Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 57

Kapitalizm Ele■tirel Kuram

Çerçevesinde Bir Söyle■i 1st Edition


Nancy Fraser
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/kapitalizm-elestirel-kuram-cercevesinde-bir-soylesi-1st
-edition-nancy-fraser/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

A■■r■ ■nsani Bir Virüs 1st Edition Jean Luc Nancy

https://ebookstep.com/product/asiri-insani-bir-virus-1st-edition-
jean-luc-nancy/

Capitalismo em Debate uma conversa na teoria crítica


1st Edition Nancy Fraser Rahel Jaeggi

https://ebookstep.com/product/capitalismo-em-debate-uma-conversa-
na-teoria-critica-1st-edition-nancy-fraser-rahel-jaeggi/

Ataerkil Sistemlerin Yükseli■i ve Dü■ü■ü Kesi■imsel Bir


Siyasal ■ktisat 1st Edition Nancy Folbre

https://ebookstep.com/product/ataerkil-sistemlerin-yukselisi-ve-
dususu-kesisimsel-bir-siyasal-iktisat-1st-edition-nancy-folbre/

Feminizm ve Queer Kuram 1st Edition Alev Özkazanç

https://ebookstep.com/product/feminizm-ve-queer-kuram-1st-
edition-alev-ozkazanc/
Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü 1st Edition Byung Chul Han

https://ebookstep.com/product/kapitalizm-ve-olum-durtusu-1st-
edition-byung-chul-han/

Se ele estivesse comigo 1st Edition Laura Nowlin

https://ebookstep.com/product/se-ele-estivesse-comigo-1st-
edition-laura-nowlin/

Eu ela e ele 1st Edition Diego Nascimento

https://ebookstep.com/product/eu-ela-e-ele-1st-edition-diego-
nascimento/

Antes que Ele Leve 1st Edition Blake Pierce

https://ebookstep.com/product/antes-que-ele-leve-1st-edition-
blake-pierce/

Eu ela e ele 1st Edition Diego Nascimento

https://ebookstep.com/product/eu-ela-e-ele-1st-edition-diego-
nascimento-2/
w nika

NANCY FRASER
RAHEL JAEGGI
• •

KAPiTALiZM
E L EŞTİ RE L K U RAM Ç E R Ç EVE S İ N D E B İ R S Ö Y L EŞ İ
(,. • l
• K 1 f-\K
KAPİTALİZM
Eleştirel Kuram Çerçevesinde Bir Söyleşi

NANCY FRASER VE RAHEL JAEGGI


KAPİTALİZM
Eleştirel Kuram Çerçevesinde Bir Söyleşi

Nancy Fraser ve Rahel Jaeggi


Yayına Hazırlayan: Brian Milstein

Çeviren: Eren Karaca

Nika Yayınevi - 203


1. Baskı: Nisan 2023

Orijinal Künye: Capitalism: A Conversation in Critical Theory, Polity, 2018

ISBN: 978-625-7653-84-8
Sertifika No: 48850

Kitap Editörü: Bülent Özçelik


Kapak Tasarımı: Aycan Kurt
Sayfa Düzeni: İlhan Ulusoy

© Bu kitabın basım, yayın, satış hakları Nika Yayınevi Basım Yayın Matbaacılık Dağıtım Reklam
Eğitim Danışmanlık ne. Ltd. Şti.'ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya da
bölümleri, mekanik, elektronik, manyetik ya da başka yöntemlerle çoğaltılamaz, basılamaz.

Baskı ve Cilt: ERS Matbaacılık


Sertifika No: 47985

Nlka Yayınevl
Kültür Mahallesi, Dr. Mediha Eldem Sokak
No: 55/2 Kızılay-Ankara
T: 0312 433 7115
www.nikayayinevi.com.tr
info@nikayayinevi.com.tr
• •

KAPiTALiZM
Eleştirel Kuram Çerçevesinde Bir Söyleşi
Nancy Fraser ve Rahel Jaeggi
Yayına Hazırlayan: Brian Milstein

Çeviren: Eren Karaca

Nika Yayınevi
NANCY FRASER, New School for Social Research'te siyaset bili­
mi profesörü. Çalışmalarını eleştirel kuram, feminizm ve özellikle
son yıllarda eleştirel ekoloji tartışmaları çerçevesinde geliştiren
Fraser'ın temel ilgi alanları, kimlik politikaları eleştirisi, kamusal
alan, adalet kavramı, çağdaş liberal feminizm ve kapitalizm eleş­
tirisidir. Geçmişte, Northwestern ve Johann Wolfgang Goethe gibi
üniversitelerde çalışan Fraser, halen Amerikan Felsefe Derneği
Doğu Birimi'nin başkanlığı yapıyor. Fraser'ın eserlerinden bazıları
şunlar: Unruly Practices (1989), fustice lnterruptus (1997), The Radical
Imagination (2003), İhtiyaçlar Mücadelesi (Agora, 2006), Scales of fusti­
ce: Reimagining Political Space in a Globalizing World (2008), The Old is
Dying and the New Cannot Be Born: From Progressive Neoliberalism to
Trump and Beyond (2019), Cannibal Capitalism (2022).

RAHEL JAEGGI, Humbold Üniversitesi'nde felsefe profesörü. Te­


mel çalışma alanları siyaset felsefesi, etik, felsefi antropoloji, sosyal
ontoloji ve eleştirel teori olan Jaeggi, 2018 yılından bu yana Hum­
boldt Üniversitesi Uluslararası Beşeri Bilimler ve Sosyal Değişim
Merkezi'nin başkanlığını yürütmektedir. Jaeggi'nin eserlerinden
bazıları şunlar: Fortschritt und Regression [İlerleme ve Gerileme]
(2023), Kritik von Lebensformen [Yaşam Biçimlerinin Eleştirisi] (2014),
Entfremdung (2016) [Yabancılaşma].
Yazdığımız tarihin mirasçıları
Daha iyi bir gelecek umudumuzun taşıyıcıları

Daniel Zaretsky Wiesen


]ulian Zaretsky Wiesen
Jakob /aeggi 'ye
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ .............................................................................. . . 9

GİRİŞ ................................................................................. 13

1 KAPİTALİZMİ KAVRAMSALLAŞTI RMAK ........................... 29

2 KAPİTALİZMİ TARİHSELLEŞTİRMEK ................. ................ 91

3 KAPİTALİZMİ ELEŞTİRMEK ...... ......... . . ................... ........ 161

4 KAPİTALİZME KARŞI DURMAK ...................................... 225

DİZİN .. . ..... . ......................................................... . ............ 301


ÖNSÖZ

Bu kitabı çalkanhlı bir zamanda ve alışılmadık bir şekilde yaz­


dık. Etrafımızdaki yerleşik kabuller yıkılıyordu. Finans ve eko­
loji krizleri gözlerimizin önünde derinleşiyor, dünya çapında
ciddi birer tartışma konusu haline geliyordu. Aynı zamanda,
aile, topluluk ve kültür gibi diğer toplumsal açmazlar, biraz
daha derinden çalkalanmaya başlamıştı- henüz toplumsal mü­
cadelenin ana odakları değillerdi ama ortaya çıkmakta olan
krizler tam anlamıyla patlamaya hazırlanıyorlardı. Nihayetin­
de, biriken tüm bu çalkantılar 2016'da geniş çaplı bir siyasi h�­
gemonya krizinde birleşmiş oldu. Dünyanın dört bir yanındaki
seçmenler, sol ve sağ popülist alternatifler lehine çalışan neoli­
beralizm sponsoru partileri ve elitleri tehdit edecek şekilde kit­
lesel olarak neoliberalizme karşı ayaklandılar. Çinlilerin (ve Eric
Hobsbawm' ın) "tuhaf zamanlar" dediği zamanlardı.
Tuhaf zamanlar, özellikle de kapitalist topluma dair bir eleş­
tirel kuram geliştirmekle uğraşan felsefeciler için . .. İkimiz de
bu kitabı yazmak için güçlerimizi birleştirmeden önce birkaç yıl
boyunca ayrı ayrı benzer benzer projelerle meşguldük. Etrafı­
mızda giderek derinleşen çalkantının tam olarak kapitalist top­
lumun bir krizi ya da daha doğrusu bugün içinde yaşadığımız
özgün kapitalist toplum biçiminin bir krizi olarak okunabileceği
varsayımıyla bunu yapmaya karar verdik. Bize göre, bu zaman­
lar böylesi bir analize ihtiyaç duyuyordu. Bu görev için eleştirel
kuram ve Batı Marksizmi üzerine kurulu olan ortak geçmişimiz­
den, yılların heyecanlı siyasi-entelektüel birliğinden ve ikimizin
de bir süredir sermaye eleştirisi üzerine yapmakta olduğumuz
felsefi düşünmeden daha iyi bir zemin olabilir miydi?
John Thompson'ın Polity'nin "Söyleşiler" serisi için bir ki­
tapta buluşma önerisi şansımız oldu. Fakat biz önerisini ken­
di amaçlarımıza uyarladık. Başlangıçta önerdiği gibi Nancy
Fraser'ın düşüncesinin genel yörüngesine odaklanmak yerine,
"söyleşi"mizi özellikle kapitalizm sorununa ve ikimizin de bu
tema üzerinde yaptıklarına odaklamaya karar verdik.
Aldığımız kararla birlikte kitabı yazma süreci kendi iniş çı­
kışlarıyla gelişti. Ne yaptığımıza dair iki fikir arasında gidip
geliyorduk. Başlangıçta fikrimiz, konunun çeşitli yönlerine
dair makul bir şekilde planlanmış bir dizi sohbeti kaydetmek,
yani sözlü, yüz yüze sohbet etmek ve yazılı dökümü yarı do­
ğaçlama konuşma hissini koruyacak şekilde düzenlemekti. Bu
fikir, kitabın son halinin bazı bölümlerinde, özellikle Giriş ve 4.
Bölüm'de az çok varlığını sürdürüyor. Ancak diğer bölümlerde,
daha fazla düzenleme ve azınsanmayacak kadar fazla yeniden
yazma içeren farklı bir süreç gelişti. Bu değişiklik, bu kitap üze­
rindeki çalışmamız ile her birimizin aynı anda kendi başımıza
yaptığımız çalışmaların kesişimini yansıtıyor. 1. ve 2. Bölüm,
büyük ölçüde Nancy Fraser'ın çoklu kriz eğilimlerini barındıran
"kurumsallaşmış bir toplumsal düzen" olarak kapitalizme iliş­
kin "genişletilmiş" görüşüne odaklanıyor. Bu bölümleri büyük
ölçüde kendisi düzenledi. 3. Bölüm ise Rahel Jaeggi'nin kapita­
lizm eleştirisini oluşturan çeşitli biçimlerin haritası, bunların iç
mantıkları ve karşılıklı ilişkileri üzerinden ilerliyor. Çoğunlukla
onun tarafından revize edilen bu bölüm, ayrıca Jaeggi'nin bir
"yaşam biçimi" olarak kapitalizme "pratik-kuramsal" bakışını
sunuyor.
Bu bireysel noktalar haricinde bu kitap, aynı zamanda baştan
sona ortak bir çabanın da meyvesi. Kitabın biçimi her ne kadar
alışılmadık olsa da Bedin, Frankfurt, Paris, Cambridge (Birle­
şik Krallık) ve New York'ta, Vermont'taki aile tatilleri sırasında,
2016 baharında New School for Social Research'te birlikte verdi­
ğimiz Kapitalizm Eleştirileri lisansüstü seminerinde kaydedilen
10
tartışmalar, özel konuşmalar ve halka açık sunumlarla birlikte
yürüttüğümüz yaratıcı sürece sadık kaldı. Bir bütün olarak ki­
tabın, kesinlikle parçalarının toplamından çok daha büyük ol­
duğuna inanıyoruz. Koşulların tesadüfi bir bileşiminden ortaya
çıktı ve şunları yansıtıyor: Birçok entelektüel referans noktasını
ve siyasi görüşü paylaştığımızı, felsefi yaklaşımlarımızın yine
de farklılaştığını ve aralıklı olsa da sıkı bir iletişime dayalı ar­
kadaşlığın tadını çıkardığımızı. Sonuç, ikimizin de kendi başına
üretebileceğinden daha zengin ve daha derin bir kitap oldu.
Bu süreç boyunca hem ortaklaşa hem de bireysel olarak
birçok kişiye teşekkür borcumuz oluştu. Nancy Fraser, Bedin
Einstein Vakfı ve Bedin Frei Üniversitesi'ndeki JFK Amerikan
Araştırmaları Enstitüsü'ne, Rosa Lüksemburg Vakfı'na, "Jus­
titia Amplificata" (Frankfurt) İleri Araştırmalar Merkezi'ne ve
Forschungskolleg Humanwissenschaften'a (Bad Homburg),
Cambridge Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Mer­
kezi ve Clare Hall'a, Friedrich Schiller Üniversitesi (Jena) Bü­
yüme Sonrası Toplumlar Araştırma Grubu' na, College d'etudes
mondiales ve Ecole des hautes etudes en sciences sociales'e (Pa­
ris) ve New School for Social Research'e (New York) verdikleri
araştırma destekleri için teşekkürlerini sunuyor. Ayrıca New
School'da bir ekip tarafından verilen seminerler sırasında sun­
dukları Marksizm, feminizm ve kapitalizm üzerine ilham veren
fikirleri için Cinzia Arruzza ve Johanna Oksala'ya; kendisini
kapitalist toplumdaki ırkçı baskıyı kuramlaştırmaya zorladığı
için Michael pawson'a; ve de harika sohbetler ve derinlemesi­
ne geri bildirimler için Robin Blackburn, Hartmut Rosa ve Eli
Zaretsky'ye çok teşekkür ediyor.
Rahel Jaeggi, Alman Heuss Profesörlük programı, New
School for Social Research, Almanya Jena'daki Friedrich Schil­
ler Üniversitesi Büyüme Sonrası Toplumlar Araştırma Grubu
ve Humboldt Üniversitesi-Berlin'e araştırma destekleri için çok
teşekkür ediyor. Ayrıca, Eva von Redecker'a ve araştırma gru-
11
bunun diğer üyelerine (Lea Prix, !sette Schuhmacher, Luka!I
Kübler, Bastian Ronge ve Selana Tzschiesche) çeşitli aşamalarda.
ve çeşitli şekillerde verdikleri katkılar için; Hartmut Rosa, Ste-.
fan Lessenich ve Klaus Dörre'ye tartışmaları teşvik ettikleri ve
_
konuyu tekrar gündeme getirmeye yardımcı oldukları için; Axel",
Honneth ve Fred Neuhouser'e verdikleri sürekli ilham için; ve
de Martin Saar ve Robin Celikates'e onlarsız aynı olmayacak bir
akademik hayatta yol arkadaşlıkları için teşekkür ediyor.
Her ikimiz de tekniğin çok ötesine geçen mükemmel araştır­
ma yardımı için Blair Taylor ve Dan Boscov-Ellen'a; son aşama­
larda ustaca düzenleme ve taslak hazırlığı için Brian Milstein'a;
bu kitabı yazmamız yönündeki ilk öneri ve tamamlanmasını
beklerken gösterdiği sabır için John Thompson'a; düzenleme
için Leigh Müller'e ve redaksiyon konusunda yardımları için
Victoria Harris ve Miriam Dajczgewand Swi�tek'e çok teşekkür
ederiz.
Nancy Fraser ve
Rahel Jaegg�.

12
GİRİŞ

Rahel Jaeggi: Kapitalizm eleştirisi, bir nevi son zamanların "pat­


lama dönemi"ni yaşıyor ya da Almanca'da dediğimiz gibi "hat
Konjunktur" [çok revaçta]. Kapitalizm, uzun bir süre siyasi ve
entelektüel tartışmalarda pek yer almadı. Hatta hem senin hem
de benim bağlı olduğumuz gelenek olan "eleştirel kuram"ın
gündeminde bile yoktu. Fakat artık kapitalizme olan ilgi artıyor
- sadece piyasa ekonomisine, küreselleşmeye, modem topluma
veya dağıtıcı adalete olan ilgiyi değil, kapitalizme olan ilgiyi
kastediyorum. Elbette bunun sağlam nedenleri var, özellikle de
2007/8 finansal krizi. Bildiğimiz gibi bu kriz, hızla finans alanın­
d an mali ve ekonomik alanlara, oradan da siyaset ve topluma
sıçradı. Hükümetleri, Avrupa Birliği' ni, refah devleti kurumla­
rını ve bir bakıma toplumsal bütünleşmenin dokusunu sarstı.
Batı toplumlarında insanlar, iki savaş arası dönemden beri eko­
nomik ve toplumsal düzenin istikrarsızlığı ve öngörülemezliği­
ne bu denli maruz kalmamışlardı. Bu, görünürde demokratik
hükümetlerin çaresizlikten tutalım soğuk bir kayıtsızlığa kadar
giden değişken tepkileriyle büyüyen ve yoğunlaşan bir maruz
kalma duygusu oldu.
Dikkat çekici olan, kapitalizm eleştirisinin çok hızlı bir şe­
kilde yeniden popüler olması. "Kapitalizm" kelimesinin hem
akademide hem de kamusal alanda yaşadığı itibarsızlığın üze­
rinden uzun zaman geçmemişti. Kabul edelim ki, gördüğümüz
eleştirilerden bazıları dağınık veya ilkel, basit ve hatta şişirilmiş
eleştiriler. Ama ikimiz de kapitalizmin yenilenmiş bir eleşti-
13
risinin bugün tam da ihtiyacımız olan şey olduğu konusunda
hemfikiriz ve senin ve benim gibi eleştirel kuramcıların yeniden
kapitalizme odaklanması önemli.
Nancy Fraser: Evet, gerçekten de kapitalizme olan ilginin geri dö:
nüşü, genel olarak dünya için ama aynı zamanda senin ve benim
için iyi bir haber. İkimiz de bu konuya ilgiyi yeniden alevlendir­
mek için ayn ayrı uğraşhk. Uzun bir süredir, ekonomi politiğin
eleştirisindeki temel fikirleri eleştirel kurama yeniden çekmeye
çalışıyoruz: Sen "yabancılaşma" kavramıyla, bense "kriz" ve "çe­
lişki" kavramlarıyla.1 Ayrıca ikimiz de kapitalizmin ne olduğu
fikrini yeniden düşünmeye çalışıyoruz: Sen bir "yaşam biçimi"
olarak, bense "kurumsallaşmış bir toplumsal düzen" olarak.2 Ya­
kın geçmişe kadar boşlukta sesimizi duyurmaya çalışıyorduk. Fa­
kat bugün durum değişti.Anık kapitalizm hakkında konuşmak
isteyenler sadece sen ve benden ibaret değil, birçok insan var .. Ka­
pitalizmin (yine) bir sorun ve siyasi ve entelektüel ilginin önemli
bir nesnesi olduğu konusunda yaygın bir fikir birliği var. Dediğin
gibi, bu durumun anlaşılır nedenleri var. Çok derin bir krizin,
ağır bir sistemsel krizin sancılarına kapıldığımıza dair yaygın hissi
yansıhyor. Başka bir deyişle, karşılaşhğımız şey yalnızca bir dizi
tekil geçici sorun değil, yaşam biçimimizin tam kalbine yerleşmiş
derin bir yapısal işlev bozukluğu.
Dolayısıyla insanlar kapitalizm derken ne kastettiklerini tam
olarak bilmeseler de bu kelimeyi yeniden kullanıyor olmaları
yüreklendirici. Bunun, büyük bir sistemsel krizin derin yapısal
köklerini açığa çıkaracak olan eleştirel kurama duyulan ihtiya­
cın göstergesi olduğunu düşünüyorum. Bu önemli. Birçok du­
rumda, "kapitalizm" kelimesinin kullanımının esasında retorik
olduğu, gerçek bir kavramdan çok kavram ihtiyacına yönelik
bir jest olarak işlev gördüğü doğru olsa bile . . . Bugünlerde eleş­
tirel kuramcılar olarak şu soruyu açıkça sormamız gerekiyor:
Bugün kapitalizmden bahsetmek tam olarak ne anlama geliyor?
Kapitalizme dair en iyi kuramı nasıl geliştirebiliriz?
14
Jaeggi: Geri dönenin kapitalizm olduğu fikriyle ne demek is­
tediğimizi netleştirmeliyiz. Kuşkusuz toplumsal veya ekonomik
adaletin çeşitli biçimleriyle ilgilenen toplumsal hareketler ve sa­
vunucu gruplar her zaman oldu; ayrıca "dağıtıcı adalet" konu­
su akademinin belirli bölümlerinde en parlak dönemini yaşa­
dı. Bunlarla birlikte küreselleşme, ulusal özerkliğin geleceği ve
gelişmekte olan dünyadaki eşitsizlik ve yoksulluk hakkındaki
tartışmalarda ekonomik sorular sıklıkla ortaya çıktı. Sonra da
"kapitalizm" terimi, bazı çevrelerde "modernite" ile eşanlamlı
olarak ortalıkta dolaşmaya devam ederken, "kapitalizm eleşti­
risi" Baudrillard ve Deleuze'ün düşünceleri etrafında kültürel
eleştiriye atıfta bulunmaya evrildi. Ancak bu yaklaşımların hiç­
biri kapitalizmi burada bahsettiğimiz anlamıyla kavramıyor.
Hiç kimse kapitalizmi çok özel bir dizi varsayım, dinamik, kriz
eğilimi ve temel çelişkiler ve çatışmalarla birlikte, Marx'ın de­
yimiyle bir üretim tarzına dayanan, geniş anlamda bir yaşam
biçimi olarak görmüyor.
Fraser: Evet, katılıyorum. Neyse ki bununla birlikte, kapita­
lizme olan mevcut ilgi, az önce bahsettiğin sınırlı, kısmi yakla­
şımları aşıyor. Dediğim gibi, kavramı yeniden harekete geçiren
şey, yalnızca sektöre} bir kriz değil, toplumsal düzenin en temel
yanlarını kuşatan derin ve yaygın bir kriz olduğu duygusu. Do­
layısıyla sorun yalnızca "ekonomik" değil; ne kadar ciddi sorun­
lar olsalar da "sadece" eşitsizlik, işsizlik veya orantısız dağılım
değil. Hatta bu söylem birçok insanı kapitalizm hakkında soru­
lar sormaya teşvik etmiş olsa da sorun %99'a karşı %1 de değil.
Sorun bundan daha derinlerde. Servetin nasıl "dağıtıldığı" me­
selesinin ötesinde, her şeyden önce neyin servet sayıldığı ve bu
servetin nasıl üretildiği sorunu var. Benzer şekilde, kimin ne tür
bir emek için ne kadar aldığı meselesinin arkasında, neyin emek
olarak sayıldığı, emeğin nasıl örgütlendiği ve bu örgütlülüğün
şu anda insanlardan ne talep ettiği ve insanlara ne yaptığı gibi
daha derin sorular yatıyor.
15
Bana göre, kapitalizm hakkında konuştuğumuzda söz konu­
su olması gereken şey bu. Sorun, sadece neden bazılarının daha
çok bazılarının daha az şeye sahip olduğu değil. Sorun, az sa­
yıda insan istikrarlı bir yaşama ve refah duygusuna sahip olur.­
ken neden bu kadar çok sayıda kişinin azıcık hakla, korunmayla
ve ödenekle, ağır borç yüküyle güvencesiz işlerde güçlüklerle
boğuşuyor olduğu. Hepsi bu değil. Aile hayatında derinleşen
gerginlikleri de içeren eşit derecede önemli sorular var: Ü cret­
li çalışmanın baskıları, çocuk yetiştirmenin, yaşlı bakımının, ev
içi ilişkilerin ve topluluk bağlarının, kısacası toplumsal yeniden
üretimin tüm örgütlenmesinin koşullarını neden ve nasıl değiş­
tiriyor? Kapitalizmin enerji ve hammaddeler için bir "musluk"
atıklarımız içinse bir "lavabo" olarak gördüğü doğayla olan sö­
mürücü ilişkimizin giderek daha fazla endişe verici etkileri hak­
kında da ciddi sorular ortaya çıkıyor. Son olarak, örneğin piyasa
güçlerinin iki boyutta demokrasinin altını boşaltması gibi siyasi
soruları da unutmamak gerekiyor: Bir yanda şirketlerin devlet
sınırları içerisinde siyasi partileri ve kamu kurumlarını ele ge­
çirmesi, diğer yanda hiçbir kötülüğün sorumluluğunu almayan
küresel finansın ulus ötesi düzeyde siyasi karar almaya dair yet­
kileri gasp etmesi.
Bütün bunlar, bugün kapitalizmden söz etmenin ne anlama
geldiğinin merkezinde yer alıyor. İlk çıkarımımız yaşadığımız
krizin yalnızca ekonomik olmadığı. Kriz, koruma yetersizlikle­
rini, iklim değişikliğini ve demokrasiden uzaklaşmayı da kap­
sıyor. Ancak bu formülasyon da yeterince iyi değil. Daha derin
olan mevzu tüm bu çetin zorlukların altında yatan şeydir: Hep­
sinin aynı anda ortaya çıkmasının bir tesadüften ibaret olama­
yacağı, bunların yaşadığımız toplumsal düzende daha temelde
bir çürümüşlüğe işaret ettiği yönünde artan hissiyat. Bu kadar
çok insanı yeniden kapitalizmden bahsetmeye döndüren şey bu.
Jaeggi: Bu çoklu krizler, bizi kapitalist toplumsal formas­
yonda daha derin bir başarısızlık olup olmadığını sormaya zor-
16
luyor. Artık birçok insan, bütün bir yaşam biçimi işlevsiz hale
gelmiş görünürken yalnızca bu olumsuz tesirlere bakmanın
yeterli olmadığını görüyor. Bu durum insanların, bu toplumsal
formasyonun içerdiği çeşitli pratiklere daha derinden bakmaya
istekli olduklarını gösteriyor. Bahsettiğin gibi sadece eşitsizlik
veya ekolojik bozulma veya küreselleşmeye değil, aynı zaman­
da bu çatışmaları yaratan sistemi oluşturan pratiklerin kendi­
sine, mülkiyet, emek, üretim, değişim, pazarlar vb. gibi şeyleri
anlama şeklimize bakmaya ...
Ancak kapitalizm eleştirisinin yeniden gündeme geldiği ve
bunun sevindirici bir gelişme olduğu konusunda hemfikirsek,
daha önce bu eleştirinin nereye kaybolduğunu da sormamız
gerekir. Kapitalizmi bu kadar uzun süre marjinalleştiren neydi?
Kapitalizmin eleştirel kuramdan çıkmasını nasıl anlamlandıra­
biliriz? Görünüşe göre, son birkaç on yılda ekonominin "kara
kutu" olarak değerlendirilmesine bir dönüş yaşadık. Bu, felsefi
liberalizm ve "dağıtım" sorunlarına dar bir bakış açısıyla odakla­
nan diğer düşünce okulları için kesinlikle doğru. Solcu Rawlsçu­
ları veya G. A. Cohen gibi sosyalistleri ele alalım: Dağıtıcı adalet
meselelerine farklı bir radikal ve eşitlikçi yaklaşım getirirler, an­
cak ekonominin kendisinden bahsetmekten kaçınma eğilimin­
dedirler. 3 Ekonomik "kara kutu" dan ne çıktığı ve bu sonuçların
nasıl dağıtılacağı hakkında konuşurlar, ama içinde neler olup
bittiği, nasıl çalıştığı ve bu olup bitenlerin gerçekten gerekli ya
da makbul olup olmadığı hakkında söz söylemiyorlar.
Bu eğilim sadece liberalizm ve adalet kuramlarıyla sınırlı
değil. Kapitalizm, eleştirel kuram için temel bir sorundu. Bu
geleneğin neredeyse tüm büyük düşünürleri için -Marx'tan
Lukacs'a, Horkheimer'a ve Adorno'dan Habermas'ın ilk dönem­
lerine kadar- kapitalizm merkeziydi. Ancak 19801erin ortaların­
dan sonlarına doğru kapitalizm resmin hemen hemen dışında
kaldı. Ne oldu? Hepimiz ideolojik olarak o kadar "tek boyutlu"
hale geldik ki, eleştirel kuramcılar bile neden özgür olmadığımı-
17
zın kökenini gözden mi kaçırdılar? Böyle açıklamak fazla kaba
duruyor. Sanıyorum konunun terk edilmesinin entelektüel ge­
leneğimizin kuramsal gelişimine içkin nedenleri var.
Bir anlamda, Habermas'ın "yaşam dünyasının sömürgeleştj­
rilmesi" üzerine olan tartışmalı teziyle İletişimse! Eylem Kuram},
eleştirel kuramı geniş ölçekli bir toplum kuramında temellen­
dirmeye yönelik son girişimdi.4 Şüphesiz Marx'tan, Lukcics'tan
ve eleştirel kuramın daha önceki düşüncelerinden, sonraki bazı
öğrencileri için aynı şeyin söylenemeyeceği şekilde, esinlenmiş­
tir. Ancak Habermas, işlevsel farklılaşma hakkında sistem-ku­
ramsal fikirlere o kadar güvendi ki ekonomik alanı fiilen eleştiri
alanından uzaklaştırdı. Ekonomiyi özerk olarak işleyen bir şey,
kendi mantığı tarafından yönlendirilen "normsuz" bir alan ola­
rak anladı.5 Bu, başka bir tür "kara kutu" yaklaşımına tekabül
ediyor, çünkü yapabileceğimiz tek şey ekonominin hayatın di­
ğer alanlarına girmesine karşı korunmak oluyor. Kapitalist eko­
nomi, siyasi veya başka türlü dışsal yollarla "uysallaştırılacak"
bir "kaplan" oluyor; bizimse ekonominin kendisine eleştirel eri­
şimimiz mümkün olmuyor.
Bunu, kapitalizmi reform yoluyla dönüştürmek mi yoksa
daha radikal yollarla alt etmek mi konusundaki eski tartışmayı
yeniden açmak için söylemiyorum. Kapitalizmin ne kadar "uy­
sallaştırılabileceği" ve hala "kapitalizm" olarak kalıp kalama­
yacağı şu anda girmemiz gerekmeyen, çoğunlukla semantik bir
mesele. Aynı zamanda, günümüz kapitalizminin aşırılıkları ve
tehditleri kapitalizmi "uysallaştırma" fikrinin hala geçerli olup
olmadığı konusunda bizi duraklatabilir. "Demokrasi ve kapita­
lizm arasındaki tarihsel bağ"6 bugün fazlasıyla sorgulanıyor ve
belki de bu yüzden ekonomik konularda yeni yaklaşımlar ancak
yeni yeni gelişmeye başlıyor.
Fraser: Habermas'ın İletişimsel Eylem Kuramı'nın eleştirel ku­
ramda bir dönüm noktası olduğu konusunda sana tamamen ka­
tılıyorum. Dediğin gibi en sonuncu önemli sistematik girişimdi,
18
ancak benzer azimle ve benzer genişlikte ardıl işler ü retmeyi ba­
şaramadı. Aksine, bu girişimin mirasını, Habermas'ın takipçile­
rinindisiplinde özelleşmeye doğru fazlasıyla yoğunlaşmasında
gördük. Sonraki yıllarda kendilerini eleştirel kuramcı olarak
görenlerin çoğu, büyük ölçekli toplum kuramlarını ele almadan
bağımsız ahlaki ve siyasi kuramlar veya hukuk kuramı üretimi­
ne devam etti (yakın zamanda ortaya çıkan Jena'daki Büyüme
Sonrası Toplumlar Araştırma Grubu hoş bir istisna oluşturuyor).
Bunun sonucu, toplumu bir bütün olarak kavramayı amaçlayan
disiplinlerarası bir proje qlarak eleştirel kuramın asıl fikrini terk
etmek oldu. Arlık normatif soruları toplumsal eğilimlerin ana­
lizine ve çağın teşhisine bağlamak ortadan kayboldu; insanlar
kapitalizmi bu şekilde anlamaya çalışmaktan vazgeçtiler. Kapi­
talizmin derin yapılarını ve temel mekanizmalarını, tanımlayıcı
gerilimlerini ve çelişkilerini ya da karakteristik çalışma biçim­
lerini ve özgürleştirici olasılıklarını belirlemeye yönelik hiçbir
çaba kalmadı. Ortaya çıkan sonuç, yalnızca eleştirel kuramın
temelinden kopmakla kalmadı, aynı zamanda kuramı eşitlikçi
liberalizmden bir zamanlar ayıran keskin sınırı da bulandırdı.
Bugün bu iki kamp neredeyse ayırt edilemeyecek kadar yakın­
laştı ve liberalizmin nerede durduğunu, eleştirel kuramın ne­
rede başladığını söylemek zorlaşlı. Belki de söylenebilecek en
iyi şey, (sözde) eleştirel kuramın liberalizmin sol kanadı haline
geldiğidir. Bu beni uzun zamandır mutsuz eden bir şey.
Jaeggi: Aslında, Axel Honneth bu bağımsız normatifliğin
müşterisi olma eğilimini uzun zamandır eleştiriyor. Hegelci bir
tarzda toplum kuramı ile temas halinde kalan ve modem top­
lumların kurumsal alanlarını yeniden inşa ederek genel olarak
piyasa ve ekonomi alanlarını, "ihtiyaçlar sistemini" yeniden dü­
şünmeye başlayan biri kendisi.7
Fraser: İyi bir noktaya değindin. Ama kuralı kanıtlayan bir is­
tisna kendisi. Eleştirel kuramcıların ezici çoğunluğu toplum ku­
ramına çok az ilgi gösterdi. Son yıllarda kapitalizm eleştirisinin
19
görece yokluğunu anlamak istiyorsak, yirminci yüzyılın sonl:a­
rında postyapısalcı düşüncenin göz alıcı yükselişini de hesaba
katmamız gerekiyor. En azından ABD akademisinde postyapı­
salcılık, liberal ahlak ve siyaset felsefesine "resmi muhalefef'
haline geldi. Farklılıklarına rağmen bu sözde muhalifler tem�l
bir şeyde ortaklaşıyorlardı: Hem liberalizm hem de postyapısal­
cılık, ekonomi politiğin sorunsalını, hatta aslında toplumsalın
kendisini tahliye etmenin yollarıydı. Bu çok güçlü bir üst üste
geliş oldu; arka arkaya gelen bir sağ bir sol yumruk gibi.
Jaeggi: Her iki taraf, yani liberal-Kantçı normatifçilik ve nor­
matifliğin postyapısalcı eleştirisi açısından, analiz ve eleştirinin
birliğinin dağıldığını söyleyebilir miyiz? Kapitalizmle doğrudan
ilgilenmenin ötesinde, eleştirel kuramın ana fikri en başından
beri, toplumu analiz etmek ve eleştirmek için Hegelci-Marksist
çerçeveyi devam ettirmekti. Ahlakçı olmadan, toplumsal anali­
zin içinde zaten dönüştürücü ve özgürleştirici bir amacın bulun­
durulması gerektiği fikri belirleyiciydi. Ama şimdi, siyasi libe­
ralizmin egemenliği ve Rawls'un geniş çaplı etkisi ile bu birlik
dağılmış gibi görünüyor. Bu yüzden şimdi bir yanda ampirik
toplum kuramı, diğer yanda normatif siyaset kuramı var.
Fraser: Rawlsçu liberalizm konusunda çok haklısın. Ben de
onun postyapısalcı muhalefetini eklemek isterim buraya. Bu iki
kampın birleşimiyle ortaya çıkan entelektüel hegemonya, en
azından bir süreliğine sol-Hegelci projeyi etkili bir şekilde sus­
turdu. Toplumsal analiz ile normatif eleştiri arasındaki bağlantı
koptu. Normatif olan toplumsal alandan soyutlandı ve kişinin
amacının onu olumlamak (liberallerin durumunda olduğu gibi)
veya reddetmek (postyapısalcılann durumunda olduğu gibi)
olup olmadığına bakılmaksızın bağımsız bir şey olarak ele alındı.
Jaeggi: Ama belki de kapitalizmden ve ekonomiden uzaklaş­
mak için birtakım nedenler vardı. Belki de bu, sol düşünürler ve
eleştirel kuramcılar tarafından bile yapılması gereken bir şey­
di. Marksizmden esinlenen eski kuramlar, toplumu fazlasıyla
20
"ekonomist" bir şekilde görme eğilimindeydi ve bundan biraz
uzaklaşmamız gerekiyordu. Dolayısıyla kapitalizm resmin dı­
şında kalırken, cinsiyet, ırk, cinsellik ve kimlik gibi çok çeşitli
kültürel konuları keşfetmek için yer açıldı. Bunları ekonomiye
tabi kılmadan eleştirel bir şekilde incelemeye olan ihtiyacımız
büyüktü. Ama dengeyi yeniden kurmanın zamanı geldi diye
düşünüyorum. Ekonomiden kaçmak yetmez. Toplumsal haya­
tın ekonomik yönünün önemini de gözden kaçırmamaya özen
göstermemiz gerekiyor.
Fraser: Ekonomi politikten uzaklaşmanın basit bir hata ol­
madığı yönündeki önerine iki nedenden dolayı kahlıyorum. İlk
olarak, yanlış tanıma, statü hiyerarşisi, ekoloji ve cinsellik soru­
larının ele alınmasında gerçek kazanımlar oldu. Bunların hepsi,
ortodoks, sert ve indirgemeci ekonomi paradigmasının tarhş­
madan sildiği konulardı. Onları kurtarmak ve onlara eleştirel
kuramda merkezi bir yer vermek önemli bir kazanımı temsil
ediyor. Bu yüzden her zaman "hem/hem de" yaklaşımında ıs­
rar ettim: hem sınıf hem de statü, hem yeniden bölüşüm hem de
tanınma. Aynı zamanda, ekonomi politiğin eski eleştirisine ba­
sitçe geri dönemeyeceğimizde ve feminist düşüncenin, kültür
kuramının ve postyapısalcılığın, postkolonyal düşüncenin ve
ekolojinin içgörülerini dahil ederek bu eleştiriyi karmaşıklaş­
tırmamız, derinleştirmemiz ve zenginleştirmemiz gerektiğinde
ısrar etmemin nedeni de bu.
Ancak ekonomi politikten uzaklaşmanın basit bir hata ol­
mamasının ikinci bir nedeni daha var. Bu uzaklaşma, farkında
olmadan da olsa kapitalizmin karakterindeki büyük bir tarihsel
değişime bir yanıttı. Söz konusu dönemde kapitalist toplumun
muazzam bir yeniden yapılanmadan geçtiğini biliyoruz. Bu de­
ğişimin bir yönü, Fredric Jameson ve Carlo Vercellone gibi farklı
düşünürlerin kuramlaşhrmaya çalıştığı "simgesel"in (dijital ve
imaj, türev ticareti ve Facebook) yeni belirginliğiydi.8 Bu elbette,
Küresel Kuzey'de üretimin merkezden uzaklaşmasıyla, "bilgi
21
ekonomisi"nin veya "bilişsel kapitalizmin" yükselişiyle, finan­
sın, bilişim teknolojisinin ve daha genel olarak sembolik emeğin
merkeziliğiyle bağlantılı. İronik gelebilir ama insanların neden
ekonomi politiği bırakıp kültür, kimlik ve söylem konularıpa
tek taraflı olarak odaklanmaya başladığını açıklamaya yardımcı
olan ekonomik-politik bir hikaye var. Bu meseleler ekonomi po­
litiğin dışındaymış gibi görünseler de aslında ondan soyutl�ma­
rak anlaşılamazlar. Yani bu sadece bir hata değil, aynı zamanda
toplumda olup bitenler hakkında bir ipucudur.
Jaeggi: Horkheimer'ın eski bir sözü var, "Ekonomizm. . eko­
nomiye çok fazla önem vermekten değil, çok dar bir kapsam at­
fetmekten ibarettir."9 Diğer bir deyişle, ekonomiden uzaklaşma­
mamız, bunun yerine ekonomiyi ve toplumdaki rolünü "daha
geniş" bir anlamda yeniden düşünmeye çalışmamız gerekiyor.
Bana göre yeterince geniş bir anlayışa henüz ulaşamadık ve ka­
pitalizm konusunu terk etme eğiliminin bir parçası Frankfurt
Okulu' nun ilk zamanlarından beri içselleştirilen bu "ekonomizm
korkusu"ndan doğuyor. Sosyal ontolojiye, yaşam biçimlerine ve

ekonomiyi bir "toplumsal pratik" olarak anlamaya çalışmaya


olan ilgimi uyandıran şey bu.10 Uygulama odaklı bir yaklaşımda
ekonomi ve kurumları, diğer pratiklerle çeşitli şekillerde birbiriy­
le ilişkili olan bir toplumsal pratikler alt kümesini içerir ve bunlar
birlikte ele alındıklarında toplumun sosyokültürel dokusunun
bir parçasını oluştururlar. Bu düşünce tarzı, özellikle yararlı bul­
madığım bir ikilik olan "kültürel" ve "ekonomik" arasındaki kar­
şıtlıktan kaçınma konusunda avantaj sağlıyor.
Bu ikiliğe ve bu eğilimlere göre sen kendi çalışmanı nasıl ko­
numlandınyorsun? Projeni uzun zamandır "yeniden bölüşüm" ve
"tanıma" ile ilgili şekilde çerçevelendiriyorsun. Kapitalizm üzeri­
ne olan son çalışmanı bu "kara kutu" dan uzak, yeniden bölüşüm
odaklı düşünme biçimi olarak mı nitelendirirsin yoksa yeniden
bölüşüm ve tanınma tarbşması konusundaki geçmiş çalışmanın
zaten kapitalizmle ilgili bir endişe barındırdığını mı söylersin?
22
Fraser: "Kara kutu" olarak tabir ettiğin yaklaşıma hep di­
renmeye çalıştım. Kapitalizm sorunu, belirli bir projenin açıkça
odak noktası olmadığında bile bilinçli düşüncelerimden hiç ek­
sik olmadı. Yeni Sol' un demokratik-sosyalist kanadından geldi­
ğim için, kapitalizmin her tür toplumsal felsefe ve siyaset kura­
mı sorununun içinde yer alması gereken ana çerçeve olduğunu
varsayımsal olarak kabul ettim. Benim kuşağım için söylenmesi­
ne bile gerek yok. Bu yüzden 19801erde "ihtiyaçlar için mücade­
le", "aile ücreti"nin erkek merkezciliği veya "refah bağımlılığı"
fikri hakkında yazdığımda, o zamanlar "geç kapitalizm" olarak
adlandırılan -şimdi de benim "devlet güdümlü kapitalizm" de­
diğim- şeyin bazı yönlerini netleştirmeye çalışıyordum. 1 1
Benzer b i r nokta 1 9901ar v e 20001erdeki çalışmalarım için
de geçerli. O dönemde, kapitalist toplumun siyasi kültüründeki
büyük bir değişimle boğuşuyordum: Bunu "yeniden bölüşüm­
den tanınmaya geçiş" olarak tanımladım.1 2 Bağımsız bir ahlak
felsefesi egzersizi olmaktan çok uzak olan bu çalışma, savaş
sonrası dönemin "devlet güdümlü" türünden günümüzün "fi­
nansal" kapitalizmine kadar kapitalist toplumun çok mühim bir
tarihsel dönüşümünü kavramaya yönelik erken bir girişimdi.
Başka bir deyişle, benim için "yeniden bölüşüm" hiçbir zaman
"kapitalizm"in bir edebi kelamı ya da ikamesi değildi. Daha
çok, kapitalist toplumun yapısal bir yönüne işaret eden, ancak
onu ideolojik olarak ekonomik bir "kara kutu" şeklinde resme­
den bir siyasi talep dili içinde kullandığım bir terimdi. Devlet
güdümlü rejimde toplumsal mücadelenin ve kriz yönetiminin
odak noktası haline geldi. Kapitalist toplumun, eşit derecede
sorunlu olan tanınmanın kültürel kutusundan ayrı bir şekilde,
bölüşümün bu tür bir ekonomik kara kutusunu nasıl ve neden
ürettiğini açıklamakla ilgileniyordum. Bölüşümün kara kutu
görüşünü onaylamak şöyle dursun, onun nereden geldiğini ve
neden tanınma ile karşı karşıya getirildiğini açıklamaya çalışı­
yordum. Bu kategorilerin her ikisinin de kökenini (aynı zaman-
23
da karşıtlıklarını), yeniden bölüşüm ve tanınmayı, sınıf ve sta­
tüyü içerisinde anlamamız gereken daha geniş bir bütün olarak
gördüğüm kapitalizme getirdim.
Yine de şu anki çalışmamın kapitalizm sorununu farklı ye
daha vurgulu işlediğine dair dile getirmek istediğin şeyi anlıyo­
rum. Bugün kapitalist toplum, kuramlaştırma çabamın açık ön­
celiği, eleştirimin doğrudan nesnesidir. Bunun nedeni kısmen
derin krizlerle dolu bir rejim olarak finansal kapitalizmin karak­
terinin şimdi benim için çok daha net olması. Ama aynı zaman­
da, 1 9601ardan bu yana ilk kez, kendini bariz çatlaklarla açıkça
gösteren kapitalizmin kırılganlığını da görebiliyorum. Bu kırıl­
ganlık beni kapitalizme doğrudan bakmaya ve özellikle "kriz
eğilimlerine" ve "çelişkilerine" odaklanmaya yönlendiriyor.
Jaeggi: Fakat bu tür bir kuramlaştırmaya geri dönmek kolay
olmayabilir. Özellikle de çoğu eleştirel kuramcının ve toplum
kuramcılarının uzun süredir terk ettiği, büyük tarihsel olaylarla,
sistemsel çatışmalarla, köklü çelişkiler ve kriz eğilimleriyle ilgi­
lenen türden "grand teori"ye geri dönmekten bahsediyorsak: . .
Marx ortaya çıkacak tek bir krizi arıyordu, ancak bugün türlü tür­
lü krizler ve çatışmalarla karşı karşıyayız. Kapitalizmde krizi dü­
şünmek için büyük ölçekli toplum kuramına mı ihtiyacımız var?
Fraser: Bence "grand teori"lere ihtiyacımız var, her zaman
oldu. Ama haklısın, bugün için kapitalizmin büyük ölçekli bir
toplum kuramını geliştirmek hiç de kolay değil. Dediğin gibi so­
runlardan biri mevcut krizin sadece ekonomik ve finansal değil,
aynı zamanda ekolojik, siyasi ve sosyal olan çok boyutluluğu­
dur. Bu durum ekonomistik kuramlaştırmayla yeterince kavra­
namaz. Ancak çok moda hale gelen "çokluk" a yönelik belirsiz
göndermelerle de tatmin olamayız. Bunun yerine, tek ve aynı
toplumsal bütünlükteki, yani kapitalist toplumdaki çoklu kriz
eğilimlerinin yapısal temellerini ifşa etmemiz gerekiyor. Burada
birçok tuzak var. Ne elimizdeki Marxçı modellerde üstelemek
ne de onları tamamen bir kenara bırakmak yeterli olacaktır. Bir
24
şekilde Marksizmin kavrayışını feminizm, ekoloji ve postkolon­
yalizm dahil olmak üzere daha yeni paradigmalarla bütünleşti­
ren ama bunların ayrı ayrı kör noktalarından kaçınan yeni bir
kapitalizm anlayışı yaratmamız gerekiyor.
Şu anda geliştirmekte olduğum büyük ölçekli toplum kura­
mı, kriz sorununa odaklanıyor. Kendimi tehlikeye atıyor ola­
bilirim, çünkü hiçbir eleştirel kuram türü "kriz teorisi" kadar
ağır eleştirilmedi. Bu tür, özde mekanik, determinist, teleolojik,
işlevselci ya da neci demek isterseniz o olarak geniş çapta gör­
mezden gelindi, hatta reddedildi. Ama bugün kelimenin tam
anlamıyla kriz eleştirisi diye seslerin yükseldiği zamanlardan
geçiyoruz. Daha ileri giderek, kapitalizmin ciddi bir krizinin
sancıları içinde yaşadığımızı, bu nedenle de bugün kriz kuram­
laştırmasını acilen yeniden yapılandırmaya ihtiyacımız olduğu­
nu söylemek isterim. Şu anda üzerine çalıştığım ve burada tar­
tışmak istediğim büyük ölçekli toplum kuramı türü bu.
Jaeggi: Burada kesinlikle birçok ortak noktamız var. Yaşam
Biçimleri kitabımda, yaşam biçimlerinin kriz eleştirisini yapmış­
tım. Bunu yaparken amacım, başlangıç noktasını "olumlu" ola­
rak zaten paylaşılan değerlerde değil, bu noktayı yaşam biçimi­
nin dinamiklerine içkin krizler ve çelişkilerde bulan bir eleştiri
biçiminden bahsetmekti; yani başarısızlığın kendisi normatif
olarak telkin edilmiş olsa bile yaşam biçimlerinin "başarısız ola­
bileceği" gerçeğinde . . . 13
Yine de krizlere ve çelişkilere odaklanmak bir dizi varsayıma
dayanmayı gerektiriyor. Birçok eleştirel kuramcı uzun zaman­
dır görevlerini, Marx'tan Arnold Ruge'a uzanan eski hatta atıfta
bulunarak "çağın mücadelelerinin ve isteklerinin kendi kendi­
ni aydınlatması" ile ilgili tanımladılar.14 Toplumsal hareketlere
ve bu tür mücadelelerde yer alan insanlara koyulan odağı ima
etmek için bu şekliyle benimsediler ve eleştirel kuramcının ro­
lünü bunları çevreleyen meseleleri açıklığa kavuşturmak olarak
biçtiler. Şimdi bu, günümüzün "mücadeleleri ve istekleri"nden
25
bahsederken Marx'ın aklındaki tarihsel dinamiklerin biraz ':ha­
fif" bir yorumu olabilir. Sonuçta Marx'ın aklında esas olarak,
arka planda hareket ettirici gücü olan tarihsel ve materyalist. di­
namiği ile birlikte tek bir mücadele, yani sınıf mücadelesi va! dı.
Bu pasajı sen de alıntıladın ve çalışmaların toplumsal m�ca­
deleleri ve hareketleri her zaman çok iyi yansıttı. Ama şu arida
yöneliminde bir değişiklik var gibi görünüyor. Artık mücadele
boyutundan uzaklaşıyorsun anlamında değil tabii ki. Ama mü­
cadelenin "öznel" unsurlarının ve talep etme dilinin ötesine, çe­
lişkilerin ve krizlerin daha "nesnel" boyutlarına değinmeye baş­
ladın. Artık insanların bunları mücadele yoluyla tematize edip
etmemesinden bağımsız işleyen sistemsel unsurların dinamik­
leri daha çok devrede. Dolayısıyla, bir boyuttan diğerine bu tür
bir geçişle birlikte gelen bir dizi yeni sorunun yanı sıra farkında
olmamız gereken çıkarımlar var.
Bu iki boyutu nasıl dengelemek gerektiğini merak ediyorum.
Altta yatan çelişkileri gün ışığına çıkarabilmek için günümüzün
toplumsal mücadeleler merceğini teşhis amaçlı kullanmak bir.se­
çenek olabilir. Diğer bir seçenek de daha temel bir şekilde sistemsel
çelişkiler hakkında düşünmenin temeli olarak toplumsal bütünleş­
me ve bölünme koşullarına bakmayı içerebilir. Ancak bu tür bir
düzeyde kuramlaştırma genellikle incelik isteyen bir önermedir.
Fraser: Çok doğru. Son çalışmalarımda gerçekten vurgu­
da bir değişiklik oldu. Marx ile yetişmiş biri olarak, kapitaliz­
min "gerçek" nesnel kriz eğilimleri barındırdığına her zaman
inandım, ancak geçmişte bunları kendim analiz etmeye çalış­
mamıştım. Bunun nedeni belki de beni şekillendiren siyasi de­
neyimlerimin 1 9601arın toplumsal hareketleri ve mücadeleleri
olmasıydı. Kapitalizmin kriz eğilimlerinin Marx'ın Kapital'de
tanımladığı biçimi almadığı yıllarda mücadele ve çatışma soru­
larıyla meşgul oldum.
Daha yakın zamanlarda, ekolojik düşünceden, özellikle de
kapitalist gelişmeye gerçek, görünen nesnel sınırlar koyan ve
26
kendi doğal var olma koşullarını tüketen bir toplumsal siste­
min çelişkilerini ve kendi kendini istikrarsızlaştıran eğilimlerini
belirlemeye çalışan kapitalizmin ekolojik eleştirisinden etkilen­
dim. Bu tür bir sorgulama, daha önceki çalışmalarımda önemli
bir rol oynamamıştı ancak son yıllarda benim için odak nokta­
sı haline geldi. Ekolojik paradigma, kapitalist krizi, neredeyse
iki kriz kompleksi paralelmiş gibi, Marksist paradigma kadar
sistemsel ve derin yapısal bir şekilde ele alıyor. Fakat ikisinin
paralelliği fikri beni tatmin etmiyor; hem birbirleriyle hem de
diğer eşit derecede "nesnel" siyasi ve toplumsal kriz eğilimle­
riyle örtüştükleri noktaları anlamamız gerektiğine inanıyorum.
Bu daha sonra konuşacağımız şeylerden biri olacaktır.
Ama sen eleştirel kuramın "nesnel" ve "öznel" kolları arasın­
daki ilişkiyi sormuştun. (Bir noktada bu terminolojiyi de sorun­
sallaştırmamız gerekiyor; aklındaki ayrımı adlandırmanın daha
iyi yolları olabilir.) Bir yandan "gerçek çelişkilere" ya da sis­
temsel kriz eğilimlerine, diğer yandan da bunlara tepki olarak
gelişen çatışma ve mücadele biçimlerine bir arada bakmamız
gerektiğine iknayım. Bazı durumlarda mücadeleler, " nesnel"
olana açık ve bilinçli "öznel" tepkiler oluyor. Bazı durumlarda
ise belirtisi oluyor. Daha başkalarında tamamen başka bir şey
olabilirler. Yani bu iki düzey, "nesnel" ve "öznel" düzey arasın­
daki ilişki bir sorun. Marx'ın, kapitalizmin sistem krizi ile emek
ve sermayenin keskinleşen sınıf mücadelesi arasında gördüğü
kusursuz senkronizasyonu varsayamayız. Ona göre, ikincisi il­
kinin mükemmel bir yansıması ya da cevabıydı. Böylesine oto­
matik bir uyumun yokluğunda, bu iki kutup arasındaki ilişkiyi
açık bir soru ve kuramlaştırılacak bir sorun olarak ele almalıyız.
Bu soru, çok net bir yapısal krizle karşı karşıya olduğumuz an­
cak (henüz) buna tekabül eden ve krizi özgürleştirici bir çözüme
götürebilecek şekilde ifade bulan bir siyasi çatışmanın olmadığı
günümüz için özellikle acil bir sorudur. Dolayısıyla sistem krizi
ve toplumsal mücadele arasındaki ilişki, sonraki bölümlerdeki
söyleşimizin esas odak noktası olmalı.
27
Notlar
1 Rahe! Jaeggi, Alienation, der. Frederick Neuhouser ve çev. Frederick Neuho user
ve Alan E. Smith (New York: Columbia University Press, 2014). Nancy Fraser,
"Marketization, Social Protec tion, Emancipation: Toward a Neo Polanyian C on­
ception of C apitalist C risis," Business as Usual: The Roots of the Global Financial
Meltdoum içinde, de r. Craig Calhoun ve Georgi D erlugian (New York Un� ver­
sity Press, 201 1), ss. 137-58; "Can Society Be Commodities Ali the Way D ow n?
Post-Polanyian Reflections on Capitalist Crisis," Economy and Society 43, no. 4
(2014): 541-58; ve Fortunes of Feminism: From State-Managed Capitalism ta Neolib­
eral Crisis (Londra: Verso, 2013).
2 Rahe! Jaeggi, Critique of Forms of Life, çev. Ciaran C ronin (Cambridge, MA: H ar­
vard University Press, yakında çıkacak), ve "What (l f Anything) Is Wrong with
Capitalism? D ysfunctionality, Exploitation, and Alienation: Three Approaches
to the Critique of C apitalism," Southern /ournal of Philosophy 54, Spindel Supple­
ment (2016): 44-65. Nancy Fraser, "Behind Marx' s H idden Abode: For an Ex­
panded Conception of Capitalis m," New Left Re'lliew 86 (2014): 55-72.
3 G. A. Cohen, Why Not Socialism? (Princeton University Press, 2009).
4 Jürgen H abermas, The Theory of Communicative Action, 2 cilt., çev. T homas McCa­
rthy (Boston: Beacon Press, 1984-7 [1981]).
5 Bu konuda zengin bir tartışma için bkz. Timo Jütten, "Habermas and Markets,"
Constellations 20, no. 4 (2013): 587-603.
6 Jürgen H abermas, The Lure of Technocracy, trans . Ciaran Cronin (Cambridge: Pol­
ity, 2015), s. 88.
7 Axel Honneth, Freedom's Right: The Social Foundations of Democratic Life, Çev. Jo­
seph Ganahl (Cambridge: Polity, 2014).
8 Fredric Jameson, Postmodernism, ar, The Cultural Logic of Lale Capitalism (D ur�ıı m:
Duke University P ress, 1991); C arlo Vercellone, "From Forma! Subsumption to
General Intellect: Elements fo r a Marxist Reading of the Thesis of Cognitive Cap­
italism," Historical Materialisin 15, no. 1 (2007): 13-36.
9 Max H orkheimer, "Postscript" [to "T raditional and Critical T heory"), Critical
Theory: Selected Essays içinde, çev. Matthew J . O' Connell (New York: Continuum,
1999), s. 249.
10 Rahe! Jaeggi, "A Wide C oncept of Economy: Economy as a Social Practice and
the Critique of Capitalism," Critical Theory in Critical Times: Transforming the
Political and Economic Order içinde, der. Penelope D eutscher ve Cristina Lafont
(New York: C olumbia University Pres s, 20 17).
11 Nancy Fraser, "Struggle over Needs: Outline of a Socialist-Feminis t Cri tical
Theory of Late-Capitalist Political Culture"; Nancy Fraser ve Linda Gordon, "A
Genealogy of 'D ependency' : T racing a Keyword of the US Welfare State"; ve
"After the Fam ily Wage: Gender Equity and the Welfare State" - (yeniden basım)
Fraser, Fortunes of Feminism (London: Verso, 2013) içinde.
12 Nancy Fraser, "From Redistribution to Recognition? D ilemmas of J ustice in a
'Postsocialist' Age," New Left Re'lliew 212 ( 1995): 68-93; ve Nancy Fraser ve A xel
H onneth, Redistribution or Recognition? A Political-Philosophical Exchange, çev. J oel
Golb, James Ingram, ve Christiane Wilke (Londra: Verso, 2003).
13 Jaeggi, Critique of Forms of Life.
14 Kari Marx, "Letter to A. Ruge," September 1843, Kari Marx: Early Writings, ç ev.
Rodney Livingstone ve Gregor Ben ton (New York: Vintage Books, 1975) için de,
s. 209.
1
KAPİTALİZMİ KAVRAMSALLAŞTIRMAK

Kapitalizm nedir? Ortak ve bireysel sorun


Jaeggi: Kapitalizm nedir? Bu soru, temel bir tanımı, kapitalist
toplumları kapitalist olmayan toplumlardan ayıran bir dizi te­
mel özelliğin belirlenmesini gerektiriyor. Sanıyorum kapitaliz­
min birbiriyle ilişkili görülmesi gereken toplumsal, ekonomik,
politik boyutları olduğu konusunda hemfikiriz. Yine de kuşkucu
yaklaşımla kapitalizmin temel unsurlarını belirlemenin o kadar
kolay olmadığı iddia edilebilir. Ne de olsa, "kapitalizmin çeşit­
leri" tartışmasından kapitalizmin dünyanın her yerinde aynı gö­
rünmediğini öğrenmedik mi?1 Kapitalist toplumların birbirlerin­
den çok farklı göründükleri ve kesin bir ortak paydanın olmadığı
sonucuna varamaz mıyız? Eğer durum buysa, gerçek bir sorunla
karşı karşıyayız. Bir toplumsal oluşumu kapitalist yapan temel
unsurları belirleyemezsek, kapitalizmin krizinden nasıl bahse­
deriz? Bu temel unsurlar olmadan, mevcut krizin gerçekten ka­
pitalizmin bir krizi olduğunu, başka bir şeyin krizi olmadığını
kanıtlamanın yolu olamaz. Aynı şey kapitalizmi eleştirmek için
kullandığımız kaynaklarımız için de geçerli: Temel unsurlarını
tanımlayabildiğimiz, yeterince açık ve tutarlı bir kapitalizm kav­
ramına sahip değilsek, ele almak istediğimiz toplumsal dertlerin
aslında kapitalizmle ilgili olduğunu nasıl iddia edebiliriz?
29
Fraser: İyi bir noktaya değindin. Ben mevcut krizin kapitaliz­
min bir krizi olarak anlaşılabileceği varsayımıyla başlıyorum. An­
cak bu varsayımın kanıtlanması gerekiyor ve ilk adım pek .çok
çeşidine rağmen "kapitalizm"in varlığından söz edebileceğ!mi­
zi göstererek, tabiri caizse kapitalizmden şüphe edenlere cevap
verebilmek. Bu, kapitalizmle ne demek istediğimizi açıklama­
yı ve bu kavramı, "kapitalist" dediğimiz geniş toplumlar yel­
pazesinde görülen bazı temel özellikler açısından tanımlamayı
gerektirir. Sonuçta, kapitalizmin çeşitleri bazı ortak temel özel­
likler paylaşmıyor olsa onlar hakkında konuşmanın bir anlamı
olmazdı. Dolayısıyla önümüzdeki zorluk, kapitalist toplumların
birbirinden farklı gidebileceği çeşitli yolları tekleştirmeden, bir
toplumu kapitalist yapan şeyin ne olduğunu söylemektir. Ar­
dından da tanımladığımız temel özellikler ile bunların mekan
ve zaman içinde somutlaştığı çeşitli biçimler arasındaki ilişkiyi
netleştirmemiz gerekecek.
Jaeggi: Bu konuya en az iki boyuttan bakmak gerekiyor: Di­
key ve yatay olarak. Ortada yalnızca aynı anda farklı toplumlar­
da bir arada var olan, yani çoğul günümüz kapitalizmlerine dair
olan kapitalizm türleri kuramının sorusu yok. Aynı zamanda
kapitalizmin farklı aşamalarının tarihsel gelişimi ile de karşı kar­
şıyayız. Kapitalizmin önceki biçimleri ile günümüz kapitalizmi
arasında muazzam farklılıklar var ve bunların hepsine "kapita­
lizm" demenin hala geçerli bir kuramsal çaba olup olmadığını
sorgulayabiliriz. Sanayi kapitalizminin ilk aşamalarını modern
neoliberal ve küresel kapitalizmle nasıl eşitleyebilir veya ilişki­
lendirebiliriz? Hem on dokuzuncu yüzyılın rekabetçi kapita­
lizmini hem de erken Frankfurt Okulu'nun "Devlet Kapitaliz­
mi" olarak adlandırdığı yirminci yüzyılın "tekel kapitalizmini"
analiz etmek için aynı kavramsal çerçeveyi kullanmak uygun
mudur? Bence ilk görevimiz, bir toplumsal formasyonun kapi­
talizmin somutlaşması sayılabilmesi için hangi temel unsurların
olması gerektiğini bulmak olmalı.
30
Fraser: Tarihsel nokta önemli. Başka nasıl tanımlanacağı bir
kenara, kapitalizmin doğası gereği tarihsel olduğu görüşünü
benimsemeye meyilliyim. Kapitalizm bir bütün olarak birden
ortaya çıkmıyor, özellikleri zamanla ortaya çıkıyor. Eğer bu
doğruysa, o zaman önerilen her tanıma ihtiyatla yaklaşmak ve
kapitalizmin gelişiminde tanımların da dönüşebileceğini düşü­
nerek dikkatli ilerlememiz gerekiyor. Başlangıçta merkezi gö­
rünen özelliklerin belirginliği daha sonraları azalabilirken, ilk
başta marjinal ve hatta yok gibi görünen özellikler daha sonra
büyük önem kazanabilir.
Az önce önerdiğin gibi, kapitalistler arası rekabet on doku­
zuncu yüzyılda kapitalist gelişimin itici bir mekanizmasıydı.
Ancak yirminci yüzyılda, en azından yaygın olarak "tekelci ka­
pitalizm" diye tanımlanan zamanının önemli sektörlerinde bu
durum giderek değişti. Finans kapital Fordist çağda yardımcı
bir rol oynuyorken, neoliberalizmde önemli bir itici güç haline
geldi.
Son olarak, kapitalizmi her aşamada içine alan ve örgütleyen
devlet rejimleri, son 300 yılda merkantilizmden laissez-faire li­
beralizme, güdümlü ekonomiden (dirigisme) neoliberal küresel­
leşmeye kadar sürekli dönüşüme uğradı.
Bu örnekler, kapitalizmin doğasındaki tarihselliğe işaret edi­
yor. Burada söz konusu olan sadece yan yana var olabilen farklı
"kapitalizm türleri" değil, daha çok izlek bağımlı tarihsel mo­
mentlerdir. Bu izlekte herhangi bir verili dönüşüm siyasi yöne­
limlidir ve kuşkusuz farklı projelerin savunucuları arasındaki
mücadelelere dokunur. Fakat bu izlek aynı zamanda, daha ön­
ceki bir biçimin bir çıkmazla karşılaşması veya onun tarafından
sınırlanması, sonrasında gelen biçimin benzer çıkmazlarla kar­
şılaşana kadar öncekilerin üstesinde gelebilmesi ile yönlü veya
diyalektik bir süreç olarak da yeniden inşa edilebilir. Bunlar
gibi etmenlerden dolayı temel bir tanım aramak zorlaşıyor. Bu
etmenlerin böyle bir tanımı imkansız kıldıklarını düşünmüyo-
31
rum, ancak dikkatle ilerlememiz gerektiğine dair uyarıda bu­
lunuyorlar. En önemlisi, görece kısa tarihsel biçimleri onların
altında yatan daha kalıcı mantıkla karıştırmaktan kaçınmamız
gerekiyor.

Kapitalizmin temel özellikleri: Ortodoks bir başlangıç


Jaeggi: Başlangıç için bir teklif sunayım. Kapitalizmin üç tanım­
layıcı özelliğini ortaya koyarak başlayalım: ( 1 ) üretim araçla­
rının özel mülkiyeti ve mülk sahipleri ile üreticiler arasındaki
sınıf ayrımı; (2) serbest işgücü piyasasının oluşumu; ve (3) ihti­
yaçların karşılanması yerine kar etme yönelimiyle birlikte tüke­
tim yerine sermayenin genişlemesi yönelimine dayanan serma­
ye birikimi dinamiği.
Fraser: Bu öneri Marx'ınkine çok yakın. Bu şekilde yola çıkar­
sak, en azından ilk bakışta oldukça ortodoks görünecek bir ka­
pitalizm anlayışına ulaşacağız. Ancak bu öneriyi, ileride, sayılan
temel özelliklerin başka şeylerle ne tür bir ilişkide olduğunu ve
gerçek tarihsel koşullarda kendilerini nasıl ortaya koydukla-rını
göstererek ortodoksluktan kurtarabiliriz.
Saydığın ilk nokta ile başlayalım: Üretim araçları üzerinde
özel mülkiyete sahip olanlar ile "emek gücü"nden başka hiçbir
şeye sahip olmayanlar arasındaki toplumsal bölünme. Kapita­
list toplumun başka kurucu toplumsal bölünmeler barındır­
madığını söylemek istemiyorum; çok geçmeden diğerlerini de
tartışmak isterim. Ancak şu nokta kesinlikle çok önemli: Bu, ka­
pitalizmin bariz bir özelliğidir ve eğer doğru kelime buysa, ta­
rihsel bir " kazanımı" dır. Bu sınıf ayrımı, çoğu insanın, ne kadar
farklı konumlanmış olurlarsa olsunlar, geçim yoluna ve üretim
araçlarına (yiyecek, barınma ve giyecek ile aletlere, toprağa ve
çalışmaya) işgücü piyasalarından geçmek zorunda kalmadan
erişime sahip olduğu önceki toplumsal oluşumların parçalan­
masını gerektirmektedir. Kapitalizm, büyük çoğunluğu geçim
ve üretim araçlarından ayırarak ve onları ortak toplumsal kay-
32
naklardan dışlayarak bu durumu ortadan kaldırdı. Müşterek­
leri kuşattı; alışılagelmiş kullanım haklarını ortadan kaldırdı
ve ortak kaynakları küçük bir azınlığın özel mülkiyetine verdi.
Mülk sahipleri ve üreticiler arasındaki bu sınıfsal bölünmenin
bir sonucu olarak, çoğunluk arlık çalışabilmek, yaşamını sür­
dürmek ve çocuklarını büyütmek üzere ihtiyaç duyduklarını
elde edebilmek için tuhaf bir ritüelin içine (işgücü piyasasına)
girmek zorunda kaldı. Burada önemli olan, bu ritüelin aslında
ne kadar tuhaf, ne kadar "doğallık dışı", tarihsel olarak ne kadar
anormal ve özgün olduğudur.
Jaeggi: Evet, bu bizi ikinci noktaya götürüyor: Kapitalizm,
serbest emek piyasalarının varlığına bağlıdır. Kapitalist toplum­
lar, feodal toplumlarda bulunan türden özgür olmayan eme­
ği ortadan kaldırma eğiliminde oldular. İşçilerin özgür ve eşit
olduğu varsayımıyla serbest emeği kurumsallaşhrıyorlar. En
azından resmi versiyon bu şekilde. Ancak bu, gerçekte kapita­
lizmin Yeni Dünya köleliği ile iki yüzyıldan fazla bir süredir bir
arada var olmasıyla çelişiyor. Bunu bir kenara koyarsak, "özgür
işçilerin" emek gücü, yasal bir sözleşmenin taraflarından birinin
(işçinin) sahip olduğu ve diğer tarafa (işveren-kapitalist) sattığı
bir mal olarak kabul ediliyor.
Tarihsel olarak bu, ilgili toplumların ekonomik yapısını ol­
duğu kadar günlük yaşamını da değiştiren, muazzam sonuçları
olan muazzam bir değişimdir. Toplumları indirgemeci bir şekil­
de ekonomik alt yapıya ve ideolojik üst yapıya bölünmüş olarak
görmesek bile, bu değişimden sonra toplumların biçimlerinin
bir bütün olarak değiştiğini söyleyebiliriz. Ayrıca, serbest emek
piyasası kapitalizm açısından kurucu olduğu için, normatif öz­
gürlük ve eşitlik idealleri gerçek bir kurumda yerlerini bulmak­
tadır. Bu idealler sadece birer dekorasyon değiller; bir dereceye
kadar gerçekten nesnelleştiler ve mevcutlar. Kapitalist emek pi­
yasası, yasal olarak özgür ve bağımsız taraflar olmadan işlemez.
Bu durum, bir yandan bu idealler aynı emek piyasası içinde ve
33
Another random document with
no related content on Scribd:
"So it ain't surprising that Peter Pope is sort of anxious
to keep the strike a-going! And it ain't so werry surprising
that the unionists shouldn't mind a bit longer holiday, an'
being kept without havin' to work for their living. But it's
most surprising an' altogether remarkable, when a lot of
poor starving chaps, who don't get no extra income nor
don't belong to no Union, should be so wonderful ready to
do just as they're bid, and take the bread out of their
children's mouth's to put jam an' pastry into Peter Pope's
mouth! Don't seem fair on the children, though!"

CHAPTER XI.
BABY HARRY.

"NO Sunday dinner to-morrow, mother," said Bobbie,


late in the afternoon of a cold and wintry day. "I wish there
was."
"Not much chance of Sunday dinners, till father brings
home wages regular again," sighed Martha.

She looked thin and worn, poor woman, with weeks of


insufficient food. Little enough came into the house these
days; and what there was, she reserved, mother-like, as far
as possible for the children, eating scarcely enough herself
to keep soul and body together.

"I'm so hungry, mother. I'm always hungry," complained


Bobbie. "We don't never have enough now. O mother, it
used to be so nice on Sundays. It isn't now."

"No," she said patiently. "I haven't much for you to-
morrow, Bobbie, without father brings anything home. And
that ain't likely. I don't know whether—"

She paused to stoop over baby Harry. He was lying on


the little cot-bed, covered by a shawl. A slight moaning had
drawn her attention.

"He's so cold to-night. I don't like his look," she said


anxiously. "Millie, just put one more scrap of coal on the
fire. We mustn't use it all. But he's like ice."

"Harry hasn't eaten nothing all day," said Millie.

"He don't seem to have no appetite. He's got so low, for


want of proper food—that's where it is," Martha said
bitterly. "He turns against everything now. I'm sure I'm at
my wits' end to know what to do. If he don't get better by
Monday, I'll have to take him to the doctor's—not as it's
much use. Good food's what he wants; and how am I to get
it for him?"

She lifted the little fellow, and brought him close to the
fire, where she sat down. Harry lay heavily across her
knees, not looking up at any of them.

Martha leant forward to touch up the tiny fire.

"We must have a bit of a blaze to warm him," she said.


"He does seem bad. Speak to him, Millie. He always likes
your voice, you know."

Millie's blue fingers strayed lovingly over the wan baby-


face.

"Harry—Harry," she cooed softly. "Wake up, Harry."

"He's too cold, and he wants food," said Martha, as


there was no response. "You just hold him careful a minute,
Millie, while I get a bit of bread. I'll try again. There's a drop
of milk still."

She crumbled the bread into the milk, and tried to feed
the child, but he moaned and turned away. A spoonful of
milk, slightly warmed, she held next to the pale lips—still in
vain. None was swallowed. Harry only seemed to be fretted
by her attempts; and there was a weak little wail of
complaint. Martha gave it up, and took him back into her
arms.

"I don't like him being like this," she said uneasily. "It
isn't his way. He used to be such a healthy little fellow."

"Is it the strike, mother?" asked Bobbie.

"It's being half-starved—and that's the strike," she said.

"Then I wish there wasn't no strike," said Bobbie.

Roger Stevens came into the room at this juncture.

"No tea for me, I s'pose," he said gloomily.


"There's a bit of bread, and a drop of milk," said
Martha. "I'm out of tea, and I can't get any more. There's
no money left, and only half a loaf for to-morrow. I durstn't
touch that to-night."

Stevens came to the table, and munched a few


mouthfuls of the dry crust hastily, drinking off the milk at
one draught.

"I say; haven't you a drop more?"

"I'm keeping it for Harry. He hasn't taken a scrap of


food all day. I can't make him. Seems like as if his stomach
turned against it. He's ill, Roger."

She spoke plaintively.

"Oh, he'll be all right in a few days," said Stevens.


Nevertheless, his eyes went uneasily to the small figure on
Martha's knee. "It's the cold."

"Yes; cold and starvation. He's dying of the strike."

"Dying! Rubbish and nonsense!" Roger spoke angrily.


"No more dying than you nor me. He wants feeding up a
bit. The strike's just at an end, and he'll be all right then."

"Will he? Children don't get back strength so easy, once


it's run down," said Martha. "How do you know the strike's
at an end?"

"Some sort of proposals has come from the masters—


I've not heard particulars. Meeting us half-way, I'm told."

"And it's going to be settled?"


"There's a meeting. We're going to consider the
question," said Stevens. "Some don't want to give in till we
get the whole. It's only a half rise that's talked of. I don't
know if we'll accept the offer, or if we'll wait a while longer."

"And meantime—what are we to do?" asked Martha.


"There's nothing to eat. What are we to do? Roger, don't be
persuaded," she implored. "Do take the right side; and
don't you mind what others say. If the masters give way
one half, surely the men can give way the other half. It's
like children if they don't—holding out because they've said
they will. Don't you listen to what others say—Pope least of
all. It's nothing to him—he, with all his comforts. And just
look at us. It's life and death to the children."

"A man must do as others do," came in answer.

"I don't see the 'must.' Mr. Holdfast don't; and I'm sure
he's as much of a man as any of you. I wouldn't be so easy
led, if I was a man, that I wouldn't!" declared Martha
passionately. "As if folks' talk was more to you than the
wants of your own little ones."

Stevens walked off, banging the door behind him; and


the noise brought another moan from Harry. Martha sat
watching him, tears running down her cheeks.

"Maybe he'd like me to sing to him," said Millie. "Would


he, mother?"

"Try," was the reply.

And Millie's thin but sweet child-voice rose softly in one


of the hymns she had learnt at the Church Sunday-school,
Bobbie's uncertain tones joining in now and then.
"I love to hear the story,
Which angel voices tell,
How once the King of Glory
Came down on earth to dwell;"

"I am both weak and sinful,


But this I surely know,
The Lord came down to save me,
Because He loved me so."

Millie came to a pause.

"I've forgot the next verse," she said. "Mother, Harry


likes me to sing. He's got his eyes open. Harry likes hymns
about Jesus and the angels, don't he?"

Martha only said "Go on," in a choked voice.

And Millie started the last verse, Bobbie still following


her lead.

"To sing His love and mercy,


My sweetest songs I'll raise,
And though I cannot see Him,
I know He hears my praise:
For He has kindly promised
That even I may go
To sing among His angels,
Because He loves me so."
Baby Harry lay quite still. There was no response of look
or word, as in earlier and brighter days. The blue eyes were
shut, and the small face was white—how white Martha could
not see in the dim light, though she could feel how heavily
he lay on her arm. She resolved anew that on Monday, if he
were not better, he must see the doctor.

But no Monday would ever dawn for little Harry. He was


slipping quietly away from the hard and bitter strifes of
men, with all their sorrowful consequences, away to the
Land of peace where love alone has sway; where want can
never enter; where hunger and thirst are unknown. He who
had "kindly promised" a Home among the angels, was even
now drawing baby Harry out of the mother's clasp into His
own strong and gentle Arms, "because He loved him so."

CHAPTER XII.
ANOTHER MEETING.
IT was on the whole an orderly meeting, and altogether
an earnest one. For a momentous decision had to be made.
Many pale and haggard men present had had no meal worth
mentioning through the past day.

The masters' proposals were laid before them. The


demand of the men on strike was for fifteen per cent.
increase on their wages. Half this was conceded. If the men
returned at once to work, seven and a half per cent
increase should be theirs. If not, immediate measures
would be taken to procure hands from elsewhere. This was
distinctly stated.

Then came the discussion. Should the men accept the


offer, or should they refuse to yield one jot of their demand?

Of course there were opposite views. Pope was loudly in


favour of holding out; and he had his band of devoted
followers. Some unionists, in receipt of a weekly allowance,
which, though perhaps small, kept them from destitution,
argued for firmness. But many present were not unionists;
and it soon became evident which way the sense of the
majority tended. Long pressure of want had loosened their
implicit confidence in Peter Pope. Some of them had even
begun to think a little for themselves, independently.

A good many stood up in turn. The delegates who had


interviewed the masters came first. Then Pope was allowed
full swing; and many of his hearers, carried away for the
moment by his honeyed phrases, seemed to swing with
him. But others spoke out plainly after, in rough and terse
language, showing up the miseries of the strike and its
doubtful advantages, also in some cases protesting against
the tyranny which would impose upon them all, a yoke
chosen by the few.
John Holdfast once again rose, and gave something of
an abstract of his former speech, addressed now to larger
numbers. It was well received, winning applause. When he
sat down, Peter Stuckey made his appearance from a
retired corner, and was hauled up on the platform. His
crooked little figure and wizened comical face were the
signal for a gust of laughter; but Peter stood his ground,
nodded, smiled, and signified his intention to "say
something."

The chairman, with a broad grin, introduced him to the


audience, and a hail of clapping followed. Stuckey chose a
convenient spot on which to stand, braced himself for
mental action, forgot all about bodily action, and dashed
into the fray.

"I've seen pretty nigh all of you before, men; so don't


need to say where I'm comed from. I was a fellow-workman
of some o' you once—till it pleased God to afflict me, and
cut me off from such employment. Well—He gave me a
friend to take care o' me, and one as has been a friend to
many a one o' you too, more especial of late. We'll give a
cheer for Mr. Hughes, by and by.—Wait awhile!" shouted
Stuckey. "I've got a lot to say, and bein' none too used to
public speakin', I'll maybe forget."

"You've all been hearing a lot o' sensible words spoke


this evening. More sensible by a long chalk than some as
I've heard spoke other evenings. Werry good, so far! But it
won't do to end with talk, lads; you've got to make up your
minds for to act."

"Just you let me say first of all that I takes it this here is
a conversational sort of a meetin' like, an' if any man don't
agree with what's said, he's free to say so."

If this was a clever dodge of Stuckey's, to cover a


sudden confusion of ideas, consequent on his unaccustomed
position, it proved successful. Up started two or three men,
and two or three voices cried—

"Got to act how? What action? Put it plain, Stuckey."

"Well, if ye wants me to be the mouthpiece of the


meeting, I'll put it plain an' no mistake," said Stuckey.
"Ye've got to consider these here proposals, and to answer
them. Ye've got to settle whether ye'll say 'yes,' and go
back to your work; or whether you give up, once an' for all.
For mind ye, they ain't going to shilly-shally. There's work
to be done, and if you won't do it, somebody else will. Yes—
furriners, maybe—" in response to a general groan.

"It's no manner o' use to howl, boys! Howlin' won't stop


'em. I'm not especial fond o' furriners; no more than
yourselves; but I hopes I've got a bit o' common' sense;
and I do see that. If Englishmen won't work, furriners will.
There's where it is. And it ain't likely the masters 'll keep
the works all idle just as long as you choose, if others is
willing to come and work. I wouldn't, if I was a master; nor
none of you wouldn't, if you was masters. It's common-
sense, lads."

"But the masters is willin' to come half-way to you, if


you'll go half-way to them. That's reasonable, that is! As
fair an end to a quarrel as can be; each side a-going half-
way to meet the other. You wouldn't have all the givin' in on
one side, would you? Leastways, save and except the wrong
was all o' one side, which is a most uncommon state of
affairs."
"Now I wouldn't go for to say in this here strike which
side's been most wrong, nor which has been most right.
Ain't no doubt it's been a half-and-half concern, right and
wrong mixed up o' both sides like the plums an' suet in a
pudden'. There's been mistakes, and there's been
misunderstandings, and there's been a lot of hard words,
not to speak of hard blows; and some o' you's misbehaved
yourselves, an' forgotten your manliness, lads, for all Mr.
Pope's so fond o' telling ye what a set of manly chaps ye be.
It is forgetting your manliness, and it's acting like miserable
curs an' sneaks, to set upon an innocent man in the dark,
'cause he don't see things just as you see 'em! An' you all
know among yourselves whether there hasn't been some'at
o' that sort going on, once and agin. But, howsoever, let's
hope we won't have nothin' o' the sort agin, nor Englishmen
forgetting they're men."

"Nor I won't go for to say as the masters is altogether


right. For why? I ain't sure about it. Uncommon pleasant-
spoken gentlemen they is, an' you knows it, an' ready to do
a kindness any day. But there's a law of love and kindness,
men, an' a law of thinking for others afore a man's own
pocket; an' I shouldn't wonder if that 'ere law of Christian
love don't always reign in the hearts of masters towards
their men, no more than it always reigns in the hearts o'
the men towards the masters. Eh, lads! I wonder now, I do,
which is fittest to fling a stone at the other, for t'other's
want of loving-kindness!"

"Well, now, to be werry plain indeed, an' to come to the


p'int—my advice to you is,—End the strike! Accept these
here proposals!"

"And put your necks into a noose!" protested a voice.


"Sounds uncommon like my namesake, t'other Peter,"
said Stuckey, peering about with wrinkled-up eyes. "Can't
see ye nowhere, friend Pope, but maybe ye ain't far, seeing
ye was on this here platform an hour since. If so be ye
happens to be present still, allow me for to say as I
condoles with ye most heartily, an' expresses the general
sympathy o' the meeting, on the diminishment o' your
income like to come on ye soon. It's werry tryin' to come
down of a sudden in yer income! I've knowed that trial my
own self, and my hearers has lately knowed it in a most
marked an' melancholy way. We're werry grieved an' sad for
ye, friend Pope; only 'tis more adwisable as your income
should be diminished, than some hundreds o' families
should be sunk altogether into a state o' starwation."

This sally was received with a burst of laughter, in the


midst of which somebody quitted the hall.

"Shouldn't wonder if that's Mr. Pope hisself, so


overcomed wi' the thoughts of his coming reduction, as he
couldn't contain his emotions no longer. Werry sad for him!
No! What—he's here still! Well, well,—'tisn't for to be
expected as all present should disinterestedly sacrifice
'emselves for the sake o' Pope's pocket."

Tumultuous cheering, mingled with certain loud protests


from Pope or Pope's friends, gave Peter time to rearrange
his ideas, and to start afresh.

"You've all been a-hearin' of a lot o' wise remarks from


Holdfast here. He's a friend o' mine, an' a friend o' many o'
you, an' he's a friend worth havin'. For why? He's a man of
sense, an' he's a true man. He don't butter ye up with clap-
trap, and he ain't afraid to do what's right for fear o'
consequences."
"There's been a lot of talk about banding together, and
resisting of oppression. Now I'm not a-going to cry down
Trades Unions. I'm not a-goin' to deny, no more than
Holdfast does, that working-men needs to band together for
mutual help and protection, an' lookin' after one another's
interests, as well as layin' by money in store agin' a rainy
day."

"But I'd like to speak a word of warning too, lads. Which


is—Take care what ye're after! Don't ye, in fear of one
tyranny, put yourselves under another. Trades Union men
ain't infallible, no more than other men. Trades Unionism is
werry apt to get selfish, and selfishness is short-sighted."

"I won't deny as Trades Unions has done a lot of good;


an' ye needn't be in a hurry to deny as they've mayhap
done some harm too. Just you think for yourselves. Haven't
they sometimes encouraged bad feeling between men and
masters? Haven't they sometimes pushed you into strikes
which couldn't end but in failure and loss?"

"You're free an' independent working-men, ain't you?


Well, but I wonder how many a one o' you dares stand out
an' act independent in the face of the Union? How many a
one among you, when he's at work, dares put forth his best
strength, an do his utmost, an' run ahead of others? Ye
don't need that I should tell you how things be! You look
out sharp, men, or there won't be much o' your boasted
freedom left to you soon,—and the tyrants of your choice
will be those of your own standing. Don't see as that 'll
make your bondage easier."

"Well, well, 'tis easy to see you don't all agree with me!
Not surprisin', neither, it isn't! For why? There's lots o' bad
workmen to every good workman. 'Tis natural the bad
workmen an' the lazy chaps should want to put themselves
on a level with the best an' the most diligent. But what's
natural ain't always fair, nor it don't always work well in the
end. If I was you, I'd learn to look ahead a bit. I can tell
you, shorter an' shorter hours, an' higher an' higher wages,
an' easier an' easier work, sounds mighty pleasant. But it
may mean some'at in the future as won't be pleasant. It
may mean trade driven away from English shores to foreign
countries. It may mean less work to do and too many men
to do it, in our land."

"Well; I've given my warning; an' that's all I can do.


Anybody got any questions to ask?"

CHAPTER XIII.
A DISCUSSION.

"I'VE a question to ask," said Roger Stevens, rising.


"Holdfast said awhile since that labour is paid always at its
true value. Now I don't agree to that."
"I didn't say 'always.' I said that as a rule it is,"
remarked Holdfast.

"Comes to pretty much the same thing, don't it?"

"No. You have to allow a time before each rise and fall,
when it's not paid at its exact market value. Sometimes it's
paid over its worth, and then it must soon fall. Sometimes
it's paid under its worth, and then it must soon rise. But it
finds its true level in time either way, and competition alone
will send it up or down, without the help of strikes."

"I don't know as I hold with you," repeated Stevens.

"It's found to be true."

"Found by who?"

"Men who know a deal more of the matter than you or


I. Men who have workmen in all parts of the world, and are
able to compare the rise and fall of wages in different
countries at the same time, noting the cause of each. These
things have been watched and written about."

"And you mean to say you'd do away with strikes


altogether?" asked Stevens, in a voice of dissent.

"No; I've told you already I wouldn't. But I would have


them the last instead of the first resort. If you're being
really paid under the fair worth of your labour, it's because
the demand for that labour is increasing; and in such a case
competition among the masters will soon act for you, and
bring about a rise. If your labour is being paid at its fair
value, no strike can bring about a lasting rise. If labour is
growing more plentiful, and the demand is growing less,
then, strike or no strike, your wages must fall."
"And who's to settle what the fair value of our labour is?
And who's to say when we're paid over or under what's
right?" A subdued stamping signified general acquiescence
in this question.

"That's the difficulty, I grant you," Holdfast answered.


"It's easy to say, if you and I are each on one end of a see-
saw, we've just got to sit still, and let the board balance up
and down till it finds its right position. We shouldn't need
there to ask anybody to come and settle the slope of the
board for us. The weight at each end would do that, if the
board's only let alone. But it ain't so easy in the matter
we're discussing; for each side is eager to grab the biggest
profits, and it's hard to say how much ought justly to go to
each, nor when things are fair and square. I wouldn't say no
manner of pressure is ever needed on either side, to keep
fair relations between employers and men—on both sides,
mind!"

"But I do say it's the pressure of competition which


does in the end settle the question—the competition of
masters for labour, or the competition of men for work,
depending on which is the more scarce. We need to look
after our interests, and the masters need to look after their
interests; but neither they nor we have that power over the
question which some would make out. Where there's much
work to be done, and few men to do it, no combining of
masters can keep the wages down; and where there's little
work to be done, and many men to do it, no combining of
men can keep the wages up."

"Clear as daylight, ain't it?" chimed in Stuckey. "If


labour's runnin' downhill, nobody can't make the wages run
uphill; and if labour's runnin' uphill, nobody can't make the
wages run downhill. If a rise is your due, why, you're pretty
sure to get it by waitin' a bit; for it'll come in the natural
course of events, like! If ye strike first, why most like ye'll
wait a bit then too; and when it comes, ye'll be mighty
stuck up, and think ye've won a huge victory. But fact is,
you haven't got a victory at all. Ye've only half-starved your
families, an' used up your savings, an' pawned your clothes,
just for to get what ye'd have got in the end without all that
bother, if ye'd been patient an' waited. The board's found its
balance, don't ye see?—An' it's moral sure to have done
that, if you hadn't given it no such shake."

"It's competition as really settles the question. If you


wants to test the matter now an' agin, why, a strike's not a
bad test. But it's a werry expensive one; an' it means a lot
of trouble. Nor I don't see for my part as it's a great
consolation to yourselves, to think that maybe you've half-
ruined a master or two, as well as half-starvin' of your own
little ones. I'd sooner wait a while longer sometimes, lads!"

Stuckey sat down, amid applause; but Holdfast was


standing still.

"Stevens was asking just now," he said, "about the


worth of labour; and about how it's commonly found in the
long run to be paid at its worth. Well, there's a curious fact
I came across lately, and I don't know as it mayn't be new
to some of you. It is that labour, taken generally, is found to
be of pretty much the same value throughout the world."

"Oh! Oh!" cried two or three voices.

"I mean what I say. Mind, I'm not giving you a hard and
fast rule. I only tell you that it's been found generally, in
places where capital and labour have free play, and where
there ain't any extraordinary pressure from the scarcity of
one or the other, that the cost of labour is wonderfully
equal."
"I don't see that at all," Stevens observed.

"Maybe not; but it's worth your going into and reading
about. It's been found by employers, with contracts in all
parts of the world, that though the wages of the men in
each place were different, the actual cost of the labour was
much the same."

"But I say," broke in a voice, "if the cost was different,


how could it be the same?"

"I said the wages were different, but the cost of the
labour was equal. That's easy enough to understand. I'll
give you two instances. There was a London bricklayer
working beside a country one. The country bricklayer was
paid three-and-sixpence a day for his work; the London
chap five-and-sixpence. D'you suppose he was paid more
because he was a Londoner? Of course not! He was paid
more because his work was worth more. It was found that
in one day he laid near upon twice as many bricks as the
countryman. Would you say that his labour was the more
expensive of the two?"

"No, no," Stevens answered.

"Well, and in some works on a French railway the


French navvies were paid at the rate of two-and-sixpence a
day, the English navvies at the rate of five shillings a day. It
wasn't out of politeness to your country, you may be sure of
that! It was because their labour was worth more. It was
found, on comparison, that the work done by the English at
five shillings a day was positively cheaper labour than the
work done by the French at two-and-sixpence."

A cheer interrupted John.


"Yes; that was good. English workmen have had that
pre-eminence! But will they keep it?" asked Holdfast
steadily. "There's a spirit among us now that makes one
fear for the future of English trade."

"Well, you see how it may be that labour, taken all


round, is more equally paid than shows on the surface. It's
the better workmen the better pay; just because he is a
better workman. But the cost of work, done by the good
workman at high pay, or done by the poor workman at low
pay, is found to come to much the same in the end."

"I don't know as this question of the equality of the cost


of labour has so much to do with us men as with the
masters. It's a question that affects their pockets. But it's
worth our knowing too; for it bears on the truth of labour
being paid at its worth; and it tells us of forces which will
have their way, and which masters nor men can't control."

"Any way, you'll do well to hold back from vain struggles


which can't profit you—struggles to bring about a rate of
wages beyond the real worth of your labour. For you might
as well try to force a river to run uphill."

"And yet—" Holdfast spoke slowly—"and yet there are


times, and no use to deny it, when things ain't fair, and the
men have real good reason to know it—reason beyond the
empty talk of clap-trap blusterers—and the question is,
what's to be done?"

"I don't say it's often so. There's a deal of ignorance on


such points; and sometimes there's unfair accusations; and
many a strike fails of its object just because it deserves to
fail. But for all that there are times, now in one trade, now
in another, when a rise is known on all sides and
acknowledged by good judges to be the real due of the
men, and yet it's withheld."

"It'll come in the end, no doubt. Sooner or later the


pressure can't be resisted. But long waiting means loss; and
when men have got big families and small means, it stands
to reason they do want to get their due. Right they should
too."

"Well, even then, I still say, let the strike be your last
resort, men! Don't fly to it at once. I do think a deal might
be done first. For a strike itself means trouble and loss; and
it does harm to yourselves and your families, harm to your
trade and your country."

"Why shouldn't masters and men meet in a kindly spirit,


each acknowledging the rights of the other, to discuss the
question? For each side has its rights, and each side has its
difficulties; and there's no such thing as smooth sailing for
masters any more than for men. I can't and don't see, for
my part, why capital and labour need be at daggers drawn;
seeing that each is needful for the life of the other, and
seeing too that we're a Christian country."

"There'd ought to be some way of getting at the truth of


things, in this land, short of fighting. A strike means loss to
masters and to men; and many a strike, it's found later,
need never have taken place at all."

"I'd have you all think for the future whether arbitration
isn't sometimes a thing possible. Couldn't able and
honourable men be found, who'd look into the state of the
matter, and tell us in honest truth whether a rise is our just
due—men who could be trusted by employers and workmen
alike? Wouldn't sometimes a calm and temperate demand
for a rise, backed by a real knowledge of the justice of it, be

You might also like