Professional Documents
Culture Documents
Psikanalitik Kişilik Çalışmaları 1st Edition W. R. D. Fairbairn Full Chapter Free
Psikanalitik Kişilik Çalışmaları 1st Edition W. R. D. Fairbairn Full Chapter Free
Psikanalitik Kişilik Çalışmaları 1st Edition W. R. D. Fairbairn Full Chapter Free
Edition W. R. D. Fairbairn
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/psikanalitik-kisilik-calismalari-1st-edition-w-r-d-fairbairn
/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...
https://ebookstep.com/product/pratique-grammaire-b1-1st-edition-
evelyne-sirejols/
https://ebookstep.com/product/a-medida-b1-guia-didactica-1st-
edition-anaya/
https://ebookstep.com/product/lo-straniero-a2-b1-primi-
racconti-1st-edition-marco-dominici/
https://ebookstep.com/product/l-eredita-b1-b2-primi-racconti-1st-
edition-luisa-brisi/
Deutsch intensiv Wortschatz B1 Das Training 1st
Edition Arwen Schnack
https://ebookstep.com/product/deutsch-intensiv-wortschatz-b1-das-
training-1st-edition-arwen-schnack/
https://ebookstep.com/product/ritorno-alle-origini-b1-b2-primi-
racconti-1st-edition-valentina-mapelli/
https://ebookstep.com/product/un-giorno-diverso-a2-b1-primi-
racconti-1st-edition-marco-dominici/
https://ebookstep.com/product/100-delf-b1-version-scolaire-et-
junior-1st-edition-sylvie-cloeren/
https://ebookstep.com/product/la-nuova-prova-orale-1-a1-b1-1st-
edition-telis-marin/
Genel Yayın: 5 770
PSİKOLOjİ/PSİKANALİZ
W.R.D. FAIRBAIRN
PSİKANALİTİK KİŞİLİK ÇALIŞMALARI
ÖZGÜN ADI
Psychoanalytic Studies of the Personality
DÜZELTİ
OZAN KIZILER
EDİTÖR
DEVRİM ÇETİNKASAP
GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM
ISBN 978-625-429-368-9
BASKI
AYHAN MATBAASI
MAHMUTBEY MAH. 2622. SOK. NO: 6/31
BAGCILAR İSTANBUL
Tel. (0212) 445 32 38 Faks: (0212) 445 05 63
Sertifika No: 44871
Psikanalitik
Kişilik Çalışınaları
TÜRKiYE $BANKASI
Kültür Yayınları
İÇİNDEKİLER
Dr. Fairbairn psikanaliz alanında çok özel ve ilgi çekici bir konumdadır.
En yakınındaki meslektaşlarının yüzlerce kilometre uzakta olması ve onlar
la nadiren buluşması birtakım zorluklar doğurduğu gibi büyük faydalar da
sağlamıştır. En büyük faydası, dikkatini dağıtan ve işine karışan bir şey olma
dığından, kendi günlük çalışma deneyiminden ortaya çıkan kendi fikirlerini
geliştirmeye bütünüyle odaklanabilmiş olmasıdır. Bu durum özgün fikirlerin
önünü açar, Dr. Fairbairn 'in özgünlüğü de tartışmasızdır. Öte yandan, yal
nız çalışan birinin gözünden kaçabilecek hususlara işaret eden, tek taraflı
düşünme riskini hafifleten çalışma arkadaşlarıyla tartışma imkanının yerini
doldurmak için çok kuvvetli bir özeleştiri meziyeti gerekir. Kitabın içeriğine
dair yapılacak değerlendirmelerin önüne geçmek bana düşmez, ama düşünce
ufkumuzu açacağına kesin olarak inandığımı söyleyebilirim.
Dr. Fairbairn'in yenilikçi fikirlerini tek cümlede ifade etmek mümkün ol
saydı şöyle denebilirdi. Freud'un yaptığı gibi çeşitli erojen bölgelerin tahrikin
den ve üreme organlarının faaliyetiyle doğan içsel gerilimden kaynaklanan
sinir sistemi uyarımını başlangıç noktası almak yerine, Dr. Fairbairn kişiliğin
merkezi olan benlikten başlayarak benliğin destek bulabileceği nesneye ulaş
ma çabalarını ve bu yolda karşılaştığı güçlükleri anlatır. İlerleyen sayfalarda
işlediği bu temanın biyoloj ik olarak içgüdü problemlerine, psikoloj ik olarak
da dışarıdaki nesnelerle içerideki nesneler arasındaki hayret verici etkileşime
yansımalarını derinlemesine incelemiştir. Bütün bunlar psikanalize yeni bir
soluk getirerek verimli tartışmalara öncülük edecektir.
ERNEST JONES
G İ RİŞ
David E. Scharff, MD ve Ellinor Fairbairn Birtles
Fairbairn 'in nesne ilişkilerine dayalı kişilik kuramının nihai haline ulaştığı
"Nesne İlişkileri Bağlamında İçruhsal Yapı" makalesinin yayımlanmasından
bu yana elli yıl geçti. Bu makalede Fairbairn'in esas katkıları bütün olarak yer
alsa da sonradan ufak tefek değişiklikler, örneklemeler, uygulamalar gelmiştir.
Bu kitabın ilk dört makalesi Fairbairn'in özgün katkısının temelini oluştur
maktadır. Bunlardan önce yazdığı makaleleri okuyunca Freud'un başlıca eser
leri üzerine yaptığı dikkatli incelemelerin, bastırma ve çözülme süreçlerine gös
terdiği yakın ilginin ve mantıksal düşünceye bağlılığının on üç yıllık ilk dönem
psikanaliz yazılarına rehberlik ettiğini görmek zor değildir. Freud'a gösterdiği
yakın ilginin bariz olduğu o ilk yazılarında bile, açık seçik ifade edilmese de
zaman içinde öne çıkan bir varsayım bulunur: Yaşamdaki olayların anlamı son
derece kişisel ve kişiye özgüdür, her bireyin yaşam seyri ve bağlamı içinde anla
şılabilir ancak. Fairbairn başından beri her bireyin büyüme ve gelişim bağlamı
nı ailenin oluşturduğunu savunmuştur. Belki Freud hariç ilk dönem yazarların
hepsini geride bırakacak şekilde, Fairbairn'in klinik odak noktasını, önceden
belirlenmiş bir yapının gözler önüne serilmesi değil, aile deneyiminin terapi4eki
bireysel anlatıyı nasıl şekillendirdiğini anlamak olmuştur. Bu kitapta yer alan iki
ilk dönem yazısında bunu açıkça görebiliriz: genital anormalliği olan hastanın
analizi üzerine yazısı ( 1 93 1 ) ve Kral V. George'un ölümü gibi ulusal bir olayın
üç analiz hastası açısından taşıdığı farklı anlamları daha kısaca örneklendirdiği
yazısı ( 1 936). Savaş nevrozlarının doğası üzerine makalesinde ( 1 94 3 ) bunun
daha açık seçik ifade edildiğini görürüz. Bu konular ilk dönem klinik ve kuram
sal yazılarında da belirgindir; yakın zamana kadar derlenmemiş olan bu yazılar
artık iki cilt halinde basılmıştır: From Instinct to Sel{: Selected Papers of W. R.
D. Fairbairn [İçgüdüden Kendiliğe: W . R. D . Fairbairn'in Seçme Yazıları] . O
yazılarda Fairbairn'in klinik açıdan aileye odaklanmasına paralel olarak ruhsal
örgütlenmenin gözler önüne serilmesine yoğun ilgisini görebiliriz.
X PSİKANALİTİK KİŞİLİK ÇALIŞMALARI
Freud'un libidonun esasen haz aradığı fikri, enerjiyi yapıdan ayrı tutma
sının doğrudan sonucudur; zira enerji yapıdan ayrı tutulduğunda, rahatsız
edici olmadığı, hoşa gittiği düşünülebilecek tek ruhsal değişim, kuvvetlerin
dengeye gelmesini sağlayan, yani yönsüz değişimdir. Halbuki enerjinin yapı
dan ayrılmaz olduğunu düşünürsek, anlaşılır olabilecek tek değişim yapısal
ilişkilerdeki ve yapılar arası ilişkilerdeki değişimlerdir. ( 1944: 126)
Kitabıma dair çıkan eleştiri yazılarında en çok dikkatimi çeken şey, gö
rüşlerimin çeşitli yanlarına ilgi gösterilse de içruhsal yapıya dair görüşlerimin
öylece yok sayılması oldu. Bu bende hayal kırıklığı yarattı, zira bence görüş
lerim arasında en önemli olanlar bunlardı.
diği yeni yönün herkese mal olduğunu doğruluyordu, öyle ki onun çizdiği yönde ilerle
yenler yolu kendilerinin bulduğunu sanabildiler. Daha yakın zamanda Rayner (1991),
Padel (1972; 1992), Ogden (1986) Fairbairn'in katkılarını önemli görüp incelediler.
Mitchell güncel analiz kuramındaki en ilginç gelişmelerden biri olarak Fairbairn'in
katkılarını ilişkisel kuramının merkezine koydu (1988); Jill ve David Scharff, Washin
gton Psikiyatri Okulu'ndan meslektaşlarıyla birlikte, Fairbairn ve Sutherland'in yeni
derlenen makalelerinin yayıma hazırlanmasında görev aldılar (Sutherland, 1994; Fair
bairn, 1994) ve Fairbairn'in kavramlarının aile ve evlilik terapisi, travma gibi alanlarda
uygulanmasını teşvik ederken kendilik ve nesne ilişkilerine dayalı bütünleşik psikotera
pi ve psikanaliz düşüncesini geliştirmeye devam ediyorlar (D . Scharff, 1992; J. Scharff,
1992; D . ve J. Scharff, 1994) .
Fairbairn'in çalışmalarının ölümünden bu yana uygulandığı sahaların bu kısa ta
raması son derece eksik olup geniş vizyonunun hakkmı vermekten çok uzaktır. Bu
kitapta yer alan makalelerde analiz uygulamalarının kapsamını genişleten Fairba
irn, analitik vizyonun toplumsal meselelere ve politikalara, ulusçuluk ve uluslararası
ilişkilerin anlaşılmasına uygulanması gerektiğini düşünüyordu . Fram Instinct ta Sel{
[İçgüdüden Kendiliğe] kitabında yayımlanan diğer yazılarında nesne ilişkilerini ve
psikanalizi sanat psikolojisine, felsefeye, eğitim ve çocuk gelişimine uygulamıştır. Bu
yolların henüz başında olsa da fikirlerinin potansiyel uygulama alanlarını ve kulla
nışlılığını görmemize yetecek kadar ilerlemiştir. Fikirleri bugün psikanaliz vizyonu
nun o kadar ayrılmaz parçası haline gelmiştir ki söylenmesine gerek olmayan apaçık
gerçeklere dönüşmüştür; sanki ilişki ihtiyacı öteden beri gelişimin ve terapinin temel
olgularından biri olarak görülmüş, bölmenin değişik biçimleriyle hayatın başından
itibaren önemli olduğu hep biliniyormuş gibi gelir. Fairbairn'den önce analistin tek
nik doğruluk için çabalayan ve sürece dahil olmayan, tarafsız bir yansıtma ekranı
olduğu savunuluyordu . Onun vizyonu sayesinde artık analistin terapi ilişkisine dahil
olduğunu, hastayla aynı gelişimsel süreçlerle ve içsel dinamiklerle boğuştuğunu, bu
süreçlerin dışında ve üstünde olduğu için değil, kendi deneyimleri vasıtasıyla hasta
larının büyüme ve gelişme süreçlerinde yanlarında olabildiği için yardım edebildiğini
görüyoruz . Fairbairn terapi sürecinin nihayetinde temel değişim vasıtası olarak ilişki
nin önemine bağlı olduğunu söylüyordu:
Benim kanaatimce, asıl belirleyici etken hastanın analistle olan ilişkisidir; diğer
etkenlerin...etki göstermeyi bırakın, var olınası bile bu ilişkiye bağlıdır, zira analistle
terapi ilişkisi olmadığı takdirde hiçbiri meydana bile gelınez. (Fram Instinct ta Sel{
[İçgüdüden Kendiliğe], Cilt 1: "Psikanalizin Doğası ve Amaçları Üzerine" (1958: 379))
REFERANSLAR
Bowlby, J. (1969, 1973, 1980) Attachment and Loss, Vols. 1, il and III, Lan
don: Hogarth.
Dicks, H. V. (1967) Marital Tensions, London: Routledge & Kegan Paul.
Einstein, A. (1933) ' On the Method of Theoretical Physics: The Herbert Spen
cer Lecture delivered at Oxford on 10 June 1933', Oxford: Clarendon
Press. Reissued in N. G.
Coley and V. M. D. Hali (eds) (1980) Darwin ta Einstein: Primary Sources on
Science
and Belief, Harlow and New York: Longman.
Fairbairn, W. R. D. (1928) ' The Ego and the ld', in D. E. Scharff and E. F.
Birtles ( eds)
(1994) From Instinct ta Sel(, Vol. il, Northvale, NJ: Jason Aronson.
- (1929a) ' The Super-Ego', in D. E. Scharff and E. F. Birtles (eds) (1994) From
Instinct ta Sel(, Vol. il, Northvale, NJ: Jason Aronson.
- (1929b) ' Dissociation and Repression', in D. E. Scharff and E. F. Birtles
(eds) (1994) From Instinct ta Sel(, Vol. il, Northvale, NJ: Jason Aronson.
- (1930) 'Libido Theory Re-examined', in D. E. Scharff and E. F. Birtles (eds)
(1994) From Instinct ta Sel(, Vol. il, Northvale, NJ: Jason Aronson.
- (1943) ' Phantasy and lnternal Objects', in D. E. Scharff and E. F. Birtles
(eds)
(1994) From Instinct ta Sel(, Vol. il, Northvale, NJ: Jason Aronson.
- (1944) 'Endopsychic Structure Considered in Terms of Object-Relations
hips',
reprinted in this volume, pp. 82-136.
- (1952) Psychoanalytic Studies of the Personality, Landon: Tavistock and
Routledge & Kegan Paul.
- (1954) ' The Nature of Hysterical States', in D. E. Scharff and E. F. Birtles
(eds)
(1994) From lnstinct ta Sel(, Vol. 1, Northvale, NJ: Jason Aronson.
- (1958) ' On the Nature and Aims of Psychoanalysis', in D. E. Scharff and
E. F. Birtles (eds) (1994) From Instinct ta Sel(, Vol. 1, Northvale, NJ: Jason
Aronson.
- (1994) From Instinct ta Sel(: Selected Papers of W. R. D. Fairbairn: Volu
mes I & ll. Ed. D. E. Scharff & E. F. Birtles. Northvale, NJ: Jason Aronson.
Grotstein, J. S. (1981) Splitting and Projective Identification, New York: Jason
GİRİŞ XIX
Aronson.
Guntrip, H. (1961) Personality Structure and Human Interaction, London:
Hogarth Press and the Institute of Psycho-Analysis.
- (1969) Schizoid Phenomena. Object-Relations and the Sel{, New York: ln
ternational Universities Press.
Hegel, G. W. F. (1817) 'The Logic of Hegel ', in The Encyclopaedia of the Phi
losophical
Sciences, trans. W. Wallace (1874), Oxford: Clarendon Press.
Kernberg, O. F. (1963) 'Discussion of Sutherland's " Object-Relations and the
Conceptual
Model of Psychoanalysis '' ,' British Journal of Medical Psychology 36:121-4.
- (1976) Object-Relations and Clinical Psychoanalysis, New York: Jason
Aronson.
- (1980) Internal World and External Reality: Object-Relations Theory App
lied, New York: Jason Aronson.
Kohut, H. (1971) The Analysis of the Sel{, New York: International Universi
ties Press.
- (1977) The Restoration of the Self, New York: lnternational Universities
Press.
Mitchell, S. (1988) Relational Concepts in Psychoanalysis, Cambridge, MA:
Harvard University Press.
Ogden, T. H. (1986) The Matrix of the Mind, Northvale, NJ: Jason Aronson.
Padel, J. (1972) 'The Contribution of W. R. D. F airbairn', Bul/etin of the Euro
pean
Psycho-Analytical Federation 2: 13-26.
- (1992) 'Fairbairn's Thought on the Relationship between Inner and Outer
Worlds',
London: Free Association.
Pringle-Pattison, A. Seth (1882) The Development {rom Kant to Hegel, Lon
don: Williams
& Norgate.
Rayner, E. (1991) The Independent Mind in British Psychoanalysis, Northva
le, NJ: Jason
Aronson.
Scharff, D. E. (1992) Refinding the Object and Reclaiming the Sel{, Northvale,
NJ: Jason
Aronson.
Scharff, D. E. and Scharff, J.S. (1987) O bject-Relations Family Therapy, Nort
hvale, NJ:
Jason Aronson.
- (1994) Object-Relations Therapy o{ Trauma, Northville, NJ: Jason Aronson.
Scharff, J.S. (ed . ) (1989) Foundations of Object-Relations Family Therapy,
Northvale,
NJ: Jason Aronson.
- (1992) Projective and Introjective Identification and the Use of the Thera
pist's Sel{, Northvale, NJ: Jason Aronson.
Singer, P. (1983) Hegel, Oxford and New York: Oxford University Press.
Sutherland, J. D. (1963) 'Object-Relations and the Conceptual Model of Psy-
choanalysis',
British ]ournal of Medical Psychology 36: 109-24 .
- (1989) Fairbairn's Journey to the Interior, London: Free Association.
- (1994) Therapy of the Autonomous Sel{, Northvale, NJ: Jason Aronson.
Winnicott, D. W. and Kalın, M. (1953) 'Review of Psychoanalytic Studies of
the
Personality by W. R. D. Fairbairn', lnternational Journal of Psychoanalysis
34: 329-33.
1. KI SI M
Şizoid nitelikteki zihinsel süreçlerle son zamanlarda giderek daha çok meş
gul olmaya başladım ve artık bana öyle geliyor ki bu tür süreçlerin kişiliğe
belirgin şizoid mahiyet katacak kadar öne çıktığı vakalar bütün psikopatoloj i
alanında en ilginç ve en bol malzemeyi sağlayan vakalardır. Bu görüşü destek
leyen çeşitli hususlardan özellikle şunlara değinebilirim: (1) Tüm psikopato
loj ik durumlar içinde kökü en derine inenler şizoid rahatsızlıklar olduğundan
hem kişiliği meydana getiren esasları hem de en temel zihinsel süreçleri ince
lemek için en uygun fırsatı sunanlar da onlardır. (2) Terapide şizoid vakanın
analiz edilmesi, psikopatolojik süreçlerin olanca çeşitliliğiyle tek bir kişide
incelenmesine imkan tanır, zira bu tür vakalarda nihai duruma varılıncaya
kadar genellikle kişiliği savunmak için eldeki tüm yöntemler kullanılmıştır. (3)
Yaygın kanaatin aksine, aşırı gerilemiş halde olmayan şizoidler, ister normal
ister anormal her türlü insandan daha derin içgörü yeteneğine sahiptir; bu
nun sebebi, en azından kısmen, epey içedönük olmaları (yani iç dünyalarıyla
meşgul olmaları ) ve iç dünyalarındaki derin psikoloj ik süreçleri iyi tanımala
rıdır (bu süreçler düpedüz "psikonevrotik " diye sınıflandırılanlarda da elbette
mevcut olmakla birlikte en inatçı savunmalar ve çetin dirençlerle bilinç dışın
da tutulur) . (4) Yine yaygın kanaatin aksine, şizoidlerin hatırı sayılır aktarım
kabiliyeti olup terapi sürecini ilerleten beklenmedik imkanlar sunarlar.
Açık şizoid rahatsızlıklar şu kategorilere ayrılabilir:
(1) Şizofreni.
(2) Şizoid Tipte Psikopatik Kişilik - bu grubun psikopatik kişilik vakaları
nın çoğunluğunu teşkil ettiği pekala söylenebilir (epileptik kişilikler de bunun
dışında değildir) .
ı Bu makalenin kısaltılmış hali 9 Kasım 1 940'ta Britanya Psikoloji Cemiyeti İskoçya Şubesi
karşısında okunmuştur.
4 PSİKANALİTİK KİŞİLİK ÇALIŞMALARI
şizoid nitelik taşıdığının farkına varmak mümkün olur; örneğin (kişinin ister
kendisine ister çevreye atfettiği) "yapaylık " hissi, dünyayla arasında bir cam
varmış gibi hissetme, tanıdık kişileri veya ortamları yabancılama, yabancı şey
lerin tanıdık gelmesi. Yabancı şeylerin tanıdık gelmesiyle bağlantılı ilginç bir
deneyim olan " dejavu "nun da yine şizoid bir süreç içerdiği düşünülmelidir.
Uyurgezerlik, füg, çifte kişilik, çoklu kişilik gibi çözülmeli görüngülere de aynı
şekilde bakmak gerekir. Çifte ve çoklu kişilik tezahürlerine bakacak olursak,
Janet, William James ve Morton Prince'ın anlattığı birçok vaka titizlikle in
celendiğinde bunların esasen şizoid nitelikte olduğu sonucuna varılabilir. Ja
net'nin, klasik kavramı "histeri " ye temel oluşturan çözülmeli görüngülerin
tezahürü diye aktardığı pek çok vakanın pekala şizofrenik davranışlar sergi
lediğini söylemek de yerinde olacaktır; benim yorumuma göre bu olgu, kendi
gözlemlerime dayanarak halihazırda vardığım sonucu desteklemektedir: His
terik kişilikte, ne kadar derinde gömülü olursa olsun, gerek az gerek çok, ama
her daim şizoid bir unsur bulunur.
Şizoid görüngüleri bu anlattığım şekilde daha geniş çerçevede düşünüp
" şizoid " teriminin yananlamını genişlettiğimizde, terimin düzanlamı da kaçı
nılmaz olarak genişlemeye uğrar ve sonuçta ortaya çıkan şizoid grubun hayli
kapsamlı olduğu görülür. Örneğin her toplulukta bulunan fanatikler, ajitatör
ler, suçlular, devrimciler ve sair düzen bozucu unsurların büyük kısmı bu gru
ba girer. O kadar göze çarpmamakla beraber aydın kesimde de şizoid özellik
lere çokça rastlanır. Elitlerin burjuvalara dudak bükmesi, marjinal sanatçının
kültürsüzü hor görmesi şizoid nitelikte hafif tezahürler olarak görülebilir. Üs
telik ister edebi ister sanatsal ister bilimsel olsun böylesi entelektüel uğraşların
az çok şizoid özellikler taşıyanları bilhassa cezbettiği anlaşılmaktadır. Bilimsel
uğraşların çekiciliği, şizoidin düşünce süreçlerine fazlasıyla kıymet vermesi
kadar mesafeli tavrından da ileri gelir; zira bilim alanında her iki özelliğin de
faydasını görmek işten bile değildir. Bilimin obsesyonel cazibesi öteden beri
bilinmektedir elbette, her şeyin derli toplu ve kılı kırk yaran doğrulukta olma
sına duyulan kompulsif ihtiyaçtan kaynaklanır; lakin şizoid cazibe de ondan
aşağı kalmaz ve hiç olmazsa aynı ölçüde dikkate alınmalıdır. Son olarak, önde
gelen bazı tarihsel şahsiyetlerin şizoid kişilik ya da şizoid karakter diye yo
rumlanmaya müsait olduğunu ileri sürebilirim, hatta tarihte iz bırakanlar da
genellikle bu gibi şahsiyetlerdir sanki.
Şizoid kategori diye tasavvur ettiğimiz gruba giren çeşit çeşit insanın ortak
özelliklerinden üç tanesi özel olarak bahsetmeye değecek kadar göze çarpar:
( 1 ) tümgüçlülük tavrı, (2) kendini yalıtma ve mesafe koyma, (3) iç dünyay
la fazla meşgul olma. Fakat bu özelliklerin illa açıktan açığa görünmediğini
hesaba katmak gerekir. Dolayısıyla tümgüçlülük tavrı bilinçli de bilinçdışı da
olabilir. Ayrıca belli faaliyet alanlarıyla sınırlı kalabilir. Aşırı telafi çabasıyla
satıhta yer alan bir aşağılık hissi veya alçakgönüllülük kisvesine bürünebilir
yahut kıymetli bir sır gibi bile korunabilir. Kendini yalıtma ve mesafelenme
6 PSİKANALİTİK KİŞİLiK ÇALIŞMALAR!
2 1908 tarihli "The Content of the Psychoses" (Psikozların İçeriği) adlı makale - ç.n.
NESNE İLİŞKİLERİNE DAYALI KİŞİLiK KURAM! 1 BiRiNCi BÖLÜM 7
yitirir; lakin böylesi bir gelişim seyri bir kişiye bile nasip olmamıştır. Benliği,
hangi şart altında olursa olsun, en basit bölünmüşlük emaresi bile gösterme
yecek kadar tek parça ve istikrarlı birinin olduğuna ihtimal vermek zordur.
Başı beladayken anormal bir sükunet ve kayıtsızlık duymamış ya da utançtan,
şaşkınlıktan bir anlığına kendi kendine dışarıdan bakar hale gelmemiş " nor
mal " insan pek yoktur; geçmişle bugünün, hayalle gerçeğin birbirine karıştığı
"dejavu " denen o tuhaf deneyimi de çoğu insan yaşamıştır. Tüm bunların
esasen şizoid görüngüler olduğunu öne sürmekteyim. Hele bir evrensel görün
gü vardır ki istisnasız herkesin en derinde şizoid olduğunu kesinkes ki!nıtlar:
Rüyadır bu; zira Freud'un araştırmalarına göre, insan rüyada kendini genel
likle iki veya daha fazla ayrı kişi olarak görür. Bu noktada rüyalarla ilgili edin
diğim fikrin şu minvalde olduğunu söyleyebilirim: Rüyada gözüken kişiler,
rüya görenin ya 1) kişiliğinin bir yönünü ya da 2 ) iç dünyasında kişiliğinin bir
yönüyle, genellikle özdeşim üzerinden, ilişki kurduğu bir nesneyi temsil eder.
Her halükarda, rüya görenin kendini rüyada birden fazla kişi olarak görmesi,
rüyadaki bilinç düzeyinde rüya görenin benliğinin bölünmüş olduğundan baş
ka bir şekilde yorumlanamaz. Bu yüzden, rüya evrensel bir şizoid görüngüdür.
Freud'un tanımladığı haliyle " üstbenlik " de benliğin bölünmüş olduğuna işa
ret eden evrensel bir görüngü olarak yorumlanmalıdır; madem "üstbenlik " ile
" benlik " birbirinden ayırt edilebilecek yapılardır, üstbenliğin sırf varlığı bile
şizoid konumun tesis edilmiş olduğuna kanıt teşkil eder.
" Şizoid" terimine önem kazandıran benlik bölünmesi kavramı ancak psi
koloj ik köken bakımından düşünüldüğünde aydınlatıcı bir kavram olur. Bu
yüzden benlik gelişimine kısaca göz atmak gerekir. Freud'un en çok üzerinde
durduğu benlik işlevi, uyum sağlama işlevidir; benlik bu işlevi yerine getirir
ken temel içgüdüsel faaliyetler ile dış dünyada hüküm süren şartlar, özellikle
de toplumsal koşullar arasında ilişki kurar. Lakin benliğin bütünleştirme iş
levleri olduğu da unutulmamalıdır; ( 1 ) gerçekliğe dair algıları bütünleştirmek
ve (2) davranışları bütünleştirmek bu işlevlerin en önemlilerindendir. Benliğin
önemli işlevlerinden biri de iç dünya ile dış dünya arasındaki ayrımı gözet
mektir. Benliğin bölünmesi bu işlevlerin tümünün kademeli gelişimini, farklı
derecelerde ve oranlarda da olsa, tehlikeye atar. Dolayısıyla, gelişim süreci
sonunda benlik bütünlüğünün çeşitli derecelerde olabileceğini görmek gerekir.
Hatta kuramsal bir bütünlük ölçeği düşünebiliriz; bir uçta tamamen bütünleş
miş benlik, öbür uçta bütünleşmenin hepten sekteye uğraması, arada da çeşitli
bütünlük dereceleri bulunur. Böylesi bir ölçekte şizofrenler alt basamaklarda
yer alırken, şizoid kişilikler biraz daha üst basamaklarda, şizoid karakterler
daha da üst basamaklarda vs. diye gider; fakat bölünmenin olmadığı kusursuz
bütünleşmeyi temsil eden en üst basamak sadece kuramsal bir ihtimal olarak
görülmelidir. Bu ölçeği aklımızda tutarsak, yeterince ağır şartlar altında her
hangi bir insanın da birtakım şizoid özellikler gösterebileceğini daha rahat
anlayabiliriz. Bazıları ancak ergenlik, evlilik, savaş zamanı askere gitmek gibi
8 PSİKANALİTİK KİŞİLİK ÇALIŞMALARI
vücuttan atmaktır elbette, ama çocuk çok geçmeden boşaltımı biyoloj ik amaca
uygun olarak kötü libidinal nesnelerle baş etmenin klasik yolu olarak görmeyi
öğrenir; çocuk için boşaltımın ilk psikoloj ik anlam ve önemi, yaratıcı faaliyet
niteliği taşımasından ileri gelir. Boşaltım kişinin ilk yaratıcı faaliyeti, ortaya
çıkan ürünler de ilk yaratımlarıdır - içsel olup dışsallaştırdığı, kendine ait olup
verdiği ilk şeydir. Bu bakımdan, boşaltım faaliyeti, esasen almaya dayanan oral
faaliyete tezat teşkil eder. İki libidinal faaliyet arasındaki bu karşıtlık, tam tersi
yönde başka bir karşıtlığın da aynı anda mevcut olmasına engel değildir; zira
diğer taraftan, tabii ki oral içealım tutumu nesneye değer verme, boşaltım tu
tumuysa nesneyi değersizleştirme ve reddetme anlamı taşır. Fakat konumuzla
ilgili olan nokta şudur ki zihnin derinlerinde, almak vücutta biriktirmenin, ver
mekse vücuttan atmanın duygusal eşdeğeridir. ilaveten, derinlerde, vücudun
içindekilerle zihnin içindekilerin duygusal anlamı aynıdır; dolayısıyla insanın
birine karşı tutumu öbürüne karşı tutumunu yansıtır. İlk çocukluk döneminde
oral içealım tutumunun vücudun içindekilere aşırı değer vermesi gibi, şizo
id eğilimli biri de zihnin içindekilere aşırı değer verir. Zihninin içindekilere
böyle aşırı değer vermesi, örneğin, sosyal bağlamda duygularını dışavurma
güçlüğünde kendini gösterir. Böyle biri için, duygularını dışavurmanın par
çası olan verme unsuru, içindekileri kaybetme anlamı taşır; bu nedenle sosyal
temaslardan çoğu kez bitkin düşer. O yüzden insanlarla birlikte uzun zaman
geçirdiğinde " içinden bir gücün akıp gittiğini" hisseder, duygu deposu tekrar
dolabilsin diye bir süre sessiz, sakin ve yalnız kalmaya ihtiyaç duyar. Hastala
rımdan biri, müstakbel nişanlısıyla üst üste iki gün görüşemiyordu; çünkü çok
sık görüştüklerinde kişiliğinin kuruyup zayıfladığını hissediyordu. Şizoid eğili
min belirgin olduğu kişiler, duygusal kayba karşı savunma olarak duygulanımı
bastırma ve mesafe koymaya başvurur, bu yüzden başkalarına soğuk, hatta
uç durumlarda insanlıktan çıkmış gibi görünürler. Böylelerine "içine kapanık
kişilikler" denir; duygularını ne kadar içlerine kapadıklarına bakınca bu ifade
fevkalade yerindedir. Duygusal kayıpla ilgili kaygı bazen kendini tuhaf şekil
lerde gösterir. Örneğin analize başvuran genç bir adamın vakasını ele alalım;
ilk görüşmede sezdiğim o hafiften esrarengiz havayı taşıyanların alttan alta
şizoid eğilim barındırdığı kanaatine varmışımdır, herhangi bir somut semptom
ortaya koyamadıkları da çok olur. Üniversite öğrencisi olan bu hastanın nesnel
problemi sınavlardan sürekli kalmasıydı. Özellikle sözlü sınavlarda çok zorla
nıyordu; işin çarpıcı yanı, doğru yanıtı bildiğinde bile çoğu zaman soruya yanıt
verememesiydi. Babasıyla ilişkisinden kaynaklı sorunların bunda rolü olduğu
ortaya çıkacaktı elbette, ama kendisine odaklandığımızda, yaşadığı zorluğun
aldığı biçim şu bakımdan önemliydi: Doğru yanıtı vermek, güç bela elde ettiği
(yani içselleştirdiği ) bir şeyi vermek, dolayısıyla çok değerli bir şeyi kaybetmek
demekti. Şizoid eğilimli kişilerin duygusal anlamda vermeyle ilgili sıkıntılarını
aşmak için yararlandığı çeşit çeşit teknik vardır. Bunlardan ikisine değinebili
riz: (a) rol yapma tekniği, (b) teşhircilik tekniği.
1 2 PSIKANALİTIK KiŞiLiK ÇALIŞMALARI
Hiihtäjän virsiä
Hiihtäjän hyräily.
1898.
Laulu onnesta.
1898
Orvon laulu.
Jos voisin laulaa kuin lintu laulaa, tai lailla honkien huoju
vain kun metsän äänillä puhua voisin, kun purona pulppuisin,
käkenä soisin, niin näinpä, näinpä sois' laulu hiihtäjän ladulta
ain':
1899.
Iltatunnelma.
1898.
Hautalaulu.
1898.
Älä usko, mit' ihmiset sanovat, älä kysele heiltä mua, mut
kysy mun kuolleelta äidiltään, joka lienevi lähellä sua. Mua
ihmiset ei nähneet, ne näki mun varjoni vain, minä itse
kaukana kuljin ja kaukaa viestit sain. Herra, varjele järkeni
valo!
1898.
Kuoleman renkinä.
1898.
Rauhattoman rukous.
1898.
1899.
Mua pelottaa.
Sydämeni talvi.
Huurtehessa on honkapuut,
hyyteessä ikkunalaudat.
Ihmiset takkahan tuijottaa,
hiljaa hiiliä liikuttaa —
liikkuvi muistojen haudat.
1899.
Metsän kosija
(1898).
I.
Yksin hiihtäjä.
Tellervo.