Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 57

Romain Gary 1st Edition Dominique

Bona
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/romain-gary-1st-edition-dominique-bona/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Latium I 1st Edition Romain Lucazeau

https://ebookstep.com/product/latium-i-1st-edition-romain-
lucazeau/

Une sale Française 1st Edition Romain Slocombe

https://ebookstep.com/product/une-sale-francaise-1st-edition-
romain-slocombe/

La nuit du faune 1st Edition Romain Lucazeau

https://ebookstep.com/product/la-nuit-du-faune-1st-edition-
romain-lucazeau/

Rivière fantôme 1st Edition Dominique Botha

https://ebookstep.com/product/riviere-fantome-1st-edition-
dominique-botha/
Geiger 01 1st Edition Geoff Johns Gary Frank

https://ebookstep.com/product/geiger-01-1st-edition-geoff-johns-
gary-frank/

Geiger 02 1st Edition Geoff Johns Gary Frank

https://ebookstep.com/product/geiger-02-1st-edition-geoff-johns-
gary-frank/

Season for Surrender Theresa Romain

https://ebookstep.com/product/season-for-surrender-theresa-
romain/

Season for Temptation Theresa Romain

https://ebookstep.com/product/season-for-temptation-theresa-
romain/

Latium INTÉGRALE 1 et 2 1st Edition Romain Lucazeau

https://ebookstep.com/product/latium-integrale-1-et-2-1st-
edition-romain-lucazeau/
R._OMAIN QARY

Dominique Bona

Fransızca Aslından Çeviren


Ertuğrul Efeoğlu
••Gefrika

RomainGary
Dominique Bona

Orijinal Adı
Romain Gary

Kasım, 2017

ISBN

978-605-82672-6-8

Fransızca Aslından Çeviri


Ertuğrul Efeoğlu

Editör
Önder Yetişen

Mizanpaj ve Kapak Tasanmı


Tefrika Tasarım

Redaksiyon ve Son Okuma


Ayşe Ceren Çelik - Behlül Berk Parça

Tefrika Yayınlan
Adres: Osmanağa Mah. Nüzhetefendi Sok.
No. 18 Kat: 5 Kadıköy /İstanbul
Tel.: 0216 345 83 85
Sertifika No. 30373

Baskı
Deniz Ofset Matbaacılık
Adres: Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin iş Merkezi
No. 403/2 Topkapı /İstanbul
Tel.: 0212 613 30 06
Sertifika No. 29652

Kitapta yer alan yazıların yayın hakları saklıdır. Yazılar, yayıncının izni olmadan
kısmen veya tamamen basılamaz, çoğaltılamaz ve dijital ortama taşınamaz. Ayıptır.

f - @
tefrikayayinlari tefrikayayin tefrikayayinlari


info@tefrikayayinlari.com www.tefrikayayinlari.com
Babama...
Dominique Bona
(29 Temmuz 1953, Perpignan, Fransa)

Roman ve biyografi yazandır. Romain Gary adlı yapıtıyla


Academie Française'in biyografi büyük ödülünü, Malika adlı
yapıtıyla Interallie ödülünü, Le manuscrit de Port-Ebene adlı
yapıtıyla l 998'de Renaudot ödülünü almıştır.

Ertuğrul Efeoğlu
(1951, İstanbul)

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Fransız


Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi . Marguerite Duras üzerine
yaptığı Doktora tezini İstanbul Üniversitesinde Tahsin Yücel
yönetiminde gerçekleştirdi. İnönü Üniversitesi ile Uludağ Üni­
versitesinde görev yaptı. Yıldız Teknik Üniversitesinde öğre­
tim üyesi olarak çalışmayı sürdürmektedir. Milliye t gazetesi
ile Milliyet Sanat dergisinden iki ayn ödül aldı . Dergilerde ve
gazetelerde deneme, öykü, eleştiri türlerinde yazılar yayımladı,
çeviriler yaptı.
İçindekiler

Bir Paryanın Gençliği ................................................................. 11


Rus Bilmecesi ............................................................................. 29
Avrupa Oteli'nde ........................................................................ 47
Özgür Fransız Yurttaşı .............................................................. 61
.

Gökte Serüven ............................................................................ 87


Lesley 105
Paris Güldürüsü .......................................................................... 113
Karadeniz Kaygılan ................................................................... 119
Ortak Pazar Gemisinin Amban ................................................. 135
Ayı Çukurunda ........................................................................... 149
Amerika'da İlk Adımlar 155
"Bay" Blanch .............................................................................. 177
La Paz'da Bir Bomba ................................................................. 181
Los Angeles'ın Işıklan ................................................................ 197
Y ıldınm Aşkı .............................................................................. 217
Boğa ile Akrep ............................................................................ 23 l
Kopmalar 245
Şu Ayrıksı Kuşlar 253
Sığınmalar 269
Hayali İkinci Baba......................................................................... 275
Ak Köpek ileKara Panter 29 l
Kadınlar ve Yolculuklar 305
Baron............................................................................................. 325
Karnaval.. ...................................................................................... 3 3 l
Fantastik Bir Güldürü . ................................................................... 35 l
Kendi Ağına Düşen Kişi................................................................ 373
Çağdaş Başkente Elveda ................................................................ 39 l
Bir Çocuk-Kadının Ölümü ........... .. ...... ....... ...... ....... ..... .....
. . ... . .. . . 399
Kendi Gölgeleri Tarafından Büyülenen İllüzyonist....................... 405
lnvalides'te T ören .......................................................................... 423

Teşekkür 429
"Onun düşü . . . Bunu bir düşte mi
Görüyor yoksa? Yoksa Yaşamımız
Bir hiç mi, yalnızca bir düş mü?
Gökyüzünün yeryüzüne yaptığı bir şaka mı yoksa?"

Puşkin / Tunç Atlı


ROMAINGARY

Bir Paryanın Gençliği

İ nce, uzun boylu, koyu renk tenli, açık renk gözlü, düşlem­
lerini Baie des Anges'da 1 gezdiren bir yeniyetme. Güney
Fransa onu kendine bağlamış. Çocukluğunun korkunç kış­
larıyla karşılaştırınca ona cenneti çağrıştıran bir iklimin ola­
ğanüstü gösterişini, o iklimin güneşini seviyor. Adı Romain
Kacew, on beş yaşında, Yahudi, yoksul, yetim; l 927 'de, en
çok iki yıl önce Polonya'dan gelip annesiyle Nice kentine
sığınmış. Wilno'da, Varşova'da yaşadığı savaşın acı anılan
bu kıyı şeridinde, insanı bir serap gibi şaşırtan göz alıcı çev­
renin görünümü önünde siliniyor. Côte d'Azur'ün hurma
ağaçları, begonvilleri, yaseminleri . . .
Doğu'da doğmuş olan Romain Kacew, Güney'in bu
kentine, krem şanti gibi ak sarayların önüne limuzinlerin
prensesleri, dansçıları, sinema ve sahne yıldızlarını getirip
bıraktığı, bu hem canlı hem uyuşuk, sevinçli, çiçekli, geveze
kente bağlanmış. Burada düşlem, elin uzanabildiği yerde­
!. Fransa'nın güneyinde Nice ile Antibes-kentleri arasında uzanan, adını
benekli balıklanndan (anges de mer) alan koy.
DOMINIQ1JE BONA

dir, çünkü deniz, gökyüzü ve kentin ışıklan masalsı umutlar


yansıtır. Romain'e artık hiçbir şey Akdeniz'in suyunda yü­
züp ceket omuzda, kafasında uçuk düşlemlerle dalgakıra­
nın oralarda gezip dolaşmaktan daha güzel görünmez.
Bir İtalyan gibi esmer olmasına karşın, Côte'da insan­
lar onu hiç ikirciksiz, bir Türk sanırlar. Bakır rengi teni,
çıkık elmacık kemikleri, badem gözleri uzak güney ülkele­
rinin ha_lklannı çağrıştırır hemen. Daha doğrusu bir Moğol
gibidir. insanı şaşırtan bakışları vardır; açık renk, neredeyse
saydam, çok tatlı bir maviyle hareli, ağır gözkapaklarının
altına gizlenmiş maviye çalar büyüleyici gözleri, kökeni­
nin gizemini ilk anda ortaya çıkarmaktadır. Romain Ka­
cew yakışıklıdır, ama onun yakışıklılığı Fransa'ya yerleşmiş
olan o pis yabancılara özgü bir yakışıklılıktır. Kimi kez bir
sövgü duyduğu olur. Geçmişi gizemliyse de sert çizgileri,
kalın boynu, iri dudaklı yüzü her şeyini Doğu'dan almıştır.
Dahası, mavi gözleri Zaporojeli bir Kazak'ın ya da Cengiz
Han'ın gözleri gibi olabilmektedir.
Blazer ceket giyer, boyunbağı takar. Yoksuldur, o yüz­
dt'n davranışla nna Özt'n göstnir, mf'tdiksiz bir göçmene
benzemekten özellikle korkar. Kendine iyi bir delikanlı ha­
vası verir, filmlerdeki briyantin saçlı kahramanlara hayran­
dır, . giyim kuşam inceliğini bütünlediğini düşündüğü eski
bir lngiliz yağmurluğu alır bit çarşısından.
Nice'te, Shakespeare Bulvan'ndaki iki odalı bir dairede
yalnızca iki ay yaşamıştır. Yurdu bir oteldir, tıpkı kentteki
gibi her soydan, her ülkeden gelen insanların yaşadığı Mer­
monts Otel-Pansiyonu. "Deniz gibi ve aynı zamanda dağ
gibi . . . " der kendisi. Günümüzde François-Grosso Bulvarı
olan Carlonne Bulvan'nın 7 nolu binası, Dante Caddesi
kavşağında, krem renkli, ön yüzünde sıradan bir 1 900 ya­
zan uzun yüzeyden başka hiçbir özelliği olmayan, yedi katlı
kocaman bir yapı. Romain oranın giriş katında, pencereleri
küçük bir bahçeye bakan geniş bir oda tutar.
ROMAIN GARY

Annesiyle birlikte yaşar. Bayan Kacew bir aile fotoğra­


fında, ince uzun, iri yapılı ama epeyce zayıf bir kadın ola­
rak görünmektedir. Kırk altı yaşındadır, kırlaşmış saçlarını
topuz yapmakta, külrengi ya da açık mor gösterişsiz giysiler
giymektedir. Sürekli olarak çok sert içimli mavi Gauloise
sigara içmektedir. Boşanmış, belki de dul kalmış bir kadı­
nın yan yas rengini taşıyan giysileri içinde, erkeksiz bir ka­
dındır. Bununla birlikte biricik oğlunu yılmadan yetiştiren,
hfila güzel bir kadın. Gözleri yeşil. Adı Nina.
Servetini Doğu'ya yatırmış varlıklı bir Litvanyalı olan
Mermonts Oteli'nin sahibi, Nina'yı otel müdürü olarak
atar. Nina, yoksulluğa karşı sürdürülen uzun bir yanşın
sona erdiği o otelde artık kendi evinde gibidir. Sonunda,
devrimlerden ve yoksulluktan kurtulmuş olarak, kendisine
çatı katında havasız, en küçük odayı ayırırken, oğlunu otele
bir prens gibi yerleştirmiştir. Özellikle İngiliz ya da Belçi­
kalı yolcuların geldiği bu uğrak yeri, bu sıradan, bu sade
pansiyon Nina ile Romain'in demir atıp yerleşme yeri olan
Nice'teki biricik ve gerçek evleri olmuştur. Delikanlı, pan­
siyona gelenlerin işlerine doğal olarak karışmamaktadır.
Arada sırada bavul taşıdığı ya da müşteriye anahtar verdiği
oluyorsa da zamanının çoğunu odasına kapanıp kitaplarıy­
la, defterleriyle geçirmektedir.
Nice'in bir mahallesinde Kiev ya da Saint-Petersburg
özlemi yaşatan bu otel, türlü dil ve ağızlarla, özgün renkler­
le dolu bir adadır. Gezinti yeri Promenade ile Pare lmperial
arasında kalan, Ortodoks kilisesi ve çarların eski konutları­
nın çevrelediği bir alanda, soylu, burjuva, bakkal, avukat,
nedime, sanatçı, her konumdan Rus ve hatta Nina'nın ta­
nıdığı bir Grandük, dinsel göstergelerini ve semaverlerini
bir araya getirmişlerdir. En varlıklılar yukarılara, kilisenin
türkuaz ve altın renkli kubbelerinin çevresine yerleşmişler.
En yoksulları beride, denize yakın yerdeler. Mermonts Pan­
siyonu ikisinin ortasında yer alıyor.

13
DOMINIQYE BONA

Romain oradakilerle -Çar ordusunun eski subayı Al­


bay Aprelev, yaşlı Bayan Bilderling ya da Prenses Canta­
cuzen- Rusça konuşur. Prenses Cantacuzen pintilik edip
Dante Caddesi'ndeki Washington adlı kahvenin üstünde bir
yere yerleşmiş, kendisine Windsor Düşesi Wallis'in arma­
ğan ettiği altından bir dört yapraklı yoncayı boynuna tak­
mıştır. Ama bu sürgünler topluluğunda, Kacew'lerin özgün
bir konumu vardır.
Her şeyden önce onlar Yahudi'dir. Bu da kendi arala­
rında bütün arkadaşlık bağlarının kurulduğu yer olan kili­
seye giden ve Rus da olsalar bütün Yahudilere karşı körü
körüne güvensizlik ve aşağılama gösteren Ortodoks toplu­
lukların onları dışlamalarına yetmiştir. Onlarla sokakta se­
lamlaşsalar bile, evlerinin kapılarını onlara kapatmışlardır,
anlan Caucade Mezarlığı'na bile almamaktadırlar. Yahudi­
ler başka yerlere, dağda bir yerlere gömülmektedir.
Romain ve Nina Kacew hiçbir dinin gereğini yapma­
maktadır. Deloye Caddesi'ndeki sinagoga da gitmezler. Nüfus
kaydına göre Yahudidirler ama kendi dinlerinden olan öbür
aİlt'lt'rlt' kaynaşmaya çalışmazlar. Nina Kact>w sonımı çöz­
müştür: Tanndan söz etmemekte ve kökenlerini anımsatmak­
tan kaçınmaktadır. Dahası, belki de o kökenleri unutturmaya
çalışmaktadır. Romain'e gelince, henüz bir yeniyetme olan Ro­
main, farklılıklarından övünç duymayı bilmemektedir daha.
Nice'teki Ruslar, Rus topluluğu içindeki Yahudiler, Ya­
hudilerin içindeki tanrıtanımazlar . . . K� cew'ler hiçbir oy­
mağa, hiçbir topluluğa bağlı değildirler. ikisi yalnız başları­
na, sürgün kardeşliğinin dışında, birbiri için yaşamaktadır.
Çünkü Nina ile Romain'i öbür Rus göçmenlerden ayı­
ran, dinsel inançlarından çok, onlardaki Fransa'yla bütün­
leşme arzusudur. Nanssen pasaportu onlan hfila yurtsuz
sınıfına koymaktadır, ne var ki konu komşu Ruslar Büyük
Rusya'nın, Rusya'nın görkeminin, Rusya'nın gelenekleri­
nin düşlerini kurmayı sürdürürlerken, Kacew'ler Mosko-

14
ROMAIN GARY

va'yı, Wilno'yu, Varşova'yı unutmak istemektedirler. Geç­


mişleri, anlan ülkelerine özlemden kıvrandırmayacak denli
kötüdür. Buraya daha iyi bir yaşam istenciyle gelmişlerdir.
Bu yüzden, gözlerini bütün umutlarıyla İ nsan Haklan ve
Özgürlükleri ülkesinin kendilerine söz verdiği geleceğe dik­
mişlerdir. Romain kimi kez bulanık bir soy sop duygusuyla
damarlarında Tatar ya da Çingene kanının aktığım duyum­
sasa da başka bir gelecek düşlememektedir. Bir gün gelecek
Fransız olacaktı. Aslında istediği vatandaşlığı ona vermekte
öyle çok gecikmeselerdi şimdiye olmuştu bile. Sürgüne gö­
türen aşamaları artık anımsamak istemiyor. Romain, gele­
ceğe ilişkin bütün tasarımlardan kopup Nice'e büyük bir
sığınma kentiymişçesine üşüşenler arasında, daha o zaman­
dan iyi bir Fransız genci olmuş olarak yerleşmeye çalışmak­
ta ve yitirilmiş ülkelerinden kesinlikle söz etmemektedir.
Nina onu Fransa sevgisiyle yetiştirmiştir. Fransızca ko­
nuşmayı ona öğreten, daha Wilno'dayken Fransız ulusal
marşı La Marseillaise'i kendisine belleten odur. Nina, 1 9 1 4
ve 1 9 1 7 yıllarının sıkıntıları sırasında ve Polonya'da yoksun­
luklar içinde yaşarlarken Fransa')'l imgeleminde hep haşa­
n ve mutluluk düşünceleriyle bağdaştırmıştır. Kendisinin
yoksun kaldığı özlemleri, tutkuları oğluna yöneltmektedir.
O özlemler, o tut�ular öylesine yüksek, öylesine çılgındırlar
ki görünüşe göre Ispanya'da şato kurmaya benzemektedir.
En sıkıntılı anlarda bile Romain'in geleceğinden hiç umut­
suzluğa düşmemiştir. Taşkın bir sevgiyle sevdiği oğlunun
ilerde öğretim üyesi ya da Fransa büyükelçisi olması için
her türlü özveriye hazırdır.
Bu yüksek rütbeleri beklerken, Romain Nice'te hala bir
Polonya Yahudisi, toplum dışı pis bir yabancıdır. Lisedeki
en iyi arkadaşları, adlan Fransızca olmayan Kardo-Ses­
soeff, Glicksmann ya da Ziegler'dir. Onlar da onun gibi
göçmendir. Jeanne d'Arc'ın ve Victor Hugo'nun ülkesinde,
Kacew adı da yabancı bir addır. Romain, ayağım Fransa

15
DOMINIQYE BONA

toprağına basar basmaz kimlik değiştirmeyi düşler. Alacağı


öç bir tane değildir.
Yazlığa çıkan Orta Avrupa milyarderlerinin sıkça gel­
dikleri Fransız Rivierası'nın güneşli ve ışıltılı görünümü,
daha sert, daha tiksinç bir gerçekliği güçlükle örtüp giz­
ler. Romain Nice'te uzun süre yokluk çekmiştir. Buradaki
yoksulluk Wilno'dakinden daha azdır, Varşova'dakinden
daha azdır, ama Romain buraya yeniyetmelik yaşında
geldiği için, yo�ulluğu daha bilinçli olarak, daha hınçla
duyumsamıştır. ilk aylarda, ülkelerindeki yıkımlardan kur­
tarabildikleri semaveri ve birkaç gümüş parçayı satmakta
annesine yardım etmek için Nina'ya kentteki sıkıntıların­
da, eski takılar alınıp satılan yerlerde eşlik etmiştir. Boşuna
çaba! Nina ayakta kalabilmek için en düşük işleri kabul
etmek zorunda kalmıştır. Kuş-köpek barınağında işe başla­
mış, orada köpeklerin temizliğini yapmış, ortalık işleri gör­
müştür. Güzel olduğundan ve yüksek tabakadan bir kadın
gibi davrandığından Hotel Negresco'da küçük bir vitrin
tutmayı başarmıştır. Orada komisyon ödeyerek otel müş­
tf'ıilf'ıinf' hoyunhağı, ful ar, parfüm satmış , daha sonra takı
işportacılığı yapmıştır. Kendini düşmüş bir Rus soylusu gibi
gösterip yaradılışındaki davranış inceliğini de kullanarak ve
aynca Fransızcada bile edinemediği gündelik konuşma di­
lini -çünkü Fransızcayı dilbilgisi kurallarına sıkı sıkıya bağlı
kalarak konuşmaktadır- Rusçada kullanıp Rusça ağız takli­
di yaparak, satılacak mallarını sergilemek için dört ve beş
yıldızlı Winter-Palace, Hermitage, Negresco otellerinin en
zengin müşterilerinin kapılarını çalmaya gider.
Çoğu kez para yoktur. Ama Romain açlık nedir bilmez.
Nina kendisini etten yoksun tutsa da onun yemeklerinde
her zaman et vardır. Nina ona her şeyi adamaktadır. Öyle
olmakla birlikte yaşam Romain'e bir anda tehlikeli ve kı­
rılgan gibi, otel kapıcılarının tehditleri karşısında Nina'nın
hünerine bağlı gibi görünebilmektedir. Otel Mermonts'da

16
ROMAIN GARY

artık güvendeyken bile, yazgısı, hiçbir şeyden hiçbir zaman


zaten yakınmayan annesinin iş yapma gücüne, çalışıp çaba­
lamasına bağlıdır.
Nina şeker hastasıdır, birçok kez hipoglisemi komasına
girmiştir, günlerini insülinle açıp insülinle bitirmekte, "Şe­
ker hastasıyım. Beni baygın durumda bulursanız çantam­
daki küçük şeker keselerinden bir tanesini lütfen ağzıma ko­
yun. Teşekkür ederim." diye yazan bir etiketi mantosunun
yakasına iğnelemeden sokağa hiç çıkmamaktadır. Hastalığı
onun ne çalışmasına ne de gülümsemesine engeldir. Her
sabah saat altıda ayaktadır, Mermonts'un alışveriş işlerini
gören, yemek listesini düzenleyen, odaların dağılımını ya­
pan, az sayıdaki otel çalışanını -işlerin iyi olduğu yıllarda
dört kişi- yöneten, hesabı tutan odur. Nina, pansiyonun
merdivenlerinden, özellikle de merdivenin bodrum katta­
ki mutfağı yemek salonuna bağlayan dimdik bölümünden
günde yirmi kez döne döne inip çıkarken görülür.
Kapılan Otel Mermonts'a iki adım uzaklıktaki Buffa
Çarşısı'ndaki balıkçı, peynirci, manav takımının genç ku­
ş aktan olanları, otelin alışverişi için eskiden her gün gelip
alınacakları kendisi seçen Nina Kacew'in yüzünü unut­
muşlar. Pantaleoni, Renucci, Buppi, Cesari, Fassoli . . . Sa­
tıcıların tezgahlara konmuş İtalyanca adlan kulağa ken­
disininkinden daha Fransızcaymış gibi gelmiyordu, ama
onlar kendisine bildik tanıdık görünüyorlardı, arkadaş ol­
muşlardı. }$uffa Çarşısı'na renkleri, kokulan, kendisini her
günkü işlerin tatsızlığından sıyıran ve Mermonts'un kapalı
dünyasından bir parça çıkaran bağırış çağınşlan nedeniyle
bir bayram yerine gider gibi gidiyordu. Nina'nın yakın ar­
kadaşı yoktu.
Sıkılgan ve dahası yabansı bir kişi olan Romain, ken­
disine hala küçük bir çocuk gibi boyun eğdiği bu yürekli ve
gururlu annenin gölgesinde büyür. Romain'in Rus arkadaşı
Kardo-Sessoeff, "Yahudi bir anne; önünde eğilinen ve bas-

17
DOMINIQYE BONA

kıcı, tuttuğunu koparan ve baskın" diyecektir. Nina haşan


kazanması ve kendisini aşması için Romain'i arkasından it­
mektedir. Romain kendisinden istenileni saygı gereği oldu­
ğu ölçüde sevgiyle de yerine getirir. Çünkü Nina'yı güçlük
içine çalışmaya tutsak eden adaletsizlikten acı duymakta,
ona yardım etmeyi istemesine karşın, onun isteklerini ye­
rine getirmekte kendini yetersiz görmektedir. O, güçlükle
ayırt ettiği bir geleceğe doğru uzanan ve oraya nasıl yana­
şacağını bilmeyen bir ergendir. Hiç kimseye açmadığı tasa­
nmlan ve bir kaygısı üzerine yoğunlaşmış, ciddi bir ergen.
Koşar, yüzer, böyle sporlar yaparak içini boşaltır. Plaj­
da bir deniz sporlan kuruluşu olan Grande Bleue'nün yüzme
hocası onu şampiyon yapmak ister. Gerçekte o, dalgalann
üzerindeyken öcünü almakta, hıncını öyle çıkarmaktadır.
Epeyce sakıngan, epeyce sakin görünümlü olmakla birlikte,
içinde öfke ve şiddet vardır. Bir gün, annesi ödeme yapama­
dığı için dükkanının kapısını annesine kapatan bir satıcıyı
tokatlar. Başka bir günse Nina'ya söven bir bakkalı tokatlar.
Son olarak semtteki Ruslann kendi dillerinde enfeksiyon anla­
mma gel('n :;:,araza sözcüğünden türeterek Zarazoff adını tak­
tıklan bir tefeciyi eşek sudan gelinceye kadar döver. Zarazoff,
Kacew'lerden alacağını istemek üzere gelince Romain onun
üzerine atılır, onu döver ve sokağa atar. Zarazoff bir hafta
sonra öldürülmüş olacaktır! Cinayet işlendiği sırada kendisi­
nin Grasse'taki pinpon turnuvasında bulunduğunu kanıtla­
yamadığı için polisçe üç kez sorguya çekilmiş olan Romain'in
yaşam çizgisi, adli sicil yoluna öylece geçmiş olur.
Romain Kacew, şiddete başvurmasıyla ve umutsuzlu­
ğuyla Côte'un başkaldıranlan ve genç aylaklan ile kendisi
arasında kurulabilecek bir benzerlikten daha çoğunu gös­
termektedir. Arkadaşı Glicksmann'la birlikte banka soyma,
hali vakti yerinde olanlara tiyatro ya da kumarhane çıkı­
şında saldırma planlan yapmaktadır . .. Çok sonra Romain
Gary'nin Grand Vestiaire adlı romanının anlatı kişisi olan on

18
ROMAIN GARY

dört yaşındaki kindar serseri Luc Martin, Romain Kacew'i


yoksunlukları ve hırçınlıklarıyla anımsayacaktır.
Aşın öfke bir üreteçtir, Nice de Romain'e öfkelenilecek
yeni konulan durmadan vermektedir. Tenis oynamayı -tenis
bir burjuva sporudur- düşler. Bir kankası ona bir raket ver­
miş ve oyunun temel kurallarım öğretmiştir. Ama Pare lmpe­
rial'daki tenis kulübünün üyelik ödentileri onun olanaklarım
çok aşmaktadır, bu yüzden o güzel tenis kortlarına giremez.
Büyük yasak! Nina duruma el atar. Bastonuyla Parc'a dek
çıkar, soluk soluğadır ama bastonunu elinde bir silah. gibi
kaldırmıştır, kulüp başkanından, oğlunu kulübe almasını is­
ter. Kuşkusuz, kendisi Romain'in yeteneklerine güvenmekte­
dir . . . Başkandan oldukça kuru bir karşılıktan başkasını ala­
mayınca ünlü hasır şapkasından tamyıverdiği İsveç Kralı'na
bile bağırıp seslenir. Kral, Côte'a sık sık gelenlerden biridir
ve çok iyi bir tenis oyuncusudur. Nina -ilerde Fransa şampi­
yonu olacak olan- oğlunun davasını savunur. Nina'da hiçbir
kompleks, hiçbir sıkılganlık yoktur, tutkuları bu tür duygula­
n ona yasaklamıştır. Romain'se annesinin tersine utançtan
ölmektedir. Kral V. Gustave kendi çalıştırıcısıyla karşılıklı
birkaç top çevirmesini ister sonunda Romain'den. Romain,
kralın tenis çalıştırıcısıyla karşılıklı top oynarken gülünçtür,
ağlanacak durumdadır, debelenip durmaktadır ama yılmaz.
Acıya sonuna dek katlanacaktır. Gülüşme sesleri havada uç­
maktadır. Kral V. Gustave kımıldamadan bakmaktadır. Bu
gösterinin sonunda, kulüp başkanım yanına çağırır ve Roma­
in'in üyelik ödentisini kendisinin karşılayacağım söyler. Nina
sevinçten uçmaktadır, Romain en iyisidir. Ama Kacew, aya­
ğın1 Pare Imperial'a hiç basmayacaktır. Stadyuma gidip topu
duvara karşı oynayacak ya da plajda hayali bir filenin iki ya­
nında top çalışacaktır.
Öç alma arzusu onu kanatlandırmak.tadır. Bir tek
tutkusu vardır, o da başarmak, Nina'mn bütün dileklerini
yerine getirmek için -çabuk başarmak- ve sonunda, içinde
DOMINIQYE BONA

beslediği sonsuz tutkuların tepesine yükselmek. Annesinin


geniş ve verimli imgelemi altın ve ışık görünümlü olağa­
nüstü bir bahçe kurmuştur ona, bu bahçe onların sığınağı,
avuntusudur. Romain, Nina'nın gülümsemesiyle kendini
koyuverir, içi rahatlar, annesi yarınları betimlerken bir ka­
hin gibidir. Kendilerini henüz tanımayan bu ülkedeki ün ve
servetin varlığını sürekli olarak Romain' e haber vermekte­
dir. Bu ülkede oğlunun kendini sırasıyla büyükelçi, general
ya da Olimpiyat Madalyalı bir sporcu olarak göstereceğini
öngörmekt� dir. . . Sevgi, yaşlanmakta olan, sağlığı kırılgan
bu anneyi Iskandinav söylencelerinin ışık saçan savaş tan­
rıçası Walkyrie'ye dönüştürmektedir. Yıldızlara, şansa, Wil­
no'nun çoktanrılılık dönemi perilerinin koruyuculuğuna
inanmakta ve tek bir tanrıya, yani oğluna iman etmektedir.
Romain, her şeyden çok sevdiği bu gururlu annenin gözün­
den düşmemek için olanaksıza karşı bahse girer: Bir gün
büyük ve ünlü bir adam olacaktır.
Dünyaya beslediği kin ve yoksulluklarının etkisiyle en
öfkeli başkaldırı ve kargaşa nöbetlerini yaşarken, annesine
karşı yumuşak ve sevgi dolu olan hu yt>niyetme kendisine
biçilen yazgının kalıbına girmeye razı olur. Bu kalıp, madal­
yaların ve üniformaların konformist ve burjuva dünyasıdır.
Gambetta Bulvarı'nın bakkalları. gülsünler bakalım, o belki
de öğretim üyesi olacaktır . . . Kimi kez öfkeyle soluğu kesil­
diğinde denize dalmaya gider ve deli gibi yüzdükten sonra
yatışmış düşlerle kıyıya çıkar.
Romain Kacew, yeteneklerini tanımlayamamıştır
daha, bir değeri olup olmadığını bilmemektedir, ama içi
tutkularla doludur. Yönelimlerini bir araya getirip tartacak
bilinci yoksa da bütün çarpışmalara hazırdır.
Nice'te gündelik yaşam büyüden yoksun değildir. Sha­
kespeare Caddesi 'ne, ardından Carlonne Bulvarı 'na, Ro­
main'in okul dönüşlerinde Nina'nın kendisine pencereden
salladığı gizemli para ödeme havaleleri gelmektedir. O
ROMAIN GARY

küçük mavi kağıtlar uğurlu günlerin belgeleridir. Nereden


ve kimden geldikleri bilinmeyen o havaleler eve biraz bol­
luk ve bir güven havası getirirler. Nina hafiflemiş görünür,
Romain'e sarılır, mavilikten başının dönmesi için gözlerini
gökyüzüne çevirir, Çigan müzisyenleri dinlemesi için Ro­
main'i Hotel Royal'e götürür.
Promenade'daki o ak otel her akşam Rus eğlenceleri­
nin gösteri yeridir. Terasta bir orkestra, acımasızlıkların ya­
şama tutkusundan koparamadığı bir göçebe toplumun eski
nakaratlarının özlem dolu, dokunaklı havalarını çalmakta­
dır. İ çki şarkıları, sevgi şarkıları anne ile oğlunu bir coşku ve
mutluluk düşlemine daldınrlar. Romain'in yakalayamadığı
bütünlük duygusu o zaman ona elle tutulur ve neredeyse
içine girilebilir bir şey olur. Yoksunlukları onu daha az bu­
naltır. Müzik, yeryüzü ağırlıklarından, ilk coşkularını hala
engelleyen zincirlerinden onu kurtarır. Anne ile oğul göste­
riden sonra denize karşı otururlar. Anne çantasından esmer
ekmek ve Malossol hıyarı çıkarır, birlikte mutluluk içinde
sessizce yerler.
Rus hıyarı da denilen o salatalıkların şaşılacak etkile­
ri vardır, insana sevinç verip yatıştırır, Çigan şarkıları gibi
insanın içine su serpip ferahlatırlar. Romain Gary, kökle­
rinden kopan ve kendisinin bütün göçebeliklerine tanıklık
etmiş eski bir dost gibi o salatalıklara bütün yaşamı boyun­
ca bağlı kalacaktır.
Yüzü görünmeyen bir sihirbazın Alaaddin lambası sa­
yesinde Nice'e kimileyin ilginç armağanlar gelir, örneğin
Romain'in binip bütün kentte dolaştığı, turuncu renkli, göz
alıcı şu Thomann yarış bisikleti gibi. Hiç kuşkusuz Romain,
İ ncil'deki hayırsever Samiriyeli2'yi andıran ya da varlıklı bir
2. Yahudilerin Asur kralı il. Sargon tarafından yapılan sürgünü ile bugün­
kü İran ve Harran bölgeleri civarına gönderilmesiyle sonrasında arkala­
rında bıraktıkları topraklara Asur kralı tarafından özel olarak gönderilip
yerleştirilen halk.
DOMINIQYE SONA

koruyucu olan, kendisiyle hep ilgilenen, onu şımartmaya


uğraşan, sonra aylar boyunca Romain'i unuttuktan sonra
gizemli öteberisiyle yeniden ortaya çıkan, kim olduğu ne
olduğu bilinmeyen o maskeli adamı kendine sormuştur. Ni­
na'nın hangi eski kocası, hangi eski arkadaşı ya da hangi
eski sevgilisi Romain'i anımsayabilirdi ki? Para havaleleri
Romain'in merakını uyandırmakta, Romain'i silinip giden
ya da ona yasak olan yüzlere, belirsiz ufuklara doğru sa­
vurmaktadır. Romain, eli açık o gizemli aracı kişinin adını
öğrenmeye hiç çalışmadı. Annesine o konuda hiç soru sor­
madı. Gizemi benimsiyor, yaşamında bir babasının olmayı­
şını yadırgamıyordu.
Mor ya da külrengi giysiler içindeki Nina her türlü süsü
püsü bırakmıştır. Kendisini tavlamaya çalışan son çapkın­
ları geri çevirip serbest kalmış, kendini tümüyle Romain'e
adamıştır. Çay içmekte, Gauloise sigarasını tüttürmekte,
oğlundan başka hiçbir tutku tanımamaktadır.
Oğlu ona Jeanne Lanvin markalı giysiler, pahalı ko­
kular ya da gül buketleri armağan etmek isterdi. Ancak
bunlar yerine, okulda aldığı yüksek notlar onun en güzel
armağanları oldu.
Romain Kacew Nice Lisesinde iyi bir öğrencidir. Hatta
Fransızcada sınıfın en başındakilerden biridir. Daha Fran­
sızcada yeterli değilken ve öbür çocuklarla karşılaştırılınca
öğrencilik düzeyinde önemli bir gerilik gösterirken o ünlü
kuruma beşinci sınıftan kaydolmuş, ertesi yıl onur listesine
girmiştir. Okulun girişindeki camlı panoda 1 929 yılında,
dördüncü yıl B3 grubu içinde şunlar okunabilir:
Onur Listesi
ANDRE Jean, Nice'li
BIZEUL Maurice, Nice'li
DEMAGISTRI Charles, Nice'li
DULEVANT, Edmond, Nice'li
KACEW, Romain, Wilus'lu.
ROMAIN GARY

Wilus diye yazılmıştır, ama utkusundan çok hoşnut


olan Kacew, Polonya kentinin adındaki yazım yanlışlığını
düzelttirmeyi düşünmemiştir. Canı buna pek sıkılmaz . O
gün yalnızca, Charles adlı, tarih-coğrafyada birinci, ma­
tematikte birinci, fen bilgisinde birinci, Fransızcada birin­
ci olup sınıflarının her alanda en üstün öğrencisi olduğu
için Onur Ödülü kazanan Demagistri'yi düşünmüştür.
Romain onun elinden ezberden okuma birinciliğini ko­
parıp almıştır gene de. Ezberden okuma, güç derslerden
biridir. Romain'in, sesleri kusursuz bir durulukla çıkar­
ma yetisi, doğru tonlama ve elini kolunu uygun biçimde
kullanma içgüdüsü, tiyatrodaymış gibi gürleyen parlak
bir sesi vardır. Onun Nina'ya borçlu olduğu bu tartı­
şılmaz yetenek, Baudelaire'i ya da Ronsard'ı herkesten
daha iyi ezbere okuyan kişinin bir tek Kacew olduğunu,
Demagistri'yi bile bir tek Kacew'in geçebileceğini bütün
liseye kabul ettirme olanağı verir ona .
İkinci sınıftayken, Nice'li genç bir yazın öğretmeni
olan Antony Musso, Romain'in Fransızca sınav kağıdı­
nın tüm�nü ışıklı sesiyle okur. Romain, 20 üzerinde 1 7 ,5
almıştır. ikinci gelen Paul Darmon ise ancak 12,5 almış­
tır. Romain'in "Fransızcada parlak" öğrenci ünü artık
sağlamdır.
Birinci sınıftayken ilk Fransızca kompozisyon ödü­
lünü alır. İşte, gerçekleşen büyük düş! Öğretmeni Louis
Oriol bir maluldür. Tekerlekli sandalyesine oturmasına,
kürsüye çıkmasına öğrenciler yardım etmek zorundadır.
Öğretmen Oriol, 1914- l 9 l 8 Savaşının yiğitlerindendir,
yüreği kadar geniş kültürüyle de bir insanseverdir, Ro­
main'e öğütler verir, kendi yazılarını yazması için onu
yüreklendirir, ona XVIII Y üzyıl Avrupasının kapılarını
açar. O yıl, l 932'de, lise bitirme sınavlarının ilkini "orta"

23
DOMINIQYE BONA

dereceyle başarır.
Lisede B Bölümüne yazılır, B Bölümü Moderne
Bölümdür, o bölümde İngilizceyi birinci dil, Almancayı
ikinci dil olarak· okur. Altı yıllık öğrenimi boyunca, son
derece iyi olduğu Almancadan yalnızca bir "aferin kağı­
dı" alır. Bütün öbür derslerde neredeyse sıfırdır. Adı, ku­
rumun hiçbir ödül çizelgesinde, çok şaşırtıcı bir şey ama
beden eğitimi çizelgesinde bile yer almaz .
Felsefe derslerinde, Tours kentinden olan, Bruns­
chwig'in eski öğrencilerinden, üniversite çıkışlı öğretmen
Bay Fouassier'nin verdiği dersler, Romain'ni coşturur.
Kant'ı ve Spinoza'yı yutarcasına okur ve l 933'deki lise
bitirme sınavlarında felsefeden "çok iyi" notuyla başanlı
olur.
Romain Kacew hiç Latince okumamıştır ama Roma
yazınını bilmekte, klasikleri ezberden okumaktadır. Ken­
di seçtiği öğretmenlerle söyleşmeyi sevmektedir ama eski
soneleri, on iki dizeli trajedi dizelerini ya da Aydınlanma
Yüzyılının güzel düzyazılannı okumayı daha çok sev­
mektedir.
Lisede Romain'in çok az arkadaşı vardır. O, bütün
öğrenci topluluklanndan uzak duran, yaban bir ergendir.
Cepleri küçük cep defterleriyle doludur, ders aralarında
ya da matematik, fizik, kimya gibi onu sıkan derslerde
cep defterlerine notlar çiziktirir. Bir vaşak kadar yalnız­
dır. Arkadaşlan ona saygı duyarlar. Arkadaşlanndan iki
ya da üç yaş daha büyük olan Romain'in, yazı yazma
yeteneği ve öbürlerini etkileyen bir olgunluğu vardır. Sı­
nıfça çekilen fotoğraflarda Romain uzun boyuna karşın
birinci sıradadır, öbürleri onun omzuna gelir. Yetişkin bir
erkek gibi, öğretmenlerden daha zarif giyinir. Ü zerinde,
Alain Fournier'nin romanındaki Grand Meaulnes'ün

24
ROMAIN GARY

çok olgun, çok ağırbaşlı havası vardır. Yakın arkadaşları­


nın görüşü ortaktır; Kacew'i severler ama onu aralarına
almak için uğraşmazlar.
Romain gerçekte kendi iç dünyasında, arkadaşlık­
lara kapalı yaşar. Nina'nın çılgınlıklarıyla süslü o gizli
bahçede, seveceği kadınlan, yazacağı kitapları düşünür.
Sonsuz düşüncelerden sonra büyük bir aşık ve büyük bir
yazar olmaya kendi kendine söz vermiştir artık sonunda .
En azından bir Don Juan ve bir Dostoyevski olacaktır!
Alçakgönüllülük onun becerebileceği bir iş değildir.
Romain on dört yaşındayken Bayan Kacew'in yer
taşlarını haftada bir silmeye gelen Nice'li kız Mariettc'i
daha ancak yeni yeni sevmeye başlamıştır. Öpüşüp kok­
laşmaları ona ilk öğreten, Mariette olmuştur.
Lise arkadaşlarıyla birlikte, Paillon'a yakın Saint-Mi-.
chel Caddesindeki geneleve gitmeye karar verir. Gene-.
lev parasını ödeyebilmek için elinde olan ne varsa -teni!;
raketini, Fransızca ödülü olarak kendisine verilmiş olan.
Balzac'ın yapıtlarını- hepsini satar ve elinde olmayant
-Wilno'dan getirdikleri semaveri- rehine koyar. Ama ge·.
nelevin eşiğini aşamaz . Hastalık korkusu vardır, özellik.
le de frengi onun saplantılı korkusudur ve hep de öyl�
kalacaktır. O da tıpkı peri masallarındaki gibi yaşamır1
kendisine bulacağı güzel, ideal ve gizemli kadını bekle..
meyi yeğler.
Annesi onu iki salgına karşı uyarmıştır; biri kesinlikl�
frengi, öbürü de Çingene kadınlar. Kaldı ki Çingene kadı:ıı
sözü Rusların uydurduğu anlayışa göre frengi demektiı:-.
Yavrusunu koruyan bir dişi sezgisiyle onu ömründe ilk kez
Oscar-11 Caddesindeki büyük kiliseye götürüp katmerli bir
önlemle aziz resimleri önünde ona yemin ettirir.
Romain öyle acelecidir ki romanlarının hep son bö-
DOMINIQJ,JE BONA

lümünü yazarak, yani sondan başlayarak işe girişir. Çek­


mecelerinde şiirler, öyküler, tiyatro oyunlan üst üste yığı­
lır. Her türden, her çeşitten metinleri destan ya da ırmak
roman taslaklan izler; onlann da yalnızca birkaç satır­
lan, hep de son satıdan kağıda geçirilmiş olur. Romain
aralıksız yazı yazar. Oğlunun yazmakta olduğu yapıta
kendini vermiş olduğu kanısına varan annesinin izniyle
kendini sık sık okuldaki yoklama defterine yok yazdınr.
Annesinin kendisine armağan ettiği Balzac'ınkine ben­
zer robdöşambnnın içinde odasına kapanıp kalın defter­
lere günler boyu yazılar karalar. O esinli yalnızlıklann
içine, elindeki meyve tabaklan ve parmaklanndaki Gau­
loises'ının dumanıyla sessizce ve yardım etme duygusuy­
la yalnızca Nina girebilir.
Nina, onun çalışmalannı hiç bölmez . Sıkıntılannı ya
da kaygılannı onun üzerine hiç boşaltmaz . Ona ayak­
kabılannı boyamasını bile söylemez . Romain'e verdiği
tek ödev, okuması ve yazı yazmasıdır. Romain, daha yeni
yazdığı tümceleri annesine okuduğu ve annesin de onun
yeteneğinden bir an bile kuşku duymadığı zamanlarda,
ortak geleceklerinin, ortak refahlannın sorumluluğunu
omuzlannda duymaktadır. Bir eleştiri olsun, bir ikircik
olsun gelmez dudaklanna, oğlunun yetenekleri çok yük­
sektir onun gözünde. Oğlunun bulup yazdığı her şeyden
büyülenip kalır. Romain, kendine şiirlerinin basılmış ol­
duğu izlenimini vermek için, onlan matbaa harfleriyle
harf harf yazar.

"Kimi kez kısa pantolonumla masaya oturup göz­


lerimi anneme doğru kaldırdığımda, dünya, sevgi­
mi içine sığdıracak denli büyük değilmiş gibi gelirdi
bana", diye yazacaktır Şefakta Verilmiş Sö"<,üm ı-&r­
dı'da.
ROMAINGARY

Dili dolaşan bir aşık, kitapsız bir yazar olarak Roma­


in Kacew, düşlemlerini üzerine geçirebileceği bir roman
kişisi arayışındadır. Bütün iç sıkıntısı, gençliğinin bütün
ateşi, kibirli ve yoksun yeniyetmelik büyüklenmesi gelip
bir ad arayışı üzerinde toplanır, o arayış, düşlenip y'aratı­
lan kimliklerden şaşırtıcı bir şiirsel güzellik çıkarır!
Racine'den önce ya da Montherlant'dan önce o
adlan alamadığına yanar! Shakespeare adına, Goethe
adına, Victor Hugo adına imrenir. Bütün gün büyüle­
yici adlar çizelgesi çıkarır: ·�exandre Natal, Roland de
Chanteclerc, Vasco de la Fernaye, Romain de Mysore,
Alain Brisard, Romain Cortes . . . " Akşam o adlan onu
büyülcnmişçesine dinleyen Nina'ya okur. O adlara da­
larak yazmaya giriştiği romanı, yarım kalmış öyküyü
unutup adlan en engin yazgıları övüp yücelten roman
kahramanları dizisinden kendine bir yer arar. "Roland
Campeador, Hubert de Longpre, Armand de la Tor­
re . . . "Daha hiçbiri yeterince güzel, yeterince ötümlü
df'ğiklir. Ortaçağ romanlarında olduğu gibi, Roman
Kaccw de kendine yabancı bir Meçhul Yakışıklı, bir Bel
Inconnu'dür daha .
Romain Gary, Nice'te geçen o yeniyetmelik dönemi­
ni yapıtlarının içinde kendisinin en özyaşamöyküsel ro­
manı olarak bilinen, ün ve haşan kazanmış bir yazarın
görüntüsü altında, eski delikanlının bütün sevecenlikle­
rinin, bütün yaralarının kendilerini gösterdikleri Şefakta
Verilmiş Sözüm Jilırdı'da belli belirsiz çizgilerle anlatacaktır
ileride bir gün . Bununla birlikte o yapıtta bir yaşamöy­
küsünün kesin ayrıntılarını aramak boşuna olur. Orada
betimlenmiş olan, baştan çıkarıcılıklarıyla ve yoksulluk­
larıyla Nice dünyasıdır. O öykünün merkezinde yer alan,
seçilmiş birkaç bölüm içinde çok sıkılgan bir kalemle be-

27
DOMINIQYE BONA

timlenmiş bir anne ile bir oğulun birbirinin üstüne titre­


yen, birbirini sahiplenen sevgisidir özellikle.
Nina Kacew, Şafalrıa Verilmij Sözüm Vardı'da yeşil göz­
leri, şeker hastalığı, külrengi mantosuyla görünecektir, ama
Romain bu birazcık silik ve son derece dokunaklı görün­
tüsü dışında onun gerçek tablosunu hiç vermeyecektir. Ne
lisedeki yaşamım, onur çizelgesindeki adım ne de Fransızca
ödülünü anacaktır. Eski arkadaşlarının adlarım yazmaya­
caktır. Renkli anlatımında, yaşayabildiği ve hiç kuşkusuz
geçmişinin üzerine bile bile belli bir belirsizlik koyduğu
olaylar karşısında belli bir geri çekilme göstermiştir.
Öyle olunca, dağılmış anılarının yapbozunu yeniden
kurmak için, yeniyetmelik dönemi arkadaşlarının -Pier­
re Darmon, François Bondy, Sacha Kardo-Sessoeff gibi
sınıf arkadaşlarının, Sylvia ve Rene Agid gibi en yakın
arkadaşlarının, Buffa Çarşısındaki satıcıların ya da söz­
gelimi Cafl Washington'un patronlarının- tanıklıklarına
başvurmak gerekecektir. Mermonts Oteli, ön yüzünü
bugün de korumaktadır ama artık otel de ği ldi r, bahçesi
de yoktur. Buffa Çarşısı, genç kuşak satıcılar Bayan Ka­
cew'i de oğlunu da artık pek anımsamasalar bile hiç de­
ğişmemiştir. Club du Pare lmpirial ya da Hotel Royal yerli
yerindedir. Ve Massena Lisesi arşivi Roman Kacew 'in iz­
lerini, onur çizelgesini, Fransızca ödüllerini doğal olarak
saklamıştır.
Bütün tanıklara göre Romain Gary, yaşamının ro­
manında ne bir şeyi çarpıtmış ne de yalan söylemiştir.
Annesinin onun adına biraz çılgınca kurduğu hemen he­
men bütün tasanmlan bir kabuklu hayvanın kabuğunu
kırdığı gibi bir gün birer birer gerçekleştireceği, ama so­
nuçta acı geçen -okuyup yazmaya ve düş kurmaya adan­
mış- bir yeniyetmeliği, şiirsel bir sisle sarmış olacaktır.

28
ROMAINGARY

Rus Bilmecesi

Annesi ona oralardaki gibi Roman, Romançik ya da Ro­


muşka diye seslenir.
Oralarda, yani Rusça konuşup Yiddişçe dua eden Lit­
vanya Yahudilerinin uzak Avrupasında, anne ile oğlunun
içgüdüsel olarak tabuya dönüştürdükleri, halklarına karşı
çok sert, sefalette ve gaddarlıkta oldukça cömert olan Do­
ğu 'nun o geniş ovalarında. Anne ile oğul, geçmişlerini akıl­
larına hiç getirmezler, Nice'ten önceki yıllarını utanç dolu
bir sessizlikle içlerinde saklı tutarlar.
Ailenin beşiği, Kara Toprak'taki Tuksor ile Kura'nın
birleştiği yerde, Moskova'nın beş yüz kilometre güneyinde,
eskiden Litvanya'ya ait olan bir toprakta, Kursk'tadır. Bak­
kal, hububatçı, dokumacı olan Oweczinski ailesi orada çok­
tandır geleneksel ticaretle, zanaatla uğraşmaktadır. Şafakta
Verilmiş Sözüm Mırdı'ya göre, Nina'nın babası saatçi olmalı­
dır. Nina da 1 883'te orada doğar ama bir başkaldırma eği­
limiyle kendini tiyatroya adamak için on altı yaşındayken

29
DOMINIQYE BONA

atak bir davranışla ailesini terk ederek toplumsal çevresinin


göreneklerini ilk o yıkar.
Nina o sıralarda her akşam Ostrovski'nin, Gogol'un
dramlarını ve kendisinin son gözbebeği olan Arıton
Çehov'un içli güldürülerini alkışlamaya giden, boğazına
düşkün, tutkulu bir halkın yaşadığı, büyük bir tiyatro ate­
şinin yandığı Moskova'ya çıkmak ister. Halk kesiminden,
burjuva kesiminden Moskovalılar Büyük Tiyatro, Mali Ti­
yatro, Tiyatro Korch, Halk Tiyatrosu gibi ya da Stanislavski
ve Nemiroviç Dançenko'nun gelip kurdukları ve gönderinde
Çehov'un ak martı flaması dalgalanan, birincilere göre öncü
tiyatro olan ünlü Artistik Tiyatro gibi özel tiyatroların ve im­
paratorluk tiyatrolarının s<ı.lonlannı doldurmaktadırlar.
Nina, Büyük Rusya'yı dolaşan tiyatro �umpanyala­
nndan birinde rol alır, şatolarda, samanlıklarda, köy mey­
danlarına kurulan cambaz tiyatrolarında oynar. Mesleğini
kendi kendilerini yetiştiren amatörlerle birlikte -onların
aralarındaki en görgülülerin öğütlerine uyarak taşradaki
illerine arada sırada turneye gelen Moskova ve Saint-Pe­
tersburg lu kadın oyuncuların ses ve sahne davranışlarına
öykünerek- öğrenir. Özgür bir kız, bir çingene kızı gibi hok­
kabazların gezgin yaşamını sürdürür. Şarkı söylemeyi, dans
etmeyi, istediği gibi ağlayıp gülmeyi bilir, rollerini ilerde bir
gün bir Iermolova, bir Fedotova olmayı düşleyerek yollar­
da öğrenir. Kursk'taki zanaatkar ailesinin gözünde o, utanç
verici bir duruma düşmüş, birer küçük fahişe, büyük birer
orospu olan tiyatrocu kadınların potinlerine yapışan bir pis­
lik olmuştur. Nina sokak soytarılarının ayrıksı düşlemlerini
küçük burjuva sınıfının saygınlığına yeğlemiştir. Elinde de­
ğildir, tiyatro onun kanındadır.
Yeşil gözlü bir esmerdir, saçlarını ortadan ikiye ayırıp
açık tenli, çıkık elmacık kemikli yüzünün iki yanına tarar.
Boylu boslu, zarif, ince belli, dolgun göğüslüdür; daha o za­
mandan baca gibi sigara içer, parmaklarının sararmaması

30
ROMAINGARY

için en uzun ağızlıkları kullanmaya özen gösterir yalnızca.


Böyle sigara içmek Rusya'da ne bayağı kaçar ne de özgün
bir şeydir, çünkü her sınıftan pek çok kadın, sofrada, yemek
yerken bile, sokakta, herkesin içinde, hiç sıkılmadan, Ukray­
na ya da Volga tütünlerini parmaklarıyla sararak sigara içer.
Nina'nın oyunculuk yeteneği gerçekten de vardır; işte
onu sonunda Moskova'da, tam da savaş öncesi, Fransız
Tiyatrosu sahnesinde Lope de Vega'nın Bahçwanın Köpeği,
adlı oyununun kadın başrolü genç Belflor kontesi Diane
rolünde görüyoruz. Rolünü, salt seçkin görünmek ve Mos­
kova'nın en şık tiyatro salonlarının sahnelerinde görünmek
için öğrendiği Fransızca dilinde oynamaktadır. O sahne­
lerde, sözü, kendisini ikinci planda, gölgede bırakan yıldız
oyunculara veren hizmetçi kız rolünde oynar çoğu kez. Bü­
yük on yedinci yüzyıl Fransızcası konuşsa da, en iyi rolü
olan Umudun Batışı oyunundaki Rosa rolünden daha ileriye
gidemeyecektir.
Sahnede kullandığı adıyla Nina Borisovskaya, herhangi
bir üstün başarı kazanamamış, silik bir oyuncudur. Ama ya­
kında anne olacak ve en güzel rolünü öylecf' oynayacaktır.
Romain 8 Mayıs l 9 l 4'de, Moskova'da doğar. Nina,
ikinci kocası Lebja Kacew'den Romain daha doğar doğ­
maz boşandığı için, Romain'e o hayalet babadan tek hatıra
olarak kalan ve bir Yahudi soyadı olan Kacew soyadım alır.
Romain kendisinin gerçekten de Kacew'in oğlu olup olma­
dığını hiçbir zaman bilemeyecektir.
Romain'e babasından hiç söz edilmez, sorduğu so­
rulara kaçamak yanıtlar verilir. Kalıtım açısından annesi­
ninkinden başka kesinlik taşıyan bir yanı olmayacaktır hiç.
Nina o biricik çocuğunu, bir çocuk-anne gibi, hiçbir erkek
desteği olmadan, yalnız büyütecektir. İkisi daha ilk günden
bir çift oluşturur.
Nina yaşamını, çocuğuna hem bir bakıcı tutmaya hem
de onun giyim kuşamını karşılamaya yetmeyecek ölçüde kıt

31
DOMINIQYE BONA

kanaat kazandığından, alacaklılara, uğursuzluk habercisi


kapıcılara karşı hemen bir savaşım başlatır, "ödeme emri"
anlamına gelen Almanca wechsel sözcüğü diline pelesenk
olur. Evlere ders vermeye gider, en önemsiz rollerde bile
oynamak için bütün sahne önerilerini kabul eder. Savaş çok
şefil bir gelecek başlatsa da, Devrim, Nina'nın tiyatroculuk
yaşamını kesin olarak yıkacaktır. Gene yollara düşer, ama
bu kez sokak soytarısı arkadaşlarının arasında olduğu gibi
kaygısız ve başıboş değil, bu kez yapayalnız, kimsesiz, çocu­
ğu kucağında, kargaşadan ve açlıktan gözü korkmuş olarak
yollardadır.
Romain, Moskova'yı Çarın tahtından düşmesiyle birlik­
te 191 7 Martında bir hayvan vagonunda terk ettiğinde kenti
bilemeyecek denli küçüktür. Boynunda, tifo bitlerine karşı en
büyük en etkili önlem olarak kafur bir gerdanlık vardır.
Trenleri, on sekizinci yüzyıldan beri Vilnius adıyla bir
Rus kenti olan ama o sıralarda General von Eichhorn ko­
mutasındaki Alman birliklerinin işgali altında bulunan, Lit­
vanya'nın başkenti Vilna'da durur. Nina artık daha öteye
kaçamaz, Paris'ten Berlin'e dek bütün Avrupa ateşler için­
dedir, Polonya sınırlan aşılamayacak durumdadır. Vilna,
sürgün yolu üzerinde onların ilk durağı, ilk sığınağı olur.
Romain Gary, Moskovalı kökeninin üzerine bir çizgi
çekip Vilna'da doğduğunu belirtecektir. Lehçenin yazım
kuralına uygun olarak "Wilno'da doğmuş" diye yazacaktır
her yerde.
Üzerine değerli taşlar takılmış uzun mantosu içindeki
bir Bakire Meryem yontusunun yeni gelenleri karşıladığı
güneydeki Tanyeri Kapısı'ndan Botanik Bahçesi'ne ve ku­
zeydeki Saint-Stanislas Katedrali'ne varıncaya dek içinde
yüzyıllık ağaçlar bulunan Tiyatro Alanına değin, taşlan
biçimsizce döşenmiş, kıyılarında ağaç kaldırımlar uzanan
dar sokaklar onların önüne kümes gibi evleri ve Ortaçağ
sonunun büyük kiliseleriyle, küçük dükkanları ve görkemli

32
ROMAINGARY

otelleriyle eğri büğıü bir uzam çıkanr. Evlerin kimilerinde


düne dek oralarda oturmuş olan Polonyalı ya da Rus ailele­
rin kartal simgeleri vardır daha. On altıncı yüzyılda Ukray­
na'ya, Belarus'a dek uzanan bir imparatorluğun başkenti
olan Vilna, göz kamaştıran parlak zamanlanndan pek az
ışık koruyabilmiştir. Nina'yı, Romain'i kabul eden, havan
toplanyla delik deşik olmuş, bir patates için dilenecek denli
çökmüş yalınayak başıkabak çocuklann doldurduğu ölü bir
kenttir.
Prens von Isenburg-Birstein yönetimince ele geçirilip
Almanlaştınlan Vilna, işgalcinin despotluğu yüzünden,
buğday tarlalannın, besicilik yapılan otlaklann göbeğinde
açlıktan can çekişmektedir. Dört yüzyıl boyunca Polonyalı,
onun ardından üç yüzyıl boyunca da Rus olarak yaşadıkla­
n için işgalciler konusunda uzun bir geçmiş deneyimi olan
kent halkı, kent yeniden ele geçirilince oluşan bu yeni kar­
gaşadan sağ çıkabilmek için savaşım vermektedirler.
Bayan Kacew ile oğlu doğuda Şato'ya dek çıkan, on
sekizinci yüzyıla dek Wilno başpiskoposlannın görkemli
konutuykf'n önce genel valilik makamının sonra da impa­
ratorlann sarayı olan konutun yer aldığı kentin en varlıklı
semtinde Büyük Cadde'de Wielka-Pohulanka sokağının 1 6
nolu evine yerleşir. Nina, bir getto olmamakla birlikte gele­
nekleri, görenekleri, alışkanlıklan, aynksı giyim kuşanılan,
yasalan, dualan olan merkezdeki ve güneydeki semtlerde
kent halkından ayn yaşayan Yahudi çevresine sırtını kesin
olarak döner, Katolik ve Yunan Ortodoksu olan eski burju­
va çevreye sık gitmeyi yeğler. Kendisinin kesinlikle konuş­
madığı Yiddişçeyi Roman'a da öğretmeyecektir, çünkü bu
dil ona yoksulluğu ve Yahudi kınmlannı çok fazla anımsat­
maktadır. Duygu ve düşüncelerini yalnızca Rusça ve Fran­
sızca dile getirir.
Wilno'nun Yahudileri yalnızca Yahudi mahallelerin­
de oturmamaktadırlar. Litvanya kendilerine ayncalıklar,

33
Another random document with
no related content on Scribd:
Wolf swivelled his chair around and stared out of the window onto the
hospital lawn. "We thought that the deep therapy method was
something perfect. Something that would make a patient tell the
absolute truth as he saw it. But our patient is making hash out of it."
He lifted his coffee cup and tasted the black liquid tentatively.
"Follow it through. The first story he gave us was conscious. He said
he couldn't remember exactly what happened to him. Okay. This
could be a fabrication. The next story he gave under therapy
conditions. He said that he killed Glover in a fit of rage because of an
argument. Okay again. We could have accepted that at face value,
and he would have gotten away with it, except that we got curious
about a couple of things. We wondered how the paranoid tinge got
into his thoughts, and we wondered exactly what it was that he and
Glover were on the verge of discovering. So we tried again. Now we
find that he deliberately plotted to kill Glover, and the paranoid
symptoms are now so intense that he gives us a completely phony
story about making millions of dollars out of the discovery, when
everybody knows that you can't patent anything for personal profit
when you invent it in a government laboratory."
Alma Heller lifted her hand, making a one with her forefinger. "So, our
friend Jim Britten is doing two things—both of which we did not
believe him capable of doing. First, he is lying and inventing stories
under deep therapy. Second, he is withholding information. For notice
that he is still avoiding specific mention of the result which his
experiment was aiming at."
Her voice became flat, precise, and probing.
"Now, could our young physicist, Jim Britten, do this thing? No. Not
unless he is an unsuspected superman type. Or—unless he has had
special training and conditioning for resistance against deep therapy.
How does a young physics student obtain such training? And
where?"
She looked across the desk at Morris Wolf, who chewed savagely on
his pipe bit.
"If I had any sense," he growled, "I'd call up the AEC and throw Jim
Britten right back in their faces. If they give me a problem to solve
they should at least tell me how hot they think it is. And my viscera
are beginning to tell me that this is going to be a very, very warm
baby. Maybe I should holler for help. I have a wife and two kids at
home. I don't want to get hurt."
"Who you kidding?" Alma wanted to know. "You wouldn't let a juicy
problem like this escape you just when you have it clutched about the
middle. Besides, our two undercover friends from the FBI will be
keeping their eyes on things. Let them earn their pay."
"Okay." Wolf came to a decision. "We'll give it one more try, and then
we'll call for help. First thing tomorrow morning. In the meantime,
there are two things I want. First I want Britten to have a complete
physical examination. The works. Inside and outside. Blood tests,
electro-encephalograph, tissue specimens, complete x-rays—
everything they can think of. Then I'll spend tonight keeping company
with Britten while the technicians pull down some overtime pay
analyzing the examination results."
"You have an idea?"
He nodded. "At least one idea. But it needs feeding."

That evening Morris Wolf walked down the hospital corridor past the
door of Britten's room. He entered the next door and found himself in
a tiny chamber already occupied by Bill Grady. This was no surprise,
for he knew that Grady and Jones kept Britten under constant
surveillance. He motioned for Grady to keep his seat, and made
himself comfortable in another chair, which he placed so that he could
watch Britten through the one-way window set in the wall. Through
this window he could see every move which Britten made, and
through a loudspeaker he could hear every sound.
It was not clear in Wolf's mind precisely what he expected to find by
watching Britten, but he knew that if he was to unravel his puzzle, he
must know everything about the boy, including the way he walked
and talked and combed his hair.
For a time Britten sat and read, then paced the floor restlessly, as if
waiting for something. Finally he picked his guitar up from the bed
and sat down on his chair, tuning the instrument. When he began to
sing, it was quietly, as though to himself. Wolf had heard him sing
before, generally folk songs from the Southern and Midwestern
states.
Now there intruded into Wolf's mind a thought which had previously
been on the edge of consciousness, and simultaneously his hand
reached out to touch the start button on his tape recorder. The
manner in which a person sings should reveal a great deal about his
early life—about the kind of language he grew up with, down to the
very vocal structure which has developed in his body since childhood.
As a result there are many types of voices: French voices, Tennessee
voices, Italian voices, Texas voices, each with its own flavor caused
by the way in which the vocal muscles have been trained by the
native language, and also by the way in which people are
accustomed to singing in those places.
When Wolf went home that night he carried a tape of Britten's song
with him. It was convenient that he did not have to go far for an expert
opinion to corroborate what he had already decided as an amateur.
He entered his house, the pleasant place with the warm colors, the
rows of books, the grand piano, and of course his wife.
"Sorry I had to stay late, dear, but there's something important going
on. Something really important. And you can be a big help to me right
now."
"Me?" asked Lynne. "You're going back to musical therapy?"
"Not exactly," he said, dryly. "More like musical detection. I'm going to
play a tape recording of a song or two, and I want your professional
opinion as to what part of the world the singer came from."
He walked over to the recorder and began threading the tape. "Now
pay no attention to the song itself," he instructed. "I'm interested only
in the voice quality."
The tape spool unrolled slowly, and Britten's voice filled the room.
"Not bad for an amateur," Lynne commented, listening closely. For
several minutes she remained silent, until finally the tape was
completed.
"Well," she said, finally, "I don't think it's an American. A bit too rich. It
doesn't have the French quality, nor the Italian. More chesty, kind of
ripe and fruity. Central European. Hungarian, Russian, or something
of that order."
Wolf kissed her solemnly. "You win first prize, girl. That's the answer I
wanted, and that's the answer that fits."

CHAPTER III
In the morning, the act of going to the hospital produced within him a
sensation as of marching to the front line of battle.
Whitehead, the laboratory chief, was prowling about his office when
he arrived.
"Morning," Wolf greeted him. "Got something for me?"
"I have a strangeness," Whitehead said. "A very great strangeness."
"We all do," Wolf replied. "What's yours?"
"This Britten of yours. How old is he?"
"By appearance, and according to the records, about twenty-one."
"Uh-huh. And by cellular structure and metabolism he is at least
forty!"
"So."
Wolf sank down in his chair and cocked an eye at Alma Heller, who
came into the room at that moment.
"Did you hear that, Alma? In more ways than one our boy isn't what
he seems to be. By last night I was certain that he is not a native of
Louisville, Kentucky. Now we are told that he is twice as old as we
thought he was."
Alma stared for a moment.
"We do seem to get in deeper and deeper. Have any ideas?"
Wolf ran his hand worriedly through his hair. "One. But I'm afraid of it.
At any rate, we're in too far to back out. This morning we're going to
dig for more information, and we're not going to stop until we have
Britten squeezed dry."
He reached onto his desk for his tobacco can and began filling a pipe,
meanwhile organizing his thoughts.
"Somehow or other," he resumed, "Britten has received conditioning
to resist giving information under deep therapy."
"And not only that," Alma interposed, "but he has the ability to retain
consciousness under deep therapy and fabricate a story to replace
the true facts."
"Correct. So, since the ordinary deep therapy method is useless, we
have to get tough. We have to eliminate his present set of
conditioned reactions and replace them by a new set. In other words,
we must reset the controls so that he responds to a new set of
orders."
Alma pursed her lips for a soundless whistle. "Fisher's method! Do
you know how much of that a nervous system can take?"
Wolf shrugged. "Who knows? This is very new stuff. I've played
around with a little of it, but ... who knows? At any rate, we're going to
assume that Britten has a fairly tough mind in order to get as far as
he has. We'll assume this not only for his own sake, but for ours,
because we are going to shake him loose from his present set of
memories, and we want enough of his original memories left for us to
assemble. Now suppose we begin."
Whitehead excused himself. There was work waiting in his laboratory,
he said, and watched wistfully as the two disappeared into the
therapy room.
Alma began switching on the apparatus, while Wolf called for Jim
Britten to be brought in.
"Still going digging in my mind?" Britten wisecracked as he walked in,
flanked by the ubiquitous Grady and Jones.
"With a steam shovel," Wolf replied, and motioned that Britten be
strapped onto the table.
This time Wolf wasted no explanations. Without pausing he slipped
Britten a preliminary shot and began fitting electrodes onto his head
and arms.
"We're going back a long time, now," he said, quietly. "Remember
back to the days before you started college. How old are you?"
Britten began dreaming off. "Sixteen years old. It was a hot summer.
Kentucky in summer. Hot. Hot as a solar cycle ... hot as a bicycle
down the road ... a tricycle down the toad ... doctor you look like a big
pimply warty green-eyed toad...."
Morris Wolf waited until the drug-induced schizophrenic symptoms
were well under way, then motioned for Alma Heller to send a
sequence of high-frequency pulses through Britten's nervous system,
breaking down synapses and destroying memory patterns. This, in
combination with the drug, was intended to clear the mind of
memories involving the period of time to which Britten's attention had
been directed. In this period, Wolf guessed, the conditioning had
taken place. If not, then he must try another period.
Britten's body stiffened under the onslaught and perspiration rolled
out on his brow. His mouth twisted and his eyebrows writhed. Morris
Wolf himself felt perspiration starting out on his face, while in the back
of the room the two "attendants" stared in amazement.
After enough time of this, Wolf switched the controls so that a
rhythmic pattern of pulses went through Britten's system in such a
manner as to aid the triggering of synapses and the formation of
memory patterns. The slate having been wiped clean, new writing
had to be placed on it.
"Now," he said, tensely, leaning over the patient and speaking close
to his ears. "Cooperation means obey. Cooperation means obey.
Cooperation means you do what I say. Cooperation means you do
what I tell you to do, say what I tell you to say, remember what I tell
you to remember. Cooperation is the key word."
The words went from Wolf's mouth to Britten's ears in the form of
sound waves, were converted into neuro-electrical impulses, and
under the influence of the rhythmically repeating pulses, from the
machine, circulated around and around through Britten's system,
tracing a deeply etched path.
Finally Wolf ceased the talking, and Alma handed him the needle with
the antidote to the first drug.
"Now we see how successful we are," he said.
He gave the shot and several minutes went by while they waited for it
to take effect. They remained silent, as though to say a word would
break the spell.
Then: "Cooperation," Wolf said.
Britten lay still.
"Open your eyes."
Britten's eyelids struggled open, but the eyes stared blankly.
Wolf thought: what question is most basic?
Then he asked: "What is your name?"
The mouth writhed, and then whispered, "Pyotr Fermineyev."

There was a small roaring in Morris Wolf's ears, and beside him he
heard the intake of Alma Heller's breath. The FBI agents, Grady and
Jones, had moved up until they were leaning over Wolf's shoulder.
Then: "Where were you born?"
Again the whisper from the blank face: "In Leningrad."
Then: "Who sent you to America?"
"The Society for the Restoration of the Revolution."
"What is the nature of this organization?"
"It is an underground group pledged to return the Soviet Union to its
status as the leader of the world revolution and to overthrow the
present appeasers of the capitalist governments."
Wolf glowed with triumph. "Get that, Alma?" he gloated, and he
turned around half way and winked at the two men behind him.
Alma Heller shook a strand of hair back from her eyes. "The fanatical
revolutionaries—now they're trying to overthrow their own
government because the Soviet is too friendly to the Western
governments!"
"This is no comic underground group," Wolf said. "There are some
big people in it who know how to do things that we're just barely
starting to learn about."
He paused, and considered his next questions. The time had come to
dig in.
He phrased his query: "What was your task on the satellite?"
Britten's face writhed. Perspiration rolled down his cheeks in a steady
stream. Obviously some of the original conditioning remained,
causing interference with Wolf's orders.
Alma Heller's knuckles showed white and her clenched hands
trembled. The FBI agents inched forward, their bodies stiff with
impatience.
Between hard breaths the words came: "... was on the satellite to
watch ... new developments in nuclear power ... complete conversion
... matter to energy...."
Understanding grew in Wolf's mind with a brilliant glare. Glover had
been on the verge of taming the ultimate source of energy—the total
and complete conversion of matter—a source of power over 130
times more potent than the hydrogen-helium reaction. No wonder the
project had been put under wraps!
"So you killed Glover to prevent him from continuing his work. What
did you intend to gain by that? Somebody else will take it over. How
are you going to develop this power source yourself?"
Britten groaned audibly. His back arched and his arms strained
against the table straps.
Through clenched teeth: "Ruppert ... next man in line for Glover's job
... one of us."
Wolf's eyes opened wide, and he whirled to the telephone.
"I'm calling Washington—" he began, then stopped in horror.
Behind him, Britten's voice said, in a strangely firm tone: "Now is the
time."

Wolf whirled again. He saw Britten, still strapped to the table, his eyes
unglazed, and his facial expression commanding.
The FBI men had stiffened, and were standing in place, motionless.
"Cover them, and untie me," Britten rapped out, in a voice that was
greatly different from the youthful, uncertain tone he had previously
used.
Grady pulled his gun, backed Wolf and Alma Heller against the wall,
while Jones loosened Britten's straps.
"So you're one of them, too, Grady," Wolf growled. "And you, Jones.
May you burn in hell."
"Don't malign them," said Britten, sitting up and rubbing his arms.
"They are good, loyal G-men. But they sat outside my door too long,
and now they do what I tell them to do."
Wolf narrowed his eyes and stared at Britten. "Just what are you?" he
demanded.
Britten met his gaze, bleakly, and ignored the question.
"We have a rendezvous to make. The two of you will escort me to a
helicopter that Grady will order. I need not repeat that we are
prepared to blast our way out of this place. You'll save lives all around
by being as inconspicuous as possible."
He indicated that Wolf and Alma Heller would go ahead, while the two
agents took up the rear. Out in the main corridor they merged into the
confused traffic of the busy hospital, two doctors and two attendants
conducting a patient out.
Grady took the controls of the helicopter that waited for them out on
the parking lot. As they climbed to a high traffic lane, Jones took care
of tying the hands of the two doctors behind their seats.
Britten sat beside the pilot, staring through the windshield. "Head due
west one hundred miles," he said. "Then I'll give you further
directions."
Wolf looked down through the port next to him and felt his heart
constrict as he saw the houses below grow smaller and smaller. One
of those houses was his; there was a small figure beside it that could
have been his little boy. That was the thought that set his heart
beating violently and the adrenalin pumping swiftly through his veins.
For himself he didn't care so much, but his son needed a father to
come home.
He looked at Alma sitting beside him, her face pale and frightened.
He wondered how much time there was before the rendezvous. For
this was all the time he had. Beyond that were too many unknown
factors to consider.
He leaned over sideways.
"Alma," he said, in a voice not loud enough to carry forward over the
roar of the motor. "Tell me exactly what happened when Britten said,
'Now is the time.' My back was turned then. Just what did he look
like?"
Alma swallowed. She composed her face and turned her thoughts
inward, remembering.
"There was a sudden change," she said. "One moment he was in the
trance state, the next moment he was fully aware of his surroundings
and in charge of the situation. As though he received a signal at that
instant."
A signal, Wolf thought. From where? The implication was shocking.
Look at what we have, he continued to himself. Britten comes to me,
under conditioning, ready to act out his part to the hilt. We question
him under deep hypnotherapy and he comes forth with a plausible
story. We might have stopped right there, but we got curious and
began to ask more questions. He brings out another story. Why?
Obviously, red herrings to confuse the issue. To stall for time. We
apply more pressure, blank out his original conditioning so that he
gives us straight answers to questions, and we are getting along fine.
Then, suddenly he snaps out of it and into his original, pre-Britten
character, all forty years of him. Therefore there must have been
another, deeper level to the control over his mind which we did not
even touch. A level activated by a new signal which we did not even
detect, a signal which came at a crucial time.
"Now is the time" meant that the stalling was over, that the
preparations for Britten's escape were completed.
There were still questions to be answered, many blank spaces to be
filled in, but at the present instant there was only one question that
mattered. The treatment which Wolf had given Britten—had it been at
all effective?
Was it still effective?
There was one way to find out.

Morris Wolf leaned forward and called in a loud voice: "Pyotr


Fermineyev!"
The man's head snapped around.
"Cooperation is the key word!" Wolf shouted.
Confusion passed over Britten's face as conflict once more knotted
his nervous system.
Wolf threw his second punch immediately. "Tell Jones to cut me
loose," he demanded.
"Cut him loose," Britten echoed, in bewilderment.
After an interminable interval, Jones laid down his gun, found his
knife, opened it, and slashed the cords from Wolf's arms. Wolf's
muscles were already tensed. He snatched Jones' gun, lurched
forward, and even as Britten's mouth opened to countermand his
order, he slugged Britten with the butt of the pistol, hitting him
viciously and hard until he lay unconscious on the floor.
Then he said to Grady, "You'd better get us back to the hospital,"
keeping the gun in his hand.
But Grady and Jones made no trouble. With Britten out of the picture
they obeyed the one obviously in command. Poor boys, Wolf thought.
Now they were in need of therapy.
As the hospital hove into view, he said to Alma Heller, "We have just
seen the real beginning of psychological warfare. Where it took us a
whole roomful of equipment to condition Britten's responses to a
trigger word, he was able to do it to Jones and Brady single-handed.
His method is something we'd like to know. But more than that,
Britten himself was conditioned to respond to a signal unknown to us
and undetected by us. My God, it could only have been telepathic!"
Alma Heller's eyes closed for a moment.
"I think," she said, "that psychiatrists are going to reach the same
position that physicists did during World War II."
Morris Wolf looked dourly out of the window, watching the hospital
balloon up under the helicopter.
"That's the most unpleasant thing anybody has said all day," he
replied.
*** END OF THE PROJECT GUTENBERG EBOOK FORMULA FOR
MURDER ***

Updated editions will replace the previous one—the old editions will
be renamed.

Creating the works from print editions not protected by U.S.


copyright law means that no one owns a United States copyright in
these works, so the Foundation (and you!) can copy and distribute it
in the United States without permission and without paying copyright
royalties. Special rules, set forth in the General Terms of Use part of
this license, apply to copying and distributing Project Gutenberg™
electronic works to protect the PROJECT GUTENBERG™ concept
and trademark. Project Gutenberg is a registered trademark, and
may not be used if you charge for an eBook, except by following the
terms of the trademark license, including paying royalties for use of
the Project Gutenberg trademark. If you do not charge anything for
copies of this eBook, complying with the trademark license is very
easy. You may use this eBook for nearly any purpose such as
creation of derivative works, reports, performances and research.
Project Gutenberg eBooks may be modified and printed and given
away—you may do practically ANYTHING in the United States with
eBooks not protected by U.S. copyright law. Redistribution is subject
to the trademark license, especially commercial redistribution.

START: FULL LICENSE


THE FULL PROJECT GUTENBERG LICENSE
PLEASE READ THIS BEFORE YOU DISTRIBUTE OR USE THIS WORK

To protect the Project Gutenberg™ mission of promoting the free


distribution of electronic works, by using or distributing this work (or
any other work associated in any way with the phrase “Project
Gutenberg”), you agree to comply with all the terms of the Full
Project Gutenberg™ License available with this file or online at
www.gutenberg.org/license.

Section 1. General Terms of Use and


Redistributing Project Gutenberg™
electronic works
1.A. By reading or using any part of this Project Gutenberg™
electronic work, you indicate that you have read, understand, agree
to and accept all the terms of this license and intellectual property
(trademark/copyright) agreement. If you do not agree to abide by all
the terms of this agreement, you must cease using and return or
destroy all copies of Project Gutenberg™ electronic works in your
possession. If you paid a fee for obtaining a copy of or access to a
Project Gutenberg™ electronic work and you do not agree to be
bound by the terms of this agreement, you may obtain a refund from
the person or entity to whom you paid the fee as set forth in
paragraph 1.E.8.

1.B. “Project Gutenberg” is a registered trademark. It may only be


used on or associated in any way with an electronic work by people
who agree to be bound by the terms of this agreement. There are a
few things that you can do with most Project Gutenberg™ electronic
works even without complying with the full terms of this agreement.
See paragraph 1.C below. There are a lot of things you can do with
Project Gutenberg™ electronic works if you follow the terms of this
agreement and help preserve free future access to Project
Gutenberg™ electronic works. See paragraph 1.E below.
1.C. The Project Gutenberg Literary Archive Foundation (“the
Foundation” or PGLAF), owns a compilation copyright in the
collection of Project Gutenberg™ electronic works. Nearly all the
individual works in the collection are in the public domain in the
United States. If an individual work is unprotected by copyright law in
the United States and you are located in the United States, we do
not claim a right to prevent you from copying, distributing,
performing, displaying or creating derivative works based on the
work as long as all references to Project Gutenberg are removed. Of
course, we hope that you will support the Project Gutenberg™
mission of promoting free access to electronic works by freely
sharing Project Gutenberg™ works in compliance with the terms of
this agreement for keeping the Project Gutenberg™ name
associated with the work. You can easily comply with the terms of
this agreement by keeping this work in the same format with its
attached full Project Gutenberg™ License when you share it without
charge with others.

1.D. The copyright laws of the place where you are located also
govern what you can do with this work. Copyright laws in most
countries are in a constant state of change. If you are outside the
United States, check the laws of your country in addition to the terms
of this agreement before downloading, copying, displaying,
performing, distributing or creating derivative works based on this
work or any other Project Gutenberg™ work. The Foundation makes
no representations concerning the copyright status of any work in
any country other than the United States.

1.E. Unless you have removed all references to Project Gutenberg:

1.E.1. The following sentence, with active links to, or other


immediate access to, the full Project Gutenberg™ License must
appear prominently whenever any copy of a Project Gutenberg™
work (any work on which the phrase “Project Gutenberg” appears, or
with which the phrase “Project Gutenberg” is associated) is
accessed, displayed, performed, viewed, copied or distributed:
This eBook is for the use of anyone anywhere in the United
States and most other parts of the world at no cost and with
almost no restrictions whatsoever. You may copy it, give it away
or re-use it under the terms of the Project Gutenberg License
included with this eBook or online at www.gutenberg.org. If you
are not located in the United States, you will have to check the
laws of the country where you are located before using this
eBook.

1.E.2. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is derived


from texts not protected by U.S. copyright law (does not contain a
notice indicating that it is posted with permission of the copyright
holder), the work can be copied and distributed to anyone in the
United States without paying any fees or charges. If you are
redistributing or providing access to a work with the phrase “Project
Gutenberg” associated with or appearing on the work, you must
comply either with the requirements of paragraphs 1.E.1 through
1.E.7 or obtain permission for the use of the work and the Project
Gutenberg™ trademark as set forth in paragraphs 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.3. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is posted


with the permission of the copyright holder, your use and distribution
must comply with both paragraphs 1.E.1 through 1.E.7 and any
additional terms imposed by the copyright holder. Additional terms
will be linked to the Project Gutenberg™ License for all works posted
with the permission of the copyright holder found at the beginning of
this work.

1.E.4. Do not unlink or detach or remove the full Project


Gutenberg™ License terms from this work, or any files containing a
part of this work or any other work associated with Project
Gutenberg™.

1.E.5. Do not copy, display, perform, distribute or redistribute this


electronic work, or any part of this electronic work, without
prominently displaying the sentence set forth in paragraph 1.E.1 with
active links or immediate access to the full terms of the Project
Gutenberg™ License.
1.E.6. You may convert to and distribute this work in any binary,
compressed, marked up, nonproprietary or proprietary form,
including any word processing or hypertext form. However, if you
provide access to or distribute copies of a Project Gutenberg™ work
in a format other than “Plain Vanilla ASCII” or other format used in
the official version posted on the official Project Gutenberg™ website
(www.gutenberg.org), you must, at no additional cost, fee or expense
to the user, provide a copy, a means of exporting a copy, or a means
of obtaining a copy upon request, of the work in its original “Plain
Vanilla ASCII” or other form. Any alternate format must include the
full Project Gutenberg™ License as specified in paragraph 1.E.1.

1.E.7. Do not charge a fee for access to, viewing, displaying,


performing, copying or distributing any Project Gutenberg™ works
unless you comply with paragraph 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.8. You may charge a reasonable fee for copies of or providing


access to or distributing Project Gutenberg™ electronic works
provided that:

• You pay a royalty fee of 20% of the gross profits you derive from
the use of Project Gutenberg™ works calculated using the
method you already use to calculate your applicable taxes. The
fee is owed to the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
but he has agreed to donate royalties under this paragraph to
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation. Royalty
payments must be paid within 60 days following each date on
which you prepare (or are legally required to prepare) your
periodic tax returns. Royalty payments should be clearly marked
as such and sent to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation at the address specified in Section 4, “Information
about donations to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation.”

• You provide a full refund of any money paid by a user who


notifies you in writing (or by e-mail) within 30 days of receipt that
s/he does not agree to the terms of the full Project Gutenberg™
License. You must require such a user to return or destroy all
copies of the works possessed in a physical medium and
discontinue all use of and all access to other copies of Project
Gutenberg™ works.

• You provide, in accordance with paragraph 1.F.3, a full refund of


any money paid for a work or a replacement copy, if a defect in
the electronic work is discovered and reported to you within 90
days of receipt of the work.

• You comply with all other terms of this agreement for free
distribution of Project Gutenberg™ works.

1.E.9. If you wish to charge a fee or distribute a Project Gutenberg™


electronic work or group of works on different terms than are set
forth in this agreement, you must obtain permission in writing from
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation, the manager of
the Project Gutenberg™ trademark. Contact the Foundation as set
forth in Section 3 below.

1.F.

1.F.1. Project Gutenberg volunteers and employees expend


considerable effort to identify, do copyright research on, transcribe
and proofread works not protected by U.S. copyright law in creating
the Project Gutenberg™ collection. Despite these efforts, Project
Gutenberg™ electronic works, and the medium on which they may
be stored, may contain “Defects,” such as, but not limited to,
incomplete, inaccurate or corrupt data, transcription errors, a
copyright or other intellectual property infringement, a defective or
damaged disk or other medium, a computer virus, or computer
codes that damage or cannot be read by your equipment.

1.F.2. LIMITED WARRANTY, DISCLAIMER OF DAMAGES - Except


for the “Right of Replacement or Refund” described in paragraph
1.F.3, the Project Gutenberg Literary Archive Foundation, the owner
of the Project Gutenberg™ trademark, and any other party
distributing a Project Gutenberg™ electronic work under this
agreement, disclaim all liability to you for damages, costs and

You might also like