Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 8

Türk Ocakları Genel Merkezi Aylık Yayın Organıdır.

Türk Ocakları Basın, Yayın ve Eğitim Hizmetleri İşletmesi


Yerel Süreli Yayın • Basıldığı Tarih: 24.03.2023 • ISSN 1300-2333
Devre: 7 • Cilt: 43 (75) • Sayı: 428 (789) • Yıl: 112
KURUCUSU
Yusuf AKÇURA
SAHİBİ
Prof. Dr. Mehmet ÖZ
GENEL YAYIN MÜDÜRÜ
Ayşegül Büşra PAKSOY
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Doç. Dr. Yusuf GÜNAYDIN
İDARE MÜDÜRÜ
Kadir ÇİMEN

YAYIN KURULU
Prof. Dr. Fatma AÇIK, Prof. Dr. Ali AKAR, Prof. Dr. Erdal AKSOY,
Prof. Dr. Levent BAYRAKTAR, Prof. Dr. Ali BİRİNCİ, Mahmut ÇETİN, Dr. Erkan KARAGÖZ,
Prof. Dr. Nakış KARAMAĞARALI, Prof. Dr. Yunus KOÇ, Prof. Dr. Metin ÖZARSLAN,
Ömer ÖZCAN, Prof. Dr. Serdar SAĞLAM, Prof. Dr. Mümtaz SARIÇİÇEK,
Adnan ŞENEL, Prof. Dr. Hasan YAYLI, Prof. Dr. Seyfi YILDIRIM

TEKNİK DÜZENLEME BÜRO DAĞITIM


Canberk CABA Mehmet YILDIRIM Mikail KARADAŞ

- TÜRK YURDU HAKEMLİ DERGİDİR -

TÜRK OCAKLARI GENEL MERKEZİ YÖNETİM KURULU


Genel Başkan: Prof. Dr. Mehmet ÖZ, Genel Başkan Yardımcısı: Prof. Dr. Ayşe Filiz YAVUZ,
Genel Başkan Yardımcısı: Prof. Dr. Mehmet ŞAHİNGÖZ, Genel Sekreter: Prof. Dr. Emrah ŞENEL,
Genel Muhasip: İrfan KAYA, Genel Sekreter Yardımcısı: Dr. Esabil EKER,
Genel Sekreter Yardımcısı: Mustafa Asım MUTLU, Üye: Dr. İbrahim ATABEY
Üye: Doç. Dr. Yusuf GÜNAYDIN, Üye: Dr. Sezgin KARASU,
Üye: Fatih AKMAN

DENETLEME KURULU
Başkan: Aziz Kâmil YILMAZ, Üye: Mehmet GÜLSÜN, Üye: Av. Sançar Sefer SÜER

Abonelik
www.turkyurdu.com.tr internet sitesinden kredi www.turkyurdu.com.tr
kartına 12 taksit seçeneğiyle, EFT/Havale yolu ile
Türk Ocakları Basın, Yayın ve Eğitim Hizmetleri
turkyurdu@turkyurdu.com.tr
İşletmesi adına Ziraat Bankası Necatibey Şubesi
TR15 0001 0007 9506 5654 6350 01 numaralı
IBAN’a, 257311 numaralı Posta Çeki hesabına 0 (312) 229 69 74
ödeme yaparak abone olabilirsiniz.
Abonelik Ücretleri Turkyurdudergisi
Tek Dergi 100 TL
6 Aylık Türk Yurdu Aboneliği 600 TL Turkyurdudergi
12 Aylık Türk Yurdu Aboneliği 1.100 TL
12 Aylık Kurum Aboneliği 1.500 TL
turkyurdudergisi
3 Aylık E-Dergi Aboneliği 140 TL
6 Aylık E-Dergi Aboneliği 150 TL
12 Aylık E-Dergi Aboneliği 220 TL
12 Aylık Yurt Dışı Aboneliği 120 Dolar
ADRES: Türk Ocağı Caddesi, Prof. Dr. Osman
Turan Sokağı, No. 1 Çankaya/ANKARA
Baskı: Korza Yayıncılık Basım San. ve Tic. A.Ş.
www.korzabasim.com.tr . 0312 342 22 08

2
Editör
Değerli Türk Yurdu Dergisi Okurları,
Cumhuriyet’in 100. yılı idrak ettiğimiz bugünlerde Türk Yurdu dergisinin yeni sayısını Türk
düşüncesine hasrederek, zihniyet bakımından bir asrın muhasebesini yapmayı denedik. Cumhuri-
yet’le beraber girilen yeni dönemde Türk devleti sadece rejimini değil, bundan sonra yüzünü döne-
ceği medeniyet dünyasını da net olarak ortaya koymuştur. Net olarak dedik zira Türkiye Cumhuri-
yeti, selefi olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan birçok şey gibi Batılılaşmayı da devralmıştır. Ne var
ki Osmanlı İmparatorluğu döneminde Batılılaşma hareketleri hep ikircikli olmuştur. Bunun sebebi
de bu hareketlerin temelindeki faktörün, cephelerden alınan devamlı mağlubiyetler ve devleti bu
mağlup pozisyonundan kurtarmak olmasıydı. Halbuki Cumhuriyet, savaş meydanlarında alınan
galibiyetlerden sonra kurulmuştu. Yani Cumhuriyet’i kuran kadro, bir kompleksin esiri değildi.
Dolayısıyla yeni bir devlet, yeni bir rejim ve yeni bir anlayış gerekliydi. İşte Türkiye, cephelerde sa-
vaşmasına rağmen ilmî ve teknik olarak kendisinden çok daha iyi bir vaziyette olan Batı’ya yüzünü
dönerek bu sahalardaki eksikliklerini gidermeye çalıştı. Ne var ki Batı’yla aramızdaki fark sadece
ilmî ve teknik yönden değildi. Esas olarak bunların temelindeki zihniyete ihtiyacımız vardı. Bu da
evvela eşya ve hadiselere ilmin ışında bakmayı, disiplinli, rasyonel bir çalışma ve yaşama düzenini
gerçekleştirmeyi ifade eder.
Cumhuriyet Dönemi Türk düşüncesi de bütün bu faktörlerin tesirinde ortaya çıkıp şekillendi.
Daha evvelki asırlarda “Nasıl kurtuluruz?” endişesi yerine, aydınları, “Nasıl gelişip modernleşi-
riz?” endişesi işgal etmeye başladı. Bu endişenin giderilmesinde bütün zihnî unsurlar arasında
en fazla rol oynayan da felsefedir. Zira felsefe, bütün ilimlerin kaynaklandığı bir zihnî faaliyettir.
Dünyayı ve hayatı akıl yoluyla anlayıp izah etmeyi dener. Daha da mühimi, felsefe, hakikati bulma
iddiasında değildir. O bir hakikati arama faaliyetidir ve daima yolda olmadır. İşte onun bu özel-
liği aydının ufkunu genişletmesini, onun hiçbir peşin hüküm, hurafe ve saplantıya kapılmadan
hür olarak düşünmesini sağlar. Modern medeniyetin temelinin de hür düşünce olduğu ve bu hür
düşünce faaliyetinin ilme, tekniğe ve sanata sonsuz bir ufuk açtığı da bilinmektedir. Yani büyük
medeniyetlerin arkasında, büyük düşünceler vardır. Hiçbir medeniyet, arkasında bir düşünce saiki
bulunmadan, bir icatlar ve teknikler yığını olmadan ortaya çıkmaz. Modern Batı medeniyetinin
geçmişine baktığımızda onun temelini 14. asırda başlayan Rönesans’ta buluruz, ki Rönesans da
esasen bir insan felsefesi olarak başlamıştı.
Bu sayıda Osmanlı’dan devredilen felsefi miras; dünyaya felsefi bir bakış açısıyla bakmanın
ehemmiyeti; İslam mezhepleri içinde Hanefilerin itikattaki mezhebi olan Maturidiliğin akılcı bakış
açısı; Erol Güngör’ün Türk düşünce hayatına getirdiği yenilik; Yahya Kemal’in çok büyük bir şair
olmanın ötesinde büyük bir mütefekkir de olduğunu gösteren tahlilleri ve Cumhuriyet’le beraber
felsefenin Türk toplumunda kazandığı mühim mevkiden bahsedildi. Vurgulamak gerekir ki bu son
özellik Cumhuriyet’e mahsustur. Böyle olması da tabiidir. Zira yeni bir medeniyet, yeni bir felsefeyi
gerektirir.
Ayşegül Büşra Paksoy

3
Dosya

TÜRK DÜŞÜNCE Giriş


Hanefilik İslam dünyasında ortaya çıkmış ilk
fıkıh ekolüdür. Fıkıh, Müslümanların amel yani

TARİHİNDE pratiklerini düzenleyen bir ekoldür. Bugün anla-


şıldığı gibi bireyin dinî ibadetleriyle değil günde-

HANEFÎ-MÂTÜRÎDÎ
lik hayatından tutun da sosyal hayatına, kamusal
alana kadar tüm bireysel ve sosyal pratiklerini
düzenlemeyi amaç edinir. Ebû Hanîfe (699-767)

DÜŞÜNCENİN
bu bakımdan aslında İslam’ın farklı coğrafyalara
ve kültürlere yayılmasıyla ortaya çıkan hukuk ih-
tiyacını karşılayan ve Müslümanlara hukuk yap-

SERENCAMI
mak için bir doktrin oluşturan ilk düşünürdür.
Haliyle fıkıh, bugünkü dar anlamıyla değil huku-
ku da içeren geniş anlamıyla ele alınmalıdır. Ebû
Hanîfe’nin kurduğu fıkıh okulu Ehli Rey olarak
anılmıştır. Ehli Rey dinî metinlerin anlaşılması
ve yorumlanmasına, akla, tefekküre ve yoruma
öncelik veren bir ekoldür.1 Hanefilik özellikle
Hilmi Demir* Türklerin İslamlaşmasında ve sonrasında en yay-
gın mezhep olarak karşımıza çıkar.
İmam Mâtürîdî de Ebû Hanîfe’nin inanç ala-
nındaki fikirlerini daha da sistemleştirerek Se-
merkant’ta, “Müslüman kimdir, âlemde kötülük
neden vardır, dinde aklın rolü nedir?” gibi bir-
çok problemi ele alan kelâmî bir mezhebin te-
mellerini atmıştır. Bu iki ekol daha sonra Orta
Asya’dan Balkanlara, Orta Doğu’dan Afrika’ya
kadar Türklerin ayak izi değdiği her bölgeye
taşınmıştır. Hanefilik bizim dinî pratiklerimiz,
Mâtürîdîlik de inanç alanında takip ettiğimiz
mezheplerimiz/düşünme ekollerimiz haline gel-
miştir.
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi (ö. 1561)’nin
Mâtürîdî hakkında söylediği “Ehli Sünnetin re-
islerindendir” sözü onu sadece büyük düşünür
ve entelektüellerden biri yapmaz. Mâtürîdî’nin
mezhep imamı olması İmam Mâtürîdî ile nereye
gitmek istediğinizi de gösteren önemli bir işa-
rettir. Bir düşünür olarak Mâtürîdî ile bir mez-
hep imamı olarak Mâtürîdî arasındaki en önemli
fark mezhep imamının toplumsal ve kolektif bir
kimliğin kurucu öznesi olmasıdır. Özellikle de
Türk Müslüman kimliğinin ayağını bastığı dü-
şünsel zemindir.

*
Prof. Dr., TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, 1
Bk. Murteza Bedir, Ebu Hanife Entelektüel Biyografi, Ankara,
Tarih Bölümü. 2018.

55
Türkler Abbasi Halifesini Şii Büveynilere kar- Hanefîliğin Anadolu’daki belirleyiciliğini yansıt-
şı savunarak hilafeti kurtardıklarında Bağdat’da ması bakımından önemlidir.
Sultan Alparslan’ın yaptığı ilk iş, bilindiği gibi
Nizamiyye Medresesini kurmak değil Ebû Hanî-
fe’nin kabri etrafında onun adına “Azamiyye” Selçuklu’dan Osmanlı’ya Devreden Miras
medresesi ve külliyesini inşa ettirmek olmuştur. İbnü’l-Bezzâzî el-Kerderî’nin Ebû Hanîfe’nin
Alparslan’ın emriyle Selçuklu Veziri Şerefül- hayatını kaleme aldığı eser, Sultan II. Murad’ın
mülk Ebû Saîd el-Hârizmî 459’da (1067) meza- isteği üzere Türkçeye tercüme etmiştir. Bu ter-
rın üzerine bir türbe, yanına da bir medrese inşa cümenin girişinde Halebî, Ehli Sünnete ve Ebû
ettirmiştir.2 Hanefi kadı yani devletin yüksek bü- Hanîfe mezhebine övgüler düzmüştür. Ebû Hâ-
rokratlarının yetiştirildiği bu medrese daha son- nife’nin el-Fıḳhü’l-ekber
ra da Selçukluların açacağı ve el-Vaṣiyye’sinin, Ebü’l-
Anadolu’daki birçok medre- Muîn en-Nesefî’nin Baḥ-
seye ilham olmuştur. 12. asırdan itibaren Anadolu’da rü’l-kelām’ının, Sirâcüddîn
12. asırdan itibaren Ana- kadılar ve âlimler üzerinde çok el-Ûşî’nin el-Emâlî’sinin
dolu’da kadılar ve âlimler güçlü bir Hanefi etkisi vardır. Anadolu’da her yazma kütüp-
üzerinde çok güçlü bir Ha- Mâtürîdî-Hanefî çevrenin Mâtürî- hanede birçok kaydını bulabi-
nefi etkisi vardır. Mâtürî- dî’den sonraki süreçte en güçlü lirsiniz. Dolayısıyla Mâtürîdî
dî-Hanefî çevrenin Mâtürî- seslerinden biri olan Ebü’l-Muîn itikadı Hanefilik üzerinden
dî’den sonraki süreçte en en-Nesefî’nin (ö. 1115) öğrenci- kendine her zaman toplumsal
güçlü seslerinden biri olan si Alaüddîn es-Semerkandî (ö. bir yer bulmuştur.
Ebü’l-Muîn en-Nesefî’nin 1144) bunların başında gelir. An- Hızır Bey’in oğlu Müftîpa-
(ö. 1115) öğrencisi Alaüd- talya civarında yaşamış bu âlim şa Ahmed’in Sultan II. Baye-
dîn es-Semerkandî (ö. 1144) aynı zamanda Mâtürîdî’nin tefsi- zid’e ithaf ettiği Taḥḳîḳu’l-esrâr
bunların başında gelir. An- rinin de şârihidir/yorumcusudur. adlı eser de Hanefîlik vurgu-
talya civarında yaşamış bu Bununla birlikte Mâtürîdî-Hanefî sunu güçlü bir şekilde öne
âlim aynı zamanda Mâtürî- çizgideki âlimlerin Anadolu’ya çıkarır. Mâtürîdî akaidine dair
dî’nin tefsirinin de şârihi- gelişlerinde -Van, Mardin ve Di- yazdığı el-Ḳasîdetü’n-nûniyye
dir/yorumcusudur. Bununla yarbakır arasındaki bölgede- iki ile meşhur olan Hızır Bey,
birlikte Mâtürîdî-Hanefî çiz- asra yakın hüküm süren Artu- Fatih Sultan Mehmed tara-
gideki âlimlerin Anadolu’ya koğulları’nın doğrudan rolü söz fından görevlendirilmiş ilk İs-
gelişlerinde -Van, Mardin ve konusudur. Bu bölge, Semer- tanbul kadısıdır. Hızır Bey’in
Diyarbakır arasındaki bölge- kant’tan gelen Hanefi-Mâtürîdî en önemli vasfı, hemen hepsi
de- iki asra yakın hüküm sü- âlimlerin konağı olmuştur. Sahn-ı Semân müderrisi olan
ren Artukoğulları’nın doğru- Şemseddîn Hayâlî, Hocazâde
dan rolü söz konusudur. Bu Muslihuddîn Mustafâ, Ke-
bölge, Semerkant’tan gelen malpaşazâde, Taşköprîzâde ve Ebüssuûd Efendi
Hanefi-Mâtürîdî âlimlerin konağı olmuştur. gibi pek çok âlimin yetişmesine vesile olması-
Atabek Arslandoğmuş isimli yönetici büyük dır. Teftâzânî’nin Şerḥu’l-aḳâ’id’i, Osmanlı ilim
bir medrese yapmış ve vakfiyesinde de bu med- geleneğinde oldukça çok okunan bir eserdir. Fa-
resenin müderrisinin mutlaka Hanefî ve zâhid kat bu metnin okunması üzerinden Osmanlı’yı
olması şartını koymuştur. Yine Kayseri’deki Hu- Eş’ari ilan edenlerin unuttuğu nokta, bu metne
nad Hatun medresesinin vakfiyesinde de mü- yukarıdaki âlimler tarafından yazılan haşiyelerle
derrisler için Hanefî mezhebine mensup olma metnin Mâtürîdîlik üzerinden yeniden yoruma
şartı koşulmuştur. Konya’da açılan medreslerin tabi tutulmuş olmasıdır. Şerhu’l akâid üzerinden
vakfiyesinde de aynı şartlara rastlarız. Bunlar, Osmanlı’yı Eş’ari ilan etmek, Mutezili Zamahşe-
ri’nin tefsirini okudukları için Mutezili, İsmaili
2
Hilmi Demir, Ehli Sünnetin Kurucu Öznesi Ebû Hanîfe, Nasırüddin Tusi’nin eserlerini okudukları için de
Ankara, 2022, ss. 9-13.

56
İsmaili ilan etmek kadar abestir. Aksine Osmanlı de, Kâtip Çelebi ve Hâdimi gibi medrese gele-
uleması birkaç mesele üzerinden sürekli Eş’ari- neğini temsil eden isimler Müslümanlıklarını
likle entelektüel olarak hesaplaşmış ve Mâtürîdî- Hanefi-Mâtürîdî gelenekle özdeşleştirmişlerdir.
lik konusunda saflarını sıklaştırmıştır. Bunlardan İkinci Gazzâlî ve Mevlânâ olarak görülen Bur-
birisi Sadrüşşerîa’nın, Râzî üzerinden Eş’arîlerle sevî Hazretleri de “Hakikat erbabının Mâtürî-
hesaplaştığı ve fıkıh usulünde “Mükaddeme-i Er- dî’nin mezhebini tercih etmelerinin nedeni
bea (dört mukaddime)” olarak bilinen meseledir. rahmet dairesini genişletmesinden ötürüdür.”
İnsan fiillerinin ahlakiliği meselesini ele alan bu diyerek Mâtürîdîliğin bu kapsayıcı yönüne işaret
tartışmalarda Osmanlı âlimleri, “Mâtürîdîliğin etmiştir. Bu gelenekte, İslam’a giren bir mümini
neden haklı olduğunu” ispatlamaya çalışmışlar- küfürle itham ederek dairenin dışına çıkarmak
dır. Kâtip Çelebî, Fatih Sultan Mehmed’in huzu- mümkün değildir.
runda da bu konuda tartışmaların yapıldığını ak-
Aynı şekilde Osmanlı’nın büyük devlet adamı
tarmaktadır. Sultan’ın meseleyi tartışmaları için
Cevdet Paşa da Hanefilerin neden Mâtürîdîliği
saraya davet ettiği âlimler arasında Molla Alaed-
tercih ettiğini şöyle açıklar: “İmam Mâtürîdî’nin
dîn Arabî, Molla Hatibzâde, Molla Lütfî, Molla
mezhebi re’y ü akla evfak olduğundan Hanefile-
Kestellî gibi âlimler bulunmaktadır. Bu âlimler
rin ekserisi onun mezhebini ihtiyar etmişlerdir.”
Taftezâni’ye karşı Sadrüşşerîa ve Mâtürîdî’yi sa-
Görülüyor ki Hanefilerin Mâtürîdîliği tercih et-
vunmuşlardır.
melerinin nedeni akla ve düşünmeye daha fazla
16. yüzyıldan sonra da karşımıza Eş’ariler ile yer vermesidir. Düşünen, araştıran bir toplum
Mâtürîdîler arasındaki içtihad ayrılıklarını ele olmanın yolunu ulema, Hanefi-Mâtürîdîliğin
alan metinler çıkar. Ayrıca bu konuda metin ya- yeniden ihyasında bulmuştur. Burada düşünme
zanların birçoğunun Nakşi meşayihinden olma- ve araştırma yalnızca tecrübi düşünme değildir.
sı ve Mâtürîdîliği savunması da oldukça dikkat Zira böyle yaklaşıldığında, Hanefi-Mâtürîdîliğin
çekicidir. “İşârâtü’l-merâm” adlı eserin sahibi sırrı yine anlaşılmamış olur. Bu düşünme aynı
Beyazîzâde Ahmed Efendi bunların başında gelir. zamanda metafizik, teorik, ahlaki düşünmeyi
Bu konuda Nakşi şeyhlerinden Ebû Saîd el-Hâ- de içerir. Hanefi-Mâtürîdî düşünce sisteminde
dimî de özellikle Mâtürîdîliği anarak bu konuda teolojik düşünme, imanı; metafizik düşünme,
eser kaleme almış önemli bir şahsiyettir. Besme- varlığın bilgisini; tasavvufi-psikolojik düşünme,
le şerhinde Eş’ariliğe karşı Mâtürîdîliği ve Va- sukûneti; pratik düşünme ise siyaseti tanzim et-
siyye şerhinde de Ehli Sünnetin bir kolu olarak meyi sağlamıştır.
Mâtürîdîliği açıkça savunmuştur.
Özellikle Osmanlı’nın son döneminde
Üçüncü mesele olarak karşımıza “irade-i hem bürokrasi hem de tasavvuf, sırtını Hane-
cüz’iyye” risaleleri çıkar. İnsan iradesi meselesi- fi-Mâtürîdîliğe yaslamıştır. Bunun iki örneği
nin ele alındığı bu metinlerde Osmanlı uleması oldukça dikkat çekicidir. Birisi Ahmed Cevdet
Eş’ariliğe karşı yine Mâtürîdîliği savunmaktadır. Paşa, diğeri de Nakşî-Halidî Şeyhi Gümüşhane-
Söz gelimi Türkiye’de bazı çevreler tarafından ka- li Ahmed Ziyaeddin Efendi’dir. Ahmed Cevdet
sıtlı olarak Selefi olarak gösterilen İmam Birgivi Paşa’nın bir dipnotunu örnek olması açısından
Hazretleri “et-Ṭarîḳatü’l-Muhammediyye”’sinde vermek istiyoruz. İbn Haldun Mukaddime’sinin
irâde-i cüz’iyye konusuna yer vermiştir. Eş‘arî’nin tercümesinde Ahmed Cevdet Paşa, Eş’ari ile
yaklaşımının orta yolcu bir cebri değil aksine tam Mâtürîdî arasındaki farklara değinen uzun bir
bir cebri olduğunu dile getirmiştir. Birgivî, Ma- dipnot yazmıştır. Ahmed Ziyauddin Gümüşha-
türîdî’nin kula seçim hakkını sunan yaklaşımının nevî’nin ise temel eserinin adı bile bu konudaki
daha doğru olduğunu savunmuştur. tavrını ortaya koymaktadır: Câmiü’l-mütun fî hak-
kı envai’s-sıfati’l-ilahiyye ve’l-akaidi’l-Mâtürîdîyye
Mâtürîdîlik özellikle Osmanlı düşüncesinde
ve’l-elfazi’l-fikri ve tashihi’l-a’mali’l-acibiyye...
kriz anlarında hep yeniden hatırlanmış ve ihya
edilmeye çalışılmıştır. Osmanlı asırlarına intikal Sonuç olarak Mâtürîdîlik Cumhuriyet’le inşa
ettiğimizde filozof ve şeyhülislâm Kemâlpaşazâde edilen değil, keşfedilen bir kimliktir. Mâtürîdîlik
başta olmak üzere Hızır Bey, Hayâlî, Taşköprîzâ- Anadolu’da Selçuklularla birlikte Hanefiliğin asli

57
bir parçası olarak var olan kadim köklerimizdir. yerine 1949 yılında Ankara İlahiyat Fakültesi açı-
Cumhuriyet, onu muhafaza ederek bugüne ak- lır. Burada da “İslam Dini ve Mezhepler Tarihi”
tarmaya çalışmıştır. Burada Osmanlı’dan Cum- kürsüsünde karşımızı Yusuf Ziya Yörükan hoca
huriyet’e intikal eden bir geleneğin taşıyıcısı ol- çıkar. Kendisi Ebû Hanîfe konusu hakkında ilk
ması anlamında Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i yazan hocalardandır. “İslâm Akaid Sisteminde
Sarîh tercümesi ve şerhinde Merhum Kâmil Mi- Gelişmeler ve Ebu Mansur-i Matüridî” adlı ma-
ras’ın “İmamü’l-Hüda Ebû Mansûr-i Mâtürîdî kalesi Ankara İlahiyat Fakültesi dergisinde 1953
Hazretleri” şeklinde metin içinde atıf yaptığını yılında yayımlanır. 1955 yılında ise Ankara İla-
ve dipnotta Mâtürîdî’nin kısa bir biyografisini hiyat’ın dergisinde, “Hocaların Hocası” unvanını
eklediğini hatırlamak faydalı olur. hak eden Muhammed Tanci hocanın makalesi-
ni buluruz. Muhamed Tanci
hoca 1953 yılında Türkiye’ye
Osmanlı’dan Cumhuri- davet edilmiş ve 1962 yılına
yete İntikal Eden Miras İnsan fiillerinin ahlakiliği mesele- kadar A.Ü. İlahiyat Fakültesi
sini ele alan bu tartışmalarda Os- İslam Felsefesi ve İslam Mez-
Osmanlı’dan Cumhuri-
manlı âlimleri, “Mâtürîdîliğin ne- hepleri Tarihi Kürsüsü pro-
yet’e geçerken, devlet aklının
den haklı olduğunu” ispatlamaya fesörlüğünde bulunmuştur.
ve ulemanın Hanefi-Mâtürîdî
çalışmışlardır. Kâtip Çelebî, Fatih Ankara İlahiyatın kurucu ak-
mirası Cumhuriyet’e aktar-
Sultan Mehmed’in huzurunda da lında da Hanefi-Mâtürîdîliğin
maya özel ihtimam gösterdi-
bu konuda tartışmaların yapıl- etkisi açık bir şekilde görül-
ğini biliyoruz. Öyle ki gerek
dığını aktarmaktadır. Sultan’ın mektedir. Bu yalnızca resmî
Cumhuriyet’in ilk tefsiri ge-
meseleyi tartışmaları için saraya din eğitimi için değil, aslında
rekse kıymetli bir hadis kül-
davet ettiği âlimler arasında Mol- 1980’lere kadar dinî düşünce
liyatı olan Sahîh-i Buhârî’nin
la Alaeddîn Arabî, Molla Hatibzâ- hayatında da tarikat ve cema-
bir özeti ve tercümesi olan
de, Molla Lütfî, Molla Kestellî gibi atler içinde Hanefi-Mâtürîdî-
Tecrîd-i Sarîh tercümesinde
âlimler bulunmaktadır. Bu âlim- lik merkezi önemdedir. Yeni-
Hanefi-Mâtürîdîliğin çok
ler Taftezâni’ye karşı Sadrüşşerîa den Milli Mücadele hareketi
açık etkisi göze çarpar. Tec-
ve Mâtürîdî’yi savunmuşlardır. hem dergilerinde hem de bas-
rîd-i Sarîh şerhinde Merhum
Kaâmil Miras, İmam Mâtürî- tığı kitaplarda bu konuya özel
dî Hazretlerine yer vermeyi önem verir. Ömer Nesefi’nin
gerekli görür. Cumhuriyet Dönemi’nin büyük Akaidi “İslam İnancının Temelleri Akaid” adıyla
fıkıh ve hukuk âlimi, mebus ve adliye vekili Sey- izahlı olarak 1971 yılında basılır. İslami dergiler
yid Bey’in eserlerinde de Mâtürîdîlik vurgusu içinde Mâtürîdîliğe en fazla yer ayıran dergi de Ye-
öne çıkar. Kendisi İstanbul Darülfünununda fı- niden Milli Mücadele’dir. 1980’den sonra ise uzun
kıh hocalığı yapmıştır. süreli derin bir sessizlik vardır. Neden?

İlk ilahiyat fakültesi kabul edilecek olan Da- 12 Eylül askerî darbesi ile birlikte din dersi
rülfunun, ilahiyat fakültesinin yine ilk hocala- oklularda mecburi hale gelir. Bu adımın Cumhu-
rından Şerafettin Yaltkaya, Türk Kelamcıları adıyla riyet’in kurucu aklında bulunan Hanefi-Mâtürî-
yazdığı ve 1932’de neşredilen eserinde Mâtürîdî dîliği daha da merkezileştirmesi beklenirken tam
üzerinde durmuştur. Fakültenin bir diğer önem- tersi olur. Neden mi? İlginç biçimde “Din Kül-
li hocalarından Yusuf Ziya Yörükan’ın İslam Aka- türü ve Ahlak Bilgisi” dersinin zorunlu olması
id Sisteminde Gelişmeler ve İmam-ı Azam Ebû Hanîfe sağlanır ama bu dersin nasıl öğretileceği konu-
adlı eseri de kelam sisteminin Hanefi eksenli sunda tartışmalar bitmemiştir. Özellikle liberal
okumanın ilk şaheseridir. Bu örnekleri çoğalta- çevrelerde, bu derslerin Sünnilik ve mezhepler
biliriz ama gördüğümüz o ki Cumhuriyet’in ilk üzerinden verilmeye devam edilmesinin sorunlu
ilahiyat fakültesi hocaları Hanefi-Mâtürîdî bir olduğu dillendirilmeye başlanır. İlahiyat fakülte-
çizgide konumlanmışlardır. lerinde de mezhepler üstü bir eğim modeli öne
çıkar. Ne fıkıh ne de kelam ve mezhepler ala-
1933’te kapatılan bu İlahiyat Fakültesi’nin nında Hanefi-Mâtürîdîlik merkezli bir öğretim

58
vardır. Türkiye’de fıkıh alanında ilk Hanefi usûl bu ifade Sünniliktir. Oysa Sünnilik bir mezhep
kitabı 2018 yılında Prof. Dr. Yunus Apaydın ta- değildir. Türkiye’de Sünnilik ya Hanefilik ya da
rafından yazılmıştır.3 Mezhepler üstü din eğitim Şafilik üzerinden yaşanır. Ağırlıklı olarak da Ha-
modelinin öne çıkmasının diğer bir nedeni de nefilik üzerinden yanşamaktadır. Mezhepçilik
Aleviliğe din dersi kitaplarında yer verilmesi ile yapmayın demek aslında Hanefi-Mâtürîdîliği bı-
ilgili tartışmalardır. Bu tartışmanın baş aktörleri rakın demekle aynıdır. Sorunun mezhepte değil,
de FETÖ ve onun Alevi direktörü sayılabilecek aslında dışlayıcı Selefilikte olduğu bir türlü anla-
din eğitimcisi Prof. Dr. Osman Eğri’dir. Osman- şılmamıştır. Böylece 28 Şubat süreci de mezhep
lı’da Bektaşiler Hanefilikten uzak değillerdir. bilgisinin erimesine sebebiyet veren süreçlerden
Bektaşi olan yeniçeri ocağının sancağının adı biri olmuştur.
Ebû Hanîfe sancağıdır. Anadolu’da da Alevilerin
Her platformda Diyanet’in ve ilahiyatların din
Ebû Hanîfe’ye karşı bir muhabbet duyduğu ve
öğretimini bir mezhep üzerinden yaptığı söyle-
Cumhuriyet değerlerine bağlı olan Alevi vatan-
nip eleştirilmekte ve bunun da Hanefi-Mâtürîdî-
daşlarımızın özellikle Hanefi ve Mâtürîdîliğe il-
lik olduğunu iddia edilmektedir. Oysa yukarıda
gili olduğu bilinmektedir. Buna rağmen nedense
dile getirdiğim gibi, ilahiyat fakültelerinde böyle
FETÖ, din dersi kitaplarına Aleviliğin girmesini
bir din öğretimi modeli yoktur. İkinci olarak, Di-
savunurken, bir yandan da mezhepler üstü bir
yanet’in Mâtürîdîlik ile ilgili bastığı eserler orta-
eğitim modelini de dillerine dolarlar. Hanefilik
dır. İmam Mâtürîdî’nin kendi eserinin Diyanet
ve Mâtürîdîlik ile hiçbir sorunu olamayan Ale-
tarafından basıldığı tarih 2005’tir. Tefsir eseri ise
viler FETÖ tarafından kışkırtılmaya çalışılarak,
Diyanet tarafından basılamamış, bunu sivil bir
mezhep üzerinden din öğretiminin yapılması-
dernek üstlenmek zorunda kalmıştır. Namaz,
na karşı bir lobi faaliyeti yürütülmeye başlanır.
oruç gibi ibadetler bir mezhebe bağlı kalmayı ge-
Abant Platformu tarafından 17 ve 18 Mart 2007
rektirdiğinden Hanefilik en azından isim olarak
tarihlerinde İstanbul’da “Tarihi, Kültürel, Folk-
kendini korusa da Mâtürîdîlik maalesef o şansı
lorik ve Aktüel Boyutlarıyla Alevilik” konulu bir
bulamamıştır. Nitekim “TEPAV 2016 Radikal-
sempozyum düzenlenir. Burada devletin resmî
leşme Anketi”ne göre, Türkiye’nin %70’i “Ha-
bir mezhebi olmaması, bir mezhebi öne çıkarma-
nefi” olduğunu söylüyor ama Türkiye’nin sadece
ması gerektiği vurgulanır. Aslında amaç bellidir,
%15’i “Matüridiyim.” diye cevap veriyor.4 Bu da
din öğretimine Alevilik girerken bunun aracılı-
gösteriyor ki 11. yüzyıldan 1980 darbesine kadar
ğıyla Hanefi-Mâtürîdî merkezinde çökertilmesi
şöyle ya da böyle Türk düşünce hayatında ken-
gerekir.
disine yol bulan Hanefi-Mâtürîdîlik artık iyice
Ne hikmetse 1999 yılında din eğitimcisi Prof. sönmeye başlamıştır.
Dr. Beyza Bilgin “Örgün Din Eğitiminde Yeni İh-
tiyaçlar ve Yönelişler” adlı yazısında mezhepler
üstü din öğretimine olan ihtiyacı dile getirir. Bu
yıllarda mezhepler üstü din öğretimi dinî çoğul-
culuğun, dinler arası diyaloğun da bir parçasıdır
artık. İlginç biçimde FETÖ’nün Alevilik açılımı,
mezhepler üstü din eğitimi ve dinler arası diya-
log arayışlarının yolu kesişmiş olur.
Milli Güvenlik Kurulu’nun 28 Şubat 1997
tarih ve 406 sayılı kararına Ek-A (Rejim Aleyh-
tarı İrticai Faaliyetlere Karşı Alınması Gereken
Tedbirler) da Türkiye’de mezhep ayrılıklarının
körüklenmek istendiği vurgusu yapılır. Fakat bu
mezheplerin ne olduğu söylenmez. Aslında daha
sonraki Alevi çalıştaylarında da karşımıza çıkan
4
https://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/6091/Islam___in%2bKa-
3
Yunus Apaydın, Fıkhın Kaynakları, Ankara, 2018. yip%2bHalkasi_%2bEb__%2bHanife.

59

You might also like