Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 20

İlâhi Aşk

ilmim doğruluyor: Ikin ciy o k O’ndcın öte


Her aşkın b ir başı vardır, sonu yoktur talnî aşkın dışında
iki aşk var ki tanımına güç nerde
Ah bir kez anlasan o iki aşkın ne olduğunu
Ne kaybolur gider ne de vardır o ikisinin sonu
Sevginin gayesi kavuşturm aktır insanda
Bir teni bir tenle, b ir canı bir canla
Oysa R ahm an la kavuşm a gayesi "ebediliğe" erm ektir13
Çünkü sevginin güzelliği ancak O’nun Güzelliğinin bir parçasıdır
O'nu anlatam adıysam , nefsim kimi sevdiğimi bilm iyor dem ektir
Çünkü O'nu an latm ak için daha deliller gerektir.

Gene aynı konuyla ilgili olarak aşağıdaki dizeleri söylüyorum:

Ben sevginin sevgilisiyim, ah bir bilseniz


Sevgi de bizim sevgilimiz, ah biran /asan ız
Eğer benim niyetimi anlarsanız
Yüce A llah’a ham d ediniz
B iliniz niçin çevremdekiler sözlerimden yüz çevirdiler
Çünkü benim sözlerimi anlam aktan çok uzaktı onlar.
Niçin açık seçik gösterdiğim şeylere gözlerini kapadılar
Ve varlığımdaki sevgilimi görm ediler
Sevmedim ben O’nun halkından hiç kimseyi
A nlayınız hayır, hayır, varlığımdan başka kimseyi
İlâhi niteliklere büründüğümden beri O'nun zah ü r yerin e döndüm

Evet tam öyle oldum, öyleyse bana bağlanınız


Ben Allah'ın ipiyim yaratılışınızda, bunu iyi biliniz
Öyleyse kul olara k hizm ete koyulunuz kapım a geliniz
Zeyneb’i N izam ’ı y a da Inan’ı
Seviyorum dersem, o zam an iyi anlayınız ki
Bu bir sim gedir eşsiz ve sonsuz güzel
Ki ardında çok değerli ve yaldızlı bir giysi var
işte ben onu giyenin üzerindeki giysiyim
O giysiyi giyen kim dir bilinmez
O giysinin içinde vaktiyle Hallac'ın dediği v ar14

•20 *
Sevginin Temelleri

ö y le y s e geliniz, neşeleniniz, sevininiz


A şk hayalın a yem in olsun ki ne zam an O’nu m üşahade etsem
O g elir önümde belirir sizi m üşahede edeyim diye
G öz görem ez Allah’ı olduğu gibi
H er an ve her durumdadır, fa k a t y o k gibidir sanki.

G ene aynı konuyla ilgili olarak aşağıdaki dizeleri söylüyorum :

Varlık b ir harftir sen onun anlam ısın15


H ayatta b ir emelim y o k O'ndan b aşk a
H a rf b ir anlamdır, anlamı kendindedir
G öz g örm ez o anlamdan b aşk a hiçbir şey
K alb g id er gelir fıtratının b ir gereği
Kâh şekline o harfin kâh anlam ına
Tanrı Yücedir, hiç kim se O’nu içeremez
Ama b iz O'nu kalbim ize sığdırırız16
Bunu ben demiyorum, Tanrı böyle diyor
iyi bilin o ilahi söz bu an lam a geliyor
H ak oray a yerleşm ek isteyince
yarattı halkı Kaıdisi için ve bir suret verdi güzelce
Varlığımın özü O’nun suretinin özüdür17
Bu sahih vahiydi»; O’ndan başfeası bunu an layam az
A llah en büyüktür O’na b en zer hiçbir şey yoktu r
O’nun dışında bir şey yoktur, herşey O ’dur
Ö yleyse g öz bir b aşka varlığı an cak y o k görür
id ra k edilen varlık O’dur, evet doğrudur
Ö yleyse Allah an cak kendini görüyor
Bu sözü iyi anlayınız ki iyi bilinsin, ne kastediliyor, kimden geliyor.

G ene aynı konuyla ilgili olarak şunları yazdım:


Manevi b ir haldeydim, Hakk’ı gördüm, bu dizelerdeki manaları ba­
na söyledi. Bana, hiç duymadığım b ir isim le, sadece o m anevi hal için ­
deyken duyduğum bir isimle “Evlerin şahini” (Bazdiyar) diye seslen d i18.
Bu ism in anlam ını O ’na sordum. O da bana “Evi korunan kişi” dedi. İşte
bu dizelerdeki anlam budur. Bu kitapta bu konuyu uzun uzun anlattım .
Şim di burada yaptığım ise, o manevi halin sadece bir tasviridir.

•2 1 *
İlâhi Aşk

Seni evim de tuttum suretim 19 izhar olsun diye


Seni teşbih ederim, tenzih ederim, Sen ki bende tecelli ediyorsun
Gözlerin bakm adı benim ka d a r kâm il bir kimseye
Hiçbir g öz bakm adı Senin gibi bu varlığa
İm kân açısından hiç kim se y ok tu r Sen’den d ah a m ükem m el
Bu konuda şeriattan delil getirdin, çok açık
Hangi kem al olursa olsun, hep Sen’sin söz konusu
Hangi görünüşte olursa olsun hep O’dur O
Yaratılışımı A dem ’in suretinde ortaya çıkardın
Ş e n ölçüler içinde buna iman ettim ben
Bu imkân içinde olsaydı Sen’den daha mükemmeli
Kuşkusuz kusurlu b ir varoluş olurdu bende
G elm em iştir âlem e b ir varlık benden daha mükem meli
Çünkü benim varlığım suretinde belirginleştin Sen.

G ene aynı konuyla ilgili olarak şunları söylüyorum:

Allah en büyüktür, her varlık O’nıtnla gelişir büyür


O Seyyid’dir ve Scuned’dir; en Yüce’dir, en Sevgili'dir
Güneş bize ulaşır; b iz güneşi idrak ederiz
Evet O’ndan gelm ektedir sevgi,.bağış, iyilik v cfey z
Biz O’nu görüyoruz ap açık ortadadır O
Öyle bir tecelli ki hiç kim se erişem ez
Nuru engelliyor bizi, O’na bir keyfiyet vermemizi
Keyfiyeti olm ayanın birliği nasıldır ki?
Oysa O’nun ne b ir cismi, ne b ir hali, ne de sayısı vardır:

G ene aynı konuyla ilgili olarak şu şiiri söylüyorum:

Koş acele et yeniden ele geçirm ek için ömründen geçip gideni


Koş acele et yolculuğunda az ık olarak alm ak için Rahınan'ı
Sevgiyle söyle O’na: Ey gönlümün son emeli!
Sır ve m ana ne ka d a r âşıktır Sen’in haberine
Biliyorsun Sana b akm ay a doyamıyorum
G örünce Seni, varlığı var eden Seni
Sana benzeyen h er şeyin yokluğu ve inkârı olmasaydı

•2 2 *
Sevginin Temelleri

Senin bakışından gelen herşey y o k olm asaydı yanmcısaydı10


Seni m üşahede etmekten b aşka bir em elim olm azdı
Sen’den söz etmeyen hiçbir kitabı okum azdım
istiyorum Sen’den ey eşi ve benzeri olm ayan
Sen'in kudretinin bana hükmettiği b ir şeyi
Nitekim h erşey 5en'i?ı eserindir. Bana dedin:
“K azam kaderim i görmendir, kim kaderimin dışına çıkabilir?"
B ir Peygam ber tarafından bize gelm iştir
B öyle kararlaştırılm ış kazayı y o k edecek ve ömrü uzatacak şey
Ç ok değerli sözlerin var Sen’in hepsi birer inci
Bu kıymetli mücevheri de verelim o incilere sahip olana.

Şimdi de aşk sevgisiyle ilgili şiirim iz:

Sevginin değerine p ah a biçilm ez bildim


N e ki ömrümün sonuna dek olm adı b ir etkim
Ebediyen âşık oldum ben aşkın sevgisine
Ç ene de y eter demedim, o k a d a r sevgiye kavuştum da
Sevgilim bana gösterdi vuslat güneşini
İşte o güneş aydınlattı dünyamı gözüm ü gönlümü
O'nun Celâlinden gizlice gönlüm eriyeyazdı
O anda doğdu benim için bir güven hattı
Gezdirdi beni G üzellik bahçesinde dostça
Ruhlar, cinler ve insanlar hayran kaldı ban a21
Önce b ati h az ır etti, var etti ve sır benden gitti
Sonra beni görünm ez etti veyaklaştırdı beni
Ben birim dediysem, O’nun varlığı da birdir
Eğer varlığımı isbat etselerdi ikilik çıkardı ondan
F akat O Bütün'diir, Ince’dir, Saftır. O Tek göndür
Böyle am a akıl gene de iki varlık görür
“O ne ka d a r beliğ!” dedim O’nuıı için
Oysa bu söz, dilimin ucundan düşen bir istiaredir ancak
Ey sen ki Kendi nefsi için kendi nefsinde ortaya çıkan Varlık
Sayı y o k artık, çünkü b a ıim varlığım y o k oldu artık
Sen bıı kıymetli hâzineyi m üşahede ettin, mutlu
B ak aynaya, orda beni görürsün an cak beni

•23*
İlâhi Aşk

Ey Görünmeyen Varlık! Kim bu m akâm ayü kselirse


Kendini N aim cennetlerinde görür tıpkı bir can gibi
Ey olağanüstü Varlık! Zâtının Güzel! iği ’ne yürekleri uçuran Varlık
Uçuş sırasında yü rekleri de fa n i kılmaktasın.

Allah seni üsıün kılsın! Bil ki, sevgi -(h u b b ).ilâ h î bir makamdır. Al­
lah kendini onunla vasfetti. Kendini Vedûd22 diye adlandırdı. Hz. Pey-
gam ber’in hadislerinde de Allah, Mu/ıikb-Seven, diye nitelendirildi. Al­
lah Tevrat’ta M usa’ya sevgiyle şöyle vahyetti: “Ey Ademoğlu, sana verdiğim
h ak la Ben seni seviyorum . Öyleyse, senin üzerindeki h a k k ım la d a sen Ben'i
sev .
Kur’an’da ve Sü nn et’de hem Allah hakkında hem de yaratıklar hak­
kında ki sevgi (m uhabbet) zikredilm ektedir. Allah, Kur’an’da, sevenle­
rin durum larını sıfatlarıyla bildirm iştir. Kendisinin sevmediği sıfatları
da zikretmiştir. Sevmediği sıfatların kim lere ait olduğunu da belirtm iş­
tir. Yüce Allah K u r’an’da Peygam berim ize, şu ayeti bize söylem esini
em red erek, şöyle b u yu rm u ştu r: “De ki: Eğer Allah'ı sev iy orsan ız ban a
uyıın, ki Allah d a siz i sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayan ve
esirgeyendir." (K u ra n , 3/31). Gene buyurm uştur ki: "Ey inananlar, sizden
kim dininden dönerse, (bitsin ki) Allah y akın d a öyle bir toplum getirecek ki, O
onları sever, on lar da O'nu severler..." (Kur’a n ,.5/54). Allah sevdiği kim se­
ler hakkında da şöyle buyurm aktadır: “Allah tövbe edenleri sever; temizle-
neııleri sever.” (K ur’an, 2/222; 9/108). “Hiç kuşkusuz Allah kendisine tevek-
kül edenleri sever." (K u r’an, 3/159). “A llah sabredenleri sever." (K u r’an,
3/146). “Allah şükredenleri sever, Allah tasadduk edenleri sever, Allah mııhsin-
leri,yani iyilik ve güzellik yapanları sever." (K ur’an, 2/195). “Allah K endiyo-
lunda, kurşunla kaynatılm ış sağlam binalar gibi sa f bağlayarak çaıpışanlart se­
ver." (K u r’an, 61/4).
Allah beğenm ediği bazı sıfatlarından dolayı bir toplum u sevmeyi
bırakırsa, bununla, o toplum un değişm esini, ancak ve de zorunlu ola­
rak karşıtıyla devam etm esini ister. Bu konuyla ilgili olarak şöyle bu-
yurm uşıur: “Allah bozguncuları, fesatçıları sevmez." (K ur’an, 5/64; 28/77)
Allah bozgunculuğu sevmez. Bozgunculuğun karşıtı iyilik, sulh ve ba­
rıştır. Bozgunculuğu bırakm ak dem ek, bizzat sûllıa ulaşm ak demektir.
Allah bu konuda şöyle buyurm aktadır: “Hiç kuşkusuz Allah gururlanıp şı-
m aranları sevm ez■" (K u r’an, 28/76), “Çünkü Allah kendini beğenip övünen

•24*
Sevginin Temelleri

kim seyi sevm ez." (K u r’an, 31/18), “A llah zulmedenleri, zalim leri sevmez."
(K ur'an, 42/40), “Allah müsrifleri, israf edenleri sevmez." (K u r’an, 6/41),
“Allah kâfirleri sevmez." (K ur’an, 30/45), “Allah, kötü sözün açıkça söylen­
mesini sev m ez" (K ur’an, 4/148), “Allah haksız yere saldıranları sevmez."
(K u r’an, 2/190).
Sonra Allah, bazısını süslü ve güzel göstererek, bazısına da m utlak
değerler vererek, bize eşyayı sevdirdi. Bize büyük ilgi gösteren Allah Te-
alâ şöyle buyuruyor: F akat Alalı size imanı sevdirdi ve onu sizin kalbleri-
nizde süsledi ve size küfrü, fışkı ve isyanı çirişin gösterdi." (K ur’an, 49/7). Ay­
nı anlam da gene şöyle buyuruyor: “Kadınlardan, oğullardan, kaııtarlarca
yığılm ış altın ve gümüşten, otlağa salınmış atlardan, davarlardan ve ekinlerden
gelen zevklere aşırt düşkünlük insanlara süslü, cazip ve güzel gösterildi. Bunlar
sa d ece dünya hayatının geçimidir. Asıl varılacak yer, A llah’ın yanındadır."
(K u r’an, 3/14). Karı koca hakkında da şöyle buyuruyor: “O’nun ayetle­
rinden biri de, kendileriyle kaynaşm anız için, size kendi nefislerinizden eşler
yaratm ası ve aran ıza sevgi ve m erham et koymasıdır." (Kur’an, 30/21). Allah
bize, A llah’ın düşm anlarına sevgi beslem em izi yasak etmiştir. Söyle de­
m iştir bu konuda: “Ey inananlar! Benim d e düşmanım sizin de düşmanınız
olan kim seleri dost edinmeyin. Onlar, size gelen g erçeğ i in k â r ettik leri,
Rabb'iııiz A llah’a inandığınızdan dolayı Resul’ü ve sizi, yurdunuzdan sürüp çı­
kardıkları halde, siz onlara sevgi besliyorsunuz" (K ur’an, 60/1).
Kur’an ’da sevgi daha pek ço k yerde geçm ektedir. Ayrıca, sevgi Pey­
gam berim izin sözlerinde de çokça geçm ekledir. Kudsî bir hadiste şöyle
buyurulm aktadır: “Ben bir gizli hâzineydim, bilinmiyordum. Bilinmeyi sev­
dim, istedim ve yaratıkları yarattım . O nlara kendim i bildirdim. O n lard a Beni
tanıdılar". Bu dem ektir ki, Allah bizi bizim için değil, sadece Kendi için
yaratm ıştır. Bu nedenle, cezayı am ellerle yan yana koydu, onu am ellere
bağladı. Am ellerim iz kendim iz içindir, O ’nun için değil, ibadetim iz ise
O ’nun içindir, kendim iz için değil. D olayısıyla ibadet am elin aynısı de­
ğildir. Yaratıklardaki zahiri am eller O ’nun yaratmasıdır, çünkü o ameli
yapan O ’dur. O am ellerin güzelliği, o am eller kul tarafından yapılmış
o lm asına rağm en, edeben ve nezaketen O ’na mal edilir. Her şey Al­
lah’tandır, çü nkü Allah şöyle buyurm aktadır: “N efse ve onu şekillendirene,
on a kötülüğü ve iyiliği ilham edene and olsun." (Kur’an, 91/7-8), " Oysa sizi
d e yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır." (K ur’an, 37/96). Ve gene şöyle bu­
yurm aktadır: “Rjabbiniz Allah, işte böyledir. O’ndan b aşk a Tanrı yoktur. O

•25*
İlâhi Aşk

herşeyin yaratıcısıdır. Öyleyse O’na ibadet ediniz...” (K u r’an, 6/102). Demek


ki kulların am elleri bu ayetlerin çerçevesine girmektedir.
Selât ve selâm üzerine olsun, Allah’ın Resulü bir hadisinde şöyle der:
“Allah şöyle buyurdu: Kullarımı Bana en çok yaklaştıran şey, kendilerine fa r z
kıldığım ve sevdiğim am elleri yerine getirmeleridir. Kulum bana, Ben kendisini
sevinceye ka d ar nafile ibadetlerle y aklaşm ay a devam eder. Ben onu sevince, a r ­
tık onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli ve yürüdüğü ayağı olurum .”
İşte bu tecelliden ölürüdür ki bu “iıtihat’’la23 konuşan Allah şöyle bu­
yuruyor: '‘Attığın zaman sen atm adın, fa k a t Allah altı." (K u r’an, 8/17),
"Oysa sizi de, yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır." (K u r’an, 37/96).
Gene Peygamberimizin bir hadisinde şöyle denilm ektedir: “Yüce Al­
lah, önce fitn e çıkarm ış fa k a t sonra pişman olup tövbe etmiş kim seleri sever.”
“B irbirini A llah için, A lla h ’ta seven lere, Benim sevgim , m u habbetim vacip
olur.”. “Nimetlerinden size bağışta bulunduğu için Allah'ı seviniz", “Allah gü­
zeldir, güzelliği sever". Allah hamd edilmeyi sever. Peygam berim iz gene
şöyle buyurmaktadır: “B ana dünyanızdan üç şey sevdirildi: Kadın, güzel k o ­
ku ve gözümün nuru namaz”.
G erçekten bu konudaki hadisler pek çoktur. Bil ki, sevgi makam ı
çok şerefli bir makamdır. G ene bil ki, sevgi varoluşun aslıdır;

Biz sevgiden sudür ettik


. Sevgi üzerine yaratıldık
Sevgiye doğru yöneldik
Sevgiye verdik gönlümüzü

•26*
S E V G İN İN B E L İR T İL E R İ

evgide bulunan m üthiş etkiyi bizzat yaşadım ben. Bu etki aşırı ve


S şiddetli bir “oşJ?”tır, etkileyici bir “şevk”tir. Gönül verm ektir, yok
olm aktır. İnsanın uykusunun kaçm asıdır, yem eden içmeden kesilm esi­
dir. Sevgi kimdedir, kimden gelir bilinm ez. Sevgili ( mahbûb) kimdir bi­
lem ezsin. İşte ben sevgide bulduğum zevki böyle buldum.
Bundan sonra benzeri durum lar izleyebilir bunu. Kimi zaman keşf
içinde bir tecelli başlar senin için. Ve aşk belirtileri yavaş yavaş kendini
gösterir. Kim i zamanda birini görürsün, onu görünce bir vecd haline gi­
rersin. Daha önce h iç tanımadığın halde, on un, sevgilin olduğunu an­
larsın. Kimi zaman da, yanında birinden söz edilir, ta gönlüne işleyen
bir sevgiyle ona meyledersin ve birden âşık oluverirsin. İşte o zaman
onun senin dostun olduğunu anlarsın. Bu durum gayb perdesinin arka­
sından eşyayı keşfederek, o eşya üzerinde ruhların sahip olduğu kont­
rolün en gizli in celiklerind en biridir. O in celik lerin durum unu b ile­
mezsin. Kim e âşık olduğunu, kimde ve nasıl âşık olduğunu, ayrıca aş­
kın ne olduğunu anlayamazsın. İnsanlar buna kcıbz halinde ya da bcıst
halinde tutulurlar. Bunun niçin böyle olduğu da bilinm ez. Bu hallerden
birinde hüzün gelirse, anlarsın ki bu kcıbz halidir. Yok eğer neşe ve se­
vinç gelirse, anlarsın ki bu bcıst halidir. Bu haller daha dış duygularda
ortaya çıkm ad an, nefsin bu haller üzerindeki ilk önsezisidir bu. İşte
bunlar sevginin oluşum undaki ilk belirtilerdir.

•27*
İlâhi Aşk

Bu durum, Allah’ın Âdem oğuilarm dan, “Ben sizin Rabbiniz değil mi-
_yim?” diye sorarak, onlardan aldığı “Evet, buna şahidiz!" m isakına, antlaş­
masına benzemektedir. (K ur’an, 7/172). Hiç kimse, O’nu o zaman inkâr
etmemişti. Bu nedenle her insanın fıtratında, kendisine dayanacağı bir
Varlığa, bir Varediciye ihtiyacı vardır ki o da Allah’tır; kim ileri O ’nu tanı-
masa da, bilmese de, hakikat budur. Bunun için Allah şöyle buyuruyor:
“Ey insanlar, siz Allah’a muhtaçsınız; Allah ise, O zengindir, O hainde lâyıktır."
(Kur’an, 35/15). Böylece Allah, sîzdeki bu muhtaçlığın, başkasına değil
de sadece Kendisine olduğunu bildirmektedir, fakat siz onu bilem iyorsu­
nuz. Oysa biz Hakk'ı bununla bildik. Bu makâma bizzat ulaştığımız ve o
duyguyu bizzat yaşadığımız için, bu dizeleri söylüyoruz:

Ben öyle birine bağlandım ki aşkı yirm i hacca bedeldir


ö y le âşık oldum ki ona, kim e âşık olduğumu bile bilemedim,
G özlerim bakm adı yüzünün güzelliğine
Kulaklarım birşey duymadı, dayanam adı sesine
Diri olan Tanrı katından bir şim şek görülıınceye dek
Beni bir günlük nimete, y ü z y ıllık çileye boğdu.

G ene bu konuda bizim tattığım ız bir zevk vardır. Biz sadece tattığı­
mız aşkı anlatıyoruz:

Ben öyle birine âşık oldum ki sevgisi nerden bilmiyorum,


Bilmiyorum diyen kim onu d a bilmiyorum
Şaşırıp kaldım, düşünceler sardı beni
Hayretler içinde kaldım , şaşkın a döndüm
Yirmi kez hac ettikten sonra farkettim
Sırrımın kucakladığı bir aşkı terennüm ettim
Kimi seviyordum, tanımıyordum, adını bile bilmiyordum
Kimdi bu göğsümü daraltan bilmiyordum
Örtüsünü kaldırıp gösterinceye d ek yüzünü
Geceleyin dolunay ışığıyla parlayan bulut gibi yüzünü
Sordum onlara: Kim bu? S afça dediler bana, yürekten gelen
S a f bir niyetle: Bu gönüldür, kardeşimin kızı
Bunun üzerine tekb ir getirdim , "Allah en büyüktür” dedim onun için
aşkla
Onun yanında geçirdiğim g ece K adir G ecesini bile aştı.
• 28 *
Sevginin Belirtileri

Şam’a ilk kez girdiğimde24, bizim için bu anlam da bir zevk, bir tad
hasıl olm uştu. Uzun sûren ilahı bir hal esnasında, hayalimde som ut bir
biçim kazanan, m eçhul ve uzunca süren bir cazibe hissettim . O hal ve o
lisan üzere hitab ederek, aşağıdaki dizeleri söyledim:

Sana duyduğum aşkın etkisiyle söylüyorum


Sevgilisi kendisine “Söyle b an a” diyenin sözünü
Şam ’a girince karıştı aldım
G örm edim bir âşık, aşkı benimki gibi olan
Aşığım am a kim e âşık olduğumu bilmiyorum
Beni Yaratana mı y o k sa benim gibi birine mi
Kulaklarım duymadı onun hakkında hiçbir söz
A caba bizden başka, daha önce, bir âşık söyledi mi böyle söz?
Dolaştım Allah'ın beldelerini, Doğu’daki Batı’daki
Belki bulurum diye ban a uygun birini
Gördüm yaln ızca tek bir sevgili o zam an
Gölge gibi gitmek gerekiyordu onun ardından
Ey Tanrım, kalbim aşkla doldu dedim
Bakın şu halim e, şu perişanlığıma, ne yapacağım ı bilemedim
Aşk tellalı imledi o zam an bana arkam dan
Dedi: “Ey zavallı, düşmüşsün sen bilgisizlik deryasına
ö y ley se gel dinle, işit sözümü öğren bilgelik sırrımı
Çünkü ben yedi ilmin, on ilmin, sonra elli ilmin ehliyim
D ahası bir erdem eriyim ben
Kavuşursun bana eğer onlardan ikisini öğrensen
O zam an görünür size çok güzel bir k a re şekil
Tamamen uygun oradaki kavuşm aya ve ayrılığa
Tıpkı açık seçik Allah adına benzer gibi onun adı
Asıf suretinde oluşmuş sevgilimin adı
Sevgilinin adı işte bu, sen bilmesen de
G eliyor bu, cim riliğe y aklaşan bir ilimden
Anlayış sahibiysen eğer başka bir şey düşünme,
Herşeyi kendinde toplayan kareyi üç katm a çıkartm aktan başka
Çünkü onun üçlenmesi dem ek tapm ak dem ektir Kutsal Kitap dem ektir
O’nun öyle bir güzelliği var ki benim yoksulluğum a delildir
O bir tapm aktır benim için, varlığımın varlığı için M acid Tanrı için

•29*
İlâhi Aşk

O tapınağın iki ehli var: Biri Tanrı, biri benim özüm, hem iyilik hem ö z ­
veri için
O’nun ilki bir harftir yedili
Ki aşa r fa sıl harflerinden öteki altı harfi25

İşte sevgide bulunan en lezzetli, en zevkli, en tatlı şey budur. Bu­


nun biraz altında, aşk sevgisi, sevginin sevgisi vardır. Bu, insanın sevdi­
ğini u nutacak derecede aşkla m eşgul olm asıdır. Leylâ Kays’ın (M ec-
n ıın’un) yanm a gelir. Kays o sırada “Leylâ! Leylâ!” diye inlem ektedir. O
sırada bir buz parçası alır ve onu kor gibi yanan yüreğinin üstüne k o­
yar; o buz parçası yüreğinin yangınını dindirir. O bu haldeyken Leylâ
ona selam vererek “İşte ben geldim! Ben Leylâ'yım. İstediğin, arzu etti­
ğinim , ben senin sevgilim in, ben senin gözünü, gönlünü sevindirecek
olanım , ben Leylâ’yım ." der. Kays ona bakar ve ona “G özüm ün ön ü n ­
den çekil git! Çünkü senin aşkın beni öylesine meşgul etti ki sonunda
seni unuttum ” der. Bu duygu aşkta hissedilebilecek en tatlı ve en ince
duygudur. F akat bu duygu tat bak ım ın d an , daha ö n ce b elirttiğ im iz
duygudan daha aşağıdadır.
Allah rahm et etsin, şeyhim iz Ebu’l-Abbas Cafer el-Û ryanî26 b ir du­
asında Allah’tan sevgiyi değil de sevgi hissini, zevkini istem işti.
İn sanlar sevginin tanım ı konu sunda ihtilafa d üştüler, fakat ben,
sevgisini tam manasıyle tanım layan birini görmedim. Aşkın, geride bı­
raktığı izleri ve gerekleri aracılığıyla belki tanımı yapılabilir. Ö zellikle
o, Aziz ve Cenab olan Allah’ın bir sıfatı olarak kaldığında tanım ını yap­
mak son derece zordur. Sevgi konusunda duyduğum en güzel şey, bazı­
larının bana Ebu’l-Abbas ibn el-A rif ed-Dahacî’den aktardığı şu sözler­
dir. Ona sevgi hakkında bir soru yöneltilince şunları söylediğini aktar­
dılar: “K ıskançlık, sevginin sıfatlarındandır27; edeplice örtünm enin dı­
şında her şeyi hor g örür”.
Bil ki, bilinebilen işler (el-ıım ûr el-ma'lûmeh) iki türlüdür. Bir k ısm ı­
nın tanımı yapılabilir, bir kısm ının tanımı yapılamaz. Sevgi konusunu
bilen ve bu konuda konuşan bilginlere göre, sevgi tanım ı yapılamayan
işlerdendir. Sevgiyi ancak aşka tutulan ve sıfatı âşık olanlar bilir. Bu
âşıklar da sevginin mahiyetini bilem ezler, fakat onun varlığını da inkâr
edemezler.

•30*
Sevginin Belirtileri

Bil ki, insan sevgilisinden duyduğu sözün dışındaki sözlere sağır ol­
duğu, sevgilisinin yüzünden başka gördüğü her türlü manzaraya karşı
kör olduğu, sevgilisinin konuşm asının ve sevgilisinin sevdiği konuşm a­
ların dışındaki konuşm alara ilgisiz kaldığı zam an, ancak aşk o insana
hakim olur. O zaman kalbinin üzerine bir m ühür koyar ve oraya sevgi­
lisinin sevgisinden başka h içbir şeyi sokm az. Hayal hâzinesinin üzerine
bir kilit vurur, bir sürgü sürer, böylece hayalinde sevgilisinin suretin­
den başkasını hayal etm ez, hayalini meşgul edecek bir başka görüntü­
nün öne çıkm asına ya da b ir başka surelin oraya sokulm asına izin ver­
mez. T ıpkı şairin şu sözünde olduğu gibi:

“Hayalin gözlerim de, sözlerin dilimde


Taht kutmuşsun kalbim de, neden kayboluyorsun öyleyse?"

O nunla duyar ve onun için duyar. O nunla görür ve onun için gö­
rür. O nunla konuşur ve onun için konuşur. Bizzat ben hayal gücüyle
öyle etkilendim ki, aşkım , tıpkı Cebrail’in, Allah Resulü’ne — selat ve se­
lâm üzerine olsun— som ut olarak gözükm esi gibi, sevgilim in suretini
gözlerim in önüne hissedilir biçim de getiriyordu ve ben ona bakmamaz-
lık edem iyordum . O benim le konuşuyordu, ben de ona kulak verip
.dinliyordum ve ne söylediğini anlıyordum. G ünlerce en ufak bir şey yi-
yem edim . Her ne zaman sofra önüm e gelse, sevgilim sofranın ucuna
geliyor, bana bakıyor ve bizzat kulaklarım la duyduğum sözler söylü ­
yordu bana. “B eni seyrederken yeınek mi y iy eceksin ?” diyordu bana.
Bunun üzerine ben de yem ek yem ekten vaz geçiyordum ama açlık da
duym uyordum . O na öylesine sırılsık lam âşık olm uştum ki sonunda
ona baka baka şişm anladım . Bakışlarım ona çakılm ıştı ve o benim için
gıda ve besin kaynağı olm uştu. Dostlarım ve ailem , hiçbir şey yemedi­
ğim halde böyle şişm anlayışıtna şaşırıyorlardı, çü nkü günlerce, ne olur­
sa olsun hiçbir şey tatmadan, yem eden, içm eden o şekilde kalmıştım.
Açlık hissetm iyordum . Susuzluk da duymuyordum. İster oturayım , is­
ter ayakta durayım, ister hareket edeyim, ister hareketsiz durayım göz­
lerim in önünde hep O durmaktaydı.
Aslında insanın sevgilisi Hakk Teâlâ olursa, ya da bir insan, bir ka­
dın ya da bir çocuk olursa bil ki ancak o zaman sevgi, âşığı sevgi deni­
zinde boğar. Bu saydıklarım ın dışındakilerin sevgileri, insanı sevgi der­
yasında bogamaz.
•31*
İlâhi Aşk

Bunları özellikle söyledik, çünkü insan kendi surelinde olan biriyle


ancak onu sevdiği zaman tanı anlamıyla anlaşabilir ve bir uyum içinde
olabilir. Âşıkta, sevgilisininkine benzemeyen hiçbir yön yoktur; âşıkta­
ki her şey sevgilisine ayarlıdır. Dışı dışına, içi içine âşık olur. H akk Te-
âlâ’nın Kendisini, Zahir ve Bâtın diye adlandırdığını görm üyor m usun?
İşte bu nedenle, insan Allah için Allah’ın yarattığı şekiller ve varlıklar
için sevgi deryasında boğulm aktadır. İnsan dışında, dünyadaki öteki
varlıklarda sevgi yoktur. Dolayısıyla insan dünyaya ait bir şekil, bir su­
ret severse, ona ancak uygun bir benzerlikle karşılık verir. Kendi zatına
ait olan bir şey ise zihninde daima uyanık ve diri kalır.
İnsanın, Allah’ı sevdiği zaman, sevginin içinde boğulm ası m eselesi­
ne gelince, bunun nedeni, Hz. Peygamberin hadisinde de belirtildiği gi­
bi, insanın Tanrı suretinde yaratılm ış olmasıdır. Böyle olunca, insan İlâ­
hi Varlığı bütünüyle kendine kabul edebilir. Onu kendine sığdırabilir.
İşte bunun için, insanda Tanrı’nın bütün isim leri zuhûr eder. Kendinde
sevgi sıfatı bulunm ayan insan bile bunu elde edebilir, çünkü kendinde
olmasa da yaratılışında sevgi vardır. Bu nedenle insan sevgi içinde b o ­
ğulur28. Eğer insan A llah’a bağlanır, O ’na âşık olursa. Sevgilisi Allah
olur. Sevgisinde öyle ileri makâma ulaşır ki, Allah’ın yaratıklarına karşı
duyulan aşkta yok (fe n â ) olma halinden çok daha ileri bir makâmda,
Allah’ın aşkında yok olur. Çünkü o varlıklara, o şekillere duyulan aşk,
varlık ya da o şekil, sevenin gözünde kaybolunca, yok olmaktadır. Oysa
sevgili Hakk Teâlâ olunca, O daima nıüşâhede edilebilir durumdadır.
Sevgilinin m üşahede edilm esi, tıpkı beden üzerinde gıdaların bıraktığı
etki gibidir. Yani beden o gıdayla büyür, gelişir. Sevgilinin m üşahede
edilmesi arttıkça sevgi de artar. Aşka özgü olan bu durum nedeniyle,
sevgiliyle karşılaşınca şevk sakinleşir, yatışır fakat yeniden kavuşma ar­
zularıyla iştiyak yeniden canlanır, işte sevgiliyle birarada bulunan âşık
bunları hisseder. Sevgilisini seyre dalmaya ve onu m üşahede etm eye
doyamaz. O na duyduğu arzudan kendini kurtaramaz. Sevgilisiyle bir­
likte olm asına rağmen, ona her bakışında vecdi ve şevki artar. Tıpkı şa­
irin dediği gibi:

“Tuhaf değil mi? Ben onları ne ka d ar çok özlüyorum.


Onlar benim le birlikte, ama yine de onları özlüyorum,
Çözlerim onları ağlatıyor, oysa on lar gözbebeğimin içinde
Gönlüm onları arzuluyor, oysa onlar benim yan ım da.”29
♦32*
Sevginin Belirtileri

E ger âşıgm sevgisinde, sevgilisind en başkasına düşünm eye fırsat


verebilen bir akıl ya da bir akıl yürütm e varsa, o sevgi saf ve gerçek de­
ğildir. O ancak nefiste (insanda) geçici bir durumdur. Kim ileri bu tür
bir sevgi hakkında şöyle dem iştir:

“A kıl ile idare edilen sevgide h ayır yoktur."

âşıkların bu konudaki öyküleri sayılam ayacak kadar çoktur. İşte, konu­


su m üşahede ve şevkle sevginin artm ası olan bir şiirim iz:

“Sevgilimden uzaklaşıyorum , bu k ez kavuşm a arzusu tüketiyor beni


Ona kavuşuyorum, iyileşemiyorum, o varken d e y okken de özlüyorum
Onunla karşılaşınca ummadığım şeyler g eliyor başım a
Şifa bulacağım y erd e yeni bir dert geliyor başım a
Çünkü ben onunla karşılaştığım daha ilk anda
Güzelliği devamlı artan birini görüyorum karşım da
B ir vecd gerekli ki olsun durağımız
Altınca güzelliğinden uyumlu beraberliğim iz."

Sahihi Müslim’de Tanrı’nm — noksan sıfatlardan O’nu tenzih ederiz—


istihalesi (m etam orfoz) hakkındaki hadislerde ifade edildiği gibi, burada
ben de Sübhan olan Tanrı’nın, ahirette kulları için ve bu dünyada kulla­
rının kalbleri için, çeşitli şekillerdeki (yani keyfiyet ve teşbih dışında,
Zatına uygun düşen şekillerdeki) tecellisine dikkat çekiyorum 30.
Allah’a and olsun ki, eger Şeriat böyle İlâhî haberler getinneseydi,
h iç kim se A llah’ı tanıyam azdı. Ve eger biz yalnızca akıllı insanların,
m ünevverlerin, böyle değil şöyle değil diyerek Allah’ın Zatı konusunda
ileri sürdükleri akli delillerle yetinm iş olsaydık, h iç bir insan O ’nu se­
vemezdi. Fakat ş e r l ifadelerle ilâlıî haber gelince ve görünüşte akli de­
lillere karşıt olan işlerde, Sübhan olan Tanrı’nın şöyle şöyle olduğunu
bize haber verince, biz de, sûbûtî sıfatlarından dolayı, Allah’ı sevdik.
Allah, ilgileri belirttikten, sebepleri ve varlıkların sevgiye yönelm e­
lerini sağlayacak ilgileri saptadıktan sonra şöyle buyurm aktadır: “O’na
benzer hiçbir şey yoktur." (K u r’an, 42/11). Böylece, Allah sevgi için gerek­
li sebepleri saptam ıştır, ama akıl bunları kendine özgü delilleriyle inkâr
eder. İşte şu hadisin anlamı da budur: “Ben b ir gizli hâzineydim, bilinmeyi

♦33*
İlâhi Aşk

sevdim, istedim; yaratılm ışları yarattım ve onlara Kendimi tanıttım. Böylece


on lar Beni tanıdılar”.
Demek ki Allah, ancak, bize karşı beslediği sevgi, m uhabbet, rah­
m et, acım a ve şefkatten dolayı, bize Kendisi hakkında haber verdiği Va­
hiyle bilinebilir; yani K endisini anlatabilm em iz, O 'nun bize indirdiği
Vahyin çizdiği sınırlarla ancak O ’nu bilebilm em izle m üm kündür. O ’nu
kalbim izde, gönlüm üzde, hayalim izde ve yönelim lerim izde, bakışları­
m ızın ve ilgilerim izin konusu yaparız; öyle olur ki sanki O ’nu görürüz.
Daha ilerisini söyleyelim , sanki O ’nu kendimizde görürüz, çünkü biz
O ’nu kendi görüşüm üzle değil, O ’nun Kendisini tanıtm asıyla bildik.
Böyle olm akla birlikte, gene de bizden bazıları O’nu görür, fakat O ’nu
bilm ez31. Allah K endisinden başkasına m uhtaç değildir. Aynı şekilde
A llah, yaratılm ışlarda, K endinden başkasını sevm ez. D em ek ki, her
âşığın, sevenin gözü içinde, her sevgide, her sevgilide O zâhir olm akta­
dır. Varoluş içinde sadece tek bir Seven vardır, dolayısıyla âlem hem se­
vendir hem sevilen. Bütün bu nlar hep O ’na döner. O ’ndan başkasına
ibadet edilmeyeceği gibi, ibadet eden kişi de ancak kendisindeki ulû-
hiyyeti tahayyülle ibadette bulunur. Eğer o ulûhiyyet olm asaydı, kul as­
la Tanrı’ya ibadet etmezdi. Allah bu konuyu şu ayetle ço k açıkça bildir­
m iştir: “R abbiııizsadece Kendisine tapmanızı emretti..." (K u ra n , 17/23).
Sevgi de böyledir: H iç kim se kendi Yaratıcısından başkasını sev­
mez. Fakat Zeyneb’itı, Suad’m, Hind’in ve Leylâ’nın sevgisiyle, ya da bu
dünya sevgisiyle, ya da para ve tnakâm hırsıyla ya da bu âlemde sevilen
şeylerin sevgisiyle Allah gizlenm iştir. Şairler bütün sözlerini yaratıklar
üzerine harcadılar ve O’nun hakikatini tam anlam ıyla bilem ediler. Arif­
ler ise, duydukları her şiirde, her bilm ecede ( lûgaz), her m ethiyede ve
her gazelde (tegazzül), şekillerin ve suretlerin perdesi arkasından sadece
O'nu görürler. Bütün bunların sebebi, Tanrı’nın Kendinden başkasının
sevilm esini kabul etm ediği, İlâhî kıskançlıktır.
Çünkü sevginin sebebi güzelliktir (cem al). G üzellik ise, Allah’a ait­
tir. Çünkü güzellik O ’nun Zatından dolayı sevilm ektedir. “Allah güzel­
dir; güzelliği sever”32. Bu nedenle Allah Kendi kendini sever. Sevginin bir
diğer sebebi de ilısan’dır... Ihsan, ancak Allah’tan gelir. A llah’tan başka
mtıJısin-ihsan edici yoktur, yani bir varlığı ihsanından dolayı seversen,
sadece A llah’ı sevm iş o lu rsu n , çü n kü mu/ısin, yani ihsanda bulunan
O ’dur. Ve eğer bir varlığı güzelliğinden dolayı seversen, sadece Allah’ı
sevm iş olursun, çünkü Allah güzeldir.

•34-
Sevginin Belirtileri

Sevginin ilgi konusu her durumda Allah’tır33. Hakk, Tanrı, Kendini


bildi, Kendinde âlemi bildi ve âlem i Kendi surelinde çıkardı. Bundan
dolayı, âlem O ’nun için bir aynadır. Allah o aynada Kendi suretini gö­
rür. Dem ek ki. Tanrı ancak Kendini sevm ektedir. Allah, Peygamberimi­
ze hitaben “De ki, eğer A llah’ı seviyorsanız, ban a uyun ki Allah da sizi sev­
sin..." (K ur’an, 3/31) derken gerçekte Kendini kasdetmektedir. Öyleyse,
birine uymak, ona bağlanm ak, sevginin sebebi olm aktadır; âlemin ay­
nasında T anrı’nın suretine bağlanm ak da sevginin sebebidir, çünkü o
aynada sadece O Kendini gösterm ektedir. Ö te yandan nafileler de sev­
ginin bir sebebidir. N afileler bir fazlalıktır, artık ibadetlerdir, Âlem in
sureti de varoluş içinde bir fazlalıktır. Bu nedenle Allah âlemi bir nafile
olarak sevm iştir, böylece, ancak Kendini sevecek derecede kulun “işitti­
ği kulağı, gördüğü gözü olmuştur".
Çok nazik, çok özel ve aynı zamanda da vehim m elekesinden ka­
çan, yani düşünceden hızla sıyrılıveren, bir m esele daha var. Diyelim ki
tuhaf bir şey oluyor. M eselâ, aklın doğrulayabileceği, saptayabileceği ve
ondan dolayı sarsılm ayacağı, fakat vehim m elekesinin onu nesnel olarak
tutamayacağı bir şey. İşte tıpkı bu misal gibi, aklın varlığını saptadığı
fakat kendinden uzaklaşm asına da engel olam adığı, ayrıca vehim m ele­
kesinden de kaçan, onun da tutup yakalayam adığı bazı şeyler vardır.
.Sonra, bu söylediklerim izin tersine, akıldan kaçan, fakat vehim m eleke­
sinin, onun varlığını saptayıp hükm ü altında aldığı ve etkili olduğu da­
ha başka şeyler de vardır. Meselâ bir adam düşünelim : Çalışsa da çalış­
masa da rızkının kendisine gelm esi gerektiğini aklı kendisine delilleriy­
le gösteriyor. Bu şekildeki bir ilim akıldan uzaktır; onun üzerinde an­
cak vehm i düşünce hükm ünü sürdürm ektedir. Eğer sen rızkını arama
konusunda çaba gösterm ezsen, ö lü r gidersin. Sonra biri çıkar gelir kal­
kar o rızkı elde etm eye çalışır. Buna göre, onun haklılığı aklı açısından
zâil olur; vehm i açısından da bâtıllıgı sabittir, dolayısıyla böylece inkâr
edilem ez ve itiraz olunam az bir gerçek olur.
Bir başka örn ek verelim: Meselâ bir adam bir yılan ya da bir aslan
görür. Aklı bunların kendisine zarar verm eyeceğini söyler. Sonra bu ak­
lî delilden vazgeçer ve onların zararlı olduğuna vehm eder ve o hayvan­
lardan kaçar; vehim m elekesinin kendisine verdiği hüküm le yüzünün
şekli değişir, içi korkuyla dolar. Bu haller vardır ve bunlar bir gerçektir.
Kimi yerlerde vehm in gücü hakim dir; kim i yerlerde aklın gücü.

•35»
İlâhi Aşk

Allah izin verirse bu bölüm de sevginin hakikatlerinden ve onların


makâm larm dan bahsedeceğiz. Allah bu işimizi kolaylaştırsın! Diyoruz
ki, sevgi, iradenin, ilgili olduğu şeyler arasında hususi bir ilgidir. Sevgi,
bağlanma anında, gayrı m evcut bir m a’du tm bağlanır ve o sevgilinin so­
mut olarak bizzat var olm asını, vücûdunu ya da vukuunu ister. Vuku­
unu dedim , çünkü sevgi bazen sevilen som ut varlığın gerçek varlığını
ortadan kaldırmasına bağlanır. Bununla birlikle, var olduğu halde, bir
kim senin varlığının yok olm ası ayııı anda m üm kün değildir. Sevginin
bağlandığı varlık yok olunca, gerçek olur; o zaman artık yokluğun var­
lığından söz edilemez. Eğer ondan söz eden olursa, ancak bilgisizliğin­
den dolayı söz eder.
Bu konuda biz şöyle deriz: Seven, sevgilinin som ut olarak var olm a­
sını ister, çünkü sevgili gerçekte ma’dumdur. Böyle olunca, sevgili seven
içindir. Bu da, kim olursa olsun bir şahısla kavuşmayı gerekli kılan bir
iradedir. Eğer bu şahıs kucaklanıp öpülecek biriyse, onu kucaklam ayı
sever; eger evlenilecek biriyse, onunla evlenm eyi sever; eğer birlikte
oturulacak, dost olunacak biriyse onunla birlikte oturmayı, dost olmayı
sever. Dolayısıyla sevenin aşkı şu anda henüz sahip olunam ayan o şah­
sın sadece yokluğuna bağlanacaktır. Böylece, sevgisinin o şahsa bağlı
olduğunu hayal eder. Oysa durum hiç de öyle değildir, çünkü o şekilde
davranmakla yalnızca sevgilisiyle karşılaşm ayı ya da onu görm eyi arzu
etm ektedir. Eğer sevgilinin bizzat şahsını ya da varoluşunu, yani şahsi­
yetini ve varlığım sevmiş olsaydı, sevgisinin ona bağlanması kendisine
hiçbir yarar sağlamazdı.
Bu konuda, “Biz bir şahısla birlikte olmayı seviyoruz, onu öpm ek ya
da kucaklam ak, ona sıcak bir ilgi duymak ve onunla sohbet etm ek isti­
yoruz. Sonra da bunların gerçekleştiğini düşünürsek, kucaklam a ya da
kavuşma olsa bile, gene de sevgi devam ediyor, oysa ki sevginin bağlan­
dığı şahsın ma'dum olm ası gerekmez m iydi?” diyecek olursan, ‘‘Bu ko­
nuda yanılıyorsun.” deriz. Çünkü kendisine sevgi duyduğun birini ku­
cakladığın zaman ya da onunla birlikte bulunduğun zaman ya da onun­
la çok sıkı bir içtenlik kurduğun zaman, sevginin sebebi bu durumda,
son u ç olarak ortaya çıkan gerçekleşim değil, ondan doğan devam lılık ve
sürekliliktir. D evam lılık ve süreklilik ise, ma’dumdur, gerçekliğe dahil
değildir; bu müddet, bu süreç hiçbir zaman sona eınıez. Öyleyse sonuç
olarak, sevgi vuslat halinde ancak sevgilinin ma’dumuna bağlanır. Bu
ise, vuslatın devamlılığı dem ektir; ki hiçbir zaman gerçekleşm ez.

*36*
Sevginin Belirtileri

Bu konuyu Kur’an’daki şu ayet ne güzel dile getirm ektedir: “Ey in­


sanlar, sizden kim dinindett dönerse, iyi bilsin ki, A llah y akın d a öyle bir toplum
getirecek ki O on ları sever on lar d a O’nu sever..." (K u r’an , 5/54). Burada
sevm ek fiili ü çüncü tekil ve üçüncü çoğul şah ısta ve geniş zamanda
kullanılm ıştır. Burada sevginin mütealliki (ilgi konu su) gaib ve m a’dum
bir varlığı gösterm ektedir. Dolayısıyla her gaib göreli bir ma’dumdur.
Sevginin ö zellik lerin d en , n itelik lerin d en biri de şudur: Sevginin
görünüşte m ü kem m el olm ası için , âşık, eğer seçm e gücüne m alikse,
sevgisinde iki k arşıt görünüm ü birleştirm elidir. Tabiî sevgi ile ruhanî
sevgi arasındaki fark budur. Varlıklar arasında sad ece insan bu iki tür
aşkı birleştirebilm ekted ir. Hayvanlar da sever, fakat bu iki karşıt sevgi­
nin arasım insanlar gibi birleştirem ezler. Y alnızca insan bu iki karşıt
sevgiyi sevgisinde birleştirebilm ekted ir, çü n k ü insan Tanrı suretinde
yaratılm ıştır. Tanrı ise K end in i k arşıt sıfatlarla n itelem iştir. Ö rneğin
şu ayette ifade edildiği gibi: “O Evveldir ve A hirdir; ve Z âhirdir ve Bâtın­
d ır ” (K u r’an, 57/3).
Karşıtlar arasındaki sevginin insanda bu şekilde birleştirilm esinin
nedeni, sevginin insan için gerekli niteliklerden biri olmasıdır. Sevgili­
siyle birleşm e arzusu ve sevgilisinin sevdiği şeyleri sevm esi de sevene
gerekli olan niteliklerdendir. Ö m eğin, eğer sevgilisi ayrılığı seviyorsa, o
da ayrılığı sevecektir. Böylece sevginin gereğine ters davranacaktır, çü n­
kü sevgi kavuşmayı ister ayrılığı değil. Buna karşılık, eğer sevgili ka­
vuşmayı severse, seven, sevginin gerektirm ediği, garip bir şey yapabilir,
çünkü seven, sevgilisinin sevdiğini sever. Bu durumda öyle davranmaz.
Demek ki her durumda seven, sevdiğinin etkisinde kalır. Bu iki nokta
arasını birleştirm en in gayesi, sevenin kavuşm ayı istem esin e k arşılık
sevgilisi ayrılığı sevdiği halde, sevgilisini sevm esidir yoksa salt ayrılık
için değil. Bu konu bundan daha iyi bir biçim de açıklanam az.
Bu durum , kazası ve kaderi ne olursa olsun durumuna razı olan bi­
rinin durum una benzer: Kazası “küfr” olunca, hakikatte kazasına razı
olmayacağı halde, “razı” sıfatını o insana verm ek doğrudur.
Aynı şekilde, Şeriat da böyledir; tıpkı bu sevgi m eselesindeki gibi.
Seven, sevgilisiyle kavuşmayı sever. Ayrılığın kendisini değil. Sevgilisi­
nin ayrılığa duyduğu sevgiyi de sever, çünkü ayrılık da esasında sevgili­
nin sevdiği bir şey değildir. Aynı şekilde, kaza da mufctezanm aynısı de­
ğildir. Aslında kaza, m uktezam n bizzat kendisi değil de, Allah’ın o şahıs

•37»
İlâhi Aşk

hakkında, o m ukıeza ile hükm etm esidir. Bu nedenle, Allah’ın verdiği


hükm e razı olur.
Hayvanın sevgisi böyle değildir, çünkü hayvandaki sevgi tabiî bir
sevgidir, ruhani sevgi değildir. Hayvan özellikle sevdiği hayvanla kavuş­
mayı ister, sevdiği hayvanın kendisine b ir sevgi duyup duymadığım da
bilmez. Hayvan bunun bilincinde değildir; bununla ilgili bir ilm i yok­
tur hayvanın.
Bu nedenle, insana özgü sevgiyi iki kısm a ayırdık: Tabiî sevgi: Bu
sevgi hem insanlarda hem de hayvanlarda vardır. İkincisi ise: ruhanî
sevgi. Bu sevgiyle insan, hayvanî sevgiden ayrılır.
Bunu böylece belirttikten sonra, bil ki sevginin ü ç türü vardır; llü/ıi
Sevgi; Ruhanî Sevgi ve Tabiî Sevgi. Bunlardan başka bir çeşidi yoktur.
lldhî sevgi: Allah'ın bize duyduğu sevgidir. Ayrıca bizim Allah’a duy­
duğumuz sevginin de ilâhî sevgi olduğu kabul edilir.
Ruhani sevgi: sevenin sevgilisini razı ve hoşnut etmeye çalıştığı sev­
gidir. Sevgilisine karşıt olabilecek h içbir şey kalmaz onda, ne garaz ne
de irade. Dahası, seven, bütünüyle sevgilisinin iradesine bağlı kalır.
Tabiî sevgi ise; tamamen, bütün arzularını tatmin etme yolunu araştı­
ranların sevgisidir. Onun bu çabası, sevgilisinin hoşuna gitsin ya da git­
m esin, hiç önemli değildir. Bugün insanların çoğırbu sevgi üzerinedir.
O halde, dem ek olu yor ki, bu ndan sonraki bölüm de İlâhî Sevgi
üzerinde duracağız. Onu ruhanî sevgi izleyecek;-ondan sonra da üçün­
cü olarak tabiî sevgi üzerinde duracağız.
Hakikati ancak, Allah söyler ve hidayete ancak, O erdirir.

•38*
İLÂ H İ SEV G İ

lâhi sevgide A llah, bizi, h em bizim için hem Kendisi için sever.
» 'T a n r ın ın , Kendi için bize duyduğu sevgi şu kud si h ad iste ifade
ed ilm ekted ir: “Ben bir gizli hâzineydim ; bilinm ek istedim ve mahluhatı y a ­
rattım. S onra on lara Kendim i tanıttım; on la r da Beni tanıdılar”. D em ek ki,
Allah bizi, O ’nu tanıyalım diye, Kendisi için yaratm ıştır. Şu ayet bunu
ço k iyi belirtm ekted ir: "Ben cinleri ve insanları an ca k B an a ibadet etsinler
d iy ey a ra ttım .” (K u ra n , 51/56). N eticede, Allah bizi sadece Kendi için
yaratm ıştır.
Allah’ın bizim için bize duyduğu sevgiye gelince, bizim yaratılış ga­
yemize ve tabiatım ızın özüne uygun düşm eyen işlerden kurtuluşum u­
zu sağlayacak ve bizi m utlu edecek am elleri bize tanıtm akla, bu sevgi,
ifadesini bulm aktadır34.
Sübhan olan Tanrı yaratıkları Kendini teşbih etsinler diye yaratm ış­
tır. Yaratıklara, O ’nu teşbih etm elerini, O ’na hamd ve sena etm elerini ve
O’na secde etm elerini söylem iştir. A ncak bu şekilde O ’nu tanıyabiliyo­
ruz. Bu konuda şöyle buyurm aktadır: “Yedi gök, yeryüzü ve bunların içinde
bulunanlar, O’nu teşbih ederler. O'nu övgüyle teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur,
fa k a t siz onların teşbihlerini anlam azsınız...” (K u r’an, 17/44). Yani O nasıl­
sa o hal üzere ve O’ndan olan şeyle, O’na ham d ve sena ile O’nu teşbih

•39*

You might also like