Professional Documents
Culture Documents
Dolap İlahi Hikayesi
Dolap İlahi Hikayesi
Dolap İlahi Hikayesi
Şiirin Hikâyesi
Rivâyet bu ya, şâir dolabın iniltilerinden çok etkilenerek yanına gider ve ona
neden bu kadar ağlayıp inlediğini sorar. Ağaç da şöyle cevap verir: “Ben, yemyeşil
ve suyu bol olan yayladaydım. Benim gölgemde güzeller eğlenmekte, dallarımda bülbül
ve kumrular şarkı söylemekteydi. Endâmım ise çok güzeldi. Bu hal bana gurur verdi.
Hiçbir ağacın benimle güzellikte kıyaslanamayacağını düşündüm. Bu halim,
gayretullâha dokundu. O anda karşıma bir adam çıktı. Bana aşağıdan yukarıya doğru
şöyle bir baktı ve aradığı ağacı nihâyet bulduğunu düşünerek baltasını eline aldı.”
İşte o andan îtibâren ağacın hayâtında yeni bir süreç başlar. Onu da biz anlatalım.
Adam, elindeki baltayla ağacı keser. Dallarını budar ve kuruması için güneşe
bırakır. Bir müddet beklettikten sonra biçerek tahtalar haline getirir. Sonra
devreye marangozlar girer ve bu tahtalardan dolap yapmaya başlarlar. Nihayetinde
dolap haline gelen ağaç, artık rahat yüzü görmez. İşte Yûnus Emre bu hadiseden
hareketle dolabın yapıldığı ağacın hikâyesi ile ilâhi aşk arasında bağlantı kurarak
onu şiirine konu edinir. Anlatmak istedi ise insanın ıstırap çekerek
olgunlaşacağıdır.
Şiirin Dünyâsı
Şimdi şiire bakalım: Şiirde sözü edilen dolap insandır. Onun hikâyesi ise ayrılıkla
başlar. Yaratılışın hemen ardından ayrılık gelir ve insan ezel âleminden dünyâya
gönderilir. Böylece öz, asıl olan, gerçek varlıktan uzağa düşer. İnleme, feryat
işte ayrılık derdinden dolayıdır. Onu aşkı inletmektedir diğer yandan. Zîrâ onun
âşık olduğu Mevlâ, onun varlık kaynağıdır. Şimdi ise ondan ayrı düşmüştür.
Dolabın yâhud insanın asıl hikâyesi bu girişten sonra başlar. Yalap yalap akan
sular, onun ayrılık sebebiyle döktüğü gözyaşlarıdır. Ama kadere râzı olmak
gerekmektedir. Zîrâ Çalap böyle istemiştir. Diğer yandan “yalap yalap” kelimesi;
“ışıl ışıl”, “parıl parıl” anlamına geldiği için ilâhî kaynağı olan hakîkati suya
benzeterek bize varoluşumuzu hatırlatmaktadır.
Üçüncü dörtlükte tekrar bu serüvenin başına dönülür. Buna göre doğadan kesilen
ağacın dalları ve budakları yontulmuş ve o artık ağaç olmaktan çıkıp dolap hâline
dönmüştür. Fakat başa gelen trajik haller ne olursa olsun, ağaç yâhud insan devamlı
duâ hâlinde olmalıdır. Acı çekmekte, ayrılık üzüntüsü yaşamaktadır ama bunun sebebi
başına gelen bu hâllerden şikâyet değil asıldan uzak kalmadır. Dağdan kesilince
yâni asıl varlık âleminden ayrı düşünce içinde bulunduğu düzen bozulmuş, şartlar
değişmiş, bunun netîcesinde de ağlayıp inleyerek şiirler söyleyen bir ozana
benzemiştir.
Dolabı ağaçken bu hâle getiren ise dülgerlerdir. Onlar ağaca biçim vererek onu
dolap olacak şekilde yeniden dizayn etmişlerdir. O artık yeni bir görevin
sâhibidir. Suyunu alçaktan çekip eğimi yüksek olan yerlere dökecektir. Bu hayli zor
bir iştir. Bu yüzden neler çektiğini ancak kendi bilebilir.
Hikâye kısaca böyledir. Fakat nasıl dertli dolap, her dönüşünde gıcırdıyorsa şâir
de her dörtlüğün sonunda yer alan “Derdim var inilerim” mısrâı ile ona eşlik
etmektedir. Bu yüzden dolap metaforunda asıl söylenmek istenen, dert ve bundan
dolayı meydana gelen inlemedir. Dolabın iniltisi de şiirdir. Yâni karşımızda
metafor olarak düşündüğümüzde ağaçken aslı bozulup dolaba dönüşme, insan olarak
düşündüğümüzde ise asıldan ayrı kalma ve bunun verdiği acı ve onu ifâdelendiren
inileme anlatılmaktadır.
Yûnus Emre, son dörtlükte ise diğer bölümlerde anlatılanlardan kopmadan olayı başka
bir açıdan ele alır. “Yûnus bunda gelen gülmez/Kişi murâdına ermez/Bu fânîde kimse
kalmaz/Derdim var inilerim” derken bu ifâdeler asıl mutluluğun ayrıldığımız yere
geri dönmekle sağlanacağını, dünyâda asıl varlıktan uzak düştüğümüz için mutlu
olmanın mümkün olmadığını ve herkesin vakti geldiğinde geldiği yere geri döneceğini
belirtir.