Professional Documents
Culture Documents
Napolyon'un Doğu Akdeniz Politikası - Emre Karakaya
Napolyon'un Doğu Akdeniz Politikası - Emre Karakaya
Napolyon'un Doğu Akdeniz Politikası - Emre Karakaya
AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ
EDEBİYAT FAKÜLTESİ
TARİH BÖLÜMÜ
EMRE KARAKAYA
20163302022
DANIŞMAN
ANTALYA 2023
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ....................................................................................................................... 2
BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SONUÇ ……………………………………………………………………..…… 12
KAYNAKÇA ……...……………………………………………………………. 13
1
GİRİŞ
Fransa halkının Kral XVI. Louis’e ve monarşisine başkaldırısı sırasında Cumhuriyetçi bir
kişiliğe sahip bulunan Napolyon, Jakobenler kulübüne üye olarak bunu tasdiklemiştir. Fransa
artan nüfusu ve fakirleşen halkın temel yaşam ihtiyaçlarına erişimde sıkıntı çekmesi üzerine, bir
Devrim sürecine gitmiştir. Ekmek dahi bulmak Fransızlar için bir sorun haline gelmiştir. Kadınlar
binlerce kişilik topluluklar ile ekmek yürüyüşleri düzenlemişlerdir. Kral ve ailesi idam edilerek
Cumhuriyet ilan edilmiştir. Fransa mücadeleyi farklı bir sahaya çekmek ve İngiltere
ekonomisinin beslenmesindeki en büyük damar olan sömürgeleri üzerinden bir yara açmak
amacıyla Mısır’ı işgal etmeyi planlamıştır. Osmanlı’nın kaybolmakta olan gücü Fransa açısından
iştah kabartıcı bir hale gelmiş, Napolyon’da bu görevi başarıya ulaştırarak ülkesine gururla
dönmek amacıyla bu sefere atılmıştır. İtalya Ordusu Başkomutanı olduğu yıllarda Napolyon
Osmanlı azınlıklarını bağımsızlıkları noktasında heyecanlandıran çalışmalarda bulunmuştur. Bu
çalışmaları haber alan Rusya, kadim düşmanı Osmanlı’yı bu sefer kendi çıkarları için nazikçe
uyararak Fransa’ya karşı temkinli olması gerektiğini belirtmiştir. Siyaset kurumu ile ikili
ilişkilerinin iyi kullanan Napolyon ordu içerisinde yükseldikten ve aldığı tüm cezalar af
edildikten sonra seferler üzerinde Başkomutanlık mertebelerine erişmiş, son olarak da Mısır’a
gönderilen kuvvetlerin komutanı olmuştur.
Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı’ya katılan Mısır, o devirden beri ilk kez bir
çıkarma hareketine sahne olmuştur. 1 Gücünün farkında olan Osmanlı ise Fransa’nın düşmanları
3. Selim olaylara her zaman temkinli şekilde yaklaşmış, İngiltere ve Rusya ile bir denge politikası
kurarak, oluşturduğu koalisyon ile elini rahatlatmıştır. Mısır’a vardıktan sonra donanması
bozguna uğrayan Napolyon Afrika’da sıkışmış, elverişsiz hava şartları, hastalıklar, ikmal
eksikliği, Rusya ve İngiltere’nin donanma gücü, Osmanlı paşalarının deneyimleri ve yerel halkın
ayaklanması sonucu ne Mısır’da tutunabilmiş ne de Suriye seferinde bir başarı elde edebilmiştir.
Birkaç parça gemi ile Afrika’dan ülkesine geri dönen Napolyon arkasında birkaç komutan ve
birkaç bin kişiden oluşan bir Fransa ordusu bırakmıştır. Sefer sırasında bulunan Rosetta Taşı
çağlar öncesinin bilgilerini bizlere taşıyacak bilim dünyası açısından çok değerli bir keşif olmuş,
günümüz Mısırbilimi’nin temelinin atılmasını sağlamıştır.
1KARA, Adem, 1802-1804'e Ait Üç Belge Işığında Osmanlı-Fransız İlişkileri, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2003
2
BİRİNCİ BÖLÜM
1789 senesi, Fransa ve dünya tarihi açısından bir kırılma noktasıdır. Gerçekleşen Fransız
Devrimi, birçok ideolojinin ortaya çıkış noktası olacak, Fransız halkına ve tüm dünya halklarına
farklı bir gelecek tayin edecektir. Fransızca bu süreçte diplomasi dili haline gelmiştir ve uzun süre
bu yerini korumuştur. Aydınlanma Çağı olarak adlandırılan devir, daha çok Fransız
entelektüellerinin etrafında cereyan etmiştir. Fransız bilim insanları büyük bilimsel buluşlara imza
atmış, yaşanan teknolojik gelişme Afrika, Amerika ve Asya kıtasında birçok denizaşırı toprak
edilmesini sağlamıştır.
Filozofların son yüz yıldır yarattığı siyasal liberalizm rüzgârı artık bir kasırgaya
dönüşmektedir. Montesquieu, Jean- Jacques Rousseau, Diderot, Voltaire’in dine, monarşiye ve
mevcut siyasi sistemlere çok eleştiriler sunmaları toplumu harekete geçiren en büyük etkenlerden
biri olmuştur. 2
2Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), s. 35, Türk Tarih Kurumu Basımevi-Ankara,
1997
3
1.2 Kurucu Meclis ve Aldığı Demokrasi İradesi
1155 üyeden oluşan ve yarısı da Burjuva sınıfını temsil eden Kral Meclisi’nin halk kanadı,
“halk adına” yetkili ilan ederek, 5 Mayıs 1789’da kendini Millet Meclisi ilan etmiştir. Buna karşılık
olarak Fransa Kralı ise alınan bu kararı tanımayarak 19 Haziran 1789’da meclisi tamamen
kapattığını ilan etmiştir. Toplantı salonuna yetkililer tarafından alınmayan vekiller, Kral XVI.
Louis’in kapalı tenis kortunu işgal ederek burada toplanmışlar ve 20 Haziran’da ise Fransa’da bir
anayasa yapılana kadar bir arada kalacaklarına dair yemin etmişlerdir. Millet Meclisi’nin 577 vekili
bir gün sonra Jeu de Paume salonunda toplanmış ve anayasayı tamamlayıncaya kadar “şartlar ne
olursa olsun dağılmama ve çalışmaları sürdürmeye devam etme” kararı almışlardır. 27 Haziran
1789 günü Kral, kurulan bu yeni meclisi kabul etmek zorunda kalmış ve meclisin dışında kalmış
olan rahip ve asilleri 9 Temmuz günü bu oluşuma katılmaya davet etmiştir. Meclis adını “Kurucu
Meclis” olarak güncellemiş, fakat reformların yapılabilmesi için bir uzlaşma ortamı
sağlanamamıştır.
3 Dr. Carrie Gibson, Devrim Çağı 1750-1913, Kronolojik Zaman Çizelgeli Dünya Tarihi, 1. Baskı, Alfa Yayınları, s. 276, 2014,
İstanbul
4
98 isyancı ölmüş 73’ü yaralanmıştır. Hapishane garnizonu ise 1 ölü 3 yaralıdan sonra teslim olmuş,
Bastille komutanı de Launay başta olmak üzere tüm muhafızlar öldürülmüş, başları kesilerek
vatandaşlar tarafından mızraklara takılmıştır.
1791 Anayasası’nın ilanının ardından Kral XVI. Louis için kaçınılmaz sona gelinmiştir.
Yeni Yasama Meclisi ve Kral arasında giderek artan gerginlik, Kral’ın mecliste alınan kararları
veto etmesiyle patlama noktasına ulaşmıştır. 10 Ağustos 1792’de Antoine Joseph Santerre,
François Joseph Westermann ve Claude Fournier önderliğindeki ayaklanmada Paris’teki silahlı
devrimciler monarşi ile çatışmaya girerek Tuileries Sarayı’nı basmıştır. Sarayı koruyan İsviçreli
muhafızlar ve devrimci güçlerden yüzlerce kayıp olmuştur. XVI. Louis ve ailesi Yasama
Meclisi’ne sığınarak teslim olmuş ve monarşi sona ermiştir. Ulusal Kongre kurularak 21 Eylül
günü Cumhuriyet ilan edilmiştir. XVI. Louis’in önce yetkileri kısıtlanmış, sonra azledilmiş, en
sonunda da 21 Ocak 1793 tarihinde vatana ihanet suçlamasıyla giyotin kullanılarak idam edildi.
Kralın eşi Marie Antoinette ise 9 ay sonra Kral ile aynı yerde idam edilmiştir. Devrim’den sonra
şimdi ise Kral’a ve hanedana yakınlığı mevcut ya da mevcut olduğu düşünülen kim varsa idam
edilecektir.
Genç Napolyon Nisan 1791'de Valence'de yerleşik halde bulunan 4. topçu alayına birinci
teğmen olarak atanmıştır. Bu dönemde Anayasal Monarşi’yi destekleyen Jakobenler Kulübü’ne
katılmış, soylulara, keşişlere ve piskoposlara karşı yaptığı ateşli konuşmalar sonrası kulübün
başkanlığını ele geçirmiştir. Ulusal Muhafızlara Yarbay olarak seçildikten sonra Başkomutan
Paoli ile ters düşmüş ve Ocak 1792’de asker kaçağı olarak kayıtlara geçmiştir. Nisan 1792’de
Fransa Avusturya’ya karşı savaş ilan ettiğinde başarılı ve genç Napolyon’un suçu affedilmiştir.
Yüzbaşı rütbesine terfi ettirilen Napolyon orduya dönmeyi reddetmiş, Ekim 1792’de
Korsika’ya geri dönmüştür. Başkomutan Paoli Korsika’yı Fransa’dan ayırmak istemektedir ve
Napolyon buna karşı koyan Korsika Jakobenleri’ne katılmıştır. Nisan 1793’te Korsika’da bir iç
savaş patlak verince Buonaparte ailesi de yaşananlarda nasibini almış, ağır bir cezaya çarptırılmış
ve de ardından Fransa’ya kaçmışlardır.
Napolyon yaşanan göçten sonra soyadını Buonaparte yerine Bonapart olarak yazmaya
başlamış, 4 ve Haziran 1793’te Nice alayına katılmıştır. Bu dönemde kaleme aldığı Le Souper de
Beaucaire (Beaucaire'de Akşam Yemeği) adlı eserinde, giderek daha radikal hale gelen
Jakobenler ve bir önceki hazanda monarşiyi lağveden Devrimci Meclis olan Ulusal Konvansiyon
etrafında birleşmiş tüm cumhuriyetçilerin en büyük savunucusu olmuştur.
4Britannica, T. Editors of Encyclopaedia (2021, September 22). Napoleon summary. Encyclopedia Britannica.
https://www.britannica.com/summary/Napoleon-I
6
Ağustos 1793’ün sonlarına gelindiğinde Ulusal Konvansiyon birlikleri Marsilya’yı ele
geçirmiştir. Ulusal Kongre Topçu komutanının yaralanması sonrasında, Korsikalı Milletvekili ve
Napolyon’un aile dostu olan ordu komiseri Antoine Saliceti tarafından desteklenerek yaralanan
komutanın yerine göreve getirilmiştir. Eylül ayında binbaşılığa, Ekim ayında ise general
yardımcılığına terfi eden Napolyon, 16 Aralık'ta bir süngü yarası almış, ancak ertesi gün topçuları
ile İngiliz birliklerini Toulon'dan tahliye etmeyi başarmıştır. 22 Aralık 1793’te henüz 24 yaşında
olan Bonapart, kasabanın Fransa tarafından ele geçirilmesindeki öncü rolünün ardından
tuğgenerallik rütbesine terfi etmiştir.
Ordu komiseri Augustin de Robespierre, kaos ortamının filli hükümet başkanı kardeşi
Maximilien Robespierre’e Napolyon’un cesur ve yürekten bir Cumhuriyetçi olduğu hakkında onu
öven bir mektup kaleme almış, Napolyon daha sonra Şubat 1794’te İtalya Fransız Ordusu Topçu
Komutanlığı’na atanmıştır. 27 Temmuz 1794 tarihinde Maximilien Robespierre Paris’te
iktidardan düşürülünce, Nice’de bulunan ve Maximilien Robespierre tarafından atandığı bilinen
Napolyon Bonapart, komplo kurmak ve ihanet etmek suçlarından tutuklanmıştır. Eylül ayında
serbest bırakılan Napolyon komutasına geri dönmemiştir ve Paris’e gitmiştir.
Paris’te kendisini tatmin eden bir görev elde edemeyen Napolyon, içindeki bitmeyen
hırsının ve Jakobenlerden çok daha radikal üyelere sahip olan Montagnardlar ile olan ilişkilerinin,
askerlik kariyerinin önünü kesebileceğinden korkmaktadır. Duygusal çalkantıda olduğu bir
süreçte gözünü doğuya çevirerek Osmanlı Devleti’ne bir teklifte bulunmuştur. Selamet’i
Umumiye Komitesi’ne bir dilekçe gönderen Napolyon, Osmanlı’nın güçlenmesinin Fransa’nın
hayrına olduğunu, kendisinin de bu gelişmede katkısı olursa bunun vatanına en büyük
hizmetlerden biri olacağına inandığını ve ülkesine dönüşünde kendisinin ülkesi tarafından da bu
onura layık görüleceğine inandığını belirtmiştir. 5
İKİNCİ BÖLÜM
5 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi V.Cilt, 10. Baskı, Türk Tarih Kurumu, s. 25, 2017, Ankara
7
geçmişine nazaran birden olumsuz yönde değişmiştir. Osmanlı’yı yıkılmakta olan bir devlet olarak
görmeye başlayan Napolyon, Fransa’nın Osmanlı’yı savunmamasını telkin etmekte, bunun
beyhude bir hareket olduğunu düşünmektedir. Napolyon’a göre Fransa, Mısır’a yerleşmelidir.
1797 tarihinde İtalya savaşlarına son veren Kampo Formiyo antlaşmasının ardından Paris’e
dönen Napolyon, Mısır üzerinde Fransa’nın da hakkı olduğunu düşünen Dış İşleri Bakanı Talleyran
ile anlaşmış, bu iki isim Direktuvar’a düşüncelerini kabul ettirmişlerdir. 6 İki devlet adamının
maksadı da adada yenemedikleri İngiltere’yi sömürge topraklarında mağlup etmektir.
Fransız ordusu 280 parçadan oluşan donanması ve 38 bin kişilik sefer kuvveti ile 19 Mayıs
1798’de Doğu Akdeniz’e doğru demir almıştır. 12 Haziran’da St. Jean Şövalyeleri’nin elinde Malta
alınmış, 2 Temmuz’da ise İskenderiye önlerine demir atılmıştır. Napolyon Mısır’a ayak basar
basmaz yayımladığı beyanatında, Osmanlı hükümetinin dostu olduğunu ve İslam dinine büyük bir
saygı duyduğunu belirtmiştir. Napolyon beyanatında ayrıca Fransa’nın buradaki amacının halka
zulmeden ve padişahın emirlerine saygı göstermeyen Kölemenleri cezalandırmak olduğunu
belirtmiştir. 7
Yavuz Sultan Selim döneminde topraklara dâhil edilen Mısır, İstanbul tarafından daha
sonra hiçbir zaman savunma yapmak için hazırlanmamıştır. Kölemenler yerel güçleri bünyelerine
katarak işgale karşı koymak niyetine girişmişlerdir. Fransa kuvvetlerinin elindeki teknoloji ve top
menzilleri daha yüksektir. 25 Temmuz 1798 tarihinde Piramitler Savaşı’nda kazanan Fransa
olmuştur ve Kahire işgal edilmiştir. Fransız ordusu Kölemenlerin dağılan kuvvetlerini Salahiye’de
bir kez daha mağlup etmiştir ve Mısır’a hâkim olmuştur. Napolyon gerçekleşen savaşa rağmen
bölgedeki vaazlarını sürdürmektedir. Bunun sebebi Osmanlı’nın İngiltere ve Rusya ile ittifak
çabası içine girmesi ve Mısır açıklarında demirlemiş bulunan Fransız donanmasının 1 Ağustos
1798’de İngiliz Amiral Nelson tarafından Ebuhır limanında hazırlıksız yakalanarak bozguna
uğratılmasıdır. 17 Fransız gemisinin 13’ü batırılmış ya da esir alınmıştır.
8
ilerleyen dönemlerde daha da kötü olacağını öngörmüş ve 25 Eylül 1798’te fetva ile Fransa’ya
savaş ilan etmiştir.
23 Kasım 1798’de imzalanan Osmanlı-Rus antlaşması, iki devletin çok önceleri başlayan
yakınlaşmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Napolyon’un ülkesinin İtalyan Kuvvetlerine
Başkomutanlık ederken Osmanlı’nın Rum tebaası üzerinde isyan hareketleri başlatacak ayrılıkçı
fikirler yaymıştır. Bu durum Osmanlı’ya Rusya tarafından dost bir dil ile bazı ihbar ve nasihatler
ile ulaştırılmıştır. Tolun’da hazırlık yapan Fransız ordusunun, bu harekâtı Mora veyahut
Arnavutluk sahillerine gerçekleştirmek planında olduğunu öngören Rus İmparatoru, Osmanlı’ya
muhtemel bir Fransız saldırısı halinde destekte bulunmak için Karadeniz’de bulunan donanmasını
Osmanlı’nın hizmetine hazır hale getirdiğini bildirmiş, Osmanlı hükümeti ise Fransa’dan
şüphelenmesine rağmen bu nazik teklifi geri çevirmiştir. 3. Selim’in Rusya’dan çekindiği açıktır.
Fransa’nın Malta’dan sonra Mısır’a asker çıkarması Rusya’nın da menfaatlerinin aksinedir. 28
Temmuz’da iki ordu birbirine destek olmak amacıyla görüşmelere başlamış, henüz bir sonuç
alınmadan Rus donanması Çar’ın emriyle İstanbul’a gelmiştir. 5 Eylül tarihine gelindiğinde ise
oldubitti ile karşılaşılan bu durum sonrasında Rus donanmasına Büyükdere’de demirlemesi için
izin verilmiştir. Rus sefir ile südurdan İsmet Bey arasında sürdürülen görüşmeler sonucunda 19
Eylül günü Rus donanması, Osmanlı donanmasıyla birlikte Mora ve Arnavutluk sahillerini
savunmak üzere birlikte yola çıkmıştır. Rusya ve Osmanlı arasında imzalanan anlaşmaya
İngiltere’de elçilik düzeyinde katılmıştır.
5 Ocak 1799 tarihine gelindiğinde ise 13 maddeden oluşan bir Osmanlı – İngiltere
anlaşması imzalanmıştır. Buna göre İngiltere, Napolyon’u Mısır’dan atmak için Osmanlı’ya
yardım edecektir. Tüm devletler bu ittifakların geçici olduklarını farkındalardır. Fakat kısa
dönemde birlikte hareket etmek 3 ülkenin de menfaatine olacaktır.
Rus filosu bu süreçte ilk kez Boğazları geçmiştir. Osmanlı Devleti ise muhtemel bir Rus
saldırısının önüne geçmiş ve kendisini Doğu Akdeniz’de Fransa’yı birlikte mağlup edecek bir
koalisyon gücünün içerisinde bulmuştur. Mısır’ın işgali ile bu denli uygulanan denge politikası,
yıkılışına kadar gücünü yavaş yavaş kaybetmekte olduğunun bilincinde olan Osmanlı Devleti’nin
süregelen politikası halini alacaktır.
9
2.3 Suriye Seferi ve Akka Bozgunu
Napolyon’un yönünü Mısır’dan Suriye’ye çevirdiğini haber alan Osmanlı, Hac emaretini,
Şam ve Trablus eyaletlerini, Kudüs ve Nablus sancaklarını Cezzar Ahmet Paşa’ya vermiş ve
ardından Bâbıali tarafından Mısır seraskerliğine tayin edilmiştir. 8
Mısır’a doğudan kara yolu ile gelebilecek bir saldırının önünü kesmek maksadıyla, bugün
ki Filistin topraklarına Fransız ordusu tarafından harekete geçilmiştir. Napolyon Bonapart 24 bin
kişilik ordusunun 18 bini ile 20 Şubat 1799’da El-Ariş’i, 24 Şubat’ta Gazze’yi ardından da Yafa’yı
işgal etmiştir. Tüm bu işgallerde büyük direnişler ile karşılaşılmış, Fransa ordusu başkaldırışlara
katliamlar ile karşılık vermiştir. Yafa’da ordunun yakalandığı veba salgını, burada bir hafta
konaklamaya ve morallerin bozulmasına sebep olmuştur.
24 Mart tarihinde Akka’ya hücum eden Fransız ordusu, İngiliz donanmasının desteğini
arkasına alan Cezzar Ahmet Paşa tarafından geri püskürtülmüştür. Napolyon ve Ahmet Paşa bu
süreçte 3 kez mektuplaşmıştır. Fransızlar büyük toplarını sefere çıkarmamışlar, sahra topları ise
şehrin kaleleri üzerinde pek etkili olamamıştır. Akka’da hâlihazırda bir Nizamı Cedit kuvveti
mevcut bulunmaktadır. Mevcut kuvvetlere ek olarak bir Nizam-ı Cedit birliği daha İstanbul’dan
donanma ile destek için yola çıkarılmıştır. Fransız ordusu Akka’da bir kez daha vefa salgının
tehlikesine yakalanmıştır. Yaklaşık 300 asker burada hasta düşmüştür. Yardım kuvvetlerinin
yetişmesiyle Osmanlı Fransızlar karşısında daha da güçlü bir duruma kavuşmuş, 18 Mayıs’ta
düzenlenen son hücumunda sonuçsuz kaldığını gören Napolyon 20 Mayıs’ta Akka kuşatmasını
kaldırmıştır. 9
Akka zaferi İstanbul’da coşkuyla karşılanmış, Cezzar Ahmet Paşa ve adamlarına hediyeler
gönderilmiştir. Ancak artık İstanbul’da düşünülen konu, Paşa’nın bundan sonra ne yapacağı
olmuştur. Padişah 3. Selim, Cezzar’ın Mısır’ı işgal edeceğinden endişe etmiştir. Sadrazam ve
Serasker Yusuf Ziya Paşa ordu ile birlikte Mısır’a gönderilmiş, bu durum Cezzar Paşa tarafından
rahatsızlık ile karşılanmıştır. Paşa ödüllendirileceğini beklerken karşılaştığı durum onu üzmüştür.
Yusuf Ziya Paşa merkeze gönderdiği raporda Cezzar’ın işini bitireceğini yazmış, fakat bu siyasi
mücadele bir sonuç vermemiştir.
8 Kamil Çolak, Mısır'ın Fransızlar Tarafından İşgali ve Tahliyesi (1798-1801), Sakarya Üniversitesi Fen Edebiyat Dergisi, 2008,
Cilt 10, Sayı 2, ss. 141-183
9 Feridun Emecen, "Cezzâr Ahmed Paşa", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/Cezzar-Ahmed-Pasa
(28.12.2022).
10
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Napolyon gidişinden sonra Mısır'da kalan Fransız kuvvetinin komutası General Jean-
Baptiste Kléber'e geçmiştir. Kléber, Osmanlı ile 24 Ocak 1800 tarihinde El-Ariş Sözleşmesi'ni
imzalamıştır. Sözleşme hükümleri gereği Fransa kuvvetleri Mısır'dan çekilecektir. Osmanlı
İmparatorluğu'nun müttefiki Britanya, bu sözleşmeyi imzalamayı reddetmiştir. Britanya’nın
desteğiyle Osmanlı ordusu Fransa kuvvetlerine saldırmıştır. 20 Mart 1800 tarihinde Osmanlı ve
Fransa arasında yapılan Heliopolis muharebesini Fransa kazanmıştır. Kléber komutasındaki ordu
Kahire'ye dönmüş, fakat ordu Mısır halkının aşırı şekilde tepkisini çekmeye başlamıştır.
Kléber'in 14 Haziran 1800'de Suriyeli bir genç tarafından öldürülmesinden sonra Mısır
kuvvetinin komutası General Jacques de Menou'ya geçmiştir. Menou komutasındaki Fransa
ordusu, 21 Mart 1801'de Ebukır’da yapılan muharebede Britanya kuvvetleri karşısında yenik
düşmüştür. 27 Haziran 1801 tarihinde Fransa birliklerinin Mısır'dan geri çekilmesini düzenleyen
bir sözleşme imzalanmıştır. 9 Ekim 1801'de imzalanan Paris Barış Senedi, iki devlet arasındaki
barışın şartlarını ortaya koymuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve Fransa arasındaki nihai barış
antlaşması niteliğindeki Paris Antlaşması 25 Haziran 1802'de imzalanmıştır.
Tüm bu gelişmeler, bilim dünyasına da bir katkıda bulunmuştur. Rosetta Taşı, Mısır'da kale
yapımındaki bir kazı sırasında rastlantı eseri bir Fransız askeri tarafından bulunmuştur ve Mısır'da
Fransızlar tarafından kurulmuş olan ilgili enstitüye (Instıtut d’Egypte) gönderilmiştir.
Yüzyıllar boyunca çözülemeyen bir sır olan Hiyeroglifler, Napolyon'un 1798 yılındaki
Mısır Seferi sırasında bulunan bu taşın yardımıyla çözülmüştür. Antik Mısır yazıları çözülmeden
önce arkeologlar, Hiyerogliflerin Mısır'ın Tufan'dan önceki yaşamına ait şekiller olduğunu
düşünmüşlerdir.
M.Ö. 196 yılında yazıldığı tahmin edilen bu taş adını, bulunduğu Reşit (Rosetta)
kasabasından almaktadır. Antik Mısır'a ait yazıların çözülmesi ile birlikte, Antik Mısır bilimi
(Mısırbilim) doğmuş ve geçmiş yüzyılların açıklığa kavuşması kolaylaşmıştır. İngiliz
koleksiyoncuların eline geçen taş, günümüzde British Museum'da sergilenmektedir.
11
SONUÇ
Doğu Akdeniz özellikle Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra önemli bir kavşak noktası
haline gelmiştir. Dönemin süpergücü İngiltere, Hindistan rotasını güvende tutabilmek adına Mısır
üzerinde lehine yapabileceğim tüm hamleleri yapmaktan, Osmanlı ve Rusya ile koalisyon
kurmaktan bile çekinmemiştir. Fransa ise anakarasından savaşı uzak tutmak adına gözünü Mısır’a
dikmiş, en büyük düşmanı İngiltere’nin ekonomisine darbe vurmak adına Süveyş Kanalı’nı
tutmaya çalışmıştır.
Napolyon’un Mısır seferi, Osmanlı Devleti üzerinde ağır sonuçlar bıraksa da Osmanlı’nın
kendisini sorgulaması, yeni politikalar geliştirmesi açısından faydalı olmuştur. Ömrünü
tamamlamadan önce, denge politikası izleyerek hayatta kalabilen Osmanlı Devleti,
modernizasyonunda örnek alarak oluşturduğu Nizam-ı Cedit ordusunu ilk kez Fransa üzerinde
kullanmıştır. İngiltere desteği ile gücünün zirvesine çıkan Nizam-ı Cedit ordusu Osmanlı’ya
teknolojik gelişmeleri takip etmenin önemini göstermiştir. Napolyon’un İtalya Ordu komutanı
iken attığı fitne tohumları acı meyvesini ilerleyen yıllarda vermiştir. Fransa, Ege’de yedi Osmanlı
adasını işgal ettikten sonra Yunan ve Sırp vatandaşlara bölücü görevler vermiştir. Zaman
içerisinde devlete zıtlaşan bu sosyal kitle Osmanlı’ya karşı ayrılıkçı fikirlerini fiiliyata dökmüş,
ulusal bağımsızlıklarını kazanmışlardır.
Fransa’nın sömürgelerine giden yolu kapatmaması için bölgeye gelen İngiltere, bölgeden
bir daha ayrılmamış, ilerleyen yıllarda Osmanlı’nın Mısır başta olmak üzere tüm Doğu Akdeniz’i
karada ve denizde kaybetmesine sebep olmuştur. Modern çağlara dek uzanan ve uluslararası bir
çıkar çatışmasına dönen Doğu Akdeniz, günümüz dünyası için petrol arama ve çıkarma
mücadelelerine sahne olmaktadır.
10Yıldız ÇALIKKILIÇ, Napolyon’un Doğu Akdeniz Politikası, Dokuz Eylül Üniversitesi, Tarih Programı Yüksek Lisans Tezi, s.
184, 2019, İzmir
12
KAYNAKÇA
ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu
Basımevi-Ankara, 1997
GIBSON, Dr. Carrie, Devrim Çağı 1750-1913, Kronolojik Zaman Çizelgeli Dünya Tarihi,
1. Baskı, Alfa Yayınları, 2014, İstanbul
KARA, Adem, 1802-1804'e Ait Üç Belge Işığında Osmanlı-Fransız İlişkileri, Abant İzzet
Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 3, Sayı 2, 2003
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi V.Cilt, 10. Baskı, Türk Tarih Kurumu, 2017,
Ankara
13