Professional Documents
Culture Documents
Kozmik Albay Kozmik Oda Operasyonu 11th Edition Erkan Yılmaz Büyükköprü Full Chapter Download PDF
Kozmik Albay Kozmik Oda Operasyonu 11th Edition Erkan Yılmaz Büyükköprü Full Chapter Download PDF
https://ebookstep.com/product/o-amante-do-tritao-11th-edition-r-
b-mutty/
https://ebookstep.com/product/getal-ruimte-vwo-b-deel-1-11th-
edition-j-h-dijkhuis-e-a/
https://ebookstep.com/product/getal-ruimte-vwo-b-deel-2-11th-
edition-j-h-dijkhuis-e-a/
https://ebookstep.com/product/getal-ruimte-uitwerkingen-vwo-b-
deel-2-11th-edition-j-h-dijkhuis-e-a/
Getal Ruimte Uitwerkingen vwo B deel 3 11th Edition J H
Dijkhuis E A
https://ebookstep.com/product/getal-ruimte-uitwerkingen-vwo-b-
deel-3-11th-edition-j-h-dijkhuis-e-a/
https://ebookstep.com/product/on-dokuz-numarali-oda-2nd-edition-
doris-lessing/
Petjah Satu dari Seribu Aku Mau Kamu Oda Sekar Ayu
https://ebookstep.com/product/petjah-satu-dari-seribu-aku-mau-
kamu-oda-sekar-ayu/
https://ebookstep.com/product/equacoes-diferenciais-elementares-
e-problemas-de-valores-de-contorno-11th-edition-william-e-boyce-
richard-c-diprima-douglas-b-meade/
https://ebookstep.com/product/protesis-parcial-removible-13th-
edition-alan-b-carr-y-david-t-brown/
m
:::o
�
z
�
r-
3::
�
DJ
C:
-<
c:
"
"
Q:
"O
:::o
c:
"
o
N
3:
-·
"
)>
r
CD
•
Erkan Yılmaz Büyükköprü
•
Kırmızı Kedi Yayınevi: 1318
İnceleme: 114
Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında, yayıncının yazılı izni alınmaksızın
hiçbir şekilde kopyalanamaz, elektronik veya mekanik yolla çoğaltılamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
KOZMİK ALBAY
Kozmik Oda Operasyonu
İÇİNDEKİLER
Başlarken ı 9
Her Şey Böyle Başladı ı 12
Takip Görevi ı 13
19 Aralık 2009' da Yaşananlar ı 20
Polis Operasyon İçin Düğmeye Basıyor ı 23
Merkez Komutanlığı Personeli Bekleniyor ı 28
O Kılğıt ı 30
Ev Araması ı 37
21 Aralık 2009 ı 43
Bülent Arınç'ın Açıklamaları ı 47
Annç'ın Suikast İddiasından Faydalanma Hesabı ı 52
Genelkurmay Başkanlığının İlk Basın Açıklaması ı 56
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ile Görüşmem ı 57
8 Mermi Yalanı ı 60
Bölge Başkanlığına Operasyon ı 65
Hılkimin Bölge Başkanlığına Gelmesi ı 76
Muzaffer Ata Başçavuş'un Evinde Yapılan Aramalar ı 79
Genelkurmay'ın Basın Açıklaması ı 81
Önce Nezarethane Sonra Adliye ı 82
Mahkemeye Çıkarılıyoruz ı 90
Özel Kuvvetler Okul Komutanlığında Görevlendirme ı 94
Başbuğ-Erdoğan Görüşmesi ı 98
Yalan Haberler ı 99
İki Davayı İlişkilendirme Çabası ı 104
Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Servet Yörük ı 105
Kozmik Oda Aramasına İzin ı 111
TEM Polislerinin Bilirkişiye Baskısı ı 114
'Kozmik Odalarda' Aramalar Başlıyor ı 118
Aramanın Sonuçlanması ı 131
Selahattin Kısacık'ın Tutanağa Şerhi ı 136
Kozmik Odaları Mühürleme Tutanağı • 138
Kadir Kayan'ın ' Takip Edilme' Şikayeti • 141
Genelkurmay Başkanlığının Tutanaklara İtirazı • 143
Savcı Hard Diskin Peşinde • 146
Genelkurmay Hard Diski Teslim Etti • 148
Savcının hedefi 16 Numaralı Oda • 152
Kozmik Oda Aramasına Tepkiler • 154
Savcının Kozmik Odadan Çıkardığı
Hard Diskin Başına Gelenler • 162
Asılsız İhbarlar • 167
Mustafa Bilgili Tarafından Yapılanlar ve Yapılmayanlar • 169
Savcı Sadık Bayındır'ın Araştırma ve Tespitleri • 174
Sahte İhbar Tutanağı Tutan Komiser • 180
Emniyet'in Analizi ve Değerlendirme Raporu • 183
O Kağıdın Analizi • 186
Sarı Basın Karh • 191
Abdullah Gül'le İlgili İllegal Bilgi Toplama Faaliyeti Konusu • 193
Yusuf Akal'ın Odasındaki ' Deliller' • 195
Delillerin İmha Edildiği İddiası • 196
Kroki Analizi • 197
Kapı Zillerinin Fotoğrafı • 199
Telefon Analizi • 203
'Kovuşturmaya Yer Olmadığı' Kararı • 204
Tekin Küçük 39759, Cumhuriyet Savcısı • 210
Hakim ve Savcılara Açılan Davaların Sonuçları • 212
Polisler ve Bilirkişiler Hakkında Açılan Dava • 217
Hard Diskin Hukuksuz Çoğalhlması • 221
İhbarcı Doktor Ferit Çiçek • 226
Polis Kumpasları • 227
Polislerin Hukuksuzlukları • 229
Polis-Savcı-Hakim Üçgeninde FETÖ Kumpası • 235
Sonsöz • 238
Bu kitabı,
kitabın hazırlıgı sürecinde zamansız olarak kaybettigimiz,
FETÖ ile m ücadele ederek Kozmik Oda'dan bilgi ve belge çıkarılmasına
izin vermeyen komutan olarak tarihe geçen,
cesareti, duruşu ve komutanlık vasıfları ile Türk subayına
hainler ve düşmanlar ile mücadelede model olacagına inandıgım
kahraman komutanım, dönemin Seferberlik Tetkik Daire Başkanı
merhum emekli Tümgeneral Selahattin Kısacık'a
ithaf ediyorum.
9
anlatan bu kitaptaki her şey ya belgelidir ya bizzat yaşadıkla
rımdır. Aktarılmış değildir, bizzat yaşadıklarım, birinci ağız
dan kaleme alınmışbr.
Kitabı yazmaya başlayınca "Peki, neden şimdi? Geç kal
madın mı?" gibi soruları çok sık duydum. Bu kitabı olayın
gerçekleşmesinden 10 yıl sonra yazmamın ana sebebi 201 7
yılına kadar muvazzaf bir asker olarak TSK' de göreve devam
etmemdir.
Kamuoyunda "Ergenekon", "Balyoz", "Askeri Casusluk",
"Poyrazköy" gibi isimlerle bilinen davaların hepsinin ortak
yönü; bu kumpaslarda FETÖ mensubu asker, polis, hakim,
savcı gibi devlet görevlilerinin ve hatta siyasilerin işbirliği
içinde olmasıdır.
FETÖ mensubu teröristler, daha büyük başka güçlerin
maşası olarak, onların güdümünde ülke yönetimini ele geçir
mek için kendilerine engel olarak gördükleri vatanını, dev
letini, milletini seven, Atatürkçü kimlikleriyle bilinen asker
leri kurdukları bu tür kumpaslarla ordudan uzaklaştırmayı
ve cezaevlerinde çürütmeyi planlamışlardı. Bu maksatlarına
ulaşmak için yeri geldiğinde yok saydıkları kanunları işlerine
geldiği gibi kullanmışlardı.
Devletin polisi, savcısı, hakimi görünümündeki FETÔ
mensubu hain teröristler aldıkları talimatlarla sahte deliller
üretmekten, gizli tanıklar yaratmaktan çekinmediler. Bu sa
yede ülkesine ömrünü adamış vatansever askerleri yargılayıp
yıllarca hapishanelerde tutmayı başardılar. Bu hainler yalnız
değildi. Önceleri cemaat daha sonra FETÖ olarak anılan bu
yapıya, kişisel menfaatleri doğrultusunda destek veren, onla
ra çanak tutan, aynı yolda yürüyen gazeteciler, yazarlar, söz
de kanaat önderleri olduğunu da hatırlatmak isterim. Bundan
başka davaların öncesinde ve davaların devam ettiği süreçte
"askeri vesayeti kaldıracağız" gibi söylemlerle bu hainlere ce
saret veren siyasetçileri de tarih yazacaktır.
Cemaatçi teröristler ile devleti yönetenlerin menfaatleri
çatışmasa ve 17 / 25 Aralık yaşanmasaydı, muhtemeldir ki bu
vatanseverler hala cezaevlerinde olacaktı. Askerlere yıllarca
10
kumpas kuran cemaatin teröristleri yeni kumpaslarını devleti
yönetenlere yöneltince büyük bir hata yaptılar. Süreç tam bu
rada yön değiştirdi.
Önce 1 7 / 25 Aralık operasyonları, ardından 15 Temmuz 2016
tarihinde yaptıkları hain darbe girişimi her şeyi, olanı biteni,
kurdukları tüm kumpasları gün yüzüne çıkardı. Merhametsiz
hainler, vatanseverleri ömür boyu tutmayı düşündükleri ceza
evlerindeki hücrelere kendileri girdiler. Bir kısmı da korkakça
kaçtılar, hala firardalar. Amaçlarının, Türk milleti, Türk vatanı,
Türk bayrağı gibi değerler olmadığını gösterdiler.
Hainlerin bir kısmının darbe sonrasında askeri helikopter
ile Yunanistan' a kaçmaktan ve sığınma talebinde bulunmak
tan bile çekinmemesi bunun en güzel örneklerinden birisi
oldu.
Tehdit bitti mi?
Elbette hayır.
Bukalemun gibi değişerek, başka isim ve yapılarla güzel
ülkemin, canım vatanımın ele geçirilme çalışmalarına devam
edildiğini ve bundan sonra da devam edileceğini üzülerek
belirtmek istiyorum.
Umarım bu kitabım, bundan sonra bu tür girişimlerde
bulunacaklara bir uyarı olur, geri dururlar, onlarla mücadele
edecek olanlara da güç verir.
11
Her Şey Böyle Başladı
12
Takip Görevi
13
Gerçekten de o tarihlerde basında özellikle birtakım ga
zetecilere Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili gizli bilgi ve bel
gelerin sızdırıldığına dair birçok haber çıkıyordu. Aslında
bu sızdırılan bilgilerin birçoğu da yalan yanlıştı. Ama bunla
rı sızdıran ve yazan kişiler belli ki çok iyi psikolojik harekat
eğitimleri almıştı. Çünkü doğru olan bir kaç bilginin yanına
birçok yalanı da kendileri ekleyerek, sanki yazdıkları haberin
tamamı doğruymuş gibi kamuoyunda istedikleri etkiyi yara
tabiliyorlardı.
Takip edeceğim askeri personel Kara Harp Okulunda
(KHO) görevli Kurmay Albay B.K. idi. Bölge Başkanımızın
verdiği şifahi emir üzerine 2008 yılının aralık ayında B.K. Al
bayı takip etmeye başladım. Görevi sadece kamuya ait açık
alanlarda icra ediyordum. Takip görevini Ankara Seferberlik
Bölge Başkanlığına ait sivil plakalı araçla ve sivil elbiseyle
yapıyordum. B.K. Albay mesaiye giderken servis kullanmı
yordu. Kendisine ait 06 *** 92 plakalı özel aracı ile mesaiye
gidiyordu.
Sabahları 07.40 gibi evden çıkıyor ve yaklaşık 10 dakika
içinde KHO'ya geliyordu. Okula girdikten sonra takip et
meye gerek olmadığı için Bölge Başkanlığına dönüyordum.
Akşamları ise mesai bitiş saatinden önce KHO'ya giderek çı
kışını bekliyordum. Mesai bitiminde genellikle direkt evine
geliyordu. Ama akşam dışarı çıkabileceği düşüncesiyle geç
saatlere kadar evinin bulunduğu bölgede kalıyordum. Hafta
sonları ise sabah genellikle 09.00' dan itibaren evinin bölgesi
ne giderek beklemeye başlıyordum. Eğer dışarı çıkarsa ben
de arkasından giderek temas ettiği kişileri tespit etmeye ça
lışıyordum.
Bölge Başkanımız Yusuf Albay' ın verdiği emir gereğince
mesai arkadaşlarım ve ailem dahil hiç kimsenin yaptığım gö
rev ile ilgili herhangi bir bilgisi yoktu. Ailem zaman zaman
akşamları ve hafta sonları da çalışıyor olmamdan rahatsız
oluyordu. Ama zaten bütün meslek hayatım boyunca yoğun
çalışmama alışık oldukları için duruma katlanıyorlardı.
14
Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında görevli diğer ar
kadaşlarım ise böyle durumlara alışık oldukları için geliş
gidişlerimi sorgulamıyorlardı. Çünkü Özel Kuvvetler Ko
mutanlığının bütün personeli bazen sadece komutanla kendi
aralarında direkt görevler verilebileceğini bilirlerdi.
Kurmay Albay B.K.'yı fiziken takip ediyor, temas ettiği ki
şileri tespit etmeye çalışıyordum. Göreve başlayalı bir ayı geç
mişti. Her akşam ve her hafta sonu görevdeydim. Anlaşılan
takip görevi daha uzun müddet devam edecekti. Gerçekten
Bölge Başkanlığındaki diğer işlerimle birlikte benim için çok
yorucu olmaya başlamıştı. Yusuf Albay da böyle düşünmüş
olmalı ki bir gün benimle birlikte Bölge Başkanlığında gö
revli arkadaşlarım Yarbay Sayım Arslan ve Binbaşı İbrahim
Göze'yi odasına çağırdı. Yaptığım görevle ilgili olarak arka
daşlarımı kısaca bilgilendirdi ve bu günden sonra görevin
üçümüz arasında dönüşümlü olarak yapılacağını söyledi.
Odadan çıktıktan sonra ben arkadaşlarımı görev konusunda
detaylı olarak bilgilendirdim. Daha sonra görevi nasıl yapa
cağımızın planlamasını birlikte yaptık. O günden sonra yo
ğunluğum biraz azalmıştı ve artık sadece üç günde bir göreve
gider olmuştum.
B.K. Albay'ı araçla takip ettiğimiz zamanlarda özellikle
yoğun trafik nedeniyle ya da park etme anındaki gecikmeler
nedeniyle zaman zaman takipte zorlanıyorduk. Hatta bazen
takip ederken B.K. Albay'ı kaybettiğimiz bile oluyordu. Bir
müddet sonra Bölge Başkanlığına ait diğer işlerimizin de yo
ğunluğu artınca, 3 kişiyle de takip görevinde iyice zorlanır
hale geldik. Bu konuyu aramızda yaptığımız toplantılarda ko
nuşuyorduk. Bu sıkıntımızı bir gün toplantıda Yusuf Albay' a
söyledik. Eğer Bölge Başkanlığında görevli diğer iki arkada
şımızı da göreve dahil edersek, takibi aynı anda iki kişiyle ve
iki araçla daha etkin yapabileceğimizi bildirdik. Yusuf Albay
önerimizi kabul etti. Böylelikle şubat ayından itibaren üç ki
şilik ekibimize Kıdemli Başçavuş Osman Darıcı ve Kıdemli
Başçavuş Muzaffer Ata da dahil oldu. Artık takibi aynı anda
iki ayrı araç ve iki ayrı personel ile yapıyorduk.
15
Albay B.K. Çukurambar semtinde oturuyordu. Bu semt
lüks binaların bulunduğu bir semtti. Bu nedenle bölgede çok
sayıda siyasetçi, milletvekili, bürokrat ve işadamı ikamet edi
yordu. Görevi icra ederken çok dikkatli olmamız ve dikkat
çekmememiz gerekiyordu. Ancak yaptığımız değerlendirme
sonucunda aynı araçlarla aynı bölgeye gelmemizin dikkat
çekebileceğini gördük. Bu nedenle izleme için her seferinde
farklı araç kullanmanın daha doğru olacağını düşündük. Böl
ge Başkanımıza araç kiralamayı teklif ettik. Teklifimiz uygun
görüldü ve Şubat 2009 tarihinden itibaren hafta sonları için bir
adet araç kiralamaya başladık. Hafta içinde kiralamıyorduk.
Çünkü sabah evden çıkan Albay B.K. genellikle doğrudan iş
yerine gidiyor ve akşam mesai bitiminde de işten çıkarak eve
dönüyordu. Bu nedenle gün boyu işyerinde bulunması nede
niyle Çukurambar bölgesinde bulunmamıza gerek de yoktu.
Araç da bu nedenle hafta içinde kiralanmıyordu. Dolayısıyla
sadece hafta sonları araç kiralamaya başladık ve her seferinde
başka bir araçla takip görevini icra ediyorduk. Takip görevi
nisan ayına kadar böyle devam etti.
Bulunduğumuz bölge belirttiğim gibi siyasetçilerin ve üst
düzey bürokratların yoğun olarak ikamet ettiği bir bölgeydi.
Bu nedenle polis için de hassas bir bölgeydi. Çok dikkatli ol
mamız gerekiyordu. Bizi de takip eden olup olmadığı konu
sunda titiz davranıyorduk. Sonunda şüphelerimiz gerçeğe
dönüştü ve bizi de takip edenler olduğunu fark ettik.
2009 yılı nisan ayında takibe çıkan arkadaşlarımız peş
peşe kendilerinin de takip edildiğinin farkına vardılar. Gö
reve giden her arkadaşımız, bizi takip ediyorlar diye geri
dönüyordu. Gerçekten de sıkı bir şekilde takip ediliyorduk.
Hem de takip edenler kendilerini saklama ihtiyacı bile duy
muyorlardı. Ya da fazlaca acemiydiler. Öyle ki biz aracımızı
nereye park edersek onlar da aracımızın arkasına gelip park
ediyorlar, biz araçtan inersek onlar da iniyorlar, biz arabada
beklersek onlar da arabada bekliyorlardı. Bu durumda bizi ta
kip eden aracın plakasını alıp, Bölge Başkanlığı binasına geri
dönüyorduk. Takip eden aracın plakasını sorguladığımızda
16
bizi takip eden beyaz Hundai marka araç gerçekte mavi Opel
çıkıyordu. Zaman zaman da yanımda bulunan arkadaşımı
markete göndererek, bir şey almasını istiyordum. Arkadaşı
mın arabadan inmesiyle birlikte takip eden araçtaki şahıslar
dan biri de arabadan iniyor ve markete onun peşinden giri
yordu. Bizi takip edenler gerçekten ya çok acemiydiler ya da
özellikle fark edilmek istiyorlardı.
Bölge Başkanımızla yaphğımız toplanhlarda bu durumu
kendisine bildirdik. Bölge başkanımız Albay Yusuf Akal, Özel
Kuvvetler Komutanı Korgeneral Servet Yörük'le yaphğı gö
rüşmeden sonra bize takip görevine ara vermemiz gerektiğini
söyledi. Takip görevine iki hafta ara verdik. İki hafta aradan
sonra yeniden takibe başladık.
Daha takibe başladığımızın ikinci haftasında yeniden biz
de takip edilir olmuştuk. Bir kez daha Yusuf Albay'a duru
mu ilettik. Bunun üzerine takibe yeniden ara verdik. Artık
lO'ar,lS'er gün arayla takibe başlıyor ve her seferinde takip
edilmemiz üzerine yeniden ara veriyorduk.
Temmuz ayına geldiğimizde artık adeta biz takip yapmı
yor, takip ediliyor durumuna gelmiştik. Aslında Ankara Se
ferberlik Bölge Başkanlığında görev yapan diğer arkadaşla
rımla birlikte kendi aramızda yaptığımız toplanhlarda takip
edildiğimizi fark ettiğimizi, buna rağmen göreve devam et
memizin çok sorun teşkil edebileceğini konuşuyorduk. Ne
den görevin sonlandırılmadığını merak ediyorduk.
Bariz takip ediliyor olmamıza rağmen 1 -2 haftalık aralar
dan sonra yeniden göreve devam ettiriliyor olmamıza Bölge
Başkanımız da bizim gibi anlam veremiyordu. Ama dönemin
Özel Kuvvetler Komutanı Korg. Servet Yörük ısrarla görevi
devam ettiriyordu. Peki, nereden biliyordum onun ısrarcı ol
duğunu? Ben Bölge Başkanlığında, Bölge Başkanından sonra
ki en kıdemli ikinci personeldim. Bölge Başkanımız Ankara
dışına göreve gittiğinde veya izinli olduğunda Özel Kuvvetler
Komutanına konuyla ilgili bilgileri ve raporları ben veriyor
dum. Bu nedenle bir seferinde konuyla ilgili olarak kendisine
17
bilgi vermek üzere Gölbaşı'nda bulunan Özel Kuvvetler Ko
mutanlığına gittim.
Takip görevi ile ilgili raporu verdikten sonra; "Komutanım
B.K. Albay'ı takip ederken biz de takip ediliyoruz, yaptığımız
görev ve bulunduğumuz Seferberlik Bölge Başkanlığıyla ilgili
sıkıntılı durumlar yaşayabiliriz, bu konuda bir emriniz olacak
mı?" dedim. Bana "Takip edildiğinizi nereden çıkartıyorsun
aslanım" dedi. Yaşadığımız olayları ve yaptığımız tespitleri
tek tek kendisine anlattım. "Korkmayın koçum, arkanızda
ben varım, gönül rahatlığıyla görevinizi yapabilirsiniz" dedi.
"Komutanım ne benim ne de diğer arkadaşlarımın şahsımızla
ilgili kaygısı var. Ancak görev yaptığımız Ankara Seferberlik
Bölge Başkanlığı ile ilgili kaygımız var. Kurumumuza hiçbir
şekilde zarar gelmesini istemeyiz, bu nedenle kaygı duyuyo
ruz" dedim. Bana konuyu inceleyeceğini ve ona göre karar
vereceğini söyledi. Anladım ki, Yusuf Albay bütün kaygıları
mızı kendisine iletmesine rağmen benzer tepkileri alıyordu.
Bu nedenle de görev 10' ar 15' er günlük aralarla devam edi
yordu.
2009 yılının temmuz ayı geldiğinde Yusuf Albay bir gün
toplantıda, "dikkatli olun bir sorun yaşanmasın" uyarısında
bulundu. Görev yapan arkadaşlar olarak hepimiz takip edil
diğimizi ve her an bir sorunla karşılaşabileceğimizi kendisine
ilettik. Aslında uzadıkça uzayan takip görevi hepimizin canı
nı sıkıyordu. Özel Kuvvetler Komutanıyla görüştükten sonra
kararı bize ileteceğini söyledi.
Nihayet 20 Temmuz 2009 tarihinde Özel Kuvvetler Komu
tanıyla görüştükten sonra takip görevinin sona erdiğini bize
bildirdi. Hepimiz derin bir nefes almıştık. Gerçekten de bü
yük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzu hissediyorduk.
Ama bu nefes alma sürecimiz çok da uzun sürmedi.
Kasım ayı geldiğinde Yusuf Albay bir toplantı yaparak
bizlere takip görevinin yeniden başlayacağını söyledi. He
pimiz aslında rahatsız olmuştuk. Ama verilen emri yerine
getirmek üzere 21 Kasım tarihinde yeniden göreve başladık.
Göreve başladığımızın ikinci haftasında biz de yeniden takip
18
edilmeye başlamıştık. Demek ki bizi tak.ip edenler, geçen süre
içinde bizi takip etmekten vazgeçmemişlerdi. Durumu Yusuf
Albay'a bildirdik: "Komutanım biz takibe devam ediyoruz.
Ancak biz de bir taraftan tak.ip ediliyoruz. Görevin bu haliy
le devam etmesinin de doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu
söylediklerimizin ne kadar zor olduğunun biz de farkındayız,
görevden kaçıyormuş gibi bir duruma da düşmek istemeyiz,
ancak durum gerçekten vahim. Her an istenmedik bir du
rumla karşılaşabiliriz."
Bir kez daha Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Servet
Yörük ile konuşacağını ve tespitlerimizi kendisine ileteceği
ni söyledi. Nihayetinde Yusuf Albay 12 Aralık 2009 tarihinde
komutanla görüştüğünü ve bize görevin aralık ayı sonuna
kadar devam edeceğini ve aralık ayı sonunda görevin bitirile
ceğini söyledi. Ama 19 Aralık 2009 tarihinde operasyon bize
yapıldı.
Şimdi olay tarihinde neler yaşandığına bir göz atalım.
19
19 Aralık 2009' da Yaşananlar
20
Tam bu sırada AVM giriş kapısında önceden tanıdığım Er
güner Yüzbaşı ve ailesiyle karşılaştım. 1-2 dakika ayaküstü
sohbet edip yanlarından ayrıldım. Ancak bu 2 dakikalık süre
de B.K. Albay'ı gözden kaçırmıştım. İbrahim Binbaşı ile hızla
iki ayrı yöne ayrıldık ve aramaya başladık. Çok geçmeden İb
rahim Binbaşı telefonla arayıp "komutanım yürüyen merdi
venlerden üst kata çıkıyoruz" dedi. Hızla üst kata çıktığımda
B.K. Albay'ı bir mağazanın içinde gördüm. Burada alışveriş
yaptıktan sonra AVM'nin en üst katında bulunan restoranlar
bölgesinde bir lokantaya oturdular ve yemek siparişi verdi
ler. Bunun üzerine İbrahim Binbaşı'yı yanıma çağırdım ve biz
de aynı bölgede bulunan başka bir restoranda yemek yemeye
başladık.
Yemekten sonra AVM'den ayrılabilecekleri düşüncesiyle
İbrahim Binbaşı'yı otoparka, arabaların yanına gönderdim.
Saat 13.40 civarında yemekten kalkıp otoparka doğru gitme
ye başladılar. Ben de peşlerinden otoparka gittim.
Otoparktan peş peşe 3 araç birlikte çıktık ve Konya yolun
da AŞTİ istikametine doğru yöneldik. Ankara Emniyet Mü
dürlüğü önünde yoğun bir trafik vardı. Bu nedenle zaman
zaman takipte zorlanıyorduk. Ancak AŞTİ istikametine doğ
ru yönelince de, muhtemelen eve gideceğini düşünüyorduk.
Nitekim tahmin ettiğimiz gibi AŞTİ'nin oradan önce Es
kişehir yoluna döndü ve sonra da Öğretmenler Caddesi'ne
dönerek evinin olduğu yere geldi. Önce evin hemen yanında
bulunan markete girdi ve alışveriş yaptı. Daha sonra araba
sıyla evin kapalı otoparkına girdi. Saat 14.00 civarıydı.
İbrahim Binbaşı ile telefonda konuşarak, Hüdaverdi Pas
tanesinde oturup bir çay içelim ve durum değerlendirmesi
yapalım, dedik. B.K. Albay'ın evine yaklaşık 150 metre mesa
fede 1425. Cadde' de bulunan Hüdaverdi Pastanesinin önüne
her iki aracımızı park ettik ve içeri girdik. Burada yaptığımız
değerlendirmede B.K. Albay'ın aracını kapalı otoparka aldı
ğını ve o saatten sonra tekrar dışarı çıkmayacağını değerlen
dirdik. Ben İbrahim Binbaşı'ya Çayyolu'nda bir evim oldu
ğunu ve site yönetimi ile görüşmem gerektiğini, bu nedenle
21
Çayyolu'na gideceğimi söyledim. İbrahim Binbaşı da alışveriş
yapacağını söyledi. Bunun üzerine birlikte önce Çayyolu'nda
evimin bulunduğu yere giderek site yönetimiyle görüşmeye,
oradan Gordion AVM'ye giderek alışveriş yapmaya karar
verdik.
Bumerang araç kiralama şirketinden kiraladığımız 06 BH
9712 plakalı aracı 1425. Cadde'de Hüdaverdi Pastanesi önün
de bırakarak, her ikimiz de Bölge Başkanlığına ait 06 LJY 48
plakalı araca binerek Çayyolu'nda evimin bulunduğu siteye
gittik. Yönetim odası kapalıydı ve kimseye ulaşamadığımız
için görüşemedik. Aynı sitede 2 adet evin camında satılık ilanı
vardı. İbrahim Binbaşı da satın almak için ev bakıyordu.
Bu nedenle her iki evin fiyatını öğrenmek için belirtilen
telefon numarasını aradı ve evler hakkında bilgi aldı. Aldığı
bilgileri ve telefon numaralarını defterine kaydetti.
Neden bu kadar detaylı anlatıyorum? Çünkü daha sonra
evinde yapılan aramalarda bu evlerle ilgili aldığı notlara po
lis tarafından el konulduğunda, malum medyada "binbaşının
evinde hücre evlerinin adres ve bilgileri çıktı" şeklinde yazı
lar yazıldı.
Siteden ayrılarak Gordion AVM'ne gittik. Burada yaklaşık
2 saat kaldık ve her ikimiz de alışveriş yaptık. Sonrasında Çu
kurambar 1 425. Cadde'de bulunan Hüdaverdi Pastanesinin
önünde bıraktığımız kiralık aracı almak üzere saat 17.10 civa
rında Çukurambar' a geri döndük.
22
Polis Operasyon İçin Düğmeye Basıyor
23
düşünmüştüm. Bu arada "polis, polis!" diye bağırdıklarını
duydum. Ben de "Siz polisseniz ben de askerim, çabuk ke
lepçeleri çıkarın, suç işliyorsunuz" dedim. Bu esnada benim
yüzümü arabaya çevirdiler ve ellerim kelepçeli olduğıı halde
arkamdan üst aramamı yaphlar. Üzerimde bulunan kaban
ve pantolonumun bütün ceplerine ellerini sokarak üzerimi
aradılar. O esnada İbrahim Binbaşı'ya bakhğımda, 3-4 kişinin
aynı şekilde onun de üzerine çullandığını ve kelepçeleyerek
üst araması yaphğını gördüm.
Zaten arabadan iniyordum. Beni arabadan çekerek yere
düşürüp kelepçelemelerine ve zor kullanmalarına gerek
yoktu. Arabadan indikten sonra kimliklerini gösterip bizim
kimliğimizi sorsalar zaten olay açıklığa kavuşabilirdi. Ama
durup dururken zor kullanmaları, kelepçelemeleri ve arka
dan üst araması bahanesi ile ellerini ceplerime sokmalarının
gerçek nedeninin ne olduğu birazdan ortaya çıkacakh.
Kendilerine asker olduğumuzu söylememe rağmen üst
araması yaptıkları için suç işlediklerini, bunun hesabını vere
ceklerini söyledim. Hemen kelepçelerimizi çıkardılar. Kimlik
lerimizi gösterdik ve ben de onların kimliğini sordum. Onlar
da kimliklerini gösterdiler. Başlarında bulunan amirleri An
kara Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Yaşar Çor ve
Terörle Mücadele Şube A Büro Amiri Serdar Mercan'dı. "Ara
ma kararınız var mı, askeri şahıs olduğumuzu söylememe
rağmen kelepçeleyip üstümüzü aradınız, suç işliyorsunuz"
dedim. "Arama kararı var" dediler, görmek istediğimi söyle
diğimde ise karar bir türlü gösterilemedi!
Aradan 2 saat geçtikten sonra ısrarla arama kararını gör
mek istemem üzerine bana bir fotokopi kağıt gösterdiler.
Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 12 Aralık 2009 tarih,
2009 / 1306 sayılı ve Hakim Mehlika Aytaç imzalı karar yazı
sında, "Ankara ili genelinde 12-26 Aralık 2009 tarihleri arasın
da personel ve araçların genel araması yapılabilir" yazıyordu.
Bu esnada polisler bize oldukça samimi davranıyordu. Ya
şar Çor; "Komutanım asker olduğıınuza çok sevindik. Biz sizi
canlı bomba olabilirsiniz diye düşünmüştük" dedi. Çevreye
24
bakbğımda neredeyse 30' a yakın sivil polis vardı ve etrafımız
tamamen çevrilmişti.
Yaşar Çor' a "neler oluyor" diye sordum. "Komutanım
hakkınızda ihbar var" dedi. "Ne ihbarı" diye sordum. "Ko
mutanım bir vatandaş telefonla arayarak araçlarınızın plaka
sını vermiş ve Bülent Arınç' a karşı bir eylem yapabileceğiniz
den şüphe etmiş" dedi ve bana bir tutanak gösterdi.2
Tutanakta özetle; "Çukurambar' da Başbakan Yardımcı
sı Bülent Arınç'ın evine geliş gidişlerinde, evinin civarında
06 BH 9712 plakalı gri Renault ile 06 LJY 48 plakalı araçları
görüyorum. Araçlardan ve içindekilerden şüpheleniyorum.
Bülent Arınç' a suikast yapacaklarından şüpheleniyorum" ya
zıyordu.
Tutanakta ihbarın saat 14.SO'de ismini söylemeyen bir
şahıs tarafından yapıldığı belirtilmişti. Ben çok sinirlendim.
"Sen bu hikiiyeleri başkasına anlat, bana gerçek derdini söy
le" dedim. "Saat 14.SO'de ihbar yapılmış, saat 1 7.30 olmuş,
sen gelip bana müdahale ediyorsun, 3 saattir plakaları sorgu
layıp aracın birinin Genelkurmay Başkanlığına ait olduğunu
ve diğer aracın da benim tarafımdan kiralandığını ve kimli
ğimi öğrenemediniz mi? Asker olduğumu, albay olduğumu,
kimliğimi tespit edemediyseniz siz bu işi bırakın" dedim.
"Komutanım öyle demeyin, askeri araç olduğu için plaka
kaydı gizli çıkıyor, onun için tespit edemedik. Bir de bugün 19
Aralık 2000' de yapılan 'Hayata Dönüş' operasyonunun yıl
dönümü. Bu nedenle canlı bomba eylemi bekliyorduk" dedi.
Belli ki dertleri başkaydı. Ankara Emniyet Müdürlüğü Te
rörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı 3 saat içinde 2 aracın
plakasını sorgulayıp kim olduklarını bulamadıklarını ve canlı
bomba olabileceğimizden şüphe ettiklerini söylüyordu ve be
nim de buna inanmamı bekliyordu. "Peki, o halde sorgulama
sonunda hangi kurumlara ait plakalar gizli çıkar. Mesela TSK
ve MİT dışında sorgulamada gizli plaka çıkar mı?" dediğim
de ise verecek bir cevabı kalmamıştı. "Evet, demek ki isimsiz,
25
kimliği belirsiz de olsa koca başkentte yapılan her ihbarı 30-
40 kişilik bir ekiple araştırmaya gidiyorsunuz, Ankara Emni
yet Müdürlüğünü tebrik ediyorum" dedim.
"Canlı bomba çıkmadığımıza göre artık gidebiliriz her
halde" dedim. Terörle Mücadele A Büro Amiri Serdar Mer
can; "Komutanım savcı beye bilgi vereceğim, talimatına göre
hareket edeceğiz" dedi. Ben her şeye rağmen savcı beyle
konuştuktan sonra yanlışlık yaptıklarım belirterek, özür di
leyip gideceklerini düşünüyordum. Serdar Mercan telefon
görüşmesinden sonra yanıma gelerek, savcı beyin Merkez
Komutanlığı personeli çağrılarak olay mahallinde üst ve araç
larımızın aranması talimatım verdiğini söyledi. Canlı bomba
beklerken karşılarına bir albay ve bir binbaşı çıkmıştı. Üst
lerinde beylik tabancaları bile yoktu. İsimsiz, kimliği belli
olmayan bir ihbara dayanarak operasyon yaptıkları yetmi
yormuş gibi bir de Merkez Komutanlığı nezaretinde detaylı
arama kararı almışlardı.
O anda ben de İbrahim Binbaşı da olayın basit bir ihbar
olmadığım ve altında başka şeyler olduğunu anlamıştık. Mer
kez Komutanlığı personelini beklemeye başladık.
Şimdi soruşturmanın başlamasına sebep olan ihbarı
Türkiye Cumhuriyeti Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
2009 / 1 77475 sayılı soruşturma evrakından okuyalım:
26
İhbar konusu olayın araştınlması için Nöbetçi Cumhuriyet
Savası Mustafa Bilgili tarafından "Günün önemine binaen
ihbarda geçen araçların ve şahısların tespit edilmesine yö
nelik çalışma yapılması, tespit edilmesi halinde şahısların
etkisiz hale getirilerek yakalanması, üst ve araçlarının titiz
likle aranması" şeklinde talimat verilmiştir.
Kolluk görevlilerince telefon ihbarında belirtilen bölge
civarında yapılan çalışmalarda saat 17.00 sıralarında Çu
kurambar Mahallesi 1425. Cadde numara 22 adresinde ih
barda adı geçen 06 BH 9712 plakalı araan park halinde gö
rüldüğü ve bir süre beklenildiği, saat 17.10' da, park halinde
bulunan aracın yanında, ihbarda geçen ikinci araç olan 06
LJY 48 plakalı araç ile şüpheliler Erkan Yılmaz Büyükköp
rü ve İbrahim Göze'nin geldikleri, daha sonra da araçtan
inip park halinde bulunan 06 BH 9712 plakalı aracın ya
nına geldiklerinin görüldüğü, kolluk görevlilerince her iki
şahsa kimlik ibraz edildikten sonra şahısların etkisiz hale
getirilmek istendiği, şahısların kendilerinin askeri personel
olduklarını beyan ettikleri, yapılan kimlik kontrolünde ise
şüpheliler Erkan Yılmaz Büyükköprü'nün albay, şüpheli
İbrahim Göze'nin ise binbaşı rütbesinde askeri personel ol
dukları belirlenmiştir.
Yakalanan şahısların askeri personel olduklarının anlaşılma
sı ve Nöbetçi Cumhuriyet Savasının, "Merkez Komutanlığı
ile irtibata geçilmesi, Merkez Komutanlığı personeli ile bir
likte şüphelilerin üst ve araçlarının aranması" şeklindeki ta
limah üzerine Ankara Merkez Komutanlığı yetkilileri haber
dar edilmiş ve şüphelilerin, kabaca üst aramaları yapılmışbr.
27
Merkez Komutanlığı Personeli
Bekleniyor
28
verdiler. Aradığınız numarayı söyleyin, biz arayalım dediği
mizde bize verdikleri numara faks numarası çıktı. Bölge Baş
kanımız Yusuf Albay başka bir numaradan Merkez Komu
tanlığına ulaştı. Ekibin 15-20 dakikaya kadar olay mahalline
geleceği söylendi. Merkez Komutanlığı personelini bekler
ken, polislerle sohbet ediyorduk.
Onlar bize olayla hiç ilgisi olmayan kendilerince yaşadık
ları ilginç başka olaylan anlatırken, ben onlara bize neden bu
operasyonu yaptıklarını soruyordum. Bu nedenle zaman za
man gerginlikler yaşanıyordu.
29
O Kağıt
�- .. -
30
bağırmaya başladılar. Daha sonra da kağıdı elimden aldılar.
Terörle Mücadele Şube Müdür Yardıması Yaşar Çor hemen
bir talimat vererek olayın tutanak albna alınmasını ve kağıda
el konulmasını istedi. Ne olduğunu bile anlayamamışbm. Ne
kağıdı yutmak ne de başka bir amacım vardı. Sadece su içmek
istemiştim. Şimdi normal bir kimlik sorma yerine, neden zor
kullanılarak., araçtan çekilerek yere düşürüldüğümü, ellerim
arkadan kelepçelenerek üst araması adı altında ceplerime el
lerin girdiğini daha iyi anladım.
Evet, isimsiz bir ihbara cumartesi olmasına rağmen, canlı
bomba olabilir denilerek 30'a yakın polisle müdahale edil
mişti. Şahısların askeri personel çıkmasına rağmen bırakılma
yarak arama kararı alınması ve şimdi de cebimden bana ait
olmayan bir kağıdın çıkması ve "kağıdı yutmak istedi" diye
tutanak tutulması, aslında polislerin gerçek amacının başka
şeyler olduğunu gösteriyordu. Demek ki isimsiz, asılsız, basit
bir ihbar değil, planlı programlı bir kumpasın içindeydik!
Biraz sonra polisler tarafından bir tutanak yazılarak ge
tirildi. O esnada Merkez Komutanlığı personeli de olay ma
halline gelmişti. Tutanakta kağıdın 6 cm'ye 10 cm. ebadında,
beyaz küçük bir kağıt olduğu, üzerinde "1424 Cd Feza A"
yazdığı ve kağıdın elimden alındığı yazıyordu. Bu tutanağın
alb polisler, Merkez Komutanlığı görevlileri ve benim tara
fımdan imzalandı. Aslında kağıdın ve yazının bana ait olma
dığını o anda anlamışbm. Belki bunu şerh olarak tutanağa
yazıp imzalayabilirdim. Ama her şey o kadar hızlı gelişti ki o
anda bunu düşünemedim.
Aradan 3-4 saat geçmişti. Ayrıntılı araç ve üst aramaları
mız yapılarak tutanağa geçirildikten sonra, ne hikmetse ikin
ci bir tutanak polisler tarafından yazılarak önüme getirildi
ve imzalamam istendi. Bu kez hazırlanan tutanakta; "kağıdı
suyla birlikte yutmak isterken, ağzımdan aldıkları" yazılıydı.
Bunun üzerine ilk yazdıkları tutanakta böyle bir şey yokken
ve ilk tutanağı kendileri de imzalamış olmalarına rağmen ara
dan geçen 3-4 saat içinde neden böyle ikinci bir tutanak daha
yazdıklarını sorduğumda, siz imzalayın dediler. Ben de "her
31
iki tutanağı da siz yazdınız. Ben birinci tutanağı imzaladım,"
dedim.
Gerçekte de zaten kağıt elimdeydi. "İkinci tutulan tuta
nakta kağıdı ağzımdan aldığınızı yazmışsınız. Böyle bir olay
olmadı. Yalan söylüyorsunuz. Olduysa ilk tutanağa neden
yazmadınız. Ben bunu imzalamam" dedim. Bunun üzerine
"Biz de imzadan imtina etti deriz" diyerek tutanağı götürdü
ler.
Şimdi de olayın Türkiye Cumhuriyeti Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 2009 / 177475 Soruşturma evrakına nasıl girdi
ğine bir göz atalım:
32
Cumhuriyet Savcısı olayı tamamen çarpıtarak, polis ve
bizlerin de imzaladığı birinci tutanağı görmezden gelmiş ve
gerçekle alakası olmayan ikinci tutanağı kayda geçirmişti.
Kağıdı ağzımdan çıkardıysam kağıt zaten ıslanmış olmalıydı.
Basit bir tükürük testiyle ağzıma alıp almadığım da tespit edi
lebilirdi. Daha da kolayı Hüdaverdi Pastanesinin ve yanında
bulunan marketin kamera kayıtları incelenseydi, kağıt yutma
gibi bir olayın olmadığı kolayca tespit edilebilirdi. Anlaşılan
o ki savcının derdi de gerçekleri ortaya çıkarmak değil, soruş
turmayı derinleştirebilmek için yalana sarılmaktı.
Merkez Komutanlığı personeli geldikten sonra olay ma
hallinde onların nezaretinde üst ve araç araması yapılmaya
başlandı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2009 / 177475 numara
lı soruşturma evrakına göre yapılan üst ve araç aramalarına
bir göz atalım:
33
Another random document with
no related content on Scribd:
*** END OF THE PROJECT GUTENBERG EBOOK REIGN OF THE
TELEPUPPETS ***
Updated editions will replace the previous one—the old editions will
be renamed.
1.D. The copyright laws of the place where you are located also
govern what you can do with this work. Copyright laws in most
countries are in a constant state of change. If you are outside the
United States, check the laws of your country in addition to the terms
of this agreement before downloading, copying, displaying,
performing, distributing or creating derivative works based on this
work or any other Project Gutenberg™ work. The Foundation makes
no representations concerning the copyright status of any work in
any country other than the United States.
• You pay a royalty fee of 20% of the gross profits you derive from
the use of Project Gutenberg™ works calculated using the
method you already use to calculate your applicable taxes. The
fee is owed to the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
but he has agreed to donate royalties under this paragraph to
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation. Royalty
payments must be paid within 60 days following each date on
which you prepare (or are legally required to prepare) your
periodic tax returns. Royalty payments should be clearly marked
as such and sent to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation at the address specified in Section 4, “Information
about donations to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation.”
• You comply with all other terms of this agreement for free
distribution of Project Gutenberg™ works.
1.F.
1.F.4. Except for the limited right of replacement or refund set forth in
paragraph 1.F.3, this work is provided to you ‘AS-IS’, WITH NO
OTHER WARRANTIES OF ANY KIND, EXPRESS OR IMPLIED,
INCLUDING BUT NOT LIMITED TO WARRANTIES OF
MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR ANY PURPOSE.
Please check the Project Gutenberg web pages for current donation
methods and addresses. Donations are accepted in a number of
other ways including checks, online payments and credit card
donations. To donate, please visit: www.gutenberg.org/donate.
Most people start at our website which has the main PG search
facility: www.gutenberg.org.