Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 57

Sinemada Zaman Yolculu■u 1st Edition

Gökçen Ard■ç
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/sinemada-zaman-yolculugu-1st-edition-gokcen-ardic/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Pratique Grammaire B1 1st Edition Evelyne Sirejols

https://ebookstep.com/product/pratique-grammaire-b1-1st-edition-
evelyne-sirejols/

Güzel ■eyler Zaman Al■r 1st Edition Seda Ero■lu

https://ebookstep.com/product/guzel-seyler-zaman-alir-1st-
edition-seda-eroglu/

Zaman Kaybolmaz 3rd Edition ■lber Ortayl■

https://ebookstep.com/product/zaman-kaybolmaz-3rd-edition-ilber-
ortayli/

A medida B1 guía didáctica 1st Edition Anaya

https://ebookstep.com/product/a-medida-b1-guia-didactica-1st-
edition-anaya/
Teori Arsitektur Zaman Modern Ashadi

https://ebookstep.com/product/teori-arsitektur-zaman-modern-
ashadi/

Varl■k ve Zaman 4th Edition Martin Heidegger

https://ebookstep.com/product/varlik-ve-zaman-4th-edition-martin-
heidegger/

Zaman Döngüleri Kuantum Evreninin Ola■anüstü Maceras■


1st Edition Roger Penrose

https://ebookstep.com/product/zaman-donguleri-kuantum-evreninin-
olaganustu-macerasi-1st-edition-roger-penrose/

Lo straniero A2 B1 Primi Racconti 1st Edition Marco


Dominici

https://ebookstep.com/product/lo-straniero-a2-b1-primi-
racconti-1st-edition-marco-dominici/

L eredità B1 B2 Primi Racconti 1st Edition Luisa Brisi

https://ebookstep.com/product/l-eredita-b1-b2-primi-racconti-1st-
edition-luisa-brisi/
Sinemada
Zaman Yolculuğu

Einstein'dan H.G. Wells'e Zamanda Yolculuk Teorileri ve

Aınerikaıı Sineması

Gökçen Ardıç

-$/
SALYANGOZ
YAYINLARI
Salyangoz Yayınları: 94

Gökçen Ardıç

Sinemada Zaman Yolculuğu

Aslan Filin Prodüksiyon .., Salyangoz Yayın Grubu &Jka.ıu:

Kızım Uğur Kmla.<lan

Gend Yayın Y'onetnı cn.i

Gın Tiire
Edit�r: Srr�üt ç,1kır
Kapak.., Mizanpaj: Mtrt Mr.-iç

©Bu kiı;ıbın yayın h.lkhn, Sıdy.uıgo:ı: Bımn Y,,yır. 0-.ığ. tleti.şim S ist- Org:- S::ıo.
ve Tk. lıd. .5ri'1\C o:tiuir. 2<ll4

1. Basını: Şubat 20 l 6

!SBN: 978-605-5894-06-5

!kıskı ve Cil" Karat Basla Çözümleri

ı<< (0212ı 165 92 4&

Saly•ngoz Yayınlan
Ycni:köy �- Köybaşı Cı<l. ICrıiba�ı Sok. Nô: l. Sarıyer/ ISTANBUL
Ttl: (2l2):;ô6QjQ4 F"': (Z12) J�G0305
İÇİNDEKİLER

Önsöz .. ............................................................................... g
Giriş. . ..... ..... il

Kısa Bilim Kurgu Tarihi

Dönemler ve Yönelimler.. . ...... 24

1 BOO'lü yıllardan l940'ların Sonuna ......................................................... 25

l 950'ler ve Bi�m Kurgunun İlk Altın Çagı. .. . ......... 27

1960'lı Yıllarda Yeni Bir Kimlik Arayışı.... ..... 30

l970'ler: İkinci AltınÇaga Dogru.. . ... 31

i980'li Yıllarda Maceraya Atılmak. ...... 33

90'lar: Oze!Efektler Dönemi ve Soguk SavaşEri esi


Yeni Bir Düşman kayışı.. .......... ...... . . ... ......... 35

2000'den Sonra.. ................................................................................ 37

Zaı:nan Yolculuğu Hakkuıda Görüşler: Fizik. Bilim Kurguyla Buluşuyor


Zaman ve Zaman Yolculugu .... . ..... ....... 39

Zaman Yolculugu: BirTanımaDogru ...................................................... 40

Zaman Yolculugunun Olabilirligi. .. .. ................................. 42

Görelılıgin Genel ve Ozel Kuramları ... . ...... ..43

Kuantum FizigL Solucan Delikleri ve Tanecikler. ......... ...... 45

Düşük Eneıji Yöntemi Olarak 'Halka Lazer' ......................................... .. 50

Dönen Evren.. ................ 51

Zaman Yolculuguna Felsefi Bakış. ........................................................... 52

Zaman Yolculugu Kuramları: Bilim ve Bilim Kurgu Arasında .............. 56

Sabitlenmiş ZamanÇizgisiKuramı . . . ....... ... ... .... ......... ... ................ 58

ParalelEvren Kuronu . ....... ......................................................................... 60


Zamanda Yer Değişikli.ği Kuramı ....................... ..................................... 66

Zaman Yolculuğu Paradoks ları ve Zaman Yolculuğu


Filmlerinde Anomali Problemi .. . ... ····· 70

Büyül<-baba Paradoksu .. ....... 71

Alın Yazrnı Paradoksu ve Ontolojik Paradoks .. .. 73

Kelebek Etkisi.... .... ....... 75

İkiz Paradoksu.. . .............. .............. 77

Bir Sonuç Olarak Solucan Deliği ... ... 78

T�e Time Machlııe'den Donnie Darko'ya: Dönemler Ve Filmler


Amerikan Sinemasında Zaman Yolculuğu... .... 86

1960'lı Yıllardan Günümüze . ... ..... ... .......... .............. ...... ...... 89

1 960'h Yılların İlk Yansı .. ......... 89

The TLrne Machine (1860) ......... . . . . . . ........ . . ........................ .................... 94

60'lann Sonu, 70'ler: 'Sağır' Bir Yıl ya da


Zaman Yolculuğu Filmlerinde Devrim ..... ................................... 97
The Planet of the Apes ve Devam Fihn.leri... 103

1 980'ler Sinemasında Zaman Yolculuğu ... 1 i5

Tenninator Fenomeni (1 984-).. . .. .. ....... .. . .. ... .. .................... 120

Back ta !he Future Üçlemesi.. .. 126

1990'lcınn Zaman Yolculuıju Filmleri.. .. ·······-- 137

Twelve Monkeys... .. ... .. 148

Son On Yılın Zaman Yolculuğu Filmleri ... . .............. .. 154

Donnie Darko .... . . .... .... .. ........ ..... 171

Sonuç .. .................... 179

Sonaöz ... . . . . . . .. ... ..... 1 93

Bibliyografya .. .......... 1 9 5
ÖNSÖZ

Zaman yolculuğu, ilk bakışta sadece bir öykü öğesi olarak görülebilir.

Bu konu hakkındaki benim de öncelikli görüşlerim bu doğrultuda geliş­

ti. Ancak çeşitli fırsatlar sonucunda zaman yolculuğu filmlerini izlemeye


devam ettikçe, konuya karş1 beslediğim ilgi de arttı ve bu da beni konu

hakkmda daha detaylı düşünmeye yönlendirdi. Çalışma konumu belirler­

ken öncelikle kişisel ilgi alanlarımı ve araşormaktan keyif ald1ğlm konuları

yemden gözden geçirmekle birl ikte, zaman yolculuğu konusunu ele almam

da bu anlamda son derece doğal bir sonuç olarak ortaya çıktı. Diğer ta­

raftan, sinema filmleri kapsammdaki zaman yolculuğu alanmın, bir kitap

çalışması konusu olarak oldukça geniş olduğunu gördüm. Bu nedenle,

çalışma konusunun daraltılmasmın gerekli olduğu sonucuna varillm. Böy­

lelikle, zaman yolculuğu, özellikle bilim kurgu yazarlarının düşüncelerinin

bir ürünü olduğu için, bilim kurgu filmlerine yönelmek fikri ortaya çıko.

Bütün bunların yam sıra, bilim kurgu filmlerinin büyük bir çoğunluğu­

nun Hollywood yapımı olmasının ve türün de kökenlerinin yine buradan

kaynaklanmasının, konuyu yalnızca Amerikan filmleriyle sırurlandırmanida

büyük etkisi oldu. Ayrıca Amerikan toplumundaki tarihsel gelişmeler de

film çözümlemelerinde kullanışlı bir çalışma alanı olarak görülmektedir.

Amerika'dan başka bir ülkenin milli sinemasmda, söz konusu filmlerin

listesine ve kopyalarına ulaşmanm da güç olduğu anlaşılıyor. Diğer taraftan

Amerika sinemas1 göz önüne alınd1ğında, tarihsel film çözümlemeleri için


gerekli görülen birçok filmi bulmak ve veritabanlarına ulaşmak olanaklı.

Ancak seçilen filmlerin elverişli kopyalarını bulmak, yine de araştırmanın

en zor bölümlerinden birini ortaya çıkardı. Konunun smırlandırılmasında­


ki son aşama ise, üzerinde çalışılan Amerikan Bilim Kurgu sinemasındaki

zaman yolculuğu filmlerinin süresel olarak daraltılması konusunda oldu.

İçinde bir 'zaman makinesinin' de yer aldığı anlaşılan ve zaman yolculu­

ğu konusunu incelikle işleyen ilk film 1960 yılında yapıldığı için, seçilen

filmler de tarihsel olarak 1960 yılından 2010 yılına dek yapılan filmlerle

sınırlandırıldı. Araştırma aşamasında karşılaşılan bir başka güçlük, söz ko­

nusu alanda yererli biçimde yayın olmamasından kaynaklandı. Bilim Kurgu

tarihinden söz eden kitapların zaman yolculuğuna detaylı bir biçimde yer

vermediği, ya da zaman yolculuğu konusuna adanan kitapların daha çok

bu alt türün edebi boyutunu ele aldığını gözlemkdim. Böylelikle, zaman

yolculuğu kuramlarını açıklamak için fizikten felsefeye; sosyolojiden tarihe;

sinemadan edebiyata, çok çeşitli kaynaklardan derlemeler yapmak gerekti

Özellikle, seçilmiş birçok filmi benimle birlikte izleyip görüşlerini ve

toplumbilimsel bakış açısını paylaşan Marcel Meciar'a, katkılarından ve

sabrından ötürü çok teşekkür ediyorum.


GİRİŞ

Elinizdeki kitabın asıl konusunu, 1960'lı yıllardan günümüze "Ame­


rikan Bilim Kurgu Sineması" içinde yer alan uzun metrajlı filmlerdeki
"Zaman Yolculuğu" oluşturuyor. Okuyucu, "Zaman Yolculuğu filmi ne­
diı·?" "Bilim Kurgu Sineması ne demek?" "Zaman Yolculuğu, yalnızca
bir saçmalıktan ibaret değil mi?" gibi sorular soruyor olabilir. Amacımız,
olabildiğince bu soruları yanıtlamak. Ancak çalışmanın yalnızca betimsel
bir düzlemi olmayacak.. Daha çok zaman yolculuğu filmleriyle bilim kurgu
sineması arasındaki ilişki ve bilim kurgu sinemasının Amerikan toplumun­
daki izleyici açısından önemini ortaya çıkaracak film çözümlemelerine da­
yanan, karşılaştırmalı bir görüş sergilenecek.

Kuramsal düzeyde, "tür'' kavramı bir başlangıç noktası belirlemek için


kullanıldı. Bilim kurgu, kendine özgü bir "tür" olarak kavranmakta ve di­
ğer (korku ve fantezi gibi) "sınır" türlerin özelliklerini de takındığından bu
türü tanımlamak çok da kolay değil. Yine de bilim kurgu türünün kolaylıkla
ayırt edilebilen nitdikleri de bulunuyor. Bilimsel ve teknolojik yenilikler
tarafından sunulan olasılıkları kaynak olarak kullanarak, günümüzde bilim
kurgu, bir biçem, bir tür, bir yazın biçemi ve sinematografık ürün olarak
I 2 I Gökçen Ardıç

karşımıza çıkabilmekte. Bu yenilikler genellikle yakın ya da uzak gelecek

öykülerinin parçaları olarak sunuluyor. Yenilik öğesi ve şimdiki zamanın

dışındaki varsayımsal eylemlerin kuruluşuyla birlikte, bilim kurgu çok sık

bir şekilde önemli güncel sorunlar doğrultusunda da eleştirel bir duruş

takınır. Bilim kurgu, bu eleştirel dönüşsellikle, yani geleceği konu edinir­

ken günümüzü irdelemesi ile sanat ve toplum arasındaki kesişmeyi daha

iyi anlamamız konusundaki yardımlarıyla, bir çözümleme konusu olarak

son derece ilginç.

Çalışmada, "bilim kurgu" türünün bir alt türü olarak "zaman

yolculuğu" türünün göz önünde bulundurulması gereği tartışılıyor. Bu

tartışma çerçevesinde, zaman yolculuğu olgusunun, filmlerin sınırdaş

alanlarında, örneğin tarihsel kurgu, korku ya da komedi türleri arasında

da yer alabileceğini göz önünde bulundurdum. "Zaman yolculuğu"

konusunun bilim kurgu türü içinde ele alınmasının iki temel sebebi var, İlk

neden, tarihsel ya da genealojik olarak adlandırılabilir. Zaman yolculuğu

konusu, ilk olarak ciddi bir biçimde, günümüzün klasik olarak kabul ettiği

H. G. Wells'in ünlü romanı The Time Machine'de kendisine yer buldu. Böy­

lece zaman yolculuğu, (konusu) bilim kurgu türünün rahminde büyüdü.

Zaman yolculuğu olgusunun kendisi bir yenilik ve bunun nasıl çalışabile­

ceği hakkında açıklamalar yapmaya çabalamak bilim kurgu türü için olduk­

ça normal. İkinci temel neden ise, daha çok pratik bir bilimsel kaygıdan

kaynaklanıyor: Araştırma konusu görece kapalı bir sistem içinde çerçeve­

leniyor.

Bu çalışn;ıada öncelikle zaman yolculuğu sorunları üzerinde durdum.

Zaman yolculuğunun olası olup olmadığı sorusuna gerçekten yanıt vere­

bilecek olanlar aslında fızikçilerdir. Bu sebeple fızik kuramlarına yapılan

özet bir giriş gerekliydi. Felsefe alanında bulunan farklı kavramlar ise, fızik

bölümünden hemen sonra, zaman yolculuğunun temel kuramlarını açık­

lamak ve zaman yolculuğu paradokslarının meydana getirdiği sorunları

ortaya koymak için sunuldu. Bu arka plan bilgisi, bize zaman yolculuğu ko­

nusunun bir öykü öğesi olarak anlaşılması ve kullanılabilmesi için gereken

terminolojik altyapıyı sağladı.


Sinemada Zaman Yolculuğu 1 13

Amacım, film çözümlemelerinin, film dilinin izleyiciye aktarıldığı fark­

lı katmanlar, görsel sunumlar, öykü düzenekleri, belirli iletiler ve gerçek

güncel sorunlar hakkındaki yaklaşımlar çerçevesinde yapılması oldu. Çö­

zümlemelerin diğer hatları ise, zaman yolculuğunun nasıl kuramsallaşnnl­

dığı üzerinde yoğunlaştı: Örnek olarak, zaman yolculuğunun anlamının ne

olduğu, fizik kuramlarıyla nasıl bir uyum gösterdiği ve film yapımcılarının

zaman yolculuğu paradokslarından kaynaklanan sorunları nasıl ele aldıkları

gibi. 1960 yılı The Time Machine adlı romanın sinemaya uyarlandığı yıl olma­
sı nedeniyle sembolik bir önem taşıyor. Bu yüzden, sinema ve Amerikan

toplumundaki kesişme ve bilim kurgu filmleri içindeki değişim süreçlerini,

1960 yılından 2010'a kadar olan elli yıllık dönemi göz önünde bulundura­

rak tanımlanmaya çalıştım


Kısa Bilim Kurgu Tarihi

Film eleştirmenleri ve akademisyenler "bilim kurgu" teriminin kolay


tanımlanamayacak bir kavram olduğu görüşünü paylaşır. (Hendershot,
2007; Adam, 2002) Bunun çok ilginç bir durum oluşturduğu düşünülebi­
lir, çünkü her insanın bilim kurgunun ne olduğuna yöndik bir düşüncesi
bulunur. Bilim kurgu bir film türü olarak kendi varsa}ırnsal ve kurgusal
dünyasını, biı· şekilde gerçekte içinde yaşadığımız dünyadan farklı kılar.
Gözlemlenen gerçeklik yerine hayal gücünün bir kurgusu, diğer bir deyişle
fantastik bir anlatı şeklidir. (.ı'\.darn, 2002) Ancak sıra bilim kurgunun hangi
şekilde ayırt edici olduğunu ve di,�er düşsel anlatılardan farklılığını belirt­
rnt:ye geldiğinde, ortaya değişik görüşler ortaya çıkar.

Ancak, bilim kurgu türündeki filmlerin birbirinden çok farklı öyküleri,


ideolojik ya da siyasal içerikli iletileri ve çeşitli görsel sunum yöntemleri
16 I GokçenArdıç

olsa da tekrarlanan bazı temel unsurları bulunur. (Hendershot, 2007) Öy­

küler sıklıkla uzay yolculuğu, yabancı yaşam formlarıyla karşılaşma ya da

zamanda yolculuk konularıru ele alır. Sergilenen mekanlar çoğunlukla fü­


türist ve distopik niteliktedir. Bilim kurgu filmlerinde temsil edilen birçok

gelecekçi toplumda (atom bombası ve benzeri teknolojik güçler tarafından

yok edilmiş, kıyamet sonrası toplumlarda) teknoloji ya hiç bulunmamak­

tad.Jr ya da son derece gelişmiştir. İlginç setler, farklı kostümler ve özel

efektler oldukça sık yararlanılan öğelerdir fakat bunlar değişmez nitelikte,

kesin bir kural ortaya koymazlar.

George Mann'ın (2001) da benzer bir şekilde vurguladığı gibi, birçok

«gerçek" bilim kurgunun aşağıdaki serbest tanımı kapsadığını kabul etmek

son derece yerinde olur:

"Bilim kurgu fantastik yaZf11ın bir formu olup, rasyonel ve ger[Ckçi şartlarda,
bizimkinden dahafarklı olan birgelecek zamanı ve revrryi betimlemrye çalışu: Bunun­
la beraberyaz;ldığı zamana ilişkin birfarkında/ık gösterir ve günümüz.deki toplum
hakkında, maddi vepsikolojik rylemleri gb'zden getir ip bunun üz.erinde elde edilebile­
cekyeni teknolojileri keşfetmrye çalışarak, dolqylı olarak bir açıklama sunar. Bu top­
lumdayer alan, gelea:ğeyiinelik b'ngbri
' ilen etkinliklereya da olqylara ek olarak ileriye
yb'nelik her tür değişiklik, bilimsel vıya başka şekillerde hesaplanmış ve düşünülmüş
htramlarda kendi temellerineyer bulacaklardır._ Bilim kurguyaz.arlan kendi ilginç ve
düşsel evrenlenni
· , O'ngb'rdüklen· her türlü kavramdan elde edilen çıkanmlan tümüyle
dikkate alarak, yeni düşünceleri sınamak üz.ere kullanacaklardır."

Tom Shippey de bilim kurgunun temel yapı taşını irdelemiştir. (Ship­

pey, 2005: 13-14) Aslında bu deyiş Darko Suvin'e aittir. (Suvin, 1979: 63-
84) Bu deyişe göre bilim kurgunun, bilginin "hali hazırda doğru olmayan"

olarak bilinen ama doğruya da benzeyen ve tam anlamıyla olasılık dışı ol­

mayan farklı bir parçası olduğu ileri sürülür. Bu da demektir ki, herhangi

bir bilim kurgu eseri okuyor ya da izliyorken ilk önce onun novumlannın1

1 Novum: Anlanda beliren yeni şeyler ve bilgiler. Buna "anları içi gerçeklik" de denilebilir.
Sinemada Zaman Yol=lugu \ 17

ayrımsanması gerekir. Daha sonra bu novumlann anlatı içi gerçeklikle, reel

gerçeklik geçişmeleri irdelenebilir. Böylece okuyucu ya da izleyici, şeylerin

birbirlerinden ne kadar farklı ve bir o denli de birbirlerine benzer olduk­

larını ayrımsar, merak etmeye devam eder, hangi nedenlerin değişiklikle­

ri üretebileceğini keşfeder ve dolayısıyla her aşamada ayırt edilebilir bir

doyuma ulaşır. Ayrıca hangi nedenlerin gerçek dünyadaki etkileri ürettiği

hakkında varsayımlarda bulunabilir. Aslında bu etkiler günlük yaşamda alı­

şıldık şeyler olmakla birlikte, çoğu durumda da dikkate alınmayan şeylerdir.

(Shippey, 2005: 15)

Darko Suvin'in bilim kurgu tanımı şöyle:

"{. . .)biryaZ}l1sal türün gerekli ve 19gun koşul!arıı·yabanalaşma, kavrama du­


rumu ve etkileşimidir. Bunların en b'nemli biçimsel donatısı iseyaratıasının denrysel
çev:esine alternatif olacak bir düş çerçevesidir." (Suvin 1979: 7-S'den alıntılayan

Shippey, 2005: 15)

"Yabancılaşma" novumun ayrımına varmak, bu yeni şeyleri ve doğal

olarak bilim kurgu yazarlarının kitaplarında kullandıkları, film yapımcıla­

rının filmlerindeki görselliğe kattıkları sözcükleri ve buluşları da anlamaya


çalışmak anlamına geliyor. Bu filmlerde yapılanlara örnek olarak zaman

yolculuğunun nasıl görselleştirildiğini verebiliriz. "Kavrama" demek ise

bunu değerlendirmek, bir anlam çıkarmaya çalışmak demektir. Belki de

bu sebeple internetteki sayısız web sitesinde bilim kurgu filmleri hakkında

bitmek bilmeyen tartışmalar yapılmaktadır ve bu tartışmaların da büyük

bir bölümü zaman yolculuğunun gizemlerine adanmıştır. Novumun ne ol­

duğunu bilmek ve eleştirel bir biçimde değerlendirmek için bilim kurguyu

hem okumaya hem de izlemeye gereksinim duymaktayız. Bilişsel mantık

ile onaylanmış kurgusal bir "novum", (yenilik, değişiklik) anlatı üstünlüğü

ya da egemenliği aracılığıyla bir tür olarak bilim kurguyu farklı kılar ve ona

değer kazandırır. (Broderick, 2005: 31, Suvin'den 1979: 63) Bilim kurgu

yazarları, yeni olası evrenler, farklı ulaşım araçları ve diğer teknolojik ilerle­

meler yaratır. Bilişsel mantığın onaylamasıyla anlatılmak istenen, bu bilim


18 i Gökçen Ardıç

kurgusal sahne donatımlarının (bir film söz konusu olduğunda) izleyici

tarafından geleceğimizde var olabilecek "olası gerçeklikte" şeyler olarak

duyumsanması gerektiğidir.

Bilim kurgu ayrıca özü itibariyle bir "yüksek bilgı" türü olarak şekil­

lenmiş durumdadır. Novunılar, film içi gerçeklikte aniden karşımıza çıkan

sözde yenilikler oldukları için, bunların izleyici tarafından öngörülmesi son

derece zordur. Bilim kurgudaki yüksek bilgi karakteristiği şöyle örnekle­

nebilir: Bir yazarın ürettiği, öngörülemeyen ve yeri başka bir şeyle doldu­

rulamayacak olan kavram, sözcük, eylem ve deyim. Öme!1irı, "siher ttzqy''

kavramı senaryonun diyaloglarından çıkartılmış olsun, insanlar bunun ye­

rine uygun başka bir sözcük/kavram eklemekte başarılı olamaz. İlk kez

1984 yılında \X'illiam Gibson'ın siber punk romanı Neuromancer'da kullanı­


lan "siber uzay" kavramı artık günlük kullanım alanına geçmiş, "gerçek"

gerçekliğe dönüşmüş bir kavramdır. (Shippey, 2005: l(i)

En analitik ve sofistike bilim kurgu tanımı ise Damien Broderick tara­

fından yapılmış ve semiyolojik terminolojide yazılmıştır: (Broderick, 2005:

157)

"Bilim kurgu, bilginin den'n hir biçinıde teknik ve endüstrfyel üretim, tüketim

ve _yok etme birzinletini11 gelişim ve _yetıile11mesiyle ottqya fıkan de;Jşikliğin etkisinde

ka!d�if,1 bir kültürdeki öykü anlatım biçimidir. Bilim kurgunun, (i) memzi stra!f!/ileti

ve 111eto11imik taktikleri kullanması, (ı'i) toplu olarak insanlık tamfiııdan_varallhnış, -

sqpal (genetic) nıega metinden simgeleıi Ve.J•Oru11daınacı /as/aklan kullaııtmıst ve (iı'i)


.Jazpısal ınodellerden çok bilinısel ve post 11/l}dern metinlerde sıklıkla karştlaşılan haZJ

kesin iincelikleri ı!Jigulamast ve iiznf!yİ nesneye tercih ediyor olması tipik ôzellıkleıidir."

Broderick, tanımının ilk bölümünde bilim kurgunun, kabul gören bir

tür olarak daha sonra yaygınlaşmasına karşın, on dokuzuncu yüzyılın ikinci

yarısındaki modernizasyonun ve endüstri devriminin bir ürünü olduğunu

açıklamaya çalışır. Bilim kurgu öyküleri kesin bir biçimde endıistriyelleşme

ve teknolojik gelişmelerle bağlantılıdır. Ünlü bilim kurgu yazarı Isaac Asi-


Sinenı.ada Zaınan Yokulugu 1 19

mov da bu konuyla ügili görüşlerinde bilim kurgunun, insanların bilim ve


teknoloji alanındaki değişikliklere verdikleri tepkileri ele alan bir edebiyat
dalı olduğunu belirtir. Asiınov, gerçek bilim kurgunun on dokuzuncu yüz­
yıldan önce yazılmış olamayacağı sonucuna varır. (Asiınov, 1983: 10-11)
Bunun nedeni ise, Endüstri Devrimi'nden önce bir bireyin ya�amı boyun­
ca hiçbir teknolojik değişiklikle karşılaşmamış olması. Böylesi çığır açıa
teknolojik değişikliklerden biri, yine aynı yüzyılın sonlarında ortaya çıkan
"hareketli fotoğraf" mucizesiydi ki böylelikle bilinı kurgu da kendine film
şeridi ve sinemalarda bir yer bulmuş oluyordu.

Broderick, biliın kurgunun nasıl üretildiği (kitap, film) ve sunulduğu­


na ilişkin bakış açısında, bilim kurgunun metonimi taktikleri kullanarak bef!.­
zetmeci (mecazı) strattjtler iirettı""ğ? düşüncesini tartışır (Broderick, 2005: 56)
ve tanımının bu bölümünde bilim kurgunun diğer literatürden ve geniş
ölçüde paraliteratürden:� farklılığını ele alır. Bilim kurgu günümüze kadar
pant!iteratür olarak sınıflandırılmış, buna paralel olarak da film kuramların­
da en az saygı duyulan tür olmuştur. Yani bilim kurgu filmleri de benzer bir
biçiındepanıftlnıle� olarak sınıflandırılabilir. (San�.t fı1mlerinin aksine - film

2 Metonimi ve mecaz birbirlerinden tamaınen farklı olgulardır. Metonimlde bir variık dl­
ğerinin yerine geçmektedir. (Fass, 1988: 177) Örneğin, ınetoninıi cümle içinde bulunur:
�Çayrianlık kaynıyor:' (yani çaydanlıkcakl su) Oysa�u cümlelerde; ''Araba benzini içiyor."
ya da "Gözleri parlak birer mücevherdi." benzetmecl anlambillınsel blr llişki bulunmak­
tadır. (yJni araba lle içmek ve gjjz ile mücevher arasında) Taktik ve strateji terimleri ço­
ğunlukla kafa karıştırmakcadır. Strateji genel bir planken, taktikler blr nesnellik kazan­
mak içln kullanılan gerçek anlamlardır. Bu da karmaşık işlemsel örnekler, eylem ve karar
vermeyi lçerir ki, böylece raktlksel uygulamaya geçllebllsin. Bu terimler a�keri ternıinoloji
kaynaklı olmalarma karşın sanat işlerini yazan yazarlar da blhün içinde kesin blr amaca
ulaşabilmek lçin somut uygulamalar kullanmaktadırlar.

3 KParaliteratür" çeşidi ıamanlann popüler, "adi" ya da bayağı yaıınsa1 ürünleridir, özellikle


de Endüsui Devrimi'nden bu yana . . . [bu da] okulda öğretllen edebiyaun akıilııe gerçek­
ten okunan blr edebiyamr" (Delany s.vii in Broderick, 2005: xli). Benzer blr şekilde bilim
kurgu fdmleri de dlğer ilim ciirleri arasında kendilerini kabul enirebilmek içln çok uğraş­
mışlar ve günümüzde tamamen saygı gören bir türler arasına girmişlerdir. Blllndiği gibl,
Terminator gösterime ilk girdiği zamanlarda sadece blr aksiyon filmi olarak 5öz önünde
tutul muş hatra neredeyse "B tipi" bir film olarak değerlendirilmiştir. Ancak bugün kendi
kültüne sahip bir fılmdlr ve blrçok ünlü fılm kuramcısı raralindan çözümlenmeye devam
ermektedir.

4 Korku ve fantezi gibi, eleştirmenler tarafindan çok fazla saygı görmeyen ancak lıleyici
201 Gökçen Ardıç

topluluğu çok katı olmadığından bu iki tür arasındaki gerilim çok güçlü

olmayabilir)

Broderick'in bilim kurgu tanımına göre, bilim kurgu bir taklittir.5 Bu

taklit bilim kurgunun özel öyküsel işlevlerinin taktiğidir ve alışılmadık bir

tür benzetmeci stratq'tJe hizmet. eder. Bu da demektir ki, bilim kurgu bir

yönüyle şiir ve düzyazı kurgusundan (gerçekçi olan, gerçek dünyaya ilişkin

olan) farklıdır, tak/ityeniden-biçimlendirilmiştir. Hem bilim kurgu hem de

şiir, bir figür ya da duruş olarak bir şeyin bir başka şey için yabancılaştırıl­

ması stratejisini kullanır. (benzetmenin yaptığı gibi) Diğer taraftan düzyazı

kurguları nedenselliğe, bitişikliğe, "bağdaşmaya" ya da söz sanatlarına da­

yanarak metonimi stratejisini kullanırlar. Ancak bilim kurgu şiirden ayrılır,

çünkü şiir hem stratejik olarak hem de taktiksel anlamda benzetmeci bir

özellik taşır. Bilim kurgu ayrıca düzyazı kurgularından da ayrılır, çünkü

düzyazırun metonimik öyküselliği de mecazi stratejinin bir bölümü olarak

kullanılır. Bilim kurgu günlük metonimik öyküselliğin ilerisine geçer ancak

hala deneysel dünya ile bağlantıları bulunur. Örneğin, bilim kurgu roma­

nı ya da filmi gelecek dünyaları, yeni buluşları, yeni toplumları betimler

ama bir yönüyle tüm bunlar mantıksal ve halen gerçekle bağlantılı görü­

nür. (Gelecek dünyanın bizim dünyamızdan zaman içinde gelişip değişerek

oluşması gibi) Ayrıca bir bilim kurgu eserinde insan ırkının ilerlemesi de

akla uygun olmalı.Örneğin, bir okuyucu ya da izleyici bilim kurgu eserini

algılarken aynca kendi kendine şöyle demeli: "Evet, büyük olasılıkla ger­

çekte de böyle olacak! Gelecekte böyle yaşayacağız, bu şekilde yolculuk

edeceğiz ... ". Bu yönüyle bilim kurgufantezi yazarlarının düşsel imgelemin­

den de ayrılmaktadır, çünkü fantezi türü hakikaten sınır tanımaz. Bilim

kurgu daha çok kendine özgü melez bir türdür.

Tanımda yer alan diğer bölüm, "simgelerin ön planları, ortaklaşa bir

biçimde meydana getirilmiş bir tür olan 'mega-metinden' yorumlayıcı

şema, 'güzel yazının' vurgusuzluğa eşlik edişi ve tanımlama" gibi yeni kav-

tarafından en çok izlenen filmler "parafllmlere" örnek gösterilebilir.

Taklit yazarın deneysel, gerçekçi ve günlük dünyasının içinde harekete geçirildiği bir öykü­
nün parçasıdır.
Sinemada Zaman Yolculuğu j 2 l

ramlar hakkında açıklamalar getirmiştir. "Mega-metin" çeşitli bilim kurgu


yazarlarının metinlerinin tematik bir biçimde birbirlerine bağlanmasından
ortaya çıknuştır. Her özgün bilim kurgu öyküsü ya da romanı "tarihsel,
coğrafi ve toplumsal bir mega-metin yaratmayı dener, ancak daha sonra
teknolojik yaratımlara odaklanarak detaylara iner ve mega-metni belirsiz
bir halde bırakır." (Broderick, 2005: 57, Brooke-Rose'dan 1981: 243) Bilim
kurgunun en önemli özelliği ise, süreksizliği bağlama taşıması ve bunun
da okuyucuya bilindik ve gerçekçi gelmesidir. Bir odadaki yeni buluşların
betimlemeleri ya da görsel sunumları veya bugün kullanmadığımız, hatta
sahip olmadığımız ama üretim olasılığı öngörülebilen araçlar buna örnek
olarak gösterilebilir. Bu da demek oluyor ki, bilim kurgunun yeni bir söz­
cüğü, nesnesi ya da resmi garip bir şoka neden olur ve bu da bir roman
ya da film ortamının içinde süreksizlikler tarafından sunulur. Bu novumlan
paylaşmak mega-metni ileriye taşır. Örneğin K Capek'in robotu, yazarın
RUR. adlı romanından çıkıp günlük yaşantımızın bir parçası haJine geldi
ve hatta "mutfak robotu" adı ile evlerimize bile girdi. Şimdi daha net bir
biçimde bilim kurgunun mega-metni üzerinde yoğunlaşmak gerekiyor..

Önemli olan nokta şudur: Bilim kurgu (ve özellikle de fantezi) böylesi
büyük bir mega-metne şekil veriyor. Önceden var olmayan bu mega­
metin yaratılmıştır. Buna karşın üretilen mega-metin son derece büyük
bir ciddiyetle ele alınır ve inanılmaz bir ölçüde detaylandırılabilir. Ancak
bu durumda da anlama öğesi yok edilir ve okunabilirlik de beraberinde
yok olur. Buna karşılık, bir bilim kurgu yazarı eserine birçok yeni ayrıntılı
bilgiler ekler ve bu da gösterimse! kodun çökmesine neden olur. Mega­
metin içinde oluşturulan dünyalar ranki gerçekten varmış gibi ele alınmak­
tadır. Ancak aradaki fark, bu dünyaların her zaman açıklamalara gereksi­
nim duymasıdır, çünkü bunlar alışılmışın dışındadır. Böylece, bu "sürekli
açıklama gerekliliği" bağlamında yazarlarla karşılaştırıldığında film yapım­
cılarının çok daha zorlu bir görev üstlendikleri söylenebilir. Yeni bir nesne
çok iyi bir şekilde görselleştirilebilir, ama sıra o nesneyi anlamlandırmaya
geldiğinde sorun başlar. Nesnenin öykü içindeki bağının anlaşılabilir ol­
ması gerekir. Bir senaryo yazarı ya da bir film yapımcısının bütün bunları
gerçekleştirmek için ancak birkaç replik kadar az bir zamanı bulunur.
22. i Gökr,.rnı Ardıç

�1ega-metnin geliştirilmesi yalnızca yazarlar tarafından değil, ayrıca

izleyiciler ve okuyucular tarafından da sürdürülmektedjr. Bilim kurgu ta­

kipçilerinin yazınsal ürünleri ve sinematografık çalışmalarının, mega-metin

şekillendirme etkinliklerinin büyük bir kısmını oln�turduğu anla�ılmakta­

dır. !-latta bu takipçiler ünlü eserlerle ilgili kulüpler kurmaktadırı bunlara

Star Warı ve Star Tre.i?. severlerin (frekkyler) kurmuş olduğu kulüpleri, Ter­

vıinatorve Ah'en hayranlarını ya da Dune adlı romandaki dünyanın taraft�r­

larını örnek olarak gösterebiliriz. Bu eserlerin beğenenleri, meraklıları ya

da takipçileri ünlü romanların dünyaları üstüne kurulmu5 yeni romanlar

üreterek, İnternet üzerinde açık ansiklopedilerde bu bilinen dünyaları iş­

leyerek ya da listeler oluşturarak ve buna benzer birçok başka biçimde bu

eserlerin sürekliliğini ve devinimini sağlıyor. Daha sonraları evlerimizde­

ki bilgisayarların ve bilgisayar grafiklerinin de gelişmesiyle, taJ:ipçiler ünlü

uzay gemilerinin yeni modellerini üretme, bilim kurgu dünyalarının yeni

haritalarını hazırlama ra da Alien fotoğrafianyb. yeni Terminatör model­

lerini geli�tirme olanağını da elde etmiş oldular. Ayrıca video ve bilgisayar

oyunu ticareti ve topluluklarını da unutmamak gerekiyor, zira onlar da en

az diğtrleri kadar bilim kurgu mega-metninin genişlemesini ve daha büyük

bir oranda onaylanmasını destekliyorlar.

Broderick'in tarununın son bölümünde bilim kurgunun «yazınsal mo­

de!lerdı..:n çok bilimsel ve postmodern metinlerde sıklıkta kar�ılaşılan kesin

öncelikler tarafından ortaya çıkarıldığı" yorumu yapılmıştır. Bu öncelikler

ise bC'lirgin bir biçimde, özne yerine nesneye odaklanırlar. Bu ifade bilim

kurgunun, bilimin olasılıkları, modern ve postmodern üretimdeki yeni bi­

çiınler ve sanatı algılayıştaki eski görevlerini tanımlar. Bilim kurgu yazan··

nın bilime ihtiyacı vardır ve bu nedenle de biliınin söylevini, kendi düşsel

gücüne akla yatkın bir şekil vf'..rınesi için k;1ynak olarak seçer. Ayrıca altı

çizilmesi gereken bir diğer durum da, birçok bilim kurgu yazarının, daha

önce birer bilim insanı ya da bilimsel yeniliklere yakınlık duyan insanlar

olrna,ı:;ı.6 Bilim kurgunun karakterden başka ta!afa yönelmesi bu gereklilik-

6 Örneğin bilim kur&ı.ı öyküleri içeren ilk önemli dergi (Şaşırtan Bilim Kurgu Öyküleri)
bilim ve yeni teknolojiler� ilgi duyanlar için }"'.ı.yınlanan bir jurnal olarak işe b3şlamışur.
Bir diğer örnek ise; Cari Sagan hem linlli bir gökbilimci hem de bir nıman yazandır ve
Sinemada Zaman Yolcult(ğu i

ten ortaya çıkar. (edebiyatın ve filmin bundan anladığına göre) Bu durum

k�çınılmaz bit şekilde bilim kurgunun yabancılaşurılrruş bir mise-en-srEne'

üzerindeki altern,.'ltif odaklanmasından kaynaklanır. Özne hala orada<lır


fakat öykünün daha gerisine ye.deşdrilmiştir. Ve elbette, bu yaklaşımdaki

çeşitlilik yazardan yazara, eı:;erden esere değişiklik gösterir. Diğer yandan,

postmodern düşünce de bir öznenin yapısal çözümünü hedefler. Bunun

kaynaklan Qü bunlar sanat işlerine de yansımıştır), postmodem bir top­

lumda açık bir biçimde gözlemlenebilir8• Yapılan ilk l'eroıinator filmi bir öz­
neden yön değiştirıne örneği olarak da gösterilebilir. Terpn'nator'tn Ö?:nelliği

robot T-800'ün dı�sal bir sunumuna yer vermektedir. (Yani biz T--SOO'üıı

ne yaptığını görmekteyiz ancak ne düşündüğünü öğrenemeyiz) Biz bu


bireyselliği (insan olmadığı halde) bir özne olarak değil, nesne olarak görür

ya da algılan?.9

Tanımdaki sonuncu düşünce şu ifade ile özetlenebilir: Bil.iın kurgu çok

.da birleştirilmi� bir rür değildir ve bu nedenle baz_ı kuranıcılar bili.tn kur­

guyu bir tJıod olarak göz önüne almayı t1vsiye eder. Bu iki kaı:akter!scik

arasındaki ilişki en iyi biçimde şu sözlerle ifade edilebilir: "Bu konudaki

güçlük - bilim kurgunun sonsuzluğu - bilim kurgunun hem basmakalıp


hem de bir türden çok daha fazlası olması gerçeğine dayanmakr<ıdır. BiJjm

genellikle rom:mlarında yer al.·m yeni nesneleri bilim cemiretinden arkadaşlarıyla tanışır.

7 Bir anları ya da dramatik sanac eserindeki (roman, oyun ya da film gibi) bir kişinin sunu­
mu karakteri meyı:lana getirir. Bir filmde bu bölüm bir aktör tarafından canlandırılır. Di­
ğer tarafı an, mise-eıı-sct:ne teriminin altmchı "salır"eye kcymak" ya da dekor, ışık, koStüm
ve tlgürle-rin davran�larını da iç:eren "görsel temayı" anlamak�ayız. Film bilımciler bu te­

rimi film ç:erç:evesiııde görünen şeylerin yönemıcııin kontrolünde ulan kısmını belirnnek
ir;:in kullanır. (Bonlwdl &1hompson, 2008: 112)

8 Modern ruplumun değişen karakterinin izi, tarihsel ve sembolik olaylarda da 5Ürülebilir.


O zamandan bu yana birç:ok sosyal bilimcinin de hemfikir o.lduğu gibi (Z. Baumoı.n, A.
Giddens), dünya po�tmodernirenin emniyetsiz bir aşamasına �irmişrir. Ve görsel sana dar
da bu sosyal değişimden edcilenmiırir.

9 Temel olarak, özne bir oluş olarak kendi öznel tecrübelerine, öznel bilinç:liliğe ya da bir
başka varlıkla (ya da nesne�r!e) girdiği bir ilişkiye sahiptir. Nesne ise, biziı:n deneye dayalı
aklımızın içeriği olabilecek başka bir olgudur. Bu nedenle, özne bir gözlemleyici ve nesne
ise g51.lemlenen biı' şeydir. Her iki kavram da l>irhirleriyle ilişkilidir. Bilim kurgu genel­
likle öykünün bu öznel kısmı ya da mise-en-sd:ne üzerinde durur. Örııeğirı, bir zaman
makinesi ya da uzay gemisinin detaylı bir tanımı yani yeni ve bilinmeyen bir şey ile.
24 ( Gökçen Ardıç

kurgu bir türiin içine çok kolay bir biçimde düşüveren bir moddur" (Aldiss

& Wingrove, 1986: 14)

Jameson da şu ifadeyi eklemektedir: "Bu mod, ayartıcı bir şey gibi ayak

diremekte ve tüm tarih dönemlerinden bir anlatım modu olarak geçip git­

mektedir. Görünüşe göre kendisini, aralıklarla bile olsa, tazelenebilen ve

yenilenebilen resmi bir olasılık gibi göstermektedir." Gameson, 1981: 7)


Ama unutmamamız gerekir ki,Jackson, "bu modun toplumsal ve tarihsel

bağlamdan [...) soyutlanarak anlaşılamayacağı" sonucuna varır. Gackson,

1981: 3) Birçok tarihsel dönemde bu "ayartıcılık" ön plana çıkartılır ve

hatta gelecekle ilgili takıntılar, insan ırkının inanılmaz gelişimi ile ilgili ön­

görüler vurgulanır. Ancak yalnızca modern ve sonrasında postmodern bir

toplum bilim kurgunun bir tür olarak var olmasına ya da ortaya çıkmasına

izin verir. Farklı bir düzlemdeki yorum göstermektedir ki, bir mod olarak

bilim kurgu kendi türünün sınırlarını geçmiş ve diğer yazınsal ve sinema­

tografık türlere de el atmıştır. Kanşık tür filmlere örnek olarak; Back to the

Future serisi hem komedi hem de bilim kurgu ve zaman yolculuğu türle­

rindendir, Time TraııcUer's Wife ise hem romantik hem drama hem de bilim

kurgunun belirli bir teması olan zaman yolculuğu türlerine aittir.

Dönemler ve Yönelimler

Bu bolümde öncelikle bilim kurgunun toplumsal ve tarihsel bir süre­

cin ürünü olduğu ve altyapısının on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkan En­

düstri Devrimi tarafından hazırlandığı tezi savunuluyor. Buna karşın, bilim

kurgunun tanımı konusunda olduğu gibi, bilim kurgu türünün kökenleri

hakkında da bitmek bilmeyen tartışmalar var. Bazı yazarlar (örneğin, Art­

hur C. Clarke) bilim kurgunun izlerini çok daha geriye götürerek, Gılgameş
Destanı ve Homeros'un Odissea adlı eserinde sürerler. Bazı kuramcılar ise,

bilim kurgunun köklerini, Spenser'in The Tempest (1611) ve hatta Moore'un

Utopia'sına yönelerek, romantizmin daha kendine özgü modern bir şeklin­

de gördüklerini ifade etmiştir. (Rose, 1981 'den alıntılayan Slusser, 2005:

27) Ancak daha çok tematik ve tarihsel olarak, bir 'ön bilim kurgudan' söz

etmek daha yerinde olur. Bu anlamda, söze İngiliz yazar Mary Shelley'nin
SinemadaZamanYolculuğu 1 25

romanı Frankenstein (1818) ve sonrasında bilim kurgunun "mucitleri" ola­


rak anılan Fransız Jules Verne ve İngiliz Herbert G. Wells'ten başlanması
gerekiyor. (Slusser, 2005: 27) Diğer yandan bilim kurgunun kökenleri me­
selesi de büyük önem taşımaktaysa da bu konu çalışmanın kapsanu dışında
kalıyor. Buna rağmen bu konuda oldukça fazla sayıda çalışma mevcut.

1800'lü yıllardan 1940'lann Sonuna

Hem sinemanın hem de edebiyatın bakış açısına göre, bilim kurgu açı­
sından önemli olaylar on dokuzuncu yüzyılın son yirmi yılında meydana
gelmiştir. Türün ismi henüz var olmadığı halde, H. G. Wells'in romanı The
Time Madıine (1895) ve Fransız illüzyonist Georges Mi:lies'ın sessiz filmi
La V'!)lage danJ/a Lune, (.4 Trip to the Moon, Aya Yokuluk, 1902) bilim kur­
gunun sinematografık ve yazınsal alanlardaki sembolik ve gerçek başlan­
gıçları olarak göz önünde bulundurulabilir. (Geraghty, 2009: 1) Özellikle
We1ls'in romanı zaman yolculuğu konusu üzerine yazılnuştı ve dönemin
toplumuna ilişkin eleştirel bir bakış açısına sahipti. Diğer taraftan Mi:lies'ın
on dört dakikalık sessiz filmi daha çok, hem Jules Verne'in F'rom the Eatth
to theMoon (Aya Yolculuk1 1865) hem de H. G. Wells'in FirstMenin theMoon
(Aydaki İ lk Adamlar, 1901) adlı eserlerinin parodisini yapar. Film, sinema­
nın henüz başladığı yıllarda izleyiciliğin zevki ve eğlencesi için oynatılır. Bu
komedi unsuru yaratma amacı, aya gönderilen roketin inişi sahnesinde,
roketin Ay'ın ''yüzüne" ve tam da gözüne çarptığı bölümde görülür. Fil­
min diğer öğelerinin de dönemin insanlarını hayran bırakmak hatta hay­
rete düşürmek ve nostaljik duyguları geri getirmek için yapılmış olduğu
düşünülebilir. Örneğin, Ay'da geçen sahnelerde, Ay sakinleri Seleniteler ve
filmin sonunda yapılan geri dönüş kutlamaları.

La Vqyage dans la Lune gösterildiği dönemde son derece popüler bir


yapım olmasına karşın, Mi:lies bu yapımdan olması gerektiği kadar büyük
ölçüde bir kar elde edemedi. Bunun bir sebebi de bu filmin, sinema tari­
hinde en çok korsan kopyası yapılan filmlerden biri olması. Filinin en göze
batan korsan kopyalarından biri, Thomas A. Edison tarafından yaptırılır.
Edison için çalışan mühendisler gizli bir biçimde filmi kopyalar ve tüm
'
1
26 I Gökçen Ardıç

Amerika'ya f�dison'un kopyalarının dağıtnTıl yapılır. F.dison da bu durumu


kendi sözlt.riyle destekler: "Ivft!liCs kendi fılrıünin Amerika dağıtımından
hiçbir şey kazanamaınıştır." (Scalzi, 2005: 29) Diğer bir Jeyişle, sinema­
tog.rafik bilinı kurgu Amerika Birlc�ik Devlelleri'ne "gizli bir yoldan" ya da
k<ınunsuz bir biçimde girer.

Belirtmemiz gerekir ki biliıt1 kurgu tnn1mlaması 1902 yılına yani bu


türün kurallarına uygun bir fılm ortaya çıkana dek kullanıJmaz ve hatta
türetilmez. Bilim kurgu deyiıni A.merika'da, 1920'ler boyunca yükselişe
geçen helirli bir tür kapsaınında Hugo Gernsback tarafından ya)ınlanan,
Amazilıg Stoı�·es adlı dergide kullanılır. Lincoln Geraghty'in (2009: 2) de
eleştirel bfr biçimde belirttiği gibi bu çeşit bir kurgu (büim kurgu), (�eorges
MClies tarafından temsil edilen fantezi türünün gerçek bir karşıtı nitdiğini
taşır. Bu bilgi!endirme bir gerçekliği ifade etmektedir ki, o yıllarda :sinema
uyarlamasına O:'..'an!a bilim kurgunun yazınsal çeşitlemc:.:leri çok daha fazla
gelişir. ı\yrıc:ı yazınsal bilim kurgu da korku ve fantezi türleriyle sık sık bir
araya geler<..'.k ortak eserler ''ermekte<lir. Sinemadaki bilim kurgu ise yetiş­
kinliğe erişmek için yirminci yüzyılın yarısına dek beklemek zorun<la kalır.

Edebi bili..ın kurgunun, sinemadaki gelişiminin yavaşlığı ve çekingenli­


ğine karşın, Amerika'da bu türde 1920'lerden 1940'lar:ı dek, iyl bir zrvkten
yoksun olmakla birlikte, birçok film üretilir ve biliın kurgu yavaş ya,1aş
Amerikan türü içinde derin bir biçimde gelişir. İkinci J)ün�'a Savaşı'ndan
sonra başlayan bu süreç si.irekli güç kazanır:

[ ...ı "bilimin konularına sür�kli bir ilgi gösterildiği için, teknoloji, cin­
net geçirmek, uzaylı istilası, suikaş.t, felaket ve uzay araştırın::ıl:ın gibi ko­
nular Amerikan rarihinde özellikle bazı dönemlerle ilintilendirilmektedir.
Örnek olarak nüklt:er silahların geliştirihnesi, Sovyetlcr Birliği ile giı:.işiku
soğuk savaş, uzayla ilgili yapılan ara-;;tırmalarda yine SovyetJer Birliği ile
yarı� halinde olmak, Vietnam savaşının yol açt1ğı politik ve sosyal tedir­
ginlik, vatandaşlık hakları harcked, tehdit unsurlartn•n artı�.ı v�� bunların
Holly,vood film endüstrisinde yar.attığı değişimler ve scıo olarak bilgisa:rar
teknolojisindeki b ütünsel entegrasyon g-ibi." (Bukatman, 1999: 265'den
alıntılayan Geraghty, 2009: 2)
Sin&mada Zaman Yolculuğu [ 27

1950'li yıllara dek kayda değer bilim kurgu fılmlerinin daha çok

Avrupa'da yapılmakta olduğu görülür. Metropolis - Almmya ve Aelita -

Sovyetler Birlıği gibi filmleri buna örnek olarak gösterebiliriz. Bilim kurgu

ilk "altın çağına" ise ancak 1950'li yıllardan sonra, Amerika'da girebilecek­

dr. Bu dönemde, Amerikan yapımları popüler edebi}'attan birçok konuyu,

çeşitli fantastik kahramanları ya da çılgın profesörleri sinema filmlerine

uyarlamaya başlamıştır. Bu filmler arasında Fratıken.rtein'ın da biruyarlam:ısı

bulunur. (1910 yılında Edison tarafından; daha ünlü bir versiyonu ise 1931
yılında James \'.(ihale tarafından yapılmtşnr) Scalzi'ye göre Fraııkenstein uyar­

lamaları bilim kurgu türünün korku türüyle birleşmesini temsil eder nite­

liktedir. (2005: 32) Çizgi romnn kahramanları da bir süre sonra birçok si­

nema fılminde kendilerine yer bulmaya başlar. Örne_�n F/ash Gordor. (1936.

t 938 ve 1940 yıllannda, birçok bölümden oluşan bir seri film halinde),

Batman (1943 ve 1949 yıllarında yapılan seriler� Ye Supermatı. (1941, 1943


ve 1948 yıllarında) Bu filmler aynca bir alt kategori içinde 'siip�r kahraman
filmleri' şeklinde de sınıflandırılır. Bunun bir nedeni de filmin konusu göz

? ın<la süper kahramana biçilen rolün bilim konusundan çok


önüne alındı,�

daha önemli bir yer tutması. Daha gen.iş bir tür olan fantezi filmlerinin

içinde yer alan Amerikan filmlerinin listesi, elbette bilim kurgu filmlerine

oranla çok daha uzun olacaknr. Bu durwn a.shnda pek de şaşırtıd dcğiL

çünkü 1930'lu yıllarda iilmler, dünya çapında her hafta sinemanın yolunu

tutan ıki yüz elli milyon insanla birlikte, eşi olmay:ın bir kiti<: iletişim

aracı durumundadır. Bu ise tam da bilim kurgunıın Hollywood'a ulaştığı

zamanlardır. (Sc2lzi, 2005: a. g d.)

1950'ler Ye Bilim Kurgı.ınun İlk Alurı Çağı

Daha önce de belirtildiği gibi, ı\merika'da bilim kurgunun ilk 'altın

çağına' girişi 1950'!i )'lllarda gerçekleşti. Amerikab film kuraıncısı Vivian

So!xhack'a göre (2005: 261) bilim kurgu, ayırt edilen bir Amerikan film

türü olarak bu )�llarda ortaya çıkn. Buna karşın, tarihsel olarak eşsiz olsa

da, bilim kurgu sinemasının ilk "altın çağı", (1950 - 1960) kökenlerini daha
28 I Gökçen Ardıç

önceki yılların popüler kültüründen alır. Bilim kurgu sinemasının 1950'li

yıJlardaki bu beklenmedik öne çıkışı, sinema izleyici açısından aslında pek

de şaşırtıcı değil.

Amerikan bilim kurgu sinemasının ilk "altın çağında" kabul gören iki

anahtar film, teknolojik olarak gelişmiş bir gelecek hakkındaki olumlu ve

olumsuz tutumlarıyla sembolik betimleme konusuna örnek oluşturur. Bu

durum geniş ölçüde kültüre ve bazı yönleriyle de türe şeklini verir. Destina­
tion Moon, (1 950) yüksek bütçeli ve renkli çekilmiş bir filmdir ve İnsanlı uzay
araçlarının üstlendiği bir uzay görevini konu edinir. Filmdeki en önemli

özelliklerinden biri, bilimin, yüksek teknolojinin ve kolektif kapitalizmin

desteği ile geleceğin yayılmacı bir politika izlemesine olanak tanınmasını


iyimser bir biçimde ele alışıdır. Film görsel olarak geleceğe ilişkin teknoloji­

leri ve uzayın güzelliklerini göstererek "hiç kimsenin ayak basmadığı yere"

gider. Ayrıca izleyicisine ilerleyici, yayılmacı ve parlak yeni bir gelecek sözü

verir. Benzer şelcilde, "bilinmeyene" olumlu yaklaşım gösteren ya da ışıltılı


bir geleceğe İnanan filmler daha sonraki yıllarda da yapılmaya devam et­

miştir. Bunlara 2001: A Space Oc!Jssry (1 968) ve C!ose Encounters ef the Third
Kind (1977) adlı filmleri örnek gösterebiliriz.

Diğer taraftan The 'l 'hing (1951) adlı, düşük bütçeli siyah beyaz film,

hem rasyonel bilim hem de gelecek hakkında kötümser bir tavır takınır.

Filmin öyküsü, kutup bölgesinde konuşlanmış bir askeri yerleşkede etrafı­


na ölüm saçan uzaylıları ele alır. Filmin verdiği mesaj daha çok bilinmeyen­

den, öteki ve yabancı olandan korkmak üstüne kuruludur. Aynı zamanda

tek ayrıcalığı uzaylıların saldırısınıgeri püskürtmek olan silah teknolojisinin

sunumu da bilim karşıtı bir tutum izler. Karanhk mise-en-srine yapısı ve ta­
kıntılı biJimsel meraka karşı yaptığı uyan ile Tk Thin,& daha önceki dönem­
lerin "insanların bilmemesi gereken şeyler vardır" bakış açısını benimseyen
korku filmlerine bir geri dönüş niteliği taşır. Klostrofobi, - kapalı yerde

kalma korkusu - dünya dışında bir yerde yaratılan tehlike durumu gibi
detaylar hem bu filmin t 983'te yeniden yapılmasına hem de daha kendin­

den emin ve daha etkileyici bir görüşü olan Alien (1979, 1986, 1 992, 1997)
serisinin çekilmesine zemin hazırlar. The Thing, geleceği, sınırsız uzay ve

bilimsel gelişmelerin olduğu bir yer olarak değil, sadece hayatta kalmak ve
Sinemada Zaman Yolruluğu 1 29

güvende olmak güdüleriyle kısıtlanmış bir distopya dünyası olarak tasarlar.


(Sobchack, 2005: 263)

Soğuk Savaş döneminde yapılan ve komünizm karşıtı mesajlar taşıyan


filmlerde, tehlikeli uzqyltlar olarak kimliklendirilmiş düşmanlara ek olarak,
robotlarda 1950'li yıllarda yapılan birçok filmin öyküsünde yer almaya baş­
lar. Buna karşın aslında ilk "mekanik adam" sinemada The Mechanica! Statue
ve lngenious Servant adlı filmlerle birlikte 1907 yılında, ilk dişi ve artistik bir
biçimde anlamlı robot ise Metropolü (1927) adlı filmde yer alır. Robotların
gerçek "patlaması" ise savaş sonrası Amerika'sında gerçekleşir. The Dqy The
Earth Stood 5611 (1951 ve yeniden yapımı 2008) adlı film, Soğuk savaş döne­
minde nükleer karşıtl mesajlar taşıyan bir bilim kurgu filmi olarak sinema
tarihinde yeni ufuklar açar. Bu filmde olağanüstü boyutlarda, iki yüz yetmiş
santimetreden uzun, tam donanımlı, güçlü, tehditkar ve tamamen metal
görünümlü koruyucu ve refakatçi nitelikte, Gort (Lock Martin) adında
bir robot yaraulmıştır. Gort'un yüzünde herhangi bir uzuv yoktur. Bunun
yerine, sadece gözlerinin olması gereken yerde bir çeşit vizör bulunur.
Gort'un vücudu ise düzgün görünümlü parlak bir metalden oluşmaktadır.
Filmdeki bu robot, yıldızlararası bir koruyucu rolü üstlenmiş ve sakinleri
yıkım, saldırganlık ve düşmanlık özellikleri gösteren dünya gibi gezegenleri
yok etmekle görevlendirilmiştir. Filmin sonunda dost canlısı uzayhlar, bi­
raz geç öğrenen dünyalılara, her şeyi yok edebilecek olan şiddete karşı tavır
almaları konusunda ikinci bir şans verirler ve böylece nükleer karşıtı mesaj
da net bir biçimde izleyicilere aktarılmış olur.

O dönemlerde dünya atom bombasının gölgesinde zor günler geçirdi­


ğinden, 1950'lerde bilim kurgu kendisi için en görkemli stereotipi atomik
canavarda bulur. Atomik canavar filmlerinde, bilim adamlarının radyas­
yohla uğraşmaları ya da bir atom bombasını patlatmaları sonucu ortaya
garip bir canlı türü (ya da bir yığın canlı türü) çıkar. Bu garip canlı türleri,
tüm fizik yasalarını çiğner biçimde olağanüstü boyutlara ulaşır ve filmlerde
en çok kullanılan konu gereği büyük şehirlere saldırırlar. (Scalzi, 2005: 36)
1953 yapımı The Beast F'rom 20,000 Fathoms, bu türdeki en tipik örnekler­
den birini oluşturu,r. Filmde atomik bir patlama sonucu uyandırılan bir
dinozor, New York'a saldırmakta ve önüne gelen her şeyi yıkmaktadır.
30 i Göı:çen Ardıç

Bu filmi yine aynı nitelikteki Theml, (1954) It Came Froın Beneatb The Sea,
(1954) Tarantıda, (1955) The MonsterThat Challenges The Wodrl (1957) filmleri

takip etmiştir. Ancak bu türde yapılan filmler içinde en unutulmaz olanı Ja­

pon yapınu G0jira (ya da bide bilinen adıyla Godzjlla) olur. Atomik canavar
Godzilla, okyanustan gelerek Tokyo'yu ve diğer Japon şehirlerini yerle bir

eder. Film 1954 yılında yapılmıştır ve İkinci Dünya Savaşı sonunda 1\meri­

ka tarafından Hiroşima ve Nagazaki şehirlerinin bombalanma!Oı sebebiyle

milli bir travma haline gelmiş atom bombası takuıtısının ürünüdür.

1960'h Yıllarda Yeni Bir Kimlik Arayışı

19 Sü'li yılların sonunda bilim kurgu sinemasının büyük bir gerileme

içine girdiğini görüyoruz. Bunda hem sinema endüstrisi alanında hem de

.Amerikan toplumunda görülen dramatik değişikliklerin etkisinin büyük

olduğu anlaşılıyor. 1960'larda tekelci Holiywood stüdyo sisteminin ekono­

mik anlamda çöküşü, hem üretim hem de gösterinı açısından büyük de­

ğişiklikler yaratır. Birçoğu dü;;ük bütçdi 'B' tipi film üretimine dayalı olan

bilim kurgu fılrnlerinin yapımı ekonomik nedenlerle iptal edilir. (Sobchack,

2005:265) Buna karşın daha derinden incelendiğinde, o dönem içinde bile,

bilim kurgu sinemasının gelişmesinde ve yeni yaklaşımlara ulaşmasında et­

kili olmuş birçok kayda değer t-ilmin yapıldığı anlaşılıyor.

Bu çalışmanın bakış açısı gereği, z:unan yolculuğu konusunun ortaya

çıkışım ve zaman yolculuğu fi imleri tarihinin başlangıcını burada belirleye­

biliriz. Berhlry Square (1 933) ve Tur-n 13ack the Clrxk (1933) zaman yolculuğu

konusunu senaryo olarak i�ler. Buna karşın, birçok kuramcı doğru biçimde

zaman yolculuğu filmlerinin başlangıcı olarak 1960 plını kabul etmiştir ın

Söz konusu yıl içinde iki tane zaman yolculu,ğu filmi üretilir: Ünlü Thr Tinıe
1\!Jachine ve ona göre daha az bilinen ancak son derece ilginç bir konu}·a

sahip olan Br._·yr;nd the 1ii11e Barrier.

10 Kronolojik olarak 1960'lar 1961 yılıyla başlamaktadır. (On yıllık dönemler, yü1.yıllar ve

milenyumlar daima biriud )"d ile başlar).


Another random document with
no related content on Scribd:
weinigje tabak, dat hem verkwikte. Maar helaas! hij kon den brief niet
lezen en dus bleef de inhoud hem onbekend. Naderhand ontdekten
wij, dat het JAN WIT niet was, zijnde het de man, die (zoo als op den
12 October gezegd is) van ons over het hooge gebergte was gegaan,
en dien wij alreede in het ijsgebergte verloren hadden geschat. Na
verloop van twee dagen wandelde die man bij de woning dier Wilden
om en zag drie mannen in eene vrouwe- of koene-boot met de
Wilden bij hem aan land komen. Hij verwelkomde dezelve en
verstond, dat zij van het verongelukte schip van Kommandeur
KASTERKOM waren. Zij verhaalden hem, hoeveel zij door honger en
koude geleden hadden, doordien hunne Wilden gebrek aan voedsel
hadden. Zij vroegen hem, hoe hij daar gekomen was? Hij antwoordde
hierop: met Kommandeur KAT, vermoedende voor het overige, dat
deszelfs togtgenooten wel al dood zouden zijn, nademaal zij, wegens
de diepte, om het steil gebergte niet heen konden komen; zijnde hij
van hen afgegaan en over het hoog gebergte heen gewandeld.
Zeven dagen had hij in hetzelve doorgebragt, zijnde hij eindelijk hier
gekomen, na veel lijden te hebben doorgestaan.
Hij verblijdde hen met te zeggen: ik heb eenen brief met een
weinigje tabak ontvangen, maar ik kan niet lezen en weet dus niets
van deszelfs inhoud. Zij lazen hem toen den brief voor, waaruit zij
verstonden, dat dezelve door HIDDE DIRKS KAT geschreven was,
wordende daarin gemeld, hoe hij zich te gedragen had, om bij dezen
te komen. Dit was voor hen allen eene blijde tijding, hetwelk zij met
vreugde-tranen aan den dag legden, daar hun zulks nieuwe hoop gaf,
om eindelijk eens weêr te regt te komen.
Kort voor mijn vertrek van Frederiks Hoop kwam deze man, met de
boven genoemde drie mannen, die bij hem waren, bij mij, waarover
wij ons zeer verheugden. Nu vernam ik, dat het JAN WIT niet geweest
was, maar de man, die (zoo als ik den 12 October gemeld heb) van
ons was gegaan over het hoog ijsgebergte. Hij verhaalde mij, dat hij,
onder het verduren van honger, koude en wanhoop, ja somtijds in
volslagene magteloosheid, zeven etmalen in het ijsgebergte
omgezworven had, hebbende bij wijlen op de ijsbergen of op de
klippen in de sneeuw uitgerust, als zijnde dezelve grootendeels met
ijs en sneeuw bedekt. Hij had in dien tijd nu en dan aan den oever
van de zee, of de rivier, voedsel gevonden, te weten Mosselen;
waarop hij zich, ten langen laatste, geheel afgesold, op het strand
had nedergezet, om te sterven.—Op dit oogenblik had hij iets, in de
gedaante van eenen vogel, op de rivier gezien, dat op hem afkwam.
Ziende, dat het een Wildeman in zijn schuitje was (iets, hetwelk hij
nooit voorheen gezien had) had hij het ergste gevreesd. Toen deze
Wilde bij hem aan den wal kwam, had hij hem, uit vrees van
gewelddadig aangevallen te zullen worden, eenen zijden halsdoek
toegereikt, dien deze had aangenomen. Hierop was zijne vrees in
vreugde veranderd. Deze goede Wildeman had hem opgerigt,
ondersteund en in zijn huis geleid, dat, buiten zijn weten, in zijne
nabijheid, in het klipachtig gebergte stond. Zij bewezen mij (vervolgde
deze man) alle liefde, gaven mij van hun voedsel en verwarmden mij.
Hier bleef ik tot op het tijdstip, dat ik den brief van u, Kommandeur
KAT, benevens de hier vermelde hulp ontving. Door middel van
denzelven ben ik thans bij u.
Vervolg mijner reize.
1778.
Toen ik mij op Frederiks Hoop bevond, ging de boot, die mij daar
gebragt had, met leeftogt terug naar de Kolonie Juliaans Hoop (No.
29.). Ik gaf met dezelve eenen brief aan den Koopman ANDRIES
OELZEN mede, waarin ik hem voor alle zijne aan ons bewezene liefde
bedankte; hem tevens verzoekende, om, zoodra mogelijk, mijne
dáár geblevene manschap met de genen, die nog verder op in leven
mogten zijn, naar mij toe te zenden, hetwelk hij, in het vervolg van
tijd, volbragt heeft.
Hier op Frederiks Hoop (No 33.) verzocht ik den Koopman KAREL
BRUIN om, benevens mijn volk, met dit schip naar ons vaderland te
mogen vertrekken. Ik ontving hierop een gunstig toestemmend
antwoord. Doordien het ijs tegen den wal aan lag, moesten wij hier
blijven tot op het einde van de maand Julij. In dien tusschentijd
kwam het achtergebleven volk bij mij, bestaande in tweeëntwintig
man; gedurende dezen tijd kregen wij rantsoen, waarbij wij het leven
konden houden.
Omstreeks den 10 Augustus (No 33.) waren wij gereed en zagen
wij kans, om met het schip zee te kregen. Wij ontvingen tot ons
onderhoud voor acht weken proviant mede en maakten te zamen
een gezelschap uit van tweeëntwintig passagiers, buiten de
scheeps-equipage. Wij gingen toen op reis. In zee komende
bevonden wij het ijs twee mijlen van het land, digt aan een gesloten.
Om hier door te komen laveerden wij langs het ijs om de Noord
tusschen het groot ijsgebergte door. Met zeer veel gevaar kwamen
wij 15 mijlen in de acht dagen tijds om de Noord en wel tegen den
Noorden-wind in. Ons schip was goed en wel bezeild. Eindelijk
kwamen wij voor de Kolonie Gorthoop genaamd (No 35.). Hier
deden wij twee schoten, waarop twee Wilden bij ons aan boord
kwamen. Wij schreven eenen brief aan den Koopman van die
Kolonie, dat, bijaldien wij niet door het ijs konden komen, wij
voornemens waren daar binnen te loopen, in welk geval wij zijnen
bijstand verzochten.
Op den 18 Augustus (No 36.) hadden wij des namiddags mooi
weêr, kregen eenen zuidelijken wind en zetten toen onzen koers nog
8 mijlen om de Noord. Die afgelegd hebbende, kwamen wij den 19
Augustus (no 37.) tusschen het ijs en het land door behouden in zee,
op vrij water. Nu konden wij onze reis doorzetten. Des namiddags
zagen wij een Galjas-schip ten westen van ons. Wij zeilden er heen
en ontvingen het berigt, dat hetzelve met levensmiddelen naar de
Noord-Kolonien bestemd was. Wij gingen met onze sloep bij hem
aan boord en kochten eenen kleinen voorraad van suiker, thee en
koffij en eenige proviant tot onze verkwikking, waarna wij ons
afscheid namen. Vervolgens bleven wij kruisen tegen den zuiden-
wind. Na verloop van eenige dagen kregen wij eenen goeden wind,
en zetten toen onze reis door. Na drie weken zeilens zagen wij de
Orkadische eilanden. Toen hadden wij harden wind uit het
Zuidwesten tot den 9 September (No 38.).
Den 10 September (No 39.) stevenden wij Hitland voorbij met
zwaar weêr uit het Westen en West-zuid-westen. Na verloop van
drie of vier dagen passeerden wij op den 13 September (No 40.)
Schagen in het Kattegat, en kwamen na verloop van eenige dagen
den 18 September op de plaats van onze bestemming, te weten
Kopenhagen, alwaar ik met mijn volk aan den wal stapte en in eene
herberg ging. Ik vond daar Kommandeur HANS JOHANNES, die weleer
drie jaren lang als stuurman met mij van Hamburg gevaren had.
Deze bragt mij bij de Groenlandsche Directeuren. Ik gaf dezen mijne
rekening over van de schuld, die ik voor mij en mijn volk in de Straat
Davids en in de Kolonien gemaakt had. Dezelve ontsloegen mij
daarvan ten volle, en nadat ik aan deze Heeren alles, wat mij
wedervaren was, verhaald had, nam ik afscheid; betalende mijne
schuld, met hun mijnen dank te betuigen. Voorts ging ik met
Kommandeur HANS JOHANNES naar deszelfs huis. Ik verhaalde
denzelven ook mijne lotgevallen en werd met liefde onthaald.
Na verloop van twee dagen vertrok ik op den 20 September van
daar met een schip naar Lubeck, alwaar ik den 22 September met
mijn gezelschap aan den wal stapte. Den 23 September kwam ik bij
mijnen patroon, den Heer D.H. REWOEL te Hamburg; en vervolgens
aldaar bij mijnen zwager, den Kommandeur C.J. NEY komende,
vernam ik, tot mijne overgroote blijdschap, dat mijne vrouw met één
kind nog in leven en gezond was, zijnde een van mijne kinderen in
mijne afwezigheid gestorven.
Daarna kwam ik den 27 September met een vaartuig op het eiland
Ameland en ontmoette vrouw en kind in goede gezondheid. Het is
mij onmogelijk deze zielroerende blijdschap te beschrijven. De
menschen op straat hieven een vreugdegejuich aan en riepen
elkander mijne terugkomst toe.
God zij hartgrondig gedankt voor alle onverdiende genade, aan mij
HIDDE DIRKS KAT bewezen!
Naberigt.
Men vindt in de beschrijving van JELDERT JANZEN GROOT, die op
den 10 April 1777 van Amsterdam naar Groenland gevaren is, en
ten zelfden tijd met Kommandeur HIDDE DIRKS KAT zijn schip
tusschen Statenhoek en IJsland verloren heeft (welke beschrijving
hij, na zijne terugkomst van de Straat Davids, in het licht heeft
gegeven) schier dezelfde berigten, niet tegenstaande elk hunner
zijne bijzondere ontmoetingen had bij het verlies van schepen en
manschap, en bij het verblijf op het ijs en aan den wal. Gemelde J.J.
GROOT teekent mede aan, dat de wilde mannen zeer ervaren zijn in
en voorkennis hebben van den aan- en afloop van het ijs, als mede
van weêr en wind, hetgeen zoo verre ging, dat men op deze hunne
voorspellingen vrij gerust staat kon maken. Wijders meldt hij, dat de
bekeerde of de gedoopte Groenlanders hunne godsdienst-oefening
stiptelijk onderhouden, dat zij ’s morgens niet uitgaan, vóór dat zij
hun gebed gedaan en eenen Psalm gezongen hebben, verrigtende
zij des avonds bij hunne t’huiskomst wederom hetzelfde. Wij
bevonden, (zegt hij) dat de Groenlanders, die het verste om de Zuid
en zelfs aan Statenhoek wonen, de eenvoudigste, de
menschlievendste, en de gulhartigste zijn. Bij de ongedoopte Wilden
bevond men geene godsdienst-kennis; maar bij de ongedoopte
Wilden konden wij voor een weinigje veel meer inruilen, dan bij de
gedoopte, zoo dat het Christen-worden dier menschen geene
mededeelzaamheid heeft aangebragt. Dit verschil was in het oog
loopende.

BERIGT AAN DEN ZEEMAN.

De kust van Gale Hamkes 10 a 12 mijlen van land vertoont zich


bergachtig en hoog; op de breedte van 68 gr. 30 minuten zagen wij
geen land meer en niets dan ijsbergen, die, met de toppen in de
wolken, het land bedekken. Men ziet dezelve reeds op eenen
afstand van 16 a 18 mijlen. Van gelijken aard vond ik naderhand het
land op eene N. Breedte van 62 gr. 30 minuten in de Straat Davids
benoorden Kaap Vaarwel.
Op 66 gr. zagen wij noch Walvisschen noch Robben noch
gevogelte meer. De stroom loopt bestendig om de Zuid-west, en
toen wij er waren, veel sterker dan gewoonlijk, omdat de wind
bestendig uit het Noord-oosten woei en met den stroom in dezelfde
lijn liep.
De reden, waarom het eene IJsveld veel sneller drijft dan het
ander, is deze: het ijs is somtijds van 2 tot 6 vademen en meer dik,
zijnde de IJsbergen somtijds wel 10 a 30 vademen en meer diep.
Wanneer laatstgemelde nu op droogten of hoog uitstaande blinde
klippen vastraken, worden dezelve gestopt. Op deze wijze drijft het
vlot-ijs de vastgeraakte ijsklompen voorbij met meerdere of mindere
snelheid naar gelang van den stroom.
In de Straat Davids, op de N. Breedte van 61 gr. 40 minuten zijn
wij, tusschen Juliaans Hoop en Frederiks Hoop eene IJsvallei
voorbijgevaren. Deze was eene halve mijl lang, loopende landwaarts
in. Aan deze groote vallei lagen de ijsbergen met hunne blinkende
toppen in de lucht. Deze hooge ijsbergen, welke men vroeger dan
het land ziet, zijn een zeer goed kenmerk van den weg, dien men in
de straat heeft afgelegd. Men ziet diezelfde vallei desgelijks ten
Oosten van Statenhoek, vermits die opening, waarin de vallei ligt,
het land doorsnijdt, zijnde eene rivier die, naar uitwijzing van de
Kaart, van het Oosten naar het Westen loopt. Zoodanig is het
voorkomen der ijsbergen tusschen Jan Maaijen Eiland en IJsland op
68 gr. 30 minuten N. Breedte, zoo als voorheen gezegd is. Op mijne
vraag, hoe ver zich de woonplaatsen der Wilden om de Noord naar
Spitsbergen uitstrekken, verstond ik van den Koopman ANDRIES
OELZEN, dat dezelve zich zoo verre uitstrekken, als men kraaijen of
raven aantrof.

KORT UITTREKSEL
Uit het kort doch echt verhaal van Kommandeur MARTEN JANZEN[1]
wegens het verongelukken van zijn schip, genaamd Het witte Paard
en van nog negen andere schepen door de bezetting van het West-
ijs in Groenland ten jare 1777.—Leeuwarden bij Tresling 1778.
[1] Van dezen Kommandeur wordt op bladz. 42 van dit Dagboek
gewag gemaakt. De Uitg.

(In dit verhaal wordt mede gevonden een gedrukte brief van
Kommandeur HIDDE DIRKS KAT aan zijne huisvrouwe, geschreven uit
Straat Davids. Daar deze echter onderscheidene in het Dagboek
zelve voorkomende bijzonderheden bevat, heeft de uitgever het
overtollig geacht denzelven hier mede te deelen. Het navolgende
kort Uittreksel dient tot nadere bevestiging van het door ons
medegedeelde Dagboek van den Kommandeur HIDDE DIRKS KAT.

“Den 17 September (1777) hadden wij harden wind uit het O.N.O.
en zware kruijing van het ijs, waardoor het schip van Kommandeur
KASTRIKOM van achteren een gat kreeg en heel lek werd. Wij
moesten toen vijf pompen aan den gang houden, en zetten de
victualie en ’s volks goed op eene schots. In den avond verloor
Kommandeur GROOT zijn schip, waarvan wij ter naauwernood de
victualie borgen. Den 8sten stopten wij het lek van ons schip,
waardoor wij lens kregen en het met ééne pomp gaande konden
houden. Toen namen wij de victualie weder in en het volk werd op de
twee nog overig zijnde schepen verdeeld. Het schip van
Kommandeur BROERTJES was nog digt. Den 9 September kregen wij
een weinig ruimte, doch hadden zware deining en eene hooge zee,
waardoor wij van elkander raakten. Ook werd ons schip weder zeer
lek en ontramponeerd. Het zag er toen voor onze beide schepen,
met het volk van vijf schepen bemand, en nog eenig volk van het
schip van Kommandeur KLAAS KUIKEN, dat al vroeg gebleven was,
met zich voerende, zeer droevig uit. Wij waren toen op 65 gr. N.
Breedte en dreven nog al hard Westwaarts op, alle dagen het land in
het gezigt hebbende. Nu begon ons de moed te ontvallen. Wij
konden daags slechts tweemaal een klein rantsoen schaffen, en
dagelijks vertoonden zich zeer groote ijsbergen, daar wij tusschen
door dreven. Het schip kraakte geweldig, en wij moesten, bij het
zinken af, onophoudelijk pompen. Wij bevalen ons Gode aan en
baden het mogt Hem behagen ons uitkomst en redding te geven.
Den 30 September vermeerderden onze smarten, doordien
Kommandeur BROERTJES ook zijn schip verloor. Hij kwam met zijn
volk, zoo als zij gingen en stonden, den 1 October bij ons aan boord.
Zij hadden van hunne victualie niets kunnen bergen, doordien het ijs
aan losse schotsen lag.
“Nu was ons schip er maar alleen, en waren wij, weinig victualie
hebbende, belast met al de manschap van alle de geblevene (acht)
schepen. Dienzelfden achter middag kwam nog bij ons aan boord
HANS CHRISTIAANSZ. van Hamburg met vijftig mannen, die hun schip
op den 30 September aan den zeekant verloren hadden. Zij
berigtten ons, dat er nog twee schepen bij hen geweest waren als
Kommandeur HIDDE DIRKS KAT en HANS PIETERS van Hamburg. Doch
die waren uit hun gezigt geraakt. Een harponier van HANS
CHRISTIAANSZ. was met dertien mannen aan den buitenkant van het
ijs bij het wrak gebleven, met voornemen om IJsland op te zoeken.
Wij waren toen op 64 gr. en dreven nog al hard om de Zuid-west bij
het land langs. Met 286 zielen, welke zich thans bij ons aan boord
bevonden, hadden wij daags niets meer dan ieder tien lepels eten tot
rantsoen, waarom het volk, om den honger te stillen, het
tandvleesch, dat tusschen de Walvisch-baarden zit, opat en de
Scheeps-honden slagtte. Wij dreven toen in eene bogt tot op 5
mijlen van land. Twaalf mannen enterden naar den wal, doch konden
het vaste land niet krijgen, maar kwamen op een eiland, daar zij
zwarte bessen vonden. Dit was op 63 gr. Wij dreven nog al hard
Zuidwaarts en ons schip kraakte gedurig door het kruijen van het ijs.
Doch dit alles was slechts een begin van onze rampen, dewijl de dag
van den 11 October ons lot geheel scheen te zullen beslissen. Wij
verloren toen ons laatste schip. Het werd geheel aan stukken
gekruid en verpletterd. Wij borgen ter naauwernood nog de victualie
op eene schots ijs. Wij moesten van de eene schots op de andere
springen om ons leven te behouden. Alle vervoegden wij ons op de
schots, daar de victualie op stond. Onze toestand was toen naar. Er
werd een vreesselijk gejammer en gekerm gehoord, en wij zonden
onze gebeden hemelwaarts om hulp. Wij sloegen op de schots twee
tenten op, om ons verblijf daarin te houden; doch wij waren in
gedurige vreeze van onder de ijsbergen door te gaan, maar zij
draaiden ons alle nog gelukkig voorbij.
“Den 12 October dreven wij op de schots met een’ harden gang
om de Zuid tot 60 gr. 50 min. N. Breedte. Het ijs was somtijds digt en
dan weêr geheel open met eene hooge deining. Wij zagen geene
uitkomst van redding en dachten niet anders dan van honger te
zullen sterven, of door de schotsen weggespoeld te worden, dewijl
wij gedurig door ijsbergen heen dreven. Den 13den dito des
morgens lag het ijs weder digt gesloten. Wij hadden nog drie
sloepen bij ons, maar konden er geen gebruik van maken. Wij
besloten het ijs te verlaten en naar land te zoeken. Ieder man had nu
dertien beschuitenbrood, en hiermede gingen de Kommandeurs
JELDERT JANS GROOT, HANS CHRISTIAANSZ. en ik (MARTEN JANZEN) met
nog veertig mannen over het ijs naar den wal. Wij kwamen toen op
een eiland, waar wij den nacht blijven moesten. Een gedeelte van
het volk bleef op de schots bij de tenten, en eenige kwamen,
bezuiden ons, op de eilanden, daar het ijs bij langs liep. Ook raakten
er eenige onder de schotsen.
“Den 14 October enterden wij van het eiland, zoo wij meenden,
naar den vasten wal, maar bevonden het gebroken land te zijn, daar
wij over heen konden zien. Wij zagen ook tot onze verwondering
volk van de inboorlingen aan land staan. Ik (MARTEN JANZEN) die
eenige woorden van hunne taal kan spreken, terwijl ik op Straat
Davids gevaren heb, smeekte hen om bijstand. Zij kwamen ons met
hunne schuiten te hulp en bragten ons aan land en in hunne
woningen, daar zij ons gedroogde Spiering en gedroogd
Robbenvleesch met salade, die bij hunne huizen groeide, te eten
gaven. Er waren twee huizen, waarin wij geplaatst werden. Wij
bevonden deze menschen van eene goede inborst. Tot den 17den
regende het dagelijks zoo sterk, dat wij, zonder doornat te worden,
niet buiten konden komen. Den 19den gingen achttien mannen van
ons af, om eenen weg te zoeken, doch zij kwamen des avonds
onverrigter zake terug. Het ijs lag ook zoo digt aan den wal, dat de
Wilden ons met hunne schuiten niet konden vervoeren, dewijl wij
eerst een’ westen wind moesten hebben, die het ijs afzette. Wij
handelden voor een gedeelte van onze plunje eene wildemans
vrouwenschuit in, waarmede Kommandeur GROOT met vijftien
mannen op reis ging. Den 22sten dito was de wind W.Z.W. Toen
bragten de Wilden ons met twee schuiten naar Statenhoek, waar
Kommandeur GROOT weder bij ons kwam. Hier vonden wij twee
huizen en werden wel ontvangen. Den 23 en 24 woei het hard,
waarom de inboorlingen ons niet verder wilden brengen. Den 25sten
woei de wind uit den Noorden met harde vorst. Toen kwamen nog
dertien mannen van ons volk bij ons met berigt, dat zij iets
noordelijker, dan ter plaatse, waar wij geland waren, bij veel volk
waren geweest, denkende zij, dat die landwaarts gegaan waren.
Den 26sten gingen wij drie Kommandeurs met eene schuit op reis,
om te zien, of wij dat volk ook konden vinden—doch dit was
vergeefs. Dien avond handelde ik nog eene schuit van de Wilden in,
om daarin onze plunje te bergen. Den 27sten was het goed weêr
Toen gingen Kommandeur GROOT, ik en nog achtentwintig mannen
met twee schuiten op reis, blijvende de overige vijfentwintig mannen
aldaar. Des avonds kwamen wij weder aan een huis, waar wij
Spiering en Robbenvleesch kochten voor knoopen, doeken, wanten
enz. Wij vonden deze Wilden weder eene goede soort van
menschen. Den 28sten gingen wij weder met twee loodsen op reis
en voeren dus eenigen tijd voort, telkens des nachts in tenten of
huizen vernachtende tot op den 25 November. Toen kwamen wij aan
een huis, daar wij zes man van het volk van Kommandeur HIDDE
DIRKS KAT vonden, die op Kaap Vaarwel aan land gekomen waren.
Zij zeiden ons, dat de gemelde Kommandeur met Kommandeur
ALBERT JANS, in eene bogt lag en nog zeventien mannen bij zich had.
Den 6den was het slecht weêr, en konden wij weinig eten krijgen.
Den 7den gingen wij op reis tot den 10den. Toen was het zeer koud,
en kregen wij gaten in onze schuiten, hetwelk ons deed besluiten,
om aan land te vernachten. De Wilden vingen vele Robben, vogels
en visch, waarvan wij ook wat te eten kregen. Den 12 November
reisden wij weder voort en kwamen in den achtermiddag ten 3 ure in
eene groote bogt bij de Deensche Kolonie Juliaans Hoop. Des
Koopmans naam aldaar was ANDRIES OELZEN. Hier werden wij wel
ontvangen en op vaderlandschen kost onthaald. Ook gaven zij ons
kleederen, om ons te verwarmen.”
*** END OF THE PROJECT GUTENBERG EBOOK DAGBOEK
EENER REIZE TER WALVISCH- EN ROBBENVANGST, IN DE
JAREN 1777 EN 1778 DOOR HIDDE DIRKS KAT ***

Updated editions will replace the previous one—the old editions will
be renamed.

Creating the works from print editions not protected by U.S.


copyright law means that no one owns a United States copyright in
these works, so the Foundation (and you!) can copy and distribute it
in the United States without permission and without paying copyright
royalties. Special rules, set forth in the General Terms of Use part of
this license, apply to copying and distributing Project Gutenberg™
electronic works to protect the PROJECT GUTENBERG™ concept
and trademark. Project Gutenberg is a registered trademark, and
may not be used if you charge for an eBook, except by following the
terms of the trademark license, including paying royalties for use of
the Project Gutenberg trademark. If you do not charge anything for
copies of this eBook, complying with the trademark license is very
easy. You may use this eBook for nearly any purpose such as
creation of derivative works, reports, performances and research.
Project Gutenberg eBooks may be modified and printed and given
away—you may do practically ANYTHING in the United States with
eBooks not protected by U.S. copyright law. Redistribution is subject
to the trademark license, especially commercial redistribution.

START: FULL LICENSE


THE FULL PROJECT GUTENBERG LICENSE
PLEASE READ THIS BEFORE YOU DISTRIBUTE OR USE THIS WORK

To protect the Project Gutenberg™ mission of promoting the free


distribution of electronic works, by using or distributing this work (or
any other work associated in any way with the phrase “Project
Gutenberg”), you agree to comply with all the terms of the Full
Project Gutenberg™ License available with this file or online at
www.gutenberg.org/license.

Section 1. General Terms of Use and


Redistributing Project Gutenberg™
electronic works
1.A. By reading or using any part of this Project Gutenberg™
electronic work, you indicate that you have read, understand, agree
to and accept all the terms of this license and intellectual property
(trademark/copyright) agreement. If you do not agree to abide by all
the terms of this agreement, you must cease using and return or
destroy all copies of Project Gutenberg™ electronic works in your
possession. If you paid a fee for obtaining a copy of or access to a
Project Gutenberg™ electronic work and you do not agree to be
bound by the terms of this agreement, you may obtain a refund from
the person or entity to whom you paid the fee as set forth in
paragraph 1.E.8.

1.B. “Project Gutenberg” is a registered trademark. It may only be


used on or associated in any way with an electronic work by people
who agree to be bound by the terms of this agreement. There are a
few things that you can do with most Project Gutenberg™ electronic
works even without complying with the full terms of this agreement.
See paragraph 1.C below. There are a lot of things you can do with
Project Gutenberg™ electronic works if you follow the terms of this
agreement and help preserve free future access to Project
Gutenberg™ electronic works. See paragraph 1.E below.
1.C. The Project Gutenberg Literary Archive Foundation (“the
Foundation” or PGLAF), owns a compilation copyright in the
collection of Project Gutenberg™ electronic works. Nearly all the
individual works in the collection are in the public domain in the
United States. If an individual work is unprotected by copyright law in
the United States and you are located in the United States, we do
not claim a right to prevent you from copying, distributing,
performing, displaying or creating derivative works based on the
work as long as all references to Project Gutenberg are removed. Of
course, we hope that you will support the Project Gutenberg™
mission of promoting free access to electronic works by freely
sharing Project Gutenberg™ works in compliance with the terms of
this agreement for keeping the Project Gutenberg™ name
associated with the work. You can easily comply with the terms of
this agreement by keeping this work in the same format with its
attached full Project Gutenberg™ License when you share it without
charge with others.

1.D. The copyright laws of the place where you are located also
govern what you can do with this work. Copyright laws in most
countries are in a constant state of change. If you are outside the
United States, check the laws of your country in addition to the terms
of this agreement before downloading, copying, displaying,
performing, distributing or creating derivative works based on this
work or any other Project Gutenberg™ work. The Foundation makes
no representations concerning the copyright status of any work in
any country other than the United States.

1.E. Unless you have removed all references to Project Gutenberg:

1.E.1. The following sentence, with active links to, or other


immediate access to, the full Project Gutenberg™ License must
appear prominently whenever any copy of a Project Gutenberg™
work (any work on which the phrase “Project Gutenberg” appears, or
with which the phrase “Project Gutenberg” is associated) is
accessed, displayed, performed, viewed, copied or distributed:
This eBook is for the use of anyone anywhere in the United
States and most other parts of the world at no cost and with
almost no restrictions whatsoever. You may copy it, give it away
or re-use it under the terms of the Project Gutenberg License
included with this eBook or online at www.gutenberg.org. If you
are not located in the United States, you will have to check the
laws of the country where you are located before using this
eBook.

1.E.2. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is derived


from texts not protected by U.S. copyright law (does not contain a
notice indicating that it is posted with permission of the copyright
holder), the work can be copied and distributed to anyone in the
United States without paying any fees or charges. If you are
redistributing or providing access to a work with the phrase “Project
Gutenberg” associated with or appearing on the work, you must
comply either with the requirements of paragraphs 1.E.1 through
1.E.7 or obtain permission for the use of the work and the Project
Gutenberg™ trademark as set forth in paragraphs 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.3. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is posted


with the permission of the copyright holder, your use and distribution
must comply with both paragraphs 1.E.1 through 1.E.7 and any
additional terms imposed by the copyright holder. Additional terms
will be linked to the Project Gutenberg™ License for all works posted
with the permission of the copyright holder found at the beginning of
this work.

1.E.4. Do not unlink or detach or remove the full Project


Gutenberg™ License terms from this work, or any files containing a
part of this work or any other work associated with Project
Gutenberg™.

1.E.5. Do not copy, display, perform, distribute or redistribute this


electronic work, or any part of this electronic work, without
prominently displaying the sentence set forth in paragraph 1.E.1 with
active links or immediate access to the full terms of the Project
Gutenberg™ License.
1.E.6. You may convert to and distribute this work in any binary,
compressed, marked up, nonproprietary or proprietary form,
including any word processing or hypertext form. However, if you
provide access to or distribute copies of a Project Gutenberg™ work
in a format other than “Plain Vanilla ASCII” or other format used in
the official version posted on the official Project Gutenberg™ website
(www.gutenberg.org), you must, at no additional cost, fee or expense
to the user, provide a copy, a means of exporting a copy, or a means
of obtaining a copy upon request, of the work in its original “Plain
Vanilla ASCII” or other form. Any alternate format must include the
full Project Gutenberg™ License as specified in paragraph 1.E.1.

1.E.7. Do not charge a fee for access to, viewing, displaying,


performing, copying or distributing any Project Gutenberg™ works
unless you comply with paragraph 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.8. You may charge a reasonable fee for copies of or providing


access to or distributing Project Gutenberg™ electronic works
provided that:

• You pay a royalty fee of 20% of the gross profits you derive from
the use of Project Gutenberg™ works calculated using the
method you already use to calculate your applicable taxes. The
fee is owed to the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
but he has agreed to donate royalties under this paragraph to
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation. Royalty
payments must be paid within 60 days following each date on
which you prepare (or are legally required to prepare) your
periodic tax returns. Royalty payments should be clearly marked
as such and sent to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation at the address specified in Section 4, “Information
about donations to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation.”

• You provide a full refund of any money paid by a user who


notifies you in writing (or by e-mail) within 30 days of receipt that
s/he does not agree to the terms of the full Project Gutenberg™
License. You must require such a user to return or destroy all
copies of the works possessed in a physical medium and
discontinue all use of and all access to other copies of Project
Gutenberg™ works.

• You provide, in accordance with paragraph 1.F.3, a full refund of


any money paid for a work or a replacement copy, if a defect in
the electronic work is discovered and reported to you within 90
days of receipt of the work.

• You comply with all other terms of this agreement for free
distribution of Project Gutenberg™ works.

1.E.9. If you wish to charge a fee or distribute a Project Gutenberg™


electronic work or group of works on different terms than are set
forth in this agreement, you must obtain permission in writing from
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation, the manager of
the Project Gutenberg™ trademark. Contact the Foundation as set
forth in Section 3 below.

1.F.

1.F.1. Project Gutenberg volunteers and employees expend


considerable effort to identify, do copyright research on, transcribe
and proofread works not protected by U.S. copyright law in creating
the Project Gutenberg™ collection. Despite these efforts, Project
Gutenberg™ electronic works, and the medium on which they may
be stored, may contain “Defects,” such as, but not limited to,
incomplete, inaccurate or corrupt data, transcription errors, a
copyright or other intellectual property infringement, a defective or
damaged disk or other medium, a computer virus, or computer
codes that damage or cannot be read by your equipment.

1.F.2. LIMITED WARRANTY, DISCLAIMER OF DAMAGES - Except


for the “Right of Replacement or Refund” described in paragraph
1.F.3, the Project Gutenberg Literary Archive Foundation, the owner
of the Project Gutenberg™ trademark, and any other party
distributing a Project Gutenberg™ electronic work under this
agreement, disclaim all liability to you for damages, costs and
expenses, including legal fees. YOU AGREE THAT YOU HAVE NO
REMEDIES FOR NEGLIGENCE, STRICT LIABILITY, BREACH OF
WARRANTY OR BREACH OF CONTRACT EXCEPT THOSE
PROVIDED IN PARAGRAPH 1.F.3. YOU AGREE THAT THE
FOUNDATION, THE TRADEMARK OWNER, AND ANY
DISTRIBUTOR UNDER THIS AGREEMENT WILL NOT BE LIABLE
TO YOU FOR ACTUAL, DIRECT, INDIRECT, CONSEQUENTIAL,
PUNITIVE OR INCIDENTAL DAMAGES EVEN IF YOU GIVE
NOTICE OF THE POSSIBILITY OF SUCH DAMAGE.

1.F.3. LIMITED RIGHT OF REPLACEMENT OR REFUND - If you


discover a defect in this electronic work within 90 days of receiving it,
you can receive a refund of the money (if any) you paid for it by
sending a written explanation to the person you received the work
from. If you received the work on a physical medium, you must
return the medium with your written explanation. The person or entity
that provided you with the defective work may elect to provide a
replacement copy in lieu of a refund. If you received the work
electronically, the person or entity providing it to you may choose to
give you a second opportunity to receive the work electronically in
lieu of a refund. If the second copy is also defective, you may
demand a refund in writing without further opportunities to fix the
problem.

1.F.4. Except for the limited right of replacement or refund set forth in
paragraph 1.F.3, this work is provided to you ‘AS-IS’, WITH NO
OTHER WARRANTIES OF ANY KIND, EXPRESS OR IMPLIED,
INCLUDING BUT NOT LIMITED TO WARRANTIES OF
MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR ANY PURPOSE.

1.F.5. Some states do not allow disclaimers of certain implied


warranties or the exclusion or limitation of certain types of damages.
If any disclaimer or limitation set forth in this agreement violates the
law of the state applicable to this agreement, the agreement shall be
interpreted to make the maximum disclaimer or limitation permitted
by the applicable state law. The invalidity or unenforceability of any
provision of this agreement shall not void the remaining provisions.

You might also like