Professional Documents
Culture Documents
Yonetim Teorilerinin Tarihsel Gelisimi
Yonetim Teorilerinin Tarihsel Gelisimi
Her biri kendi ilgi alanlarının özel sorularına eğilen klasikler üç grup altında
toplanmaktadır. Bunlar; Bilimsel Yönetim, Yönetim Prensipleri Okulu ve Bürokratik Teoridir.
Klasik Yönetim Teorilerini aşağıda kısaca açıklamaya çalışalım.
a. Bilimsel Yönetim
Bilimsel Yönetimde amaç, iş verimliliğini yükselterek daha fazla üretebilmektir
Bu hedefi gerçekleştirmenin yolu olarak, iş seviyesinde düzenlemeler yönetimin asıl faaliyet
alanını oluşturmuştur. Bu alandaki çalışmaların ağırlık verilen yönü, iş yönetimi ve
organizasyonudur.
Özetle Bilimsel Yönetim Teorisi, rutin işlerin görülmesinde insan unsurunun etkin bir
şekilde nasıl kullanılacağını açıklamaya çalışan bir yönetim teorisidir.
c. Bürokratik Teori
Bürokratik teoriye göre büyüyen organizasyonların yönetim ve organizasyonlarının
yetersiz duruma düşmemeleri için ideal bürokrasi kuramını uygulamaları kaçınılmazdır. Ancak
ideal bürokrasi kuramının büyük bir organizasyonda başarılı olarak uygulanabilmesi için başka
organizasyon özelliklerine de gerek vardır. Diğer gerekli özellikler; organizasyon çalışmalarının
yarı vasıflı ya da vasıfsız olmaları, basit bir kitle imalat teknolojileriyle basit mamuller üretiyor
olmalarıdır.
İdeal bürokrasi kuramının özellikleri ise; ileri seviyede bir işbölümü, merkezileşmiş bir
otorite sistemi, rasyonel bir personel yönetimi programı, yazılı kayıtlar ve dosyalama sistemi,
açıkça belirlenmiş politika, kural ve düzenlemelerdir. Bürokratik kuramı uygulayan
organizasyonun başarısı, kurallarla keyfi davranışların önlenerek rutin, önceden tahmin
edilebilen davranışlar ortaya çıkarmaya bağlıdır.
Yönetim prensipleri ve bürokratik teorinin yaklaşımları formel organizasyon yapısının
oluşturulmasını hedefleyen yaklaşımlardır.
2. NEO-KLASİK TEORİLER
Duygusal insan anlayışı 1960'lı yıllara kadar önemini korumuştur. 1960'lı yıllardan
sonra modern yönetim anlayışı içerisinde hem bilimsel yönetime hem de duygusal insan
anlayışına aynı anda önem veren sistem yaklaşımı ortaya çıkmıştır.
Sistem yaklaşımının en önemli yararı, organizasyonu açık bir sistem olarak görüp, bir
bütünlük açısından sorunlara yaklaşmasıdır. Açık sistem anlayışıyla organizasyona
baktığımızda, organizasyonun çevresi ile madde, enerji ve bilgi alışverişinde bulunan bir
sistem olduğunu görürüz. Organizasyonlarda karşılaşılan fırsat ve sorunlara uzun süre
sorunun sadece ortaya çıktığı yer ya da bölüm göz önüne alınarak bakılmıştır. Bu yaklaşım
parçacı yaklaşım olarak adlandırılır. Parçacı yaklaşımla sorunların arzulanan düzeyde
çözülemediğinin anlaşılmasından sonra sistem yaklaşımının soruna bütüncül yaklaşarak
çözüm arama özelliği önem kazanmaya başlamıştır. Ancak, geçmişin parçacı yaklaşımına alışık
olan yöneticileri için soruna bütüncül bakabilmek sanıldığı kadar kolay olmamaktadır.
b. Durumsallık Yaklaşımı
Modern yönetim teorilerinde ikinci önemli yaklaşım esas itibariyle sistem yaklaşımının
bir devamı ve gelişmiş bir şekli olarak kabul edilen ve organizasyonların çevreleriyle ilişkilerine
yeni bir boyut getiren durumsallık yaklaşımıdır. Organizasyonu bir sistem olarak ele alan
durumsallık yaklaşımı (şarta dayalı yönetim ve organizasyon), her koşulda başarılı olabilecek
en uygun, tek bir yönetim biçimi ve organizasyon yapısı olamayacağı görüşünü ileri
sürmektedir. Değişik koşullarda başarılı olabilecek yönetim biçimi ve organizasyon yapıları
değişecektir.
Durumsallık yaklaşımına göre, teknolojisi basit, küçük bir organizasyonda mekanik bir
yapıyla başarılı olunamaz. Böyle bir organizasyonda samimi iş grupları, yüksek katılım, iş
ilişkilerinde fazla katılık ve otoriterlik olmayan müsaade edici bir ortam yaratılarak başarılı
olunabilir (askeri birliklerden takım seviyesi). Organizasyon büyük bir organizasyon ise
teknolojisi karmaşıktır. Büyük bir organizasyonda görev ve sorumluluklar açıkça tanımlanarak,
hiyerarşiye dayalı ilişkilere ağırlık vererek, emir-komuta ve karargâh personeli arasındaki
ilişkiler açıkça belirlenerek, ileri düzeyde işbölümü ve uzmanlaşma yaratarak, yakından
nezarete ve kurallara göre hareket edilmesine önem vererek başarılı olunabilir.
Bir organizasyon çevresi; sosyolojik yapı, demografik yapı, ekonomik koşullar, tabii
kaynaklar, eğitim ve kültürel ortamdan oluşan genel çevre unsurlarıyla, teknoloji, satıcılar,
rakipler ve müşterilerden teşkil olan ilgili çevre unsurlarından müteşekkildir.
Teknik alt sistem, organizasyonun sahip olduğu teknolojinin fiilen kullanıldığı, işlerin
yapıldığı, teknik ve rasyonellik esaslarına göre çalışan alt sistemdir. Çevre belirsizliği en düşük
olan ve kapalı sistem esasına göre çalışan alt sistemdir.
a. İstisnalarla Yönetim
Bir yöneticinin günlük işler dışındaki sorunların çözümü için zaman ayırabildiği oranda
başarı şansı artmaktadır. Her organizasyonda bizzat üst yönetici tarafından üstlenilmesi uygun
olan kritik karar alanları vardır. Buralarda oluşan kritik noktaları sürekli göz önünde
bulundurmak da ilgili yöneticinin görevleri içindedir. Ancak, bu noktalarda beliren olumlu ya da
olumsuz sapmaların miktarlarını gözlemlemek ve saptamak "İstisnalarla Yönetim" ilkeleri içine
girmektedir.
Kısaca, istisnalarla yönetim, bir sorun saptama ve iletişim sistemidir. Yönetimin araya
girmesini gerektiren sorun yöneticiye bildirilecek, işe karışmayı gerektirmeyen husus ise
bildirilmeyecektir. Böylece bir kuruluş; işbölümü, sorumluluk ve yetki devri ile yaygın bir
kontrol düzeni üzerine oturtulur.
İstisnalarla Yönetimin Aşamaları
Bu aşamalar;
• Organizasyonda normal durumlarda sürdürülen faaliyetler için benimsenmiş
ölçülebilir performans değerleme standartlarının kabul edilmiş olması,
• Faaliyetler sonunda gerçekleşen sonuçlarla önceden saptanan standartlar arasındaki
uyumu belirleyen başarı ölçütlerinin ortaya konulması,
• Kuruluşta gerçekleşen sonuçlarla konulan standartların karşılaştırılmasıyla ortada üst
yönetime iletilecek bir olağan dışı durum bulunup bulunmadığının belirlenmesi,
• Karar aşamasında görülmekte olan işlerle, organizasyon amaçları arasında
uyumlaştırma yapılması söz konusu olmaktadır. Belirlenen sayısal hedeflerle, eğer
günün değişen koşullarına uydurulmazsa ya da faaliyet önceden saptanan hedeflerle
bağlantısız olursa kuruluşta örgütsel ve yönetsel etkinlik kaybolacak, ayrıca kullanılan
kaynaklardan tam yararlanılmamış olacaktır.
Bu uygulamada başarılı olabilmek için kuruluş, her yeniden çıkarılan günlük emirlerle
idare edilmemelidir. Bu ilke olağan dışı olayların çözümü için verilen istisnai kararları
kapsamaz. Herkesin kendi yönetim çerçevesi içinde yerine getirmesi öngörülen işlerin nasıl,
ne zaman ve ne yolla başarılacağına ilişkin süreklilik arz eden talimatlarla yönetim
benimsenmeli, talimatlarla çözüme kavuşturulamayacak ve istisna oluşturan durumlar üst
yöneticiye iletilmelidir.
Yöneticinin temel işlevi karar vermek ve bunu uygulamaya koymaktır. Karar verme
işlemi de;
• Sapmaların bilinmesi,
• Sapma alanlarının saptanması,
• Nedenlerin çözümlenmesi, ve
• Düzeltici eylemlerin uygulamaya sokulmasından oluşmaktadır.
İstisnalarla yönetim, yukarıda açıklanan aşamaların her birinden geçerek sürekli bir
şekilde devir yapan ve neden-sonuç uyumunu sağlayan bir süreçtir. Bu yöntemin
uygulanmasında başarı, bu aşamalardan her birinin, yeni sonuçlara ve elde edilen
deneyimlere göre geliştirilip düzeltilmesiyle sağlanabilir.
Amaçlara göre yönetim, üst yöneticilerin, hedefleri alt kademe yöneticileriyle birlikte
saptaması, her birinin görev alanlarıyla kendilerinden beklenen sonuçlara göre
sorumluluklarının belirlenmesi olarak tanımlanmaktadır. Amaçlara göre yönetim sisteminin
uygulamaya sokulabilmesi için, kuruluşun üst yönetiminin tam bir desteğine gereksinme
vardır. Bunun için öncelikle kuruluştaki tüm sorumluluk merkezleriyle, tüm yöneticilerin karar
yetkileri açıkça tanımlanmalıdır. Bu tanımlama aşağıdaki üç husus göz önünde tutularak
yapılabilir:
• Her üst kendisine bağlı sorumluluk yerleri için alt yöneticilerinin faaliyetlerinin
birleşmesinden elde edilebilecek ortak bir hedefi saptama sorumluluğunu üzerine
almalıdır,
• Her ast kendi faaliyet sonuçlarının değerlendirilmesine esas olan sorumluluk alanını ve
ölçütlerini tam olarak bilmelidir,
• Her ast, ulaşmakla yükümlü olduğu hedefleri bilerek bir uygulama planı yapmak ve
kontrol alnına giren olaylara ilişkin sonuçlara göre değerlendirilmelidir.
Elde edilen sonuçların iyileştirilmesini sağlamak üzere üst yöneticinin elinde şu üç
olanak vardır;
• İşbirliği yapılacak uygun kişiyi (astı) seçmek,
• Bunları kontrol etmek,
• Bilgilerini geliştirmek.
Özetle denilebilir ki, AGY, planlama, örgütleme, kontrol, karar verme, sorun çözme ve
motivasyonu olanaklı kılacak ve daha etkin duruma getirecek olan, organizasyonlarda geniş
uygulama alanı bulan bir yönetim sistemidir.