydurduğu hem de bu uydurmaları başka bir toplulukla birlikte
yaptığı karalaması anlatılmaktadır. Samimiyet ve dürüstlük vurgusu bu hexagramın tahlilinde
ilk satırların deşifre edilmiş kavramlarıdır.

Altıncı ayet bilginin sırları bilen tarafından indirildiğini söyleyerek konuya noktayı
koymaktadır. Altı; Allah ve baba kavramını da içinde barındıran bir sayı olmakla ayetin
içeriğiyle de uyuşmaktadır. ‘Göklerdeki ve yerdeki sırların âlimi rahim ve gafurdur’ denilerek
söz edilen bu gizlerin rahimlik ve gafurluk özelliğine yönelik olduğu vurgulanmaktadır.

7- Bu nasıl rasul? Yemek yiyor çarşılarda geziyor. Onun mahiyetinde bir uyarıcı melek
gönderilemez miydi?
8- Onun bir hazinesi ve yiyecekleri bahçası olmalıydı. Zalimlerin dediği; ancak büyülenmiş
adamdır peşinden gittiğiniz.

9- Keyiflerince benzetmelerle kapladılar seni. Saptıklarından çıkış yolu bulamazlar.

10- Onun yüceliği inşa eder; sana, açıkça daha hayırlısını, tahtından ırmaklar akan bahçeleri
ve köşkleri oluşturur senin için.

11- O saati de yalanladılar. O saati yalanlayanlara alevli ateş hazırladık.

12- O mekândan girmeden işitirler onun derinlerdeki öfkesini ve soğuk uğultusunu

Dik ve onurlu durmayanlar için cehennem tasviri yapılmaktadır. Ve iftiracıların, peygambere


verilmesi gerektiğini düşündükleri şeylerin alasını da vereceğini söylemektedir. Hexagram
okumalarının ikinci satırındaki omurgasızların gideceği yer olan cehennem vurgusu aynen
tekrarlanmıştır.

‘Keyiflerince benzetmelerle kapladılar seni’ ayeti üzerinde durulması gerekmektedir. İncil’de


bir ayette Hz İsa için ‘benzetmeler yapmadan bir şey anlatmazdı’ denmektedir. Genellikle
benzetmeler yoluyla yaptığı anlatımları öğrencilerine daha sonra açıklayan bir peygamber
profili olarak karşımızda duran Meryemoğlu İsa Mesih’tir. Takipçileri tarafından benzetmeler
konusunda aşırıya gidilerek etrafı kuşatılan, darb edilen yani zorlanarak kaplanan kişi için tüm
nebilerdir diyebilceğimiz gibi, burada Hz İsa’ya özel olarak atıf yapılmaktadır diyebiliriz.

13- Bağlanmış olarak orada dar bir mekâna atıldıklarında, ‘Yetiş ey ölüm’ diye bağırırlar.

14- Bu gün bir değil birçok ölüm dileyin.

17- Onları ve Allah dışında tapındıklarını haşredeceği süreçte der ki; ‘Benim kullarımı siz mi
saptırdınız, yoksa onlar mı saptılar?’

18- … Sen onları ve atalarını mallara boğunca unuttular ve topluca bozuldular.

I Ching hexagram okumalarındaki; eski krallar, yani atalarının bildirdikleriyle/gördükleriyle-


mirasıyla beslenmeye devam eden tutuklu beyinler özgür olamayacaklardır.

Dar mekân, dar kapı olarak İncilde yer almaktadır.

19- … Artık ne kendinizden savmaya ne de yardım bulmaya gücünüz yetmez.

20- Senden önce elçi yaptıklarımız da çarşılarda gezip dolaşır ve yemek yerlerdi. Sizleri
birbirinizle saflaşıp olgunlaşmanız için oluşturduk, bilinçle direnin.

Her yaşama yağmur yağmalıdır. Böyle günler devir daim eder insanlar arasında. Güneş açtı
mı her yeri ısıtır. Bizim oralarda ‘Hiç yorgansız yatmadın mı?’ derler adama. Birbirimiz için
sınav objesi olarak saflaşıp arınacak ve halife-usta olacağız. Hayat Ustası diplomamızı ise
hacc-hayat yolculuğunda alacağız.
23-Yardımcılıklarını boşuna oluşturduklarını, amellerin gerçek yapıcısı olduğumuz açığa
çıktığında anlarlar.

25-Göklerdeki bulutların yarıldığı meleklerin peşi sıra indiği zaman

26- O an mülk Rahmanın hakkıdır.

27- Nefsine zulmedenlerin ellerini ısırıp; ‘Keşke rasul ile birlikte yürüseydim’ dedikleri andır.

İki kere yardım-yardımcı, nasıra kelimesi geçmektedir. Nasıra’lı İsa yani ‘Yardımcı İsa’
isminin Hristiyanlar için kullanıldığını daha önce söylemiştik. Doğaüstü sayılan Hz İsa’nın da
yemek yiyip çarşılarda gezdiği, onun diğer insanlardan ve nebilerden farkı olmadığı
söylenmektedir. Yardımcıları-Havarilerinin içinden de onu ilah edinenlerin yardımcılıklarının
heba olduğu ve ahrette kendilerine dahi yardım edemeyecekleri vurgulanmaktadır.

Bulutların yarılıp meleklerin indiği sahne ise İncilde anlatılan ve Hz İsa’nın yeryüzüne geri
döneceği günü tasvir eden ayetler ile benzemektedir. Bu benzetme Marifetnamede
geçmektedir.

Son ayette ise pişmanlık içinde olan bazı havarilerin son yürüyüşünde Hz. İsa çarmıha doğru
yürürken onunla yürümeyip kaçışmalarına gönderme yapılmış gibi görünmektedir.

30- Rasul dedi ki; Ya Rab (Öğretmenim)! Kesin olan şudur; kavmim anlatılanın (Kuran)
dışına çıktı.

31- Apaçıktır, her nebi için suçlulardan düşman oluşur… Senin (rabbin) öğretmenin hadi ve
nasıradır.

Kavmim Kuranı terk etti! Kavmim Kuranın (anlatılanın) dışına çıktı!

Terk etmek ile dışına çıkmak arasında epey bir fark bulunduğunu takdir edersiniz. Buradaki
vurgu anlatılanın dışına çıkılmasıdır. Terk etmedikleri halde ellerinde ve dillerinde Allahın
anlattıkları bulunduğu halde uygulamayanlar deşifre edilmektedir.

‘Hadi’ yani mehdi bir nasıra-yardımcı öğretmenden söz edilmektedir. Bilindiği gibi marangoz
mesleği yanında Hz İsa için Muallim yani öğretmen (Rabbi) mesleği de vurgulanır. İsa a.s’ın
üçüncü mesleği ise tabiblik, hekimliktir. Bir Şamanın olmazsa olmaz özelliği yani şifacılıktır.
O Celile gölünde balıkçılık yapan bir balıkçıydı aynı zamanda. Balığın karnında üç gün kalıp
yeniden dünyaya dönen Yunus a.s gibi İsa a.s’da 3 gün mezarda kalıp yeniden dünyaya
dönmüştür. Senin öğretmenin kılavuz ve yardımcıdır…

Şuara, şairler suresinde olağanüstü sözler söyleyen kamlar aklımıza gelmişti. Şamanların trans
halindeyken söyledikleri şairane sözler ile vahiy gelirken ki peygamberin halleri
benzeşmektedir.

32- Ortalığı bulandıranlar dedi ki; ona anlatılan tek bir cümle olarak inmeliydi… Anlatılanları
beyninde sabitledik ve bölümlü okuttuk.
33- Hak olarak açıklaman ve güzel yorumlaman için sadece, meseleleri.

Benzetmeler (mesel) ile ilgili doyurucu açıklamalar ve güzel yorumlar yapmak özelliğine
vurgu İncil’de Hz İsa için de yapılmaktadır.

40- Doğrusu ki bela yağmuruna tutulmuş o şehre uğradılar. Onlar görmediler dönüp
haşrolacaklarını.

44- Yoksa sen onların çoğunluğunun işittiğini…

İşitme vurgusu ile dönüş-sarmal döngüsüne inanmayanların zirvedeki hayatlarının çukurda


nasıl sona erdiklerini gösteren şehir kalıntılarına vurgu yapılmıştır. Tarih sarmalının
oluşturduğu tepe ve dip noktalarında tıpkı denizdeki dalgalar üzerinde sörf yapıldığı gibi sörf
yapamayanlar boğulacaklardır.

45- Görmedin mi Rabbin gölgeyi nasıl uzattı dileseydi onu elbette sakin kılardı. Sonra güneşi
ona delil kıldık.

46- Sonra onu kolay bir kabzediş ile kendimize kabzetik.

47- Geceyi sizin için elbise oluşturan, uykuyu ölüm kılandır o gündüzü kavuşma-dirilme
oluşturdu.

Gölge, Hz İsa’yı simgelemektedir. Allah onu kolay bir tutuş ile kendine kabzetmiştir. Gece
gündüz, ölüm diriliş metaforu ile bu gönderme desteklenmektedir. Allahın Hz. İsa’yı yüce bir
kata aldığı ve ölmediği ve yeniden kavuşma gününe vurgu yapılması ile bu benzetme
kuvvetlenmektedir.

Tarihsel bir vurgu olarak ele aldığımız bu ayeti, Jung’ın arketip-gölge kişilik kavramıyla
ilişkilendirmiş ve psikolojik izahını da yapmıştık. Tasavvuf çözümlemesi olarak Hacivat-
Karagöz isimli gölge oyununun, insanın kendi gölge kişiliği ile mücadelesini hicivleştirmesi
olduğunu vurgulamıştık. Aynı zamanda bu ayetin evrenin holografik yapısını da anlattığını
‘gelecek bilimi ve insanlığın korunumu kanunu- Havva’yı kim doğurmak İster? İsimli kitapta
açıklamıştık.

Şimdiye kadar değinmediğimiz bir gölge kavramına, Samsatlı Lukıanıs’un Sosyal Yayınlar
tarafından Nurullah Ataç’ın çevirisiyle yayınlanan 1992 yılı basımlı ‘Seçme Yazılar’ isimli
eserinin 339’ncu sayfasında anlatılan öyküde rastlamaktayız. Öykünün başlığı Menippos ya
da Nekyomanteia. Menippos bir gün dostu Philonidesin karşısına acayip kıyafetler ve başında
külah ile çıkar ve yer altı dünyası Hadesten geldiğini söyler. Ölüp dirildiğini mi iddia
ediyorsun? Diyen dostuna; ‘hayır ben diri olarak gittim ve geldim’ der ve orada yaşadıklarını
ve gördüklerini anlatır.

Menippos: Güneşe karşı duran bedenlerin gölgelerini bilirmisin?

Philonides: Bilirim elbette.


Menippos: İşte o gölgeler; öldükten sona bizi gölgelerimiz suçluyor, biz yaşarken ne
yapmışsak ölümümüzden sonra ahrette onlar anlatılıyor; onların her dediklerine inanılıyor…

Lukıanos bu eserinde yaşadığı dönemdeki felsefi ve dini tartışmaları deneysel akıl


yöntemleriyle eleştirmekte ve özellikle pagan inançlarını ve diğer dini hurafeleri
çürütmektedir. M.S 150 yıllarında Samsat’ta yaşadığı ve eserlerini burada yazdığı bilinen bir
bilge kişidir. Hristiyanlığın ilk yayılma yıllarında anadoludaki düşünce ortamını da gözler
önüne sermektedir. Bu eserdeki akıl yürütme teknikleri için şapka çıkartmak sözü çok hafif
kalacaktır. Özellikle Ay’a ve Uzay’a yolculukların anlatıldığı kurgusal bölümleri okuyunca
günümüzden 1900 yıl önce yazılmış olmasına inanamazsınız. Günümüzde uzay
yolculuklarında elde ettiğimiz bilgileri o günlerde birisinin birebir hayal etmiş olması
neredeyse mucizedir.

Ahrette yaşanacaklar ve sorgulama sahnelerinin anlatımıyla devam eden öyküde dikkatinizi


çekecek olan bir simge hayvan vardır; Kerberos. Bu ismi Kerubiler olarak Tevratta
görmüştük. Cennetin kapısında Bekçilik yapan-Yakın koruma olan melekler denmekteydi.
Mısır’daki Sfenks Piramidinin önünde bekleyen Aslan heykelleri bu kavramın en önemli
somut göstergesidir. Kurb-yakınlık, kavramı ile Arapçadaki kelb-köpek kelimesi arasındaki
ilişkiyi daha önceki kitaplarımızda incelemiştik.

İnsanın gölgesinin yani nefsinden yaratılmış eşinin, ikinci kişiliğinin kendisine şahitlik
yapacağı ve ona kesin inanılacağını anlatan bir öyküdür.

Netice olarak ‘Gölge’ kavramı değişik boyutlarıyla işaret etmeye çalıştığımız bir olgu olmakla
birlikte insanoğlunun her zaman aklının bir köşesinde sorgulamaya devam ettiği bir
bilinmezliktir.

53- O, tatlı mı tatlı bir suyla, tuzlu-acı bir suyu birbirine salan ve aralarında engel oluşturandır
ve birbirlerini dışlarlar.

54- Sudan yarattı o ve insandan soy ve hısımlık oluşturdu. Rabbin ölçülüdür.

61- Onun yüceliğidir, gökte burçlar oluşturan; sırça ve yansıtıcı kamer.

68- Onlar Allahın haram kıldığı nefsi katletmezler hak olan dışında (sadece hak olanı) ve zina
etmezler ve Allah dışında tanrıyı dışlarlar.

Güneş (sırça) ve kamer, ağaç ve ateş elementi nebilerine gönderme olabilir. Hristiyan
simgeciliğinde güneş ve ay benzetmeleri ile kastedilen ilahi ruhun kaynak ve ayna arasındaki
ilişkisidir. Cinayet ve zina vurgusu önemlidir. İsa a.s’a ve İncil’e göre boşanma yasaktır ve
kim boşanırsa zina yapmış sayılır. Katolik nikâhı bu anlayışın sonucu olarak çıkmıştır.
Boşanma sonrası evliliğe izin vermeyen ve bunu zina kabul eden bir anlayıştır.

71- Kim tövbe edip salih amel işlerse. Muhakkak tevbesi kabul olmuştur.
Kibirli ejderhanın tevbe etmesi gerek. 25’nci hexagramın son satır okumalarından. Sure
numarasıyla aynı olan 25’nci hexagramın son satırlarının çözümlemesinde tevbe etmeye
vurgu yapılmaktadır.

75- İşte onlar sabretmeleri sonucu yüksek köşklerle ve dirilik ve barış ile karşılanırlar.

Yahya ve İsa a.s’ın diri olması gibi yukarıda anlatılan şekilde anlatılanlara uyanlar dirilik ve
barış ile karşılanacaklardır.

Şu’ara Suresi; Aydınlanma

26’ncı ırkB (Irk Bitik);


(Fal şöyle) der: Şafak söktü. Sonra yer aydınlandı. Sonra güneş doğdu.
Ardından her şeyin üzeri aydınlık oldu. "Öylece bilin: (Bu fal) iyidir."

26’ncı hexagram; KONTROLLÜ GÇ

Diğer başlıklar: Büyüklerin Tamir Gücü, Büyük Besleyicinin, Büyük Güçlerin Tamiri, Büyük
Biriktirme, Büyük Birikim, Büyük Depolama, Büyük Nazırlık, Büyük Yapı, Büyük
Tutukluluk, Güçlü Potansiyel Enerji Tarafından Kısıtlama Büyük Tamir Kuvvetleri, Kontrol
Altındaki Enerji, Güç Kısıtlı, Süblimasyon, Gizli Güç

Ayaküstü : Kontrollü Güç , sağlam ve doğru olma anlamına gelir. Konusu, kamu hizmeti
pahasına ailenin gelirlerinden hoşlanmıyorsa, iyi bir servet olacaktır. Büyük dereyi geçmek
avantaj sağlayacaktır.

Wilhelm / Baynes: Büyüklerin Taming Gücü. Azim furthers. Evde yemek yememek iyi bir
servet getirir. Büyük suyu geçmek için bir kişiyi ilerletir.

Blofeld: The Great Nourisher, doğru sebat sürdürür. Evde yemek yemediğiniz için iyi
şanslar. Büyük nehirden (denizden) geçmek için elverişli bir zaman. [Belki de yurtdışında
uzun bir yolculuğa çıkıyorum.]

Liu: Büyük Güçleri Tamir Etmek. Süreklilik faydaları. Evde yemek yememek iyi bir
servettir. Büyük suyu geçmek fayda var.

Ritsema / Karcher: Büyük Birikim. Deneme toplama. Yerinde değil, kabul ediliyor. Hasat:
Büyük Nehri geçmek. [Bu hexagram, durumunuzu, neyin değerli olduğunu tanımlayan aşırı
bir endişe olarak açıklar. Çeşitli şeyleri bu merkez fikrin kontrolünde tutmanın, onu ele
almanın en uygun yolunun olduğunu vurguluyor ...]

Shaughnessy: Büyük Depolama Alanı: Belirlemek için fayda var; Evde yemem hayırlı; Fort
büyük nehir için yararlı.
Cleary (1): Büyük Nazırlık bölümünde ısrar etmek faydalı olacaktır. Evde yemek yememek
güzel; Büyük nehirleri geçmek faydalıdır. [Bu altıgen, ruhsal embriyoyu besleyen
inkübasyonu temsil eder. Bu yolda gücü hala kullanmaya, gücü kullanmamaya
yarar. Dolayısıyla diyor ki: "Geveze etmek çok faydalıdır." Buradaki saflık sessizlik
demektir. Hasat gücü yetiştiriyor. Hala, aktif olmamak iyidir - eğer biri halen bu gücü
korur; Biri aktifse, bu durum hasar görür. Bu, "dokuz yıl duvara bakan" olarak adlandırılan
çalışmadır.]

Liderler, geçmiş kelimeleri ve eylemleri bol miktarda bilerek erdemlerini arttırırlar.

," duvara bakan dokuz yıl " olarak adlandırılan çalışmadır. Referans, Bodhidharma'ya (Zen
Budizmini Çin'e getiren patrik) aittir; Aydınlanma elde edilinceye kadar dokuz yıl duvara
dönük olarak meditasyon yapıyordu

İnsanlığın büyük çoğunluğu dış koşullarına göre yönetilir, ancak üstün insan, kendi yönünü
belirleyen, çevreyi veya ona tepkisini değiştiren kişidir. O kaderinin ustasıdır.
Gareth Knight - Kabalistik Sembolizm

Şuara,

1- Ta siin miim

Tahsin ismi verilen erkek çocukları olduğunu hatırladım. Taha ve Yasin isimleri ile ilişkili bir
başlangıç vurgusu bulunmakta.

2- Bunlar apaçık yazılı işaretlerdir.

4- Gökten ayetleri üzerlerine-kendilerine indirmeyi/ulaştırmayı inşa ederiz, rezilce boyunları


bükülürek kılavuzlanırlar.

Nüzul kelimesinin Türkçe karşılığı, genellikle ‘indirme’ kelimesi ile verilmektedir. Aslında
gönderici bir kaynak ile alıcı arasındaki bir alışveriş durumu için ‘indirildi’ denilmesi iki
bakımdan doğru olmaz. Birincisi gönderene bir mekân tahsis etmiş olunur. Hâlbuki gökte
olduğuna inanılan bir Allah anlayışı şirktir. İlahi hiçbir varlık için bir yer ve zaman
varsaymamak gerekir. Buradaki ‘Sema’ gökyüzü olarak değil simge dilindeki anlamında
düşünülmelidir. Sema kelimesi; beyni, bilinci anlamında yerine konulduğunda ayet şöyle olur;
Bilincinden kendisine göstergelerimizi ulaştırmayı inşa ederiz. Ayet bu şekliyle ele
alındığında göstergelerin gidip geldiği yer; insanın kendisi olur. Anlaşılmaktadır ki insanın
kendi bilincinde idrak ettiği ayetler yine kendisine ulaştırılmaktadır. Bu çalışma sistemini
oluşturan, inşa eden ise Allahtır. Cebrail kavramını bu minvalde düşünün!

İç sesinizi dinleyin!

Günümüzde iletişim kelimesi bu anlamı (Nüzul) daha iyi açıklamaktadır. Kalp gözünüzün ve
algılarınızın açık olmasına çalışın. Evrende her an her yerde olan ilahi sesi algılayabilirsiniz.
Görüldüğü gibi bilincin-şuurun mekânı olmadığı gibi Allahın da mekânı olmaz.
Bu suredeki 192’nci ayet de aynı konuyla ilgilidir: Ve innehu letenziylü Rabbil alemiyn

193- Nezele bihirruhul emiyn

194- Ala kalbike li teküne minel münziriyn

İnsan-lar-ın öğretmeninden (rabbinden) ulaştırılmış/iletilmiştir.

İletilen kesin güvenilir özbilgidir.

Kalbine ki uyarıcılardan olasın.

İnsanın rabbi Allahın öğretim sisteminde insanın aklına zorla-cebren sokulan özbilgi vardır.
İnsan özbilgiden uzaklaşır veya bu bilgide bozulma oluşursa, rablik (öğretim) sistemi içinde
bozulmayı onarıcı bir program (Cibril) bulunmaktadır.

26’ncı hexagramın anlamının; büyük tamir gücü, zorlayarak onaran kuvvet olduğunu
anlatmıştık. Cebrail-Cibril kelimesi, cebir-zorlamak kökünden gelir. Zorlamak, zorlayarak
parçalara ayırmak matematikte cebir ilmine verilen isimdir. Cibril de bu manadan Allahın
zorlayıcı kuvveti olur. Zorlayarak onaran-tamir eden Allahtır.

Ruhul Kudüs ve ruhul emin, güvenilir özbilgi ve arındırılmış-sade özbilgi anlamlarında


düşünebiliriz. Öğretim sisteminin (rablik) bir özelliği olarak, onarıcı kuvvet (Cibril)
vasıtasıyla insanın beyninden (semadan-şuur boyutundan) kendisine ulaştırılan iletiler kesin-
güvenilir özbilgilerdir.

Ruhsal embriyonuzu büyütmek için, sessizlik içinde sadece iç sesinizle konuşarak-gevezelik


ederek dokuz yıl geçirdiğinizde büyük onarım gücü (Cibril) sizi uyarıcılardan yapabilir. Bir
anda şafak söker, her yer aydınlanır. Dokuz yıl duvara dönük oturarak aydınlanan bilge keşiş
gibi Hz. Musa’da çölde 9 yıl geçirirerek aydınlanmıştır.

7- Görmezler mi arzda; anlattık her çiftten nebatı

Her çiftten nebat kavramı önemli bir I Ching kavramını çağrıştırmaktadır. Hexagramların
sekiz çift öbeklendiği beşli dizilim vardır. Sekiz çiftten oluşan beş farklı gurup bulunur.

10- Zalimler kavmine git Musa; diye seslenmişti rabbin. (Seslenme-konuşma öğesi…)

11- Firavun kavmi korunmak ta mı?

12- Dedi; rabbim yalanlanmaktan korkuyorum

13- Göğsüm sıkışıyor, lisanım çözülmüyor, Harunu elçi yap. (Lisan-konuşma öğesi…)

14- Korkuyorum, Katledilmektir onların üzerimdeki hakkı

15- Hayır! Der; ayetlerimizsiniz, biz sizinle birlikteyiz, işitiriz. (İşitme-duyma öğesi…)
17- İsrailoğullarını bizimle gönder. (bizim elçimizdir)

18- Dedi; veli olarak terbiye ettik, ömründen senelerin bizimleydi.

19- Faullü-hatalı öldürücü fiili işledin…

20- O hatayı yaptığımda ben sapmışlardandım.

21- Korkumdan firar ettim. Rabbim hibe ettiği hüküm ile beni elçilerden kıldı.

22- Bana nimetin; İsrailoğullarını çalıştırmandan elde ettiklerin içindir. (Duvar ustası ve diğer
becerilerinden dolayı denmektedir)

23- Firavun dedi ki; Peki Rabbül Alemiyn neyin nesidir?

24- Dedi; semaların, arzın rabbidir ve eğer yakın iseniz, arasındakilerin denmemiş midir?

İşte gökte bir Allah kavramına inanan Firavuna verilen cevap; Allah her yerdedir. Böyle
olunca gökteki Allahın yerdeki halifesi-gölgesi olan Firavunun dayandığı temel düşünce
çökmüş olmaktadır.

Devam eden ayetlerde geçmiş ve gelecekteki insanların ve tüm diğer yaratılmışların rabbi
olduğu vurgusu yapılmaktadır.

29- Dedi; yabancı-başka-dış ilahları tutturursan kuyularda (kuyu hapsi) yitip gidersin.

Âlemlerin Rabbi kavramı öğretiliyor ve öğretim sisteminin işletim yöntemi (Nüzul-Cibril)


açıklanıyor. 26’ncı hexagramın en önemli konularından zorlayıcı onarım gücü ile ilgili
ayetlerden sonra takip eden ayetlerde hexagramın diğer konusu olan denizi geçmek-nehri
geçmek kavramı anlatılacaktır.

62’nci ayete gelene kadar Firavun yandaşlarıyla Hz. Musa arasındaki tartışmalar
anlatılmaktadır. İp ve asa simgeleri üzerinden yapılan tartışmalarda Musa galip gelir ve 26’ncı
hexagramın bir diğer kavramı olan ‘dışarıda yemek yemek iyidir’ kavramına uygun olarak;
Firavun yandaşlarını Firavunun sofrasından yemek yemeden de yaşayabileceklerine ve
Firavunun evini terk etmeleri gerektiğine ikna eder. Kendisiyle beraber olanları yanına alarak
yola çıkar. Çölde tek çeşit yemek ile gelecek olan başarı anlatılır. Dış ilahın sağladığı yemeği
redderek kendi yemeklerini dışarıda-çölde yerler.

63- Bahre asanla darp et diye vahyettik Musa’ya. Yarıldı, patladı büyük vadi oldu her bölüm.

Bahr, deniz veya büyük nehir geçmek kavramı aynı 26’ncı hexagramdaki gibidir. Nuh ve
gemisiyle kurtulanlar ile Musa’nın yardığı denizi geçerek kurtulanlar aynı kavramı açıklar.
Sure boyunca verilen diğer peygamber kıssaları Rabbil alemiyn kavramını açıklamaya
yöneliktir. Kendi ayakları üzerinde onurlu ve dik durarak geçimlerini sağlayanlar Allahın
öğretim sisteminde başarılı ve mutlu olurlar. Firavunlara bağımlı olmamak için zahmetsiz
sunulan yemek yerine çölde zahmetle elde edilen rızkı bulma büyük görevi için harekete
geçmek yani nehri geçmek gerekir. Böyle yapanları (Allah) varis kılacaktır yeryüzünün
hazinelerine. Rızkının peşinde gurbetçi olanları yeryüzüne mirasçı kılacaktır.

221- Şeytanın ilettiklerinden haber vereyim mi?

222- İlettikleri kimseler tüm kendini aldatanlardır.

224- Şair geçinenlere (şamanlara) içi boş olanlar tabi olur.

225- Görmez misin onlar bütün hayal vadilerindedirler.

İlahi bilgilerin alındığı öğretim sisteminden kendilerince bilgi aldıklarını iddia edenler ve
onlara inananların bilgilerinin rahmani olmadığı, şeytani olduğu ve hayal dünyasında
yaşadıkları vurgulanmaktadır. İki tarafı yüksek yamaçlarla çevrili bir vadinin dibinde gerçek
dünyaya çıkamadan yaşamaya kendilerini mahkûm edenler kendilerini aldattıklarından ötürü
bunu yaşarlar.

"En zorlu şeylerde dahi hareket üretmek, büyüklerin evcilleştirilmesi. En büyük şeylerde dahi
hareket yaratmak, Tao'yu gizemli bir şekilde güçlü yapan şeydir.Dünyadaki en itaatkar olan
şey, dünyadaki en zorlu şeyin üstesinden gelebilir - maddi olmayan arızalar giren şey " denir.
Sizin olmadığınız kişiyi denemekten kaynaklanan sürekli hayal kırıklığının ötesinde, herhangi
bir yarık ya da aralık yoktur. Vadiler. Kontrollü Güç'in özü budur.

227- Ancak onlardan (şairlerden-şamanlardan) güvenip ve barışa yönelik düzeltici eylemler


yapanlar ve Allahı hatırlamayı çoğaltırlarsa zulüm tesir etmez o kullara ve fakat-ancak
onlardan zalimlerdir devrimle devrilecek.

İnkılâp ile devrilecek olan; ruhuna zulmeden onu zulmet-karanlıkta bırakan Allahın nurunun-
ışığının içeri girmesine izin vermeyenler olacaktır. Ruhsal embriyoyu büyütecek özbilgi
iletimini engelleyecek hayal vadileri oluşturan kişiler ve burada yaşayan kişilere yönelik bir
devrim haber verilmektedir.

Vasiyet, merakla, egonun merkezi ve temel işlevi olarak tanınmaz. Çoğu kez çeşitli sürücülere
ve hayal gücüne karşı etkisiz olduğu için değer kaybetmiştir ya da şüphe ile kendi iddiasına
(iktidara muktedir) yol açacağı düşünülmüştür. Ancak, ikincisi vasiyetnamenin saptırılmış bir
kullanımı, vasiyetnamenin görünen boşluğu yalnızca hatalı ve akılsız bir kullanımdan
kaynaklanmaktadır. Vasiyet-vahiy, yalnızca hayal gücü ve diğer psikolojik işlevlere karşı
durmaya çalışırken etkisizdir; diğer taraftan, becerikli ve dolayısıyla başarılı bir şekilde
kullanılması diğer tüm işlevleri kasıtlı olarak seçilmiş ve onaylanmış bir amaca yöneltmek ve
yönlendirmekten ibarettir.
Roberto Assagioli - Psikosentez

Vahiy; evrensel bilgi siteminden ulaştığımız-iletilen özbilgidir.


Karar: Kontrollü Güç, iradedir. Ego, bütünün iyiliği için çalışmak için bencilce hoşgörüyü
reddeder. Böyle bir ruhla, büyük dönüşümler mümkündür

Kontrol Edilen Güç , İpektir - evrendeki tartışmasız en yaratıcı güçtür, çünkü doğru
kullanılırsa her şeyi başarabilir.

Vasiyet, merakla, egonun merkezi ve temel işlevi olarak tanınmaz. Çoğu kez çeşitli
uyarıcılara-sürücülere ve hayal gücüne karşı etkisiz olduğu için değer kaybetmiştir ya da
şüphe ile kendi iddiasına (iktidara muktedir) yol açacağı düşünülmüştür.Ancak, ikincisi
vasiyetnamenin saptırılmış bir kullanımı, vasiyetnamenin görünen boşluğu yalnızca hatalı ve
akılsız bir kullanımdan kaynaklanmaktadır. Vasiyet-vahiy, yalnızca hayal gücü ve diğer
psikolojik işlevlere karşı durmaya çalışırken etkisizdir; diğer taraftan, becerikli ve dolayısıyla
başarılı bir şekilde kullanılması diğer tüm işlevleri kasıtlı olarak seçilmiş ve onaylanmış bir
amaca yöneltmek ve yönlendirmekten ibarettir.
Roberto Assagioli - Psikosentez

" Egemenliğin kamu hizmeti pahasına ailesi gelirlerinden hoşlanmaması halinde iyi bir
servet olacaktır" ego'nun özgür seçim yanılsamalarını terk ettiği bir görüntüdür.Psikolojik
olarak iç kompleksler, ego olmadığı sürece durumu enerji tüketirler Tezahürünü kontrol etme
iradesine sahiptir Altıncı altındaki her satır, iktidarın bir tür kısıtlamasını tasvir eder - yalnızca
en üst satırda, kullanılabilecek enerji var. Üstün insanın, eski bilgeliği incelemesi önerilir.
Evvelkilerin kitabında da yazmaktadır. Kendilerindeki yazılanları bildikleri halde!!! Diğer
yandan (örneğin iş konusuyla ilgili bir soru), sırrını ve başvuruların gizliliklerini ve
uygulamalarını keşfetmek Mysteries, Perennial Philosophy'dedir; bu, sağlam ve kurulmuş
uygulamalarla bağlantı kurmak için başvurabilir.

Daha büyük felsefi anlamda, her yaşın gelişen yanılsamalarının, kitlelerin doğum ve ölüm
tekerleğine bağlı kalmasını ve aynı temel derslerin sonsuz varyasyonlarını sürekli olarak
tekrarlamasını sağlıyoruz. Her birey sonunda bu döngülerden kaçmaya hazır olduğunda,
Aşkınlığı bulunabilen eserin kadim ve ebedi şablonu içindedir.

Ben ile temas yoluyla negatif döngüler bozulabilir ve pozitif döngüler başlar, ancak
bunun gerçekleşmesi için her zaman bir Dağı'nın Kontrol Edilen Güç cebrail
değerini gerektirir .

Dingili bir arabanın altına sıkıca tutan ahşap parçalar çıkar. Ileti işletim sistemi

Editör: Düşük trigramayı bir tür gaz olarak, üst trigramı da fren olarak düşünün ve sürüş
veya "araba kiralama" imajına sahip olun. İyi bir şoför, aracı hedefine doğru ilerletmek için
gaz ve frenleri gerektiği gibi kullanır. Mecazları değiştirmek için, bir usta samuray savaşçısı,
savaşın Zen'iyle o kadar uyumludur ki, ilerlemesi ve geri çekilmesi (gaz ve frenler) bir çeşit
şiir aşkına erişir. "Günlük egzersiz" , İş gereksinimlerinin dinamik ve sürekli değiştiği
anlamına gelir - dün uygun bir cevap olan şey bugün tamamen yanlış olabilir, ancak yine
yarın esastır. Değişikliklerin üstünde sürekli olarak yer almalıyız. Verilen hiçbir şeyi kabul
etmeyin. Çizgi, bize bunun ne kadar zor olduğunu açıkça söyler: "Onun dersinin zorluğunu
fark etmesi avantaj sağlayacaktır." Ritsema / Karcher "at" ı tercüme eder: "... Doğal dünyada
güçlü güç simgesi, ejderhanın karşılığı ..." Burada görüntülendiği bağlamda, bu enerji
iradenin kontrolü altındadır ve tam performans gösterebilir. Konfüçyüs yorumunda Benliğin
ve ego'nun bu görüşte uyuştuğunu söyleriz. Genel imge denge arayan güçleri - sonuçta olumlu
ve olumlu niyetle - öneriyor.

Her tür strateji için, günlük yaşamda savaş durumunu korumak ve günlük duruşunuzu savaş
durumuna getirmek gerekiyor.
Musashi - Beş Halka Kitabı

A. Sürekli değişen bir durumun üstünde durarak iradenizi kullanmaya çalışın. Savaşçı ruh İşi
geliştirir.

Boğanın henüz boynuzu yok. Büyümelerini şekillendirmek ve tahterevizi önlemek için bir
parça ahşap eklemek olağanüstü önlemlerin bir örneğidir ve önlem her zaman iyidir.

Siu: Adam, vahşi gücü, genç bir boğanın büyüyen boynuzlarına başlık koymak gibi
zamanında önleyici tedbirler ve olağandışı tedbirlerle yeniden eğitiyor.

Kanat: Aslında, sizi geride bırakan şey, büyümenizde size yardımcı oldu. Kaynaklarınızı
erken gelişmelere harcamak yerine, güçlü bir potansiyel
enerji rezervi oluşturmuşsunuzdur . İyi şans.

Editör: Blofeld, Shaughnessy ve Cleary, "boğa" yerine "öküz" ü oluşturuyor - talihsiz bir
kelime seçimi. (Bir öküz kastreli bir boğa olduğundan, çizginin anlamı karışıktır.) Görüntü,
büyür, yani olgunlaşır ve birikir enerji kaynaklarından biridir. Bu birikimi daha yüksek bir
ideal ya da niyetin yapısı ( "başlık" ) içinde şekillendirmek , onu kontrol altında tutmak ve
özerk bırakılmasını önlemektir. Psikolojik olarak, metafor, bilinçliliği arketip idealine uygun
olarak şekillendiren İşin kuralları ("Eski Adamların Sözleri ve İşleri") gibi bir şekillendirme
şablonunu önermektedir. Bu disipline edilmiş arasındaki farkın meselesini ortaya koymaktadır
Yüceltme ve baskı:

A. Gücünü kanalize edin, dürtülerinizi şekillendirin, iradenizi yapılandırın, niyetinize


odaklanın. Daha sonra kontrol yetersizliği önlemek için kısıtlamalar uygulayın
B. : Bir domuz güçlü ve tehlikeli bir hayvandır. Bırakın hadım edilmesine izin verin ve
mızrakları kalmasına rağmen, onları kullanmaktan çok alakalı. Beşinci satır,
kötülüğün ilerlemesini bastırmak olan görevinin altı çizginin hükümdarıdır. Güçlü
ikinci hat ile karşılaşma tehlikeli olur, ancak hükümet, ikiinci hattın küçültüleceği
erken önlemi bir kastrılanmı domuz etinin durumuna soktu. Sadece kötülük değil, iyi
bir servet var.
C. TAVSİYELER VE PARAFRAZLAR
D. Siu: Adam, temel kaynağını kontrol ederek vahşi gücü boşa çıkarıyor.
E. Kanat: Kontrolsüz büyük bir gücün köklerini keserek, engellenebilir ve
yönlendirilebilir. Bu dolaylı yaklaşım doğrudan savaş veya çatışmadan daha
iyidir. İyi şans.
F. Editör: Buradaki fikir, bir süblimasyon. Yüceltmek "daha yüce ol" - yani daha düşük
bir dürtü daha yüksek bir dürüye dönüştürmektir: ince olanın içine kaba olanı yeniden
biçimlendirmektir.
G. Zamanında atılan bir dikiş dokuz düğme/gömlek kurtarır.
Bir nalın bir atı, bir at bir süvariyi… bir memleketi kurtarır
Hayvan unsurları, içgüdüleri ve arzuları, İlahi Ruh onları aydınlatmadan ve insana
dönüştürmeden önce var olmuşlardır. İnsanın hayvan ruhu, kozmik hayvan unsurlarından
türetilir ve bu nedenle hayvan krallığı hayvan insanının babasıdır. İnsan, hayvan babası
gibiyse, bir hayvana benzemektedir; Eğer hayvan unsurlarını aydınlatabilen İlahi Ruh'a
benzerse, o bir tanrı gibidir. Eğer sebebi kendi hayvan içgüdüleriyle absorbe edilirse, hayvan
nedeni olur; Eğer hayvan arzularının üzerine çıkarsa, melek olur.
Paracelsus

26: Potansiyelin Engellenmesi

Bu, akıllıca istifa edildiğinde artan büyük güç - güç sınırını işaret eder. Barajlanmış bir nehir
gibi, ya da kapağı açık olan bir pişirme kabı, gücü tutan ve barındıran büyük bir potansiyel
üretir. Normal zamanlarda, günlük ritüel ve alışkanlık, yaşamı emrederek sakinleştirmenize
yardımcı olur; Fakat büyük fırsat zamanlarında güçlü bir kişiliğin gücü gereklidir. Bu
potansiyeli kanalize etmek ve en üst düzeyde başarıyı yakalamak için odaklanmış dikkat
gereklidir.

Şu anda olanlarla ilgili olarak, kayda değer miktarda enerji ve desteğe ihtiyacınız var. Bu, iyi
fikir ve planlarınızı toplayıp organize ederek yaratıcılığını beslemek için doğru
zamandır. Böylelikle, büyük ve zorlu teşebbüsler bile başarılı olabilir.

Harika olacaklar için gizli bir güç kaynağı geçmişin incelenmesidir. Akıllı ve başarılı
erkeklerin ve kadınların yaşamları, dünyaya gömülmüş hazineler gibidir. Günümüzdeki
derslere çağın derslerini uygulayarak bu değerli hazineleri ortaya çıkaranlara iyi şanslar gelir.

Satır Yorumlarını Değiştirme


Satır 1 (alt satır)
İlk pozisyonda değişen bir unsur, şu anda bir dürtüyü hareket ettirmek zorunda bıraktığınızı
gösterir. Güçlü ilerlemeler yapmak isteyebilirsiniz, ancak yolunuzda bir engel var. Kendinizi
oluşturun ve bastırılmış enerjileri boşaltmak için daha iyi bir süre bekleyin. Bu arada, tutmak
gücünüzün artmasına yardımcı olacaktır.
Hat 2
Şimdi mücadele etmenin bir anlamı yok. Sana karşı gelen güçler çok güçlüdür; Sabırla
beklemek zorunluluktur. Mevcut duruma gönderin ve biraz zaman ayırarak kendinizi
hazırlayın. Bu şekilde, enerjiniz zamanında doğru bir şekilde harekete geçer.

Hat 3
Engel yollardan temizlendi; Yeni atlarla binmek zamanı geldi. Zihinleri aynı olan insanlarla
ve iradelerle çalışmak iyi bir servet getirir. Büyük bir barikatın kaldırılmasını izleyen
dönemde, yalnızca önümüzdeki zorluklar için değil aynı zamanda arkadan gelen tehditler için
de uyanık olun. Engel kendi tutumundaydı, birlikte göstergeyi birden fazla kaldırmak zorunda
kalabilirsiniz. Bu, en iyi odaklanmış dikkat yetkileri belki de kendi gücünden daha güçlü olan
başkaları ile birleşerek gerçekleştirilir.

4. satır
Vahşi bir kuvveti sınırlamak için alınan erken önlemler talihsizliği önler. Tıpkı antik
zamanlarda olduğu gibi, genç boğaların alnına bir tahta tutturulmuş ve boynuzları zararsız
hale getirmiş, bu yüzden büyük zarar görmeden pervasızca güçlerini engellemek akıllıca
olacaktır. Bunu yaparken iyi şanslar oluşur, çünkü önleme iyileşmeden iyidir. Yıkıcı güçler
tehdit edildiğinde olağanüstü önlemler alınması gerekir. Bu durumda, yıkıcı gücün sizin
içinizden gelmiş olabileceği ihtimalini göz ardı etmeyin.

5. satır
Güçlü bir kuvvetle karşı karşıya kalırken, meydan okumayı dolaylı eylem yoluyla karşılamak
çoğu kez en iyisidir. Matador, boğayı yolunu kapatarak değil, dikkatle kenara atarak ve
gücünü biraz sıkarak boşa çıkarır. Canavarın anlayışıyla, onun üzerinde güç kazanır. Benzer
şekilde, kişinin meydan okumasının kaynağını anlamak, onu zorlayabilir ve güçsüz hale
getirecektir. İyi şans sizi bekliyor.

Satır 6 (üst satır)


Yüce şans! Yakın geçmişte geçici sınırlamalarla engellenen büyük ve güçlü kuvvetler şimdi
güç ve momentum oluşturuyor. Şimdiki zamanda kuvvetli ilerlemek için yaratıcı güçlerinizi
kullanın; Akımla binmek. Yeni bir sorumluluk seviyesi kabul etmekten çekinmeyin. Şimdi
büyük bir olumlu etki yürütmek için bir fırsatınız var.

Bize gelinceye kadar köprüden geçmememiz söylendi. Ancak bu dünya köprüleri aşanlara
aittir.

Hexagramların yorumlarında vurgulanan bir kavram olan aynı düşünceye sahip topluluk
olarak eylemde bulunulmasına bu surede de rastlamaktayız.

56’ncı ayette: ‘Doğrusu biz hazırlıklı bir topluluğuz’ diyen Firavun’a karşı olan Musa ve
yanındakiler kitlesel olarak karşılaşmakta ve mücadele etmektedirler.

Yine hexagram çözümlemelerinde geçmiş-antik bilgilere başvurulmasından söz edilir.

196- Doğrusu O önceki Zeburlarda vardı.

*27. Fal:
Bu falda en çok emsi- sözcüğü üzerinde durulmuştur. emsi- sözcüğünü Thomsen (1912, 212-
213) ve Clasuon (EDPT, 164b.) em- “emmek” ile ilişkilendirirken Erdal (1978, 98) sözcüğün
kökünün ad olduğunu belirtip sözcüğü em “ilaç” sözcüğüne gelen +sI eki ile açıklamak
istemiştir. Erdal’ın sözcüğün kökünü ad olarak 116 tasarlaması yerinde ise de kendi
çözümlemesine göre emsi- sözcüğünün anlamını vermemesi ve tasarladığı anlam ile sözcüğün
faldaki yerini belirtmemesi de eksikliktir.
Tekin (1993, 36), emsi- sözcüğünü Erdal’ın çözümlemesine paralel fakat Erdal’ın
anlamlandırmasından farklı bir biçimde, günümüz Türk dillerinden Yakutça dengi ile
açıklamıştır. Ona göre IrkB’deki emsi- sözcüğü bugün Yakutçada emtiy- “zehirlenmek, zehirli
olmak”86 anlamına gelen sözcükle aynıdır. Tekin’in bu açıklaması aslında faldaki düğümü
çözecek niteliktedir; çünkü falda anlatılan kısa hikâyede koyunun kurttan kurtulduğunu, kurt
tarafından yenmediğini görmekteyiz. Bu durumun gerçekleşebilmesi için de kurdun ağzının
deva bulması yerine zehirlenmesi daha mantıklıdır.
________________________
IrkB’de yukarıda değindiğimiz kạmşayu : umatın : turur “kımıldayamadan duruyor(lar)”
ifadesinde olduğu gibi birkaç kez tekrarlanan ifadelerle karşılaşmaktayız. Bu falda görülen :
ẹsẹn : tükẹl “sağ salim” yapısı da ayrıca 15. Ve 42. fallarda görülmektedir. Bu üç falın sonucu
da iyi sonuçlanmaktadır.

3’ncü evi 19 ile 26’ncı sureler olarak kabul etmiştik. Astrolojide 3’ncü ev ikizler burcuna
denk gelmektedir. Dişil ve Eril yönlerin bir arada olduğu bir burç olan ikizler Meryem ve oğlu
ile anlatılmaktadır. Yengeç burcu ise dördüncü ev olarak 27 ve 36 arasında anaçlığı
anlatacaktır. Birden bire astroloji ile sureler arasında bir ilişkiye vurgu yapmamızı
yadırgamayalım. Allahın bilgi hazineleri sonsuzdur ve onun kelimeleri tükenmez ve bizi bir
çok konu hakkında bilgilendirir.

NEML – Karınca, Ağaç Karıncası

1- Ta Sin. İşte apaçık yazılar ve anlatılan işaretler.


2- Güvenenlere müjde ve kılavuz!
3- Kesinlikle onlar, salâtı-yardımlaşmayı dengelerler ve fazlalıklarından arınırlar ve
sonraki yazılanlara yakın olurlar.
4- Sonraki yazılanlara güvenmeyenler, ne yaptığını bilmeden ziyandadır.
5- İşte bunlar var ya, kötü azaptadır ve sonraki yazıları hüsrandır.
6- Egemen Bilge’nin katından aklına anlatılmaktadır.

Bu sure ilk zamanlarda Tasin olarak adlandırılmıştı. Taha, Tasin, Yasin erkek isimleri
olarak kullanılmaktadır. I Ching hexagramlarında 3 sayısı ve 3’ncü ev ilk erkek çocuğu
temsil etmektedir. İlk erkek çocuğu olarak simgelenen Hz: İsa için kullanılan isimlerin bu
surelere ad olarak verildiğini varsayabiliriz. Tekrar hatırlatalım istedim.

Sonraki yazılanların yani geleceğimizi inşa eden eylemlerimizin en faydalısı salâtı


dengelemek gösterilmiştir. Yardımlaşma-dayanışma ve fazlalıklardan arınma
geleceğimizde hüsrana uğratmayacak işlerdendir. Fazla kilo, fazla eşya, fazla para ve
fazladan birktirdiğimiz her şeyden arınmamız bizi mutlu edecektir.

Neml suresinin başlangıç altı ayeti ilgisiz gibi durmaktadır. 27’nci Hexagram ve 27’nci ırk
bitik ne anlatıyor diye baktığımızda ilk özellik olarak karşımıza ‘Beslenme, rızık’ kavramı
çıkmaktadır.

Irk bitik 27; Dedi ki: Zengin bir adamın koyunu ürküp kaçmış, bir kurda rastlamış.
Kurdun ağzı zehirlenmiş. Sağ kalmış. Böylece bu iyidir.

Görüldüğü gibi yardımlaşma, dayanışma içinde olmaya inanmayanları börü-kurt


ısırabilirmiş. Ne yaptığını bilmez halde şaşkın dolaşan güvensizler ziyandadırlar. Ayrıca
belirtmek isterim ki İncil’de 100 koyunu olan zengin bir adamın kaybolan bir koyununun
ardından üzüntüsü ve ona olan sevgisinin anlatıldığı ayetler İncil ile ırk Bitik ve I Ching
arasında yakın anlatım tarzı ve konu birliğinin de göstergesidir.
Hexagramların yorumlanışlarına genel bir bakış attığımızda 27’nci dizilimin nelere vurgu
yaptığını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz.

Beslenme, sağlıklı bir diyetten çok şey ifade eder. Bakım verici işlevdir. Doğru yeme, kendine
özen gösterir; Evde sağlıklı yemekler sağlamak ailenin bakımının bir yoludur. Harika bir kitap
veya ilham verici bir müziğin bestecisinin yazarı, genel olarak insanlığa - kendi eserine
derinlemesine bakmak ve meyvelerini dünyaya sunarak besler.

İnsanları, kendi hayatlarında beslediklerini gözleyerek bilebilirsin. Vücutlarını besliyor ve


ilgileniyor musunuz? Ruhlarını, akıllarını ve ahlaki değerlerini geliştiriyorlar mı? Etrafında
olanları besliyor ve bakım yapıyorlar mı? Eğer öyleyse, enerjilerini kendilerine kime
adarlar? En başarılı insanlar yeme ve içme, düşünme ve hayal etme konusunda
ılımlıdır. İnsanoğlunun daha doğasını besleyerek dünyayı güçlendiriyorlar.

Sağlıklı ve zahmetli bir tutum zayıflatan düşünceleri göz ardı ederek iç düşünce ve
dürtülerinize dikkat edin. Akıllıca bir kişi yiyecek ve içecek tüketiminde ılımandır, aksi
takdirde rahatsızlığa neden olabilir; Geçici zevklerin rahatsızlıktan önce gelebilmesi olgun
karakteri etkilememektedir. Aynı şekilde, geçici imkânlar arzusu kendinize ya da başkalarına
acı çekmenizi önlemek için sözlerinizde ve eylemlerinde ayrımcı olun. Karakterinizi
zenginleştirin; çevrenizdeki herkesi doğal olarak beslersiniz.

Satır 1 (alt satır)

Kıskançlık, sağlıklı hırs kayasının karanlık alt tarafıdır. Kendine acıyarak beslenen derin bir
hıyanet, her zaman talihsizliğe neden olur. Gıpta etme eğilimine karşı koymak için kendine
güven aşılamak-uygulamak; Kendini kontrol altına al.

Hat 2
Günlük ekmeğini kazananlar, başkalarının sadakati altında yaşayanlardan çok daha mutlu
olurlar. Diğerlerinin cömertliğine aşırı bağımlı olmaya devam etmek talihsizliğe neden
olur. Kendi yakacaklarını (odununu) kesenler iki defa ısıtılırlar.

Hat 3
Gerçek beslenme beden veya zihnin "önemsiz gıda" lehine reddedildiğinde, doğal güç hızlı
bir şekilde kaybolur ve önemli başarılar zorlaşır.

4. satır
Uygun bir neden için yardım isterken, aç kaplan kadar hevesli olmalı. Kuruluş, ortak yarara
hizmet etme derecesine kadar, başkaları sizin kararlılığınızı takdir edecektir. Sadece güçlü bir
buhar kazanı üreterek trenin motoru dağ geçidini ölçeklendirebilir. İyi şans.

5. satır
Dinlemek öğrenmek başarı getiriyor! Zorlayıcı görevlerle karşı karşıya olduğunuzda, bilgece
ve algılayıcılığa göre kişisel tavsiyelerde bulunulmalıdır. Ancak, birinin tavsiyesi sizi kritik
bir durumdan geçtiğinde, kendi başınıza başarılı olduğunuzu düşünerek kendinizi
suçlamamalısınız. Bir sonraki görevinize devam ederken diğerine bağımlılığınızı tanımanız ya
da talihsizlikle yüzleşmeniz gerekir.

Satır 6 (üst satır)


Yüce’ler tarafından bir yük yüklenir, çünkü bu insanlardan gelen nüfuz büyüktür ve altındaki
kişilerin beslenmesi için bir şekilde sorumludurlar. Bunun farkındalığı eylemi
engellememelidir; General ne olursa olsun birliklerini günlük olarak beslemek
zorundadır. Sorumlu tutumlar iyi şans, istikrarlı liderlik ve akıllı kararlar vermesi için,
iktidarla birlikte gelen sorumluluğun devam eden bir bilinci, çoğunlukla tükenmesini
önlemenin en iyi aracıdır.

Beslenme ile ilgili olarak İncilde anlatılanların I Ching hexagram çözümlemeleriyle ilişkisini
görebilmek açısından aşağıdaki geniş paragrafı alıntıladım.

Bir gün îsa şakîrdlerini çağırarak dağa çıktı ve orada oturunca, şakirdleri yanına geldiler ve
ağzını açıp onlara şunları öğretti: Allah'ın bize bahşettiği nimetleri büyüktür. Bu nedenle,
gerçek bir kalple ona hizmet etmemiz gerekir. Ve madem ki yeni şarap yeni kaplara konuyor
ve öyle de, eğer benim ağzımdan çıkan yeni akideyi alacaksanız, sizin de yeni adamlar
olmanız gerekmektedir. Hemen size söylüyorum ki, nasıl bir kişi gözleri ile göğü ve yeri bir
arada göremezse, Allah'ı ve dünyayı sevmek de işte böyle imkânsızdır. Ne kadar akıllı olursa
olsun, hiç kimse, birbirine düşman iki efendiye hizmet edemez; çünkü biri seni severse, diğeri
senden nefret edecektir. İşte, ben size gerçekten söylüyorum ki, Allah'a ve dünyaya (bir anda)
hizmet edemezsiniz, çünkü dünya yalancılık, aç gözlülük ve eza ile cefa doludur. Bu
bakımdan, dünyada rahat edemez, ancak zulüm ve yenilgi görürsünüz. Dolayısıyla, Allah'a
hizmet edin ve dünyayı hakir görün. Benden ruhlarınız için sekinet elde edeceksiniz;
sözlerime kulak verin, çünkü size doğruyu söylüyorum. Gerçekten, bu dünya hayatına
ağlayanlara ne mutlu, çünkü onlar rahata ereceklerdir. Dünyanın zevklerinden gerçekten
nefret eden yoksullara ne mutlu, çünkü onlar Allah'ın hükümdarı olduğu ülkenin zevklerini
bol bol tadacaklardır. Gerçekten, Allah'ın sofrasından yiyenlere ne mutlu, çünkü onlara
melekler hizmet edecektir. Siz hacılar gibi yolculuk ediyorsunuz. Bir hacı, yolu üzerindeki
saraylar, tarlalar ve başka dünyalık şeylerle eğler mi kendini? Emin olun ki, hayır! Ama o,
yolu üzerinde kullanışlı ve işe yarar olan hafif ve para eder şeyleri taşır. Bu, şimdi size bir
örnek olmalıdır ve eğer bir başka örnek daha isterseniz, anlattıklarımın hepsini yapasınız diye
onu da vereyim. Dünyalık arzuylan kalbinize ağırlık etmeyin. (Şöyle) diyerek: Bizi kim
giydirecek? Veya Bize kim yemek verecek? Rabbımız Allah'ın, Süleyman'ın tüm
ihtişamından daha büyük bir ihtişamla giydirip beslediği çiçeklere, ağaçlara ve kuşlara bakın.
Ve O sizi yaratıp kendi hizmetine çağıran, kadınlar ve çocuklar dışında sayıları
altıyüzkırkbine varan kulları İsrailoğulları'na çölde kırk yıl gökten kudret helvası indiren ve
giysilerini eskiyip yok olmaktan koruyan Allah, sizi beslemeye de kadirdir. Size söylüyorum,
gök ve yer tükenecek; yine de O'nun Kendi'nden korkanlara olan rahmeti tükenmiyecektir.
Fakat dünyanın zenginleri, zenginlikleri içinde aç ve sonludurlar. Geliri artıp duran bir zengin
vardı ve (şöyle) derdi: Ne yapayım ey ruhum? Çiftliklerimi yıkacağım, çünkü onlar küçüktür;
yeni ve daha büyüklerini yapacağım, böylece sen zafer kazanacaksın ey ruhum! Vah zavallı
adam! O gece ölüverdi. Yoksulları düşünmeliydi. Ve bu dünyanın haksız zenginliklerinin
sadakasını alanlarla (sadakalarıyla!) arkadaş olmalıydı; çünkü onlar gök sultanlığında
hazineler getirirler. Söyleyin bana lütfen, paranızı bankaya, bir bankere, verseniz, o da size
verdiğinizin on katını, yirmi katını verse, böyle bir adama her şeyinizi vermez misiniz? Fakat
size söylüyorum, Allah sevgisi uğruna ne verir ve ne harcarsanız, geri yüz katını ve sonsuz bir
hayatı alacaksınız. Allah'a hizmet etmekle ne kadar sevinmeniz gerektiğini görün işte.
Hiç mümkün müdür ki, kendi oğlundan daha çok ayakkabılarına bakan bir insan bulunsun?
Kuşkusuz ki, hayır. Şimdi, kuşlara (bile) bakarken, Allah'ın seni terkedeceğini ne kadar da az
düşünmen (hiç düşünmemen) gerekiyor. Ve ben neden kuşlardan söz ediyorum? Bir ağacın
yaprağı (bile) Allah'ın iradesi olmadan düşmez. Bana inanın, çünkü size gerçeği söylüyorum
ki eğer sözlerime kulak verirseniz, dünya sizden çok korkacaktır. Çünkü eğer o,
kötülüklerinin açığa çıkmasından korkmuyorsa, (o zaman) sizden nefret etmiyecektir; fakat
açığa çıkmasından korkuyor, bu nedenle de, sizden nefret edecek ve size zulüm edecektir.
Eğer, sözlerinizden dünyanın hiç hoşlanmadığını görürseniz, onu kalbte tutmayın, fakat
Allah'ın sizden daha büyük olduğunu göz önünde tutun; kim dünyanın sevmediği ve hakir
gördüğü böylesi bir akla sahipse, onun akıllılığı delilik kabul edilir. Eğer Allah sabırla
dünyaya katlanıyorsa, o zaman sen de onu kalbine mi yerleştireceksin? Ey yeryüzünün tozu
ve çamuru! Sen sabrınla ruhuna sahip olacaksın. Bu bakımdan, eğer bir kimse, yüzünün bir
tarafına bir yumruk vuracak olsa, ona vurması için öbür yanını teklif et. Kötülüğe karşılık
verme, çünkü en kötü hayvanlar böyle yapar; fakat kötülüğe iyilikle karşılık ver ve senden
nefret edenler için Allah'a yalvar. Ateş ateşle söndürülmez, ama suyla söndürülür: îşte böyle,
size diyorum ki, kötülüğün üstesinden kötülükle değil, aksine iyilikle geleceksiniz. Güneşi
iyilerin ve kötülerin (birlikte) üzerine doğuran ve yağmuru da aynı şekilde (yağdıran) Allah'a
bakın. Evet, işte herkese iyilik yapmanız gerekiyor; çünkü kanunda (öyle) yazılıdır: Kutsal ol,
çünkü senin Allah'ın (olan) Ben kutsalım; temiz (ve pak) ol, çünkü Ben temizim (ve pak); ve
kâmil ol, çünkü Ben kâmilim. Size cidden söylüyorum ki, bir hizmetçi efendisini memnun
etmek için çalışır ve efendisini memnun etmeyecek herhangi bir giysi de giymez, sizin,
giysileriniz iradeniz ve sevginizdir (Takva libası). Bakın, Allah'ı, Rabbımızı razı etmeyecek
bir şeyi istememeye ve sevmemeye dikkat edin. Emin olun ki, Allah dünyanın debdebesinden
ve şehvetlerinden nefret eder, bu bakımdan siz de dünyadan nefret edin.

Buraya kadar 27 sayısının genel anlamı üzerine kutsal kitaplardaki yazılımın örtüştüğünü
göstermeye çalıştım. İncil ve Kuran arasındaki benzeşme açısından özellikli bir ayetler bütünü
ile karşılaştık. Fazlalıklardan arınma ve yardımlaşma sonucu elde edilecek yakınlık Allaha
olacaktır.

Şimdi Neml suresine devam edelim.

Sonraki sekiz ayet Hz. Musa’nın ateş algılaması ve ateşin içindeki ve çevresindekilerin
bereketli kılındığının söylenmesi, ateşin içinde ‘Ben Allahım’ diye seslenilmesi anlatılır.
Devamla asasını yere atması emri ile asanın hızla kıvrılarak yılan gibi hareket ettiğini gören
Musa’nın korkması anlatılır. Allah katında elçiler korkmaz! Ancak zulmeden başka.
Zulümden sonra kötü davranışını düzeltene gafur ve rahiymim. Denmektedir.

7- Musa ahalisine dedi; ben bir ateş algıladım ya ateşle ilgili bir haber getiririm yahut kor
bir ateş getiririm. Belki ısınırsınız’
8- Bir ses algıladı; ‘Ateş ve çevresindekiler bereketlidir ve insanların Rabbi Allah
Süphandır’ diyen.
9- Ya Musa! Doğrusu ben büyük bilge olan O Allah benim.
10- Asanı at! Asasının sanki çevik bir yılan gibi hareket ettiğini hissettiğinde arkasına
bakmadan dönüp kaçtı. Ya Musa tuhaflaşma/korkma! Doğrusu benim katımda resuller
korkmaz/tuhaflaşmaz.

Asa’nın yere atılması ve kıvrılarak hareket etmesinden korkması benzetmesi önemlidir.


Bilindiği gibi asa fallus simgesidir. Güç ve otoriteyi, baskın, etken eril kuvveti temsil eder.
Dışsal kuvvetlerin insanda oluşturduğu güven duygusu asa ile özdeşleştirilmiştir. Ancak
asanın temsil ettiği güçler elinden çıktığında buna dayanarak kendinde oluşturduğu özgüven
kaybolduğunda Musa-İnsan korkuya kapılmaktadır. Dışsal simgelerin verdiği suni güçler
kaybolduğunda ortaya çıkan korku düzleminden çıkmanın bir yolu olarak Allah rahmeti-
sevgisi gösterilmektedir. Sevgi tüm korkuları yok edecek tek ilaçtır. Korku sihiriyle insanları
yönetenlere karşı ilaç olarak ‘sevgi sihiri’ önerilmektedir. Allahtan korkmanın tek ölçüsü
onun sevgisini kaybetme korkusu olabilir mi?

12- Elini koynuna sok, sağlıklı bembeyaz çıkar, bunlar Firavun ve toplumuna 9 ayet
içindedir…

13- Göstergelerimiz onlara göründüğünde dediler ki; ‘Bu apaçık sihirdir’

14-Ululanmaları/büyüklenmeleri ve yakından algıladıklarını karartmaları/zulmetmeleri


sonucu fesad çıkaranların sonu nasıl oldu bir bak!

Toprak-Musa dönemi olayı anlatıldı. Ateş içindeki ve çevresindeki bereket kavramı-simgesi


vurgulandı. Ateşin içindeki Meryem tablosu aklımıza geldi. Resimde ateşin içindeki
Meryem’in elinin altında çocuk İsa bulunur. Ateşten bir hitap algılaması, seslenilmesi element
döngüsünde ateşin söndüğünde ardında bıraktığı küllerle toprağı beslemesi özelliğine
vurgudur. Ateş toprak için berekettir ve onu besler. (Hatırlayınız; 5 döngü arasındaki
besleme/beslenme sınırlama/kısıtlama ve teşvik/aşırı teşvik ilişkilerini beden sağlığında
kullanan geleneksel Çin tıbbı ile ilgili verdiğimiz bilgileri) Kontrollü anız yakma sonucu
toprağın verimi artar. Aborjinler bu yöntemle çalı yakma işini 50.000 yıldır bilip
kullanmaktadır.

Ateşi ve çevresini bereketli kılmanın bir başka anlamı da bulunabilir. Meryem ve çocuk İsa
tablosunda sembolize edildiği gibi Hz. İsa’ya ve döngünün son elementi olan ateş-nur
nebisine yönelik bir vurgu sayabiliriz. İçindeki ve çevresindeki ile bu iki nebi (İsa,
Muhammed) vurgulanmış olabilir. Her ikiside Allahın Nuru’dur. Çalıdaki ateş vurgusu ağaç
ve ateş arasındaki besleme ilişkisini de anlatmaktadır. Çalı-ağaç İsa, ateş Muhammed a.s’ı
simgelemektedir. Hz. Musa’ya çalıdaki ateşten konuşan Allah için; İsa ve Muhammed a.s
birlikteliğiyle sembollenmektedir diyenler bulunabilir. Aslında Allah, İsa ve Muhammed yani
ağaç ve ateş simgeleriyle Musa’ya konuşmaktadır. Kendisinden sonra gelecek iki nebiyi
vurgulamakta da olabilir.

Elin bembeyaz çıkması ve asanın hareketi 9 gösterge içindedir. Arınma, saflaşma, bembeyaz
olma, iniş çıkışlı, kıvrımlı ve ani değişimli hayat yolunda gidilerek varılacak bir sonuçtur. 9
değişim vardır. 9 hareketli kıvrak bölgenin merkezinde kalp-arş bulunur. Elinizi kalbinize
götürdüğünüzde bembeyaz çıkmasını istiyorsanız bu hızlı değişimlerden korkmadan
yaşamanız gerekmektedir. Asa korkuyu, göğüs-koyun-kalp ise sevgiyi simgelemektedir.
Eliniz asaya değil kalbe tutunursa arınırsınız. Korkuya değil sevgiye teslim olun.

Bütün hareketli döngülerin, değişimlerin arasında (1:su-toprak, 3-4: ağaç-toprak, 6-7:metal-


toprak, 9:ateş; dört elementin arasında hep bir toprak (2-5-8) konmuştur. 9 sayının karşılığı
olarak) sabit ve nötür olan toprak elementinin simge isminin (Musa’nın) bu değişimler
karşısında korkması vurgusu tam isabet olmuştur. Sabit ve nötür, garantici toprak insanı
bilinmeyenden ve değişimden korkar. O kendini güvenceye alacak şekilde birktirmeyi ve
gayrimenkul (taşınmaz, sabit mal) edinmeyi sever. Dolayısıyla toprak döngüsü kitabı (Tevrat)
ve şeriatına uyan ümmet de (Beni İsrail) servet biriktirme konusunda diğer kitap ve
ümmetlere göre birinci sırada olacaktır. Sabit olan asanın yılan gibi kıvrımlı hareket
etmesinden korkmak; değişim ve dönüşümden, belirsizlikten korkmak anlamındadır.

27’nci hexagramın konusu olan besleme-beslenme ilişkisinin ikinci basamağı metal döngüsü
ile anlatılacaktır.

15- Davud’a ve Süleyman’a ilim verdik.

16- Süleyman Davud’a varis oldu ve dedi; Ey insanlar bize Kuş Dili öğretildi. Bize her
şeyden verildi. Doğrusu bu apaçık onun delilidir.

17- Süleyman için ins ve cinden ve kuşlardan ordular toplandı. Onları yönlendiriyordu.

18- Nihayet Karınca Vadisine geldiklerinde; dişi karınca: Ey karıncalar meskenlerinize girin!
Süleyman ve orduları sizi ezmesinler/yok etmesinler.

19- Bu sözden dolayı gülümsedi ve dedi: Rabbim… annelerime ve bana verdiğin nimetlere
teşekkür ederim ve barışa yönelik düzeltici işler yapmaya zorla ve sevginle beni barış -için
çalışan- hizmetkarın kıl.

Karıncayı dahi incitmeyecek bir yaşam sürmek gerekir. Ordular varsa onların beslenmesi
generalin vazifesidir. Orduların beslenmesi, başka canlıların yok edilmesine neden olmadan
onların yaşadıkları meskenleri yok etmeden yapılması gereken bir işlem olmalıdır. Ayrıca
karınca vadisi tanımıyla bir memleket kastedildiği sanısı uyandırmaktadır. Dişilerin egemen
olduğu bir vadi!

20- Serbest bıraktığı-saldığı kuşlardan hüdhüd geri dönmedi yoksa kaybolanlardan mı oldu?
Dedi.

21- Ya güçlü bir işaret-delil gösterecek gecikmesine ya da şiddetli bir azapla


azaplandıracağım.

22- Sonunda geldi ve dedi ki; ‘Bilmediğiniz bilgi ile geldim ve yakın haber getirdim
Saba’dan.
23- Büyük arşı-tahtı olan ve her şeyden verilmiş ve hükümdarlık yapan bir kadın vardı
doğrusu.

24- O ve kavmi Allah dışında secde ediyorlardı güneşe ve işlerini süslü göstermişti şeytanları,
bozdukları doğru yolu bulamazlar.

28- Şu yazdığımı-kitabı götür onlara bırak. Sonra geri çekil, bak bakayım nasıl algılayacaklar.

29- Dedi; Ey önderlerim doğrusu kitabı kerim (yazılı anlatı-mektup) iletildi tarafıma.

30- Süleyman’dandır o kesin. Kesinlikle o sevgiyle seven Allah ismiyledir.

31- Büyüklenmeyin ve Müslüman olun.

32- Dedi; Ey önderlerim bana görüşünüzü bildirin… Sizinle görüşmeden emir vermeyeceğim.

33- Dediler; biz kuvvetli ve şiddetli savaşçılarız… Emir sana aittir. Emrin kararı senindir.

34- Dedi; Melikler bir ülkeye girdiler mi, orayı bozguna uğratır ve halkın güçlülerini güçsüz
kılarlar…

35- Doğrusu onlara nazire olarak hediyelerle elçiler göndereceğim, elçiler neyle geri
dönecekler.

36- Geldiklerinde Süleyman dedi ki; hediyeniz beni durdurmaz. Allahın verdiği hayırlıdır
sizinkinden/size verdiğinden. Hediyeniz sizleri memnun eder.

37- Dönün onlara, ordularımla gelirim ve oradan rezil ve aşağılanmış olarak çıkararırım.

38- Dedi; Ey önderlerim! Onlar Müslüman-teslim olmadan önce onun tahtını hanginiz getirir?

39- Cinden bir ifrit dedi; sen yerinden kalkmadan önce onu getiririm ve doğrusu kuvvetime
güven.

40- Kitaptan ilmi olan dedi ki; gözünü kırpmadan getiririm. Önünde sabitlenmiş görünce dedi;
Bu rabbimin fazlındandır, şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye sınamasıdır. Kim
şükrederse bilsin ki şükrü nefsinedir. Kim nankörlük ederse rabbim gani kerimdir -
zenginliğinden verendir.

41-Arşını-tahtını zor tanıyacağı hale getirin doğruyu bulup bulamayacağına bakalım.

42- Senin arşın-tahtın böyle bir şey midir? Denildi geldiğinde. Dedi; doğrudur, o. Önceden
ilim verimiş ve biz Müslüman olmuştuk.

43- Allah olmayan tapındıkları engellemişti. Doğrusu ortalığı bulandıran bir toplumdandı.

44- Ona Köşke gir denildi. Onu görünce derin bir su sandı (suya benzediğini hesap etti) ve
eteklerini sıvadı. Dedi ki; O iyice cilalı billur camdan bir köşktür. Dedi ki; Rabbim ben
nefsime zulmettim. Süleyman ile birlikte Rabbül Alemiyn olan Allaha teslim oldum.
(Barıştım Süleymanının sıvı metaliyle, İnsanların öğretmeni Allah’tır)

Su olduğunu sandığı sıvının (cilalı billur cam-simyasal cıva-ayna?), kadınlar eski zamanlarda
su birikintisini ayna oarak kullanırlardı ve kendisinin aksini gördüğünde yerde duranı su
birikintisi sanması ve eteklerini toplaması normal bir davranıştı. Kendisine yönelik tehdidine
boyun eğmek zorunda kalan Saba melikesi, Süleyman ile barış yapmaktadır. Saba Melikesinin
arşı-tahtı olması, Hz. İsa’yı doğuracağı, doğum anında Taht’ta oturan Meryem kıssasını
hatırlattı. İsa’yı Allahın ışığı-Güneş yerine koyan bir anlayışı, Metal elementi peygamberi
olarak Süleymanın engellemesi ve ağacın köküne baltayı vurması olarak yorumlayabiliriz.
Ancak tarihsel olarak bu kişilerin yaşadıkları zamanlar arasında çok boşluk bulunmaktadır.
Ayrı zamanlara tarihlenen yaşam öykülerini aynı anda yaşamışlar gibi anlatılması çözülmesi
gereken bir zorluktur. Birinci ihtimal; Süleyman zamanda yolculuk yapan bir kul’a sahipti
veya ikinci ihtimal; Meryem ve Süleyman aynı dönemde yaşamıştı.

Süleyman ve Davut a.s’lar tarafından temsil edilen ve metal döngüsü içinde ortaya çıkan ağaç
döngüsü temsilcilerinin, Metal elementine karşı doğalarının zayıf olmalarından kaynaklanan
bir vurguyu anlattığını varsayabiliriz. Metal döngüsü süresince başat düşünce yeni filizlenen
ağaç döngüsü fikirlerini ezecektir. İyice silinme tehlikesine karşı ağaç elementi temsilcileri
bükemediği eli öpecekler, bereketli topraklarında Allah ile ve kendi nefsleriyle
barıştıklarından dolayı beslenmeye-rızıklanmaya devam edeceklerdir.

Onun indinde-kendisine göre, ilmi kitaptan edinmiş bilge kişi önemli bir tanımlamadır.
Kitaptan ilmi olan bilgenin, hangi kitaptan edindiği bilgilerle, göz kırpması kadar kısa sürede
tahtı getirebildiği üzerine düşünülmelidir. Tahtı gelecekten mi getirmiştir? Tahtı uzak bir
ülkeden ışınlama benzeri bir yöntemle mi getirmiştir? Soruları sorulmaktadır.

Ayrıca, arşın/tahtın anında gelmesi sınama olmaktadır. Nefsine şükretmek düşündürücü bir
kavramdır. Arşı getiren nefsin gücü müdür? Dolayısıyla nefs şükrü hak etmektedir.

Keza Hüdhüd kuşu günümüz gözlem-istihbarat uçakları görevini yapmaktadır. Taht sahibi
aydınlanmış bir kadından haber getirmektedir. Fakat güneşe tapmakta olan bir toplumdurlar.

Saba hediye göndermektedir. Allahın verdiği hayırlıdır sözü, kendisine vergi ödemeyi teklif
eden topluluğa yönelik olarak Zülkarneyn tarafından da söylenmiştir. Hediyenin ancak hediye
vereni mutlu edeceğinin söylenmesi temel bir saptamadır. Hediye vermek kibir sonucu
mudur? Karşısındakini aşağılama, kendini yüceltme midir? Hediye alanı kendisine minnet
ettirmeye yönelik bir bağlayıcılık taşımakta mıdır? Allahın verdiği hediye tüm bu
bakımlardan üstündür. İnsanı tutsak etmez.

Baş edemeyeceğin güce karşı dolaylı yöntemlerle direnme örneği verilmektedir. Zorlu bir
görev (azgın nehir, denizi geçmek) için tedbirli davranış (paçaları-eteği sıvamak) önerisi
yapılmaktadır.

Beslenme hexagramında geçen konular bakımından benzerlikler bunlardır. Çok yoğun simge
dili kullanılan ayetleri çözümlemek için şimdilik pek az bilgiye sahibiz. Mantıkıt tayr,
Hüdhüd, ışınlama, zaman yolculuğu, suya benzer sıvı, Saba-Meryem, Güneş-İsa, benzetmeleri
burada neden anlatılmış ve bu benzetmelerin ‘kurdun ağzı zehirlenmiş veya kurt emmek-
yemek istemiş ve koyun kurtulmuş’ deyişiyle/kıssasıyla (27’nci Irk Bitig) ilişkisi bulunabilir
mi?

Sizce de koyun (Allahın kuzusu İsa a.s), kurdun-Metal döngüsünün ağzında yem olmaktan
kurtulmuş mudur? Hz. İsa’yı çarmıha asanlar zehirlenmiş ve Allahın Kuzusu yaralı kurtulmuş
iddiasını özetleyen bir deyiş-benzetme gibi de değerlendirebiliriz.

Saba kraliçesi Belkıs, Allah ile barışmış olarak beslenmeye devam etmekteyken daha sonraki
ayetlerde tersinden bir örnek verilmektedir. Devam eden ayetlerde anlatılan kıssada, Semud
kavmi teslim olmamış (barışmamış, Müslüman olmamış) ve helak olmuştur. Rızıklanmanın
sürmesi için barış-teslim şarttır. Barış eşitlik ile olur. La ta’sev! Eşitliği bozmayın!

60- Semaları ve arzı yaratan ve suyu semadan ulaştıran mı? Onunla göz açıcı bahçeler
yetiştirdik… Size olanaksızdır ağacı canlandırmak ( soyağacınızı canlandırmanız sizin için
olacak şey miydi?).

Soy ağacı ve ağaç elementi döngüsü 6 sayısının içinde anlatılmaktadır. Allah canlandırır. Su
ile gerçekleşen ağacın-yaşamın canlanması bir mucizedir. Enerjinin kendi haline
bırakıldığında hızla düzensizleşmesi geri çevrinemez bir akıştır. Evrende bu yüzden ölüm
vardır. Ölümüne doğru bir akış içinde bulunan madde-enerji sisteminde bilinçli bir müdahale
ile ancak düzenli yapılar oluşturulabilir. Hücre düzenli bir yapı olarak canlılığın temelidir. Bu
temel yapı soyağacı oluşturur ve sürekli kendini kopyalar. Düzensizliğe doğru giden bir
yapıdan düzenli bir yapı oluşturan kuvvete Allah ismiyle işaret ediyoruz. Hücre oluşturan
etkiye işaret etmek amacıyla oluşturduğumuz kavrama negatif entropi diyoruz. Düzensizlik ve
karmaşıklık içinden düzen oluşturan Allahtır. ‘Arzı kararlı bir mekân kılan’ ayetini bu
çerçevede düşünebiliriz. Belirsizlikten belirliliğin oluşması, bereberinde fizikçilerce aşılması
gereken birçok soruyu getirmiştir. Evrensel karmaşıklıktan-kaostan sorgulayan akıllı
canlıların temel yapısı Hücre’nin oluşması ihtimali yok mertebesindedir.

61- Arzı kararlı –sabitleyen- kılan, nehirleri aralarında oluşturan, değişmez dağlar oluşturan,
denizler arasında yasaklar-engeller oluşturan mı? Yoksa Allahın yanında ilahlar mı?

63- Karanın ve denizin karanlıklarında sizi kılavuzlayan, rüzgârları rahmetinin önünde


müjdeciler olarak gönderen mi? Yoksa Allahın yanında ilahlar mı?

İsa a.s’ın önünden Müjdeci Yahya’yı göndermiştir.

68- …Bu öncekilerden İsa ile ilgilidir. (Öncekilerin masallarıdır)

75- Apaçık bilgilerdir, gökte ve yerdekiler gayb mıdır?

76- Doğrusu bu anlatı, muhalefet ettiklerinin çoğunluğunu İsariloğullarına kıssa ediyor.


82- Yerden hareketli bir canlı çıkarırız onlara, emir gerçekleştiğinde, göstergelerimize yakın
olmadıklarını anlatır insanlara.

Dabbetül arz benzetmesidir. Yerden çıkacak hareketli bir canlı, bize topraktan hayatın nasıl
oluştuğunu gösterecek bir işaret olabilir mi?

87- O süreçte Sur’a nefholunduğunda…

91- Bana sadece ‘yasak beldenin rabbine’ hizmet etmem emredildi.

‘Yasak Şehir’ kavramı halen Çin’in eski başkenti için kullanılmaktadır. Yasak belde, haram
şehir kavramı ile ilişkisi bulunan başka yerler de var mıdır?

93- De: Allahı değerlendirenler! Göstergelerini seyredecek ve tanımlayacaksınız ve rabbiniz


bilmez mi eylemlerinizi?

28- KASAS

(Fal şöyle) der:


Bir hakan tahta çıkar çıkmaz bir saray yap(tır)mış. Ülkesi ayakta kalmış.
(Hakanın) dört bir yandaki iyi ve yetenekli adamları (sarayda) bir araya gelerek seviniyor ve
(sarayı) süslüyorlar. "Öylece biliniz: (Bu fal) iyidir.

Çökmek üzere olan bir şey var. Basınç, düzeltilmesi gereken bir dengesizliğe neden
oluyor. Ancak baraj patlamak üzereyse, yola devam etmenin ilk önceliği var!

Eski bir maden şaftındasınız ve dünyayı titremeye başlarsanız, hızlı, içgüdüsel eylem ve çevik
ayak işi için zamanıdır. Böyle bir zamanda, yalnızca olağanüstü önlemler başarılı bir sonucu
destekleyebilir. Çatı çöktüğünde, önce koşun. Hedefinizi daha sonra seçin.

Olağanüstü zamanlar insanların en iyilerini ve en kötülerini ortaya çıkarır. Doğal felaketler,


kahramanlık hikâyeleri üretir, aynı zamanda yağma ve isyan hikayeleri üretir. Dünyada böyle
büyük bir ağırlık olduğu zaman, güçlü anlar büyük kazançlar elde etmek için fırsatlar sunar,
çünkü her şey değişen bir durumdadır. Kişi olumlu değişim ve iyileşme yönünde veya
durgunluk yönünde hareket edebilir. Eski kişiyi başarmak için, kişinin konunun merkezine,
nazikçe davaya gitmesi gerekir. Sonra yumuşak bir geçiş sağlanır.

Bu, beklediğiniz an olabilir. Mevcut tehditler ele alabileceğinizden daha fazla görünse de, bir
sel baskınına başlamadan önce yalnızca birkaç kısa an için yüksek su işaretine ulaştığını
unutmayın. İleride başarıya ulaşma fırsatlarını sağlamak için şimdi harekete geçilmelidir. En
azından hayatında bir kere olmak üzere, yeteneklerinin gerçek boyutunu hiçbir zaman
bilemezsiniz, enerjinizin her onsunu, varlığınızın her elyosunu elinizin altındaki nedene
ayırarak, tamamen terk ederek krize dalabilirsiniz. Kazanmaya cesaret.

Satır 1 (alt satır)


Çalkantılı zamanlarda iddialı bir girişim başlatılırken bilge başlangıçta büyük özen
gösterir. Düzgün planlama ve iyi bir temel atma genellikle anın heyecanı içinde ihmal
edilir; Böyle bir gözetim, kaçınılamıyorsa, daha sonra sorunlara neden olacaktır. Dikkatli bir
hazırlığa katılmak sizi daha iyi bir konumda bırakacaktır.

Hat 2
Alışılmadık ortaklıklar tercih edilir. Görüntü, yeni sürgünler çıkartan yaşlı bir ağaçtan biridir
ya da genç bir kadınla evlenmiş yaşlı bir adamdır. Durumun olağandışı olmasına rağmen,
herkes iyi gidiyor. Bu, yenilenen canlılık ve gençleşmenin zamanı, ilerleme zamanı.

Hat 3
Riskli zamanlarda, arkadaşlarınızın ve yakın arkadaşlarınızın tavsiyesine karşı isteyerek
ilerlemek, sorun yaratmak ve işleri daha da kötüleştirecek olursanız. Eylem tavsiye edilmez
ve ne dayanılmazlıktır.

4. satır
Her insan türü ile dostça ilişkiler kritikleşebilir ve kriz zamanlarında iyi bir servet
kazanabilir. Ancak, başkalarının desteğine bağlı kalırsanız, kendi menfaatlerini kendi
kalitesinin yanında kalbin de yanında tutmalısın. Aksi halde talihsizlik doğar.

5. satır
Yalnızca daha yüksek statüye sahip olanlar, daha fazla servet veya daha fazla güç sahibi
olanlar ile olan ilişkileri arayan kişi kararsız bir durum yaratır. Köklerini dünyanın içine en
derin batan ağaç, uzuvlarını gökyüzüne en yükseğe kadar uzatabilen kişidir.

Satır 6 (üst satır)


Cesur bir kararlılık derin suya yol açabilir. Riske bakılmaksızın ilerlemek için dikkatsiz
olmakla birlikte, ilkelerinize bağlı kalmak yalnızca hayatta kalmaktan daha önemli
görünebilir. Kendi başına ilerlemenin riskli olduğunun ve belki de oldukça tehlikeli
olduğunun farkında olduğunuz sürece hiçbir utanç yoktur. Yine de, kimse böyle cesareti
suçlayamaz.

Su’ya bırakılan çocuk Musa, su’ başında genç kızla evlenen Musa, su’dan kavmini geçiren
Musa.
Kendilerini dünyanın merkezi düşünen ve güçlü olduğunu sananlar, onlar
yanılıyorlar. Aslında, onlar çok zayıf ve evin ana kiriş duramaz (Karun kıssası)

1-Ta Sin Mim


4- Doğrusu Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve ahaliden taifeler oluşturmuştu. Kadınlarını
yaşatıyor oğullarını boğazlıyordu. Doğrusu bozgunculardandı.

Firavun döneminin en önemli sembolleri tapınaklar ve saraylardır. Piramitler ve sarayların


yapımında çalıştırılanların karınları doyduğundan ülkede huzur egemen olmaktadır. Ancak
zenginlik üretmek ve bunu eşit dağıtmamak bazı felaket zamanlarında huzuru bozabilir.
Çünkü ahali arasında sınıflar yaratılmış olur. Düşük taifeler-sınıflar bir kahramanın etrafında
toplanabilirler.

5- İrade ettik, o yerde dışlananları nimetlendirmeyi ve onları önderler yapalım ve varisler


yapalım.

Ötekileştirilenlerin önderler olması Allahın irade ettiği bir kural olmaktadır. Aman kimseyi
ötekileştirmeyin sonra başınıza önder oluverirler! Dışlananlar-ötekileştirilenler için nimetlerin
varisi olma dönemini başlatacak koşullar Firavunun büyüklenmesi ve halktan bazılarını
aşağılaması nedeniyle oluşmaktadır.

7- Musa’nın annesine vahyettik; Onu emzir ve onun hakkında korktuğunda nehre bırak.
Şaşırma ve hüzünlenme! Kesin onu döndüreceğiz sana ve elçilerden oluşturacağız.

Toplumlar üzerinde basınç oluşturan ve doğal afetler gibi olaylara gebe olan dönemlerde
barajların yıkılacağı gün gelmeden önce şimdiden harekete geçilmeli ve suya çocuk
bırakılmalıdır. Sudaki çocuğu evlatlık edinecek olan düşmanıyla alışılmadık ortaklık kurmuş
olacaktır. Hexagramın ikinci satır açıklamalarından böyle bir yaklaşım çıkardım…

8- Firavunun ailesi onu kaybolmuş çocuk olarak bulup aldı. Kendileri için düşman ve hüzün
vesilesi olacağı için. Firavun ve Haman ve ikisinin orduları yanlış işler yapıyordu.

Olağanüstü dönemler yaşandığında toplumsal basınçlar barajları ufak ufak delmeye başlar.
Büyük yıkımdan önce küçük çatlaklar oluşur. Mısır’da yaşanan iç savaş yerli halk ile
işgalciler arasında sürtüşmeleri artırmıştır. Burada devşirme bir kölenin (?- Hz. Musa) işlediği
cinayetten sonra rahatça dolaşması ve ertesi gün yeniden benzer bir olaya müdahil
olmaktayken uyarılması ve kaçmasının söylenmesi anlatılacaktır.

Mısır’ın yerli halkı ile İsrailoğulları arasında çatışma vardır. İsrailoğulları zamanında ülkeyi
işgal etmiş ve yerli Firavun soyunu iktidardan uzaklaştırmışlardır. En az dörtyüz yıl Mısırda
hüküm süren firavunlar Beni İsarildir. Kendi ülkelerinde köle olarak çalışan halk çeşitli
taifelere bölünmek suretiyle yönetilmişlerdir. Kıptiler ve diğer etnik kabileler başlarında
İsrailoğullarını istememekte ve ülkeden gitmelerini talep etmekteydiler. Yönetici olarak
Haman ve Firavun bürokrasisi önlerindeki gerçeği göremiyorlar ve yanlış işler yapıyorlardı.
Yakında taşacak olan dipten gelen dalga (isyan) hakkında kendi içlerinden gelen ve
kendilerini uyaran Musa’ya inanmıyorlardı.

15-Ahali gafletteyken dâhil olduğu şehirde öldürleşen (öldüresiye döğüşen) erkekleri gördü.
Biri onlardan biri düşmanlarındandı… Musa onu yumrukladı… Şeytanın işlerindendir dedi.
Doğrusu o apaçık düşmandır.
17- ‘Rabbim üzerimdeki nimetlerine andolsun ki suçlulara arka çıkmayacağım’ Der.

19- … ‘Ey Musa dün birini öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? İraden sadece
bir zorba olmaktır bu yerde ve ıslah edenlerden-barış sağlayanlardan (değil midir iraden?)
olmayacak mısın?’

Musa Medyen tarafına kaçtı ve su kuyusu başında koyunlarını sulamakta olan iki kızkardeşe
yardım etti ve kızların babası da onu davet etti.

Yaşlı adamın genç kızla evlenmesi analizini hatırlatıcı şekilde Musa a.s da Şuayb’ın kızlarıyla
evlendirilecektir. Takip eden ayetlerde bu olay anlatılacaktır. Farklı dönemlerde benzer
olaylar her insanın başına gelebilir. Ne oldum deme ne olacağım de! Özlü sözünde dendiği
gibi Firavun’un veliahtı bile olsan çölde bir bedeviye sekiz sene hizmet etmek karşılığında
kızınla evlenmeye hak kazanabilecek bir zorluk yaşayabilirsin.

Bu hexagram dizilimindeki yorumlar ile örtüşen kıssalar yaşanan gerçek tarihsel olayları mı
anlatmaktadır? Yoksa hexagram tablolarının bir başka anlatış biçimimidir? Sorularını
kendimize sormaktayız. Irk Bitik, I Ching ve kutsal kitaplardaki kıssalar, deyişler aynı sıra
numaralı yerlerde anlatılmaktadır. Tarihsel döngüler tekrar aynı sıra numaralı alana denk
geldiklerinde benzer olayları o anda yaşayanlar da tekrar yaşamakta mıdırlar? Yani farklı
zamanlarda yaşamış olsalarda aynı kıssayı yaşamak olasılığı bulunmaktadır. Farklı
döngülerde yaşamış olanları aynı döngüde ve anda yaşamış gibi anlatmak ve örnek vermek bu
açıdan düşünüldüğünde olağanlaşacaktır. Musa ve Meryem, Süleyman ve İsa, Saba ve
Meryem gibi figürleri aynı tarihi kare içinde fotoğraflayan ayetleri bu bakış açısıyla yeniden
incelemek gerekecektir.

27- Dedi; doğrusu irademdir, sekiz sene bana çalışman karşılığında iki kızımdan birini sana
nikâhlamak. On seneye tamamlarsan sendendir. Arzum seni zorlamak değildir. Barışa yönelik
düzeltici işler (salih amel) yapanları/yapanlardan olmamı Allah inşa eder (Salihlerden
bulursun beni inşaallah).

Hexagram-28 okumalarında gördüğümüz, ‘yaşlı adamın genç kızla evlenmesi’ kıssası


anlatıldıktan sonra Musa ailesiyle yola çıkar ve bir ateş görür…

30- Oraya vardığında, Eymen vadisinin kıyısında verimli bir yerdeki ağaç’tan seslenildi; ‘Ya
Musa doğrusu ben insanların rabbi Allahım’.

Felaket zamanlarında kötü insanların da, kahraman ve iyi insanların da çıkmasını sağlayacak
ortam bulunmaktadır. Doğal felaketler aynı zamanda yağma ve isyan olaylarına da gebedir.
Mısır’da yaşanan eşitsizlikler üzerine bir de doğal felaketler (9 bela) eklenince isyan
filizlenecektir. Hexagramın anlattığı iyi ve kötü insanların çıktığı dönemde bu iki eylemi, Hz.
Musa’nın şahsında bir kişinin yapabileceğini de görmekteyiz. Böyle dönemlerde Firavun
etrafındaki bürokrasi ile Haman ve müridleri kötüleri, Musa, Harun ve yanındakiler iyileri
temsil etmektedir.
Ağacın sembol olarak Allahı temsil ettiği söylenebilir. Şecere kelimesinin anlamları içinde
Ağaç, soy ağacı ve soy kavramları olduğu kadar aşırı karmaşıklık ta bulunmaktadır. Karmaşık
dalları olan, arap saçı gibi olmuş, kaos’tan öğretmen sıfatıyla seslenen Allah kavramı üzerine
düşündüğümüzde aklımıza entropi kavramı gelmektedir. Şecereyi canlandıran, soy ağacını
canlandıran ayeti ile koşut ele aldığımızda, karmaşıklıktan düzen çıkaran düzensizlikten
düzen üretenin Allah olduğu anlaşılır.

İkinci olarak Ağaç peygamberi/İsa ve hayat ağacı kavramları ile yaratıcılığın/ilahlığın


özdeşleştiğini görmekteyiz.

Saraylarda kendilerini güven içinde hisseden Firavun ve yandaşları, ülkedeki en seçkin


insanlar topluluğu olarak başlarına gelebileceklerin farkında değillerdi. Musa ve Harun onlara
yakın tehlikeleri anlatmaktaydılar. Oysa onlar yüksek kuleler ve piramitler inşa ederek
büyüklenme isteklerini gerçekleştireceklerini sanmaktaydılar.

44- Sen BATI tarafında değildin…

4+4=8 rakamının yönü olarak kuzeydoğu veya doğu kabul edilirse sen doğu tarafındaydın
olur.

45-…Sen Medyen topluluğu ile eşitlenmiş değildin ki göstergelerimizi onlara bildiresin.

İçinde yaşadığın bir topluluk ile aynı şartlarda yaşıyor değildin… O topluluktan biri değildin,
yabancı biriydin…

46- Tur yönünde nida ettiğimizde sen orada değildin…

Üç adet koordinat verilmiş. ‘Musa’ya bilgi verildiğinde sen oralarda değildin ancak sana
verilen bilgi daha önce uyarılmamış bir toplumu uyarman içindir’ denmektedir.

Hexagram okumalarında söz edildiği üzere güç durumların üstesinden gelebilmek için yol
arkadaşlarının olması ve onlara güvenmen gerekir. 48-49’ncu ayetlerde Musa ve Harun
kardeşlerin birbirini desteklemesi anlatılmaktadır.

48-… Birbirini destekleyen 2 sihir demişlerdi.

49-… De; ‘eğer sadıklardansanız, Allah katından kılavuzlayıcı bir bilgi getirin bu 2’si gibi’

54-İşte onlara sabrettiklerinden dolayı bunun karşılığı 2 kere verilir.

Musa ve Harun birbirini desteklemekte ve kimse bu ikisi gibi Allah katından bir bilgi
getirememektedir…

Aynı hexagramda yorumlanan 3ncü satır gibi, arkadaşlıklardaki destekleşmenin karşılığı


olarak, başarı ve servet 2 kat olacaktır.
59- Rabbin etmez onları helak! Anlatmadan, hatta kendilerine ayetleri anlatacak ümmi resul
ba’s etmeden.

68- Rabbin seçer ve dilemez mi yaratmayı? Onlar seçebilirler mi? ...

Seçer ve yaratmayı diler. Onlar seçemez. Seçme işlemi ile yaratma arasında nedensellik ilkesi
var denmektedir. Kuantum kuramına göre yorumlandığında, ayet kuramı doğrulamaktadır.

Karun Kıssası;

76- Doğrusu Karun Musa’nın kavminden idi ve haddi aşıp onlara zulmetti…

78- Dedi; ‘Hazineler-servet, anahtarlar bana bildiklerimin sonucunda verilmiştir. Bilmedi ki


Allah, ondan önce kuvvetçe ondan çok daha güçlü ve çok daha zengin nice nesiller helak
etmiştir! Suçluların taşıdıkları (barış değildir) sorulmaz.

Servetin barışı bozduğu söylenmektedir. Yok oluşun sebebi gelir adaletsizliğidir.

81- Sonunda onu ve yurdunu yerin dibine geçirdik! ...

82- Daha dün onun yerinde olmak isteyenler, Vay demek ki Allah dilediğinin rızkını artırıyor
ve kısıyor. Allah lutfetmeseydi bizi de yerin dibine geçirirdi.

Hexagram okumalarına baktığımızda önderlerle iyi geçinmeyenlerin sonunun kötü olacağı


anlatılmaktaydı. Karun Hz. Musa’ya iftira atmış ve bunun sonucu olarak da toprak onu ve
evini barkını yutmuştu. Burada bir hatırlatma yapalım. Toprak nebisi olan Musa a.s’a Allah;
‘yeri-toprağı emrine verdim Karun’a dilediğini yap’ demiş ve Musa a.s’da ‘yer yarıl ve onu
yut’ diye emretmiştir. Bu toprak nebisinin toprağa emir vermesi ve Karun kıssası Tevrat’ta
detaylı verilmektedir.

Yoldaşı olmaya özendikleri Karun’un başına gelenler kötü servet getirmektedir.

Ağaç döngüsünün anlatıldığı 3 ve 4 sayılı evlerin odalarını analiz etmekteyiz. 4’ncü evin
ilk odası olarak Kassas suresini bitirdik. Gördük ki hexagram ve Irk Bitik deyişleriyle
uyumlu bir yazılım bulunmaktadır. 5 döngünün ağaç dönemini 36’ncı ev olan Yasin
suresiyle kapatmayı düşünüyürum. Şimdilik 29 ile 35’nci sureler için toplu bir analiz
yapıp, ileride inceleyeceğimiz Metal ve Ateş dönemi için zaman kazanmak istiyorum.

29 Ankebut suresi dişi örümcek anlamındadır. Nkebut, Neml, Nahl, Nakat dendiğinde baş
tarafa gelen N harfiyle dişilik vurgusu yapan canlı isimlerindendir ve Kitapta dişiliğe atıf
yapan bu canlılarla anılan surelerdendir.

2- Kurtulamazlar iman ettik demekle, insanlar hesapları kesilmedikçe.

25-Dedi; Atalarınızın heykellerine zamanla tapındınız…


40-Hepsi kendi taşıdıklarından hüzünlüdür. Bazısına fırtınaları irsal ettik, bazısına ses-
çığlık, bazısını yerin dibine geçirdik. Bazıları boğuldu. Onların zalimi Allah değildi fakat
onların zalimi nefisleriydi.

41’nci ayet; ‘Dostlukları Allah dışında olanların misali evle çevreleyen-sarmalayan dişi
örümceğin misali gibidir. Doğrusu dişi örümceğin evi evlerin en zayıfıdır.

54- Acil diledikleri azap, ancak doğrusu cehennem, ortalığı bulandıranları çevrelemiştir.

56- Ey güvenerek çalışanlar doğrusu benim arzım geniştir. Yalnız benim koruyuculuğum
için çalışın.

57- Her nefs ölümü tadacak-öldürülecek, öldükten sonra döndürüleceksiniz!

60- Nice canlı var ki, rızkını taşımıyor, onların da sizinde rızkınızı Allah veriyor…

65- Gemiye bindiklerinde dini Allaha has kılarak dua ederler. Şirk koşarlar karaya
çıktıklarında.

30- Rum suresi

‘Rumlar yenildi ancak yenecekler yakında’ denmektedir. Rumlar hristiyan olduktan sonra
kazanacaklar diye düşünebiliriz.

19- Ölüden diriyi çıkarır, diriden ölüyü çıkarır. Toprağı diriltir öldüğünde ve keza
çıkarılacaksınız.

20- Göstergedir, onları topraktan yaratması sonra siz beşer olarak yayıldınız.

21- Göstergedir, nefislerinizden sükûn bulacağınız ve sevgi ve merhamet oluşturan eşler


yaratılması…

22- Göstergedir, yaratılan gökler ve yer, çeşitli lisanlar ve renkler

19’ncu ayet ile başlayan göstergeler 25’nci ayet dâhil devam etmektedir. Toplam 6 adet
göstergeden söz edilmektedir.

28- Nefislerinizden misallerle sarmalandınız, sözleşmeyle sahip olduklarınızla (köle)


ortakmısınız? Öyle ki rızıklarınızda onlarla eşitlenmekten korkuyorsunuz nefislerinizden
korktuğunuz gibi.
32- Dininizde fraksiyonlar-fırka- ferraku oluşturdunuz. Her hizip elindekiyle sevinir.

39- Allah katında artmaz insanların malı, artsın diye verdiğiniz ribadan.

41- Açığa çıktı bozulma karalarda ve denizde. İnsanların yaptıkları eylemlerin sonucu

48-

49- bliss…

54- ak saçlı bilge…

56- Allahın kitabı…

31- Lukman suresi

7 işitme vurgusu…

11- Semaları dayanaksız yarattı.


12- Şükreden nefsine şükreder…
13- Lokman oğluna dedi ki;
14- Onun sütten kesilmesi
16- Ey oğul… Hardal tanesi

18- 19- 27- ağaç… Kalem 28- 32- gemi fırtına 33-???

*32 secde suresi

33- ahzab suresi

Geri çekilme hendek savaşındaki geri çekilme, hedefe varmak için uygun zamanın
oluşmasını geri çekilerek bekleme. Zeynep ve zeyd olayındaki geri çekilme ve
başkalarının ne diyeceğini düşünerek değil Allah ne der diye düşünmek gerektiği.

34- sebe suresi

35- fatır suresi

36- Yasin suresi

Tekin (2013) çevirisi


(Sende) çok atı olan (bir kişinin) sevinci yok; (öte yandan, sende) az atı olan bir
kişinin korkusu (da) yok. (Uzun sözün kısası), uçuşan bayraklarla kutlanacak iyi bir
talihin yok, der.
Öylece biliniz: (Bu fal) kötüdür.
Yıldırım ve diğ. (2013) çevirisi
(Fal şöyle) der: “Çok atlı askerin varken sevinç duymuyorsun. Az atlı askerin
varken (de) korku duymuyorsun. Uçan bayraklarla kutlanmaya değer iyi bir talihin
yok.”
“Öylece biliniz: (Bu fal) çok kötüdür.”
Orkun (1994) çevirisi
Çok atlı olmak tatmin etmez at olmamasından korkmaya (sebep) yok bu had
derecede(?) tâli değildir.
Bunu biliniz şer, fenadır bu.

I Ching anlamları; Işığın Kararması, ruhun karanlık gecesi, ışığın karartılması, ışığın
yaralanması… Birinin ışığını gizleme

Güneş yeryüzüne girer - Bulanık Algılama imgesi. Üstün adam astlarını yönetir ve gizli
tutarak zekasını gösterir.

Wilhelm / Baynes: Işık, dünyanın içine battı: Işık Karanlık Görüntüsü. Üstün adam büyük
kütlesi ile yaşar: Işıkını kapatır, yine de parlar.

Blofeld: Bu altıgen şekil, dünyada gizli olan ışığı simgeler. İnsanları yönetirken, Üstün
Adam, ışığını gizlemeye dikkat ederse de, yine de parlar.

Liu: Dünyanın altına batan güneş Işığın Karartılması'nı sembolize eder . İnsanlara yaklaşırken
üstün adam parlaklığını örtüyor, yine de şan var.

Ritsema / Karcher: Parlaklık, yerküre merkezine giriyor. Parlaklık gizleniyor. Bir chun tzu ,
karanlığı ve aydınlatmanın faydalanması için kalabalığın denetimini kullanır.

Cleary (1): Işık dünyaya girer, aydınlatma gizlenir. Üstün insanlar aslında kitlelerle
uğraşıyorlar, aslında ışıklı iken göze batmadan hareket ediyorlar. [Tao uygulayıcıları kitleler
arasında olduklarında, aydınlatmalarını fazla kullanırsa, cahilleri şaşkına çevirecekler ve
dünyayı şaşkına çekecek, kolayca suistimal ve iftiraya maruz kalacaklardır.]

Cleary (2): Aydınlatma yeraltına, aydınlatmanın gizlenmesine gider. Kitlelerle uğraşırken,


gerçek liderler aydınlatılmışken mütevazi davranırlar. [Hangi bilge, günlük olarak daha
bilinçli olarak başkalarına bilinçsiz hale getirmektir.]

Wu: Işık dünyaya girer; Bu Işık Tasarruf edilmiştir. Böylece, jun zi, halkın işlerini yönetmek
için parlaklık yerine karanlık ruhunu kullanıyor. [İç kuvveti "karartarak", insanları
kendisinden birisi gibi hissettirir.]

YORUM

Konfüçyüs / Ayaküstü: Parlaklık dünyanın ortasına giren imgesi, netlik, yaralanmış veya
gizlenmiş olduğunu gösterir. Düşük trigram görünürlüğü, üst Docility'yi gösterir. Kral Wen
bu niteliklerin ikisine de sahipti, fakat büyük zorluklarla uğraşıyordu. İlgili kişi parlaklığını
belirsiz bırakmalıdır. Böylece Count Chi durumunun zorluklarının ortasında zihnini ve
niyetini doğru bir şekilde idare edebildi.

Yasin! Jun Zi... Jesus... Efendi... Üstün Adam

Ey İnsan!

Ey Oğul…

Daha önce Yasin kelimesinin anlamı üzerine açıklamalar yapmıştım. Uneysin; oğlum, ey oğul
kelimesinin Kitapta geçtiği yerleri göstermiştim. Ayrıca Hz İsa için İncil’de İnsanoğlu isminin
kullanıldığını anlatmıştım. Yine son yemekte Sofra’da ispiyoncu havarisinin Hz İsa’yı İşte
İnsan diye gösterdiğini hatırlatmıştım. Tüm bunlar bir arada düşünüldüğünde, ağaç
döngüsünün kapanış suresi olarak 36’ncı evin isminin Yasin (Yesus-Cyunsi, Jesus-Jun Zi)
olarak verilmesi daha bir anlamlı olmaktadır. Zi Çince’de oğul veliaht anlamlarında
kullanılmaktadır. Son İngilizce’de oğul anlamına gelmektedir. Sin, son, zi, sus oğul
anlamındadır. Ey (Je-Jun-Ya) büyükleme sıfatı olarak kullanıldığında yüce oğul, efendi
anlamlarını çıkartmamız kolaylaşacaktır. June-Haziran 6’ncı ay ve doğum-kadın sembolü
Tanrıça Juno çağrışımları yaptı. 6’ncı ayın efendisi Junzi (Çince efendi-bey) kavramını
aklımızda tutalım. 3’ncü burç ve 6’ncı ay ile özdeşleşmesi önemli. İkizler burcu için çift
cinsiyetli bir burç denebilir. Dişisi için erillik ön planda olabilir. Anne-Oğul, Meryem-İsa iki
cinsiyeti temsil etmektedir.

‘Sihirli kare’de juno sembolü olabilir. Rahman ve rahim besmelenin sihirli karedeki
çözümünde (x) olarak çıkmaktadır. Juno-Jüpiter’in karısı veya (‘-/) Gimel-bilge/ebe kadın-
doğum ve nun-ölüm harfi olabilir. En yüce İsim Allah rahman-rahimdir (eril-dişildir). Çift
karakteri temsil eden 3’ncü burç ve Allahı simgeleyen 6 sayısı 6’ncı ayın burcunda
gösterilmiş.

Zıtlıklar eril-dişil, rahman-rahim ve x-y kromozomları, doğum ve ölüm, sihirli karede


çıkmaktadır. Ayrıca; ‘şükürler olsun rahimdekine ben bir Mi çocuğuyum’ ‘tekerleği-çarkı-
şaftı çeviren/döndüren ekinci-çoban’ cümleleri çıkabilir.

Soyu canlandıran ateş- hayat ağacını canlandıran ateş ve kün sesi!!!

Yasin suresi doğum/ölüm döngüsünü anlatmaktadır. Ölümden sonra yeniden dirilme için ilk
doğum örneği verilerek bunun yapılabilirliği delillendirilmektedir. Soy ağacını canlandıran
ateş kavramı önemlidir. Hücredeki canlılığı sağlayan enerji/yakıt-nar, ateş kün emriyle
eyleme geçmektedir. Kün sesi, yakıtı eyleme geçirecek komut olmaktadır. Ses ile start alan
bir çalışma düzeneği canlılığı oluşturuyor olabilir. Bu surenin sonunda, öldükten sonra
dirilmenin anahtarının da ilk dirilmedeki gibi ‘kün’ sesi olduğu söylenmektedir.

Hücre içinde gen diziliminde bazı komutların işlevlerini çözdük. Bir iddia olarak Max
Mukakov ve arkadaşı ……nın ortaya attığı düşünce şudur; genlerin diziliminde bir noktada
işlev gören bir ses olduğu ve bu sesi bulduklarıdır. 37 sayısı ile ilişkilendirdikleri bir dizilim
bulmuşlardır. Yasin suresinin sonunda adı geçen ses (Kün) ve bu surenin devamı niteliğindeki
Saffat suresinin gen dizilimini çağrıştıracak şekilde; ‘dizi dizi dizilenler’ diye başlaması ile
ölüyü canlandırma üzerine anlatılan ayetler arasındaki ilişki görülmektedir. Kuran bu ve diğer
sure ve ayetlerde Allahın diriliği nasıl oluşturduğunu anlatmaya çalışmaktadır. Bu
anlatılanlardan çıkaracağımız ilhamlar ile bizlerde canlandırma yapabiliriz. Eğer genlerin
arasında kodlanmış bir ses duyulursa bu ‘ben sizin rabbiniz değil miyim?’ ayetinin de bu
manada anlam kazanmasına yarayacaktır. Allah Âdemoğlunun sulbünden-sırtından-
menisinden-omurgasından zürriyetini alıp kendi nefsine şahit tutmuştu… İşte bu konuşma
genlerimizde bulunan ses enerjisini işaret ediyor olabilir. 37 sayısıyla bir ilgisi varsa bu Saffat
suresinin numarası ile örtüşmesi bakımından da ilginç olacaktır.

Hz İsa’nın ölmesi ve dirilmesi benzetmesi ile ilişkilendirdiğimiz bir anlatım bulunmaktadır.


Sure içinde her ne kadar Hz. İsa’nın hayatı detaylı anlatılmamışsa da ırk bitik ve hexagram
yorumlarına baktığımızda açıkça İsa’nın hayatı anlatılmaktadır.

Işığın karartılması; ışığın yeraltına saklanması, üstün adamın 3 gün aç kalarak yeniden
yeryüzüne çıkması, sol yanının aksaması-yaralanması vb okumalar İsa kıssalarıyla örtüşen
öğelerdir.

**

İsa Galile denizine gitti ve bir gemiye binerek Nasıra'ya doğru yola çıktı. Bu sırada denizde
büyük bir fırtına başladı. O kadar ki, gemi nerede ise batacaktı. Ve İsa geminin pruvasında
uyuyordu. Havariler yanına yaklaşarak uyardılar. Ey muallim, kurtar kendini, helak oluyoruz
Ters taraftan esen kuvvetli rüzgâr ve denizin kükremesi nedeniyle büyük bir korkuya
kapılmışlardı. İsa uyandı ve gözlerini gök yüzüne dikerek dedi: Ey Elohim Sabao (Çoğul kipi,
orjinal dilde saygı ifadesi olarak kullanılmaktadır, türkçedeki 'Siz' gibi), kullarına merhamet
et. İsa bunu demişti ki, birden rüzgâr durdu ve deniz sakinleşti. Bunun üzerine denizciler
korkuya kapılarak dediler: Kimdir bu, deniz ve rüzgâr kendisine itaat ediyor? Nasıra kentine
gelince denizciler, İsa ne yaptıysa hepsini yaydılar. Bunun üzerine İsa'nın kaldığı evin
çevresine şehirde oturanların hemen hemen hepsi yığıldı. Ve yazıcılarla fakihler kendilerini
O'na takdim ederek dediler: Denizde ve Yahudiye'de yaptıklarını işittik; bu nedenle burada
kendi memleketinde de bize bazı işaretler (ayetler) göster. İsa cevap verdi: Bu imansız nesil
bir işaret ister, fakat bu onlara gösterilmeyecek. Çünkü hiç bir peygamber kendi
memleketinde kabul görmez. İlya zamanında Yahudiye'de pek çok dullar vardı. Fakat
emzirilmesi için hiç birine gönderilmedi. Saydalı bir dula (gönderildi). Elişa zamanında ise
Yahudiye'de pek çok cüzzamlı vardı. Ama yalnız Suriyeli Naaman temizlendi. Bunun üzerine
şehir halkı kızarak O'nu yakaladılar ve aşağıya atmak için bir uçurumun tepesine götürdüler,
fakat İsa aralarından geçip giderek onlardan ayrıldı.

Başkalarını, bedenleri solucanlara yem olsun diye mezara götürenler ve gerçeği


öğrenmiyenler ne kötüdür! Gerçekten öylesine uzaktalar ki, büyük büyük evler yapıp, büyük
akarlar satın alırlar ve böbürlene böbürlene ömür sürerek, ölmiyecekler gibi yaşarlar burada

25. Kişi bedeni nasıl hakir görmeli ve dünyada nasıl yaşamalı.


Sonra, (bunları) yazan dedi: Ey muallim, sözlerin doğru; bunun için biz peşinden gelmek
uğruna her şeyden geçtik. Ama, bedenimizden nasıl nefret etmemiz gerektiğini bize söyle;
çünkü, kişinin kendini öldürmesi meşru değil, yaşamak için de, bedene yiyeceğini vermemiz
gerekiyor. İsa cevap verdi: Bedenini bir at gibi tut; o zaman güven içinde yaşarsın. Şöyle ki,
bir ata yemek ölçüyle verilir ve ölçüsüz çalıştırılır, istediğiniz gibi yürümesi için gemlenir,
herhangi birini incitmesin diye bağlanır, kötü bir yerde tutulur ve itaat etmediği zaman
dövülür ve sen de Barnabas, işte böyle ol ve o zaman daima Allah'la yaşarsın. Ve, benim
sözlerime alınmayın, Davud peygamber de, itirafta bulunurken aynı şeyi yapmış ve (şöyle)
demişti: «Ben sizin önünüzde bir atım ve daima sizinle beraberim. Şimdi söyleyin bana, az ile
yetinen mi daha yoksuldur, yoksa çok şeyi arzulayan mı? Bakın, size diyorum ki, dünyanın
sağlam bir aklından başka hiç bir şeyi olmasa, kimse kendisi için bir şey biriktirmez, her şey
ortak olurdu. Fakat bu durumda onun deliliği biliniyor, ne kadar çok biriktirirse, o kadar çok
arzu duyuyor. Ve biriktirdikçe biriktiriyor, çünkü başkalarının bedeni rahatı aynı şekilde
biriktirmeyi gerekli kılıyor. Bu bakımdan, bırakın, tek bir ip size yetsin, kesenizi fırlatıp atın,
hiç bir cüzdan taşımayın, ayağınızda sandal olmasın ve ‘bize ne olacak’ diye düşünmeyin,
aksine, Allah'ın iradesini yerine getirme düşüncesi içinde olun; O, hiç bir eksiğiniz olmayacak
şekilde ihtiyaçlarınızı karşılayacaktır. Bakın, size söylüyorum, bu hayatta biriktirdikçe
biriktirmek, öbüründe hiç bir şey bulamamanın kesin kanıtıdır. Kudüs'ü vatan edinen,
Samiriye'de evler yapmaz, çünkü bu şehirler arasında düşmanlık vardır. Anlıyorsunuz değil
mi? ‘Evet’ diye cevap verdi havariler.

26. Kişi Allah'ı nasıl sevmeli. Ve bu bölümde, İbrahim'in babasıyla harika mücadelesi
yer alıyor.
Sonra İsa dedi: Seyahat etmekte olan bir adam vardı ve giderken, beş paraya satılacak olan bir
tarlada bir hazine buldu. Bunun üzerine hemen bu tarlayı satın almak için pelerinini sattı.
İnanır mısınız buna? Havariler cevap verdiler: Buna inanmayacak olan delidir. Bunun üzerine
İsa dedi: İçinde sevgi hazinesinin yattığı ruhunuzu satın almak için, duyularınızı Allah'a
vermezseniz deli olursunuz; çünkü sevgi, hiç bir şeyle mukayese edilemez bir hazinedir.
Allah'ı seven içindir Allah ve kimin Allah'ı varsa her şeyi vardır. Petrus cevap verdi: *Ey Rab
(Ey Saygıdeğer Efendim anlamında), kişi, gerçek bir sevgiyle Allah'ı nasıl sevmelidir? Siz
bize söyleyin, Isa cevap verdi: Bakın, size söylüyorum ki, kim, Allah sevgisi uğruna
babasından ve annesinden ve kendi hayatından ve çocuklarından ve karısından nefret etmezse,
böyle bir kişi, Allah tarafından sevilmeye değer bulunmaz.

Petrus cevap verdi: Ey Rab, Musa'nın kitabındaki Allah'ın kanununda (şöyle) yazılıdır:
Babana çok saygı göster ki, yeryüzünde fazla yaşayabilesin. Ve şöyle devam eder: Babasına
ve annesine itaat etmeyen oğula lanet olsun. Bu bakımdan Allah, böyle itaatsiz bir oğulun,
halkın gazabıyla şehir kapısı önünde taşlanmasını emretmiştir. Böyleyken, şimdi siz bize nasıl
baba ve anneden nefret etmeği emrediyorsunuz?
Isa cevap verdi:. Benim her sözüm doğrudur, çünkü benim değil, beni İsrail kavmine
gönderen Allah'ın sözüdür. Bu bakımdan size diyorum ki, sahip olduğunuz ne varsa, hepsini
size bahşeden Allah'tır; o halde, -hediye mi daha kıymetlidir, yoksa hediyeyi veren mi? Başka
şeylerle birlikte, baban ve annen Allah'a hizmette önünde engel oluyorlarsa, bırak o
düşmanları. Allah, İbrahim'e babanın ve yakınlarının evinden uzaklaş, sana ve soyuna
verdiğim ülkeye gel ve yerleş demedi mi? Allah bunu neden dedi; yalnızca, İbrahim'in babası
sahte tanrılar yapıp tapınan bir put yapıcı olduğu için değil mi? Bu nedenle, aralarında,
babanın oğlunu yakmayı isteyecek kadar düşmanlık vardı. Petrus cevap verdi: Dediklerin
doğrudur; şimdi sizden, İbrahim'in babasıyla nasıl alay ettiğini bize anlatmanıza rica
ediyorum. Isa cevap verdi: İbrahim, Allah'ı aramaya başladığında yedi yaşındaydı. Bir gün
babasına, ‘baba, insanı kim meydana getirdi?’ diye sordu. Aptal baba cevap verdi: ‘insan; ben
seni meydana getirdim, beni de babam meydana getirdi’. İbrahim cevap verdi: Öyle değil,
baba; çünkü, ben yaşlı bir adamın ağlanarak, Ey Allah'ım, neden bana çocuk vermedin?
dediğini duydum. Babası cevapladı: Doğrudur oğlum, Allah, insana insan meydana getirmesi
için yardım eder, fakat, başka türlü müdahalesi olmaz; insanın sadece Allah'a dua etmesi ve
O'na kuzu ve koyun vermesi gerekir, o zaman Allah da kendisine yardım eder. İbrahim cevap
verdi: Kaç tane Allah vardır, baba? Yaşlı adam cevapladı: Sonsuz sayıda, oğlum. Sonra
İbrahim dedi: Ey baba, eğer ben bir tanrının dediklerini yapar ve diğeri de, kendisinin
dediklerini yapmadığım için benim kötülüğümü isterse, o zaman ben ne yapacağım? Her ne
durumda olursa olsun, aralarında anlaşmazlık çıkacak ve tanrılar birbirleriyle savaşacaklardır.
Ya, benim kötülüğümü isteyen tanrı, benim kendi tanrımı öldürüverirse, ben o zaman ne
yapacağım? Belli ki, beni de öldürecektir o. Yaşlı adam gülerek cevap verdi: Ey oğul,
korkma, çünkü hiç bir tanrı, bir diğer tanrı üzerine savaş açmaz; mabette büyük tanrı Baal'ın
yanısıra bin tanrı daha var; ve yetmiş şu yaşıma geldim, bir tanrının diğerine vurduğunu
görmüş değilim. Hem, herkes aynı tanrıya ibadet etmez ki, biri birine, diğeri diğerine ibadet
eder. İbrahim cevap verdi: O zaman, aralarında barış var herhalde? Babası dedi: Evet var.
Ardından İbrahim dedi: Ey baba, tanrılar neye benzerler? Yaşlı adam cevap verdi: Budala, her
gün bir tanrı yapıyor ve ekmek almak için başkalarına satıyorum; sen ise, halâ tanrıların neye
benzediğini bilmiyorsun! O sırada bir put yapmaktaydı. "Bu" dedi, palmiye odunundan, şu
zeytin ağacından, şu küçük olan ise fildişinden; bak, ne kadar da güzel! Canlıymış gibi
görünmüyor mu? Mutlaka (görünüyor), sadece nefesi eksik!

İbrahim cevap verdi: Yani, tanrıların nefesi yok mu, baba? Öyle de, nasıl nefes veriyorlar? Ve
kendileri cansızken, nasıl can veriyorlar? Belli baba, bunlar tanrı değil. Yaşlı adam bu sözlere
kızarak, (şöyle) dedi: Eğer anlayacak yaşta olsaydın, kafanı bu baltayla kırardım. Ama, rahat
ol, çünkü anlayacağın yok İbrahim cevap verdi: Baba, eğer tanrılar insanlara yardım ediyorsa,
o zaman, nasıl olur da insan tanrı yapabilir? Ve eğer tanrılar odundansa, o zaman, odun
yakmak büyük bir günahtır. Fakat, söyle bana baba, sen nasıl bu kadar çok tanrı yapmış
bulunuyorsun da, dünyanın en güçlü insanı olasın diye, pek çok çocuk meydana getirmen için
neden tanrılar sana yardım etmedi? Oğlunun konuştuklarını dinlerken, babanın sabrı taşma
noktasına gelmişti. Oğul (yine) devam etti: Baba, dünyada hiç insanın bulunmadığı zaman
oldu mu? Evet diye cevapladı yaşlı adam, Neden soruyorsun? Çünkü dedi İbrahim, îlk tanrıyı
kimin yaptığını öğrenmek istiyorum da. Şimdi evimden defol! dedi yaşlı adam, Beni bırak da,
şu tanrıyı çabucak yapayım; ve bana bir şey söyleme; çünkü, acıkınca ekmek istiyorsun, lâf
değil. İbrahim dedi: Güzel bir tanrı gerçekten, onu istediğin gibi kesiyorsun da, kendisini
korumuyor! Sonunda yaşlı adam kızarak dedi: Bütün dünya onun bir tanrı olduğunu söylüyor,
sen, deli herif ise, değil diyorsun. Tanrılarıma yemin ederim ki, bir adam olmuş olsaydın, seni
öldürebilirdim! Böyle deyip, yumruk ve tekmelerle İbrahim'e girişti ve onu evden kovaladı.
Havariler yaşlı adamın deliliğine güldüler ve İbrahim'in fetanetine şaşıp kaldılar. Fakat İsa
onları susturarak, dedi: ‘Şu andaki gülme, gelecekteki ağlamanın bir habercisidir’ diyen ve
‘Gülmenin olduğu yere gitmeyecek, fakat ağlanılan yerde oturacaksınız, çünkü bu hayat acı
ve ızdırap içinde geçer’ şeklinde devam eden peygamberi unuttunuz. Sonra, (şöyle) dedi İsa:
Musa'nın zamanında, Allah'ın Mısır'da pek çok kişiyi, başkalarına gülüp eğlendiklerinden
dolayı, çirkin hayvanlar haline getirdiğini bilmiyor musunuz? Ne olursa olsun, sakın kimseye
gülmeyin, çünkü hiç kuşkusuz karşılığında ağlarsınız. Havariler cevap verdi: Yaşlı adamın
deliliğine gülmüştük. Bunun üzerine İsa dedi: Bakın, size diyorum ki, herkes kendi gibi olanı
sever ve ondan zevk alır. Bu nedenle, eğer deli değilseniz, deliliğe gülmezsiniz. Cevap
verdiler: Allah bize merhamet etsin. İsa dedi: Amin

Matta 7nci bölüm

21 ‹‹Bana, ‹Ya Rab, ya Rab!› diye seslenen herkes Göklerin Egemenliği'ne girmeyecek.
Ancak göklerdeki Babam'ın isteğini yerine getiren girecektir.

22- O gün birçokları bana diyecek ki, ‹Ya Rab, ya Rab! Biz senin adınla peygamberlik
etmedik mi? Senin adınla cinler kovmadık mı? Senin adınla birçok mucize yapmadık mı?

23- O zaman ben de onlara açıkça, ‘Sizi hiç tanımadım, uzak durun benden, ey kötülük
yapanlar! Diyeceğim’.

24- İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer.

25- Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır; ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine
kurulmuştur.

26- Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama
benzer.

27- Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur.

Matta 9ncu bölüm

10- Sonra İsa, Matta'nın evinde sofrada otururken, birçok vergi görevlisiyle günahkâr gelip
O'nunla ve öğrencileriyle birlikte sofraya oturdu.

11- Bunu gören Ferisiler, İsa'nın öğrencilerine, Sizin öğretmeniniz neden vergi görevlileri ve
günahkârlarla birlikte yemek yiyor? Diye sordular.

12- İsa bunu duyunca şöyle dedi: Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı var.

13- Gidin de, Ben kurban değil, merhamet isterim sözünün anlamını öğrenin. Çünkü ben
doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim.

Bölüm11
19- İnsanoğlu geldiği zaman yiyip içti. Bu kez de diyorlar ki; ‘Şu obur ve ayyaş adama bakın!
Vergi görevlileri ve günahkârlarla dost oldu!’ Ne var ki bilgelik, ortaya koyduğu işlerle
doğrulanır.

bölüm12

42- Güney Kraliçesi, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp bu kuşağı yargılayacak. Çünkü
kraliçe, Süleyman'ın bilgece sözlerini dinlemek için dünyanın ta öbür ucundan gelmişti.
Bakın, Süleyman'dan daha üstün olan buradadır

bölüm19

24- Yine şunu söyleyeyim ki, devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne
girmesinden daha kolaydır.

25- Bunu işiten öğrenciler büsbütün şaşırdılar; ‘Öyleyse kim kurtulabilir?’ diye sordular.

26- İsa onlara bakarak, İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için her şey mümkündür dedi.

27- Bunun üzerine Petrus O'na, ‘Bak’ dedi, ‘Biz her şeyi bırakıp senin ardından geldik,
kazancımız ne olacak?

28- İsa onlara, ‘Size doğrusunu söyleyeyim’ dedi, ‘her şey yenilendiğinde, İnsanoğlu
görkemli tahtına oturduğunda, siz, evet ardımdan gelen sizler, on iki tahta oturup İsrail'in on
iki oymağını yargılayacaksınız.

29- Benim adım uğruna evlerini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da


topraklarını bırakan herkes, bunların yüz katını elde edecek ve sonsuz yaşamı miras alacak...
Allah yolunda hicret edenler

30- Ne var ki, birincilerin birçoğu sonuncu, sonuncuların birçoğu da birinci olacak

Bölüm21

19- Yol kenarında gördüğü bir incir ağacına yaklaştı. Ağaçta yapraktan başka bir şey
bulamayınca ağaca, ‘artık sonsuza dek sende meyve yetişmesin!’ Dedi. İncir ağacı o anda
kurudu.

20- Öğrenciler bunu görünce şaşkına döndüler. İncir ağacı birdenbire nasıl kurudu? Diye
sordular.

21- İsa onlara şu karşılığı verdi: Size doğrusunu söyleyeyim, eğer imanınız olur da kuşku
duymazsanız, yalnız incir ağacına olanı yapmakla kalmazsınız; şu dağa, ‹Kalk, denize atıl›
derseniz, dediğiniz olacaktır.

22- İmanla dua ederseniz, dilediğiniz her şeyi alırsınız


42- İsa onlara şunu sordu: Kutsal Yazılar'da şu sözleri hiç okumadınız mı?
‘Yapıcıların reddettiği taş, İşte köşenin baş taşı oldu. Rab'bin işidir bu, Gözümüzde harika bir
iş!’
43- Bu nedenle size şunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği sizden alınacak ve bunun
ürünlerini yetiştiren bir ulusa verilecek.
44- Bu taşın üzerine düşen, paramparça olacak; taş da kimin üzerine düşerse, onu ezip toz
edecek.

45- Başkâhinler ve Ferisiler

Bölüm 23

13-14 Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Göklerin Egemenliği'nin kapısını
insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyor, ne de girmek isteyenleri
bırakıyorsunuz!

15 Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Tek bir kişiyi dininize döndürmek
için denizleri, kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik
yaparsınız.

Gemini
Genital

‘Davutoğlu’ hz İsa için İncilde kullanılan sıfatlardandır. Davut soyundan olma iddiası krallık
iddiasıdır. Meryem ile Davut a.s arasındaki soy bağı seceresi-sıralaması göstermektedir ki çağ
olarak 900 yıla yakın bir zaman metal dönemi sürmüş ve Meryemoğlu İsa bu süre sonunda
çıkmıştır. Jun Zi-Jesus-Yus Asaf kral oğlu prens anlamında sıfat olabilir. 14 -14 – 14= 42
nesil yaklaşık 22 yıl ortalama alınsa 924 yıl yapar İsa ömrü ile 950 yıl olur.

BÖLÜM 13
1 Aynı gün İsa evden çıktı, gidip göl kıyısında oturdu.
2 Çevresinde büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa tekneye binip oturdu.
Bütün kalabalık kıyıda duruyordu.
3 İsa onlara benzetmelerle birçok şey anlattı. Bakın dedi, Ekincinin biri tohum
ekmeye çıktı.
4 Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü. Kuşlar gelip bunları yedi.
5 Kimi, toprağı az, kayalık yerlere düştü; toprak derin olmadığından hemen

You might also like