Professional Documents
Culture Documents
İkinci Cinsiyet Cilt 2 Yaşanmış Deneyim 1st Edition Simone de Beauvoir Full Chapter Download PDF
İkinci Cinsiyet Cilt 2 Yaşanmış Deneyim 1st Edition Simone de Beauvoir Full Chapter Download PDF
https://ebookstep.com/product/ikinci-cinsiyet-1-cilt-olgular-ve-
efsaneler-1st-edition-simone-de-beauvoir/
https://ebookstep.com/product/memorias-de-simone-de-beauvoir-box-
simone-de-beauvoir/
https://ebookstep.com/product/as-inseparaveis-simone-de-beauvoir/
https://ebookstep.com/product/l-invitata-simone-de-beauvoir/
As inseparáveis 1st Edition Simone De Beauvoir
https://ebookstep.com/product/as-inseparaveis-1st-edition-simone-
de-beauvoir/
https://ebookstep.com/product/simone-de-beauvoir-a-mulher-de-
montparnasse-bernard-caroline/
https://ebookstep.com/product/a-forca-das-coisas-biblioteca-
aurea-simone-de-beauvoir/
https://ebookstep.com/product/hece-karl-marx-2-cilt-1st-edition-
kolektif/
https://ebookstep.com/product/kasvetli-ev-2-cilt-3rd-edition-
charles-dickens/
--
-
-
-
-
-
-
-
--
� (/J
� �
�
o
z
tT.1
u
tT.1
-
-
�
-
tT.1
�
-
�
-
�
=::::: �·
�
-
�·
z
� ()
�·
()
� �·
z
r.-
ı;::=:::
(/J
�·
-
-
-
-
�
tT.1
SIMONE DE BEAUVOIR
�
-
İKİNCİ CİNSİYET
Yaşanmış Deneyim
= ;ı.;
-o
c
::=:��===============================================
-
= s::
> ------
==�=============== '-'·
--
\. �. -----�
-- KOÇ KAM --------
.....
SIMONE DE BEAUVOIR
. . . . .
iKiNCi CiNSiYET
Yaşanmış Deneyim
KOÇ ÜNiVERSiTESi TOPLUMSAL CiNSiYET VE KADIN ÇAU,şMALARI ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZi (KOÇ-KAM)
Yaşanmış Deneyim
Simone de Beauvoir
Bu kitabın yazarı. eserin kendi orijinal yaratımı olduğunu ve eserde dile getirilen cüm görüşlerin kendine aic
olduğunu. bunlardan dolayı kendinden başka kimsenin sorumlu cuculamayacağını; eserde üçüncü şahısların
haklarını ihlal edebilecek kısımlar olmadığını kabul eder.
- ıı -
Simone de Beauvoir, bize yaşamını ve yapıtını bizzat canıccığı Anılarını yazmıştır.
1958'den 1972'ye kadar dört cilt yayımlanmıştır: Mı!moires d'une jeune fille rangı!e [Derli
Top
lu Bir Genç Kızın Anılan- Türkçeye Bir Genç Kızın Anılan olarak çevrildi], La Force de l'&ge
[ Yaşın Gücü- Türkçeye Olgunluk Çağı olarak çevrildi], La Force des choses [Olaylann Gücü[,
Tour compre fair [Hesap Kirap Tamam]; bunlara 1964 tarihinde Une morr rres douce [Çok Tarlı
Bir Ölüm] adlı anlatı eklenmiştir. Otobiyografinin geniş olmasının gerekçesini oluşturan
ve ona anlamını veren şey, yazarın temel bir çelişkisidir: Onun için, yaşama sevinciyle
yazma zorunluluğu arasında, bir yanda olumsallığın görkemiyle öce yanda kesinliğin kur
tarıcılığı arasında seçim yapmak hep imkansız olmuştu. Kendi varoluşunu yazı konusu
haline getirmek, kısmen bu ikilemin dışına çıkmaktı.
Simone de Beauvoir 9 Ocak 1908'de Paris'ce doğdu. Bakaloryaya kadar eğitimini kacolik
bir okul olan Cours Desir'de sürdürdü. 1929'da felsefe bölümünden mezun oluşundan
1943'e kadar, Marsilya, Rouen ve Paris'ce öğretmenlik yaptı. Qyandprime le spiririuel [Tin
sel Olan Öne Geçıiğindel, 1939 savaşından önce tamamlanmış olduğu halde ancak 1979'da
yayımlandı. Yazar olarak gerçek çıkışını yaptığı eser L'invirı!e'dir [Konuk Kız[. Bunu Le sang
des aurres [Başkalannın Kanı] (ı945), Tous /es hommes sonr morrels [Bürün İnsanlar Ölüm
lüdür]. 1954'ce yazara Goncourc ödülünü getiren romanı Les Mandarins [Mandarinler], Les
bel/es images [Güzel İmgeler] (ı966) ve La femme rompue [Yıkılmış Kadın] (1968) izler.
1949'da yayımlanan ve dünya feminist hareketinin başvuru kaynağı haline gelen ünlü
Deuxieme Sexe [İkinci Cinsiyer] dışında Simone de Beauvoir'ın kuramsal yapıdan çeşidi
felsefi ya da polemik dı-:nemelerden oluşur: Örneğin, Privileges [Aynca/ıklar] (1955, kitabın
ilk makalesi olan Faur-il brnler Sade?[Sade'ı Yakmalı mı?[ başlığıyla yeniden yayımlanmıştır)
ve La Vieillesse [ Yaşlılıkl (1970). Yazar Les Bouches inuriles [ Yararsız Ağızlar[ (1945) adlı bir
tiyatro oyunu yazmış ve gezilerinden bazılarını L'Amı!rique au jour lejour [Günbegün Amer
ika] (1948) ve La Longue Marche [Uzun Yürüyüş] (1957) adlı eserlerinde anlatmıştır.
Sarcre'ın ölümünden sonra Simone de Beauvoir 198ı'de La Cı!rı!monie des adieux'yü [ Veda
Töreni[ ve Sarcre'ın ona yazdığı çok sayıda mektubun bir kısmını bir araya getiren Lerrres
au Casror'u [Kunduz'a Mekruplar] (1983) yayımladı. 14 Nisan 1986'da ölene kadar, Sarcre ile
birlikte kurdukları Les Temps modernes adlı derginin yayımlanmasına akcifolarak kackıda
bulunmuş ve feminizm ile eksiksiz dayanışmasını sayısız ve çok çeşidi biçimde göster
miştir.
Kadın olmak ne talihsizliktir!
Fakat kadın olmanın en büyük talihsizliği,
bunun bir talihsizlik olduğunu anlamamaktır.
KIERKEGAARD
GİRİŞ
Birinci bölüm IJ
Çocukluk
İkinci bölüm 65
Genç Kız
Beşinci bölüm
Evli kadın
Yedinci bölüm
Toplum yaşamı
Sekizinci bölüm
Fahişeler ve kibar fahişeler
Onuncu bölüm
Kadının durumu ve kişiliği
# Uçüı:ıcü kesim : : :
······· ···· ············· ·················································· 355
DOGRULAMA BiÇiMLERi
On dördüncü bölüm
Bağımsız Kadın
SONUÇ 4'35
İKİNCİ CİNSİYET il
GİRİŞ
9
Birinci kesim
,
OLUŞUM
İ K İNCİ CİNSİYET I I
Birinci bölüm
Çocukluk
Kadın doğulmaz: Kadın olunur. İnsan dişisinin toplum içinde büründüğü biçi
mi belirleyen hiçbir biyolojik, ruhsal, ekonomik yazgı yoktur; erkek ile hadım
edilmiş varlık arasındaki kadınsı diye nitelendirilen bu ürünü yaratan, uygarlı
ğın bütünüdür. Birey ancak başkalarının dolayımıyla Başka olarak oluşur. Çocuk
kendisi için var olduğu ölçüde, kendini cinsel bakımdan farklılaşmış olarak kav
ramaz. Hem oğlan hem kız çocuklarının bedenleri ilkin bir öznelliğin yansıma
sıdır, dünyanın anlaşılmasını sa,ğlayan araçtır. Çocuklar, evreni cinsel organları
aracılığıyla değil, gözleri ve ell iyle kavrarlar. Doğum ve süt�en kesilme dramı,
ll
her iki cinsiyetten süt bebeği "çin de aynı şekilde seyreder. ilgileri ve zevkleri
aynıdır; başlangıçta emme en şiarına giden duyumların kaynağını oluşturur;
daha sonra en büyük doyumu, her iki cinsiyet için de aynı olan dış b lama iş
levinden aldıkları ana! evreden geçerler. Cinsel organlarının gelişimi birbirine
benzer; bedenlerini aynı merak ve kayıtsızlıkla keşfederler, klitoris ve penisten
aynı belli belirsiz hazzı duyarlar. Duyarlılıkları nesnelleşmeye başladığında an
neye yönelir. Cinsel arzularını uyandıran, kadının yumuşak, kaygan ve esnek
tenidir ve bu arzular tutmaya yöneliktir. Oğlan çocuğu gibi kız çocuğu da anne
sine saldırgan biçimde sarılır, onu eller, okşar. Yeni bir bebek doğduğunda aynı
kıskançlığı duyarlar ve bunu aynı davranışlarla, öfke nöbetleri, küsme ve idrar
yapma bozukluklarıyla gösterirler. Yetişkinlerin sevgisini kazanmak için aynı
kırıtkanlıklara başvururlar. On iki yaşına gelene kadar, küçük kız erkek kardeş
leri kadar yapılıdır ve onlarla aynı zihinsel yetenekleri gösterir; onlarla rekabet
etmesinin yasaklanmış olduğu hiçbir alan yoktur. Kız çocuk, ergenlikten çok
SIMONE D E BEUAVÖI R
öncesinden, hatta kimi zaman bebekliğinden başlayarak, bize cinsel ayrımlar ta
şıyor gibi görünse de bu, bazı gizemli içgüdülerin onu dolaysız olarak edilgenli
ğe, kırıtkan lığa, anneliğe yargılı kıldığı anlamına gelmez. Bunun nedeni, başka
larının bebeğin hayatına müdahalesinin neredeyse kökensel bir durum olması ve
kız çocuğa ilk yıllarından itibaren misyonunun buyurganca telkin edilmesidir.
Dünya, yeni doğmuş bebek için başlangıçta yalnızca içkin duyumlardan iba
rettir. Bebek hala, anne rahminin karanlıklarında yaşadığı zaman olduğu gibi,
Bütün'ün bağrına gömülmüş durumdadır; ister meme emsin ister biberonla bes
lensin, anne teninin sıcaklığıyla kuşatılmıştır. Yavaş yavaş nesneleri kendisinden
ayrı şeyler olarak algılamayı öğrenir, kendini onlardan ayrıştırır. Aynı zamanda,
az çok hoyrat bir biçimde kendisini besleyen bedenden koparılır; bazen bu ay
rılmaya şiddetli bir krizle tepki verir.' Öyle ya da böyle bebek, bu ayrılmanın ta
mamlanmasına doğru -aşağı yukarı altı aylıkken-, daha sonra gerçek gösteriler
haline gelecek olan mimikleriyle, başkalarını baştan çıkarma arzusunu ortaya
koymaya başlar. Elbette bu tutumu belirleyen, üzerinde düşünülmüş bir seçim
değildir, ama bir durumu var etmek için dü§ünmek gerekmez. Süt bebeği, dolaysız
bir biçimde, her varolanın kökensel dramı olan Başka ile ilişki dramını yaşar.
İnsan yüzüstü bırakılmışlığını kaygı içinde deneyimler. Özgürlüğünden, öznel
liğinden kaçarak Bütün'ün içinde yitip gitmek ister. İnsanın kozmik ve panteist
düşlerinin, unutma, uyuma, esrime, ölüm arzusunun kökeninde bu yatar. Ama
hiçbir zaman ayrı benini ortadan kaldırmayı başaramaz. En azından kendinde
olanın sağlaml ığına erişmek, bir şey halinde taşlaşmak ister; kendisine bir varlık
gibi görünmesi, özellikle başkalarının bakışıyla dondurulduğunda gerçekleşir.
Çocuğun davranışlarını bu bakış açısından yorumlamak gerekir. Yabancı bir
dünyada sonluluğu, yalnızlığı, yüzüstü bırakılmışlığı tensel bir biçimde keşfet
mektedir. Gerçekliğini ve değerini başkalarının temellendireceği bir imgede
kendi varoluşunu yabancılaştırarak, bu yıkımı telafi etmeye çalışır. Öyle göru
nüyor ki kendi kimliğini olumlamaya başlaması, aynalarda kendi yansımasını
yakaladığı andan itibaren başlar ve bu da sütten kesilme dönemine denk gelir.'
Kendi beni bu yansımayla öylesine karışır ki kendini ancak yabancılaştırarak
oluşturabilir. Gerçek ayna ister az ister çok önemli bir rol oynasın, bebeğin al
tıncı aya doğru anne ve babasının mimiklerini anlamaya başladığı ve onların
bakışı altında kendini bir nesne olarak kavradığı kesindir. Artık kendini dünya
ya doğru aşan özerk bir öznedir, ama kendisiyle ancak yabancılaşmış bir şekilde
karşılaşacaktır.
Judiıh Gauıier anılarında, kendisini süııen kcsıiklerinde içler acısı bir şekilde ağlayıp zayı
fladığı için süt annesiyle yeniden bir araya geıirmek zorunda kaldıklarını anlacır. Onu ancak
çok sonraları sütıen keserler.
Bu kuramı, Complars familiaux dans la formaıion de /'individu IBirryin Oluşumunda Ailrsel Kar
maşalar! adlı kiıabında Dr. Lacan ortaya atmıştır. Çok büyük önem ıaşıyan bu olgu, gelişimi
sırasında "benin, çiftanlamlı gösıeri figürünü korumasını" açıklayacaktır.
14
İ K İNCİ CİNSİYET i l
L"Orang< blrur [Mavi Porcakal[ adlı yapıcında Yassu Gauclere babası hakkında şöyle der: "Keyfi
nin yerinde olduğu zamanlar benim için sabırsızlıkları kadar korku vericiydi, çünkü nedenini
açıklayamazdım ... Keyfi nin dalgalanmaları, bir Tanrı'nın kaprisleri kadar anlaşılmaz olduğu için
ona tedirginlik içinde saygı duyardım. Sözcüklerimi yazı tura arar gibi sallar, nasıl karşılanacak
larını merak ederdim." Biraz ileride de şu anekdotu anlatır: "Örneğin bir gün azarlandıkran son
ra, eski masa, yer fırçası, fırın, leğen, sür şişesi, küçük tava filan diye uzun duama girişiyordum ki
:uuıem beni duydu ve kahkahalarla gülmeye başladı... Birkaç gün sonra, yine annem azarlayınca,
duamı onu yumuşatmak için kullanmaya yeltendim: Bu kez yanılmıştım. Onu neşelendirmek yer
ine kızgınlığını ikiye karlamıştım ve ek bir ceza aldım. Kendi kendime, büyüklerin davranışları
kesinlikle anlaşılmaz, dedim."
SIMONE DE BEUAVOJ R
4 Le Sabbar /Cumartesi/.
• ...ve başlıyordu şimdiden uçkur çözmeye. Dadıları her gün orasını güzel çelenkler, güzel kur
deleler, güzel çiçekler. güzel püsküllerle süslüyorlar ve oklava misali ellerinde yuvarlıyorlar w
seninki kulaklarını kabartınca, bu oyun hoşlarına giımiş gibi gülmekıen kırılıyorlardı. Biri ona
ııpacığım. öıeki iğneciğim, bir başkası mercan dalım, bir başkası musluğum, ııkacım, burgum,
dürıecim, maıkabım, küpem ... diyordu." (Rabclais, Garganrua, Çev. Sabahaııin Eyüboğlu, Azra
Erhaı, Vedaı Günyol, İş Bankası Külıür Yay., 2000, s. 57.)
16
İ K İ NCİ CİNSİYET I I
isimler takar, ondan hem oğlanın kendisi hem de başkası olan küçük bir kişiy
mişçesine söz ederler. Daha önce alıntıladığımız i fadeyle, onu "genellikle bireyin
kendisinden daha kurnaz, daha zeki ve daha becerikli olan bir öteki ben"'' haline
getirirler. Anatomik olarak penis bu rolü oynamaya tümüyle uygundur; beden
den ayrı olduğu için doğal bir küçük oyuncak, bir tür oyuncak bebek gibi görü
nür. Dolayısıyla, suretine değer verilerek oğlan çocuğa değer verilmiş olacaktır.
Bir baba bana, oğullarından birinin üç yaşındayken hala oturarak çiş yaptığını
anlatmıştı. Çevresinde kız kardeşleri ve kuzinleri olan oğlan çekingen ve hüzün
lü bir çocukmuş; bir gün babası, usana erkeklerin nasıl çiş yaptığını göstereyim"
diyerek kendisiyle birlikte tuvalete götürmüş onu. O günden sonra ayakta çiş
yapmaktan büyük bir gurur duyan oğlan, "bir delikten çiş yapan" kızları aşağı
lamaya başlamış. Bu horgörüsünün kökeninde kızların bir organdan yoksun ol
maları değil, kendisi gibi babaları tarafından seçilip eğitilmemiş olmaları yatar.
Dolayısıyla, penisin oğlana bir üstünlük duygusu sağlayan dolaysız bir ayrıcalık
olarak keşfedilmesi şöyle dursun, ona değer atfedilmesi tersine son ayrılığın ge
tirdiği güçlüklerin -yetişkinler tarafından icat edilen ve çocuk tarafından da
hararetle benimsenen- bir telafisi gibi görünmektedir. Bu şekilde, oğlan artık
bir süt bebeği, bir kız çocuğu olmamanın üzüntüsünden korunur. Bunun ardın
dan, aşkınlığını ve kibirli hükümranlığını cinsel organında cisimleştirecektir.7
Küçük kızın yazgısı çok farklıdır. Anneler ve dadılar onun cinsel organlarına
ne saygı duyarlar ne de şefkat. Kızın dikkatini sadece zarfı görülen ve avuç
lanamayan bu gizli organa çekmezler; bir bakıma cinsel organı yoktur onun.
O bu yokluğu bir eksiklik olarak deneyimlemez; bedeni onun için elbette bir
bütünlüktür ama dünyada, oğlan çocuktan başka bir biçimde konumlanmış ola
n.k bulur kendini ve bir dizi etken, bu farklılığı onun gözünde aşağı konumda
olmaya dönüştürebilir.
Kadının "hadım edilme karmaşası" kadar psikanalistler tarafından tartışılan
sorun azdır. Çoğu bugün, penis hasetinin duruma göre kendini çok farklı biçim
lerde ortaya koyduğunu kabul etmektedir." Her şeyden önce, ileri yaşlara kadar
erkek anatomisini bilmeyen pek çok küçük kız vardır. Çocuk, tıpkı bir güneş
ve ayın var olduğu gibi, erkekler ve kadınların var olduğunu doğal bir biçimde
kabul eder. Sözcüklerin içerdiği özlerin olduğuna inanır ve merakı başlangıçta
analitik değildir. Başka birçok kız çocuk içinse oğlanların bacaklarının arasın-
dan sarkan o küçük et parçası önemsiz, hacca gülünçtür. Giysilerin ve saç şekli
nin tuhaflığı gibi bir tuhaflıktır bu; çoğunlukla yeni doğmuş bir erkek kardeşte
keşfedilir. H. Deucsch, "Kız çok küçükken, küçük oğlan kardeşinin penisinden
etkilenmez" der ve on sekiz aylık küçük bir kızken penisin keşfi karşısında ke
sinlikle kayıtsız kalan ve ancak çok sonraları, kendi kişisel kaygılarıyla bağlantılı
olarak ona değer atfeden bir kızın örneğini verir. Penisin bir anomali olarak
görüldüğü de olur. Bedenin bir çıkıncısıdır o, ağaç urları, hayvan memeleri, et
benleri gibi sarkan, ne olduğu belli olmayan bir şeydir; tiksinti bile verebilir.
Kısacası, şu bir gerçektir ki küçük kızın, erkek kardeşinin ya da arkadaşının
penisine ilgi duyduğu birçok örnek vardır ama bu, onun tam anlamıyla cinsel
bir kıskançlık duyduğu anlamına gelmez, hele yokluğundan yaralandığını hiç
göstermez. Bütün nesnelere sahip olmak istediği gibi ona da sahip olmak ister
ama bu arzu yüzeysel kalabilir.
Çocukların, dışkılama ve özellikle de idrar yapma işlevlerine tutkulu bir ilgi
gösterdikleri kesindir. Yatağını ıslatmak çoğunlukla ebeveynlerin başka bir ço
cuğu tercih etmelerine bir başkaldırıdır. Bazı ülkelerde erkekler oturarak idrar
yaptığı gibi, kimi kadınların da ayakta idrar yaptığı olur. Örneğin köylü kadın
ların bir alışkanlığıdır bu, ama çağdaş Bacı toplumunda, ayakta idrar yapma yal
nızca erkeklere özgüyken töreler genellikle kadınların çömelmesini gerektirir.
Bu fark, küçük kızın gözünde en çarpıcı cinsel farklılaşmadır. Onun idrar yap
mak için çömelmesi, soyunması ve bu yüzden de gizlenmesi gerekmektedir. Bu,
utanç ve rahatsızlık verici bir külfettir. Örneğin katıla katıla gülme krizlerinde
olduğu gibi, sıklıkla başına gelen istenç dışı idrar kaçırmalarda utancı artar;
onun idrarını deneclemesi erkekten daha zordur. Erkek çocukların idrar yapma
sı, özgürlüğün kullanıldığı bütün oyunlar kadar çekici bir özgür oyun gibi gö
rünmektedir. Penis hareket ettirilebilir, oğlan çocuk onun aracılığıyla eyleyebi
lir; bu da çocuğun en büyük ilgilerinden biridir. Bir oğlanı idrar yaparken gören
küçük bir kız hayranlıkla "Ne kadar rahatmış!"' demiş. İdrarın akışı istençli bir
biçimde yönetilebilir, idrar uzağa fışkırtılabilir. Oğlan bundan bir tümgüçlülük
duygusu çıkarır. Freud "eski idrar sökücülerin yakıcı ihtirasınndan söz etmiştir;
Scekel bu formül üzerine mantıklı bir tartışma sürdürmüştür; ama Karen Hor
ney'in dediği'" gibi, "özellikle sadist bir nicelik taşıyan tümgüçlülük fantezileri
çoğunlukla erkeklerin idrar fışkırtmasıyla bağlancılıdırn. Kimi erkekte varl ığını
sürdüren bu fanteziler" çocuklukta önem taşır. Abraham, kadınların "bahçeyi
hortumla sulamaktan duydukları büyük hazndan söz eder. Ben bu hazzın kayna
ğının zorunlu olarak'' hortumun penise benzetilmesinde yatmadığı konusunda
18
İ K İ NC İ CİNSİYET il
15 Daha önce anlatmış olduğu bir anekdota gönderme: Portsmouth 'ta, kadınlar için ayakta çiş
yapmayı gerektiren modern bir tuvalet açılmıştı; müşterilerin hepsinin girmesiyle çıkması bir
oluyordu.
16 Vurgu Florrie'nin.
20
İ K İ NCİ CİNSİYET i l
2ı
SIMONE DE BEUAVOIR
18 Bkz. H . Deuısch, Psychology of Women (Kadınların Psikolojisi). Yazar ayrıca R. Abraham ve J.H.
Wram Ophingsen'in ocoricesine başvurur.
'"l "Poupec" Fransızca hem taşbebek, hem sargı sarılmış yaralı parmak anlamına gelir. -Çn.
22
İ K İ NCİ CİNSİYET i l
la, kendini tüm kişiliğiyle yabancılaştırmaya ve kişiliğini atıl bir veri olarak gör
meye özendirilecektir. Oğlan peniste kendini özerk bir özne olarak ararken, kü
çük kız bebeğini, kendisinin nazlandırılmayı ve süslendirilmeyi düşlediği biçimde
nazlandırır ve süsler ya da tersinden, kendini harika bir bebek olarak düşünür."' İl
tifatlar ve azarlar, imgeler ve sözcükler aracılığıyla "güzel" ve "çirkin" sözcüklerinin
anlamını keşfeder; kısa bir süre sonra, hoşa gitmek için "resim gibi güzel" olmak
gerektiğini öğrenir. Bir resme benzemeye çalışır, çeşitli kılık kıyafetlere bürünür,
kendini aynada izler, masallardaki prensesler ve perilerle karşılaştırır. Bu çocuk
su kırıtkanlığın çarpıcı bir örneğini bize Marie Bashkirtseff sunmaktadır. Sütten
geç -üç buçuk yaşındayken- kesilen Bashkirtseff'in, dört-beş yaşına doğru öylesine
güçlü bir biçimde hayran olunma, başkaları için var olma gereksinimi duyması hiç
kuşkusuz bir rastlancı değildir. Daha olgunken çocuğun yaşadığı sarsıntı şiddetli
olmuş ve daha büyük bir tutkuyla maruz bırakıldığı ayrılığın üstesinden gelme
ye çalışmış olmalıdır. "Beş yaşındayken," diye yazar günlüğünde, "annemin dantel
giysilerini giyer, saçlarımda çiçeklerle salona dans ermeye giderdim. Büyük dansçı
Peripa'ydım ve bütün ev halkı oraya beni seyretmeye gelirdi..."
�u narsisizm küçük kızda o kadar erken ortaya çıkar ve kadınlık yaşamında o
kadar önemli bir rol oynar ki kolayca bunun gizemli bir kadınlık içgüdüsünden
kaynaklandığı düşünülür. Oysa, az önce gördüğümüz gibi, aslında küçük kıza
bu � u benimseten, anatomik bir yazgı değildir. Onu oğlan çocuklardan
aylran fark, çok çeşitli biçimlerde üstlenebileceği bir olgudur. Penis elbette bir
ayrıcalıkrır ama çocuk kendi boşalrım işlevlerine ilgisini yitirdiği ve toplumsal
laştığı ölçüde, değeri doğal olarak azalır. Sekiz-dokuz yaşını geçtiğinde çocuğun
gözünde hal:I bu değeri koruması, toplumsal olarak değer atfedilen bir erkeklik
simgesi haline gelmiş olmasındandır. Aslında, eğitimin ve çevrenin bu konudaki
etkisi muazzamdır. Bütün çocuklar sütten kesilmenin getirdiği ayrılığı, baştan
çıkarıcı davranışlar ve gösteri oyunlarıyla relafi etmeye çalışırlar. Oğlan çocuk
bu evreyi geçmeye zorlanır, penis saplancısı yaratılır ve narsisizminden kurtarı
lır; oysa küçük kızın, bütün çocuklarla paylaştığı bir eğilim olan kendini nes
ne haline getirme eğilimi onaylanır. Oyuncak bebek bunda yardımcı olur, ama
onun da belirleyici bir rolü yoktur. Oğlan çocuk da kendini yansımğı bir ayıya
ya da kuklaya bağlanabilir. Bu etkenlerin her biri, ister penis olsun ister oyuncak
bebek, ağırlığını çocuğun yaşamının bütünü içinde kazanır.
Böylece, esas olarak "kadınsı" kadının özelliği olan edilgenlik, kız çocuğun
ilk yıllarından başlayarak gel işir. Ancak bunun biyolojik bir veri olduğunu
i leri sürmek yanlışrır; gerçekte bu, kadına eğitimcileri ve toplum tarafından
dayatılan bir yazgıdır. Oğlan çocuğun muazzam talihi şudur: Onun başkası
için var olma biçimi, kendisini kendi için koymaya onu yüreklendirir. Kendi
'
20 Kadın ile raşbebek arasında kurulan benzerlik yetişkinlikte de sürer; Fransızcada kadına
takılan bayağı isimlerden biri caşbebektir; İngilizcede süslenmiş bir kadın için "dolled up"
(taşbebek gibi süslenmiş -Çn.) denir.
23
SIMONE DE BEUAVOIR
varoluşunu dünyaya doğru özgür hareket olarak öğrenir, başka oğlanlarla sert
lik ve bağımsızlık yarışımına girer, kızları hor görür. Ağaçlara tırmanarak,
arkadaşlarıyla dövüşerek, onlarla şiddet dolu oyunlarda karşı karşıya gelerek,
bedenini doğaya egemen olmanın yolu ve bir mücadele aracı olarak kavrar.
Tıpkı cinsel organı gibi kaslarıyla da gurur duyar; oynadığı oyunlarda, spor
da, dövüşlerde, meydan okumalarda, çeşitli sınamalarda, kuvvetini dengeli
biçimde kullanmayı öğrenir. Aynı zamanda şiddetin zorlu sınavlarından ge
çer; darbelere dayanmayı, acıyı önemsememeyi, erken yaşta ağlamamayı öğ
renir. Girişimlerde, icatlarda bulunur, cüret eder. Kuşkusuz o da kendisimin
"başkası için" olduğunu hisseder, erkekliğini sorgular ve buradan yetişkinlere
ve arkadaşlarına ilişkin pek çok sorun doğar. Ancak şu çok önemlidir: Kendi
nesnel imgesine ilişkin kaygısı i le somut tasarılarda kendini olumlama istenci
arasında temel bir zıtlık yoktur. Tek bir devinimle, bir şeyler yapıp ederek
kendini de var eder. Oysa kadın için, başlangıçta özerk varoluşuyla "başka olu
şu" arasında çatışma vardır. Ona, kendisinden hoşlanılması için hoşa gitme
ye çalışması, kendini nesne haline getirmesi gerektiği öğretilir; dolayısıyla o,
özerkliğinden vazgeçmek zorundadır. Ona canlı taşbebek muamelesi yapılır,
özgürlük tanınmaz. Böylece bir kısırdöngü oluşur; çünkü çevresindeki dünya
yı anlamak, kavramak ve keşfetmek için özgürlüğünü ne kadar az kullanırsa,
orada o kadar az kaynak bulacak ve kendini özne olarak olumlamaya o kadar
az cesaret edecektir. Şayet cesaretlendirilseydi , o da bir oğlan çocuk gibi, canlı
bir taşkınlık, merak, girişkenlik ruhu, yüreklilik gösterebi lird i . Kimi zaman,
kızlar erkeksi bir şekilde yetiştirildiklerinde, böyle de olur; o zaman birçok
sorundan kurtulurlar." İşin ilginç yanı, babaların kızlarına bu tür bir eğitim
vermeye istekli olmasıdır; bir erkek tarafından yetiştirilen kadınlar, kadınlık
kusurlarından büyük ölçüde kurtulurlar. Ne var ki töreler kızlara tamamen
erkek gibi muamele edilmesine karşı çıkar. Bir köyde, babalarının pantolon
giydirdiği üç ve dört yaşında iki küçük kız tanıdım; bütün çocuklar onlara
eziyet ediyordu: "Bunlar kız mı erkek mi?" Ardından doğrulamaya girişiyor
lardı; öyle ki sonunda kızlar kendilerine elbise giydirilmesi için yalvardılar.
Küçük kız çok yalıtılmış bir şekilde yaşamadığı sürece, ebeveyni erkek gibi
davranmasına izin verse bile çevresi, arkadaşları, öğretmenleri bundan şoke
olacaktır. Her zaman babanın etkisini dengeleyecek teyzeler, halalar, büyü
kanneler olacaktır. Normalde kı zlarıyla ilgili olarak babaya verilen rol i kincil
dir. Kadının üzerindeki en büyük lanetlerden biri -Michelet buna haklı olarak
işaret eder- çocukluğunda kadınların eline bırakılmış olmasıdır. Oğlan çocuk
da başlangıçta annesi tarafından büyütülür ama anne onun erkekliğine saygı
gösterir, o da zaten çok kısa bir süre sonra anneden kurtulur;" oysa anne kızını
kadın dünyasıyla bütünleştirmek ister.
Anneyle kızın ilişkisinin ne kadar karmaşık olduğunu daha ileride görece
ğiz. Kız, anne için hem kendisinin sureti hem de bir başkasıdır; anne onu hem
kaçınılmaz olarak candan sever hem de ona düşmanlık duyar, çocuğa kendi yaz
gısını dayatır. Bu, kendi kadınlığını gururla üstlenmenin bir biçimi olduğu gibi,
onun öcünü almanın da bir yoludur. Aynı süreçle oğlancılarda, kumarbazlarda,
uyuşturucu bağımlılarında, belli bir küçük gruba ait olmaktan hem gurur du
yan hem de utanan herkeste karşılaşırız. Bunlar, ateşli bir dönme hevesk:i.rlığıyla
yandaş kazanmaya çalışırlar. Aynı şekilde, kendilerine bir çocuk teslim edildi
ğinde kadınlar da kibrin hınçla karıştığı bir gayretkeşlik içinde, onu kendileri
ne benzeyen bir kadına dönüştürmeye uğraşırlar. İçtenlikle çocuğunun iyiliğini
isteyen cömert bir anne bile, genellikle toplum kızını o şekilde daha kolay kabul
edeceği için, onu "gerçek bir kadın" olarak yetiştirmenin daha ihtiyatlı olacağı
nı düşünecektir. Dolayısıyla ız çocuk başka küçük kızlarla arkadaşlık etmeye
yönlendirilir, kadın öğret enlere teslim edilir, eski Yunan'da harem dönemin
de olduğu gibi hanımla arasında yaşar, onu yazgısıyla tanıştıracak kitaplar ve
oyuncaklar seçilir, kulaklarına kadın bilgeliğinin hazineleri boca edilir. Ona
kadınlık erdemleri sunulur; yemek yapmanın, dikiş dikmenin ve ev işlerinin
yanı sıra süslenmek, çekici olmak, sakınımlı olmak öğretilir. Özen gösterilmesi
gereken pahalı ve rahatsız giysiler giydirilir, saçlarına karmaşık şekiller verilir,
davranış kuralları dayatılır: Dik dur, ördek gibi paytak yürüme! Kibar olmak
için, kendiliğinden gelen davranışları bastırması gerekir. Eksik kalmış oğlan ço
cuğu gibi davranmaması istenir; şiddete başvurması ve dövüşmesi yasaklanır.
Kısacası, kendisinden büyük kadınlar gibi, hem bir hizmetkar hem de bir put ol
maya zorlanır. Günümüzde, feminizmin kazanımları sayesinde, kız çocuğun öğ
retim görmeye veya spor yapmaya özendirilmesi gitgide normalleşmektedir; ama
başarı gösteremediğinde oğlanlardan daha kolay affedilir. Başka tür bir görevi
yerine getirmesi talep edildiği için bu alanlarda başarılı olması zorlaştırılır: En
azından, aynı zamanda kadın da olması, kadınlığını yitirmemesi istenmektedir.
Küçük yaşlarında kız bu yazgıya çok da zorlanmadan boyun eğer. Çocuk,
oyun ve düş düzlemlerinde hareket eder, var olma oyunu, yapma oyunu oynar.
Yalnızca hayali şeylerin yerine getirilmesi söz konusu olduğunda, yapmakla var
olmak birbirinden kesin çizgilerle ayrılmaz. Küçük kız oğlan çocukların mevcut
üstünlüğünü, kadınlık yazgısında içkin olan ve oynadığı oyunlarda şimdiden
gerçekleştirdiği vaatlerle telafi edebilir. Henüz sadece çocukluk evrenini tanıdı
ğı için, başlangıçta annesi ona babasından daha çok otoriteyle donatılmış gibi
gelir. Dünyayı bir çeşit anaerkil toplum gibi hayal eder; annesine öykünür, ken
dini onunla özdeşl�ştirir, hatta çoğu kez rolleri tersine çevirir: "Ben büyük sen
22 Elbette bunun birçok istisnası vardır, ama annenin oğlanın oluşumundaki rolünü burada in
celeyemeyiz.
SIMONE DE BEUAVOI R
de küçük olduğunda. . ." der kolayca. Bebeği sadece sureti değildir, aynı zamanda
çocuğudur da. Gerçek çocuk anne için aynı zamanda bir öteki ben olduğu ölçüde
bu i şlevler birbirini dışlamaz; bebeğini azarlar, cezalandırır ve ardından avu
turken, hem annesine karşı kendini savunuyor hem de annesinin saygınlığına
bürünüyordur. Anne-kız ikilisinin her iki öğesini de kendinde coplar, bebeğiyle
sırlarını paylaşır, onu eğitir, onun üzerinde hükümranlığını olumlar, hatta bazen
bebeğinin kollarını koparır, onu döver, ona işkence eder. Bu, bebeği aracıl ığıy
la hem öznelliğini olumlama hem de yabancılaşma deneyimini gerçekleştirdiği
anlamına gelir. Sıklıkla anne bu hayali yaşama ortak edilir. Çocuk annesiyle,
bebeğini de dahil ederek evcilik oynar, erkeği dışlayan bir çifi:tir bu. Burada
da hiçbir doğuştan ve gizemli "annelik içgüdüsü" söz konusu değildir. Küçük
kız, çocukların bakımının anneye düştüğünü saptar, bu ona öğretilir. Dinlediği
hiHyeler, kendisine okunan kitaplar, kısacık deneyiminin tümü bunu doğrular.
Gelecekteki bu zenginliklerden büyülenmeye özendirilir, şimdiden elle tutulur
gözle görülür bir boyut kazanmaları için de ona bebekler verilir. Küçük kızın
"misyonu" ona buyurganca kabul ettirilir. Çocuk yapmak ona yazgısı gibi geldi
ğinden ve "içiyle" oğlan çocuklardan daha çok ilgilendiği için, küçük kız dün
yaya gelmenin gizemini özel olarak merak eder; bebeklerin dünyaya lahanaların
içinde geldiğine ya da leylekler tarafından getirildiğine kısa bir süre sonra artık
inanmaz. Hele annesi ona küçük kız ve erkek kardeşler verirse, küçük bebeklerin
annenin karnında oluştuğunu kısa bir süre içinde öğrenir. Ayrıca, günümüzde
ebeveynler doğumu eskisinden çok daha az gizemli bir hale getirmektedirler;
genellikle kız doğumdan korkmaktan çok, onun karşısında hayranlık duyar,
çünkü bu görüngü ona büyülü gibi gelir; henüz onun bütün fizyolojik uzantıla
rını anlamaz. Her şeyden önce babanın rolünü bilmemektedir ve kadının belli
besinleri tüketerek gebe kaldığını varsayar. Bu da zaten efsanelerdeki yaygın bir
temadır (belli bir yemişi ya da balığı yedikten sonra küçük bir kız ya da gü
zel bir oğlan doğuran masal kraliçeleri sık görülür) ve sonradan bazı kadınların
gebelik düşüncesiyle sindirim sistemi arasında bağlamı kurmasına yol açar. Bu
sorunların ve keşiflerin tümü, küçük kızın ilgi alanının büyük bir bölümünü
kaplar ve hayal gücünü besler. Jung'un derlemiş olduğu ve Freud'un yaklaşık aynı
dönemde analizden geçirdiği küçük Hans ile dikkat çekici benzerlikler gösteren
öyküyü, tipik bir örnek olarak aktaracağım:
Anna üç yaşına doğru, ebeveynine yeni doğmuş bebeklerin kökenini sor
maya başlar; onların 'küçük melekler' olduğunun söylendiğini duyduğu için,
başlangıçta insanların öldükleri zaman gökyüzüne gittiklerini ve küçük be
bekler olarak yeniden dirildiklerini düşünüyor gibidir. Dört yaşındayken
bir erkek kardeşi olur. Annesinin gebeliğini fark etmemişe benzer, ama do
ğumun ertesi günü onu yatarken görünce, çekinerek ve güvensiz bakışlarla
izler annesini ve sonunda şu soruyu sorar: 'Ölmeyecek misin?' Bir süre için
büyükannesinin yanına gönderilir. Dönüşünde, yatağın yanında bir bakıcı
oturmaktadır; ilkin ondan nefret eder, ama ardından hastabakıcılık oyna-
26
İ K İ NCİ CİNSİYET i l
23 Burada söz konusu olan, oyunlarında önemli bir yeri olan kurmaca bir ağabey idi.
SIMONE DE BEUAVOIR
28
İ K İNCİ CİNSİYET i l
edilir; iscer rahatına geldiği için olsun, ister düşmanlık ya d a sadizmden, anne
görevlerinin birçoğunu ona yükler. Böylece kız, zamanından önce ciddiyet dün
yasına dahil edilir. Önemli olduğu duygusu, onun kadınlığını üsrlenmesine yar
dım edecektir; buna karşıl ık bedel ödememenin mucluluğu, çocuksu kaygısızlık
ondan esirgenir. Yaşından önce kadın olan kız, bu ayrışmanın insan varlığına
dayarcığı sınırları çok erken öğrenir; ergenlik çağında bir yetişkin haline gelir,
bu da onun öyküsüne <>fel bir nicelik karar. Omuzlarına fazla iş yüklenmiş çocuk
erkenden köleleşebilir � evinçren yoksun bir varoluşa mahkum olabilir. Ama
ondan yapabileceği kada ı istenirse, kendini bir büyük gibi işe yarar hissederek
bundan gurur duyar ve ye ·şkinlerle dayanışma içinde olduğuna sevinir. Bu da
yanışma mümkündür, çünkü çocukla ev kadını arasındaki mesafe pek de uzun
değildir. Kendi mesleğinde uzmanlaşmış bir erkek, araya giren çıraklık yıllarıy
la çocukluk evresinden uzaklaşmışcır. Babalık faaliyerleri küçük oğlan çocuğu
için derin bir gizem raşır; daha sonra dönüşecek olduğu erkek, onun kişiliğinde
henüz pek az biçimlenmiştir. Oysa kızın, annenin faaliyerlerine erişimi vardır.
Ebeveyni, "Şimdiden küçük bir kadın oldu" der ve kimi zaman, oğlan çocuktan
daha olgun olduğu düşünülür. Aslında kız çocuğun yecişkinlik evresine daha ya
kın olması� geleneksel olarak kadınların çoğu için bu evrenin kendisinin çocuk
su olmaya devam etmesindendir. Şu bir gerçektir ki kız kendini olgun hisseder,
kendisinden sonra doğan bebeklere karşı "küçük anne" rolünü oynamak hoşuna
gider. Kolayca önemli biri haline gelir, akıllıca konuşur, emirler verir, çocukluk
döngüsüne hapsolmuş erkek kardeşlerine üstünlük raslar, annesiyle eşitiymiş
gibi konuşur.
Bu relafi mekanizmalarına karşın kız çocuk, kendisine ayrılmış olan yazgıyı
içi sızlayarak kabul eder; büyüdükçe oğlan çocukların erkekliğini kıskanır. Anne
babalar ve büyükanne büyükbabalar, bir erkek evladı bir dişiye tercih edecek
lerini pek saklayamayabilirler ya da erkek kardeşe kız kardeşten daha çok sevgi
gösterirler. Yapılan araşcırmalar, ebeveynlerin çoğunun erkek çocukları kızlara
tercih eniğini orcaya koymuştur. Oğlan çocuklarla daha ciddi konuşulur, onlara
daha çok rakdir gösterilir, daha çok hak tanınır. Oğlanların kendileri de kızları
küçük görür, kendi aralarında oynarlar, çetelerine kızları almazlar, onlara haka
ret ederler. Örneğin onlara "sidikli" derler ve bu sözleriyle küçük kızın gizli aşa
ğılanmışlık duygusunu canlandırırlar. Fransa'da karma okullarda oğlanlar kasrı,
kızları bile isrıeye ezer, onlara eziyec eder. Buna karşılık, kızlar onlarla rekabet
ermeye, dövüşmeye kalkışacak olurlarsa cezalandırılırlar. Oğlanların kendi fark
lılıklarını orcaya koydukları erkinlikleri iki kez kıskanır kızlar. Hem dünya üze
rindeki iktidarlarını olumlamak için kendiliğinden bir arzu duyarlar hem de
mahkum edildikleri aşağı konuma isyan ederler. Örneğin ağaçlara cırmanma
larına, merdivenlere, damlara çıkmalarına izin verilmemesine üzülürler. Adler,
yüksek ve alçak kavramlarının çok büyük önem raşıdığına işaret eder. Birçok
kahramanlık efsanesinde görüldüğü gibi, mekansal yükseklik düşüncesi cinsel
bir yüksekliği ima eder; bir zirveye, bir tepeye erişmek, verili dünyanın üzerin-
SIMONE DE BEUAVOIR
de egemen özne olarak yükselmektir. Oğlanlar arasında bu sık sık bir meydan
okuma vesilesi haline gelir. Bu keşifler kendisine yasaklanmış olan ve bir ağacın
ya da kayanın dibine oturmuş, kendisinden yüksekte zaferden zafere koşan oğ
lanları seyreden küçük kız, kendini bedensel ve ruhsal olarak aşağı bir konumda
hisseder. Koşuda ya da yüksek atlamada geride kaldığında, kavgada yere serildi
ğinde ya da basitçe kavganın dışında tutulduğunda da aynı duyguyu yaşar.
Çocuk olgunlaşıp evreni genişledikçe, erkek üstünlüğü de daha çok kendini
gösterir. Çoğunlukla anneyle özdeşleşme anık doyurucu bir çözüm gibi görün
memektedir. Küçük kızın başlangıçta kadınlık misyonunu kabullenmesi, geri
çekildiği anlamına gelmez. Tersine bu, hükmetmenin bir yoludur. Ev hanımı
olmak ister çünkü ev hanımları topluluğu ona ayrıcalıklıymış gibi görünür; ama
arkadaşları, okulu, oyunları, okumaları onu annesinin çevresinden koparınca,
dünyanın efendilerinin kadınlar değil erkekler olduğunu anlar. Kendisi hakkın
daki bilincini zorunlu olarak değiştiren, -penisin keşfinden çok daha fazla- bu
gerçeğin açığa çıkarılmasıdır.
C insiyetler arası hiyerarşi onun için ilkin aile içindeki deneyiminde görünür
hale gelir. Gündelik hayatta kendini asıl hissettiren baba olmasa da, yavaş yavaş
onun otoritesinin mutlak olduğunu anlar; tam da ayağa düşmediği için daha
şaşaalıdır o. Evde gerçekten de hüküm süren efendi anne olsa bile, kadın genel
likle babanın istencini öne geçirme ustalığını gösterir. Anne, önemli anlarda,
babanın adına ve onun aracılığıyla talep eder, ödüllendirir ya da cezalandırır.
Babanın yaşamı gizemli bir saygınlık halesiyle çevrelenmiştir. Evde geçirdiği sa
atler, çalıştığı oda, çevresindeki nesneler, uğraşları, düşkün olduğu şeyler kutsal
bir nitelik taşır. Aileyi besleyen, onun sorumlusu ve reisi olan odur. Genelde
dışarıda çalışır ve ev halkı dünyanın geri kalanıyla onun aracılığıyla iletişim ku
rar; serüven dolu, uçsuz bucaksız, zorlu ve olağanüstü dünyanın vücuda gelmiş
biçimidir o, aşkınlıktır, Tanrı'dır.'·1 Çocuğun, kendini havaya kaldıran kolların,
kucağında büzüldüğünde yaslandığı bu bedenin gücü karşısında tensel olarak
hissettiği işte budur. Bir zamanlar Isis'in Ra, Yeryüzü'nün Güneş tarafından tah
tından indirildiği gibi, anne de onun tarafından tahtından indirilir. Ne var ki
çocuğun durumu o zaman derinden değişir. Günün birinde tümgüçlü annesinin
benzeri bir kadın olmaya çağırılmıştı ama hiçbir zaman egemen baba olamaya
caktır. Onu annesine bağlayan bağ etkin bir öykünmedir; babasından ise ancak
edilgen biçimde kendisine değer vermesini bekleyebilir. Oğlan çocuk babanın
üstünlüğünü bir rekabet duygusuyla kavrar. Oysa küçük kız ona, güçten tümüy
le yoksun bir hayranlıkla maruz kalır. Daha önce, Freud'un "Elektra karmaşasın
olarak adlandırdığı şeyin, onun ileri sürdüğü gibi bir cinsel arzu olmadığını söy
lemiştim; öznenin, boyun eğme ve hayranlık içinde öznelikten kesin bir biçimde
24 Madam de Noailles. babasından söz ederken "Onun cömerr kişiliği bende büyük bir sevgi ve
aşırı bir korku uyandırıyordu ..." der. "Önceleri beni şaşırtıyordu. Hayarındaki ilk erkek küçük
bir kızı şaşırtır. Her şeyin ona bağlı olduğunu hissediyordum."
30
İ Kİ NCİ CİNSİYET i l
e l çekip kendini nesne haline getirmeye razı olmasıdır bu. Şayet baba kızına
şefkat gösterirse, kız kendi varoluşunun görkemli bir biçimde doğrulandığını
hisseder. Başkalarının güçlükle edindiği meziyetlerin tümüyle birden donatıl
mıştır; tatmin olmuş ve ilahlaştırılmıştır. Tüm yaşamını, eskiye duğu özlem .dızy
içinde, bu tamlığın ve dinginliğin arayışıyla geçirdiği de olur. Ama ş bu sevgi �
kendisinden esirgenirse, sonsuza dek kendini suçlu ve mahkum hissedebilir ya
da başka yerlerde kendine değer verilmesini bekleyerek, babasına karşı ilgisiz
leşebilir, hatta düşmanlık duyabi lir. Aynca baba, dünyanın anahtarını elinde
tutan tek kişi değildir. Normal olarak bütün erkekler erkeklik itibarından pay
alır; onları babanın "ikameleri" olarak görmek yersizdir. Büyükbabalar, ağabey
ler, amcalar, dayılar, arkadaşların babaları, aile dostları, öğretmenler, rahipler,
doktorlar, küçük kızı dolaysız bir biçimde, erkekler olarak büyüler. Yetişkin
kadınların Erkeğe gösterdiği coşkulu saygı, bu erkekleri bir kaidenin üzerine
yerleştirmeye yetecektir.''
Her şey bu hiyerarşinin küçük kızın gözünde doğrulanmasına katkıda bu
lunur. Aldığı tarih ve edebiyat kültürü, şarkılar, beşikte ona anlatılan efsaneler
hep erkeği yüceltir. Eski Yunan'ı, Roma İmparatorluğu'nu, Fransa'yı ve bütün
ulusları ki.ıran, yeryüzünü keşfedip toprağı işlemeyi mümkün kılan aletleri icat
eden, dünyayı yöneten, onu heykeller, resimler ve kitaplarla dolduran erkekler
olmuştur. Çocuk edebiyatı, mitoloji, masallar, öyküler, erkeklerin kibrinin ve ar
zularının yarattığı efsaneleri yansıtır. Küçük kız dünyayı ve kendisinin oradaki
yazgısını, erkeklerin gözünden keşfedip anlamlandırır. Erkek üstünlüğü ezicidir:
Perseus, Herkül, Davut, Akhilleus, Lancelot, du Guesclin, Bayard, Napoleon ...
bir Jeanne d'Arc'a karşılık bir sürü erkek; üstelik onun ardında da melek Mikail
vardır! Ünlü kadınların yaşam öykülerini anlatan kitaplardan daha sıkıcı bir
şey olamaz. Büyük adamların imgeleri yanında bunlar çok soluk kalır; ayrıca
çoğu da erkek bir kahramanın gölgesinde kalmıştır. Havva kendisi için değil,
Adem'e eşlik etmesi için ve onun kaburgasından yaratılmıştır. İncil'de eylemleri
iyi bilinen pek az kadın vardır: Ruth kendisine koca bulmaktan başka bir şey
yapmamıştır. Ester, Ahaşveroş'un önünde diz çökerek Yahudilerin sevgisini ka
zanmıştır, aynca Mardekay'ın elindeki uysal bir araçtan başka bir şey değildir.
Judith daha cesurdur, ama o da rahiplere itaat etmiştir ve marifetleri ağızda kötü
bir tat bırakır. Onun başarısı genç Davut'un parlak zaferiyle karşılaştırılamaz.
25 Baba külcüyle özellikle en büyük çocukra karşılaşılması dikkat çekicidir: Erkek en çok ilk
çocuğuyla ilgilenir; anneye yeni doğan bebekler el koyduğunda, oğlunu avunuğu gibi kızını
avuran da çoğu kez babadır; kız da ona ateşli bir şekilde bağlanır. Oysa ikinci kız babasına
hiçbir zaman onu kimseyle paylaşmadan sahip olamamıştır: genellikle hem babasını hem ab
lasını kıskanır, babanın göscerdiği şefkatle büyük bir saygınlığa bürünen ablasıyla ilgili saplamı
geliştirir ya da annesine yönelir veya aileye başkaldırır ve dışarıda yardım arar. Kalabalık ailele
rde ise en küçük kardeş başka bir yoldan ayrıcalıklı bir yer edinir. El bene baba, çeşidi koşullara
bağlı olarak özel tercihler geliştirebilir. Ama neredeyse bildiğim tüm vakalar, büyük kardeş ve
ortanca kardeşin bu birbirine ters tavırlarıyla ilgili gözlemleri doğruluyor.
31
S I MONE DE BEUAVO I R
26 Mavi Porrakal'da Yassu Gauciere, "Öte yandan, artık Tanrı'yı görmeye muktedir olmadığım için
acı çekmiyordum, çünkü kısa süre önce onu, ölmüş büyükbabamın hatlarıyla hayal etmeyi
baprmıftım; doğrusu bu imge daha çok bir insan imgesiydi, ama büyükbabamın yüzünü gö
vdesinden ayırarak ve zihnimde onu, beyaz bulutların boynunda bir kolye oluşturacağı şekilde
masmavi bir gökyüzüne yerleştirerek hemen ilahlaştırmıştım" diye anlatır.
)2
İ K İ NCİ CİNSİYET i l
reyan ettiği için, kız çok daha bütünsel bir biçimde kendinden vazgeçer. Özel
likle Katolik dininin onun üzerindeki etkileri son derece karanlıktır.'7 Bakire,
meleğin sözlerini diz çökmüş vaziyette dinler. Onu "Efendimizin hizmetkarıyım"
diye yanıtlar. Maria Magdalena, İsa'nın ayaklarının dibindedir ve onları uzun
kadın saçlarıyla silmektedir. Azizeler, ışık saçan sa'ya sevgilerini diz çökerek
·
ı7 İtalya, İspanya, Fransa gibi Katolik ülkelerde kadınların, İskandinav ve Anglo-Sakson ülkeleri
gibi Proıescan ülkelerde olduğundan çok daha edilgen, kendini erkeğe adamış, köleleşıirilmiş
olduğu ve hor görüldüğü kuşku göıürmez. Ve bu, büyük ölçüde kendi ıuıumlarından kaynak
lanır: Bakire külcü, günah çıkarıma, vb. onları mazoşizme göıürür.
33
Another random document with
no related content on Scribd:
THE FULL PROJECT GUTENBERG LICENSE
PLEASE READ THIS BEFORE YOU DISTRIBUTE OR USE THIS WORK
1.D. The copyright laws of the place where you are located also
govern what you can do with this work. Copyright laws in most
countries are in a constant state of change. If you are outside
the United States, check the laws of your country in addition to
the terms of this agreement before downloading, copying,
displaying, performing, distributing or creating derivative works
based on this work or any other Project Gutenberg™ work. The
Foundation makes no representations concerning the copyright
status of any work in any country other than the United States.
1.E.6. You may convert to and distribute this work in any binary,
compressed, marked up, nonproprietary or proprietary form,
including any word processing or hypertext form. However, if
you provide access to or distribute copies of a Project
Gutenberg™ work in a format other than “Plain Vanilla ASCII” or
other format used in the official version posted on the official
Project Gutenberg™ website (www.gutenberg.org), you must, at
no additional cost, fee or expense to the user, provide a copy, a
means of exporting a copy, or a means of obtaining a copy upon
request, of the work in its original “Plain Vanilla ASCII” or other
form. Any alternate format must include the full Project
Gutenberg™ License as specified in paragraph 1.E.1.
• You pay a royalty fee of 20% of the gross profits you derive from
the use of Project Gutenberg™ works calculated using the
method you already use to calculate your applicable taxes. The
fee is owed to the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
but he has agreed to donate royalties under this paragraph to
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation. Royalty
payments must be paid within 60 days following each date on
which you prepare (or are legally required to prepare) your
periodic tax returns. Royalty payments should be clearly marked
as such and sent to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation at the address specified in Section 4, “Information
about donations to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation.”
• You comply with all other terms of this agreement for free
distribution of Project Gutenberg™ works.
1.F.
Most people start at our website which has the main PG search
facility: www.gutenberg.org.