Atsız Mecmua 8

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 22

Aylık Fikir Mecmuası

Yıl: 1, Sayı: 8 Sahibi ve Müdürü: H. Nihâl 15 Birinci kânun 1931


Kuş Bakışı
Millî İktisat
İstihsali bedevi olan bir milletin istihlâki medeni olamaz.
Asırlardan beri kapitülasyonlar gibi zalim zincirlerle eli Büyük harp geldi. Yeniden bir sürü masraflara daldık.
ayağı bağlanıp açıkgöz ve bezirgân ruhlu milletler ve Çocuklarımız yiyecek ekmek bulamazken,
sermayeler tarafından sağlam bir inek gibi istismar mahsulâtımız sıfıra inmiş ve ihracatımız durmuşken
olunmuş bir milletiz. Herkes müstemlekeler edinir ve çöllerdeki baldırı çıplaklara altın dağıtmakla uğraştık.
onların kanını emerdi. Biz Ana yurdumuzu da Nihayet mütareke geldi.
müstemlekelerimiz uğrunda istismar ettik.
Yeniden birkaç emperyaliste miras olacak kadar
Bunlarla beraber, Tanzimat'tan beri Avrupa büyük arazi ile beraber büyük servetler kaybettik.
medeniyeti ve onun icapları ile daha sıkı temasa
gelerek bilhassa münevver geçinen sınıflarımızın gözü İstiklal harbini, gırtlağımızı aşan borç ve milletimizin
kapalı israfları ve züppelikleri yüzünden bütün dibi çıkmış kesesinden kırıntı halinde dökülen
servetimizi bir mirasyedi gibi düşüncesizce israf ettik. paralarla başardık.

Zararlarımız bu kadar da değildir. 1310 senesinden Ondan sonra da herkese parmak ısırttıran büyük
beri hemen her yıl baş gösteren dâhili harplerle inkılâplarımız başladı.
uğraşıyor ve bir sürü mas‐raflar yapıyoruz. Bunlardan
başka meşrutiyet inkılâbını yaptık. Onun tabii ve Bunların hepsi masrafla olan ve kıymetleri para ile
serdengeçti birer neticesi olan bir sürü masraflarla ölçülemeyecek büyük işlerdi. Milli müdafaamızı temin
karşılaştık. için zaruri fedakârlıklarla mühim müesseseler
meydana getirdik.
İtalyan taarruzu ve Trablus harbi önümüze çıktı.
Onunla pençeleştik. Bitmeden Balkan başladı. Henüz Sonra yeni bir medeniyeti bütün etrafı ve levahiki ile
tedarik ettiğimiz bir sürü müdafaa vesaitimizi ve kabul ettik. Bu son zaferi hayatımız pahasına
henüz denkleri açılmamış kız gibi malzemeyi büyük ve kazanmıştık. Zafer ve muvaffakiyet içimizdeki dolgun
mümbit arazi parçaları ile beraber düşmanlarımıza ruh iktibaslarını ve ıstıraplar içinde geçen hayatımızın
kaptırdık. Bu arada istikrazlar yaptık. sert zembereğini boşalttı, bir müddet israfa daldık. Bu
arada yine dâhili isyanlar oldu.

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 2
Büyük masraflarla bastırdık. Biz bu halkın tükenmez bir hazine olduğuna ve onun
enerjisine inanıyoruz. Çünkü o bunları tarihimizin her
Vatanımızın en mamur yerlerini kuduz bir düşman safhasında ispat etti ve gösterdi.
çiğnemişti. Onların kerpiç harabeleri yerine beton kâşaneler
yükselttik. Türkiye şehir ve hatta kasabalarının birçoğu ***
rüyasında bile görmediği binalara ve medeni teşkilata ve
tesisata malik oldu. Nihayet Orta Anadolu yaylası üzerinde Kocası cephelerde çarpışırken yaban otlan yiyerek
yeni ve büyük bir merkezin ilk nüvesi olan Ankara şehrini yavrusunu emziren Türk kadını, cins bir Türk anası olduğunu
meydana getirdik. lazım oldukça ispat etti. Obası açlık ve karanlıkla çarpışırken
cephelere damarlarım boşaltan köylümüz aslanlığını her
Bu sırada dünyayı kavuran iktisadi buhran bize de çattı. zaman dünyaya gösterdi. Ona bir şey vermeden
Aklımız başımıza geldi. Tedbirler almaya başladık.
Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
Işıksız kulübende boranın esişini
Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;


Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca
Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...

Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,


Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını ‘‘Paris’’e, ‘‘Moskova’’ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.

Hey arkadaş! Bu yolda ben de coşkun bir selim,


Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,
Ölümüne, gamına, tipisine, karına...

Atsız
Yukarıdan beri bütün birer cümle ile geçtiğimiz hadiseler, birçok şey istedik. Verdi. Başımız sıkıldıkça tehlike var gel
iktisadi bakışla her biri tek başına birer büyük hailedir. dedik. Geldi. Böyle bir hazineye ve böyle bir mukaddes
Bunlar bizim maddi ve manevi birçok hazinelerimizi kütleye malik olan bir millet hangi buhrandan ve hangi
tükettiler. Fakat bütün bunlara mukabil hürriyet ve tehlikeden yılar? İstiklal için ölümle çarpışan ve pençeleşen
istiklalimizi kazandık. Milli hudutlarımız, içinde milli Arslan, yaşamak için sefaletle ve açlıkla didişmekten korkar
mevcudiyetimize sahip olduk. ve yılar mı?

Bütün bu harikaların meydana gelmesinde olduğu gibi Her şeye katlandık ve kazandık. Her şeye katlanacak ve
bütün bu iflas ettirici hadiselerin karşısında da biricik kazanacağız.
istinadımız Türk köylüsü oldu.
Boş midelerimize yumruk basarak çarpışmasını yedi iklimde
İşte bu fedakârlıkların büyük zararlarını da Türk köylüsü malı deneyerek kaşarlanmış bir milletiz. Ot yiyecek, yağ yakacak,
ve canı ile ödedi. İktisadi nazariyeler hilafına olarak açlığı çuval giyecek fakat yine ölmeyecek, yine hürriyetimizi ve
ah‐laksızlığa, sefaleti esirliğe, ıstırabı serseriliğe tercih etti. istiklalimizi kaptırmayacak ve kurtarıp yaşatacağız. Bütün
bunlar hür ve müstakil Türkiye uğruna ve onun için...

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 3
Onun için iktisadi seferberlik var. İsraflara sefahatlere Türk tarihinin son asırlarda cihana örnek yaptığı ikinci
elveda... şaheser olacaktır. Sakarya, Dumlupınar yolu ile iktisadi
kurtuluşa gidiyoruz. Sakarya, Dumlupınar ve Lozan'a
Yaban mallarına harp var. Şehir canavarları olan tenezzüh gidiyoruz
otomobillerine, yılan derisi gibi parlayan ipekli kumaşlara,
boş kafaları süsleyen lüks şapkalara, gösteriş budalaların Yolumuz geçen seferki yoldur. Yolumuz Moskova veya
tapındıran kürklü ve kadifeli parçalara, züppe midelerin Roma'ya değil, Dumlupınar’a gidiyor.
hoşlandığı Frenk pirinçlerine harp var.
Kabuklu maksatlarla içimize katılanlar varsa, onlara
Asrın hülya aşılayan afyonlu filmlerine, kulaklara rakı içiren şimdiden haber edelim. Birinci milli mücadelede
kahpe sesli plaklara harp var. Cilalı tırnaklara, pomatlı karşılaştıkları hüsranı tekrar denemesinler. Yine
suratlara, renkli kravatlara her yerde yurdumuza dikilmiş mahkemeler, yine sehpalar kurulmasın. Yine sorguya
düşman topu gibi patlayan şampanyalara harp var; iktisadi çekilerek ağlayanlar bulunamasın. Moskova ve Romanya
seferberlik değil. Dumlupınar ve Lo‐
Koşma

Dem olur kızlardan bir suna boylu


Söylenmez derdini fıslar dağlara.
Dem olur bir âşık yolundan uğrar,
Kıvrılır, kıvranır rastlar dağlara.

Dağ var, beyazlanır: bahar çağıdır,


Dağ var dumanlanır: deri cırlağıdır,
Dem olar lalesi neşe dağılır,
Dem olur yaraşır yaslar dağlara.

Dağ var, denizlere iner uç olur,


Gün balar yolları bakır, tunç olur;
Bir ceylân pusuya uğrar suç olur:

Ağlar ilkim ilkim sesler dağlara.


Ardında "Şirin"ler, "Aslı kız"lar var,
Dağ.. dağ meleşliren vefasızlar var,
Burada bir garip, bir göynü sızlar var;
Dem olur başını yaslar dağlara.

Nihat Sami
var. Bütün Türkler bir kalp gibi çarpacak, bir kafa gibi zan'a gidiyoruz. Türk milleti fedakârlık ve kahramanlıkta
düşünecek ve bir ordu gibi çarpışacak. Onun için diyoruz: örnekler peşinde koşan bir moda kuklası değildir. Tek başına
Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır. tarih, tek başına istila ve tek başına inkılâp yapmış, kendi
göbeğini kendi kesmiş bir milletiz.
Ata söylüyor. Biz de onunla beraber haykırıyoruz. Yeni bir
Samsuna ayak bastık. Yeni bir Sakarya’dan geçerek yeni bir Bazılarının sandığı ve hülyalandığı gibi Kızıl veya Kara
Dumlupınar’a ve oradan da yeni bir Lozan’a gidiyoruz. rejimlere değil, Türk milletinin yarattığı Al kanlı Sakarya, Al
Gazinin kumandasında olarak çarpışacak olan bu ordunun kanlı Dumlupınar ve Al kanla kazanılmış Lozan'a gidiyoruz.
muvaffakiyeti,
Yeri malı kullanmak vatan borcudur.

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 4
Kapitalizm Buhranı
IV
Yazan: N. Basilescu Komünistlerin Çeviren :
Bükreş Hukuk Fakültesi Reisi Sermayesi Safaattin Rıza
Geçen makalemizde şahsî sermayeden bahis ve bu listlerin bu suretle temin edecekleri sermaye ebedi
sermayenin cemiyete olan lüzumunu ehemmiyetle değildir. Makinalar kullanılarak eskiyecek, iptidaî
işaret etmiştik. Bu yazımızı, Komünist sistemindeki maddeler yenecek ve amele ancak bu istihsal
sermayeye hasrediyoruz. imtidadınca yaşayacaktır. Bu takdirde kullanılan ve
tükenen sermaye yerine yenisi nasıl konacaktır?...
Müşterek sermaye sisteminde ilk önce irat olunacak
kuvvetli bir sual vardır. Bu sis‐temde, sermayeyi teşkil Mevcut sermayeler nasıl çoğalarak daimî bir tedavülü
eden tesisatı; amele, memur maaşlarını, makinaları, temin edebilecek,yeni keşfiyata ve cemiyetin
iptidaî maddeleri kim temin edecektir?... ihtiyaçlarına karşı tedbirler nasıl alınacaktır?.. Ferdî
sermaye sisteminde patronun şahsi menfaati,
Cevabı kolaydır. Cemiyet, daha doğrusu Sosyalist kendisinin, tedbirli ve faal olmasını istilzam eder. Bu
hükümet. sistemde her patronun binlerce rakibi vardır. Bu
rakipler karşısında, patronlar istihsal şekilleri ile
Fakat cemiyet ve yahut sosyalist hükümet, bu mahsullerini tekemmül ettirmek
muhteşem ve mürekkep sermayeyi nerden temin mecburiyetindedirler. Halbuki sosyalist sistemde
edebilecektir?... böyle ferdî bir menfaat mevzuu bahis değildir.

Tabiî evvelâ akla bugün hususî eşhasın elinde bulunan Sosyalistler, herkesin cemiyet karşısında aynı his ve
sermaye gelecektir. İlk iş olarak hükümet, bu hususî alaka ile harekete geçmeleri lüzumunu ileri sürmekte
eşhasın elindeki servetleri müsadere edecektir. ve fertlerin kalbinde bu his ve alâkayı
Sosyalist akidesine göre, cemiyeti vücuda getiren yaratabileceklerini iddia etmektedirler.
efrat yek diğerine müsavidir. Aralarında zengin
olamayacağı gibi, fakir de bulunmayacaktır. Bu his ve alâkanın bütün fertler tarafından müsavaten
Binaenaleyh, hiç bir kimsenin hiç bir şeyi izhar edilmesi ve bundan mütevellit istihsallerden de
olamayacaktır. Bu, sosyalistlerin bugünkü cemiyetlere müsavaten istifade etmiş olmaları lâzımdır.
vurabilecekleri ilk tırpandır...
Çok güzel ve ideal bir şey. Fakat ancak Eflatunun,
Fakat Karl Mark'sın kuvvetli dehâsı bu şekle bir çocukları bile Komünist nazariyeleri ile büyüttüğü
meşruiyet vermeye çalışmıştır. Amele sınıfının cumhuriyette mümkün olabilir.
peygamberine nazaran bu umumî müsadere bir
"restitutio in integrum"dan yâni vâktiyle "alınan bir Fakat bugünkü ve yarınki insan cemiyetleri için
şeyin aynen iade ve istirdadından başka bir şey imkânsızdır. Bizzat sosyalistler bile ortaya attıkları
değildir. Zira, müsadere edilen bütün bu servetler mucizeli nazariye ve fikirlerin tahakkuk edeceğine
amelenin istismarından, işçinin fazlayı hasılatından
doğmuştur. Fakat, sosya‐

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 5
kani değillerdir. Bakınız. "Karl Rodbertus Yagetzov" ne edecektir. Bu suretle istihsal gün geçtikçe azalacak,
diyor: bilâkis cemiyet tedricî fakat mutlak bir. Sefalete
mahkûm olacaktır. Onu bu mahkûmiyetten kurtarmak
"Cemiyetin kendisini uçurmadan kurtarabileceğini mümkün olamayacaktır.
zannetmiyorum. Fakat buna rağmen ahlâkî kuvvet
gün geçtikçe artmaktadır. Toprağın ve sermayenin Muzaffer olacak Sosyalizm Yalnız mahdut bir
mülkiyeti ancak çalışmakla temin ve muhafaza zümrenin refah ve saadetini belki temin edebilir.
olunabilir." Fakat içtimaî teşekküllerde esas olan amele sınıfını
çak vahşi bir şekilde istismar ederek çalışmasına
Sosyalizm, serbest mesai yerine mecburî mesaiyi mukabil ona açlık, sefalet ve ölüm verecektir. Şimdi
ikame etmektedir. Kadın ve erkek her fert cemiyet bir sual sorabiliriz.
için çalışmak mecburiyetindedir. Bunların
mesaisinden doğan meyvalar, kendilerinden ziyade Hangi medeni cemiyet böyle bir esarete ve acı bir
cemiyete aittir. sefalet mahkûmiyetine rıza gösterecektir?...

Diğer taraftan bir patron olan hükümet, tıpkı bugünkü Rusya misali nazariyemizi isbat için kanaat bahis ve
patronlar gibi her vesile ile istihsal fiyatını azaltmaya kâfi değildir.
çalışacaktır. Bunun için muhtelif çarelere baş vurarak,
işçinin gündeliğini kısacak, çalışma saatlerini İleriki yazılarımızda bu memleketin yeni vaziyetini
arttıracaktır. Bu suretle bir istihsal fazlası temin tetkik ve mütalaa edeceğiz. Bugün iddia edebiliriz ki,
edecektir. Bu fazla istihsali hükümet kendisi için medeni Avrupa'da hiç bir millet mecburî çalışmanın
alıkoyarak sermayesini çoğaltarak mevcut demir boyunduruğuna boyun eğmeye muvafakat
müesseseleri idameye sarfedecektir. Diğer taraftan etmemiş, mecburî cemiyet müsavatına, fertlerin
sosyalist, hükümet; ferdi sermaye sistemindeki hayatlarıyla kaim olan "şahsiyet‐"lerin ilgasına
patrondan daha fazla olarak kanunlarla, mecburî yanaşmamıştır.
çalışmayı vücuda getirecektir. Ameleyi, temin etmiş
olduğu eşya mukabilinde değil, fakat en mübrem ve Avrupa'nın bütün memleketlerinde bolşevizm
en asgari ihtiyaçları tatmin edebilecek surette terfihe cereyanı, düşünen, muhakeme eden halk amele ve
çalışacaktır. Hâkimimutlak olması itibariyle amelenin münevver sınıflar tarafından nefret ve lâkaydî ile
"mübrem ve asgari" ihtiyaçlarını tayin ve tesbitte bu karşılanmıştır. Hindistan ve Çin'deki mevziî komünizm
ihtiyaçları asgari dereceden aşağıya düşürecektir, işte harekâtı bu memleketlerdeki sınıf ve cemiyet
ancak bu sayededir ki, sosyalist hükümet ihtiyat ifadesinden ziyade Moskova'dan savrulan sedaların
sermayeyi; kullanılan mevadı, makina, tesisat zayıf bir aksidir.
vesaireyi temine muvaffak olabilecektir. Sosyalist
hükümet, bunları temin edebilmek için ferdî sermaye Moskova'da hâkim olan kanaat; dünyanın
sistemindeki patrondan daha fazla olarak ameleyi çok komünistliği ancak Avrupa'nın komünistliği ile kaimdir
az bir ücret mukabilinde istismara çalısaçaktır, Bu merkezindedir. Avrupa, bütün dünyanın içtimai ve
vaziyet karşısında çalışkan, istihsale: amele, tembel, siyasi hayatında nâzım rolünü oynamaktadır. İşte
şahsî istidattan mahrum arkadaşları ile muameleye bunun içindir ki, Moskova adı bütün milliyetperver
maruz kalacaktır. Bu netcice, çalışkan ameleyi memleketler için bir dehşet, ve facia ifade
çaresizliğe, ümitsizliğe, bilâkis tembel ve istidattan etmektedir. İşte kanlı Viyana hadiseleri. İşte Almanya‐
mahrum olanları da müsbet ve muayyen bir neticeye
malik olmaları itibariyle teşyik

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 6

da masum yolcularla dolu bir tirene Komünist vardır. Ezcümle bugünkü cemiyetlerde mevcut bütün
suikastı, işte bizde; Romanya'da sık sık yolcu ferdî sermayelerin meşru olduğu iddia edilemez.
tirenlerine tevcih edilen komünist suikastları. Müstahsilin sırtından çalınarak sefahete sarf edilen
servetler yok değildir. Yalnız muharririn daha devam
Bütün bu hadiseler bize medeniyetin, komünizm hırs edecek olan bu tetkiki bilhassa şu noktada doğru bir
ve vahşetine karşı silâhlı bir halde bulunmasını fikir veriyor ki, komünist devlet ve sosyalist İhtilali de
âmirdir. Bütün medeni milletlerin bu müşterek ve kızıl çalışan insanların ıstırabını azaltmayacak, belki de
tehlikeye karşı durabilmeleri için anlaşmaları lâzımdır. arttıracak‐tır. Mukaddes halk kütlelerini münevver
Bu anlaşma bir emrivaki, bir kat'î mecburiyet halini zümrelerin istismarından kurtarmak için bu rejimin de
almıştır. iyi bir deva olmadığı ve hatta zehirli bir ilâç olduğu
tebarüz etmektedir.
Peygamber olmaya ihtiyaç yoktur, insanların seciye ve
ihtiyaçlarını asırlar vücuda getirmiştir. Asırların ***
yaratıcılığından ilham alan bizler, "Karl Rodbertus
Yagetzov" ile birlikte iddia edebiliriz ki, Sosyalist Ancak her şeyden önce işçiyi ve köylüyü, himaye
ihtilâli imkânsızdır. edecek kuvvetli kanunların vücut bulması halkını
‐Bitmedi‐ seven ve ona kıymet veren her hükümetin ilk vazifesi
olmalıdır. Biz halkın ne patronlar ve ne de devletler ve
Not: Gerek bu makalede ve gerek bundan önceki münevverler tarafından istismar edilmesini hoş
yazıda, muharririn bazı umuimi hükümlerinde fazla görmüyoruz.
hassasiyet "Atsız Mecmua"
Göçebeliğin İlgası
Şu yazı başlığı ilk bakışta Esaretin ilgasi gibi bir vakıayı meleler gören mazlum beşeriyeti hayvan gibi
tedai ettirebilir; halbuki bu iki terkip, bir birine zıt pazarlarda satılmaktan kurtardı… Ben şu başlık
mefhumlar ifade eder. Esaretin ilgası: "Yek diğerine altında, içtimaî zümremizin başlıca ıstıraplarından
müsavi halkedilen insanların kendilerine Hâlıkleri birine değmek istiyorum.
tarafından bahsedilen hayat, hürriyet ve takibî saadet
gibi gayri kabili ferağ hukuka insanları nail etmek"[1]; Anadolu'da Oğuz istilâsının başladığı XI'inci asırdan
mefkuresini tecelli ettirmekle beraber, Göçebeliğin beri devam eden göçebelik aleyhindeki fikirlerimi ileri
ilgası: Hilkatten serazat bir dirlik süren insanları, süreceğim:
cemiyetin günden güne artan ihtiyaç ve kayıtlarıyla
bağlamak, onları, medeniyetin sıkı çerçevelerîne Göçebelik, bir kısım halkımızın mecbul olduğu bir
sokmak demektir. an'ane; daha doğrusu, Memleketin maruz kaldığı
"yolsuzluklar, maişet zaruretleri ve iklim icabı olarak
Esaretin ilgası, tarihin başlangıcından XVII'inci asır ihtiyar edilmiş bir "Sefalet hayatı"dır. Mütalaama
sonlarına kadar suren bir hâile sahnesini kapattı; Alaiye kazasını örnek yapacağım:
zalim ve behimi mu
Mülhakatıyla beraber 37,800 küsur nüfusu olan
____________________ memleketin 128 parça köyü vardır. 4,500 küsur
[1] Amerika'nın istiklali beyannamesinden 2‐8‐1776 nüfuslu kasaba merkezi istisna edilirse beher köye

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 7
olarak 380 kişi düşüyor; halbuki bu köylerden 30'a hiyesi müstesna ziraata el verişti arazi olmadığından
yakını 40‐100 nüfus arasında ve esas itibarıyla bütün ellerinde yegâne vasıtai maişetleri olan hayvan
köyler perakende oba lardan müteşekkil göçebe sürülerine musallat olan. Göven dedikleri
tarzında müessestir. haşerelerden korunmak için yaylaların çıplak yerlerine
sığınmak zarureti olduğu.
***
III — Kaza dahilinde ziraata elverişli arazinin mahdut,
Kadim zamanlarda: Taşlık Kilikya ve Izorya denilen, münakale ve muvasale hatlarının gayri mevcut olması
Toros'ların yalçın sırtlarına serpilen bu köy kesafeti dolayısıyla Alâiye köyleri ahalisi kışlık zahirelerini
zannedildiği gibi derli toplu bir manzara göstermez, Urum dedikleri Bozkır ve Ermenek'ten te'min öderler,
birbirinden mesafeli, her biri bir kuytu orman dibine ve bunu, oralara götürdükleri Harnup=Buynuz,
sokulmuş izbe evlerden ibarettir. Güya iskân edilmiş Mercin, incir, limon, portakal gibi mahsullerle
köyler arasında hâlâ yürük maişetini idame ettiren 9‐ değişirler.
10 aşiret ve bir tarafa yerleşmemiş olmakla beraber
Alâiye nüfusunda kayıtlı 5 ‐ 6 parça Tahtacı Oymağı İşte bu ve buna mümasil ahval halkı göçebeliğe sevk
var; Kasaba halkı da dahil olduğu halde Kaza halkı eden başlıca amiller olsa gerektir. Bu vaziyet bir kısım
senenin lâakal altı aynıda müteharrik bir halde, halkın menfaat ve maişet zaruretlerinden münbais
Torosların üzerinde, asırlardan beri çalkalanıp olmakla beraber içtimaî hayat ve temeddünün
geliyor.Bu haneberduş, bedevi vaziyet memlekette hakkıyla teessüsüne engel teşkil etmektedir.
içtimaî, iktisadî ve medeni inkişâfları baltalayan muzur
bir âdet halinde devam edip gidiyor. Bundan dolayı ***
128 parça köyün ancak 19 tanesinde mektep vardır..
Bu mekteplerden biri birkaç sene kaza teşkilatıyla Fikrimce göçebeliğin ilgası için alınması îcabeden
idare edilmiş olan Gazi Paşa nahiye merkezindedir ki, tetbirler; Alâiyeye güre:
burası da göçebelik yüzünden, köy bile denemeyecek
şekilde dağınık ve harabezardır. Köy hanelerinin toplu A ‐ Bir kerre bu havali kurunu ûlâdan beri kereste
olmaması ve halkın göçebeliği yüzünden mektebi olan ihraç mıntıkasıdır. Ve ilk Türk tersanesi, Selçukîler
köylerde dahi maarif ışığını yayamıyor. Göçebelik tarafından 624 tarihinde burada yapılmış, Kılıç Aralan
yüzünden: Kasaba ve köylerde kurulan düzenler, Oğullarından Birinci Alâaddinin adını alan Belde, o
başlanan işler yarım yamalak kalıyor; keza, köy zaman imparatorluk merkezi olan Konya'nın
halindeki yaylalarında yapılan işler de göçten avdette Akdeniz'de yegâne iskelesi olarak ehemmiyet almıştı
bozuluyor. Şimdi bu hale saik nedir?Anladığımı tasrihe Bugün bile Bozkır, Hadim, Ermenek, Akseki kazalarının
çalışacağım: bazı münakalât ve seyrüsefer için en yakın iskelesi
Alâiye'dir. Maatteessüf, bu havali ile rahat münakala
1 — Kasaba halkının, yazın 30‐40 derece arasında ve muvasaleyi te'min edecek, geçmesi hayat pahasına
geçen boğucu sıcakları iktifasın ettirecek fennî mal olan keçi yollarından başka yol yoktur.
vasıtalardan mahrum olduklarından yayla ittihaz B ‐ Alâiye kazası Akdeniz kıyısında en iyi turfanda
ettikleri dağ sırtlarına can atarak hazirandan sebze memleketidir; civarındaki akarsulardan fennî
teşrinisani'ye kadar oralarda âtıl bir sayfiye hayatı surette istifade edilmediğindeu sebzecilik pek âdî ve
yaşa‐maları. iptidaî şekildedir. Kazanç gördükçe halkın bu yoldaki
gayreti artmakta ve Memleket Sulama teşebbüsleri
II —Köylerin bir kısan da sahil iklimindim müteessir artmakladır.
olmakla beraber, Gazi Paşa na‐ C ‐ Bu havalinin Narinciye mahsulü.

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 8

Dörtyol'a, şayanı tercihtir. Bilhassa günden güne tarzda ucuz, basit, sıhhi evler ve bilhassa mektep
çoğalan Muz ziraati Alâiye muzlarının lezzet ve binalarıyla teçhiz etmek.
nefasetini piyasalarda tanıtmıştır.. Dağlarında
milyonlarca Zeytin, fıstık aşısına elverişli çitlembik, G‐ Toplu İskân tarzıyla bu havalinin en mühim serveti
fındık ağaçları hüdayınabittir; bunların ıslahı büyük olan ormanları ayak altlarında tahripten korumak...
servet membaı vücuda getirir [2].
İşte bu kabil tedbirler almakla beraber bu işleri halkın
D‐ Bu sene Gazipaşa nahiyesi arazisinde tecrübe keyf ve arzusuna bırakmayarak onları, asırlardan beri
edilen Tembeki ziraatı Tütün inhisar idaresi süren Bedevi hayattan kurtarmak lâzımdır. Esasen
mütahassısının takdirin celbetmiş, âti için bir kazanç medenî imkân ve vasıtalara kavuştukça bu sefalet
başlangıcı olmuştur. Küçük bir Çukur Ova denilmeye hayatından bizar olan halk da kendiliğinden göçebeliği
lâyık olan bu araziden başka suretle istifade dahi terke mecbur olacaktır. Yakın zamanlara kadar
Halkın yerleşmesine mütevakkıftır. göçebe olan Nefsi Antalya, şosaları, buz ve elektrik
E‐ Memleketin şahdamarları mesabesinde olan fabrikaları v. s sayesinde göçebeliği terketmiştir.
Alâiye‐Bozkır‐Konya ve Alâiye‐Manavgat‐Antalya
şosalarının yapılması, ve göçebelikten evvel yer, yer Hülâsa: Göçebelik, memleketi maariften, ümran ve
mamureler bulunduğu harabelerinden anlaşılan bu temeddünden alıkoyan; aynı zamanda Şekaveti teshil
havalide asrı mamurelerin kurulmasına âmil olacağı. ve asayişi içtimai nizamı ihlâl eden çok kütü bir
gidiştir. Bütün müesseselerini asri temeller üzerine
F‐ Köyleri toplu bir halde bîr araya getirmeye sevk ve kur‐maya başlayan yeni Türkiyemiz'de artık bedevi
icbar ederek nahiye merkezlerini olsun köylere örnek gidişlerin yolunu kapamak gerektir sanırım.
olacak
Bizde Koro ve Repertuarı
II
Koro san'atının şehirlerimizde taammümünü temenni II— Güf'teli musikilerle meşgul olacağından halkı daha
ederken, bu temenniyi mucip sebepleri de fazla alâkadar eder.
göstermeliyiz:
Ecnebi koro eserlerinin memleket lisanına tercüme
I— Bilhassa ağız sazlarında mütehassıs olunarak okunmaları imkân dahilindedir; bu kolaylık
sanatkârlarımızın ‐İstanbul ile Ankara'da bile‐ azlığı ta, gerek koristleri ve gerek dinleyenleri ecnebi
dolayısıyla, Koro müessesesi, memleketimiz için en üslûplarına kolayca yaklaştırır.
kolay tevkiî olunabilecek polifonik icra vasıtası sayılır.
Esasen fen ve zaman İtibarıyla da, bir koro hey'eti, her III— "Millî bir beste repertuvarı" biriktirmek gaye
yerde orkestradan daha çabuk ve kolay yetiştirilebilir. edinildiğine göre, Türk bestekârı, en kolay ve en faal
bir şekilde koro repertuarı hazırlattık sayesinde
___________________ tutunabilecektir.
[2] Çitlembik ağaçlarına Ayıntap fıstığı aşısı yapmak,
için bu sene oradan, kaymakamlık delaletiyle; aşı IV— Türk bestekârı her an makamlar ve çeyrek sesler
celbedilmiş ve bir kısım ağaçlar aşılanmıştır. müvacehesinde

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 9
bulundukça, koro, bu unsurların zerresini bile bir memleket koro repertuarına başlangıç vazifesi
bozmayacak başlıca Avrupai icra vasıtası olmak görecek eserler pekâlâ vardır bunları nisyan
imtiyazını —bu gidişle uzun zamanlar daha— yalnız köşesinden çıkarıp faaliyete getirmek lâzımdır.
başına, saklayacaktır. Türkiye, Sahrayıkebir değildir: sinesinde her türlü
mahsuller ve istidatlar —bazı yerde az, bazen de çok
V— Nihayet, ses san'atının ve ses virtiözlüğünün —ye‐tişmiştir; bunları ne unutmalı, nede inkâr
mebdei ‐zemini‐ operanın mühim bir rüknü, korodur: etmeliyiz, tik bir arama tecrübesi atideki eserleri
koro başlamadan, ses san'atının diğer şubeleri meydana çıkardı; taharride devam olunduğu takdirde
taannümm edemez; Avrupa musiki tarihi buna dair daha birçoklarının ele geçirileceği kanaati kafiyesiyle
mi‐sallerle doludur. —ve bunu temenni ederek— koro meraklılarımıza
bildiriyorum.
Hülâsa, esasen bir şark aleti olan koro, şark
memleketleri için birkaç millî kıymeti birden nefsinde Türkiyeli bestekârların yazıları:
toplamı? demektir. "En masrafsız teşekkül olması"
maddesinin, demokratik kıymetine, İçinde M. Vittorio Radegliya musiki mahafilimizde tanınmış
bulunduğumuz zamanla mütenasip bir değer katışma bir simadır; bundan üç sene evvel İstanbul
ise ne derseniz? Millî koro teşekkülleri memleket Konservatuvarı'nda hoca iken, yaşının ilerlemesi
eserleri ile teçhiz edildiği anda, bu kıymetin ne kadar dolayısıyla bu vazifeden ayrıldı. Paris
artacağı ayrıca düşünülsün.. Konservatuarından mükâfat sahibidir.

Bazı kimselerimiz, hatiften gelecek sadayı bekler gibi, San'at meraklılarımızdan Celal Esat Beyin teşebbüsü
bir gün bîr Türk dahisi gelip koro sesleri yazacağını ve yazdığı livre üzerine bes telerdir "Şaban,"
bekliyor ve bu beste peygamberi gelmeden operasında, M. V. Radeglia, [*] başından sonuna
Türkiye'de koro propagandasını yapmak doğru kadar Türk temleri ü‐zerinde çalıştı, hatta bazı maruf
olamayacağını, çünkü kurulacak teşekküllerin Türk parçalarını aynen işledi ki, aralarında çok hoş
yaşamayacağını yazıyorlar. Gerçi yalnız millî koro korolar da vardır. Eser 3 perdeliktir: 4 Temmuz
bestekârlığında fevkalâde halkçı ve tamimci bir 1017'de İstanbul'da besteleyerek, ertesi sene
faaliyet göstermiş mîllî bestekâr numunelerini tarihte Viyana'nın operasında oynandı: Türk sefiri, ve Celal
okuyorsak ta pek nadirdirler. Bizde de muadilleri Esat Bey — ki dekorların tanzimine bilfiil fırçasıyla
yetişmesi bestekârlığa çalışanlarımızın bu sahaya ayrı iştirak etmişti — ve diğer Türkler hazır idiler.
bir ehemmiyet vermeleri temenni olunur: birkaçı Gazeteler temsil arkasından mutat tenkitleri yazdılar,
muvaffak olamasa bile, nihayet biri tutunur [*]. Fakat Celal Bey, o zamanki ümitlerine rağmen, bugün,
Fakat, bu her şeyi yüz üstü bırakıp da hatif sedasını Türk musikisinin şimdiki hali ile operaya
bekleyelim demek değildir ki! Her yolda peygamber gelmeyeceğine — tecrübe‐den sonra— karar vermiş
bekleyenlerimiz yok mu?'... bulunuyor: Türk musikisi "dramatik" "bîr üslûp
değildir. Eserin bestekâr elinden çıkmış yegâne büyük
Tetkikat gösteriyor ki, topraklarımızda yetişip de partisîyonu ile yegâne piyano parti‐
memleket musikileri üzerinde tecrübeler yapmış olan ____________________
bestekârlara: eserleri arasında, [*] Vittorio Radeglia, 1863'te İstanbul'da doğmuş olup
____________________ opera bestekarıdır. Eski ope‐ralarının ilk temsil yer ve
[*] Senfonik veya dramatik sahaların bi rinde tarihleri şunlar‐dır: Colomba (Milano. 1887), Suprema
muvaffak olmak ayrı ayrı istidat meseleleri olduğu gibi vis (Tü‐ren, 1902)‐, Amore occulto (İstanbul, 1904)..
güfte bestelemekte eli kolu bağlanan bestekârlar da Riemann musiki kamusu)... M. Radeglia şehirimizde
vardır. tedrisatla mefkuldür.

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 10
siyonu, ve livrenin Türkçe, Fransızca ve Almanca köylü bestekârlara has saf istidattan bir şeyler vardı.
metinleri, Celal Esal Bey, nezdinde saklıdır. 23 numara Eskilerin tecrübelerinden sonra, yeni Türk gençlerinin,
teşkil eden parçaların‐dan, münferit veya birkaçı bir henüz basılmamış ateşli tecrübelerinden bahse
arada tertipler halinde, konserlerde bilhassa istifade geçebiliriz. Eski ve yeni Türk beste karlığı için, koro
olunmalıdır. eseri yazmak işi, son zamana kadar kapalı kalmıştı.
Rusyalı Türk musikicileri içinde hal böyledir. İşte ön
Tigran Çuhaciyan [1837 — 1898]ın opera ayak olan ilk bestekârımız Cemal Reşit Bey'dir.
komiklerindeki korolarda da Türk üslûbununun garp Avrupa'da koro tarzında hiç bir eseri basılmadı. Cemal
tekniklerine esaslı bir şekilde raptedildiği görülür. Bey bir kaç koro eseri yazarak konservatuvarda
Çuhaciyan, Abdülmecid'in saatçi basısı Kevorgun oğlu söyletti ki, yalnız biri, benim Anadolu Türküleri ve
olup saray hesabına Milano Konservatuvarı'nda tahsil musiki istikbalimiz kitabımda çıkmıştır: Çayır ince
görmüştü. "Arifin Hilesi" opertindeki son "sefa biçemedim!...
geldiniz!" korosu, yazdığı koroların en güzelidir: eserin
1876'daki ilk temsilinden itibaren her ciddi Bestekâr Adnan Bey de Kerem ile Aslı gibi Anadolu
oynanışında halk tarafından bisse edilmiştir. destanlarından fıkralar Üzerinde çalışmağa başladı, v.
Çuhaciyan'ın operetlerinin orijinal orkestra s.
partisiyonları, Şehzadebaşı'nm tiyatro mucirlerinden
Kâmil beydedir. Bir halk bediî terbiye aleti olan koroya mahsus eserler
yazarken, halkın musiki zevkini düşünmek, halk
Bu ağır veya zarif neviden, ve şehir Türk musikisi şarkıları üzerinde Esaslı tetebbuatta bulunduktan
üslûbuna yaklaşan Türkçe korolara, Kütahyalı sonra başlamak icap eder; işin başlıca güçlüğü
Komitas'ın Anadolu temleri üzerinde bestelediği buradadır.
rüstaî memleket korolarını da ilâve edebiliriz:
İçlerinden bir kısmı piyano refakatlı bir kısmı da "a Görülüyor ki, ciddiyetle tahkikatta bulunduğumuz
capella" dır. Paristeki tabı'larında Türkçe güfteleri taktirde, köşe bucakta, eski ve yeni bestekârların
ilâve olunmamış ise de, şehirimiz ermeni kilise hususî kütüphanelerinde, el yazısı halinde duran
koristlerinin Türkçe güftelerini de yazmaya teşebbüs kalem tecrübeleri bulacağımız gibi; Cereyan bir kere
ettiklerini memnuniyetle haber aldık. Ârmonize ve konserler halinde baş gösterdiği, gazetelerde
edilişleri, bildiğimiz şekilde değil, ezgilerin esas "Memleket koro eserleri konseri" gibi ilânlar
bünyelerini bozmayacak hususî bir manzaradadır. okunmağa başladığı vakit, yeni yeni korallerin tevali
İlâve edelim ki, burada bahsettiğimiz korolar, kiliseye ettiği görülecektir: malûm; muhterisiz meta zayidir
ait ermeni musikilerinden değil, üzerlerine Ermenice derler... Türk şarkıları üzerinde Türk, ecnebi herkesin
ve Fransızca güfteler tatbik olunmuş hâlis Anadolu yapa‐cağı armoni tecrübeleri makbul tutulmalıdır:
ağızlarıdırlar [*]. çünkü, armoni, bir nevî tertip ve takviye meselesi
olup, armonistin milliyeti eserin milliyetine karışmaz:
Komitas'ın armonileri fazla şahsî oldukları için mektep Yahudi Halevy Fransız bestekârı, Alman Haendel ise
teşkil edemeyecek ise de, kuvvetli bir musiki şevki İngiliz bestekârı sayılır; v.s. Ele alınan tem veya melodi
tabiisi menuslarından doğdukları için, dinlemesi hoş pırlantanın kendisi ise, armonize etmek, o taşı bir
oluyor. Komitas'ta, yüzük üzerine yerleştirmek işçiliğidir.
____________________
[*] Komitas, Eçmiyatzin kilise mektebinde okurken Ecnebi repertuar: Rusların Kafkas ve Türk şarkıları
bellediği bir iki Kafkas ağzını da armonize etmiştir ki üzerinde yaptıkları koro yazıları, şüphe‐
esas Anadolu ağızlarından ayırt edilmeleri güç
değildir.

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa:11

siz ki, ecnebi repertuar idinde bize en yakın gelen hitlerde, matlup heyecan ve faydeyı uyandıramazlar
musikiler olacaktır. Bu repertuarı henüz tetkik [*]. Koro, her yerde, dînî, mahallî, ve bir kelime ile
imkânını bulamadım; mesele hakkında Prof. V. "millî" eserler sayesinde tutunup, umumileşmiştir:
Belayev'e yazdığım son mektubun cevabını alınca son misal Ermeni kilisesinde kazandığı rağbet olup,
aynen neşrederim. Ekmelyan, Komitas gibi iki üç bestekârın memleket
üslûbundaki koro eserlerine medyundur.
Bunlardan sonra. İspanyol, Alman v.s. halk koroları
içinde yapılacak ince intihaplar gelir. Gerek bunları ve Koro san'atının memleketimizde tutunması,
gerek klâsik koro musikilerini Türkçe tercümelerinden halkımızın armoni ve polifoni üslûpları ile tedricî bir
okumak, onları, Türk dinleyici (veya daha doğrusu şekilde ünsileşmesinin de başlangıcını vücuda
icracı)lerine yakınlaştırmak demektir. Burada hayli getirecektir.
ince bir iş, yani "tercümecilik" meselesi Önümüze
çıkmaktadır. Tefrikamızın mihverini teşkil eden iki esas maddeyi
hülâsa edelim: lâik koro cemiyeti [ = Societe chorale]
Mevcut milli koro eserlerini toplamak veya kopya temelini atmak işinde, yarı yarıya, A) tecrübe görmüş
etmek ister: konservatuarlarımızın bir işi de, icabında kilise koristlerin den, B) memleket koro eserlerinden
para sarfederek, bu eserlerin cümlesini —bir usul istifade etmeğe mecburuz. Millî musiki inkilâbımızın
dairesinde— istinsah ettirmek, kütüphanelerinde can damarlarından biri, ses san'atına ve koro
şefler ile icracıların emrine amade bulundurmak akidesine germi vermektir.
olmalıdır. Fakat, maalesef, el'an bu yolda çalışılmaya
başlanmadı. Kösemihal zade
Mahmut Ragıp
Gelişi güzel repertuvarlar, acemi mu‐

Halk Edebiyatı Örnekleri


Kâtibi, Gevheri, Âşık Ömer'den Parçalar
Halk edebiyatımızın çok geniş mahsulleri arasında bir salâhiyetle açtığı çığıra, onun meselâ Sadettin
elde edilebilenleri ve hele intişar sahasına çıkanları Nüzhet Bey gibi kıymetli muakkipleri; H. B. derneği ve
aslına nispetle henüz çok azdır. Gevheri gibi. Karaca bazı Anadolu mecmuaları tarafından isabetle devam
Oğlan, Kayıkçı Kul Mustafa gibi, hayat ve eserleri edilmektedir.
hakkında, kitaplar, neşrolunan şairlerin bile bütün
deyişleri tamamlanmış sayılamaz. Biz de bu sahada elimize geçen ve henüz
neşredilmemiş bulunan bazı güzel
***
_________________
Büyük üstat Köprülüzade Fuat Beyin bu hususta geniş [*] Gelişi güzel programın ceremesini konservatuvarın
korosu çekmiştir.

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 12
parçaları hem bu meşkûr mesaiye bir damla daha ilâve Benim gönlüm eğlencesi
etmek; hem de güzel H. edebiyatımızdan müteaddit Şifükdrum safa geldin
numuneler vermek maksadıyla, bu sütunlarda
neşredeceğiz: Verdi mevlâm seni yokdan
Bir İnayet erdi hakdan
1. Kâtibi'den: [1] Gelmez idim kah çokdan
İftiharım safa geldin.
Gönül melûb olup eyleme âhı
Aşıka ayrılık ola gelmiştir Düşdü gönül zalim size
Kâh sözümü dinle hubların şahı Merhametin yok mu bize
Ağlayanlar bîr gün güle gelmiştir. Ela gözün süze süze
Gül fidanım safa geldin.
Hatırcığın yıkma şu gedanın
Biz de edna kuluyuz barı hüdanın Nedir böyle çeşm‐i celâl
Nice sencileyİn taze fidanın Akar dudaklarından bal
Açılan gülleri sola gelmiştir. Gevheri der kaşı hilâl
Nazlı yarini safa geldin.
"Doğan Aylar gibi doğup dolanma
Cıkup karşımızda böyle salınma NOT: Gevheri'nin hayatı ve eserleri hakkında malûmat
Beni sevdi deyü sakın alınma almak için, bakınız: Prof. Dr. Köprülüzade Mehmet Fuat:
Ezelden dilber sevile gelmiştir. Türk saz şairlerine ait metinler ve tetkikler: 1; Gevheri ve
Sadettin Nüzhet: Halk şairleri. 3'üncü kitap.
Güzelsin sevdiğim biz de bilürüz
İltifat edesin' deyü gelürüz 3. Âşık Ömer den:
Günde bir selâma kail oluruz Evvel bahar gülzar ile yaz gelür
Mecnun Leylâsını bula gelmiştir. Yüce dağlar donandığı zamandır
Gülüstandan gunâgun avaz gelür
Kâtibi der mânâ var bu sözde Bülbül güle kul olduğu zamandır.
Derdimüz ne bindedir ne yüzde
Güzel mecnun eyledin beni [2] Bağlar müzeyyen açılmış güller
Figan edüp öter garip bülbüller
Seyre çıkmış cümle mehru güzeller
NOT: XVII'nci asır sazşairlerimizden olan Râtibî hakkında Âşıkların deli olduğu zamandır.
malûmat almak için Köprülüzade Fuat Beyin "Türksaz
şairlerine ait metinler ve tetkikler." namıyla tesis ettiği ***
seride Kâtibi hakkında intişar edecek eserine bakınız.
Hep duhherler cennet donun giyerler
2. Gevheri: den: Açık olan bülbüllere uyarlar
Taze açılmış goncası Şimdi suyun döker dağlar koyular
Nevçivanım safa geldin Sahraların sel olduğu zamandır.
____________________
[1] Kâtibi'nin bu güzel koşması, bundan evvel, Duygu ve Âşık Ömer arar durur çareler
Düşünce Mecmuası'nın 7’nci ve Yeni Mecmua'nın Hasretinle oldu yürek yareler
33'üncü sayılarında farklı ve eksik olarak neşredilmiş, Dürlü şüküfeler gül ü Lâleler
ayrıca şairinin ismi de zikrolunmamıştır. Yeryüzünün al olduğu zamandır.
[2] Bu mısra gibi 2'nci kıtanın 1'inci mısraı kısmen ve
şiirin son mısraı tamamen eksiktir. NOT: 1. Elimizde bulunan bir mecmuada Âşık Ömer
namına tesadüf ettiği‐

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa:13

miz bu koşma; Köprülüzade M. Fuat: Kayıktı Kul muhtemeldir.


Mustafa ve Genç Osman hikayesi; S: 65'de bazı
farklarla K.K. Mustafa namına ve Sadettin Nüzhet: NOT: 2. XVII'nci asır saz şairlerimizin en meşhuru ve
Karaca oğlan; S: 47'de gene bazı farklarla Karaca en veludu oları Aşık Ömer hakkında malumat almak
Oğlan namına kaydedilmiştir. için Köprülüzade Mehmet Fuat beyin; Hayat
mecmuası: No: 24'deki makalesine müracaat
*** etmelidir.

Bu şiirlerin müstensihler elinde şekillerini ve ***


şairlerinin isimlerini değiştirmeleri melhuz olduğu
gibi, saz şairlerimizin ekseriyetle yaptıkları şekilde Nihat Sami
birbirlerine nazire olmaları daha kuvvetle Edirne Erkek Muallim Mektebi
Edebiyat Muallimi

"Karaca Oğlan"ın Basılmamış Bir Şiiri


[Karaca Oğlan, sazşairlerimiz içinde, klâsik Türkü – Karacaoğlan
edebiyattan en az müteessir olmuş bir şairdir: Onun
hususiyeti, sair halksairlerinin ananelerine ve Hazret ‐i‐ mevlâdan dileğim budur
mazmunlarına pek az bağlı kalmış olmasıdır. Bülbül gibi. İşin âh u‐ zar olsun
Beddua eylemem sana sitemkâr
*** Gül gibi meskenin diken, har olsun.

Tam manasıyla Anadolu'nun tabiatını duymuş ve Sıracalar çıksın nazik teninde


hayatını olduğu gibi, bütün çıplaklığıyla ifade etmiş Dilerim üleşin tatlı deminde
olan bu şair, sanatındaki samimiliğiyle temayüz eder. Yüzün kara olsun halk divanında
Onda tekellüfsüz ve kayıtsız şiirler çoktur. Aşağıdaki Kıyamet gününde başın dar olsun.
parça onun şiirleri içinde güzellik itibarıyla ikinci
derecede kalmakla beraber, onun bu husususiyetini ***
göstermek itibarıyla mühimdir.
Dilerim Subhandan olma bermurat
*** Cisminde kalmasın bir akçalık zat [*]
Cennet yüzü görme ilelebet
Karaca Oğlan'ın neşredilmiş şiirleri (Sadettin Nüzhet; Cehennem meskenin yerin nâr olsun.
Konya, 1927) içinde bulunmayan bu parça,
Mudurnu'da belediye Zabıta Komiseri Hayreddin Bey Bu Karaca Oğlan'ı sen ağladırsın
tarafından istinsah edilmiş bir cönkteki şiirler Kadir Mevlâm her murada kadirsin
arasındadır.] Her dem zebaniler belini kırsın
Her urdukça iki elleri var olsun.

____________________
[*) Sıhhat demektir

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 14
Basılmamış Bektaşi Şiirleri
Toplayan: M. Şakir
–9– – 12 –
Dâr ül‐ namânımız şâl‐ı Necefden Şâh‐ı evreng‐i Murtazâsın yâ 'Alî
Tariq‐i müsteqim dervişânıyım Qurret il‐'ayn‐ı imâm‐ı enbiyâsın yâ 'Alî
Tekyc‐ i aşq içre ders‐i arefden Vâlid‐i sıbteyni ekrerm, zevc‐i sultân‐ı nisâ
Öğreden üstâdın câvidânıyım Server‐i dîn, şehriyâr‐ı evliyasın yâ 'Alî
Rehber‐i ehl‐i tarîqat, pîşivâ‐yi sâlikîn
Sevmişim bir leb‐i qand sükkeri Sâqi‐i ser‐çeşme‐i âb‐ı baqâsın yâ 'Alî
Derd ü, belasından dönemem geri Memba'‐i lutf ü sexâdan melce‐i bây (ü) gedâ
Râhına qoymuşum can ile seri Ma'den‐î cud ü keremkân‐ı 'atasın yâ 'Alî
Sanma bu sevdanın perişaniyım Darb‐ı pençesinden olur mu ejder‐i a'dâ xalâs
Merd‐i meydân‐ı fena, şîr xudâsın yâ 'Alî
Dâ'im bir bir mahbubun medhinde yektâ Faxr‐i 'âlem lahmüke lahmî buyurdu şanına
Oldığını bilürler zâhid (ü) dânâ Cism (ü) cân‐ı 'aleme nur (u) ziyasın yâ 'Ali
Perişân oldığım bilürler ama Rahmi Kemler nice vasf etsün seni ey zât‐ı pak
Bilmezler ki kimin perişânıyım. Sensin memdûh (ü) habîb‐i Kibriyasım yâ 'Alî

– 10 – – 13 –
Aşq ile memlu olan merdâne bilsün âdemi Gönül bir yâr sevdi cihan içinde
Sâni' Ül‐Eşyâ muvahhid‐hane bilsün âdemi Görenler ol yâra desün mâsallah
Vech‐i âdemde musattar sırrı subhân el‐lezi Oqunsun ol yârın mâh cemâlinde
Sâbit‐i qul innemâ dellane? bilsün ademi Ahsen el‐xâliqîn tebârek‐allah
Âyet‐i inni ena'llah remzini imâ qılur İsmi oqunsun 'Alî haydari
Şâxıs‐ı gâfil veli amma ne bilsün âdemi Ebrular misâli çün zü l‐fiqârı
Alem ül‐gayb âdemin gönlünde ârâm eylemiş Görenler desünler bu kimin yârı
Lâ mekânı gözleyen taşrâne bilsün âdemi 'Aşq olsun sevene hasheten l‐İllah
Almayan ilm‐i ledünnü seyx‐i ekmelden sebaq "Râvî" bu sözlerin cümlesi sâdıq
Kendi özinden ol şaqi cehlâne bilsün âdemi Ne qadar medh etsen vasfına layıq
Tıyn‐i xamir‐i Vücûdu puta‐i zerkârda Her kim ki ol yâra olmazsa 'âşıq
Zerre‐i sâf olmadan hattâ ne bilsün âdemi Kâfir olur gider ne'uzu bi‐llah
Dergeh‐i haqdan olan tard menfi şerk ile
Ol garîdi? âsi‐i a'dâ ne bilsûd âdemi – 14 –
Ol ki âdemdir bilübdür âdemi âdem nedir Zâhidâ hükm‐i ezel kim 'aşq imiş qısmet bize.
Yoxsa her lâ yefhem xârâ ne bilsün âdemi Şâhid‐i da'vâ‐yi‐haqquz, her varaq hüccet bize
Ey "Perîsân"‐ı mücerred ya'ni sen bildin mi kim Vasl‐ı yâra gam yemek olsa nola ni'met bize
Halq‐ı mut'ân eyledin bunca ne bilsün âdem Bende‐i âl‐i 'abâyuz bu yeter devlet bize
Hâsılı şâh‐ı velâyetden gelür şevket bize
– 11 – Acılur bâb‐i 'Aliden ka'be‐i hacet bize
Vâris‐i ilm‐i ledünn‐i âlem‐i ma'nâ bizüz Nola zâhid zâr île güzâr olsa subh u şâmımuz
Vâqıf‐i sırr‐ı rümuz‐ı âllem el‐'esma bizuz Hamd ola dîn‐i Muhammedde muvahhîdnâmımuz
Bizdedir sırrı Muhammed nutq‐ı pâk‐ı Hayderi Mürg‐i şelıbâl‐i elestüz 'aşq‐ı haqdur dâmımuz
Mahzen‐i gene i ilâhi sâhib‐i efâ bizüz Aşq (u) şevq‐i vasl‐ile bir yerde yoq ârâmımuz
Faqr ile faxr eyledik mülk‐i qanâ'at şâhıyuz Hâsılı" şâh‐ı velâyetden gelür şevket bize
Lâ ubâli‐meşrebüz gerçi ârif‐i dânâ bizüz Acılur bâb‐ı "Alîden ka'be‐i hacet bize
Bende‐i evlâd‐ı Hayder xâk‐i râh‐ı Mustafâ Biz "Refî'â" bezm‐i aşqun mest‐i ser gerdâniyuz
Murtazânın âşıqıyuz çâker‐i Zehrâ bizüz . Xayr‐ı bezm‐i sohbetin dem‐beste ü hayrânıyuz
Mazhar‐ı her rümuzuz hem câvidandır burhânı‐muz Âh kim Kerbelâ meydânının hicrânıyuz
Qahir‐i a'da‐yı dinüz seyf‐i mücellâ bizüz Pâdişah‐ı taht‐ı levlâkin qulu qurbânıyuz
Ey Rahiqi aşqı sen qavl eyledin kendine Hâsılı şâh‐ı. velâyetden gelür şevket bize
Fırqa‐i nâcîdeu olduq 'ürvet il‐vüsqâ bizüz Açılur bâb‐ı 'Alîden ka'be‐i hacet bize

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 15
"Basılmamış Bektaşi Şiirleri" Hakkında
Atsız Mecmuanın beşinci sayısında (s. 114) M. Şakir Bunu yazan Bektaşi, bektaşılık gayretiyle üçüncü mısraı
Beyin "Basılmamış Bektaşi şiirleri" makalesinde "nazeninim, ahmediyim, hayderîyim ben beli" şeklinde
dördüncü metni teşkil eden "müseddesi mütekerrir" tahrif etmiştir.
Yenişehir Fenerli, mevlevî şeyhi, meşhur Hacı Hasan
Nazif Dedenindir. Şakir Beyin istinsah ettiği mecmuada İkinci bendin dördüncü mısraı da düşük ve yanlıştır.
tahrif edilmiştir, Esasen vezin bozuklukları da bunu Doğrusu "can feda etildikde axır çünki güftârım budur"
göstermektedir. Bektaşılar, Alevî neş'esiyle yazılmış şeklindedir. Üçüncü bent büsbütün yanlıştır.
şiirlerin çoğunu böyle tahrif ederler. Bazen de isim
mülâbesesiyle her hangi bir Bektaşıya isnat ediverirler. ***
Meselâ: Şeyh Galibin Aslı şudur:
İqrârımuza ser verir üz, 'ahde qavîyüz:
Cûylar, quşlar, ağaçlar, guhlar, hamunlar
Biz şâh‐ı velayet qulıyuz; hem 'alevîyüz. beyt‐i Nuh felek, bahr ü semek, cinn Ü melek, nev'‐i beşer
mütekerrini havi müseddesi "Es'ad" mahlesiyle Sâkinân‐ı 'arş ü ferş ü encüm ü şems ü qamer;
yazıldığından Bektaşılar; bunu, ikinci Mahmut Hep lisân‐ı hâl ü qâl ile bu beyti zikr eder;
vak'asında Koska'da öldürülen "Es'ad Baba"ya mal Lâ ilâh ilâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
etmişler ve hatta katilgabına giderken söylemiş diye bir La nebî ilâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
de hikâye uydurmuşlardır.
Dördüncü bendin ilk mısraı "Mânâ‐yi hükm‐i..." suretinde
*** yazılmış. Doğrusu: "Ma'ni‐i hükm‐i resûli çünki iz'ân
eyledim"dir. Beşinci bent de yanlıştır. "Melâmilik ve
Nazif Dede, Mevleviler arasında alevilik ve melâmetle Melamiler" de yazdığım veçhile doğrusu budur:
meşhur, çok kuvvetli bir şairdir. Tercüme‐i hâli, Fatin
tezkeresinde (s. 413—414) bulunduğu gibi ben de Milletim ehl‐i haqîqat; xaliqim, rabbim xudâ.
"Melâmilik ve Melâmîler" de not olarak tercüme‐i Mezhebim râh‐ı muhabbet, şart‐ı îmânım, feda..
hâlini yazmış ve hassatan Şakir Beyin dercettiği Qıblem ebrû‐yi muhammeddir, îmânını murtazâ,
müseddesin matla beytiyle beşinci bendini dercetmiş Dîn'‐i islâm aşikâradır, ne lâzım ixtifâ;
ve mumaileyhin oğlu ve halefi, Bahâriyye şeyhi Lâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
Hüseyin Fahreddin Dedenin de muhtasaran tercüme‐i Lâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
haliyle bir gazelinden bir, diğer gazelinden iki beyti ve
bir rubaisini kaydeylemiştîm. Her halde Şakir Bey, bunu Son bentte de mısralarla tertibi doğru değildir. Şöyle
görmemiş olsa gerek (s. 190 —191). Nazif Dedeninin olacak:
meşhur "sûr" gazeli ile Fatin tezkeresindeki:
Bende‐i âl‐i 'abayım, hayderîyim hayderi;
Tecellî eyleyüb ol demde kim dîdâr göstermiş Xatın Ey "Nazîf" bu yolda qurbân" eyledim cân ü‐seri
teksif edüb burhan içim emvâr göstermiş. Redifli Hâsılı, her muqtezâyı meşreb‐i peygamberi
gazeli, şairlik kudretine delildir. Divanının, Darülfünun İ'tiqâdım böyledir "nahnü qasemnâ"dan beri
ilâhiyet Fakültesi acemce muallimi Abdülbaki Beyde Lâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
bulunduğunu biliyorum. Mezkûr müseddesin ilk bendi Lâ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
aynen böyledir:

Zâhida; haqqıyçün ol şâhın ki cud‐i ekmelî,


Ahmed‐i muxtâra vahy etdi kitâb‐ı münzeli, Konya Lisesi Edebiyat Muallimi
Mevlevîyim, ahmedîyim, hayderîyim ben beli; Abdülbaki
Bana besdir bîr xudâ ü bir nebi ü bir veli;
Lâ ilâh illâ hüv'allâhü l‐'alîyyü l‐müncelî,
Lâ nebî illâ muhammed, lâ fetâ illâ 'alî

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 16
Türkler'de Ailenin Tekâmülü ve Bunda "Kadın"
II‐ Uzak Şark Medeniyeti Devresinde Türk Ailesi
Türkler hakkında yalnız aile cihetiyle değil, her Mirza Duğlat" gibi. Türk efsanelerine göre de her boy
itibarla en az malûmat sahibi olduğumuz devir Uzak bir ailedir. Oğuz efsanesine göre, Oğuz Hanın Gün Han,
Şark Medeniyeti devresidir. Ay Han, Yıldız Han, Gök Han, Dağ Han, Deniz Han
adında altı oğlu vardı. Bunlardan her bîrinin de dörder
Kablelmilât 210'dan başlayıp, milâdi 940 senelerine oğlu oldu. İşte bu yirmi dört torundan 24 boy türedi.
kadar devam edan bu, hemen on bir buçuk asırlık
devrin birçok noktaları bilhassa Türklerin dahilî İslâmiyet devrinde bile kendi isminden sonra boy adını
hayatı ve içtimai teşkilâtı meseleleri henüz lâyıkı taşıyan Türklere tesadüf ediyoruz. Fakat hiç şüphesiz o
veçhile aydınlatılmamıştır. zaman boy, aile olmaktan çıkmıştı, ve Boy ismini
taşımak sadece bir âdet, bir anane kalmıştı.
Onun için burada söyleyeceğim şeylerin birçoğu,
Ziya Gökalp'in, henüz tahakkuk etmemiş olan Ziya Gökalp, Boyun en eski zamanlarda "Maderi"
faraziyelerine istinat edecektir. Mamafih, bu olduğunu söylüyor. [1]
faraziyelerin birçoğu tarihi membalarla kabili
tevsiktir. ***

Şurası muhakkaktır ki, ilk zamanlarda Türk ailesi Fakat bu bir faraziyedem ibarettir. Türk ailesinin ne
bugün anladığımız manadan daha geniş bir aile idi. zaman "Boy"dan "Pederî aile" şekline geçtiğini de
Buna "Boy" diyebiliriz. bilmiyoruz. Fakat bazı tarihî vak'alara göre, Türklerin
tarihe girdikleri kablelmilât 210 senesinde bile Boy
Türklerin en mühim kısımlarından olan Oğuz Türkleri ailesinden pederi aile şekline geçtiğine ve hatta
24 Boydan mürekkepti. Boy kelimesini Ziya Gökalp, devletin kuvvetli velayeti karşısında aile hissinin bile
"Phralri"ye karşı tutuyor [1]. çok zayıf olduğuna hükmedebiliriz. İlk Türk padişahı
olarak tanıdığımız "Tuman"a oğlu "Mete" isyan etti.
Türkler kendi atlarıyla beraber boylarının da Mete'nin askeri ancak on bin kişi idi. . Babasının
isimlerini taşırlardı. Meselâ Dede Korkut kitabında kuvvetli ordusunu bununla mağlup edebilmek için
"Salur Kazan" "Bükdüz Emen" i‐simlerine askere kuvvetli bir disiplin tatbik etti. En nihayet de
rastgeliyoruz. Kazan ve Emen isimdir. Salur ve sadakatlerini denemek için de, karılarına ve
Bükdüz ise boyların ismidir. İslâmiyetten sonra nişanlılarına nişan alarak ok atmalarını emretti.
yazılmış olmakla beraber en eski zamanların âdet ve Askerler attılar. Atmayanlar idam olundu[2].
ananelerini saklayan Dede Korkut kitabının bu
isimleri, bizi bîr fikir edinmeye sevkeder. Bu hadise, kumandanın tamsil ettiği kanunun yani
devletin, aile hissinden daha kuvvetli olduğunu
Sonra, tarihi şahsiyetler hakkında da tarihi gösteriyor. Bazı
membalarda malûmat bulabiliyoruz. Fakat bunlarda
Boy ismi şahıs isminden sonra geliyor. Meselâ ____________________
"Haydar [1] Ziya Gökalp T. M. Tarihi Sahife 252
[2] M. Şemsettin Mufassal Türk tarihi Ki‐tap II Sahife
____________________ 24.
[1] Ziya Gökalp: Türk Medeniyeti tarihi sahife 251

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 17
Türk darbımeselleri de bunun böyle olduğunu tahta geçtikleri vakit ölen pederinin zevcelerinden kendi
gösteriyor. Halbuki bugün kabile halinde yaşayan ve kan anası müstesna olmak üzere diğerleri kendisine geçerdi.
güden akvam da böyle bir şeyin katiyen olmayacâğı Ve onları alırdı. Bu usul islâmiyetin kabulüne kadar böyle
şüphesizdir. oldu. Zevce çok mukaddes addolunurdu. Evli bir kadına
tecavüz edenler idam olunurdu. Bir genç kızı iğfal
Eski Türkler'de Hintliler'de olduğu gibi sınıf taksimatı edenler ağır mahkûmiyete duçar olur ve badehu onu
yoktu. Roma'da olduğu gibi de ahali hürler, esirler diye almaya mecbur tutulurdu [1]
ikiye ayrılmamıştı. Her Türk hukukça müsavi idi. [1]
***
Kadınların Türk hayatında pek mühim bir mevkii vardı.
Bir Türk evleneceği zaman kendisinin ve kızın mevki ve Çocukların terbiyesi de milletin ruhu ile mütenasipti.
şerefiyle mütenasip olmak üzere evvelemirde "Kalın" Çocukları cemiyete en faydalı olacak bir şekilde
namıyla bir para vermeye mecburdu. yetiştirirlerdi. Yani asker olarak büyütürlerdi. En ufak
yaşta küçük yaylarla ok atarlardı. "Kun"ların çocuklarını
Bununla kurulacak yuvanın öte berisi alınırdı. Evlenecek koyunlara bindirerek biniciliğe alıştırdıklarını Çin
erkek, ayrıca kızın baba‐sına, anasına, hemşirelerine de membaları söylüyor [2].
hediyeler ve akçeler vermeye mecburdu. Kadın eğer asil
ise, evlendiği zaman asaletini kaybetmezdi. Erkekle kadın Büyüdükleri zaman ava ve daha kuvvetli yay
ailede tamamiyle müsavi olduğu için ocakta, yani evde kullanabildikleri zaman da harbe giderlerdi. Millet, çorak
hem erkek, hem kadının mabudu bulunurdu. Erkeğinkine bir arazide ve yalnız askerlikle yaşayan bîr millet olduğu
"Od Ata", kadınınkine" Od Ana" derlerdi [2]. için millete faydası dokunanlara çok hürmet olunurdu.

Kadının ailedeki mevkii siyasi hayatta da belli olurdu. Çin ***


imparatorlarına yazılan mektuplar Kunların imparator ve
imparatoricesi namına yazılırdı. Ecnebi devletlerden Bunun için gençlere çok kıymet verilir, ihtiyarlar, harp
gelen sefirler de Hakanla Hatunun, yâni zevcesinin edemeyecek olanlar itibarsız tutulurdu. Kadim
müşterek huzuruna kabul edilirdi. "Kun"larda ihtiyarlara hiç ehemmiyet verilmeyip, yemek
olarak ta gençlerden artanların verildiğini ve hatta vakti
Türklerin kadınlara fevkalâde hürmeti olduğu bütün gelen ihtiyarların, öldürüldüğünü ve ihtiyarların da bunu
membalarca tasdik edilmiş olmakla beraber zenginler ve şeref telakki ettiğini Çin membaları bize haber veriyor
hükümdarlar, bilhassa fütuhat zamanlarında [3].
besleyebilecekleri kadar zevce alırdı. Fakat asıl ilk zevce,
zevce sayılır ve diğerinden olan çocuklar da onun Mamafih buna pek lüzum kalmazdı. Aralarında "İnsan
sayılırdı. Hatta baba öldüğü zaman üvey anayı oğul çadırda doğar, kavgada ölür " darbı meseli vardı. Yatakta
almak mecburiyetinde idi. ölmekten sıkılıp bunu şerefsizlik telakki ettikleri için
hepsi harp meydanında ölmeye çalışırlardı.
Keza ölen kardeşin zevcesini de diğer kardeş ve ölen
amcanın karısını da yeğen al‐maya mecburdu. Veraset Türklerde büsbütün başka bir tarzda idi. Kabili
nakil eşya evlâdın büyüğüne veya büyüklerine kalırdı."
Cengiz neslinden olan "Orda" hanları Küçüğüne de gayrı menkul eşya kalırdı. Hatta bazen
____________________ bunun garip tecellileri oluyordu. Mesela hükümdar
[1] Necip Asım, Mehmet Arif: Osmanlı tarihi sahife 327 öldüğü zaman memleket ve taht küçük oğluna
[2] Ziya Gökalp: Türk medeniyet tarihi sahife 264. ____________________
[1] M. Şemsettin; Türk tarihi V, s. 136
[2] " " II, s.10
[3] Zeki Validi Beyin notları.

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa:18
kalıyor, halbuki orduya malik olan büyük oğlu bunu yoktu. Türk kadınlarında tesettür ve îtikâf mevcut
cebren kardeşinin elinden alıyordu. Ortancalara ise değildi [1].
hemen hiç bir şey kalmazdı. Bunun yüzünden, "ecnebi
hizmetine girenlerin ve hicret edenlerin ekserisini Kadının mevkii çok büyüktü. Çok hürmet görürdü.
ortanca evlâtlar teşkil ederdi. Fakat nadiren taaddüdü zevcat oluyordu. Öyle olduğu
zaman bile ilk kadın esas addolunurdu. Çocuklar
Kablelislâm devirdeki Türk ailesi hakkında bir söz mirasta gayrı müsavi idi. Demek ki bu ailenin kendine
söylemek icap ederse, bu aile "Maderşahî" değildi. mahsus bir şekli vardı.
Perderşahî de değildi. Çünkü babanın karısını ve
çocuklarını satmak ve öldürmek hakkı İstanbul Kız Lisesi
Felsefe Sıtajiyeri
Mehpare Nihâl
Fikir Hayatı
Halk şairleri Şenlikleri: (Sivas'ta Halk şairlerini koruma ilki, "birinci halk şairleri bayramı" namı altında yapıldı.
derneği adında bir tevekkül vücuda geldiğini Bu bayram hem ilk olması, ve hem kısa bir zaman
işitmiştik. Bu derneğin güzel bir anane yaratmak zarfında hazırlanması dolayısıyla tabii küçük mikyasda
istediği anlaşılıyor: 5‐8 teşrinevvelde yapacağı senelik oldu. 15 âşıkın iştirakiyle yapıldı. Ankara ve sair
şenliğe Dernek, memleketin edebiyatçı ve mahallerden gelen misafir ve davetliler bayrama
halkıyatçılarını da davet etti. Henüz silleri sönmemiş iştirak ettiler.
olan sazşairlerinden, vakti geçmeden ilim için istifade
etmek ve aynı zamanda, eski millî bir ananeyi, asrî ve ***
hayatî usullerle canlandırmak çok kıymetli bir
teşebbüstür. Bayram üç gün devam etti; birinci gün teşrinisaninin
beşinci perşembe gününe tesadüf ediyordu, Bu üç
Bu şenliklerin her sene daha mükemmel bir şekilde gün zarfında, havalar da biraz vaktinden, evvel
tekrarını dilerken, şenlikler hakkında raporlar soğumuş olduğundan, bu dışarıdaki tezahürlere
neşretmesini de Dernek'ten bekleriz. büyük bir mâni teşkil ediyordu. Mamafih yine davul
ve zurna çalınıyor ve "halay" çekiliyordu. İlk günün
Halk Şairlerini Koruma Derneği'nin müessislerinden, akşamı askeri mahfil salonunda bütün âşıkların
Sivas Lisesi edebiyat muallimi Ahmet Kutsi Beyin iştirakiyle ve şehrin bütün münevver gençliğinin
şenlik hakkında gönderdiği mektubu aynen arasında büyük bir müsamere yapıldı. Derneğin reisi,
neşrediyoruz: Sivas şehri belediye reisi Hikmet Bey bayramı açtı ve
ezcümle dedi ki: "...Bugün aramızda dinleyeceğimiz
Halk şairlerini koruma derneğinin nizamnamesinde halk şairleri yarının millî inkılâp destanını da
gayeler meyanında, "halk sairleri etrafında umumi bir hazırlayacaktır." Hakikaten âşıklar bu celsede son on
alâka ve sempati uyandırmak" da vardır. Bayramlar sene zarfında memlekette vukua gelen yeni birçok
her sene ve bu gayeye hizmet etmek emeliyle hâdiseler etrafında terütaze eserlerini terennüm
yapılacak, aynı zamanda tetebbü edecek zevata azamî ettiler…
bir suhulet temin edilmiş olacaktır. Bu sene bu
tezahüratın ***

____________________ Cuma günü yine sabahtan "halaylar" çekilmeye


[I] Ziya Gökalp: Yeni Mecmua, cilt. 1, sahife 204. başlandı. Öğleden sonra talebe ve umum halka
mahsus ikinci bîr müsa‐

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa:19
mere aynı salonda yapıldı. Bu ikinci celsede âşıklar istifadeler temin ettiler. Birçok fotoğraflar alındı;
kendilerinde daha az yabancılık duydular ve ezcümle Sivas'ın. Meşhur oyunları olan meşhur
müsamere fevkalâde hararetlendi. Nihayet "taşlama halaylar için en mühim figürleri tespit edildi. Halk
ayağı"na düştüler. Fakat neticede yine tatlı bir tarzda şairlerinin resimleri alındı. Bayrama iştirak edenler
bağladılar. Her iki müsamerede divan, koşma ilh... ve arasında, Ankara Etnografya müzesi müdürü Hamit
hemen hemen kendi ananelerine muvafık bir tarzda Zübeyir Bey ile refakatinde Finlandiyalı Dr. Marttı
birçok makamlar dinlendi. Rässänen gibi, bu işlerle, yakından alâkadar zevat da
vardı.
Üçüncü gün, daha hususî bir celse halk fırkası
binasında yapıldı ve evvelki celselerde hazır İlmi mesai itibarıyla ehemmiyeti muhtacı izah
bulunamayan Vali Bey bunda hazır bulundu O akşam, olmayan bu tazahüratın bir de "halk terbiyesi"
bayrama iştirak etmiş olan iki musikici arkadaş, cephesinden şayanı dikkat olduğu herkesin nazarı
Ankara musiki muallim mektebi muallimlerinden dikkatini celbetti. Bilhassa "inkılâp" ve "yenilik"
bestekâr ve piyanist Ulvi Cemal ve Viyolonist Cezmi mefhumlarının halk içinde intişar ve telkini
Rıfkı Beyler bir konser verdiler ve burada bestekâr meselesinde, halk şairlerinin fevkalâde rol ifa
Ulvi Beyin halk nağmelerinden bestelediği eserler edebilecekleri görüldü.
çalındı.
Bu bayramın gelecek seneye çok daha şümullü ve
Bayramın uyandırdığı alâka, bilhassa münevver esaslı bir tarzda ve bütün şehir halkının iştirakiyle
gençlik arasında, fevkalâde büyüktür. Bayram yapılacağı muhakkaktır.
umumiyet itibarıyla sade fakat samimî ve çok
heyecanlı olmuştur. "Devlet demiryolları" bu bayram münasebetiyle nısıf
ücretle seyahat müsaadesini derneğe ve şehir halkına
Bu bayram esnasında halk şairleriyle alâkadar olan bahsetmiştir. Gelecek seneye bayramın daha müsait
mütetebbî arkadaşlar çok bir mevsimde yapılması düşünülüyor.

Ahmet Kutsi
Seyahat Notları
II
15 Temmuz: Sabahleyin, Aladağ suyu kenarında Yolun en mürtefi noktasına gelince çıplak yamaçlar
çarşambanın pazar yerine iniyoruz. Burası nahiye bitiyor; büyük bir çam ormanının içinden geçiyoruz,
merkezidir, ve yeni yeni inşa edilen dükkânlar, evler ve geniş bir düzlüğe giriyoruz burası Çarşambanın
ve dairelerle, günden güne büyümektedir. Mevkii, birçok köylerinin yaylalarının bulunduğu yer Bolu
yamaçlardaki köylere nispetle çok alçak ve sıkıcı. yolunun sağ tarafındaki yamaçta bulunan Koz‐yakası
Burada çok duruyoruz; Hıfzı ile beraber, 13:30'da yaylasının sonunda Akça‐Kilise yazısı uzanıyor, işte
Pazardan hareket ediyoruz. yaylanın çoğu bu yazının etrafına dizilmiştir.

Solaklar'ın karşı tepelerinden, kayalıklar içinden Buralarda yayla hayatı Mudurnu‐Abant taraflarına
Aladağ‐Köroğlu'na doğru yükseliyoruz: takip ettiğimiz, nispetle çok inkişaf etmiş bir haldedir. Ekser köylerin
yol Çarşamba‐Bolu yoludur. ikişer, ba‐

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa: 20
zılarının üçer yaylaları var. Bu köylerin binnetice sürüleri rına rağmen, Hamza'ya, o gitmeden bir türkü
de kalabalık: bunları bilhassa tiftik keçisi teşkil ediyor; söyletemedik. Ağa gittikten sonra çobanın da dili
buranın tiftikleri Ankara ve Beypazarı'ndan sonra üçüncü çözüldü; güzel türküler, hikâyeler söyledi: bunların içinde
gelirmiş. Sürülerin çokluğu, bu köyleri, davarlarını kışlağa kendisini gururlandıracak olanları da var. Bir tanesi,
göndermeğe sevkediyor: Kışın Çarşambanın sürüleri, beş esasen çobanların, cennetten çıktığına inandıkları kavalın
altı ay kalmak üzere, mer'aları daha geniş olan Haymana, kudretini anlatıyor: Ağa çobanına demiş ki: "sen eğer,
Eskişehir. Beypazarı taraflarına geliyorlar. Tiftik sürüleri iyice tuz verdikten sonra sürüyü su başına kadar
yetiştirmekte bu mıntıkanın istidadını gösteren bir vaka götürürde, tam suyun kenarında, su içirmeden
zikrediyorlar: Çarşamba gibi Bolu'nun bir nahiyesi olan, bekletebilirsin sana kızımı veririm. "Çoban sürüye adam
ve yine Köroğlu eteklerinde bulunan Kıbrısçık'ın 150 evlik akıllı tuz vermiş; sürmüş; sürü tehalükle suya doğru
bir köyü, Devren'in keçileri 5 sene evvelki büyük kış iniyormuş; tam suyun kenarına varınca, çoban, bütün
gelmeden 40 bin kadarmış; büyük kışta yarısı kırılmış; Anadolu'da aynı isimde maruf olduğunu zannettiğim
fakat 3 sene sora 50 bini geçmiş şimdi yine 70 bini davarı suya indirme havasını çalmağa başlamış; o zaman
bulduğunu tahmin ediyorlar. Bu yaylalarda, bazı köylerin sürü "rap!" diye durmuş; ve su içmeden, hava bitiriciye
sürülerinin çoğalması yayla kavgalarına sebebiyet kadar beklemiş.
veriyor: Köyler, yaylarını tevsi ihtiyacıyla başka köylerin
arazisine (daha doğrusu, buralarda şahsi yayla arazisi ol 16 Temmuz: Akşam üstü Köroğluna doğru yola çıktık.
madığından otlaklarına) tecavüz ediyorlar, hattâ yayla Hıfzı da Köroğlu'nu daha ilk defa görecek. Dağ uzakta
evleri kuruyorlar. Bu gibi hadiseler, Türkiye'de yayla bütün azame tiyle uzanıyor: Kozyakasi yaylası,
meselelerinin, memleketin iktisadî hayatında en mühim Köroğlu'nun şimal‐cenup istikametinde uzunluğuna
noktalardan birini teşkil ettiğini gösterebilir. Bu bakıyor; onun için, asıl Köroğlu tepesine kadar, şimalden
meselelerin hallinde ise, sade eski beratlara batıp hüküm itibaren, bütün meşhur tepeler, kayalar sayılıyor:
veren mahkemeler‐den evvel, davacı yaylaların
ihtiyaçlarını inkişaf istidatlarını tetkik edecek ilmi Köroğlu kayasından sonra kalan kısmın önüne dağlar
heyetler lâzım geldiği aşikârdır. geliyor. İşte mühim noktaları sayıyorum: Ramazan Bey
oğlu (bu isimdeki dağın müntehası), Kartal takması
O geceyi, bize tahsis edilen metruk bir yayla evinde (kakma='kaya), Karıncalı, Çanak‐Kaya, Dedenin‐Doruğu
geçiriyoruz; burada "gelik" tabiri yoktur. Abant'takilere (Köroğlu tepesinden sonra en yüksek) yoğurt kakması,
nispetle çok büyük ve mükemmel olan bu evlere bazı yel tepesi, Köroğlu.
köylerde "alacık" diyorlar. Gece yarısına kadar çoban
Hamza ve arkadaşları ile sohbet ediyoruz. Hamza güzel Akça kiliseyi geçtikten sonra iki ormanlık tepe arasından
kaval çalan, türlü türlü türküler bilen tuhaf bir delikanlı. ikinci bir düzlüğe geliyoruz: burası Ayman (bu köy
Burada çobanların ağalarına (mal sahipleri) karşı, bir Nallıhan'a tâbidir; halkı iki günlük yoldan buraya
babaya olduğu kadar hürmetleri var: onların karşısında yaylamaya gelir) yaylasının bulunduğu düzlük Köroğlu
hattâ yüksek sesle konuşmuyorlar; bizzat Asım Beyin dağından inen aynan suyu buradan geçiyor. Bu dere
ısrarla‐ boyunca, Hasçağaz (Haççağaz) yaylasına gidiyoruz.
Köroğlu'nun ormanlık eteklerinde bulunan bu yaylanın
yeri çok güzel: su, diz boyu çayırlardan, ve yüksek çamlar
arasından akıyor. İsmail isminde,

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa:21
Bolu orta mektebini bitirmiş bir delikanlının evine yavlalar ise, Köroğlu'nun garp sath‐ı mâilindeki
misafir oluyoruz: bu, dimdik, az konuşan ve hiç Çarşamba yaylalandır [1].
gülmeyen yakışıklı bir genç; çobanları kaçmış, onun
için çobanlık ediyor. Misafir olduğumuz evin gelini, ___________________
İsmail'in yengesi, kahraman bir kadındır: bir gece, [1] Leonhardt'ın Köroğlu ve Ala Dağ hakkındaki
kendisini dağa kaldırmak isteyen adamlarla tek basma malûmatı için bakınız: Richard Leonhardt;
boğuşurken, yediği birkaç kurşunla kolunun biri çolak Paphlagonia: Reisen und Forschungen im nördlichen
olmuş, İsmail'in amcası ihtiyar Hüseyin ağa bize Kleinasien; Belim 1915, S. 13‐19y 25‐29. Pertev Naili
yaylalar ve köyler hakkında malûmat veriyor. Hüseyin
ağanın köyü Hasçağaz'ın diğer bir ismide "Yağma"dır. Tashih: Geçen sayıda (S. 163 birinci sütun, 4'üncü
Paphlagonia müellifi Richard Leonhardt 1899)daki satır) daki "Bey Kazası" "Bey Pazarı"; aynı sayfa ve
seyahatinde, Köroğlu tepesine Gerede‐Dört Divan aynı sütunun 13'üncü satırındaki "Kara Geviş" "Kara
tarafından çıkmış ve Kıbrısçık tarafından inerek bey Geriş" olacaktır.
pazarına gitmiştir. O ,Köroğlu'un şark sath‐ı mâilindeki
yayları görmüştür. Bu saydığım

Hindenburg'un Sözleri
Yalnız yaldızlı insanlık sevgileri ile değil, ulviyetçe "Siyasî olan her şeyden nefret ederim." Büyük harpte
ondan aşağı olmayan ve çelik kadar sağlam Kafkas yaylası üzerinde acıklı bir surette ölen en
vatanseverlikle birbirinize bağlanınız. güzide Türk askerlerinin sayısını tâyin etmek asla
mümkün değildir.
Etrafınızda tunçtan bir kale yapıncaya kadar her gün
bu çelik bağlan daha ziyade takviye ediniz. Ancak Tasavvuru kabil olan her türlü yoksulluklardan dolayı
böyle sağlam bir kalenin himayesinde yaşayabilir ve ölenlerin çok fazla olması, Osmanlı imparatorluğunun
Avrupa ü‐zerinde esmekte olan siyaset fırtınaları en iyi harp unsuru olan kahraman Anadolu askerlerini
arasında ancak o sayede varlığınızı kurtarabilirsiniz. feci tarihine yani bir sahife daha ilâve etti. Acaba bu,
onların çektiği felâketlerin sonuncusu olacak mı idi?"
Bana itimat ediniz. Bu fırtına daha devam edecektir.
İnsanların hiç bir feryadı onu teskin edemeyecek, hiç "Biz Türk karargâhı umumisine daha 1916 son
bir müdahale onun şiddetini hafifletmeyecektir. baharından itibaren Kafkas'taki iki ordusunun kuvayı
külliyesini ahalisi azalmış olan soğuk ve yüksek
Eğer fırtına bu duvarda kopmuş bir parça bulacak Ermenistan yaylasından çekmesini ve bu suretle
olursa yazık bize!... askerin kışı daha kolayca geçirmesine imkân
vermesini tavsiye ettik.
O zaman Avrupa milletlerinin coşkun dalgaları, içinde
henüz ayakta durabilmekte olan Alman kalesini Bu çekilme hakkındaki emir pek geç olarak verildi.
yıkmak için bir ejder gibi bu gedikten istifade
edeceklerdir. Maalesef tarihimizin bize pek çok Bundan da şu netice hasıl oldu ki, bir çok efrat, bizim
defalar gösterdiği hakikat budur". önceden tahmin ettiği

www.atsizcilar.com
Sayı: 8 ATSIZ MECMUA Sayfa:22
miz veçhile, açlıktan ve susuzluktan öldüler. Hint'teki çıplak bacaklı fakirlerin ıstırabından önce senin
için hayatlarını karlara gömen adsız kahramanlar için
İhmal ki, hiçbir satır şiir ve hiçbir yaldızlı kitap onların bu duyacak ve duyuracaksın.
feci akıbetini nakil ve hikâye etmeyecektir!...
Ey!... Bu toprağın erkek duyuşlu, erkek düşünceli ve
Bu vesile ile ben şuracıkta o vazifeyi yapmış olayım!... erkek sözlü öz çocuğu mert duygulu bir insansan senin
için ölen ve senin için yaşayanların sevgisini, hasretini,
Hindenburg ıstırabını, fedakârlığını haykır...

Türk genci!... Bugün Alman milletinin başında olan bu Özenti Frenk taklitleri şiirlere, uydurma sevgilere, yaveli
büyük ihtiyarın büyük harpte Kafkas yaylasına gömülen propagandalarla dolu manzumelere kapılma!... aldanma
adsız şehitlerimiz için söylediği sözlerde senden önceki inanma!... ve unutma ki:
nesillerle beraber sana da büyük vazifelerinden birini
hatırlatan acı ve içli nasihatlar var. San'at ne Firenktedir, ne Acemde, ne Çin'de
San'at millet içindir, san'at halkın içinde.
Çin'deki uzun saçlı afyonkeşlerin ve Atsız
Mecmualar Kitaplar
Edirne Muallim Mektebi Mecmuası: Dokuz Ötkünç:
Türkiye iktisadi vaziyet itibarıyla en güç zamanlarını Dünyanın her tarafında olduğu gibi yurdumuzda
yaşamakla beraber memlekette bir fikir kaynaşması "Halkçılaşmak" diye birçok yıllardan beri ortaya atılmış
olduğu da muhakkaktır. Ru kaynaşmayı yeni nesil bir söz vardır. Hakikaten her münevver idrak etmiştir ki
yapıyor. Vatanın her köşesinde çıkan ve bir kısmı kurtulma ve hatta yaşama yolu mutlaka ve ancak
çabucak sönen kıymetli kıymetsiz mecmualar buna halkçılaşmaktadır. Dil işleri de dahil olmak üzere halktan
delildir. Bunların arasında Edirne'de çıkan "Edirne ayrılığın asırlardan beri ne büyük zararlara sebep
Muallim Mektebi Mecmuası"nı takdirle zikretmek icap olduğunu bugün hepimiz biliyoruz. Fakat halka
eder. Mecmua basım itibarıyla birçok İstanbul yaklaşmak onun bin konak sağından, bin konak solundan
Mecmualarından üstündür Şunu da sevinçle söyleyelim geçmekle değil, içine girmekle olur. Halkın kesesinden,
ki İstanbul'da gençler tarafından çıkarılan birçok bir dilim ekmeğinden arttırarak okuttuğu öyle insanlara
mecmualarda olduğu gibi "mâlâyâniyat" ile dolu değildir. tesadüf ediyoruz ki, velinimetlerini küçük görüyor,
Mecmuadaki güzel ve kıymetli yazıların hepsi onunla alay ediyorlar ve "Karışık" yerine "komplike" veya
ağırbaşlıdır. Çünkü yazanlar Edirne'nin en kıymetli "otomobile binmek" yerine' "oto almak" demekle
muallim ve talebeleridir. Bizi sevindiren diğer bir cihet münevverlik satıyorlar. "Sivil Türk Hava Kulübü"nün,
de' mecmuanın Türkçü olmasıdır. Mecmua'da kendi adını "Türk Aero Klüp" şeklîne koyması da bu
garplılaşmak isterken Türklüğü ihmal etmek züppeliğin yeni bir tezahürüdür. Halbuki bizim için Arap,
züppeliğinden eser yok. Bilâkis Mecmuanın en güzel Acemle Firenk arasında hiç bir fark yoktur. Hepsi aynı
şiirinde: derecede zararlı ve aynı derecede düşmandır. İşte
Zübeyir Bey, yaşamak ve büyük kuvvetlere karşı
Garbın adımlarından kaldınsa bir an geri. koyabilmek için halkla beraber olmanın ve muhtelif Türk
Bil ki bu bir hız alış, bir emirdir ileri! unsurlarını bir birine yaklaş‐tırmanın lüzumunu çok iyi
anlayarak müspet bir adım atmıştır. Bu kitaba, adına
diyecek kadar millî kudrete iman gözüküyor. Biz bu güzel itiraz ederek yaygara koparanlara, temiz Türkçülüğe
mecmuanın şerefinden Köprülüzade Fuat Beye de bir Tatarcılık diyenlere verilecek cevap yoktur. Çünkü
hisse ayırıyoruz. Çünkü bu Mecmuamı idare eden de onların aslını ararsanız, muhakkak ki damarlarındaki
Fuat Beyin kıymetli talebelerinden Nihat Sami Beydir. kanın Türk kanı değil, yabancı kanı olduğunu görürsünüz.
Atsız'ın okuyucularına bu kardeş mecmuayı tavsiye
ederiz. K.A

www.atsizcilar.com

You might also like