Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 57

Bat■ da Siyasal Du s u nceler Tarihi

Eski ve Orta C ag lar 6th Edition Mete


Tunçay
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/bati-da-siyasal-du-s-u-nceler-tarihi-eski-ve-orta-c-ag-la
r-6th-edition-mete-tuncay/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Orta C ag Avrupa Tarihi 1st Edition O Zlem Genc

https://ebookstep.com/product/orta-c-ag-avrupa-tarihi-1st-
edition-o-zlem-genc/

Tarih ve Toplum Say■ 20 Tanzimat ■ Yeniden Du s u nmek


Kolektif

https://ebookstep.com/product/tarih-ve-toplum-sayi-20-tanzimat-i-
yeniden-du-s-u-nmek-kolektif/

Eski Köye Yeni Roman Köy Roman■n■n Tarihi Kökeni ve


Sonu 1950 1980 1st Edition Erkan Irmak

https://ebookstep.com/product/eski-koye-yeni-roman-koy-romaninin-
tarihi-kokeni-ve-sonu-1950-1980-1st-edition-erkan-irmak/

Dog u Bat■ Say■ 99 Geleceg i Du s u nmek Kolektif

https://ebookstep.com/product/dog-u-bati-sayi-99-geleceg-i-du-s-
u-nmek-kolektif/
Felsefi Du s u n Say■ 2 1st Edition Kolektif

https://ebookstep.com/product/felsefi-du-s-u-n-sayi-2-1st-
edition-kolektif/

Du s u nmek Hay■r Demektir 1st Edition Jacques Derrida

https://ebookstep.com/product/du-s-u-nmek-hayir-demektir-1st-
edition-jacques-derrida/

Felsefi Du s u n Say■ 1 1st Edition Kolektif

https://ebookstep.com/product/felsefi-du-s-u-n-sayi-1-1st-
edition-kolektif/

20 Yüzy■l Siyasal Tarihi 1914 1995 24th Edition Fahir


Armao■lu

https://ebookstep.com/product/20-yuzyil-siyasal-
tarihi-1914-1995-24th-edition-fahir-armaoglu/

S arkiyatc ■l■g ■ Yeniden Du s u nmek 1st Edition Wael


Hallaq

https://ebookstep.com/product/s-arkiyatc-ilig-i-yeniden-du-s-u-
nmek-1st-edition-wael-hallaq/
BATl'DA SiYASAL DÜŞÜNCELER TARiHi
SEÇiLMiŞ YAZILAR

ESKi VE ORTA ÇAGLAR

DERLEYEN
METE TUNÇAY


!STANBUL BiLGi ÜNiVERSiTESi YAYINLAR!
BATl'DA SiYASAL DÜŞÜNCELER TARiHi
SEÇiLMiŞ YAZILAR
ESKi VE ORTA ÇA�LAR
DERLEYEN METE TUNÇAY

ISTANBUL BiLGi ÜNiVERSiTESi YAYINLARI 127


DÜŞÜNCE TARiHi 3

ISBN 975-6176-49-0

KAPAK ITALYA'DA BULUNAN 4. YÜZYILA AiT BiR FRESKTE, ARISTOTELES ANATOMi DERSi VERiRKEN.

1. BASK!, AÜSBF YAYINLARI 1969

ISTANBUL BiLGi ÜNiVERSiTESi YAYINLARl'NDA


1. BASK! ISTANBUL, MART 2006
2. BASK! ISTANBUL, MART 2010
3. BASK! lsTANBUL, EKiM 2012
4. BASK! ISTANBUL, AGUSTOS 2015
5. BASK! lsTANBUL, MAvıs 2018
6. BASK! lsTANBUL, MART 2021

© lsTANBUL BiLGi ÜNiVERSiTESi iKTiSADi iŞLETMESi


YAZIŞMA ADRESi: INöNO Ü\DDESI, No: 6 KUŞTEPE ŞiŞLi 34387 lsTANBUL
TELEFON: 0212 311 64 63 - 311 61 34 /FAKS: 0212 216 24 15 • SERTiFiKA No: 35680

www.bllglyay.com
E-POSTA yayin@bilgiyay.com
DAGITIM dagitim@bilgiyay.com

TASARIM MEHMET ÜLUSEL


DiZGi VE UYGULAMA MARATON DIZGIEVI • www.dizgievi.com
DÜZELTi SAIT KIZILIRMAK - REMZi ABBAS
BASKI VE CiLT MEGA BASIM YAYIN SAN. VE TIC. A.Ş. CiHANGiR MAH. GÜVERCiN CAD. N0:3/1 BAHA iş MERKEZi,
A BLOK KAT 2 AVCILAR ISTANBUL TEL: 0212 412 17 00 /FAKS: 0212 422 11 51 • SERTiFiKA No: 44452

lstanbul Bilgi University Library Cataloging-in-Publication Dala


lstanbul Bilgi Üniversitesi Kütüphanesi Kataloglama Bölümü Tarahndan Kataloglanmıştır.

Names: Tunçay, Mete, 1936- compiler.


Tltle: Batı'da siyasal düşünceler tarihi : seçilmiş yazılar/ derleyen Mete Tunçay.
Edltlon: volume ı. 6. baskı, volume 2, 7. baskı, volume 3, 5. baskı.
Contents: volume 1. Eski ve Orta çağlar. -- volume 2. Yeni çağ. -- volume 3. Yakın çağ.
Descrlptlon: lstanbul : lstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2021. 1 lncludes bibliographical references and index.
Serles: lstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları; 27, 55, 127. Düşünce Tarihi; ı. 2, 3.
ldentlfiers: ISBN: 9756176490 (volume 1), 9756857269 (volume 2), 9756857668 (volume 3).
Subjects: LCSH: Political science. 1 Political science --Addresses, essays, lectures. 1 Political science --History.
Classlficatlon: LCC: JA69 .T8 T86 2021
BATl'DA SiYASAL DÜŞÜNCELER TARiHi
SEÇiLMiŞ YAZILAR
ESKi VE ORTA ÇAGLAR
DERLEYEN
METE TUNÇAY
İçindekiler

xiii Üçüncü Basıma Önsöz


xvii Genel Kaynaklar Üstüne
xix İlk Cildin Üçüncü Basımına Not
1 HERODOTOS
5 Herodotos Tarihi'nden Seçme Parçalar
5 1. En İyi Yönetim Biçimi Üstüne
8 2. Yasaya Bağlılığın Tiranlıktan Üstünlüğü
13 YAŞLI ÜLIGARKH
15 Yaşlı Oligarkh: Atinalıların Anayasası
29 THUKYDIDES VE PERIKLES
33 Thukydides'in Peloponnesos Savaşı'nın Tarihi'nden
33 Perikles'in Cenaze Töreni Söylevi
43 EK: Platon'un Meneksenos'undan
Aspasia'nın Cenaze Töreni Söylevi
45 PLATON
55 Devlet'ten Seçme Parçalar
55 1. Devletin Kökeni
64 2. Devletin Yönetici ve Koruyucuları
71 3. Devletin Üç Sınıfı
79 4. Komünizm
89 5. Filozofların Yönetimi
105 Yasalar' dan Seçme Parçalar
105 1. İlk Tarih Felsefesi: Devlet Nedir ve Nasıl Ortaya Çıkar?
120 2. Egemenliğin Sınırlandırılması Gerçeği:
Kuvvetler Ayrımı ve Anayasa
135 3. Yasaya Bağlı Yönetim
139 4. Ortaklık Eşitlik
vi içindekiler

141 ARISTOTELES
149 Nikomakhos'a Etik'ten Seçme Parçalar
149 1. Bir Ahl:lk Erdemi Olarak Adaletin Alanı ve
Dış Niteliği, Ne Anlamda Bir Araç Olduğu
162 2. Adaletin Seçmeyi Gerektiren İç Niteliği
171 3. Mutluluk ve Siyasetle İlişkisi
183 Politika' dan Seçme Parçalar
183 1. Devletin Niteliği, Amacı ve Kökeni
192 2. Vatandaşlığın Tanımlanması
195 3. En Üstün Siyasal Erkin Yeri
2o6 4. Devlet Şekilleri
230 5. Yönetim Organları
235 6. Mülkiyet Ortak Olmalı mı?
245 7. En İyi Devletin Maddi Koşulları
249 8. Devrimlerin Nedenleri ve Önlenmesi
259 POLYBIOS
265 Tarihler'den Seçme Parçalar
265 1. Tarih'in Amacı
266 2. Anayasal Gelişme Kuramı
297 MARCUS TULLIUS ÜCERO
305 Kamu Devleti ve Yasalar' dan Seçme Parçalar
305 1. Devlet Adamlığının Nitelik ve Ödevleri
310 2. Kamu Devletinin Doğası ve Çeşitli Yönetim Biçimleri
318 3. Yönetimlerin Döngüsü
321 4. Yasanın Doğası
331 Görevler'den Seçme Parçalar
331 1. Yöneticilerin Nitelikleri
333 2. Yönetim Görevi
335 Lucıus ANNAEUS SENECA
343 Lucilius'a 47. Mektup
343 "İnsanların Eşitliği Üstüne"
349 İnsaf Üstüne' den Seçme Parçalar
353 Kamu İşlerinden Uzak Durma
içindekiler vll

361 AURELIUS AUGUSTINUS


367 Tanrı Devleti'nden Seçme Parçalar
367 İki Devlet
367 Kitap iV, Bölüm 3. İmparatorluğun Ancak Savaşlarla
Sağlanmış Olan Gençliğini, Bilge ya da Mutlu Kişilere
Ait İyi Şeyler Arasında Saymak Gerekir mi?
369 Kitap iV, Bölüm 4. Adaletsiz Krallıklar,
Haydutluğa Ne Çok Benzer
369 Kitap XIV, Bölüm 28. Yerdeki ve
Gökteki İki Devletin Niteliği Üstüne
370 Kitap XV, Bölüm 1. İnsan Irkını Başından Sonuna Kadar
Bölen İki Soy Çizgisi Üstüne
372 Kitap XV, Bölüm 4. Yeryüzü Devletinin Çatışma ve
Barışı Üstüne
373 Yeryüzü Yönetiminin Niteliği
373 Kitap XIX, Bölüm 5. Toplumsal Yaşayış Çok İstenilir
Bir Şey Olmakla Birlikte, Bir Sürü Felaket Onu
Sık Sık Tedirgin Eder
375 Kitap XIX, Bölüm 12. Savaşın Vahşiliğinin ve
İnsanların Bütün Huzursuzluklarının Bile,
Her Doğa'nın Dilediği Bir Tek Barış Amacına
Yönelmesi Üstüne
379 Kitap XIX, Bölüm 14. Gökte ve Yerde Hüküm Süren
Düzen ve Yasa Gereğince, İnsan Toplumuna Yöneticilerinin
Hizmet Etmesi Üstüne
]8o Kitap XIX, Bölüm 15. İnsan Doğa'sına Uygun Özgürlük ve
-İradesi Bozuk İnsanın, Başkalarına Karşı Özgür Olmakla
Birlikte, Kendi Tutkusuna Köle Olması Anlamında­
Günahtan İleri Gelen Kölelik Üstüne
382 Kitap XIX, Bölüm 16. Nasafetli Yönetim Üstüne
383 Kitap XIX, Bölüm 17. Gökyüzü ile Yeryüzü Devletleri
Arasında Barışı ve Uyumsuzluğu Neler Yaratır?
385 Kitap XIX, Bölüm 21. Cicero'nun Diyaloğundaki Scipio'nun
Tanımlarına Uygun Bir Roma Cumhuriyeti
Hiç Varolmuş muydu?
388 Kitap XIX, Bölüm 24. Roma'nın ve Başka Krallıkların
Halk ve Cumhuriyet Adlarını Takınmalarının Yanlışlığını
Göstermek İçin, Bu Adların Nasıl Tanımlanması Gerektiği
vlii içindekiler

367 Kitap XIX, Bölüm 27. Tanrı'ya Hizmet Edenlerin Barışı


Bu Ölümlü Yaşamda Bütün Mükemmelliğiyle Kavranamaz

391 SALISBURY'Li )OHN


397 Devlet Adamının Kitabı'ndan Seçme Parçalar
397 1. Tirana Karşılık Gerçek Bir Prensin Kişiliği
397 Kitap iV, Bölüm 1. Prensle Tiran Arasındaki Fark
ve Prensliğin Anlamı Üstüne
399 Kitap iV, Bölüm il. Yasanın Ne Olduğu; Prensin Yasalarla Bağlı
Olmamasına Karşın, Yasanın ve Nasafenin Hizmetinde
Bulunduğu, Kamu Kişiliği Taşıdığı ve Sorumlu Olmadan
Kan Döktüğü Üstüne
lt01 Kitap iV, Bölüm III. Prensin Rahiplerin Bakıcısı Olduğu ve
Onlardan Aşağı Bulunduğu ve Prensin Bakıcılığını
Nasıl Sadakada Yapabileceği Üstüne
IJ04 Kitap iV, Bölüm VIII. Prensin Adaletle Merhametin
Uzlaşmasını Sağlaması ve Devletin Yararlarını Gerçekleştirmek
İçin İkisini Karıştırıp Birleştirmesi Gerektiği Üstüne
lt07 Kitap V, Bölüm il. Plutarkhos'a Göre Devletin Ne Olduğu
ve Devlette Ruhla Organların Yerini Neyin Doldurduğu Üstüne
4o8 2. Tiranlara Karşı Uyrukların Hakları
4o8 Kitap VI, Bölüm XXV. Devletin Başının ve
Üyelerinin Kaynaşması ve Karşılıklı Dayanışması;
Prensin Adeta Tanrılığın Benzeri Olduğu;
Prense Karşı İşlenen Suçlar Üstüne
412 Kitap VII, Bölüm XVIII. Tutku; Açgözlülüğün Ahmaklığın Eşi
Olduğu; Tiranlığın Kökeni ve Tutkularına Düşkün Kişilerin
Çeşitli Yöntemleri Üstüne
/t13 Kitap VII, Bölüm XX. Laik Prenslerin Saraylıları ve
Görevlileri Din Şereflerinin Dışında Bırakan Yasaları ve Dathan
ve Abiram Oğullarının Hangi Örneklerle Hakim Olmaya
Çalıştıkları Üstüne
1tt6 Kitap VIII, Bölüm XXV. Özgürlük Sevgisi ve Elde Etme Çabası;
Eski Çağlarda Özgür Konuşmaya Sabırla Dayananlar ve Alayla
(Dokunaklı Sözle) Hakaret (Başa Kakma) Arasındaki
Fark Üstüne
içindekiler lx

418 Kitap VIII , Bölüm XVII. Bir Tiranla Gerçek Bir Prens
Arasındaki Farkın Neden İbaret Olduğu; Rahiplerin Tiranlığı;
Bir Çoban, Bir Hırsız ve Bir Uşağın Birbirinden
Nerede Ayrıldıkları Üstüne
420 Kitap VllI , Bölüm XX. Kutsal Kitab'ın Verdiği Yetkiyle,
Öldürenin Tirana Bir Antla Bağlı Olmaması ya da
Böyle Yapmakla, Başka Bir Nedenden Ötürü Adalet ve
Şerefini Kaybetmek Zorunda Kalmaması Koşuluna Bağlı
Olarak, Tiranları Öldürmenin Yasal ve Şanlı Bir Davranış
Olduğu Üstüne
422 Kitap VIII, Bölüm XXI. Bütün Tiranların Sonunun
Kötü Olduğu; İnsan Eli Başaramazsa Bile, Tanrı'nın
Onları Cezalandıracağı ve Bunun Dönme Julian Olayında
ve Kutsal Kitaplardaki Örneklerde Görüldüğü Üstüne

423 AQUINUM'LU THOMAS


429 Prenslik Yönetimi Üstüne'den Seçme Parçalar
429 1. Siyasal Yönetimin Zorunluluğu (Bölüm 1)
433 2. En İyi Yönetim Biçimi Krallıktır (Bölüm il)
435 3. Siyasal Toplulukta İyi Yaşama Amacına
Nasıl Ulaşılacağı (Bölüm XV)
439 Toplu Dinbilim'den Seçme Parçalar
439 1. Siyasal Yaşamın İnsan İçin Doğal Olması
439 Kölelik İlişkisiyle Siyasal İlişki Arasındaki Karşıtlık
(Soru 92, Madde 1, İkinci Olarak)
440 İnsanların Arasındaki Doğal Eşitsizlikler
(Soru 96, Madde 3, Sonuç Olarak)
440 Siyasal Yaşam İnsan İçin Doğaldır (Soru 96, Madde 4)
441 2. Krallık ve Dünyanın Tanrısal Yönetimi (Soru 103, Madde 3)
442 3. Siyasal Düzenin Değeri ve Önemi
442 Devletin Hangi Anlamda Bir Amaç Olma Değerini Taşıdığı
(Soru 21, Madde 4)
442 Siyasal Düzenin Tanrısal ve Doğal Düzenle Karşılaştırılması
(Soru 72, Madde 4)
443 4. Genel Olarak Yasa
443 Yasanın Niteliği (Soru 90)
X içindekiler

449 5. Yasa Çeşitleri (Soru 91)


449 Sonsuz Yasa [Lex Aeterna] (Madde 1, Sonuç Olarak)
449 Doğal Yasa [Lex Naturalis] (Madde 2, Sonuç Olarak)
450 İnsan Yasası [Lex Humana] (Madde 3, Sonuç Olarak)
450 Tanrısal Bir Yasanın Gerekliliği [Lex Divina]
(Madde 4, Sonuç Olarak)
452 6. Yasanın Etkileri (Soru 92)
452 Yasanın Manevi Amacı (Madde 1, Sonuç Olarak)
452 (Aynı yerde Üçüncü Olarak)
452 (Aynı yerde Dördüncü Olarak)
453 7. Sonsuz Yasa (Soru 93)
453 Tanrısal Bilgelikten Kaynak Alması (Madde 1, Sonuç Olarak)
453 Her Çeşit Yasa Aslında Sonsuz Yasadan Çıkar
(Aynı yerde Madde 5, Sonuç Olarak)
454 (Aynı yerde İkinci Olarak)
454 8. Doğal Yasa (Soru 95)
454 Doğal Yasanın Kuralları (Madde 2, Sonuç Olarak)
455 Doğal Yasanın Evrenselliği (Madde 4, Sonuç Olarak)
456 Doğal Yasanın Değişmezliği (Madde 5)
457 (Aynı yerde Üçüncü Olarak)
457 9. İnsan Yasası (Soru 95)
457 İnsan Yasalarının Gereği: (Madde 1, Sonuç Olarak)
458 İnsan Yasalarının Doğal Yasaya Bağlılığı
(Madde 2, Sonuç Olarak)
459 İnsan Yasasının Bölümleri (Madde 4, Sonuç Olarak)
46o 10. Karma Anayasa (Soru 105)
46o Çeşitli Yönetim Biçimleri ve Tanrı'nın Yahudilere Verdiği
Yönetimde Bunların Birleşmesi (Madde 1)
461 Sınırlı Krallık, Üstünlük ve Nitelikleri
içindekiler xl

(Aynı yerde İkinci Olarak)


463 PADUA'LI MARSILIO (MARSILIUS PATAVINUS)
469 Barış Savunucusu'ndan Seçme Parçalar
469 1. Devletin Amacı
471 2. Yönetim Biçimleri
474 3. Seçime Dayanan Yasama Yetkesi
479 4. Kalabalık Yönetmeye Yetenekli midir?
483 5. Yasamacı ile Yöneticinin İlişkisi
484 6. Yöneticilerin Sorumluluğu
487 7. Kilise ve Zorlama Yetkesi

489 Seçilmiş Kaynakça


491 Dizin
Üçüncü Basıma Önsöz

u kitap, ilkin 1 969 yılında üç cilt olarak Ankara Üniversitesi Siya­


B sal Bilgiler Fakültesi Yayınları arasında çıkmıştı. 16 yıl sonra
( 1 985'te) gözden geçirilmiş ve genişletilmiş haliyle, yine üç cilt olarak
(Ankara'da) Verso tarafından basıldı. Şimdi (rastlantı bu ya) aradan
bir 16 yıl daha geçince, Eski ve Orta Çağları bir yana bırakarak, Yeni
ve Yakın Çağları kapsayan ciltlerini kimi değişikliklerle yayımlıyorum.
Batı'da Eski ve Orta Çağları ayırmamın nedeni, İstanbul Bilgi Üniver­
sitesi'nde Uluslararası İlişkiler, Siyaset Bilimi ve Tarih Bölümü prog­
ramlarındaki Siyasal Düşünüş Tarihi derslerinin Anglosakson akade­
mik dünyasındaki yeni eğilimlere uyularak Renaissance'la başlatılma­
sıdır. Ben kendi payıma, bu anlayışı yanlış buluyorum. Yeni ve Yakın
Çağlar düşüncesinin, Eski Yunan, Roma ve Hıristiyan Ortaçağını ta­
nımadan kavranamayacağı kanısındayım. Ama, İngiliz üniversitelerin­
deki Siyasal (Olaylar) Tarih( i) derslerinin, Birinci Dünya Savaşı'nın ar­
dalanıyla günümüz üstündeki bu odaklaşmanın doğru olmadığını sa­
nıyorum. Umarım, tarihçilerin her şeyin ancak geçmişteki gelişimiyle
öğrenilebileceği yolunda yerleşmiş mesleki deformasyonu, kısa sürede
üniversitelerdeki başkalarına da bulaşır!
xiv üçüncü basıma önsöz

Eski basımların önsözlerinde şunları yazmıştım:


Memleketimizde edebiyat alanında bazen yapıldığı gibi, Ba­
tı'da felsefe ve siyaset gibi konularda da sık sık antolojiler hazırla­
nır, yani ( başlangıçtaki Yunanca anlamıyla) çiçek demetleri, güldes­
teler toplanır. Orada amaç, daha çok okuyucuya belli bir türden
parçaları birarada bulma kolaylığını sağlamaktır. Bu kuşkusuz ya­
rarlı bir iş olmakla birlikte, bizde böyle antolojiler hazırlamanın, o
amacın ötesinde de faydaları vardır.
Bugün her ülkede, temel kitaplar hakkında yayımlanan kitap­
lar bu asıl kaynakları unutturacak kadar çoğalmıştır. Gerçekten,
kültür tarihinin baş-yapıtları, değerli yorumcuların yardımı olma­
dan kolay kolay anlaşılamaz. Fakat, okunması gerekli kitapların
çokluğu karşısında, belki zaman azlığı yüzünden yalnız yardımcı
yapıtlarla yetinme eğilimimiz, çoğu kez asıl kaynaktan su içmemi­
zi engellemektedir. Öyle ki, birçok büyük adam, birçok büyük fikir
üstüne bildiklerimiz kimbilir kaçıncı elden oluyor? Oysa, yardımcı
kitaplar temel kitapları okuyalım diyedir, okumayalım diye değil!
Ülkemizin özel koşulları, çağımızda yaygınlaşan bu kulaktan­
dolmacılık hastalığından bizim daha çok zarar görmemize yol açı­
yor. Haklarındaki kitaplar arasında boğulmaktan silkinip baş-ya­
pıtlara yönelebilsek bile, onları kendi dilimizde pek bulamıyoruz.
Çeviri sorunu altedilmesi zor bir konu olmakla birlikte, umutsuz­
luğa kapılmamak gerekir. Türkiye'de yabancı dil bilmek herhalde
her zaman faydalı olacaktır, ama artık aydın sayılmanın zorunlu
koşulu olmaktan yavaş yavaş çıkıyor.
Eski metinleri incelemek insana yer yer zor geliyor. Üstelik,
bunların çoğu ilk bakışta sudan şeyler de sanılabilir. Fakat öyle de­
ğildir. Karşılıklı konuştuğumuz birinin bile düşüncelerini her za­
man kolayca anlayamayız; nerede kaldı ki, bu eski yazarların söy­
lediklerini sıkıntı çekmeden kavrayabilelim. Her çağda kullanılan
dilin, sözcüklerin ötesinde, kendine özgü bir anlam çerçevesi, var­
dır. Başlıca güçlük, bunu paylaşamamaktan doğar. Ama bir kez, bu
engeli aşar da, böyle yazıları düşüne düşüne okursak, deneyim yüz­
yıllardır kanıtladığı gibi, emeğimiz boşa gitmez.
Bu kere, kitabın üstünde bir parça durmak istiyorum.
"Batı," tarih felsefesinin bir kategorisidir. Çeşitli uygarlık sınıf­
lamalarında ya Renaissance'tan bu yana beş yüz yıllık geçmişi olan
bir kültür diye ele alınıyor ya da başına Eski Yunan - Roma ve Hı­
ristiyan Ortaçağı da eklenerek iki bin beş yüz - üç bin yıllık bir kül-
üçüncü basıma önsöz XV

tür diye. Bu tanım sorununu pek önemsememiz gerekmez. Dar ta­


rih sınırlarıyla da alınsa, "Batı"nın kökleri besbelli gerilere uzan­
maktadır. İlginç olan "Siyaset"in "Batı"yla ilgisidir. Siyaseti, erk (ik­
tidar) olgusunun çerçevesinde dönen her türlü hareket olarak kabul
etmek mümkündür. Ama bazılarının önerdiği gibi, "siyaset"ten yal­
nızca "özgür siyaset"i anlarsak, o zaman bunun bir Batı icadı oldu­
ğunu, Batı'da bile sürekli yaşama olanağı bulamadığını, ama orada
hiçbir zaman büsbütün unutulmadığını teslim etmemiz gerekir.
Bu yaklaşımın başarılı bir örneğini veren İngiliz Profesörü Oa­
keshott, siyasal etkenliğin koşullarını derslerinde şöyle tanımlardı:
"Siyasal Etkenlik için, bir kere bir insan topluluğu olmalıdır.
Bu toplulukta birtakım ortak davranış kuralları -yasalar- buluna­
caktır; işte bu yasaların, topluluğun kurucu ilkesi olarak kabul
edilmesi gerekir. Aile de, kabile de, ortak davranış kuralları olan in­
san topluluklarıdır; ama onları bir arada tutan şey, yasaların varlı­
ğı değil, kan bağıdır. Sonra, toplulukta bir miktar farklılık ve dola­
yısıyla bir miktar değişme olanağı bulunmalıdır. Toplulukta çeşitli­
lik olmazsa, siyaset olmaz. Bir yetke (otorite), en azından sözünü
ettiğimiz ortak kuralların bekçisi, bakıcısı anlamında bir hükümet
olacaktır. Son olarak, yasanın ve hükümetin (yetke sahiplerinin), o
topluluğun üyeleri tarafından değiştirileceğine inanılması gerekli­
dir. İşte bu koşulların yerine getirildiği bir noktada, topluluk siya­
sal bir topluluk olur."*
Siyasal Düşünüş, siyasal etkenlik üstüne düşünüştür. Benim
"düşünüş" deyimini, bu anlamda bazen kullanılan "teori" ya da
"doktrin" sözlerine yeğ tutuşumun da nedeni şudur: Teori, birta­
kım tanım ve önermelerden hareketle, sıkı mantık bağlarına göre
ilerleyen ve bize dış dünyanın bir alanı hakkında kesin bir bilgi ve­
ren, bir açıklama getiren, gelecek olaylar içinde de öndeyilerde bu­
lunmamızı sağlayan bir söz dizisidir. Teoriler ya doğru ya yanlış
olurlar; üstelik, pekinlik elde etmek için çoğu kez sembolleştirilmiş
ve matematik forma sokulmuşlardır. Doktrin ise, tam karşıt yönde

(*) 1961-63 yıllarında Londra İktisat ve Siyaset Bilimi Okulu'nda kendisini dinlemek fırsatını buldu­
ğum ( 1 990'da müteveffa) Prof. M. Oakeshott, tutuculuğu bir çeşit bireysel anarşizme, daha doğ­
rusu nihilizme kadar götüren bir düşünürdü. 1 95 1 'de "Siyasal Eğitim" (Political Education) üstü­
ne yapnğı ünlü bir konuşmasında, siyaseti "insanların sınırsız ve dipsiz bir denizde yelken açmala­
rı "na benzetmişti; " bu denizde ne sığınacak bir liman, ne demir atacak bir taban vardır, ne bir baş­
langıç yeri, ne ulaşılacak bir hedef." Ona göre, "bütün mesele, her türlü fımnada bile teknenin
omurgasını dik tutup suyun üstünde yüzedurmasıdır." Oysa, birçoklarınca olduğu gibi bence de,
gemiler bir yere gitmek için olduğu gibi siyaset de birtakım amaçları gerçekleştirmeye yönelmelidir.
xvi üçüncü basıma önsöz

bir normatif anlam taşır, "inanç"ı, hatta "dogma"yı içerir. Bu te­


rimlerin sakıncalarına karşılık "düşünüş" yansızdır, hem bilimsel
teorileri hem de değer-yargılarına yer veren doktrinleri kapsar. Ta­
rihte, siyasetle ilgili görüşlerin bu bakımlardan geniş ölçüde karış­
mış olması, daha belirsiz olan "düşünüş" deyimini seçme gereğini
ortaya koyuyor.

Kitaptaki her düşünür hakkında (La Boetie müstesna ) kısa ta­


nıtma yazılarını ve Türkçe-yabancı dillerde sunulan bibliyografya lis­
telerini ben hazırladım. Bu derlemeyi düzenlerken, gerek yer verilecek
düşünürleri seçmekte, gerekse onların hangi yapıtlarından nerelerinin
alınacağına karar vermekte, yerli ve yabancı örneklerden yararlandım.
Geçen basımla bu basım arasındaki tek içerik farkı, Spinoza'yı çıkarıp
David Hume'dan seçmeler eklememiz oldu. Büyük bir kitabın içinden
parçalar okumanın, çoğu kere o yazara haksızlık olacağını unutma­
mak gerekir. Elbette önemli her kitabı baştan sona okuyamayız. Onun
içindir ki, birçok yazarla birer tadımlık-tanışma olanağı sağlayan böy­
le antolojiler gerekli oluyor. Ama bunların arasından hiç değilse kimi­
leri daha bütüncül olarak öğrenilmelidir. Yaygın bir deyişe göre, bir fi­
lozofu tanımak bütün felsefe tarihini tanımak demektir. Gerçekten,
her önemli düşünür, etkilendiği öncelleriyle ve etkilediği ardıllarıyla,
kendi çağını çok aşan bir alanı kapsar.
Bir başka sorun da, Batı uygarlığının düşünsel ürünleriyle bizim
ilişkimizdir. Batı'da Bizans siyasal düşünüşü, özgün olmadığı gerekçe­
siyle küçümsenegelmiştir. Oysa, bin yıl ayakta kalmayı başaran bir sis­
temin fikir yapısı önemli olmak gerekir. Üstelik, Bizans Tarihi Orta
Çağla sınırlı kaldığı halde, İslamiyet'e özgü siyaset anlayışının yanısı­
ra, Osmanlı devlet düzenini geniş ölçüde etkilemiştir. Demek istedi­
ğim, Batı'ya yönelmiş çağdaş Türkiye'yi anlamak isteyen bir kimse,
Batı'nın Yeni ve Yakın Çağlar siyasal düşünüşünü öğrenmekle yetine­
mez. Bizans ve İslam siyasal düşünüşünü de tanımalı ve Osmanlıların
bu çerçevede geliştirdikleri fikirleri de bilmelidir.

METE TUNÇAY
Genel Kaynaklar Üstüne

•• nsöz'de belirttiğim gibi, asıl kaynaklar önemli siyasal düşünürle­


O rin temel yapıtlarıdır. Ama onları doğru dürüst anlayabilmek için
yardımcı kitapları da okumak gerekir. Bir kere, her düşünce içinde
doğduğu koşulların ürünü olduğu için, bunları ekonomik, toplumsal
ve siyasal ortamları bağlamında görebilmek, dönemin genel olaylar ta­
rihini tanımayı zorunlu kılar. Sonra, siyasal düşünce (yakın dönemlere
gelinceye kadar) felsefi düşünceden bağımsız değildir; dolayısıyla genel
fikir tarihini de hiç değilse biraz bilmek lazımdır.
Merhum Macit Gökberk'in Türkçe olarak yazılmış, Felsefe Ta­
rihi (Remzi Kitabevi) dışında, E. von Aster, A. Weber, B. Russell'dan
çevrilenler gibi birçok genel felsefe tarihi kitabı vardır.
Batı dillerinde siyasal düşünceler tarihini anlatan pek çok kitap
yayımlanmıştır. İngilizcedeki en iyi metin, George H. Sabine'ın A His­
tory of Political Theory adlı yapıtıdır [T. L. Thorson'un hazırladığı İn­
gilizce 4. basım: The Dryden Press, 1 973 . Bu kitabın Türkçesi, Türk
Siyasi İlimler Derneği tarafından üç cilt halinde yayımlanmıştır: 1 969] .
Ancak, benim deneyimlerim, başlangıç düzeyindeki üniversite öğren­
cilerinin bu metni yer yer ağır bulduğunu gösterdi. Onun için, kendi
xvlil genel kaynaklar üstüne

sınıflarımda öğrencilere daha yalın anlatımlı bir başka İngilizce kitap


okumalarını salık verdim: L.C. Wanlass'ın yeniden basıma hazırladığı
Gettell's History of Political Thought [2. basım: G. Ailen & Unwin,
1 953]. Ne yazık ki, o da 1 970'lerden beri yeniden yayımlanmıyor. İn­
giliz İç Savaşı öncesini kapsamayan, daha ileri ve yeni bir metin 1.
Hampsher-Monk'un ( Hobbes'tan Marx'a) A History of Modern Poli­
tical Thought'udur ( Blackwell, 1 992).
Ben, bu antolojiye başlıca şu iki yapıtı örnek almıştım: F. W.
Coker, Readings in Political Philosophy (Macmillan, 1 9 3 8 ) ve W.
Ebesnstein, Great Political Thinkers ( Reinhart, 1 95 1 ) .
Alanda görece yeni ve değerli bir gelişme de, D . Miller'in derle­
yiciliğiyle 1987'de yayımlanan The Blackwell Encyclopedia of Politi­
cal Thought kitabıdır [Türkçesi: Blackwell'in Siyasal Düşünce Ansik­
lopedisi çev. B. Peker ve N. Kıraç, 2. cilt, Ümit Yay., 1 994] .
-

Ülkemizde siyasal düşünceler tarihi, geleneksel olarak Hukuk


fakültelerinde genel Kamu Hukuku derslerinde okutulurdu. Bu türün
son bir örneği, R. G. Okandan'ın Umumi Amme Hukuku Dersleri'dir
[İst. Hukuk F., 1 959]. Daha sonra, İlhan Akın'ın Devlet Doktrinleri
( 1 964), Murat Sarıca'nın 100 Soruda Siyasi Düşünceler Tarihi ( 1 973 ),
Ayferi Göze'nin Siyasal Düşünce Tarihi ( 1 982), Alaaddin Şenel'in Si­
yasal Düşünceler Tarihi ( 1 98 5 ) gibi kitaplar çıktı. İlginç bir dizi de,
İmge Kitabevi'nin şimdiye değin (yalnız son ikisi bizim dönemimizle il­
gili olarak) dört cildi çıkan kitaplarıdır: M. A. Ağaoğulları - L. Köker,
İmparatorluktan Tanrı Devletine ( 1 99 1 ); M. A. Ağaoğulları - L. Kö­
ker, Tanrı Devletinden Kral-Devlete ( 1 99 1 ) ve M. A. Ağaoğulları - C.
B. Akal - L. Köker, Kral-Devlet ya da Ölümlü Tanrı ( 1 994 ) . Bunlar­
dan başka, Türkçede Ben-Amittay, G. Mosca ve C. Parkinson gibi ya­
zarlardan çevrilmiş, siyasal düşünce tarihi yapıtları bulunmaktadır.
Rahmetli hocam Yavuz Abadan'ın derlediği Devlet Felsefesi - Seçilmiş
Okuma Parçaları (SBF, 1 959) kitabı ise, benim yaptığım bu çalışma­
nın hareket noktası olmuştur.

M. T.
i lk Cildin Üçüncü Basımma Not

erlememin Yeni ve Yakın Çağlara ait ikinci ve üçüncü ciltlerinin


D İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları arasındaki yeni basımları, bu
ilk ciltten önce yapıldı. Şimdi, Batı'da Siyasal Düşünceler Tarihi'nin
Eski ve Orta Çağları kapsayan bu cildinin de yeni basımı çıkıyor.
Bu arada, Üçüncü Basıma (Genel) Önsöz'de yakındığım, siyasal
düşünceleri Yeni Çağdan başlatma eğiliminin bizim üniversitemizde de
yavaş yavaş değiştiğini memnuniyetle gözlemliyorum. Kaldı ki, ülke­
mizin başka birçok yüksek öğrenim kurumunda bu eğilim hiçbir za­
man ağırlık kazanmamıştı.
Batı uygarlığının evrensel egemenliği, gerçekten beş-altı yüz yıl
önce, Yeni Çağda başlamıştır. Ama bu uygarlığın fikri temelleri iki bin
yıl daha gerilere, eski Yunan'a ve Roma'ya gider. Öğrencilerin, bu say­
falarda tadımlık örnekleri sunulan asıl metinlerin zevkine varmalarını
dilerim.
METE TUNÇAY
Kuştepe 2006
HE RODOTO
YAK. İÖ 480 - 4:

Ha l k ı n yön eti m i
a d la rı n e n güz e liyl
"yasa ön ü n d e eşitl
a d ıyla a n ı lı r. lktidc
e li n d e t uta n halk
h ü küm darları n yap1
(köt ü) şeylerd e n
h i ç b i ri n i yap maz. 1
h a l k h ü kumeti n d e
k u r'a i le b i r yön eti
ata n ı r ve
m a ka m ı n d a k i
h a re ketleri n den
s o ru m l u t ut u l u r,
büt ü n so rular açı k
ta rt ı ş m aya s u n u l u ı
Bir antik vazoda Yunanlılarla Perslerln savaşını tasvir eden bir süsleme.
Herodotos

atı tarihinin bugüne kalmış kaynaklarındaki siyasal teori parçaları ndan


B en eskisi, Herodotos Tarihtn deki bir bölümd ür. B u bölümde, ilk kez,
siyasal rejimler -erk'i n b i r kişic;le, bir azınlıkta ya da bütün halkta olması­
na göre- monarşi, oligarşi ve demokrasi diye s ı n ıfla n d ı rı l ma kta, her birinin
erdem ve kötülükleri karşı laştırı lmaktad ı r.
Bize bu parçayı i leten Herodotos'un kimliği ve yaşam ı üstüne bil·
dikleri miz pek azd ı r: l.ö. 490/480 yı lları nda Batı Anadolu'daki Halikarnas­
sos'ta (Bodrum'da) doğm uş, tiran Lygdamis tarafı nda n sürülmesi üzerine,
gençliği o zaman bilinen d ü nya n ı n birçok yerleri ne yaptığı gezilerle geçmiş­
tir. Uzun bir süre Ati na'da yaşayan Herodotos'un Mısı r'a gid i p Assuan'a ka­
dar indiği, Mezopotamya'yı, Filisti n'i, Güney Rusya'yı görd üğü, Afrika'nın
kuzey kıyı ları nda bulu n d uğu san ı lmaktad ı r. Yaşlı lığı n da ltalya'daki Thurii
adlı Yunan kolo nisine çeki lmiş, kendisine "Tari h i n Babası" olma ününü ka­
zan dıran eseri n i yazmışt ı r. Herodotos l.ö. 424 yılında ölm üştür.
Birincisi yazarı n doğumundan önce, iki ncisi de çocukluğunda geçen
Pers-Yunan Savaşları Herodotos Tarihrnin ası l kon usu olmakla birlikte, bu
eser yalnızca bir tari h kitab ı deği ldir. Eski Yunan'ın b u ilk nesir sanat ese­
ri, ayn ı zamanda çeşitli ulus ve ülkeler üstüne, efsan eyle karışık coğrafık
4 herodotos (iö. 480-424)

ve sosyolojik bilgiler de veren bir hazi nedir. Herodotos, Tarih/eri'n de bize


ken disinin Yunan ve özellikle Atina değerlerine bağlı lığı n ı sezdi rmekle bir­
likte, olağan üstü bir h oşgörü ve tarafsızlık duygusuna sahip old uğunu da
gösteri r.
Herodotos Tarihi yazılışından yüzyı llar sonra, Hellen istik d ö nemde
bir lskenderiyeli yayıncı tarafı n d a n büyük bir ustalıkla dokuz kitaba bölün­
m üştür. Bu dokuz kitap üçer üçer Pers-Yunan ilişkileri açısı nd a n a n lamlı
bölümler meydana geti rmektedir. i lk üç kitap Asya'da, ikinci üç kitap Av­
rupa'da, üçüncü üç kitap da Yunan istan'da geçen olayları h i kaye etmekte;
ilk üç kitapta Persler ağır basmakta, son üç kitapta Yuna n l ı ların Thermopy­
lae yen ilgisinden sonra, Salamis, Plataea ve Mycale zaferleri a n latı lmakta­
d ı r. Ortada kalan üç kitap ise, tarafları n karşılıklı kayıpları nd a n söz etmek­
tedir: Perslerin lskitye ve lyonya yen ilgileri, Yunanlıları n Marathon yenilgi­
si. Pers hükümdarla rı bakı m ı n d a n ; ilk üç kitapta Kyros ve Kambyses ile Da­
ri us'un başa geçişi, ikinci üç kitapta Darius, üçüncü üç kitapta d a Kserk­
ses anlatı lıyor. Herodotos' u n özellikle Atina'da geçirdiği yı llar boyunca
Kserkses istilası hakkı n d a bilgi toplayı p, ilkin bu kitapların son üçü n ü yaz­
dığı, baştaki altı kitabı ise daha sonra hazı rladığı anlaşılm ıştır.
Son olarak, bu tartışmayı gerçekte, Yunan fikir hayatına m ı yoksa
Perslerinkine mi borçlu olduğumuz konusu, pek karışık bir sorun değildir.
Siyasal rejimler, kuşkusuz, üstlerine teoriler kurulmadan ö nce var olmuş­
lar, birbirleriyle yarışmışlard ı r. H e rodotos'un aşağıdaki parçayı, Pers tarihi­
ne maletmeye özen mesi ne, otantikliği ne bizi inandırma çabası na rağmen ;
biliyoruz ki, Persler m utlak m o narşinin d ışında başka reji m leri tan ı m ış ve
denemiş olsalar da, o n lar hakkı nda böyle teorik d üşün mek, sı nı flamalar
yapmak Yunan kültür biriki m i n i n bir son ucudur.
Herodotos Tarihfnden Seçme Parçalar

1 . EN İYİ YÖNETİM BİÇİMİ ÜSTÜNE1

[Büyük Kyros'tan (Keyhüsrev) sonra Pers tahtına geçen düzmece­


Smerdis'i ülkenin ileri gelenlerinden yedi kişi bir düzen kurarak öl­
dürürler.]

Beş gün sonra, heyecan yatışınca, suikastçılar durumu ayrın­


80 tılarıyla tartışmak için toplandılar. Bu toplantıda birtakım ko­

nuşmalar yapıldı -bazı [Yunanlı] yurttaşlarımız bu konuşmaların ger­


çekten yapıldığına inanmazlar,2 ama gerçekte yapılmıştı. İlk konuşma-

1 Herodotos, Tarihler, Kitap III, 80-82. Karş. Herodot Tarihi (şerhli tercüme) George Rawlin­
son'un İngilizce tercümesinden Türkçeye çeviren: Ömer Rıza Doğrul ( İstanbul: Ankara Kütüp­
hanesi, c.1, s.3 1 3 - 1 6 ) . Burada İngilizce Aubrey de Selincourt çevirisinden aktarılmıştır (Penguin
Classics, 1 954), s.209- 1 1 ): Türkçede, bir de Tarık Dursun K. tarafından düzenlenen Herodot
Tarihi'nden seçmeler (Altın Kitaplar, 1 969) varsa da, bizim buraya aldığımız parçalar dışarıda
bırakılmıştır. Ancak bu kitabın başındaki 20 sayfalık tanıtma yazısı, genel bir fikir edinmek ba­
kımından yararlı olabilir.
Öte yandan, 1 973 yılında iki yeni Herodot Tarihi çevirisi birden çıkmıştır. Bunlardan Mün­
tekim Ökmen'e ait olanı Remzi Kitabevi'nce yayınlanmıştır, Perihan Kuturman'ınkiyse Hürri­
yet Yayınları arasındadır.
2 Bazı Yunanlılar için inanılması güç olan, Yunanlı olmayanların demokrasiden söz edebilmesidir.
Karş. aşağıda Kitap VI (43): [Darius'un Batı'ya gönderdiği, kendi damadı ve Gobryas'ın oğlu]
6 herodotos (iö. 480-424)

cı Otanes'ti, Pers ülkesinde demokratik hükümetin kurulmasını salık


verdi. Şöyle dedi: " Bence, aramızdan birinin mutlak erki almasının za­
manı artık geçmiştir. Monarşi hoş bir şey değildir, iyi bir şey de değil­
dir. Erk kibrinin Kambyses'i nerelere götürdüğünü biliyorsunuz, aynı
şeyin Magusların (kahinlerin) davranışlarındaki etkisini de kendiniz
gördünüz. Monarşi, bir kimsenin herhangi bir sorumluluk ya da dene­
tim olmaksızın dilediğini yapmasına izin verdiğine göre, sağlam bir ah­
lak sisteminin içine nasıl yerleştirilebilir ki? Bu gibi bir yere yükseltilen
insanların en iyisi bile kötüleşir- şeyleri, eskiden gördüğü gibi göremez
olur. Monarkın tipik kötülükleri hasetle kibirdir; haset, çünkü bu do­
ğal bir insan zayıflığıdır - kibir, çünkü servet ve erkin aşırılığı, kişiyi
kendisinin insandan fazla bir şey olduğu sanısına götürür. Bu iki zayıf­
lık her türlü kötülüğün kök nedenidir; her ikisi de, doğaya aykırı şid­
dete ve vahşete yol açarlar. Gerçi mutlak erkin, ona sahip olan kişi is­
teyebileceği her şeye de egemendir ilkesine dayanarak, tanımı gereğin­
ce, hasete yer bırakmaması gerekirdi; ama, kralların uyruklarına kar­
şı davranışlarının kanıtladığı gibi, gerçekte durum böyle değildir: Uy­
ruklarından en değerlilerinin yalnızca yaşamalarını bile kıskanır ve en
kötülerinden zevk alırlar; her zaman laf-taşıyıcıları dinlemeye hazırdır­
lar. Krallar, yine bütün insanların en tutarsızlarıdır: Onlara makul bir
saygı gösterirseniz, görkemleri önünde yeterince alçalmadığınız için kı­
zarlar; önlerinde kendinizi alçaltırsanız, fazla yaltaklanan bir dalka­
vuk diye sizden nefret ederler. Bütün bunlar, yine de, söylenmesi gere­
kenlerin en kötüsü değildir: Krallar eski geleneklerin yapısını ve yasa­
ları çiğner, kadınları kendi zevklerine hizmet etmeye zorlar ve insanla­
rı yargılamadan öldürtürler. Bunu, bir de halkın yönetimiyle karşılaş­
tırın: bir kere o, adların en güzeliyle, "isonomia " yani yasa önünde
eşitlik adıyla anılır, sonra erki elinde tutan halk monarkların yaptığı
şeylerden hiçbirini yapmaz. Bir halk hükümetinde kur'a ile bir yöneti-

Mardonios "Asya kıyısını izleyerek İonla'ya gelince, Otones'in yedi suikastçıya Pers ülkesinde
demokrat bir hükümet olmalıdır dediğine inanmayan Yunanlıları çok şaşırtacak bir şey yaptı:
Bütün İonla devletlerinin başındaki sorumsuz despotları attı ve yerlerine demokratik kurumlar
koydu," - der.
herodotos tarihi'nden seçme parçalar 7

ci atanır ve makamındaki hareketlerinden sorumlu tutulur, bütün so­


rular açık tartışmaya sunulur. Bu nedenlerden ötürü, ben monarşiyi bı­
rakıp, halkı iktidara geçirmeyi öneriyorum; çünkü devlet, zaten halk
demektir. "
8 1 . Otanes'in ardından Megabyzus konuştu ve oligarşi ilkesini
şu sözlerle salık verdi: " Monarşinin kaldırılması için söylediklerinde
Otanes'le anlaşıyorum; fakat o, siyasal erki halka vermemizi isterken
yanılıyor. Çünkü kütleler beceriksiz bir yığındır - hiçbir yerde onların
arasında olduğundan daha çok bilgisizlik, sorumsuzluk ve şiddet gö­
remezsiniz. Bir kralın katilce keyfinden kaçıp da, ayak takımının eşit
ölçüde düşüncesiz ceberutluğuna tutulmak dayanılmaz bir şey olurdu.
Kral, hiç değilse, bilinçle, bilerek ve isteyerek hareket eder; ayak takı­
mı böyle yapmaz. Gerçekten de nasıl yapabilir ki, ona neyin haklı ve
doğru olduğu hiçbir zaman öğretilmemiştir, bu gibi şeyler üstünde
kendisinin hiçbir bilgisi yoktur. Kütlelerin kafasında herhangi bir dü­
şünceleri bulunmaz; bütün yapabilecekleri, körlemesine siyasete dal­
mak ve önlerine çıkan her şeyi, kabarıp sel olmuş bir nehir gibi silip
süpürmektir. Onun için, bırakalım halk Pers ülkesinin düşmanlarını
yönetsin, Pers ülkesini değil; biz kendimiz, belli bir sayıda, memleke­
tin en iyi kişilerini seçelim ve siyasal erki " onlara " verelim. Bizler de
onların arasında oluruz; en iyi kişilerin en iyi siyaseti yürütmelerini
beklemek doğal olur. "
82. Darius konuşanların üçüncüsüydü. " Ben" dedi "Megaby­
zus'un kütleler üstüne bütün söylediklerini destekliyorum fakat oligar­
şiyle ilgili olarak söylediklerini kabul etmiyorum. Düşündüğümüz üç
yönetim biçimini -demokrasiyi, oligarşiyi ve monarşiyi- alın ve her bi­
rinin kendi türü içinde en iyisi olduğunu varsayın; bana kalırsa, üçün­
cüsü öteki ikisine rahatlıkla yeğinlenir. Tek yönetici: Bundan iyisini
bulmak mümkün değildir - yeter ki, bu iş için en iyi adam olsun. Yar­
gılaması karakterine uygun, halk üstündeki egemenliği her türlü ya­
kınmanın ötesinde olacaktır; düşmanlara ve hainlere karşı alacağı ted­
birler, öteki yönetim biçimlerinde olabileceğinden daha kolaylıkla giz­
li tutulabilecektir. Bir oligarşide, birçok adamın kamu hizmetinde siv-
8 herodotos (iö. 480-424)

rilmek için yarışmaları olgusu, şiddetli kişilik çatışmalarına yol açma­


dan edemez; her biri üste çıkmak ve kendi önerilerinin uygulandığını
görmek isterler, böylelikle de dövüşürler. Kişisel kavgalar açık ayrılık­
lara, sonra da kan dökülmesine yol açarlar; işler bu duruma girince,
tek çıkış yolu monarşiye dönmektir -bu da, monarşinin en iyi olduğu­
nun açık bir kanıtıdır. Demokrasiye gelince, orada da yolsuzluklar zo­
runludur; ancak bu durumda kamu hizmetlerinde yapılacak yiyicilik­
ler özel çatışmalara yol açmaz, yakın kişisel birleşmelere götürür: Hiz­
met sorumluları kafa kafaya verirler ve karşılıklı olarak birbirlerini
desteklerler. Şu ya da bu kimsenin halkın savunucusu olarak ortaya çı­
kıp da kendi çıkarlarına işleyen klikleri dağıtmasına kadar bu böyle
sürer gider. Savunucu olarak ortaya atılanın eylemi, ona kütlenin hay­
ranlığını kazandırır ve sonunda, çok geçmeden de mutlak erk ona tes­
lim edilir- bütün bunlar, en iyi yönetim biçiminin monarşi olduğuna
bir başka kanıttır. Özetlemek için sorayım: Özgürlüğümüzü nereden
aldık, onu bize kim verdi ? Bu, demokrasinin mi bir sonucudur, yoksa
oligarşinin mi, monarşinin mi? Bizi tek bir kişi özgür kıldı, onun için
ben de diyorum ki, bu yönetim biçimini saklayalım; sonra, bize geç­
mişte iyi hizmet eden eski yasaları değiştirmekten de geri duralım.
Bunlara dokunmak, bizi ancak felakete götürür. "
83. Üç konuşmada ortaya konulan üç görüş bunlardı; söz alma­
yan dört kişi de, sonuncuya oy verdi.

2. YASAYA BAGLILIGIN TİRANLIKTAN ÜSTÜNLÜGÜ3

[Pers Kralı Kserkses çok büyük bir orduyla Yunan ülkesine yürü­
mektedir. Çanakkale'yi geçtikten sonra bütün kuvvetlerini bir kıyı­
da toplar. Önce kara ordusunu, sonra da donanmasını denetler.]

101 . Kserkses sıradan demirlemiş gemileri bir baştan bir başa denetle­
dikten sonra yine karaya indi ve Yunan ülkesine karşı yürüyüşünde
kendisiyle birlikte gelen Ariston oğlu Demaratos'u çağırttı. Ona "De-

3 Kitap VII: 1 0 1 - 1 05. İngilizce Selincoutt çevirisinden, s.447-49.


herodotos tarihi'nden seçme parçalar 9

maratos" dedi " şimdi bilmek istediğim bazı şeyleri sana sormak isti­
yorum. Sen Yunanlısın, üstelik -yalnız kendi ağzından değil konuştu­
ğum başka Yunanlılardan da duyduğuma göre- o ülkenin hiç de en
bayağısı ya da en zayıfı olmayan bir şehrinin yerlisisin. Onun için, söy­
le bana, ne dersin - Yunanlılar bana el kaldırmayı göze alacaklar mı ?
Bence, bütün Yunanlılar da bütün öteki Batı halkları da bir yerde top­
lansalar, benim ordumun saldırısına karşı dayanamazlar, çünkü birlik
değiller. Ama senin ne düşündüğünü bilmek istiyorum. "
Demaratos " Efendim" diye cevap verdi, " sorunuza doğru bir
karşılık mı vermemi istersiniz, size hoş gelecek bir karşılık mı ? "
Kral "Doğruyu söyle" dedi, "seni bu yüzden eskisinden daha az
tutacak değilim. "
102. Bu yüreklendirme üstüne Demaratos şöyle konuştu: "Kra­
lım, mademki ne olursa olsun doğrudan başkasını, sonradan yalan ol­
duğu anlaşılacak bir şeyi söylemememi buyuruyorsunuz. Pekala öyley­
se. Cevabım şu. Yoksulluk benim ülkemde eskiden beri varolmuştur,
fakat gözüpekliğe ülkem kendi bilgeliği ve yasa gücüyle ulaşmıştır. Gö­
züpekliği sayesinde Yunan diyarı yoksulluktan da kölelikten de uzak
kalabilmektedir.
"Doria'da yaşayan bütün Yunanlıları yürekli sayıyorum, ama
şimdi bütün Dorialılardan değil, yalnızca Spartalılardan söz edeceğim.
Onlar bir kere, ne olursa olsun, sizin Yunan ülkesi için kölelik anlamı­
nı taşıyacak olan koşullarınızı kabul etmeyeceklerdir; sonra da, bütün
başka Yunanlılar size boyun eğse bile onlar size karşı dövüşeceklerdir.
Üstelik, bunu yapabilmek için yeterli sayıda olup olmadıklarını sorma­
nın da bir faydası yoktur; tutun ki, savaş alanına biri çıksın - o zaman
bu bin kişi sizinle savaşır; bundan daha çok ya da daha az herhangi bir
sayı da tıpkı böyle yapar. "
103 . Kserkses güldü. "Azizim Demaratos" dedi, " ne çılgınca
sözler bunlar! Bin kişinin benimki gibi bir orduya karşı savaşacağını
gerçekten sanıyor musun? Söyle bana, şimdi " sen " , dediğin gibi bir za­
manlar bu halkın kralı olduğuna göre, şu anda tek başına on kişiye
karşı savaşmaya kalkar mısın? Pek sanmam, ama Sparta gerçekten se-
10 herodotos (iö. 480·424)

nin dediğin gibiyse, o zaman yasalarınıza göre, senin kral olarak payı­
nın iki kat olması gerekir - öyleyse, her Spartalı benim on adamıma
eşitse, senin yirmiye eşit olmanı beklerim. İddianın doğruluğunu ancak
böyle kanıtlayabilirsin. Fakat, kendilerini bunca çok beğenen Yunan­
lılar; hep, sarayımı ziyaret ettikleri zaman konuştuklarımın -ve senin
kendinin- büyüklük ve niteliğinde iseler, o zaman sözlerinin boş bir
böbürlenme olma tehlikesi var. Ama anlatmak istediğimi elimden gel­
diği kadar akla yakın olarak söyleyeyim - bin kişi ya da on bin yahut
elli bin kişi hele bir komuta altında olmayıp da hepsi kendi dilediğin­
ce işlemeye özgürken, benimki gibi büyük orduya nasıl karşı durabi­
lir ? Diyelim, beş bin kişileri olsun: Bu durumda biz bire binden bile da­
ha çok oluruz! Eğer bizdeki gibi onların erleri de bir kişinin deneti al­
tında olsaydılar, haydi o zaman belki onun korkusundan, sayılardaki
denksizliğe rağmen yapma bir cesaret gösterebilir ya da kırbaçla sava­
şa sürülebilirlerdi; fakat herkes kendi aklına eseni izlemekte özgür ol­
duğuna göre, bunlardan ne biri ne de öteki gibi yapacakları düşünüle­
mez. Gerçekten, bence, denk sayıda olsak bile, Yunanlılar Perslere güç
karşı çıkarlardı. Senin bu sözünü ettiğin adamlardan bizde var - çok
olduğunu söylemek istemiyorum ama var; örneğin muhafızlarımdan
bazı Persler üç Yunanlıya karşı tek başına dövüşmek isterler. Sen bun­
ları bilmiyorsun, yoksa böyle çılgın gibi konuşmazdın. "
1 04. Demaratos " Efendim" diye cevap verdi, " ben doğruyu
söyleyince bundan hoşlanmayacağınızı daha başından biliyordum. Fa­
kat apaçık doğruyu söylememi ve hiçbir şey gizlemememi istediğiniz
için Spartalıların nasıl olduklarını anlattım. Ama, beni kalıtçısı oldu­
ğum erk ve ayrıcalıklardan yoksun bırakan ve yurtsuz bir sığıntı yapan
vatandaşlarıma karşı şimdi artık pek sevgi duymadığımın pekala far­
kındasınız - oysa babanız beni sarayına ağırlamış, bana geçim olana­
ğı ve yaşayacak bir yer vermişti. Yapılan iyiliği tepmek akılsızca bir
şeydir, aklı başında herkes buna değer verir. Ben kendi hesabıma on ki­
şiye karşı savaşabileceğimi iddia etmiyorum - hatta iki kişiye; aslında
bir kişiyle bile savaşmamayı yeğlerdim. Fakat gerekirse -beni buna
zorlayan büyük bir neden bulunursa- o zaman hiçbir şey, bana, üç Yu-
herodotos tarihi'nden seçme parçalar 11

nanlıya eşit olduğunu iddia eden adamlarınızdan birinin karşısına di­


kilmekten daha çok zevk veremezdi. Spartalılar için de böyledir; tek
başlarına dövüşürlerken herhangi bir başkası kadar iyidirler; fakat bi­
rarada savaşırlarken dünyanın en iyi askerleridirler. Evet özgür olduk­
ları doğrudur, ama büsbütün özgür değildirler; çünkü bir efendileri
vardır, bu efendi yasadır, uyruklarınızın sizden korktuklarından daha
çok, onlar yasadan korkarlar. Bu efendi ne buyurursa yaparlar ve bu
buyruk hiç değişmez: Karşındaki ne denli güçlü olsa da savaşta gerile­
me, sağlam dur ve ya yen ya öl. Kralım, eğer söylediklerimin saçma ol­
duğunu düşünüyorsanız - pekala; bundan böyle dilimi tutmaya hazı­
rım. Bir kere de siz beni konuşmaya zorladığınız için konuştum . . . Her
ne ise, her şeyin gönlünüzce olmasını dilerim. "
105. Kserkses Demaratos'un cevabına hiç kızmadı. Yalnız gül­
dü ve güzel sözlerle onu geri yolladı. 4

ÇEVİREN Mete Tunçay

4 Pers ordusu Trakya'da ilerler ve Mora'ya sarkar. Fakat Herakles soyundan Leonidas'ın başkan­
lığındaki küçük bir Sparra kuvveti Thermopylae geçidini tutmuştur. Kserkses bir gözcü çıkarır.
Gözcü Spartalıların bir kısmının soyunmuş jimnastik yaptıklarını, bir kısmının da uzun saçları­
nı taradıklarını görür. Ordugaha döner ve gördüklerini krala anlatır ( Kitap VII: 209. İngilizce
Selincourr çevirisi, s.487-8 8).
Kserkses şaşırmıştı; gerçeği, yani Sparralıların güçlerinin yettiği ölçüde öldürmeye ve ölme­
ye hazırlanmalarını havsalası almıyordu, yaptıkları söylenen şeyler de ona saçma geliyordu. Bu­
nun için, orduyla birlikte gelen Ariston oğlu Demaratos'u çağımı ve Spartalıların anlamlandı­
ramadığı davranışlarının ne demeye gelebileceğini öğrenmek umuduyla gözcüsünün raporunu
ona danıştı. Demaratos "Yunan ülkesine yürümeye başladığımızda bu adamlar hakkında sizin­
le konuşmuştuk" dedi. " Girişiminizin nasıl sonuçlanacağını düşündüğümü anlatmıştım, bana
gülmüştünüz. En büyük çabam huzurunuzda doğrudan ayrılmamak olduğu için, beni bir daha
dinleyin. Bu adamlar geçidi tutup bizimle savaşmak için gelmişler ve savaşa hazırlanıyorlar.
Sparralıların canlarını gözden çıkardıkları zaman saçlarına itina etmeleri görenekleri gereğidir.
Fakat, size temin ederim ki, bu adamları ve yurrlarında kalan Spartalıları yenebilirseniz, bürün
dünyada size karşı duracak ya da el kaldıracak hiç kimse kalmaz. Şimdi, Yunan'ın en iyi kral­
lığı ve insanların en cesurlarıyla hesaplaşacaksınız."
Another random document with
no related content on Scribd:
women were now devoted to Jah and the children were empty and
their bellies were pinched.
Nicholas Bly cursed Jah. The sight of the little coffins being taken out
of Tib Street reminded him of his own children and he went near mad
and vowed that Jah was taking them because He was a jealous
God, one who had taken Hell from the devil and their children from
men in the purblindness of His fury.
And he began to preach at the corner of Tib Street.

VIII: MR. BLY’S SERMON


He said:
“There are many filthy streets in this town, but this is the filthiest.
Who made it filthy? Jah! It is the nature of man to love his wife and
his children, to dwell with them in peace and loving-kindness. But for
all his love, wherewith shall a man feed his wife and children? What
clothing shall he give them? What shelter find for them? Go you into
this street and look into the houses. You will find crumbling walls,
broken stairs, windows stuffed with clouts: you will find bare shelves
and cupboards: you will find dead children with never so much as a
whole shroud among them. You will say that perhaps they are better
dead, but I say unto you that if a man’s children be dead wherewith
shall he feed his love? And without a full love in his heart how shall a
man work or live or die? Are we born only to die? And if life ends in
death what matters it how life be lived? But, I say unto you, that
because life ends in death a man must see to it that all his days are
filled with love, which is beauty, which is truth. And I say unto you
when your eyes are filled and bleeding with the pain of the sights you
shall see here, go out into the fields and to the hills and the great
waters and see the sun rise and shed his light and go down and cast
his light upon the moon, and draw vapour from the earth and bring it
again in the rain; and feel the wind upon your faces, and see the
sodden air hang upon the earth until the coming of the storm to
cleanse its foulness: and do you mark the flight of the birds, the
nesting of the birds, the happy fish in the waters, the slow beasts in
the fields: observe the growth of trees and plants, and grasses and
corn. Then you shall know the richness of love among the creatures
that know not Jah. They die and are visited with sickness even as
we, but theirs is a free life and a free death unconfined by any
sickness of the mind or tyranny of Gods and Demons. We alone
among creatures are cheated of our desires and perish for the want
of food amid plenty, and are cut off each from his full share of the
abounding love of the world. Who takes our share? Jah! Who kills
our love? Jah! Who filches the best of our thoughts, the keenest sap
of our courage? Who fills our lives and homes with darkness and
despair, and meanness and emptiness? Jah! I know not who Jah is,
nor whence He came, but I will dethrone Him.”

IX: THE EFFECT OF MR. BLY’S SERMON


Street oratory was at that time very common, but there was a note
in Mr. Bly’s eloquence which attracted many of the inhabitants of the
district, especially the young, and he achieved a certain fame. No
one knew exactly what he was talking about, for, except for expletive
purposes, the word Jah had dropped out of the vernacular. Mr. Bly
was assumed to be some kind of politician, and he was certainly
more exciting than most. Therefore his audiences were twice as
large as those of any other speaker. Seeing this, a Labour Agitator
came to him and offered him a place on his committee and a pound
a week as a lecturer.
“I can speak about nothing but Jah,” said Mr. Bly.
“Speak about anything you like so long as you catch their ears,” said
the agitator.
So Mr. Bly accepted the offer.

X: THE WIDOW MARTIN


When Mr. Bly told his infernal companion of his engagement Mr.
Nicodemus said:
“Talking is a very human way of creating a disturbance. My way and
Jah’s way is the way of corruption. We unseat the mind and poison
the soul with unsatisfiable desires. But if you wish it I will go with you.
We have lit a fire in Tib Street that will burn itself out without us.”
“I should like your company,” replied Mr. Bly. “It helps me to be
reminded that Jah has been unjust to more than human beings. It
redoubles my fury and kindles my eloquence. I am determined to
earn my pound a week and drive Jah out of the land.”
The devil began to draw on his shabby fur coat. Mrs. Martin had
been listening to their conversation. She burst in upon them and
vowed that her Nick should never, never leave her. With horrible
callousness Mr. Nicodemus told her that he was pledged to Mr. Bly,
and asked her for his tail. She refused to give it up, and was so
stubborn that, at last, after they had argued with her, and pleaded
and stormed, and bribed and bullied, she said she would produce his
tail if she might go with them; and they consented, for Mr.
Nicodemus said that if he were ever returned to power he would be
in need of his tail, and indeed would be a ridiculous object without it,
his system of damnation being supported by tradition and symbol
and ritual.
They had a merry supper-party, and that night took train for the town
appointed for Mr. Bly’s first appearance on a political platform.

XI: MAKING A STIR


Where other politicians dealt in statistics, which, after all, are but an
intellectual excitement, a kind of mental cats’-cradle, our orator
sounded three notes: he appealed to a man’s love of women, his
love of children, and led his audience on to hatred of Jah. To the first
two they responded, were persuaded that they were as he said,
cheated and betrayed, and, though they could not follow him further
without losing their heads, they lost them and were filled with hatred.
And as Mr. Bly never made any reference either to Government or
Opposition his speeches were reported in the newspapers on both
sides, and aroused the greatest interest through the country. The
well-to-do found breakfast insipid without his utterances, and, to
support him, they subscribed largely to the funds of the organisation
which promoted his efforts. His salary was raised to two pounds a
week on the day when a Conservative organ published his portrait
and a leading article on the golden sincerity of the Working Classes.

XII: MAKING A STIRABOUT


Where other orators damned everything from sewing cotton to
battleships, and so could not avoid giving offence, Mr. Bly damned
only Jah and hurt nobody’s feelings. But he produced an effect. He
laid every grievance at Jah’s door, and roused so much enthusiasm
that at last he began to believe in his power.
It is not often that the people find a leader, and when they do they
expect him to lead. They were impatient for Mr. Bly to reveal to them
a line of action, and here he was puzzled. It was one thing (he found)
to talk about Jah, another to bring Jah to book. He had no other
machinery than that of the Labour Agitators, who had been making
elaborate preparations for a strike. Their preparations were
excellent, but their followers were reluctant. They could provide them
with no adequate motive. In vain did they talk of the dawn of Labour,
the Rights of the Worker, and a Place in the Sun; to all these the
people preferred the prospect of pay on Saturday. Nothing could stir
them, until, at last, at one of Mr. Bly’s meetings when he was being
hailed as a leader and implored to lead, and at his wit’s end what to
do, upon a whisper from behind, he said:
“Strike! Strike against Jah! You are workers! Why do you work? To
feed your children. Your children die. Strike, I say, strike while the
iron is hot, the iron that has entered into your souls from the cruel
tyranny of Jah! There is no other enemy. You have no other foe....”
He did not need to say more. The fat was in the fire.

XIII. SPARKS FLYING


The fat crackled and sputtered. In thirty-six hours the business of the
town was at a standstill, and by that time Mr. Bly had visited three
other towns, and they too succumbed to his passion. At every town
he visited he was welcomed with brass bands and red carpets, and
his orders were obeyed. The Labour Agitators of the neighbouring
countries desired his services and cabled for him, and he promised
to go as soon as Jah was driven out of Fatland.
The strikes were begun in feasting and merrymaking, and things
were done that delighted Mr. Nicodemus and the widow Martin’s
heart:
“The men are becoming quite themselves again.”
And Mr. Nicodemus gazed upon it all and sighed:
“Ah! If only Hell were open!”
The widow Martin gazed upon him voluptuously and muttered:
“It would be just ’Eaven to keep that public you’re always talking
about for ever and ever with you.”

XIV: SMOULDERING
The strikers soon came to grips with want and the very poor were
brought to starvation. Only the more fiercely for that did their passion
glow. They forgot all about Mr. Bly and Jah: they were only
determined not to give in. They knew not wherefore they were
fighting, and were savagely resolved not to return to their old ways
without some palpable change. Forces and emotions had been
stirred which led them to look for a miracle, and without the miracle
they preferred to die. The miracle did not come and many of them
died.

XV: SUCCOUR
With a moderate but assured income the Fattish are humane, that is
to say, they grope like shadows through life and shun the
impenetrable shadow of death. They shuddered to think of the very
poor dying with their eyes gazing forward for the miracle that never
came, and they said:
“To think of their finding no miracle but death! It is too horrible. Can
such things be in Fatland? Why don’t we do something?”
So they formed committees and wrote to the newspapers and
started various funds; and they invited Mr. Bly to lecture in aid of
them.
He came to Bondon, lectured, and became the fashion. He
discovered to his amazement that there were rich people in Fatland,
and these rich people formed Anti-Jah societies. Enormous sums of
money were collected for the strikers, because the rich were so
delighted to be amused. Mr. Bly amused them enormously. Mr.
Nicodemus gave a course of lectures on the Kingdom from which
Jah had deposed him, and Mrs. Martin held meetings for women
only, to expound her views of men. For years the rich people had not
been so vastly entertained, and they poured out money for the
strikers.
Unfortunately their subscriptions could buy little else for the very
poor but coffins, and of them the supply soon came to an end.
Famine and pestilence stalked abroad, but only the more fiercely did
Mr. Bly urge the destruction of Jah, and the more blindly and
desperately did the starving poor of Fatland look for the miracle.
But soon not only were the poor starving, but the comfortable, the
tradespeople, the professional classes, the humane persons with
moderate but assured incomes were faced with want. Rats were now
five shillings a brace, and a nest of baby mice was known to fetch
four shillings.
When the rich found their meals were costing them more than a
pound a head then they forgot their craze and Mr. Bly, and Mr.
Nicodemus and the widow Martin withdrew from Bondon. Mr. Bly
was no longer reported in the newspapers. His name had become
offensive, the bloom had gone from his novelty, the varnish from his
reputation, and the sting out of his power.
In all the towns gaunt spectre-like men began to sneak back to work,
and Mr. Bly was nigh frenzied with rage, disgust and despair.
“It is Jah!” he said. “It is Jah. He has crept into the hearts of men. He
has stirred their minds against me. Oh! my grief. He has used me to
bring men lower yet, so that they will live in viler dwellings, and eat of
fouler food, and be more meanly clad, more verminous than ever.
The women will be lower sluts and shrews than they have ever been,
and of their children it will be hard to see how they can ever grow
into men and women. Deeper and deeper into the pit has Jah
brought us, and there is now no hope.”
And in his agony he remembered how in his childhood he had been
taught to pray to Jah, and he knelt and prayed that he might come
face to face with Jah, to tell Him what He had done, and to implore
Him to make an end of His cruelty and to destroy all at once.
Hearing him pray Mr. Nicodemus fled from his side and left him
alone with the Widow Martin. Said she:
“Don’t take on so, dearie. A man’s no call to take on so when he has
a woman by his side. There’s nothing else in the nature of things, but
men and women only. If we starve, we starve: and if we die, we die,
it’s all one. Have done, I say, there’s always room for a bit o’ fun.”
“Fun!” cried Mr. Bly.
And the comfortable creature took his head to her bosom, and there
he sobbed out his grief.

XVI: ON THE ROAD


So the strike ended, and Nicholas Bly walked from town to town
marking its effects. It was as he had foreseen, and men were lower
than before, and every night he prayed that he might meet Jah to
curse Him to His face. For days on end he would utter never a word,
but the widow Martin stayed with him and saw that he ate and drank,
stealing, begging, wheedling, selling herself to get him food. She
would say:
“It’s not like Mr. Nicodemus. There’s very little fun in him, but a
woman doesn’t care for fun when she’s sorry for a man.”
He was a grim sight now, was Nicholas Bly. His ragged clothes hung
and flapped on him as on a scarecrow. His cheeks were sunken and
patched with a dirty grey stubble. His eyes glared feverishly out of
red sockets, and they seemed to see nothing but to be asking for a
sight of something. There was a sort of film on them, but the light in
the man shone through it. His shoulders were bowed and his thin
arms hung limply by his side, but always his face was upturned, and
he shook as he walked, like a flame.
The malady in him drove him to the heights. His desire was to be
near the sky. Presently he forsook the towns and went from one
range of hills to another seeking the highest in Fatland.
At last after many days he reached the highest hill, and there he lay
flat on his face and would neither eat nor drink. By his side sat the
widow Martin, and she made certain that he was going to die, and
produced two pennies to lay upon his eyelids when death should
come.
On the third day he turned over on his back and said:
“Jah is coming.”
And it was so.
Up the steep path came a man with a great beard and a huge nose
and eyes that twinkled with the light of merriment and shone with the
tenderness of irony, and blazed with the fire of genius. By his side
walked a slim dark figure, and with a joyful cry the widow Martin
declared it to be Mr. Nicodemus.
Nicholas Bly sat up and began to rehearse all the curses that in his
bitterness he had prepared.

XVII: JAH
He began:
“By the dead bodies of the children of men; by the plagues and
diseases of the bodies of women; by the festering——”
Very quietly Jah took His seat by his side and motioned to Mr.
Nicodemus to take up his position in front of them. In a voice of the
most musical sweetness and with a rich full diction He said:
“As we made the ascent I was expostulating with my friend here for
the absurdity of his attempt to reinstate himself in the world. There is
no Hell. Neither is there a Heaven. These places live by faith as we
have done. It is a little difficult for us to understand, but we have no
occasion for resentment. Separately it is impossible for us to
understand. My meeting with my dark friend here led me a little way
on the road towards a solution. The four of us may arrive at
something.”
The widow Martin scanned Jah closely:
“You’ve been a fine man in your time.”
“I have never been a man,” replied Jah sadly. “Nor have I been able
to play my part in human affairs. Like my friend here I have been an
exile. I have been forced to dwell in the mists of superstition, even as
he has been confined in the dark depths of lust. Until now I never
understood our interdependence. I am the imagination of man. He is
man’s passion. Together we can bring about the release of love in
his soul. Separately we can do nothing to break his folly, his stupidity,
his brutality, his vain selfishness. Without us he can be inquisitive
and clever, vigorous and energetic, but he remains insensible,
unjust, cruel and cowardly.”
And Nicholas Bly roused himself and he seemed to grow, and the
film fell from his eyes and he cried:
“Blessed be Jah, blessed be Nicodemus, blessed be man and the
heart of man, blessed be woman and the love of woman, blessed be
life, blessed be death!”
So saying he rose to his feet. Before his face the sun was sinking in
the evening glory: behind him the moon rose.
XVIII: JAH SPEAKS
A great wind blew through Nicholas Bly’s hair and he bowed his
head in acceptance of the wonder of the universe.
As the moon rose to her zenith Jah said:
“There are Wonders beyond me and God is beyond imagination. My
dwelling is in the mind of men, but I have been driven therefrom. My
friend here should dwell in the heart of man, but he has been
unseated. Together we should win for man his due share of the
world’s dominion and power, and should be his sweetest stops in the
instrument of life. For without us is no joy, and with us joy is fierce. I
speak, of the woman also, for she is the equal of man and his
comrade.”
And as the moon was sinking to the west Jah said:
“We have suffered too long, and we have brought forth nothing. Let
us no longer be separate, but let us, man, woman, God and Devil,
join together to bring forth joy, for until there is joy on earth there
shall not be justice, nor kindness, nor understanding, nor any good
thing. We are but one spirit, for the spirit is one, and none but the
undivided spirit can see the light of the sun.”
Even as he spoke the sun came up in his majesty, dwarfing the
mighty hills, and Nicholas Bly raised his head and saw Nicodemus in
the likeness of a lusty young man, fine and splendid in his desire,
and Jah in the shape of a winged boy. And as he saw them they
disappeared, and he said:
“They have vanished into the air.”
From the scarred hillside came an echo:
“Into the air.”

XIX: SONG
Then did Nicholas Bly sing:
“I have lived, I have loved, I have died,
And my spirit has burned like a flame;
In the furnace of life my soul has been tried,
I have dwindled to ashes of shame.

I have glowed to the winds of my own desire,


I have flickered and flared and roared,
Through the endless night has flashed my delight
To declare my joy in the Lord.

For the Lord is life and I am His,


And His are my shame and my pride.
My song is His: my Lord sings this:
I have lived, I have loved, I have died.”

XX: MORNING
Waking, the woman said:
“How is it with you, my man?”
He answered:
“I feel truly that I am a man.”
Gazing upon the woman, he saw that she was beautiful.

XXI: HOPE
They came down from the hills, and a mist descended upon them,
and presently a driving rain. They were glad of each other, and
smiled their joy upon all whom they met. Nicholas Bly never ceased
to make songs, and as he sang the woman laughed merrily. The
songs he made he sang to many men, but none would listen except
the drunken man in the public-houses.
One day a very drunken man asked Nicholas Bly to sing a song
again, and he refused, because he wished to sing a better song. The
man offered him a mug of beer to sing again, but he refused, saying:
“I do not sing for hire.”
The man despised him and drank the beer himself, saying:
“It’s a silly kind of sod will sing for nothing.”
And he would hear no more.
So it was everywhere. None could understand that Nicholas Bly
should sing for the delight of it or that there could be a joy to set him
singing. In the end, and that soon, his heart broke and he died, and
Fatland is as it is.
Mr. Nicodemus and Jah were never seen again, nor in Fatland is
there trace or memory of them.
But within the womb of the woman was the child of her man, so that
she gazed in upon herself with a great hope. In this she was so
absorbed that the insensibility of the Fattish moved her not at all and
she forgot to apply for her maternity benefit.
THE END OF
WINDMILLS
TRANSCRIBER’S NOTES:
Obvious typographical errors have been corrected.
Inconsistencies in hyphenation have been
standardized.
Archaic or variant spelling has been retained.
*** END OF THE PROJECT GUTENBERG EBOOK WINDMILLS: A
BOOK OF FABLES ***

Updated editions will replace the previous one—the old editions


will be renamed.

Creating the works from print editions not protected by U.S.


copyright law means that no one owns a United States copyright
in these works, so the Foundation (and you!) can copy and
distribute it in the United States without permission and without
paying copyright royalties. Special rules, set forth in the General
Terms of Use part of this license, apply to copying and
distributing Project Gutenberg™ electronic works to protect the
PROJECT GUTENBERG™ concept and trademark. Project
Gutenberg is a registered trademark, and may not be used if
you charge for an eBook, except by following the terms of the
trademark license, including paying royalties for use of the
Project Gutenberg trademark. If you do not charge anything for
copies of this eBook, complying with the trademark license is
very easy. You may use this eBook for nearly any purpose such
as creation of derivative works, reports, performances and
research. Project Gutenberg eBooks may be modified and
printed and given away—you may do practically ANYTHING in
the United States with eBooks not protected by U.S. copyright
law. Redistribution is subject to the trademark license, especially
commercial redistribution.

START: FULL LICENSE


THE FULL PROJECT GUTENBERG LICENSE
PLEASE READ THIS BEFORE YOU DISTRIBUTE OR USE THIS WORK

To protect the Project Gutenberg™ mission of promoting the


free distribution of electronic works, by using or distributing this
work (or any other work associated in any way with the phrase
“Project Gutenberg”), you agree to comply with all the terms of
the Full Project Gutenberg™ License available with this file or
online at www.gutenberg.org/license.

Section 1. General Terms of Use and


Redistributing Project Gutenberg™
electronic works
1.A. By reading or using any part of this Project Gutenberg™
electronic work, you indicate that you have read, understand,
agree to and accept all the terms of this license and intellectual
property (trademark/copyright) agreement. If you do not agree to
abide by all the terms of this agreement, you must cease using
and return or destroy all copies of Project Gutenberg™
electronic works in your possession. If you paid a fee for
obtaining a copy of or access to a Project Gutenberg™
electronic work and you do not agree to be bound by the terms
of this agreement, you may obtain a refund from the person or
entity to whom you paid the fee as set forth in paragraph 1.E.8.

1.B. “Project Gutenberg” is a registered trademark. It may only


be used on or associated in any way with an electronic work by
people who agree to be bound by the terms of this agreement.
There are a few things that you can do with most Project
Gutenberg™ electronic works even without complying with the
full terms of this agreement. See paragraph 1.C below. There
are a lot of things you can do with Project Gutenberg™
electronic works if you follow the terms of this agreement and
help preserve free future access to Project Gutenberg™
electronic works. See paragraph 1.E below.
1.C. The Project Gutenberg Literary Archive Foundation (“the
Foundation” or PGLAF), owns a compilation copyright in the
collection of Project Gutenberg™ electronic works. Nearly all the
individual works in the collection are in the public domain in the
United States. If an individual work is unprotected by copyright
law in the United States and you are located in the United
States, we do not claim a right to prevent you from copying,
distributing, performing, displaying or creating derivative works
based on the work as long as all references to Project
Gutenberg are removed. Of course, we hope that you will
support the Project Gutenberg™ mission of promoting free
access to electronic works by freely sharing Project
Gutenberg™ works in compliance with the terms of this
agreement for keeping the Project Gutenberg™ name
associated with the work. You can easily comply with the terms
of this agreement by keeping this work in the same format with
its attached full Project Gutenberg™ License when you share it
without charge with others.

1.D. The copyright laws of the place where you are located also
govern what you can do with this work. Copyright laws in most
countries are in a constant state of change. If you are outside
the United States, check the laws of your country in addition to
the terms of this agreement before downloading, copying,
displaying, performing, distributing or creating derivative works
based on this work or any other Project Gutenberg™ work. The
Foundation makes no representations concerning the copyright
status of any work in any country other than the United States.

1.E. Unless you have removed all references to Project


Gutenberg:

1.E.1. The following sentence, with active links to, or other


immediate access to, the full Project Gutenberg™ License must
appear prominently whenever any copy of a Project
Gutenberg™ work (any work on which the phrase “Project
Gutenberg” appears, or with which the phrase “Project
Gutenberg” is associated) is accessed, displayed, performed,
viewed, copied or distributed:

This eBook is for the use of anyone anywhere in the United


States and most other parts of the world at no cost and with
almost no restrictions whatsoever. You may copy it, give it
away or re-use it under the terms of the Project Gutenberg
License included with this eBook or online at
www.gutenberg.org. If you are not located in the United
States, you will have to check the laws of the country where
you are located before using this eBook.

1.E.2. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is


derived from texts not protected by U.S. copyright law (does not
contain a notice indicating that it is posted with permission of the
copyright holder), the work can be copied and distributed to
anyone in the United States without paying any fees or charges.
If you are redistributing or providing access to a work with the
phrase “Project Gutenberg” associated with or appearing on the
work, you must comply either with the requirements of
paragraphs 1.E.1 through 1.E.7 or obtain permission for the use
of the work and the Project Gutenberg™ trademark as set forth
in paragraphs 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.3. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is


posted with the permission of the copyright holder, your use and
distribution must comply with both paragraphs 1.E.1 through
1.E.7 and any additional terms imposed by the copyright holder.
Additional terms will be linked to the Project Gutenberg™
License for all works posted with the permission of the copyright
holder found at the beginning of this work.

1.E.4. Do not unlink or detach or remove the full Project


Gutenberg™ License terms from this work, or any files
containing a part of this work or any other work associated with
Project Gutenberg™.
1.E.5. Do not copy, display, perform, distribute or redistribute
this electronic work, or any part of this electronic work, without
prominently displaying the sentence set forth in paragraph 1.E.1
with active links or immediate access to the full terms of the
Project Gutenberg™ License.

1.E.6. You may convert to and distribute this work in any binary,
compressed, marked up, nonproprietary or proprietary form,
including any word processing or hypertext form. However, if
you provide access to or distribute copies of a Project
Gutenberg™ work in a format other than “Plain Vanilla ASCII” or
other format used in the official version posted on the official
Project Gutenberg™ website (www.gutenberg.org), you must, at
no additional cost, fee or expense to the user, provide a copy, a
means of exporting a copy, or a means of obtaining a copy upon
request, of the work in its original “Plain Vanilla ASCII” or other
form. Any alternate format must include the full Project
Gutenberg™ License as specified in paragraph 1.E.1.

1.E.7. Do not charge a fee for access to, viewing, displaying,


performing, copying or distributing any Project Gutenberg™
works unless you comply with paragraph 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.8. You may charge a reasonable fee for copies of or


providing access to or distributing Project Gutenberg™
electronic works provided that:

• You pay a royalty fee of 20% of the gross profits you derive from
the use of Project Gutenberg™ works calculated using the
method you already use to calculate your applicable taxes. The
fee is owed to the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
but he has agreed to donate royalties under this paragraph to
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation. Royalty
payments must be paid within 60 days following each date on
which you prepare (or are legally required to prepare) your
periodic tax returns. Royalty payments should be clearly marked
as such and sent to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation at the address specified in Section 4, “Information
about donations to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation.”

• You provide a full refund of any money paid by a user who


notifies you in writing (or by e-mail) within 30 days of receipt that
s/he does not agree to the terms of the full Project Gutenberg™
License. You must require such a user to return or destroy all
copies of the works possessed in a physical medium and
discontinue all use of and all access to other copies of Project
Gutenberg™ works.

• You provide, in accordance with paragraph 1.F.3, a full refund of


any money paid for a work or a replacement copy, if a defect in
the electronic work is discovered and reported to you within 90
days of receipt of the work.

• You comply with all other terms of this agreement for free
distribution of Project Gutenberg™ works.

1.E.9. If you wish to charge a fee or distribute a Project


Gutenberg™ electronic work or group of works on different
terms than are set forth in this agreement, you must obtain
permission in writing from the Project Gutenberg Literary
Archive Foundation, the manager of the Project Gutenberg™
trademark. Contact the Foundation as set forth in Section 3
below.

1.F.

1.F.1. Project Gutenberg volunteers and employees expend


considerable effort to identify, do copyright research on,
transcribe and proofread works not protected by U.S. copyright
law in creating the Project Gutenberg™ collection. Despite
these efforts, Project Gutenberg™ electronic works, and the
medium on which they may be stored, may contain “Defects,”
such as, but not limited to, incomplete, inaccurate or corrupt
data, transcription errors, a copyright or other intellectual
property infringement, a defective or damaged disk or other

You might also like