Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Neden yapay zeka felsefe yapabilir mi bunu soruyoruz? 17.

Yüzyılın ruhu gereği geldiğimiz


noktada çünkü 17. Yüzyıl temele özneyi koydu. Özne merkezli bir düşünme ve her şeyi
özneden başlattı. Biz buna kartezyen gelenek diyoruz. Özne merkezli felsefe yapma biçimi 17
18 19 20. Yüzyıl hep özne merkezli felsefe yapma biçimidir bunu hemen hemen empristlerde
rasyonalistlerde idealistlerde pozitivistlerde materyalistlerde hepsinde değişik şekillerde
görebiliriz. Özne merkezli felsefelerde özne yapay zeka olabilir mi? Descartes ile başlayan
felsefede insan da özne. Özne insandı insanın cogitosuydu. Düşünen özneydi acaba bu
düşünen özne 17. Yüzyıl ile başlayan mekanik anlayış sonucunda ve tekniğin teknolojinin
geldiği bu süreçte biyolojik bir varlık olmaktan çıkıp inorganik mekanik bir bağlantılarla
elektrik bağlantılarıyla ve çeşitli yazılım programlarıyla algoritmaların bir araya gelmesiyle
oluşan bir yazılım programı felsefe yapabilir mi? Soru buna dönüştü yani yapay bir özne
oluşturmak mümkün mü? Bu yapay özne felsefe yapabilir mi? Soruyu sorabilmek için asıl 20.
Yüzyılda ne oldu da özne merkezli felsefe yapma felsefi soru ortaya koyma ve bir düşünme
biçimi olarak empristlerin rasyonalistlerin idealistlerin pozitivistlerin materyalistlerin
getirdiği felsefe yerini başka bir tür düşünme biçimine bıraktıya bir cevap verip sonra yapay
zeka yapay özne felsefe üretebilir mi düşünebilir mi? Buna cevap vermeye çalışalım.
Yirminci yüzyılın başında bir iddia var bu iddia aslında Descartes’ın da Leibniz’in de rüyası
öyle bir felsefi bilgi üretelim ki bu felsefi düşünme sonucu ortaya konulan bilgi bilimlerin
bilgisi kadar kesin olsun. Bu Descartes’ın evrensel matematik olarak gördüğü Leibniz’in
universal matrics olarak gördüğü dil felsefecilerinin yapay dil ve mantık çalışmalarıyla
yapmak istedikleri herkes için aynı içeriğe sahip olan değişmez bir bilgi türü olarak felsefe
nasıl kendini ortaya koyabilir? 17. Yüzyılda başlayan bu rüya Husserl tarafından yeniden
soruldu? Kesin Bir Bilim Olarak Felsefe Husserl burada yine Descartes’ın yaptığı şeyi yaptı.
Özneyi inceledi ama cogitoyu değil bilinçli özneyi. Bilincin kartezyen gelenekten farklı
olarak yönelmiş bilinç olarak bilincin bir şeyin bilinci olarak bilinç ele alındı ve o ayrıntılı bir
şekilde ortaya konulup bir şeye yönelen bilincin içeriklerinin doğrudan ortaya konularak özün
görülenmesi ile kesin bilgiye ulaşılmaya çalışıldı. Böylece 20. Yüzyılın ilk başı ile birlikte
bilimlerin karşısında felsefenin yeniden kurulması. Yeniden sağlam temellere oturtulması
Heidegger Husserl ‘in başlattığı bu yeni bir düşünme biçimi olarak kesin bir bilim olarak
felsefenin yine epistemolojik kaldığını yine idealist kaldığını ve o geleneksel düşünmenin
ötesine geçemediğini ileri sürerek doğrudan dolaysız aracısız bir düşünme olarak varlığın
kendi varlığını kendisinde nasıl temellendirebileceğini açığa çıkartabileceğini görünür
yapabileceğini sorgulayan sorgulatan düşündüren düşünen bir felsefe ortaya koymaya çalıştı.
Yine temelde baktığımız zaman varlık var. Varlığın kendi kendini düşünmesi. Biz buna
refleksiyon diyoruz felsefede. Felsefenin diğer bilgi türlerinden en önemli farkı refleksiyonlu
düşünme yani bir şeyi düşünürken düşündüğünü düşünmek. Bu nedenle Husserl ve Heidegger
der ki bilim düşünür ve bilir. Felsefe ise düşünür ama nasıl düşündüğünü de düşünür. Biz
buna yansımalı düşünüm. Bu yüzden felsefenin ilerlemesi bilim kadar hızlı değildir. Çünkü
felsefe çok yavaş düşündüğünü düşünerek yeniden yeniden sorgulayarak bir bilme etkinliği
ortaya koyar.

Heidegger Husserl’in yine epistemolojik özne merkezli cogito değil de bilincin içeriklerini
ortaya koyan bir bilgi eleştrisi ile felsefeye yeni bir yöntem ve içerik getirirken bunu da yeterli
bulmadı. O halde 20. Yüzyılda Heidegger ile başlayan felsefenin yeniden konumlanışı
varlıkla başlayalım varlığın kendi kendisini düşünmesini içeren ama dışarıdan bir söylemle
değil. O varlığın kendi açılımıyla bir felsefi düşünüş doğrudan aracısız Heidegger buna özlü
düşünüş diyor. Heidegger şunun da farkında teknoloji karşısında bu varlık kendi kendini nasıl
doğrudan aracısız düşünecek.

Yapay zeka felsefe yapabilir mi? Tekrar özneden varlığın kendi varlığını düşünmesiyle
doğrudan düşünmesiyle varlık modern felsefeyle birlikte yurdundan uzaklaşmıştı
unutturulmuş üstü örtülmüştü. Varlık kendini yeniden bulma yeniden fark etme bunu var olma
ile yapacak. Ya da varoluşları ile yapacak. Böylece varlık kendi varoluşlarını hakikatlerini
açığa çıkartma yollarını Heidegger felsefesinde özellikle varlık ve zamanda analiz ederek
göstermeye çalışıyor. Burada metafizik bir alanda değil günlük yaşamda her günkülüğümüzde
sıradan olan bir yaşamda varlığın kendi hakikatinin nasıl üstünü örterek ya da açarak var
ettiğini var olduğunu var olma sürecinde olduğunu bize rasyonel ideal ya da kategorik
kavramsal söylemlerle değil varoluşsal hallerle ortaya koymaya çalıştı. Heidegger şunun da
farkındaydı bu varolmakta olan varlığın varolmasının üstünü örten diğer bir unsur da
teknolojiydi. Teknolojik çağda varlık görünür kılamıyor kendini. Çünkü teknoloji her
bakımdan bizi çerçevelemiş bizi bir sistemin içine almış bir dizgenin içine almış ve
varlığımızı unutturuyor örtüyor fark ettirmiyor. Fakat Heidegger burada teknolojinin ne
olduğunu sorgulayarak bu unutturmanın bu üstünü örtmenin üstesinden gelebiliriz diyor.
Bunun için de Heidegger yapı söküm yapıyor. Tahrip etme yoluyla üstü örtülen kavramların
anlamların üstünü tek tek açarak en alttakine giderek modern teknoloji ile antik Yunan’ın
tekhnesi arasındaki farkı göstererek teknolojinin geldiği noktada her şeyin bir enerji bağlantı
sürecine sokulmaya çalışıldığını, 20. Ve 21. Yüzyılda her şey enerji dağıtım sisteminin içine
sokulmaya çalışılıyor. Heidegger diyor ki kaz dağlarında altın aramak ya da Karadeniz’de gaz
aramak petrol aramak ya da herhangi bir madeni çıkartmak enerji dağıtım ağına o çıkartılan
şeyi dahil etmek. Şu anda da öyle. Dünya enerji ağına yeni enerjiler katmak için tüm
varolanları birer hazır kaynak olarak görüyor. Hazır kaynağı bu enerji ağına bağlıyor ve bu
enerji ağlarıyla bu bağlantısallık içinde insan kaybolup gidiyor. İnsan da bu enerji ağlarına
dahil ediliyor. Heidegger’in en çok karşı çıkacağı şey insan kaynakları. İnsan kaynakları
demek insanı bir kaynak görmek demek. Kant’a göre insan bir araç değil amaçtır. İnsanı
araçsallaştırdığın zaman kaynak görürsün. Geldiğimiz noktada 21. Yüzyıldaki bu bilimsel ve
teknolojik gelişmeler sonucunda bir algoritmalar yazılım sistemiyle bir robot felsefe yapmaya
başlaması demek insanın ortadan kalkması makinelerin insan yerine geçmesi. Makine insan
gibi düşünebilir mi? Bir yapay zeka felsefe yapabilir mi sorusunu sorduğumuz zaman onun
varoluşu yok ki. Onun varolmakta olduğunun farkındalığı yok. O bir dasein değil. O dünyaya
fırlatılmış terk edilmiş olanaklar yığını bir varlık değil ki o önceden planlanmış belirlenmiş bir
yazılım bir algoritma. Algoritma ancak algoritması kadar düşünebilir bilgi üretebilir onun
ötesine geçemez.

Heidegger açısından teknoloji bizi vatanımızdan yurdumuzdan etti ama aynı teknolojinin
içinde bir de kurtarıcı güç var der. Ama bu kurtarıcı gücü görmek yine dasein’ın insanın ya da
varlığın kendi olanağı. Varolmakta oluşlarımız ya da olagelmelerimizle bir çıkış noktası bir
çözüm bulabiliriz. Ancak bu varlıkla olan doğrudan bağı kendi varlığımızda açığa çıkartarak
görünür yaparak o halde dasein ya da insanın varlıkla bir bağ kurması lazım. Varlıkla nasıl
bağ kuracak? Geleneksel felsefi söylemle mümkün değil bu. O halde yeni bir söylem yeni bir
yöntem. Yeni bir düşünme biçimi gerektirir. Heidegger’e göre bu ancak sanatsal bir
düşünmeyle çünkü varolan felsefi söylem kavramlarla kategorilerle logosla düşündü ve
geldiği noktada bir çıkmazda bir çerçevelenme durumu içinde bir sistem içinde belirlendi. O
halde yeni bir söylem yeni bir düşünme yeni bir düşünme yeni bir başlangıç olabilir bu da
sanatla ya da Heidegger için şairin özlü düşünmesiyle mümkün. Şairin doğrudan dile getirdiği
varlıkla bağ kurarak doğrudan kendi varlığında dile getirdiği şiirle mümkün. O halde
Heidegger şunu soracaktır. Şair doğrudan kendi varlığında yeni bir düşünme biçimiyle
varlığını açığa çıkartma yolunu ortaya koyabilir çağımızda ve varlığın unutulmuşluğu yerini
olagelmelere bırakabilir. Ama bunu yapay zeka ya da robot yapabilir mi? Onun bir varoluşu
yok ki yapsın diyebiliriz.

You might also like