Dolap İlahi Hikayesi

You might also like

Download as txt, pdf, or txt
Download as txt, pdf, or txt
You are on page 1of 2

Bu kelime, toprakla suyla uğraşan kimselerin çok iyi bildikleri “dolap”

kelimesidir. Dolap, “kuyudan su çıkarıp bahçeleri sulamaya yarayan döner makine,


her türlü dönen çark, çıkrık” anlamlarına gelmektedir. Dolap aynı zamanda bir
nehirden alınan suyu kanallara/arklara vermek için de kullanılır. Bir mihver
etrâfında suyun itme gücü ile dönen, tahtadan yapılmış bir çarktan ibaret olan
dolap suya daldığında eteklerdeki pabuçlar su ile dolmakta ve tam tepe noktasına
çıktıktan ve öbür tarafa eğim kazandıktan sonra pabuçlardaki su dökülmeye
başlamakta ve toplanan sular, su kemerleriyle uzak arâzilere götürülmekte, kurumuş
topraklara hayat vermektedir.

Dolabın Yûnus dilinde nasıl bir metafora dönüştüğünü anlamak için de şu


özelliklerine değinelim: Dolabın aslı ağaçtır. Ağaç, kesildikten sonra marangozlar
eliyle yontulup istenilen şekle sokulur ve kendisinden beklenilen hizmetleri
yapacak hâle getirilir. Yûnus’a ve onun gibi dolabı metafor olarak kullanan
şâirlere göre dolabın en etkileyici özelliği ise suyun zoruyla dönerken, yukarı
taşımakta olduğu suların da baskısı ile iyice ağırlaşması, dönüş sırasında
zorlanması ve bu zorlanmayla iniltiye benzer kesintisiz bir ses çıkarmasıdır. Dolap
bu yüzden sûfî edebiyatta o kadar zengin bir metafordur ki pek çok şâir bu konuyu
ele almış ve ortaya “dolapnâme” adlı bir tür bile çıkmıştır. Bu türün en meşhur
eserlerinden biri de Kaygusuz Abdal’ın dolabnâmesidir. Ahmed Hayâlî’nin de böyle
bir eseri vardır. Yine dîvân şiirinde de dolap önemli bir metafor olarak hep
kullanılmıştır.

Şiirin Hikâyesi

Rivâyet bu ya, şâir dolabın iniltilerinden çok etkilenerek yanına gider ve ona
neden bu kadar ağlayıp inlediğini sorar. Ağaç da şöyle cevap verir: “Ben, yemyeşil
ve suyu bol olan yayladaydım. Benim gölgemde güzeller eğlenmekte, dallarımda bülbül
ve kumrular şarkı söylemekteydi. Endâmım ise çok güzeldi. Bu hal bana gurur verdi.
Hiçbir ağacın benimle güzellikte kıyaslanamayacağını düşündüm. Bu halim,
gayretullâha dokundu. O anda karşıma bir adam çıktı. Bana aşağıdan yukarıya doğru
şöyle bir baktı ve aradığı ağacı nihâyet bulduğunu düşünerek baltasını eline aldı.”

İşte o andan îtibâren ağacın hayâtında yeni bir süreç başlar. Onu da biz anlatalım.
Adam, elindeki baltayla ağacı keser. Dallarını budar ve kuruması için güneşe
bırakır. Bir müddet beklettikten sonra biçerek tahtalar haline getirir. Sonra
devreye marangozlar girer ve bu tahtalardan dolap yapmaya başlarlar. Nihayetinde
dolap haline gelen ağaç, artık rahat yüzü görmez. İşte Yûnus Emre bu hadiseden
hareketle dolabın yapıldığı ağacın hikâyesi ile ilâhi aşk arasında bağlantı kurarak
onu şiirine konu edinir. Anlatmak istedi ise insanın ıstırap çekerek
olgunlaşacağıdır.

Şiirin Dünyâsı

Şimdi şiire bakalım: Şiirde sözü edilen dolap insandır. Onun hikâyesi ise ayrılıkla
başlar. Yaratılışın hemen ardından ayrılık gelir ve insan ezel âleminden dünyâya
gönderilir. Böylece öz, asıl olan, gerçek varlıktan uzağa düşer. İnleme, feryat
işte ayrılık derdinden dolayıdır. Onu aşkı inletmektedir diğer yandan. Zîrâ onun
âşık olduğu Mevlâ, onun varlık kaynağıdır. Şimdi ise ondan ayrı düşmüştür.

Dolabın yâhud insanın asıl hikâyesi bu girişten sonra başlar. Yalap yalap akan
sular, onun ayrılık sebebiyle döktüğü gözyaşlarıdır. Ama kadere râzı olmak
gerekmektedir. Zîrâ Çalap böyle istemiştir. Diğer yandan “yalap yalap” kelimesi;
“ışıl ışıl”, “parıl parıl” anlamına geldiği için ilâhî kaynağı olan hakîkati suya
benzeterek bize varoluşumuzu hatırlatmaktadır.

Üçüncü dörtlükte tekrar bu serüvenin başına dönülür. Buna göre doğadan kesilen
ağacın dalları ve budakları yontulmuş ve o artık ağaç olmaktan çıkıp dolap hâline
dönmüştür. Fakat başa gelen trajik haller ne olursa olsun, ağaç yâhud insan devamlı
duâ hâlinde olmalıdır. Acı çekmekte, ayrılık üzüntüsü yaşamaktadır ama bunun sebebi
başına gelen bu hâllerden şikâyet değil asıldan uzak kalmadır. Dağdan kesilince
yâni asıl varlık âleminden ayrı düşünce içinde bulunduğu düzen bozulmuş, şartlar
değişmiş, bunun netîcesinde de ağlayıp inleyerek şiirler söyleyen bir ozana
benzemiştir.

Dolabı ağaçken bu hâle getiren ise dülgerlerdir. Onlar ağaca biçim vererek onu
dolap olacak şekilde yeniden dizayn etmişlerdir. O artık yeni bir görevin
sâhibidir. Suyunu alçaktan çekip eğimi yüksek olan yerlere dökecektir. Bu hayli zor
bir iştir. Bu yüzden neler çektiğini ancak kendi bilebilir.

Hikâye kısaca böyledir. Fakat nasıl dertli dolap, her dönüşünde gıcırdıyorsa şâir
de her dörtlüğün sonunda yer alan “Derdim var inilerim” mısrâı ile ona eşlik
etmektedir. Bu yüzden dolap metaforunda asıl söylenmek istenen, dert ve bundan
dolayı meydana gelen inlemedir. Dolabın iniltisi de şiirdir. Yâni karşımızda
metafor olarak düşündüğümüzde ağaçken aslı bozulup dolaba dönüşme, insan olarak
düşündüğümüzde ise asıldan ayrı kalma ve bunun verdiği acı ve onu ifâdelendiren
inileme anlatılmaktadır.

Yûnus Emre, son dörtlükte ise diğer bölümlerde anlatılanlardan kopmadan olayı başka
bir açıdan ele alır. “Yûnus bunda gelen gülmez/Kişi murâdına ermez/Bu fânîde kimse
kalmaz/Derdim var inilerim” derken bu ifâdeler asıl mutluluğun ayrıldığımız yere
geri dönmekle sağlanacağını, dünyâda asıl varlıktan uzak düştüğümüz için mutlu
olmanın mümkün olmadığını ve herkesin vakti geldiğinde geldiği yere geri döneceğini
belirtir.

You might also like