Tefsir-I Kebir-091-Şems-001

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 18

EMS SÛRES

Onba «yat olup, Makkl'dlr.


“Andolsun günee ve onun aydnlna, ona tabi olduu zaman aya...
(ems, 1-2).

Tefsire geçmeden önce, mutlaka, birkaç meseleye deinmek lazm.


Bu sûrenin maksad, Cenâb- Hakk’a itaata tevik, O’na
BRNC MESELE isyan etmekten sakndrmaktr. Bil ki, Allah Teâlâ, sürekli,
Kasemlerin Hikmeti büyük menfaatler ihtiva eden çeitli mahlukuna yemin
etmek suretiyle, devaml olarak, kullarnn dikkatini çekmek
istiyor. Böylece mükellef, bu mahlukat hususunda iyice düünsün ve bunlardan dolay
Allah’a ükretsin diye... Çünkü, Allah Teâlâ'nn yemin konusu yapt eylerin,
kalblerde bir arl vardr. Böylece, kiiyi düünmeye davet eden sebepler daha
kuvvetli ve etkin olmu olurlar.

Bir grup kelamcnn, ayetteki takdirin, ...6jj ^r-ül 6jj


KNC MESELE “Günein ve ayn Rabbi’ne yemin olsun..." eklinde
olduunu söylediklerini biliyorsun. Bir takm kimseler, bu
görüün batl oluu hususunda istidlalde bulunarak öyle demektedirler: Ayette
bulunan kasemler içinde tUU'j (ems, de bulunmaktadr. Halbuki,
5) ayeti

semann banisi ise, Cenâb- Hak’tr. Bu durumda, bu ifadenin takdirinin l$!jj *U)i
"Semann Rabbine ve onun Rabbine yemin olsun ki...” eklinde olur ki, bu çeliik
bir durumdur. Kadî buna u ekilde cevap vermitir. Ayetteki UU» Uj ifâdesi ile murad
edilenin Allah Teâlâ olmas caiz deildir. Çünkü (U) edat, semann Yaratcs
hakknda, ancak, mecazi manada kullanlr. Bir de, Allah’n, bakalarna yemin etme
iini, Kendisine yemin etme iinden önce getirmesi caiz deildir.

Bir üçüncü husus da, Allah Teâlâ Kendisini, bakalaryla birlikte, nerdeyse hemen
hemen hiç zikretmemitir. Binâenaleyh burada, öyle yapmak gerekir.
bir tevil

Buradaki U kendisinden sonra gelen ifadeyle birlikte masdar hükmünde olup,


;

fâdenin takdiri, 4-^j «UlJ'j "Somaya vq onun binasna, yaplna, yemin olsun
ki..." eklinde olur.

Keâf sahibi bu görü© tiraz ederek öyle der: Eer durum bu ekilde olsayd,
o zaman, ifadesinin buna atfedilmi olmasndan, naznda bir bozulma
meydana gelirdi...

Kraat imamlar, 'M ip’j O 'M jJ'j


ÜÇÜNCÜ MESELE (Dui.a. i -a ve benzeri ayetlerde olduu gibi, bu sûrelerdeki
Kaat örelükiçri (mâlfl) fasla harflerini farkl farkl
okumulardr. Bu cümleden
olarak onlar bunlar, bazan "mâl©", bazan ''tefhim",
b azan da, bazsn "imâle", bazsn da "tefhim" ile okumulardr. Fena, ddd’n
kesresiyle "dhâka" eklinde olduunu söylemitir. Dundan sonra gelen
ayetlerde, meselâ d'yü tlÂL-vc vo kelimeleri gibi, her ne kadar bazlarnn
asl vftv’l olsa Çünkü, sûreye, yâ’l olanlarla balannca, bunu, v&v’l
bile, beyledir.

olan kiiemoler izlemitir. Zira, vöv’dan çevrilen elif, bazan yfi’dan çevrilmi olana
muvafakat eder. Baksana, s ve benzeri kelimelerin fiillerinde, mesela
ufi s/" 5 ö'bi bu vâv’la yâ’ya çevrilebilir. Binâenaleyh, böyle bir muvafakat
oluunca, yâ'i olanlarn imalesini caiz gördükleri gibi, vâv’l olanlarn imalesini de
tecviz etmilerdir. Mutlak manada imaleyi torkedenlerin terkedi sebeplerine goiinco,
bu, pokçok Arabn, bu eliflere meyletmoyileri vo bu eliflerde yâ’ya doru
meylötmeyilerinden (imale yaprnaylarndan) kaynaklanmaktadr. Elifi imâle ile
okumay, mesolâ kelimesindeki vâv’n, yâ’dan; 6ûJî ve i>\y\ kelimelerindeki
yâ’nn da vâv’dan munkalip olmalar da teyit eder. Bundan, orada bu deiiklie
delalet eden eyin bulunmas gerektii neticesi gerekmez. te, burada da, elifin
imâle edilmeden ve yâ’ya doru meyledilmeden, hâli üzere braklmas gerekir.
Hamza’mn yapt gibi, bu kelimelerden bir ksmini "imâle” ile, bir ksmn da imâlesiz
okumak da güzeldir. Bu böyledir, zira eüf, yâ 'dan çevrilmi olduu zaman, o yâ’ya
delalet etsin diye, yâ’ya doru imâle ile okunur. Halbuki, ve Ufc-i
kelimelerinde ise, yâ’dan çevrilmi olan bir elif yoktur. Bunlarn elifleri, ancak vâv'dan
çevrilmi eliflerdir. Delili ise, bu kelimelerin, dbji» tdbjAj eklinde kullanlmalrdr.

Cenâb- Hak bu sûrede, ...jül J oms, n) ayetine kadar


DÖRDÜNCÜ MESELE olan ksmda, yemin etmitir, yit J ifâdesi ise,
yedi eye
Kasen Lan kasemin cevabdr. Zeccâc, öyle der: Cevap aslnda,
yi' 1& 1
eklindedir. Ne var ki, lâm harfi hazfedilmitir.
Zira, söz bu kadar uzaynca, bu uzama ii, lâm'n yerini tutmutur.

Duba
Cenâb- Hak, t^v>j ’j “Andolsun günee veonun aydnlna”
buyurmutur. Müfessirler, ifadesi hususunda, u üç görüe yer vermilerdir:
1) Mücâhid ve Kelbî, "günein aydnlna”;

Katâde, "Bütün gündüze..." —ki bu


2) görüü Ferrâ ve ibn Kuteybe caiz
görmülerdir —
5

;i), t. ut 9 KV.? .ItlIM'.M Vi/ l-l 7V ('üt / it)

3) u.u!(/UH de, "Günein hararetimi..." gibi manalar vermiimdir.

Dil asndan bunun zah üylorJir: Leya, j.'VâsJt (dahv), gündüzün yükselmesi;
v ,
Aj i£ü, gündüzün yükseliinin, bunun biraz daha olmas halini ve mod ila îUJi
kelimesi da, yarsna yaklat durumu ifada için kullanlan
gündüzün uzayp da,

i ninelerdir” der kan, EFbu'l-Hfry&em de öyle demektedir: £.al kelimesi, '‘gölge


.

/l” k-ilmosinir /.iddi olup, bu da, günein aydifiînm, yeryüzünü sarmas manasna
W lit ki, bunun asl ‘dr. Böyleoo, hA’mn sükûnu ile birlikte ya’nn yor aln
i ’,
'ir bulduklar için ya’y îuVya çevirerek, ^s)t eklinde söylemilerdir, binâenaleyh
-•J' günein ziyas ve nûru demektir. Daha sonra bu kelime, Cenâb- Hakk’m da,
j:
.wji V> (Ndrfat, 46) diye ifade buyurduu gibi, günein yeryüzünü iyice aydnlatt
manasnn adr olarak kullanlr olmutur. Binâenaleyh, müfessirlsrin, bu kelimeye
"günein ziyas" manasn vermeleri, ite bir asl anlamdan dolaydr. Bu kelimeye,
"gündüzün tamam" manasm verenlerin durumu da beyledir. Çünkü, gündüzün
tamam da günein nurundan kaynaklanmaktadr. Yine bu kelimeye, "günein
harareti" manasn verenlere gelince, bu da. günein harareti ile nurunun ayrlmaz
ki vasf olmasndan ötürüdür. Binâenaleyh, günein harareti arttkça, ziyas da artar.
Aksi de boylsdir, yani harareti dütükçe, aydnl da azalr. Ama bu görü, görülerin
on zayfdr."
Günein Önemi
Bil ki, Allah TeftSft, canllarn pekçok menfaatinin günee bal olmasndan dolay,
günee
1) ve günein aydnlatmasna yemin etmitir. Çünkü, alenidekiler, geceleyin
adeta ölüler gibidirler. Binâenaleyh, sabahn alameti, dou ufkunda gözükünce ite
bu durum, kendisiyle hayat kuvvetinin üfürüldüü "sûr" gibi olmu olur. Böyteco
de, (geceleyin uyku ile) ölmü olanlar, diri hale gelmi olurlar. Ve bu dirili, gitgide
artmaya kuvvet kazanmaya ve tekamül etmeye doru yönelir; kuluk vaktinde de
doruk noktasna ular. te bu durum, kyametin hallerine, kuluk vakti de,
cennetliklerin cennete tam manasyla yerlemelerine benzemi olur.

Günei zleyen Kamer


^ « •

Cenâb- Hak, lil “‘Ona tabi olduu zaman aya...” buyurmutur.

Ley s, "Bir ey, bir eyi izleyip tabi olduunda. ' -- ifâdesi kullanlr"

demektedir. "Ayn günei izleyii" hususunda da u izahlar yaplabilir:

Güne batarken ayn domu olarak kalakalmasdr. Bu böyledir, zira ay, her
ayn ilk yarsnda, güne batt zaman böyle olur. O halde bu demektir k, ay,
aydnlatma bakmndan günei izler (onun yerini alr). Bu, Atâ'nn bn Abbas’tan
naklettii bir görütür.

2) Güne batt zarn8n, hilalin ilk gecesinde, bat ufkunda ay, günei izler. Bu,
Katida ve Kolbf'nin görüüdür.

3) Ferrâ
kastedildiini; zira, Arapça’da,
da bu izleyi ve tabi

"Ondan
olu le,

alr"
ayn, kendi
anlamnda,
n iJf
güneten
J>
W
alnn
££ OV
'Talanca bu konuda, filancadan alev, örenir, ona tabi olur" denilir.." der.

4) Zeccâc da, "Ay, dolunayolduu zaman günei izler. Buna göre, ay, adeta
tan, ziya ve nur bakmndan günei izlemi olur. Yani, ayn ziyas kemale erip de
dolunay olduunda, etraf aydnlatma bakmndan onun yerini alm gibi olur. Bu
durum ise, aydnlk mehtapl gecelerde tahakkuk eder.

5) Ay-günei, büyüklüü açsndan, maddi bakmdan ve bu alemin


kütlelerin

menfaatine olan eylerin ayn hareketlerine bal olmas itibariyle izler, takip eder.
Astronomi ilminde, güne ile ay arasnda bulunan münasebet kadar, güne ile dier
gezegenler arasnda ilgi ve münasebet bulunmad kabul edilmitir.

Cenâb- Hak, lij, “Ona parlaklk verdii zaman gündüze... "{ems, 3)


buyurmutur. Tediye, ortaya koymak, açmak demektir. kelimesindeki U
.

zamirinin neye raci olduu hususunda da u iki izah yaplabilir:

a) Zeccâc'a göre, bu zamir, günee racidir. Bu gündüz, günein


böyledir, zira
aydnlndan ibarettir. Binâenaleyh, bu demektir ki, gündüz ne kadar parlak olursa,
güne de o nisbette parlaktr, demektir. Çünkü, eserin kuvveti ve kemali, müessirin
kuvvetine delalet eder. Böylece de adeta, gündüz, günei ortaya koymu ve açklam
gibi olur. Bu manaya göre bu ifade, Cenâb- Hakk’n, “Onun vaktini kendisinden

bakas açklayamaz.” (Yani, onu ortaya koyamaz) (A’ra, i87) ayeti gibi olmu olur.

ulemann görüüne göre, her ne kadar dah önce geçmese bile, bu zamir,
b) Ekseri

ya, "karanla", ya "dünya’’ya, yahut da, "yer”e racidir. Cumhur öyle demektedir.
Araplar, kuluk vaktini kastederek, semây kastederek de cH-ji

ifadelerini kullanrlar (yani faili açkça zikretmeden kullandklar vakidir).

Günei Perdeleyen Gece


üt, “ Onu örtüp bürüdüü zaman geceye...” (ems. 4) ayetine
gelince, yani, "Gece gündüzü bürür de, böylece, gündüzün ziyasn izale eder,
giderir" demektir. Bu ayet, bundan önceki ayetle ilgili olarak öne sürülen birinci
görüü (zamirin günee raci olduu görüünü), iki bakmdan destekler: u
1) Gece, günei bürüyüp, ziyasn» izale ettiine göre, gece hakknda bahsedilen
bu ifadenin zddna olarak da, “Gündüz de günei aça çkarr" denilmesi güzel
ve yerinde olur.

2) ifâdesindeki U zamiri, ulemann ittifakyla "günele racidir.

Binâenaleyh, bu faslalardaki zamirlerin sürenin bandan buraya kadar günee raci


olabilmeleri çin, ifadesindeki zamirin de, "güne”e raci olmas gerekir.

Kaftftl öyle der: "Bu ksm, ancak gerçekte güne le oluan hususlardr.
dört
Ne varki, u dört vasf açsndan böyle olur: Gündüz yükseldiinde, güneten
kaynaklanan k...
limonlarn maietleri
te bu vakit, canllarn, kamil manada, yeryüzüne yayldklar ve
peinde koutuklar vakittir. Ayn, günei izlemesi, bundan
almas da böyledir. Gündüzün gelmesi ile, günein duunun ve tamamen gözüküü
n
do böyledir. Gecenin gelmesi ile de, bunun aksinin tahakkuk etmesi de böyledir.
Binâenaleyh, günein azameti hususunda kim biraz düünür de, sonra da, akl
gözüyle bu güneteki yaratlmlk ve yaplm olmasna dair sonsuz eser ve alametleri
vo cüzlerden meydana gelmi olan bir mürekkeb olu halini müahede etmeye
çalrsa, buradan, o günei yaratann büyüklüüne geçi salar. yüce olan an
Allah' takdis ve tenzih ederiz.

Semay na Eden Kuvvet


Cenâb- Hak, Uj *UJlj “Göe ve onu bina edene...” buyurmutur.
Üu ayetle ilgili olarak öyle birkaç soru sorulabilir:

Birinci Soru: Keûf sahibinin,


.* *
"Bu ifadenin bandaki li ’nn masdariyye
U ’s olmas halinde, fiilinin, bu ifadeye affedilmesinin, nazm bozukluuna
sebebiyet vereceine” dair sürdüü ey, dorudur, ama, Kadî’nin, "Bu, semann
ileri

yaratcsna bir yemin olsayd, bunun, günein zikredilmesinden sonra gelmesi caiz
olmazd...” eklindeki görüüne gelince, bu zor bir problemdir. Buna verilecek cevap
hususunda hatrma gelen ey udur: "Gözle görülebilen maddi eylerin en büyüü
günetir. Böylece Cenâb- Hak, günein büyüklüüne delalet eden bu dört vasf ile
birlikte, önce güneten bahsetmi, bundan sonra mukaddes zatn zikretmi ve

mukaddes zatn da üç sfatla nitelemitir. Ki bunlar da, Cenâb- Hakk’n, semay,


yeryüzünü ve mürekkeb varlklar yönetmesidir. Böylece, mürekkeb varlklara, onlarn
en kymetlisini, yani nefsi zikrederek dikkat çekmitir. Bu tertipten maksad ise, hem
akln, hem de duyu organlarnn günei ve kütlesinin büyüklüü hususunda mutabakat
salamasdr. Derken, basit seviyedeki akl, güne
daha dorusu, göklerdekilerin,
ile

yerdekilerin ve mürekkeb varlklarn tümü ile, bunlar yoktan var eden bir zatn varln
isbata yönelmitir, ite bu durumda akl, burada, Allah’n celal ve azametini, O’na
yakr bir biçimde idrak etme nasibini alm olur ki, his ve duyu organlar da bu
konuda, akla kar çkmamtr. Böylece bu, akln, maksûsat alamenin derinliklerinden,
rububiyyet aleminin zirvelerine ve samediyyetin kibriyasnn balangçlarna
çekilmesine ve ulamasna bir yol gibi olmu olur. Binâenaleyh biz, hikmeti yüce,
kelimeleri mükemmel olan zat noksan sfatlardan takdis ve tenzih ederiz.

kinci Sofu: Hak Teâlâ’nn “ Göe ve onu bina edene...” ifadesinin, burada yer
al hikmeti nedir?

Cevap: Hak Sübhanehû ve Teâlâ, günei, günein büyüklüüne delalet eden


dört sfatla tavsif edince, bunun peinden, hem günein, hem de bütün semavi
kütlelerin mubdes varlk olduklarna delalet eden açklamay getirmi ve bu ayetle
te bu delalete dikkat çekmitir. Bu böyledir. Çünkü gök ve güne, sonludur, fanidir.
Her sonlu se, belirli bir miktar ile belirlenml-snrlandrlmtr. Halbuki aklen, bu
miktardan daha büyük veya daha küçük olmalar mümkündür. halde günei ve u
dier semavi kütleleri belli bir miktar le belirleyen mutlaka bir rnukaddir (belirleyen)
ve müdebbir (dare eden)ln olmas gerekir. Bir evi yapan ueta, onu nasl stedii
bir

ekilde yapyorsa, aynen bunun gibi, günei vo dier semavi kütleleri dare öden
de, bunlar kendi radesine göre belirlemitir. O halde ayetteki, “onu bina edene ”
. . .

ifadesi, hem günein, hem de dier semavi kütleleri muhdes varlk olduklarna delalet
eden bu ncelie dikkat çeker gibidir.
Niçin Men Yerine Ma Kullanld?
Üçüncü Soru: Cenâb- Hak niçin, Ut Uj buyurmu da, UU; jij dememitir?
Buna u
iki ekilde cevap verebiliriz:

1) Bu ifade ile, bir vasfiyyete iaret edilmek istenmitir. Buna göre adeta, “göe
ve o göü
yapan o büyük kadire; nefse ve o nefsi tesviye eden o üstün hikmetli
Hakime yemin olsun ki...” denilmek istenmitir.
2) (U) edat, j* yerine kullanlabilir. Mesela, U I
(ni?s, 22)
ayetinde böyledir. Fakat tercihe ayan olan birinci izahtr.

Gök, Yer ve Nsfs


Dördüncü Soru: Cenâb- Hak zâtn tarif ederken, niçin üç eyden, yani gökten,
yerden ve nefisden bahsetmitir?

Cevap: Çünkü görülemeyen eyler hususunda ancak görünür eyler ile istidlal
edilir. Görünür eyler ancak maddi eylerdir. Bunlarda basit ve mürokkeb diye ikiye

ayrlr. Basit, ulvî ve süflî diye ikiye ayrlr. Ulvisine, “göe...”, süflisine de, “yere
yemin olsun ki...” ifadesiyle iaret edilmitir.
Mürekkeö olan varlklar da ksmlara
ayrlp, bunlarn en kymetlileri de, nefis, yani can sahibi olan varlklardr ve buna

da, Herbir nefse ve onu düzenleyene yemin olsun ki. " (ems. 7) ayetiyle iaret .

edilmitir.

Yeri Döeyen Kudret

“yere ve onu yapp döeyene...”


(*ms, 8).

Bu ayetle ilgili olarak öyle iki mesele vardr:


Cenâb- Hak bu ifadeyi, “ Yeryüzünü de bundan sonra
BRNC MESELE yayp döedi” (N*ziat,30) ayetinden ötürü, burada “Göe ve
onu bina edene..." ayetinden sonra getirmitir.
Keye öyle demektedir: “Tahv” kelimesi tpk, “Dahv”
KNC MESELE gibi olup, yayp-döemek manasnadr. DAI harfi yerine t!
n
harfi getirmek caizdir. Bunlar, genllettl-açtr manasna-

di." AVI vo Kclbl icio bu uy ota, "Yeryüzünü suyun üzerlna yayana..." eklinde mana
vermilerdir.
* *
A-

.
“Nefse ve onu düzenleyene. •»
.

(ems, 7).

Buradaki “nafs”i, bsdon anlamna alrsak, bu nefsin tesviyesi (düzenlenmesi),


anatomi ilminin de ortaya koyduu üzere, uzuvlarnn dengeli olarak yaratlmas
manasna gelir. Eer bu "nefs”i, bedeni dare eden, ona canllk salayan güç-kuvvet
manasna alrsak, bunun tesviyesi, ona, ümü'n-vdfsin (psikolojinin) ahadet ettii
gibi, iitme, görme, hayal etme ve düünme kuvvetleri gibi pek çok kuvve ile

donatmaktr.

Buna göre eer, "Peki öyleyse "nefs" kelimesi niçin nekire getirilmitir?"
denilirse, biz deriz ki: Bu hususta da iki izah yaplabilir: u
a) Bununla Allah "nefs"ler içinde belli bir nefsi kastetmitir ki bu da, kutsî-nebovî
nefisdir. Bu böyledir, zira her çoklukta mutlaka bakan olacak birinin bulunmas
gerekir. Binâenaleyh bütün mürekkeb varlklar, muhtevasnda pek çok türler bulunan
bir cinstir. Bu türlerin bakan ise, canllardr. Canllar da, muhtevasnda pok çok tür

bulunan bir cinstir. Bu türlerin bakan-reisi ise insandr. nsan da türlere ve çeitlere
ayrlr. Bunlarn reisi, en ilerisi ile peygamberlerdir. Peygamberler ise, pek çokturlar.
Binâenaleyh mutlaka içlerinde, kesinlikle reis olacak birisinin bulunmas gerekir. O
halde ayetteki “nefse” ifadesi, mürekkeb varlklar aleminin reisi ve bizzat bakan
olan o yüce (peygamberi) nefse iarettir.

b) Bu ifade ile her bir “r.efs” kastedilmi de olabilir. Bu durumda kelimenin nekire
oluu ila, “Her bir nefis (ahiret için) ne hazrladn anlar” (Tekvîr, 14) olduu
ayetinde
gibi, çokluk, yani bütün nefisler kastedilmitir. Bu böyledir, çünkü canllar, Hak
Teâlâ’nn da baz varlklardan bahsettikten sonra, “(O Allah) sizin bilmediiniz nice
eyler yaratmtr" (Nam, 8) buyurduu gibi, saylarn ancak Allah'n bilebilecei pek
çok çeitlere sahiptirler. Her türün, kendilerine doer kazandran ve o türe mahsus
özellikler ile, dier türlerden ayrdedildii husus! bir "nefsi" vardr. Binâenaleyh Allah
Sübhanehû ve Teâlâ’ntn srlar denizine dalmak öyle dursun, sinek ve sivrisinek gibi
varlklarn özelliklerini bile, tam olarak kimin akl kuatabilir?
A *

Fücur ve Takvann lham Edilmesi


" Sonra da o (nefis), hem kötülüünü, hem de takvasn lham edene yemin
olsun ki...”
(ems, 8).

Bu ayetin özet tefsiri u iki ekilde yaplabilir:

a) Nefse, fücur (kötülüünün) ve takvasnn ilham edilmesi; ona bunlarn


anlatlmas, bunlarn düünülmesi; birisinin güzel, dierinin çirkin olduunun
bildirilmesi ve nefse, bunlardan dilediini seçme imkannn verilmesi demektir. Bu

mana ile ayet tpk, Biz ona iki de yol gösterdik” (Fe er, o) ayeti gibi olmu olur. Bu,
Mu’tezile mezhebine uygun birte’vil ve tefsirdir. Çünkü onlar öyle derler:“Bunun

böyle oluunun delili, Hak Teâlâ bu ayetin peisra, Onu (nefsini) tertemiz yapan
kii, muhakkak felaha ermi; onu albildiine örten kii ise elbette ziyana uramtr
(ems, 9-o) buyurmasdr.” Bu izah, hem bn Abbas (r.a)’dan, hem de bir gurup ileri
gelen müfessirden nakledilmitir.

b) Bu, “Allah Teâlâ, mü’min ve muttaki olana, takvay, kafire de fücuru (kötülüü)
ilham etmitir” demektir. Sa’îd b. Cübeyr, “O nefsi, fücuru ve takvas ile babaa
brakan...” manasn vermitir. bn Zeyd, “O nefisde, onu takvaya muvaffak klmas
ile, bu mahrumiyeti meydana getirdi” diye izah etmitir. Zeccâc ve Vâhid de bunu

tercih etmilerdir.

lham Nedir?
Vâhldî öyle der: “Öretme, anlatma ve açklama daha baka eydir, ilham ise
baka bir eydir. Çünkü ilham, Allah Teâlâ’nn, kulunun kalbine bireyi düürmesi
koymas demektir. Allah Teâlâ, kulunun kalbine (aklna) birey düürdüünde ise,
onu ondan ayrlmaz hale getirir. Çünkü ilhamn temel manas, araplarn, birisi bir
eyi bir kerede yuttuunda, kullandklar iZfli -
dayanr. Yine Arapça’da, "O ey onu yuttu” manasnda
^
ifâdesi kullanlr.
eklindeki deyimlerine

te bu “ilham” kelimesinin, temel manas budur. Ama daha sonra bu ifade, tpk
bir “yutturma” gibi olduu için, Allah Teâlâ’nn kulunun kalbine düürdüü eyleri

ifade için kullanlmtr. O halde bu demektir ki bu temel manaya en uygun tefsir,


bn Çünkü bu görü, Allah Teâlâ’mn mü’mine takvasn, kafire de
Zeyd’lnkidir.
fücurunu yaratt hususunda açk bir izahtr. Mu’tezile’nin HakTeâlâ’nn bu ayetten
sonra "Onu tertemiz yapan kii muhakkak umduuna ermi ” (ems, ») ayetini
getiriine tutunmasna, bunu delil getirmeye gelince, bu zayftr. Çünkü Sa’îd b.
Cübeyr, Atâ, Ikrlme, Mukâtil ve Kelbt'den rivayet edildiine göre mana, "Allah
Teâlâ’nn tezkiye edip, tertemiz yapp slah ettii nefisler, mutlaka felah bulmu ve
mutlu olmutur" eklinde olur ki bunlar, Allah Teâlâ’nn, Kendisine taata muvaffak
kld nefislerdir." Vâhldfnin izah burada son bulur. Bu, güzel ve tam bir izahtr.

Ben diyorum ki: Biraz önce bu üç ayetin Hak Teâlâ’nn ulvî, süfli, basit ve
mürekkeb varlklarn, idare edicisi olduuna delalet etmek için zikredlldilni
söylemitik. Burada geriye, mahsûsat aleminde, yani madde aleminde yer alan
varlklardan hereyln, bu dikkat çekme gerei, Hak TeÖlâ’mn yaratmas ve tedbiriyle
olduunu anlatmak kalmtr. Bundan da, kalblerde (akllarda), bütün bunlarn Allah’n
kaza ve kaderi olup-olmad hususu depreir durur olmutur. “Bunlar'’ dediimiz
ile

ey, canllarn ihtiyarî fiilleridir. Bundan dolay HakTeâlâ, Sonra da o (nutfe), hem
kötülüünü, hem takvasn ilham eden” buyurmak suretiyle bu eylerin de
Allah’dan, Allah ile ve Allah’n kaza-kaderi olduuna dikkat çekmitir. Bu durumda
ile

Iso Allah Teâlâ’nn dnda kalan hereyin, O’nun kaza ve kaderiyle meydana
goldikleri; O’nun icad ve tasarrufunun altnda olduklar sabit olmu olur.

öte yandan, HakTeâlâ’nn, “O (nefse), hem kötülüünü, hem takvasn ilham



eden. .ifadesinden, bu ilahi hzlan ve tevfikin kastedildiine dair akl delil, defalarca
.

bahsettiimiz u
husustur: htiyari fiiller, ihtiyar ve iradenin mevcudiyetine varp
dayanr. Binâenaleyh, bu meydana gelmesi, eer bir fail olmadan olmu ise,
fiillerin

bu demektir ki, muhdes (sonradan olma) varlk, failden müstani olmutur, faili ihtiyaç
duymaz. Böyle olmas halinde, bir yaratcnn olmadnn söylenmesi gerekir. Yok
eer “Bu ihtiyari fiiller bir failden meydana gelmitir. Bu fail de kuldur” denilirse,
o zaman teselsül gerekir. Yok eer, “Bu fiiller, Allah’dan meydana gelmitir” denirse,
ite ulamak istediimiz netice budur ve dorudur. Hem sonra, insan kendisi denesin.
Çünkü çou kez bireyden hiç haberi yok iken, o ey hiç aklnda yok iken, birden
kalbine onun ekli, plan, sureti kalbine düüverir. Kalbe düen bu ekle binaen, kalbte
o eye bir meyil meydana gelir. Uzuvlarn hareketleri ve bu eyin olarak meydana fiil

gelii de, kalbteki bu meyle varp dayanr. te bu Hak Teâlâ’nn, "... ilham eden"
ayetinden kastedilen manann, Mu’tezile’nin ileri sürdüü deil, bizim ileri
sürdüümüz ey olduunu kesinkes ifade eder.

Nefsi Arndran Felah Buldu

“O (nefsi) tertemiz yapan kii, muhakkak felaha ermitir”


(ems, 9).

Bil ki “tezkiye”, temizlemek, yahut da eitip büyütmek, yetitirmek demektir.


Ayetle ilgili olarak iki izah yaplabilir:

a) Taatta bulunmak ve günahlardan uzak durmak suretiyle, nefsini günahlardan


arndrarak, kendisini tezkiye eden, tertemiz yapanlar, felaha erer, umduunu elde
eder.

b) Bu, “Allah’n tezkiye ettii nefisler-kimseler felaha ermitir” demektir. K&df


bü manay tercih ederek öyle der: “Bundan maksad, Allah Teâlâ'nn bu nefislerin

tezkiyesine (tertemizolduuna) hükmetmesi ve onlar bu ekilde saymasdr. Bu tpk,


örfümüzdeki, “Falanca falancay tezkiye ediyor” denilmesi gibidir. Kâdî daha sonra
öyle der: “Birinci mana doruya daha yakndr. Çünkü “nefs” kelimesi, ayette daha
önce açkça yer almtr. Binâenaleyh buradaki “O” zamirini, nefse racl klmak,
zikredllmedll halde zikredilmi hükmünde olan bir eye, (yani Allah'a) hamletmekten
daha evladr.
” ”
* » >1* M

011 Ki biz, kesin akil delil Ho, “lham etli" fadesi ile, Mu’tnzJlîi’nln cicili, biz (ohl-i

sünnet'ln) söyledii manann odaya koymutuk, Binâenaleyh ifadeyi,


kastedildiini
bu manaya hamletmek gerekir. Kâiî’n'n, "Bu tezkiya, “Allah’n böyle hükmetmesi,
onlar temiz olarak saymas”, manasnadr” eklindeki görüü zayftn Çünkü “ref'î)”
bab (sigas), tekvini yani bizzat yapmay ifade öder. (Tahkimi, yani hükmetme, öyle
sayma manasn deil ...). Hem sonra biz bunu kabul etsek bile, Allah'n hükmettii
eyin deimesi imkanszdr. Çünkü mahkum-u bih’in (yani hakknda haber verilen
eyin) deimesi, mesela dorunun, yalana; ilmin cehalete dönümesi gibi bir hüküm
(netice) deiikliini gerektirir ki bu, Allah hakknda imkanszdr. mkansza götüren
ey de imkanszdr.
Ama Kâdî’nin, “Burada daha önce “nefs“den bahsedilmitir" eklindeki sözüne
gelince, biz deriz k«: Bunun aksi daha evladr. Çünkü dilciler, zamirin, on yakndaki
eye raci olmasnn, uzaktakine raci olmasndan daha evla olduu hususunda ittifak
etmilerdir. Binâenaleyh burada, “ Ona ilham eden ifadesi “nefse" deil “Onu
düzenleyene ” (ems, d ifadesindeki (L.Ö) edatna daha yakndr. Binâenaleyh
tercih, bizim bahsettiimiz eyden yana yaplmaldr. Bu izah destekleyen bir husus
da, Vâhidî’nin, “Kl*âhu’l-Ens?t"inde, Sa’îd b. Fbî HHâl'dan rivayetine göre, “Hz.
®/ s

Peygamber (s.a.s)’in u hadisidir: Hz. Peygamber (s. a. s),


f

ffcS'j & £Ji>' A2 ayetini

okumu. Sonunda vakfederek (durarak) UJji edîj uJi ç»T lî.UÎ

V0) 'j* JJ- l<£)) “Allahm, nefsime, takvasn ver. Sen o nefsin velisi ve
mevlassn. Nefsimi temizle. Sen ,
nefsi temizleyenlerin en hayns;sm’W buyurdu.
ir

Nefsi Günahlarla Kaplayan

“ Onu alabildiine örten kii ise, elbette ziyana uramtr


(ems, 10).

Müfessirler, U-l-3 ifadesinin asl, “tedsîa” mosdarndan, eklinde olup,


"tedsîs” bireyi bireyin içinde saklamak demektir" demilerdir. Buna göre,
buradaki sînMorden birisi, yâ'ya çevrilmitir. Binâenaleyh ’nn asl, ’dir.

Bu, tpk ^)Ui ’nin aslnn, “ahin üzüldü” oluu gibidir. Yine bu,
Araplarn, demeleri gibidir ki bunun asl, i-$ "(Aklettim) eklindedir. Yine,
bu, araplarn Ç-% yerine Jü demeleri Deha sonra diyoruz k: Mu'tozüe,
gibidir.

bu ayetle ilgili olarak, kendi mezheblerino uygun u


izahlar yapmlardr:

1) Salâh ehli, kendilerini zhar ederlerken, fsk ehli ise, kendi nefislerini, gizil kapal
yerlerde gizler ve aça vurmazlar. Nitekim, cömert Araplar, evleri tannsn ve

12) Müfidim, zikir, 73 (4/2000); M0»rMXl, 4/371.


nuliaçUr kendilerine gelsin ve htiyaçlarm arlatsnlar diye yüksek tepelere
konuklarlar, geceleyin gelip kapy çalabilecek insanlar çin de, geceleyin atolar
y.üi /ulard. Ama cimriler ise, evlerini barklarn, yerlerini yurtlarn, muhtaç dan
Um: elerden saklamaya çalrlard vo saklarlard.

:?) üt ifadenin manas, "Hiç de* onlardan olmad halde, kendisini salih kimseler
,*u .mda saklayan..." eklindedir.

3) "3yan ve günahlara dalmak auretlylo, nefsini gizleyen...” demektir.

Bu ifada, içinde fücurunu saklayan... anlamndadr. Bu, bu kimsenin, fücura


'))

d.vam etmesi ve fecir kimselerle oturup kalkmasyla meydana gelebilecek bir


durumdur.
fi) Tfiüt olan eylerden yüz çevirip, masiyetlsrle itigal eden kimse, önemsiz,
lokedllmi ve ad san anlmaz birisi oluverir. Döylece de bu kimse, ad san
anlmayan, gizli kalm bir nesne, ey gibi olmu olur.

Alimlerimiz do, ayetteki manann, “Allah Teâiâ’rin saptrd, azdrd, tacirlerden


kld, batl eylere sürükledii vu bdylece da helak ettii nets bin piman olmu
ve hüsrana uramtr" eklinde olduunu söylemilerdir. Ayetteki Ull»i kelimesinin

tefsiri hususunda ulemann görüleri bunlardr.


Vâhldî (r.a) ise öyle der: "Conâb- Hak arndran kimselerin felah
adeta, “Kendini
elde edeceklerine, kendilerini arndrmayan kimselerin de, iflas edeceine, yaratt
eylerin en kymetlisine (cana, netse) yemin etmi gibidir. Böylece, hiç kimse, önce
geçmi kader ve bir kaza olmakszn, kendi nefsini temizlemeyi veyahutta günahlara
dalmak suretiyle, kendi nefsini helak etmeyi üstlenenin, bizzat kendisi olduunu
zannetmesin."
* *
*
Tövâ
Cenâb- Hakk’n, düiS' “SemucJ, azgnl yüzünden (peygamberlerini)
yalanlad” [am*, u) ayetine gelince, Herrâ, öyle der: Tuyan ve tavâ iki masdardr.
Ancak ne var ki, tflvâ ayet balarna, yan “faslalara" daha uygundur. te bundan
ötürü, burada bu kelime tercih edilmi olup, bu, (vezin bakmndan), “dua” kökünden
olan da’vâ masdar gibidir. Bu ifadenin tefsiri hususunda u iki izah yaplabilir:

1) Semûd, tuyan sebebiyle, yalanlamada bulunmutur... Nitekim sen, “Allah’a

kar olan cür’etinden ötürü bana zulmetmitin...” dersin. Buna göre mana,
“Cmlarn tuyan ve azgnlklar, onlar, Allah’ yalanlamaya sürüklemitir” eklinde
olur. Ki, ite mehur olan görü budur.

2) Tegvâ, kendisi sebebiyle helak o azabn addr. Buna göre mana,


edildikleri

“Ssmûd, balarna gelecek olan azab yalanlad...” eklinde olur ki, bu da, “Onlar,
peygamberlerini, kendilerine uyarda bulunduu o azabn geleceini kabullenmemek
suretiyle, resullerini tasdik etmediler...” demektir. Bu, uzak bir ihtimal deildir. Çünkü,
Arabça’da “tuyan”, allagelmi, mutad olmu olan ölçü ve miktar amak, tecavüz
jn. l ul 5BMS SURES 92/11 23 . CIK / 173

Bu fadede geçen "Resûl” kelimesiyle Salih (a. s)


BRNC MESELE kastedilmitir. Jj' ÜU yani "Hz. Salih, onlar bu deveyi ,

boazlamay kafalarna koyup, buna kararl olduklar haberi


Salih peygambere ulanca, bu konuya deinerek, onlara, “Bu, Allah’n devesi ve
hem, Allah’n birliine, hem de benim peygamber olduuna delalet eden bir
mucizedir. Binâenaleyh ona bir kötülük yapmaktan ve onu, sras geldiinde su
çmesine mani olmaktan saknnz...” dedi. Biz, bu eserimizin muhtelif yerlerinde,
hem o devenin, hem de o halkn, ve hem de o halkn hayvanlarnn su içtiklerin günleri
belirlenmi olduunu belirtmitir. Ama, Semûd kavmi, kendi sürüleri hususunda bu
dövenin su içmesinden zarar gördüklerini öne sürüyorlard. Böylece de onu
boazlamak istiyorlard. Salih (a.s) de, zaman zaman, onlarn böylesi bir eyi
yapmalar halinde, balarna gelebilecek azab hususunda onlar hep uyaryor ve bu
hususta onlar, bundan sakndryordu. Halbuki bu durum, onlarn kafalarnda
ekillenmiti. te bu yüzden, Salih (a.s) onlara, ÜU demek suretiyle
yetinmiti. Çünkü, böylesi bir iaret, geçmii olan bir hadise için kafi idi.

# tpk, ‘‘Arslan, arslan (Arslana dikkat)”

KNC MESELE ve J^U' (Ona dikkat et)...”


Jfa)' ‘‘Çocuk, çocuk...
ifadelerinde oldu gibi, ‘‘tahzîr”den dolay mansubtur.
Takdiri ise, "Onu boazlamay brakn, onun su içmesi hususunda dikkatli olun da,
onu bundan men etmeyin, suyu deveye tercih etmeyin...” eklindedir.

Yalanlayp Deveyi Kesmeler


Daha sonra Cenâb- Hak, Semûd kavminin, Allah Teâlâ’nn, tehdid ettii o azab
sebebiyle, ne Salih peygamberi yalanlamaktan, ne de o deveyi boazlamaktan geri
durmadklarn beyan buyurmutur ki, ite, bu husus, fJbLiî UjjU
“Fakat onu yalanladlar. Derken, o (deveyi) boazladlar...
Bundan dolay, Rablerinin azab da onlan, günahlar sebebiyle sarverdi... Öyle
ki, hepsini yerle bir ett/”(ems, murad edilen husustur. imdi, kesme,
i4) ayetinde,
boazlama iini tek bir ahsn yapm olmas mümkündür.. Ki bu ahs da, Kudâr’dr.
Böylece fiil, i bu ahsa, bilfiil bu ii yapan kimse olarak nisbet edilebilir, nitekim
Cenâb- Hak bir baka ayetinde de, “O da klca sarlarak kesti..." (Kamer, 20 )

buyurmutur. Bu i, o tek ahsn yapt ie raz olup, bunu onayladklar için de o


cemaate de nisbet edilebilir.
Mesela Katâde öyle demektedir: ‘‘Bize ulaan bilgilere göre, Kudâr, deveyi
boazlama konusunda diretmi, derken Semûd kavminin büyük-küçük, erkek-kadn
.. hepsi, ona bu konuda yetki vermilerdir.. Ki, bu, müfessirlerin ekserisinin görüüdür.
Fferrfi da, bu ii yapanlarn iki kii olduunun ileri sürüldüünü söylemektedir.
mha Edilmeleri
»t.
Cenâb- Hakk’n (*4o “Bundan dolay Rablerinin azab da

onlan, günahlar sebebiyle sarverdi. . . Öyle ki, hepsini yerle bir etti. . ifadesine
• r %• f m w> • 4 .ri an* n.»n>

1)
gelince, bil k, (UiA ’nn ne demek olduu hususunda çu zahlar yaplabilir:

ZeccAc, kelimesinin manasnn, "Allah, onlarn üzerine o azab


kapatt..." eklinde olduunu, Arapça'da da, sen, bir eyin üzerine kapandnda,
denildiini; ve yine deve ya baladnda da, KylU ÎU
"Yal dii deve..." denildiini binâenaleyh, bu kapanma ve bürünme ii tekrar tekrar

yapldnda ise, ifadesinin kullanldn söylemitir.

Vâhldî de öyle der: "Arapça'da, "denm" "bulumak" demektir. Nitekim, ya


kesilen bir ey için Ui fi “Bu, adeta yala svanm" ifadesi kullanlr.

Böylece Zeccâc, kelimesini, tpk, ve benzerleri gibi, "muza’af" bir

fiil gibi kabul etmitir. Buna göre ayetteki ifâdesinin manas, "Onlarn
üzerine o azab kapatt bu azab onlar, her taraftan kuatlm olan bir ey gibi
sarverdi...” eklinde olur.

2) Görülen bir ey için son, aJp ifâdesini kullanrsn ki, bu, "Onun
üzerini örttüm, düzenledim" demek olur. Buna göre, fiili ifâdesinin manas,
"Onlar helak etmek, böylece de onlar, topran altnda brakmak suretiyle, yerle
bir etti..." eklinde olur.

3) Ibnu’l-Enbarî, kelimesine, "gazab elti, öfkelendi” manasn vermitir.


Çünkü “ed-demdemetu", kiiyi rahatsz eden söz demektir.

4) Bu ifade, "yer onlar sarst, zelzele oldu..” anlamndadr. Sâlih, bu görüü,


bnu’l-A’râbî’den rivayet etmitir ki,' ayn zamanda Ferrâ’nn görüüdür.
Ayetteki, kelimesine gelince, bu hususta da, u muhtemel iki izah
yaplabilir: Bu "cd-demdsmetu”
böyledir, zira, biz, kelimesini, "bürümek, her
taraftan kuatmak" manasna alrsak, o zaman fiilinin manas, "bu azab
onlarn hepsini sarp kuatt" eklinde olur. Bu böyledir, zira, bu kavmin helak olmas,
Cebrail (a.s)’in sayhas
olmutur. Bu sayha da, onlarn hepsini helak etmi,
ile

böylece, küçüünü-büyüünü sarvermi, onlara hükümran olmutur. Yok eer,


Jj* kelimesini, "tesviye, düzleme" manasna alrsak, o zaman mana, "Allah onlar
yerle bir etti..." eklinde olur.

*
O, mtihan Sonucundan Çekinmez
Yj “Bunun sonundan korkmayarak. .’\ams, . 15 ) cümlesine gelince,
bu hususta u izahlar yaplabilir:
1
)
»J&j Rab Teâiâ’ya raci bir zamirdir. Çünkü
fiilinin tahtndaki j* zamiri,
Allah, bahsi geçenlerin bu fiile en yakn olandr. Derken, ulema, bu ifadeye
verilebilecek mana hususunda ihtilaf etmilerdir. Bu cümleden olarak bunlar, "O,
bunun neticesinde, bir kovuturmadan, soruturmadan (haa!) akbetinden
korkmayarak...” demektir. Zira, "el-ukbâ ve ei-âkbe" kelimeleri, ayn manadadr.
>U, cm EMS SURES 92/12 23. Cilt / 177

Böylece Cenftb- Hak, bu ii, hakl olarak yaptn beyan etmitir. Çünkü, yapt hak
vo hikmet olan herkesin, yaptnn neticesinden korkulmaz...

Bazlar da, Cenâb* Hakk’n, bu ifadeyi, tahkir tarznda zikrettiini söylemilerdir


k, bu "Akbetinden korkulmayacak derecede basit ve kolaydr. Allah Teâlâ, bununla
nitelenmekten çok çok yücedir, münezzehtir" demektir. Bazlar da, bu fade ile,
Cenâb- Hakk’n, iyice azab ettiinin murad edildiini söylemilerdir. Çünkü, bir
hükümdar iin neticesini nazar- dikkate alyorsa bu, onun baz eylerden çekindiini
gösterir. Halbuki Allah Teâlâ, hiçbir neticeden korkmaz... te, hiç üphesiz, böylece

de hiçbir eyden korkmam olur.

2) Bu Peygamber olan Sâlih (a.s)’e racidir. Buna göre mana, "Salih, onlarn
zamir,
bana gelen o azabn neticesinden korkmad halde...” eklinde olur. Ki bu, bu
azabtan dolay bir kimse Salih (a.s)’e eziyyet etmeye gayret ettiinde, ona, ilahi yardm
geleceini ve kötülüklerin ondan savuturulaca hususunda bir va’d gibidir.

3) Bu ifade boazlamaya koyulan Semûd kavminin en ahma olan


ile, deveyi
o akinin, bu iin neticesinden korkmad manas kastedilmitir. Bu ayet, her ne
kadar daha sonra gelmi bir ifade ise de, ne var ki bu ifade, bu yoruma göre, mana
cihetinden önde bulunan bir ifade hükmündedir. Buna göre Cenâb- Hak adeta,
"Neticesinden korkmayarak, bu ie, onlarn en akisi koyuldu..." demek istemitir.

Ki bu da, "Bu kimse, o deveyi boazlamaya yöneldi. Dolaysyla bu kimse, hem


kendisinin hem de kavminin bana bir felaketin inmesinden emin gözüküyor olacak
ki, bu dehetli azabn verecei korkuya ramen, hiç korkmayan kimsenin yapabilecei

bir ii yapt..." demektir. Böylece bu kimse bu hususta, cehalet ve ahmakla nisbet

edilmitir. Hz. Peygamber (s.a.s) bu ifadeyi J&î jjj "korkmad” eklinde okumutur.
Halbuki, Medinelilerin ve amllarn mushafnda ise, eklindedir. Allah en
iyisini bilendir.

Rivayet olunduuna göre, Salih peygamber, Semûd


gün sonra kavmini, üç
gelecek olan o azab ile tehdit edince, o deveyi boazlayan o dokuz kii öyle dedi:
"Gelin, Salih (s.a.s)’i öldürelim. imdi o, eer sadk birisi ise, biz bu hususta ondan
önce davranm oluruz. Yok eer, yalanc ise, onu da devesine katm oluruz...
Derken, ona suikast yapmak için onun yanna Derken melekler, talarla,
geldiler.

onlarn beyinlerini datt. Bunlar, arkadalarnn yanna dönmeyince, Salih


peygamberin evine geldiler ve bunlarn kafalarnn talarla parçalanm olduunu
gördüler. Bunun üzerine Salih peygambere, "Bunlar sen öldürdün..." dediler...
Üzerine atlnca da, Salih peygamberin silahl aireti araya girdi ve onlara, "Allah’a
yemin olsun ki, onu öldüremezsiniz. Çünkü o, size uç gün içinde, banza
sizler

gelecek bir azab haber vermitir. Eer o sâdk ise, Rabbinizin gazabn artrm
olursunuz. Yok eer yalan ise, sizler kastettiinizin peindesiniz..." dediler. Böyiece,

o gece, Hz. Salih’ten ayrlp gittiler. Böyiece yüzleri sararmaya balad. Derken o
azabn artk yakn olduunu anladlar. Hz. Salih (a.s)’i öldürmek için aramaya
baladlar. Fakat o kaçt, mürik olan ve Semûd kavminin kollarnda olan bir efendiye
snd. O, Salih (a.s)’i onlardan saklad. Dolaysyla onu bulup öldüremediler. Daha
I7R / 23. Cilt II1KMK-I MMK
sonra da balarna gelen o azab, onlarn artk onun peine dümelerine mani oldu.
te bu husus, “ Bunun sonundan, yani neticesinden korkmayarak....” ayetiyle
anlatlan husustur. En iyi bilen Allah’dr. Salât-ü selâm Hz. Muhammed (s.a.s)’e,

âline ve ashabna olsun (amin)!

You might also like