Professional Documents
Culture Documents
Arapların Go Zu Nden Hac Lı Seferleri Amin Maalouf Full Chapter Download PDF
Arapların Go Zu Nden Hac Lı Seferleri Amin Maalouf Full Chapter Download PDF
Amin Maalouf
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/araplarin-go-zu-nden-hac-li-seferleri-amin-maalouf/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...
https://ebookstep.com/product/le-labyrinthe-des-egares-1st-
edition-amin-maalouf/
https://ebookstep.com/product/l-eredita-b1-b2-primi-racconti-1st-
edition-luisa-brisi/
https://ebookstep.com/product/panoptikon-go-zu-n-i-ktidari-2nd-
edition-jeremy-bentham-catherine-pease-watkin-simon-werret-baris-
coban-zeynep-ozarslan/
https://ebookstep.com/product/les-cles-du-delf-b1-nouvelle-
edition-livre-de-l-eleve-1st-edition-emdl/
Karama Go Bulava Smiet
https://ebookstep.com/product/karama-go-bulava-smiet/
https://ebookstep.com/product/dua-aksara-go-kazuki-kaneshiro/
https://ebookstep.com/product/begutachtung-to-go-sabine-
hindrichs/
https://ebookstep.com/product/pengantar-filsafat-kebudayaan-1st-
edition-amin-khoirul-abidin/
https://ebookstep.com/product/go-kitchen-2-restu-utami-dewi/
ARAPLARIN GÖZÜNDEN HAÇLI SEFERLERİ
Ali Berktay tiyatro yazan. editör, çevirmen. 1960 yılında istanbul"da doğdu. Galatasaray
Lisesi'ni bitirdi. 1982-1994 yıllan arasında önce İsveç, sonra Fransa"da Halk Oyuncuları
Tiyatrosu'nda çalıştı. Tiyatro kaynaklarımız ve dünyadaki çeşitli tiyatro akımları konusunda
çeviriler, araştırmalar yaptı. Bu konulardaki bazı makale \'e çevirileri, yurtdışında basılan
çeşitli dergilerde yayımlandı.
Amin Maalouf'un
YKY'deki kitapları:
Arapların Gözünden
Haçlı Seferleri
Çeviren
Ali Berktay
omo
YAPI KREDİ YAYINLARI
Yapı Kredi Yayınları - 2375
Tarih: 27
©Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş., 2004, 2019
Sertifika No: 44719
© 1983 by Editions JC Lattes
önsöz• 11
Giriş• 13
BİRİNCİ KISIM
İSTİLA (1096-1100) • 17
BİRİNCİ BÖLÜM
Frenkler Geliyor• 19
İKİNCİ BÖLÜM
Melun Bir Zzrhbef• 33
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Maarra Yamyam/an• 49
İKİNCİ KISIM
İŞGAL (1100-1128) • 65
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Trablusşam 'zn iki Bin Günü• 67
BEŞİNCİ BÖLÜM
Sanklz Bir Direnişçi• 87
ÜÇÜNCÜ KISIM
KARŞI SALDIRI (1128-1146) • 107
ALTINCI BÖLÜM
Şam Entn"kalan• 109
YEDİNCİ BÖLÜM
Barba1ian12 ülkesinde Bir Emir• 121
DÖRDÜNCÜ KISIM
ZAFER (1146-1187) • 135
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Evliya Gibi Bir Melik: Nureddin• 137
DOKUWNCU BÖLÜM
Nı1'e Hücum• 151
ONUNCU BÖLÜM
Selahaddin 'in Gözyaş/an• 165
BEŞİNCİ KISIM
ERTELEME (1187-1244) • 187
ON BİRİNCİ BÖLÜM
imkansız Buluşma• 189
ON İKİNCİ BÖLÜM
Adıl ve Kamil• 203
ALTINCI KISIM
FRENKLERİN KOVULMASI (1224-1291) • 215
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Moğol Kırbacı• 21 7
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
inşallah Buraya Bir Daha Asla Ayak Basamazlar • 227
Sonsöz• 239
Notlar ve Kaynaklar • 245
Kronoloji • 255
Dizin• 259
�Dl7..ANSIMrARATORl.UC;ı t::: �-
( .. _,...--.2.._::::::Ji " �=ı·======="""""'"""_.,.....,
o
� o
cy
SAKIZ�
:s
� "'
bil
ı.ı:ı
KiBRi
�
Akdeniz � O Tadmur
/"'
oS;ulthad
e Önemli şehir
Küçük şehir
A, SilVilŞilfom
1128'e gelirken Frenk
Devletleri'nin yayıldıkları
alanın sının
ÖNSÖZ
Bu kitap çok basit bir fikirden yola çıkıyor: Haçlı Seferleri'nin tarihini "öteki
cephe"de, yani Arapların tarafında görüldüğü, yaşandığı ve hikaye edildiği biçim
de anlatmak. Kitabın hemen hemen tüm içeriği, o çağın Arap tarihçilerinin ve
vakanüvislerinin tanıklıklarına dayanıyor.
Onlar Haçlı Seferleri'nden değil, Frenk savaşlarından veya istilalarından
söz ederler. Frenkleri (les Francs) ifade etmek için kullanılan sözcüğün yazımı
bölgeye, yazara ve çağa göre değişir: Ferenc, Ferencat, ifrenc, ifrencat... Biz de
bu farklı söyleyişleri birleştirmek için en kısa ve asıl önemlisi bugün bile halk
dilinde Batılıları, özellikle de Fransızları isimlendirmekte kullanılan sözcüğü
seçtik: Frenk.•
Konması şart olan çok sayıda dipnotla -kaynakçaya, tarihe veya diğer alan
lara ilişkin dipnotlar- anlatıyı iyice ağırlaştırmamak için, bu dipnotları kitabın
sonunda, bölüm bölüm toparlamayı tercih ettik. Daha çok bilgi edinmek isteyenler
bu notları okuyup yararlanabilir, ama herkes tarafından anlaşılmayı amaçlayan
anlatının kavranması açısından bu dipnotlar hiç de vazgeçilmez değildir. Zaten asıl
niyetimiz yeni bir tarih kitabı kaleme almak değildi; biz, Haçlı Seferleri'nin, hem
Batı'yı hem de Arap dünyasını şekillendirmiş ve bugün bile bu iki dünya arasında
ki ilişkileri belirleyen bu iki yüzyılın "gerçek romanı"nı, bugüne dek ihmal edilmiş
bir bakış açısından yazmak istedik.
• Yazarın kullandığı "Frary: ifrenc" yerine, Osmanlıcada kullanılan yaygın biçim olarak "Frenk"i tercih
ettik-ç.n.
11
GİRİŞ
Başı bir matem işareti olarak kazınmış saygıdeğer Kadı Ebu Said el-Here
vi, sarıksız bir halde ve haykırarak Halife el-Mustazhirbillah'm geniş divanına
daldı. Peşinde genç yaşlı müritlerinden oluşan bir kalabalık. Ağzından çıkan her
sözü gürültülü bir biçimde onaylıyor ve tıpkı onun gibi gür saka11arla çevrelenmiş
dazlak başlarıyla kışkırtıcı bir manzara sunuyorlar. Saray erkanından bazı kişiler
kadıyı yatıştırmayı deniyor, ama kadı onlan elinin tersiyle bir yana itip salonun
ortasına doğru kararlı adımlarla ilerliyor, sonra minbere çıkmış bir vaizin ateşli
belagatiyle orada bulunan herkesi mevki ve rütbelerine hiç aldırmadan paylıyor:
- Suriye'deki kardeşlerinize develerin eyerlerinden veya akbabaların kursa
ğından başka eğleşecek bir mekan kalmamışken, bahçe çiçeği gibi uçan bir hayat
sürüp talih eseri başınızı soktuğunuz şu emniyetli kuytuda miskin miskin uyuk
lamaya nasıl cüret edersiniz? Ne çok kan döküldü! Kimbilir kaç genç kız utanç
içinde o tatlı yüzlerini elleriyle gizlemek zorunda kaldı! Değerli Araplar hakarete
alışıyor mu, yiğit Acemler şerefsizliği kabul mu ediyor?
Sonradan Arap vakanüvisler, "Yürekleri sızlatan, göz pınarlarından yaşlar
döktüren bir söylevdi" diyeceklerdi. Sahneyi izleyenlerin hepsi inlemeler ve ağla
yıp sızlamalarla sarsılıyor. Ama el-Herevi onların hıçkınklannı duymak istemiyor.
- Kılıçlar savaş ateşini körüklerken insanın kullanabileceği en kötü silah
gözyaşı dökmektir, diye haykmyor.
Suriye Çölü'nde, önüne konan her engeli delip geçen kavurucu yaz güneşi
altında bitmek bilmeyen üç hafta boyunca Şam-Bağdat yolculuğuna katlanmışsa,
bunun nedeni merhamet dilenmek değil, İslam 'ın en yetkili makamlarını ümmetin
üzerine çöken felaket hakkında uyarmak ve bu kıyıma bir son vermek amacıy
la duruma bir an önce müdahale etmelerini istemekti. "Müslümanlar asla böyle
13
Arapların Gözünden Haçlı Seferleri
14
Giriş
Müslüman'ın evinden kaçıp gitmesinde yüz kızartıcı bir yan yoktu. islam'ın ilk
"muhacir"i, ahaliden gördüğü düşmanlık üzerine doğduğu kent Mekke'yi terk
edip yeni dini daha iyi karşılayan Medine'ye sığınmak için göç etmek zorun
da kalan Hz. Muhammed değil miydi? Vatanını putperestlikten kurtarmak için
açtığı cihadı da bu sığındığı yerden başlatmamış mıydı? Şu halde muhacirler de
kendilerini tam anlamıyla birer mücahit olarak görmeliydi; İslam tarihi içinde
onlara öyle onurlu bir yer verilmişti ki, peygamberin göçü, yani Hicret Müslü
man takviminin başlangıcı olarak seçilmişti.
Hatta birçok mümine göre işgal durumunda hicret, sürgün zorunlu bir
ödevdir. Frenk istilası başladıktan yaklaşık yüz yıl sonra Filistin'i ziyaret ede
cek bir ispanya Arabı, büyük seyyah İbn Cübeyr, "anavatan aşkına boyun
eğen" bazı Müslümanların işgal edilmiş topraklarda yaşamayı kabul ettikleri
ni görünce utanç ve dehşete kapılıp şöyle diyecekti: "Bir Müslüman, bir kafir
şehrinde ikamet edip yaşamaya Allah indinde hiçbir mazeret bulamaz; bunun
tek istisnası o şehre geçici olarak uğramaktır. Darü'l-islam'da [İslam toprak
larında] Hıristiyan memleketlerinde yaşadığı eza ve cefanın uzağındadır; pey
gamberimiz konusunda özellikle de en aptal insanların ağızlarından dökülen
mide bulandırıcı laflan işitmek, domuzların ve bir sürü mekruh şeyin ortasında
hiçbir arınma olanağı bulamadan yaşamak bu eza ve cefaya misal gösterilebi
lir. Onların topraklarına ayak basmayın sakın, sakın! Böyle bir günah işleyince
Allah'tan af dilemek ve O'nun mağfiretine sığınmak gerekir. Hıristiyan topra
ğında yaşayan herhangi birinin ilk gözüne çarpan dehşet sahnelerinden biri
ayaklarına takılı prangalarla sendeleyerek yürümeye çabalayan, en zor işlerde
çalıştırılıp köle muamelesi gören erkek Müslüman tutsakların ve ayaklarına
demir halkalar takılmış kadın Müslüman tutsakların halidir. Onları görünce
insanın kalbi parçalanır, ama merhamet hiçbir işlerine yaramaz."
İbn Cübeyr'in İslami öğreti açısından biraz abartılı olan sözleri 1099 yılının
Temmuz ayında Şam'da toplanmış binlerce Filistin ve Kuzey Suriye muhacirinin
tavrını yine de gayet iyi yansıtmaktadır. Çünkü içlerine sinen ölüm korkusuyla
evlerini terk etmiş olsalar da, işgalci kesin olarak çekip gitmeden geri dönmemeye
ve tüm İslam topraklarındaki kardeşlerini uyandırmaya kararlıdırlar.
Yoksa niye el-Herevi'nin önderliğinde Bağdat'a gelsinler ki? Müslümanlann
zor vakitlerinde halifeye, peygamberin ardılına yönelmeleri gerekmez mi? Yakan
lannı ve sızlanmalannı duyuracaklan kişi Emirü'l-müminin değil midir?
Muhacirler Bağdat'ta en az umutları kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşa
yacaktır. Halife el-Mustazhirbillah önce onlara karşı duyduğu derin sempatiyi
ve sınırsız merhameti ifade ederek söze başlar, sonra da sarayın altı ileri gele-
15
Araplann Gözünden Haçlı Seferleri
İslam ile Batı arasında bin yıl sürecek bir düşmanlığın kaynağı olan Kudüs
yağması o anda hiçbir tepki ve ayaklanmaya yol açmayacaktı. Arap Doğusu'nun
istilacıya karşı seferberliğe girişmesi ve Şam kadısının halifenin divanında yaptığı
cihat çağrısının ilk resmi direniş hareketi olarak kutlanması için yaklaşık yarım
yüzyıl beklemek gerekecekti.
istilanın başlarında, Batı'dan gelen tehdidin çapını el-Herevi gibi hemen
anlayan Arapların sayısı fazla değildir. Hatta bazıları yeni duruma büyük bir
hızla uyum sağlarlar. Pek çok kişi, yaşananlardan acı duysa da, tevekkül içinde
hayatta kalmaya çalışır sadece. Bazıları da bu yeni olduğu kadar beklenme
dik olaylan anlamaya çalışan, şu veya bu ölçüde duru görüş sahibi gözlemci
tavrını takınırlar. Bunların arasında en ilginci, kentin ileri gelen ailelerinden
birine mensup genç bir alim olan, Şam vakanüvisi ibnü'l-Kalanisi'dir. Olayları
en başından itibaren izleyen İbnü'l-Kalanisi 1096 'da, Frenkler Doğu 'ya ayak
bastığında yirmi üç yaşındadır ve bildiği, duyduğu olayları düzenli bir biçim
de yazıya geçirmeye özen gösterir. Onun Vekayinamesi, istilacıların ilerleyişini
aşın duygusallığa kapılmadan, kendi şehrinden algılandığı biçimiyle ve gerçeğe
sadık kalarak anlatır.
Ona göre her şey, ilk söylentilerin Şam'a ulaşmaya başladığı o bunaltıcı gün
lerde başlamıştır.
BİRİNCİ KISIM
İSTİLA (1096-1100)
Selahaddin Eyyubi
BİRİNCİ BÖLÜM
FRENKLER GELİYOR
Frenk ordularının ortaya çıkışı üzerine birbiri ardısıra haberler yağmaya başladı.
19
Araplann Gözünden Haçlı Seferleri
20
Birinci Kısım: i stila (1 096-1 1 00)
• Bizanslıların Kibotos, Haçlıların Civitot veya Civetot diye adlandırdığı, Aleksios'un İngiliz paralı
askerleri için Yalova [Helenopolis] yakınında, bugünkü Hersek'in bulunduğu yerde inşa ettirdiği
müstahkem karargah -ç.n.
21
Arapların Gözünden Haçlı Seferleri
Ama eylül oıtasma doğru bir gün Frenkler alışkanlıklarını birdenbire değişti
rirler. Etrafta çalıp çırpacak bir şey kalmayınca İznik'e doğru ilerlemeye başladık
lan, hepsi de Hıristiyan olan birkaç köyden geçtikleri, hasat dönemi olduğu için
ambarlara yığılmış tüm mahsule el koydukları, direnmeye kalkışan köylüleri de
acımasızca katlettikleri anlatılmakta, hatta küçük çocukların diri diri yakıldıkları
iddia edilmektedir.
Kılıç Arslan hazırlıksız yakalandığını hisseder. İlk haberler kendisine ulaştı
ğında, saldırganlar başkent surları önüne varınıştır bile ve kent sakinleri yangın
lann yükselen dumanlarını gördüklerinde güneş henüz ufka inmemiştir. Sultanın
hemen çıkardığı atlı devriye Frenklerle karşılaşır. Karşı tarafın sayısal üstünlüğü
karşısında ezilen Türkler kılıçtan geçirilir. Hayatta kalabilen birkaç kişi üstleri
başlan kan içinde İznik'e döner. İtibannın tehlikede olduğunu düşünen Kılıç Ars
lan hemen savaşa tutuşmak ister, ama ordusunun emirleri [komutanları]• onu
bu fikirden caydınr. Gece bastınnak üzeredir ve Frenkler aceleyle karargahlanna
çekilmeye başlamışlardır. İntikam için beklemek gerekecektir.
Bekleyiş uzun sürmez. Batılılar başarılarından cesaret bulmuş olacaklar
ki, iki hafta sonra geri gelirler. Bu kez zamanında haber alan Süleyman'ın oğlu
onların ilerleyişini adım adım izler. Aralarında birkaç şövalyenin de bulundu
ğu, ama çoğunluğu hırpani kılıklı binlerce yağmacıdan oluşan bir Frenk ordusu
İznik yoluna düşer, sonra kentin çevresinden dolaşıp doğuya doğru ilerler ve bir
baskınla Kserigordon Kalesi'ni ele geçirir.
Genç sultan kararını verir. Adamlarının başında küçük kaleye doğru dörtnala
at koşturur. Kaledeki Frenkler içip sarhoş olarak zaferlerini kutlamakta, kaderin
onlar için ağlarını çoktan ördüğünü akıllarına bile getirmemektedirler. Kserigor
don aslında bir tuzaktır; Kılıç Arslan'ın askerlerinin gayet iyi bildikleri tuzağı bu
deneyimsiz yabancılar fark edememiştir: Kale su ihtiyacını dışarıdan, surların
epey uzağındaki bir kaynaktan sağlamaktadır ve Türkler buraya giden yolu der
hal tutarlar. Kaleyi kuşatıp hiç kıpırdamadan beklemekten başka yapacak işleri
yoktur. Susuzluk onların yerine savaşacaktır nasıl olsa.
Kuşatılanlar açısından dayanılmaz bir işkence başlar: Atlarının kanını ve
kendi idrarlarını içme noktasına varırlar. Ekim ayının ilk günlerinde gözlerini
umutsuzca gökyüzüne dikip birkaç yağmur damlası düşmesini beklerler. Ama
boşuna. Bir hafta sonunda, akının başını çekmiş Renaud adında bir şövalye
canlarının bağışlanması koşuluyla teslim olmayı kabul eder. Frenklerin halkın
ortasında dinlerinden vazgeçmelerini şart koşan Kılıç Arslan, Renaud'rıun sade
ce ihtida etmeye değil, kendi arkadaşlarına karşı Türklerin saflarında savaşma-
22
Birinci Kısım: i stila (1 096-11 00)
ya da hazır olduğunu öğrenince epey şaşınr. Aynı şartlara uyan birçok dostuyla
birlikte esir edilerek Suriye veya Orta Asya kentlerine gönderilirler. Geri kalanlar
kılıçtan geçirilir.
Genç sultan başarısıyla gurur duysa da serinkanlılığını korur. Geleneksel
ganimet paylaşımı için adamlarına kısa bir mola verdikten sonra hemen ertesi
gün onları yeniden düzene sokar. Gerçi Frenkler altı bin adam yitirmiştir, ama
geride kalanlar altı kat daha kalabalıktır ve onlardan kurtulmak için fırsat bu fır
sattır. Bunu başarmak için hileye başvurmayı tercih eder: Rumların arasından
seçtiği iki casusu Civitot karargahına gönderip Renaud'nun adamlarının çok iyi
durumda olduğu, iznik'i de fethettikleri ve ellerine geçirdikleri zenginlikleri din
daşlarına kaptırmamaya kararlı oldukları haberini uçuracak, bu arada da Türk
ordusu muazzam bir pusu kuracaktır.
Gerçekten de özenle yayılan dedikodular Civitot karargahında öngörülen
kaynaşmayı yaratır. Hepsi bir araya toplanır, Renaud'ya ve adamlarına sövüp
sayarlar; İznik yağmasına katılmak için hiç vakit yitirmeden yola çıkma karan alı
nır. Ama birdenbire Kserigordon seferinden nasıl olduysa kurtulmuş biri çıkagelir
ve arkadaşlarının başına gerçekte neler geldiğini anlatır. Kılıç Arslan'ın casusları
görevlerini başaramadıklarını düşünmeye başlamışlardır, çünkü Frenklerin en
aklı başında olanları herkese sükunet telkin etmektedirler. Ama ilk şaşkınlık anı
geçtikten sonra, yeniden kızışan kalabalık heyecanlanmaya ve bağrışıp çağrışma
ya başlar: Artık istedikleri yağmaya katılmak değil, "şehitlerin öcünü almak" için
hemen yola koyulmaktır. Duraksayanlar korkaklıkla suçlanır. Sonuçta en öfkeli
ler ağır basar ve ertesi gün yola çıkma karan alınır. Hileleri ortaya çıkan ama yine
de amaçlarına ulaşan sultanın casusları çok sevinirler. Efendilerine savaşa hazır
olması için haber gönderirler.
21 Ekim ı 096' da Batılılar şafakla birlikte karargahlarından ayrılırlar. Kılıç
Arslan da uzakta değildir. Geceyi Civitot yakınındaki tepelerde geçirmiş, adam
ları da mevzilenip iyice gizlenmiştir. Kendisi de uzaktan, bir toz bulunı içinden
gelen Frenk yürüyüş kolunu durduğu yerden görebilmektedir. Başta çoğu zırhsız
birkaç yüz şövalye ilerlemekte, onları karmakanşık bir piyade kalabalığı izlemek
tedir. Sultan onların giderek yaklaşan gürültülerini işitmeye başladığında en az bir
saattir yürümektedirler. Sultanın arkasından doğan güneş Frenklerin tam gözüne
girmektedir. Soluğunu nıtan sultan komutanlarına saldırıya hazır olmalarını işaret
eder. Kader anı yaklaşmaktadır. Zar zor seçilebilen bir hareket, sağda solda fısıl
tıyla verilen emirler. . . Okçular yaylarını ağır ağır gerer. Birdenbire bin ok tek bir
ıslık halinde yağar. Şövalyelerin çoğu savaşın ilk dakikalarında yere serilir. Sonra
da piyadeler kılıçtan geçirilir.
23
Araplann Gözünden Haçlı Seferleri
Başarıdan başı dönen Kılıç Arslan ertesi kış yeni Frenk birliklerinin Konstan
tinopolis'e gelişi konusunda ardı arkası kesilmeyen haberleri duymazdan gelir.
Ona, hatta komutanlarının en akılWarına göre artık kaygılanacak bir şey kalma
mıştır. Eğer Aleksios'un başka paralı askerleri de Boğaz'ı geçmeye yeltenirlerse
kendilerinden öncekiler gibi kılıçtan geçirileceklerdir. Sultanın düşüncesine göre
gündemin asıl önemli uğraşlarına, başka bir ifadeyle komşuları olan Türk beylik
lerine karşı yürüttüğü amansız mücadeleye dönme vakti gelmiştir. Onun ve top
raklarının kaderi başka bir alanda değil, bu mücadelede belirlenecektir. Rumlarla
ve onların yabancı yardımcıları olan Frenklerle girilen çatışmalar asıl mücadele
içindeki ara oyunlar olmaktan öteye geçmez.
Bunu genç sultandan daha iyi bilebilecek birisi yoktu. Babası Süleyman da
1086'da, beyler arasındaki bu sonu gelmez çatışmalardan birinde can vermemiş
miydi? Kılıç Arslan o sırada yedi yaşında bile değildi ve birkaç sadık komutanın
naipliğiyle tahtı devralmak zorunda kalmış, ama iktidardan uzaklaştırılıp hayatı
nın tehlikede olduğu bahanesiyle iran'a götürülmüştü. Pohpohlanmış, her türlü
ilgi ve hürmetle kuşatılmış, alabildiğine dikkatli bir köleler ordusu hizmetine koş
muş, ama aynı zamanda çok sıkı bir gözetim altında tutularak sultanlığını ziyaret
24
Birinci Kısım: istila (1096-1100)
--- ------------------
25
Araplann Gözünden Haçlı Seferleri
26
Birinci Kısım: i stila (1 096-1 1 00)
Birkaç gün sonunda bir ateşkes antlaşmasına varılır ve Kılıç Arslan hiç
gecikmeden batıya doğru yola çıkar. Ama İznik yakınındaki tepelere vardığında
gözlerinin önüne serilen manzara kanını dondurur. Babasının kendisine miras
bıraktığı o muhteşem kent her yandan kuşatılmıştır; büyük bir asker kalabalığı
nihai saldırıda kullanılacak hareketli kuleleri, çakaloslan ve mancınıkları yerleş
tirmekle meşguldür. Emirlerin görüşü kesindir: Orada yapacak hiçbir şey kalma
mıştır. Fazla geç olmadan yörenin içlerine doğru çekilmeleri gerekmektedir. Ama
genç sultan başkentini öylece terk edip gitmeye razı olmaz. Güneyde, kuşatma
mevzilerinin en zayıf gibi göründükleri yerden son bir yarma denemesi yapılma
sında ısrar eder. 21 Mayıs'ta şafak sökerken savaş başlar. Kılıç Arslan da göğüs
göğüse çarpışanların arasına öfkeyle dalar ve gün batıncaya kadar çok şiddetli
bir kapışma olur. İki taraf da ağır kayıplar vermiş, ama mevzilerini korumuştur.
Sultan daha fazla ısrar etmez. Bu cendereyi artık gevşetemeyeceğini anlamıştır.
Sonu böylesine kötü gözüken bir savaşa tüm kuwetlerini sürmekte ısrar etmek
belki kuşatmanın birkaç hafta, olsa olsa birkaç ay daha uzamasını sağlayacak,
ama sultanlığın bile varlığını tehlikeye atacaktır. Esas olarak göçebe bir halktan
gelen Kılıç Arslan, iktidarının kaynağının ne kadar çekici görünürse görünsün bir
şehre sahip olmakta değil, kendisine itaat eden birkaç bin savaşçıda olduğunu iyi
bilir. Zaten kısa süre sonra çok daha doğudaki Konya'yı sultanlığın yeni başkenti
yapacak, ardılları da on dördüncü yüzyıl başına dek bunu sürdürecek, ama Kılıç
Arslan bir daha İznik'i göremeyecektir...
Oradan uzaklaşmadan önce şehri savunanlara ıstırap verici kararını bildi
ren ve "kendi çıkarlarına uygun" hareket etmelerini salık veren bir veda mesajı
gönderir. Bu sözlerin anlamı hem Türk garnizonu, hem de Rum ahali açısından
bellidir: Şehir Frenklere değil, Aleksios Komnenos'a teslim edilmelidir. O zaman
birliklerinin başında İznik'in batısına mevzilenmiş Basileus'la pazarlıklar başlar.
Sultanın adanılan efendilerinin belki de yeni kuwetlerle çıkıp gelebileceği umu
duyla zaman kazanmaya bakarlar. Ama Aleksios'un acelesi vardır: Batılılar son
saldırıya başlamaya hazırlanıyor ve eğer bu saldırı başlarsa ondan sonra hiçbir
teklifinizi kabul etmem, diye tehdit eder karşısındakileri. Frenklerin önceki yıl
İznik civarındaki davranışlarını hatırlayan görüşmeciler dehşete kapılır. Şehrin
nasıl yağmalanıp erkeklerin katledileceği, kadınların ırzına geçileceği gözlerinin
önünde canlanır. Daha fazla duraksamadan kaderlerini Basileus'un eline teslim
etmeyi kabul ederler; o da teslim şartlarını belirler.
18 Haziran'ı 19'a bağlayan gece, çoğunluğu Türklerden oluşan Bizans
askerleri İznik Gölü'nü sessizce geçen kayıkların içinde kente sokulur: Garni
zon savaşmadan teslim olur. Günün ilk ışıklan yükselirken surlarda imparatorun
27
Arapların Gözünden Haçlı Seferleri
-------------
Gelecekte Kılıç Arslan'ın eşi olacak kızın babasının cesareti hiç kırılmamış,
büyük bir kararlılıkla yeniden savaş gemisi inşa etmeye koyulmuştu. 1092'nin
sonuydu ve Kılıç Arslan sürgünden dönüyordu; Çaka, Süleyman'ın genç oğlunun
Rumlara karşı mükemmel bir müttefik olacağım düşünmüş ve kızını ona vermiş
ti. Ama genç sultanın hesaplan kayınpederinden çok farklıydı. Konstantinopolis'in
fethi ona göre saçma bir tasarıydı; buna karşılık çevresindeki herkes, Anadolu'da
beylik kurmaya çabalayan Türk beylerini, yani ilk sırada Danişmend'i ve fazla hırslı
Çaka Bey'i ortadan kaldırmaya çalıştığını biliyordu. Dolayısıyla sultan hiç duraksa
mamıştı: Frenklerin gelişinden birkaç ay önce kayınpederini bir ziyafete davet etmiş
ve onu sarhoş ettikten sonra anlaşıldığı kadar kendi eliyle bıçaklamıştı. O zaman
Çaka'nın yerine oğlu geçmişti, ama onda da babasının ne zekası, ne de hırsı var-
28
Birinci Kısım: istila (1 096-1 1 00)
----- ·---- ---------·------------------
29
Araplann Gözünden Haçlı Seferleri
30
Birinci Kısım: i stila (1 096-1 1 00)
yıpratma harekatını belirsiz bir süre uzatmak daha mı yararlıdır? Ama şimdi
baskın etkisini de atlattıkları için, inisiyatif karşı tarafa geçebilir.
Bazı komutanlar, ricatın daha yerinde olacağı yönünde tavsiyelerde bulun
maya başlamışlardır ki, uzaktan bir toz bulutu görünür. En az ilki kadar kalabalık
yeni bir Frenk ordusu yaklaşmaktadır. Sabahtan beri savaştıkları sadece öncü
kuvvetlerdir. Sultanın seçim şansı kalmamıştır. Ricat emri vermek zorundadır.
Daha bu emri veremeden Türk hatlarının gerisinde, komuta karargahının bulun
duğu tepeye hakim bir yükseltide üçüncü bir Frenk ordusunun görüldüğü haberi
gelir.
Bu kez Kılıç Arslan korkuya kapılır. Savaş atının sırtına atlar ve askerleri
nin parasını ödemek için her zaman yanında taşıdığı meşhur hazinesini de geride
bırakarak dağlara doğru dörtnala kaçar. Danişmend ve emirlerin çoğu da onu
izler. Çok sayıda atlı ellerinde kalan tek kozdan, süratlerinden yararlanarak uzak
laşmayı başanrlar ve galipler de onları izleyemez. Ama dört bir yandan kuşatılan
askerlerin çoğu savaş meydanında kalmıştır. ibnü'l-Kalanisi yazacağı gibi: Frenk
ler Türk ordusunu kılıçtan geçirdiler. Öldürdüler, yağmaladılar ve pek çok tut
sak alıp anlan köle olarak sattılar.
Kılıç Arslan kaçarken, onun safında savaşmak üzere Suriye'den gelen
bir grup atlı savaşçıyla karşılaşır. Artık çok geç, diye itiraf eder, bu Frenkler
çok kalabalık ve çok güçlü, artık onları durdurmak için yapacak bir şey kal
madı. Sözünü davranışıyla destekleyen ve fırtına yatışıncaya kadar bekleme
ye kararlı olan sultan uçsuz bucaksız Anadolu yaylalarında gözden kaybolur.
öcünü almak için tam dört yıl bekleyecektir.
istilacıya tek direnen doğadır artık. Toprağın çoraklığı, dağ patikalarının dar
lığı ve gölgesiz yollardaki kavurucu sıcaklar Frenklerin ilerleyişini biraz yavaşla
tır. Eskişehir'den sonra normal koşullarda bir ayda geçmeleri gereken Anadolu'yu
tam yüz günde katedebilirler. Bu arada Türklerin uğradığı bozgunun haberi tüm
Doğu'yu dolaşır. Şamlı vakanüvis, İslam açısından utanç ven"ci bu olay öğre
nildiğinde, tam bir panik yaşandı, diye kaydeder. Korku ve endişe muazzam
boyutlara ulaştı.
ürkütücü şövalyelerin her an ortaya çıkabilecekleri hakkında ardı arkası
kesilmeyen söylentiler dolaşmaktadır. Temmuz sonunda Suriye'nin kuzey ucun
daki el-Balana Köyü'ne yaklaştıkları duyulur. Onlara karşı koymak üzere binlerce
süvari toplanır. Yanlış alarm verildiği anlaşılır, çünkü Frenkler ufukta gözükmez.
En iyimser olanlar istilacıların belki de yan yoldan döndüklerini söylerler. ibnü'l
Kalanisi de, çağdaşlarının pek düşkün olduğu ilm-i nücum [müneccimlik; astrolo
ji] istiarelerinden biriyle bu görüşü yansıtır: Oyaz batı tarefı.nda bir kı!)'mkluyıl-
31
Arapların Gözünden Haçlı Seferleri
Frenk istilasının başlamasının üstünden yüz yıldan biraz daha fazla bir
zaman geçtikten sonra, o çağda yaşamış insanlann tanıklıklanna dayanan Arap
tarihçi İbnü'l-Esir olayı şöyle anlatacaktır:
ilk gün Yağısıyan Müslümanlara dışarı çıkıp şehri çevreleyen hendekleri temiz
bunu engelledi: "Antakya sizindir, ama ben Frenklerle olan sorunumuzu çözün
ceye kadar şehri bana bırakmalısınız." Ona sordular: " Bizim çocuklarımızla
kadınlarımızı kim koruyacak? " Emir cevap verdi: " Ben sizin yerinize onlarla
ı 09 7 yılının bu Ekim ayında, kırk yıldır Selçuklu sultanlanna hizmet eden ihtiyar
Yağısıyan bir ihanete uğrayacağı saplantısı içinde yaşamaktadır. Antakya önünde
toplanan Frenk ordularının sur içinde birtakım suç ortaklan bulmadan kente asla
giremeyeceklerine inanmaktadır. Çünkü onun şehri saldırıyla alınamaz, ablu
kayla da aç bırakılamaz. Sakalı ağarmaya yüz tutmuş bu Türk emirin elindeki
askerlerin sayısı altı-yedi bini geçmez, oysa Frenkler onun karşısında otuz bin
savaşçıyla saf tutmuştur. Ama Antakya alınması gerçekten olanaksız bir kaledir.
Surun uzunluğu iki fersahtır (on iki bin metre) ve üç farklı düzeyde yapılmış en
33
Another random document with
no related content on Scribd:
back
back
back
back
back
back
back
back
back
back