Professional Documents
Culture Documents
Download Gelecek Nasıl Gelecek Bilim Geleceğimiz Hakkında Ne Biliyor 1st Edition Jim Al-Khalili full chapter free
Download Gelecek Nasıl Gelecek Bilim Geleceğimiz Hakkında Ne Biliyor 1st Edition Jim Al-Khalili full chapter free
https://ebookstep.com/product/robotlarin-yukselisi-yapay-zeka-ve-
issiz-bir-gelecek-tehlikesi-martin-ford/
https://ebookstep.com/product/a-vida-no-limite-como-o-mundo-
quantico-se-comporta-quando-ninguem-esta-olhando-1st-edition-jim-
al-khalili/
https://ebookstep.com/product/dakikalar-icinde-gelecek-
gelecegimizi-sekillendirecek-200-kavram-teknoloji-ve-
sonuclari-1st-edition-keith-mansfield/
https://ebookstep.com/product/tarih-icinde-bilim-1st-edition-
james-trefil/
MATLAB für Dummies 1st Edition Jim Sizemore
https://ebookstep.com/product/matlab-fur-dummies-1st-edition-jim-
sizemore/
https://ebookstep.com/product/politik-sosyal-bilim-sayi-1-1st-
edition-kolektif/
https://ebookstep.com/product/ne-yapmali-1st-edition-louis-
althusser/
https://ebookstep.com/product/le-livre-de-jim-courage-1st-
edition-mathieu-lindon/
https://ebookstep.com/product/herkese-biraz-bilim-2nd-edition-
claude-allegre/
G <
G <
Bilim, Geleceğimiz Hakkında
Ne Biliyor?
Hazırlayan
JIM AL-KHALILI
Paradoks ve Kuantum Smmnda Yaşam'ın yazarı
'domingo
'domingo
Tıim hakları saklıdır. Bu kitabın tümünün veya içeriğinin herhangi bir bölümünün yayıncının
yazılı izni olmadan, fotokopi yöntemi dahil, elektronik ya da mekanik herhangi bir yolla
çoğaltılması yasaktır.
J i m Al-Khalili Giriş
GEZEGENİMİZİN GELECEGİ
Demografi, doğal kaynakların korunması
ve iklim değişikliği
GELECEGİMİZ
Tıp, genetik ve transhümanizm
ÇEVRİMİÇİ GELECEK
YZ, kuantum hesaplama ve İnternet
UZAK GELECEK
Zaman yolculuğu, kıyamet ve uzayda yaşam
Demografi
Philip Ba l l
Dünya değişiyor çünkü biz değişiyoruz. E n sık göz ardı edilen tüm
gerçekler gibi, bu da d ile getirildiği anda bariz hale gel ir. Gele
cek, sırf yeni teknoloj iler icat ettiğimiz için değil, hangilerini icat
edeceği miz, hangilerini kullanacağımız ve dolayısıyla hangilerinin
bizi değiştirmesine izin vereceği m ize dair yapacağı mız seçimler
nedeniyle farklı olacak. Bu teknoloj ilerin bir kısmının yıllanmış
problemlerim izden bazılarını kesi nlikle çözeceği ama aynı zaman
da yeni problemler de yaratacağı kesin. Diğerlerinin, geleceğin
doğuracağı tehditlerle pek bir ilgisi olmayacak. Her halükarda ge
leceği öngörmek, bugünün bizlerin i alıp bugünkü doğal ve yapay
çevrelerimizin gelecekte olabileceğini tahmin ettiğimiz ha llerine
yerleşti rivermekle olmuyor. Öyleyse yaşamlarımız ne kadar fa rklı
olacak ve o yaşamları ne kadar farklı yaşayacağız?
Değişen yüzümüz
Ö y l eyse "biz" k i m olacağız?
Yaşam s ü resi beklentisinin uzaması ve doğu m o ra n l a rının
aza l ma sı, ortalama nüfusun giderek yaşla nması anla mına geli
yor. 20 1 2 y ılında B i rl eş i k Krallık'ta 75 yaşım geçmiş 5, 1 m il yon
1O Philip Bali
insan varken , 2022 yıl ı n d a bu say ının 6,6 m i lyona çık ması bekle
niyor. 2050 yılına gel i nd iğinde gelişmekte olan ü l kelerin n ü fu s l a
r ı n ı n üçte b i r i 6 0 yaşını geçmiş olacak k i bu d a her şeyden önce
sağlık h izmetlerine olan talebin artması ve ça lışan n ü fu s oranı
n ı n değişmesi demek.
Sor ma mız gereken d i ğer soru da nerede o l acağı mız. Birleşm i ş
M i lletler'in 2007'de yayımladığı rapora göre, insanlık 2 1 . yüzyı
lın başında önemli bir eşiği aşarak " n ü fu s u n u n yar ısın d a n fazlası
kentlerde yaşayan" bir tür h a l i ne gel d i . İ nsanlığın çoğu için gele
cek demek, kent demek.
Şimdiden nüfusu 10 milyonu geçmiş ve çoğu Asya , Afrika ve
Güney Amerika k ıtalarındaki geli şmekte olan ü lkelerde yer alan
birçok megaşehir var (Bom bay, Lagos, Sao Pa u l o ve Manila gi b i ) .
Ö nümüzdeki yirmi yıla ait nüfus tah m i n lerindeki artışın neredeyse
tamamı bu kalabalık şehirlerden ama özel likle de geli şmekte olan
ülkelerde yer alanlardan kaynaklanı yor ve ta hmin lere göre 2035
yılına gelindiği nde dü nya nüfusunun %60'ı kentlerde yaşayacak.
Eski hiUyelerde hayatınızı kazanmak için d ü nyayı dol aşmaya
çıkard ınız; bugün arayışı nı z sizi kente götürüyor. Pek çok i nsan
daha iyi yaşam standartları yakalamak için kente geliyor ama ara
dıkl arını bulabildikleri tam olarak söylenemez. Birçok şehir böy
lesine bir göçe hazırlıklı değil: Örneğin bugü n 1 50 mi lyon kentl i ,
su kesinti leriyle yaşamak zorunda. Dahası, d üşük rakımlı kıyı
bölgelerinde hızla büyüyen pek çok şehir, i k l i m deği şikl iği model
leri nin öngördüğü ü zere, deniz seviyeleri y ü k seldikçe ve aşırı şid
detli hava olayları yaygınlaştıkça artan sel riskine maruz kalacak.
A merika Birleşik Devletleri'nin k üresel etkisindeki zayıflama
nın devam edeceğini ve " Birleşik Avrupa" projesinin üzerindeki
kara bulutları öngörebilmek için falcı olmaya gerek yok. Ama hala
şüpheniz varsa dünyanın en büyük şehirleri listesinin zamanla na
sıl değiştiğine bakarak gelecek yıllarda nerelerin daha hareketli
olacağını kendi gözlerinizle görebilirsiniz: 1950'de en büyük şehir
ler sırasıyla New York, Tokyo, Londra, Osaka ve Paris'ti. 2010'da
ilk beşe Tokyo, Delhi, Meksika, Şanghay ve Sao Paulo yerleşti.
203 0'da ise listenin Tokyo, Delhi, Şangay, Bombay ve Beijing'e
Demografi 11
Kimlik teknolojileri
Yeni yeni filizlenen bu değişim Afrika kırsalında yaşayanlara
veya Moğol göçebelere kendilerini alakadar etmeyen bir mese
leymiş gibi gelebilirdi. Tabii eğer telefon olmasaydı. Telefon ağ
ları sayesinde artık onlar da işin içinde.
Bugün dünyadaki her üç kişiden ikisinin cep telefonu (ya da
en azından bir cep telefonu hattı aboneliği) var. Azgelişmiş Sah
raaltı Afrika'sında bile. Bu cihazlar günümüzde nasıl (tele)iletişim
kurduğumuzun belirleyicisi. İnternet erişimi henüz telefon kadar
yaygın değil: Gelişmiş ülkelerde her beş evden dördünde İnternet
bağlantısı varken, en az gelişmiş ülkelerde bu oran onda birin çok
altına düşüyor. Toplumlar arasında teknolojik veya dijital bir uçu
rum oluşacağı yönündeki korkular haklı çıkmış görünüyor ama
yine de denklem o kadar basit değil. Uçurum -pek şaşırtıcı olma
sa da- zaten yaş grupları arasında da mevcut: 2016 yılında Birle
şik Krallık'ta yapılan bir anket çalışmasına göre yaşları 16 ila 24
arasında değişenlerin %99'u son üç ay içinde İnternet kullandığını
belirtirken, 75 üstü yaştakiler için bu oran sadece %3 9.
Erişim meselesi madalyonun sadece bir yüzü; mobil hatlar
kullanım alışkanlıklarını "her zaman çevrimiçi" olma anlayışına
oturtmuş durumda. Z kuşağı adı verilen ve 1990'larda doğan ku
şak, bu olanakların yokluğunu hiç bilmedi. 2011 yılında İngiltere'de
yapılan bir anket, şimdi birer yetişkin olan bu gençlerin %45'inin
"en mutlu anlarının çevrimiçi oldukları anlar" olduğunu söylüyor.
Artık pek çok işyeri çalışanlarının telefon ve e-posta aracılığıyla
her daim erişilebilir olmasını isterken, çalışanlar da ofis saatlerinde
izin almalarına gerek olmaksızın ev içi ve kişisel meselelerini halle
derek farklı iş ve ev kimlikleri arasındaki bariyeri yıkıyorlar.
14 Philip Bali
Uzun vadede...
Bilimkurgunun iyisi asla geleceği öngörmekle ilgili değildir.
Bilimkurgunun rüştünü gerçekten ispat etmiş hikayeleri - Dü n
yalar Saıı<1şı'nı, Cesur Yeni Dünya yı, 1984'ü, Bır,ık Sırtı'nı (ve
'
• Medya yankı odası: Bilgi, fıkir veya inançların belirli bir mecrada tekrarlanarak
güçlenmesi. (e.n.)
2
Biyosfer
Gaia Vince
koru n mak için bu sert kabuklar gayet yeterl iyd i . Birkaç dakika
sonra çuk ur, içine yavaşça, geri geri yerleşebi leceği kadar büyük
bir boyuta ulaşı yor. Önce kuyruğunu yerleştiriyor. Arka yüzgeç
leriyle bize doğru bi raz daha kum atarak çukuru daha da de
rin leşti riyor. Ku mları atarken doğrudan bana baktığından, bunu
bil erek yaptığını düşünüyorum.
N i hayet çukur onu tatmin edecek boyuta geldiği nde yumu rt
la maya hazı rlanıyor ve işlem başlıyor. Kabuğunu gözle görünür
bir çabayla y ükseltiyor ve transa benzer bir hale geçerken göz
leri bomboş bakıyor. Altındaki, okyanustan münasip uzaklıkta,
uygun deri nli kte ve doğru sıcaklıkta olduğuna kanaat getirdiği ,
özenle hazırladığı yuvaya evri msel va rlık sebebini, onu annesine,
anneannesi ne, ta Kretase dönemine ve daha temel bir açıdan bu
günkü uzak kuzi n i ne, yani bana bağlayan genetik materya l i , yu
murtaları birer birer bırakıyor. Kuvvetli sol uğu duyul uyor, burun
del iklerinde biriken nem in oluşturduğu damlalardan ne kadar
çaba sarf ettiği anlaşılıyor. Memel ilerden sürüngenlere uzanan
geniş hayvan yelpazesi içerisinde en çok bu anneyle empati ku
rabiliyoru m . Çevremizde uzanan engin doğumhanede başka an
neler de çukurlarını kazıyor ya da kazmayı bitirdikleri çukurlara
yumurtaları n ı bırakıyor. Ve aralarında, yen i gömülmüş yu mur
tal arı kazıp çıkarmak için sabırsızlanan köpekler ve akbabalar
dolanıyor, sırala rını bekl iyor.
Her bir kaplumbağa yaklaşık 100 adet yumurtluyor ama
arribada'da toprağa bırakılan 10 milyondan fazla yu murtadan
genellikle sadece binde ikisi çatlayacağı süreye kadar daya nır.
Yu murtalarından çıkabilen yavrulardansa sadece % 1 ' i erişkin
bir kaplum bağa olabilecek kadar şanslıdır. Sorunun bir kısmı,
beş gece süren arribada'nın bizzat kendisidir. Ardışık gecelerde
k üçücük kumsal şeridine yumurtlayan fa rklı kaplum bağalar, bir
gece önceki yuvayı kazarak daha önce bırakılan yumurtalara
zarar verir. Bu da ayn ı yuvaya bırakılan iki grup yumurtayı da
yok eden bakteriyel enfeksiyonlara sebep olur. Kul uçka süresi
45 gündür a m a arribada'l ar ayda bir gerçekleştiğinden, bir a nne
Biyosfer 25
• Kaba, çirkin ve/veya sakıncalı kavram ve nesneleri daha uygun biçimlerle ifade
ecme, edebikelam, hüsnücabir. (e. n.)
Biyosfer 27
II.
III.
De az a mód, mely szerint e soroknak képződniök kell, esetek
szerint változik. Magukban foglalhatnak olyan tényeket, melyek csak
egyetlen társadalomból – vagy több ugyanazon fajhoz tartozó
társadalomból – vagy több-több különböző társadalmi fajból vannak
véve.
Az első eljárás elég lehet akkor, ha szigorúan véve nagy
általánosságú tényekről van szó, melyhez elég terjedelmes és
változatos statisztikai adatunk van. Ha például azt a görbe vonalat,
mely az öngyilkosságok menetét egy elég terjedelmes időszakban
kifejezi, egybevetjük azokkal a változatokkal, melyeket ugyanez a
jelenség tartományok, osztályok, a falusi vagy városi lakosság,
nemek, kor, polgári állapot stb. szerint nyujt, sikerül igazi törvényeket
felállítanunk, anélkül, hogy a kutatást az illető ország határain túl
terjesztenénk; ámbár mindig előnyös ezeket az eredményeket
ugyanahhoz a fajhoz tartozó más népeken végzett megfigyelésekkel
megerősíteni. De az ilyen szűk körre vont összehasonlítással csak
akkor elégedhetünk meg, ha az egész társadalomra kiterjedt
mozgalmaknak csak egyikét tanulmányozzuk, melyek hozzá egyik
pontról a másikra változnak. Ha ellenben intézményről, jogi, erkölcsi
szabályról, organizált szokásról van szó, mely az ország egész
területén egyforma és egyformán funkcionál, amely csak időben
változik, nem lehet a kutatást csak egy népre szorítani. Ebben az
esetben ugyanis a párhuzamos görbékből csak egy pár lesz a
bizonyítás anyaga, az, amely a megfigyelt jelenségnek és a vélt
okoknak történelmi menetét fejezi ki, de csakis ebben az egy
társadalomban. Kétségtelen, hogy ez a párhuzamosság, ha állandó,
már magában megfigyelendő tény, de egymagában még nem
bizonyíték.
Ha számon veszünk több ugyanazon fajhoz tartozó népet, már
tágabb terünk van az összehasonlításra. Először is egybevetjük
egyiknek a történetét a másikéval és utána nézünk, hogy külön-
külön mindegyiknél kifejlődött-e az idők folyamán ugyanaz a
jelenség ugyanazon körülmények folytán. Azután összehasonlítást
tehetünk e különböző fejlődések között. Így például
meghatározhatjuk azt a formát, amelyet a kutatott tény a különböző
társadalmakban akkor vesz fel, amikor fejlődésének tetőpontjához
jutott. Ez a forma nem lesz mindenütt hasonló, mert mindegyik egy
típushoz tartozik ugyan, de külön-külön individualitás; esetek szerint
többé-kevésbbé valami bélyeget hord magán. Így a változatoknak új
sorát kapjuk, amit egybevethetünk azzal, amit a gondolt feltétel
ugyanabban az időpontban és minden országban feltüntet. Így pl. a
patriarchális család fejlődését Róma, Athén, Spárta történelmében
nyomon követve, ezeket az államokat annak a fejlődésnek
maximuma szerint csoportosítjuk, amit a családi típus mindegyiknél
elért, azután látni fogjuk, vajjon a társadalmi miliőt illetőleg e mód
szerint csoportosulnak-e, mert az első tapasztalat szerint látszólag
ettől függ a családi tipus kialakulása.
De ez a módszer még magában nem lehet elég. Csak azokra a
jelenségekre alkalmazható, melyek az illető összehasonlított népnek
élete folyamán keletkeztek. A társadalom nem maga teremtette
szervezetének minden egyes részét; részben teljesen készen kapta
már a megelőzőktől. Ami ilyen módon rá átszármazott, nem
történetének folyamán végbemenő fejlődésnek eredménye, s ennek
következtében nem lehet megmagyarázni, ha ki nem lépünk annak a
fajnak határaiból, melynek része. Csak azokat a járulékokat lehet
ilyen módon tárgyalni, amelyek hozzájárultak ehhez az eredeti
alaphoz és átalakították. De minél feljebb haladunk a társadalmi
lépcsőn, a szerzett jellemvonások annál csekélyebb jelentőségűek
lesznek az átvett tulajdonságokkal szemben minden egyes népnél.
Ez különben minden haladás feltétele. Így azok az új elemek,
melyeket történetünk kezdete óta bevittünk a magánjogba, a
tulajdonjogba, az erkölcsbe, aránylag kevésszámúak és csekély
jelentőségűek azokhoz képest, melyeket a mult hagyott ránk. Az így
létrejött új dolgokat nem tudjuk tehát megérteni, ha nem
tanulmányoztuk először azokat az alapvető jelenségeket, melyekben
gyökereznek, ezek pedig csak a legszélesebb alapra vetett
összehasonlítással tanulmányozhatók. Hogy megérthessük a mai
családnak, házasságnak és tulajdonnak állapotát, meg kell
ismernünk annak eredetét, az egyszerű elemeket, melyekből ez
intézmények össze vannak téve, s e tekintetben a nagy európai
társadalmak összehasonlító történelme nem adhat elég
felvilágosítást. Jóval tovább kell mennünk.
Tehát, hogy valamely meghatározott fajhoz tartozó társadalmi
intézményről számot adhassunk, összehasonlítjuk különböző formáit
nemcsak ehhez a fajhoz tartozó népeknél, hanem az összes régebbi
fajokhoz tartozóknál is. Szó van pl. a családi élet szervezetéről.
Először megállapítjuk a valaha létezett legfejletlenebb típust, azután
nyomról-nyomra követjük fokról-fokra való komplikálódásának
módját. Ez a módszer, amelyet genetikusnak is nevezhetnénk,
egyszerre adná a jelenség analizisét és szintézisét. Mert egyrészről
disszociált állapotban mutatná meg nekünk az alkotó elemeket,
csupán azért, hogy elibünk állítaná, mi módon jöttek lassankint
egymásután létre, s egyúttal az összehasonlítás nagy terjedelme
révén jobban meg lehetne állapítani alakulásuk és társulásuk
feltételeit. Tehát bármilyen összetételű társadalmi tényt csak úgy
lehet megmagyarázni, ha integrális fejlődését minden társadalmi
fajon keresztül követjük. Az összehasonlító szociológia nem külön
ága a szociológiának; ez maga a szociológia annál inkább, minél
jobban levetkőzi pusztán leíró jellegét és a tényekkel is számot akar
vetni.
A tágkörű összehasonlítások folyamán gyakran felmerül egy
tévedés, mely meghamisítja az eredményeket. A társadalmi
események fejlődési irányának megítélése végett nem ritkán
összehasonlítják azt, ami egy fajnak hanyatlási korában megy végbe
azzal, ami a rákövetkezőnek fejlődése kezdetén keletkezik. Ennek
az eljárásnak révén hittek annak az állításnak lehetőségében, hogy
a vallásos hiedelmek és az összes hagyományok gyengülése csak
múló tünet a népek életében, mivel csak a népek életének utolsó
periódusában jelentkezik és eltűnik, mihelyt új fejlődés veszi
kezdetét. De ezzel a módszerrel ki vagyunk annak téve, hogy a
haladás szabályos és szükséges menetének vesszük azt, ami egy
egészen más oknak okozata. Valóságban az az állapot, melyben
valamely új társadalom van, nem folytatása annak az állapotnak,
melybe fejlődésüknek végén azok a társadalmak jutottak, melyeknek
helyére jött. Ez ugyanis részben a társadalom új voltának
következménye, ami meggátolja, hogy az előbbi népek tapasztalatai
rögtön asszimilálódjanak és hasznossá váljanak. Így azok a
tehetségek és készségek, amelyeket a gyermek szüleitől kapott,
élete folyamán csak később jutnak működésbe. Tehát, hogy az
említett példára visszatérjünk, a hagyományokra való visszatérést,
amit minden történelem kezdetén megfigyelhetünk, nem arra lehet
visszavinni, hogy ennek a jelenségnek visszafejlődése csak átmeneti
lehet, hanem azokra a külön feltételekre, melyekben minden
kezdődő társadalmat találunk.
Az összehasonlítás csak akkor bizonyít, ha minden zavarólag
ható kortényezőt kiküszöbölünk; hogy ezt elérjük, elég az
összehasonlított társadalmakat fejlődésüknek ugyanabban a
korszakában megfigyelni. Így azután, hogy megtudhassuk, hogy
milyen irányú a társadalmi fejlődés, összehasonlítjuk minden fajnak
kezdetleges állapotát azzal, amivé a következő fajnak kezdetleges
állapotában lesz; így azután annak alapján, hogy egyik fokozat a
másikig több, kevesebb vagy ugyanolyan fokú intenzitást mutat,
megtudjuk mondani, hogy a jelenség halad-e, vagy visszafejlődik,
vagy ugyanabban az állapotban megmarad.
BEFEJEZÉS.