Professional Documents
Culture Documents
Sefalet Emine Semiye Kitaplığı 1 1st Edition Emine Semiye Full Chapter Download PDF
Sefalet Emine Semiye Kitaplığı 1 1st Edition Emine Semiye Full Chapter Download PDF
Sefalet Emine Semiye Kitaplığı 1 1st Edition Emine Semiye Full Chapter Download PDF
https://ebookstep.com/product/sefalet-1st-edition-emine-semiye/
https://ebookstep.com/product/tren-kitabi-1st-edition-emine-
gursoy-naskali/
https://ebookstep.com/product/la-nuova-prova-orale-1-a1-b1-1st-
edition-telis-marin/
https://ebookstep.com/product/rus-edebiyatinda-aydinlanma-c-
ag-i-2nd-edition-emine-i-nanir/
Pratique Grammaire B1 1st Edition Evelyne Sirejols
https://ebookstep.com/product/pratique-grammaire-b1-1st-edition-
evelyne-sirejols/
https://ebookstep.com/product/a-medida-b1-guia-didactica-1st-
edition-anaya/
https://ebookstep.com/product/lo-straniero-a2-b1-primi-
racconti-1st-edition-marco-dominici/
https://ebookstep.com/product/l-eredita-b1-b2-primi-racconti-1st-
edition-luisa-brisi/
https://ebookstep.com/product/deutsch-intensiv-wortschatz-b1-das-
training-1st-edition-arwen-schnack/
EMİNE SEMİYE HANIM KİTAPLIGI - 1
SEFALET
EMiNE SEMiYE
HANIM
I<İTAPLIG I 1 -
SEFALET
EMİNE SEMİYE HANIM
HAZIRLAYAN
TUGBA SİVRİ
EMİNE SEMİYE HANIM TUGBA SİVRİ
Emine Semiye, Meşrutiyet dönemi Tuğba Sivri, 1990 İstanbul doğumlu.
önemli kadın yazarlarındandır. Osmanlı Bahçeşehir Üniversitesi Halkla
Kadın Hareketinin öncü isimlerinden ilişkiler lisans eğitiminin ardından
olan Emine Semiye, Osmanlı'nın çeşitli Galatasaray Üniversitesinde Medya ve
bölgelerinde öğretmenlik yapmış, sadece İletişim Çalışmaları yüksek lisansını,
yazar olarak değil, sosyal ve siyasal Türkiye'de Muhafazakar Kadınların
eylemleriyle de özellikle kadınların Siyasal Hareketliliği üzerine yazdığı
hayatlarının iyileştirilmesiyle ilgili tezle tamamladı. Site editörlüğü,
mücadele vermiştir. Romanları, kurumsal dergi editörlüğü yaptı. Şu
dönemin toplumsal yapısına dair anda Yıldız Teknik Üniversitesi Türk
fikir vermekle birlikte özellikle Dili ve Edebiyatı Ana Bilimdalında,
köle, alt sınıf ya da fuhşa zorlanmış popüler muhafazakar romanlarda
kadınların sorunlarını dile getirmesi toplumsal cinsiyet üzerine doktora tezini
açısından oldukça önemlidir. Tarihçi tamamlamak üzere. Çift danışmanlı
devlet adamı Ahmet Cevdet Paşanın yürüttüğü tezi, edebiyat, sosyoloji ve
kızı olmasına ve hayatını edebiyat siyaset bilimi alanlarında disiplinlerarası
ve siyaset faaliyetleriyle geçirmesine bir perspektife dayanıyor. Popüler
karşın ablası Fatma Aliye kadar ilgi kültür, Türkiye'de 1980 sonrası kadın
görememiş, uzun yıllar boyu eserleri edebiyatı, popüler romanslarda erkeklik
tefrika olarak gazetelerde kalmıştır. kurguları konularında, hakemli
Kurduğu çeşitli derneklerle kadın ve akademik dergilerde yayınlanmış
çocukların eğitim, barınma, geçinme makaleleri mevcuttur. Aynı zamanda
gibi temel ihtiyaçlarını gidermek için Temmuz 2018'den beri VakıfBank
çabalamıştır. Eğitimci yönü, yalnızca Kültür Yayınları'nda bağımsız editörlük
ülkenin pek çok bölgesinde öğretmenlik yapmaktadır.
yapmasıyla sınırlı kalmamış; aynı
zamanda hazırladığı ders kitaplarıyla da
bilhassa genç kızların eğitimine katkıda
bulunmuştur.
İÇİNDEKİLER
006 188
Yedinci Kısım
Sabite'nin Ah'ı
S efalet 201
Ulüvv-i Hikmet
Muhabbet İzdivaç
045 267
081 283
Sabite Vasiyet
123 302
176 315
ÖN SÖZ
TUGBA SİVRİ
ı. Sandra Gilbert, Susan Gubar (�016), Tavan Arasındaki Deli Kadın, çev. Nil Sakman,
Aylak Adam Yayınları, İstanbul.
2. Bu ifade, Jale Parla ve Sibel Irzık'ın derlediği Kadınlar Dile Düşünce adlı kitapta yer
alan, Nurdan Gürbilek'in yazdığı bölümün başlığıdır. Nurdan Gürbilek, özellikle
romantik aşk kitaplarını11 kadınları kötü yönde etkileyebileceğine dair İngiltere'de
başlayan tartışmayı Türkiye'de Tanzimat dönemi erkek edebiyatçılarında da görebi
leceğimizi ifade eder. Nurdan Gürbilek (2017), "Erkek Yazar, Kadın Okur", Kadınlar
Dile Düşünce, der. Jale Parla, Sibel Irzık, İletişim Yayınları, İstanbul.
S E FA L E T
006
verdi. Ancak o dönemde kadınlar sadece okumadı; aynı
zamanda ürettiler de. Bu nokta, kadınların kültür sahasın
daki varlıklarını pasif/okuyucu konumdan kurtaran; loqosu
[akıl/söz] kadına vererek onu özne pozisyonuna taşıyan bir
tarihi gerçektir ve bu gerçeğin unut[tur] ulması, kadınların
özne konumlarını yeniden yitirmeleriyle sonuçlanabilecek,
kültür sahasını eril tahakküme terk edecek, önemli bir ta
rihi yanlıştır. İşte Gubar ve Gilbert, bu tarihi yanlışı düzel
terek edebiyat eleştirisine ve tarihine kadın özneyi yeniden
yerleştirmiştir.
Türkiye'de kadın hareketinin ve buna bağlı olarak
kadın yazınının tarihini nereden başlatmak gerektiği hu
susu hep bir tartışma konusu oldu. Serpil Çakır, ufuk
açıcı çalışması Osmanlı Kadın Hareke ti'ni3 yayınlayana ka
dar Osmanlı'da bir kadın hareketi olduğuna pek de ihti
mal verilmiyordu. Nitekim günümüzde de bu tartışmalar
sürüyor. Kimileri "Üç-beş kadın dergisinde yazan üç-beş
'paşa kızı'na bakarak Osmanlı'da bir kadın hareketi vardı
denemez" diyerek yok saymaya çalışsa da Osmanlı "Aydın
lanma"sının önemli bir ayağı da kadın hareketiydi. Öyle ki
Ahmet Midhat Efendi gibi ilk dönem erkek Tanzimat ya
zarlarının en çok üzerinde durdukları konular çokeşlilik,
kadınların kamusal alana dahli, görücü usulü evlilik, çar
şaf/peçe gibi "kadınlara mahsus meseleler"di ve Avrupa'nın
aksine, kadınların edebiyat alanına girmesini destekleyici
adımlar attıklarını biliyoruz. Deniz Kandiyoti, Üçüncü
SEFALET
007
Dünya ülkelerindeki erkek aydınların, Batılıların aksine,
kadın hareketini desteklemesini, hem değişmesini istedik
leri mevcut sistemin en görünür baskı unsurunun kadın
lar üzerinde çalışmasına hem de farklı erkekliklerin de bu
sistemden zarar görmesine bağlıyor.4 Sebebi ne olursa ol
sun, kadın hareketi Tanzimat dönemi ve sonrası için kritik
bir önemde oldu. Rousseau ve Voltaire gibi Aydınlanmacı
düşünürlerin, özellikle "millet" oluşumunda kadınların
eğitimine yaptıkları vurguya Tanzimat'ın erkek yazarları
da önem verdi; kadınların eğitimini ve sosyal durumunun
değişmesini, Batılılaşma yönünde önemli bir adım olarak
gördüler. Kadınlar da bu çağrıya iştiyakla uydular; pek çok
kadın yazar ve şair, modern Türk edebiyatı diyebileceğimiz
bu yeni dönemde üretmeye başladılar.
Türkçede Tavan Arasındaki Deli Kadın çapında geniş
bir çalışma henüz yapılmadı. Ancak Osmanlı kadın yazarları
yeniden keşfedilmeye, edebiyat tarihinde hak ettikleri konu
mu yeniden edinmeye başlıyorlar. Hukukçu ve tarihçi Ahmet
Cevdet Paşanın kızı, yazar Fatma Aliye'nin kız kardeşi olarak
bir "yan-şöhret"e sahip olan Emine Semiye Hanımın eserle
rini toplu halde yayınlama fikri de kendisine "edebiyat sahne
sinde hak ettiği konumu verme" niyetiyle ortaya çıktı.
Tanzimat döneminin ünlü devlet adamlarından hu
kukçu ve tarihçi Ahmet Cevdet Paşayla Adviye Rabia Hanı
mın üç çocuğundan en küçüğü olarak İstanbul Vezneciler'de
S E FA L E T
008
dünyaya gelen Emine Semiye Hanımın kesin doğum tarihi
bilinmiyor. Bazı kaynaklarda ı868, bazılarındaysa 28 Mart
ı866 tarihi geçiyor.5 Yazarın soyadı konusunda da yorumlar
yine muhtelif. Milli Kütüphane'de "Yularkıran" etkietiy
le arşivlenen defterleri, soyadının, baba tarafından dedesi
Hacı İsmail Ağanın ailesi olan Yularkıranoğulları'ndan gel
diğini gösteriyor. 6 Ancak birçok yerde "Önasya" soyadının
kullanılması, Kadriye Kaymaz'ın ifadesiyle, Önasya dergi
sinde kendisiyle ilgili yayımlanan bir makalenin başlığının
yanlış yorumlanması sonucu ortaya çıkan bir karışıklık gibi
görünüyor.7
Ahmet Midhat Efendinin, Emine Semiye'nin kendin
den yalnızca iki yaş büyük ablası Fatma Aliye'yi "manevi
kızı" olarak takdim edip eserlerini överken Emine Semiye'yi
görmezden gelmesi ve eserlerinin basılmaması, Emine Se
miye'nin edebi açıdan yetersizliğiyle açıklanamaz. Çünkü
roman ve hikaye türlerinin henüz ülkeye girdiği bir dönem
de kadınlardan beklenen, kadınlara mahsus sorunları dile
getiren eserler üretmeleriydi ve burada nitelikten çok anla
şılırlık ve halka hitap edebilmek önemliydi.8 Burada asıl ki
lit unsurun, Emine Semiye'nin, ablasına nazaran çok daha
keskin ve sivri olan yazı diliyle birlikte aktif muhalif politik
kişiliği olduğunu söylemek yanlış olmaz.
5. Kadriye Kaymaz (2009), Gölgedeki Kalem Emine Semiye Bir Osmanlı I<cıdın Yazarının
Düşünce Dünyası, Küre Yayınları, İstanbul, s. ı9.
6. A.g.e. s. 40.
7. A.g.e. s. 40-4ı.
8. Karaca, a.g.e., s. 116.
S E F A L E T
009
Emine Semiye, hayatının büyük kısmını öğretmenlik
yaparak, çeşitli dernekler kurup kadınların güçlenmeleri
yönünde çalışarak geçirmiş bir "ilk dönem Türk feminis
ti"ydi. ı895/1896 yıllarına tekabül eden dönemde Selanik'te
İnas mektepleri [kız okulları] müfettişliğine başlamış, bu
süre içinde bir yandan İttihat ve Terakki Cemiyetinin "teş
kilat-ı hafiye"sinde görev almış ve il. Meşrutiyetin ilanı sı
rasında gazetelerde cesur yazılar yazarak dikkat çekmişti.9
Halide Edip'in aktardığına göre, 1906'da Selanik'te
açılan İttihat ve Terakki Cemiyetinin tek kadın üyesi, Emi
ne Semiye'dir.10 Serpil Çakır'sa Emine Semiye'nin İttihat
ve Terakki Cemiyetinin Kadınlar Şubesi başkan yardımcısı
olduğunu belirtir. 11
S E F A L E T
010
dınların sosyal konumlarını iyileştirmek adına çalışan
Emine Semiye, Rumi ı314'te (Miladi ı896/1897) Selanik'te
Şefkat-i Nisvan derneğini kurdu.14 Ablası Fatma Aliye'ye
gönderdiği ı6 Teşrinievvel ı324 (29 Ekim ı908) tarihli
mektubunda "Hukuk-ı Nisvan" adıyla bir cemiyet kur
maya karar verdiğinden bahsediyordu.15 Kısa süre sonra
ı324'te (Miladi ı906/1907) Edirne'deki Hizmet-i Nisvan'ı
kurdu. Dernek on Müslüman, altı gayrimüslim kadından
oluşuyordu.16
Emine Semiye, ı912 Balkan Harbi sırasında Şişli Etfal
Hastanesinde gönüllü hemşirelik yaptı, İttihat ve Terakki
Cemiyeti üyelerinin yakalanıp hapsedildiği sırada kendisi
nin de hapsedileceğini öğrenince hastaneden ayrılıp Paris'e
gittiği söylentisi yayıldı.17 Halide Edip'in hatıralarından,
kendisi ve başka kadınlarla birlikte ı916-1917 yıllarında Su
riye'de öğretmenlik yaptığını;18 kendisinin bir yazısından da
ı919 sonbaharında Cenevre' de bulunup sosyoloji ve pedago
jiyle ilgilendiğini öğreniyoruz.19 Yazılarında belirttiği üzere,
hayatının yedi yıla yakınını yurtdışında (Şam ve Paris'te bu
lunduğu biliniyor) geçirdi.20
İttihat ve Terakki içinde aktif bir konuma sahip
olan Emine Semiye, Cemiyetin Kadınlar Şubesi tarafın-
S E FA L E T
011
dan ı Ağustos ı908'de Selanik'te Beyazkule Bahçesinde
yazlık bir tiyatroda gerçekleştirilen bir konferansta söz
alarak "tesettür meselesinden kadınların sosyal haklarına
varıncaya kadar çesitli konularda, Üzerlerindeki baskıları
kaldırmak adına mücadele edeceklerini" söylemiş, konfe
ransa katılma konusunda tereddütte bulunan Müslüman
kadınları da cesaretlendirmişti. 21
Ablası Fatma Aliye'nin Tercüman-ı Hakikat ve Şura-yı
Ümmet te çıkan makalelerini okuyan Emine Semiye, tarih
'
22. Prof. Dr. Şefika Kurnaz (2008), Osmanlı Kadın Hareketinde Bir Öncü Emine Semiye
Hayatı, Fikirleri, Eserleri, Timaş, İstanbul, s. 14ı.
23. Kurnaz, a.g.e., s. 14ı.
S E F A L E T
012
iktidara gelince umduğunu bulamaması, onu politikadan
uzaklaştırmamış; aksine, bu sefer de Cemiyet aleyhine
cesur yazılar kaleme almaya başlamıştır. Cemiyet'ten
ayrılıp Osmanlı Demokrat Fırkasına katılan Emine Semiye,
burada sosyalist düşüncelerle de tanışmış, ezilen "fukara
halk"tan yana bir duruş benimsemişti. Bu düşüncelerinin,
Paris'te yanında kaldığı yakın arkadaşı Madam Veran'ın
verdiği yasak kitap ve dergilerle de beslendiğini, Jön Türk
lerin yayınlarından da yine Madam Veran sayesinde haber
dar olduğunu; onu siyasal faaliyetlerin içine sokan bir diğer
önemli isminse, yakın arkadaşı Seniye Hanım olduğunu
belirtmek gerek. 24
Politik aktivizmi bir yana, Emine Semiye, Meşrutiyet
döneminin üretken yazarlarından biriydi. Edebiyatı, döne
min yazarlarında görülen genel eğilime uygun olarak, halkı
aydınlatmak için bir araç olarak gören Emine Semiye, ya
zarlığını şöyle temellendiriyor:
Yazmaktan maksat, umumun istifadesi olduğu malum
dur. Bunun için yazdıklarımızı faide nokta-i nazarından
yazmamız icap eder. Romanlarda tasvir edilen ibretli va
haların ezhan-ı karine [yakınların zihnine] hüsn-i tesiri
olur ise elbette faideden hali kalmaz, alınan hisseler müte
hassis kimseleri cidden metin ederek ahlaka ait olan hata
ların ıslahına yardım edilmiş olur. İşte romanlara verilen
ehemmiyet de bundan naşidir [dolayıdır}.25
S E FA L E T
0 13
İlk defa Hanımlara Mahsus Gazete' de "Bir mütehassisenin
tefekküratı" adıyla yazılarını yayımlamaya başlayan26 Emi
ne Semiye, Asır, Dersaadet gibi dergi ve gazetelerde de bir
çok hikaye, tefrika roman ve fıkra yayınladı. "Feminizm ne
demektir", "İslamiyette feminizm" gibi başlıkları olan yazı
larında direkt "feminizm" kelimesini kullanması ve kullan
dığı dil, dönemine göre ilerici olmakla beraber Osmanlı'da
bir kadın hareketinin varlığının somut kanıtları olarak da
görülmelidir. Cumhuriyet öncesi kadın yazarların feminiz
mi, çoğunlukla Asr-ı Saadet mitine dayanıyor; İslamiyetin
aslında kadınlara özgürlük veren, onları kamusal alana da
hil eden yapısının gelenekler ve hurafelerle bozulduğu gö
rüşüyle şekilleniyordu. Emine Semiye de, kamusal alanda
yer alan ve okuyup yazan Müslüman kadınları araştırıp bir
anlamda "feminist tarihçilik" başlatan ablası Fatma Aliye
gibi, İslamiyetin kadınlara tanıdığı hakları vurgulayarak
toplumsal hayatta kadınların konumunun değişmesi için
"meşru" bir dayanak aramıştı. Romanlarında da bu anla
yışla "çarpıtılmış, yanlış İslam" inancını eleştiren; hakiki
Müslümanların sınıf ve cinsiyet bağlamında adil olmaları
gerektiğini vurgulayan ana fikirleri merkeze aldı.
İlk olarak Selanik'teki Mütalaa'da yayınlanan ve
2ooo'lere gelene kadar basılı iki eserinden biri olan Sefalet
adlı romanı, Sırpçaya çevrilerek orada yoğun ilgi görmüş
ve bunun sonucunda ı899'da Sırp hükümeti tarafından
SEFALET
014
Saint Sava Nişanıyla ödüllendirilmişti.27 Buradan, Emine
Semiye'nin unutulmasının, yetersiz yazarlık yeteneğinden
kaynaklanmayıp politik duruşunun bir sonucu olduğunu
tekrar iddia edebiliriz.
Emine Semiye, öğretmen kimliğinin de bir uzantısı
olarak, eğitime, özellikle kızların eğitimine büyük önem
veriyordu. Dönemin yaygın görüşü, kadınların "iyi bir eş"
olabilmeleri için iyi eğitim almaları gerektiği, aksi takdirde
hem çocuk yetiştirmede hem de eşleriyle iletişimde yetersiz
kalacakları yönündeydi. Ancak Emine Semiye'nin kızların
eğitimi meselesine daha farklı yaklaştığını görüyoruz. Ona
göre, kadınlar iyi bir eş ya da anne olmak için değil, erkeklerle
eşit düzeyde öğrenme kapasiteleri olduğu ve eğitimde
eşit haklara sahip olmaları gerektiği için okumalıydılar.
Nitekim eğitimin içeriğiyle ilgili yorumları bu görüşü
destekliyor. Kız okullarının müfredatına eklenen bazı fen
derslerinin olmasını olumlu bir gelişme olarak görürken
fizik ve kimya gibi bilimlerin de Darülmuallimat'ta (kızlara
özel üniversiteler) okutulması gerektiğini ifade eden28 Emi
ne Semiye'nin hayatı boyunca basılan iki eserinden bir di
ğeri, bir ders kitabı niteliğinde olan ve ı887' de yayınlanan
Hülasa-i İlm-i Hesab'tır.
Hanımlara Mahsus Gazete, Mütalaa, Asır ve Dersaadet
gibi dergi ve gazetelerde yüzden fazla gazete yazısı, çeşitli
hikayeler ve tefrika romanlar yazan Emine Semiye, "Vatan
S E F A L ET
0 15
evlatlarının istifadesi için ibraz-ı gayretten geri kalmadım.
inşallah yakında külliyat-ı asarımı neşre muvaffak olacağını
ümit ederim" diyerek bütün eserlerini yayımlamak isteğini
dile getirmişti.29 Yaşadığı müddetçe bu arzusuna kavuşama
yan Emine Semiye'nin bütün eserlerini yayınlamak, sadece
edebiyatımızın kayıp bir isminin hakkını vermek için değil;
dönemin kadın hareketini, siyasi atmosferini ve yazarlar
arası ilişkileri anlamak için de edebiyat, tarih, sosyoloji ve
hatta siyaset çalışmalarına büyük bir katkı sunacaktır.
Bu amaçla Emine Semiye'nin bütün eserlerini topla
dığımız çalışmamızın ilk cildi olan Sefalet, yazarın roman
larından biri olup, onu aslına sadık kalarak, ama günümüz
Türkçesiyle anlaşılabilir kılmak adına açıklamalar ekleye
rek yayına hazırlamaya çalıştık. Bu bağlamda, Osmanlıca
nın yazımından kaynaklanan bazı ses farklılıklarını ya da
eklerdeki farklı kullanımları, okuyucuyu yormayacak şekil
de günümüz Türkçesine uygun şekilde kullanmayı tercih
ettik. Örneğin "gelmekte idi", "susuyor idi" gibi kullanımla
rı "gelmekteydi", "susuyordu" şeklinde; "tabib", "acaib" gibi
kelimeleri "tabip", "acayip" şeklinde; "zan etmek", "af et
mek" gibi fiilleri birleştirerek "zannetmek", "affetmek" şek
linde kullanmayı uygun gördük. Faide/fayda, gaib etmek/
kaybetmek, sada/ seda, döğmek/ dövmek gibi farklılıkları,
ikinci kullanımları tercih ederek düzelttik. "Iztırab" gibi,
yazımı Türk Dil Kurumunca da sık sık değişime uğrayan,
29. Emine Semiye, "İtiraf-ı Hakikat". Terirüf-i Müslimin 2 (31), s. 99; akt. Karaca,
a.g.y., s. 118.
S E FA L E T
016
sert ve yumuşak sessizlerden oluştuğu için Türkçede zorluk
çıkaran kelimeleri, Osmanlıca metindeki seslere karşılık ge
lecek şekilde kullanmayı tercih ettik.
Emine Semiye'nin bütün eserlerini yayınlama arzu
sunu yerine getirirken umuyoruz ki, bu çalışma, dönemin
ve sonrasının unutulan/unutturulan kadın yazarları için de
bir başlangıç olur ve henüz Osmanlıcadan Latin alfabesine
aktarılmadığı için okuyucuyla buluşamayan yazarlarımızın
külliyatı tamamlanarak edebiyat tarihimizin eksik parçaları
yerlerine oturur.
S E FA L E T
017
SEFALET
Şaire-i belagatperver [güzel konuşan şair kadın] ismetli [te
miz, saf] Nigar Hanımefendi Hazretlerine gönderilmiş olan
mektubun suretidir:
"Muhterem Hemşireciqim,
Dünkü fırtına geçmişse de kar yaqmakta devam eyliyordu.
Yirmi derece hararette bulunan bir odanın pencerelerinden
bedayi-i tabiiyyeyi [tabiatın eşsiz güzelliqini] seyretmek pek
hoş oluyor. Hayli zamandır beni odamda hapsederek mu
hazarat-ı alimanenizden [bilgilerinizin akılda kalanla
rından] mahrum eden mevsim-i şitanın [kış mevsiminin]
evamir-i dürüştanesi [kaba emirleri] kalbimi incitmişse de
dünkü gün kainatı beyazlara bürünmüş görünce gönlümde
bir inşirah [ferahlık] hasıl oldu, güya ki masum bir bakir,
damen-i pakini [temiz eteqini] her tarafa yayarak libas-ı
ismetinin [temiz elbisesinin] saffetini [saflığını] enzar-ı ale
me [alemin bakışlarına] arz ediyordu. Bu manzaradan bir
zevk-i ulvi hissettim. Hemen üst kata çıkarak enzarımı [ba
kışlarımı] Akdeniz'e doqru atfeyledim [yönelttim] . Esna-i
sabavetimde [çocukluk zamanımda] da bu denizden dört
defa geçtiqimi tahattur ettim [hatırladım]. Fırtına, dalga
ların o kocaman Trieste1 vapurunu elma gibi yuvarladıqı
zaman, büyüklerimizin kemal-i havf ve haşyetle [tamam
bir korku dehşetle] yataklarına çekildiklerine raqmen beşik
gibi sallanan vapur içinde sallanmaktan mütelezziz olarak
[zevk alarak] yukarı aşaqı gezindiqimi güya tekrar görü
yordum. O, evan-ı sahavet ne tatlıydı! Nazarımda her şey
S EF A L E T
019
hakikat, her şey ayn-ı saadet [mutluluğun ta kendisi] hük
mündeydi. Fırtınanın vapurumuzu kazazede etmesi mü
lahazasında bulunan büyüklerimizin telaşını pek nabeca
[yersiz] görerek o anın devamını safiyane bir beşaşetle [güler
yüzlülükle] temenni ediyordum. Tehlike içinde de eğlence ve
saadet arıyordum.
Bir müddet şu hatırat-ı masumaneyle meşgul olduktan
sonra sıcak odadan birdenbire soğuğa çıktığım cihetle vü
cudumda bir titremek hasıl olmuştu. "Of! Dünyada ha
kikatin de saadetin de tahtında ne şüpheler, ne felaketler
müstetirmiş [gizliymiş]! İşte şu levayih-i latife ve dil-firi
bane [güzel ve gönül çelen levha, manzara] içinde belki de
insanı tehlikeli bir hastalığa duçar edecek, mevtine [ölü
müne] sebep olabilecek bir bürudet [soğukluk] bulunuyor."
diyerek bir kere de sokağa baktım. Gelip geçenler meya
nında [arasında] fakir genç kadınların, ayakları çıplak
zenciye/erin, değneğine yaslanarak yarı düşe yarı kalka
yürümeye uğraşan ihtiyarların şu sefilane halleri nazar-ı
dikkatime dehşetle çarptı. "Ah, şu dakikada şairlerin kale
mini, ressamların fırçasını meşgul eden şu şitanın [kışın]
letafetli zamanında ale-s-seviyye [bir boyda] beyaz çarşaf
larla örtülen damlar altında, kim bilir ne kadar bedbaht
hastalar firaş-ı sefalete [sefalet döşeğine] uzanmışlar, kim
bilir ne kadar biçareler, kömürsüz ve aç kaldıklarından
inlemekte bulunmuşlardır!" diye söylenerek mükedder
[kederli] oldum. Gözlerimden yaşlar akıyor, bu defa da
kalbim titriyordu. Bu fikr-i elim [acı fikir], hissiyatımı ga
leyana getirdi. İşte o hisle de Sefalet isminde bir roman vü-
S EF A L E T
020
cuda geldi. İktidarsızlığımı bilirim, fakat eser-i acizaneme
şeref bahşedeceği cihetle bunu nam-ı fazilet-ittisamınıza
[faziletle süslenmiş adınıza] ''ihda" [hediye] ederim. Ha
talarımın tashihine himmet buyuracağınızı [hatalarımın
düzeltilmesine çabalayacağınızı], meftur olduğunuz [ya
ratılışınızdaki] lütuf ve keremden me'mul ederim [uma
rım] efendim.
Hemşireniz
Emine Semiye binti Cevdet"
ı6 Mart ı315
Nişantaşı
S E F A L E T
021
duğu için mahviyet belki beni sükuta davet etmeliydi ... "
mealinde bir mütalaaydı.
Azizem, belki bendeniz de şimdi ihtiyar-ı sükut etmeliydim,
fakat Sefalet'te gördüğüm metanet ve efkar-ı adilane o ka
dar kalbimi tehyiç etti [coşturdu] ki bazıları tarafından bel
ki bir eser-i hodbini [bencillik eseri], diye telakki olunmak
ihtimalini de düşünmeyerek bu eser-i edebinin bendenizde
hasıl ettiği tesiri beyana mecbur oldum. Zaten kitap mey
danda, hiçbir munsıf [insaf sahibi], mütalaat-ı acizanemi
[aciz yorumumu] saibe-i hod-perestiyle hamledemez [kendi
ni beğenmişliğe yoramaz]; belki bihakkın [hakkıyla] tasvir-i
mahiyet-i esere kudretyab olmayacağımı [eserin mahiyetini
hakkıyla betimlemeyi beceremeyeceğimi] teslim edeceklerdir.
Sefalet'te fakr u zarureti tasvir hususunda ibraz buyuru
lan sanat pek güzel! Sefalet'te görülen metanet-i ahlakiye
[sağlam ahlak] bütün genç kızlara şayan-ı imtisal olacak
kadar ibret-amuzdur [ibret vericidir].
Bir gün, zevcinin sefahati derece-i gayeye [son dereceye] çık
mış olan bir genç kadına: "Efendim, bu sendeki ne sabır!
Kalbine hiç hiss-i intikam da mı girmiyor?" demişler. Kadın
da "Ben iffetimi zevcim gibi bir kadr-i na-şinas [kıymet bil
mez] için değil; nefsimi en evvel ecdad ü ailemle çocukları
mın namı için muhafaza ederim. O bedbahtsa kendi uğru
na namus gibi mukaddes bir hazinenin değil, en küçük bir
şeyin bile feda olunmasına layık değildir" cevabını vermişti.
Bu bir hakiknttir ki hiçbir hadise ve hiçbir vakıayla pa-mal-i
zeval olmaz [ayaklar altına inmez]. Hıime-i beliğ-i fazılane
leri [erdemli güzel söz söyleyen kaleminiz] bunu Sabite'nin
S E FA L E T
022
sergüzeşt-haliyle [başına gelenlerle] pek güzel tasvir ediyor.
Evet; ismet, o suretle müdafaa olunmalıdır. Her şey geçer, her
devir inkıla.b eder [deqişir]; fakat mahvolan namus istirdad
olunmaz [geri alınmaz]. Zaruretle hasıl olan sefaletin za
man ve hakikatle mübeddel-i saadet olabileceqini [saadetle
yer değiştirebileceqini], hikayede cereyan eden vukuat pek
güzel ispat ediyor. Aslen şayan-ı takbih olan [kötülenmesi
gereken] biçareler, hiffetle [hafiflikle] sefil olanlardır.
I<esbiye'nin felaket-i medidesi [uzayan felaketi], Hayati'nin
ömrü bi-sevda vicdansızlara, mesleksiz yaşayanlara güzel
bir numune-i ibret teşkil ediyor. Müştak'ın evvelki mua
mele-i namusşikenanesi [onur kırıcı davranışları] üzerine
çektiqi meşakkatler, ceza-yı sezasıdır [hak ettiqi cezadır].
Cehdi'yle Mahir gibilerse Allah'a şükretmeliyiz ki pek az
bulunur. Hele son sayfalarda madalyon meselesi o kadar
rakik [ince], manidar, nazikane bir lisanla tasvir olunmuş
ki en az hassas olan bir mütalaayı bile tehyice [coşturma
ya] kifayet eder.
Muazzez hemşirem,
Bu hikaye-i edibaneleri, mütalaasıyla itibar etmek istida
dında olanlar için tekrar ederim, pek ibret-amuz bir eser
dir. Kudret-i tahriranelerini [yazma kudretinizi] kemal-i
samimiyetle tebrik ve temadi-i muvaff akiyatınızı [başarı
larınızın devamını] Cenab-ı Hak'tan temenniyle layık gö
rüldüqüm bu kıymetli yadigar-ı mürüvvet-mendanelerine
[cömertliqinize] arz-ı şükran eylerim efendim.
Nigar Binti Osman"
S E F A L E T
023
BİRİNCİ KISIM
AÇL I K
1
S E FA L E T
025
kadar çamurlu değildi. Bu hali, temiz ve tirendaz [tertipli]
bir kadın olduğuna delalet ediyordu.
Beyaz kadın koşmak niyetiyle adımlarını sıkça atı
yorsa da birdenbire tevakkuf edip [duraklayıp] duruyor,
arkasına bakıp lisan-ı hal ile zenciyeden istimdat ediyordu
[yardım istiyordu] . Salaşpur parçası zenciyenin başına geli
şigüzel atılmış olup çenesinden iğnelenmemiş olduğu için
bütün çehresi meydandaydı. Üstündeki kıvraklıktan bu
nun eser-i ihmal [boşvermişlik alameti] olmadığı müsteban
[belli] olup kim bilir ne gibi bir telaştan ileri gelmişti. Biraz
da örtünün setredemediği bu çehreyi tarif edelim: Zenciye
nin hutut-ı vechiyesi [yüz hatları] "buldok" köpeğinin za
viyelerine müşabihti [benzerdi] . "Fizyognomi",3 yani ilm-i
kıyafet4 fennine aşina olanlar, bu simada olanların sadakat
ve istikametle meluf [alışık, bilinen] olduğunu bilirler. Göz
ler ayrı, güzel kaşlar sık ve biçimli, burun yassı, dudakları
kalın olup koyu kahveye müşabih [benzer] rengi parıl parıl
parlamaktaydı. Zencilerde nadir bulunan geniş ve murabba
[kare] alnı, ketum ve her işinde sabit kadem [ayağı sağlam/
sözünde duran] olduğuna delalet ediyor; bakışında asar-i
zeka [zeka alametleri] müşahede olunuyordu [gözleniyor
du]. Boylu boslu olup kendisinden olduğu anlaşılıyordu.
Yürürken uzun bacaklarını aheste aheste ve dikkatle attığı
halde yine öndekine yetişiyor, öndekinin durup kendisine
baktığı zaman kendisi de durup ona bakıyor, söz söyleme-
S E F A L E T
026
diği halde enzar-ı müşfikanesi [şefkatli bakışları] pek çok
şeyler ifham ediyordu [anlatıyordu] .
Evet, zenciyenin tatlı bakışı bazen sertleşip ileriye
dikiliyor, bazen de ayaklarının çamuruna teessüfle atf-ı na
zar eden [bakış atan] öndeki kadını nevazişkarane [gönül
okşayıcı] bir surette süzüyordu. Bütün bu bakışlar, asar-ı
muhabbetle beraber teşci [cesaretlendirme] ve tembihi havi
[içermekte olup] güya şu sözleri söylemek istiyordu:
"Yürü! Ey hükm-i kaderin bedbaht ettiği mahluka!
Yürü! Seni ezen şu felaket-i halin, bir zaman-ı muvakkat [ge
çici bir zaman] için olduğuna itikat et ki kaybettiğin nimetlere
tekrar nail olasın! Şüphe lazım değil, düşün ki Cenab-ı Hak
irade-i cüz'iyyeyi kullarına bahşetmiştir! Yürü, ey hamisiz
biçare yürü! Sebat ve gayret en iyi bir muhibb-i himayetkar
dır. İnsanlar dest-i muavenetlerini [yardım ellerini] senden
diriğ ettiler [esirgediler] ; lakin azm-i kavi [kuvvetli kararlılık]
sahipleri er geç vasıl-ı maksat olurlar [amaçlarına erişirler] .
Niye durdun? Yine ayaklarına bakıyorsun? Dizlerine kadar
çıkan çamurdan mı cesaretin azalıyor? Cesaret! İleri! O ça
murlar ancak senin ayaklarını setredemeyen [örtemeyen] o
yırtık çoraplarını telvis edebilir [kirletebilir] . Gayretli melek!
Sen manen daima temiz ve paksın!
Artık yolu yarıladık, niye titriyorsun? Tesadüfün önü
müze attığı o musallat herife yine rast geliriz diye mi ürküyor
sun? Yok yok, öylelerinden ürkmek sana yaraşmaz! Sen bağ-ı
nebahatin [şeref bağının] latif bir meyvesi, hadika-i ismetin
[saflık bahçesinin] revnaklı [süslü] bir çiçeğisin! Musibet seni
zedeler, soldurur. Fakat malik olduğun buy-ı fazilet de [erdem
S E FA L E T
027
kokusu] ortalığı doldurur, o rezil de seni takipten vazgeçmeye
mecbur olur. Yine duvara dayandın? Yürüsek a, kuvvet ve me
tanetin bitti mi? Morarmış mini mini ellerinin çatlaklarından
akan kanlar üşüdüğünü gösteriyor! Siyah peçenin deliklerin
den görünen solgun dudaklarının titreyişi, dehşetli bir şeyden
korktuğunu ima ediyor. Bu, yalnız o musallatın şerrinden ileri
gelmiyor zannederim. Zira ona mukavemet için terbiye-i za
tiyenle hüsn-i hulkun [güzel yaradılışın] kafidir! Seni tedhiş
eden [dehşete düşüren] sefalet mi? Ah açlık! Sefalet!"
Zenciyenin tebeddül eden [değişen] nigahından
[bakışından] istihraç ettiğimiz [çıkardığımız] şu balada
ki sözlerin, "Yine duvara dayandın"dan "Ah açlık, sefa
let!"e kadar olan kısmını zenciye aynen, fakat Afrikalılara
mahsus bir şive-i ifadeyle söylüyordu. Bu sözlerden sonra
Sefile'nin yırtık peçesini kaldırıp yağmur damlalarına ka
rışan gözyaşlarını örtüsünün ucuyla sildi. Sefilenin yüzü
açılınca Melahat-i vechiyesi [yüzünün güzelliği] meydana
çıktı. Aman ya Rab, o ne güzellik, o ne tenasüptü [uyum
luluktu] ! Solgun simasına letafet-bahş olan iri kara göz
lerin bakışı ne kadar müessir [etkileyici], ne kadar latifti.
Mukavves [kavisli] kaşları, gözlerini kaldırdıkça kirpikle
rinin tehacümünden [saldırısından] kurtulmak için daha
yukarı çekilmişlerdi. Düz ve delikleri yuvarlak olan bur
nu, Yunan-ı kadim [eski Yunan] heyakilinde bile bu dere
ce muntazam olamazdı. Ufak, fakat kalınca dudaklı ağzı
nın rengi şimdi morarmışsa da evvelce pek kırmızı olması
muhtemeldi. Sefaletin tahribatına uğrayarak solmuş olan
bu çiçekte hala asar-ı letafet-i bahariye [bahar güzelliğinin
S E F A L E T
028
izleri] müşahede olunuyordu. Hususiyle fakr u fakanın
[yoksulluğun] son derekesinde bulunduğu her halinden
nümayanken [görünürken] yüzünde ve enzarında sebat ve
vakar u sebat müşahede olunuyordu.
Bunlar yürüye yürüye Çemberlitaş'a vasıl oldular.
Sonra Sebil' e5 kadar gelip tevakkuf ettiler [durdular] . Sefil
kız, kuvvetinden kesilip Sebil'in nihayetindeki çeşmenin
kenarına oturuverdi. Başını da duvara dayadı. Zenciye, Se
filenin ıslak yüzünü kuruttuktan sonra yine katibane bir
Türkçe ile:
- Küçük hanımcığım! Artık açlığa tahammül ede
meyecek misin? Bak yaklaştık, dedi.
Sefile, zenciyenin elini muhabbetle sıkarak:
- Çare yok! Tahammül etmeliyim; evdeki kocaman
çocuklarımız bile bugün aç duruyorlar. Avukatın talep etti
ği beş yüz kuruşu nereden bulacağız?
Zenciye:
-Allah kerimdir! Buluruz!
Sefilenin yüzü meraret-engiz !acılaşan] bir hal kes
betti !kazandı].
- Biraz güç. Bugün bir ekmek almak için kırk para6
bulamadık!
Zenciye:
-Akşam bulacağız.
5. Veziriazam Koca Sinan Paşanın Çarşıkapı civarındaki divan yolu üzerinde bulu
nan külliyesi 1594'te tamamlanmıştır. Söz konusu Sebil, medrese ve türbeyle birlikte
bu külliyenin bir parçasıdır -ed.n.
6. Kırk para: ı kuruşun kırkta biri değerindeki Türk parası -ed.n.
S EFA L E T
029
Sefile, taaccüple [şaşırarak] :
- Sahih mi? Satacak bir şeyimiz de yok?
Zenciye:
- Nasıl yok? İşte bu bir kuruş olsun etmez mi?
Sefile:
- Aa, ben onu işe yaramaz diye atıvermiştim! Sen
arkamdan aldın ha!
Zenciyenin gösterdiği şey, Sefilenin attığı köhne şem
siyeydi. Sefilenin yüzü biraz güldü.
S E F A L E T
030
il
S E F AL E T
031
- Elbet bilirim; sefaletten kurtarmak istediğim gü
zel bir kızcağızın karşısındayım.
Zenciye:
- Utanmaz herif! Biz sefalet içindeyiz, ama daima
şerefimizi muhafaza ederiz. Biz fakiriz, ama kibar insan
larız.
Şık Bey:
- Aferin abla! Güzel ıstılah paralanıyorsun [ağdalı
konuşuyorsun, ağzın laf yapıyor]. Bizim konakta senin
gibilerden düzineyle var, ama içlerinde katibane konuşanı
yok.
Zenciye:
- Eğleniyor musun? Defol oradan!
Şık Bey:
- Kuzum, benim katip ablacığım! Beni dinle. Sizi
her Perşembe ve Pazartesi günleri takibimde, hep avukattan
bahsediyorsunuz. Allah insanı avukat eline düşürmesin,
bunun için çok para lazımdır. Size on bin kuruş vereyim.
Zenciye, sefilenin elinden tutarak Sultanahmet mey
danına doğru yürümeye başladı. Şık Bey takibe devam
edince zenciye durdu, koynundan bir anahtar çıkarıp sefi
leye vererek:
- Hanımcığım! Sen git avukatı gör, sonra eve avdet
et. Ben bu köpeğe haddini bildireyim de bir daha peşimize
düşmesin, dedi.
Şık Bey ·hemen tebaüd eden [uzaklaşan] güzel
sefilenin arkasından koşmaya başlayınca zenciye ona yetişip
kolundan sımsıkı tuttu. Şık Bey:
S E FA L E T
032
Another random document with
no related content on Scribd:
The Project Gutenberg eBook of Il tramonto di
una civiltà, vol. 1 (di 2)
This ebook is for the use of anyone anywhere in the United
States and most other parts of the world at no cost and with
almost no restrictions whatsoever. You may copy it, give it away
or re-use it under the terms of the Project Gutenberg License
included with this ebook or online at www.gutenberg.org. If you
are not located in the United States, you will have to check the
laws of the country where you are located before using this
eBook.
Language: Italian
IL TRAMONTO DI UNA
CIVILTÀ
O
VOLUME PRIMO
FIRENZE
FELICE LE MONNIER
EDITORE