Professional Documents
Culture Documents
Download Uyurgezerler Huguenau veya Realizm 1st Edition Hermann Broch full chapter free
Download Uyurgezerler Huguenau veya Realizm 1st Edition Hermann Broch full chapter free
Download Uyurgezerler Huguenau veya Realizm 1st Edition Hermann Broch full chapter free
https://ebookstep.com/product/uyurgezerler-pasenow-veya-
romantizm-1st-edition-hermann-broch/
https://ebookstep.com/product/uyurgezerler-esch-veya-anars-
izm-1st-edition-hermann-broch/
https://ebookstep.com/product/jane-1st-edition-broch-mckenn-
ramon/
https://ebookstep.com/product/korkunun-felsefesi-veya-kalbin-
paradokslari-1st-edition-noel-carroll/
Jane 1st Edition Aline Broch Mckenn Ramón K Pérez
https://ebookstep.com/product/jane-1st-edition-aline-broch-
mckenn-ramon-k-perez/
https://ebookstep.com/product/o-lobo-e-outros-contos-1st-edition-
hermann-hesse/
https://ebookstep.com/product/tractatus-logico-suicidalis-on-
killing-oneself-1st-edition-hermann-burger/
https://ebookstep.com/product/hermann-hesse-para-desorientados-
allan-percy/
https://ebookstep.com/product/methodenlehre-der-germanischen-
philologie-hermann-paul/
UYURGEZERLER
ÜÇLEMESİ
Huguenau
veya
Realizm
ISBN: 978-625-8094-31-2 (Tk) 978-625-8094-43-5 (3.c)
© 2018 Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı A.Ş.
Kapak Mizanpaj
Harun Tan Serap Şahin
© Özgün adı Die Sch/afwandler: 1918-Huguenauoderdie Sach/ichkeit olan eserin her hak
kı anlaşmalı olarak Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı A. Ş.'ye aittir. İzinsiz yayımlanamaz.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
UYURGEZERLER
ÜÇLEMESİ
Hermann
Broch
Huguenau
veya
Realizm
TÜRKÇESİ
M. SAMİ TÜRK
Hermann Broch
M. Sami Türk
1986 İstanbul doğumlu. Lisans öğrenimini Marmara Üniversitesi Al
man Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde, yüksek lisans öğrenimini İstanbul
Üniversitesi'nin aynı bölümünde tamamladı. Doktora çalışmasını ta
mamladığı Sakarya Üniversitesi'nin yine aynı bölümünde 2011 yılın
dan beri öğretim üyeliliği yapmaktadır. Evli ve bir çocuk babasıdır.
--------·--�-�---·---- - -----
6
bile, hepsinde, arkadaşlığın ve birlikteliğin himayesinden de
fedilmiş olma duygusu var denebilirdi, temizliğin her türlüsü
nün eksikliğine karşı ne kadar körelmişlerse de, insanoğlunun
ölümün ve çürümenin kokularını savuşturmaya çalışmadaki
medeniliğinden ne kadar yoksun değillerse de, tiksinmenin
bu şekilde üstesinden gelmek -aşkla tuhaf bir bağlantı ortaya
çıkaran- kahramanlığın daima ilk adımı olsa da, ürpermek
onlardan bazıları için uzun savaş yıllarında alıştıkları muhit
halini almışsa da, karargahlarını küfürler ve espriler savurarak
kursalar da tek başına yaşayıp tek başına ölecek yalnız kimseler
olarak üstün güçlü bir manasızlığa, akıllarının almadığı, alsa
da ancak lanet savaş diye niteleyebilecekleri bir manasızlığa
teslim edildiğini bilmeyen bir Allah'ın kulu yoktu aralarında.
7
canlarının sıkıldığını hatırladı; ama ortada sunak gibi duran re
simden korkmuştu: Çarmıha gerilme resmiydi, çarmıha geril
meleri sevmezdi. Birkaç yıl önceydi, iki müşteri ziyareti arasında
bir pazar, Nürnberg'de aylaklık etmesi gerekmiş, o da işkence
odasını görmeye gitmişti. Ne kadar ilginçti! Ayrıca yığınla re
sim de vardı orada. Resimlerden birinde bir adam vardı, kerevet
benzeri bir şeye zincirlenmişti, açıklamada dendiğine göre Sak
sonya'daki bir papazı hançerleye hançerleye katletmişti, karşılı
ğında da işte bu kerevette tekerlek işkencesi cezasını bekliyordu.
Tekerlek işkencesinin yapılışıyla ilgili ayrıntılı bilgiyi sergideki
diğer parçalar veriyordu. Adamın görünüşü gayet iyi niyetliydi,
bu adamın bir papazı bıçaklayıp işkenceyle ölüme çarptırılması
gibi kendisinin burada, leş kokuları içinde bir kerevette bekle
mesinin gerekmesi de akıl alacak iş değildi. Kesin, adam da vü
cut ağrıları çekiyor, zincirle bağlı olduğundan altına kaçırmak
zorunda kalıyordu. Huguenau tükürüp, "Kahretsin! " dedi.
8
2
9
yaptıkları işlerden dem vurmayagörsün, alkışlanır, köşe buca
ğa saklanmış erzaktan kendi payına düşeni alır, hatta şansı ya
ver giderse hizmetçilerden biri samanlıkta ziyaretine de gelir.
10
kemikli köylü yüzündeki gözleri, Prusyalılar ile Protestanlar
var sandığı uzaklara, nefretle baktı.
11
bölgede ilerlerken sergilediği uyurgezerce güvenden ileri gel
mektedir: Erken baharın berrak havasında gelişine yürüyor,
dünyadan el çekse de gene içinde kalarak, aldırmazlıkla dolu
bir fanustaymış gibi yürüyor, hiçbir şeyi umursamıyordu. Ar
denler' den Alman topraklarına vardı, kışın henüz ayrılmadı
ğı, yürümenin yorucu olduğu, kapkaranlık Eifel'e ulaştı. Bura
sakinleri onunla ilgilenmedi, ters insanlardı, ketumlardı, ön
lerinden azıcık yemeklerini almak isteyen her boğazdan nef
ret ederlerdi. Huguenau trene binmeye mecburdu, şimdiye
dek biriktirdiği paraya el atmak zorundaydı. Hayatın ciddiyeti
yeni ve değişmiş kalıbıyla yanaşıyordu yanına. Tatil dönemini
sağlama alıp uzatmak için bir şeyler olması şarttı.
12
� -- ----- ---
13
güneşinde iyileşmeyi bekleyişlerini iyiliksever bir gözle seyret
ti. Ötede, ırmağın karşı yakasında, alışıldık miri yapı tarzıyla
ne olduğunu belli eden kışla duruyor, bir de Huguenau'nun
sonraları öğrendiğine göre cezaevi olan manastır benzeri bir
bina bulunuyordu. Bununla birlikte cadde şehre doğru seve
cenlik ve rahatlıkla iniyordu, elinde tıpkı eski desenli bavulu
gibi elyaf bir valiz, ortaçağdan kalma şehir kapısından ge
çerken bu geçişin vaktiyle -ne kadar da zaman geçmişti üze
rinden- müşteri ziyareti amacıyla ayak bastığı Württemberg
semtlerini bu denli hatırlatışını rahatsız edici bile bulmadı.
14
Huguenau bu tür meditasyonlara sırtını dönüp çarşıdaki otel
den bir oda tuttu. Tatilinin tadını bir kez daha iyiden iyiye
çıkarması gerekir gibi akşamını güzelleştirdi. Yemek menü
sü çıkarılmadan Mozel şarabı sunuldu, savaşa rağmen olağa
nüstülüğünü korumuştu. Huguenau üç karafa kıydı kendine,
içerken vakit geç oldu. Farklı masalarda oturan vatandaşlar
vardı, Huguenau onlardan değildi; bundan ötürü ara sıra biri
nin ondan tarafa kaçamak ve meraklı bakışlar attığı oluyordu.
Hepsinin işleri, uğraşları vardı, onunsa hiçbir şeyi yoktu. Ol
sun, yine de neşeliydi, memnundu. Kendisi bile şaştı: İşsizdi,
buna rağmen memnundu! Hem öyle memnundu ki kendisi
gibi bir adamın, kimlik belgeleri olmayan, müşteri çevresi ol
mayan bir adamın yabancı bir kentte iş kurup kredi bulmak
istediğinde kaçınılmaz olarak karşılaşacağı tüm zorlukları dü
şünmekten kendini alamayışı hoşuna gidiyordu. Yaşayacağı
mahcubiyetleri düşlemek tam anlamıyla neşe vericiydi. Kaba
hat belki şaraptaydı. Öyle veya böyle Huguenau biraz sersem,
yatağına geçerken, dertten tasadan bunalan, iş seyahatindeki
biri değil, neşeli, şen şakrak bir turistti.
15
4
Çünkü can bedenine ancak parça parça, adeta yarım sigara gibi
döndü, bu yavaşlık ve bu dikkat amaca uygun ve tabiiydi, çünkü
16
ezik büzük bedeni olabildiğince hareketsizlik istiyordu. Ludwig
Gödicke kendini uzun geçen kaç gün, kırk yıl önceki haliyle
kundaklı bebek sanmış olsa gerekti, akıl almaz bir zorlamayla
sımsıkı bağlanmış, bu zorlamadan başka hiçbir şey hissetme
mişti. Hissetme yeteneği olsa bile ağlaya ağlaya ancak anasının
memesini isterdi, sahiden de çok geçmeden bir zaman geldi,
inleyip sızlamaya başladı. Nakil sırasında oldu, yeni doğmuş
bir bebeğin bitmeyen feryat figan ağlayışına benziyordu; kimse
yanında yatmak istemiyordu, hatta bir gece yan yataktaki, ona
bir şeyler fırlatmıştı. Doktorlar için hiçbir gıda verme ihtimali
olmadığından sonunda açlıktan ölecek sanıldığı bir zaman gel
di. Sağ kalmasının hiçbir açıklaması yoktu, Hekim Binbaşı Kuh
lenbeck'in, vücudu derinin altına sıkışan kanla yaşamıştır kana
ati, teori şöyle dursun kanaat adını bile hak etmiyordu. Özellikle
belden aşağısı fena hırpalanmıştı. Soğuk kompres yapıldı ama
bu onu rahatlatıyor mu, seçilmiyordu. Evet, belki ıstırapları ar
tık o kadar da fena değildi, çünkü iniltileri gittikçe kesildi. Ta
ki birkaç gün sonra tekrar ve daha güçlü başlayana dek: Şimdi
-veya o zaman öyle olduğu tasavvur edilebilir- öyle geliyordu ki
Ludwig Gödicke sanki can parçalarını tek tek geri alıyor da her
bir parça, vücuduna bir eziyet terazisinde sürükleniyordu. Ha
kikaten böyle olmuş da olabilirdi, onaylanmadan kalacak bir şey
varsa şuydu ki atomlarına parçalanıp toz haline getirilen, sonra
da tekrar birleşmeye zorlanan bir ruhun acısı başka her acıdan
daha büyüktür, durmadan yenilenen kramp dalgalarıyla zangır
zangır titreyen beynin acılarından daha fenadır, bu sürece eşlik
eden tüm bedeni ıstıraplardan daha beterdir.
17
5
18
Aslında böyle bir asker dulu böyle bir üzüm bağını ucuza sat
malıdır.
Huguenau Mozel üzümü dikilen bağları kimler alabilir diye
düşündü. Bulmak lazımdı. Ele geçecek komisyon hiç de fena
olmazdı. Şarap ticareti düşünülebilirdi. Köln'de Friedrichs,
Frankfurt'ta Matter ve Ortakları. Vaktiyle bunlara hortum
sevkiyatı yapıyordu.
Huguenau yataktan fırladı. Planı hazırdı.
Aynanın karşısında üstüne çekidüzen verdi. Saçlarını geri
taradı. Bölük berberi kazıdı kazıyalı epey uzamışlardı. Ne
zaman kazımıştı ki? Sanki daha önceki bir yaşamındaydı -
saçlar kışın bu kadar yavaş uzamasa şimdiye çok daha uzun
olacaklardı. Saç ve tırnaklar cesetlerde uzamaya devam eder.
Huguenau bir perçemi tutup alnına koydu; neredeyse burnu
nun ucuna geliyordu. Yok, insan içine çıkılmazdı böyle. Bay
ram günleri öncesi saçlar kestirilir. Gerçi bayram günü filan
değildi. Ama buna benzer bir şeydi.
Sabah aydınlıktı. Biraz da serin.
Berber dükkanında siyah deri oturaklı iki sarı koltuk vardı.
Sarsak sursak yaşlı bir adam olan berber ustası pek temiz sa
yılmayacak önlüğü Huguenau'nun boynuna doladı; üst taraf
tan da yakasına kağıt sokuşturdu. Huguenau çenesini biraz
sürttürdü, kağıt kaşındırıyordu.
Askıda gazete asılıydı, Huguenau gazeteyi uzattırdı. Bu kentte
çıkan ("Mozel diyarında tarım ve bağcılık ilaveli") Kurtriersc
her Bote gazetesiydi. Tam da ihtiyacı olan şey.
Sessizce oturdu, gazeteyi etüt etti, sonra da aynada kendine
baktı; görenler semtin eşrafından sanabilirdi. Saçları arzula
dığı gibi kesilmişti, kısa, sağlam ve Alman usulüydü. Tepede
saçını ayırabilsin diye ince bir tutam uzun bırakılmıştı. Sonra
sakal tıraşı oldu. Usta, yüze az miktarda, serin serin yayılan
ince köpük sürdü. Sabun pislikten geçilmiyordu.
19
Huguenau, "Sabun işe yaramaz," dedi.
Usta cevap vermeyip bıçağı köseleye vurdu. Huguenau alın
mıştı ama bir süre sonra özür dileyerek, "Savaş mamulü," dedi.
Usta tıraşa başladı. Kısa kazıma darbeleriyle. Kötü tıraş edi
yordu. Gene de tıraş olmak hoştur. Kendin tıraş olmak da
savaş meselesidir ama daha ucuzdur. Neyse, hizmet görmek
istisna da olsa hoştur. Bayram günü gibi. Duvarda epey dekol
teli bir kız resmi vardı, altında Lotion Houbigant yazıyordu.
Huguenau başını geri yaslamış, gazeteyi elinde boş boş tutu
yordu. Herif şimdi de çenesi ile boynunu kazıyordu, herhal
de hiç bitirmeyecek. Aman, Huguenau'nun hiç itirazı yoktu;
vaktimiz var ne de olsa. Meseleyi biraz daha uzatmak için,
"Lotion Houbigant da olsun," diye emretti. Kolonya verdiler.
Burnunda kolonya kokusu, tıraş olup tazelenmiş biri halinde
tekrar otele yürüdü. Şapkasını çıkarınca içini kokladı. Pomat
kokuyordu, memnuniyet vericiydi.
Yemek salonu boştu. Huguenau'ya kahvesini verdiler, garson
kadın bir de ekmek karnesi getirip bir parçasını koparttı. Te
reyağı yoktu, yalnız şurup benzeri kara bir marmelat vardı.
Kahve desen kahve değildi, Huguenau sıcak sıvıyı höpürdetir
ken fabrikatörlerin şu kahve ikamesinden ne kazandıklarını
hesapladı; kıskanmadan hesapladı, uygun buldu. Elbette Mo
zel coğrafyasında ucuza bağ edinmek de kötü iş değil, muh
teşem bir sermaye yatırımıydı. Kahvaltısını bitirince kelepir
üzüm bağı alım ilanı vermek için işe koyuldu. Sonra da ilanla
Kurtrietscher Bote 'ye gitti.
20
� - --- ---- · --· -
21
Jaretzki koluna bakıp, "Zavallıcık, nasıl da yatmış şuraya,"
dedi.
"önemsemeyin, sol kol."
"Tabii, siz ancak kesin."
Flurschütz omuz silkti: "Ne yaparsınız, bu yüzyıl cerrahi yüz
yılıydı, topların kullanıldığı bir dünya savaşıyla taçlandırıl
dı. . . Şimdi bezelerle ilgili yeni şeyler öğreniyoruz, bir dahaki
savaşta şu lanet gaz zehirlenmelerine harika tedaviler uygu
layabileceğiz . . . Fakat şimdilik gerçekten de kesmekten başka
çare yok galiba."
Jaretzki: "Sonraki savaş mı? Bu bitecek sanmıyorsunuzdur
herhalde."
"Karamsarlık yok, Jaretzki, Ruslar çoktan bitirdi."
Jaretzki pis pis güldü: "Tanrı çocuksu inanışlarınızı korusun,
bize de adamakıllı sigaralar göndersin . . . "
Sağlam kalan sağ eliyle komodin çekmecesinin altındaki açık
gözden bir sigara kutusu alıp Flurschütz' e tuttu.
Flurschütz sigara izmariti dolu kültablasını gösterdi: "Bu ka
dar çok içmemelisiniz . . . "
İçeri Mathilde hemşire girdi: "Yine saralım mı? .. Ne dersiniz
doktor bey?"
Mathilde hemşire yıkanmış görünüyordu. Saç diplerinde çil
leri vardı. Flurschütz, "Baş belası gaz," dedi. Hemşirenin, kolu
sarışını seyretti, sonra da viziteye devam etti. Geniş koridorun
iki ucunda pencereler ardına kadar açıktı ama hastane kokusu
çıkacak gibi değildi.
22
-··-- ·------ -
� ----- ·--·--·--
23
Huguenau matbaanın başındaki adamdan Herr Esch'i birinci
katta bulabileceğini öğrendi.
24
Esch'in onu dinlediği yoktu, yüzü iki karış, sıskalığına pek ya
raşmayan ağır ve çolpa adımlarla odada bir aşağı bir yukarı
yürüyordu. Fırçalanmış zemin ağır tekmeleri altında gıcırdı
yordu, Huguenau tahtaların arasındaki deliklere, molozlara ve
Herr Esch'in ağır, siyah iskarpinlerine baktı, tuhaftır ayakkabı
bağcığıyla değil eyer takımını andırır bir tokayla kapatılmış
lardı, gri yünden örme çorapları da iskarpinlerin kenarlarına
birikmişti. Esch kendi kendine konuşuyordu: "Leş kargaları
yoksulların başına üşüşüyor işte . . . Ama kamuoyunun dikka
tini sefalete çekecek olsan sansür yiyorsun."
25
Huguenau elbette başını alıp gidebilirdi - ama nereye gide
cekti? Yeni plan kurmak kolay değildi. Yabancı bir gücün
onu, ha deyince bırakamayacağı, bıraksa cezasız kalmayacağı
bir yola soktuğunu hissediyordu. Bu yüzden istifini bozmadı,
müşkül ticari görüşmelerde durumu kotarmak için hep yap
tığı gibi gözlüğünü temizledi. Bu kez de etkisini göstermişti,
çünkü hırçınlaşan Esch, karşısına dikildi, ağzına ne geldiyse
sormaya başladı: "Hem nerelisiniz siz? Sizi buraya kim yolla
dı? Buralı değilsiniz, burada bağcılıkla uğraşacağım demeyin,
bana yutturamazsınız . . . Buraya casusluğa gelmişsiniz. Sizin
gibileri içeri atmalı! "
26
dediğiniz de herkes kadar dürüst biridir, tek yapmak istediği
iki tarafı da tatmin eden bir ticaretten ibarettir, böylelikle o da
yolunu bulur. Hem, rica ederim, casusluk filan laflarını daha
temkinli kullanın, savaş dönemlerinde tehlikesiz sayılmaz."
27
Ne var ki Herr Esch'in daldan dala sıçrayan ve tahriklere açık
zihnini dizginlemek hiç de kolay değildi: "Daha net ifadeymiş,
daha net ifade, yine laf. . . Sanki her şeyin adını koymak müm
kün de . . . " Huguenau'nun yüzüne bağırıyordu: "Genç adam,
tüm adların sahte olduğunu bilmiyorsanız hiçbir şey bilmi
yorsunuzdur . . . Üstünüze giydiğiniz giysiler bile sahici değil."
Huguenau'yu tekinsiz bir duygu sardı. Söylenenleri anlaya
madığını belirtti.
"Tabii anlayamazsınız . . . Ama eczacının biri yok pahasına ar
saları istifleyince onu anlarsınız. . . Olaylara adamakıllı adını
koyan birini izlemelerini, komünisttir diye adını çıkarmala
rını . . . Boğazına sansür belasını sarmalarını anlarsınız ama,
he, bunlar iyidir size göre . . . Siz de kesin, hukuk devletinde
yaşıyoruz kanaatindesinizdir?"
Çok sevimsiz durumlar olduğunu söyledi Huguenau.
"Sevimsizmiş! Göç etmek şart . . . Uğraşıp didinmekten bez
dim usandım artık . . . "
Huguenau, Herr Esch'e gazeteyi ne yapmak niyetinde oldu
ğunu sordu.
Esch aldırmaz bir el hareketi yaptı, kimi kereler karısına, işi
gücü satıp bir tek evi elinde tutmak istediğini söylemişti - hat
ta bir kitapçı açmayı düşündüğü de oluyordu.
"Gazete, kazandığı düşmanların çok acısını çekti galiba, Herr
Esch? Demem o ki, satışlar da düşmüştür herhalde?"
Yok, orası sorun değildi, gazetenin gedikli müşterileri vardı,
meyhaneler, kuaförler, özellikle de uzakta kalan köyler; düş
manlıklar şehirdeki belirli çevrelerle sınırlıydı. Ama uğraş
maktan bezmişti artık.
Herr Esch'in aklında bir fiyat var mıydı acaba?
28
işletmesine bedelsiz tahsis edecekti; bu da alıcı için kar sayı
lırdı. Aklından geçirdikleri buydu, dürüst bir teklifti, kimseyi
kandırmak niyetinde değildi, bıkmıştı artık, o kadar. Karısına
da aynısını söylemişti.
Huguenau, "Peki," dedi, "sırf meraktan sormuyorum . . . De
dim ya, simsarım ben, belki sizin için bir şeyler ayarlayabili
rim. Bakın, sevgili Esch" -gazete sahibinin kemikli sırtına lüt
federcesine vurdu- "görüyorsunuz, ikimiz küçük bir alışveriş
yapacağız; işte, kimseyi vaktinden önce kovalamamak gerek.
Ama yirmi bini kafanızdan atın. Günümüzde kimse hayallere
para ödemiyor artık."
Huguenau kendinden emin ve güleç, kümes merdiveninden
indi.
Matbaanın önünde bir çocuk oturuyordu.
Huguenau çocuğu süzdü, matbaa girişini süzdü. Levhada,
"Yabancıların girmesi yasaktır" yazıyordu.
Yirmi bin mark, dedi, ufaklık da cabası.
29
- ------- -- � ----------------
30
adeta tazmin edercesine sıcak ve pürüzsüz bedeninde duruyor,
parmak uçları tenini ve apışındaki tüyleri pek hissettirmeden
sessiz sessiz okşuyordu. Aklına kibar bir Fransız Rokoko resmi
geliverdi, sonra da hatırına Goya'nın Çıplak Maya' sı düştü. Bir
süre daha öylece yattı. Ardından sırtına bir gömlek geçirdi -in
cecik bir gömleğin hemen bu kadar ısıtması tuhaftı- acaba sağa
mı yoksa sola mı dönsem diye düşündü, sağa karar verdi, sanki
üst üste istiflenmiş yan yatak onu havasız bırakacaktı, sokakta
ki sessizliğe biraz daha kulak kabartıp yeni bir düşe daldı, daha
dışarıdan bir şey işitemeden yeni düşe sığındı.
31
İngiltere'ye vermek lazım. Kendisi onun yaşındayken, evet,
daha yedi yaşındayken Fransızcayı Almancadan iyi konuşur
du. Tuvalet sirkesinin olduğu küçük şişeye bakınıp ensesini,
şakaklarını ovdu, aynada gözlerine dikkatle baktı; kehribar
gibiydiler, sol gözünde kızıl bir damarcık belirmişti. Rahatsız
uyumaktan. Kimonosunu omuzlarına alıp hizmetçiyi çağır
mak için zil çaldı.
32
9
33
Another random document with
no related content on Scribd:
The Project Gutenberg eBook of Mustapukuinen
mies
This ebook is for the use of anyone anywhere in the United States
and most other parts of the world at no cost and with almost no
restrictions whatsoever. You may copy it, give it away or re-use it
under the terms of the Project Gutenberg License included with this
ebook or online at www.gutenberg.org. If you are not located in the
United States, you will have to check the laws of the country where
you are located before using this eBook.
Language: Finnish
Historiallinen romaani
Kirj.
STANLEY J. WEYMAN
V. Hämeen-Anttila
SISÄLLYS:
I. Fécampin markkinat.
II. Solomon Notredame.
III. Mies ja vaimo.
IV. Kaksiovinen talo.
V. Ylempi holviovi.
Vi. Kiinnytysjauhe.
Vii. Klytemnestra.
VIII. Kainin merkki.
IX. Oikeuden edessä.
X. Kaksi todistajaa.
I.
Fécampin markkinat.
"En."
"Minä."