Professional Documents
Culture Documents
Mütareke Nin İlk Yıllarında İstanbul Da Direniş Ve Sol 1918 1920 1st Edition Erol Ülker Full Chapter Download PDF
Mütareke Nin İlk Yıllarında İstanbul Da Direniş Ve Sol 1918 1920 1st Edition Erol Ülker Full Chapter Download PDF
https://ebookstep.com/product/turkiye-komunist-partisi-nin-
bolseviklesmesi-1925-1928-1st-edition-erden-akbulut-erol-ulker/
https://ebookstep.com/product/el-sol-y-la-mentira-1st-edition-
iria-g-parente-selene-m-pascual/
https://ebookstep.com/product/komintern-tkp-ve-kurt-
isyanlari-1st-edition-erden-akbulut-erol-ulker/
https://ebookstep.com/product/100-yilin-otesinde-ekim-devrimi-ve-
turkiye-1st-edition-erden-akbulut-erol-ulker/
■ttihat ve Terakki Cemiyeti nin K■z■l Konak Evrak■ 1st
Edition Burak Aslanmirza
https://ebookstep.com/product/ittihat-ve-terakki-cemiyeti-nin-
kizil-konak-evraki-1st-edition-burak-aslanmirza/
https://ebookstep.com/product/saia-da-frente-do-meu-sol-1st-
edition-felipe-charbel/
https://ebookstep.com/product/el-sol-y-sus-flores-rupi-kaur/
https://ebookstep.com/product/el-sol-la-luna-y-las-estrellas-1st-
edition-marta-santes/
https://ebookstep.com/product/osmanli-da-marksizim-ve-sosyalizm-
yeni-kusak-calismalari-2nd-edition-y-dogan-cetinkaya/
MÜTAREKE'NİN İLK YILLARINDA
İSTANBUL'DA DİRENİŞ VE SOL
1918-1920
EROL ÜLKER
tAL
TARİH
YAYINLARI
© TÜSTAV İktisadi İşletmesi
ISBN: 978-605-4513-54-3
Baskı ve cilt:
İnkılap Kitabevi Baskı Tesisleri (Sertifika No: 44066)
Çobançeşme Mah. Altay Sok. No: 8
Yenibosna - Bahçelievler/ İstanbul
Tel: 0212 496 11 1 1
EROL ÜLKER
Erol Ülker Işık Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim
üyesidir. Başlıca akademik ilgi alanları arasında Osmanlı-Türkiye
tarihi, milliyetçilik, sosyal hareketler ve emek tarihi yer almaktadır.
İÇİNDEKİLER
Sunu 7
Önsöz 9
Giriş 11
Sosyalistler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20
Komünistler ............................................................ 2 7
Sol ve İttihatçılar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 33
Seçimler ve "Cephe Birliği" 39
Numan Usta . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 46
Karakol . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 55
Müdafaa-i Milliye 62
Vanlı Kazım 69
Hemşinli Mehmet 74
Mim-Mim 77
7
aliyet döneminin neredeyse tamamını Komintern'in ver
diği görevle Adana-Mersin'de geçiren Salih Hacıoğlu'nun
bu kentlerde olduğu gibi başta Halep olmak üzere
Suriye'ye yönelik çalışmaları, ayrıca Bakü ile Trabzon ve
Erzurum arasında kurulmuş bağlantılar, bu bağlamda Sü
leyman Nuri'nin ve özellikle Salih Zeki'nin yeri ve rolü,
Bakü Doğu Halkları Kurultayı'nın bölgeye yansımaları
da ayrıntılı biçimde incelenmeyi bekliyor.
Çokdilli ve çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu ve Tür
kiye Cumhuriyeti araştırmaları bu özellikleri dikkate alan
öncü çalışmalarla daha yeni yeni buluşabilmektedir. Geç
Osmanlı ve Erken Cumhuriyet dönemi Türkiye işçi ve
sosyalist-komünist hareket tarihi konusunda son yıllar
daki çalışmaların çoğalması ve çeşitlenmesi, önümüzdeki
yıllarda bugüne dek genel kabul görmüş birçok tez ve gö
rüşün de gözden geçirilmesini, zenginleştirilmesini kaçı
nılmaz olarak beraberinde getirecektir.
Kuruluşunun 100. yılında yapılan böylesi çalışmalar
zengin tartışmaları beraberlerinde getirmekle, TKP'nin
ülkemiz siyasal tarihindeki yerini ve rolünü de bir kez
daha vurguluyor.
Erden Akbulut
8
ÖNSÖZ
9
GiRİŞ
11
doğusunda önemli gelişmeler yaşanıyordu. Nisan 1918'de
Bakü'de Temmuz ayı sonlarına kadar varlığını devam etti
recek, Bakü Komünü olarak bilinen bir Sovyet hükümeti
kuruldu. 3 Bakü aynı zamanda İran komünist hareketinin
örgütlenmesi açısından önemli merkezlerinden biri haline
geldi. Dünya Savaşı sırasında İran'ın büyük bir kısmı ku
zeyde Rusya ve güneyde İngiltere işgali altındaydı. Mayıs
1917'de Bakü'de kurulan Adalet Partisi daha sonra İran'ın
kuzeyindeki Gilan'da Mirza Küçük Han liderliğinde faa
liyet gösteren Cengali isimli gerilla hareketiyle bağlantıya
geçti. 4 Mayıs 1920'de Küçük Han Bolşeviklerin desteğiyle
Eylül 192l'e kadar varlığını sürdürecek olan Gilan Sovyet
Cumhuriyeti'ni ilan etti. Cengali hareketiyle ittifak geliş
tirmiş olan Adalet Partisi Haziran 1920'de Gilan sınırları
içindeki Anzali isimli liman kentinde İran komünist ha
reketinin program ve hedeflerinin saptanmasına yönelik
önemli bir kongre düzenledi ve Eylül 1920'de ismini İran
Komünist Partisi (İKP) olarak değiştirdi. İran'lı komünist
ve devrimci gruplar Eylül 1920 başlarında Bakü'de Ko
mintern öncülüğünde gerçekleştirilen Birinci Doğu Halk
ları Kurultayı'nda önemli bir ağırlığa sahipti.5
12
Dünya Savaşı sonrasında İran-Azerbaycan eksenin
de tüm bu gelişmeler yaşanırken, savaştan yenik çıkan
Osmanlı İmparatorluğu topraklarının dikkate değer bir
bölümü, başkent İstanbul da dahil olmak üzere İtilaf güç
leri tarafından işgal edilmekteydi.6 Başkent Kasım 1918
tarihinden itibaren fiilen işgal edildi. 16 Mart 1920'de
İngiliz, Fransız ve İtalyan askeri makamlarının şehrin
yönetimine el koymasıyla birlikte işgal resmi bir nitelik
kazandı. Ancak savaş boyunca İmparatorluğu tek elden
yöneten İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin (İTC) iktidar
dan düştüğü, başlıca liderlerinin ülkeyi terk ettiği bu
konjonktürde İstanbul, Trakya ve Anadolu'da yerel dire
niş hareketleri ortaya çıktı.7 Bu yerel hareketler bir süre
sonra merkezileşti, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Ni
san 1920'den itibaren faaliyete başladığı Ankara, direniş
hareketinin başlıca merkezi haline geldi. Her ne kadar
İTC Mütareke'nin imzalanmasından kısa bir süre sonra
resmi olarak ortadan kalkmış olsa da İttihatçılar direniş
hareketinin örgütlenmesinde kilit roller oynadılar. 8
Karakol Cemiyeti, Mütareke döneminin başlarında
İttihatçı ilişkiler ağını bir arada tutarak direniş hareketi-
6 İşgal İstanbul'u hakkında bak. Nur Bilge Criss, İJgal Altında İJtan
bul, 1918-1923, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2008). Bu konuda yakın
zamanda yayınlanmış bir çalışma için ayrıca bak. Ali Karayaka, İşgal
Altında İJtanbul, (İstanbul: İnkılap Kitabevi, 2016).
7 Yerel kongre süreçleri ve bunun milli mücadele üzerindeki etkileri
için bak. Bülent Tanör, Türkiye'de Kongre İktidarları, (İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları, 2002).
8 Eric Jan Zürcher, Milli Mücadelede İttihatçılık, (İstanbul: İletişim Ya
yınları, 2010).
13
nin ortaya çıkışında rol oynayan en önemli örgütlenmey
di. Bu teşkilatın İttihatçı liderleri, Rusya'daki devrimci
gelişmelerin etkisi altında olsa gerek, Karakol'un misyo
nunu ilkin ''Avrupa Kapitalizm ve Emperyalizmi Aleyhi
ne Asya İhtilal-i Umumisi" şeklinde tanımlamış, ancak
daha sonra "Hukuk-ı Beşer ve İstiklal-i Milliyi Muha
faza Eder" ifadesi tercih edilmiştir. 9 Yine de Karakol'un
dikkate değer bir sol-radikal eğilime sahip olduğu vur
gulanmalıdır. Cemiyet programının 3. maddesine göre,
"'Karakol' kuvvetini insaniyet aleminin en necibi bulunan
sulhperver heyetlerin ve umum sosyalist ve amele grup
larının muzaheret-i beynelmilelinden ve Türk Müslüman
aleminin yüreğinden ve maksadını kabul eden her fert ve
cemiyetin muavenetinden alır."10
14
.;J..ıfi,.;t-:..• -.!'!- J,0...ı fti;..l ı.:.r;-';�� ..... � �,
· >• • Jı•·) •.,,..ı ,,,.;.,�.o;;r:=.:, � ... ı.ı..
.;.ıl.t:ıı·,rı,..ı ...,,ı. J;o.1 � ·P. "......ı, ,j , JJİ"') • - 'f
u..- -...., ��·J,ı..f!'l;.. ' ��, u.,..;)..
... ,.��
.:.ı.1t,.;..,G.:J.h:J'+. ..-;...;ı..,.ı..ı,;.,e "AU-1
.�A�.._ı
ilJ-'t: ,.,,,,..._ _,, h_ ..,,;f #.:U.. �i.Jı..i} oJ,l•)> -Y'
• 6J/l .:ı.--.,Wı;e.:..�·� .±..}p.)> 1,.1',;�l,-r (�I
.;;,�,·,1�;,,.,,.ıJ,lJ,....-,;;,,.f.,,. ..:.ı:ı.ı.�-
·.ı:'i�ı-
•
�rı ..•.,...N-.,.9.d;\.)..O.lf.;-J-!iı�·-:V
••;,µ.;ıT,;.ı.:.-,..o...v•r,..:.�'�·-!:'..iı..,.:.•JJI...
.,c,..�·��
15
birçoğuna göre Kara Kemal, Karakol'un kuruluşunda rol
oynayan en önemli İttihatçı liderler arasındadır. Kara Ke
mal Dünya Savaşı sırasında İTC'nin İstanbul örgütlen
mesinin başlıca lideriydi. 12 Savaşın başlarında İstanbul'da
iaşe işlerinin yönetiminde önemli roller üstlenmişti.13
Sahip olduğu ekonomik ve siyasal nüfuz Kara Kemal'in
Ağustos 1918'de İaşe Nazırı olarak tayin edilmesini müm
kün hale getirdi. 14 Kara Kemal Ocak 1919'da savaş suç
ları nedeniyle yargılanmak üzere tutuklanan İttihatçılar
arasındaydı.15 Mayıs 1919'da Malta'ya sürgüne gönderil
di.16 Bundan sonra Karakol'un liderliğinde Kara Vasıf'ın
s. 520-523. Bu açıdan bir başka kaynak için bak. Hasene Ilgaz, "Milli
Mücadele'de Varlığı Gizli Kalan Bir Cemiyet: Kara-kol Cemiyeti,"
Tarih ve Edebiyat Mecmuası, 1 Ocak 1981, no: 17, s. 13.
12 Kara Kemal hakkında bak. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal
Partiler. Cilt 3: İttihat ve Terakki, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2011),
s. 408-411; Savaş Sertel ve Şahin Yedek, "İttihat ve Terakki'nin Kü
çük Efendisi: İaşe Nazırı Kara Kemal'in Hayatı ve Faaliyetleri." Ta
rih Okulu Dergisi, 2015, no: 24, s. 377-403.
13 İlhan Tekeli ve Selim İlkin, "(Kör) Ali İhsan (İloğlu) Bey ve Temsil-i
Mesleki Programı," İlhan Tekeli ve Selim İlkin, Cumhuriyetin Harcı.
Birinci Kitap: Köktenci Modernitenin Doğuşu, (İstanbul: Bilgi Üniver
sitesi Yayınları, 2003), s. 361-367. Bu konuda ayrıca bak. Mete Tun
çay, ''Mesai" 1920 Halk Şuralar Fırkası Programı, (Ankara: AÜSBF
Yayını, 1972).
14 İlhan Tekeli ve Selim İlkin, "Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci
Dünya Savaşı'ndaki Ekonomik Düzenlemeleri ve Kara Kemal Bey'in
Yeri," (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004), s. 20.
15 Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele-]: Mutlakiyete
Dönüş, 1918-1919, (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınla
rı, 2010), s. 128-132; Bünyamin Kocaoğlu, Mütareke'de İttihatçılık.
İttihat ve Terakki Partisi'nin Dağılması, (İstanbul: Temel Yayınları,
2006), s. 216-217.
16 A.g.e., s. 233-235.
16
ön plana çıktığı anlaşılıyor. Kara Vasıf, İaşe Nezareti'nde
de çalışmış bir İttihatçı subaydı. ı1 Kara Vasıf dışında,
Kemalettin Sami, Galatalı Şevki, Sevkiyatçı Ali Rıza,
Yenibahçeli Ömer Lütfi gibi birçok Karakol eylemcisi
İttihatçı geçmişe sahip subaylardan oluşuyordu.ıs Bunla
rın çoğu daha önce.Teşkilat-ı Mahsusa/Umıir-u Şarkiye
Dairesi'nde de faaliyet göstermişti. Hüsamettin Ertürk
Umıir-u Şarkiye Dairesi'nin son başkanıydı. Ertürk anı
larında bu teşkilatın, Enver Paşa'nın emri üzerine Umum
Aıem-i İslam İhtilali Teşkilatı adını alarak kendi liderliği
altıda kurulduğunu ve faaliyetlerine devam ettiğini söy
ler.19 Bunun, Karakol'dan farklı bir örgütlenme olduğunu
ve kendisinin Karakol'a dahil olmadığını iddia eder.20 An
cak Ertürk'ün, Karakol'un Topkapı örgütlenmesinin lideri
olduğunu belirten kaynaklar da vardır.2ı
17
Karakol liderleri Anadolu hareketine katkılarının yanı
sıra İ stanbul'da bir direniş hareketinin örgütlenmesi sü
recinde de rol aldı. Cemiyetin kadroları bu amaçla, daha
sonra Müdafaa-i Milliye teşkilatının çekirdeğini oluştu
racak mahalle komitelerini kurmaya başladı. Elimizdeki
kişisel anlatılara dayanan kaynaklar, İstanbul'un farklı
semtlerinde direniş hareketine katılanların sosyal ve siya
sal konumları hakkında kimi ipuçları vermektedir. Özel
likle vurgulanan noktalardan biri, "münevver zümre"den
gelen eğitimli kesimlerin mahalle komitelerinin örgüt
lenmesinde dikkate değer bir rol oynadıklarıdır.22 Hüsa
mettin Ertürk anılarında direniş hareketine katılan asker
ve sivil birçok kişinin ismini listeler.23 Ertürk'e göre bu
kesimler arasında önemli sayıda İttihatçı bulunmaktadır.
Bunları direniş hareketine katılmaya iten başlıca dür
tülerden biri, Ermeni tehcir ve katliamından sorumlu
tutulma ve bu yüzden cezalandırılma kaygısıdır.24 Aynı
zamanda Karakol'un İ ttihatçı geçmişe sahip kadroları,
fiili işgal koşulları altında, İttihatçı olmayan kesimlerle
ve siyasal çevrelerle daha geniş bir koalisyon arayışınday
dı. Bu stratejinin yansımalarından biri Milli Kongre'nin
kuruluşuysa diğeri Mütareke döneminde faaliyete geçen
sosyalist ve komünist çevrelerle kurulan ilişkilerdi.
18
Aşağıda ilk olarak sol İttihatçı çevrelerin sosyalist
gruplarla ilişkilerini, bunların 1919 yılı sonlarında gerçek
leşen seçimlere yönelik olarak kurmaya çalıştıkları sosya
list koalisyonu inceleyeceğim. Daha sonra, bu sol ittifakın
başarısızlığa uğradığı sıralarda Karakol ile Bolşevikler
arasında gelişen bağlantılara odaklanacağım ve bu sürecin
İstanbul'da direniş hareketinin örgütlenmesi açısından ya
rattığı sonuçları ele alacağım. Bu bölümde vurgulanacak
en önemli konu, Karakol ile Bolşevikler arasında ortaya
çıkan temasa paralel olarak İstanbul'da İttihatçı, komünist
ve sosyalist çevreler arasında gelişen yakınlaşma ve işbirliği
süreci olacak. Ayrıca İstanbul'da, yaklaşık olarak 1920 yılı
baharında, yani İstanbul resmi olarak işgal edildiği sıralar
da, başta İttihatçılar ve komünistler olmak üzere farklı si
yasal eğilimleri içeren geniş bir koalisyonun ortaya çıkmış
olabileceğine işaret edeceğim. Bu koalisyonun İstanbul'un
işgali sırasında kurulan bir cephe örgütlenmesi olarak or
taya çıktığını düşünüyorum ve bu görüşü ulaşabildiğim
kaynaklarla desteklemeye çalışacağım. Bir diğer deyişle
1919 Ekim ve Kasım aylarında sosyalist partilerin seçim
ler için gerçekleştiremediğine benzer bir cephe girişimi
nin, farklı bir bağlamda 1920 baharında ortaya çıktığını
ve bunun büyük olasılıkla Müdafaa-i Milliye (ya da Milli
Müdafaa) olarak isimlendirildiğini öne süreceğim.
19
SOSYALİSTLER
20
Hilmi olarak da bilinen Hüseyin Hilmi tarafından kuru
lan Osmanlı Sosyalist Fırkası sol hareketlerin Müslüman
kesimler arasında da etkisini arttırdığını göstermektedir.28
Mütareke dönemi sosyalist hareket açısından yeni bir
canlanmaya tanıklık etmiştir. İkinci Meşrutiyet dönemi
nin başlarında kurulan sosyalist parti ve gruplar, Temmuz
1913'te gerçekleşen Mahmut Şevket Paşa suikastının ar
dından ortaya çıkan otoriter siyasal atmosferde varlıkla-
rını sürdürememiş, sosyalistler ancak Dünya Savaşı sona
erdikten ve Ocak 1913'ten beri İmparatorluğu tek elden
yönetmekte olan İTC iktidardan düştükten sonra bir ye
niden örgütlenme sürecine girebilmiştir. Örneğin, Stefo
Benlisoy'un İstanbul'un Irgatları başlıklı önemli çalış
masında gösterdiği gibi, Toplumsal Araştırmalar Grubu
[ İçtimai Tetebbuat Grubu] ve bununla yakından ilintili
Dersaadet Amele Cemiyetleri İttihadı'nın29 hayatta ka
lan kimi kadroları, Mayıs 1920'de üyelerinin önemlice bir
kısmı Rumlardan oluşan Beynelmilel İşçiler İttihadı'nın
kuruluşunda önemli rol oynamıştır.30
Mütareke döneminde sosyalist hareket şehrin Müslü
man kesimleri arasında da önemli bir etkinlik kazanmış-
21
tır.3ı 1918 yılı sonlarında Dr. Hasan Rıza'nın liderliğin
de kurulan Sosyal Demokrat Fırka (SDF), bu dönemde
ortaya çıkan ilk sol partiler arasındadır. 32 İştirakçi Hilmi
de Mütareke döneminin ilk aylarında yeniden sosyalist
bir figür olarak siyasete döner. Hilmi Temmuz 1913 ta
rihinde Mahmut Şevket Paşa suikastı bahanesiyle İtti
hat ve Terakki hükümeti tarafından sürgüne gönderilen
muhalifi.erden biridir.33 Hilmi ancak İttihat ve Terakki 1.
Dünya Savaşı'nın sonunda iktidardan düştükten sonra
İstanbul'a dönebilmiş ve Şubat 1919'da Osmanlı Sosya
list Fırkası'nı bu defa Türkiye Sosyalist Fırkası ismi altın
da canlandırmıştır. 34
22
SDF Başkanı Dr. Hasan Rıza
Kaynak: TÜSTAV Görsel/İşitsel Arşiv Fonu
23
bu grup içindeki kimi unsurlar, Alman sosyal demok
rasisinin ve burada ortaya çıkan devrimci çalkantıların
etkisi altında giderek radikalleşirler.37 Türk Kulübü'nün
yönetimini ele geçirdikten sonra önce Türkiye İşçi ve
Çiftçi Partisi'ni daha sonra da İşçi Derneği'ni oluştura
rak Mayıs 1919'da Kurtuluş dergisini yayınlamaya baş
larlar.38 Türkiyeli Spartakistler olarak da anılan bu grup
çok geçmeden ülkeye döner, Eylül 1919'da İstanbul'da
Şefik Hüsnü'nün de kendilerine katılmasıyla birlikte
TİÇSF'nin kuruluşu için hükümete başvurur ve Ekim
24
1919'dan itibaren Kurtuluş dergisini İstanbul'da yayım
lamaya başlar.39
Şefik Hüsnü Türkiyeli Spartakistler grubuna
İstanbul'da dahil �lur. Onun politik geçmişi, TİÇSF'nin
sosyalist hareketle Berlin'de tanışan birçok kurucusundan
oldukça farklıdır. Selanik'te doğan Şefik Hüsnü Paris'te
tıp eğitimi alır ve orada İşçi Enternasyonali - Fransa
Seksiyonu etkisi altında politikleşir (Section Française de
l'Internationale Ouvriere).40 Balkan Savaşı ve Dünya Sa
vaşı sırasında askeri hekim olarak görev yaptıktan sonra
Mütareke'nin ardından sivil hayata geçer ve İstanbul'da
kendi muayenehanesini açar.41 Bu sıralarda TİÇSF'nin
ilk parti başkanı olacak olan ressam Namık İsmail'den
bir davet alarak İstanbul'da bu partiyi kuracak sosyalist
grupla tanışır. 42 Parti genel sekreteri olarak görev yapan
25
ve daha sonra Türkiye komünist hareketinin en önde ge
len isimlerinden biri olacak olan Şefik Hüsnü' nün 1922
yılında yazdığı bir rapora göre, TİÇSF'nin bu dönemde
çoğunluğu işçilerden oluşan yaklaşık 1.200 üyesi vardır.43
26
KOMÜNİSTLER
27
Mustafa Suphi (sağ) Ethem Nejat (orta) İsmail Hakkı (sol)
Kaynak: TÜSTAV Görsel/İşitsel Arşiv Fonu
28
lanan bu konferansta Türkiye Komünist Teşkilatı'nın
(TKT) temelleri atılır.47 George Harris'e göre Müslüman
Komiserliği'nin kuruluşuna öncülük eden, bu konuda
Şerif Manatov'u ikna eden Stalin'dir.48 Paul Dumont,
Manatov'un 1917 yılı sonlarına kadar Başkurt ulusal ha
reketi içinde sağ kanadın liderleri arasında olduğunu not
eder49• Ancak Manatov Şubat 1918'de Mulla-Nur Vahi
tov ile Müslüman Komiserliği'nde çalışmaktadır.50 Vahi
tov, Sultan Galiyev'le birlikte Müslüman Komiserliği'ne
liderlik eden Tatar bir devrimcidir.51 Ancak Mustafa
Suphi'yi komiserliğe tanıtan Manatov olur.52
Görüldüğü gibi Mustafa Suphi'nin liderlik ettiği
Türkiye Komünist Teşkilatı (TKT), Rusya'da patlak ve
ren Ekim Devrimi'nin yarattığı özgün bağlamda bizzat
Bolşeviklerin desteğiyle Moskova'da ortaya çıkmış, daha
sonra faaliyet merkezini sırasıyla Kırım, Odesa, Taşkent
ve nihayet Bakü'ye taşımıştır.53 Mütareke döneminde
47 Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası'nın Kuruluıu ve Mustafa Suphi,
s. 51
48 George S. Harris, 1he Origins ofCommunism in Turkey, s. 53.
49 ŞerifManatov'un bu faaliyetlerine ilişkin ayrıca bak. Zeki Velidi To
gan, Htıtıralar, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2012) s.
158-159.
50 Paul Dumont, Bolchevisme et Orient, s. 230, dipnot: 23
51 A.g.e., s. 229-233.
52 A.g.e., s. 230. Bu konuda bak. Şerif Manatov, "Mustafa Subhi Beş
Sene Evvel Moskova'da," Burhan Tuğsavul (der.) Mustafa Suphi ve
Yoldaıları, 28-29 Ocak 1921'i Unutma, (İstanbul: TÜSTAV Yayınları,
2004), s. 38-40.
53 TKT'nin kuruluşu ve faaliyetleri için bak. Yavuz Aslan, Türki
ye Komünist Fırkası'nın Kuruluıu ve Mustafa Suphi; Mete Tunçay,
29
İ stanbul'da ortaya çıkan komünist çevrelerden biri olan
Türk Komünist (Bolşevik) Grubu (TKBG) ya da Partisi,
TKT ile yakın bağlara sahiptir.54 TKBG'nin liderliğini
büyük oranda TKT tarafından yollanan ve 1919 yılı or
talarında 12 kişilik bir merkez etrafında faaliyete başla
yan kadrolar teşkil etmiştir. 55
TKBG'nin kimi üyeleri daha önce Mustafa Suphi
gibi İTC muhalifleri arasındadır.56 Bunlar arasından
Bombacı lakabıyla anılan İsmet Lütfü'nün babası Zeki
Paşa,57 1919 yılında savaş suçları nedeniyle İ ttihat-
30
çılan yargılayan askeri mahkemeye başkanlık eder.58
İ smet Lütfü 1914 yılında Sinop'tan kaçan siyasi sür
günler arasında yer almıştır.59 İ smet Lütfü ve Mustafa
Suphi'yle birlikte, bir başka İTC muhalifi olan Ahmet
B edevi (Kuran) da bu grupta yer alır. 60 İ smet Lütfü
bir süre Rusya'da Mustafa Suphi ile çalıştıktan sonra
İ stanbul'a döner, 61 burada Ahmet Bedevi ve Cevdet
Ali gibi isimlerle birlikte komünist grubun önde ge
len kadroları arasındadır. 62 Cevdet Ali Rusya'da bulu
nan savaş esirlerindendir. Mustafa Suphi'nin başkanlık
yaptığı 1918'deki Türk Sol Sosyalistleri Konferansı'nda
o da başkan yardımcılığına seçilmiş, 63 o sıralarda
Kazan'da bir Türk Kızıl Bölüğü'nün kurulmasına da
öncülük etmiştir, 64 daha sonra İ smet Lütfü'yle birlikte
31
İstanbul'a gelerek buradaki komünist öbeğin faaliyet
lerine katılmıştır. 65
Görüldüğü gibi T KB G'nin İ stanbul'daki üyeleri ara
sında Rusya'dan gelen subaylar ve savaş esirleri önemli
bir yer tutinaktadır.66 Bu grubun İ stanbul'daki faaliyet
leri hakkında, birçoğu Mete Tunçay ve Erden Ak.bulut
tarafından yayınlanan Komintern belgeleri sayesinde
oldukça ayrıntılı bilgiye sahibiz. Mevcut kaynaklar, İ s
tanbul'daki komünist çevrenin 1919 yılı içinde T SF ile
ilişkilenmiş olduğuna,67 grup üyelerinden birinin (Ah
met Bedevi'nin) T SF merkez komitesine girdiğine,68
bu bağlantının 1920 yılına taşındığına ve bu dönemde
T KB G'nin T SF'nin yönetimini ele geçirme niyeti oldu
ğuna işaret ediyor. 69
65 A.g.e.
66 İsmet Lütfü'nün İstanbul'a ulaştıktan sonra, Rusya'da tanıştığı Yüz
başı Zeki, Binbaşı Cevdet, ve İhtiyat Levazımı Yekta gibi bir grup
zabitanla çalışmaya başladığı rapor edilmektedir. TİTE, 60/55, 5
Mayıs 1923.
67 Bu konudaki önemli kaynaklardan biri Ağustos 1919'da, Rusya'da
komünist harekete katılmış bir savaş esiri olan ve kurye olarak gö
rev yapan Nihat Nusret'in imzasını taşıyan Mustafa Fazıl'ın (Çun)
kaleme aldığını belirttiği rapordur. Mete Tunçay ve Erden Akbulut,
İstanbul Komünist Grubu, s. 41-43. İlginç bir şekilde Nihat Nusret
TSF' den "Dersaadet'te komünist teşkilatı• olarak bahsetmektedir.
68 TÜSTAV Komintern Arşivi Döküm 1, CD No: 24, Klasör No:
31_36, Belge No: 88-90.
69 Mete Tunçay ve Erden Akbulut, İstanbul Komünist Grubu, s. 23.
32
SoL VE İTTİHATÇILAR
33
Another random document with
no related content on Scribd:
and tempers, the more Cicely compassionated the state of mind
which gave rise to them.
“It must be so terrible to feel that one has been false and
deceitful,” thought Cicely with a shudder, crediting, as was natural for
her to do, remorse with a far larger share in Geneviève’s
wretchedness than it really deserved. And she was marvellously
patient with the wayward girl; but yet in her very patience, in her
quiet kindness, there was a something against which Geneviève
instinctively rebelled.
“Why does she look at me so? I have done no wrong; it is not my
fault that Mr. Fawcett likes me best,” she would say to herself with a
species of childish defiance that was one of her characteristics when
roused to anger. “It was all that she was rich; but now that she is no
longer rich, how will it be now?” and a gleam of hope would shoot
across her for an instant, to be as quickly succeeded by misgiving
and despair. “He said, he promised, he would tell her he could no
longer marry her,” she repeated to herself a dozen times a day. “Why
has he not done so? Two, three days are past since her father’s
funeral, and he has not yet come; he has never come since the day
she would not see him. And Cicely does not seem surprised. What
can it be? Perhaps he has gone away!”
At last one morning, Geneviève in a fit of restless dreariness, set
off for a walk by herself. It was the same morning on which Mrs.
Methvyn and Cicely were talking together in the library, and it was on
her return from her walk that Geneviève, entering the room,
interrupted their conversation.
“So you have been out, my dear?” said Mrs. Methvyn kindly.
“Have you had a nice walk?”
“It is very cold,” replied the girl, shivering a little, and going nearer
to the fire.
She still had her hat and cloak on, and the light in the room was
not very bright. But now, something in her voice struck both Cicely
and her mother as unusual. It sounded faint and toneless.
“You have not caught cold, I hope?” said Mrs. Methvyn anxiously.
She was conscious that she had not given much attention to her
cousin’s daughter of late, and a touch of self-reproach made itself
felt.
“No, thank you; I have not caught cold,” said Geneviève. Then
she came a step or two nearer to where her aunt and cousin were
sitting, and they, looking at her, saw that she was very pale, and that
her eyes were red and swollen with crying.
“Aunt,” she said suddenly, and with a something of dignity in her
manner, new to her. “Aunt, you have been very good for me. I thank
you much, very much, for your kindness. I shall always thank you.
But I want you to let me go home now, home to Hivèritz, to my
mother. Please let me go; I can make the voyage by myself alone,
perfectly well. Please let me go. To-morrow, or in two or three days
at the latest.”
Mrs. Methvyn looked at her in astonishment.
“Geneviève, what is the matter?” she exclaimed. “What has
happened to put such an extraordinary idea into your head? Go
home alone! Nonsense, you know such a thing is impossible. You
must be reasonable, my dear, and tell me what has made you
unhappy. I can see you have been crying.”
“Nothing has happened,” replied Geneviève. “It is only quite
simply that I want to go home.”
“But you cannot go home all of a sudden in that way,” persisted
Mrs. Methvyn. “If there were no other reason against it, the
appearance of it at such a time would be an objection. You should
consider that, my dear. I have a great many troubles just now,
Geneviève. I think you should try not to add to them. And it is plain
that something has put you out this morning.”
Geneviève felt that Cicely’s eyes were fixed upon her with what
she imagined to be reproach, and she hardened her heart.
“Nothing has put me out,” she repeated. “I am not happy, that is
all. I do not love England; I want to go home.”
“But I cannot allow you to go home unless I am shown a good
reason for it,” said Mrs. Methvyn firmly. “When I brought you away
from your mother, Geneviève, it was with the wish and intention of
making you happy with us. If I have not succeeded, I regret it very
much; but still that does not free me from the responsibility I
undertook. I cannot possibly let you go home as you propose. You
do not really mean what you are saying—you are put out about
something, and afterwards you will be sorry.”
Mrs. Methvyn leant back wearily in her chair. Geneviève stood
before her, her eyes fixed on the ground.
“No,” she said, after a little pause, “no; I shall not be sorry
afterwards. I am sorry now,” she glanced up for a moment, “I am
sorry to trouble you. But I shall not be sorry for asking to go home. I
must go home. If I write and ask my mother, and if she consents, you
will let me go then?”
“I cannot prevent your writing home what you choose,” said Mrs.
Methvyn, as if tired of the discussion, “but, of course, it is very painful
to me that my plans for your welfare should end so, and I know it will
disappoint your mother.” She was silent for a moment, then she
suddenly looked at her niece with a new suspicion. “Geneviève,” she
said, speaking with an effort, “can it be that the reason you want to
leave us is, that you have heard any talk about our not being as rich
as we were?”
The blood rushed to Geneviève’s white face.
“No; oh, no!” she cried. “Indeed, it is not that. I am not so—so—
what do you call it?—so mean. No, it is not that.”
“But you might have some mistaken idea about it without being
mean,” replied Mrs. Methvyn, speaking more kindly. “You might have
some notion that it would be difficult now for me to do what before
was quite easy—that you would be an additional burden upon me.
But things are not as bad as all that, my dear. I shall be very glad to
have you with me, and I shall be quite able to manage comfortably. If
I saw you happy, I should be more pleased even than before to have
you with me, when—when I am quite alone—when Cicely has to
leave us.”
Her voice faltered a little as she glanced at her daughter, who all
this time had sat perfectly silent, neither by word nor look taking part
in the discussion. Once or twice during the conversation Cicely had
been tempted to interfere, but on reflection she refrained from doing
so. “It is better that mother should be prepared for something,” she
thought, “even this ill-timed request of Genevieve’s may pave the
way for what I must tell her.”
Geneviève’s eyes followed her aunt’s, but again something in
Cicely’s expression roused her latent obstinacy and defiance.
“I am sorry,” she said slowly. “I am sorry, but it must be. I cannot
stay here. Give me leave then, my aunt, to write to my mother about
my return home.”
“I told you before, you must write what you choose,” said Mrs.
Methvyn coldly.
And Geneviève left the room without saying more.
“Do you understand her, Cicely?” said Mrs. Methvyn when she
was again alone with her daughter. “Do you in the least understand
what has put this into her head? She is evidently very unhappy.
Surely,” she went on as a new idea struck her, “surely it cannot have
anything to do with Mr. Guildford?”
“No,” replied Cicely, almost, in spite of herself, amused at her
mother’s recurrence to her favourite scheme; “no. I am perfectly
certain it has nothing whatever to do with him.”
“Then, what can it have to do with?”
“She is certainly not happy,” answered Cicely, evasively. “I am
sorry for her.”
“Do you think you could find out more, if you saw her alone?” said
Mrs. Methvyn uneasily.
“I will go up and speak to her if you like,” said Cicely.
She rose from her chair as she spoke. As she passed her mother,
she stooped and kissed Mrs. Methvyn’s soft pale face—the lines had
grown much deeper and more numerous on it of late—the
roundness and comeliness were fast disappearing.
“Don’t worry yourself about Geneviève, dear mother,” she said.
“Even if she leaves you, you have me, haven’t you?”
“Yes, dear,” answered her mother. “I should not want her if I could
always have you! But, of course, it is not a question of wanting her. It
is so vexing to think of poor Caroline’s disappointment; it is so utterly
unexpected. I do not understand the child at all; she is not the least
like her mother.”
Cicely made her way up to her cousin’s room. Geneviève was
already seated at her little writing-table—pens, paper, and ink,
spread out before her.
“Geneviève,” said Cicely. “You have made my mother very
uneasy. She is most sorry on your mother’s account. The letter you
are going to write will distress Madame Casalis very much. I want
you not to send it—at least not to-day.”
“But I will send it,” said Geneviève angrily. “Why should you
prevent it? It is best for me to go, I tell you,” her voice softened a
little. “You don’t know—” she went on, “and if you did, you, so cold,
so réglée, how could you understand?”
Cicely looked at her with a strange mixture of pity and contempt.
“No,” she said, “perhaps I could not. But still Geneviève, for my
mother’s sake—I am determined to spare her all the annoyance I
can—I ask you not to write that hasty letter about going home, to
your mother to-day.”
“Why should I not?” said Geneviève.
“Because I tell you it is better not,” replied Cicely. “And you know I
always have spoken the truth to you, Geneviève.”
Geneviève looked cowed and frightened.
“Very well,” she said, “I will not write it. Not to-day.”
Cicely saw that she had gained her point. She left the room
without saying any more. And no letter was written by Geneviève
that afternoon. She sat in her room crying till it grew dark, and by
dinner-time had succeeded in making herself as miserable looking a
little object as could well be imagined, so that poor Mrs. Methvyn
said in her heart, that if it were not for the disappointment to
Caroline, her daughter’s absence would hardly be a matter of regret.
Cicely had no time to spare for crying; and tears, she was
beginning to find, are, for the less “med’cinable griefs,” a balm by no
means so easy of attainment as for slighter wounds.
“I think my tears are all frozen,” she said to herself with a sigh, as
she folded and sealed the last of her letters. She sat for a moment or
two gazing at the address before she closed the envelope, as if the
familiar words had a sort of fascination for her.
“I wonder if it is the last time I shall ever write to him,” she said to
herself. “When—when he is Geneviève’s husband, there can surely
never be any necessity for our coming in contact with each other. Yet
people grow accustomed to such things I have heard, and my
suffering cannot be unprecedented. Ah, what a sad thing life
becomes when one’s trust is broken! Far, far sadder than death!”
And after all, two or three large tears rolled slowly down her cheeks
and dropped upon the white paper.
This was the letter.
“Greystone,
“October 25th.
“My dear Trevor,—I should like to see you alone to-morrow. Will
you call here between two and three in the afternoon? I have
deferred asking you to come till now, because I thought it best that
you should thoroughly understand that I, in what I have determined
to do, am not acting hastily or impulsively.
“Your affectionate cousin,
“CICELY MAUD METHVYN.”
“It will prepare him to some extent,” she said to herself. The note,
simple as it was, had a certain formality about it, very different from
the girlishly off-hand letters she had been accustomed to send him.
“Will he feel it all relief?” she said to herself, as she thought how best
and most clearly she must put into words the resolution she had
come to. “Or will it be pain too? However he loves her, he did love
me, and he cannot have changed so entirely as to give no thought to
me.”
And again some tears blistered the smooth surface of the black-
bordered envelope in her hand.
CHAPTER V.
“HOW LITTLE YOU UNDERSTAND.”