Professional Documents
Culture Documents
Cengiz Aytmatov Toprak Ana
Cengiz Aytmatov Toprak Ana
Kafkas Universitesi
abbaslizaman7@gmail.com
Orcid: 0009-0006-0354-1218
Cengiz Aytmatov
Toprak Ana
Ön Söz:
Toprak Ana, Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un 1963 yılında yayımlanan romanıdır.Roman,
İkinci Dünya Savaşı (1939 – 1945) sırasında savaşta üç oğlunu, kocasını ve gelinini kaybeden
bir kadının toprakla yaptığı söyleşiyi anlatıyor.
Türk dünyasının önemli yazarlarından olan Cengiz Aytmatov Kırgız asıllıdır. 1928 yılında
Kırgızistan’ın Talas Eyaletine bağlı Şeker Köyünde doğdu. Devlet adamı olan babası Torekul
Aytmatov Burjuva Milliyetçisi olma suçuyla 1937’de tutuklandı ve 1938 yılında kurşuna
dizilerek idam edildi. Annesi Nahima Aytmatov Tatar asıllıydı ve tiyatro sanatçısıydı. Cengiz
Aytmatov’un ismi Cengiz Han’dan esinlenerek konulmuştur. Eğitimini Bişkek’te Veteriner
Okulunda tamamladı. Yaşamı boyunca birçok eser vermiştir.
Yazarlığa 1952' de başlayan Aytmatov, 1959'da Kırgız Pravdası gazetesinde muhabir oldu.
Daha sonra PovestiGoriStepey (Dağlar ve Steplerden Masallar) adlı öykü kitabıyla büyük ün
kazandı. Bu eseri, 1963'te Lenin Ödülü'ne lâyık görüldü ve bu ödül onu aynı zamanda en genç
Lenin Ödüllü yazar da yaptı Eserlerini, Kırgızca ve Rusça olarak kaleme alan Aytmatov,
eserlerinin çoğunda tema olarak aşk, dostluk, savaş döneminin acıları ve kahramanlıkları ile
Kırgız gençliğinin gelenek ve göreneklerine bağlılığını seçti. Aytmatov, milletinin tarih
boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi
zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı
değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının
içinde düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair
ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile 'tipik insan'ı ortaya koymaya çalışmış bir
yazardır.
Solunum cihazına bağlı olarak yoğun bakımda tutulan yazarın sağlık durumunun 10
Haziran 2008 günü kritik durumuna geldiği ifade edilmişti. Aytmatov, bir Rus televizyon
kanalının belgesel çekimleri için gittiği Tataristan'ın başkenti Kazan'da 16 Mayıs'ta ani böbrek
rahatsızlığı geçirmesi üzerine hastaneye kaldırılmıştı. 79 yaşındaki yazar, 18 Mayıs'ta
ambulans uçakla Almanya'ya nakledilmişti. Kırgızistan'da 2008 yılı, Cengiz Aytmatov yılı
ilan edilmişti.
Eserleri:
Kassandra Damgası (2013)
Cemile (1958)
Yüzyüze (1957)
Çocukluğum
Hiroşimalar Olmasın
İlk Turnalar
Sultan Murat
Eserin Yazılış ve Yayınlanma Tarihi:
Toprak Ana, Türk Dünya edebiyatının en tanınmış siması Cengiz Aytmatov tarafından
1963 yılında kaleme alınmıştır. Aytmatov, babasını II. Dünya Savaşı’nda
kaybetmiştir.Annesi ve kardeşleri ile birlikte Sovyet Rusya’nın hakimiyeti altında bulunan
Kırgızistan’da II. Dünya Savaşı’nın da getirdiği zorluklarla yaşam mücadelesi veren
Aytmatov, Toprak Ana adlı eserini annesi ve kendisinin çektiği sıkıntılardan ilham alarak
oluşturmuştur.
Roman ana konusu II. Dünya Savaşı'nın Sovyetler Birliği’ne bağlı Kırgızistan’ın sakin bir
köyünde yarattığı değişimdir. Tüm bu değişim Tolgonoy adındaki bir anne ekseninde ele
alınır. Tolgonoy sık sık Toprak Ana ile konuşarak acı ve dertlerini paylaşmaktadır.
Diyaloglarla devam eden romanda geriye dönüş tekniği de vardır. 1 Başkişi
Tolgonoy kolhoz işiyle meşguldür. İşini severek yapmaktadır. Suvankul adındaki bir
adamla evlenir. Evlilikleri aşk evliliğidir ve Kasım, Masalbeg ve Caynak adlarında üç
çocuk sahibi olurlar. Savaş patlak verince aile yapısı bozulur. Tolgonoy önce eşini sonra
da oğullarını askere yollamak zorunda kalır ve ölüm haberlerini alır. Bu noktadan sonra
Tolgonoy, oğlu Kasım’ın eşi Aliman ile yalnız kalır. Onu öz kızı gibi sahiplenir. Bu iki
kadın bundan sonra cephe gerisinde lojistik konularda etkin olur. Erkekler savaşta ölünce
de köydeki çoğu iş kadınların üstüne kalır. Bu noktada onların ciddi özverisi etkili olur.
İlerleyen süreçte Aliman bir çoban tarafından hamile kalmıştır. Bebeği doğururken kendisi
ölür. Tolgonoy bu bebeği de torunu gibi sahiplenir ve zor şartlar altında yetiştirir2
At (9).
1
^ Aydın, Selma (2016). Cengiz Aytmatov’un Eserlerinde Şahıslar Kadrosu (Yüksek Lisans). İstanbul:
Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 10-12.
2
. Ayık, Burçin (2015). Cengiz Dağcı ve Cengiz Aytmatov'un Bazı Romanlarında Ruslaştırma ve Sömürü Politikası
Olarak Kolhoz (Yüksek Lisans). Manisa: Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. s. 59-60.
İnsanlara hizmet eden hayvanların en kabiliyetlilerindendir. İnsanların, harp
meydanlarında, izinsiz gösteri kontrolünde, yük taşımada, yarış, cirit, çit atlama ve av
sporlarında yardımcısıdır
Koyun (9).
Koyunlar ayaklarıyla toprağı dolu gibi döver, ağır ve yağlı kuyruklarını toz-toprakta
sürükler, durmadan akarlardı.
Deve (7).
Anayurdunun Asya olduğu sanılan, çöl yaşamına dayanıklı, sarı esmer renkte, yüksek
boylu, uzun ve eğri boyunlu, sırtında bir ya da iki hörgüç bulunan, yük taşımakta
yararlanılan, eti yenilebilen memeli bir hayvandır
Torgay
Uzun zamandan beri şafağı, dağların üzerinde bu tarifsiz ihtişamı ile görmemiştim. Uzun
zamandan beri Torgayın böyle öttüğünü duymamıştım? Torgay, bu tarla kuşu, gittikçe
aydınlanan gökyüzünde yükseldi, yükseldi ve ta yükseklerde küçük, gri bir top gibi asılı
kaldı.(205,206).
Tarla kuşu,serçe, çayır kuşu, toygar, turgay isimleri ile de bilinen, toygargiller familyasına
ait küçük, ötücü bir kuş türüdür.
Tan yeri pırıl pırıl parlar, önce dağların dorukları altın yaldızlar içinde kalır, sonra
bozkırın hafif rüzgarı koyu mavi bir dalga gibi yüzümüze çarpardı. (10).
Araba kalınlaşan ve katılaşan kar üzerinde hızlı gidiyor, atlar keyifle tırısa kalkıyor,
tekerleklerin sağır edici takırtıları yeni yağlanmışdingillerde boğuluyordu (78).
Gecenin tam ortasında gökyüzünü seyre daldım. Ve yukarıda Başak Burcu Yolunu,
Samanyolu'nu gördüm. Gümüş parlaklığındaki serpintilerini yıldızların arasına yayarak
ufuk boyunca uzanıyordu. (12).
1. Başak'lar çalışkan ve pratik insanlar olup, yaşamlarındaki en önemli konudur.
Güvendikleri kişilere yardım etmeyi sevmelerine rağmen, inanmadıkları ve tembel
olduklarını bildikleri kişilere karşı soğuk davranırlar.
Zaman su gibi aktı, oğullarım, aynı yıl dikilmiş kavak fidanları gibi büyüyüp geliştiler.
(22).
Tarlanın kenarında, buğday sapları arasında, özellikle o yaz pek güzel açmış beyaz, pembe
renkli; iri yapraklı gülhatmi çiçekleri vardı. (26).
Bahçelerde tohumla üretilen, yaprakları yuvarlak ve geniş, büyük ve türlü renkte bol
çiçekler açan bir süs bitkisi.
Türkiye’de genellikle Toroslar’da yetişen, çok erken, kimi zaman daha kar altındayken
çiçek açan, soğanlı bir bitkidir.
Yağışı haber veren bu rüzgarla devedikenleri bükülüp hışırdıyor, bir kar fırtınasının
kopması yakın görünüyordu (68).
Cansız Nesneler:
Okumayı çok sever, her zaman kitaplara dalıp giderdi. Onun en çok sevdiği şey, ona en
değerli ödül kitaptı.(22)
Bir köşede iki kişi madeni bardaklarla çok sıcak bir şey içiyorlardı (82)
Alçaklarda hafif bir rüzgar çalıların kuru yapraklarını hışırdatarak ve yeri yalayarak esiyordu
(120).
Ötelerde, dorukların yükseldiği yerde, sonsuz bir mavilik uzanıyordu gökyüzüne. (140)
Eserde Karekterler:
“Hiçbir zaman ipekli fistanım olmadı ama büyüyünce albenili bir genç kız oldum.
Gölgemi seyretmekten zevk alırdım. Sokakta yürürken arada bir gölgeme göz atar,
kendimi aynadaymış gibi görür ve çok beğenirdim.”(9).
Esmer ve belirgin elmacıkkemikleri olan ilk bakışta cılız, çelimsiz ve güçsüz sanılsa da,
güçlü omuzlara, güçlü kollara sahip, çalışkan, çok hızlı iş yapan, kara saçlı, kara bıyıklı
birisidir.“O yıl Suvankul, Yukarı Talas’tan bizim oraya çalışmak için gelmişti. Gözlerimi
kapayınca o günkü halini çok iyi hatırlarım: On dokuz yaşındaydı. Giyecek bir gömleği
bile yoktu ve çıplak omuzlarının üzerinde eski bir beşment vardı sadece. Kızgın güneş
marsık gibi karartmıştı ve elmacık kemikleri gibi, tunç gibi parlıyordu. İlk bakışta onu
cılız, çelimsiz ve güçsüz sanırdınız. Oysa güçlü omuzları, tunçtan dökülmüş gibi güçlü
kolları vardı. Hiç kimse onun kadar hızlı çalışamaz, onun kadar iş üretemezdi. Çok kolay
çok rahat biçerdi buğday saplarını.” (9-10).
Aliman
Kasım, fiziksel olarak babasına benzeyen, ruhsal olarak azimli babası gibigüçlü bir yapıya
sahiptir. Çok çalışkan, saygı duyulan,ahlaklı,cömert,namuslu,bir gençtir.“O anda birden
fark ettimki oğullarımın üçü de babalarına çok benziyorlar. Sanki dört kardeş idiler. Hele
büyükleri, yani Kasım ve Maysalberk’i babalarında ayırmak güçtü doğrusu: Babaları gibi
boylu ve çeviktiler. Koyu bakıra çalan elmacık kemikleri de pek belirgindi.” (18).
“Bir yaz boyu, dağın eteğinde bulunan Kayındı kolhozuna gidip geldi.Bunun için çayı
aştı, düzde yürüdü, yokuşu tırmandı. İşte orada öğrendi biçer-döver kullanmasını. Bir yıl
sonra da biçer-döver ustası diploması aldı.”(19).
Maysalbek
“Bir ana için bütün çocukları birdir, hepsini aynı duygu ve şefkatle karnında ve kucağında
büyütmüş, beslemiştir. Ama yine de, bana öyle geliyor ki Maysalbek için bir zaafım vardır
galiba. Onunla pek gururlanırdım. Belki bu, bizden sık sık ayrı kalmasından, onu
özlememden dolayıdır. Çabuk palazlanıp yuvayı ilk terk eden bir yavrukuş idi o. Aile
ocağından erken ayrıldı.Okulun daha ilk sıralarından itibaren iyi bir öğrenci oldu.
Okumayı çok sever, her zaman kitaplara dalıp giderdi. Onun en çok sevdiği şey, ona en
değerli ödül kitaptı. Köy okulunu bitirdikten sonra öğrenimini sürdürmek için kente gitti.
Çünkü Maysalberk öğretmen olmak istiyordu.” (19).
Caynak
Canbolat'ın küçüklüğü hastalıklarla mücadele ederek geçti. Sanırım onsekiz aylık iken
soğuk aldı, şiddetli bir hastalığa yakalandı(137).
Razı oldum:
Dedim ama, iki gün sonra çalıştığı tarlaya gidip bakmaktan kendimi alamadım(140).
Ayşe
Komşumuz Ayşe'ye de akşam bizim hayvanlara bir göz atmasını rica etmiştim.
Komşumuz Ayşe sık sık hastalanırdı. Bir günü kolhozda geçse iki günü evde geçerdi. Bir
kadın hastalığıydıonunkisi, böbrekleri pek ağrıyordu. ışte bu yüzden oğlu küçük Bektaş'la
evinde yalnız kalırdı.(29)35.
Bektaş
Rus Delikanlısı
Bir Rus delikanlısıydı o atlı. Hiç yavaşlatmadan doru atını suya sürerken nefesimizi
tutarak seyrettik. ıntihar mı etmek istiyordu bu adam?
Sellerin çağıl çağıl aktığı, derelerin ırmakların taştığı o günlerde böyle gür akan bir çayın
şakası mı olurdu? Böyle zamanlarda o çay değil bir atı, bir deveyi bile aparırdı da, geriye
bir parçacık eti kemiği kalmazdı.(36)
Usanbay
Usanbay, cepheden geri gönderilen bir yaralı, Suvankul ve birkaç ihtiyar oradaydılar.(52).
Rus demiryolcu
Sanki elimizdeki kuşu kaçırmış gibi olduğumuz yerde kalakaldık. İşte o sırada, sırtında
siyah bir gocuk, ayaklarında keçe çizme bulunan yaşlı bir Rus demiryolcu bize yaklaştı.
(58).
Makascı
O sırada, o istasyonun kadın makasçısı da geldi. Bir Rus idi. O da bana, tıpkı Aliman gibi
ana!ana! diyor, beni kucaklıyor ve benimle birlikte ağlıyordu. Sonunda ikisi güçlerini
birleştirip beni kaldırabildiler, raylardan uzaklaştırdılar.(64).
Tren Teşkil Memuru (Makasçı), kendi başına ve belirli bir süre içerisinde, işle ilgili
emniyet tedbirleri alma, tren dizisi teşkil etme, trenin istasyona giriş ve çıkışını sağlama
vb. işlemleri yapma bilgi ve becerisine sahip nitelikli kişidir.
Postacı Temirşal
Günümüzde mektup, tebligat, telgraf, havale, paket, koli, gibi posta gönderilerini adreslere
götüren Posta görevlisi.
Çorebek dede
-Süyünce! Tolgonay teyze, süyünce! Güzel bir haberim var, süyüncemi isterim. Çorabek
dedenin gelini doğum yaptı!
Giderken bazı olayları, bazı söylentileri hatırladım: Bizim köyden Cenşenkul adında biri
askerden kaçmış, kendisi gibi kaçak iki arkadaşıyla birlikte Sarı Vadi'ye gelmişler.(122).
Eğer Cenşenkul gerçekten bir asker kaçağı ise idamını kendi eliyle imzalamış demekti.
Hem sonra, onun kaçak olduğuna dair kesin kanıt da yoktu, bugüne kadar onu bir gören
olmamıştı. Kesin kanıt olmadan hırsızlıkla suçlayamazdık.(121)
Bektaş, saygın, ciddi, çalışkan bir adam oldu. Uzun zamandan beri biçerdöver sürücüsü
olarak çalışıyor. Karısı Gülsüm de sevimli, iyi bir komşu oldu bize. Üç çocukları vardı.
(139).
Eserde Savaş:
3
.https://tr.wikipedia.org/wiki/Do%C4%9Fu_Cephesi_(II._D%C3%BCnya_Sava%C5%9F%C4%B1)#1943_y
%C4%B1l%C4%B1
savaşlardandır.Doğu Cephesinde asıl çarpışan taraflar Nazi Almanya’sıyla Sovyetler
Birliği olsa da iki tarafın da müttefikleri savaşa aktif olarak katılmıştır.
Toprak Ana romanındaki en önemli evrensel değer ise savaşın kıtlık, yokluk,
sefalet ve insan onurunu zedeleyen bir suni afet olduğunu dile getirmesidir. Bu mesajı
Aytmatov romanda Toprak Ana’ya oğlu Muslubeg’den gelen mektupla dile getirir.
Muslubeg mektubunda annesine “Savaş hepimiz için, bütün insanlar için bir yıkımdır.
Bu canavarı parçalamak, yok etmek için kanımızı, canımızı vermemiz gerekiyor.
Askeri bir kahraman olmayı aklımdan bile geçirmedim. Öğretmen olmayı nasıl da
isterdim. Tebeşir yerine tüfek verdiler elime, asker oldum. Bir saat sonra ülkem için
göreve gideceğim. Canlı döneceğimi sanmıyorum. Bu son mektubum, bunlar son
sözlerim”sözleriyle dile getirir.
II.Dünya Savaşı:
II. Dünya Savaşı, 1939'dan 1945'e kadar süren küresel savaş. Savaşa
dönemin büyük güçleri ve dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu katıldı ve iki karşıt
askerî ittifak kuruldu: Müttefikler ve Mihver. 30'dan fazla ülkeden gelen 100
milyondan fazla personelin doğrudan katıldığı bu topyekûn savaşta, savaşın büyük
tarafları tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel kapasitelerini savaş için seferber
ettiler. 70 ila 85 milyon ölümle sonuçlanan II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en
ölümcül savaştı ve savaş boyunca askerî personelden daha çok sivil kayıp verildi.
Milyonlarca
insan soykırımdan (Holokost gibi),planlanmış açlık ölümlerinden, katliamlardan ve ha
stalıklardan öldü. Tanklar, zırhlı araçlar, savaş uçakları, stratejik bombardımanlar,
uçak gemileri, radar ve sonar, nükleer silahların geliştirilmesi ve roketler gibi birçok
savaş teknolojisi savaşta önemli rol oynadı.4
1.Düğün:
4
.(II.Dünya Savaşı) https://tr.wikipedia.org/wiki/II._D%C3%BCnya_Sava%C5%9F%C4%B1
Bu arada Suvankul eski işine dönmüş yine ekip başı olmuştu. Traktör sürücülüğü gençlere
kalmıştı artık. Bundan kısa bir süre sonra aile için çok önemli bir olayyaşadık. Bu, Kasım'ın
evlenmesiydi. Onun evlenmesiyle ilk gelin, evimizin eşiğinden içeri adım atmış oluyordu.
Aliman olan gelinimiz dağ köyü Kayındı'dan gelmişti. Yanık tenli, körpecik bir dağlıydı
Aliman. Bu kadar güzel, saygılı ve hamarat bir gelinim olduğu için başlangıçta onu
beğenmekle yetindim. Sonra iyice sevdim ve bağlandım. Herhalde gizliden gizli bir kız
çocuğumun olması için dua ettiğim ve Aliman'ın gelişini de bu arzumun karşılanması gibi
gördüğüm için onu öz kızım yerine koydum. Üstelik gelinim çok zeki, çalışkan ve billur gibi
duru-temiz idi. Evet, dedim ya, öz kızım gibi sevdim onu.
Genellikle aynı evde oturan gelin kaynana pek geçinemezler, ama bu konuda ben şanslıydım
doğrusu. Evde onun gibi bir gelin olması gerçek bir mutluluk idi.(20)
Kırgızlar veya Kırgız Türkleri, çoğunluğu Kırgızistan'da yaşayan Türk halkı. Türklerin
bilinen en eski yazılı belgeleri olan Yenisey ve Orhon Yazıtları'nda Kırgızlar, tarihleri çok
eskiye dayanan Türk kavimleri arasında zikredilmektedir. 5Kırgızistan çok uluslu bir ülkedir.
Ülkenin % 90'ı aşkını Türklerden oluşmaktadır.
Düğün:
Bu arada Suvankul eski işine dönmüş yine ekip başı olmuştu. Traktör sürücülüğü gençlere
kalmıştı artık. Bundan kısa bir süre sonra aile için çok önemli bir olay yaşadık. Bu, Kasım'ın
evlenmesiydi. Onun evlenmesiyle ilk gelin, evimizin eşiğinden içeri adım atmış
oluyordu.Nasıl tanıştıklarını, bu evliliğe nasıl karar verdiklerini hiç sormadım.Herhalde
Kasım'ın yaz boyu Zareçye köyünde biçer-döver sürücüsüolarak çalıştığı günlerde
karşılaşmış, birbirlerini sevmişlerdi. AdıAliman olan gelinimiz dağ köyü Kayındı'dan
gelmişti. Yanık tenli, körpecik bir dağlıydı Aliman. Bu kadar güzel, saygılı ve hamarat bir
gelinim olduğu için başlangıçta onu beğenmekle yetindim. Sonra iyice sevdim ve bağlandım.
5
tr.wikipedia.org/wiki/Kırgızlar#Kültür
Herhalde gizliden gizli bir kız çocuğumun olması için dua ettiğim ve Aliman'ın gelişini de bu
arzumun karşılanması gibi gördüğüm için onu öz kızım yerine koydum. Üstelik gelinim çok
zeki, çalışkan ve billur gibi duru-temiz idi. Evet, dedim ya, öz kızım gibi sevdim
onu.Genellikle aynı evde oturan gelin kaynana pek geçinemezler, ama bu konuda ben
şanslıydım doğrusu. Evde onun gibi bir gelin olması gerçek bir mutluluk idi.(20).
Kocaları savaşta ölen genç dulların bazıları da savaştan sonra evlenmişlerdi. şimdi onlar
yalnız değiller. Birer eş ve anne oldular.(76).
Doğum:
Normal olarak geceleri uyanır, Aliman'ın durumuna bakardım. Ama o gece taş gibi
uyumuşum. Olacağı bilseydim, gözümü kırpmadan on gece beklerdim, başımı duvara bile
dayamazdım. Birdenbire niçin ve nasıl uyandığımı pek hatırlamıyorum,şöyle bir göz atınca
Aliman'ın yatağında olmadığını gördüm.İnsan yarı uykuda kalkınca olup biteni bir anda
kavrayamıyor. Alelacele giyinerek dışarı fırladım. Avluda köşe bucak her tarafa baktım.
Yoktu! Sokağa fırlayıp sebze bahçesine doğru koştum. Aliman! Alimaan! diye bağırıyordum
bir yandan. Sesime ses veren olmadıYine, eve doğru koştum, feneri bulup yaktım, sonra da
elimde fener, Aliman'ı aramak için avlu, kapısına yürüdüm. Kapıdan çıkarken anbardan
birtakım iniltiler duydum. Bütün gücümü ayaklarıma vererek oraya koştum. Kapıyı o kadar
hızlı açtım ki az daha elimdeki fener düşecekti. Aman Tanrım! Gözlerime inanamadım:
Aliman samanların üzerine yüzükoyun yatmış, doğum sancılarıyla kıvranıyordu. Üzerine
atılıp bağırdım:-Ne yaptın a kızım, bana niye söylemedin? Yardım edip arkası üstü çevirmek
istedim, elim kanlar içinde kalan eteğine dokununca büyük bir korkuya kapıldım, irkildim.
Yüreğim kafesinden çıkacaktı nerdeyse. Vücudu ateş gibi yanan Aliman boğuk sesle
mırıldanıyordu: -Ölüyorum! Ölüyorum! Çoktandır acı çektiği, gücünü, direncini yitirdiği
belliydi. Allahım sen koru bizi! Allahım sen koru! diye dua ettim. O anda, bir doktorun
yardımı olmadan bu doğumu yapamayacağını da anlamıştım.Ah o yol! Sonbahar
yağmurlarıyla yarılmış, çukur çukur olmuştu. Ve o gece zifiri karanlıktı. Yörede zaten bir tek
hastahane vardı ve o da karşı yakadaydı. Çayı geçeceğimiz köprü de aşağıda, epeyce uzakta
kalıyordu. Araba köyden çıktığı zaman Aliman'ın sancıları iyice arttı. Kıvranıyor, bağırıyor,
üzerindekileri atıyordu. Başını dizlerimin üzerine koymuştum, attığı battaniyeleri hemen yine
örtüyordum. Elimdeki feneri yüzüne tutup gözlerine bakıyor, onu sakinleştirmeye
çalışıyordum.Ana, başımı kaldır, dedi, nefes alamıyorum. Ağlıyordu. Sonra hıçkırıkları
bastırarak çabuk çabuk konuşmayabaşladı: Ana, sevgili anacığım, içim yanıyor, artık
dayanamıyorum. Öleceğim... öleceğim... Her şey için sana teşekkür ederim, çok teşekkür...
Beni bağışla anacığım... Ah Kasım hayatta olsaydı!. Ah Kasım, ben ölüyorum. Beni bağışla...
Ona yalvardım: Hayır, hayır sevgili kızım, ölmeyeceksin. Biraz daha dayan canım kızım,
biraz daha! Köprü hemen şuracıkta. Anlıyorsun değil mi kızım, ölmeyeceksin, ölmeyeceksin.
Dayanılmaz sancılarla yine kıvranmaya başladı. Dişlerini sıkmış, bilincini yitirmişti. Son
gücünü tüketiyordu çırpınarak. Bektaş'a emir verdim-Bektaş, Aliman'ı kucağına al ve şöyle
kaldır. Çabuk ol! Utanacak bir şey yok bunda...kaldırdı ve ben de çocuğu dünyaya getirmek
için kollarımı sıvadım...Birden, benim gözümde ve kulağımda o trenin uğultulu geçişi
canlandı. Çelik tekerlekler rayları takır takır dövüyor, rüzgar ise çığlığını çarpıyordu
kulaklarıma: Anaaa! Alimaaan! Aynı anda cıyakcıyak bir bebek sesi duyuldu.(132).
-Süyünce! Tolgonay teyze, süyünce! Güzel bir haberim var, süyüncemi isterim. Çorabek
dedenin gelini doğum yaptı!
-Yaa, ne zaman?
-Bugün, şafakta.
Ekmeği aldım, duamı okudum ve ilk lokmamı ısırdım. Bambaşka, bilinmeyen bir tadı ve
kokusu vardı vardı bu ekmeğin.(27)
Her defasında ilk lokmayı ağzıma götürürken bir ibadeti, kutsal bir görevi yerine getirme gibi
duygulanmışımdır. Bu ekmek, iyi kabarmamış bir hamurdan yapıldığı için kaskatı olsa da,
bize eşsiz gibi gelirdi.(26)
-Rahat bırakın babanızı! diye bağırırdım çocuklara. Yoksa onu bir molla mı yapacaksınız?
Suvankul, sen de bir taşla iki kuş vurmaya kalkışma: Ya molla ol, ya traktör
sürücüsü.Suvankul kızardı. Bana bakmadan başını sallar, üzüntüyle iç çeker -Yapma Allah
aşkına, biz burda okuma-yazma öğrenmek gibi ciddi bir iş yapıyoruz, sen ise alay ediyorsun!
derdi.(16,17).
Dua Etme:
Ekmeği aldım, duamı okudum ve ilk lokmamı ısırdım. Bambaşka, bilinmeyen bir tadı ve
kokusu vardı vardı bu ekmeğin.(33).
Allahım, sen koru bizi, sen koru! diye dua ediyor, ellerimi havaya kaldırarak koşuyordum.
(44).
Onu başımla onaylıyor, o güzel günlerin gelmesi için dua ediyor, dalıp gidiyordum(66).
2. İmana Gelme:
Çöktüğüm yerden kalkamıyordum bir türlü. Uzunca bir süre oturdum orada.Başımdan kayıp
düşen başörtümü alacak gücü bile bulamıyordum kendimde.(39)
Başörtüsü, bir giysi olarak örttüğü başı sıcaktan ve soğuktan koruma şeklindeki ana işlevinin
ötesinde bazı toplumlarda dini ya da geleneksel işlevler ve anlamlar kazanmıştır. Bölge ve
kültür şartlarına göre başörtüsü şekilleri büyük bir çeşitlilik gösterdiği gibi üstlendiği anlamlar
da farklılaşır.
Cennet ve Cehennem:
Hırsızları da, cenneti de, cehennemi de, kaderimizi de... Sanırım o bahar, hayatımın en güç, en
sıkıntılı geçen baharı oldu.(85).
Cennet, Allah'ın rızasını kazananlar için mükafat olarak hazırlanmış hoş bir
mekan. Cehennem; Semavi dinlerde, ölmüş olan kişilerin ölmeden önceki hayatında işlemiş
olduğu günahların, yaptığı kötüleriklerin, yediği kul haklarının derecesine göre bunlarının
hesabını vereceği yer olarak bilinir
Şeytan:
Din kitaplarında isyancı meleklerin, kötü ruhların başı olarak nitelenen, insanları aldatarak
doğru yoldan çıkarmaya, onlara Tanrı’yı unutturmaya çalışan varlık.
Kehanet:
. Diniliteratürde de kâhin denince, gelecekte meydana gelecek olayları bildiğini iddia eden,
gizli ve görünmeyen âlemden haberdar olduğunu söyleyen kişilerin genel adı olmuştur
Örf-Adetler:
Yardımlaşma:
Bir kış sabahı, demirhaneye gitmek, nallanacak kolhoz atları için yardım etmek üzere evden
çıktım.(75).
Hasta Ziyareti:
Bugün bile kötü havalarda o ağrıları duyarım. Hasta yattığım günlerde pek çok kişi ziyaretime
geldi, geçmiş olsun dediler. Onların hepsine teşekkür ediyorum.(134)
Rüya:
Lanet Etme:
Benim için en güç olanı, çok çocuklu aile analarının sokakta bas bas bağırarak her şeye lanet
okumaları idi: Savaşa da, yaşadıkları hayata da, çocuklara da, kolhoza da, bana da lanet
okuyorlardı.(125).
Kargış:
Eğer ben ağlayıp sızlamaya, kara talihime kargışlar yağdırmaya başlasaydım, kolumu
kımıldatmak istemeseydim.(93)
Deyimler:
Ne var Aliman? Bir yılan mı gördün yoksa? dedim. Yanına koştum. Konuşamıyordu.
Korkudan faltaşı gibi açılan gözlerle baktığı yöne ben de baktım ve nefesim tutuldu.(34).
Hayret, şaşkınlık ve öfke gibi sebeplerle gözleri iri iri açılmış olmak.
"Beni karşısında görünce gözleri fal taşı gibi açıldı."
Küçük çocuklar, kadınlar, yaşlılar askere gidecek yiğidin çevresinden ayrılmıyor, ondan bir
karış uzakta kalmak istemiyorlardı Bazıları ağlıyordu, bazıları da zilzurna sarhoştu.(43)
Ata Sözleri:
Halk bir denizdir, derin yeri de vardır, sığ yeri de... diye.(43)
Hoşgeldin ve tam zamanında geldin aksakal, dedim, dua et de işimiz uz gitsin, düz gitsin.
Aksakal atın üzerinde ellerini havaya açtı, duasını okudu ve sakalını sıvazladı: (2).
Argo:
-Seni iğrenç cadı seni! Gerçeği söylüyorsun ha! Gerçeği öğren de gör cezanı! Gelininin
karnını kim şişirdi ha? Burnunun dibinde gebe bıraktılar orospu gelinini! Al sana gerçek!
Demek çektiklerin yetmedi? Bu gerçek karşısında ne yapacaksın bakalım! Utanmaz sefiller
sizi! (120)
Cadalozun biri o kadın. Açtı ağzını, yumdu gözünü ve bize olmadık küfürler etti, sonra da
kovdu bizi.(129)
Fistan
Ah benim de onlarınki kadar güzel fistanlarım, onlarınki gibi püsküllü başörtülerim olsa! diye
iç çekerdim imrenerek.(9).
Hiçbir zaman ipekli fistanım olmadı ama büyüyünce güzel, albenili bir genç kız oldum.(9).
Kadınların giydiği tek parça elbisedir.
Her sözü, her hareketi ve gülümsemesiyle tıpkı eski Aliman'dı. Küçük beşmentini çıkarıp bir
kenara atmıştı.(154)
Beşment
Başında bir al yazma, üzerinde beyaz bir entari, kucağında koca bir demet gülhatmi, yanakları
al al, gözleri sevinçten ışıl ışıl.(23).
Bir ara başındaki kasketi sulara karıştı ve döne döne ondan uzaklaştı. Biz, bayır aşağı deli gibi
koşmaya başladık.(43).
Gocuk,Keçe
İşte o sırada, sırtında siyah bir gocuk, ayaklarında keçe çizme bulunan yaşlı bir Rus
demiryolcu bize yaklaştı.(58).
Keçe,hayvansal liflerden, genellikle yünün ısı, nem, basınç altında, sabun, yağ, asit vb.
yardımıyla birbirlerine kenetlenmelerini sağlayarak oluşturulan dokudur.
Entari
Mutfak Kültürü:
Başta coğrafya olmak üzere ekolojik unsurlar mutfak kültürünü büyük ölçüde etkilemektedir.
Bunu Orta Asya’da yaşayan Türk boylarının halk kültürlerinde açıkça görmek
mümkündür.Çiftçilikle uğraşan Kırgızların mutfağında tahıl ürünlerinden yapılan besinler
hâkimdir.Bozkırda oldukça sert geçen son yaz ve kış aylarında insanın içerisini ısıtan, hareket
yeteneğini arttıran çay özellikle Kuzeyde yaşayan Kırgızların temel içeceğidir.
Süt
Hayat devam ediyor. ılk günler Canbolat'ı yaşlı Çorabek'in gelini emzirdi. Daha sonra onu
keçi sütü ile besledim.(198).
Kımız
Sonra zengin ailelerin (köylerin) deve kervanları gelirdi. Bunların eyerlere bağlanmış
tulumları kımız doluydu.(9).
Buğday
Doğmakta olan güneşin kızıl aydınlığı yeni yeni yayılırken ve herkes henüz tatlı
uykusundayken biz ikimiz buğday biçmek için yola koyulurduk (8).
Ekmek
Akşam yemeğinde bize yılın ilk ürününden yapılan ekmeği getirmişlerdi. Ama o gün
biçtiğimiz buğdaydan yapılmamıştı o ekmek.(26).
Ama yine de, o güne kadar öyle lezzetli ekmek yemediğimi söyleyebilirim. Bu, emekçi
oğlumun nasırlı ellerinden çıkan ekmekti. Tarlayı süren, buğdayı yetiştiren, hasadı kaldıran,
tarlada çalışan insanlarımızın, halkımızın ekmeğiydi. Kutsal ekmek!(33).
Hamur
Eve gelince Aliman'ı iki gözü iki çeşme ağlar bulduk. Hamur yoğurmayı da unutmuştu. Biraz
kızdım ona: Ne yani! Herkes askere gidecek, senin kocan kalacak mı sanıyordun.(41).
Patates
Bazı yerlerde kar patatesleri de örtmüştü. Ekin işinden göz açamadığımız için patatesleri
sökecek zamanımız olmamıştı.(48).
Hamur Aşı
yaptım, et kızarttım(77).
At Eti
Koçan
Yavaş adımlarla güçlükle yürüyerek ve yere bakarak geri dönüyordu. Ben de hemen eve
döndüm. Çay ısıttım, börek kızarttım, yumurta pişirdim. Sonra temiz bir örtü serdim, kış
elmalarının en güzellerini, en kırmızı olanlarını seçip sofraya getirdim.(130).
Sonuç