Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 57

Thomas Hobbes 1st Edition A. P.

Martinich
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/thomas-hobbes-1st-edition-a-p-martinich/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Thomas Hobbes und die Person des Staates 1st Edition


Quentin Skinner

https://ebookstep.com/product/thomas-hobbes-und-die-person-des-
staates-1st-edition-quentin-skinner/

Introduction à la psychométrie 2nd Edition Thomas P


Hogan

https://ebookstep.com/product/introduction-a-la-psychometrie-2nd-
edition-thomas-p-hogan/

ESKATOLOGI Doktrin tentang Akhir Zaman 1st Edition


Handika A P P Ngala

https://ebookstep.com/product/eskatologi-doktrin-tentang-akhir-
zaman-1st-edition-handika-a-p-p-ngala/

Os Intelectuais e a Sociedade 1st Edition Thomas Sowell

https://ebookstep.com/product/os-intelectuais-e-a-sociedade-1st-
edition-thomas-sowell/
30 Great Myths about Chaucer 1st Edition Prendergast
Thomas A Trigg Stephanie

https://ebookstep.com/product/30-great-myths-about-chaucer-1st-
edition-prendergast-thomas-a-trigg-stephanie/

A crise sistêmica Teses para a atualização do marxismo


J. P.

https://ebookstep.com/product/a-crise-sistemica-teses-para-a-
atualizacao-do-marxismo-j-p/

A crise sistêmica Teses para a atualização do marxismo


J. P.

https://ebookstep.com/product/a-crise-sistemica-teses-para-a-
atualizacao-do-marxismo-j-p-2/

Comportamiento organizacional 17th Edition Stephen P


Robbins Timothy A Judge

https://ebookstep.com/product/comportamiento-organizacional-17th-
edition-stephen-p-robbins-timothy-a-judge/

A crise sistêmica Teses para a atualização do marxismo


8 - oitava - estendida Edition J. P.

https://ebookstep.com/product/a-crise-sistemica-teses-para-a-
atualizacao-do-marxismo-8-oitava-estendida-edition-j-p/
BİYOGRAFİ

A.P. Martinich
HOBBES

ÖZGÜN ADI
HOBBES A BIOGRAPHY

ÇEVİREN
AKIN TERZİ

COPYR!GHT © CAMBRIDGE UN!VERS!TY PRESS, 1999


CAMBRIDGE UNIVERSITY PRESS İLE YAPILAN SÖZLEŞMEYE İ S TİNAD EN YAYINLANMIŞTIR

©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2010

Sertifika No: 11213

EDİTÖR
LEVENT CİNEMRE

GÖRSEL YÖNE TMEN


BİROL BAYRAM

DAN I Ş M A N
DİLEK HÜSEYİNZADEGAN

DÜZELTİ/DİZİN
MELD A BAGDATLI

GRAFİK TASARIM UYGULAMA


TÜRKİ YE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

I. BASIM: ŞUBAT 2013

ISBN 978-605-360-655-0

BASKI VE CİLT
ERTEM BASIM YAYIN DAGITIM SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.
ESKİŞEHİR YOLU 45. KM. BAŞ KENT ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ 22. CAD D E NO: 6
MALIKÖY /ANKARA
(0312) 640 16 23
Sertifika No: 16031

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.


Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek metin,
gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltılamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI


İSTİKLAL CADDESİ, MEŞELİK SOKAK NO: 2/4 BEYOGLU 34433 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91
Fax. (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr
A.P. Martinich

Hobbes

Çeviren: Akın Terzi

TÜRKiYE $BANKASI
Kültür Yayınları
İÇİNDEKİLER

Önsöz

Tarihler Üzerine Not..... .. . ........................ ... ............... ... XI


Kronoloji .
. .. ...... . . ...... .. . ..... XIII

1 . Bölüm
Malmesbury ve Magdalen Hall, 1 58 8 - 1 60 8 . .. . ... .
......... ........ . .. J

2. Bölüm
Özel Hoca ve Yoldaş, 160 8 - 1 620 . . .. . 23

3 . Bölüm
Katip ve Hümanist, 1 62 1 - 1 629 .. · · · ··· ··· .51

4 . Bölüm
İlk Bilimsel Çalışmalar ve Dinsel Görüşler, 1 6 29-1640 . .. 95
...... ....... . .... ............. . .

5. Bölüm
Hukukun Doğal ve Siyasal Öğeleri, 1 6 40 ............................................. ................... .................... 1 39

6 . Bölüm
Sürgünde Geçen On Yıl, 16 41-16 51 (I) . . ..... . .. ................. ....... ........ 18 5

7. Bölüm
Sürgünde Geçen On Yıl, 1 64 1 - 1 6 51 (il) .. ......... ............ ........... 223

8. Bölüm
Leviathan ve Taahhüt Tartışması, 1 6 51 -1 6 53 . . · · · · ··· 249

9. Bölüm
Tanıtlamalar ve Tartışmalar, 1 6 52- 1 6 59 .... ..... ........................ . ............. .. . 293
10. Bölüm
Kurt Kocayınca, 1660-1669 339

11. Bölüm
Son Yıllar, 1670-1679. 385

Kaynakçaya Dair Bir Deneme ......... 417


Kısaltmalar. 421
Notlar 423
Sözlükçe . 441
Dizin .. . . 447
Önsöz

homas Hobbes üzerine ciddi bir şekilde çalışmaya kişisel ilgim nede­
Tniyle yöneldim. Doktora tezimi tamamladıktan kısa bir süre sonra,
tez j ürimin üyelerinden Isabel Hungerland, Hobbes'un De Corpore'si­
nin [Cisimler Üzerine] ilk bölümünü çevirmek isteyip istemeyeceğimi
sordu. Kendisinin, Hobbes'un anlam ve imlem kuramı hakkında yazdığı
incelemeye ek bir kitap yazmak üzere ilkin başka biri düşünülmüştü.
Bu gerçekleşmeyince, Isabel Latince bilgim ve dil felsefesi alanındaki ça­
lışmalarım nedeniyle bana geldi. Felsefe tarihi konusundaki bilgim ne
kadar geniş olsa da, Hobbes hakkında çok az şey biliyordum. Gelge­
lelim Isabel çeviriyi basacak bir yayınevi bulmuştu ve ben de yardımcı
doçentlerin yayım yapmasına yönelik baskıları öngörebilmiştim, dolayı­
sıyla teklifi kabul ettim. Sonunda çevirim ve hakkındaki yorumlayıcı bir
çalışma, Hungerland ile George Vick'in yazdığı uzun bir girişle beraber
( 1 9 8 1 'de) yayımlandı.
Hobbes'un mantık ve dil felsefesi konusundaki çalışmalarını sıkıcı ve
özellikle de özgünlükten, ikna edicilikten uzak bulduğumdan, Hobbes'la
artık işimin bittiğini düşünüyordum. Birkaç yıl sonra, lisansüstü öğren­
cilerine Hobbes üzerine bir seminer vermeye kibarca mecbur bırakıldım,
çünkü " Hobbes hakkında bir kitap yayımlamış olduğumdan bu konuda
uzman addediliyordum. " Bu beklenti karşısında büyük bir heyecana ka­
pılmamıştım, ama Leviathan'ın büyük bir yapıt olarak görüldüğünü bi­
liyordum ve kitabın büyük bir bölümünü hiç okumamıştım. İşin şaşırtıcı
yanı, kitabı zevkle okudum ve seminer de iyi geçti. Böylelikle Hobbes'u
din felsefesi konusundaki derslerime dahil etmeye ve kendisi hakkın­
da ek seminerler hazırlamaya karar verdim. Hobbes'un felsefesi üzeri-
viii HOBBES

ne yazılmış standart ikincil çalışmaları okumak beni sıkmıştı. Metne ya


da tarihsel bağlama tam uygun düşmüyor gibiydiler. Kitabı okudukça
Hobbes'un düşünceleri karşısında daha da heyecanlanmış ve Hobbes
hakkındaki yorumlarımın standart yorumlardan iyi olduğuna daha çok
kani olmuştum. Nihayetinde bu araştırma, The Two Gods of Leviat­
han: Thomas Hobbes on Religion and P olitics 'in ( 1 992; Leviathan'ın
İki Tanrısı: Thomas Hobbes'un Din ve Siyaset Üzerine Düşünceleri )
yayımlanmasıyla sonuçlandı. Gördüğüm kadarıyla Hobbes siyaset fel­
sefesindeki kuramsal amaçlarına ek olarak, ortodoks Hıristiyanlık öğre­
tisiyle modern bilimi uzlaştırmak ve gerçek Hıristiyanlığın siyasi açıdan
istikrarsızlaştırıcı olmadığını göstermek istemişti. Tasarısı kanımca ister
istemez başarısızlıkla sonuçlanmıştı, ama sanıyorum bunu hiçbir zaman
fark etmedi. Yaşam tarzındaki her şey, Anglikan Kilisesi'nin sadık bir
mensubu olduğuna işaret ediyor yalnızca.
Hobbes üzerinde uzun zamandır sırf kişisel ilgiden dolayı çalışıyor
değilim. Artık neredeyse saf bir entelektüel zevk bu. Onun felsefesi, ha­
yatı ve yaşadığı tarihsel bağlam üzerinde çalıştıkça hayranlığım daha da
arttı.
Hobbes'un esasen felsefecilerin ilgi alanına artık girmemesine mem­
nunum. Hobbes hakkında son zamanlarda yazılan en iyi yapıtlar siyaset
ve bilim tarihçileri ile siyasetbilimciler tarafından kaleme alınmıştır. On­
lardan çok şey öğrendim.
1 994'te bu projeyi üstlenmemi teklif eden Terence Moore'a teşekkür
etmek istiyorum. Parlamento Tarihi Proj esi'nin editörlerinden Dr. And­
rew T hrush, birinci ve ikinci Devonshire kontu hakkındaki biyografile­
rin taslaklarını; Londra'daki Athenaeum Kulübü kütüphanesinin müdür
yardımcısı Kay Walters da Charles Blount'un not defterini okumama
olanak sağladı. Jo Ann Carson, Gregory Dickenson, Margaret Duerk­
son, Matthew Evans, Loyd Gattis III, Kinch Hoekstra, David Johnston,
Cory Juhl, Fred Kronz, Brian Levack, Leslie Martinich, Max Rosenk­
ratz ve George Wright, yazdığım taslakların bir kısmını ya da tümünü,
kitabın tamamlanma sürecinin çeşitli aşamalarında okudular.
Giriş

er düşünsel biyografinin yapısı, kronolojik düzen ile konu düzeni


H arasındaki uzlaşmadan meydana gelir. Ben konuya nazaran kro­
noloj ik düzene öncelik tanımayı tercih ettim. Bunun sonucunda aynı
konu, örneğin Hobbes'un siyaset felsefesi ve bilimsel görüşleri, kimi
zaman birkaç yerde ele alındı. Amacım okurlara zaman duygusu ver­
mekti; kimi zaman felsefeciler, hatta tarihçiler bunu ihmal ediyor gi­
biler. Hobbes'un belli düşünceleri ilk kez ne zaman ve nerede ortaya
attığını ve bunların diğer düşünceleriyle nasıl bir ilişki içinde olduğunu
aktarmaya çalıştım. Dolayısıyla, The Elements of Law, Natura! and
P o litic e [Hukukun Doğal ve Siyasal Öğeleri] ve Hobbes'un Thomas
'

White'ın De Mundo'su [Dünya Üzerine] hakkındaki yorumuna, diğer


yazarlara nazaran çok daha fazla önem verdim. Hobbes'un özgür irade
konusunda John Bramhall ile girdiği tartışmanın ancak 1 650'lerde ya­
yımlanmaya başlamasına rağmen, bunu 1 640'lara ilişkin bölümde ele
almamın sebebi de bu amaçla ilgili. Ayrıca bugünlerde hararetle tartışı­
lan ve Hobbes'un hayatı ile yapıtlarına biraz aşina olan kişilerce bile az
bilinen, yakınlarda ortaya çıkmış materyallere ve konulara, normalde
vereceğimden daha fazla yer verdim. Bunlar arasına, 1 6 1 0'ların sonla­
rında muhtemelen Hobbes tarafından yazılmış belli denemeler, 1 626'da
çıktığı Peak District gezisi, başlıca ilk psikoloj i ve siyaset çalışması olan
*

The Elements of Law ile hayatının ilerleyen dönemlerinde yaptığı İ lya­


da ve Odysseia çevirileri de dahildir. Hobbes'un kırk yaşından önceki
hayatıyla ilgili pek bilgi bulunmadığından, ilk iki bölümde yaşadığı or­
tam üzerinde durulmuştur.

Orta ve Kuzey İngiltere boyunca uzanan, dünyanın en büyük doğal parklarından


biri, günümüzde milli park statüsündedir-ç.n.
x HOBBES

Her ne kadar akademisyenler Hobbes'un hayatının büyük ölçüde


sosyal ve kendisinin de dile getireceği gibi " rahat" olduğunu genellikle
kabul etse de, çoğu insan onun hayatının kısa olmasa da yalnızlık, yok ­
sulluk, nahoşluk ve kabalıkla dolu olduğunu düşünüyor hala. Kitabımın
amaçlarından biri bu yanlış izlenimi düzeltmek. Hobbes'un düşüncele­
rinin çoğuna katılmasam da, insan olarak ve düşünceleriyle muazzam
ölçüde hayranlık uyandırmaya devam ediyor. Umarım okurlarım da bu
hayranlığı paylaşır.
Bu kitap akademik burslarla ortaya çıktı ama akademik bir çalışma
değil, çünkü rakiplerle savaşmak için gereken tüm araç gereçlere sahip
değil. Hobbes'un yapıtları için eksiksiz sayılabilecek notlar koyup uy­
gun ya da önemli yerlerde kullandığım ikincil kaynakları belirttim. Ne
Hobbes'un oto b iyografileri olan "Vira Carmina Expressa " ( seksen dört
yaşındayken, 1672 civarında yazmıştır) ile " Prose Life " tan ( Mensur
Otobiyografi; 1676 civarı n da dikte edil m iştir) ne de John Aubrey'nin
yazdığı biyografiden yaptığım alıntılarda sayfa numarası belirttim. Ar­
şivlerde bulunan mektuplar ile elyazmaları gibi birkaç istisna dışında,
yayımlanmamış kaynaklar için de referans göstermedim. Yeri geldiğin­
de, yakın aralıklarla yapılan alıntılar için tek bir referans gösterdim. Çe­
şitli akademisyenlere olan gönül borcumu Two Gods of L ev iathan ' da ,
A Hobbes Dictionary'de (Hobbes Sözlüğü; Oxford, 1995) ve Thomas
Ho bb es ' ta ( Londra, 1977) belirtmiştim. Kütüphanelerde evvelce yaptı­
ğım çalışmalara ek olarak, bu kitap için Bodleian Kütüphanesi, British
Library, Athenaeum ( Londra ) ve Austin'deki Teksas Üniversitesi'nde
bulunan Humanities Research Center'da da ayrıca araştırmalar yaptım.
Tarihler Üzerine Not

n yedinci yü z yıl d a İngiltere'de, daha sahih olan miladi takvim yeri­


O ne Jül ye n takvimi kullanılıyordu, çünkü zamanın Katoliklere göre
ö l çülm esi istenmiyordu. Jülyen takv i m i miladi takvimden on gün geri­
deydi . Miladi takvim Kıta Avrupası'ndaki çoğu ülkede zaten kullanıl­
maktaydı. Dolayısıyla İngiltere'deki 10 Ar a lı k , Fransa'da 20 Ar alı k ' a
tekabül etmekteydi. Jülyen takvimine göre verilen tarihe "eski usul " de­
n iy o r, buna karşılık miladi takv ime göre verilene " ye n i usul" deniyor d u .
Britanya Adaları'nda meydana gelmiş olaylar için eski usul tarihleri kul­
lanmak adet olmuştur. Önemli ölçüde Kıta Avrupası'nda geçmiş olayla­
rın tarihleri şu şekilde verilecektir: 1 0/20 Aralık.
Bir zorluk daha var. İngiltere'de yeni yılın 25 Ma rt ' ta başladığı kabul
ediliyordu. Bu tarihin seçilmesi hem ilkbahar ekinoksuyla hem de Mer­
yem Ana'nın İsa'ya hamile kaldığı güne karşıl ı k gelen efsanevi tarih ol­
masıyla ilişkiliydi. (Noel tam olarak dokuz ay sonraya rastlar. ) Bir olayın
m eyd ana geldiği yılı, günümüzde de yapıldığı gibi, 1 Ocak'ta başlamış
gibi sunmak tarihçiler arasında teamül olmuştur. Hangi tar i h sisteminin
kullanıldığını açık seçik ortaya koymak şu iki örnekte kafa kar ı şıklı­
ğını giderecektir: Bazı kitaplarda Hobbes'un Magdalen Hal l ' dan 1 6 07
Şub at'ında mezun olduğu yazıl ıdır. Teamülümüz uyarınca, doğru tarih
1 60 8 Ş uba t ' ıd ır. Ayrıca on yedinci yüzyıl kaynaklarına göre, I. Charles
30 Ocak 1648 tarihinde idam ed i l miştir. Halbuki bizim uyduğumuz tea­
mül uyarınca, bu olay 30 Ocak 1 649 t arihinde meydana gel m işt ir.
Kronoloji

1588: Hobbes'un doğumu; İspanyol Armadası'nın yenilmesi


1 60 3 : 1. Elizabeth'in ölümü; 1. James'in tahta geçişi
1 60 8 : Hobbes'un Oxford, Magdalen Hall'dan mezun oluşu
16 14: William Cavendish ile Kıta Avrupası'ndaki ilk gezi
1 6 1 8: Otuz Yıl Savaşları'nın başlaması
1 625 : 1. James'in ölümü; 1. Charles'ın tahta geçişi
1 626: İkinci Devonshire kontu William Cavendish'in ölümü
1628: Üçüncü Devonshire kontu William Cavendish'in ölümü
1 62 9 : Thucydides'den Peloponnessos Savaşları çevirisinin
yayımlanması; Gervase Clifton ile Kıta
Avrupası'ndaki ikinci gezi; 1 630'da geri dönüş
1 637: Briefe of the Art of Rhetoric'in [Retorik Sanatının Özeti]
yayımlanması
1 640: Elements of Law, Natura/ and P olitic 'in [Hukukun
Doğal ve Siyasal Öğeleri] ilkbaharın sonlarında
piyasaya çıkması; Hobbes'un Aralık ayı civarında
İngiltere'den ayrılması
1 64 1 : Descartes'ın Meditasyonlar'ına karşı, İtirazlar'ın
( Objections) üç grup halinde kaleme alınması
1 642: De Cive'nin [Yurttaşlık Üzerine] yayımlanması;
ikinci baskı 1 64 7
1 645: John Bramhall ile özgür irade ve determinizm hakkında
tartışma
1 647: Ciddi şekilde hastalanması; John Cosin'in yardım etmesi
1649: 1. Charles'ın idam edilmesi
1 65 1 : Mayıs ayı civarında Leviathan'ın yayımlanması
1 652: Ocak sonu ya da Şubat başında sürgünden dönüşü
XİV HOBBES

1 65 5 : De Corpore 'nin [Cisimler Üzerine] yayımlanması


1 656 : De Corpore'nin, Elements of Philosophy, the First
Section [Felsefenin Temel Öğeleri, Birinci Bölüm] adıyla
ve Six Lessons to the Professors of the Mathematicks . . .
of the University of Oxford ekiyle beraber İngilizce
çevirisinin yayımlanması
1 65 8 : De Homine' n i n [İnsanlar Üzerine] yayımlanması
1 660: İngiltere'de Restorasyon dönemi
1 666-6 8 : Çeşitli yazılar: Behemoth ( 1 6 79 'da yayımlandı) ,
A Dialogue between a Philosopher and a Student of the
Common Laws of England [İngiltere'nin Örfi Hukuku
Üzerine Filozof ve Öğrencisi Arasında Bir Diyalog]
( 1 6 8 1 'de yayımlandı )
1 667: Clarendon'un düşüşü; Cabal'ın yükselişi
1 6 68: Opera Philosophica'nm [Felsefi Çalışmalar], içinde
Leviathan'm Latince versiyonuyla birlikte
Amsterdam'da yayımlanması
1 6 78: " Papacı Komplo "
1 6 79: İlk İhraç Parlamentosu; 4 Aralık'ta Hobbes'un ölümü
1. Bölüm

Malmesbury ve Magdalen Hall


1588-1608

urtarıcımız, insan suretindeki :anrı, bin beş yüz seksen sekiz yıl önce doğdu .
K Meşhur düşman donanması ispanya limanları nda bekliyordu, çok yakı nda
bizim sularımızda yok olup gidecekti. İlkbahar başlarıydı . Nisan ayının beşinci günü­
ne girilmişti. İ şte o gün ben, kurtçuk, Malmesbury'de dünyaya geldim. Bir papaz olan
babam vaftiz etti beni ve onun ismini aldım. ("Vita Carmine Expressa")

Anne

İspanyol Armadası denize açılmadan aylar önce İngiltere'yi korku


sarmıştı. Armada'nın yolda olduğu söylentileri ta 1 5 8 7 Aralık'ından beri
dolaşıyordu ortalıkta . ilkbahar yaklaştıkça Hobbes'un hamile annesi
daha da endişelenmeye başlamıştı . Pek çok kişi İspanyolların Deccal'in
ta kendisi ya da vekili olduğunu düşünüyordu. Herkes biliyordu ki ahir
zamanlar savaşlarla ve savaş söylentileriyle dolu olacaktı.
Bir asırdan fazla bir süredir, irfan sahibi insanlar 1 5 8 8 'in " dönüm
noktası " olacağı yolunda kehanette bulunmuştu. Martin Luther'in teolo­
gu Philip Melanchthon 1 5 1 8'i nihai çağın başlangıcı olarak belirlemişti.
Bu çağ yetmiş yıl sonra bitecekti ve bu süre de varsayımlara göre Ba­
bil Sürgünü'nün süresiyle aynıydı. 1 5 8 8 'in dünya tarihinde korkunç bir
yıl olacağını gösteren hesaplamalar, Vahiy Kitabı ve Daniel Kitabı'ndan
[açıklamalar için bkz. Sözlükçe] alınan sayılara dayalıydı ve İşaya'daki bir
bölümle de doğrulanmıştı. Kehanetlerden bazısı Francis Bacon tarafından
" Of Prophesies " [Kehanetlere Dair] adlı denemesinde kaleme alınmıştı.
Ya 1 5 8 8 dünyanın sonunun başlangıcıysa ne olacaktı ? Vahiy Kitabı'nda,
çocuklu kadınların bilhassa korkunç şekilde ıstırap çekeceği söyleniyordu.
Hobbes'un annesi, Armada'nın Mayıs'a dek İspanya' dan ayrılamayacağı­
nı, rüzgarın donanmayı rotadan çıkaracağını, bir başka teşebbüse ihtiyaç
2 HOBBES

duyulacağını, Armada'nın Temmuz'a dek İngiltere'ye ulaşamayacağını ve


hem hava koşulları hem de İngiliz donanması tarafından dillere destan
bir yenilgiye uğratılacağını bilemezdi ki.1 Edinebildiği bilgiler ve bir isti­
lanın muhtemel katastrofik sonuçları göz önüne alındığında, korkmakta
son derece haklıydı. Hobbes'un aktardığına göre, annesinin erken doğum
yapmasına ve kendisinin 5 Nisan 1 5 8 8 Cuma günü sabah saat dört ile beş
arasında, Malmesbury, Wiltshire'ın hemen dışındaki Westport köyünde
doğmasına neden olan, her halükarda işte bu korkuydu.
Travmatik doğumu hayatının geri kalanında Hobbes'u etkilemiş­
ti. Doğduğundaki koşulların "kendi ülkesinin düşmanlarına duyduğu
nefreti " açıkladığını düşünüyordu. Seksen dört yıl sonra kaleme aldığı
manzum otobiyografide şunları yazmıştı : " Zira ulusun sonunun donan­
mayla beraber yaklaştığı yolundaki söylenti şehirden şehre her tarafa
yayıldı . Tam o noktada annem öyle bir korkuya kapıldı ki ikiz doğurdu,
beni ve benimle birlikte korkuyu . "
Hobbes annesinin ikinci çocuğuydu. Hobbes'un ilk biyografi yazarı
olan John Aubrey, annenin Wiltshire'daki Brokenborough'da yaşayan
Middleton adındaki, küçük arazi sahibi bir aileden geldiğini söylemişti;
ne var ki böyle bir aileye dair hiçbir kayıt yoktur. Anne hakkında bundan
başka hemen hiçbir şey bilmiyoruz, ama bazı tahminler vardır. Arnold
Rogow, Malmesbury'den çok da uzak olmayan, Salisbury'deki St. Mar­
tin bölgesinde, 3 Mayıs 1578 'de Thomas Hobbes adında birinin Alice
Courtnell adında biriyle evlendiğini belirtmiş ve bu çiftin Hobbes'un
anne babası olabileceğini ortaya atmıştır. Eğer " Alice" Hobbes'un anne­
sinin adı değilse, o zaman " Anne " olabilir, zira Hobbes'un kızkardeşinin
adıydı bu. Çocuklarına bakmak dışında , annenin başlıca görevi, içinde
bir kiler ile ikinci katta iki odası bulunan kagir bir yapı olan aile evini
çekip çevirmekti. Aubrey, evi " kiliseyi sağınıza alıp Tedbury'ye doğru
giderken sol tarafta kalan en uçtaki ev" diye tarif etmişti . Bu ev en az iki
kuşak daha ailenin elinde kalmıştı . Artık ayakta değildir.

Baba

Hobbes babasının adını almış ve onun tarafından vaftiz edilmişti .


Baba Thomas Hobbes biraz okuma yazması olan bir din adamıydı. Ki-
Malmesbury ve Magdalen Hali 1 588- 1 6 08 3

tabı Mukaddes ve Pazar vaazları dışında bir şey okuyamıyordu. Aub­


rey onu Elizabeth dönemindeki kilisenin cahil " Sir Johnlar " ından biri
diye adlandırmaktadır. Hayatının ileriki dönemlerinde Hobbes, kendi
vaazlarını veren asi din adamlarıyla önceden belirlenmiş vaazları veren
itaatkar din adamlarını karşılaştırmıştı. Hobbes itaatkar din adamlarına
" budala köpekler" dendiğinden bahsederken, aklından kendi babasını
geçirdiği ve onlarla insafsızca alay edildiğini düşündüğü yönünde bir
izlenime kapılıyor insan.
Baba Hobbes 1587 Nisan'ında, tahminen kırk yaş gibi nispeten ileri
bir yaşta, Oxford'daki Brasenose College'a kaydolmuştu. (Bu tarihin
doğruluğu konusunda bazı şüpheler var, zira 1589'da ba banın yaşının
otuz iki olduğunu belirten bir belge de bulunuyor.) Çoluk çocuk sahibi
olgun bir adamın üniversiteye girmesi şüpheli görünebilir, ama bunun
iki muhtemel açıklaması var. Bunlardan biri, bağlı olduğu piskoposun,
rahip sınıfının niteliğini artırmak için Elizabeth döneminde girişilen ça­
balar doğrultusunda onu üniversiteye göndermiş olmasıdır. Diğeri ise,
kendisinin büyük ihtimalle öğrenci olmayıp, kolej tarafından istihdam
edilen, imtiyazlı diye bilinen kişilerden olmasıdır. Müstahdemler bile
imtiyazlı kişiler kategorisine girmekteydi. Oxford şehrinde bu kategori
sevilmiyordu, çünkü imtiyazlı herkes şehrin yargı alanının dışındaydı ve
vatandaşların aksine, yaptıkları düzenbazlıklar da cezasız kalabiliyordu .
Kolejler, şehirdeki kötü davranışları cezalandırmaya ancak dolaylı bir
ilgi duyuyordu.
Baba Thomas'ın zaten bir oğlu vardı, dolayısıyla da muhtemelen
evliydi. Karısının onunla beraber Oxford'da ya da Malmesbury civar­
larında bulunup bulunmadığı ucu açık bir sorudur. Muhtemelen 1 5 8 7
Ağustos'unda hamile kaldığına göre, baba Thomas'ın Brasenose'da kal­
ma süresi çok da uzun olamazdı . Hiçbir zaman diploma alamamıştı.
Neredeyse kesin olan şu ki ertesi ilkbaharda oğlunun doğumu için eve
dönmüştü.
Aubrey'ye göre, babanın bulunduğu mevkilerden biri de Westport
bölgesi papazlığıydı. Burada kendisine yılda altmış ila seksen pound
ödeniyordu. Günümüzde tarihçiler bundan şüphe etmektedir. Baba,
Wiltshire Kayıt Bürosu'nda, civardaki Brokenborough köyünün papazı
olarak kayıtlıdır. Baba Thomas'ın ast düzeydeki din adamlarından oldu­
ğunu öne süren Rogow ise yıllık maaşının yaklaşık on pound olduğunu
HOBBES
4

hesaplamıştır. Buna karşılık Hobbes'un soylu Cavendish ailesinin bir


çalışanı olarak gelecekteki maaşı yıllık seksen pound olacak, efendisinin
verdiği hediyeler ve kitaplarından gelen telif ücretleri gibi diğer gelirler
de buna eklenecekti.
Hobbes'un babası hakkında günümüze ulaşan hikayeler onun so­
rumsuz ve nahoş bir insan olduğuna işaret ediyor. Aubrey " asabi " di­
yor onun için. İki olayda, gerekli sayıda vaaz vermediği için Brokenbo­
rough köyündeki cemaati ondan şikayetçi olmuştu. Bu sorun babanın
Westport'ta ikamet etmesinden kaynaklanıyordu kısmen. Westport ile
Brokenborough arasındaki köprü Avon nehrinin taşmasıyla sık sık su­
lar altında kalıyordu. Cemaati onun da, önceki papazlar gibi kasaba­
da ikamet etmesini istemiş, ama kabul ettirememişti . Bir başka rivayete
göre ise baba, bir ayin sırasında uyuyakalmış ve söylenenlere bakılırsa
"Koz sinek " diye mırıldanmıştı.
Ayrıca babaya leke süren hikayeler de var. Westport'tan bir din ada­
mı babayı kilise kapısında öfkelendirmiş, " bu yüzden de Hobbes ona
vurmuş ve bu sebeple kaçmak zorunda kalmış . . . Londra'nın dışında
kimsesiz bir halde ölmüş " idi. Bu hikayenin dahası da var. Olay 1 603
Ekim'inde başka bir din adamının baba Hobbes'a hakaret davası aç­
masıyla başlamıştı. Kendisinin Richard Jeane için " düzenbaz, katıksız
düzenbaz, sarhoş düzenbaz, ağabeyi papaz Bay Andrewes'ı öldürecek
kadar düzenbaz " dediği iddia edilmişti. Mahkeme Jeane'ı haklı bulmuş
ve baba Thomas'ı kamu hizmetine mahkum etmişti. Belirlenen günde
kendini takdim etmeyip, aktarılanlara göre " asice davranmıştı. "2 Tek­
rar mahkemeye giden Jeane, baba Thomas'ın " asi olduğu ve . . . bu se­
beple de aforoz edilmesi" yolunda karar verilmesini sağlamıştı. Baba
Thomas bu kadarıyla yetinmeyecekti. 1 604 Şubat'ında Jeane ile bir ki­
lise avlusunda karşılaşmış ve aforozu teşvik etmekle suçlamıştı. Jeanne
bunu yalanlamış ve yürüyerek uzaklaşmıştı. Baba Thomas ise Jeane'ın
arkasından gidip küfür etmiş, sonra da " kulağının altına ya da başı­
na doğru yumruk atıp şapkasına vurmuş ve sırtından pelerinini düşür­
müştü; Bay Hobbes adındaki kişi Bay Jeane adındaki kişinin etrafında
dolanıp bu kişiye vurmaktan vazgeçene dek Bay Jeane bütün bunlara
maruz kalmış, sonraysa kendini korumak adına Thomas Hobbes adın­
daki kişiye vurup üstünden atarak yere savurmuştu. "3 Bunun akabinde
baba Thomas, yukarıda bahsedildiği üzere, bölgeyi terk edip Londra
Malmesbury ve Magdalen Hall 1 588-1 608 5

dolaylarına gitmişti . Hobbes'un akademik çalışmalara başlamış olduğu


Oxford, baba Thomas'ın Malmesbury'den Londra'ya giderken izlediği
yoldan çok uzağa düşmediğinden oğlunu ziyaret etmiş olabilirdi. Gel­
gelelim bu zahmete girip girmediğini hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Baba
tarihten silinip gitmişti .
Bu talihsiz olay Hobbes evden ayrıldıktan sonra meydana geldiği
için, babasının verdiği en büyük utançtan kurtulmuş olabilirdi. Ne var
ki 1603 'te bir delikanlı olarak gene de yerin dibine batmıştı muhteme­
len. Baba Thomas'ın davranışları mazur görülemese de, bunlar o dönem
için alışılmadık şeyler değildi. 1 604 yılında kilise kanunları rahiplerin
taverna ve meyhanelere gitmesini yasaklıyor ve kendilerini " içkiye ver­
memeleri ya da hır gür çıkarmamaları, zar atma, iskambil, tavla ya da
diğer yasadışı oyunlarla gece gündüz zamanlarını boşa harcamamala­
rı" üzerinde duruyordu . Din adamlarının davranışlarıyla ilgili olarak
gerçekten bir sorun olduğu ortadaydı. 1 5 8 6'da Essex'te yapılan püriten
" Papaz Anketi " nin sonucunda 3 3 5 rahipten 1 73'ünün " cahil ve vaaz
vermeyen papazlar" dan meydana geldiği, büyük bir kısmının da "utanç
verici bir yaşam " sürdüğü ortaya çıkmıştı. Kabahatlilerden birkaçı " ku­
marbaz, meyhane müptelası, ayyaş, saçma sapan vaazlar veren, zar atıp
iskambil oynayan ve nefsine düşkün " idi . Papazlardan birinin de " hiz­
metçisinden çocuğu olmuştu ve başkalarıyla gönül eğlendirdiğinden de
büyük ölçüde şüpheleniliyordu. " 4

Ağabey ile Kız Kardeş

Hobbes'un Edmund adında bir ağabeyi ile Anne adında bir kız kar­
deşi vardı. Hobbes on sekiz yaşındayken ölmüş bir amcanın adını alan
Edmund, diğer amcası Francis gibi, büyüdüğünde eldivenci olmuştu.
Edmund, Malmesbury civarından hiç ayrılmamıştı muhtemelen. Çok iyi
bir eğit im görmemiş olsa da, yaşlılı ğında bile Yunancayı biraz anlayabi­
liyordu. Boyu neredeyse bir seksen olan Hobbes kadar uzun sayılmaz­
dı. Edmund seksenine yaklaşırken, anlatılanlara bakılırsa baba Thomas
seksen üç, Hobbes da doksan bir yaşında öldüğüne göre, güçlü kuvvetli
bir soydan geliyorlar olsa gerekti; gerçi Hobbes hastalıklı bir çocukluk
geçirmişti.
6 HOBBES

Edmund'un üç çocuğu olmuştu. Bunlardan biri erkekti. Adı Francis'i


amcasından almıştı muhtemelen . Babası ile Hobbes'un müşterek cö­
mertliği sayesinde kendisine yıllık toplam yaklaşık seksen poundluk bir
gelir kalmıştı . Karısına kötü davranan bir alkolikti.
Hobbes'un kız kardeşi Anne hakkında ise, annesi gibi çok az şey bi­
liniyor. Thomas Lawrence ile evlenip yedi çocuğu olmuştu ve kendisine
babasının evi miras kalmıştı. Anne'in iki çocuğu Mary (Tireli) ile Elea­
nor ( Harding), Hobbes'un mirasından pay almıştı. Bildiğimiz kadarıy­
la Hobbes'un hayatında kadınlar büyük rol oynamasa da, vasiyetinde
önemli bir yer tutar. İki yeğeninin yanı sıra, kendisine emanet edilen
yetim bir kıza iki yüz pound, Mary Dell adında birine de on pound
bırakmıştı.

Francis Amca

Baba Thomas ailesini terk ettikten sonra, Hobbes'a amcası Francis


destek olmuştu. Kendisi Malmesbury' de ilçe vekili ve kasaba başyargıcı
olarak hizmet etmişti . Francis Amca, Magdalen Hall'da Hobbes'a des­
tek olmasının yanı sıra, Gaston'da yıllık on altı poundluk gelir getiren
bir mera bırakmıştı . Francis Amca başarılı bir eldivenciydi. Bu bölge
deri ürünleriyle meşhurdu. Stratford, Malmesbury'den uzağa düşmü­
yordu ve William Shakespeare de bir eldivencinin oğluydu.

Malmesbury ve Westport

Hobbes'un memleketi addettiği yer olan Malmesbury, İngiltere'nin


güney batısında Cotswolds'ta yer alır. Burası on yedinci yüzyılda yak­
laşık bin kişinin yaşadığı orta büyüklükte bir şehirdi. Avon nehrinin iki
kolu Malmesbury'yi neredeyse tamamen çevreler. Günümüzde Ingleburn
diye bilinen bir kol kuzey tarafında, Avon nehri diye bilinen öbürü ise
güney tarafındadır. Bu kollar şehrin doğusunda kavuşur. Hobbes şehrin
dışında Westport köyünde yaşamaktaydı. Buraya Malmesbury'nin batı
kapısında başladığı için Westport* adı verilmişti. Malmesbury'den baş-

*
Westport İngilizce'de "Batı Kapısı" anlamına gelir-ç.n .
Malmesbury ve Magdalen Hali 1 588- 1 6 08 7

layan bir yol Westport'tan geçerek Gloucester'a, bir diğeri de Bristol'a


kadar gidiyordu. Hobbes'un babasının papazlık yaptığı Brokenborough
yaklaşık iki kilometre batıya, Aubrey'ye göre, babanın başka bir rahip­
lik mevkisinde bulunduğu Charlton ise yaklaşık iki kilometre kuzeydo­
ğuya düşüyordu. 5 Aziz Meryem'e adanmış Westport kilisesi, şehrin bü­
yüklüğü göz önüne alındığında etkileyiciydi; çan kulesi Malmesbury'de­
kinden daha uzundu muhtemelen. Parlamento ordusu İngiliz İç Savaşı
sırasında kralcılar tarafından kale olarak kullanılmasını engellemek için
bu kiliseyi yıkmıştı. Nihayetinde bunun yerine yapılan kilisenin " ahır
gibi" olduğu söylenmişti, ama Hobbes bu kiliseyi hiçbir zaman görmedi,
çünkü memleketini en son 1 6 34'te ziyaret etmişti.
Hobbes manzum otobiyografisinde, Malmesbury'den övgüyle bah­
seder. Dik bir yamaçta bulunan Malmesbury, kökenleri bir manastırın
kurulduğu yedinci yüzyıl ortalarına dek uzanan çok eski bir şehirdi. Do­
kuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise yerli bir ticaret merkezi olmuştu . İlçe
[borough] imtiyazına sahipti ve Avam Kamarası'na iki temsilci gönde­
riyordu. Kral Aethelstan'ın ( onuncu yüzyıl ) kemikleri burada gömülüy­
dü. Aynca Hobbes, ilk Latin okulunu kuran, Malmesbury Manastırı'nın
keşişlerinden Aziz Aldheim'dan da (yedinci yüzyıl sonu, sekizinci yüz­
yıl başı) bahsediyordu . Ne yazık ki Hobbes manastırda yaşayan fel­
sefeci John Scotus Erigena'nın öğrencileri tarafından kalemle öldü­
rülmesi hikayesini borçlu olduğumuz ortaçağ tarihçisi Malmesbury'li
William' dan bahsetmemektedir. Malmesbury on altıncı yüzyılın orta­
larına dek önemli bir yün imalat merkeziydi. Ekonomik durumu yün
endüstrisiyle birlikte kötüleşmişti. 1 66 3 'te Hobbes, Malmesbury'ye pa­
rasız bir okul bahşetmesi için kralı ikna etmeye çalışmış ve Aubrey'nin

Wiltshire'a yaptığı pek çok ziyaretten en azından birinde uygun bir yer
aramasını sağlamıştı. Nihayetinde bu müstakbel okul için kaynak bulu­
namamıştı, fikir de unutulup gitmişti.
Hobbes ilkgençliğinde epey oyunbaz olsa da zaman zaman melanko­
liye kapılıyordu. Gülümsediğinde gözleri yüzünde minik yarıklar hali­
ne geliyordu; öfkelendiğinde ise " kestaneler" kadar kocaman kocaman
açılıyordu. Siyah saçları yüzünden kendisine " Karga " lakabı takılmıştı.
Hayatının ilerleyen dönemlerinde Hobbes erkek tipi saç dökülmesinden
muzdarip olmuş, geri kalan beyazlaşmış saçlarını ise yaka hizasına ka­
dar uzatmıştı .
8 HOBBES

Robert Latimer

Hobbes Westport'ta dört yaşında okula başlamış ve sekiz yaşına


kadar kalmıştı. Okumayı ve basit aritmetik işlemler yapmayı öğrenen
Hobbes, Malmesbury'de " kasabanın papazı Bay Evans " ile birlikte
okula gitmişti. Ama Hobbes'un hayatı üzerinde eğitim açısından bü­
yük etkiler bırakan kişi Robert Latimer'di. " Has Yunan " diye nitelenen
Latimer'in Westport'ta bir okulu vardı. 6 Latimer 1 5 9 1 'de Magdalen
Hall'dan (burası yaklaşık on yıl sonra Hobbes'un bizzat lisans eğitimi
gördüğü yerdir) lisans derecesiyle mezun olmuş, 1595 Temmuz' unda
Magdalen College'dan yüksek lisans derecesini almıştı. 1 59 6 yılı civa­
rında Latimer'in derslerine girmişti Hobbes. Aubrey'ye göre Latimer o
sıralarda on dokuz yirmi yaşlarındaydı. Ama yüksek lisans derecesini
1 59l'de aldığı için, yirmi dört yaşında olması akla daha yatkındır.
Sonraları Latimer, Malmesbury'nin papazlarından biri olmuş, bu­
nun ardından da Leigh-de-la-mere (Leigh Delamere) köyünde papazlık
yapmıştı. Latimer, Hobbes'tan hoşlanmıştı ve bu duygu karşılıklı olsa
gerekti, zira yıllar sonra Hobbes yolunu değiştirip biraz uzaktaki bir
köyde eski hocasını bulmuştu. Hobbes'un Latimer'den aldığı ders yak­
laşık gece dokuza kadar sürüyordu. O xford'a gitmeden kısa bir süre
önce Hobbes, Latimer'e Euripides'in Medea oyunundan Latin hece öl­
çüsüyle yaptığı bir çeviriyi sunmuştu. Görünen o ki bu oyun Hobbes'u
derinden etkilemişti. Hayatının sonraki dönemlerinde, ilk gençliğindeki
bu çalışmaların bir kopyasını saklamadığı için pişman olmuştu . Hob­
bes yazılarında, Medea'ya dört kere, yani Homeros'unkiler haricindeki
herhangi bir edebi esere yaptığından daha fazla gönderme yapmıştı.
Bunlardan birini, mevcut hükümeti değiştirerek daha iyi bir hükümet
yaratmaya yönelik gerçekdışı beklentilere karşı uyarmak amacıyla
Leviathan'da yapmıştı: "Devleti ıslah edeceğim diye itaatsizliğe baş­
vuranlar görecektir ki bunu yapmakla devleti yok edeceklerdir; tıpkı
masalda Pelias'ın aptal kızlarının, ihtiyarlıktan artık mecali kalmamış
babalarını gençleştirmek arzusuyla, Medea'ya akıl danışarak, babaları­
nı parçalayıp tuhaf otlarla beraber kaynatması, ama onu genç bir adam
haline getirememesi gibi." 7
Akademisyenler Latimer'e çok şey borçlu, çünkü Aubrey, Hobbes ile
onun aracılığıyla tanışmıştı. Aubrey saygın bir antikacı olmuş, Stuart
Malmesbury ve Magdalen Hall 1 588-1608 9

hanedanından* pek çok kişinin biyografisini ve Oxford şehrinin tarihi­


ni yazmıştı. Aktardığı anekdotların ve fiziksel tasvirlerin zenginliğinden
dolayı, arada bir yaptığı olgusal hataları kolayca mazur görüyor insan.
Aubrey, Hobbes'un ilk ve hiç şüphe yok ki en canlı biyografisini kaleme
almıştı. Eğer Aubrey olmasaydı, Hobbes tarihte ya az çok hayalet gibi
ya da en iyi ihtimalle bir deri bir kemik halde tezahür ederdi. Aubrey
sekiz yaşında olduğu, 1 634 yılının Temmuz ya da Ağustos aylarını şöyle
hatırlıyordu :

Hobbes memleketine arkadaşlarını ziyaret etmek için gelmiş, başkalarının yanı


sıra Leigh Delamere'de eski okul müdürü Bay Latimer'i de görmeye gelmişti; o za­
manlar ben kilise okulunda gencecik bir öğrenciydim ... İ şte ilk kez burada bu kıymet­
li insanı görme şerefine nail oldum; kendisi de benim farkıma varıp memnun olmuş,
ertesi gün akrabalarımı ziyaret etmişti. Düzgün, canlı bir insandı ve çok şık giyiniyor­
du; saçları o zamanlar epey siyahtı. Malmesbury ve civarında bir iki hafta kalmıştı .

Görünen o ki Hobbes kendini çok beğeniyor, şair ve hikayec i Ben


Jonson'ın*" adım anmıyordu. Hobbes sekiz y a ş ı nd aki Aubrey' de kendini
görmüştü mu hte me len . Ayrıca Hob bes'un o yaz Latimer'i ziyarete gel­
mesi büyük bir şanstı, çünkü hocası o yılın sonlarında ölmüştü .

Oxford

Hobbes eğitimine Oxford'daki Magdalen Hall'da devam etmeye ka­


rar vermişti. Buraya muhtemelen 1 602'de, ama yüksek ihtimalle 1 603'te
gitm işt i . Kayıt evrakı günümüze ulaşmış olsa hiçbir sorun olmazdı, ama
ula şma d ı ğında n tahmin yürütmek zorundayız. Kesin yıl için kanıtlar çe­
lişkilidir. 1 603 olduğu yolundaki argüman şöyle: 1608 Şubat'ında mezun
olduğu kesin bir bilgidir. Hobbes, mensur otobiyografisinde Oxford'da
beş yıl kaldığını söylemektedir. 1608 'den beş çıkardığımızda 1 603 kalır.
Bu da Aubrey'nin verdiği tarihtir ki muhtemelen kendisi de bu tarihe şu

*
14. yüzyıl sonlarından 1 8 . yüzyıl başlarına kadar önce İskoçya'yı, 1603'ten sonra
da İngi l tere ve bağlı krallıkları yönetmiş olan hanedan-ç.n.
1 5 72-1637 yılları arasında yaşamış ünlü İngiliz şair, oyun yazarı ve a k tör. Yazdığı
kimi oyunlar Shakespeare'in tiyatrosunda oynandı-ç.n.
IO HOBBES

anda bizim yaptığımız gibi çıkarma yoluyla ulaşmıştır. Aubrey'nin ka­


yıt yılı hakkında ilk elden b i lgi ye sah ip o lm a dığı nı bi liyo r uz , çünkü el
yazmasında yıl konusunu Anthony Wood'a sormasını hatırlatan bir der­
kenar bulunmaktadır. Bununla beraber 1603 'ün Hobbes'un kayıt yap­
tırdığı yıl olduğundan şüphelenmek için de sebep var, çünkü o tarihte
on beş yaşındaydı ki bu da kendisinin her iki otobiyografisinde sö y ledi ğ i
şeyle uyuşmuyor: Üniversiteye on dört yaşında girmesi. (Otobiyografile­
rin kimi çevirisinde muğlak bir paragraf, Hobbes'un "on dördüncü yılın­
da " , yani on üç ya şında kaydolduğu ş ek linde çev r ilm i ştir; ama ben La­
tince metne dair doğru yorumun on dört olduğunu düşünüyorum. ) On
dört yaş başka gerekçelerle de akla daha yatkın. Öğrencilerin Magdalen
Hall'a ortalama giriş yaşı on altı yaş üstüydü. 1 601 ile 1 603 arasında ka­
yıtları bulunan öğrencilerden yalnızca üçü on dört gibi genç bir yaştaydı .
Çoğu on altı ila on sekiz yaşında, tek bir öğrenci de yirmi bir yaşındaydı.
Hobbes sınıf arkadaşlarının çoğundan genç olsa da, yeterince hazır­
lı k lıy dı . Eğitimi dört ya ş ın da başlamıştı ve Oxford'a gitmeden önc e altı
yıl boyunca Latince ve Yunanca öğrenmişti. Ayrıca erken gelişme gös­
termişti.
Oxford'a 1 602' de gidip, orada beş yıl kalarak 1 608'de mezun oldu­
ğundan hareket edildiğinde açıklanamayan eksik bir y ı l çıkıyor ortaya.
Akla yatkın bir açıklama vebanın mezuniyet şartlarını etkilemesiyle il­
gili. Öğrenciler, bir dizi kamusal ve törensel akademik uygulama ger­
çekle şt i re n e dek lisans derecesi şartlarını ta ma m en haiz olamıyordu. Bu
uygulamalardan en önemlisi de adayın iki lisans mezunu ile münazaraya
sokulduğu "determinasyon " [mezuniyet yeterliliği tespit münazarası-ç.]
idi. ( Göreceğimiz üzere konu başlıkları çok çeşitliydi. ) Determinasyonlar
yalnızca Perhiz* sırasında yapılıyordu. Bir salgın patlak v e r di ği nd e , üni­
versite kamusal akademik uygulamaları sık sık iptal etmesine rağmen,
bunları yerine getirme şartlarını otomatik olarak tecil etmiyordu. Bu
i pta l ler i n ertesi yıl mezuniyet münazarasına girecek öğrencilerin sayısın­
da yığılmaya sebep olduğu ortadaydı. Kimi öğrenciler etkili bir dilekçe
aracılığıyla bu şartlardan tümüyle muaf tutuluyor, kimisi de bunları özel
olarak yerine getirmek üzere izin alabiliyordu. Bununla beraber muafi­
yetler genellikle din adamlarına ve soyluların oğu l la r ı n a uygulanıyordu.

Hıristiyanların Paskalyadan önceki kırk günlük perhizine verilen ad-ç.n.


Malmesbury ve Magdalen Hali 1 588-1608 II

Hobbes bunlardan ikisi de değildi . Çoğu durumda öğrencilerin şartları


yerine getirmek için ertesi y ı lı beklemekten başka çaresi kalmıyordu .
Hobbes'un başına da pekala bu gelmiş olabilirdi. Eğer böyle olduysa,
derslerini 1 607' de tamamlamış, salgın sebebiyle o yıl mezuniyet müna­
zarasına girme fırsatını yakalayamamış, ertesi yıl girmişti. Aslında hem
1 606' da hem 1 607' de salgın olmuştu. Salgınlar Oxford' da nispeten sık
ortaya çıkıyordu. Sağlık koşulları çok kötüydü; sokaklar dışkı yığınla­
rıyla doluydu; yiyecekler sık sık bozuluyordu ve su kirliydi. Ürkek ve
hastalıklı olan Hobbes ölüm tehlikesiyle karşılaşmak yerine, vebanın
üniversite uygulamalarına mani olabileceğini sezer sezmez Westport'a
dönmeyi tercih etmiş olabilir pekala. Bunun spekülasyon olduğu kabul
aşikar, ama Hobbes'un Oxford'a nasıl on dört yaşında gelmiş olabile­
ceğini, kendisinin de belirttiği gibi beş yıl kalıp 1 608 Şubat'ında mezun
olabileceğini düzgünce açıklıyor gibi görünüyor.
Hobbes'un Oxford'a ne zaman gittiğiyle ilgili olarak çok az şey bil­
diğimizi kabul edersek, buraya Nisan başlarında varmış olması akla
yatkındır. Dört dönem vardı: genellikle Ekim'de başlayan Michaelmas
dönemi; Ocak'ta başlayan Hilary dönemi; Paskalya yortusundan hemen
sonra başlayan Paskalya dönemi; Mayıs ya da Haziran' da başlayan Tri­
nity dönemi. Başlangıç tarihleri, salgınlara ve Paskalya'nın rastladığı
güne bağlı olarak yıldan yıla değişiyordu. Ağustos, Eylül ve Ekim başı
tatil zamanıydı. Öğrenciler Ekim'den Haziran'a kadar herhangi bir ta­
rihte kayıt oluyordu, bununla beraber çoğu dönem başlarında geliyor­
du. Aubrey, Hobbes'un yılın başlarında kaydolduğunu söylemektedir.
İngiltere'de yılın 25 Mart'ta başladığı kabul edildiğinden, Mart sonu
ya da Nisan başında, muhtemelen de Paskalya dönemi başında kaydol­
duğu anlamına gelir. Hobbes'un on dört yaşına bastığı tarih 5 Nisan
1 602'ydi. Eğer Hobbes'un Magdalen Hall'daki ilk yılı Nisan'da başla­
yıp Temmuz sonlarında bittiyse, bu durum nispeten genç yaşta üniversi­
teye girmenin stresini azaltmış olsa gerektir.
Hobbes, Magdalen Hall'a ilk vardığında, yapılması gereken ilk iş
kantin defterine ismini yazmaktı, gelgelelim bunun yapılacağından ha­
beri yoktu muhtemelen . Kantin defteri öğrencilerin harcamalarının ya­
zıldığı bir hesap defteriydi. On altı yaş ve ü s tü öğrencilerin, Otuz D o kuz
Madde'yi, Toplu Dua Kitabı'nı [açıklamalar için bkz. Sözlükçe] ve kra­
lın ü st ü n l ü ğü n ü kabul ettiklerini gösteren bir taahhütname imzalamala-
I2 H OBBES

rı gerekiyordu.8 Otuz Dokuz Madde'yi kabul etmek lisans derecesi için


gereken pek çok nihai şarttan biriydi aynı zamanda. Ayrıca Hobbes'a
genel eğitiminden sorumlu olan özel bir hoca tahsis edilmiş olsa gerekti.
Ama bazı hocalar sorumsuz ya da kifayetsizdi ve Hobbes da hocasının
ismini hiç zikretmemektedir.
Kurallara göre, öğrencilerin derslere katılması sadece beklenti de­
ğil, gereklilikti de. Bu durum, uygulamada daha gevşekti muhtemelen
ve Hobbes'un kendi açıklamalarına bakılırsa derslere düzenli katılmı­
yordu . ilk yıl, salı ve cuma günleri sabah saat 8 'de gramer, pazarte­
si ve perşembe günleri de aynı saatte retorik ve mantık öğretiliyordu.
Metafizik dersleri ikinci yıl başlıyordu . Dersler öğrenciyi bir dizi man­
tık münazarasına hazırlamak için düşünülmüştü. Bu münazaralarda
öğrencinin ilkin, daha üst seviyedeki iki öğrencinin itirazlarına karşı
birtakım savları savunması gerekiyor, sonra da bu öğrencilerden biri­
ne itiraz etme aşamasına geçiyordu. Bu alıştırmaların bir varyasyonu
Leviathan'ın baş sayfasının en alt kısmında tasvir edilmiştir. Hobbes
bir bakıma kendiyle iftihar etmiyormuşçasına, O xford'a geldiğinde en
temel ( " en alt" ) mantık sınıfına yerleştirildiğini aktarmaktadır. Hobbes
daha sakalı bile çıkmamış, çok vakur bir sesle ona ders anlatan genç
öğretmenle dalga geçmekteydi . Öğretmen usulca , tasım şekillerinin
isimlerini hatırlatmaya yardımcı olan sözler telaffuz etmekteydi; bunlar
da ağızdan birlikte çıktığında anlamsız şeylerdi: Barbara celarent darii,
ferio barlypton, Caesare camestres festino baroca darapti. Hobbes bu
tür Latince sözcüklerin skolastik ayak oyunlarının uzantısı olduğunu
düşünmüş olabilirdi, zira sonraki yıllarda bu ayak oyunlarını sık sık
yerden yere vurmuştu.
Hobbes yavaş yavaş kendi mantığını kavramış, her şeyi kendine
özgü yollarla kanıtlamayı yeğlemişti . Entelektüel bağımsızlığa dayalı
bu özelliği hayatı boyunca koruyacak ve siyaset felsefesinde olduğu
gibi kimi zaman kendisini muzaffer kılacak, imkansızı başarmaya kal­
kıştığında olduğu gibi kimi zaman da zararına yol açacaktı. Hobbes
mantığın yanı sıra Aristoteles fiziğini de öğrenmişti . Dünyadaki her
şey maddeye ve biçime dayalı olarak açıklanmaktaydı. "Türler" , yani
şeylerin görünüşü havada uçuyordu. Bunlar gözlere ulaştığında görme,
kulaklara ulaştığındaysa işitme meydana geliyordu. Pek çok etkinin ne­
deni Sempati ya da Antipati idi. Hobbes'un manzum otobiyografisinde
Malmesbury ve Magdalen Hali 1 588- 1608 13

yazdığı gibi, idrakinin ve inançlarının ötesinde olan başka açıklamalar


da sunulmuştu.
Yakınlarda Quentin Skinner, Tudor* döneminin sonlarında ve Stu­
art döneminin başlarında İngiltere' deki lisans öğrencilerinin okuması ve
iyice öğrenmesi gereken retorikle ilgili çalışmaları ayrıntılandırmış ve
Hobbes'un bu çalışmalarla hem pek çok bilgi edindiği hem de derin­
den etkilendiği sonucuna varmıştır. 9 Benim biraz şüphem var. Hobbes
gereken çoğu şeyi okumuştu muhtemelen, ama bunların onun üzerinde
o zamanlar etkili olup olmadığı ya da hayatında daha sonra etkili olma­
ya başlayıp başlamadığı çok kesin değildir. Kendisi zamanının büyük
kısmını, karga yavrularını yakalamak gibi başka uğraşlarla geçirdiğini
anlatmaktadır böbürlenerek. Sınıftan ve çalışmaktan uzak durmaya me­
yilli oluşu, gökyüzü ile yeryüzünün haritalarına merakla bakmak üzere
kitapçılara gitmekten aldığı " büyük keyif" le de ortaya konmaktadır.
Güneşin ilkbahardan kışa kadar gökyüzünde izlediği yolu işaretlemek­
ten zevk alıyordu. Sir Francis Drake ile Thomas Cavendish'in dünyayı
dolaşırken izledikleri yolları da işaretliyordu. "Terra incognita " [Lat.
keşfedilmemiş topraklar-r.] diye işaretlenmiş yerler karşısında büyüleni­
yor, o bölgelerde yaşayan halklar ve yaratıklar hakkında fanteziler kuru­
yor, bu meçhul topraklar hakkında bilgi edinmek istiyordu .
Bir öğrenci on iki dönem süren okumaları ve hazırlık münazaralarını
tamamladığında, lisans derecesini almadan önce yerine getirmesi gere­
ken bir dizi karmaşık ritüel kalıyordu geriye. İşin tuhafı, bu derece kaza­
nıldıktan sonra bile, yerine getirilmesi gereken başka bir şart daha bulu­
nuyordu: Önceden de belirtildiği gibi, mezuniyet münazarasına girmek.
Münazarada adayın belli bir önermeyi savunması isteniyordu. Kolejin
iki kıdemli üyesi de bu önermeye karşı itirazlarını sunuyordu. Adayın bu
itirazlara cevap vermesi ve cevaplarında başvurduğu ilave her tür öner­
meyi de savunması gerekiyordu. Oturumun sonunda moderatör, doğru
cevabı sunup tartışmanın seyri hakkında yorumlar yaparak soruyu tes­
pit ediyordu. Aristoteles'in felsefesi hakkında üç soru soruluyordu ve
adayın bunların hepsini cevaplaması gerekiyordu. 1 608 'de Beşeri Bilim­
ler Fakültesi'nde aşağıdaki iki grup soru kullanılmaktaydı:

*
Stuart Hanedanı'ndan önce, 1 485'ten 1 603'e kadar İngiltere'yi ve bağlı krallıkları
yönetmiş olan hanedan-ç.n.
HOBBES

1 . D ünyada çeşitli ulusların farklı dilleri yerine tek bir dil olması daha mı iyi olurdu?
2. Suların taşarak yeniden [bütün dünyayı] kaplaması tümünün donması ndan
,

daha büyük bir yıkım mı getirirdi?


3 . Bir kişi aptal olduğunu düşünür mü?

1 . Cahillik kibrin anası mıdır?


2. Dünya doğası gereği mıknatıslık özelliği taşı r m ı ?
3. Kadı nların ahlak felsefesi dinlemesi uygun o l u r mu?
10

Hobbes'un karşısına çok daha kötü sorular çıkabilirdi. Diğer yılla­


rın soruları arasında şunlar vardı: Deniz tuzdan mı ibarettir ? Kadınlar
erkeklerden daha mı mutludur ? Altın daha değersiz madenlerden mey­
dana getirilebilir mi? Küstahlık mahcubiyete kıyasla daha hoş görüle­
b ilir bir şey m id i r ? Bir erkeğin şirret b i r kadını terbiye et me konusunda
hakları nelerdir ? 1 1 Pek çok soru bugün için bile çok ilginçtir. Örneğin:
Zihnin ölümü bedenin ölümünden daha mı kötüdür?
Bir öğrenci hayatının büyük kısmını ders salonu dışında geçiriyor­
du. Bir kolej üyesinin büyük bir odada yaklaşık beş öğrenciyle birlikte
kalması alışıldık bir durumdu. Öğrenciler, başkanın yatağının altındaki
ve etrafındaki tekerlekli yataklarda yatıyordu. Küçük odalarsa çalışma
a m aç l ı kullanılmaktaydı. Uyandırma zili yazları saat 5 :00'te, k ı şl ar ı
ise saat 6:00'da çalıyordu. Kahvaltıda hafif şeyler sunuluyordu. İçecek
olarak da bira veriliyordu. Öğle yemeği 1 1 :00' de, akşam yemeği ise
1 7:00 'de yeniyordu . Sabahın erken saatlerindeki rutin işler Hobbes'a
ağır gelmiyordu. Daha önce bahsedildiği gibi, karga yavrularını yaka­
lamak üzere erken kalkmak hoşuna gidiyordu. Kalın bi r sicime k u rşun
ağırlıklar bağlıyor, bunları ökseye buluyor ve peynir kırıntılarından yem
yapıyordu. Kargalar yeme gelince Hobbes sicimi çekiyordu. Ökseye bu­
lanmış ağırlıklar kuşa yapışıyor, uçup gitmesini önlüyordu. Hobbes'un
daha sonra bu kuşlarla ne yaptığına dair hiçbir şey söylenmemektedir.
Bu avlanma sahnesini hiç unutmamıştı. Leviathan'da kendi tanımlarını
birbirine karıştıran bir kişiyi "çırpındıkça daha da fazla ökseye bulanan,
ök se çubuğundaki kuşa" benzetecekti. 1 2
Altmış yıl sonra, Hobbes Behemoth'ta öğrencilerin " doğru yoldan
sapıp ayyaşlığa, lakaytlığa, kumarbazlığa ve diğer kötülüklere alıştığını"
söylemişti. 1 3 Hobbes'un en azından yirmi otuz yıldır Oxford'a gitmemiş
Malmesbury ve Magdalen Ha il 1 5 8 8 - 1 6 0 8 15

olduğu göz önüne alındığında, bu sözlerine ilişkin tanıklığın, kendisi


Magdalen Hall'dayken ortamın nasıl olduğuna dair çok eski anılar ol­
duğu kabul edilmiştir çoğu kez. Şüphesiz ki Hobbes bu sözlerle üniver­
siteleri iğnelemeyi amaçlamaktadır ve çoğu akademisyen de Oxford'un
çok yozlaşmış bir yer olduğu konusunda hemfikirdir. Ben ise üniversite­
lerin durumu hakkında daha iyimserim. Ayyaşlık, lakaytlık, kumarbaz­
lık ve diğer kötülükler benim ve çeşitli üniversitelerdeki başka arkadaş­
larımın lisans eğitimi yaşantısının bir parçasıydı ve kendi öğrencilerim
ile çocuklarımın yaşantılarından hareketle diyebilirim ki son kırk yılda
bu durum hiç mi hiç değişmemiştir. Elbette çeşit çeşit ayyaşlık ve lakayt­
lık var, ama elimizde daha iyi kanıtlar olmadan, 1 605'teki Oxford'un
1 99 8 'deki Oxford'dan (ya da Teksas Üniversitesi'nden ) daha kötü bir
yer olduğuna hükmetmeye gönlüm varmıyor.
Hobbes Magdalen Hall'a gittiğinde on dört yaşında olduğundan,
Oxford'un yoldan çıkmışlığı hakkında anlattıkları, ortamın gerçekten
nasıl olduğundan ziyade, kendisinden büyük öğrencilerin davranışlarını
i l k kez nasıl tecrübe ettiğine dair düşüncelerdi muhtemelen. On dört ya­
şındaki birinin ilgileri ve duyarlıkları ile on altı yaşındaki birinin ilgileri
\·e duyarlıkları arasında muazzam bir fark vardır.

Hobbes' un Magdalen Hall'da hangi öğrencilerle ilişki kurduğunu


bilmiyoruz. Bir odada beş öğrenci kaldığına göre, bir öğrencinin ya baş­
ka öğrencilerle ilişki kurup yakınlaşması ya da mahremiyetini korumak
amacıyla kendi köşesine çekilmesi akla yakındır. Hobbes'un Oxford'da­
ki okul arkadaşlarına ayak uydurabildiği konusunda hiçbir kanıt bu­
lunmuyor. Hobbes sınıf arkadaşlarının çoğundan iki üç yaş erken başla­
mıştı üniversiteye. On altı yirmi yaşındaki öğrencilerin arasında on dört
yaşındaki bir öğrenci olarak bu deneyimi travmatik bulmuş olabilirdi .
..\yrıca Hobbes hastalıklıydı ve bu durum kendisini şakalar ya da beden­
sel taciz için kolay bir hedef haline getirmiş olabilirdi. Bu hususlar kuş
yakalamak ve haritalara bakmak gibi yalnız başına yapılan uğraşları
kısmen açıklayabilir; kendisinin söylediğine göre, haritalar fantezileri
c oşturuyordu ki bu durum da kişiyi başka insanlardan tecrit eder.
Belki de Hobbes kendi yaşlarında olan birkaç öğrenciyi aramıştı . Bir­
kaç yıl sonra, kendisinden iki yaş küçük olan, All Souls College'dan
Roger Manwaring ile karşılaşmış olabilirdi. Aşırı kralcı görüşlerinden
dolayı sonraları Manwaring'in Parlamento ile başı derde girecekti. 1.
16 HOBBES

Charles'ın mutlak b i r hükümdar olduğu yolunda vaazlar verecekti. On


yedinci yüzyıl başlarında Oxford'da yalnızca 2500 kadar öğrenci bu­
lunduğundan, Hobbes'un kendi okulu dışındaki öğrencilerle tanışmış
olması akla yakındır.
Hobbes'un Oxford'da kaldığı sürede gerçekleşen önemli olaylardan
biri de 1. James'in 1 605 Ağustos'undaki ziyareti olsa gerekti. Hobbes'un
yazılarında bu krala yaptığı tüm göndermeler olumluydu ve James'in
İngiltere ile İskoçya'yı birleştirip " Büyük Britanya" haline getirme ar­
zusu gerçekleşmiş olsaydı İngiliz İç Savaşı'nın hiç çıkmayabileceğini öne
sürmekteydi. Hobbes'un olgunluk dönemindeki siyasi yazılarının büyük
k ı smı , James'in saltanatı süresince kendi hakkında söylediklerinin felsefi
bir versiyonu gibi görünmektedir. James'in, oğlu Prens Henry için yazdı­
ğı Basilikon Doron adlı kitap, Elizabeth'in ölümünün hemen ardından
İngiltere'de yeniden basılmıştı. Bu kitabı özetleyen sone şöyledir:

Tanrı vermez boşuna Krallara Tanrıların tarzını,


Zira o n u n Tahtında sallarlar Asasını:
Ve onlara itaate mecburdur uyrukları ,
O yüzdendir ki Krallar korkup yeniden hizmet etmelidir Tanrı'ya;
Ancak o zaman varabilirsiniz mutlu bir krallığa,
Riayet edin semavi Kralınızın Kurallarına,
Ve onun Yasaları ndan hareketle hayat verin kendi Yasaları nıza:
Zira onun Vekili olarak kalmalısınız burada,
Ödüllendirin dürüstleri, kararlı olun , doğru ve yalın,
Ezin kibirlileri, daima hakl ı olanı n yan ı nda kalın,
Yürüyün sanki hep onun gözünün önündeymiş gibi,
O ki ilahi olan ı korur, cezalandırır dünyeviyi :
Ve böylece ışık saçarsınız Krallara has erdemlerinizle,
Kudretli İ lahi Kralınıza benzersiniz siz de.

Hobbes sonradan bu şiirdeki birkaç tema üzerinde durmuştu. Hüküm­


dar uyruklarına değil, yalnızca Tanrı'ya karşı sorumluydu. Kralın, kendi
yasalarını doğa yasalarıyla uyumlu kılması gerekiyordu; doğa yasaları
da Tanrı yasalarıyla aynıydı. Kralın uyrukları kibirlerinden dolayı günah
içindeydi, çünkü bütün insanlar Adem ile Havva'nın soyundan gelen kim­
seler olarak " kibrin evladı" idi. Hobbes en büyük yapıtında, hükümda-
Malmesbury ve Magdalen Hall 1 588- 1 608 17

r ı " Leviathan " diye adlandırır, çünkü Eyüp Kitabı'ndaki [bkz. Sözlük­
çe] yaratığın "kibrin evlatlarının kralı " olduğu söylenir. Ayrıca Hobbes,
Leviathan ya da hükümdarın "ebedi Tanrı'nın altında, selametimizi ve
güvenliğimizi borçlu olduğumuz ölümlü bir Tanrı" olduğunu da söyler.
Kralların tanrı olduğu düşüncesi, James'in " Lordlar ve Avam Kamara­
larına hitaben Whitehall'daki Parlamento Konuşması "nda çok belirgin­
dir: "Krallar haklı olarak tanrı diye adlandırılır, zira dünya üzerinde ilahi
kudret kabilinden bir şey icra ederler. Tanrı'nın özniteliklerini düşünecek
olursanız, bunların bir kralın şahsına ne denli uyduğunu görürsünüz. "
Yalnızca geriye bakarak, Hobbes'un James ile ilgili olarak 1640'lardaki ve
1 650'lerdeki tavrının, 1 600'lerin başındaki tavrıyla aynı olduğunu kesin
surette söyleyemeyiz. Ama Hobbes'un gençken bile siyasi bir asi olduğuna
dair hiçbir kanıt yoktur, dolayısıyla James'e her zaman hayranlık duymuş
olabilir. Her halükarda 1 605'te James'e özel bir sevgi beslememiş de olsa,
nispeten yeni bir kralın, üniversitesini ziyaret ettiği öğrencide uyandırdığı
ilgi ve şaşaa doğal olarak çok büyüktür.
James'in ziyareti için özenli hazırlıklar yapılmıştı. Oxford yetkilile­
ri James'i özellikle etkilemek istiyordu, çünkü James hem henüz iki yıl
önce kral olmuş hem de Cambridge'i Oxford'a üstün tutmuştu. Krala
karısı Danimarka kraliçesi Anne ve Prens Henry eşlik etmişti. (Prens
Magdalen Hall'un yanındaki Magdalen College'da kalmıştı. ) Özenli
hazırlıklar yapılmıştı . Tüm pencereler, çerçeveler, tulumbalar ve kapılar
boyanmıştı; sokaklar da temizlenip yeni kaldırım taşlarıyla döşenmişti.
Tüm üniversite mensuplarının mevkilerine uygun olarak cüppe, kep ve
şapka giymesini şart koşan bir buyruk çıkarılmıştı . Ayrıca kralın üni­
versitede kalışı sırasında olağan derslere "gayretle " katılmaları tembih
edilmişti. Kral için sahneye konan oyunlara katılamadıkları takdirde,
" k oridor ve merdivenler civarında ya da Christ Church'ün avlusunda
gürültü patırtı koparan " öğrenciler hapse atılacak ya da başka şekillerde
cezalandırılacaktı .
Kral'ın gelişi, üniversite mensupları ile şehrin ileri gelenleri arasında­
k i ve Oxford ile Cambridge arasındaki anlamsız rekabete ö r n ek teşkil
eden birkaç hadiseye de vesile olmuştu . Kralın şehir surlarının dışında,
önce üniversite sonra şehir temsilcilerince karşılanması gerekiyordu.
Üniversite yetkilileri " Aristoteles kuyusu "na gelince durmuştu, ama
başmabeyinci onlardan ilerlemelerini istemişti, çünkü bölgede çok fazla
18 HOBBES

toz uçuşuyordu. Bu kişiler atlarıyla bir çayırlığa gitmiş, kralı beklemek


üzere atlarından inmiş, ardından da şehir temsilcilerinin atlarıyla yanla­
rından geçtiğini görmüşlerdi. Üniversite yetkilileri şikayetlerini rektöre,
rektör de bu şikayetleri başmabeyinciye iletmişti; başmabeyinci de be­
lediye başkanına danışmıştı; belediye başkanı şehrin ihtiyar heyetinden
iki kişiyi rektörün yanına göndermişti, onlar da çayırlıkta üniversite
yetkililerini fark edemediklerini ve karşı tarafı gücendirecek hiçbir ha­
reketin amaçlanmadığını açıklamıştı . İkna olmayan rektör şehir yetkili­
lerinin geçip gitmemeleri gerektiğini söylemişti. Muhtemelen haklı ola­
rak, şehir yetkililerinin kralı önce karşılayarak üniversite mensuplarını
g ölgede bırakmayı amaçladığını düşünmüştü. Ama planları açığa çı­
kınca, arkadaki uygun y erler in e çekilmişlerdi. Kralın gelişi büyük şaşaa
içinde ve hiçbir tatsızlık olmaksızın gerçekleşmişti. Üniversite arazisi
içinde, öğrenciler ile öğretmenler sokağın bir tarafında, diğer insanlar
da karşı tarafta durmuştu. Yunanca bir söylev verilmişti . Sosyal ortam­
larda çam devirmeye meyilli olan Kraliçe Anne, konuşmayı beğendiğini
çünkü daha önce hiç Yunanca duymamış olduğunu söylemişti .
Bir kralın üniversiteye gelmesi, Cambridge'deki alimleri bile cezbet­
meye yetecek ölçüde sıradışı bir olaydı. Ama alimleri oraya götüren, da­
yanışma değil hasetti. Cambridge mensuplarının olup biteni algılayışları
hasetle doluydu; bu kişilerden birinin kralın Oxford'a gelişi hakkında
yazdığı manzum tasvirle de açığa çıkmaktaydı bu.

Kral gitti Oxenford'a,


Bütün kudretli Soylularıyla
Lütfedip bizi kollayan
Şu dört beş yıl boyunca.
Öyle bir Kraldı ki kendisi
Hiç görülmemiştir benzeri ;
Şövalyeler giderdi yanında,
Ebediyen kı lavuzluk edecek ona;
Binlerce, on binlerce Şövalye,
Yıllık kırk pound tutarı nda.

Kralın maiyeti kalabalık olsa da çok kalabalık değildi. Son iki dizede
yazar, James'in yıllık en az kırk p o un d lu k gelir getiren bir toprağa sahip
Malmes bury ve Magdalen Hall 1 5 8 8 - 1 6 0 8 r9

olan İngilizlerin şövalye olmasını şart koşan eski bir yasayı yürürlüğe
koymasına gönderme yapıyordu. Şövalyelik krala para ödenmesini ge­
rektiriyordu. Enflasyon yüzünden, kırk pound nispeten önemsiz bir pa­
raydı; dolayısıyla oldukça mütevazı gelire sahip pek çok kişi şövalyelik
gibi müphem bir unvana illa ki sahip oluyordu. James'in saikleri mad­
diyata yönelikti yalnızca . Parlamento'dan aldığı yetersiz kaynağa ilave
edecek para peşindeydi.
Kral yerleşir yerleşmez, ziyaretinin büyük bir kısmı dersler ve mü­
nazaralarla geçmişti. James entelektüeldi ve bu akademik tartışmaları
seviyordu. Sık sık araya girip kendi fikirlerini dile getiriyor ve konu
hakkında kendi " determinasyon" unu sunuyordu. Bazen de hemfikir
olmadığını ya da sıkıldığını belirtmek için " Hadi oradan" diye mırılda­
nıyordu. 1 4 James'in ziyareti sırasında tartışılan konu başlıkları arasında
şunlar vardı: Azizler ve melekler insanların gizli düşüncelerini biliyorlar
mı ? Bebekler sütannelerinin sütlerini emerken aynı zamanda alışkan­
lıklarını da emer mi ? Bir kilise papazının veba salgını sırasında olağan
vazifelerini yerine getirmesi gerekir mi ? Hayal dünyası gerçek sonuçlar
doğurabilir mi? James tütün içmeye tamamen karşıydı ve tartışmadaki
bir diğer soru da tütün içmenin insan sağlığına yararlı olup olmadığıydı.
( Ne tuhaftır ki tütünü yararlı bulan alim, kralın doktoru Sir William
Paddy idi; kendisi muhtemelen tartışmaya gizli gizli katılmıştı.) Ahlak
felsefesinde iki soru tartışılıyordu. İlki, kişisel sınırları korumanın mı
yoksa genişletmenin mi daha iyi olacağıydı . Diğeri ise Hobbes'un ente­
lektüel açıdan en çok önem taşıyan yıllarında önemli bir yer tutacaktı:
Adalet ve adaletsizlik yalnızca yasalarda mı vardır, yoksa doğada da
bulunur mu ?
O dönemde muhtemelen Magdalen Hall'un müdürü olan James
Hussey, şu soruyu olumsuz yönden savunan altı öğretmenden biriydi:
Bir yargıç şahsen masum olduğunu bildiği bir kişinin suçlu bulunmasına
yol açacak olağan yasal prosedürleri izlemeli midir ? Neticede kral bu
meseleyi kendi açısından karara bağlamıştı:

Yargıcı n, yargıçlık görevini ya da Tanrı'nın ondan istediği şeyi yaparken dürüst­


lüğünü ihlal eden ve vicdanının saflığını ihlal etmeyen her hüküm yanlış hükümdür.
Öte yandan hükümdarın yargıçtan her zaman istediği şey, resmi görevinde doğru
prosedürü izlemesi ve işini kralı n koyduğu yasalara ve kurallara itaat ve sadakat
Another random document with
no related content on Scribd:
Kawelo then looked towards
Wailua and saw that the sands
were in disorder and were
hollowed out in places, leaving
little gulches here and there, with
the rocks exposed. And when he
saw the people like the bending
of the surf, he chanted:

How numerous are the high He mea e nei la kaikoo nui o kai,
surfs today below! Ke auau nei ka moana,
The ocean is bathing in foam. He kai paha no Kahinalii,
Is it the sea of Kahinalii? 37 Ua ku ke a, ka halelo,
For the rocks are exposed and Ke ahua pohaku i Wailua nei la,
the sand is in hollows, O ua one maikai nei,
And the rocks are in heaps in Ua malualua, ua kahawai,
Wailua. I ka pohaku o Kauai,
The sands that once were level O Kauai nui moku lehua,
Are cut up and are in gulches; Aina make kau aloha ole,
Cut up by the rocks of Kauai, Pili makamaka ole ia Kawelo nei
Great Kauai, isle of lehua; 38 la.
Land of death and lacking in
love,
Whose people are not the
friends of Kawelo.

At the close of this chant, A pau keia paha ana, paha hou
Kawelo paused awhile and then aku la no o Kawelo:
continued:

O thou owl, O thou owl! Pueo—e, Pueo—e,


The owl that is wet by the rain, Pueo opili i ka ua,
Pueo kanikani i ka ua,
The owl that is hooting in the Pa na’u na Kawelo,
rain, Na ke koa i ke awakea,
You are hit by Kawelo, He kaha pue wai no Wailua,
By the soldier of the noonday, Ke alo hiki i Kaupea,
The soldiers of the waters of Kuhi au ka luhi kaua,
Wailua, O Onionikaua.
Of the path that leads to Kaupea Pau na kanaka i ka lae one,
Where you and I are made He loaa i loko o Kuikaa,
weary, Ke poo kapu o Hihimanu,
Onionikaua. 39 Nau na kui—e;
The men are all at the sand Nau na kui—e.
point,
They are found within Kuikaa,
The kapued head of Kuikaa.
Grind your teeth in rage,
Grind your teeth in rage.
[38]

All the people who were not O ka poe a pau i makau ole ia
afraid of Kawelo that held their Kawelo, pau loa lakou i ka make
ground were killed by the use of i ka laau palau a Kawelo, ia
his war club Kuikaa. As one side Kuikaa. A make kekahi aoao ia
was killed by Kawelo, the canoe Kawelo, hio ae la na waa, ia hio
leaned over on that side; Kawelo ana, e hahau hou iho ana o
then swung his club along the Kawelo i kana laau palau i
other side killing all the men kekahi aoao, pau loa i ka make.
there. In this slaughter, the two Ma keia make ana, ua make na
officers who were stationed at pukaua elua e noho ana i
Wailua were also slain. Kawelo Wailua. Ia wa, hoouna o Kawelo
then sent Kamalama and his ia Kamalama, ke kaikaina, na
adopted sons, Kaeleha, keiki, o Kaeleha, Kalaumeki, o
Kalaumeki and Kauluiki and his Kauluiki ma.
companions, after the fleeing
enemy.

CHAPTER III. MOKUNA III.

Commencement of the Hoomaka ke Kaua a


Battle Between Kawelo me ko Kauai
Kawelo and the Poe.
People of Kauai.

As soon as Kamalama heard the A lohe o Kamalama i keia olelo a


orders of Kawelo, he Kawelo, hoonoho iho ia ekolu
immediately set his forces in mahele kaua. O Kaeleha, a me
order of battle in three divisions. kekahi mau koa Ulu ma kekahi
Kaeleha and some of Kauluiki’s aoao o ka waa kaua; o
companions were placed on one Kalaumeki a me kekahi mau koa
side of the war canoe, Ulu ma kekahi aoao; o
Kalaumeki with the remainder of Kamalama i waena o ke kuamoo
Kauluiki’s companions were kaua. I ko lakou kaua ana, aole
placed on the other side while o lakou mea i make, eia nae, ua
Kamalama himself took up the komo ka makau i loko o Kauluiki
central position. In the battle that ma, i na koa o Kauai. Nolaila,
followed these preparations, haalele iho la lakou i ke kaua
none of Kawelo’s men were ana, hoi aku la a na waa o lakou.
killed; but Kauluiki and his
companions were so afraid of Ninau mai o Kawelo: “Pehea ke
the warriors of Kauai that they kaua?” Olelo aku ua poe Ulu nei:
gave up fighting and returned to “Aohe pono i koe, haalele aku
their canoe. When Kawelo saw nei makou, aneane e hee mai ko
them coming, he asked them: kaikaina a me au keiki i kela
“How is the battle?” Kauluiki and aoao. Nolaila, hoi mai nei makou
his companions answered: “We e hai aku ia oe, o na waa no o
are beaten. When we left, your kakou a lana aku i kai, alaila,
younger brother and adopted nana aku o ka hoi mai o ko
sons were on the point of being kaikaina, me au keiki, aka, i
routed by the opposing forces. make mai, hoi no kakou i Oahu.”
We have therefore returned to
inform you of this and to get our A lohe o Kawelo i keia mau olelo
canoe out to sea where we can a ka poe Ulu, koo aku la kona
wait for their return; but if they mau wawae i ka moena a paa,
get killed, we will be ready to paa ae la hoi na lima, hakahaka
return to Oahu.” When Kawelo o loko o ka maka moena, nana
heard this from Kauluiki and his mai la o Kawelo ma laila. Ike aku
companions, he stretched out his la ia i ke koa o kona kaikaina, o
feet against the mat and pulled Kamalama, a me na keiki,
the plaiting of the mat down, thus aneane e auhee kela aoao,
making a slit in the mat and mahalo aku la ia i ke koa o
looked through it. When he lakou. A mahope, ike aku la ia e
looked through, he saw the luku ana o Kamalama ma i kela
bravery of his brother Kamalama aoao, a o ke koena i koe, e holo
and adopted sons; they were on aku ana i luna o ka puu o
the point of routing the Kauai Nounou.
forces, and he admired the
Aia hoi i luna o ka puu o
courage of his [handful of] men.
Nounou, o Aikanaka ke ’lii, a me
After this he saw Kamalama and
Kauahoa, ke koa ikaika o Kauai.
his men killing the men on the
Nolaila, manao iho la o Kawelo,
other side, while the few of the
o make o Kamalama ia
enemy left were running up
Kauahoa, nolaila, paha aku la ia,
Nounou hill. On the top of this
penei:
hill, Aikanaka the king and
Kauahoa the great warrior of
Kauai had their camp. Kawelo
was therefore very anxious lest
Kamalama’s forces suffer at the
hand of Kauahoa; so he called to
him in a chant as follows:

A few are consumed, many are Pau iki, pau nui,


consumed, Pau loa, pau poko,
All are consumed in a short Pau a’u lehua i ka manu,
space of time. Ke aina mai la e ka manu.
Your lehua blossoms are Na pua lehua i aina e ka manu a
consumed by the birds, koe koena,
They are being eaten by the Kalohe ua kamalii la, ko lelehu,
birds, Lehulehu mai la ke one,
The lehua blossoms that are Hopu i ka papa hee i ka nalu, [41]
partly eaten by the birds, 40 Kakala e Kamalama,
The children are sporting with O oe la ke koi, owau ka helu ai,
your men. Pau ka pili, ele ka ai i ka maha,
The people are gathering on the O—e ohi ka pili,
sand, I lalo kuli o Kamalama,
They take up their boards to ride Pau ana ka ai i ke poho,
the surf. [40] Mo ka ihu i ka iliohae,
Kamalama is like a full-grown Hae ka puaa i kona kahu,
cock. Hae ka mano i ke kala,
Thou art the piercing rod; I will Hae ka puhi i ka maunu,
keep the record. Eueu kolea i ka pupua,
After they are slain, the record Pelua kuli, hana a noho,
will surely be great. Ia Kuahilau ka luahi a kaua,
Yes, gather up the spoils. Kaa i ke oho, helu papalua,
Kamalama’s knees are bent He la koa, he la hee,
down, He la malu nei e Kamalama,
The food will soon be prepared, Ke lolelua nei ka ihe i ka lima,
The nose is bitten by the barking Ke kui nei ka ihe i ka pali lehua,
dog, Moa keiki, kuku ka heuheu
The pig will attack its master. Okala ka hulu o ke kea i halala,
The shark will attack the kala He pukoa wawahi waa o
fish, Kamalama no Wailua nei,
The eel will attack the bait, Hoouka ia i na koa,
The plover will shake its tail, Hee kuamoo me ka huna lewa,
Bend the knees, make him sit, Auhee liilii, ioio moa i ka nahele
Kuahilau our opponent. I ka li a ke auhee nui,
Straighten out the hair, and thus E ao ka loko e Kamalama,
double your points. Aia mai ka maha laau
There is a day when one is O ka oa o Mamalahoa.
brave and a day when one is O kauwila o Puukapele,
routed. O ka hapupue o Haalelea,
This is a cool day, Kamalama, O kee la o Kalalau,
For the spear is darting I wai auau no Kamalama,
backwards and forwards from E Kamalama e kuu pokii, e hoi.
the hand.
The spear is stringing the cliffs of
lehua.
The down of a young chicken
stands up,
The feathers of the cock are
ruffled.
Kamalama is like a hidden reef
which breaks the canoes of
Wailua
Loaded down with warriors.
The highways are filled with the
fleeing soldiers
Scattered and peeping like
young chicks in the brush.
Forbear of the great slaughter,
Beware of thine inwards, 41
Kamalama.
Eat up the points of the spears
Made from the rafters of
Mamalahoa,
The kauwila wood of Puukapele,
The hapupue of Haalelea,
The kee of Kalalau.
They are as playthings for
Kamalama.
Kamalama, my younger brother,
come back.

In this chant of Kawelo’s, his Ma keia paha a Kawelo, hoi mai


three soldiers, Kamalama, la o Kamalama a me Kaeleha
Kaeleha and Kalaumeki, heard ma laua o Kalaumeki, a hiki
it, and they returned. Upon their lakou i kahi o Kawelo ma, ninau
arrival at the place where mai la o Kawelo: “Pehea ke
Kawelo and the others were kaua?” I aku o Kamalama: “Ua
standing, Kawelo asked them: pau o Kuahulu ma i ka make, a o
“How fares the war?” Kamalama na kanaka i koe, oia no kela e pii
replied: “Kuahulu 42 and his la i ka puu o Nounou, a o ka
companion and a good many of hoahanau no o kaua ke koa nui
their men are dead; what few are o luna i koe, o Kauahoa.”
left are those that are climbing
the hill, Nounou; and Kauahoa, A lohe o Kawelo i keia olelo a
our relative, is the greatest kona kaikaina, maopopo iho la ia
warrior that is left on the hill.” ia he hoopunipuni o Kauluiki ma,
When Kawelo heard his manao iho la ia he poe koa hohe
brother’s report, he realized at wale, nolaila, paha aku la o
once that the report given him by Kawelo, penei:
Kauluiki and the others was all a
lie, and he was therefore
satisfied that they were cowards.
Therefore he chanted the
following lines:

You certainly do not deserve Aole hoi no oukou kahi aloha,


even a small portion of pity No ka pohaku i kaa aku nei; [43]
Because of the rock that has just Komo hewa ko’u waa,
rolled. [42] Pau hewa ka’u ia me ka’u ai,
The loading down of my canoe Pau hewa ko’u kapa me ko’u
was a waste, malo.
The consuming of my food and Kai no he koa no ka la nui,
meat were without any benefit. Aole he koa no ka la iki;
My kapas and loin cloths were Wahawaha i ka laau nui,
worn without any returns. He iki hoi ke kihapai,
I had thought that you were O ka noho ana ka ia Kauai,
soldiers worthy of a great day, Noho i kalukalu o Puna,
But I see that you are only Lilo Puna ia Kaeleha,
soldiers for small affairs. Lilo Kona ia Kamalama,
You detested the great stick, Lilo Koolau ia Kalaumeki,
Your cultivated fields will Pau ka aina i na koa,
therefore be small Mihi i ka hune e Kauluiki ma.
In your occupation of Kauai, Aloha i ka hoi wale e na pokii e,
In the kalukalu of Puna. Nele e na pokii i ka aina ole la.
Puna shall be possessed by
Kaeleha,
Kona shall be possessed by
Kamalama,
Koolau shall be possessed by
Kalaumeki; 43
All the lands are possessed by
the brave ones.
Kauluiki and the others shall
repent of their want.
How I pity your return with
nothing, younger brothers,
For my younger brothers are
indeed without possessions.

When Kauluiki and the others A lohe o Kauluiki ma, pane aku
heard this, they said: “How much la lakou: “Ka! E aho no ka hoi ka
better our conditions would have noho ana me Kakuhihewa, he ai
been had we stayed with i kalo moa, he ole loa ka hoi ka
Kakuhihewa; we would surely holo ana mai nei me Kawelo. Ua
have eaten of the cooked taro, pau ka aina i na koa, o ke aha la
while in following Kawelo we get ka kakou?” Nolaila, manao iho la
nothing, for the lands will be lakou e hoi i Oahu nei.
given to the brave soldiers only,
and what will we get?” They then
thought of returning to Oahu.

CHAPTER IV. MOKUNA IV.

Relating to E Pili ana no


Kaehuikiawakea.— Kaehuikiawakea.—No
Kaihupepenuiamouo Kaihupepenuiamouo a
and Muno.— me Muno.—No
Walaheeikio and Walaheeikio a me
Moomooikio. Moomooikio.

When Kaehuikiawakea saw that Ike iho la o Kaehuikiawakea, ua


their chief warriors in Wailua make na pukaua o lalo o Wailua,
were slain, he climbed up the pii aku la ia i luna o ka puu o
Nounou hill and informed Nounou, e hai aku ia Aikanaka i
Aikanaka of the facts and how ka make o na pukaua a me na
most of their men and the two kanaka o lalo. Ma keia pii ana o
captains were slain. As Kaehuikiawakea i luna o ka puu
Kaehuikiawakea was climbing o Nounou, ike aku la o Kawelo, a
the hill, Kawelo saw him and so paha aku la ia ia Kamalama:
called out to Kamalama in a
chant as follows:

O little Kamalama, my younger E Kamalama iki kuu pokii,


brother, Kuu pokii e, kuu pokii.
My younger brother, my younger
brother!

Kamalama replied: “Yes.” O mai la o Kamalama: “O.” I aku


Kawelo then said to him: “Chase o Kawelo: “E alualu aku oe i kahi
after our relative, unloose his loin pokii o kaua, a wehe mai oe i
cloth, scratch his side and let kahi malo, a wawau aku oe ma
him go.” ka aoao, a hookuu aku.” A lohe
o Kamalama, alualu aku la ia, a
When Kamalama heard this, he loaa o Kaehuikiawakea, alaila,
chased and caught up with kahea aku la: “A make! A make!!
Kaehuikiawakea, and then called A make oe e Kaehuikiawakea!!!”
out: “You are dead! You are Ma keia mau leo puiwa a
dead!! I am going to kill you, Kamalama, ua makau loa o
Kaehuikiawakea!!!” When Kaehuikiawakea, a kokoke loa e
Kaehuikiawakea heard this, he pau kona mama. A hiki o
was so afraid that he was almost Kaehuikiawakea i luna o ka puu
unable to run any more. On his o Nounou, lalau aku la o
reaching the top of the hill, Kamalama, kaili ae la i ka malo,
Kamalama reached out and took a wawau mai la i ka aoao, a
his loin cloth, scratched his side hookuu aku la. A hiki o
and allowed him to go. Kaehuikiawakea i mua o
Aikanaka, huli iho la i lalo kona
alo. Ninau mai la o Aikanaka,
penei: “A hua a pane! A pane ka
waha, he hoolono ko onei.” [45]

When Kaehuikiawakea arrived in I mai o Kaehuikiawakea: “Ua


the presence of Aikanaka, he fell pau loa kakou, aohe kanaka i
face down. [44]Aikanaka then koe, ua pau loa i ka make.”
asked him: “Speak the word. Ninau aku o Aikanaka: “Owai na
Open your mouth and speak the waa?” “O Kamalama ka hai mua
word, I am listening.” ana mai i kai, i ka pae ana mai i
Kaehuikiawakea then said: “We uka, o Kawelo ka keia ope nui e
have all been slain. There are no waiho nei.”
men left; all are dead.” Aikanaka
then asked: “Whose double
canoe is it?” “When it was in the
sea, we were told that it
belonged to Kamalama; but
when it landed, the large bundle
which we saw on the canoe
turned out to be Kawelo.”

kaihupepenuiamouo kaihupepenuiamouo a
and muno. me muno.

These two men were warriors He mau koa keia no Aikanaka, i


belonging to Aikanaka, and they luna o ka puu o Nounou kahi i
were on the Nounou hill with noho ai. Ia Kaehuikiawakea e
him. While Kaehuikiawakea was olelo ana ia Aikanaka, ku ae la o
speaking to Aikanaka, Kaihupepenuiamouo a me
Kaihupepenuiamouo and Muno Muno, a iho aku la me ko laua
stood up and proceeded down mau lau kanaka elua. A hiki
the hill with their eight hundred lakou i lalo, kaua iho la me
men. Upon their arrival at the Kamalama, a pau loa iho la
bottom of the hill, they were met lakou i ka make ia Kamalama
by Kamalama and his men, and, ma. A koe aku la o
in a very short time, they were all Kaehuikiawakea, hoi aku la ia a
killed with the exception of luna o ka puu o Nounou, olelo
Kaehuikiawakea, who returned aku la ia ia Aikanaka: “Ua pau
to the top of the hill and again loa na kanaka i ka make, a owau
informed Aikanaka of the results, wale no koe. Aohe no kela he
saying, “All the men are slain kaua o lalo, he ahi maoli no. Ina
and I alone am left. That cannot e hou mai o Kamalama i ka ihe
be called a battle; it is like real ana, he umi kanaka e ku i ka
fire. Whenever Kamalama pahu hookahi ana, alaila maalili
throws his spear, it will go ka ihe.”
through about ten men before it
stops.”

walaheeikio and walaheeikio a me


moomooikio. moomooikio.

While Kaehuikiawakea was Ia Kaehuikiawakea e olelo ana ia


relating the outcome of the battle Aikanaka, ku mai la keia mau
to Aikanaka, these two men koa elua a liki i ke kaua me
stood up and after boasting of Kamalama. Iho aku la laua me
what they were going to do to ko laua mau kanaka, hookahi
Kamalama, they proceeded lau.
down the hill with their four
hundred men. At the bottom of Kaua iho la lakou, me
the hill, they were met by Kamalama, Kaeleha, Kalaumeki,
Kamalama, Kaeleha and he mau kanaka ikaika loa laua
Kalaumeki when the fighting ma ke kaua ana. He pololei ka
began. These two men, laua ihe ke o, aole e hala, he
Walaheeikio and Moomooikio, kuku ka ihe, he ku ka puamauu,
were very powerful men and ka naonao, ka nalo, ka ukulele.
were very skilful in the use of the Ma keia kaua ana, ua pau loa na
spear. They could hit a grass kanaka i ka make, a koe no ua
blade, an ant, a fly and even a mau wahi koa nei, a hoomau no
flea. In this battle their men in a laua i ke kaua me Kamalama.
short time were all slain, and the Ma keia kaua ana, ua pa ka lima
two were left alone. They o Kaeleha i ka laau, a emi hope
however continued on the fight mai la, a hoomau aku la o
with Kamalama. Kamalama me Kalaumeki i ke
kaua, a mahope emi mai la o
In this fight, Kaeleha’s hand was Kamalama, a aneane no e
struck by a blow from a club and make, i na wahi koa.
he withdrew, leaving Kamalama
and Kalaumeki to continue the A ike o Kawelo i ka nawaliwali o
conflict. Soon after Kaeleha Kamalama, a i ke koa o
withdrew Kamalama also Kalaumeki alaila, paha mai la o
withdrew, and in fact, he Kawelo, penei:
narrowly escaped being slain by
the two men. When Kawelo saw
that Kamalama was almost
spent and how Kalaumeki
bravely continued with the fight,
he chanted as follows:

When Kalaumeki is passed, Ia hookaa o Kalaumeki i hope,


The sea becomes calm, the Pohu ke kai, malino ke au,
waves become still, Hoolana ka waa i ke po’i,
The canoes are floating in the Nalo koli’a ka puu o Kamae,
line of surf. I ke ehu o na wawae,
The hill of Kamae is become hid Ku aku la i ke kai,
By the dust from the feet. O ua koa nui nei, o Kamalama.
He is beaten by the sea,
The great soldier, Kamalama.

When Kamalama heard this A lohe o Kamalama i keia paha


chant by Kawelo, he became a Kawelo, huhu iho la o
very angry and he returned. Kamalama, a hoi aku la. Ike mai
When Kanewahineikiaoha saw la o Kanewahineikiaoha i ka hoi
Kamalama returning, she said to ana o Kamalama, olelo aku la ia
Kawelo: “Say, I think your ia Kawelo: “E, ua huhu paha ko
younger brother is angry with kaikaina ia oe, ei’ aku la ke hoi
you, for there he is coming mai la.” A ike o Kawelo, paha
back.” When Kawelo saw this, aku la ia penei: [47]
he chanted as follows: [46]

The rain cloud of Koolau is Ea mai ana ke ao ua o Koolau,


making its appearance. Ea mai ana ma Nihoa,
It appears from Nihoa, Ma ka mole mai o Lehua,
From the lower end of Lehua. Ua iho la pulu ke kahawai,
It has rained and the valleys are Pulu a’u lehua i ka makoa,
wet. Kahe ka wai ke hanini nei i kai,
Wet are my lehuas with the He mea e nei wai nui o uka.
makoa rain. Ke o nei ka leo o ka pihaa,
The water is running, it is Na kuu kaikaina punahele
flooding the lowlands, Na ke koa nui, o Kamalama,
The waters from the uplands are E Kamalama kuu pokii e,
raging, Hoi mai, kamau lia.
For the sound from the drift logs Nolaila paha ka ikaika ole.
is heard.
It is caused by my favorite
younger brother,
The great soldier, Kamalama.
Say, my younger brother
Kamalama,
Come back and partake of some
food;
Perchance it has something to
do with thy weakness.

When Kamalama heard this A lohe o Kamalama i keia paha


chant from Kawelo, he turned a Kawelo, huli aku la ia e kaua
around and retraced his steps hou, a loaa aku la o Kalaumeki,
until he met Kalaumeki and kaua iho la lakou, a hee o
again resumed fighting. After a Kamalama ma, a no keia hee
short while, Kamalama and ana, ua hiki ke kaua i ke alo o
companion were routed, and in Kawelo. A hiki o Walaheeikio i
this way the fighting was carried mua o Kawelo, paha aku la o
to the very presence of Kawelo. Kawelo, penei:
Upon the arrival of Walaheeikio
in the presence of Kawelo,
Kawelo chanted as follows: 44

Why not take my sister as your Aia hoi ha kau wahine o kuu
wife, kaikuahine,
The ward of Malaiakalani, O ka hanai a Malaiakalani,
Take her as your wife? O kau wahine ia, e—a?

Walaheeikio then refused to Hoole mai la o Walaheeikio ia


accept the offer made by Kawelo: “Aole paha nau e haawi
Kawelo, saying: “It is not for you mai ka wahine a ke koa; o oe no
to present the warrior with a wife. ka makou a make ae, hai no o
We are going after you until we Aikanaka ia oe i luna o ka lele,
kill you; when you shall be puni no o Kauai nei ia makou, ai
offered by Aikanaka upon the no i kalo moa.” Alaila, paha hou
altar for a sacrifice. Then the aku la o Kawelo, penei:
whole of Kauai shall be ours,
and we will eat the cooked taro.”
Kawelo then chanted as follows:

Why not break the point of your E o la hoi e uhai ka maka o ko


spear then ihe,
And throw it at Kawelo? Alaila, pahu mai ia Kawelo.

Walaheeikio replied: “The point I aku o Walaheeikio: “Aole paha


of my spear shall not be broken e uhai ka maka o ka’u ihe ia oe,
by you; because you stand there no ka mea, o oe no e ku mai nei,
as big as the end of a house, this o ka hakala hale, ua like, aole e
spear will not miss when I throw hala keia ihe ia oe ke pahu aku.”
it at you.” Kawelo then chanted Alaila, paha hou o Kawelo,
back the following: penei:

Why don’t you throw your spear E o la hoi e hou mai ua ihe au,
at me then? A kai ae i ka pola o ka malo,
When I shall let it pass at the A ku aku i ka lepo nui,
end of my loin cloth, Hoi aku a lohe o Aikanaka,
Where it will glance to the great Kahi i noho ai ia Kauai nei,
earth. He mai nui nou ka hilahila.
Then when it is reported to
Aikanaka,
Under whom you are living in
Kauai,
Shame, like sickness, will
overcome you. 45

When the man heard this, he A lohe ua wahi kanaka nei, hou
threw his spear at Kawelo. When mai la ia i kana ihe, a ike o
Kawelo saw the spear coming, Kawelo, hoaka ae la ia i ka ihe i
he struck it with his hand making ka pola o ka malo, a ku aku la ka
it touch the end of his loin cloth, ihe i ka lepo, aole ia Kawelo,
then it glanced to the earth, [49]hilahila iho la, a holo aku la.
missing Kawelo. This so shamed Ma keia holo ana o Walaheeikio,
the man that he immediately mai ke alo aku o Kawelo, hahau
[48]turned and started to run aku la o Kawelo i kana laau ia
away. At this attempt on the part Kuikaa, a make iho la o
of Walaheeikio to escape, Walaheeikio.
Kawelo struck him with his war
club, Kuikaa, killing him instantly.

Upon the death of this warrior, Make kela koa, koe o


Moomooikio came up and took Moomooikio, alaila, paha aku o
his place. When Kawelo saw Kawelo, penei:
him, he chanted as follows: 46

Say, Moomooikio, E Moomooikio—e,


Here, take my wife and let her be Eia kau wahine o kuu wahine,
your wife, O Kanewahineikiaoha,
Kanewahineikiaoha. O kau wahine ia, e—a?
Will you accept her as your wife?

[Here the narrative is the same [Maanei ua like na olelo ana me


as that of the other warrior, that ko kela koa, me ko Walaheeikio,
of Walaheeikio, therefore that nolaila, e waiho i ke kakau ana
part is omitted.] maanei.]

After the death of Walaheeikio A make iho la o Walaheeikio a


and Moomooikio by Kawelo, me Moomooikio ia Kawelo holo
Kaehuikiawakea ran off to the aku la o Kaehuikiawakea a hiki i
top of the Nounou hill and again luna o ka puu o Nounou, olelo
informed Aikanaka of the death aku la ia Aikanaka, i ka make o
of the two warriors. When keia mau koa elua. I mai la o
Aikanaka heard this, he said: “At Aikanaka: “Akahi a komo ke anu
last, the cold feeling has entered ia’u, ua naha aku la ka hale e
me, for the house that has malu ai.”
sheltered me is broken.”

CHAPTER V. MOKUNA V.

Relating to No Kahakaloa.—Kona
Kahakaloa.—His Death Make ana ma o Kawelo
by Kawelo. Ala.

While Kaehuikiawakea was Ia Kaehuikiawakea e olelo ana ia


speaking with Aikanaka, the Aikanaka, ku mai la keia koa o
warrior Kahakaloa, stood up and Kahakaloa a paha, e olelo ana,
chanted his boast that Kawelo aole e pakele o Kawelo ia ia.
will never escape him; Wahi a Kahakaloa: “I nahea ka
continuing, he said: “When did Kawelo ao ana i ke koa, a kakou
Kawelo ever learn the arts of i noho iho nei a holo aku nei i
warfare? While he was here Oahu, a moe aku la i ke
living with us before he sailed for kaikamahine a Kalonaikahailaau;
Oahu, where he married the ina o kana hauna laau a na ka
daughter of Kalonaikahailaau, he makuahunowai ona, aole ia e
knew nothing about fighting. If pakele ia’u. No ka mea, ua kaua
the strokes of the war club no maua me ka makuahunowai
learned by him are those of his ona, ua koele na laau a maua,
father-in-law, then he will never aohe make, aohe make.” A pau
escape me, because I have ka olelo ana a Kahakaloa, iho
fought against his father-in-law mai la ia me kanaha kanaka
and our clubs only tapped one elima, a hiki ia i lalo, kaua iho la
another; he was not killed and I lakou.
was not killed.” When he finished
boasting, he proceeded on down Luku mai la o Kamalama i na
the hill with two hundred men, kanaka a pau loa, a koe o
and when they reached the Kahakaloa, ike aku la o Kawelo
bottom, the fighting began. ia Kahakaloa, paha aku la ia
Kamalama then slew all the men penei:
with the exception of Kahakaloa
whom he did not tackle. When
Kawelo saw Kahakaloa, he
chanted as follows:

The great haka; 47 the small O ka-haka-nui, o ka-haka-iki, o


haka; the long haka; ka-haka-loa,
The haka for the putting up of O ka-haka-kau aipu,
calabashes; Keia la paha e—a?
Perhaps on this day, it shall be
done.

Kahakaloa then said to Kawelo: I mai o Kahakaloa ia Kawelo:


“My name was not given me as a “Aole paha i olelo ia mai ko’u
place to hang up calabashes. inoa o Ka-haka-kau-aipu; o
Kahaka, chief of Kauai, is my Kahaka alii o Kauai nei ko’u
name.” Soon after this, they both inoa.” Ia wa, ku like laua, ku o
stood up, Kawelo with his war Kawelo me kana laau o Kuikaa.
club, Kuikaa, and Kahakaloa Ku no hoi o Kahakaloa me kana
with his war club. They both laau palau, a hoala i na laau
raised their war clubs together. palau a laua, kakii mai la o
Kahakaloa swung his war club Kahakaloa i kana laau palau, a
sideways, hitting Kawelo in the loaa iho la ka a-a o Kawelo,
middle, staggering him. Kawelo newa aku la ia. Ia wa, e hue lepo
then raised his club with a ae ana o Kawelo i kana laau, o
[50]swirl
from the ground, cutting Kuikaa, moku kahi
the small toe, the small finger [51]manamana iki o ka wawae,
and the tip of the ear off the ma ia aoao no, moku ka ili
same side. Kawelo then fell to manamana iki o ka lima, ma ia
the ground and laid there. As aoao hookahi no, moku ka
Kawelo was lying on the ground, welelau o ka pepeiao.
Kaehuikiawakea said to
Kahakaloa: “Strike him another Mahope o laila, haule iho la o
blow, so as to kill him, for I see Kawelo i lalo, a waiho iho la. A
his eyes staring at us.” When waiho o Kawelo i lalo, olelo aku
Kahakaloa heard this, he o Kaehuikiawakea ia Kahakaloa,
answered by chanting the e hahau hou iho oe i laau hou, i
following lines: make loa o Kawelo, eia no la ke
aa mai nei na maka. A lohe o
Kahakaloa i keia mau olelo,
pane mai la ia:

He is dead, for it is the blow from Ua make he laau na ka ui.


the young; Hookahi no laau a ka ui make,
The young makes but one blow O iho auanei a hiki i lalo i o Milu,
to kill, I aku i hahau alua ia e
Else he will go down to Milu 48 Kahakaloa.
And say that he was struck Make ai ke koa nui o Kawelo.
twice 49 by Kahakaloa.
Thus was Kawelo the great
soldier killed.

Kahakaloa then said to I aku o Kahakaloa ia


Kaehuikiawakea: “Let us return Kaehuikiawakea: “E hoi kaua e
and partake of some food and ai a maona, alaila, iho mai au e
when our hunger is satisfied, hoomake i kuu luahi;” alaila, hoi
then I will come down and kill my aku la laua. A hiki laua i luna o
opponent.” 50 The two then ka puu o Nounou, olelo aku la o

You might also like