Colin Mcevedy Ortacağ Tarih Atlası

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 114

M c E V E D Y

ORTAÇAĞ TARİH ATLASI

i 1 »

.. Sabancı . ^tijLm­
Üniversitesi
Ortaçağ Tarih A tlası

Colin McEvedy
SA BA N CI ÜN İVERSİTESİ YA YINLA RI

Ortaçağ Tarih Atlası


C o l i n McEvedy

Çeviri: Ayşen Anadol

The New Penguin Atlas of Medieval History


Penguin Books, London

® Colin McEvedy, 1992 / Sabana Üniversitesi, 2004

Türkçe yayın haklan, ONK A jans aracılığıyla alınmıştır


Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında,
yayıncının yazılı izni olmaksızın,
hiçbir yöntemle çogaltılamaz.

ISBN: 975­8362­38­0

Birinci Basım: istanbul, Ocak 2004 (2000 adet)

Yayın Yönetmeni: Zafer Karaca


Yayın Danışmanı: Halil Berktay
Yayma Hazırlayan: Aziz Ufuk Kılıç
Tasarım­Uygulama: 3 Tasarım
Basım: Promat Basım Yayın A .Ş.

Sabancı Üniversitesi
Orhanlı, Tuzla 81474 istanbul
www .sabanciuni v, edu
http:/ / yayinevi .sabanciuniv.edu
Ortaçağ Tarih Atlası

Colin McEvedy

Çeviri: A yşen A nad o l

.. Sabancı .
Üniversitesi
YA YINCININ N O TU

Colin McEvedy'nin dört ciltlik tarih atlası dizisinin Yakınçağ ve Modernçağ ciltleri
yayımlandı. Elinizdeki Ortaçağ cildi dizinin üçüncü kitabı.
Ortaçağ Tarih Atlası IS 4. yüzyılın ortalarından (Roma İmparatorluğu'nun resmi ola­
rak ikiye bölünmesinden az önce) İS 15. yüzyılın sonlarına kadar (ilk keşif yolculukla­
rı) uzanan tarih dilimini kapsıyor. Kitabın ele aldığı dönemin uzunluğunun yanısıra,
coğrafi kapsamının da geniş olduğu gözlenecektir. Dolayısıyla, ortaçağ tarihinin özgül
konularına (feodalizm, siyasal iktidarın yapısı, dinsel iktidar vb.) ağırlıkla eğilmekten
ziyade, belli bir coğrafyanın şekillenmesinde rol oynamış bütün "aktörler"i resme da­
hil etmeye çalışıyor. Bu Atlas'm temel özelliği Akdeniz, Avrupa ve Yakındoğu'yu tek
coğrafi birim olarak alması. A ma bununla homojen bir toplumsal ya da iktisadi yapı
kastedilmiyor. Tersine, çok farklı yapıların etkileşimi ve çatışması söz konusudur. Ak­
deniz merkezli olan Roma İmparatorluğu'nun çözülmesi ve merkezin doğuya kayması
sonucunda, A vrupa'da yavaş yavaş yeni bir ağırlık merkezi oluşmuş; İslamiyet'in iler­
lemeleri hem Yakındoğu hem de A kdeniz'in dinamiklerini etkilemiş; A sya'dan gelen
kavimler bütün Avrupa­Yakmdoğu coğrafyasının şekillenmesinde rol oynamıştır.
Ortaçağ Tarih Atlası, bu panoramik görüntüyü kronolojik düzende veriyor.
Haritaların nasıl okunacağı konusunda burada yeni bir şey söylemeye gerek yok;
kullanılan işaretlerin anlamı, haritaların neden diziler halinde hazırlandığı, "Giriş" bö­
lümünde yazar tarafından ayrıntılarıyla açıklanıyor. Kitabın sonundaki dizin haritası,
ana sıralamadaki haritalarda yeri belirtilmeyen kentler, dağlar, ırmaklar vb.nin, dizinde
bu yerlerin adlarıyla birlikte verilen koordinatlar yardımıyla bulunmasını amaçlıyor.
A yrıca yine aynı koordinat sistemiyle, düz yüzeye yayılmış haritanın neden olduğu al­
gı yanılgısını düzelterek enlemler ile boylamları da görünür kılıyor.
Metinde geçen yabancı sözcüklerden bazıları için italik karakter kullanıldı: fief, pat­
ricius gibi. Bunların anlamına ilişkin açıklama yapmaktan kaçınıldı. Özellikle fief teri­
mi ortaçağ tarihinin başlı başına bir konusudur. Bu konuda okuru ansiklopediye yön­
lendirmenin daha doğru olduğunu düşünüyoruz.
Kişi ve yer adları konusunda, İngilizce metinde izlenen yolun tersine (hemen hemen
tüm adlar İngilizce'ye uyarlanmış olarak veriliyor), söz konusu adın özgün dilindeki ya­
zımına sadık kaimdi: örneğin (Germen İmparatoru) Heinrich, (İngiltere Kralı) Henry.
Özel adlarda genel olarak A na Yaymcılık'ın yayımladığı A naBritannica (1992) temel
alındı. Yer adları, yerleşik Türkçe karşılıkları bulunuyorsa Türkçe, bulunmuyorsa öz­
gün dildeki gibi yazıldı. Adları zaman içinde dönüşüme uğrayan, ya da bütünüyle de­
ğişen, farklı geleneklerde farklı adlar taşıyan yerler konusunda köşeli parantezlere baş­
vuruldu; yani farklı adlar da olabildiğince belirtildi.
GİRİŞ

Bu atlasın amacı, o rtaçağd a A vrupa ve Yakınd o ğu tarihind eki gelişmeleri ke­


sintisiz bir hikâyed e anlatmak. Bu ned enle elinizd eki çalışma, ülkeleri ayrı ayrı
Moğollar ve
ele alarak iç yap ılarına o d aklanan ço ğu atlastan farklı bir kitaptır. Burad a bu tür­ Türkler
den ayrıntılar yo k; krallıklar teker teker teşrih masasına yatırılarak yö netim hiye­
rarşileri betimlenmiyo r. Bunun yerine, A vrupa­Yakınd o ğu bö lgesind eki bütün bir
uluslar ailesinin yüzyıllar bo y unca nasıl evrildiği üstünd e yo ğunlaşıyo ruz. Bu at­
lastaki haritalar size Fransa krallarının d arphanelerini nereye kurd uklarını, Cluny PAMIF
DAĞLj
tarikatının manastırlarını nereye inşa ettiğini gö stermez; haritaların amacı eski
imparato rlukların nasıl çö ktüğünü, yerlerine nasıl yenilerinin kurulduğunu res­ ATLAS SÜLEYMAI
OKYANUSU DAĞLARI
metmek, A v rup a'd a o rtaçağ d ünyasını tanımlayan co ğrafi, entelektüel ve teknik
sınırlard an kend ini kurtaracak enerjiye sahip yeni bir to p lumun nasıl do ğduğunu
gö stermektir.
UMMAN
A tlası o luşturan 47 harita altı bö lüm halind e d üzenlend i. Ortalama kırk yıllık
DENİZİ
aralıklarla bö lgenin siyasi durumunu gö steren beş ya da altı harita, her bir bö lü­
mün asıl ağırlığını o luşturuyo r. Bunlara ek o larak, her bö lümün so nund a so n si­ BUYUKSAHRA

yasi haritayla aynı tarihe ait iki ya da d aha fazla harita var. Bunlard an birincisi
Hıristiyan âleminin ­ 7. yüzyıld an itibaren İslam âleminin d e­ sınırlarını, yani bö l­
genin iki tanımlayıcı kültürünü gö steriyo r. İkincisi ise eko no mid eki gelişmeler
hakkınd a. Bazen de nüfustaki değişiklikleri ya da d ünyanın d aha geniş bir kesi­
mindeki durumu gö steren bir üçüncü harita veriliyo r.
Haritaların hemen hemen hepsi aynı bö lgeyi kapsıyo r: A vrupa, Kuzey A frika
ve Yakınd o ğu. Bu bö lge hem to plumsal, hem de co ğrafi bir birimdir; üyelerini içe­
ride, başka her şeyi de dışarıda tutan sınırlarla çevrelenmiştir. Sınırları Şekil l' d e Ş e k i l 1. A v rup a­Yakmd o ğ u bö lg esinin sınırları
gö steriliyo r. A vrupa ile A sya arasınd aki geleneksel sınır o lan Ural Dağları'yla baş­
larsak, sınır çizgisi yelko v anın ters yö nünd e, Kuzey Buz Denizi, A tlas Okyanusu mize katacak bir şeyi yo k, çünkü pek az insanın yaşad ığı, gö zd en ırak yerler, Ha­
ve Büyük Sahra'd an geçerek Nil v ad isine ulaşıyo r. Burad an da Kızıld eniz'in gü­ ritacılığın görevi elbette ki en iyi çerçeveyi bulmaktır; burad a çerçev e mevcut say­
ney sahillerind en ve Umman Deniz i'nd en geçip İran ile Hind istan altkıtasmı ayı­ fayı en iyi kullanacak şekild e seçild i. Bu çerçev enin tek kö tü tarafı, baz haritanın
ran dağlara varıyo r. Bu çizginin bazı kesimleri geçirgend ir. Urallar insan to pluluk­ so l tarafında kuzey, güney, doğu ve batı beklenen yö nlerd eyken, sağa gittiğiniz
larının hareketini asla engelleyememişti; Yakınd o ğu'yu Do ğu A frika'ya bağlayan de d o ğunun saat 3 yö nünd en saat 1 y ö nüne doğru yükselmesi. Bu izdüşümü ta­
d eniz yo lları ilkçağd a bile kullanılıyo rd u, İran ve Orta A sy a'y ı Hind istan'd an ayı­ nımlayan ve bu yükselme etkisini o rtaya çıkaran enlem ve bo ylam çizgileri, kita­
ran dağlarda da birço k geçit vardı. A ma A vrupa­Yakınd o ğu bö lgesine bu yo llar­ bın so nund aki dizin haritasınd a gö steriliyo r.
dan girenlerin sayısı p ek azdı; asıl ö nemli kitleler Orta A sy a'd aki geçitlerd en gir­ Şekil 2, İS 4. yüzyıld a, yani haritalar dizimizin başlangıç tarihind e, d ünyanın
di. Burada, Urallar'm güney ucu ile Orta A sya dağlık kütlesinin kuzey kenarı ara­ batıd an nasıl gö ründ üğünü de gö steriyo r. Bu yüzyılda Rusy a'nın bo zkırın kuze
sındaki kapı, ard ına kadar açıktı. Batının o rtaçağd aki karışımına tek ö nemli kat­ yind e kalan bö lgeleri hakkınd a hemen hemen hiçbir şey bilinmiyo rd u. Hatta kla
kıyı yap an Türk­Mo ğo l kabileleri işte bu kapıyı kullanmıştı. sik co ğrafyacıların piri Claud ius Pto lemeus [Batlamyus] İskand inav ya'nın ada ol
Şekil 2, atlasın baz haritasının kapsad ığı alanı gö steriyo r. Şekil l' d e gö sterilen duğunu sanmıştı. Ö te y and an, Pto lemeus ile meslektaşları, İsa'nın doğduğu sıra­
alanın birkaç kö şesi çerçev enin d ışınd a kalıyo r; Rusy a'nın A v rup a'd a kalan kıs­ da ziyaret ed ilen, ama so nra kimsenin bir d aha uğramadığı Kanarya A d aları'nın
mının kuzeydo ğu ucu, İskand inav yarımad asının kuzey kısmı, A rap yarımad asın­ varlığınd an haberd ard ı. A yrıca, N üby e'nin baz haritad a yer alan kısmınd an biraz
da Umman, Hind istan'a en yakın İran eyaleti o lan Mekran. Bu bö lgelerin hikâye­ d aha fazlasını biliyo rlard ı. A frika'nın doğu kıyılarını ço k iyi tanıyo rlard ı; çünkü
GİRİŞ

gö re, bu aland aki ikincil ayrımlar, Kuzeyliler ile A kd enizliler v b arasınd aki ırk al­
tayrımlarına ned en tekabül etmesin? Cev abımız şu: Irk altayrımlarmm tek fiziki
ö lçütü o lan gen sıklıkları ö ylesine bulanık sınırlar içind ed ir ki hemen hemen hiç­
bir işe yaramaz. Örneğin A lmanlar ile İtalyanlar arasınd a, aklımızd aki tipik A l­
man ve tipik İtalyan resmine uyacak kadar büyük fiziksel farklar yo ktur. A slınd a
bu resimleri o rtalama imgeler değil, uçlardaki imgeler yaratmaktad ır. Berlinli ve
Vened iklilerd en o luşan 100 kişiden hangisinin Berlinli, hangisinin Vened ikli oldu­
ğunu ayırt etmek, eğer ağızlarını açıp ko nuşmuyo rlarsa, ço k zo r bir iş o lacaktır.
Burada dil, elbette gerekli ipucudur. Dil, to plumsal birimleri yaratmak ve sü­
rekliliklerini sağlamakla kalmaz, to plumların evrim ırmağınd aki yeri hakkınd a bi­
ze açık seçik veriler de sağlar. Dr. Jo hnso n'un dediği gibi, "d il, ulusların kö keni­
d ir"; bilginin istediğimiz kadar tam o lmadığı o rtaçağd a bile, dil sayesind e insan­
ların kö kenini fazla yanılmad an saptayabiliriz.
Bu atlasta sınıfland ırma için kullanılan esaslar Şekil 3'te gö sterilmiştir: Hari­
talarımızd a g ö receksiniz , belli başlı her dil için ya gö lgelend irme, ya da bir tür
çizgi kullanılıyo r, tarihte gö sterd ikleri gelişimler için de uygun d eğişiklikler ya­
p ılıyo r. Ö nc e büyük yuvarlakları ele alalım. Bunlar, İS 362 tarihli ilk haritamız­
da gö rünen dil gruplarını temsil ed iyo r. Ço ğu Hint­A v rup a dil ailesind en. Ku­
zey A v rup a'd a Keltleri (dikey çizgili), Tö to nları (çevresi no ktalı), Baltlar ile Slav­
ları (birbirinin tersi y ö nlerd e v erev ine çizgili) gö rüyo ruz. A ltlarınd a Ro ma İmpa­
rato rluğu'nun iki ana dili var: Latince ve Yunanca (ikisi de o rtası bey az kalın
çizgili). Do ğ ud a İran dil grubu y atay çizgili; İran'd aki başat dil o lan Farsça da­
ha g eniş aralıklı, Kafkaslar'd a ko nuşulan diller (A lanca) ile M av eraünnehir'd e­
kiler (Kuşanca) ise d aha dar aralıklı. Hint­A v rup a dil grubuna girmeyen Fince
A rap tacirler gemilerle Z eng ibar'a kadar gidiyor, ambarları fildişiyle, kafaları da gri gö lgeli; M o ğ o lca ile y akın akrabası Türkçe'nin etrafını minik yuv arlaklar çe­
"N il Çeşmeleri"nin masallarıyla do lu, d ö nüyo rlard ı. N e var ki ister tesadüf, ister viriyo r (M o ğ o lca'd a içleri bo ş, Türkçe'd e d o lu). A rap lar ve Berberiler başka bir
esin perileri iyi çalışmış d eyin, bu masallar do ğruydu. A sya kıtasına gelince, Hin­ çift o luşturuyo r; Türkler ile M o ğ o llar kad ar y akın o lmasa da o nlar gibi hem to p­
d istan'ın büyük olduğu doğru biliniyo rd u (ama biçimi değil), Sri Lanka ile Mala­ lum, hem de dil o larak o rtak ö zellikleri var (yuvarlaklarının içi ızgara gibi, ama
ya yarımad asının anahatları da ö yle. Çin hakkınd aki bilgiler muğlaktı; 300 yılı aş­ Berberilerin ızgarası d aha sık). Gö rece d aha küçük üç halkı o rta bo y yuvarlak­
kın bir zamand ır kervanlar ipek Yo lu'nd a gidip geliyo rlardı, ama Ro malıların Iç lar temsil ed iyo r: Dilleri Hint­A v rup a ailesind en ve Yunanca'y la akraba o lan Er­
A sya haritası fazla ayrıntılı değildi. Hiçbir klasik kaynakta Balkaş Gö lü'nün sö zü meniler, Basklar (haritalard a İS 476'y a kad ar o rtaya çıkmayacaklar) ve Gürcüler.
ed ilmez, A ral Gö lü ile Hazar Deniz i'nin ayrı o lduğu da kesin değildir. So n ikisi A v rup a'd aki Hint­A v rup a ö ncesi nüfusun kalıntıları, muhtemelen bir­
Bö y lece satranç tahtamızı belirled ik; şimdi o yunculara bakalım. N ered eyse birleriyle akrabalar, ama kesinlikle başka halklarla akraba d eğiller. Üçü de be­
so nsuz siyasi ve dini gruplaşmalar gö rüyo ruz: kabileler, imparato rluklar, ulus­ y az yuv arlakla gö steriliyo r.
devletler, tüccar prenslikleri, g ö çebe ço banlar, köylü çiftçiler, teo krasiler, feo dal Bu ilk sınıfland ırma sistemini atlasın ilk iki bö lümünd e kullanıyo ruz. So nra,
/ tefler, hegemo nyacı kişisel o rganizmalar. A ma bunları bir d üzene so kmak gere­ Frank İmp arato rluğu'nun kurulmasınd an itibaren, bu sistemi bo zup geri kalan
kiyo r. 19. yüzyıld a ve 20. yüzyılın büyük bö lümünd e tercih, bu o rganizmaları ır­ dört bö lüm için d aha kullanışlı bir sistem yaratma fırsatını elde ed iyo ruz. Bu dö­
ka gö re grupland ırma yö nünd eyd i: ö rneğin Kuzeyliler ya da A kd enizliler. Bazıla­ nemd e o rtaya çıkan yeni diller Şekil 3'te yumurta biçimind e gö steriliyo r. Bizi ilgi­
rına bu sistem hâlâ cazip gö rünür. Eh, A vrupa­Yakmd o ğu sınırlarına tekabül eden lend irenler, To to n kö künd en türemiş o lan İngilizce ve A lmanca, bir de Latin­
belli başlı nüfus blo kları, belli başlı ırklar arasınd aki ayrımlara da işaret ettiğine ce'd en türeyen, d o layısıyla Ro mans dilleri o larak bilinen Fransızca, İtalyanca ve

2
GİRİŞ

f^'kll 3. Atlas'ta kullanılan


(•< ­I}1,elemelerin anahtarı.
GİRİŞ

isp anyo lca. Bu diller, o rtaçağın geç d ö nemind e asıl o d akland ığımız to plumsal bi­ Kulland ığımız başka işaretler hakkınd a da birkaç sö z ed elim. Ok, hemen he­
rim o lan Batı Hıristiyanlığının çekird ek dilleri o ldu. Bu elipslerin çizgileri sürekli­ men d aima istila değil gö ç anlamına gelir; yani hareket eden y alnızca bir ordu de­
dir, bö ylece Tö to n dillerini ayırt ed en no ktalı çizgi artık sad ece iskand inav dille­ ğil bir halktır. Bu kuralın istisnası 13. yüzyıld aki Mo ğo l seferleridir, ama haritaya
rini gö steriyo r. Iskand inavlar o sırada eski Tö to n imgesine uygun hareket edip in­ eşlik eden metind e bu anlatılıyo r, o k da farklıdır. Siyasi haritalard a kentler pek
giltere'd e ve başka yerlerd eki Hıristiyan kard eşlerinin ö d ünü ko partmaya devam end er gö sterilir. Varo lanlar da iki ö lçütten birine uyar: Ya hükümran siyasi birim­
ettiklerine gö re, ep ey ce uygun düştü bu durum. A ncak, y anlış anlaşılmasın: Bu dir (11. yüzyıld aki N ap o li ve A malfi gibi) ya da kend ilerine bağlı d enizaşırı siya­
bö lümd e, tamamen dile d ayanan bir sınıfland ırmayı bırakıp yerine to plumsal öğe­ si birimler vardır (13. yüzyıld aki Pisa ve 14. yüzyıld aki Ceno v a gibi). Vened ik ta­
leri hesaba katan bir sınıfland ırma geçirmiyo ruz. A ynı durumun bir ö rneği de Ma­ bii ki her iki ö lçüte de uymaktad ır. Burad a ö nemli o lan, büyüklük ya da birimin
carca için kulland ığımız yuvarlak. Macarca, bo zkıra gö çüp Türk yaşam biçimini kendi kend ini y ö netmesi değildir. A lman imp arato rluğu'nd aki kend i kend ilerini
benimseyen bir Fin kabilesinin dilidir. Macarlar bu yaşam biçimini sürdürdükle­ yö neten ve ancak mecbur o ld uklarınd a imparato rluk yetkililerinin sö zünü dinle­
ri d ö nemd e küçük yuvarlaklard an o luşan bir daireyle (gö çebe ko numlarına işaret yen birço k ö nemli birim, siyasi haritalarımızd a gö sterilmiyo r (eğer o nları gö sterir­
ediyor) gö steriliyo rlar, küçük yuvarlakların gri o lması da dillerinin Fince "den gel­ sek, bir o kad ar bağımsız hareket ed en ko ntları ve dükleri ne yapacağız?). Milano
diğini anlatıyo r. A ma M acaristan'a gidip yerleşik bir krallık kurduklarında bu ö zel ve Flo ransa gibi ünlü italyan kentleri de gö sterilmiyo r, o ysa gelirleri birço k hü­
yuvarlağın yerini tam gö lgeli basit bir yuvarlak alıyo r. A ynı şekild e Türk to plu­ kümran d evletten d aha fazlaydı. Bu gibi yerleri ancak kentleri (ve ticaret yo lları­
luklarının yuvarlaklarınd a ayrıca belirtmeyi gerektirmeyen değişiklikler yapıyo ­ nı) ko nu alan beş­altı haritad a gö rebilirsiniz. Bu haritalard a tek ö lçüt büyüklük­
ruz. Küçük yuvarlaklı kenarla gö sterilmeyecek kadar küçük kabileler minik bay­ tür. Kentler üç sınıfta to p lanmıştır: küçük (15.000­22.000 nüfuslu), o rta (23.000­
raklı tek siyah yuvarlak o larak veriliyo r. Osmanlılar gibi yerleşik devletlerin yarım 49.000) ve büyük (50.000­125.000). Bu sistemi, halka büyüklüyle o rantılı sürekli
yuvarlaklı, yumurta biçimli işaretleri var. d ereceleme sistemine tercih ettim, çünkü gö z d aha iyi gö rüyo r, ayrıca nitelik an­
A tlasın geri kalan kısmınd a z aman z aman o rtaya çıkan y eni d iller bu sistem­ lamınd a kentlerin bir katego rid en ö tekine geçebild iğine inanıyo rum. Elbette bu­
lerin y a birine, ya ö tekine uyd uruluyo r. İS 1000'd en so nra, Rusça'y ı d iğer Slav rada so run, bu nüfus rakamlarının nasıl elde edildiğidir. Richard Jo nes ile birlik­
d illerind en kesikli çap raz çizgiyle ayırıyo ruz. 14. yüzyıld a Balkanlar'd a o rtay a te, Atlas of W orld Population History [Dünya N üfus Tarihi A tlası] başlıklı bir kitap
çıkan Rum ence ve A rnav utça'nın içi b o ş bırakıld ı. Bö lged eki Ro malı y erleşim­ yayımlad ım (Penguin,' 1978); bu kitapta kullanılan to plam nüfus rakamlarının
cilerin ko nuştuğu Latince'd en türeyen Rum ence Ro m ans d illerine giriyo r. A r­ kaynaklarına bu atlastan ulaşabilirsiniz. Günün birind e de, o luşturd uğumuz kent
nav utça'nın Hint­A v rup a g rubund a bağ ımsız statüsü var; atası muhtemelen Ro ­ veri tabanına uygun bir yayın fo rmatı bulmayı umuyo ruz. Bu arada, rakamlar ko­
ma ö ncesi nüfusun ko nuştuğu Illirya d iliyd i. Bu dil sınıfland ırmasına gö re ya­ nusund a bana güvenmek zo rund asınız, ama kaygı d uyuyo rsanız, ko nuyla ilgile­
p ılan haritalard a, hem Do ğ u A kd eniz 'd e, hem d e Baltık'ta kurulan Haçlı dev­ nen stand art yazarları o kuyup rahatlayabilirsiniz.2
letleri için no ktalı sınır çizgisi kullanılıyo r. Bu sınır çizgileri, Tö to n halklarının
Bu kurallar karmaşık gö rünebilir, ama altlarınd a yatan mantık basittir: En iyi
nerelere kad ar uzand ığını g ö stermek için bilinçli o larak kullanıld ı; ancak bu,
tarih haritaları belirli bir zaman d ilimind e tek bir ko nuya eğilenlerdir. Do layısıy­
Haçlıların büy ük kısmının Tö to n d illerini ko nuştuğ u anlam ına g elmiy o r. Bal­
la haritaların ana dizilişini "Siyasi Birimler," "Hıristiyanlık  lem i," "Kentler ve Ti­
tık' ta bu d illeri ko nuşuy o rlard ı, ama Do ğ u A kd eniz 'd e başat dil ­ve kültür­
caret Yo lları" ve "N üfus" diye ayırdık. A ynı mantıkla, haritalard a asgari co ğrafya­
Fransız ca'y d ı. 1
dan, yani ana kara kütlesind e yerinizi sap tamaya yarayacak kıyı çizgileri, birkaç

1 Rumence'nin statüsü konusunda herhangi bir kuşku yok, ancak kökenleri çok tartışılıyor. Bugünkü Rumenler İS 1.
2 Russell, J.C., Médiéval Régions and Tbeir Cities (Bloomington, Ind., 1972), Late Ancient and Médiéval Population,
yüzyılda Daçya'ya (bugünkü Transilvanya) götürülmüş Latince konuşan yerleşimcilerin soyundan geldiklerini iddia
Transactions of the American Pbilosophical Society, c. 43, no. 3 (Philadelphia, 1958). Belo ch, K. ]., Bevölkemngsgeschichte
ediyorlar. Buradaki problem, IS 270'te bölgedeki Roma eyaletinin ortadan kaldırılması ile İS 1230'da Ro manya'da ilk Italiens, 3 cilt (Berlin, 1937, 1939. 1961). A yrıca, son harita için De Vries, Jan, European Urbanisation 1500­1800
kez Vlahlardan (dilleri Ro mans grubundandı) sö z edilmesi arasında geçen on yüzyıl içinde, bu yerleşimlerin hâlâ (Londra, 1984).
varolduğuna dair hiçbir kanıt olmamasıdır. Birçoklarına göre, Rumenlerin kökeni hakkında daha akla uygun bir
varsayım, bu halkın Tuna'nın güneyinde, Roma kurumlarının daha ço k kök saldığı ve ço k daha uzun süre ayakta Kentler ve Ticaret Yollan haritalarının kapsadığı dönemde (IS 528­1483) herhangi bir kentin 125.000'den fazla nüfuslu
durduğu Latince konuşan nüfustan geldikleridir. Yine bu düşünceye göre, Vlahlar bugünkü Ro manya'ya, 13. yüzyıldaki olabileceğine ben inanmıyorum. Bir istisna varsa, muhtemelen 15. yüzyıl Kahire'siydi ve nüfusu bu civarda olmalıydı.
göçebelerin bölgeyi kavrayan pençelerinin gevşemeye başladığı dönemde gelmişlerdi. Geç antikçağ Roma'sı çok daha büyüktü, ancak gerilemesinin hızı (4. yüzyılın başında 250.000'den 5. yüzyılın başında
125.000'e düşmüştü) bu kenti İS 528'de muhtemelen ortaçağ ortalamasına getirmişti.
Bu bağlamda vurgulanmaya değer bir konu da bu atlasta kullanılan gölgeleme sisteminin, bir dili öbüründen ayırt
etmesine rağmen, aralarındaki ilişkiyi göstermekte fazla güvenilir olmamasıdır. Rumence A rnavutça'yla akraba
olmadığı gibi, Latince de Yunanca'nm yakın akrabası değildir; Yunanca Keltçe'ye daha yakındır. A ynı şekilde, Kürtçe
Farsça'ya A lanca'dan daha yakındır.

4
GİRİŞ

ırmak ve gö lden başka bir şey yo k. Dağlar ve çö ller gibi nüfusun d ağılımını yö ­ kazanan uygar dünya, Hıristiyanlığın başlangıcınd a ned en d aralmaya başlad ı? Ba­
neten ve ülkelere biçim veren fiziki ö zellikleri o kur imgeleminin yard ımıyla ta­ tı Ro ma İmparato rluğu ned en çö ktü ve Do ğu Ro ma İmparato rluğu bin yıl d aha
mamlamalıd ır. Do layısıyla bu aşamad a fiziki co ğrafyanın esaslarını akla kazımak ayakta kalmayı nasıl başardı? Batı imparato rluğunun so nu, o nun y ö netici kastını
gerekiyo r. Karşı sayfad aki haritanın gö sterd iği gibi, bu ço k da zo r d eğil. A vru­ o luşturan bir avuç kişiden başkasına bir anlam ifade ed iyo r muydu? Karanlık Çağ­
p a'nın kuzeyind eki ko zalaklı ağaç o rman şeridi ile A frika ile A rabistan'd a uza­ lar gerçekten karanlık mıydı? Ro ma imp arato rluğu'nun en parlak d ö nemind e in­
nan çö l arasınd a kalan bö lged e süreklilik arzed en bir nüfus var. Bu bö lge içind e sanlar gerçekten refah içind e miydi?
üç farklı d ünya gö rüyo ruz. Birincisi, A v rup a'nın kalbini o luşturan tarım arazisi­ Gib b o n'un so n so ru hakkınd a hiç kuşkusu yo k. Şö yle diyo r: "Eğer birind en
dir. Esas o larak Fransa'y ı (Britanya d ışarıd an katılıyo r), A lmany a'y ı (Felemenk d ünya tarihind e insan ırkının mutlu ve müreffeh yaşad ığı bir d ö nemi gö stermesi­
ve Danimarka d ahil), bir de Po lo nya ve Rusy a'nın A v rup a'd aki to praklarını kap­ ni isterseniz, hiç d uraksamad an Do mitianus'un ö lümünd en Co mmo d us'un tahta
sıyo r. Dağlarla ayrılan, ama aynı sistemin bir p arçasını o luşturan kuzey İtalya'yı geçtiği tarihe kadarki d ö nem d iyecektir." Şimd i, "insan ırkı" yerine "A kd eniz
(A lpler ile A p enninler arası) ve Bo hemy a'y ı (Bö hmerw ald , Erzgebirge ve Süd et Düny ası" o kuyun, bugünlerd e herkesin ezberd en bilmed iği hükümd arlık d ö nemi
yaylalarıyla çev relenmiş) gö rüyo ruz. Kuzey ve d o ğusund an Karp atlar'm yayıyla tarihleri için de "IS ikinci yüzyıl" d eyin, elinizd e birço k tarihçinin hâlâ sav unmak
çev relenen M acaristan, sınırı o luşturuyo r; o rtaçağd a burası genellikle g ö çebele­ isteyeceği bir ö nerme o lacaktır. Bu d ö nemd e sınırlar güvenliydi, sivil d üzene mey­
rin d ünyasıyd ı. dan o kuyan yo ktu, halk da ö zgürce barış zamanının sanatlarıyla meşgul o lmak­
Üç farklı d ünyamızın ikincisini o luşturan bu bö lge haritanın sağına hâkim. taydı. Kara lekeler de mevcuttu: Pek de tahammül ed ilemeyecek bir to plumsal
Esas o larak burası bir bo zkır; o rtaçağd a Hunlarm, Türklerin ve Mo ğo lların ya­ hastalık o lan, ama belki geneld e düşünüldüğü kadar yaygın o lmayan kö lelik ku­
şam alanı. Bu g ö çebeler, A sya bo y unca uzanan, Urallar ile Hazar Denizi arasın­ rumu; Ro malıların y ö netilecek bir eyalet değil de y ağ malanacak bir ülke o larak
daki ged ikten A v rup a'ya giren, so nra da genişleyerek bütün güney Rusya ile Ma­ gö rdükleri M ısır'ın kö tü ko şulları; Yahud ilerin Ro malılaşmayı reddettikleri, bu
caristan'ın bir kısmını içine alan bir ko rid o rd a, sürülerini bir o tlaktan d iğerine yüzd en de zulüm gördükleri Filistin. A ma geneld e pax Romana [Roma barışı] ege­
gö türürlerd i. mend i. Çapı da etkileyici o lmalıyd ı. İmparato rluk ö yle geniş bir bö lgeye yayılmış­
Ele almamız gereken d ünyaların üçüncüsü A kd eniz çevresind eki ülkelerdir. Bu tı ki bugün aynı to praklard a 32 hükümet hizmet veriyo r (Kıbrıs'ı iki sayarsanız
eko sistem İsp anya'd an Lev ant'a [Doğu A kd eniz] kadar uzanır, İsp any a'd a ve 33). insano ğlunun dö rtte biri bu imparato rlukta yaşıyo rd u, üstelik bu d ö rtte bir
Fas'ta A tlas O ky anusu'na, Irak'ta Basra Kö rfezi'ne atlar; güney İtalya bu eko sis­ en fazla o kuryazar sayısını ve en incelikli kültürü içeriyo rd u. Sav unması ço k güç­
temin merkezidir. Bu eko sistemd e hem tarım arazisi, hem de o tlaklar vardır; bu lüydü; o rdusu 300.000'i aşkınd ı, o ysa etrafta bu sayının o nd a birini bile to playa­
alanlar bird en d enize inen dağlar ya da sad ece keçi beslenen ço rak to praklarla ke­ cak bir d üşman gö rünmüyo rd u. G ib b o n' m altın çağınd an to pu to pu yetmiş yıl
silebilir. Bö lgemizin güney kenarınd aki Mısır özeldir; bu çö ller ülkesine, Sahray ı so nra imparato rluk sisteminin ko rkunç bir bunalıma girmesi insana so n d erece tu­
geçen tek ırmak o lan Nil hayat verir. Do ğud a bu d ünya Iran yaylasına kadar uza­ haf geliyo r; yüz yıl so nra çıkacak ikinci bir kriz de imparato rluğun batı yarısını ve
nır; burad aki bo zkırlar ço ğunlukla Orta A sya gö çebelerinin işgali altınd ad ır. Gö ­ bizzat Ro ma'y ı çö kertecekti.
çebeler bu yaylanın batı ucund aki A zerbaycan yo luyla, o rtasınd a İran'd aki kadar Bugün baktığımızd a, Batı imparato rluğunun asla göründüğü kadar güven için­
çekici o tlaklar o lan A nad o lu'y a ko laylıkla geçebiliyo rlard ı. N itekim, Macaris­ de o lmad ığını anlamak ko laydır. Nüfusun asıl büyük kütlesini o luşturan kö ylüler
tan'ın A vrupa'd aki ko numuna benzer bir biçimd e, A nad o lu da A sya'd aki yerleşik italya'd a ve Yunanistan'd a gelişmiş o lan kent yap ılanmalarınd an bir yarar sağla­
ve g ö çebe d ünyalar arasınd a sınır rolü o ynayacaktı. mıyo rd u. Nitekim imparato rluğun uygarlaştırma misyo nunun filizleri o lan kentler
so ğuk rüzgârlar eser esmez kuruyup gitti; ço ğu, barbarlar ateşe vermed en ço k ö n­
ce terk ed ilmişti. A sıl ö nemlisi, mali durumun hep ço k hassas o lmasıyd ı. Yeterli
vergi to p lanamayışı d enetlenemeyen bir enflasyo na yo l açmış, bu da 3. yüzyıld a­
Ortaçağ için başlangıç ve bitiş no ktası o larak Büyük Co nstantinus'un hüküm­ ki krizi so n d erece tehlikeli hale getirmişti; 5. yüzyılın başınd a başko mutan Stilic­
darlık d ö nemi (İS 4. yüzyılın başı) ve Keşif Yo lculukları'nı (15. yüzyılın so nu) al­ ho muharebeleri kazanıyo rd u kazanmasına, ama beş kuruş parası yo ktu ve bir ke­
mak gelenek haline gelmiştir. G ib b o n' m Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çö­ resind e, zafer kazanan askerlerine maaş ö d eyebilmek için, Ro m an ın en saygın ta­
küşü adlı eseri tam da bu d ö nemi kapsar; d o layısıyla G ib b o n' m so rduğu so rular p mağmd aki bütün altınları sö kmek zo rund a kalmıştı. A ma Ro m an ın ned en tam
bizim için de ö nemli o lmalıd ır. İsa'd an ö nceki yüzyıllard a barbarlara karşı zafer o tarihte çö ktüğüne tek bir cevap istiyo rsak, bu cev abı askeri aland a bulacağız.

6
GİRİŞ

M uharebe meyd anlarınd a artık lejyo nerler değil barbarlar galip geliyo rd u; d emek karşıya o ldukları hald e Çinlilerd e bö yle bir sınıf o rtaya çıkmad ı. Hunlar, Türkler
ki imparato rluk tam da kend isini so yup so ğana çevirmek isteyenler arasınd an as­ ve Mo ğo llar durmadan Çin'e saldırıyo rlardı, hatta erken o rtaçağd a birkaç kere ül­
ker bulmak zo rund ayd ı. Ortaçağ sad ece Gib b o n'un Gerileyiş ve Çöküşüyle değil, kenin kuzey yarısını fethetmeyi başard ılar. So nund a, 13. yüzyıld a Mo ğo llar ülke­
O m an'ın "Süvari Çağ ı'y la da ö rtüşür. nin tamamını ele geçirip Çin'i y ö neten haned anlar listesine bir Cengiz so yu o lan
Peki aynı güçler ned en imparato rluğun doğu yarısına diz çö ktüremed i? A slınd a Yuan haned anını eklediler. Çinlilerin kend ilerini savunmak için yapabild ikleri en
so nund a çö ktürd ü, ama Do ğu d aha zengind i, d aha ço k haraç verebiliyo r, d aha iyi şey ise, ko mşu kabilelere rüşvet verip kendileri için savaşmalarını sağlamak,
büyük o rdular kiralayabiliyo rd u. Daha zengind i, çünkü merkezi hükümet d aha bu o lmazsa birbirleriyle savaşmalarını sağlamak o ldu.
ko lay vergi to playabiliyo rd u; İmparato rluk ikiye bö lünüp Ko nstantino p o lis kuru­ Elbette, bir bakıma Çinlilerin durumu Ro ma ya da Biz ans'tan ço k d aha iyiydi;
lunca Do ğ u'nun kendi merkezi hükümeti oldu ve kaynaklarını kullanıp Batı'yı çö ­ çünkü ülkelerini istila ed enleri ya başlarınd an atmayı ya da massetmeyi başarıp
kerten sıkıntılard an daha ko lay kurtulabild i. A ncak, askeri yetenekleri sınırlıyd ı. geleneksel imparato rluklarını yenid en kurabild iler. Büyüklüğü, co ğrafya açısın­
Ord ularının safları barbarlarla do luydu; gerçi ilk Germen ve A rap, Bulgar ve Türk dan basitliği ve kültürel ho mo jenliği sayesind e Çin batmayan bir siyasi birim ol­
sald ırılarınd an so nra durumunu ep eyce d üzelttiyse de ­belki istikrara kavuştu de­ du; Çin imp arato rluğu'nd aki 50.000 kö y, kendi kend ini o narabilen tek bir ağ o luş­
mek d aha doğru olur­ Süvari Çağ ı'nın gereklerini asla yerine getiremed i. Kö ylü turuyo rdu; hiçbir zaman bu ağın bir parçası ko pup ayrı bir kimlik geliştirme fır­
to plumları ö yle bird en süvari orduları o luşturamaz. satı bulamad ı. O y sa Ro ma'd a tam tersi sö z ko nusuyd u. Sezarların imparato rluğu
Sınırları d urmad an d aralsa da, Do ğu imp arato rluğu erken o rtaçağd a birço k yarım d üzine farklı yö netimin to plamıyd ı; bu yö netimlerin her birinin kend i dili,
insanın gö zünd e y aşanacak en iyi yerd i herhald e. So n zamanlard a Karanlık Çağ­ tarihi, kültürü ve emelleri vardı. Bu grup içind e İtalya'nın en kalabalık olduğu be­
lar'm ko rku d o lu, güv enliksiz o rtamını o ld uğund an d aha iyi g ö stermey e çalışan­ lirli bir zaman d ilimind e, Ro ma hep sini tek bir yö netim altınd a birleştirebilmişti.
lara kulak asmay ın. Bu o rtam kabad ay ılar için eğlenceliyd i belki, ama sırad an A ma birleştirici kültür bu gruplarda içkin değildi, zo rla kabul ettirilmişti. Keltler,
halkın büyük ço ğunluğu için bir felaketti. Batı to pluıhu zulüm altınd ayd ı ve Fenikeliler, Mısırlılar, Berberiler ve Yunanlıların farklı gelenekleri, farklı tanrıları
yo ksuld u; entelektüel hay at cüceleşmiş, uygarlığın temeli o lan bazı beceriler vardı; bunlara Ro ma isimleri vermek bir vitrin d üzenlemesind en başka bir şey de­
unutulmuştu. Mimari d iye ad land ırılabilecek tek tük binalar klasik çağ yapıları­ ğildi. Üstelik, d emo grafinin ağırlık merkezi italya'd a karar kılmad ı; bu merkez,
nın kalıntılarınd an to p lanan taşlarla yap ılıyo rd u. Tutulan birkaç kayıt o çağın Yunanistan ve Ro ma yo luyla Yakınd o ğu'd an Ren bö lgesine doğru kayma sürecin­
d aralan ufuklarını ve o rtalığı kap layan bo şinançları gö sterir. Bu yüzyıllard a ne de sad ece birkaç yüzyıl için İtalya o lmuştu. Tamamen kayd ığınd a da A kd eniz
o lup bittiği hakkınd a fazla bilgiye sahip d eğiliz, ama bild iğimiz kad arıyla işler d ünyası parçaland ı, kuzey kıyıları Batı A v rup a'ya dahil o ldu, güney kıyıları da
kö tüyd ü. Lev ant'a.
Batı, günümüzd e genel kabul gördüğü üzere Caro lus M ag nus'un [Şarlman] sal­ Vo ltaire'e Ro m an ın ned en çö ktüğü so rulunca, "Çö ktü, çünkü her şey çö ker"
tanat d ö nemine d enk d üşen en alçak d üzeyind en yukarıya doğru dişiyle tırnağıy­ d emişti. Bu o kadar da saçma bir sö z değil. Geniş bir açıd an bakıld ığınd a, açık­
la tırmanarak günışığma çıktı. Hatta kö ylü to p lumund an nasıl bir süvari o rdusu lanması gereken imparato rluğun ned en çö ktüğü değil, dağılan parçaların ned en
çıkarılır so rusuna yanıt bulmayı da başard ı: Bu yanıt feo dal sistemd i. İş at üstün­ tekrar bir araya gelmediğidir. Cev abı da, gö rd üğümüz gibi, üstünd e kurulduğu
de savaşa geld iğind e gö çebeler sınıfın birincisiyd i. çünkü hayatları eyer üstünd e d ünyanın p arçalanmakta o lmasıd ır. Kıta A v rup a'sı eski d ünya d üzenini terk edip
geçiyo rd u. Feo d al A vrupa da, kend ilerini savaş atı kültürüne yürekten ad ayan bir kendi kültürel ö zelliklerini geliştirdi. A raplar da Yakınd o ğu ve Kuzey A frika kıyı­
to prak sahipleri sınıfı geliştird i. Birkaç yüzyıl bo y unca Batı'nm serveti, o günün larınd a yeni bir kültür yarattılar. A kd eniz siyasi bütünlüğünd en arta kalanlar, ya­
muharebelerind e ağır süvari o larak çarp ışacak yö netici sınıfın atlarına, silahlarına ni İspanya, güney İtalya, Balkanlar ve A nad o lu, kıta A v rup a'sı ile A rapların mu­
ve eğitimine akıtıld ı. A ğır süvarinin rolü, artık yararlı o lmad ığınd a da devam etti. harebe meyd anı haline geldi. Bütün bunlard an d o layı, o rtaçağın ana izleği Ro ma
M uharebe meyd anınd a şö valyenin kim o lduğunu gö steren işaretler, o şö valyenin imp arato rluğu'nun gerileyişi ve çö küşü değil, islamiy et'in ve batı Hıristiyanlığı­
to plumd aki ko numunu gö steren armaya d ö nüştü. Ko numuna uygun olduğu kabul nın o rtaya çıkışıd ır.
edilen d avranışlarına "şö v alyece d av ranış" dendi ve ed ebiyatın belki de en sıkıcı Bu izlek, Gibbo n'm kind en ço k d aha iyidir. Bir Batılı için, yenilginin zafere dö­
ko nusunu o luşturd u. nüşümünün muhteşem hikâyesid ir. Bunun ö tesind e, günahların ve bud alalıkların,
Gö zü attan başka bir şey gö rmeyen bir sınıfın o rtaya çıkışı Batı'nm yenid en kurnazlık ve saflığın, açgö zlülüğün, hırsın ve başarının harika bir katalo gudur.
canlanışının cn ö nemli yö nlerind en biri sayılmazd ı. N e var ki aynı so runla karşı Üstelik binlerce o yuncu da rol alıyo r, sakın kaçırmayın!

7
ÎS 362

İlk Roma imparatoru A ugustus (ÎÖ 27­tS 14), imparatorluğu ihtiyaç duyduğu basit dan birbirleriyle ve kendi içlerinde dalaşıp duruyorlardı; gerçek otorite sahibi krallar
sınırlara kavuşturmuştu. Ren ve Tuna ırmakları boyunca Avrupa eyaletlerini koruyan çok azdı ve genellikle gelip geçiciydi. Romalılara göre en belalıları Frank ve Alaman
bir dizi müstahkem karakol; Ermenistan yaylalarından Kızıldeniz'e kadar Roma'nın konfederasyonlarıydı. Diğer kabileler o kadar önemli değildi, yine de Angıllar ile Sak­
A sya topraklarını koruyan başka bir dizi karakol; Sahra'nm kenarlarına paralel giden sonlar Britanya ve Galya kıyılarını yağmalayıp varlıklarım hissettiriyorlardı. Germenle­
ve Kuzey A frika'nın işe yarar bölgelerini içine alan bir üçüncüsü. Augustus başlarda rin ötesinde Slavlar vardı; çoğu Slav kabilesi Ostrogotlarm denetimi altındaydı, bazıla­
daha hırslıydı, Nil'den yukarıya Nübye'ye kadar, A rabistan yarımadasında Yemen'e rım ise bu haritada Ostrogot çemberinin kuzeyinde görüyoruz. Slavların ötesinde ise,
kadar keşif seferleri göndermişti; buraları da imparatorluğa katsa yararlı olur muydu, Finlerin alanına giren, pek az insanın yaşadığı orman ve tundralarla kaplı bir dünya
bilmek istiyordu. Yararlı olmayacağı çabucak ortaya çıktı. Ayrıca Germenlerin ülkesini vardı.
de fethetmeye çalıştı, bö ylece önemli bir düşmanı ortadan kaldıracak, A vrupa'daki sa­ Doğuda Romalıların karşısında bir barbar kabileler kümesi değil, birçok bakımdan
vunma hattını kısaltabilecekti. A ma Germenler bundan hoşlanmadı, A ugustus da üç kendilerininkine benzeyen bir devlet vardı. Pers imparatorluğu Roma kadar büyük ya
lejyon birden kaybedince geri çekildi. Artık daha fazla genişlemenin kârdan ziyade za­ da kalabalık değildi; akla yakın bir tahmin 5 ya da 6 milyonluk bir nüfustur ki Roma
rar getireceği kanısına varmıştı; dolayısıyla haleflerine imparatorluğu herhangi bir yön­ imparatorluğu'nun nüfusu 40­45 milyondu. Pers imparatorluğu bir bakıma Roma ka­
de genişletmemelerini öğütledi. dar karmaşık ve incelmiş değildi, ama hem kendi üslup ve dinine (Mazdekçilik), hem
Genel olarak öğüdüne uyuldu. Bir istisna Britanya idi, yani bir zamanlar ispan­ de IS 6. yüzyıla kadar uzanan bir imparatorluk geleneğine sahipti. Mağrur ve huysuz
ya'dan Orta A vrupa'ya kadar uzanan Kelt dünyasının son kalesi, irlanda ve Iskoç­ İran şahları her fırsatta Roma'ya meydan okumayı bir onur meselesi yapmışlardı. Böy­
ya'nın uzak toprakları hariç tamamlanan bu fetih, Keltleri neredeyse haritadan silmiş­ le bir kavgaya girdiklerinde daima doğudaki akrabaları Kuşanlarm desteğine güvenebi­
ti. Germenler ise yerli yerinde duruyordu. Romalılar Ren ve Tuna'nın öte yanında bir­ lirlerdi; Kuşanlar bugünkü A fganistan'ı, Maveraünnehir'in büyük kısmım ve Hindis­
kaç bölgeyi ele geçirdiler, ama bu haritanın kapsadığı zaman diliminde bu toprakları tan'ın batı eyaletlerinin bazılarını denetim altında tutuyordu. A ma şahlar ne kadar ça­
yine kaybetmişlerdi. Roma stratejisi esas olarak savunma merkezliydi, üstelik kimse ba­ balarsa çabalasın sınır pek değişmiyor, değiştiğinde de kârlı çıkan Roma oluyordu. Yıl­
şarısız bir strateji olduğunu söyleyemezdi. Hızla çoğalan Germenler baskıyı artırıyor, lar geçtikçe Romalılar Mezopotamya'nın kuzeyine (Fırat ve Dicle ırmakları arasındaki
ama Roma sınırlarını savunuyordu. Germen kabileleri yaşam alanlarını genişletmek topraklar, bugünkü Irak) pençelerini geçirmişler, yaylalardaki Lazika, Iberya ve Erme­
için doğuya dönmek zorunda kaldılar. nistan krallıklarının üstbeyliği olmayı sürdürmüşlerdi.
Germenlerin "doğuya ilerleyiş"inin ilk aşaması 2. yüzyılda meydana geldi. Tuna Ir­ İmparatorluk 1. yüzyılda olduğu gibi 4. yüzyılda da aynı çember içinde kaldı, ama
mağı boyunca ilerleyen Germenler asıl Germen toprakları ile Karadeniz arasındaki bü­ toplumsal anlamda çok farklı bir yapıdaydı. Artık imparatorların çoğu, bu geniş toprak­
tün bölgeyi işgal ettiler. Sonra Rusya'nın güneyinde yayıldılar; burası isveç Getlerinin lara hâkim olan ordu saflarından çıkıyordu. Hıristiyanlık kabul edilmişti, imparatorluk
bir kolu olan Gotlarm oyun sahası haline geldi. Bu haritanın ele aldığı tarihte Gotlar ikiye bölünmüştü: Latince konuşulan batı ile Yunanca konuşulan doğu, ayrı yönetimle­
ikiye ayrılmıştı: Vizigotlar (Batı Gotları) Tuna ile Dinyester ırmakları arasındaki toprak­ re (genellikle de ayrı imparatorlara) sahipti. A ncak, son iki cümle 362 yılı için biraz geri­
larda, Ostrogotlar (Doğu Gotları) ise Dinyester ile Do n ırmakları arasındaki bölgede üs­ ye gitmemizi gerektiriyor; o yıl bir tek imparator vardı ve pagan olduğunu ilan etmişti
lenmişlerdi. Ostrogotlar Iran bozkır halklarının at üstündeki yaşam biçimini benimse­ Bu imparator, Constantinus hanedanının hayatta kalan son üyesi olan İulianus'tu.
diler, mızrak kullanmakta ustalaştılar; bu ustalıkları sayesinde Baltık kıyılarındaki asıl Deneyimli bir general olan İulianus Fransa'yı son istila eden Franko­A lamanları kesin
yurtlarına kadar uzanan muazzam bir imparatorluk kurdular. Kral Ermanarich döne­ olarak yenmişti. Frankların bir kısmının Belçika'da yerleşmesine, Roma egemenliğini
minde yine doğuya yönelip Do n'u aşarak Kafkaslar ve Volga'ya vardılar. Böylece İskit­ kabul etmesine (358) ve kabile düzenlerini korumasına izin verilmişti. Bu formül ifoede­
lerin (Iran bozkır kavmi) soyundan gelen A lanlarla ve kısa süre ö nce Orta A sya'dan bu ratii terimi daha sonra böyle kabileler için kullanıldı) sonraki elli yıl boyunca gitgide
bölgeye göçmüş bir Türk kabilesi olan Hunlarla çatıştılar. daha çok uygulandı. A ma iulianus muhtemelen bunu geçici bir formül olarak görüyor­
Gotlar, Germenlerin en güçlü ve en maceracı koluydu; Germen ülkesinde bile Got­ du; şu an için gerekliydi çünkü hem iç huzursuzluklar, hem de Pers saldırıları, ordu­
lar kadar güçlüsü yoktu. Olmamasının sebebi büyük ölçüde siyasiydi. Kabileler durma­ suyla birlikte doğuda bulunmasını zorunlu kılıyordu.

8
LAPLAR

FıNLER

¡LAVLAR
HUNLAR

1ALTLAR;

• \ LombardlaK­
¿aksonlar:
Ostrogotlar
ranklar V r t ü r i n g l e r v f % j ^
Alanlar
'i:' Rügler
Burgonlar­
rXuvadlae ^ •*
/ O)jp
Vizigotli
Markomanlar Gepidler

LAZIKA KRALLİ"

= PERS =
İMPARATORLUĞU

IRAPLAR

NÜ BYE YEMEN
İS 406

lulianus'un Iran seferi önceleri umut verdiyse de, sonra felakete dönüştü. Kendisi İçmiyordu; oysa Roma kendi yurttaşlarından yeterli süvari birliği çıkaramıyor, savaşa
öldürüldü, halefi de ordusunu kurtarmak için Roma Mezopotamya'sının dogu kısmı ile paralı Germen ya da Hun süvarilerini götürmek zorunda kalıyordu. Dolayısıyla barbar
Ibcrya ve Ermenistan'ın üstbeyligini iran'a vermek zorunda kaldı (364). Yeni sınır ka­ generallerin hatırı sayılır bir siyasi güç elde etmeleri fazla uzun sürmedi. 5. yüzyılda,
lıcı olacaktı, yine de Romalılar iki de bir Ermenilere müdahale etmekten kendilerini ala­ imparatorların en önde gelen adamları çoğu kez asıl Romalılar değil, Vandallar, Gotlar
madılar. Sonunda, 387'd e, Persler bu toprakların batıdaki beşte birini Roma'ya verip ya da Franklardı.
buna karşılık geri kalan kısmında kesin kes egemen oldular. Romalılar için pek de iyi A drianapolis Romalılar için korkunç bir felaketti, ama Gotlar için müthiş bir zafer
bir pazarlık sayılmazdı bu, yine de bu anlaşmayla rahatladılar, çünkü o sırada doğu sı­ sayılmazdı. Savaş alanlarındaki büyük ustalıklarına karşın Gotlar kuşatmada başarısız­
nırlarının sakin olması gerekiyordu. Doğuda başlarına gelenler Avrupa'da o sırada olup dı. Oysa müstahkem kentleri ele geçirmedikleri sürece, savaştaki başarılarının devamı
bitenlerin yanında pek sönük kalırdı. gelemezdi. Bir kuşak süresince Gotların kendilerine tahsis edilen topraklara geri dön­
372'de, Ostrogotlarm doğuya yayılması Volga steplerinde yaşayan Hunların çok mesi için biraz diplomasi, biraz da abluka yeterli oldu. Sonra, 395'te, yeni seçtikleri
sert tepkisine yol açtı. Ostrogot süvarileri, çok daha hızlı hareket edebilen Hunlar ta­ Kral Alarik önderliğinde yine ortaya çıktılar. Bu kez yağma seferlerinden vazgeçmeye
rafından aşağılayıcı bir yenilgiye uğratıldı; Hun atlı okçuları Ermanarich'in gönderdiği ancak kendilerine Epirus'ta (kuzeybatı Yunanistan) toprak teklif edildiğinde razı oldu­
bütün kuvvetleri ezdi. Ostrogot imparatorluğu dağılırken Hunlar Tuna'ya doğru ilerle­ lar; bu bölgeden imparatorluğun her iki yarısına doğru ilerleyebilirlerdi. 401'd e Alarik
diler, Vizigotları ezdiler, Macar bozkırlarında yaşama talihsizliğinde bulunan Gepidle­ batının daha iyi bir seçim olacağına karar verdi. Vizigot ordusunu İtalya'nın kuzeyine
ri köleleştirdiler. Hunlar sürüleriyle birlikte bu bozkırlara yerleştiler; artık Hazar Deni­ yöneltti ve burada batının en büyük generali Vandal Stilicho ile karşılaştı.
zi'ne kadar yayılan muazzam otlakların efendisi olmuşlardı. Üç yıl içinde, yüzyıllık Stilicho 'nun sorunları çoktu. İmparatorluk hem iktisadi, hem de askeri olarak ancak
Germen yayılmasını so na erdirdiler. gün be gün yaşıyordu; sınır eyaletlerinde Germen çeteleri dolaşıyordu, Roma ordusu
Gepidler Hunlarm vasalı olarak oldukları yerde kaldılar, Gotların birçoğu Roma im­ ise hızla çökmekteydi. Stilicho bedelini ödeyebilse, Germen askerler sevinçle ordusu­
paratorluğu'na sığındı. Roma onlara Tuna kıyılarında toprak tahsis etti, ama öylesine na katılacaktı, ama hepsine verecek parası yoktu. Dolayısıyla kimine para veriyordu,
zorbaca davrandı ki 378'd e Vizigotlar yeni efendilerine karşı ayaklandılar. Doğu impa­ kimine de rüşvet; kalanını da yenmeye çalışıyordu. Paralı ordular arasındaki bütün sa­
ratoru ordusunu Vizigotların kuşatıp alamadığı A drianapolis'e [Edirne] getirdi. Ertesi vaşlarda olduğu gibi, fazla çatışma olmuyor, fazla kan da dökülmüyordu. Tartışmalar
gün kuzeye doğru birkaç kilometre uzaklıktaki Vizigot kampına doğru yürüdü. Yakın­ müzakereye dönüşüyor, sonra her iki taraf genellikle geri çekiliyordu. Bugünün düşma­
larda bir Ostrogot grubunun olduğunu ya bilmiyordu, ya da önemsemedi; zira, ne so­ nı yarının müttefikiydi, yapılacak şey ise olasılıkları artırmaktan ibaretti.
nuçsuz pazarlıklarla geçirdiği sabah saatlerinde, ne de öğleden sonra Vizigot kampını Stilicho, bu pozisyonel savaş ve pazarlık bileşiminde pek ustaydı. 402'd e Vizigotla­
çevreleyen art arda dizilmiş arabalar hattına saldırdığında çevreye nöbetçi dikti. Roma rı İllirya'ya (bugünkü Yugoslavya) geri püskürtmüş, 405'te kuzeyden İtalya'ya inen bir­
ordusu bütün gücüyle savaşa girer girmez Ostrogotlar yanlardan belirdi. Z ırhlar için­ leşik Ostrogot, Kuvad ve Asding Vandalları ordusunun bir o kadar korkutucu olan is­
deki Ostrogot mızrakçıları saldırıya geçti; artık Roma ordusunun manevra imkânı kal­ tilasını bo şa çıkartmıştı. A ncak, İtalya'yı savunmak için Ren sınırındaki birliklerini ge­
mamıştı. Roma birlikleri öyle bir sıkıştı ki birkaç dakika içinde koskoca ordu ne kaça­ ri çekmek zorunda kalmıştı. Ertesi yıl, o zamana kadar eşi görülmemiş, en dehşet veri­
bilen ne de savaşabilen, sadece birbirini ezen zavallı askerlere dönüştü. Gotlar hepsi­ ci istila başladı. Kabileler muhtemelen Hunların baskısıyla, yukarı Tuna boyunca batı­
ni acımasızca kılıçtan geçirdi. Ölenler arasında imparator ile hemen hemen bütün ma­ ya doğru harekete geçtiler. Bu olayın belli başlı aktörleri Markomanlar ile Kuvadlar
iyeti de vardı. (birlikte Süevler olarak tanınırlardı) ve Asding ve Siling Vandalları'ydı; ayrıca Kafkas­
A drianapolis muharebesi eski Roma ordusunun sonudur. Yedi yüzyıl ö nce ilk lej­ lar'dan gelen yerinden edilmiş bir Alan klanı da mevcuttu. İstilacıların hedefi o sırada
yonlar Roma tepelerinde Sabinlere saldırmışlardı. A ma A kdeniz dünyasını fetheden pi­ savunmasız kalmış olan Galya eyaletiydi. 406'nm son gününde bu gücün öncü unsur­
yadelerin ayak sesleri artık işitilmeyecekti. Artık süvariler olmadan kesin zafer elde edi­ ları donmuş Ren Irmağı'nı Mainz'da geçtiler.

10
LAPLAR

FıNLER

ÍNoVsklar

;LAVLA¡

Britonlar
1ALTLAR\

¡aksonlar
HUNLAR
Vandall^ı •
Burgonlar jSüevler^

Süevler ve Asding
V^ndállar 1 Vandalları
406
LAZİKA KRALLIĞI

'¡zigotlar

BATI ROMA 82­ 395

İMPARATORLUĞU
[OMA
TORLUĞU

ARAPLAR
IS 420

407'd c Galya'yı kovana üşüşen arılar gibi istila eden barbar kavimlerini durduracak da fazla bir şey değişmedi. Ne var ki bu haber, pagan ya da Hıristiyan bütün impara­
bir Roma ordusu yoktu; zavallı eyalet halkının tek kurtuluş umudu, Roma'ya isyan ede­ torluk yurttaşlarını yılgınlığa sürükledi. A sla olmaz denen olmuştu, yarının ne gibi fe­
rek kendi imparatorunu seçen Britanya garnizonuydu. Roma düzeninin bu sözde savu­ laketler getireceğini kim bilebilirdi?
nucusu gerçekten de askerleriyle Manş Denizi'ni geçti; görünürdeki niyeti Roma'nın Alarik yaptıklarını onarmaya çalıştı. Eğer Roma'ya hükmedecekse, gıda temin etme­
adeta terk ettiği eyalete barış getirmekti, asıl derdi ise gasp ettiği imparatorluk unvanı­ si gerekiyordu, bu da Afrika'daki tahıl yetiştirilen toprakların denetimini ele geçirmek
na destekçi aramaktı. Galya'yı canlarının çektiği gibi yağmalamakta olan A lanlara, demekti. Ordusuyla yarımadanın burnuna geldi, ama gemileri olmadığı için bırakın Af­
Vandallara ve Süevlere karşı çıkmadığı gibi, Ren'in sol kıyısında ilerlemekte olan rika'yı, Sicilya'ya bile geçemedi. Planlan bozulmuştu, geri döndü, belki de yürüyüş yo­
Franklara, Burgonlara ve A lamanlara da sesini çıkarmadı. Bu iktidar mücadelesinin tek lundaki limanlarda, ihtiyaç duyduğu gemilere el koymaya niyetliydi. A ma daha yolcu­
önemli sonucu, artık Britanya'nın da yöneticisiz ve savunmasız kalmış olmasıydı. So­ luğun başında hastalanıp öldü. Efsaneye göre hazinesiyle birlikte, adamlarının sırf bu
nunda, bu sözde imparator aslında başka bir yerde bulunması çok daha iyi olacak olan iş için akağını değiştirdiği Busento Irmagı'nın dibinde yatmaktadır; ama yıl boyunca
bir Roma gücü tarafından yakalanıp idam edildi (411); Britanya Roma dünyasının dışı­ Busento'nun dibi göründüğü için bu masala inanmak zordur.
na, Kelt anarşisinin içine düştü. Bu arada Alanlar, Vandallar ve Süevler İspanya'ya ge­ A larik'in yerine geçen kayınbiraderi Athaulf da Honorius'tan bir anlaşma koparma­
çip güneydeki ve batıdaki toprakları talan ettiler. yı başaramadı. Sonunda İtalya'yı terk edip güney Galya'ya gitti ve orada, Vizigot yö­
408'd e Stilicho 'nun emellerinden kuşkulanan Batı imparatoru Honorius onu öldürt­ netimine meşruiyet kazandırabilmek için, imparatorun İtalya seferi sırasında esir alınan
tü. Böylece imparatorluğun çekirdeği, uğrunda bunca fedakârlıklar yapılan İtalya, göz­ kızkardeşiyle zorla evlendi. Düğünde Athaulf yana yakıla Romalılar ile Gotların birlik­
den çıkarılıyordu. Oysa Germenler imparatorluğu yıkmayı düşünmemişlerdi bile; o ka­ te ahenk içinde yaşamalarını. Go t kılıcının Roma kanunlarını koruduğunu görmeyi ar­
dar uzun süredir yaşıyordu ki imparatorluk, herkes ebedi olduğunu varsaymıştı. Bar­ zuladığından dem vurdu, ama Honorius aman demiyordu. Erzakları tükenen Vizigot­
bar savaş beylerinin imparatorluktan tek isteği kabileleri için toprak, kendileri için de lar tekrar harekete geçmek zorunda kaldılar. İspanya'ya gidip bir kez daha A frika'ya
mevkiydi. İstediği bedeli ilk dile getiren Vizigot Kralı Alarik oldu; artık İtalya'yı koru­ ulaşmaya çalıştılar, başaramayınca sonunda Roma'ya bağlı foederatii olmayı kabul etti­
yan Stilicho da olmadığına göre, Roma kapılarına dayanıp taleplerini bildirebilirdi. ler. İspanya'yı Ro manın düşmanlarından temizleme karşılığında onlara Galya'da top­
Honorius'un bundan etkilendiği söylenemez. Yüzyılı aşkın bir zamandır batı impa­ rak verilecekti.
ratorları Roma'da oturmuyorlardi; genellikle Milano 'da, 4. yüzyılın asker imparatorla­ Bu anlaşmaya iki taraf da uydu. Vizigotlar Galya'ya gitmeden ö nce Siling Vandal­
rının karargâh olarak kullandıkları kentte ikamet ederlerdi. Savaştan pek hoşlanmayan larının ve A lanların yerleşimlerini dağıttılar. Asding Vandalları ile Süevlerin kuzeyba­
Honorius Ravenna'yı tercih etmişti; bataklıklar ve gölcüklerle çevrili bu kenti ele geçir­ tıyı ellerinde tutması Romalıları rahatsız etmemişe benziyor; Vizigotlarm kendilerine
mek mümkün değildi. Alarik isterse Roma'yı rehin alabilirdi, ama Honorius bu barbar tahsis edilen bölgeye ulaşması Roma'ya yetiyordu. Bir bakıma bütün bu hikâyede ba­
kralının Stilicho 'nun yerini almasına izin vermeyecekti. şarılı olan Romalılardı, çünkü hiç savaşmadan Vizigot istilasına kâğıt üstünde kabul
Alarik rehin bedelini aldı: 2300 kilo altın, 14.000 kilo gümüş, 4000 ipek giysi, 3000 edilebilir bir çözüm bulmayı becermişlerdi. A ma gerçek çok farklıydı. Artık Gotlarm
kürk, 1400 kilo karabiber. Sonra, Honorius'u ele geçiremediği için, Roma tahtına bir bütün önemli konularda bağımsız bir krallıkları vardı. Bir ülkeden diğerine gidip gelir­
kukla imparator geçirdi. Bu da işe yaramayınca Ro ma'ya yürüyüp yağmaladı. Eskisi ka­ ken de, Roma'nın artık yurttaşlarının hayatını ve mallarını koruyamadığını dünyaya
dar feci bir durum olmadı ­Gotlar kentte topu topu üç gün kaldılar­ ayrıca fiili anlam­ göstermişlerdi.

12
LAPLAR

FıNLER

ırsklar

;LAVLA^&: AK HUNLAR

Saksonlar
HUNLAR

• ..••' \ Rügler ,

LAZİKA KRALLU

= PERS
İMPARATOREÖĞÖ

BATI ROMA
İMPARATORLUĞU
DOGU ROMA
İMPARATORLUĞU

ı RAPLAR
İS 451

Hunlar Tuna boyunca ilerledikten sonra elli yıl dikkati çekecek kadar sakin kaldı­ Attila muhtemelen bu başarısızlığı fazla ciddiye almamıştı, çünkü ertesi yıl kuzey
lar; arada bir yağma için Germen ülkesine ve Balkanlara akın yapılıyor, bazı klanlar za­ italya'ya baskın yapıp yağmaladı. Ne var ki Campus Mauriacus muharebesi anlaşılan
man zaman paralı asker olarak Roma ordusunda görev alıyordu, ama esas olarak kabi­ bir iz bırakmıştı, nitekim 452­53 kışında Hun kralı öldü, bir sürü oğluna bıraktığı im­
leler 370'lerde ele geçirdikleri otlaklarda yaşayıp gidiyorlardı. Attila kral olduğunda her paratorluğu da bir Germen isyanında yıkıldı. Gepidlerin öncülüğündeki Germenler Ne­
şey değişti. Önce çeşitli Hun kabilelerini yönetimi altında birleştirdi (433­44), sonra yıl­ dao Irmağı muharebesinde üstbeylerini ezip geçtiler (454, Macaristan; ama tam yeri bi­
lık yağma seferleri politikası izlemeye başladı. Ne zaman nerede ortaya çıkacağını kes­ linmiyor) .
tirmek zordu; onu durduracak bir ordu toplamak ise imkânsızdı; unutmayın ki en kor­ A kdeniz dünyası kuzeyden gelen tehlikeyle meşgulken, başka bir düşman bu dün­
kunç Germen kabilelerinden Ostrogotlar ve Gepidler A ttila'nm ardından gidiyordu. yanın kalbini delmekteydi. Asding Vandalları İspanya'nın kuzeybatı köşesinden çıkıp,
Başlangıçta A ttila dikkatini Doğu imparatorluğunda yoğunlaştırdı. Çok geçmeden güneyde Siling Vandalları ve A lanlardan arta kalanları yanlarına aldılar ve 429'd a Ku­
dize getirdi, sonra Tuna'nm sağ kıyısındaki sınır bölgesini de teslim alarak diz çökmüş zey A frika'ya geçtiler. Kralları Gaiseric gemilere binileceğinde herkesin sayılmasını em­
durumda kalmasını sağladı. Savunmasız kalan imparatorluk, sonunda 1000 kilo altına retti, muhtemelen kaç gemi gerekeceğini bilmek istiyordu; erkek, kadın ve çocukların
varan bir haraç vermeye mecbur oldu. toplamı 80.000'd i, bu rakam muhtemelen o dönemdeki gö çebe bir kabilenin sayısını
A ttila sonra batıya döndü. Z aten Ren Irmağı'na kadar her yeri yağmalamış, orada temsil etmektedir. Vandal seferi büyük bir başarıyla sonuçlandı. Roma 435'te batı eya­
436'd a Burgonları öyle feci bir yenilgiye uğratmıştı ki, bu kabile başkent Worms'u terk letlerini Gaiseric'e verdi, sonra 442'd e bu eyaletleri bugünkü Tunus'a tekabül eden da­
edip Savoy'a kadar hiç durmamacasına kaçmıştı. (Bu felaketin anısı A lman destanları­ ha önemli ve merkezi bir bölgeyle değiş tokuş etmesine de izin verdi.
nın en ünlüsü olan Niebelungen'in doruk bölümünü oluşturur.) Attila daha sonra ba­ Gaiseric'in yükselişinde birçok etmenin payı vardı; hiziplerin ittifakı (Roma'ya is­
tı Germen kabilelerini, A lamanları, Ren vadisindeki Frankları ve Thüringleri pençesine yan eden bir Afrika prefectus'u gemileri sağlamıştı), saldırgan bir savaş politikası
aldı. 451'd e de Galya'yı istila etti. (439'da Kartaca'yı ele geçirdi) ve şantaj (Romalılar her ne pahasına olursa olsun Roma
Batı imparatorluğunun elinde kalan birkaç alayın A ttila'ya karşı ülkeyi savunma­ kentine devamlı tahıl gelmesini istiyorlardı). So nuç olarak, Gaiseric Batı'nın ikinci ken­
sı beklenemezdi, ama general A etius en azından direnç gö sterebilecek bir ortak güç tine yerleşti, artık batı A kdeniz'in en önemli donanmasına sahipti ve bölgeye tahıl sağ­
oluşturmayı başardı. Bu ordunun belkemiğini Vizigotlar oluşturuyordu. A yrıca Sa­ layan tek güvenilir kaynaktı.
voy'daki Burgonlarm ve kuzeydoğu Galya'daki Frankların birlikleri vardı, A etius da Roma'nın unuttuğu Britanya'yı herkes yağmaladı: Piktler, irlandalılar, Angıllar, Sak­
hâlâ Ro ma'nın hizmetinde olan birliklerle katkıda bulunmuştu. Müttefik güçlerin sonlar, Jütler ve Frizler. Jütler güneydoğuda bir yerleşim bile kurdular (449). Belki de ay­
yaklaşmasıyla A ttila, A ltaylı fatihlerin şimdiye kadar ulaştıkları en uç batı noktası nı dönemde Jütland'a sarkan Darıların baskısı yüzünden böyle bir kalıcı yerleşime ni­
olan Orleans'd an geri çekildi, iki taraf Seine Irmağı vadisindeki Campus Mauri­ yet etmişlerdi; öte yandan, belki de Danlar Jütlerin terk ettiği bölgelere giriyorlardı.
acus'ta karşılaştı. Pers imparatorluğu Romalıları dize getiren sorunlarla henüz karşılaşmamıştı. Kaf­
Şiddetli bir çatışma oldu, ama kesin bir sonuç çıkmadı. A ttila ihtiyatlı müttefik bir­ kaslardan gelen birkaç Hun akını kayıtlara geçmiştir, ama Rus bozkırlarından düzenli
liklerini muharebe hatlarından kımıldatamadı, hatta ne Hunlar ne de Germen yardak­ bir saldırı gelmiyor, gö çebe halkların istilası görülmüyordu. A ncak, 440'larda Orta As­
çıları onları geri püskürtebildi. Vizigot kralı öldürüldü ­söylentiye göre bir Ostrogot kar­ ya kabilelerinin hareketlenmesi sonunda Maveraünnehir'e yeni bir grup, A k Hunlar
gısıyla­ ama adamları direniyordu. Attila hayatında ilk kez durdurulmuştu. "So n Roma­ geldi. Kuşanlar A fganistan'a geri çekilerek Pers İmparatorluğu'nun doğu eyaletlerini
lı" A etius Galya'yı Balkanlar gibi mahvolmaktan kurtarmıştı. yeni gelenlerin merhametine bıraktılar.

14
LAPLAR

FıNLER

ırsklar

1 ALTLA,
andalıl Angıllar

tritonla

ATTİLA'NIN İMPARATORLUĞU
Franklar

VIZIGOT
LAZIKA KRALLİ'
KRALLIĞI
Burgonlar
= PERS — ­
SUEV İMPARATORLUĞU
KRALLIĞI

BATI ROMA
İMPARATORLUĞU
DOGU ROMA
MPARATORLUĞU
VANDAL
KRALLIĞI
ı RAPLAR
İS 476

Nedao felaketinden sonra, Hunların bir kısmı birkaç yıl Macaristan'da kalıp Doğu kabileler karışıklık içindeki adalarından kaçıp daha sonra Brötanya, yani Küçük Britan­
imparatorluğuna baskınlar düzenlediler. Ama güçlerinin buna bile yetmediğini görün­ ya adı verilecek yerde yerleşmişlerdi.
ce Rus bozkırlarına dönmüş olan kardeşlerinin yanına gittiler (470). Azak Denizi'nin Galya'daki Roma İmparatorluğu parça parça dağılırken, İtalya'daki merkez basit bir
kıyılarında Kutrigurlar ile Utigurlar A ttila'nın imparatorluğundan arta kalanlar için di­ idari kararla ortadan kalkmıştı. 476'da, yarımadanın fiili hükümdarı olan Odoakr adlı
dişmekteydi. Yanıbaşlarındaki Kırım'da ise, bir Ostrogot cebi Ermanarich'in yitik deb­ bir Germen komutanı, seleflerinin seçtiği kukla imparatorları başından atmaya karar
debesinin bir anısı olarak ayakta kalmayı başarmıştı. verdi ve Konstantinopolis'e tâbi olmak için resmen başvurdu. Bu başvurunun hiçbir
Attila imparatorluğunun çöküşüyle ilk kez Slavlara doğru dürüst bakma fırsatını bu­ anlamı yoktu, ama yine de doğulu hükümdarların desteğini aldı. O sıradaki kukla batı
luyoruz. Daha önceki haritalarda, Slavların yarısı gözden uzak, Ostrogotlara ya da imparatoru, pek dokunaklı bir adı olan Romulus Augustulus alaşağı edildi ve Odoakr
Hunlara haraç vererek yaşıyorlardı. Oysa bu haritada hepsini görebiliyoruz. Slavların İtalya Kralı oldu.1
batıya doğru genişleyebilmelerinin sebebi Germenlerin Roma İmparatorluğu'na doğru Batı Roma İmparatorluğu elindeki son toprak parçasını kaybetmeden ö nce denizler­
harekete geçmeleriydi; ne zaman ki bir Germen kabilesi talihini Roma sınırlarının öte deki egemenliğini kaybetmişti. Vandal Kralı Gaiseric, Kartaca limanında bulduğu filo
yanında denemeye karar verip harekete geçer, Slavlar derhal onların bıraktığı boşluğu sayesinde A kdeniz'e hâkim oldu. Limanları tehdit edip fidye istedi, adaları Roma'nın
doldurmak üzere ilerlerdi. Ağır ağır ama hiç durmadan, belki tantanayla değil ama ıs­ güçsüz pençesinden çekip aldı. Balear Adaları, Sardinya ve Sicilya Vandal Krallığı'na
rarla, Slavlar kıtadaki paylarını genişletmekteydi. eklendi. Her yıl yapılan yağma akınları hem batının, hem de doğunun zenginliklerini
Bu sıralarda Germen saldırıları Roma İmparatorluğu'nun batı yarısını yok olma Vandallara akıtıyordu. 455'te Roma'nın Vandallar tarafından yağmalanması, A larik'in
noktasına getirmişti. Fu kabilelerin en faal olanı Vizigotlardi; 470'lerde Galya'daki kral­ yağmasından ço k daha kapsamlı ve ço k daha iş bitiriciydi. Ganimet arasında söylen­
lıklarını Loire ve Rhoı .e ırmaklarına doğru genişletmişlerdi. İspanya'yı da baştan aşağı diğine göre Titus'un 400 yıl ö nce Kudüs'te ele geçirdiği ünlü yedi kollu şamdan vardı.
fethetmişlerdi; iki yer hariç: Süevlerin elindeki bölge ve yarımadanın yerlisi Basklarm A ma Gaiseric bir kâr elde edemeyeceği çatışmalardan kaçınırdı, Odoakr'm bütün bas­
elindeki, neredeyse k'msenin ulaşamadığı topraklar. Galya'nın geri kalan kısmında kısına rağmen Sicilya'nın sadece küçük bir parçasını vermişti. Seferleri Konstantinopo­
Burgonlar Rhone vadiıini almışlar, Franklar ile A lamanlar ise kuzeydoğuyu aralarında lis'in çıkarlarını zedeliyordu gerçi, ama temelde fazla zararı dokunmuyordu. Doğu Ro­
paylaşmışlardı. Geride, kuzeybatı kalıyordu ki bu bölgenin bir kısmında Romalı bir pat­ ma İmparatorluğu'nu en fazla kaygılandıran Ostrogotlar oldu; 475'te Balkanları istila
ricius olan Syagrius, kalan kısmında da Britanyalı kabile reisleri hüküm sürüyordu. Bu ettiler, sonra da Tuna'nm aşağısmdaki eski Vizigot yerleşimlerini tekrar işgal ettiler.

1 Romulus Augustulus genel ikle son batı imparatoru olarak bilinir, ama teknik olarak bu unvan bir önceki kukla tuli­ Resmi açıdan, Batı Roma'nın ortadan kalkmasıyla imparatorluğun birliği sağlanmıştı. A ncak Doğu Roma imparatorlu­
us Nepo s'a aittir; Nepo s Dalrr> ıçya'ya kaçmış, 480'de ölene kadar otoritesi kabul edilmişti. ğu terimini kullanmak, klasik Roma İmparatorluğu ile daha sonraki Konstantinopolis merkezli imparatorluk arasındaki
ayrımı belirtmek bakımından iaydalı olacaktır

16
IS 528

italya Kralı Odoakr çok çalışkan bir hükümdar oldu. Nepos öldüğünde (480) Dalmaç­ oluyordu; ispanya'd an başlayıp Fransa'nın A kdeniz kıyılarından geçen, italya ile II­
ya'yı ilhak etti, Rügler Bohemya'da Tuna'yı geçtiklerinde onları öyle ezici bir yenilgiye lirya'da son bulan kesintisiz bir toprak bütünlüğüydü bu. Go tların itibarı hiç bu ka­
uğrattı ki bu kabile tarih sahnesinden silindi (487; Bohemya'da yerlerini Süev kalıntıla­ dar yüksek olmamıştı; Vandallar bile kavga gürültü çıkarmadan Sicilya'yı teslim etti­
rının konfederasyonu olan Bavarlar aldı). Odoakr'm zaferleri onun sayesinde güven için­ ler. Clo vis'in dört oğlu arasında paylaştırdığı Frank Krallığı'nm bütünlükten uzak
de yaşayan italya taşrasında memnuniyetle karşılanıyorsa da, Konstantinopolis'ten yüz oluşuyla çarpıcı bir zıtlık oluşturuyordu bu durum. Oysa gerçek çok farklıydı, iki Go t
bulamamıştı. Doğu Romalılar zaten yeterince güçlenmiş olan bir Germen devletinin da­ krallığı tamamen ayrıydı; ikisinde de yö netici sınıf kök salamamıştı. Tersine, Frank­
ha da genişlemesini istemiyorlardı. Odoakr'a meydan okuyamazlardı, ama Ostrogot Kra­ lar Galya­Ro ma toplumuna başarıyla uyum sağlamaktaydı, güçlenen kimlik duygula­
lı Teodorik'i pekâlâ kullanabilirlerdi. Z ekice bir manevraydı bu: Teodorik ister yensin is­ rı ülkenin hanedan üyeleri arasında paylaşılması karşısında sağlam kalmıştı. Hatta
ter yenilsin, Roma imparatorluğu isyankâr foederatii' nin bir bölümünden kurtulmuş ola­ Frank devleti aslında bölünmemişti; dört ayrı kral tarafından yö netilen tek bir ülke
caktı. Kaybeden Odoakr oldu. Şiddetli bir savaş ve kurnazca yapılan manevralardan son­ olarak kabul ediliyordu.
ra Teodorik italya'da daha da genişlemiş bir krallığın hakimi olarak ortaya çıktı (493). A ngıllar ile Sakso nlar artık Britanya'ya iyice yerleşmişti. Bunun bir so nucu, elle­
Böylece yeni Got iktidarı kurulurken, eskisinin çökmesine engel oluyordu, rinde tuttukları toprakların A ngıl ülkesi, nihai olarak da ingiltere (A ngle­land, Eng­
Frankların başındaki To umai'li Clovis ise, bazı rakiplerini öldürterek, diğerlerini de land) diye tanmmasıydı. Britonları kolaylıkla yerlerinden etmişe benziyorlar; tek ye­
bu iğrenç işe karıştıkları iddiasıyla idam ettirerek tek kral olmuştu. Frank egemenliği nilgilerini 490 civarında, güneybatıda bir yerlerdeki Badon dağında tattılar. Bu kü­
altındaki alanları büyük çapta genişletti. 486'd a Syagrius'u Galya'nın Roma denetimin­ çücük o lay ­bir dalaşmadan öte bir şey olamazdı­ daha so nra büyük bir zafer olarak
deki bölümünden sürüp attı ve topraklarım kendi krallığına ekledi. Önce 496'd a, son­ gösterildi. Güya A rthur isimli bir kahramanın kazandığı zaferlerden biriydi. Bu her
ra 505'te A lamanları yenip Frank egemenliğine boyun eğmelerini sağladı. Son olarak şeyin başlangıcı oldu: Kelt ozanları hikâyeyi tekrar tekrar işleyip so nunda bütün in­
Vouille muharebesinde Vizigotları ezdi (507). Kılıçtan geçirilenler arasına Vizigot kralı giltere'yi ve kıtanın da büyük bölümünü fetheden tamamen hayali bir Kral A rthur
da vardı; Franklar Pireneler'in kuzeyindeki bütün Vizigot topraklarını ele geçirdi.1 yarattılar.
işte bu noktada Teodorik müdahale etti. Önce, Vizigotlarm yenilgisini fırsat bilip 484'te, doğu eyaletlerini Ak Hunların yıllık akınlarına karşı savunmaya çalışan Pers
Rhone Irmağı'nın doğu kıyılarını işgal etmiş olan Burgonları yendi. Bu bölgeyi, yani kralı hem hayatını hem de ordusunu kaybetti. İran artık muzaffer Ak Hunlara açılmış­
Provence'ı Ostrogot devletine kattı. Sonra Rho ne'un öte kıyısındaki Septimania eyale­ tı; ama onlar gerçek göçebeler olarak ülkeyi bir ölçüde denetlemekle ve hatırı sayılır bir
tini koruması altına aldı, böylece de bu bölgeyi Vizigotlar için saklamış oldu. haraç almakla yetindiler. Şansa bakın ki dikkatleri, A fganistan'daki Kuşanlarm ortadan
Clovis 511'd e öldü. A ynı yıl, gözleri yılan Vizigotlar Batı Go t dünyasının tacını kaldırılmasından beri ( 460 civarı) kapıları açılmış bulunan Hindistan'a yönelmişti. Iran
Teo d o rik'e giydirdiler. Bö ylece etkileyici boyutlarda bir Go t imparatorluğu kurulmuş yine nefes alıyordu, ama kimseye duyurmadan.

1 Belirli bir aşamada Bretonlar, yani Brötanya'daki Britanyalılar Clovis'e biat ettiler, ama Frank devletine bağlılıkları
sadece kâğıt üstündeydi.

18
LAPLAR

FıNLER

ırsklar

Ak Hunlar

T ALTLA,

Kutrigur Hunları

Utigur
Hunları Alanlaı
Bavarlar.
'Lombardlar.
Bretonlar
Gepidler

LAZİKA KRALLIĞI
Basklar
SU EV
KRALLIĞI
İMPARATORLUĞU

VANDAI LUGU

ARAPLAR
İS 528'D E HIRİSTİYA N Â LEMİ

Hıristiyan kilisesi 4. yüzyılda muzaffer oldu. Yüzyılın başında Hıristiyanlar hâlâ ezi­ işlev sahibi olmalarına izin verilmişti, ama genel kural batıdaki piskoposların doğrudan
len bir azınlıktı, sonunda ise Hıristiyan olmayan bir imparator hayal bile edilemezdi. Roma'ya bağlı olmalarıydı.1
Kilise ve devlet iç içe geçip yeni bir toplumu, Hıristiyan âlemini biçimlendirmişti. Hıristiyanlık sadece Roma kontrolü altındaki bölgelerde egemenlik kurmuş değildi.
Eski düzenin birdenbire çökmesi şaşırtıcı değildir. Paganlık yerel kültlerin ve boşi­ Doğuda Ermeni ve İberya krallıkları imparatorluktan da ö nce Hıristiyanlığı kabul et­
nançların parça bo hçasından başka bir şey değildi; pek tutarlı değildi, hiç örgütlenme­ mişti (303 ve 318'de). 6. yüzyılda A frika'da bu inanç Yukarı Nil'deki Nübyeliler ve Erit­
mişti. Tersine, Hıristiyan kilisesinin çoğu insanın işitmek istediği bir mesajı vardı, üs­ re'deki Habeşiler arasında yayıldı. İrlandalıları 5. yüzyılda Aziz Patrick Hıristiyan yap­
telik kilise bu mesajı A kdeniz dünyasında duyurabiliyordu. 303'te iki dünya çatıştı. Ge­ tı; böylece Britanya'nın büyük kısmının pagan A nglosaksonlara kaptırılmasının karşı­
leneksel hoşgörülerini terk eden Romalı yetkililer Hıristiyanlara işkence etmeye başla­ sında bir kazanç sağlanmış oluyordu. Germen kabilelerinden bazı önemli gruplar da
dılar. Kilisenin yanıtı işkence aletlerini iman simgelerine dönüştürmek oldu, Hıristiyan­ Roma'dan ö nce Hıristiyanlığı kabul etmişti.
ların kemiklerinden de kutsal kalıntılar yaratıldı. Sekiz uzun yıl boyunca zulüm sürüp Ne yazık ki Germenler arasında çalışan misyonerler Hıristiyanlığın Ariusçu görüşüne
gitti. Şehitler çoğalıyordu, ama mucizeler de öyle. Sonunda, sahnedeki özel efekt bulu­ mensuptu. Arius 4. yüzyılın başında İskenderiye'de yaşamış bir din bilginiydi. Daha son­
tunun ardından muzaffer kilise çıktı: İmparator Constantinus seleflerinin politikalarını ra resmen benimsenecek olan Teslis [Üçlü Birlik] tanımından biraz farklı bir kavram öne
tersine çevirip Hıristiyanlığı devletin tercih edilen dini haline getirdi. sürüyordu. Gotlar, Vandallar ve Burgonlar da tam Arius'un fikirleri yaygınken Hıristiyan­
Bundan sonra çekirge bir kez daha sıçrayabildi: Constantinus'un yeğeni İulianus lığı kabul ettiler. Gerçi Ariusçuluğu tesadüfen kabul etmişlerdi, ama belki de kendilerini
Hıristiyanlıktan vazgeçip pagancılığm can çekişen kalıntılarını yeniden canlandırmaya egemen kast olarak algılamalarına uygun düştüğü için bu düşünceye sıkı sıkı sarıldılar.
çalıştı. A ma İulianus'un rakip kilisenin örgütünü çalan ve boşinançlara çok daha fazla Sonuçta haritada görülen garip ayrım ortaya çıktı: Papanın yetki alanına giren bölgenin
gömülen sentetik Yeni­Platonculuğu fazla taraftar bulamadı; öldüğünde de hemen terk büyük kısmı, onun otoritesini tanımayan bir azınlığın yönetimi altındaydı.
edildi. A yrıcalıklarını yeniden ele geçiren kilise, hem hükmedenleri hem de hükmedi­ Kilisenin ilk dönemlerinde Teslis'in tam ne olduğu üstünde birçok tartışma çıkmış­
lenleri sıkıca denetim altına aldı. İustinianus'un döneminde artık açıkça ifade özgürlü­ tı. Baba Tanrı, Oğul Tanrı'dan ayrı bir şey miydi (Ariusçu görüş), biri diğerinin sade­
ğüne sahip tek din Hıristiyanlıktı. ce başka bir veçhesi miydi (Sabelliusçularm görüşü), yoksa ikisi hem farklı, hem de
Bu çaptaki bir aygıtın çok sıkı örgütlenmesi gerekiyordu; kilisenin hizmetkârları ar­ benzer miydi? Peki ya İsa'nın insani ve tanrısal bileşenleri arasındaki ilişki? Bu ikisi ta­
tık devletin hizmetkârları kadar kalabalıktı ve onlar kadar titizlikle örgütlenmişlerdi. Hi­ mamen iç içe miydi (Monofizit konumu), tamamen ayrı mıydı (Nasturiler böyle diyor­
yerarşinin tepesinde papa vardı; aynı zamanda Roma piskoposu ve Aziz Petrus'un vâ­ du), yoksa ayrı ama bir tür karışmış halde miydi? Bütün bunlar insana bugün gereksiz
risiydi, bir çeşit dini imparatordu. Onun altındaki piskoposlar (başpiskoposlar, metro­ yere kılı kırk yarma gibi geliyor, o zaman da muhtemelen birçok din adamı için öyley­
politler) her biri bir eyalette olmak üzere devlet düzeninin valileri gibi çalışıyorlardı. Pa­ di; çoğu iki konu hakkında da orta yolu tercih ediyordu. A ma resmi cevaba ulaşmak
paya kalırsa hepsi bu kadardı işte. Ama imparatorluk daha karmaşık bir işleyişe geç­ üç yüzyıl aldı, bu arada çok mürekkep harcandı, dökülen kanlar da az değildi. Bir ta­
tikçe kilise de aynı şeyi yapmaya zorunlu hissetti kendini. Doğuda bir imparator oldu­ nım kabul edildiğinde de, kimliğini vurgulamak isteyen bir grup muhakkak sapkın de­
ğuna göre, bir de papa benzeri kilise mensubu olması gerekmiyor muydu? İmparator­ neri yolu tercih ediyordu.
lar bu düşüncede olunca papa da Ko nstantino po lis'e kendisinden sonra ikinci adam Gotlara gelince, sapkın diye kabul edilen düşünceyi seçmeleri hiç de akıllıca olma­
olarak bir patrik atamaya razı oldu (381), Sivil yönetimin artık neredeyse bir düzine mıştı. Kiliselerinin ayrı oluşu yabancı olduklarını ve hükümranlıklarının temelinin ne
eyaleti yöneten praefectus' ları vardı. Kilisenin de benzer bir şeyi olması gerekmiyor kadar sığ olduğunu durmadan hatırlatıyordu. Clovis'in Galya'dan Gotları çıkarabilme­
muydu? Papa, Mısır ve doğu eyaletleri praefectus larına tekabül eden İskenderiye ve An­ sinin sebeplerinden biri vaftiz olup Katolik inancını seçmesiydi, böylece taşradaki Ro­
takya patriklerinin aynı özel rütbeye sahip olduklarını kabul etmeye mecbur oldu. A ma ma halkı ve rahiplerine bir kurtarıcı gibi görünmüştü. Bu seçimin ne kadar yararlı ol­
imparatorluğun kalan kısmının ­batı yarısı, bir de Balkanlar­ doğrudan kontrolü altın­ duğu ö nce Vouille meydanında ortaya çıktı; ayrıca Frank devleti bütünüyle ayakta ka­
da tutmayı başardı. Kartaca ve Selanik metropolitlerinin Afrika ve Makedonya'da ara labilmiş, Burgonlar da onları taklit ederek 516'da A riusçuluktan Katolikliğe geçmişti.

1 451'te Kudüs'te dördüncü patriklik kuruldu, ama papalık otoritesini etkilemedi, çünkü bu patriklik A ntakya'nın yetki
alanı bölünerek ortaya çıkarılmıştı.

20
¿ PAPALIK
İ Vekillikler PATRİKHANELER
Papalığın Doğu patrikhanelerinin
yetki alanı yetki alanı
Ariusçuluğun
hüküm sürdüğü alan
IS 528'D E KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

Bu harita 6. yüzyıl a başlarında Avrupa­Yakındogu bölgesindeki başlıca ticaret yol­ yük kalemlerinden değildi; A kdeniz ticaret ağı bir ağır nakliyat sistemiydi, kargolar ton­
larını ve kentleri, beli', bölgelerde ihraç edilebilecek kadar fazla üretilen metaları göste­ larla ölçülürdü. Ana metalar buğday, şarap ve zeytinyağıydı, kereste ve madenler de
riyor. Haritanın kaps, dığı bölgenin dışından gelen metaların isimleri çerçeve içinde önemliydi, ipek ve baharat ticaretinin itici gücü olan kâr burada olmazsa olmaz bir un­
gösterildi. Bu ithal maddeleri bizim ilgilendiğimiz bölgeye iki yoldan geliyordu: A sya sur değildi; örneğin Roma ve Konstantinopolis'in buğday tedariki, piyasa güçleri göz
kıtasının ortasından gı çen kuzey yolu ile kıtanın kıyılarından dolaşan güney yolu. Ka­ önüne alınmadan yapılan bir devlet hizmetiydi.
rayolu, yani ünlü Ipel Yolu Çin'den başlıyor, Tibet'in kuzeyinden geçiyor ve Türkis­ Mısır'ı inceleyerek Roma ticaret sisteminin nasıl işlediği hakkında bir fikir edinebi­
tan yoluyla Pers imparatorluğu'nun kuzeydoğu sınırına varıyordu. Rey ve Hemedan'ı liriz; bu eyalet ihracat açısından en önemli bölgeydi. Burada her yıl bir kısmı ihraç edi­
içeren bir hattan Irar yaylalarını geçerek Mezopotamya'ya ve antik Babil ile Sele­ lebilecek kadar bol buğday ile devlet denetimindeki keten imalatının temeli olan keten
ukia'nın geç antikçağoaki halefi Ktesifon'a ulaşıyordu. Kervanlar buradan Roma Suri­ tohumu yetiştirilir ve imparatorluk başkentlerine gönderilirdi. O zamanın tercih edilen
ye'sine doğru yola çıkıyor, ya çölden geçip Lübnan ve Filistin'e gidiyor, ya da Fırat'tan yazı malzemesi olan papirüs tekeli Mısır'daydı; iskenderiye'nin her ülkede ünlenen
yukarı çıkıp A ntakya'ya varıyordu. Deniz yolu ise Endonezya ile Hindistan'dan baha­ cam imalatı da öyle. Buna transit baharat ticaretini de eklerseniz, eyaletin hatırı sayılır
rat getiren gemilerce kullanılırdı, Batı sularına vardığında bu yol ikiye ayrılırdı: Bir kol bir ihracat hacmi olduğu açıktı. Ama buğdayın önemli bir kısmını, keten ile papirüsün
Basra Körfezi'nden geçer ve mallar Irak ve iran'a gitmek üzere buradaki limanlarda bo­ de en azından bir kısmını imparatorluk yetkilileri herhangi bir bedel ödemeden alıyor­
şaltılırdı, diğer kol ise Arap yarımadasını dolaşıp Kızıldeniz yoluyla Mısır'a varırdı. lardı, dolayısıyla Mısırlıların zenginleştiği söylenemezdi. Tam tersi, ithal ettikleri keres­
Muazzam mesafeleri aşan bu yollarda yalnızca yükte hafif pahada ağır mallar taşı­ te, demir, şarap ve zeytinyağının bedelini ancak çok çalışarak ödeyebiliyorlardı.
nırdı. Çin ipeği bunun mükemmel bir örnekğidir; bu ipekle özel olarak yapılan kumaş­ 4. yüzyıla kadar Mısır buğdayı Roma'ya gidiyor, yurttaşlara bedava dağıtılan ekme­
lar zenginlik ve statü göstergesiydi. Romalılar da ipek giymek istiyorlarsa ithal etmek ğin çoğu bu buğdaydan yapılıyordu. Constantinus 328'd e bu buğdayın yolunu Bo gaz'a
zorundaydılar, çünkü ipek böceği ve ipek böceği yetiştiriciliği hakkında hiçbir şey bil­ bakan kenti Yeni Roma'ya çevirdi. Eski Roma, Afrika ve Sicilya'dan gelen buğdayla ye­
miyorlardı. tinmek zorunda kaldı. 5. yüzyılda Afrika buğday ambarları Vandalların eline geçti, so­
Elbette ipek, adı verilen ipek Yolu'nun ana malıydı. A ynı şekilde, baharat ticareti­ nuç olarak Roma ikincil konumda bir kent haline geldi; artık muzaffer geçmişinin anıt­
nin temel direği çeşnilerdi, özellikle de Hindistan'dan gelen karabiber, Endonezya'dan larım zar zor ayakta tutabiliyordu. Bu çöküşün ardında basit siyasi olayların işaret et­
gelen karanfil ve hintcevizi. A ncak, baharat ticareti birçok başka metayı da içeriyordu; tiğinden ço k daha fazla şey yatar: imparatorluğun ekonomisi çok ciddi sıkıntılar için­
bunlar küçük miktarlarda ve ço k yüksek fiyatlara alınıp satılıyordu: koruyucu madde­ deydi, üstelik Batı'mn sıkıntıları Doğu'nun sıkıntılarından çok daha fazlaydı. Gal­
ler, kokular, boyalar, boya sabitleştiricileri, doğal boya maddeleri, zamk, tütsü ve ayrı­ ya'nm birçok kenti, 406'd a hepsini ortadan kaldıran istiladan çok daha önce, birer
ca tıbbi değeri olduğu umut edilen, bugün isimleri insanı endişelendiren birçok mad­ müstahkem karakol konumuna düşmüştü. Hatta Roma A frika'sının tarım toprakları,
de. Metaların hepsi doğudan gelmiyordu. A rabistan, günlük ve mürrüsafi (sarı sakız) Vandallar bu eyalete adım atmadan çok daha ö nce terk edilmişti.
gibi ünlü maddeler satardı. A slında Hindistan'ın bu tarafındaki baharat ticareti Arap­ Ro m anın küçülmesi bu haritada açıkça görülüyor. Britanya, Galya ve ispanya'd a
ların elindeydi, yanmada halkı için önemli bir artı gelir kaynağıydı. artık kent hayatının ya da ticari ilişkilerin kalmadığını anlayabiliyoruz. 5. yüzyılda
Roma Imparatorluğu'nun ithal ettiği maddeler, ipek ve baharat yollarının son du­ nüfusu artan tek şehir olan Ko nstantino po lis, Ro ma'dan arta kalan ağın merkezinde
rakları olan A ntakya ile iskenderiye'yi A kdeniz limanlarına bağlayan bir denizyolu duruyor. Hâlâ refah içinde olması da imparatorluğun bir rövanş elde etmesinin tek
ağıyla A kdeniz çevresine dağılıyordu. A ma ipek ve baharat bu bölgedeki ticaretin bü~ umudu.

22
Kent nüfusları:

® 50­125.000
£ 23­49.000
• 15­22.000
İS 565

527'd e imparator olan lustinianus, hem kendini hem de Doğu imparatorluğu'nu ba­ lük getirmişlerdi. A yrıca taşra eyaletlerinin refaha kavuştuğu da söylenemezdi, ital­
tıyı yeniden fethetmeye adadı. Generali Belisarius'u Vandallarla savaşmaya gönder­ ya'da uzun süren savaşlar kentlerin yıkılmasına, kırsal nüfusun perişan olmasına yol
mekle işe başladı. Ostrogotların göz yummasıyla Romalılar Sicilya yolundan giderek açmıştı. Kuzey A frika'da da bütün çabalara rağmen Berberilerin Roma denetimi altın­
tam bir şaşırtmaca yaptılar. Vandal kralı ordusunun yarısıyla birlikte Sardinya'daydı. daki bölgelere sızması önlenemiyordu.
Belisarius ordunun Kartaca'yı koruyan diğer yarısını yenip kente girdi (533). Sardin­ Yine de, lustinianus'un hükümranlık dönemi, zamanı geri döndürmek için beyhu­
ya'daki ordu gelince onu da yendi, kralı esir aldı ve hazinesiyle birlikte ­yedi kollu şam­ de bir çaba olarak bir kenara atılmamalı. lustinianus, kısa bir süre için de olsa, Akde­
dan dahil­ Ko nstantino po lis'e gönderdi. Öyle göz kamaştırıcı bir başarıydı ki bu, îus­ niz uygarlığının haysiyetini ve kendine güvenini yeniden kazanmasını sağlamıştı, im­
tinianus'un kötümser bakanlarını tam bir şaşkınlığa uğrattı. paratorun fetihleri gelip geçici oldu, ama San Vitale'nin mozaikleri ve Aya Sofya'nın
lustinianus bu kez Ostrogotları hedef aldı. Bu işe ancak 9000 asker ayırabiliyordu; kubbesi, çağının ideallerine ve ihtişamına tanıklık ediyor.
bu sayı Afrika seferine gönderdiği askerlerin yarısından ancak biraz fazlaydı. Dolayı­ Batıda, Clovis'in dört oğlu babalan gibi Frank ülkesini genişletmeyi sürdürüyordu.
sıyla başlangıç olarak Belisarius'tan tek isteği Sicilya'nın yeniden ele geçirilmesiydi. Thüringlerin ülkesi ilhak edilmiş (531), Burgonya dize getirilmiş (534), Provence ile Or­
Belisarius bunu kolayca başarınca ikisi bir olup çıtayı yükselttiler. Belisarius küçük or­ ta Alpler artık zayıflayan Ostrogotların elinden çekilip alınmıştı (536). 558'd e Clovis'in
dusuyla yarımadanın yukarısına doğru ilerleyerek Roma'yı işgal etti (536). Gotlar der­ oğullarından biri hariç hepsi ölmüş, böylece ülke yeniden birliğe kavuşmuştu. A ma sağ
hal kenti kuşattılar, ama bir yıl süren mücadele boyunca savunmada kalan Romalılar kalan oğul da krallığı dört oğluna bıraktı (561), kardeşler birbirleriyle mücadeleye girin­
avantajlı konumdaydı. Yavaş yavaş Gotlar sayısal üstünlüğü kaybettiler. Ostrogot kra­ ce de Frank genişlemesinin ilk dönemi sona erdi.
lının morali öyle çökmüştü ki Belisarius taarruza geçtiğinde, Roma'dan bir emeklilik Haritanın diğer kısımlarındaki en önemli değişikliklere yol açan olay ise çerçevemi­
maaşı karşılığında tacını ve başkentini teslim etti (540). zin dışında vuku bulmuştu: Yuan­Yuan Moğol imparatorluğu'nun yıkılışı (552). Yenilen
Belisarius italya'nın fethini tamamlayamadan evine döndü. Ostrogot komutanları Moğollar batıya, Hazar Denizi'ne doğru kaçarken galip gelen taraf olan Türkler onları
hâlâ Po Irmağı'nm kuzeyindeki bölgeyi ellerinde tutuyorlardı. Belisarius'un yokluğun­ kovalıyordu. Maveraünnehir'de Türkler A k Hunlarla karşılaştı. Onları da yendiler ve
da komutanın yardımcılarını perişan ettiler. General geri geldiğinde Germen karşı taar­ iran'ın doğusundaki topraklarda Ak Hunların egemenliği sona erdi. Büyük bir gürültüy­
ruzunu kesmeyi başaramadı. Savaş on yıl sürdü; Romalılar Ravenna'da tutunuyor, ama le galibiyetin kendilerine ait olduğunu ilan eden Persler sınırlarını Ceyhun'a kadar ge­
başka kentlerde başarı elde edemiyorlardı. Derken lustinianus doğru dürüst bir ordu nişletirken, Ak Hunlar Hazar'ın kuzeyinde Yuan­Yuan artıklarına katıldılar. Türkler on­
toplamayı becerdi (552). Orduyu artık eskisi kadar parlak olmayan Belisarius'a değil, ları tekrar yenince hem Ak Hunlar hem de Yuan­Yuanlar paldır küldür Avrupa'ya girdi­
Narses'e teslim etti. Narses meslek hayatına arşivci olarak başlayan, sonra usta taktis­ ler ve burada Avarlar diye tanındılar. lustinianus bu kaçak güruha Rus bozkırlarından
yen haline gelen bir Ermeni hadımdı. A skerlerini Dalmaçya'dan geçirdi, burada 5000 Balkanlara akınlar düzenleyen Hunlara ve Slavlara saldırmaları için para verdi. Bu yeni
Lombard paralı askerini kiralayarak ordusunu güçlendirdi. Ravenna ile Roma arasında­ gelenlerin Hun ve Slavların ilerlemesine engel olacağını umut ediyordu. Avarlar daha
ki yolda yer alan Butsa Gallorum'da ana Got ordusuyla karşılaşıp bire kadar kırdı, ital­ iyisini yapıp Volga ile aşağı Tuna arasındaki bütün kabileleri dize getirdiler (559­61).
ya nihayet yeniden imparatorluğa katılmıştı. Kısa bir süre sonra, 554'te ispanya'da çı­ Sonra daha da batıya doğru ilerleyerek Thüringiya'da Franklara kök söktürdüler (562).
kan iç savaş, Romalılara Vizigot Krallığı'yla eşit koşullarda savaşma fırsatı verdi. Der­ A ttila'nın gölgesi, Avar Hanı'nın bedeninde yine Avrupa'nın üzerine çökmüştü.
hal bu fırsatı kullanıp ülkenin güney kesimlerini kan dökmeden fethettiler. Ostrogot Krallığı yıkılınca Bavarlar ve Lombardlar Tuna'nın hemen güneyindeki
Müthiş bir zaferler listesidir bu. lustinianus batının büyük bir kısmını yeniden elde eyaletleri ele geçirdiler; Bavarlar bir ölçüde Frank üstbeyliğini kabul etti. 523'te irlan­
etmişti, üstelik doğuda Perslere karşı savaşırken. A ma doğuda bütün başarısı, zaten va­ dalılar Isko çya'nm batısında yerleşimler kurmaya başladı. Başlangıçta irlandalılara ve­
salı olan Iberya'yı ilhak etmek oldu. Yeniden ele geçirdiği eyaletler kendi kendilerini rilen başka bir ad olan İskoç terimi sadece bu yerleşimciler için kullanılmaya başlandı;
savunamaz durumdaydı, yani askeri anlamda bir yarar sağlamamış, sadece yükümlü­ sonunda da kuzeyde kurulan krallık bu adı aldı.

24
lorsklar
(KOK) TURK
Svecİrlaı
HANLIĞI

İskoçlaı

Saksonlac

AVAR HANLI
Bavarlar.

Bretonl
Lombardlar. Gepidler

LAZİKA KRALLIĞI
Basklar

LLIGI
İS 600

Avarlar Orta A vrupa'ya ilk girişlerinde Karpatlar'ın kuzeyinden geçmişlerdi. Ama İtalya'nın büyük kısmının kaybedilmesi, Romalıların sindirmek zorunda olduğu
liderleri çok geçmeden ihtiyaçlarına en uygun alanın dağların güneyindeki bozkır oldu­ tek kötü haber değildi. İspanya eyaleti 570'lerin so nunda artık sadece kıyıdaki bir şe­
ğunu fark etti. Burası Büyük Macaristan Ovası, yani o sırada Lombardlar ile Gepidler ritten ibaretti; yeniden canlanan ve Süev Krallığı'nm ilhakından beri (584) yarımada­
arasındaki savaşın sebebi olan Alföld idi. Lombardlarla ittifak yapan Avarlar bu sava­ nın neredeyse tamamını kontrol eden Vizigot monarşisi, bu şeridi de ortadan kaldır­
şa müdahale edip öyle bir zafer kazandılar ki Gepidler bağımsız bir kavim olarak va­ maya niyetli görünüyordu. Avarlar Balkanlar'ı tehdit ediyordu, ancak A ttila'ya veri­
rolmayı sürdüremediler. Daha sonra Avarlar Lombardlara hayatı zorlaştırmaya başla­ len haraç kadar büyük miktarlar sayesinde onları durdurmak mümkün oluyordu. Do­
dılar. Lombardlar, A varlarca hırpalanmaktansa İtalya'ya gitmeye karar verdiler; Nar­ ğuda Persler Roma mevzilerini azar azar da olsa başarıyla geriletmekteydi. Neyse ki
ses'in ordusunda hizmet verirken bu ülkeyi tanımışlardı. Kavimler göçünün bu son bu bölgede Romalıların şansı yaver gitti. İmparatorlukta çıkan iç savaş yüzünden II.
aşamasında Dogu A lpler'i geçip Po vadisine indiler, Alföld de A ttila'nın olduğu gibi Hüsrev Romalılara sığındı. İmparator Mavrikios o na bir ordu verdi, Hüsrev de bu or­
Avar İmparatorluğu'nun da yurdu oldu (568).1 duyla tahtını geri aldı, karşılığında İberya'yı ve Ermenistan'ın neredeyse tamamını
İtalya'da Romalıların bir muharebe meydanında Lombardlarla karşılaşabilecek or­ verdi (591). Bu zaferden sonra artık Roma birlikleri A vrupa'ya dönebilir, Tuna savun­
dusu yoktu. Bütün yapabildikleri kentlere sığınıp istilacıların kendilerinden ö nce yiye­ ma hattını yeniden kurabilir, hatta hattın ötesine geçip Avarları kendi yurtlarında ce­
ceksiz kalmalarını ummaktı. Bütüne bakıldığında, bu strateji kıyılarda iyi so nuç verdi, zalandırabilirlerdi.
çünkü gemilerle erzak getirebiliyorlardı. A ma iç kısımlarda sonuç bir felaketti; Lom­ A varlar Orta A vrupa'daki ko numlarını pekiştirirken Kafkaslar'd aki hegemo nya­
bardlar Po vadisinin büyük kısmını, To scana'nm tamamını ve ülkenin dağlık belkemi­ ları Türklerce tehdit ediliyordu. Daha ö nceki yenilgilerini hatırlayan A varlar bu
ğini ele geçirdiler. 600 yılma gelindiğinde geçici bir denge kurulmuştu. Romalılar Ce­ müdahaleye karşı çıkmaya kalkışmadılar, ama Türkler de ço k ileri gitmediler. Batı­
nova, Ravenna, Roma ve bu kentlerin hemen yakınındaki eyaletleri, ayrıca Napoli ile da Kırım'a kadar bir sefer düzenledikten so nra Maveraünnehir'e döndüler, Orta ve
yarımadanın burnu ve topuğundaki çeşitli bölgeleri ellerinde tutuyorlardı. Geri kalanı Batı Kafkasya kavimlerinin, yani A lanlar ve Utigur Hunlarınm, başkaları sayesind e
Lombard dukalarının elindeydi ve bu dukaların kuzeydeki yirmi kadarı Pavia'daki kra­ elde ettikleri özgürlüğün keyfini çıkarmalarına izin verdiler. Türklerin hepsi yurtla­
lın yetkisini tanımaktaydı. Güneydeki Spoleto ve Benevento dukalıkları ise böyle bir rına dö nmedi; Hazarlar kabilesi Hazar Denizi'nin yakınınd a kaldı, Bu, Türklerin
yetki tanımamıştı; dolayısıyla Lombard kralının işlerine burnunu sokmasına engel ol­ bö lgeyle ilgilenmeye devam ettiklerini gösteriyordu. Ne var ki, Köktürk Hanlığı'mn
dukları sürece Romalıların Roma ile Ravenna arasındaki yolu kontrol etmelerine izin doğu ve batı o lmak üzere ikiye bö lünmesiyle bu ilginin fiiliyata geçme şansı kalma­
vermeye hazırlardı. dı (582).

1 Lombardlar Avar egemenlik alanından çekilen tek Germen kabilesi değildi. Saksonlar Elbe Irmagı'nın batısına çekil­ kabileleri işgal etti, böylece iki kavim arasındaki sınır yine batıya kaydı. Bunun etkisi bu haritada değil, bir sonrakinde
mişler, Franklar doğu Thüringiya'yı, Bavarlar da Bohemya'yı terk etmişlerdi. Onların boşalttıkları topraklan derhal Slav daha iyi görülebilir.

26
ırsklar
BATI TURK
HANLIĞI

İskoçlaı

saksoı Saksonlar;
Utigur
Hunları
AVAR HANLIĞI
Bretonlar
FRANK BAVARYA
DUKALIĞI'
KRALLIKLARI
LAZİKA KRALLIĞI
Basklar
İBERYA KRALLIĞI
SPOLETO
£ U KALIĞI
r BENEVENTO
VIZIGOT DUKALIĞI

KRALLIĞI

DOGU ROMA
MPARATORLUĞU
İS 626

602 yılında, Avarlarla savaşan Roma askerleri Tuna'nın öte yakasında kışlama em­ vaşın hiç beklenmedik bir şekilde sonuçlanmasına yol açtı. Pers soyluları Hüsrev'i taht­
rine karşı isyan ettiler ve Konstantinopolis'e yürüyüp imparator Mavrikios'u öldürdü­ tan indirip öldürdüler, sonra da, doğunun yarısı ellerinde olduğu halde barış yapmak
ler. Hiç de yakışık almayan bu davranış bir dizi felakete yol açtı. Avar Hanının fırsat istediler. Mısır, Filistin ve Suriye'deki işgalci Pers orduları geri çekildi; bö ylece 629'd a
bu fırsattır deyip Balkanları yağmalaması kimseyi şaşırtmamıştı, ama Slavların geniş Roma'nın doğu sınırları yine eskisi gibi sağlamdı. Heraklios bundan sonra imparator­
bir bölgede ilerlemesini kimse beklemiyordu. Slavlar Avar Hanının dümen suyundan luğu baştan aşağı yeniden yapılandırmaya girişti; artık bu imparatorluğun kimliği La­
gidip yarımadaya yerleştiler. Birkaç yıl içinde Balkanlar'ın iç kesimleri imparatorluğun tin değil, Yunan'dı. Tarihçiler bu değişimi belirtme amacıyla Heraklios'un kurtardığı
egemenlik alanından çıkmıştı. Aynı anda, hanedan kavgalarından kâr sağlamayı Roma­ devlet için Bizans terimini kullanırlar; terim Konstantinopolis'in altındaki ilk Yunan
lılardan öğrenmiş olan Pers Kralı II. Hüsrev, güya hâmisi Mavrikios'un intikamını al­ kenti olan Bizantion'dan gelir.1
mak amacıyla savaş meydanına çıktı. Bu iki büyük güç arasında eskiden önemsiz bir­ Bu uzun savaş Persler gibi Avarlar için de iyi so nuç vermedi. Slavlar Balkanlar'a ya­
takım avantajlar sağlamak için yapılmış kısır savaşlar cereyan etmişti. Hüsrev'in bu kez yılmakla zaten Avar denetiminden kurtulmaya yaklaşıyorlardı. 626'd a Avarlar Kons­
hedefi daha büyüktü; A hameniş imparato rluğunu, yani artık Roma'nın elinde olan As­ tantinopolis önünde başarısız olunca, Bohemya ve Yunanistan'daki kabilelerin çoğu
ya topraklarını, o büyük kralların imparatorluğunu yeniden yaratmak istiyordu, ilk tam bağımsızlıklarını elde ettiler. Hunlar da çekildi ve bir araya gelen Utigurlar ile Kut­
adım, Roma Mezopotamya'sındaki kaleleri almaktı; dört sefer yaparak bu işi halletti rigurlar A zak bölgesinde bir birleşik hanlık kurdular. "Hun" sözcüğü bırakılıp yerine
(607­610). İş bittiğinde, Persler ilerleyerek Suriye (611­613), Filistin (614) ve Mısır'ı (616) Bulgar sözcüğü benimsendi ve bu yeni ülke Büyük Bulgar Hanlığı diye tanındı.
fethettiler. Batı A vrupa'da daha küçük çapta olaylar cereyan ediyordu. 613'te yeniden birleşen
Bu sırada, Mavrikios'un tahtını gasp eden cahil askerin yerine daha saygın bir aday, Frank Krallığı bu kez sadece soy açısından değil, coğrafi açıdan da geçerli bir bölün­
Afrika valisinin oğlu Heraklios geçmişti (610). Başlangıçta selefi gibi yenilgi dalgasına meye uğradı; 623'teki bölünmede tanımlandığı gibi Neustria (Yeni Yurt) ve A ustrasia
kapıldı, hatta bir ara ciddi ciddi Afrika'daki malikânesine dönmeyi düşündü. A ma ak­ (Doğu Yurdu, Anayurt) krallıkları, birbiriyle ilişkili olmayan ve durmadan değişen es­
lını başına devşirip, sermayesini de bir araya getirip, 623'te bir karşı taarruza geçebile­ ki bölünmelerden farklı olarak süreklilik kazandı, ispanya'da ise, Vizigotlar nihayet son
cek kadar asker toplamayı başardı. Ro ma'nın bu son ordusunu, elden çıkmış eyaletle­ Bizans karakollarını da ortadan kaldırdılar (621).
ri tekrar ele geçirmek için yapılacak yıpratıcı savaşlara sokmayı reddedip Ermenistan ingiltere'nin A nglosaksonlarca fethedilmesi ağır ilerleyen, ama tam ve eksiksiz bir
yoluyla (burada Hazarlardan epeyce yardım gördü) Pers sınırlarına geldi ve yoklamaya süreçti; sadece güneydeki birçok küçük kral bu süreci aksatmıştı. Kuzeyin istilası daha
başladı. Persler de aynı şekilde cevap verip Avarlarla birlikte Konstantinopolis'e yürü­ sonra olmuş, ama çok daha hızla ele geçirilmişti. İlk hatırı sayılır A nglosakson krallığı
düler (626). Roma donanmasının hâlâ Bo ğ az a egemen olduğunu unutmuşlardı. Avru­ da burada kuruldu: Northumbria. Kontrol ettikleri bölgeleri batıya doğru genişleten
pa yakasına geçemeyen Persler, Avarlarm kentin kara surlarına hiçbir etkisi olmayan Northumbrialılar kuzeydeki Britonlar (Strathclyde) ile merkez (Galler) arasına bir mız­
saldırılarını seyretmekle yetindiler. Bu arada Heraklios doğuda üstün gelmişti. Ertesi yıl rak başı gibi girdiler. Galler grubu, zaten Dyrham'de Saksonların zafer kazanmasıyla
Romalıların Ninova'da kazandığı zafer Persler arasında kavga çıkmasına ve bu uzun sa­ (577) Cornwall ve Devon'daki kardeşlerinden kopmuşlardı.

1 "Bizanslıların bu terimi hiç kullanmadıklarını belirtmek gerekiyor; sonuna kadar imparatorluklarına Roma dediler,
Batılılar imparatorluğun adı konusunda onlarla hemfikirdiler ("Romania") ama sakinlerine Grek dediler. Grekler de bütün
batılılara Frank [Frenk] derlerdi.

28
fsklar
BATI TURK
Svearlái HANLIĞI

İskoçlar*

lORTHUMBRIA
RALLIĞI , • BUYUK
• BULGAR
HANLIĞI
saksonlar Saksonl

•P.. AUSTRASİÂ >


\ KRALLIĞI ° ° ° O7­?
FRANK BAVARYA^^AVAR HANLİĞİ^,
KRALLIKLARI,ggM^^ ) o
LAZİKA KRALLIĞI
NEUSTRİA " / Y ~Ç> °
Basklar
KRALLİĞİ. I # ât ıSyMiV/^yy^/jÛZV/

VIZIGOT LOMBARD / V
KRALLIĞI KRALLIĞI SPOLETO
DUKALIĞI
BENEVENT«
DUKALIĞI

DOGU ROMA
İMPARATORLUĞU
İS 651

Bizans vc Pcrs imparatorlukları çok pahalıya mal olan beyhude bir savaşı sürdürür­ yaklaştığında Merv satrapı tarafından öldürülmüştü. O sırada Pers İmparatorluğu'nda
ken, Arap dünyasında bir devrim oldu. Hazreti Muhammed, o zamana kadar ülke sa­ işgal edilmedik pek az yer kalmıştı: Elburuz dağları ile Hazar kıyıları arasında kalan Ta­
kinlerinin dini dürtülerini tatmin eden pagan, Yahudi ve Hıristiyan unsurları reddede­ beristan; Kafkasya'da imparatorluğa bağlı İberya ve Ermenistan (buralarda Araplar, Bi­
rek yeni bir din ilan etti. A llah'tan başka tanrı yoktu ve tek kurtuluş umudu A llah'a bo­ zanslılar ve Hazarlar arasındaki üç köşeli bir savaş kesin bir sonuca ulaşmamıştı). İber­
yun eğmek, îslamiyeti kabul etmekti. Muhammed 622'de doğduğu kent Mekke'yi terk yalılar ve Ermeniler kimsenin sahiplenemediği bu topraklarda birkaç yıl bağımsızmış
etmek zorunda kaldı; bu tarih daha sonra islamiyet çağının ilk yılı olarak kabul edildi gibi davranabildiler. Hem Araplara hem de Bizans'a haraç vermek zorunda kalan Kıb­
[Hicri tarih], Muhammed Mekke'nin kuzeyindeki Medine'de kendini hem güvenlikte rıs da benzer şekilde ne olduğu belirsiz, mutsuz bir devletti.
hissetmiş, hem de birçok taraftar bulmuştu. 630'da Mekke'ye dönüp Kabe'deki putla­ Hazarlar da bu sırada hızla yayılmaktaydı. A lanlara otoritelerini kabul ettirdiler,
rı yıktı, iki yıl sonra öldüğünde, öğretisi bütün Arap yarımadasında kabul edilmişti. Bulgar Hanlıgı'nı parçalayıp bu hanlığı oluşturan kabilelerden birini Vo lga'nm yukarı­
Romalılar ve Persler muhtemelen Hz. Muhammed'i önemli bir tehdit olarak görme­ sına, iki kabileyi de Tuna'ya sürdüler (burada yeni bir Bulgar Hanlığı ortaya çıktı). Ha­
mişlerdi. Askeri açıdan Araplar sadece bir baş belası olmaktan öteye geçmiyorlardı. zarların doğusundaki bozkırda önemli bir olay, Batı Türk Hanlığı'nm parçalanmasıydı.
Her yıl ödenen bir miktar para karşılığında büyük kabileler küçük kabileleri zapturapt Bu sayede Araplar kolayca Ceyhun Irmağı'na kadar ilerleyebildiler.
altında tutuyordu. A ma islamiyet bütün bunları değiştirdi. Hz. Muhammed'in takipçi­ Hz. Muhammed'in halifeleri hem imparatorların yetkisine sahipti, hem de en yük­
leri 634'te Medine'den yola çıktıklarında o kolayca dağıtılabilen Arap yağmacılara ben­ sek dini merci idiler. Halifeler önceleri peygamberin yakın arkadaşları arasından seçi­
ziyorlardı belki, ama hiç de öyle değillerdi. Fethetmeye çıkmış savaşçılardı onlar. Üç liyordu, ama bu sistemin fazla uzun sürmeyeceği belliydi. Ufukta görünen sorun, hali­
yıl içinde Bizanslıların ve Perslerin gönderdiği en iyi alayları tuzağa düşürüp ortadan felerin müminlik derecesine göre seçimle mi başa geçecekleri, yo ksa bu görevin kalıt­
kaldırdılar. Şeria Irmağı'nm kollarından biri olan Yermuk'ta yapılan muharebede, İm­ sal mı olacağıydı. Üçüncü halife Osman (644­656) soylu Emevî ailesindendi ve yaygın
parator Heraklios'un onları Filistin'den çıkarmak için gönderdiği orduyu kesin kes ye­ akraba kayırıcılığına dayanan kalıtsal halifeliğin temelini attı. Ne var ki çoğunluğa gö­
nilgiye uğrattılar (636), sonra da Mezopotamya'yı savunan Pers ordusunu Kadisiye'de re, eğer bir halife hanedanı olacaksa bunun adayı Peygamber'in damadı A li'ydi. Nite­
yo k ettiler (637). Bizanslılar A nadolu'ya çekildi, muzaffer Müslüman ordusu da Suriye kim Ali halife seçildi, ama imparatorluğu Emevîlerin pençesinden söküp alamadı.
ve Mısır'a girdi (640). Persler ise İran yaylasına çekildi ama Nihavent'te korkunç bir ye­ A li'nin ölümüyle (661) Emevîler halifeliği tekrar ele geçirdiler ve bir yüzyıl boyunca bı­
nilgiye uğramaktan kurtulamadılar (642). Yeniden düzene girmek için kısa bir ara ver­ rakmadılar. Bu çekişmenin sonuçları bir hanedan savaşının ötesine geçmiştir, çünkü
dikten sonra Arap orduları İran'a girip 650'd e Persepolis'i, 651'd e de Ceyhun Irmağı Ali ve soyunun peygamberin asıl mirasçısı olduğu fikri, Emevîlere muhalefet edenler­
kenarındaki eyalette yer alan Merv'i ele geçirdiler. Muhammed'in ölümünden sonraki ce de beslenerek, muazzam bir dini dogmaya dönüştü. Ortodoks Müslümanlar (Sünni­
yirmi yıl içinde Araplar Roma'ya rakip bir imparatorluk kurmuşlardı. ler) ile Ali taraftarları (Şiiler) arasındaki ayrılık, Emevîlerin unutulmaya yüz tuttuğu gü­
İnsan, o kadar sıkıntı çekerek Perslerden geri aldığı eyaletleri bu kez Araplara kap­ nümüzde bile çok önemlidir.
tıran İmparator Heraklios'a üzülmeden edemiyor. A ma en azından rakibi Pers kralı II. Britanya'da üstünlük Northumbria Krallığı'ndan Mercia Krallığı'na geçti, italya'da
Yezdigerd'den daha iyi durumda olduğunu belirtmek gerek; Yezdigerd, A raplar Merv'e Lombardlar Cenova ile İtalya yarımadasının topuğunu ele geçirdiler.

30
lorsklar
TÜRKLER
Volga
Bulgarları

viORTHUMBRIA
(RALLIĞI

Onogur
Saksorrl Bulgarları

Bretonl;
ıBERYI
TABERIST;

LAZIKA KRALLIG!
Basklar RMENİSTAf

VIZIGOT
KRALLIĞI SPOLETO
DUKALIĞA
BENEVENTO

ARAP­ISLAM
BİZANS İMPARATORLUĞU HALİFELİĞİ
İS 737

Islamiyetin ilk kabarması 651'd e sona erdi; Arap orduları sınırları kurcalamaya de­ ma yeni bir silah kullanıyordu: Rum ateşi, yani bir pompayla püskürtülen bir petrol bi­
vam etseler de sonraki 30­40 yılda eskisi gibi destansı ölçekte fetihler olmadı. Sınırları leşimi. A teş fırlatan bu ilkel silah sayesinde Bizans Ko nstantino po lis'in ayakta kalma­
artık biraz küçülen Bizans Toroslar'da karşı saldırıya geçti, Afrika'yı elinde tutmaya ça­ sında hayati önemi olan deniz savaşlarını kazanabildi.
baladı. Doğuda Arap egemenliğinin sınırları Ceyhun'a ve Afgan dağlarına dayanmıştı. Bizans başka yerlerde bu kadar başarılı değildi. İtalya yarımadasında artık ellerinde
Derken, 700'den hemen önceki ve sonraki yıllarda islamiyet'in ikinci kabarması başla­ birkaç kıyı cebinden başka bir yer kalmamıştı: Venedik lagünündeki köyler, Ravenna
dı, bir dizi görkemli seferle batıda ve doğuda önemli eyaletler ele geçirildi. kenti, çizmenin topuğunun ucu, burnunda biraz daha geniş bir bölge, Napoli körfezin­
tik büyük zafer Kuzey A frika'da kazanıldı. Araplar Tunus'un güneyindeki Kayre­ de ve yakınında birkaç yerleşim ve en önemlisi de Napoli kenti. Roma ve hinterlandı
van'da 670'te kurulan bir karargâhı üs olarak kullanarak, bazen başarılı bazen başarı­ artık imparatorluğun denetiminde değildi; buraları, Bizanslıların ellerinde tutamadıkla­
sız seferler düzenliyorlardı. 698'd e nihayet Kartaca'yı aldılar, ama bundan daha önem­ rı otoriteyi yavaş yavaş üstlenen Papa yönetiyordu.
lisi iç kesimlerde yaşayan Berberilerin fethedilişi ve Müslümanlığı kabul etmesiydi Frank dünyasında ise hiç değişmeyen törensel sahnenin ardında önemli değişiklikler
(702). Bu olay Araplara ­ve yeni Müslümanlara­ öyle bir ivme kazandırdı ki Kuzey Af­ meydana gelmekteydi. Geç 7. yüzyılda Clovis soyundan gelen krallar, zavallı, kısa ömür­
rika'nın geri kalan kısmını da ele geçirip ispanya'ya girdiler. Cebelitarık'ı (Tarık'ın da­ lü kuklalar haline gelmişti. Hem A ustrasia'da hem de Neustria'da asıl önemli kişi kral de­
ğı; Tarık Arapların komutanıydı) geçtikten sonra Vizigotlara karşı kazandıkları zafer ku­ ğil, saray nazırıydı. Beklenebileceği üzere, bu makama genellikle yerel baronların en bü­
zeyde küçük bir şerit hariçl bütün yarımadaya hâkim olmalarına yol açtı (711). Gal­ yüğü ve en cüretkârı geçiyordu. Bu türün en etkileyici örneklerinden biri Charles Mar­
ya'nın Vizigotlara ait köşesini de ele geçiren Araplar burayı Frank krallıklarına yaptık­ tel'di, nam­ı diğer Çekiç Charles. Martel bu makama 717'de A ustrasia'da yükselmiş, son­
ları akınlar için üs olarak kullandılar. ra da 719'da Neustria'yı eline geçirmişti. Lakabını 732'de Poitiers yakınında bir hafta sü­
Arap halifeliği doğuda da çok önemli zaferler elde ediyordu. Kuzeydoğuda özellik­ ren bir muharebede, batı Fransa'yı işgal eden Arap ordusunu un ufak ederek kazanmış­
le çalışkan bir emir 704­715 arasında Maveraünnehir ile Harezm'i (Ceyhun deltası) fet­ tı. Avrupa'nın özlediği zaferdi bu; Arap tehdidini sona erdirmese de ­nitekim birkaç yıl
hetmeyi başardı; ayrıca Seyhun Irmağı'nm öte yakasındaki Taşkent'i işgal etti. Güney­ sonra Araplar bölgeyi ikinci kez istila edeceklerdi­ islamiyet'in batı Avrupa'daki zaferler
batıda (haritada görünmüyor) yapılan bir seferle daha da dikkate değer bir başarı elde dizisinin sonuna işaret ediyordu. Ayrıca Charles'a, Frank devletini güçlendirmesi için bir
edildi, Hindistan'a giden kıyı yolu ele geçirildi, bugünkü Pakistan'da yer alan Sind eya­ fırsat sağladı. Hıristiyanlığı kurtaran adam olarak, kiliseyi muazzam topraklarının bir kıs­
letine boyun eğdirildi (712/ 713). mından feragat etmeye zorlayabilmişti. Bu toprakları, hizmetlerinin sürmesinin karşılığı
Ortadaki cephede ilerleme daha ağır cereyan ediyordu, sonuçlar pek o kadar çarpı­ olarak maiyetindeki şövalyelere verdi. Bu sözleşmeyle, şövalyeler kralın kişisel takipçile­
cı değildi. Kafkasya adım adım da olsa fethedildi (Ermenistan ve Iberya 653'te, Lazika ri olmaktan çıkıp haleflerinin de kullanabileceği bir savaş aracına dönüşmüş oluyordu;
696'da, A bazya 711'de ve Hazar kıyısındaki Şirvan eyaleti 737'de). Arap güçleri sonra bu da yeni bir askeri örgütlenme biçiminin başlangıcı oldu. Henüz mükemmeliyetten
Hazarların yurdunu istila edip başkentlerini, yani Volga kıyısındaki kervan kenti Itil'i uzaktı bu örgütlenme, ama eski savaş çeteleri sisteminden daha iyiydi.
yağmaladılar. Bu saldırı Hazarların gücünü kırdı, bir daha asla Kafkasların güneyine Britanya'da, Northumbria Krallığı A nglosaksonlarm önderliğini yeniden ele geçirdi
adım atmadılar.^ A ncak, Bizans hâlâ Toros hattını elinde tutuyordu ve A rapların de­ (655), Strathclyde'daki Galler halkını (artık Britonlara böyle deniyordu), Piktleri ve Is­
nizden dolaşıp bu hattı aşma çabalan sonuç vermedi. Nitekim 674­680'd e ve yine koçları vasal statüsüne indirdi, A ma bu canlanma kısa sürdü, hatta Piktler ve iskoçlar
717'de Konstantinopolis'e denizden yapılan belli başlı seferler başlangıçta başarılı gibi No rthumbria'nm boyunduruğundan kurtulmadan ö nce (695), diğer A nglosakson kral­
gözükse de yenilgiyle sonuçlandı. Bizans'ın hâlâ donanması vardı, üstelik bu donan­ lıkları Mercia'nın yanına geçmişlerdi (679).

1 Bu şeritte bağımsızlıkları kaçınılmaz olan Basklarm yanı sıra Asturias Krallığı vardı. Bu krallık Vizigotların mirasçısı 2 Hazarlar. Rusya bozkırı ve yukarı Volga'da kendilerine haraç ödeyen Bulgarların denetimini de kaybettiler.
olduğunu inatla iddia ediyordu.

32
TÜRKLER
lorsklar

lORTHUMBRIA
RALLIĞI

Onogur
Galler Saksonl; Bulgarları

Bretonlaı
BAVÁR
ASTURIAS DUKALlÇ »VARLAR TABERIST­
KRALLİĞİ

Baskli LOMBARD.
KSALLIĞI

PAPA
DEVLİ

G
bENEVENTO
DUKALIĞI

ALIFELIGI
IS 737'DE HIRİSTİYA N Â LEMİ

Suriye, Ermenistan ve Mısır Konstantinopolis'in egemenliğinden hiç memnun ol­ kavgaya tutuşacak bir şey bulacaklardı; nitekim 726'da İmparator III. Leon o şeyi sağ­
mamalılar ki hepsi kolayca Perslerin eline geçti. Heraklios bu ülkeleri yeniden impara­ ladı: Ikonoklazm, yani put kırıcılık, ikonalar, yani dini resim ve heykeller doğuda öyle
torluğa kattığında ülke halklarının Monofizit inancına karşı uzlaştırmacı bir doktrin çoğalmıştı ki neredeyse çoktanrıcılığm idolleriyle yarışır hale gelmişlerdi. Tektanrıcı ve
olan Monotheletizm'i yürürlüğe koydu. Mo no theletizm'e göre, Tanrı ile tnsan'ın dini tasvir düşmanı islamiyet'le karşılaştırılmaktan utanç duyan Leon hepsinin yok
Isa'daki birlikteliği, her iki bileşen de kimliğini yitirmediği halde, kendini tek bir ilahi­ edilmesini emretti. İkona taraftarı papazlar papaya başvurdu, o da bütün tasvirleri ko­
insani enerji halinde dışa vurmasına yetecek kadar tamdı. Bu cayırtılı sözler skhizma'cı ruması altına aldı.
eyaletleri yatıştırmaya yetmedi; zaten dini ayrılıkçılıkları daha derindeki bir hoşnutsuz­ Papa daha da ileri gidip hem imparatoru, hem de patriği aforoz etti. Leo n'un ceva­
luğun belirtisinden başka bir şey değildi. Monotheletizm sadece papayı sinirlendirdi. bı Sicilya, güney italya ve Balkanları papalığın yetki alanından çıkarıp patriğe vermek
Sonunda Araplar bu sorunu Monofizit bölgeleri imparatorluktan çıkararak çözdüler. oldu. Artık iki kilise arasındaki ayrılık tamamlanmıştı. Bir yanda imparatorun koruma­
Böylece Monotheletizmin yararı kalmıyordu, Konstantinopolis de biraz direndikten sı altındaki ekümenik patriğin başkanlık ettiği Doğu Hıristiyanlığı vardı (Ortodoksluk),
sonra vazgeçti. diğer yanda ise papanın hükmettiği Batı Hıristiyanlığı (Katoliklik).
Bu sorunun çözülmesi Konstantinopolis ile Roma'nın kavgasına bir son vermedi. Bu skhizma (ayrılık) ve Hıristiyanlığın egemen olduğu alanların genelde küçülme­
Papalık doktrin konularında birinci merci olduğunda, imparatorlar da son sözü söyle­ si bu haritanın en göze çarpan özellikleridir. Yine de Hıristiyanlık âleminin kâr zarar
meye hakları olduklarında ısrar ediyorlardı. Tartışmada önceleri imparatorlar üstün gel­ cetvelinde birkaç olumlu madde vardı. A riusçuluk kâh fetih yoluyla (Vandallar ve
di. Örneğin lustinianus otoritesine karşı gelen bir papayı tutuklatıp değiştirdi; II. Kons­ Ostrogotlar), kâh inanç değiştirme yo luyla (Vizigotlar 589, Lombardlar 653) ortadan
tantes bir yıl sonra aynı şeyi yaptı. A ma 7. yüzyılın sonunda imparatorluğun Ro­ kaldırılmıştı. Kilise hiyerarşisi basitleşmişti: A ntakya, Kudüs ve İskenderiye patriklik­
ma' daki varlığı böyle üstünlük taslamaya yetmeyecek kadar sönüktü. Bir keresinde pa­ leri artık A rap dünyasında yer alıyor, dolayısıyla kilisedeki iktidar mücadelesine ka­
payı tutuklamak üzere gönderilen bir görevli sonunda çareyi papanın yatağının altına nlamıyorlardı. Bazı ilerlemeler de kaydedilmişti. Frank fetihleri sayesinde Hıristiyan­
saklanmakta bulmuştu. Papalık kendi payına gerçek bir eyleme girişmeksizin siyasi ba­ lığın mesajı Thüringlere ve Bavarlara, irlanda ve Roma misyonerleri sayesinde de
ğımsızlık elde etmişti. Piktlere (6. yy) ve İngiltere'deki A nglosaksonlara (7. yy) ulaştırılmıştı. A ma bunlar
Durum artık tehlikeliydi; hem Roma, hem de Konstantinopolis nihai yetkiyi ele ge­ Suriye, Mısır, Kuzey Afrika ve İspanya'nın kaybını dengeleyebilecek kadar önemli
çirmeye kararlıydı, ama hiçbiri iradesini diğerine kabul ettiremiyordu. Eninde sonunda başarılar değildi.1

1 Bu ve bundan sonraki haritalarda Hıristiyan Âlemi, Hıristiyanların hükmü altındaki bölgeler olarak tanımlanmıştır. kadar açık seçik değildir. Bizanslılar, çok isteseler bile kiliselerinin otoritesini italya çizmesinin topuğu ile burnundan
Geneline bakıldığında, Doğu ve Batı Hristiyanlıgını ayıran çizgi aynı zamanda siyasidir de, ama bu haritada durum o öteye ya da Sicilya'nın batısındaki adalarda kabul ettiremiyorlardı.

34
EKÜMENİK
i PAPALIK İ
PATRİKLİK
Batı Doğu
Hıristiyanlığı Hıristiyanlığı
IS 737'DE N ÜFUS

Roma lmparato rluğu'nun nüfusu, en parlak zamanı olan IS 2. yüzyılda, aşağı yu­ Rekabet gücünün azaldığının bir işareti bozkır ile ekili arazi arasındaki sınırın geri çekil­
karı 45 milyondu. Bu nüfus daha sonra ağır ağır azalmaya başladı. Batı imparator­ mesiydi. Augustus döneminde göçebeler kenarda köşede yaşayan topluluklardı; kimsenin
luğu çö kmeden hemen ö nce nüfus beşte bir o ranında azalmış, yaklaşık 36 milyona istemediği topraklara itilirler, dönemlerinin tarihine pek katkıları olmazdı, Tarım gerilemeye
düşmüştü. Bu düşüş imparatorluk sisteminin çö küşünün sorumlusu olamaz, zira Ro­ başlayınca göçebelerin konumu düzeldi. Onlar için çok doğal olan vur­kaç biçimindeki sa­
malılar hâlâ barbar düşmanlarına karşı sayıca 2'y e 1 üstündü; ama bunun faydası vaş yöntemleri "süvari çağı'na giren bir dünyaya uyuyordu; dolayısıyla 4. yüzyıla gelindi­
olmadığı kesindir, imparato rluk temelde bir tarım devletiydi ve 5. yüzyılın başların­ ğinde, eskiden tarlaların terk edilmesini sabırla bekleyen göçebe klanları, köylüleri hâlâ eki­
dan beri tarım faaliyeti iki yüzyıl ö ncesine göre ço k daha küçük bir ö lçekte yürütül­ lip biçilen topraklardan atmaya başladılar. Daha önce Roma imparatorlarının aklına bile gel­
mekteydi. meyen uç bölgeler artık sorun çıkartıyor, ülkenin zaten kıtlaşmış olan kaynaklarını tüketi­
Bu küçülme sonraki iki yüzyıl boyunca aynı hızla sürdü, tik bakışta, Batı impara­ yordu. Kuzey Afrika'da Roma'nın denetimi altındaki alanlar yavaş yavaş elden çıktı. Suri­
torluğunu çökerten, Doğu imparatorluğunu da dize getiren istilalar ve yakıp yıkmala­ ye'de sınır kısaydı, dolayısıyla 7. yüzyılda eski düzen çökene kadar buralar savunulabildi.
rın nüfusun sürekli azalmasının sebebi olduğu açık gibidir. A ma nüfus azalması daha Ama daha sonra Araplar bütün doğuya bir çığ gibi akıp yeni bir imparatorluk kurdular; bu,
ö nce başlamış, yani bir kalıp oluşmuş olduğu için ek bir sebep aramak gereksizdir. Ay­ en azından ilk evrelerinde, göçebe yaşam biçimi için çarpıcı bir zafer anlamına geliyordu.
rıca, bu dönemde A kdeniz'i meydana getiren topluluklarda doğum ve ölüm oranlan da­ Araplar Roma lmparatorluğu'nun demografik çöküşünden sorumlu olmayabilirler,
ima yüksekti, dolayısıyla kayıplar hemen telafi edebilirdi. Her neler oluyor idiyse, da­ ama varlıkları muhakkak ki bu çöküşü hızlandırmıştı. Do gu'nun önemli bir kısmı bin
ha temelden bir değişikliğin ortaya çıktığı belliydi. yıl öncesinin yaşam biçimine döndü; nüfusu da bin yıl öncesinden pek fazla olmayan
IS 400 ile 600 arasındaki yüzde 20'lik azalmayı da hesaba dahil ettiğimizde, toplam bir rakamda sabitlendi. A ma yine etki ile tepkiyi birbirinden ayırmalıyız, istilacılar çift­
nüfus kaybı üçte bire varmaktadır. 7. yüzyılın A kdeniz dünyası klasik çağdaki öncülü­ çi de olsa gö çebe de, nüfus azalıyordu. Germen göçleri A kdeniz dünyasının çöküşünü
nün yanında pek zavallı kalıyor, kendini düşmanlarına karşı savunmakta gitgide daha durdurmayı başaramamıştı. Çok daha temelden bir şey değişmişti. Yaşam, her neden­
çok güçlük çekiyordu. se, artık ço k daha zor sürdürülebiliyordu.1

1 işin nasılına dair bir tahmin yürütmeden bu konuyu bırakmak biraz korkaklık olacak. Yaşamın zorlaşmasının bir se­ ğil, iskandinavya ile Rusya'da. Nüfusun en düşük seviyesine indiği dönem Vikingler ve Varenjlerin çağma tekabül eder,
bebi iklimdeki değişiklikler olabilir. Eger bu dönemde dünya biraz soğuduysa ya da yağışlar biraz arttıysa, eger ekinlerin bu halkların yoğun faaliyetleri, bir bütün olarak Avrupa'da 500 yıl ö ncesine oranla daha az nüfus olsa bile, iskandinav
büyüme mevsimi biraz kısaldıysa ya da daha kötü koşullar ortaya çıktıysa, o zaman tarımla yaşayan nüfus azalacaktır. ve Rus sayısının daha çok olduğuna işaret etmektedir.
Roma lmparatorluğu'nun sıkıntılarının başladığı tarihlerde bu tip bir değişiklik olduğunu düşünmek insana çekici geliyor, Başka bir olasılık hastalıktır. Üst üste gelen veba salgınlarının nüfusun üçte bir oranda azalmasına yol açabileceğini bi­
belki bir gün geçmiş zamanların iklimlerini yeterli bir kesinlikle analiz edebilir ve nüfusun azalma sebebinin iklim oldu­ liyoruz, zira 14. yüzyılda tam da böyle olmuştur. Bir veba döngüsünün 2. yüzyılda, Marcus Aurelius zamanında başladı­
ğunu ya da olmadığını ispatlayabiliriz. Ama bugün bunu yapamıyoruz; tek söyleyebileceğimiz, sebep iklimse bile, bu dö­ ğını. bir ikincisinin de 6. yüzyılda lustinianus zamanında ortaya çıktığını biliyoruz. Bu iki salgın döngüsü nüfus kaybının
nemdeki birkaç gelişmenin bu çerçeveye pek de uymadığıdır. IS 8. yüzyılda çevrelerindeki zorluklara rağmen çoğalan top­ sebebi olabilir. Ama arada kalan upuzun zaman insanı kuşkuya sevkediyor: Avrupa 14. yüzyıldaki Kara Ölüm'de ve he­
lumlar varsa, bunlar tarımın görece daha kolay koşullarda yapıldığı yerlerde değil, son derece zor olduğu yerlerde yaşı­ men sonrasındaki salgınlarda kaybettiği nüfusu 150 yılda tekrar kazandı, oysa Karanlık Çaglar'dan çıkabilmesi yedi­sekiz
yorlardı: Ilıman iklimin egemen olduğu bölgelerde değil, A vrupa'nın kuzey uçlarında; Fransa'da ya da Lombardiya'da de­ yüzyıl aldı ki bu bir hastalığın yol açtığı döngü için fazla uzun görünüyor.

36
İS 737'DE KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

islamiyet, en azından başlangıçta, Roma imparatorluğu büyüklüğündeki bir alana fetihlerinden hemen önce, bu engel batıdan aşıldı. Berberi deve sürücüleri uzun süre­
birlik ve barış getirmişti. Ama coğrafya çok farklıydı. Roma imparatorluğu A kdeniz ve dir çölde daha uzak noktalara kadar gidebilmişler ve nihayet bu kum denizinin öteki
çevresinde kurulmuşken, halifeliğin merkezi Yakındoğu kara kütlesiydi; yaşam hatları kıyısındaki "Sahil" denen çalılık ve yarı çöl şeride varmışlardı. Burada Ghana Krallığı
denizden değil, çöllerden geçiyordu, ilk kurulan ağ, halifeliğin merkezi olan Medi­ ile ilişki kurdular; bu krallık sakinlerinin tuza ihtiyacı o kadar büyüktü ki, bir kilo tu­
ne'den Mısır, Suriye ve Irak'taki, bu ülkeleri fetheden orduların üslendiği kamplara gi­ za bir kilo altın tozu veriyorlardı. Berberiler tuz temin etmekte hiç zorluk çekmediler;
den yollardan oluşuyordu. Daha sonra başkent kuzeye, Şam'a taşındığında, ana hat bu çölü keşfederken kayatuzu yataklarına rastlamışlardı, yol üstündeki bu tuzu hemen çı­
askeri üsleri yeni başkente bağlayan yollar oldu. Bu kamplardan Irak'ta Küfe ve Basra, karıp götürebilirlerdi. Bu bölgede düzenli bir kervan trafiği oluştu, Bilâdü's­Sudan (Si­
Mısır'da Fustat (bugün Eski Kahire) önemli kentlere dönüştü; Suriye'deki kamp Şam'ın yahların Ülkesi) Islamm en önemli altın kaynağı haline geldi.
gölgesinde kaldı ve çok geçmeden unutuldu. Bu yerleşimlerin hiçbiri deniz kıyısında Arap ekonomisine bakıldığında genelde artan bir faaliyet görülmekteydi, oysa Bi­
değildi ve hepsi A rap yönetimi altında gerilemeye yüz tuttu. Bazıları da Filistin'deki zans'ın görünümü insanı umutsuzluğa sürüklüyordu. Perslerle savaş sırasında birçok
Kaysâriye [Caesarea] gibi tamamen terk edildi. kent yanmış yıkılmış, pek azı yeniden inşa edilmişti. Arapların verdiği zarar daha da
A rap gemileri elbette Kızıldeniz ve Basra Körfezi'nde yelken açmayı sürdürüyor­ fazlaydı; her yeri yağmalamışlar, imparatorluğun bazı eyaletlerini tamamen ellerine ge­
du, ayrıca bu bölgedeki deniz trafiği epeyce artmıştı. Mısır'ın buğday fazlası artık çirmişlerdi. Konstantinopolis'in buğday ambarı Mısır, bunlardan biriydi. Dolayısıyla
Mekke'ye gönderiliyordu. A ma A kdeniz'deki deniz ticareti hiç kuşkusuz gerilemişti; Konstantinopolis'in nüfusu o kadar hızla azaldı ki, sanki Yeni Roma da eskisinin akı­
gemiler küçülmüş, deniz yolculuğu tehlikeli olmuştu, fazla uzaklara gidilmiyordu. betine uğrayacaktı. A ma birkaç alanda gelişme vardı. Biri yerli ipek sanayinin gelişme­
Karayollarındaki kervanlar ise büyümüş, düzenli hale gelmişti. Dokuma, madeni eş­ siydi. Rivayete göre 6. yüzyılda Çin'e giden iki keşiş giysilerinin arasına kozaları sak­
ya, şeker, baharat, halı, mücevherat ticareti yapılıyor, kervanların geçtiği kentlerin layıp Bizans'a getirmişlerdi. Bir diğer gelişme Hazarlarla ilişkilerin güçlenmesiydi. Ha­
ürünleri ve uzak pazarlardan alınan ürünler alınıp satılıyordu. Kervanlar hacıları kut­ zarlar güney Rusya'nın ticari potansiyelini geliştirmeye çalışıyorlardı. Kuzeyden gelen
sal Mekke ve Med ine'ye götürüyordu. Kervanlarla köle ticareti yapılıyordu: Erit­ kürk ile sınırlardan gelen köleler ticaretin ana kalemleriydi. Çoğu Ko nstantino po lis'e
re'den Habeşiler, Nübye ve Somali kıyılarından siyahlar, Ceyhun'un ö tesinden Türk­ gönderiliyor, ama bir kısmı ters yönde, Maveraünnehir'den geçen ipek Yolu'nun ker­
ler ve Kafkaslardan Çerkesler getiriliyordu. 19. yüzyıla kadar sürüp gidecek bir tica­ van menzillerine gidiyordu.
ret tarzı ortaya çıkmıştı. Bizans sıkıntı içindeydi, yine de batının uğradığı ekonomik çöküntüden yakasını sı­
Arap kervanlarının yük hayvanı deve idi; deve bir damla su olmayan uzun çöl yol­ yırabilmişti. Batıda Hıristiyanların elinde kalan birkaç kent ha yıkıldı ha yıkılacaktı.
larında mal taşıyabilen tek hayvandı. Kuzey A frika'da kervanların karşısında ço k zor Bunların en büyüğü, imparatorluğun merkezi Roma, çö p dolu tarlalarla birbirinden ay­
bir yol uzanıyordu, o zamana kadar Sahray ı geçen olmamıştı. Bu geçit vermez çöl, Nil rılan dağınık köylerden ibaretti. Bir zamanlar A ugustus'un 200.000 kişilik bir ordu bes­
vadisi ile Eritre ve Somali kıyılarının Sahra altı bölgesiyle iletişimini kısıtlıyordu. A rap lediği kentte Papa yüz kişiye yiyecek bulmakta zorlanıyordu.

38
İS 737'DE KEN TLER V E TtCA RBT YOLLA RI

39
İS 771

Emevı yönetimine duyulan hoşnutsuzluk 747'de açık isyana dönüştü. Emevîlerin bu dönemde Arapları Fransa'nın Vizigotlardan tevarüs ettikleri köşesi olan Septima­
eski rakipleri A bbasîlerin yönettiği ayaklanma iran'ın doğusunda başladı, iran'ın emel­ nia'dan da çıkardı.
lerine yakın düşecek bir yönetim isteyen yerel ileri gelenler ile Ali soyundan bir halife Şimdiye kadar İskandinavya'daki siyasi olaylarla hiç ilgilenmedik, çok da iyi oldu,
isteyen Şiiler ayaklanmayı destekledi. A ma peygamberin amcası A bbas'm soyundan çünkü bu konuda hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz. Elimizde sadece çeşitli halkla­
gelen A bbasîler ne A li'yle ne de iran'la ilgileniyorlardı, ayaklanmayı da baştan sona rın isimleri var. Bunlardan ikisi bu haritanın gösterdiği dönemde ortadan kaybolmuş­
kontrol altında tuttuklarından, Emevîlerin alaşağı edilmesi sonuçta bir hanedan deği­ tu: Jütler kesin olmayan ama erken bir tarihte (bkz. IS 451 dipnot 1) Danlar tarafından
şikliğinden başka bir şey olmadı. Emevîler katledildi, herkes bu katliama şevkle katıl­ yerlerinden edilmişler ya da massedilmişlerdi; Getler de 6. yüzyılın ortaları ile 8. yüz­
dı ve hayat eskisi gibi sürüp gitti. yılın ortaları arasında bir tarihte Svearlara boyun eğdiler. Böylece İskandinavya şimdi­
Ama halifeliğin uç kesimlerinde işler başkaydı. En önemli gelişme A bbasîlerin is­ kine çok benzer biçimde bölünmüş oluyor: bir yanda Norsklar (Norveçliler), bir yan­
panya'da tutunamaması oldu. Emevîlerden sağ kalan birkaç kişi burada bağımsız bir da Danlar (isveç'in güneyini ellerinde tutuyorlar), diğer bir yanda da Svearlar. 8. yüz­
emirlik kurdu (756). A ma daha ö nce çıkan iç savaşta, A sturias Hıristiyanları yarımada­ yıldaki tarihleri hakkında yine neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz, ama bu dönemde bir
nın kuzeybatısını yine ellerine geçirmeyi başardılar ve Galiçya denen bu bölgede kral­ tarihlerde onları Avrupa târihinin ön sıralarına çıkartacak bir şeyi geliştirdiler: kuzey
lıklarını bu kez daha sağlam bir temel üstüne kurdular. A bbasîler daha yakındaki tarzı yelkenli gemi. Çok şaşırtıcı olsa da, Kavimler Göçü çağının Tötonları deniz sefer­
A bazya'yı yitirdiler, ama Emevîlerin ele geçiremediği Taberistan'ı fethettiler (759­761). lerinde kürekle çekilen gemiler kullanmışlardı. Örneğin A nglosaksonları Britanya'ya ta­
islam topraklarının kalbinde ise Bağdat'ın kurulması (763) imparatorluğun ağırlık mer­ şıyan tekneler otuz kırk kürekçinin yer aldığı açık kadırgalardı, yelkenleri yoktu. Bu
kezini doğuya kaydırdı. Uzun vadede bu durum önemli olacaktı, çünkü iranlıların tekneler amaca uygundu, ama temelde kıyı tekneleri oldukları için kimse bunlarla bir
uzun süredir özledikleri daha yüksek konuma ulaşmalarını kolaylaştıracaktı. yerleri keşfedemezdi. A çık denizlerde yol alabilen gerçek yelkenli gemilerin ortaya çık­
Hıristiyan âleminde dikkatler İtalya'ya çevrilmişti; Lombardlar 751'de Ravenna'yı masıyla bu durum değişti, iskandinav denizcileri etraflarındaki suları keşfetmeye, yeni
aldı. Bundan sonra atacakları adımın, hiç de istemediği halde bağımsız hale gelmiş topraklar, yeni fırsatlar araştırmaya başladılar. Rotalarından biri kuzeye, Norveç kıyı­
olan, çaresizliği aşikâr Papalık Devleti'nin aleyhine olacağı açıktı. Papanın oynayabile­ larına kadar uzanıyordu; burada Laplar'dan kürk ve deri alıyor, mors ve balina avlıyor­
ceği tek kozu vardı: Franklara başvurup dünyevi topraklarını korumalarım istedi. Char­ lardı. Başka bir rota Baltık Denizi'nin ötesinde Kurland'dı, burada Svearlar ticaret ka­
les Martel'in oğlu saray nazırı III. Pepin bu isteği kabul etti, Papa da karşılığında Clo­ rakolları kurmuşlardı.
vis hanedanından son kukla kralın tahttan indirilip Frank tahtına Pepin'in çıkmasını Küçük çapta ama önemli bir olay da Bavarya [Bavyera] Dukalığı'nm doğu sınırla­
kutsadı. Pepin Lombardları yendi, Papalık Devleti'ni Frankların korumasına aldı. Papa rındaki Slavları koruması altına almasıydı; böylece güney Slavları ile asıl Slav kütlesi
onu Papalık Devleti'ni eski Bizans eyaleti kadar büyütmeye ikna etti (756­759). Pepin arasına bir mızrak başı girmiş olacaktı (758).

40
TÜRKLER
lorsklar

lORTHUMBRIA
RALLIĞI

Onogur
Galler 'Saksonlı Bulgarları

Bretonl
FRANK BAVARYA
KRALLIKLAFÎ1 DUKALIĞI Avarlar

LOMBARD
GALIÇYA" KRALLIĞI*
KRALLIĞI

EMEVI
EMİRLİĞİ SROLETO
DUKALIĞI

BENEVENT(
.DUKALIĞI i

ALIFELIGI
ÎS 830

Pepin'in oğlu Charlemagne [Carolus Magnus; Şarlman] 77l'd e Frankların tek kra­ ya Körfezi ve Ladoga Gö lü'ne dikmişlerdi. Muhtemelen 9. yüzyılda gölün güney kıyı­
lı oldu ve uzun süren saltanatı bo yunca sürekli saldırgan bir siyaset izledi. Kuzeydo­ sındaki bir yerleşimden, Rusya ırmak sistemine girmeyi başardılar. Burada hızlı ilerle­
ğuda Frizlerin kalan topraklarını, zorlu bir seferden sonra da Sakso nya'yı ele geçirdi miş olmalılar, çünkü 839 yılında Karadeniz'den geçerek Ko nstantino po lis'e varmışlar­
(782­804). Güneydoğuda Bavarya'yı Frank topraklarına kattı, Bavarya'nın yakındaki dı. Bu ana kadar ne Vikingler (İskandinav maceracılara batıda verilen isim), ne de Va­
Slavları korumaya alma siyasetini sürdürdü. Bu yüzden A varlarla çatıştı, Bulgarların renjler (doğudaki isimleri) geçtikleri ülkelerin halkları için bir tehdit oluşturacak sayıda
yardımıyla onları da dize getirdi (796). italya'da, yine papanın topraklarını kemirme­ değillerdi. A ma anayurtlarında kalabalıktılar, bildikleri hayattan daha iyisini bulmak
ye başlayan Lombard Krallıgı'nın yanı sıra Spoleto Dukalıgı'nı ilhak etti (774; Bene­ için sabırsızlanıyorlardı. Bu da bela demekti.
vento Dukalığı daha sonra kendini prensliğe yükselterek bağımsızlığını vurgulaya­ 8. yüzyılın sonuna doğru, A bbasîler batı eyaletlerinin denetimini yitirmeye başladı.
caktı). ispanya'd a bu kadar başarılı olamadı. İlk istila girişimi A raplarca püskürtül­ Fas'ta Şii İdrisi Halifeliği kurulmuştu; başkenti ilk Idrisi tarafından kurulan Fez kentiy­
dü, geri çekilirken de ordusunun gerisini koruyan birlikleri Basklar tuzağa düşürdü. di. Tunus'un Bağdat'tan ayrılışı daha yumuşak oldu; A glebî emirleri yavaş yavaş hü­
Daha so nra iyice yüceltilen bu olay, ortaçağ trubadurlarının repertuarındaki en sevi­ kümranlık elde ettiler, kendilerine iyice güvenince de A bbasîlerin yörüngesinden tama­
len destanlardan biri olan Chanson de Roland'm [Roland'm Şarkısı] ana konusunu men çıktılar. Kafkasya'da A bazlar eski Lazika Krallıgı'nın topraklarına tekabül eden bir
oluşturdu. A ma herhalde o zaman kimse göz kamaştırıcı bir olay diye görmemişti bu alanı ellerine geçirdiler (788). A slında A bbasîler Müslümanlığı yayma konusunda pek
yenilgiyi. N e var ki, daha sonraki seferlerde merkezinde Barselo na olan mütevazı bir bir şey yapmıyorlardı, bu alanda asıl başarıları imparatorluğun dışındaki gruplar ka­
İspanyol eyaleti ele geçirilebildi, Baskiardan da kuşkulu bir itaat sözü alındı. İspan­ zanmıştı. İspanya'daki Müslümanlar İbiza'yı ve Girit'i almış (798 ve 823'te), A glebîler
ya bir yana bırakılırsa, etkileyici bir başarı vardı ortada, bu da Charlemagne'ın Sicilya'yı ele geçirmeye başlamışlardı (827). İlginç olan şu ki bütün bunlar denizden el­
800'd e Ro ma'da imparator unvanım almasına yetti. Bizanslılar 12 yıl sonra Charle­ de edilen başarılardı. Oysa önceleri Araplar denizlerde pek başarılı değillerdi.
magne'ı Batı'nın Roma İmparatoru olarak resmen tanıdılar ki bu gerçekten de övgü Arap Halifeliği gerilemenin ilk belirtilerini gösterirken, Bizans yeniden canlanmaya
sayılırdı. başlıyordu. 8. yüzyılın sonunda Trakya Slavların elinden kurtarılmıştı; 9. yüzyılın ba­
Charlemagne imparatorluğunun tabii ki eski Roma İmparatorluğu'yla ilgisi yoktu. şında da İmparator I. Nikeforos Yunan yarımadasını yine imparatorluğun hükümranlık
Coğrafi olarak bile benzemiyordu. A ncak, A vrupa'nın batısına kabul ettirdiği düzen alanına kattı. Nikoforos daha sonra dikkatini Bulgarlara çevirdi. Bulgarları dize getir­
gerçekten de yeni bir temel çizgiyi temsil eder, bunu da haritamıza yeni kurallar geti­ mek Slavlardan daha zor olacaktı: bunu bilen imparator, benzeri uzun yıllardır görül­
rerek gösteriyoruz. Frank imparatorluğunun sınırları artık çift çizgiyle çiziliyor, oysa memiş güçlü bir ordu toparladı. A ma çok geçmeden bu ordunun yeteri kadar güçlü ol­
batı A vrupa'daki diğer krallıkların basit tek çizgisi var. Eskiden bütün Germen halkla­ madığı anlaşılacaktı. Bulgar Hanı Krum, Bizanslıları iki imparatorluğu ayıran dağlarda
rı için kullandığımız küçük noktalar şimdi sadece İskandinavları, diğer bir deyişle Tö­ kıstırıp yo k etti. Ölenler arasında Nikeforos da vardı; içki tasına dönüştürülen kafatası
tonların hâlâ fokurdamakta olan tek kolunu gösteriyor. Krum'un yemek sofrasını süslüyordu artık.1
İskandinavların o dönemde batıdaki seferleri doğudakilerden daha iyi belgelenmiş­ İngiltere'de belirtmeye değer bir olay, Wessex Krallıgı'nın yükselişidir. Bu krallık
tir. Batı yönünde ilk adımı Shetland A daları'na attılar (yaklaşık 790); oradan kısa bir Cornwall bölgesindeki Galler halkını ve Mercia'mn güneydeki topraklarını ele geçirip
yolculukla Britanya adasına varılabiliyordu, nitekim birkaç yıl sonra Norsklarla dolu (825), kısa bir süre için de olsa hem Mercia hem de Northumbria'ya boyun eğdirdi
tekneler Northumbria açıklarında görülmeye başlamıştı. A ynı sıralarda daha batıdaki (829). Manş Denizi'nin öte yakasında Bretonlar 825 'te Frankların otoritesini kabul et­
İskoç Faroe A daları'na keşif gezileri yapıyor, İrlanda Denizi yoluyla İrlanda'ya gidiyor­ meye mecbur oldular. Bu, Charlemagne'ın beceriksiz oğlu Dindar Louis'nin nadir ba­
lardı. Doğuda, Kurland'a gitmenin zor olduğunu fark eden Svearlar gözlerini Finlandi­ şarılarından biri oldu (814­840).

1 Rus bozkırında Ono gur Bulgarları artık Macarların gö lgesind e kalmıştı; Macarlar Volga ile güney Urallar olduğunu gö stermek üzere gri ise de. Ono gurlar bu yeni kavme belirgin bir Türk rengi vermişlerdi. Bu nokta ö nem­
arasınd an yola çıkan bir Fin kavmiydi, Türklerin yaşam tarzını benimseyip ağır ağır batıya doğru ilerlemişler, bu lidir, çünkü bu kavmin çoğu üyesi kendisine Macar dese de bazıları Hungar (Ono gur'un bir başka yazılışı) diyor­
haritanın gösterdiği tarihte güney Rusya o tlaklarının egemen halkı haline gelmişlerdi. A ma Ono gurlar hâlâ varlık du. işte bu yüzden, Macarların eninde so nunda yerleştikleri ülkeye [Batı dillerinde] Hungary, La Hongrie, Ungarn
gö steriyo rlardı. Macarların yaşadığı alanı çevreleyen yuvarlaklar buradaki gö çebelerin ço ğunluğunun Fin kö kenli vb adı verildi.

42
Faroe Adaları

Shetland Ladoga
Adaları TÜRKLER

Orkney
Adaları

NORTHUMBRIA
KRALLIĞI
MERCIA
KRALLIĞI Macarlar
Galler hall

LBAZYA
FRANK RALLIĞI
İMPARATORLU BULGAR
HANLIĞI

GALIÇYA
KRALLIĞI 1 ABBASİ
HALİFELİĞİ
EMEVI
EMİRLİĞİ
BENEVENTO
PRENSLİĞİ

AGLEBI GİRİT EMİRLİĞİ


IDRISI EMİRLİĞİ
EMİRLİĞİ
IS 888

Frank imparatorluğu 843'te Charlemagne'ın üç torunu arasında bölüştürüldü; son­ gede hâlâ yarım düzine hükümran devlet vardı: üç Lombard prensliği, Bizans eyaleti,
raki 40 yıl bo yunca Karolenjlerin çöküş ve canlanışlarını yansıtan, birbirinden çok fark­ bir de o zamana kadar Bizans'ın olan, ama şimdi fiilen bağımsız hale gelen Gaeta ve
lı bir dizi ayrılma ve birleşme görüldü. Tarihçiler bu bölünmeleri günümüz sınırlarıyla Napoli limanları.1
çakışırsa önemli bulur, çakışmazsa da tipik hanedan sorunu diye damgalar. Ne var ki iskandinavya'da 9. yüzyıldan beri gümbürtüsü işitilen fırtına, nihayet 840'larda pat­
885'e gelindiğinde bir dizi tesadüf sonucunda imparatorluk yeniden bütünleşmişti; ke­ ladı. Norveçli akıncılar Iskoçya ve irlanda'yı acımasızca talan etti; Danlar ingiltere'yi
sin bölünme 887­888'd e meydana geldi, imparatorluktan Fransa, A lmanya ve Italya'da­ yağmaladı, ayrıca Somme, Seine ve Loire ırmaklarının ağzında kurdukları kamplardan
ki krallıklar doğdu; aralarındaki boşluklara da hırslı soylularca küçük Provence ve Bur­ yola çıkarak Fransa'yı boydan boya tırpanladılar. Vikingler mümkün olduğu yerlerde
gonya krallıkları sıkıştırıldı. Sınırlardaki alanlarda Frank otoritesi ortadan kalktı, ispan­ akınlarını fethe çeviriyorlardı; dolayısıyla Isko çya'mn kuzey ve batı adaları (Orkney
ya'da Barselona ve Aragon kontlukları bağımsız devletler haline geldi; Basklar gelenek­ Uçbeyliği) ve ingiltere'nin doğusu, iskandinav egemenliğine geçti (ingiltere'nin doğu­
sel bağımsızlıklarını yeniden elde ettiler. Doğu sınırında, Charlemagne'a sadece simge­ suna Dan Kanunu'nun geçerli olduğu yer anlamında "Danelaw " dendi). A ma Viking­
sel olarak biat etmiş olan Çekler kendi krallıklarını, yani Büyük Moravya Krallığı'nı ler Britanya adalarındaki belli başlı rakiplerini, yani Iskoçya Krallığı (844'te Pikt Kral­
kurdular. Güneyde, daha ö nce Frank sisteminin üyeleri olan Hırvatlar yeniden özgür­ lığı'nı yutmuştu) ile Wessex Krallığı'nı (burada Büyük Alfred ingiltere'nin o zamana ka­
lüklerine kavuştular. dar gördüğü en etkin monarşiyi kurmakla meşguldü) ortadan kaldıracak kadar kalaba­
Aynı dönemde A bbasî Halifeliği'nin çöküşü sürmekteydi. Doğudaki emirlikler Iran lık değillerdi. Eğer izlanda'yı keşfetmeselerdi (yaklaşık 870), Norveçliler daha başarılı
kökenli, dolayısıyla Iran geleneklerini tercih eden hanedanların eline geçti; bunlar He­ olabilirdi; zira bu tarihten sonraki otuz­kırk yıl boyunca bu bo mbo ş topraklarda (bir de
rat Saffarîleri (867'den itibaren) ile Buhara Samanîleri'ydi (874'ten itibaren). Şiilere ya­ Norveç'in içlerindeki Jamtland'da) yerleşim kurmakla uğraştılar, dolayısıyla da başka
kınlık duyan Saffarîler, Pers canlanmasının bir başka örneği olan Taberistan'daki Ali yerlerde ipin ucunu bıraktılar. Vikinglerin dikkatlerini başka yere çevirmelerine özellik­
Evlâdı Emirligi'ni koruyorlardı. Mısır, Tulûnî emirlerinin yönetimi altında (868'den iti­ le irlandalılar şükran duymuş olmalılar.
baren) bağımsız oldu. Halifelerin elinde sadece merkezdeki eyaletler kalmıştı, orada bi­ Rusya'daki iskandinav girişimleri, en az batıdakiler kadar canla başla yürütülüyor­
le bazı güçlü emirler çoğu kez buyrukları kulak ardı edebiliyordu. Halifenin birer tâbi du. Varenjler 860'larda kuzey Slav halklarının alanlarında üç müstahkem kasaba kur­
Hıristiyan devlet olan Ermenistan (885) ve Iberya'ya (888) neden yeniden krallık statü­ dular: Izborsk, Belozero ve üçünün en önemlisi olan Novgorod ("Yeni Kent"). Böylece
sü verdiğini buradan anlayabiliriz: A zerbaycan emirinin, yani bütün Kafkaslardan so­ bu kalelerden kalkarak güneye ve doğuya indiler ve on yıl içinde başka kaleler de inşa
rumlu olan kişinin burnu fazlaca büyümüştü, bu kâfir krallıklar sayesinde emeline ka­ ettiler; bunlar Dinyeper kıyısındaki Smolensk, Polotsk ve Kiev ile yukarı Volga'daki
vuşması önlenebilirdi. Rostov ve Murom'du. Kiev'den yola çıkan korsan akınları çok geçmeden Bizans'ı sars­
A kdeniz'in merkez bölgelerinde islam dünyasının işleri iyi gitmekteydi. A glebîler maya başladı. Novgorod Prensi Oleg bütün Varenj "gorod"Iarmı egemenliği altında
hemen hemen bütün Sicilya'yı fethetmişti, gemileri italya kıyılarında dilediği gibi do­ toplamaya başlayınca yağma tehlikesi daha da beter hale geldi. Bütün bunların sonu­
laşıyordu. 846'd a Roma'yı yağmaladılar, ertesi yıl çizmenin topuğundaki Bari'yi ele ge­ cunda, bir sonraki haritada görebileceğiniz, ama gölgesi burada bile fark edilen ve Pri­
çirdiler; bu kent denizden ve karadan giriştikleri akınlar için üs görevi gördü. Hiçbir ye­ pet bataklıkları ile Yukarı Volga arasındaki bütün Slav kabilelerini kucaklayan tek bir
rel güç onları durduramıyordu. Bizans'ın elinde topu topu birkaç kent kalmıştı, Bene­ Rus prensliği ortaya çıktı.
vento Prensliği parçalanıyordu (Salerno 849'd a prenslikten, Capua da 860'ta Saler­ Bu Rus devletinin güney sınırları belirsizdi, çünkü yeni bir Türk grubu, Peçenekler,
no 'dan ayrıldı). En sonunda papanın yalvarmalarına kulak veren o dönemin en kıdem­ doğudan gelmiş ve bozkırın hakimiyetini ele geçirme mücadelesinde Macarlar ve Ha­
li Karolenj hükümdarı II, Louis müdahale ederek Bari'yi yeniden almayı başardı (871). zarlara rakip çıkmıştı. Varenjler bu rakip gö çebe gruplar arasından süzülüp Konstanti­
A ncak Louis'nin varlığı Frank üstbeyliğinin tanınması anlamına geliyordu, oysa Lom­ no po lis'e ulaşmak zorundaydılar. Kuşkusuz büyük Rus ırmaklarının aşağı bölgeleri üs­
bardlar buna razı değildi; Louis'yi tanımaktansa Bizanslıları çağırdılar (873). Bari ken­ tünde kalıcı bir egemenlik kurma umudu besliyorlardı, ama epeyce boşuna bir umuttu
dilerine sunulunca, Bizanslılar da bunu güneydeki konumlarını pekiştirmek için kullan­ bu: Vikingler gibi Varenjler de girişimciydi, ama sayıları azdı. Bu kadar büyük bir böl­
dılar. A ma otoritelerini bölgenin her yerinde kabul ettirecek kadar güçlü değillerdi. Böl­ gede yayılarak fazla seyrelmişlerdi.2

1 Bizans'ın yö rüngesind en çıkan bir diğer italyan limanı Vened ik'ti. Charlemagne'ın zamanınd a Lagün halkı hâlâ 2 Gö çebeler bozkırın sınır bo ylarınd a yaşayan Slav kabilelerinden düzenli o larak haraç alırlardı, Varenj devle­
kendilerini Bizanslı diye tanımlıyordu, ama 886'd a düzenledikleri bir seferle rakip Co mmachio limanını ele geçiren tinin kuruluşundan so nra da yıllar bo yu almayı sürdürdüler.
Vened ik'in artık bağımsız davrandığı açıktı.

44
IZLANDA

Oğuz Türkleri

ORKNEY<
UÇBEYL.İĞİ

lurpm­
(OÇYA
¡ALLIĞI SAMANI:
STRATHCLYDE
KRALLIĞI NORTHUMBRIA Polotsk' EMİRLİĞİ
DUKALIĞI Smolensk
Peçenek Türkleri

Galler h;
ALMANYA
KRALLıĞı

\^yvpiUYUK/ /
FRANSA B A ZYA SAFFARI
¡GONYA^RÁLTIGI
KRALLIĞI :ERBAY<
ıALLıĞı YTÂ, RALklĞI. EMİRLİĞİ
BULGAR EMIRLIL
)VENCE HANLıĞı
IALLIĞP İBERYA i
Basklar KRALLIĞI
r\ „
ARAGON ITALYA KRALLıĞı
GALıÇYA
(ONTLUĞı
KRALLıĞı
PAPALIK,
bİVLETİ i ABBASİ
•HALİFELİĞİ
EMEVı
EMIRLIĞI
PRENSLİ i BENEVENTO
SALERNO T PRENSLİĞİ
PRENSIİS

AGLEBı
GİRİT EMİRLİĞİ
ILDRISÎ EMIRLIĞI
EMIRLIĞI
TULUNI
EMİRLİĞİ
ÎS 925

910'a gelindiğinde Wessexliler ingiltere'deki Danların hakkından gelmişti; sonraki resine bakıyordu) sakinlerine kötü günler yaşattılar. Korsanların en cesurları kıyılarda
on yıl boyunca Humber Irmağı'nm kuzeyindeki kısım hariç Danelaw 'un her yanını fet­ üsler kurdular, italya'nın ayağındaki bir üs 25 yıl varlığını sürdürdükten sonra Papa,
hettiler. Beklentiye göre, kalan kısım da onların olacaktı, ama Wessex kuzeye doğru ge­ Spoleto Dükü ve bir Bizans filosunun ortak harekâtıyla yıkıldı. St. Tro pez'nin yukarı­
nişlerken Norveçliler de güneye doğru yürümekteydi, irlanda'da Dublin ve diğer kıyı sında, Provence kıyılarındaki bir diğer üs yüzyılın büyük kısmında ayakta kaldı.
kentlerine, ingiltere'nin kuzeyinde de York'a yerleştiler. Wessex Krallığı'nın ingiltere islam dünyasındaki en önemli olay Kuzey Afrika'da Fatımî Halifeliği'nin doğuşuy­
Krallığı'na dönüşmesi birkaç yıl gecikecekti. du. Soylarını Hz. Muhammed'in kızı Fatma'ya dayandıran Fatımîler elbette Araptı, son
Manş'ın öte yanında Danlar daha iyi bir fırsat yakaladılar. Fransa kralı 911'de Vi­ olarak Suriye'de ikamet ediyorlardı. Kayrevan A glebîlerini alaşağı etmeyi başaran Şii
king Reisi Rollo'ya Seine Irmağı'nm ağzında büyük topraklar bağışladı, karşılığında taraftarı Berberiler tarafından A frika'ya çağrılmışlardı. Bu yeni devleti kuran Berberiler
Rollo yurttaşlarını bu sınırlar içinde tutacaktı. A nlaşılan reis sözünü tutmuştu, çünkü olduğundan, haritada ona göre gölgelenmiştir. Tarihin cilvesine bakın ki, batıda
924'te kendisine başka topraklar da verildi. Bu topraklar sonraları Normandiya adını Fez'den doğuda Trablus'a kadar bütün Mağrip'i kucaklayan bir imparatorluğa dönü­
alacaktı, yani "Kuzeylilerin Ülkesi." Bu fiefte Rollo'nun soyundan gelenler ö nce kont, şen Berberi başarısı, Fatımîleri pek de heyecanlandırmamışti; Fatımîler öncelikle İslam
sonra dük olarak hüküm sürecek, yavaş yavaş Fransızlaşacaklardı. Viking çağı Britan­ dünyasının kalbini ele geçirmek istiyorlardı. Kayrevan'a geldikten sonra on yıl içinde
ya adalarında değilse de kıtada artık kapanmıştı. Fatımîlerin ilk halifesi Mısır'a iki çok önemli sefer düzenledi. İkisi de önceleri başarılı
Avrupa'da sarsıntıların sona erdiği anlamına gelmiyordu bu. Vikinglerin ateşi söner­ olduysa da sonuçta yenilgi getirdi. Taraftarlarınca Mehdi ("Kurtarıcı") adı verilen hali­
ken, sahneye başka bir çapulcu grubu çıktı: Macarlar. Do n Irmağı'nm batısındaki boz­ fe, ancak o zaman Kuzey Afrika'daki imparatorluğuna kalıcı bir başkent inşa etmeye
kırda Peçeneklere yenilen Macarlar (892) Macaristan'a kaçtılar.* Burada Alföld [Büyük karar verdi. Kayrevan'ın yakınındaki kıyıya kurulan bu yeni kente Mehdiye (Kurtarıcı­
Macaristan Ovası] yaşam biçimleri için gerekli otlakları sağlıyordu. Bulgarlar Tuna'nm nın Kenti) adı verilmesinin uygun düşmediği söylenemezdi.
güneyinde güçlüydü ama Alföld'ü tam denetleyemiyorlardı. Dolayısıyla Macarlar çok Bu dönemde Fatımîlerin düşmanı A bbasîlerin işleri yine yaver gitti. Doğuda Şii ta­
geçmeden burayı ele geçirdi. Germen Kralı A rnulf'la da dostluk kurdular; Arnulf, düş­ raftarı Saffarîlerin ortodoks ve itaatkâr Samanîlerce alaşağı edilmesi işlerine yaramıştı
manı Büyük Moravya Krallığı'nın burnu sürtülsün istiyordu, bunu da Macarlar yapabi­ (900). Batıda Mısır'ı Tulûnîlerden almayı (905) ve Fatımîlere karşı savunmayı (914, 919)
lirdi. A slında daha da iyisini yaptı Macarlar; 10. yüzyılın ilk yıllarında çeşitli seferler dü­ başardılar. Daha merkezde, A zerbaycan emiri yine burnunun doğrultusunda gitmeye
zenleyerek Büyük Moravya'yı tamamen ortadan kaldırdılar. Macar süvarileri denizdeki devam ediyordu, ama Ermenilerle uğraşmaktan başka şeye dikkat edemiyordu. Emir
korsanlar gibi hızlı, kapsamlı ve vahşi akınlar düzenliyorlardı. En ağır darbeyi Alman­ 908'd e A bbasîlere bir çalım daha atıp ikinci Ermeni krallığı olan Vaspurakan'ı kurdu.
ya ve italya aldı; ama Macar süvarileri batı Avrupa'da istedikleri gibi at koştururken Eski ve yeni devletler arasındaki şiddetli rekabet sayesinde, Ermenileri katletme gibi
Fransa, Burgonya ve Provence da zarar gördü. Bu durumdan kârlı çıkan ­Macarların dı­ kuşkulu bir meşgaleye Ermenilerin kendileri de katılmış oldu.
şında tabii­ Germen kralı oldu. Çeklerin krallığı Büyük Moravya'nm mirasına konan Bo­ Sözünü etmeye değer gelişmelerden bazıları da şunlardır: İspanya'nın Hıristiyan
hemya Dukalığı daha baştan Germen üstbeyliğini tanımak zorunda kaldı. kesiminde Galiçya Leo n Krallığı oldu (adını başkentinden almıştı) ve Basklar örgüt­
Batı Hıristiyanlık âlemi, filolarıyla A kdeniz'deki hâkimiyetlerini sürdüren Müslü­ lenip Navarra Krallığı'm kurdular, italya'da Bizanslılar A driyatik kıyısında adım
manlardan da epeyce tokat yedi. Emevîler Mayorka ile Minorka'yı fethetti, Fatımîler adım ilerlediler, Capua Benevento 'yu fethetti (899). Balkanlar'da 912'd e Hırvat Kral­
İtalya kıyılarını talan etti, ikisi birlikte Korsika (resmi olarak italya Krallığı'nın parça­ lığı kuruldu. Rusya'da Oleg'in kurduğu muazzam Varenj Prensliği'nin tahtına oğlu
sıydı) ile Sardinya (kâğıt üstünde hâlâ Bizans'ındı, ama uzun süredir kendi başının ça­ Igor oturdu (912).

* IS 830 bö lümünün d ipno tuna bakınız ­y. a.

46
STRATHCLYDE
KRALLıĞı

P e ç e n e k TOfklşri^—~

ßT HAZAR
HANLIĞI

NAVARRA PROVENCE
KRALLıĞı KRALLIĞI f

>VASPURAKAN
KRALLIĞI

BİZANS IMP.
BENEVENTO Napoli kB BASI HALİFELİĞİ
PRENSLIĞI
SALERNO
PREN:

GIRIT EMIRLIĞI

m m m
IS 1000

Hıristiyan âlemi için 10. yüzyıl hiç de parlak geçmedi. Kuzeyde Vikingler, güneyde kı belirtmek için kesikli. Haritada Sviatoslav'm hükümranlık dönemine dair gösterecek
Müslümanlar, arada da Macarlar olunca zarar görmedik hemen hemen hiçbir topluluk başka bir şey yok, çünkü kazandığı toprakları elinde tutamadı. Bizans onu Balkan­
kalmamıştı. Birçok kişi 1000 yılında dünyanın sonunun geleceği fikrine kapılmış olsa lard an söküp atmıştı, bozkır bölgesinde de Taman yarımadasından başka bir yerde tu­
gerek. Ama yıllar geçtikçe işler düzelmeye başladı: Hıristiyan âlemi düşmanlarının sal­ tunamadı. Sviatoslav'm feci sonu Peçeneklerce tuzağa düşürülmek oldu (972). A ma Ha­
dırısına daha az uğradı, zaten saldırılar da o kadar şiddetli olmuyordu artık. Hayat bi­ zarlar ile Tuna Bulgarlarma çok zarar vermişti, bu iki halk bundan sonra pek bir varlık
raz daha kolay, epeyce de güvenliydi. Binyıl çıkageldiginde hiçbir şey olmayınca çoğu gösteremedi. Balkanlar'daki ilk Bulgar devletinin yerine kurulan Batı Bulgar imparator­
insan işine gücüne devam etmekten mutlu oldu. luğu, Bulgar'dan ziyade Slav'dı, dolayısıyla Rusya gibi. etnik bileşimine uygun diyago­
Düşmanlardan birinin fena halde burnu sürtüldü. 955'te A lmanya Kralı I. Otto Ba­ nalle gösteriliyor.
vaıya'daki A ugsburg yakınlarında, Lech Irmağı kıyısında savaşa tutuştuğu Macarları iskandinav kabarması batıda da dinmekteydi. Son Norveçli kralın ölümüyle (927) in­
öyle bir yendi ki Macarlar bir daha Macaristan'dan dışarı çıkamadılar. Eh, doğuda Bi­ gilizler York'u ilhak edip iskoçların ve Dublin Norsklarının taarruzuna karşı korudular.
zans'a birkaç akın düzenlediklerini belirtmek gerek, ama yağmayla yaşayan bir halk ol­ Böylece Wessex Krallığı, ingiltere Krallığı oldu. Daha sonra, 945'te, ingilizler Cumb­
maktan çıktılar. 1000 yılında, Macar Dükü Stefan Arpad, Papanın taç ve asa armağan­ ria'yı iskoçlara verdiler, Norveç akınlarına karşı bu bölgeyi iskoçların daha iyi koruya­
larım kabul ettiğinde, Hıristiyan Macar Krallığı rüyasının gerçekleşeceği açıktı. bileceği düşünülüyordu. Böyle bir önleme gerek yoktu aslında; kısa bir süre sonra irlan­
Otto, Lechfeld zaferi sayesinde büyük itibar kazanmıştı, bö ylece kendini bir ömür dalılar Dublin'i yeniden ele geçirdiler. Britanya adalarındaki tek Norveç mülkü artık
boyu sürecek olan eserine, yani Charlemagne imparatorluğunu yeniden kurmaya ada­ Orkney Uçbeyliği idi.1 İskandinavya'da görece barışçıl Norveç, Dan ve isveç krallıkları­
yabildi. A sıl adımı atması kolay oldu: 961'd e italya Krallığı'nı ilhak etti, ertesi yıl Ro­ nın ortaya çıkmasıyla yeni bir çağ başlamıştı. Eskiden de kralları vardı, ama isimlerin­
ma'ya girip imparatorluk tacını Papanın ellerinden aldı. Başka başarılar da kazandı, den başka haklarında bir şey bilmiyoruz. Oysa artık Danimarka'da Forkbeard ve Nor­
özellikle de Slavlara karşı. Bohemyalılar sayesinde Moravya imparatorluğa katıldı; Ot­ veç ile isveç'teki Olaf'lardan başlayarak hem isimlerini, hem de tarihlerini biliyoruz.
to 'nun babasının 928'd e fethettiği Lusatya'da yerleşimler kuruldu. Ama Baltık kıyıları­ 969'd a Fatımîler uzun süredir hayal ettikleri işi, Mısır'ın fethini başardılar. Derhal
na yayılma girişimi felaketle sonuçlandı (983), yeni ortaya çıkmakta olan Polonya dev­ Mehdiye'den Kahire'ye taşındılar; zaferlerini kutlamak için yeni başkentlerini inşa et­
letinin biat edişi ise laftan ibaretti. tiler ve bütün dikkatlerini imparatorluğu daha da doğuya doğru genişletmeye yoğun­
Bizans'ın durumu bu dönemde oldukça iyiydi. Sicilya'daki küçük toprağını yitir­ laştırdılar. ihmal edilen Fas, ispanya'ya bağlılığını ilan etti; burada Emevî hükümdar­
mişti gerçi, ama Girit'i (961) ve Kıbrıs'ı (965) yeniden ele geçirerek bunu telafi etti. ları Fatımîlerden aşağı kalmamak için 929'd an beri kendilerine halife diyorlardı. 10.
969'd a A ntakya'yı ve Ermenistan'ın yakın kesimlerini alarak doğu sınırlarında önemli yüzyılın sonunda Emevî devleti her zamankinden daha güçlü görünüyordu, vezir el­
ilerlemeler kaydetti. A ma işini kolaylaştıran bir etmen vardı: Islamiyetin siyasi bölün­ Mansûr halifenin ordularıyla ­artık Araplardan çok Berberilerden oluşuyordu­ kuzeyde­
müşlüğü. Nitekim bu dönemde Gürcüler, Ermeniler ve Kürtler gibi görece zayıf azın­ ki Hıristiyan topraklarına akm üstüne akın düzenliyordu,
lıklar bile bağımsız devletler kurabildi. Kürtler haritada ilk kez görünüyor: Arran, Azer­ Doğudaki İslam dünyasına Büvcyhîlcr egemendi; bu maceracı askerler iran'ın ku­
baycan ve Diyarbakır uçbeylikleri, Iran'mkine benzer çizgilerin daha dar bir biçimiyle zeybatısındaki yurtlarından başlayarak yavaş yavaş yaylanın denetimini ele geçirmiş­
gösteriliyor. lerdi. Irak'a da üstünlük sağladılar, A bbasî halifesinin dünyevi iktidarım devirdiler,
Rusya'da bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyoruz, yani Igor'un oğlu Sviatoslav'm ama manevi otoritesine saygı gösterdiler. Daha doğuda, iranlıların durumu pek parlak
saltanat dönemine. Prens Sviatoslav hiç kuşkusuz eski Varenjlerin gezginci güdülerine değildi. Samanî devletinde bir süredir Türklerin rolü artıyordu; bunlardan biri olan
sahipti; Hazarlara (965), Volga Bulgarlarma (966) ve aşağı Tuna'daki Bulgar Hanlığı'na A lptekin 961'd e Samanîlerin elindeki A fganistan'ın başına geçirilmişti, dirliğinde yarı
karşı seferler düzenlemişti. A ma denizler konusunda cahildi, adının da işaret ettiği gi­ bağımsız bir komutan olarak hüküm sürüyordu. 998'd e Samanî imparatorluğu tama­
bi, bu Rus prensliği artık tam anlamıyla Slav karakterdeydi. Bu durumu göstermek için men yıkıldı; toprakları, imparatorluğa son darbeyi indirmiş olan Karahanlı Türkleri ile
haritada diyagonal Slav çizgileri kullanılıyor, ama Ruslar ile diğer Slavlar arasındaki far­ A lptekin'in torunu Gazneli Mahmud arasında paylaşıldı.2

1 A slınd a Cumbria teknik o larak Strathclyd e'a verilmişti, ama bir zamanların bu Brito n krallığı 10. yüzyılın 2 Batıda Burgo nya Pro vence'ı (948), Navarra A rago n'u (970) yuttu, A malfi Nap o li'd en ayrıldı (yak. 950) ve
başınd an beri tsko ç tahtının bir çeşit tımarıydı. Vened ik Istria kıyısı ile yakındaki Dalmaçya adalarını ilhak etti (1000). Kafkaslar'da. Müslümanların geri çekilişi
yüzünden Tiflis Emirliği yalıtılmış kaldı: Hazar Geçid i'nin muhafızı Derbent, Şirvan'd an ayrıldı.

48
IS İOOO'DE BA TIDA BİLİNDİĞİ KA DA RIYLA DÜN YA

Avrupa açısından Viking çağı sona ermiş olabilirdi; ama İskandinav dünyasının bir Grönlandlılar muhtemelen kereste için Markland'a arada bir yolculuk yapmayı sürdür­
köşesinde, yani izlanda'da eski yaşam tarzı sürüyordu, izlandalıların ekip biçtikleri çift­ müşlerdi, ama artık kimse batıya doğru bir maceraya girişmedi.
likleri vardı, ama hâlâ bilinmeyene doğru yolculuklara çıkmayı sürdürüyorlar, yeni top­ Norveçlilerin A tlantik destanı bö ylece tatsız bitiyor, iskandinav gemicileri Avrupa
raklar, talan edilecek yeni yerler, ya da basitçe macera arıyorlardı. Kızıl Erik de bu ma­ dünyasına kocaman yeni bir dünya eklemişlerdi, ama bu dünyada kurşuni denizler,
ceraperestlerden biriydi; batıda, çok uzaklarda, elli yıl ö nce rüzgârdan dolayı rotasın­ buz ve boşluktan başka bir şey yoktu. Pek bir işe yaramamıştı.
dan çıkan bir kaptanın gözüne çarpan büyük bir ada olduğunu duymuştu. 982'de bu Erken ortaçağda batılı gözlerin önüne serilen bir başka bölge de Sahraydı, ama o da
adayı bulmaya karar verdi; buldu, adına Grönland ["Yeşil Ülke"] dedi ve güney ucun­ bomboştu. Ancak, bu kum denizinin ta ötedeki, Sahil denen kıyılarında, ardında daha bü­
da yerleşim kurulabilecek bir yer keşfetti. Sonra eve dönüp bir grup izlandalıyı bu ada­ yük ve daha tatmin edici topraklar olduğunu gösteren özellikler vardı. Gana krallarının sa­
nın tam da yeni bir koloni kurulabilecek yer olduğuna ikna etti. Bu "Yeşil Ülke"nin tacak altım vardı, ama bu altını kendi egemenlik alanlarında bulmamışlar, daha güneyde bir
yüzde 99'unun buzla kaplı olduğunu anladıklarında izlandalıların ne dediği kayda geç­ yerlerden getirmişlerdi. Sahil'de bir kavis meydana getiren Nijer Irmağının da daha ilginç
memiş; ama orada kaldılar ve koloni yaşadı. On yıl sonra batı kıyısında bir yerleşim bölgelere doğru aktığı aşikârdı. A caba güneye, Okyanus'a doğru mu gidiyordu, Çad Gö lüne
daha kurdular. doğru mu kıvrılıyordu, yoksa bütün Sahil'i aşıp Yukarı Nil'e mi kavuşuyordu? Kervanlar bu
Erik'in oğlu Leif aile geleneğini sürdürdü. 1000 yılı civarında Grönland'dan batıya soruyu yanıtlayacak bir şey getirmiyordu, ne yazık ki Sahra altı dünyası hakkındaki bilgiler
destansı bir yolculuğa çıktı. Helluland ("Taşlı Ülke"; muhtemelen Baffin Adası) ve Batı Afrika kıyılarıyla sınırlı kaldı. Kıtanın kıyılarında hiçbir keşif yapılmadı. Mağrip ile Bi­
Markland'ın ("Ormanlar Ülkesi"; muhtemelen Labrador) çetin kıyılarından geçerek da­ lâdü's­Sudan, yani Siyahların Ülkesi arasında hiçbir gemi dolaşmadı. Hatta ilkçağ coğrafya­
ha dost bir kıyıya ulaştı, buraya Vinland dedi. Vinland demekle neyi kastettiği, bu ül­ cılarının çok iyi bildiği Kanarya Adaları'na bile kimse gitmedi, buraları kimse hatırlamadı.
kenin neresi olduğu hâlâ tartışılır. Şu anda herkes Vinland'm "Çimenli ülke" anlamına Dolayısıyla bir kez daha, Berberi devecilerinin dünya haritasının hâtırı sayılır ölçüde geniş­
geldiğinde ve New foundland'in kuzey ucunda ya da uca yakın bir yerde olduğu konu­ lemesini sağlayan başarıları, tam da büyük ilerlemelere yol açabileceği anda, söndü gitti.
sunda hemfikir. Her neresi idiyse, Leif burada yaşamanın mümkün olduğuna inanıyor­ A slında bu harita, A tlas'ın girişindeki IS 4. yüzyıl için verilen haritadan daha geniş
du ve fikrini döndüğünde Grönlandlılara anlattı. değil. Norveçliler iskandinav yarımadasının anahatlarını tamamlamış, izlanda'yı,
Bir iki yıl sonra, Leif'in kardeşi Thorvald bu yeni toprakların bir sakıncası olduğu­ Grö nland'm güney yarısını ve pek o kadar kesm­olmasa da Baffin Adası ile Labrador'u
nu anladı; Burada zaten birileri yaşamaktaydı. Norveçlilerin Skraeling dediği yerlilerin eklemiş durumdalar. A frika'nın A tlas Okyanusu kıyıları biraz daha fazla biliniyor; asıl
tavrı çoğunlukla düşmancaydı, nitekim Markland'da Thorvald'ı onlar öldürdü. Daha ilerlemeler Berberilerin Batı Sahra'yı fethedip Sahil'e birazcık da olsa girebildikleri iç
sonra, üç gemi dolusu İzlandalı Vinland'a yerleşmeye çalıştı, ama onlar da Skraeling­ kısımlarda. A sya'da ise Batlamyus'un sentezi hâlâ geçerli; bu atlasın baz haritasının
lerle ­ya Algonkiler ya da daha büyük bir olasılıkla Inuitler­ çatıştı ve üç yıl sonra Ye­ doğu kenarının, yani Karahanlılar ile Gazneli Mahmud dünyasının ardındaki her şey,
ni Dünya'da yerleşim kurmaya girişen bu ilk Avrupalılar vazgeçip evlerine döndüler. o dönemde Batı için muğlaktı.1

1 Burada izland a'yı keşfedenlerin No rveçliler olduğu anlatılıyo r, aslında genellikle adaya ilk ayak basanların 8.
yüzyıl irlandalıları olduğu kabul edilir. A ma bu keşfi iyi kullanamadılar. No rveçliler geldiğinde izland a'nın nüfusu
yarım düzine keşişten ibaretti.

50
ÎS 1000'DE BA TIDA BÎLIN DÎGI KA DA RIYLA DÜN YA

BAFFIN
ADASI

?Vinland ^ İ ^ B İZLANDA
Karahanlı
uTürkleri
NEWFOUNDLAND

ızneli Mahmua
mparatorluqjLL:

Kanarya
Adaları

O A N A .o :

O Grönland yerleşimleri

51
IS İOOO'DE HIRİSTİYA N Â LEMİ

Papalığın 8. yüzyıldaki başlıca işi Lombardların Roma'yı ele geçirmesini önlemek laların akaçlanmasmı, kuyu açılmasını ve değirmenler inşa edilmesini sağlıyorlardı. Kö­
olmuş, bunun için Franklara başvurmuştu. A ma Papalığın bir bedel ö nemesi gereki­ tü tarafı ise sık sık gürültülü âlemler yapan keşişlere saygı duyanların azalmasıydı. Do­
yordu. "Patricius" unvanının teklif edilmesi Charles Martel'i yerinden bile kıpırdat­ layısıyla manastırın kuralları ve düzeni olmalıydı.
mamıştı; Pepin ise yalnızca Papa o na Clo vis'in tahtına oturmasını, hatta oturması ge­ Batıda en önemli manastır 6. yüzyılda Aziz Benedictus tarafından kuruldu. 10. yüz­
rektiğini söylediğinde harekete geçmişti. Hatta ilk kutsama mektubu (750) bile yetme­ yıla gelindiğinde zorlu kurallar gevşemiş, çoğu Benedikten manastırı Hıristiyan inancı­
miş, Papa II. Stephanus'un A lpleri aşıp Pepin'e ayinde kendi eliyle kutsal yağ sürme­ na itibar sağlamaktan çok köstek olmaya başlamıştı, işte bu noktada, bugünkü Burgon­
si gerekmişti (751). ya'daki Cluny manastırının başrahibi Odo soruna el attı. Cluny manastırı yeni ve ba­
Bütün bunlara bakıldığında, ipler Frankların elindeymiş gibi görünüyor, oysa aslın­ şarılıydı, Odo da nüfuzlu ve enerjik. Cluny doğrultusunda reform yapmak moda oldu
da papanın mühürlü onayını kabul etmekle Pepin bu onaya ne kadar ihtiyacı olduğu­ ve bu hareket 10. yüzyıl sonunun iktisadi canlanmasından ivme alarak halktan kişile­
nu yarı yarıya itiraf etmiş oluyordu. Charlemagne Roma'da imparator ilan edildiğinde rin bağışlarının, dolayısıyla kilise inşaatlarının çığ gibi büyümesine aracılık etti; böyle­
(800) bu yorumun doğru olduğu anlaşıldı. A nlaşılan imparator unvanını sadece papa ce Latin Hıristiyanlığı, bir kronik yazarının deyişiyle, "geçmişin yükünü sırtından ata­
bahşedebiliyordu. Öyleyse Hıristiyanlığın başında kim vardı, imparator mu, papa mı? rak kilisenin ak cüppesini giydi." Reformların din dışındaki sonuçları da önemliydi; ha­
işte böyle bir soru ortaçağ insanının aklım kurcalıyordu, bir süre sonra da impara­ reket, daha iyi bir düzen hedeflenmesini teşvik etti ki bu da Hıristiyanlığın ikinci bin­
tor ile papanın birbirlerinin boğazına sarılmasına yol açacaktı. A ma 9. yüzyılda bu so­ yılının başladığını müjdeliyordu.
ru bir imadan öteye geçmedi, çünkü tartışma alevlenmeden hem imparatorluk, hem de Bu dönemde Doğu kilisesi de sakin sularda ilerliyordu. Ikon kırıcılık terk edilmiş,
papalık çöktü. Charlemagne'ın halefleri imparatorlukta düzeni sağlayamadılar, papalık bö ylece Batı kilisesiyle gerçekten dostça olmasa bile daha iyi ilişkiler kurulabilmişti. Ki­
da Papalık Devleti şöyle dursun, Roma'yı bile yönetemedi. Bir iktidar merkezi olmak min daha çok kişiyi Hıristiyan yapacağı rekabetinde Doğu kilisesi kendi payına düşe­
bir yana, Aziz Petrus'un tahtı yerel çetelerin oyuncağı oldu, bu çeteler beğenmedikleri ni doğrusu çok iyi yerine getirmişti. Tek yenilgisini Bo hemya'da aldı; bu bölge sonun­
papaları çoğu kez değiştirdiler, hatta sık sık da öldürdüler. A ncak 11. yüzyılın başla­ da Katolik kilisesine katıldı, ama yine de Doğu kilisesinin çabaları boşa gitmemişti,
rında yeniden canlanan imparatorluğun yardımıyla papalık kendini kentin siyasi pat­ çünkü misyon lideri Aziz Kirillos'un oluşturduğu "Kiril" alfabesi daha sonra Slav dil­
ronlarının pençesinden kurtarıp evrensel din iddialarına yaraşır bir itibar kazanabildi. lerinin standart yazısı oldu. Genellikle SlavlarTÇatelik kilisesinden ziyade Ortodoks ki­
Kötü yönetilmesine rağmen Katolik Kilisesi gelişiyordu. Charlemagne'ın o çok etki­ lisesine girdiler. 879'd a Bulgarlar Ortodoksluğa geçti; çünkü bu tarihte papa Bulgar ki­
li kılıcıyla din değiştirttiği Saksonlardan başlayarak A vrupa'nın kuzeyi ve ortasındaki lisesine sadece başpiskoposluk vermiş, o ysa Konstantinopolis patriği Bulgarların da bir
pagan halklar Hıristiyanlığı kabul etmişti. Ardından daha nazik misyoner faaliyetleri patrikleri olmasına izin vermişti. Bu taviz hiç de pahalıya mal olmamıştı; Konstantino­
sayesinde 9. yüzyılın sonunda Bohemyalılar ve Hırvatlar, 10. yüzyılın sonunda da îs­ polis'in bir bütün olarak Doğu kilisesindeki üstünlüğü ­kilise dilinde ekümenik statü­
kandinavlar, Polonyalılar ve Macarlar Hıristiyan oldu. Din adamlarının niteliği de dü­ sü­ bu dönemde genel kabul görüyordu. Sırplar da 870'lerde Doğu kilisesinin ayin usu­
zeldi, önceleri yavaş yavaş, ama 10. yüzyılın sonuna doğru hızla. Nitelikteki bu hızlı lünü benimsediler. A ma Ortodoksluk en büyük başarısını, bir yüzyıl sonra Rusya'da
değişim Cluny manastır reformuna bağlanır; genel olarak manastırlar hakkında birkaç elde etti. Kiev Prensi Vladimir halkına en uygun Hıristiyanlık biçiminin ne olduğunu
söz söylemek için burası uygun bir nokta. saptamak üzere batıya elçiler gönderdi. Elçiler batının törenlerinden etkilenmemişler,
Hıristiyanlık gibi manastır hayatının da kökleri doğudaydı; keşişler doğuda her za­ "görkemli" bulmamışlardı. Ama Ko nstantino po lis'e gidip Aya Sofya'ya götürüldükle­
man itibar görmüşler, çoğu kez gıpta edilmişlerdi. Tek keşişten keşiş kolonilerine, ko­ rinde ağızları açık kaldı. Geri döndüklerinde Vladimir'e şöyle dediler: "Yerde miydik,
loniden de yerleşmiş kuralları olan manastıra geçiş doğal bir süreç oldu. Aziz Simeon gökte mi, anlayamadık. O güzelliği hiç unutamayacağız." Rusya inancını bulmuştu.
Stilites sütununun tepesinde oturmuş, müritleri aşağıda toplanmıştı; Simeon ölünce Bu haritada özellikle belirtilmesi gereken bir özellik, başında bir katolikos olan Er­
burası ünlü bir manastır cemaatinin merkezi oldu. A ynı şey batıda da görüldü, ama do­ meni kilisesinin ortaya çıkışıdır. Ermeniler ülkeleri Arapların işgali altındayken moda
ğuda kendi başına bir amaç haline gelen çileci yaşam tarzı batıda o kadar aşırıya var­ olan Monofizit inancına girmişlerdi; Hıristiyanlık âleminin geri kalan kısmının unuttu­
madı. Hatta zaman geçtikçe tamamen söndü gitti. Bunun bir iyi yanı vardı: Manastır­ ğu bu ayrım, Bizans bölgeyi yeniden ele geçirdiğinde Ermeni kilisesinin Ortodoks inan­
lar iyi toprak sahipleriydi; mülklerinin uzun vadedeki çıkarlarını gözetiyorlar, yani tar­ cı tarafından yutulmaya direnmesini sağladı.

52
İS İOOO'DE HIRİSTİYA N Â LEMİ

EKUMENIK
S PAPALIK PATRİKHANE
Batı Doğu Monofizit
Hıristiyanlığı Hıristiyanlığı Hıristiyanlık
Patrikhaneler Ermeni Katolikos'u

53
İS İOOO'DE KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

Bu haritada görülen yeni özellik, Vikinglcr ve Varenjlerin açtığı deniz ve ırmak yol­ miktarlar ticaretten kazandıklarından çok daha fazla olmalı; öte yandan islam sikkele­
ları ağıdır. En önemli olmasa da en çarpıcı olanı, A tlas Okyanusu'nun kuzeyinde iz­ rini (Gotland'da bulunan toplam sikkelerin yüzde 40'ı) barışçıl yollardan elde etmiş ol­
landa'ya, Grö nland'a ve geçici olarak Kuzey A merika'ya giden rotalardır. Bir başka ro­ malılar, zira Varenjler islam ülkelerini talan edecek kadar güçlü değillerdi. A ma doğu­
ta ise İskandinav yarımadasından kuzeye doğru çıkıyor, Kuzey Burnu'nu (haritanın dı­ da elde edilen kârlar da yol boyunca karşılaştıkları Laplar, Finler ve Ruslar gibi halk­
şında) dolaşıp Beyaz Deniz'e (ucu görünüyor) varıyordu. Daha çok Danlar tarafından lardan zorla aldıkları malların satışına dayanıyordu. Iskandinavlar, rotalar hariç hiçbir
kullanılan üçüncü rota A lmanya kıyılarından dolaşıp Manş Denizi kanalıyla A tlas Ok­ şeyi kendileri üretmemişlerdi.1
yanusu'na ulaşıyordu. Bu deniz yollarının kat ettiği mesafelerin bir eşi, doğuda açılan iskandinavya'da ticaretin sınırlı oluşu yüzünden kuzeyde ticaret kentleri yoktur.
aynı uzunluktaki tatlısu yollarıydı. Karadeniz ve Hazar Denizi'ne yaptıkları yolculuk­ Danimarka yarımadasının kıtayla birleştiği yerdeki Hedeby ile Stockholm yakınındaki
larda Varenjler Rusya'nın ırmak ve göllerini kullanıyorlardı. Neva Irmağı sayesinde La­ Birka genellikle ticaret kentleri olarak tanımlanır, ama aslında ikisi de olsa olsa birer
doga Gö lü'ne giriyor, Volhov yoluyla ilmen Gö lü'ne gidiyorlardı. Buradan Lovat ve kasabaydı: Hedeby 24 hektarlık bir arazi üzerindeydi, nüfusu da 2000 civarında olma­
Yukarı Dvina bo yunca ilerleyip Dinyeper'e giriyor, orta Dinyeper'in çavlanlarından ge­ lıydı; Birka ise bunun yarısı kadardı. A slında batı A vrupa'nın diğer kısımlarında da öy­
çerek Do netz'e, Azak Denizi'ne ve Taman yarımadasına ulaşıyorlardı. Batı ve doğu ro­ le övünülecek büyüklükte kentler bulunmuyordu. A slında batının herhangi bir yerin­
talarının aştığı toplam mesafe 100 derecelik hayranlık uyandırıcı bir boylamdır; belki de bu haritada işaret edilmeye değecek 15.000'lik bir nüfusu barındıran bir yer yoktu.
tek bir kişi bu ağın bir ucundan diğer ucuna kadar gitmemişti, ama bir yıl Britanya En büyük kent herhalde Venedik'ti; bu lagün kenti Ko nstantino po lis'le (Bizans 992'd a
A daları'na yelken açan bir kuzeylinin ertesi yıl istanbul Halici'ne demir atması hiç de Venedik tacirlerine özel ayrıcalıklar vermişti), ayrıca iskenderiye ile uzun mesafe tica­
olağan dışı değildi. reti yapıyordu (rivayete göre iki girişimci Venedikli 992'de bu kentten Aziz Markus'un
Iskandinavlar bu yollan ticaret ve yağma için kullanıyorlardı, yağmacılık asıl tercih naaşım çalmışlardı). Yine de bu dönemde nüfusu 8­9 bini geçmiş olamaz, bu nüfusun
ettikleri faaliyetti. Önce karşılarında nasıl bir güç olduğunu tartıyorlardı. Ödeme yap­ büyük çoğunluğu da herhalde lagünden hiç dışarı çıkmamıştı.
mak gibi bir sorunla karşılaşmadan gemilerine yükleyebilecekleri bir mal var mıydı? Bu manzara hayal kırıklığı uyandırabilir; yine de bir yüzyıl ö ncesine oranla hatırı
Eğer cevap hayırsa, eğer yerli halk kendini savunacak güce sahipse, üstelik savunma­ sayılır bir ilerleme görülüyor. Italya'daki küçük kentlerin her birinin nüfusu birkaç bi­
ya hazırsa, o zaman Viking kaptanı kendi mallarını sergilemeye tenezzül ediyordu. En ni geçmezdi belki, ama bu rakam, bu kentlerkLçpğunun 10. yüzyılın başlarında sahip
çok köle satardı; ani saldırılarla kapıp kaçırdığı insanları yolda fırsat buldukça satıp de­ olduğu nüfusun iki katıdır. Kuzeyde ise, kayıtlara göre, geleceğin kentsel gelişmesinin
federdi. Köleden başka kürk satardı. Kürk, Kuzey Denizi'nin altındaki bölgelerde otu­ tohumları atılmıştı bile. Felemenk Kontu Demir Kollu Baldwin 860'larda Brügge ve
ran halklardan, kuzey Iskandinavya'daki Laplar ve Finlerden, Rusya'nın kuzeyindeki Ghent'te kaleler inşa etmişti, bu tarihlerde kale surlarının içinde düzenli olarak pana­
Ruslardan haraç diye alınırdı. Sonra, kolayca taşınabilen tarım ürünleri gelirdi: bal, bal­ yır kuruluyordu. 886'd a ingiltere Kralı Alfred, 5. yüzyıldan beri terk edilmiş durumda
mumu, donyağı ve deri; dokumalar, tabak çanak ve silah gibi mamul mallar, bir de her olan Roma dönemi kenti Londra'yı yeniden iskân etti. 1000'de Londra yeniden krallı­
ortaçağ tacirinin torbasında bulunan incik boncuk, değerli taşlar ve mücevherler. Bun­ ğın başta gelen kenti olmuştu ve 1018'de yağmacı Danları uzak tutmak için ödenen
ların karşılığında istif edebilecekleri şeyleri, yani altın, gümüş ve ipek alırlardı. toprak vergisi olan Danegeld'in yüzde 12'si Londra'dan veriliyordu. A ynı hikâye Fran­
iskandinavya'da bulunan muazzam miktardaki yabancı sikkeye bakılırsa, Kuzeyli­ sa ve A lmanya'daki kentler için de geçerlidir; yüzyıllarca bu kentler de çürümekte olan
ler yabancı ülkelerdeki girişimlerinde çok para kazanıyorlardı. Bu paranın ne kadarı kiliselerin çevresindeki birkaç kulübeden ibaretti. Oysa artık toplum hayatı, yerel öl­
zorbalıkla elde ediliyordu, bunu söylemek zor. ingiltere'den fidye olarak gasp edilen çekte de olsa, canlanıyordu. Karanlık Çağlar sona ermekteydi.

1 islam sikkelerinin İskand inavya'ya girişi 970'lerd e bird enbire durdu. Bunun sebebi bo zkır gö çebelerinin üstün­ ko şullarının bu dö nemde birden değiştiğini biliyo ruz. Samanı darphanelerine gümüş sağlayan Pamir'deki maden­
lüğü ele geçirip kervan yo lunu kesmesi o labilir; bu durumda güney Rusya'd a çizilen rota bu haritanın gösterdiği ler tükendikçe bu değerli maden Do gu'd a kıt hale geldi; aynı d ö nemd e. Sakso nya'd a yeni maden o caklarının
tarihte o rtadan kalkmış o lmalıdır. A ma belki de Varenjler gümüş değil ipek alıyorlardı, biz de gümüş ticareti açılmasıyla A vrupa'd a bo l bulunmaya başlamıştı.

54
İS 1000'DE KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

55
IS 1030

Cordoba'daki Emevî Halifeliği 1000 yılında sapasağlam ayaktaydı, ama birden çök­ rıh bir devlet adamıydı, üstelik No rveç'e de boyun eğdirmeyi başardı (1028). Britanya
tü. Bu haritanın ait olduğu tarihte halifelik Müslüman ispanya'dan pay kapmak için A daları'nın diğer kesimlerinde ise Viking dalgası geri çekilmeyi sürdürüyordu: Orkney
kavga eden yirmi küçük hükümete dönüşmüştü, bir yıl sonra da tamamen ortadan uçbeyi Dublin'de başarısız bir darbe girişiminde bulununca (1014) isko ç anakarasında­
kalktı. Kuzeydeki Hıristiyan krallar yine kıpırdamaya başlamıştı, ama şimdilik ortak ki fief leri elinden alındı. Kısa bir süre sonra iskoçlar güney sınırlarını Tw eed'e kadar
düşmanlarıyla uğraşmaktansa birbirleriyle savaşmaktan memnundular. Haritada kayda genişlettiler (1018). Kıta A vrupa'sında en dikkati çeken kişi Polonyalı Cesur Boles­
değer tek sınır değişikliği Navarra'nm Leon aleyhine genişlemesidir.1 lav'dı; dört bir yana saldırarak Lusatya'yı A lmanlardan (1002), Galiçya'yı da Ruslardan
Emevîlerin çöküşü ve Fatımîlerin Mısır'a yerleşmesiyle Mağrip kendi kaderine alarak (1018) yeni kurulan Polonya devletine kattı.
terk edilmişti. So nuçta Berberi hanedanları ortaya çıktı: Kayrevan'da Fatımîlerin ata­ Prens Vladimir ölünce (1015) Rusya'da iç savaş patlak verdi, çünkü haddinden çok
dığı Zirî hanedanından valiler fiilen bağımsız hale geldi; Kalat'ta Zirî soyundan bir oğlu vardı ve hepsine bir toprak parçası bırakmıştı. 1030'da bu oğullardan yalnızca üçü
hanedan Hammadî Emirliği'ni kurdu; Fez'd e de başta Emevîlerin himaye etmiş oldu­ kalmıştı; biri ücra Polotsk Prensligi'ni yönetiyordu, diğer ikisi de ülkenin kalan kısmı­
ğu Magrava Emirliği kuruldu. Kuzey A frika'da günümüzdeki üçlü bö lünmenin ilk or­ nı paylaşıp başkentleri Novgorod ile Çernigov'da hüküm sürdüler. Güneyde, Kafkas­
taya çıktığı, ilginç bir görünümdür bu. islam âleminin öteki ucunda ise Gazneli Mah­ lar'da A bazya ile Iberya'mn birleşmesiyle Gürcü devleti kurulmuştu (1008).
mud'un orduları batıya doğru ilerlemeyi sürdürüyorlardı, ama o sırada asıl hedefleri Bu dönemde Bizans Batı Bulgar imparatorluğu'nu ortadan kaldırıp (1018) Sırpları
doğuda Pencap'tı. vasal konumuna indirgedi. Ayrıca Vaspurakan Ermeni Krallıgı'm ilhak etti (1022). An­
Kuzey A vrupa'da Kral Çatal Sakallı Sveyn, Vikinglerin rüyasını gerçeğe dönüştür­ laşılan Bizans'ın yaşlı eklemleri rakiplerininkinden ço k daha güçlüydü, zira bayağı iyi
müş, ingiltere'yi fethetmişti (1012). Oğlu Knut bu ödülü elinde tutabilecek kadar başa­ bir performans göstermişti.

1 Navarra'nm ele geçirdiği Kastilya Kontluğu Navarra Kralı Sancho 'nun oğlu Fernando için krallığa dönüştürüldü. Malaga'ya bağlıydı), 11. Granada, 12. A lmeira, 13. Denia (Balear A daları'na da hükmediyordu), 14. Valencia, 15.
Müslüman İspanya'nın küçük devletleri başkentlerine göre numaralandırılmıştır: 1. Badajo z, 2. Mertola, 3. Santa To rto sa. 16. Z aragosa, 17, A lbarracin, 18. A lpuente. 19. Toledo, 20. Cordo
Maria del A lgarbe, 4. Huelva, 5. Sevilla, 6. Carmona, 7. Niebla, 8. A rco s, 9. Mo ro n, 10, Malaga (Septe ve Tanca

56
İS 1030

Faroe Adaları

O R K N E Y UÇBEYLIGI JFL

s sPOLOTSK¿ / , , , ,
\PRENSLJGI r > / ÇERNİGOV /
J
71 DANİMARKA İMPA ' ' PRENSLİĞİ / >

V A / . POLONYA^

ALMAN
¿/BOHEMYA
İMP.
i s D
EAlanlar^,* ™ ??ent
DUKALıĞı
GAZNELİ
MAHMUD
İMPARATORLUĞU
Hırvatlar)

LEON |KRALLIG¡i\
KRALLIĞI ,
J f M BARSELONA
Í ^ L N S D . KONTLUĞU
•13 • GaetaX
Napoli
BÜVEYHÎ EMİRLİKLERİ :
Amalfl 1
ÎİTİ ¿6TÄ Ä
H 7.V
a ; KÀYREVAN
I K A L A T HAMMADÎ
{^EMİRLİĞİ'"'" ZİRİ EMİRLİĞİ

Güney İtalya'da:
CB C A P U A ­ B E N E V E N T O PRENSLİĞİ
S S A L E R N O PRENSLİĞİ

ispanya'da:
• 1­20 Müslüman Beylikler (Mülükü't­Tavâif. Yandaki metne bkz.)

57
IS 1071

Islam âleminde 11. yüzyıl büyük altüstlüklere sahne oldu. Her yerde herkes hareket kü Tuareglerin ataları­ Islamiyeti yeni kabul etmişlerdi. Sahil'de bir yerde, nehir üstün­
halindeydi: Berberiler Sahra'da, Araplar Kuzey Afrika kıyılarında, en önemlisi de Türk­ deki bir adada bir "ribat" kurdular. Bu ribata bağlı olanlara el­Murabitûn dendi (Batı'da
ler doğuda. Türkler Batı Türkistan'ın Dokuz Oğuz, kısaca Oğuz kabilelerine mensup­ Almoravid diye tanındılar). Murabıtlar yiğit askerlerdi. 1056'da A tlas Dagları'nın güne­
tu. Gö ç ederken iki kola ayrıldılar; biri batıya Rusya'ya doğru, diğeri de güneybatıya, yindeki Sicilmese vahasını ele geçirdiler, 1060'ta Merakeş'te bir ordugâh kurarak bura­
iran'a doğru gitti. Rusya'yı istila eden gruplar Kumanlar diye tanındı ve bozkır bölge­ yı akınlarını başlattıkları üs olarak kullandılar. Sonraki on yıl bo yunca bütün Fas'ı ele
sinde kaldıkları için siyasi etkileri sınırlı oldu. İran'a giden dalga ise Yakındoğu'nun bü­ geçirip Marakeş'i başkent yaptılar.
yük kısmına yayıldı. Bu sonuncusu siyasi açıdan önemlidir, çünkü bu dalganın sonu­ Hıristiyan âleminde bu yıllar Norman yıllarıydı. Normandiya'da Vikingler ile Frank­
cunda ortaçağın geri kalan kısmında bölgeye egemen olacak bir dizi gö çebe imparator­ ların karışımı, olağanüstü sert insanların ortaya çıkmasına sebep olmuştu; savaş alanla­
luğun ilki olan Selçuklu Sultanlığı ortaya çıktı.1 rında cesur, para işlerinde inatçıydı Normanlar. Tarihte iz bırakan ilk Normanlar Tanc­
Selçukluların sesi ilk kez 11. yüzyılın başında duyuldu; o sırada Aral Gö lü'nün ku­ red d'Hauteville adlı bir Norman soylusunun on oğluydu. Evde yapabilecekleri fazla bir
zeyinde ve doğusunda yaşayan birçok Oğuz klanından biriydiler. Güneye gittiklerinde şey yoktu, bu yüzden italya'ya gittiler, italya'da Lombardlar ile Bizanslılar arasındaki hiç
Gazneli Mahmud'un hizmetine girdiler, Mahmud onlara Merv civarında toprak verdi. bitmeyen sürtüşmeler, girişimci paralı askerlere servet yapma imkânı sunuyordu. 1040'ta
Mahmud ölünce Selçuklular kendi başlarına buyruk oldular; Mahmud'un oğlu Mesud en büyük oğul bu iki devlet arasında hiç kimsenin sahip çıkmadığı topraklardaki Melfi
onları hizaya getirmeye kalkıştığında öyle bir yenilgiye uğradı ki iran'daki Gazneli im­ şatosunu ele geçirdi; yirmi yıl sonra altıncı oğul Robert Guiscard ("Kurnaz Robert") Ital­
paratorluğu yıkıldı (1040). Bu başarı diğer Oğuz kabilelerinin Selçuklu bayrağı altında ya'daki Bizans eyaletini yavaş yavaş yutmaya başladı. 1071'e gelindiğinde Robert, daha
toplanmasına yol açtı. Gazneliler A fganistan'a doğru çekilirken Selçuklular Iran ve sonra Apulia Dukalığı denecek olan bütün bölgeyi zaptetmiş bulunuyordu. Sicilya'da da
Irak'ı adım adım ele geçirip 1055'te Bağdat'a geldiler. Kafkaslar'ın Müslüman yarısı bir üs ele geçirerek Lombardlarm Salemo Prensliği'ni sıkıştırmaya başladı. Gaeta ile Ca­
1060'larda Selçukluların eline geçti, 1070'te de kuzey Suriye ve Hicaz. 1070 yılı itiba­ pua Prensliği ise bu arada başka bir Norman maceracının pençesine düşmüştü.
rıyla Selçuklu Sultanı A lp A rslan, A bbasîlerin yükselme döneminden beri islamiyet'in Normandiya Dükü Piç William da ünlü olmuştu. William'a miras olarak ingiltere
gördüğü en geniş imparatorluğa hükmediyordu. tahtı üstünde bir hak iddiası kalmıştı. Knut ölüp Dan imparatorluğu dağıldığında bu
Arap hareketleri daha küçük çaptaydı ve sahnede yalnızca iki kabile vardı: Beni Sü­ miras işe yaradı, William İngiltere üstünde hak iddia etti. Ne var ki ingilizler kendi ba­
leym ve Beni Hilal. Resmi hikâyeye göre bu iki kabilenin ipleri Fatımîlerin elindeydi. 10. ronlarından birini, Harold Godw inson'u tercih ettiler (1066). ingilizlere pabuç bırakma­
yüzyılın sonunda bu iki kabile A rabistan'da baş belası haline gelince Yukarı Mısır'a sü­ yan William güçlü bir ordüToplayıp Manş Denizi'ni geçti. Hastings muharebesinde,
rülmüşlerdi. 11. yüzyılın ortasında Fatımîler bu isyankâr kabileleri işe yarar kılmak için Vikingler gibi piyade savaşan İngilizler, Fransızlar gibi at üstünde savaşan Normanlar
batıya, Kayrevan Zirîlerinin üstüne yolladılar; çünkü, söylenen o ki, Zirî emiri artık ken­ tarafından kesin bir yenilgiye uğratıldı. Harold öldü, eski düzen yıkıldı. A ma bu mu­
dini Fatımî halifesine bağlı görmediğini ve Şii olmadığını ­asıl hakaret buydu­ ilan etmiş­ harebe sadece başlangıçtı, Yirmi yıl boyunca William (artık Piç değil "Fatih William")
ti (1049). Bu açıklama doğru olsun olmasın ­bu Arap kabilelerin hareketi öylesine büyü­ ingiltere'yi Avrupa krallıkları listesinin en sonundan en başına geçirdi, İşte ulusal, la­
meye yatkındı ki bu kadar kesin bir kontrol altına alınabilmesine inanmak zor oluyor­ so­ ik devletin tohumu bu 1066 efsanesiyle atılmıştır.2
nuçta iki kabilenin göçüyle Libya'nın Kyrenaika ve Trablus eyaletlerine Arap nüfus ege­ Rusya bu dönemde ilginç bir gerileme yaşadı. Ağabeyi Çernigov prensi ölünce Po­
men oldu, Zirîler de şaşkına döndü. Muharebe meydanında yenilgiye uğrayan Zirîler kı­ lotsk hariç bütün Rusya'nın hükümdarı olan Novgorod Prensi Yaroslav, babasının izin­
yıya çekilip eski Fatımî başkenti Mehdiye'ye sığındılar. Kalat'ta, önceleri Hilalî kabilesi­ den giderek her oğluna ayrı bir prenslik bırakmıştı (1054). Prensliklerin bir sıralaması
ni buyur etmiş olan Hammadîler de aynı şekilde Kalat'tan Bicaye'ye sığındılar. vardı, Kiev Büyük Prensliği hepsinden daha önemliydi ve en azından kâğıt üzerinde di­
Bu göç hareketlerinin en çarpıcı olanı, sonuncusuydu. Büyük Sahra'nm derinlikle­ ğerlerini bir ölçüde kontrol ediyordu. Tuhaflık "dikey" değil "yatay" olan veraset siste­
rinde yaşayan Senhace kabilesi, Mağrip'teki Berberi kardeşlerinden farklı bir hamurdan mindeydi: Prens A öldüğünde yerine küçük kardeşi B geçiyordu, boşalan B prensliği
yoğrulmuştu. Gururlu, korkusuz ve yokluklara dayanıklı bu "peçeli" adamlar ­bugün­ de Prens C'ye geçiyordu vb. Kuyruğun sonunda bir sonraki kuşağın prensleri vardı. >

1 William tngiltere'de hükümdardı, ama Fransa'd a sadece bir fief sahibiydi, dolayısıyla haritada Normandiya bir du. işin hilesi şuydu: Feodal sistemdeki şövalyelerin verel lorda karşı hizmet yükümlülüğü vardı, bu lord ise krala
ingiliz mülkü olarak gösteriliyor. Sınır çizgisindeki çift noktalar, doğrudan doğruya bir mülk değil, bir fief olduğuna karşı kendi yükümlülüklerini yerine getirirken bazı koşullar ileri sürebilirdi.
ve ingiltere kralının bu fief için Fransa kralına biat etmesi gerektiğine işaret ediyor. Haritada dikkat etmeniz gereken başka bir no kta var: Müslüman ispanya halâ Arap olarak gölgelendirilmiş, çünkü
Bu, feodalizmin dilidir. Bu sistem Charles Martel'in getirdiği, toprak karşılığı şövalyelik hizmeti düşüncesinden buradaki Z aragoza emirleri gibi küçük hükümdarların bir kısmı hâlâ Arap, çoğu da Berberi kökenli.
ortaya çıkmıştır. Bu kavram sayesinde, kolay olmasa da, hiçbir geliri olmayan bir devletin işlemesi mümkün oluyor­
İS 1071

Norveç'e ait

RVEC
H \
V

»»

Oğuz Türkleri
¿
O R K N E Y UÇBEYLİGI ALLIĞI Volga
Kieviiß ait/ V^'e^asiaviayV w Bulgárfe
» ısv
t r f *L ­ ' XF1/ 3 4

/SMOLENSK3L„
Karahanlı
PRENSLIĞMıJ7
Türkleri
(POLÓTSK I / \ ÇERM.GOV,
1PRENSLİĞİÎ / J / PRENSLİĞİ,
FPEREYASLAVL^ «
' PRENSLIĞI Kumanlar
' / / / /
BÜYÜK KIEV
. PRENSLIĞI
POLONYA;
'PRENSLIĞI'
Çernigov'a
_ SALıÇYA • ait
.­BOHEMYA? .PRENSLIĞI,
ALMAN
FRANSA
İMP. MACARISTAN Peçenekler ;iSTAN
KRALLıĞı KRALLIĞI
KASTİLYA KRALLIĞI
KRALLIĞI
Hırvatlar •I
I NA « İR^RA SGn • *
ARAGON
GALICYA
KRALLIĞI Ï Ï W , I .KRALLIĞI CAPUA SELÇUKLU
'LU/ Zaragoza
FLUĞU
BEMANJ
KONTLUĞU
IANS SULTANLIĞI
; Badajoz
pToledo 'À­'/m­'A Ibarracin
Napoli V
İMPARATORLUĞU
Amalfi
Salerno
>Sevillç • Denia
¿»Granada LİGİ T
Murcia

P Almería
• ¡ ¡ • B MEHDIY
Marakeş ZİRÎ
BECAYE HAMMADı ' E: EMİRLİĞİ
^ EMİRLİĞİ«^»
Beni Süleym 1050

HALİFELİĞİ
Sicilmese 1055
Beni H i l a l /
1051
te
w m..
Beni Süleyi
Beni Hilal

ti
D
ft

oi

JL
59
>­ Kastilyalı Fernando da ardından bölünmüş bir ülke bırakanlardandı; onun elde etti­ ama Ermenistan'ı savunmak zorundaydı, çünkü bu ülke imparatorluğun yüreği olan
ği Leon ve Kastilya krallıkları öldüğünde üçe bölünmüştü (üçüncüsü olan Galiçya Krallığı A nadolu'ya açılan kapıydı.
Leon topraklarından kesilerek oluşturulmuştu). Bu bölünmenin, Hıristiyanların bizzat Fer­ Bizans imparatoru Ro mano s bu işi ço k ciddiye aldı. A na imparatorluk ordusunu
nando'nun Atlas Okyanusu kıyılarında bazı ilerlemeler kaydederek başlattığı karşı taarru­ toplayarak doğu eyaletlerinde ilerlemeye başladı. Haber Suriye'ye ulaştığında Alp Ars­
za hiç de yararı dokunmamıştı. Bu arada Müslümanlar on emirliğe bölünmüştü (1030'da lan haberleşme ağının kopmasından ürkerek Ermenistan'a döndü. İki ordu Van Gölü
yirmi emirlik vardı). Akdeniz'de Pisa önemli bir deniz gücü olarak ortaya çıkmaktaydı. Sar­ kenarındaki Malazgirt'te karşılaştı. Türkler olağan taktiklerini kullandılar: Atlı okçula­
dinya'yı Denia Emiri'nin pençesine düşmekten kurtarınca 1050'de papa ile imparator, ada­ rı her Bizans saldırısında geri çekiliyor, kovalayanlar yavaşladığında aniden dönüp ok
yı Pisa'nın korumasına verdiler. Almanya'da bir iki dikkate değer değişiklik olmuştu: Lu­ yağdırıyorlardı. Durmadan kayıp veren, sinirli ve yorgun Bizans ordusu dağılmaya baş­
satya'nm yeniden alınması (1031) ve Burgonya'mn kazanılması (1032). ladı. Bu orduda tam disiplin altına alınamayacak kadar çok paralı asker vardı. Bunlar­
Bizans bu dönemde son kez ilerleme kaydetti: 1032'de Edessa'yı [Urfa], 1045'te Er­ dan bazıları Türktü ve soydaşlarına sığmıvermişlerdi, diğerleri ise, bir Norman birliği
menistan'ın başkenti A ni'yi ilhak etti. Derken işler değişti. Yukarıda gördüğümüz gibi dahil, çatışmaya nedense girmemişlerdi. Kalan birlikler mücadele etmeye çalıştı, birbir­
Güney italya'yı 1060'larda Normanlar ele geçirdi; aynı sırada Ermenistan Türklerin sal­ leriyle temaslarını kaybettiler ve eninde sonunda kendilerini üstün Türk güçleri tarafın­
dırısına uğradı. A lp Arslan bu ülkeyi ele geçirmeye niyetli değildi anlaşılan; amacı Fa­ dan kuşatılmış buldular. O gece imparator sultanın çadırına getirildiğinde, Konstanti­
tımîlerle karşılaşmadan ö nce cenahını korumaktı. Bizans italya'yı gözden çıkarabilirdi, no po lis'ten yola çıkan ordudan geriye bir şey kalmamıştı.

İS 1092

Malazgirt muharebesi hiç kuşkusuz tarihin en belirleyici muharebelerinden biridir. tıdan üçe indi. Müslümanlar ise tersine, kendilerine güvenlerini yitiriyorlardı. Artık Hı­
Salt askeri açıdan bir o kadar ezici bir yenilgi olan A drianapolis'in doğurduğu sonuçlar ristiyanlarla baş edemeyeceklerini düşünerek Murabıtları yardıma çağırdılar. Bu, kuzu­
fazla önemli olmamıştı, oysa Malazgirt Bizans'ın topraklarının yarısına mal oldu. Ana­ nun kurttan yardım dilenmesine benziyordu: 1090­92 arasında Murabıtlar Ispanya'da­
dolu eyaletlerinin hepsi Türklerin eline geçti; geri kalanlar Boğaz sayesinde kurtuldu. ki emirliklerin çoğunu yuttular. 1092'de hâlâ ayakta olan beş emirlikten Badajoz [Batal­
Alp A rslan bu zaferin devamını getirmek için bizzat uğraşmadı, doğuya döndü; Ka­ yos] üç yıl sonra dize geldi. Askeri açıdan ilaç iyi gelmişti: Murabıtların gelişi sınırlara
rahanlılarla başı dertteydi. Buna rağmen A nadolu'nun fethi hızlı oldu: Türk klanları sü­ bir kuşak boyu sürecek bir istikrar sağladı.
rüleriyle Orta Anadolu yaylasına yayılarak köylüleri bu topraklardan sürdüler. Gücü­ Hıristiyanlar Orta A kdeniz'de de ilerleme kaydettiler; d'Hauteville kardeşlerden Ro­
nü bu göçebelerden alan Selçuklu İmparatorluğu diğer yönlere doğru da aynı hızla ge­ ger Sicilya'nın fethini tamamladı (1091; Malta teslim koşullarına dahil edilmişti). Böy­
nişledi. 1092'de Suriye ile Filistin (kıyı kentleri hariç; Fatımîler deniz güçleri sayesinde lece güney italya'da Norman hegemonyası tamamlanıyordu; bu bölgenin üstbeyi Apu­
buraları elde tutabildiler), A rabistan'ın çoğu kesimi, Maveraünnehir'in çoğu kesimi ve lia düküydü. Daha küçük çapta değişiklikler de oldu: Sardinya fief inin sahibi Pisa güç­
batı ucu hariç Kafkaslar Selçukluların elindeydi.1 lenmiş, Korsika'yı da alması için papa tarafından teşvik edilmişti (1077). Fatih William
Bizans'ın A sya topraklarının fethi, islamiyet için büyük bir zaferdi. Hıristiyan âle­ ölünce Normandiya Dukalığı ile İngiltere Norman Krallığı ayrıldı (1087); dolayısıyla
mi bu zaferle aşık atamazdı, ama A kdeniz'in diğer ucunda 1085'te Toledo'yu [Tuleytu­ Fransa'nın / ¿e/ i olan bu dukalık haritadan siliniyor. Fatihin oğlu William Rufus 1092'de
la] zaptederek önemli bir zaferi kayıtlara geçirdiler. Ispanya'daki Hıristiyanlar artık ken­ Cumbria'yı ilhak edince IngilizTskoç sınırı da son şeklini aldı. Macarlar 1091'de Hır­
dilerini toplamaya başlamışlardı. Aragon Navarra'yı, daha da önemlisi, Leon Kralı VI. vatistan'ı ele geçirdi. A ynı yıllarda Kumanlar Rusları Taman yarımadasındaki mevzile­
A lfonso Kastilya ile Galiçya'yı ele geçirdiğinde (1072­5) buradaki krallıkların sayısı al­ rini terk etmeye zorladılar ve Peçenekleri neredeyse tamamen ortadan kaldırdılar.

1 Selçuklu Imparatorlugu'nun sınırları içinde, ama Selçuklu denetiminin dışında A lamut kalesi vardı. 1090'da [Haşhaşîler batıda "Haşşaşîn" kelimesinin bozulmuş şekli o lan "assassin" adıyla tanındılar ve bu kelime birço k Batı
Şiilerin bir kolu olan Haşhaşîler [Haşşaşîn] A lamut'ta üslenmişlerdi. Haşhaşîler siyasi teknikleri sayesinde sayılarıyla dilinde zamanla "suikastçı" anlamını kazandı, ­ ç . n.[
orantılı olmayan bir nüfuza sahip olmuşlardı. Kullandıkları haşhaş onlara sözde cenneti "gö steriyo r," müritler bu
dünyayı, dolayısıyla eylemlerinin kişisel so nuçlarını umursamıyorlardı.

60
İS 1092

61
ÎS 1100

Papa II. Urbanus'un 1095'tc kabul ettiği elçiler arasında, zor durumdaki Bizans'ın [Dorylaeum] vardı, tam kamp kurmak üzereydi ki Selçuklu ordusu bütün gücüyle sal­
Türklere karşı savaşmak üzere gönüllü asker toplamak için yardım talep eden elçileri dırdı, şaşkına dönen Haçlı birliklerini kuşatıp yağmur gibi ok yağdırmaya başladılar.
de vardı. Papa düşündü, daha iyisini yapmaya karar verdi. Doğu Hıristiyanlığı sarsın­ Bohemond şövalyelerine atlarından inip atlarını kampın ortasına okların erişemediği
tıda olabilirdi, ama Batı yükseliyordu. Müslümanlar Sardinya ve Sicilya'dan atılmış, is­ bir yere koymalarını emretti. Karşı saldırıya geçmeyecekler, sadece savunmada kalıp
panya'da savunma konumuna geçmişlerdi. Papanın himayesinde toplanacak bir ordu­ bekleyeceklerdi. Güneş gökyüzünde yükseldi; umutlar sönüyor, ama saflar direniyor­
nun Do ğ uy u kurtaramaması için sebep yoktu, hatta Kutsal Topraklar'a kadar gidilebi­ du. Derken Raymond'un tümeni göründü ve bu kez Türkler şaşırdı. Hıristiyan ordusu­
lir, Kudüs bile kurtarılabilirdi. O yılın sonlarına doğru, titizlikle hazırlanmış, ama yine nun tümünü kuşattıklarını sanmışlardı, oysa sadece yarısıyla savaştıkları ortadaydı.
de duygu yüklü bir törenle Papa Urbanus Haçlı Seferi çağrısını yaptı. Oklarını fazla cömertçe harcadıklarım, atlarını da yorduklarını anladılar. Bo hemo nd'un
Haçlı Seferi Bizans'ın istediği sınırlı yardımın çok ötesinde, bambaşka bir fikirdi. adamları Haçlı saflarının önündeki zırhlı şövalyelere katılırken Türkler meydanı terk et­
Papanın yaptığı çağrı, Latin Hıristiyanlığının Müslümanları A nadolu, Suriye ve Filis­ mediler, ama bu arada doğudaki tepelere, yani kaçış yollarına şöyle bir göz attılar. Ora­
tin'den çıkarmak için bütün gücünü kullanmasına yönelikti. Gezgin vaizler papanın dan da üçüncü bir Hıristiyan ordusunun yaklaştığını görünce ­Raymond'un ordusunun
mesajını Fransa ve A lmanya'nın köylerine ilettiler; ne savaş tecrübesi, ne de silahı olan bir kısmı muharebe meydanına özellikle bu yoldan gelmişti­ dağılıp kaçmaya başladı­
insanlar co şup yo la çıktılar. 1096 yazında bu heyecanlı yığınlar Ko nstantino po lis'e lar. Haçlılar onları kolaylıkla kovaladı, Selçuklu ordugâhı talan edildi; günün sonunda
ulaştı; işe koyulmak için sabırsızlanıyorlardı, ilk yenmeleri gereken düşman Rûm Sel­ Haçlılar ünlü bir zafer kazanmışlardı.
çuklu Sultanıydı (Rûm, yani A sya'daki Roma, yani Anadolu); sultan, dirliğini bağımsız Eskişehir'den sonra Haçlılar direnişle karşılaşmadan A nadolu'yu aştılar, To ro s
bir krallığa çevirmeyi başarmış girişimci bir beydi. O da savaşmakta tereddüt etmeyin­ Dağları'ndan Kilikya'ya, oradan da Antakya kapılarına ulaştılar. Ekimde kenti kuşattı­
ce iki taraf Bizans­Türk sınırında karşılaştı. Muharebe katliama dönüştü. Haçlı Sefe­ lar; kent 18 ay dayanacak, hatta zaman zaman kuşatma ordusunu zorlayacaktı. Eğer
ri'ne girişmiş 20.000 zavallının hepsi o günün sonunda ya ölmüş ya da köle pazarını Musul, Halep ve Şam emirleri birlikte hareket edebilseydi, hızla zayıflamakta olan Hı­
boylamıştı. Türklerin neredeyse burnu bile kanamamıştı. ristiyan ordusunu ezebilirlerdi, ama asla ortak bir plan hazırlayamadılar. Hıristiyanlar
A ma bu Haçlıların sonu olmadı. Papanın çağrısı bazı daha sert yürekleri de hareke­ ihtiyaçları olan zaferi kıl payı kazandılar. Bohemond adamlarını tam vaktinde aklettiği
te geçirmiş, daha kararlı hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı. Doğuya yönelenlerin ara­ bir hileyle kente soktu; A ntakya artık Hıristiyanların elinde güvende olduğuna göre,
sında artık ispanyol savaşlarında pişmiş bir Toulouse'lu Raymond, Fatih William'm Haçlılar Kudüs'e doğru yola çıkabilirlerdi. Haziran 1099'da oraya vardılar.
oğlu Normandiyalı Robert, Lorraine'li Godfrey ve Blois'lı Stephen de vardı. Hepsi yan­ Haçlı ordusu üç yıldır savaşıyordu; daha fazla dayanamazdı. Eğer Kudüs'ü alacak­
larında maiyetlerinden oluşan küçük birer ordu getirmişti. Konstantinopolis'te onlara sa, hemen saldırmalıydı. Önce Kudüs surlarına saldırdılar, başaramayınca bir ay uğra­
Robert Guiscard'm en büyük oğlu, daha birkaç yıl ö nce Balkanlar'da Bizanslılarla çar­ şıp hareketli kuleler inşa ettiler. Sonra bu kuleleri surların önüne sürüklediler. 14 Tem­
pışan Bohemond katıldı. Epeyce sinirli geçen tartışmalardan sonra imparator A leksios muzda Toulouse'lu Raymond kulesini güneybatıdaki sura yanaştırdı, ertesi gün Lorra­
ile batılı baronlar bir sefer planı üzerinde anlaştılar. ine'li Godfrey'in kulesi kuzey tarafına yerleştirildi. Başaran Godfrey'in adamları oldu.
Küçük bir Bizans gücünün desteğiyle Haçlılar 1097 baharında A sya yakasına geçti­ Tatar yaylarıyla atılan oklar surları savunanlara göz açtırmadı, bu arada mühendisler
ler. Dosdoğru Rûm Sultanlığı'nın başkenti Iznik'e [Nikaea] gidip kenti kuşattılar. Sul­ kule ile sur arasında bir köprü kurdular. Öğle üzeri iki şövalye liderliğinde Lorraineli­
tan o sırada Haçlı hareketini gülünç diye niteleyip doğu sınırına gitmişti; derhal geri Ier sura ayak bastı. Sonra iki taraftaki kapı kulelerine kadar çarpışarak ilerlediler. Kapı
döndü, ama kuşatma ordusunun dikkatle düzenlenmiş saflarını aşmayı başaramadı, is­ kulelerinin ele geçirilmesiyle kentin kaderi belli oldu. Kapılar ardına kadar açıldı, Haç­
temeye istemeye geri çekildi, ama eğer Hıristiyanlar Anadolu içlerine girecek olurlarsa lılar içeri girdi; Müslümanların yapabileceği tek şey kalmıştı; hepsi tek tek teslim olma
intikam alacağına da söz verdi. koşulu ileri sürdüler. Birkaçının teklifi kabul edildi, ama onlara verilen sözler bile yeri­
iznik düşünce Haçlılar derhal yola çıktılar, iki tümen halinde yürüyorlardı, Bohe­ ne getirilmedi. Bayram eden muzaffer Haçlıların Kudüs'e diktikleri bayrak kanla leke­
mond başı çekiyor, Toulouse'lu Raymond geriden geliyordu. Bohemond Eskişehir'e lenmişti.1 .

1 Kudüsü savunan Fatımîlerdi; Selçukluların dikkati A ntakya'ya yo ğunlaşmışken kente yeniden girmişlerdi. Bizans ele geçirilmesi (1094; sekiz yıl sonra Murabıtlar kenti geri aldılar) ve Normanlarm Orkney ile Man adalarına üstbey­
bö ylece Batı A nadolu'yu ve kıyıların çoğunu yeniden ele geçirip elinde tuttu. Bir diğer kayda değer olay Ed essa'ya liklerini kabul ettirmeleriydi (1098; Faroe Adaları daha ö nce, 1035'te boyun eğmişti).
[Urfa] bir Haçlı gücünün yerleşmesiydi. Haritadaki diğer değişiklikler, Valencia'nın maceracı asker El Cid tarafından
İS 1100

63
ÎS 1130

Birinci Haçlı Seferi büyük bir başarıydı; ama sonuçta Yakındoğu, küçücük devlet­ olan mütevazı ölçekte bir krallık ile bu krallığa bağlı üç mini devlet kurdular: A ntakya
lerle dolmuştu. Hem bu başarı, hem de her yeri kaplayan devletçikler Selçuklu otorite­ Prensliği, Urfa Kontluğu ve Trablus Kontluğu. Selçukluların zayıflaması Gürcülerin ye­
sinin gerilemekte olduğunu gösterir, bu üçü bir araya gelince de haritayı okumak iyice niden güçlenmesine yol açtı; 1121'de eski başkentleri Tiflis'i geri alıp Gürcülerin yaşa­
zorlaşıyor. Selçuklularla başlayalım: Şimdi üç ayrı Selçuklu sultanlığı var, biri Rûm'da dığı toprakların çoğunu kurtardılar.
(Anadolu'da), biri merkez eyaletlerde, biri de doğuda. Üç sultanlık da olağan Türk işa­ Sicilyalı Roger güney Italya'daki Norman fetihlerini pekiştirdi. 1127'de kuzeninin
retiyle, yani içi siyah küçük yuvarlaklarla çizilmiş bir çerçeveyle gösteriliyor. Her biri­ ölümüyle Apulia Dukalığı'nı ele geçirdi, üç yıl sonra kral unvanını aldı. Başkenti Pa­
nin hükümet merkezinde (yani Konya, Hemedan ve Merv) bayraklı ve daire içine alın­ lermo'daki sarayı, siyahi hizmetkârları, Müslüman muhafızları, haremi, zevk ü sefa
mış siyah yuvarlaklar var. Diğer bayraklı (ama dairesi olmayan) yuvarlaklar merkezi de­ âlemleri dilden dile dolaşıyor, Hıristiyanlar kıskançlıktan ölüyordu. Normandiya eya­
netimden uzaklaşmış eyalet yönetimlerini gösteriyor. Bu çözülme en çok imparatorlu­ leti ise dükü tarafından Birinci Haçlı Seferi için para toplamak üzere rehin verilmiş, dük
ğun batısında belirgin. Örneğin Rûm'da Sivas Danişmend Beyliği, Haçlıları önemli bir geri döndüğünde gerekli parayı temin edemeyince bölge rehinciye, yani kardeş ingilte­
yenilgiye uğratan ilk Müslüman lider, Selçuklu sultanına denkti. Hemedan Sultanlığı re kralına geçmişti (1106).
çok daha güçlüydü, çünkü buradaki sultan asi dirlik sahiplerini birbirine düşürmekte ispanya'da Murabıtlar Müslüman kesimdeki fetihlerini tamamlamışlar (1110­15)
çok başarılıydı. A yrıca hiç öne çıkmıyor, hatta batı sınırlarında hiç görünmüyordu. Sel­ ama sonra Z aragoza'yı Navarra'ya kaptırmışlardı (1118). Barselona ile Provence birleş­
çuklu sultanlarının en başarılısı, en azından bu aşamada, Merv'deki Sultan Sancar'dı. mişti (1112). Polonya Pomeranyalılara boyun eğdirdi (1102­24): Kumanlar Peçenekler­
Bütün doğu eyaletleri ona boyun eğmişti; daha uzakta, Türkistan ve A fganistan'daki den geri kalanı da silip süpürdü. Rusya'da da kayda değer birçok değişiklik vardı. Ül­
beyler de boyun eğeceklerini bildiriyorlardı. Ama Sancar topraklarından geçen Türk kenin kuzeydoğusunda, nüfusun diğer yerlerden daha hızla arttığı bölgede Suzdal
kabilelerini denetleyemiyordu. Başta Selçuklu imparatorluğu'nu doğurmuş olan bu göç Prensliği ortaya çıktı. Novgorod ise 1126'dan sonra artık bir prenslik değil bir cumhu­
hareketi, bölgeyi durmadan yeniden biçimlendiriyor, mevcut yerel hükümetleri bazen riyetti; bu tarihte kent kurucuları prensin adayını kabul etmeyip kendi belediye reisle­
güçlendiriyor, bazen çökertiyordu.1 rini seçmeye başladılar. Novgorod'da hâlâ prensler vardı, ama görevleri kenti yönet­
Hemedan Sultanı denge oyununu sürdürürken Haçlılar Levant kıyılarını baştan aşa­ mek değil korumaktı. Diğer yerlerde ise prenslik babadan oğula kalıtsal yolla geçmeye
ğı fethettiler (1153'e kadar düşmeyen A skelan hariç) ve bu topraklarda başkenti Kudüs başladı. Yatay veraset prensliklerin içinde yürürlükteydi, aralarında değil.3

1 Bu yerel hükümetleri ­haritadaki bayraklı yuvarlaklar­ adlandırmak karmaşık bir iştir. Bazılarının başında Selçuklu 2 Cumhuriyet terimi demokrasinin varlığını göstermez; ortaçağ cumhuriyetleri her zaman için oligarşiler tarafından
beyleri vardı ve sultan diye adlandırılıyorlardı. Bazılan Türk olup Selçuklu soyundan olmayan beylerin yönetimindeydi. yönetilirdi ve anayasaları da oligarşik düzeni korumaya yö nelikti. Novgorod örneğinde, belediye reisini seçen
Bazıları ise henüz çocuk yaştaki Selçuklu şehzadelerinin atabeyi olan Türk soylularının elindeydi. Tabii ki, atabeylerin meclisin 300 üyesinin her biri önemli bir toprak sahibi aileyi temsil ediyordu. Kentin nasıl yö netileceği konusunda
korumaları altındaki şehzadeleri sağ tutmaktaki başarısızlıkları, çok geçmeden Selçuklu hanedanının doğurganlığına başka herhangi bir kimsenin söz hakkı yoktu.
galebe çaldı ve atabeyler de beyler gibi kalıtsal dirlik sahiplerine dönüştüler; artık kimse onları yerinden kıpırdatamadı.
İS 1130

IZLANDA
BIRLIĞI

Oğuz Türkleri
HVEÇ
Norveç'e ait ıLLıGı /NOVGOROD ^ Y Y P R E N S L I Ğ I
CUMHURIYETI ­¡­S A / / //.

." / ' ( • MUROM­RYAZAN


SMOLENSı
/ TT­PRENSLIĞI •
.PREMSLIĞ
> POLOTSK^/
PRENSLIKLERI

irlandalılar MERV
Kumanlar SELÇÜKDJ­
SULTANLıĞı
Galler halkı POLONYA
PRENSLIĞI BÜYÜK KIEV
' PRENSLIĞI­

Alanlar
ALMAN BOHEMYA5 ŞIRVAN
EMIRLIĞI
İMP. SDUKALÖL

FRANSA MACARISTAN IÜRCISTAN ılamut ismailîleri


KRALLıĞı IKRAHLıĞı (Haşhaşîler)
KRALLIĞI

NAVARı ;RALLIĞI
Kirman

Sırplar
LEON VE KASTILYA
KRALLıĞı " ' , lii/ANS V A
(rNADOLÜ SELÇUKLU)
S SULTANLIĞI < HEMEDAN
İMPARATORLUĞU
SELÇUKLU
SULTANLıĞı
Amalfl

TRABLUSŞAM K O N T L U Ğ U ^

İMPARATORLUGI KUDÜS '


EMIRLIĞI ;:>:::::V­\ • MEHDİYE
KRALLıĞı
Beni H i l a l x J EMIRLIĞI

İMLirtLI».

•i '•mm
m

V W

Mekke

S 1­3 DOĞU A N A D O L U ' D A K İ TÜRK BEYLİKLERİ:


1 Sivas 2 Erzincan 3 Erzurum

65
ÎS 1173

Selçuklu Sultanlıgı'nın yerine kurulan devletlerin en güçlü görüneni Merv Sultanlı­ mesi (1157) ve Muvahhidlerin gelişi yüzünden fazla ilerleme kaydedilmemişti. Muvah­
gı'ydı, ama ilk çöken o olmuştu. Maveraünnehir'de Karahitay Moğollarma yenilen Sul­ hidler birçok yönden Fatımîlere benzeyen Şiilerdi. 1140'larda Fas'ta Murabıtların yeri­
tan Sancar Ceyhun Irmağı'nm güneyine çekildi (1141).' On iki yıl sonra, Sancar'm elin­ ne geçip 1152­60'ta Mağrip ve Trablus'un tümünü fethettiler ve 1150­72'de Ispanya'da­
de kalan son topraklar da yeni gelen Oğuz kabilelerinin başkaldırısı sonunda yok ol­ ki Müslüman topraklarını ele geçirdiler.
du. Bu sonuç hanedanın kuruluşunun aynada yansımasıydı adeta, ama diğer iki Sel­ ikinci Haçlı Seferi Kutsal Topraklar açısından bir fiyaskoydu, ama başka yerlerde
çuklu sultanlığının işi bitmiş değildi. Hemedan sultanı dört bir yanda toprak yitirmiş­ yararlı sonuçlar getirmişti, ingiliz filosu Lizbon'da durup Portekiz'in kenti ele geçirme­
ti: Batıda Musul Z engî atabeyleri güçlü bir devlet kurmuş, güneyde A bbasi halifeleri sine yardım etmiş, dolayısıyla önemli bir başarıya ortak olmuştu. Kuzey A lmanları ve
dini meseleler dışındaki güçlerini de göstermiş, kuzeyde yerel Şirvan ve Mâzenderân Danlar Haçlı olarak yükümlülüklerini yurtlarına yakın topraklarda yerine getirme izni­
beyleri bağımsızlıklarını yeniden elde etmişlerdi. Yine de, güçlü atabeyi sayesinde He­ ni almışlardı; Elbe­Oren bölgesinde pagan Slavlara saldırmalarına Haçlı Seferi statüsü
medan sultanı önemli bir hükümdar olarak ayaktaydı. A ynı şey Rûm sultanı için de tanınmış, belki de bu yüzden başarıyla sonuçlanmıştı (1147­68).
söylenebilirdi; Bizans ve Zengîler onu durdurmaya kalkışmasalar, A nadolu'da Türkle­ İngiltere bu dönemde tuhaf bir imparatorluğa sahip oldu. Fatih William hanedanı­
rin elindeki toprakları birleştirebilirdi. nın son üyesi de ölünce taht A njou Dükü Henri Plantagenet'e geçti (1154); A njou top­
Haçlı devletleri Selçuklu sultanlarına ne olduğunu umursamıyordu. Onlar için so­ rakları Normandiya'nm hemen güneyindeydi. İki yıl ö nce Henri A kitanya Düşesi Ele­
run teşkil eden Zengîler, yani Musul A tabeyi ve onun yerine geçen oğlu Nureddin'di. anor ile evlenmişti; Eleanor'un topraklan A njou ile ispanya sınırı arasındaki bölgenin
Zengîler Urfa'yı zaptederek Müslüman karşı taarruzunu başlattılar (1143). Hıristiyanlar tümünü kapsıyordu. So nuç olarak, İngiltere tahtına oturduğunda Henri'nin topraklan
zavallı bir ikinci Haçlı Seferiyle karşılık verdiler (1147­48). Nureddin bu fırtınayı ko­ Manş Denizi'nden Pireneler'e kadar uzanmaktaydı. Böylece A vrupa'nın en zengin hü­
laylıkla atlattı; çok geçmeden Şam'ı ilhak ederek (1154) Müslüman Suriye'yi birleştir­ kümdarı olmuştu; ingiliz tahtının gelirlerini bir yana bırakalım, Henri'nin Fransa'da sa­
meyi başardı. Derken mücadele, sonu gelen Fatımî halifeliğinin titremeleriyle sarsıl­ hip olduğu topraklar, Fransa kralmınkinden daha büyüktü. Henri irlanda'nın istilasına
makta olan, zenginlikten semirmiş Mısır'a aktarıldı. Her iki taraf da bu ülkenin önemi­ da onay vererek mülklerini genişletti; istila yanıltıcı bir biçimde kolay başlamıştı.
nin bilincindeydi; Mısır'ın kaynakları Haç ile Hilal'in Levant'taki mücadelesinin sonu­ Sürekli değişmekte olan Rus prensliklerinin durumu, Suzdal'm güçlerinin Kiev'i ele
cunu belirleyebilirdi, ama Hıristiyanlar Nureddin'in Mısır'ı ele geçirmesini engelleye­ geçirmesiyle (1169) yepyeni bir görünüm kazandı. Vladimir Büyük Prensi (Suzdal'm
mediler (1169). başkenti Vladimir'di) unvanını, artık Suzdal hükümdarı kullanıyordu. Bizans, Adriya­
Hıristiyanların Levant'ta başı dertteydi, ama ispanya'da üstünlüğü ele geçirmişler­ tik kıyılarının kontrolünü yeniden ele geçirip Sırplar ve Bosnalılara da üstbeyliğini ka­
di. Navarra'nm A ragon'dan kopması (1134) Aragon ile Barselona'nın birleşmesiyle bul ettirerek Balkanlar'a hâkim oldu. A ntakya Prensliği de Bizans'a biat etti (öyle gere­
dengelenmişti (1137); on yıl sonra Aragon kralı aşağı Ebro boyunca uzanan toprakları kiyordu, çünkü A ntakya Bizans'ın Malazgirt öncesi topraklarına dahildi). A lmanya'da
temizleyebildi (1148­9). A tlas Okyanusu kıyısında, bir yüz yıl ö nce basit bir kontluk Friedrich Barbarossa imparatorluğun çökmekte olan kurumlarına yeniden can verebil­
olarak ortaya çıkan Portekiz 1139'da krallık olduğunu ilan etti; Lizbo n'un zaptıyla da mek için kahramanca mücadele vermekteydi. Bohemya dükü kral konumuna yükseltil­
güney sınırlarını epeyce genişletti (1147). Orta kesimlerde Leon ile Kastilya'nın bölün­ di. Polonya dağıldı.

1 Karahitaylar Budistti; Karahanlılar döneminde Orta A sya'da çok büyük ilerlemeler kaydetmiş olan İslamiyet geri çek­
ilme dönemine girmişti.

66
İS 1173

IZLANDA
BİRLİĞİ

WEÇ
Norveç'e alt
.LLIGI
W Kf 7 / / / / / 7)­§ UZ DA L­'/ \ •
I­'NOVGOROD /
/PRENSLıGı>A Volga
I CUMHURİYETiX^./ ,/ / j/ </ 7» Bulgarları
Vr / / / //A Af
• \ / / / /MUROM­
S M O L E N S ı < V
S ^\T/7<^ \/RYAZAN KARAHITAY
HANLIĞI
POLOTSKF / / ı Ç E R N I G O ^ / J •
PRENSLIKLERI! / ¿ ¿ P R E N S L I Ğ I A Ç / •
irlandalılar
I ^ V U R Ö V I I ^ K V PRENSLIĞI / * Kumanlar
V^^EgENSLİKLERİ*!/ / !/ / / •
POLONYA /S'SJ/'
Galler halkı
ıPRENSLIKLERI[ VOLINYA^V
Suzdal^ [ENDERÂN
ÎEYLIĞI
Oğu;
ALMAN BOHÉMYÍ GALİÇTR" ¡Alanlar:
Türkleri
PRENSLIĞI
DUKALIĞI İRVAN
İMP. İLİĞİ
Alamut
MACARİSTAN ıRCISTAN ismallîleri
KRALLIĞI FEALLıĞı (Haşhaşîleı
!A KRALLıĞı
Meraga
NAVARRA ILıĞı

[RALLıĞı HEMEDAN
SELÇUKLU : r
Kirman •
SULTANLıĞı
ARAGON Cirııft
KRALLİĞİ
'KASTİLYA ILUĞU
IICILYA
KRALLIĞlJ
<­ ABBASÎ Ş>
MAYORKA EMİRLİĞİ HALIFELIĞI
PRENSLİĞİ

TRABLUSŞAM
IALİFELİGİ I KONTLUĞU
KUDÜS KRALLİ 1

¿ " l ­ 3 DOĞU ANADOLU'DAKİ TÜRK BEYLİKLERİ:


1 Sivas 2 Erzincan 3 Erzurum

67
IS 1212

Nureddin Mısır'ı fethettikten sonra da Musul'da ikamet etti. Mısır'ı onun adına bir sızlıklarmı ilan etmişlerdi.' Hazine tamtakırdı. Yeni imparatorun söz verdiği ödemeleri
Kürt komutanı olan Selahaddin yönetiyordu. Bu bir hataydı, çünkü boynuz kulağı geç­ yapamayacağı çok geçmeden belli oldu. Çok kızan Haçlılar Konstantinopolis'i yağma­
mişti; Nureddin ölür ölmez Selahaddin sultanlığı ele geçirdi (1174). Yönetiminin ve ladılar, aralarından birini imparatorluk tahtına oturttular ve bu Latin imparatorun adı­
kurduğu Eyyubî hanedanının başarısı Hattin zaferiyle (1187) pekişti; böylece Müslü­ na uzanabildikleri her yere el koymaya başladılar. Bu, A vrupa'daki eyaletler demekti.
manların Levant'taki Latinlere karşı taarruzu muzaffer bir sonuca erdi. Kudüs Krallı­ Bu arada, kendi hesaplarına hareket eden Venedikliler Girit ile diğer adaları, deniz fi­
ğı'nm ordusu hemen hemen tamamen yok edildi, krallık artık Sûr [Tyre] limanından losu rotalarına yarayacak üsleri ve kaleleri zaptettiler. Latinlerin eline geçmeyen beş
ibaretti. taşra hükümeti kalmıştı: İznik ve Trabzon "imparato rlukları, Epir ve Rodos despotluk­
Papa Levant'taki Hıristiyanların durumunu düzeltmek için derhal Üçüncü Haçlı Se­ ları ve Mora'daki Monemvasia kalesi (1248'e kadar direndi).
feri çağrısı yaptı. Bu kez çağrısına krallar cevap verdi: 1190'da A lman İmparatoru Fri­ İlkin kendisinin de kabul edeceği gibi, Fransa Kralı Philippe Üçüncü Haçlı Seferi'ni
edrich Barbarossa ile İngiltere ve Fransa kralları Kutsal Topraklar'a doğru yola koyul­ İngiltere Kralı Richard'ı gafil avlamak üzere terk etmişti; Philippe'e göre Richard'ın
dular. Friedrich A nadolu'dan geçerek Rûm Sultanlığı'nm başkenti Konya'yı aldı, ama elindeki Fransız / ¿e/ Teri çok fazlaydı. Talih Philippe'ten yanaydı. Richard A lmanya'dan
sonra düşüp öldü. Dolayısıyla A lmanya'nın sefere katkısı sona erdi. İngiltere Kralı Ric­ geçerken esir düştü; alçak imparator VI. Heinrich'in istediği 100.000 sterlin fidyeyi bu­
hard denizden geldi, yolda Bizanslılardan Kıbrıs'ı (1190), Selahaddin'den de Akkâ ile lup özgürlüğüne kavuşması 15 ayını aldı. Bu arada Philippe hatırı sayılır bir ilerleme
Levant kıyılarının işe yarar bir kısmını aldı (1191). A ma ordusu iç kesimlere girecek ka­ kaydetmişti. A ma Richard çok geçmeden yitirdiklerini yeniden ele geçirdi; ancak İngil­
dar güçlü değildi, bu yüzden Kudüs Müslümanların elinde kaldı. Sırf görünüşü kurtar­ tere tacı Richard'm renksiz kardeşi Jo hn'a geçtiğinde talih yine Philippe'in yüzüne gül­
mak için Haçlı Seferi'ne katılmış olan Fransa Kralı Philippe pek bir şey yapmadı, ayıp dü. Normandiya'nm anahtarı Richard'm yaptırdığı, Seine Irmağı'na bakan görkemli
olmasın diye bir süre kaldıktan sonra evine döndü. Selahaddin'in üzülmesine gerek Gaillard şatosuydu; Philippe bu şatoyu 1203­4'te aldı, sonra Normandiya'yı, en sonun­
yoktu, yeni A kkâ Krallığı imparatorluğuna fazla leke sürmüyordu. da da Loire Irmağı'nm kuzeyindeki bütün ingiliz mülklerini. Evet, Üçüncü Haçlı Sefe­
Üçüncü Haçlı Seferi'nin sonuçları hayal kırıcıydı, bu yüzden de dördüncüsü Le­ ri'nin cesur şövalyesi A slan Yürekli Richard'ın başarılarını anlatan şarkılar ünlüdür,
vant'ın anahtarı olan Mısır'a denizden saldırı planlarıyla başladı. Böylece Hıristiyanlar ama tarih, sebatı sayesinde Fransa'yı A vrupa'nın lider devleti konumuna getiren Phi­
denizlere egemen olmalarının yararını göreceklerdi. Venedik özellikle yardıma hevesliy­ lippe A ugustus'u hatırlar.
di. Belki de Bizans'la mevcut ilişkilerinden dolayı Haçlı hareketinin yarattığı fırsatlardan Fransa'nın yıldızı parlarken A lmanya'nınki sönüyordu. A lman monarşisinin seçim­
yararlanmakta gecikmişti; dördüncü sefer aradaki açığı kapatmak için iyi bir fırsattı. le tahta oturması bir zaaftı, papalıkla kavgalar ise bir başka zaaf (bir sonraki sayfada
Haçlılar 1204'te Venedik'te toplandılar. A ncak Levant'a götürülmelerinin karşılığı okuyacağız). A ma asıl sorun imparatorluğun fazla büyük, fazla çokdilli olmasıydı, im­
olarak anlaşılan paranın ancak yarısını getirmişlerdi. Venedik'in önerisi, Adriyatik kı­ paratorluğun gücü ile iddiası arasındaki uçurum Legnano muharebe meydanında çırıl­
yısında, uzun süredir ele geçirmek istediği, bir süre ö nce Macarların Bizans'tan aldığı çıplak ortaya çıktı; aslında oldukça iyi bir imparator olan Friedrich Barbarossa Lom­
Z ara'nm kendisine verilmesiydi. İstek kabul edildi, ama bir sorun daha çıktı: Bir mül­ bard Birliği güçlerine yenildi (1176). italya açısından bakılırsa, imparatorluk sadece kâ­
teci Bizans prensi Konstantinopolis tahtına çıkma karşılığında her şeyiyle seferi destek­ ğıt üstünde kalmıştı. A ma bizim için ço k açık olan bu durum, o çağda yaşayanların gö­
leyeceğini söylüyordu. Haçlı liderleri, kimi gönülsüzce kimi de Venedik gibi hiç tered­ zünde çok farklıydn­Barbarossa'nın oğlu VI. Heinrich Sicilya Krallığı'nm vârisiyle ev­
düt etmeden, bu isteği onayladılar. Türklere karşı kullanılacak silahlar, bir Bizans im­ lendi, onun oğluna da hem imparatorluk miras kaldı, hem de krallık. Çok etkileyici bir
paratorunun yerine diğerinin oturtulması için kullanıldı. bileşim doğrusu.3
Bizans, Çardak'ta [Myriokephalon] A nadolu Selçuklularına fena halde yenildiğin­ Baltık'ta ikinci Kuzey Haçlı Seferi'ne çıkıldı. İsveçliler Finlandiya'da bir köprübaşı
den beri (1176) gitgide zayıflıyordu. Çevre eyaletlerinden birçoğunu yitirmişti: Macar­ elde ettiler; A lman kökenli Kılıç Kardeşliği Tarikatı Livonya'da kuruldu. Baltık'ın zaten
lar Hırvatistan ile Dalmaçya'yı, Ermeniler Kilikya'yı almış, Sırplar ve Bulgarlar bağım­ sakin olan güney kıyılarında, çeşitli A lman ve Polonya baronları Danlara biat etti.

1 Ermeniler Kilikya'ya Bizans'ın 10. yüzyılda bölgeyi yeniden ele geçirmesinden sonra gelmişlerdi. Bölgede onlara bol mamasıydı. Hatta Alman tahtının gelirleri yükselmek şöyle dursun, azalıyordu, nitekim bir sonraki yüzyıl sıfırlanmıştı.
bol yer vardı, çünkü Müslüman nüfus ya kaçmış ya da kovulmuştu, Bizans'ın da Hıristiyan nüfusu güçlendirecek bu Tersine, Philippe Augustus Fransız monarşisinin vergi tabanını o kadar iyi ayarlamıştı ki Fransa'daki ingiliz fief'lerine
harekete itirazı yoktu. Malazgirt sonrası bölgedeki Bizans yönetimi çökünce Ermeniler önce Türklere boyun eğdi, sonra saldırdığında gelirleri iki katma çıktı. Saltanatının sonunda gelirleri üç katına çıkmıştı.
Birinci Haçlı Seferi'nin şafağında kendi başlarına rol oynamak üzere sahneye çıktılar. Dikkate değer başka noktalar da var. Kuzeydoğu Rusya'da Vladimir Novgorod'un kürk ticareti karakollarına el uzat­
2 VI. Heinrich, oğlunu Sicilya tahtına oturtmak için çıktığı seferin parasını Aslan Yürekli Richard'm fidyesiyle ödemişti, maya başlamıştı. İspanya'da, Hıristiyanlar Muvahhidler karşısında Los Navos de To lo sa'da büyük bir zafer kazandılar
hatta bu fidye Alman imparatorluğu'nun nakit sorunlarını kısa bir süre için de olsa çözmüştü. (1212). Aragon Provence'ı yitirdi, ama Fransa'nın güneyinde bazı fief'ler kazandı. A nadolu'da Rûm Selçukluları bütün iç
imparatorluğun kötü durumda olmasının anlamlı bir ölçüsü de batının ondalık vergi ve yükümlülüklerle işleyen feodal kesimleri kontrol ediyorlardı, güneybatıda da kıyıya ulaşmışlardı. Harizm Şahı iran'daki kargaşaya son verdi, hatta
sistemden, nakitle çalışan para ekonomisine geçmekte olduğu bir dönemde, imparatorluk maliyesinin bu fırsatı kullana­ Karahitayları Maveraünnehir'den çıkarmayı başardı.
ÎS 1212

İZLANDA
BİRLİĞİ

O KARAHİTAY
y
BÜYÜK HANLIĞI
Norveç'e ait NOVGOROD, VLADİMİR O
;UMHLfRİYETİ PRENSLİĞİ
V / / / 1

ARİKAT % / y

¡tv anP^^t^lÇERN İGOV


I^^PRENSÜKL£R¡P PRENSLİĞİ
irlandalılar Pruslar^^/ ^/ ^V^EREYASLAVL
­ X ^ ^ T t M ^ N S W ^ PRENSLİĞİ/" Kumanjar
77ZE__EaENSLIKLERI\ix • 77
& y ///////A
Galler halkı / POLONYA >5 i VOLİN Y / v v I a d l m l r ' f
'PRENSLİKLERİ P R E N S L İ Ğ İ N / a i t

S A L M A N ^ohemy! ¡ALİÇYA PRENSLİĞİ


: Alanlar ŞİRVAN
EMİRLİĞİ
FRANSA 1 İMP. N ^ k l HARIZMŞAH
KRALLİĞİ 15 i MACARİSTAN İMPARATORLUĞU
GÜRCİSTAN
KRALLIĞI KRALLIĞI
ingiltere'ye alt ! Alamut Ismailîleri
TRABZON iaşîler)
'ARRA KRALLİ İMPARATORU
T
LEON Z E R B A Y C A N EMİRLİĞİ
:RALLIĞI
ıNSLIĞı, RÛM (ANADOLU M
1
Aragon'a ait . SELÇUKLU) Y LURISTAN EMİRLİĞİ
I Y ARAGON ' SULTANLıĞı • /
KASTÍLYA\ KRALLIĞI • m
KRALLıĞı L J G \ . F : Î R
x> ABBASİ s
KRALLIĞI
HALİFELİĞİ

­\TKILIKYA);
) ERMENI • /
EPİR D E S P O T L U Ğ U ^ KRALLıĞı T '
KıBRıS KRALLıĞı
Monemvasla ANTAKYA­TRABLUSŞAM PRENSLİĞj
RODOS D E S P O T L U Ğ U AKKÂ KRALLIĞI *

= EYYUBÎ
SULTANLI

69
ÎS 1212'DE HIRİSTİYA N A LEMİ

Karolenj İmparatorluğu'nun hızla çöküşü barbar başarılarının kalıcı olmadığını gös­ imparatorun mu? imparatorlar haklarından vazgeçemezlerdi, çünkü A lmanya'da pisko­
teren bir dersti. Alman imparatorları dersi kaçırmadılar: Aynı şey kendi imparatorluk­ poslar imparatorluğun temel direklerini oluşturmaktaydı. Hildebrandt'ın kuramıyla
larının başına gelmesin diye A lman kilisesinden yönetici ödünç aldılar. Ortaçağ kral­ başlan dönen papalar ise piskoposların din dışı yükümlülükleri konusunda bile hiçbir
lıklarının standart uygulamasıydı bu, ama Alman imparatorları bir adım daha attılar: taviz vermeye yanaşmıyorlardı. Kavga bütün Hıristiyanlık âlemini sarstı, imparatorlar
Din adamları artık sadece bürokrat olarak değil baron olarak da iş görüyorlardı, impa­ ikide bir italya'ya yürüyüp Aziz Petrus'un tahtına kendi adaylarını oturtuyordu, impa­
rator II. Otto 981'd e ordusuyla italya'ya gittiğinde, birliklerinin yüzde 70'ini kilise men­ ratorlar çıkıp gittiği anda da Romalılar bu papaları alaşağı ediyorlardı. Papaların düş­
subu vasalların sağladığı askerler oluşturuyordu. Kilise ve devlet tek vücut olmuştu. man imparatorlara karşı çıkarttığı rakip imparatorlar bu "karşı­papa"lar kadar bile da­
ikinci adım papalık makamını yenilemek, bundan da yarar sağlamaktı. Bir dizi Al­ yanmıyor, karışıklığı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyorlardı. Kanunsuzluğun
man papa çürümekte olan makama yeniden hayat verdi (1047­57), buna karşılık da pa­ kol gezmesinden ürken taraflar sonunda bir uzlaşmaya vardılar: Piskoposların atanma­
palık imparatorun konumunu açıkça destekledi. N e yazık ki, imparatorla papanın or­ sında hem imparator, hem de papa söz sahibi olacaktı (1122). A ma ihtilaf aslında ço k
taklığı fazla uzun sürmedi, imparatorluk, bütün ulusları kapsamayı ne kadar arzular­ daha derinlerdeydi. Papalar kilisenin önderi, kendi başlarına birer hükümdar ve (genel­
sa arzulasm, A lmanlar tarafından A lmanlar için yönetilen bir devlet olmaktan öteye likle) birer italyan olduğundan, din dışı, emperyal ve yarımadaya yabancı bir güce, ref­
gidemedi. Kilise ise, uluslar üstü bir örgüt olarak zaten herhangi bir laik otoriteye bağ­ leks olarak karşı çıkıyorlardı, imparatorluğun çatırdayan yapısını iyice sarsma fırsatını
lanamazdı. pek azı teperdi. Üstelik imparatorluğun gitgide zayıflaması bu işi daha cazip kılıyordu.
Papalığın özgürlük yolundaki ilk adımı, papanın seçilmesini kardinaller kurulunun Basit askeri açıdan bakıldığında imparatorluk Lombardiya'nm kontrolünü kaybetmek­
sorumluluğuna veren bir kararname oldu (1059). Güya bu önlem, Roma'daki halkın se­ teydi, A lpler'in kuzeyinde bile otorite sağlamakta güçlük çekiyordu. Böyle sersemlemiş
çime müdahale etmesini engellemek için alınmıştı, ama yeni kurallar imparatorun söz bir rakiple savaşmak papalığın itibarını artırabilirdi.
hakkını da ortadan kaldırıyordu. Kararnamenin mimarı olan To scana Piskoposu Hil­ A slına bakılırsa 13. yüzyılın başında papalığın durumu çok iyiydi. Latin Kilisesi
debrandt'a kimse ses çıkartamadı, çünkü o sıradaki imparator henüz çocuktu, naibi de Baltık'ta paganlara, ispanya'd a kâfirlere ve Bizans'ta skhizma taraftarlarına karşı ga­
güçsüzdü. Hildebrandt bu başarıyı elde edince, daha cesur bir adım daha attı: Kilise lip gelmekteydi. Dördüncü Haçlı Seferi'ni kutsamak biraz zordu doğrusu, ama Papa
devlet kontrolünden kurtulmakla kalmayacak, devleti kontrol edecekti. Hildebrandt pa­ Inno centus bunu da becermişti. So nuçta, Birinci Haçlı Seferi'nde A ntakya ve Ku­
pa olunca (1073'te VII. Gregorius adıyla) kilisenin resmi konumu bu oldu. Bir süre için d üs'te kurulan Latin devletlerinin yanı sıra artık Ko nstantino po lis'te de bir Latin pat­
bu çözüm işledi. Ortaçağ tarihinde herkesin aklında kalan bir resim, imparator IV. He­ rik vardı. Bulgarlar kendi patriklerine kavuşma karşılığında batı kilisesine bağlanma­
inrich'in (Hohenstaufen) Cano ssa'da, bir tövbekar giysisi içinde karlarda Papa'mn ken­ yı kabul etmişlerdi; Kilikya Ermenileri de öyle. Denebilir ki Haçlı Seferleri, önceleri
disini bağışlamasını beklemesidir. A ma Heinrich bağışlanır bağışlanmaz, kendisini bu imparatorların elde etmek istediği Hıristiyan âleminin liderliğinin papalara ait oldu­
derece küçük düşüren A lmanya'daki ayaklanmayı şiddetle bastırdı. Sonra papanın zor­ ğunu doğrulamıştı.
balığını lanetledi, Roma'ya yürüdü ve papalık tahtına kendi istediği yeni bir papayı Bazı aşırı güven işaretleri yok değildi. Toulouse kontu sapkınlarla papanın istediği
oturttu (1084). Hildebrandt'ın Salerno'da yapayalnız ölmesi ("Adaleti sevdim, hakkani­ kadar canla başla mücadele etmeyince III. Innocentus bu işi doğru dürüst yerine getir­
yetsizlikten nefret ettim, işte bu yüzden sürgünde ölüyorum") Canossa'daki resme ge­ mesi için yine Haçlı Seferi çağrısı yapmıştı (1208). A lbigens Seferi {skhizma cıların ka­
reken karşılığı veriyordu. lelerinden biri olan Albi yöresinden alıyordu adını) sapkınları yok etti gerçekten, ama
işte böylece o ünlü ihtilaf başladı. Genel olarak dünya işleri konusunda, özel ola­ o kadar övgüye değeFo lmayan sonuçlar da getirdi. Papa kana susamış köpekleri ser­
rak da piskoposların atanması konusunda nihai söz hakkı kimin olacaktı, papanın mı, best bırakabileceğini göstermişti, ama onları kontrol etmeyi beceremediği de açıktı.

70
IS 1212'DE HIRİSTİYA N Â LEMİ

„ . „ „ , „ ... i EKÜMENİK
PAPALIK A PATRİKHANE

Batı Doğu
i Hıristiyanlığı Hıristiyanlığı
Patrikhaneler
ÎS 1212'DE KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

11. yüzyılda Felemenk dokumacıları hem çok pahalı olmayan, hem de evde dokunan­ neldiler. 12. yüzyılın ortasında Cenevizlerin Levant ticaretine yatırdıkları para diğer bü­
lara göre çok üstün bir yün kumaş üretmeye başladılar. Kumaş önce Felemenk'te sonra tün ticari ilişkilerine yatırdıklarından daha fazlaydı. Venedikliler ise daha da büyük ya­
da diğer ülkelerde çok tutuldu. Tezgâhlar öyle hızlı çalışıyordu ki yerel koyun sürüsü sa­ tırımlar yapacaklardı. Dördüncü Haçlı Seferi'ni ustaca başka yö ne kaydırmaları saye­
hipleri yün talebini karşılayamaz oldu. Dokumacılar yeni yün kaynakları arayıp ingilte­ sinde Bizans imparatorluğu'ndan yararlı bir dilim koparma fırsatını elde etmişlerdi
re'yi buldular; bu ülkenin kaliteli yünleri zaten ünlüydü, üreticileri de talebi karşılamak ("bir çeyrek ve bir çeyreğin yarısı"); akıllıca bir seçimle bu dilimin adalar olmasını ter­
üzere çiftliklerini yeniden düzenlemeye istekliydi, hem de bu işi becerecek kadar akıllı. cih ettiler. Konstantinopolis, A ntakya ya da iskenderiye'ye yelken açan kadırgaların ar­
1212'de ingiltere başlıca yün üreticisi, Felemenk de gerçekten uluslararası bir imalat mer­ tık yarı yolda konaklayabilecekleri bir dizi üs vardı.
kezi olmuştu. Felemenk kumaşları kuzeyde olduğu gibi italya'da da iyi satıyordu. Kuzey Denizi'nde italyanların durumuyla karşılaştırılabilecek bir durum yoktu; in­
Dokumacılık kentleri hızla gelişti. En büyük üretici olan Ghent ile ana antrepo olan giliz, Felemenkli, Fransız ya da Alman olsun herkesin nakliyat ticaretinde payı vardı.
Brügge, yörenin yeni ortaya çıkan siyasi merkezleri olan Londra ve Paris'e rakip hale Iskandinavların rolü azalmaktaydı; izlanda'dan ve Lofoten A daları'ndan morina, daha
geldi. Dokuma endüstrisi yalnızca ingiltere ve Felemenk'e değil, genel olarak Avru­ da önemlisi Baltık'tan ringa getirip pazarlayarak balıkçılıktaki üstünlüklerini koruyor­
pa'ya da fayda sağlıyordu. Doğuyla ticaret yapan Cenevizler, Pisalılar ve Venedikliler lardı. Ama Danimarkalılar asıl ticaret fırsatını Baltık kıyılarında bulmuşlardı; Kuzey
Felemenk yünlülerinin ço k beğenildiğini ve çok kârlı olduğunu fark ettiler; yünlüler bu Haçlı Seferi burada yeni rotalar, yeni pazarlar açmıştı. Girişimi başlatanlar çoğunlukla
kentlerin zenginleşmesinde önemli bir unsur oldu, A lmandı, ama Danimarkalılar hareketin siyasi liderliğini ele geçirip kârın çoğunu cebe
Bu italyan kentleri ve yarımadanın iç kesimlerindeki komşuları, Felemenk'in uyam­ indirmeyi umut ediyorlardı.
şıyla kıyaslanabilir bir ekonomik mucize yaşamışlardı. Oysa 1000 yılında gözardı edi­ islam ülkelerinde, bu yüzyıllarda batıdaki kadar muazzam bir ticari faaliyet artışı
lecek kadar önemsizdiler. Hiçbirinin nüfusu 5000'i aşmıyordu. Kıyı kentleri sürekli yoktu, ama işe çok daha yüksek bir seviyeden başladıklarından durumları epeyce iyiy­
Müslüman korsan korkusuyla yaşıyordu, iç kesimlerdekilerin ise adı sanı belirsizdi. di. Kent sayıları ve büyüklüklerine bakılırsa gayrisafi milli hasılalarına yaklaşık yüzde
Ama iki yüzyıl sonra bir düzine belli başlı kentin arasına girmişlerdi; hatta Milano ile 50 eklemiş görünüyorlardı; batıyla ticaretlerini dengelemekte hiç de zorluk çekmemiş­
Venedik batı A vrupa'nın en büyük iki kenti haline gelmişti. Bu dönemde kentleşme ol­ lerdi. Levant ülkeleri geleneksel olarak doğu baharatının tekelini ellerinde tutuyorlar,
gusu yarımadanın bütün kuzey yarısını kapsar, dolayısıyla tek tek kentlerin gelişimin­ dolayısıyla fiyatları istedikleri gibi düzenleyebiliyorlardı. Ayrıca dokumacılıkta kullanı­
de rol oynayan özel etmenlere çok büyük önem atfetmek mümkün değildir. Bu hızlı ge­ lan pamuklarına yün kadar talep vardı. A slında Hindistan'a özgü olan pamuk ekimi 6.
lişime kaynak sağlayan nüfus patlaması öylesine güçlüydü ki ihtiyaç olsun olmasın in­ yüzyılda A rap ülkelerine ulaşmış ve islamiyet'le birlikte A kdeniz çevresine yayılmıştı.
sanları kentlere akıtmıştı. 13. yüzyılda Suriye ve Mısır belli başlı pamuk üreticisi ülkelerdi.1 Hatta Levant ülkele­
italyanlar bu fazladan adale gücünü ö nce karasularını denetim altına almakta kul­ rinin daima dış ticaret fazlası vardı, batı ise kendi açığını kapatmak için gümüş ihraç
landılar; 11. yüzyılda kendi kıyılarına egemendiler. Sonra, Pisa, Cenova ve Venedik de­ etmek zorundaydı. Şans eseri 12. yüzyılda Saksonya, Karintiya ve Sardinya'da açılan
nizcileri Birinci Haçlı Seferi'nin yarattığı olanaklardan yararlanmak üzere doğuya yö­ yeni madenler ihtiyacı karşılayabilmişti.

1 Mısırlı dokumacıların Fustat'ia (Eski Kahire) ürettikleri pamuklu­keten karışımı "fusti" kumaşlar ünlüydü. Benzer eti­
moloji müslin (Musul'da yapılan ince pamuklu) ve dımışkî (Şam'da [Damaskos] dokunan kendinden desenli kumaş) için
de geçerlidir.

72
IS 1212'DE KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

73
IS 1230

Erken ortaçağda batının başına dert açanlar göçebelerdi. İster Avarlar gibi tek top­ ler genç şahın daha fazla ilerlemesini engellemek için birleşti ve yenilgiye uğrayan şah
luluk halinde hızla ve ço k uzak bölgelere gitsinler, ister Türkler gibi yüzyıllar boyunca geri çekilmek zorunda kaldı. Moğol ejderinin dişleri artık onu da tehdit ediyordu. Do­
ve kabileler halinde göçe kona ilerlesinler, bu göçebeler sürüleri ve aileleriyle hareket ğuda bu önemli olaylar gelişirken, Eyyubîler Hıristiyanların Kudüs'ü ve oradan kıyıya
ediyorlardı. Her ne türden bir siyasi iktidarları varsa, o iktidarın merkezi de kendileriy­ kadar inen bir koridoru ele geçirmelerine izin verdiler; böylece herhangi bir Haçlı teh­
le birlikte yer değiştiriyordu. 1206'da Dış Moğolistan'da toplanan bir kurultayla yeni likesini önleyebileceklerdi. Böyle bir izin Hıristiyanlara hakaret anlamına gelse de,
bir gö çebe imparatorluk türü doğdu; artık merkez yerinde kalacak, ordular doğuya ya Haçlı kalıntılarının hâlâ tehlike yaratabileceğini gösteriyordu.
da batıya gidecekti. Bu imparatorluğu Moğol kabile reisi Timuçin kurmuştu; yirmi yıl Latin imparatorluğu ilk ivmesini yitirir yitirmez dağılmaya başladı. A sya'daki top­
boyunca savaşarak Go bi'nin kuzeyindeki otlaklarda yaşayan bütün kabileleri egemen­ raklarını Iznikliler aldı (Rodos Despotluğu'nu da aldılar); A vrupa'da, Selanik'i ele geçi­
liği altına toplamıştı. Timuçin kurultayda programının ikinci aşamasını da ilan etti: Go­ rip (1223) rakip imparatorluğun başkenti yapan Epirliler tarafından sıkıştırılıyordu. Ne
bi'nin ötesindeki dünyayı da fethedecekti. Bunu başaracağından emin olduğu için de var ki Epirliler Bulgarlara gereksiz yere saldırıp tam bir felakete uğrayarak (1230) Kons­
Cengiz Han unvanım aldı. tantinopolis'i kazanma fırsatını ellerinden kaçırdılar. Latinler ise kendilerini bile şaşır­
Kendisi hariç herkesin kabul edebileceği ölçülere göre Cengiz Han başarılı bir tan bir biçimde, hem başkentlerini hem de Yunan anakarasına ve adalara yayılmış fi­
adamdı, çünkü hayatının son yirmi yılında Çin'in fethine başlamış, ortadan kalkan Ka­ ef lerini elden kaçırmamayı başardılar. Trabzon imparatorluğu ise asıl sahnede rol al­
rahitay Hanlığı'nm topraklarını ilhak etmiş, iki amansız seferle (1220­21) Harizmşah mak istemedi ve Selçuklular 1214'te Sinop'u işgal ettiğinde Gürcistan'a yaslanmayı ter­
imparatorluğu'nu yıkmıştı. Kadersiz Harizm şahını kovalayan birlikler daha batıdaki cih etti.
diyarlara da el atmıştı: Gürcüler, A lanlar, Kumanlar ve Güney Rusya prenslikleri ezici Muvahhidler Los Navos de Tolosa'daki yenilgilerinden 16 yıl sonra İspanya'yı terk
yenilgilere uğratıldılar (1221­22). Cengiz Han, bu ülkelerin zaaflarını kendi lehine çevir­ etmeye karar verdiler; oradaki Müslümanlar artık kendi başlarının çaresine bakacaklar­
meye fırsat bulamadan öldü (1227), Yarattığı ve bölünmeden devam eden imparatorluk dı (1228­29). Ortaya çıkan yerel hükümdarlardan sadece Granada sultanı önemliydi,
iran'dan Kore'ye kadar uzanıyor, benzersiz pagan orduları tek tek bütün komşuları için ama o da Hıristiyanların ilerlemesini durduramadı. Aragon Mayorka'yı fethetti, artık
tehdit oluşturmaya devam ediyordu.1 Leon ile tamamen birleşmiş olan Kastilya ise Sevilla'yı aldı.
Bu aşamada İran'ın sadece doğusu Moğol egemenliğine girmişti; batıdaki eyaletler­ Baltık'ta en önemli olay Danların hegemonyasının sona ermesiydi (1227). Kılıç Kar­
de genç, enerjik bir şah A zerbaycan ile Gürcistan'ı fethederek babasının kaybettikleri­ deşliği Tarikatı'nın şövalyeleri Esto nya'yı fethetti; rakip tarikata mensup To to n Şöval­
ni telafi etmiş, Harizm devletini yeniden canlandırmıştı. A ncak Selçuklular ve Eyyubî­ yeleri ise güneybatı Prusya'daki To run'da harekâta başladılar.

1 "Gö çebe dö ngüsü'nü işleten mekanizma birçok kişinin kafasını kurcalamıştır. Hun, Türk ve Moğol göçlerini ne te­ ratorluğu'ndan ya da daha sonraki Moğol imparatorluğu'ndan farklı olduğunu söylemenin bize yararı olmayacak. Hatta
tiklemişti, nüfus artışı mı, otlakların kuruması mı yoksa göçebe savaşçının silahlarının gelişmesi mi? Ya da basitçe, bu üzenginin asıl etkisini bozkırda değil (buradaki savaş biçimleri üzenginin icadından etkilenmemişti) Hıristiyan âleminde
göçlerin sebebi, başarılı bir hanın olağan ufuklarının ötesine sefer düzenlemesine yol açan tamamen siyasi olaylar mıydı? gösterdiğini iddia etmek mümkün: Frank süvarileri üzengi sayesinde şok taktiklerini (belde tutulan kargıyla hücuma kalk­
Peki Cengiz neden haleflerinden ve seleflerinden daha başarılı olmuştu? mak) geliştirebilmiş, bu taktikler feodal şövalyelerin adeta damgası olmuştu.
Nüfus fazlası varsayımını sınamak için gereken verileri belki asla elde edemeyeceğiz. Ama eski çağların iklimini araştı­ Aslında muhtemelen bozkırın dinamikleri matematik anlamda düzensiz, karmakarışıktı. Fraktal kümelerin tekrarlaması
ranlar bir araya gelirse, bir süre çok revaçta olan "A sya'nın Nabzı", yani otlakların döngüsel kuruması fikri test edilebi­ gibi, imparatorluk kuranların büyük zaferleri ile tek tek klanların küçük çaptaki hareketleri arasında adeta bir yankılanma
lir. Teknik ilerlemeler söz konusu değilmişe benziyor, çünkü bozkırda devrim yaratan tek icat üzengiydi. Avarlar üzengi­ vardır. Benim tahminim, evet. Cengiz hayranlık duyulması gereken bir hükümdardı, ama imparatorluğu istatistik olarak
yi batıya getirmiş, savaşları muhtemelen bu sayede kazanmışlardı. A ma Avar İmparatorluğu'nun daha önceki Hun împa­ böylesi oluşumların yelpazesine giriyordu; o sadece arkasına çok güçlü bir rüzgârı alabilmiş bir imparatordu.

74
IS 1230

IZLANDA
BIRLIĞI

Volga
W / / / ' X / BÜYÜK '
Bulgarian
Norveç'e ait NOVGOROD / V V L A D I M I R '
CUMHURIYETI Y Y PRENSLIĞI

\tL/J/7/ / ^/ pTRYAZAN
V ­ ^ Y Y ' R F / / A P R E N S U Ğ I
Litvanlar SMOLENSK ı / / / \ ( / A
, PRENSLIĞI / Ç E R N I G O V X S / J •
irlandalılar / / A2//PRENSLIĞI A /
Pruslar Kumanlar
Vladimir'e alt
' TOTON TIFFLYYYRG&AS XKIE
ŞÖVALYELERI^// POLONYA^ ,PRENSLIĞI /
GALLER VOLİNYÂş
PRENSLIC «­"PRENSLIKLERI
PRENSLIĞI
GALIÇYA­ Alanlar
IOHEMYA PRENSLIĞI'

FRANSA
KRALLıĞı MACARISTAN
KRAı
KRALLıĞı TRABZON
ingiltere'ye
'ARATORLUC
IRA KRALLIĞI
BOSNA
­Z /BULGAR RÛM (ANADOLU
âRBİSTi™, IMPARATORLU!
. •/SELÇUKCUK
KRALUGI
. SULTANLıĞı—
HARIZMŞAH IMPARATORLUĞU
KASTILYA
KRALLıĞı

& ABBASÎ?
­ Niebiâ^v SICILYA HALIFELIĞI

Algarve
LATİN İMPARATORLUĞU W y w VS­ / _ .• • / :!=
KIBRIS KRALLIĞI y
M o n e m v a s i a ' V ^ e n e d i k ' e aiJT : £
388888SSS888888888888888 (Bizans a ait) ANTAKYA­TRABLUSŞAM PRENSLİĞİKJ^'JŞ­
MUVAHHID HALIFELIĞI

Anahtar

1221­22 Moğol akınları

75
ÎS 1278

Moğolların Rus bozkırlarında ilk belirişiyle 1236'd a yeniden ortaya çıkışları ara­ kaynakları tüketti. Moğol imparatorluğu hem A vrupa'da hem de Yakındoğu'da varaca­
sındaki 14 yıllık dönemden yararlanmak batıda kimsenin aklına gelmedi. Dolayısıy­ ğı en son noktaya ulaşmıştı.1
la Moğol komutanları ilk seferdeki gibi düşmanlarını tek tek avladılar. Volga Bulgar­ Doğudaki Hıristiyanlar, yavaş yavaş onları yok etmekte olan Müslüman ilerleyişin­
larıyla işe başladılar, sonra Ryazan yoluyla Vladimir'i geçip güneye indiler ve Ku­ den Moğollar sayesinde kurtulacaklarını umut etmişlerdi. Gerçekten de Gürcistan'ı
manlar ile A lanları sindirdiler. Do n yöresinde kışladıktan sonra batıya saldırıp ö nce Moğollar kurtardı; bu küçük krallık Moğol himayesi altında topraklarını yeniden ele ge­
Pereyaslavl'ı sonra da Kiev'i talan ettiler. En sonunda da orduyu ikiye ayırarak Av­ çirip zenginleşti. A ma Haçlı devletleri sınırın öte yanında kalmıştı, dolayısıyla soluk al­
rupa'nın derinliklerine indiler. Kuzey ordusu Polonyalılar ile Tö to n Şö valyeleri'ni, maya fırsat bulamadılar. Kudüs, ilk Moğol akınından kaçan bir Harizm güruhu tarafın­
güneydeki güçler de Macarları yendi. Öyle görünüyor ki, imparatorluklarının yeni dan ele geçirilmişti (1244). Memlûklar da 1263'te A ntakya'yı, daha sonra da Trablus­
topraklarını yö netmek üzere Macaristan'ı merkez yapmak niyetindeydiler. A ma şam (1289) ve A kkâ'yı (1291) ele geçirdiler.
1242'd e Cengiz Han'ın oğlu ve vârisi Ögedey Kağan'm öldüğü haberi geldi ve komu­ Papalık 13. yüzyılın ikinci çeyreğini A lman imparatoru II. Friedrich Hohensta­
tanlar imparatorluğun asıl merkezine yakın bir yerde konuşlanmaya karar verdiler. ufen'le çekişerek geçirmişti; papa için daha da önemlisi, Sicilya kralı ile çekişmeler de
Bulgaristan yoluyla çekildiklerinden, bu ülke Moğol yörüngesinde kaldı; Polonya ile bitmiyordu. Papa durmadan aynı karabasanı görüyordu; Ya Papalık Devleti Fried­
Macaristan yörüngeden kurtulabildi. rich'in yukarıda ve aşağıdaki iki değirmen taşının arasında ezilirse? Gerçi Friedrich'in
Moğollar Yakındoğu'yu bölüm bölüm fethettiler. 1231'de Harizm Şahı Celaled­ ölümüyle (1250) acil tehlike geçmişti ama bir daha yeniden ortaya çıkmayacağım kim
din'in imparatorluğu bir Moğol birliğince ortadan kaldırıldı; bu birlik A zerbaycan ot­ bilebilirdi? Tek çare Hohenstaufen soyunun tamamen temizlenmesiydi. Friedrich'in
laklarında üslendi. Bu güç 11 yıl sonra Rûm Selçuklularını yendi ve haraç vermeye zor­ henüz çocuk olan torunu ve meşru vârisi Conradin'i, amcası Manfred tahtından mah­
ladı. (Dolayısıyla, bir önceki on yıl boyunca Selçukluların vasalı olan Trabzon impara­ rum edince papalık beklediği fırsatı buldu. Papa bu taht gaspını lanetledi, Manfred'in
torluğu ile Kilikya Ermeni Krallığı efendi değiştirmiş oldu.) Sonunda 1256'da Moğol ha­ taç üstündeki haklarını yitirdiğini ilan etti ve tacı Fransa Kralı IX. Lo uis'ye teklif etti.
nı Hülagu büyük yedek kuvvetlerle ve bütün Yakındoğu'yu Moğol kontrolüne alma Louis teklifi kardeşi A njou Kontu Charles'a geçirdi. Charles derhal italya'yı istila etti,
buyruğuyla geldi. Hülagu, Alamut Ismailîlerini (Haşhaşîler) yok etmekle işe başladı ve Manfred'i Benevento muharebesinde (1266) yendi ve bu güney italya krallığının haki­
böylece bu mezhebin tarihi uygun bir şekilde sona erdi. Sonra A bbasî Halifeliği'ne sal­ mi oldu. iki yıl sonra rüştüne eren Conradin hakkını aradı. Charles onu da başından
dırdı. Bağdat biraz direndikten sonra düştü, kentliler katledildi ve Moğol süvarilerinin savdı. Sicilya ile A lmanya arasındaki bağlar kesilmişti.
nalları halifeyi çiğnedi. Bu haberin Suriye ve Filistin'de yarattığı panik sonucunda Hü­ Charles'ın desteğiyle papalık orta italya'daki prensliğin kontrolünü fiilen ele geçir­
lagu'ye hemen hemen hiç kimse direnmedi. Ama Mısır'ı istila niyetleri gerçekleşmedi. mişti; zaten kâğıt üstünde bu bölge Charlemagne döneminden beri kiliseye aitti. Char­
Yine han öldü ve bu kez imparatorluğun kalbinde iç savaş çıktı. Hülagu yurduna dö­ les ve papanın ortak çabaları meyve verdi ve yeni Papalık Devleti bir sonraki Alman
nerken Mısır sınırını gözlemek üzere sadece birkaç alay bıraktı. imparatoru, Habsburg hanedanından Rudolph tarafından diplomatik açıdan tanındı.
Mısır'da, son Eyyubîlerin Türk muhafızları arasından seçilen Memlûk sultanları hü­ A slında Rudolph bölgenin imparatorluk fief lerinden biri olduğunda ısrar edebilirdi,
küm sürüyordu. Bu kez Memlûklar saldırıya geçip Ayn Calut muharebesinde Filistin'i ama onu sadece A lmanya ilgilendiriyordu. Dolayısıyla küçük italyan yerel yönetimle­
savunan Moğol güçlerini yok ettiler. Artık Suriye'yi kurtarmalarını ve Fırat Irmağı'nı sı­ ri, Papalık Devleti ve Sicilya Krallığı artık istediklerini yapmakta serbestti.2
nır yapmalarını engelleyecek bir güç kalmamıştı. Nitekim sınır Fırat oldu ve öyle kal­ Charles'ın istekleri pek çoktu. Eski Norman projelerini canlandırmak, yani krallığı
dı. Hülagu'nun kurduğu ilhanlı Devleti, Rusya'yı denetlemek üzere kurulan hanlıkla hem A frika'da hem de Balkanlar'da genişletmek istiyordu. Beceriksiz ama gayretli bir
(batıda Altmordu Hanlığı diye bilinir) çekişmeye başladı. Her ikisinin de kâğıt üstün­ Haçlı olan kardeşi Louis'yi kandırıp Tunus'a gitmesini sağladı. So nuç umut kırıcıydı:
de üstbeyi olan Çin'deki Kubilay Han'ın onları kavgadan vazgeçirmeye ne isteği ne de Louis dizanteriden öldü, bir haraç vaadinden başka bir şey elde edilemedi, zaten o va­
olanağı olduğundan, iki hanın bu çekişmesi batıya ilerlemek için kullanabilecekleri at de yerine getirilmedi. Balkanlar'da Charles daha başarılı oldu; zaten oradaki Latin >

1 Kubilay'ın tahta çıkmasıyla (1260) Moğol imparatorluğu fiilen dört ayn hanlığa bölündü: Altmordu, ilhanlılar, Kubilay'ın on sayfa ileriye, kentler ve ticaret yolları haritasına bakmalısınız. O harita en büyük 20 kentin görece önemi hakkında bir
Çin'i ve haritada ucu görünen Orta Asya'daki hanlık. Bu hanlık. Cengiz'in ikinci oğlu Çağatay'ın dirliği olduğu için Çağatay fikir veriyor. Büyük olsun küçük olsun bu kentlerin hepsi çuvaldaki kediler gibi kavga ediyorlardı ve papalık ile impara­
Hanlığı diye bilinir, ama bu tarihte bölgenin üstbeyi Ögedey'in torunu Kaydu idi; Çağatay soyu 1309'da yönetimi devraldı. torluk arasında yıllarca süren çekişme sırasında benimsenen isimleri kullandılar: Guelfo (Papalık taraftarı; bu isim
2 Harita kuzey İtalya'daki elliyi aşkın topluluktan sadece ikisini gösteriyor: Pisa (Korsika ve Sardinya'ya sahip olduğu Hohenstaufen'lerin rakibi Weif hanedanından gelir) ve Ghibellino (imparatorluk taraftarı; bu isim de bir Hohenstaufen
için) ve Venedik (İmparatorluğun dışında olduğu için). Bu bölgedeki siyasi durum hakkında bir fikir elde edebilmek için şatosu olan Waiblingen'den gelir
IS 1278
> fief leri Bizans'ın Ko nstantino po lis'i yeniden ele geçirmesinden (1261) sonra bir ko­ Yeniden canlanan Danimarka Estonya'yı aldı; isveç Finlandiya'daki köprübaşını geniş­
ruyucu aramaktaydı. Charles, Latin İmparatorlugu'nun artıklarını toplamayı becerdi ve letti. Kuzey Haçlı Seferi'nin meşru hedefi olarak yalnızca Litvanyalılar ve en kuzeydeki
A khaia Prensi unvanını aldı (1278). Ele geçirdiği olağanüstü geniş topraklar artık An­ Finler ve Laplar kalmıştı. Beklentilerin tersine, Litvanyalılarm cesur savaşçı oldukları
jo u'dan (miras kalmıştı) Provence'a (evlilik yoluyla elde etmişti), Sicilya'dan (fethetti) anlaşıldı. Finler ve Lapların ise nüfusu o kadar seyrekti ki saldırmaya değmezdi. Nov­
A rnavutluk'taki ileri karakollara, Korfu'daki krallıktan Balkanlar'daki Latin fief lerine gorod iyi bir hedef olabilirdi; zengindi, ödlekliği ünlüydü (istilaya uğramamasına rağ­
(her üç yolun karışımıyla ele geçirmişti) kadar uzanıyordu. Bütün bunlara değer miydi, men Moğollara boyun eğmişti), Rus standartlarına göre ele geçirilmesi görece kolaydı.
o başka mesele. Sicilya'da Vesperum A yaklanması çıktığında (isyanın başlama işareti­ Novgorod, savunmasını Suzdal prenslerinden biri olan A leksander Nevski'ye emanet
ni Vesperum'a yani akşam duasına çağıran çanlar vermişti) Charles'ın başı fena halde etti. 1242'de donmuş Peipus Gö lü'nde yapılan bu hayati muharebeyi Nevski kazandı ve
derde girdi. bundan böyle en karanlık gününde Rus devletini kurtaran adam olarak hatırlandı.3
Bizans için iyi yıllardı bunlar. Selanik'teki Epir imparatorluğu çö künce Iznikliler ispanya'da, Portekiz ve Aragon kendi bölgelerinin fethini tamamladılar. Bu arada
A vrupa'ya geçti. 1259'd a Yunanistan'daki Latinlere karşı önemli bir zafer kazanıp Kastilya, ayakta kalan tek Müslüman devlet olan Granada Emirligi'ni küçük bir bölge­
Mo ra'nm dörtte birini ele geçirmişlerdi, iki yıl sonra da hiçbir direnişle karşılaşma­ ye hapsetmeyi başardı. Balear Adaları, Aragon hanedanından bir küçük kardeş için ay­
dan Ko nstantino po lis'e yeniden girdiler. So nuçta Epirliler boyun eğdi (1264) ve bir rı krallık haline getirildi; Navarra Fransa'nın egemenliğine geçti. Fas'ta Merinîler Mu­
deniz seferiyle Ege adalarının çoğu yeniden elde edildi. Bizans adeta yeniden kurul­ vahhidleri alaşağı etti (1269); Muvahhidler zaten Tlemsen Ziyanîleri ve Tunus Hafsîle­
muştu; evet, başarı kısmî, elde edilenlerin ne olacağı kuşkuluydu, yine de bu anın ta­ ri tarafından Mağrip'in doğusuna koyulmuşlardı (1230'larda). A tlas Okyanusu'nda
dı çıkarılmalıydı. Norveç izlanda'ya boyun eğdirdi (1248), fakat batıdaki adaları Iskoçya'ya teslim etme­
Baltık'ta öne çıkan Tö to n Şövalyeleri kendilerine tahsis edilen alanı, yani Prusya'yı yi kabul etti (1266). ingilizler Galler halkını ezmeyi sürdürdü, ama bu prensliği 1282'ye
fethettiler, sonra da Kılıç Kardeşliği Tarikatı'nın toprağı olan Livonya'yı ele geçirdiler. kadar ilhak etmediler.

3 Efsaneye göre Aleksander Neva kıyısındaki bir muharebede (1240) İsveç işgal tehlikesini de püskürtmüştü; unvanı arabasını sıkı sıkıya Mogol atına bağladığı kesindir. Hanın bütün emirlerini yerine getirmişti; Novgorodlular Mogollara
Nevski buradan gelir. Bugünkü araştırmacılar bunu kuşkuyla karşılıyor: Muharebeyi anlatan tek kaynak çok geç bir tari­ verdikleri haracın azaltılmasını istediklerinde yıldırım gibi üstlerine gelen ve ellerinden tam miktarı alan (1260), o sırada
he ait ve aşırı Aleksander taraftarıdır, ayrıca Aleksander hayattayken bu unvanı hiç kullanmamıştır. Ama A leksander'in Vladimir Büyük Prensi olan A leksander'dı.
ÎS 1346

Moğol ilhanlı devletinin çöküşü 14. yüzyıl başlarının en çarpıcı olayıydı. Son fiili il­ Aragon'un deniz gücüyle başa çıkamadı. 1302'de Charles öldükten çok sonra, bir anlaş­
han olan Ebu Said 1335'te ölünce çeşitli Moğol hizipleri merkez eyaletlerinin kontrolü­ ma imzalanarak Sicilya'da iki krallık tanındı. Biri adayı kapsıyor ve Aragon hanedanın­
nü ele geçirmek üzere birbirleriyle çatıştılar; Tebriz Çobanîleri ö ne çıktı, ama diğerleri­ dan bir prens tarafından yönetiliyordu; anakaradaki toprakları kapsayan diğeri ise A njou
ne üstün gelemedi. Çevrelde yerel yöneticilerin toprakları kalıtsal dirliklere dönüşmeye denetimindeydi. Napoli Krallığı adıyla anılması daha doğru olan ikincisi A njou mülkle­
başlamıştı; Batı A nadolu'da özellikle ilginç bir gelişme görülüyor, yeni bir siyasi birim rinin nüvesini teşkil etti. 1290'da A njou Kontluğu hanedan kızlarından birine drahoma
olan gazi beylikleri ortaya çıkıyordu. Bizans sınırındaki Türk kabilelerinin beyleri ken­ olarak verilmiş, dolayısıyla Napoli'nin asıl kontlukla ilişkisi kesilmişti; Latin Imparator­
dini kâfirle savaşa, yani gazaya adayan anlamına gelen gazi unvanını alıyorlardı. Bu uç­ luğu'ndan arta kalanlar da 1307'de küçük oğullardan birinin soyuna emanet edildi.
beyleri 13. yüzyılın sonunda büyük akınlara başladılar ve 14. yüzyılın ortalarında Bi­ A ragon'un Sicilya'ya müdahale etmesinin gerekçesi, Manfred'in kızının Aragon
zans'ı A sya topraklarından atmayı başardılar. Gazilerin kurduğu beyliklerin en önemli­ Kralı III. Pedro ile evlenmesiydi, böylece Aragon tahtta hak iddia edebilmişti. A ma
si Osmanlı Beyliğiydi (haritada 2). Kurucusu Osman küçük bir Selçuk uçbeyliği olan krallığın ana limanı olan Katalonya başkenti Barselona'nın girişimci sakinleri sayesin­
topraklarını 1280­1324 arasında A nadolu'nun hemen hemen bütün kuzeybatısına yay­ de zaten A ragon'un denizlerdeki rolü artmaktaydı. Sicilya'daki savaş sona erince Bü­
dı. Osman ö nce Selçukluların sadık bir yasalıydı, sonra, 1300'lerin başında Selçuklu ha­ yük Katalan Birliği'nin yurda dönmesi gerekiyordu, oysa birlik Bizans'a paralı asker ol­
nedanı sona erince, yerlerine geçen Moğol valilere bağlandı. Ama dağılmakta olan il­ mayı seçti (1302) ve sonunda A tina Dukalığı'nı ele geçirip bir A ragon fief ine dönüştür­
hanlı devletinin valisi, uzak batının küçük beyleriyle uğraşamayacak kadar meşguldü. dü (1311). 1322'de Papa Venedikliler ve Cenevizleri Memlûk ticaretine ambargo koy­
Bu haritanın gösterdiği tarihte gazi beylikleri Moğol yörüngesinin dışına çıkmıştı.1 maya razı ettiğinde Katalanlar bu fırsatı kullanıp İskenderiye'deki varlıklarını artırdılar.
Altınordu Hanlığı İlhanlılardan daha uzun yaşadı. Han pençesini Rus prensliklerin­ 1323'te Sardinya'yı aldıklarında artık Pisa'mn gücünün tükendiği ve A kdeniz ticari hi­
den asla çekmedi. Prensler hanın çadırına gelip unvanlarını onaylatıyor, ordularını han yerarşisinde Barselona'nın üçüncü sıraya yükseldiği ortaya çıkıyordu.
nereye emrederse oraya götürüyorlardı. A ma Moğol sınırının orta ve güney kesimlerin­ Bu hiyerarşide Pisa gerilemiş, oysa Cenova yükselmişti ve artık Venedik'i zorluyor­
de hanın otoritesi artık eskisi kadar güçlü değildi. Aşağı Tuna'da hem sağ kıyıdaki Bul­ du. Bizans'ın canlanmasıyla Konstantinopolis ile ayrıcalıklı ticaret Venedik'in değil Ce­
garlar, hem de daha şaşırtıcı biçimde, sol kıyıdaki Vlahlar [Eflâklar] Moğol boyunduru­ nova'nın eline geçti. Gerçi Venedik'in Ege'deki konumu öyle kolay kolay tersine çev­
ğundan kurtulmayı başarmışlardı. Hatta orta kesimde Altınordu Hanlığı kendisine bağ­ rilemeyecek kadar güçlüydü, ama Karadeniz ticaretini bahşetme hakkı da Konstantino­
lı bazı hükümdarları Litvanyalılara kaptırmıştı; Litvanyalılar Vo lhinya'yı ilhak etmiş, po lis'a aitti. 1270'lerde Cenevizler Kırım ve Trabzo n'da ticari karakollar kurmaya baş­
Smo lensk'i himaye altına almış, güneydoğu sınırlarını Kiev'e kadar genişletmişlerdi. ladılar, böylece Rus ve İran pazarlarına girdiler. Yavaş yavaş ortaya Venedik'le karşı­
Vlahya ile Litvanya arasında, hâlâ Moğollara vergi ödemekte olan Galiçya vardı. A ma laştırılabilecek bir ticari imparatorluk çıktı. Cenevizler Kırım'da Kefe'yi ele geçirmeye
Galiçya zaten kim isterse ona, Litvanya'ya, Macaristan'a hatta Polonya'ya haraç çalışan Moğolları püskürtüp 1343'te kente sahip oldular. Samsun'da da bir garnizon
veriyordu. kurdular. Ege'de Khios'u [Sakız] 1346'da Bizans'tan aldılar. Merkez bölgede ise Pisa'yı
Bu listede Polonya'yı görmek şaşırtıcı, çünkü Polonya'nın durumu bir süredir hiç ezici bir yenilgiye uğrattıktan sonra (1284'te Livorno açıklarında Meloria'da) Korsika'yı
iyi değildi. 14. yüzyılın ilk yıllarında doğu Pomeranya ile Baltık kıyılarındaki toprakla­ ele geçirdiler. Tek bir zafer Cenova ile Pisa arasındaki meseleyi halletmeye yetmişti; oy­
rını Tö to n Şövalyeleri'ne, 1327'de de Silezya'yı Bo hemya'ya kaptırmıştı. A ma en azın­ sa Cenova ile Venedik arasındaki çatışmalar iki kente de kalıcı bir avantaj sağlamıyor­
dan krallık yeniden kurulmuştu; 1346'da kuzeydoğudaki Mazovya Prensliği hariç bü­ du. Ama bu çatışmalardan biri farklı sonuçlar doğurdu. 1298'de bir Ceneviz filosu Ad­
tün Polonya, Kral III. Kazimir'in hükümranlığını kabul etmişti ve Kazimir krallığından riyatik Denizi'ne girip Curzola açıklarında (bugünkü Kerkula) üstün bir Venedik gücü­
toprak koparmaya çalışanları engellemeye kararlıydı. nü perişan etti. 5000 Venedikli esir arasında Çin'den henüz dönmüş olan Marco Polo
1232'de, A njou Dükü Charles'ın hüküm sürdüğü Sicilya Krallığı'nm bir yarısı olan da vardı; işte bu tutsaklığı sırasında onu meşhur edecek olan kitabı yazdı.2,
adayı Vesperum ayaklanması alt üst etmiş, ayaklanmayı bastırmak mümkün olmamıştı. 14. yüzyılın ilerlemesiyle Bizans'ın yıldızı yine söndü. Bizans'ın kaydettiği son ba­
Aragon adalılara destek sağlamamış olsa belki Charles işin üstesinden gelebilirdi, ama şarı Epir prensliklerini ele geçirmekti; bundan sonra Sırpların baskısını gi/ gide daha>­

1 Haritada gösterilen beylikler (başkentleri parantez içinde): Çandarlı (Kastamonu); 2. Osmanlı (Bursa); 3. Saruhan Rusticello profesyonel bir yazardı, ama Marco 'nun hikâyesini gerektiği gibi, doğru dürüst yazamamıştı. Marco'nun kendi
(Manisa); 4. Aydın (Birgi); 5. Menteşe (Milas); 6. Germiyan (Kütahya); 7. Hamid (Eğridir); 8. Teke (Antalya); 9. Karaman gözüyle gördüklerini duyduklarıyla karıştırmış, metnin renklendirilmeye ihtiyacı olduğunu düşündüğünde araya bas­
(Larende). makalıp muharebe sahneleri, kendi yazdığı romanslardan alınma masallar sıkıştırmıştı. Sonuç gerçek ile fantezi arasında,
2 Bu kitap Marco Polo 'nun Seyabatlart değildir, doğuda geçirdiği ilk 25 yılı anlatmaz. Dünya 'nın Tasviri adlı kitaptır ve manastırlarda İncil'deki hikâyeleri resimlemek üzere yapılan o çağın dünya haritaları gibi, yararsız ve acıklı bir yığındır.
Marco 'yla birlikte hapis yatan Pisa'lı Rusticello'nun kaleme aldığı, pek iler tutar yanı olmayan bölük pörçük şeylerdir. Oysa ikisi bir olup neler üretebilirdi...

79
>­ fazla hissetmeye başladı. Sırp Prensi Stefan Duşan, henüz tahta geçmeden ö nce Bul­ simlerindeki prensler rekabet ediyordu. 14. yüzyılın başında en önemli kraliyet merkez­
garlara karşı önemli bir zafer kazanmıştı; 1330'larda Anakara Yunanistan'ındaki Bizans leri Moskova ve Tver'di. Altınordu Hanı'nın onayını almayı başaranlar genellikle Mos­
savunma hattını yarıp Arnavutluğu ve Selanik hariç bütün Makedonya'yı ele geçirdi. kova hanedanından gelenlerdi, 1331'den sonra unvan Moskova'da kaldı.
1346'da "Sırpların ve Yunanlıların imparatoru" unvanıyla taç giyerek Bizans mirasının Alman imparatorları, İtalya şöyle dursun, A lmanya'yı bile kontrol etmekten vazgeç­
kalıntılarında hak iddia etti. Bizans'ın A vrupa'daki diğer eyaletlerini de eline geçirme­ mişler, kendi topraklarını genişletmeye koyulmuşlardı. İsviçre'de mütevazı bir mülkü
si an meselesiydi. olan Habsburg'lu Rudolph imparator olunca bu fırsatı A vusturya'nın kontrolünü ele
İskandinavya'da Danimarka monarşisi yine çöküşe geçmiş, İsveç'in güneyindeki geçirmek için kullandı (1282); 1308­1314 arasında imparator olan Lüksemburg'lu Hen­
eyaletler bir borcun teminatı olarak İsveç Krallıgı'na verilmişti. A ma Estonya 1346'da ri oğlunu Bohemya kralı yaptı; Bohemya ne de olsa Lüksemburg dukalığından ço k da­
Toton Şövalyeleri'ne satılınca Danimarka yeniden yükselme sürecine girdi. Bu arada, ha gözalıcı bir mülktü. İmparatorların kendi çıkarlarını gözetmesi tehlike çanlarını çal­
geçici bir süre için aynı kralın egemenliği altında yaşayan Norveç ve İsveç uzak kuze­ dırıyordu, ama önceki imparatorların toprak bağışlayarak diğer baronların sadakatini
yin topraklarını yokluyorlardı. isveçliler Bothnia Körfezi'nin (Baltık'ın yukarısı) her iki kazanmaya çalışması işe yaramamıştı. Devlet kuşunu aile kafesinde tutmak daha akıl­
yakasında denetimi ele geçirdiler; Novgorod, İsveç'in batı Finlandiya üzerindeki hü­ lıca gözüküyordu. Habsburglar ve Lüksemburglar'ın çıkarına olanın (bundan sonraki
kümranlığını tanımak zorunda kaldı (1323). Daha kuzeyde (haritada görülmüyor) Nor­ imparatorlar hep bu iki aileden çıktı) Alman İmparatorluğu'nun da çıkarına olacağı bi­
veçliler Kuzey Burnu'nu aşıp Kola yarımadasına bir dizi sefer düzenlediler; oysa bu le iddia edilebilirdi. Ortada yeteri kadar küçük ve zayıf prenslik vardı.
topraklarda Novgorod da hak talep ediyordu. So nuç olarak Kuzey Buz Dairesi'nde ola­ Son olarak bu dönem hakkında belirtilmesi gereken birkaç küçük nokta var. Vene­
ğanüstü bir baskın ve karşı baskın savaşı sürdürüldü, sonunda Norveçliler yarımadaya dikliler 1339'da Treviso'yu ilhak ederek italya anakarasında ilk önemli adımlarını at­
değil ama Kuzey Burnu'na (Finnmark) sahip oldular. mışlardı, Ege'de ise Eubo ea [Eğriboz] adasını yeniden ele geçirdiler. Kutsal Toprak­
Novgorod'un karşısındaki tek düşman Iskandinavlar değildi. Uzun süredir Novgo­ lard an atılan St. Jean Şövalyeleri yeni karargâhlarını Rodos'ta kurdular (1309). Mağ­
rod'un kürk ticaretinde gözü olan Vladimir Büyük Prensleri de 1330'larda uzak kuzey­ rip'te Faslılar Tlemsen'in denetimini ele geçirdiler. Orta A sya'da Çağatay Hanlığı do­
doğudaki birçok ileri karakolu ele geçirmişlerdi. Bu arada Vladimir Büyük Prensi unva­ ğu ve batı olmak üzere ikiye ayrıldı, trlanda'daki ingiliz yönetimi 1315­18 arasında is­
nı artık bu prenslerin Vladimir'de oturdukları anlamına gelmiyordu. Kent 1238'de Mo­ koç istilasıyla sarsılmıştı, ama şimdi doğu ve güneyde, hatta bazı başka bölgelerde
ğol yağmasından sonra kendine gelememişti, artık bu unvan için Suzdal'm başka ke­ egemendi.

80
İS 1346

W
O
\ o
'V/z^//'
'J*//A¡L/
O

Y^M: O
" N O V G O R O D ^ ? VLADIMTR,
• C U ı ^ U R I Y E T I O ?/ PRENSLI,(al O _^BATI
ÇAĞATAY
­ „ DN Ho
DVACVELERI­'V^
^RYAZAN ALTINORDU o HANLıĞT­

HANLIĞI
.... F SMOLENSK
PRENSLİĞ/ ^;
.
o
I ­ Si 4 ! LİTVANYA
IİÜYÜK BRYANSK —
'PRENSLİĞİ,
o o
R s DUKALIĞI
XWWWVx \ / / / /s
MAZOVYA O
PRENSLİĞİ
O
ALMAN
CURCANLl
İMP. TOĞAı
TMUR HERAT
JRCıSTAN KARTLARı
, MACARİSTAN •KALLIGI ı

İngiltere'ye ait TRABZON IMPARATORLUĞU J


EFLAK r > TEBRÜ
­ i . COBSNÎLERİ
VARRA KRALLıĞı ^PRENSİ

J> V
PORTEKIZ 'IÎVAS ER&FNA ĞA V V İLHANLILAR
KRALIĞR 'qBEYUGIO/ *! ü " YEZD
MUZAFFERÎLERİ
BAĞDAT
CELAYİhİLERİ

A f
ST. JEAN
R ŞÖVALYELERI K|BR|S ^ J T ~

mm.
İlhanlılarda:
taht adayları _
''^mmw
taşra h a n e d a n l a r ı .

Batı Anadolu'da:
gazi beylikleri _ . 1­ 9 i

Ege ve Karadeniz'de:
A Akhaia'ya ait B Bizans'a ait
G Cenova'ya ait S Sicilya'ya ait ////

81
IS 1346'DA HIRİSTİYA N Â LEMİ

A njou Dükü Charles ile Papalık Devleti arasındaki bağ, her ikisinin de geleceğini
etkiledi. Önce her şey yolundaydı. Charles bir krallık sahibi oldu, italya'da egemenli­
ği ele geçirdi ve doğuda bir imparatorluk kurmaya başladı. Diğer yanda Papalığın orta
Italya'daki hükümranlığı onaylandı. Derken Sicilya Vesperum A yaklanması çıkıverdi
ve büyüyü bozdu. Hem A njou hanedanı, hem de Papalık Sicilya'yı yeniden ele geçir­
meye çalıştılar, ama ikisi de hiçbir başarı kazanılmadan uzayıp giden mücadeleye so­
nunda yenik düştüler. 1294'te o dönemin papası artık Napoli'de oturan bir A njou kuk­
lasından başka bir şey değildi.
A njouların kucağından kurtulmak güçlü bir papanın harcı olabilirdi. Bir sonraki pa­
pa VIII. Bonifacius tam da böyle biriydi. Talihsiz selefini istifa etmeye zorladıktan son­
ra papalık sarayını yine Roma'ya taşıdı ve kral olsun, kardinal olsun, buyruklarını tar­
tışmaya kalkışan herkesi aforoz ederek tek başına hüküm sürdü. 1300'deki ellinci yıl
törenlerinde tam formundaydı papa. Kutsal Kent'e binlerce hacmin akın edişi, bu tö­
reni akıl eden papayı ve parayı adeta kürekle çuvallara dolduran kardinalleri çok mem­
nun etti. Ama ertesi yıl Bonifacius fazla ileri gitti. Fransa Kralı Yakışıklı Philippe'i din
adamlarından vergi almakla suçladı, bütün dünyevi hükümdarlar gibi manevi babası­
na boyun eğmesi gerektiğini krala hatırlattı. Philippe'in cevabı bir bu kadar uzlaşmaz
ve sertti. 1303'te Bonifacius nihai silahı olan aforoz fermanını imzalamaya hazırdı. A ma
fermanı yayınlamadan ö nce Philippe harekete geçti. Hempalarından biri Roma'da bir
kabadayı çetesiyle anlaşarak papanın A nagni'deki yazlık sarayına yürüdü ve papayı
esir aldı. Bonifacius kendini ihanet suçlamasıyla yargılanma tehdidi altında buldu; ye­
rel halk yardımına koşup serbest kalmasını sağladıysa da papanın ibiği düşmüştü. Bir
¿PAPALIK İp
ay sonra, aforoz fermanını yaymlayamadan öldü.
Papalığın Fransa'nın ağına düşmesi hızlı ve tam oldu. 1305'te kardinaller Bordeaux
başpiskoposunu papa seçtiler. Bu papa Lyon'da taç giymeyi tercih etti, italya'ya git­
meye kalkışmadı. Hatta A vignon'dan öteye geçmedi. Bundan sonraki altı papanın yö­
netim merkezi Avignon oldu, zaten hepsi de Fransızdı. Bonifacius'un A nagni'deki esa­ lar'm çoğu bölgesini ele geçirmiş, ama kenarda köşede kalmış birkaç kent hariç Ana­
reti topu topu 24 saat sürmüştü; A vignon'daki "Babil esareti" yetmiş yıl sürecekti.1 dolu'yu kaybetmişti. Üstelik Rus ve Gürcü kiliseleri de Müslüman hükümdarlara ha­
Bu dönem Hıristiyan kilisesi için genelde fazla hareketli olmadı. Kilise ispanya ve raç ödüyorlardı. Yine de Hıristiyan âlemi islam âlemi kadar büyük çalkantılar yaşama­
Baltık'ta bazı küçük ama yararlı kazançlar elde etmişti, doğuda ise geriliyordu. Orto­ mıştı. Yakındoğu'daki islam toprakları ve kültürü ö nce Moğollar tarafından yağmalan­
doks kilisesi Ko nstantino po lis'te yeniden kurulmuş, Latin Patrikliği kapatılmıştı mış ve harab edilmişti, ama sonra bu fatihler ­ilhanlılar 1290'larda, A ltınordu yakla­
(1261). Bulgar Patrikliği ise çok daha önceleri Ortodoksluğu kabul etmişti (1235). Du­ şık 1340'ta­ Islamiyeti kabul ettiler; yani islam âlemi toprak bakımından kazançlıydı.
şan'ın taç giyme töreni için kurdurduğu (1346) Sırbistan Patrikliği de elbette Orto­ Yakındoğu toplumundaki gö çebe unsurun güçlenmesi bile iki türlü okunabilir: bir
doks'tu. Sadece Ermeni Patriği (1294'ten beri Sis'teydi [Kozan]) papaya sadık kalmış­ yandan islam toplumunu zayıflatmıştı kuşkusuz, ama aynı zamanda gö çebe beylerin
tı. Ortodoks kilisesinin durumdan memnun olacak hali yoktu aslında; Bizans Balkan­ gazasına yeni bir ivme kazandırmıştı.

1 Babil burada elbette Fransa için kullanılan bir mecazdır, ama papanın ikamet yerinin teknik olarak Fransa Krallığı satın aldığında papalar Roma'da olduğu gibi A vignon'da da hükümran olduklarını iddia edebiliyorlardı. Gerçek elbette
dışında kaldığını belirtmek yerinde olur. Avignon, Provence Kontlugu'ndaydı, bu kontluk da Alman İmparatorluğu'nun farklıydı: Avignon hem coğrafi, hem de sosyal olarak Fransa'ya birleşikti, papalar da orada ikamet ettikleri sürece Fransız
bir fief'iydi. 1348'den sonra da, Papalık Avignon kasabasını Napoli kraliçesinden (aynı zamanda Provence kontesiydi) çıkarlarına boyun eğiyorlardı.
İS 1346'DA N ÜFUS

altına düşmedi. Ama muhakkak ki asıl etken iyi işletmeydi, yani ortaçağ A vrupa'sı gi­
bi büyük ölçüde tarımsal olan bir toplumda çiftliklerde çok daha iyi usullerle tarım ya­
pılmasıydı. Bu konuda bol bol kanıtımız var. Belki de en önemlisi üç tarla sisteminin
yaygınlaşmasıydi; yani toprağın yarısı değil üçte biri nadasa bırakılıyordu. Ortaçağ çift­
çiliğinin klasik dönem çiftçiliğinden daha üstün olduğunu gösteren başka şeyler de var­
dı. Birincisi tarla sürmekte atların kullanılmasıydı, zira düzgün nallanan ve koşulan at,
öküzden çok daha iyi bir işçidir. İkincisi su değirmenlerinin (antikçağda bilinir, ama
pek kullanılmazdı) ve rüzgâr değirmenlerinin (ortaçağ icadıdır) çoğalmasıdır. Daha iyi
baltalar ormanların tarıma açılmasını kolaylaştırıyor, geliştirilmiş sabanlar ağır ve da­
ha verimli toprakları akaçlayabiliyordu.
Çevrenin böyle daha yoğun işlenmesi daha çok insan için daha iyi bir yaşam stan­
dardı sağladı. Yine de, toprağın artan nüfusa yetmediği bir gerçektir; toprağı olmayan­
lar geçimlerini sağlayabilmek için köylerini terk ettiler. Bazıları Elbe'nin doğusundaki
görece bo ş bölgelere gitti. Bazıları ise o kadar uzağa gitmedi, ama yaşam biçimini kök­
ten değiştirdi, yani yeni kentlerin işçi sınıfını oluşturdu. Felemenk'in 11. yüzyıl gibi er­
ken bir tarihte bile fazla nüfusa sahip olduğu biliniyor. Bu sorunu kentleşerek ve Birin­
ci Haçlı Seferi'ne olağanın üstünde bir katkıda bulunarak çözmüştü.
A vrupa'nın tersine Yakındoğu yerinde sayıyordu; 14. yüzyıldaki nüfusu 8. yüzyıl­
daki nüfusundan daha fazla değildi. Muhtemelen 9. ve 10. yüzyıllarda nüfus biraz art­
mıştı, çünkü bu dönemde Bizans'ın yeniden güçlenmesi, en azından A nadolu'da köy­
lülüğün az da olsa canlandığını gösteriyor. A ma bu dönemdeki artış 11. yüzyılda baş­
layan gö çebe akınlarıyla yitirildi. Türkler ve Moğollar şiddeti bir siyasi kontrol yönte­
mi olarak kullanıyorlar, yakıp yıktıkları kentlerin metruk kalmasına aldırış etmiyorlar­
dı. A yrıca bol bol otlak bulabilmek için kırsal bölgeleri boşaltmaktan çekinmiyorlardı.
İran, Irak ve A nadolu'da, her yeni gö çebe grubu geldiğinde nüfus düşüyordu.
Kuzey A frika'da durum biraz daha iyiydi. Tarım ve hayvancılık arasında kurulan
Avrupa nüfusunun 1000 yılından itibaren hızla artmaya başlaması, aslında birkaç yüz­ denge, insanların görece rahatça bir arada varolmaları sonucunu getirmişti; gerçi Tu­
yıllık bir birikimin sonucuydu. Artış eğrisinin 7. yüzyılda dibe vurmasından sonra, nüfus nus ve Mısır geleneksel konumlarında fazla ilerleme kaydetmemişlerdi, ama Fas'ta
yavaş yavaş, ama gitgide yükselen bir oranda arttı. Burada kullandığımız rakam dizilerine önemli gelişmeler vardı. Fas, Roma döneminde önemsizken ortaçağda Mağrip'in en
göre artış oranı 8. yüzyılda yüzde 7,5'tan 9. yüzyılda yüzde 10'a, 10. yüzyılda da yüzde güçlü bileşeni olmuştu. Hıristiyanların ispanya'da nihai zafere ulaşmasını engelleyen
12,5'a çıktı. Böylece Avrupa toplamı 27 milyonluk alt düzeyden, klasik dönemde erişilmiş Fas'ın insangücüydü.
en yüksek rakam olan 36 milyona yükseldi. İşte tam bu noktada hızlı artış ortaya çıktı. 11. Hikâyemizi 1300'e kadar getirdik. Peki 1300 ile 1346 arasında ne oldu? Verilerin gü­
yüzyılda bu hız ikiye katlandı, artış oranı ilk kez yüzde 20'nin üstüne çıktı. 12. yüzyılda venilir olmadığını göz önüne alırsak emin olmak zordur, ama A vrupa'nın demografik
yine yükselerek yüzde 30'u aştı. 13, yüzyılda yüzde 36'ya ulaştı. Bu üç yüzyıl içinde Av­ patlaması muhtemelen sönmüş, artış hızı neredeyse sıfıra inmişti. 1315 ve 1316'da her
rupa'da yaşayan insan sayısı iki katını bile aşıp hiç görülmedik bir 80 milyona ulaştı. yerde kötü hasat alındı, daha sonra da iklim kötüleşti; belki çok kötüleşmemişti, ama
Belki de talih A vrupa'nın biraz yüzüne gülmüştür. 8. yüzyılda A vrupa'da veba or­ Malthusçu sınırlarına dayanmış olması muhtemel bir nüfusu frenlemek için yeterliydi
tadan kalkmıştı ki bunun mutlaka yardımı olmuştu. Belki iklimin de rolü vardı; 875­ bu. Sınıra varılmış olsun olmasın bir şey kesindir: 1346'ya gelindiğinde ortaçağın dön­
1100 döneminde yaz sıcaklıkları normalden biraz fazlaydı, daha sonra da ortalamanın güsü başladığı yere varmıştı.

83
İS 1346'DA KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

Danimarka'nın Baltık'taki hegemonyası 1220'lerde sona erdiğinde bundan en bü­ çıkartabiliyorlardı. Bu sikkeler 500 yıldır batıda görülen ilk altın paraydı. Cenova'da,
yük yararı sağlayan, Danimarka yarımadasının altındaki A lman limanı Lübeck oldu. Floransa'da ya da Venedik'te basılmış olmalarına göre bu sikkelere genovirio, florin ya
O sırada bölgede Novgorod'la ticaret yapan A lman tüccarlar birliği vardı. Diğer Al­ da duka deniyordu (Venedik bir dukalıktı). Hepsi 3.5 gram ağırlığında ve yüzde yüz saf­
man kentleriyle işbirliğine giden Lübeckliler, bu görece önemsiz birliği Hansa'ya dö­ tı; dolayısıyla bu sikkeler çabucak A vrupa'nın para standardı haline gelerek italya'nın
nüştürdüler. Hansa Baltık'ta tekel haline gelen, Kuzey Denizi'nde de güçlü bir nüfu­ bankerlik rolünü pekiştirdiler.
zu olan bir tür karteldi. Hansa bu tarihte, gücünün doruğundayken Baltık kıyısındaki Bu rolün geçmişi ortaçağın canlanmaya başladığı döneme kadar gider; Karanlık
bütün A lman kentlerini ve Köln ile Magdeburg'u (ikisi de Hansa üyesiydi) birleştiren Çağ'da varlığını sürdürebilmiş tek uluslararası örgüt olan Papalık doğal olarak İtalyan­
hattın kuzeyindeki kentleri kapsıyordu. 1293'te hazine, birliğin ilk toplantı merkezi larla çalışmak istiyordu. Ama Aziz Petrus'un sadakasını, yani Batı Kilisesi'nin Roma'ya
olan Visby'den Lübeck'e taşınınca ­A tina ve Delo s birlikleriyle benzerlik var­ bu ken­ verdiği ondalık vergiyi toplamak yalnızca ilk adımdı. İtalyanların asıl öne çıkışı Fele­
tin Hansa'nm lideri olduğu doğrulanmış oldu. menk dokuma endüstrisinin gelişmesiyle oldu, çünkü bu dokumaları en çok İtalyanlar
Hansa'nın başarısının bir nedeni gemilerinin büyüklüğüydü. Danimarkalılar Vi­ satın alıyordu. 14. yüzyılın başında dokuma ticaretini destekleyen bankalar ağı Lond­
kinglerin her yere yanaşabilen küçük, üstü açık geleneksel teknelerini bir türlü bıraka­ ra'dan Tebriz'e kadar uzanmaktaydı. Hem Alplerin kuzeyinde, hem de uzak ülkelerde,
mamışlardı. Hansa'nın kullanıma soktuğu "kö ke" [cog] yuvarlak gövdeli, güverteli bir hatırı sayılır İtalyan kolonileri vardı; Flo ransa'nm Bardi ve Peruzzi gibi banker aileleri­
gemiydi ve Viking teknesinin taşıdığından on kat fazla yük alıyordu; üstelik maliyeti nin gelirleri birçok hükümdarın gelirinden çoktu.
Viking teknesinden pek az fazlaydı. So nuç çok geçmeden balıkçılıkta görüldü. Baltık'ın İtalyanlar dokuma ticaretine üretici olarak da girdiler. 13. yüzyılın başlarında ital­
ringası ve Kuzey A tlas Okyanusu'nun morinasını hâlâ İskandinav balıkçılar avlıyor, yan dokumaları yerel satışa yönelik alelade kumaşlardan öteye geçmiyordu. 1220'lerde
tuzluyordu, ama balıkları fıçılayan ve pazarlayan Hansa'ydı. Danimarkalılar ve Nor­ ihraç edebilecek kadar iyi kumaş dokumaya başladılar, 1320'lerde Felemenk ve Le­
veçliler artık nakliyatta Hansa ile rekabet edemez olmuşlardı. vant'ın en iyi dokumalarıyla bo y ölçüşebiliyorlardı. Hammadde ithal ediliyordu. Yün
Ortaçağ Hıristiyanımn beslenme rejiminde zorunlu bir kalem olan balık, Baltık eko­ İngiltere'den geliyordu; ö nce karayoluyla sonra 1270'lerde Cenovalıların girişimleri sa­
nomisinin önemli bir unsuruydu. Kilise kandillerinde kullanılan ve çok revaçta olan yesinde deniz yoluyla getirilmeye başlandı. Mısır'dan pamuklu, İran'dan ipek geliyor­
Rus balmumu da öyle. Elbette, önde gelen ihracat kalemi hâlâ kürk, önde gelen itha­ du. Ama Floransa yünlüsü, Milano pamuklu­ketenleri ve Lucca ipeği gibi kıymetli ku­
lat kalemi de yündü. A ma köke'nin taşıma kapasitesi yeni kargoları mümkün kılmıştı: maşların ihracatı, maliyetini fazlasıyla çıkarıyordu.
İsveç'in bakır ve demiri, Prusya'nın buğday ve arpası. Tahıl Töton Şövalyeleri'ne ait Haritaya baktığımızda, gitgide daha sıkı ve karmaşık ticaret ilişkileriyle birbirine
topraklardan geliyordu; 14. yüzyılda bu tahılların satışı tarikatın önemli bir gelir kay­ bağlanan daha çok sayıda ve daha büyük kentler görüyoruz. Bu tablo bize A vrupa'nın
nağı haline geldi. Tarikat lideri Hansa üyesi oldu, Hansa da ona Baltık mallarının en eşi görülmemiş bir zenginlik içinde yüzdüğünü düşündürebilir. Önceki dönemlerle
eskisi olan kehribar ticaretini elinde tutma hakkını tanıdı. karşılaştırıldığında bu doğrudur, ama ekonominin ciddi sorunları vardı, italyan doku­
Hansa ticaret ağı ortaçağ Almanya'sının ne kadar diri olduğunu gösterir. Ancak, İtal­ ma endüstrisi 1320'den sonra Felemenk dokumacılığının gerilemesine yol açmıştı. İl­
yan standartlarına göre Hansa'nın pek mütevazı bir kuruluş olduğunu söylemeliyiz. Ce­ hanlıların çöküşü ipek ticaretini aksatmış, Tebriz'deki ajanlarını çeken Venedikliler
nova'nın ticareti Lübeck'in on katıydı, üstelik Cenova bu ölçekte çalışan dört İtalyan ken­ (1338'de) ve Cenevizler (1340'ta) önemli bir hammadde kaynağını ve iyi bir pazarı yi­
tinden yalnızca biriydi. İtalyan ekonomisi Alman ekonomisi kadar hızla atılım yapmıştı, tirmişlerdi. İngiltere Kralı III. Edw ard'm Fransa'ya karşı sürdürdüğü savaşın başında
ama daha yüksek bir düzeyden başladığı için çok daha büyük bir hacme erişmişti. borçlandığı muazzam meblağı ödemeyeceğini açıklaması, borcu veren Bardi ve Peruz­
İtalya'nın istikrarlı bir ticaret fazlasına sahip olduğu alanlardan biri de Kuzey Afri­ zi ailelerinin iflasına yol açmıştı (1343). İtalyan Rö nesans'ının ortaya çıkmasını sağla­
ka'yla ticaretti. Fatura altınla ödeniyordu, dolayısıyla kuzey italyan kentleri altın sikke yan Floransa için bu ağır bir darbe oldu. A ma ufukta daha da kötüsü vardı.
İS 1346'DA KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

85
ÎS 1346­53: VEBA N IN YA YILIŞI

Veba 600 yıl aradan sonra 1346'da A vrupa'ya geri geldi. Tarihte "Kara Ölüm" diye bittiğine dair elimizdeki tek ölçüt belki de budur ve şu anlama gelir: 1349'un sonunda,
bilinen bu salgın hastalık aşağı Volga'da başladı, Altınordu hanlarının başkenti Sa­ yani salgının A vrupa'nın büyük kısmı ve Kuzey Afrika ile Levant'ın çoğu yerlerinde en
ray'da ve A strahan'da patlak verdi. 1347'nin başlarında, Do n Irmağı'nın ağzındaki şiddetli olduğu dördüncü yılında, toplam ölü sayısı 15 milyon civarındaydı.
Azak ile Kırım'daki Kefe'de kurulmuş olan Ceneviz ticaret merkezlerine ulaşmıştı. Ora­ Kara Ölüm A vrupa'da bir dört yıl daha dolaştı. 1350'd e salgının aktif cephesi Al­
dan gemilerle Karadeniz yoluyla Trabzon ve Ko nstantino po lis'e taşındı, oradan da Ak­ manya ile İsveç'ten geçti; 1351'd e Po lo nya'ya, 1352'd e Rusya'ya ulaştı. 1353'te salgı­
deniz yoluyla İskenderiye, Venedik ve Cenova'ya. 1348 yazında İtalya, güney Fransa nın bulaştığı son büyük kent Mo sko va'ydı ve Büyük Prensi, oğullarının her ikisini ve
ve İspanya'nın A kdeniz kıyılarındaki birçok kente bulaşmıştı. A yrıca Fransa'nın gü­ iki kardeşinden birini öldürmüştü. En sonunda, yukarı Vo lga'nın adı sanı bilinme­
neybatısından ilerleyerek Bordeaux'ya varmış, oradan Biskay körfezine, gemilerle Bri­ yen ücra bir köşesinde, yedi yıl ö nce ilk kurbanını aldığı yerden birkaç yüz kilomet­
tanya adaları ile kuzey Fransa'ya taşınmıştı. Yıl sona ermeden irlanda'ya, İngiltere'nin re uzakta, Kara Ölüm darbesini son kez indirdi. Ilımlı bir tahmine göre 20 milyon ki­
güneybatısına ve Seine vadisine iyice yerleşmişti. Levant'ta Mısır deltasından geçip Ka­ şiyi öldürmüştü.
hire'ye, kıyı boyunca Filistin ve Suriye'ye yayılmıştı. İnsanı dumura uğratan bu sayı A vrupa'nın siyasi ve iktisadi hayatını şaşılacak ka­
Veba bir kemirgen hastalığıdır, kemirgenler ölünce veba basilini taşıyan pireler bes­ dar az etkilemişe benziyor. Birkaç yıl içinde ingiltere ile Fransa yine tepişiyordu; ordu­
lenecek yeni bedenler arar, böylece hastalık insanlara bulaşır. 1346'daki salgın muhte­ lar daha küçüktü ama ulusal stratejiler değişmemişti. Daha da şaşırtıcı olanı ekonomi­
melen güney Rusya'daki yer sincaplarında başlamıştı; sincap kürkü bölgedeki kürk tüc­ yi etkilememesiydi. İşçi ücretleri ve fiyatlar pek az değişmişe benziyor. Sağ kalanların
carlarının belli başlı mal kalemlerinden biriydi. Kürklerle taşınan hastalık A kdeniz kı­ hayatın eskisi gibi akıp gideceğini varsaydığı anlaşılıyor; sıradan insanlar yeniden do­
yılarındaki fare nüfusuna bulaşınca salgın patlak verdi. Fareler limanlarda ve bu liman­ ğurup sayılarını artırmaya koyuldu, artık verimli tarım toprakları görece bol olduğun­
lar arasında gidip gelen gemilerde yaşıyordu, fareleri taşıyan gemiler hastalığı da taşı­ dan bu yönde iyi bir başlangıç yaptılar.
mıştı. İç bölgelerde hastalığın bir kemirgen nüfustan diğerine yayılması daha yavaş olu­ A ma işler o kadar kolay değildi. Veba basili kırsal alanda saklanacak delik bulmuş­
yor, deniz yoluyla yeni taşıyıcılar eklenmediği zaman hastalık kendiliğinden ortadan tu ve 1357'de A lmanya'da bir salgın daha çıktı. Bu kez yayılışı daha yavaş oldu, yine
kalkabiliyordu. A ma ada nüfuslarını ­hem kemirgen hem de insan nüfuslarını­ çok şid­ de sekiz yıl içinde kıtanın çoğu yerine ulaştı ve ilk salgının uğramadığı bölgelerde özel­
detli vuruyordu. likle ağır ölüm oranlarına yol açtı. ilk salgından bu yana geçen on yıl içinde elde edi­
Vebanın öldürdüğü insan sayısı muazzamdı. O çağda yaşayanlar ölüm oranını yüz­ len kazançların hepsi silindi. Yüzyılın sonuna kadar her on yılda bir salgın tekrarladı,
de 50­75 olarak verir, ama bu iddiaları kanıtlamak hemen hiç mümkün değildir, kanıt­ özellikle 1400 yılındaki çok şiddetli oldu. A vrupa'nın nüfusu yeniden artacağına 60
lanabildiğinde de sonuçların ne kadar tipik olduğunu anlamak zordur, ingiltere'de gü­ milyon düzeyinde kaldı. Sonuçta kısa vadede vebanın etkilerine direnebilen kurumlar
nümüze kadar gelebilmiş kayıtlardan ülkenin çoğu bölgesinde din adamlarının en az yavaş yavaş zayıfladı ve yeni bir dizi ekonomik denklem ortaya çıktı; artık para daha
üçte birinin öldüğünü öğreniyoruz. A vrupa'da, vebanın yayıldığı bölgelerde neler olup önemli bir rol oynayacak, emeğin değeri de artacaktı.
İS 1346­53: VEBA N IN YA YILIŞI
ÎS 1361

Philippe A ugustus Normandiya ile Loire Irmağı'nın kuzeyindeki diğer ingiliz fiefle­ lu'yu alarak A vrupa'da bir köprübaşı elde ettiler (1354). Böylece yeni oyunda ellerine
rini kendi topraklarına kattığında kimin efendi olduğunu gösterdiğini düşünmüştü; in­ bir koz geçirmiş oluyorlardı, kazananın ödülü de Bizans imparatorluğu olacaktı. Bu ya­
giliz kralının anakaradaki diğer topraklarım ­esas olarak A kitanya Dukalığı­ daha son­ rışmada resmi birincilik adayı hâlâ Sırp Kralı Stefan Duşan'di; Duşan 1340'larda kuzey
ra bir fırsat düştüğünde ele geçirebilirdi. A ma işler öyle yürümedi. 13. yüzyıl ilerledik­ Yunanistan'ın fethini tamamlamıştı. A ma Stefan'ın kendini Bizans'ın vârisi olarak ta­
çe ingiltere ile A kitanya arasındaki bağ güçlendi ve Fransızlar 14. yüzyılın başında du­ nıtmasının önünde bir engel vardı: Konstantinopolis'i eline geçirememişti, oysa geçir­
kalığa saldırınca kendilerini ciddi bir savaşa girmiş buldular, ingiltere Kralı III. Edward se bunu başka başarılar izleyebilirdi. 1355'te öldüğünde şehri kuşatamamıştı bile; o
önceleri pek başarı kazanamadı, sonra Sluys deniz savaşında kazandığı zafer (1340) sa­ göklere çıkarılan imparatorluğu da birbirleriyle savaşan yarım düzine prensliğe bölünü­
yesinde Manş Denizi'ne egemen oldu; 1346'da kuzey Fransa'yı istila ettiğinde Crecy'de verdi. Bulgarların hali de iç açıcı değildi; Latinler ise çoktan kepenk indirmişti. Osman­
kazandığı ezici zafer, ertesi yıl Calais'yi ele geçirmesini sağladı. Edw ard'm oğlu Kara lılar harekete geçecek daha iyi bir zaman bulamazlardı.2
Prens çok daha başarılıydı. 1356 Poitiers muharebesinde çok daha üstün Fransız ordu­ Orta A vrupa'da bazı olumlu gelişmelerden söz edebiliriz. Polonya Kralı III. Kazi­
sunu yendi ve Fransa kralını esir aldı. Dört yıl sonra ingilizler istedikleri antlaşmayı el­ mir Mazovya tarafından tanınmış, Galiçya'yı fethetmişti; bu başarılar sayesinde tarih
de ettiler.1 kitaplarına Büyük Kazimir diye geçti, Macaristan Dalmaçya'd aki Venedik üslerini al­
İslam dünyasında iki olay öne çıkıyor: ilhanlıların nihai olarak ortadan kalkışı ve dı, Karpatlar'ın doğu kısmında da bir Vlah devleti olan Mo ldavya'nın doğmasına yar­
Osmanlıların yükselişi. İlhanlı tahtı için ciddi mücadele veren son kişi 1353'te bir su­ dım etti.3
ikaste kurban gitmişti; dolayısıyla merkezi otorite adına ne kaldıysa o da Celayirîler ta­ Mağrip'te Hafsîler üç emirliğe bölünmüştü: Konstantin, Becaye ve Tunus. İspan­
rafından ele geçirilmişti. Celayirîleri üstbey olarak tanıyan iki sınır komşusu vardı: do­ ya'da Aragon Krallığı Mayorka altkrallığmı ilhak etti (1354). İskandinavya'da Danimar­
ğuda, başkentleri Şiraz olan Muzafferîler ve batıda Karakoyunlu Türkleri (ama ancak ka Kralı Valdemar Atterdag, İsveç'e rehin verilen eyaletleri geri aldı ve Gotland adası­
1366'daki bir çatışmayı Celayirîler kazandıktan sonra). Daha doğudaki eyaletler Herat nı fethetti (1360­61). Rusya'da, Pskov bağımsızlığını ilan edip Novgorod'dan ayrıldı
Kartları ile Serbedarlar arasında bölünmüştü (Serbedarlar İran Şiiliğinin gelişiminde (1348); Litvanya ise Tarusa hariç bütün Bryansk Prensliği'ni işgal etti (1357) ve bozkır­
başka bir aşamayı temsil eden bir Mehdi mezhebine mensuptu). Osmanlılar bütün cep­ lar konusunda A ltmordu'yla çatışmaya başladı. Levant'ta Cenevizler Lesbo s [Midilli]
helerde ilerliyordu. Anadolu hakkındaki emellerini A nkara'yı ele geçirerek gösterdiler adasını aldılar, Kıbrıs'ın genç girişimci kralı bir süre için de olsa A nadolu'nun güney
(1361; Karaman Beyliği'nin buna itirazı vardı, çünkü Selçukluların vârisi olduğunu id­ kıyılarını ele geçirdi; Kilikya Ermeni Krallığı ise Memlûkların egemenlik alanına girdi
dia ediyordu ve bunun işareti olarak da Konya'yı başkent yapmıştı). A yrıca Gelibo­ (1360; krallık 1375'te tamamen ortadan kalktı).

1 Fransızlar doğu sınırlarındaki gidişattan daha memnundular: yüzyılın başından beri Rhone Irmagı'nm sag kıyısındaki 2 Adriyatik kıyısındaki Arnavut prenslikleri önemsiz ama ilginçtir. Arnavutların, klasik çağda batı Balkanlar'ın yerli
A lman topraklarını kemirip durmuşlardı. Lyon dahil bütün önemli yerler artık Fransa'nındı; Fransa kralı 1349'da halkı olan Hürlerden geldiğine inanılır. Stefan Duşan'ın ölümünden hemen sonraki yıllarda siyasi kimliklerini yeniden
Dauphine'yi satın alarak ırmağın öte yakasında da önemli bir yer elde etmiş oldu. Bu bölge tahtın vârisine irat olsun diye buldular ve çok zor bir coğrafyanın da yardımıyla bu kimliğe insanı şaşırtacak kadar sıkı sarıldılar.
alınmıştı, tahtın daha sonraki vârisleri bu nedenle Dauphin unvanını kullandılar. Bölge 1364'te fiilen ilhak edildi. Daha 3 Teoride Ragusa (bugünkü Dubrovnik) Dalmaçya kıyılarının geri kalan kısmı gibi Venedik'ten Macaristan'a geçmişti,
önce belirttiğimiz gibi Avignon 1348'de Papalık Devleti'nin smırötesi kenti haline gelmişti. ama Macaristan önemsiz bir haraçla yetindiği için. kent bu haritada bağımsız statüde gösteriliyor.

88
İS 1361

O
O,
o
o
o
Norveç'e ait »OVGOROD Y ¿ /BÜY­ÜK^
P ^ L ı M H U R ı Y E T I V ( VLADIMIR O ÇAĞATAY
HANLIĞI
ıURIYPTI X V R S ? £ < P * / / / V "O "
'ALYELERİ
A /y \
RYAZAN
ALTINORDU o
SMOLENSK
^PRENSLİĞİ'
PRENSLİĞİ HANLIĞI
o
TARUSA
LİTVANYA o
^BÜYÜKÎv PRENSLİĞİ

İNGİLTERE ­DUKALIĞA
KRALLIĞI

BOHEMYA
(Lüksemburg) — KART—
­EMİRLİĞİ!
FRANSA
AVUSTURYA GÜRCİSTAN
KRALLIĞI İARLAR
(Habsburg) / MACARİSTAN feRALLIĞI
KRALLIĞI
ingiltere'ye TRABZON
CANDARLI ÍMP.W

lift*
VARRA KRALLIĞI BEYLİĞİ
CELAYİRİ
KOYUI SULTANLIĞI
r SİVAS • ^J

v —
DSMANLI
BEYLİĞİ
D
( ULKADR
İB
­EYLĞ
İt LMEZAFFERÎ

' KARA — EMİRLİĞİ —


KASTİLYA 'KOYUNLULAR
KRALLIĞI û'ERMY
İAN BEYLİĞİ
ARAGON KRALLIĞI AYDN I A HAM D
İ BEYLİĞİ.
,MİLAS (KİLİKYA)
ERMENİ
\TEKE BEYLİĞİ; KRALLIĞI
ST. JEAN '•
EMİRLİĞİ
ŞÖVALYELERI KIBRIS :RALLIĞI

• P a
FAS MERİNİ
SULTANLIĞI

^dEMLÛk
SULTANtlĞI

(
A Akhaia'ya ait B Bizans'a ait G Cenova'ya ait S Sicilya'ya ait
T

IS 1401

Osmanlıların Avrupa'ya doğru ilk ilerleyişinde dikkati çeken nokta hızları değil kararlılık­ topraklarına kattı. Fransa ile Almanya arasında yer alan, Felemenk dokumacılığı sayesinde
larıydı. 1360'ları Trakya'da sağlam bir yer edinerek geçirdiler, 1370'lerde aldıkları yerleri Sırp­ zenginleşen bu Burgonya mülkü, birçok bakımdan bağımsız bir devlet gibiydi.
lara ve Bulgarlara karşı savundular, 1380'lerde de bu iki halkı vasal statüsüne indirgediler. Akdeniz'de, batı ve güney Balkanların siyasi parçalanmışlığını fırsat bilen Venedik, Kor­
Derken 1389'da Osmanlı tahtına daha hızlı hareket etmek isteyen bir önder geçti: Bayezit, fu'nun denetimini ele geçirmiş, Arnavutluk ile güney Yunanistan'daki seçme noktalara gar­
sultan unvanını kullanan ilk Osmanlı hükümdarıydı. Saltanatına Sırpları Kosovo Polye'de nizonlar kurmuştu. Venedik'le savaşlarının dördüncüsü ve en şiddetlisinde fena halde yeni­
ezici bir yenilgiye uğratarak başladı; yüzyıllar boyunca bu yenilgi hüzünlü Slav şarkılarında len Cenova o kadar umutsuzluğa kapılmıştı ki birkaç yıl için Fransızların üstbeyliğini kabul
yankılandı. Sonra Bosna ile Eflâk'ı Osmanlıya haraç veren ülkeler listesine ekledi (1391) ve etti (1396­1409). Baltık'ta, Hansa Danimarka'nın öyle bir burnunu sürtmüştü ki (1370) İs­
Yunanistan ile Bulgaristan'ı ilhak etti (1392­3). Ama Anadolu'daki seferleri bundan çok daha kandinav krallıklarının birleşmesi yönünde atılan adımlar daha kolay hazmedilir hale geldi.
üstün başarılar getirdi: Bayezit bu seferlerle Fırat'ın batısındaki bütün Türkmen beyliklerini Üç taht resmen 1397'de Kalmar'da birleşti. Bir yıl sonra, Töton Şövalyeleri Gotland'ı işgal
imparatorluğuna kattı. Sultanın büyük bir hızla hem Avrupa'da, hem de Asya'da elde ettiği etti. Almanya'da Habsburglar Tirol'ü 1363'te aldı. Provence Kontluğu artık haritada görül­
bu başarılar ona "Yıldırım" lakabını kazandırdı. Hiç kuşkusuz büyük bir savaşçıydı. müyor, çünkü 1382'de Napoli Krallığı'ndan ayrılmıştı.
Orta Avrupa'daki en heyecanlı olaylar hanedanlarla ilgiliydi. Polonya Kralı Büyük Bu arada, Çağatay Hanlığı'nın batı sınırlarında yeni bir güç doğuyordu. Moğol İmpara­
Kazimir ardında çocuk bırakmadan ölünce krallığı Macaristan Kralı Büyük Layoş'a geç­ torluğu'ndan sonra kurulan dört devlet arasında en sönük olanı Çağatay Hanlığıydı. Hanlı­
ti (1370). Ne yazık ki Layoş bu birleşmeyi pekiştirecek oğula sahip olamadı; iki kızının ğı oluşturan kabileler durmadan taraf değiştiriyor, böylece başlarına durmadan yeni hanlar
her biri yeni bir birleşime yol açtı. Drahoması Macaristan olan büyük kızı Almanya'da­ geçiyordu. Ancak, bu kabile reislerinden biri 1360'lardan itibaren sürdürdüğü fırtınalı hü­
ki Lüksemburg mülklerinin vârisi olan Sigismund'la evlendi; Polonya'yı alan küçüğü ise kümdarlık hayatında gerekli karizmayı oluşturmayı başardı. Bu reis Timur'du, Timurlenk ola­
Litvanya Büyük Dukası'yla evlendi. Bu birleşimlerden Polonya­Litvanya sallantıda gibi rak da bilinir (Aksak Timur). 1393'te adına hüküm sürdüğü Han'ın topraklarına İran ve Irak'ı
görünüyordu. Litvanya baronları birleşmeye karşı çıkmış, büyük dük artık Polonya kra­ kattı. Daha da önemlisi her yıl savaşan ve önemli seferlere çıkıp galip gelen bir ordu kurdu.
lı olduğuna göre yeni bir büyük dük seçilmesini istemişlerdi. Ama Litvanyalılarm Polon­ Timur'un askeri makinesi yağmayla işliyordu; bu makine her işgal ettiği toprağı kısa süre­
ya'ya ihtiyacı vardı. 1382'de Baltık eyaletlerinin sonuncusunu Töton Şövalyeleri'ne ver­ de tamtakır ettiği için Timur daha uzaklara göz dikmek zorundaydı. 1395'te Rusya'yı istila ede­
mek zorunda kalmışlardı, A ltınordu'ya saldırıları da 1399'da yenilgiyle sonuçlanmıştı. rek Altmordu başkenti Saray'ı aldı ve ordusunun hanlığın hazinelerini yalayıp yutmasına göz
Nihayet Polonya'nın üstbeyliğini kabul etmeye karar verdiler, böylece birleşme sürdü.1 yumdu. 1398'de doğuya yönelip Hindistan'a saldırdı. Delhi koşullu teslim oldu, ama Ti­
Macaristan­Lüksemburg bağlantısı ise daha olumlu başladı. Osmanlıları durdurmayı mur'un birlikleri yine de kenti acımasızca talan ettiler. Kent kapılarının iki yanma kent sakin­
kafasına koyan Kral Sigismund papayı bir Haçlı Seferi çağrısı yapmaya ikna etti ve Lük­ lerinin kafalarından piramit yapıldı, malları da askerler arasında pay edildi. Batıda Timur
semburg mirasının bir parçasını bu seferin kendi payına düşen masrafını karşılamak için Memlûklarla dalaştı, bu bahaneyle Halep ve Şam'ı yağmaladı. Sonra, Bayezit'in bazı kaçakla­
sattı. Böylece 1396'da Osmanlıların karşısına hatırı sayılır bir Fransız­Macar gücü çıkara­ rı vermeyi reddettiği bahanesiyle Osmanlılara saldırdı (1402). Bayezit saldırıya karşılık vermek
bildi. Haçlı seferinin lojistiği gelişme kaydetmişti ­Sigismund Osmanlılarla savaşmak için istedi, ama doğu sınırına yaklaştığında Timur'un daha önce oraya vardığını ve güneyden do­
topu topu bir adım atıp sınırının ötesine geçecekti­ ama yine doğru dürüst bir komutanı laşıp arkasına geçtiğini gördü. Sultan ordusunu Ankara'ya döndürdü, orada, Timur'un seçti­
yoktu. Haçlılar uç kalesi Nikopolis'i [Niğbolu] kuşattıkları sırada Bayezit ordusuyla çıka­ ği bir muharebe meydanında, Türkler ve Tatarlar en sonunda karşı karşıya geldiler. Bayezit'in
geldi. Fransızlar başlarım Crecy ve Poitiers'de derde sokan tarzda, dosdoğru saldırıya geç­ durumu kötüleşiyordu; ordu yürümekten yorgun düşmüştü, su kıttı ve bazı yedek Türkmen
mekte ısrar ettiler ve yine durdurulup kılıçtan geçirildiler. Macarlar da tek başlarına bir şey güçleri Bayezit'i meydanı terk etmekle tehdit ediyorlardı. Muharebe başlayınca gerçekten de
yapamadılar, böylece son Haçlı Seferi başladığı anda bitti. Sonuçta Bayezit'in ve yenilmez terk ettiler ve Osmanlı ordusunun kalan kısmı Timur'un sayıca üstün birliklerine yenildi.
gibi görünen Osmanlı ordusunun hanesine bir zafer daha yazıldı. Ankara hezimeti Bayezit'in aşağılanmasının ilk adımıydı. Muharebenin sonunda esir düş­
Fransa'da işler daha iyi gidiyordu. Gösterişli muharebelerden kaçman Fransızlar Akitan­ tü, Timur'un maiyetiyle birlikte Anadolu'yu dolaşmak zorunda kaldı, birkaç ay sonra da öldü.
ya'daki İngiliz topraklarım yavaş yavaş kemirmişler, İngilizlerin elinde yalnızca bir kıyı şeridi Timur Bayezit'in daha önce alaşağı ettiği beyleri yeniden başa geçirdi, Osmanlı hanedanının
kalmıştı. Bu bölgede artık bir yaramazlık çıkmayacağa benziyordu. Ancak Fransız monarşisi­ itaat sunmaya gelen genç üyelerini kabul etti. Nihayet 1404'te başkenti Semerkand'a döndü ve
nin hanedan prenslerine aşırı büyük / ze/ ler vermek gibi hiç de akıllıca olmayan bir âdeti vardı. Çin'i istila hazırlıklarına başladı. Orta Asya yollarına ikmal merkezleri kuruldu, yıl sonunda da
Bu âdetin pek talihsiz bir örneği, prenslerden birini Burgonya Dükü yapmak oldu (haritada Timur bizzat doğuya doğru yola çıktı. Ama maiyeti onun ölmek üzere olduğunu görüyordu;
B1). Zira yeni dük hemen ardından Burgonya Kontluğu'nu (B2; Alman İmparatorluğuna ait bir Otrar'a vardığında Timur da bunu kabullenmek zorunda kaldı. Çin, Timur'un açgözlü ordula­
fief) ve Felemenk Kontluğu'nu (B3; teknik olarak Fransa'ya ait ama aslında yarı bağımsız) irat rının ziyaretine katlanmak zorunda kalmayacaktı.2
İS 1401

1 Polonya 1366'da Volhinya'nın


bir parçasını Litvanya'dan almıştı.
Bir süre sonra Moldavya Macaris­
tan'a bağlı olmaktan vazgeçip Polon­
ya ile daha serbest bir birlikteliğe gir­
di. Macaristan aynı sıralarda Bos­
na'nın da kontrolünü kaybetti, ama
Bosna'nın bağımsızlığı pek kısa sür­
dü. Yukarıda değindiğimiz gibi Os­
manlılar 1391'de bu ülkeyi vasal sta­
tüsüne indirgediler.
2 Timur dini bütün bir Müslıi­
mandı, kaderin cilvesine bakın ki
yumruğunu dininin düşmanlarına
indirme fırsatım pek bulamamıştı.
Bu konudaki bütün başarısı her ya­
nından geçişinde Gürcistan'ı yağ­
malamaktı, bu da öyle sık oluyordu
ki Gürcistan yaşanılır olmaktan çık­
mıştı. Timur Anadolu seferi sırasın­
da İzmir'deki bir Hıristiyan garnizo­
nunu yerinden kovdu.

91
IS 1430

1413'te ingiltere kralı olan V. Henry, ingiliz ve Fransız tahtları arasındaki kavgaya mirasının bir parçasıydı ve ona yararlı bir güç tabanı sağlayabilirdi. Oysa gereksiz ye­
son vermek için Fransa'nın da kralı olmaya karar vermişti. Koşullar ondan yanaydı: O re Jan Hus sapkınlığını bastırmaya kalkması kanlı bir ayaklanmaya yol açtı ve ortaya
sırada tahtta olan Fransa kralı deliydi, Burgonya dükü kime sadakat göstereceği konu­ çıkan ulusalcı Çek hükümetini Sigismund düşüremedi. Nihayet, 1436'da, ölümünden
sunda kendini serbest hissediyordu, Fransız soyluları ise turnuvalar ile savaş taktikleri bir yıl ö nce Sigismund'un Prag'a girip tahta oturmasına izin verildi, ama saltanat yılla­
arasındaki farkı hâlâ anlamıyordu. İngiliz okçuları ile Fransız şövalyeleri arasındaki en rının büyük kısmında Bohemya ona utançtan başka bir şey getirmeyecekti.
ünlü karşılaşma olan A gincourt'da (1415), Henry Fransız sarayının moralini çökertmek Timur'un hükümet ederken şiddetten başka bir araç kullanmadığı düşünülürse, ölü­
için ihtiyacı olan ezici zaferi kazandı. Beş yıl sonra Krallık Naibi ve tahtın vârisi olarak münden sonra imparatorluğunun çökmemesi insanı şaşırtıyor. Oğlu Şahruh, Fırat ile
tanındı. Ama bu son ödülü kendisi elde edemeyecekti: Henry Fransa kralından birkaç Tarım havzası arasındaki bütün toprakları kontrol ediyordu. Gerçi Karakoyunlular gibi
ay ö nce öldü, hem İngiltere'yi hem de Fransa'yı yöneten ilk hükümdar küçük VI. batıdaki tâbi kabileler zaman zaman itaatsizlik ediyorlarsa da sonunda daima dize geti­
Henry oldu (1422). A slında Fransa'nın sadece yarısı Henry'nindi; Loire Irmağı'nın gü­ riliyorlardı. Artık Timur'un en parlak günlerindeki gibi büyük yağma seferlerine çıkılmı­
neyinde, hükümdarlığı tanınmayan Dauphin (veliaht prens) bir muhalif hükümet kur­ yordu, zaten Şahruh'un komşuları da onu kışkırtmamaya gayret ediyorlardı. Örneğin
muştu. Hiçbir muharebeyi kazanamamıştı Dauphin, ama Jeanne d'A rc onun hesabına Osmanlılar, ona hitap ederken daima çok saygılı davranıyor, A nadolu'nun batı yarısını
bir tane kazandı (1429). Krallığın bütünü üzerindeki hak iddiasının kabul edilmesi için yeniden ele geçirmiş olsalar da doğudaki beyliklere dokunmuyorlardı. Doğuda yine fır­
bu yeterli oldu. tına kopmasmdansa Karaman Beyi'nin iğnelemelerine tahammül etmek evlaydı.
A gincourt'dan birkaç yıl ö nce doğu Avrupa, benzer şekilde destanlara yazılan bir A nkara savaşının ardından Osmanlılar Rumeli'de bazı tavizler vermek zorunda kal­
muharebeye sahne olmuştu. Tannenberg'de (Polonya tarih kitaplarında Grunwald) Tö­ mışlardı ama bu durum kısa sürdü. Bizans Selanik'e ancak birkaç yıl egemen olabildi,
ton Şövalyeleri bir Polonya­Litvanya istila ordusuyla karşılaştı. Sonuç, Polonya ile Lit­ Eflâk, Sırbistan ve Bosna bağımsızlıklarını kazansalar da 1420'lerde yine kaybettiler.
vanya için zafer, tarikatın da bir askeri güç olarak sonu oldu (1411). Müttefikler muaz­ 1430'da Osmanlı toprakları yeniden 1401'deki sınırlara erişti. Bizans, Osmanlıların he­
zam bir ordu toplamıştı, kimler yoktu ki: Smo lensk'ten (o sırada Litvanya'nmdı) Rus­ nüz fethetmemiş oldukları Yunanistan'da, A khaia Prensliği'nin kalıntılarını ilhak etme­
lar, Karadeniz bozkırlarından Tatarlar, Bohemya ve Silezya'dan kiralık askerler. A ma yi başardı (1428­32); Ege adaları zaten Venedik'e bağlanmayı tercih etmişti (1418).
bu ordu bir arada tutulup fetihlere girişilemedi. Yapılan barış sadece Litvanya'nın Sa­ Venedik 15. yüzyıla büyük başarılarla girmişti. Macaristan ve Bosna'nın başındaki fe­
mogitya'ya ­Livonya'yı Prusya'dan ayıran eyalet­ yeniden egemen olduğunun onaylan­ laketleri fırsat bilip Dalmaçya kıyılarını yeniden ele geçirmiş (1409­20), Milano'nun zayıf­
masına yaradı. Yine de bu muharebe bir dönüm noktasına işaret ediyor: A lmanların lığı sayesinde Lombardiya'da beklenmedik derecede kolay kazançlar sağlamıştı (1404­26).
ikinci Drang nacb Ostenmin [doğuya yayılma] sonu ve daralmalarının başlangıcı. Rusya'da A ltınordu'nun zayıflamakta olduğu açıktı. Kafkasya'daki Çerkesler bağım­
Polonya'ya barış için baskı yapan hükümdarlar arasında şimdi hem A lman İmpara­ sızlıklarını kazandı, Urallar'm ötesindeki Özbekler de kendi hanlarının yönetiminde
toru hem de Macar Kralı unvanıyla Sigismund da vardı. Çok önemli bir kişilikmişe bağımsız bir devlet kurdular. A kdeniz'de Sicilya yine Aragon Krallığı'na geçti (1409),
benziyor Sigismund, ama aslında unvanları arttıkça nüfuzu azalıyordu. Bohemya tacı­ Portekiz ise Cebelitarık Bo ğazı'mn öte yakasındaki Septe'yi aldı (1415). Felemenk böl­
nı da takması (1419) kötü günlerin habercisi oldu. Bu taç Sigismund'un Lüksemburg gesinde Burgonya, Hollanda ile Brabant'ı aldı (haritada B4).
İS 1430
IS 1483

ingiltere'nin Fransa'ya egemen olması ancak Burgonya'nın desteği olduğu sürece gu'nu fethetti, Akkoyunluları Fırat'ın doğusuna hapsetti (1461­73). Yunanistan yarıma­
gerçekçi bir girişime dönüşebilirdi. Burgonya taraf değiştirdiğinde, ki 1435'te yaptı bu­ dasında, Venedikliler kalelerini ellerinde tutmayı başardı, ama anakaraya yakın adalar
nu, ingiltere'nin konumu derhal zayıflamaya başladı, ingilizler ertesi yıl Paris'i terk et­ Mehmet'in ordularına dayanamadı; Lesbo s'u 1462'de Cenevizlerden, Eubo ea'yı da
tiler, Normandiya ve A kitanya 1440'lara kadar elde tutuldu, ama 40'lann sonunda bu 1470'te Venediklilerden aldı.
eyaletler de kaybedildi. Normandiya'daki son köprübaşı Cherbourg 1450'de, A kitanya Doğu A vrupa'da harita daha basit çizgilere kavuşuyordu. Polonya­Litvanya birli­
başkenti Bordeaux 1453'te düştü, ingiltere'nin kıtadaki mülklerinden yalnızca Calais ği IV. Kazimir'in saltanat döneminde tam anlamıyla hayata geçti. Kazimir üstün kay­
kalmıştı. naklarını kullanarak Tö to n Şö valyeleri'ni Prusya'nın büyük kısmını teslim etmeye
Bordeaux'nun kaderi Castillon'da Fransızların zaferiyle belli oldu. Bu muharebede zorladı, ülkenin kalan kısmı da biat etmekten başka çare göremedi (1466). Kazimir Si­
ingilizler Fransız toplarının kışkırtmasıyla hiç de akıllıca olmayan bir saldırıya girişmiş­ lezya'nm bir ucunu zaten ele geçirmişti (1457). Daha sonra, Osmanlılar Bo ğdan'da
lerdi. To p ilk kez bir muharebenin kaderini belirliyordu. Kayıtlara göre top bir yüzyıl [Moldavya] ilerlemeye başlayınca bu sınır devleti gönüllü olarak Kazimir'in egemen­
öncesinden beri kullanılmaktaydı (Crecy'de ingilizler tarafından), ama ilk modellerin liğine geçti (1485). Daha doğuda, çar unvanını ilk kullanan Büyük Moskova Prensi
doldurulması taktik açıdan fazla yararlı olmayacak kadar uzun sürüyordu. Topun ba­ olan Büyük Ivan, Novgorod'u ilhak etti (1478). A yrıca A ltıno rdu'ya geleneksel hara­
şat rol oynadığı alan kuşatmalardı; eskiden aylarca, yıllarca kuşatmaya direnebilen ka­ cı ödemeyi reddetti ve zorla haraç alma girişimini geri püskürttü (1480). Tabii bö yle
leler ve müstahkem kentler artık birkaç hafta içinde düşüyordu. Castillon muharebe­ meydan okumaya cesaret edebilmesi A ltmo rdu'nun parçalanmış olması sayesindey­
sinin yapıldığı 1453 yılının topun rüşte erdiği tarih olduğu iddia edilebilir; ama bu id­ di; A ltmo rdu'nun yerinde yerel hanlıklar ortaya çıkmıştı: Kırım (1441), Kazan (1445)
dia, topun çok iyi bildiğimiz bir kuşatmadaki rolüyle pekişmiştir. 1453'te Osmanlılar ve A strahan (1466).
Konstantinopolis'in kara surlarının önüne olağanüstü büyük bir batarya getirmişlerdi. Batı A vrupa'da hem önemli hem de önemsiz bazı değişiklikler vardı. Danimarka
200 kulenin birleştirdiği bu surlar on yüzyıl ö nce inşa edildiğinden beri aşılamamıştı. kralı Holstein'ı almış (1460), ama Orkney ve Shetland adalarını Isko çya'ya vermek zo­
Sekiz hafta boyunca sürdürülen bombardıman surların geniş bir bölümünü harabeye runda kalmıştı (1468). isveç ise Kamlar Birliği'nden çıktı (1448). ingiltere Fransa'daki
çevirdi ve 1453 Mayıs ayı sonunda Osmanlılar şehre girdi. / ¿e/ lerini kaybettiği gibi, Dublin'in hemen çevresindeki bölge hariç irlanda'yı da elin­
A slında bu olayın önemine gölge düşüren pek çok etmen vardı: Kentin düşmesi den kaçırdı. Fransa'nın hem ingiltere hem de ingiltere'nin bir zamanki müttefiki Bur­
uzun süredir bekleniyordu; A nkara muharebesi olmasaydı Bayezit Konstantinopolis'i gonya dükü karşısındaki durumu gayet iyiydi. Her yere saçılmış topraklarını birleştirip
elli yıl ö nce almış olurdu. Üstelik bu dönemde Konstantinopolis ikinci sınıf bir kente genişlemeye çalışan dördüncü dük Cesur Charles'm sorumsuz davranışları da Fran­
dönüşmüştü; Osmanlıların muzaffer bir edayla geçtikleri sokaklar, hâlâ meskûn birkaç sa'ya yaradı. Charles önceleri başarılı olduysa da anayurdundan fazla uzaklaşan ordu­
bölgeyi birbirine bağlayan, kuşaklar ö nce terk edilmiş ot bürümüş patikalardan ibaret­ su isviçrelilere iki kez fena halde yenilmişti (1476). Charles ertesi yıl Nancy'ye yerleş­
ti. A ma Constantinus'un kenti saygın geçmişinin dışında bir sebepten dolayı önemliy­ tirdiği bir garnizonu kurtarmaya çalışırken öldü. Bütün bu olaylar süresince Charles'm
di. Konstantinopolis Doğu A kdeniz'in anahtarıydı, içi boşalmış olsa bile Hıristiyan âle­ düşmanlarına yardım etmekte olan Fransa Kralı XI. Louis derhal Burgonya Dukalığı'nı
mi için değeri muazzamdı. Yağmalandığı haberi şok etkisi yarattı; Batı, görevlerini ih­ ve Kontluğu'nu işgal etti. Gerçi Felemenk'i alamadı ­Charles'm kızı Habsburg Arşidü­
mal ettiği için bu sonucun ortaya çıktığını tedirginlikle hissediyordu. Konstantinopolis kü Maximillian ile evlenerek kendisine miras kalan toprakların kuzeyini koruyabilmiş­
eski debdebesine yine kavuşacaktı, ama bu kez bütün Hıristiyan girişimlerinin ezeli ti­ ama Burgonya devleti asıl önemli uzuvlarını kaybetmişti. Louis dört yıl sonra Pro­
düşmanı olan Osmanlı sultanlarının başkenti istanbul olarak. vence'ı da alarak pastasına bir çilek daha ekledi.
Konstantinopolis'in fethi Fatih Sultan Mehmet'in ilk önemli girişimiydi. II. Mehmet ispanya'da da gelişmeler vardı, ama bu haritadan anlaşılmıyor. Asıl önemli olay
uzun saltanat dönemi boyunca (1451­81) başka yerleri de fethetti. Sırbistan'ı, Bos­ Aragonlu Fernando ile Kastilyalı Isabela'nın 1469'da evlenmesiydi. ikisi birlikte
na'nın önemli bir bölümünü ve güney Yunanistan'daki bütün küçük prenslikleri ilhak 1481'de Granada Emirliği'ni yıkmak için işe giriştiler; bu süreç on bir yıl sonra Grana­
etti (1456­68). Kırım'daki Ceneviz üslerini ele geçirdi ve yerel Tatarları egemenliği altı­ da başkentinin alınmasıyla tamamlanacaktı. Bunun sonucunda kızlarına Portekiz hariç
na aldı (1475­8). Çandarlı ve Karaman beyliklerini, zavallı küçük Trabzon Imparatorlu­ bütün ispanyol krallıkları, ayrıca Sardinya, Sicilya ve Napoli miras kalacaktı.1

1 Napoli Aragon Kralı A lfonso tarafından 1442'de fethedilmişti, ama kral 16 yıl sonra gayri meşru oğlu Ferrante'ye bir Hanlığı'nın yıkılması (1471) ve talihsiz Sigismund'un ölümünden sonra Lüksemburg'un çöküşüydü (Bohemya daha sonra
krallık sağlamak için Napoli'yi A ragon'dan ayırdı. bir Polonya prensine, Silezya ile Lusatya da Macaristan'a geçti). Venedik lon Adalarını aldı (1482), Portekiz ise Fas'taki
Bu haritadaki sınırların değişmesine yol açan diğer olaylar Timurlu imparatorluğunun ikiye ayrılması, Özbek topraklarına Arzila ile Tanca'yı kattı (1471).

94
IS 1483

95
İS 1483'TE HIRİSTİYA N Â LEMİ

A vignon'da geçirdiği yarım yüzyılın ardından papalık müminlerin büyük çoğunlu­ desteğini yavaş yavaş kaybetti, üçüncüsü ise yargılanıp çekilmek zorunda bırakıldı, hat­
ğunun Roma'ya dönülmesini istediğini kabul etmek zorunda kalmıştı. Papa V. Urba­ ta mahkemeden sonra herkes bu adamın nasıl papa seçildiğine hayret etti.1 Artık papa­
nus nihayet 1367'de Ro ma'ya taşındı; geleneksel papalık ikametgâhı olan Laterano Sa­ nın kim olduğu ve nerede oturduğu konusundaki karışıklığa son verecek yeni bir papa
rayı harap durumda olduğu için Vatikan'a yerleşti. A slında bütün Roma harap durum­ seçilebilirdi. Konsey Romalı bir soylu olan Oddo Colonna'yı seçti, o da beklendiği gibi
daydı, üstelik sık sık isyan çıkıyordu. Üç yıl Roma'da oturduktan sonra Urbanus böy­ papalık merkezi olarak Roma'yı tercih etti. 1420'de V. Martinus adıyla kente girdi.
le bir yerde kilisenin işlerini yürütemeyeceğine karar verip A vignon'a döndü. Yedi yıl Bu kez Roma'ya dönüş başarıyla gerçekleşmişti. Tam o sırada italya'da görsel sa­
sonra XI. Gregorius yine Roma'da oturmayı denedi, ama o da aynı sonuca vardı. A ma natlarda büyük bir yükselme görülüyordu; bu sayede papalar Roma'yı gurur duyacak­
Gregorius sandığını toplayamadan öldü. Roma'nın asileri bunu fırsat bilip bir italyan ları bir kente dönüştürme görevini rahatça yerine getirebildiler. Ortaçağın sonunda, ki
olan VI. Urbanus'u zorla papa seçtirdiler. Başka bakımlardan epeyce başarısız olsa da bu haritada IV. Sixtus'un papalık dönemi (1471­84) demektir, bu görev başarıyla yürü­
bu Urbanus kentte kalmaya kararlıydı. tülmekteydi. Sixtus'un sürçtüğü zamanlar olmuyor değildi, italyan politikasının bata­
Urbanus'un başarısızlığı aşikârdı. Özellikle kardinaller, onları fiziki şiddet kullan­ ğına saplanmaya meyilliydi (1478'de Floransa Katedralinde Muhteşem Lorenzo'ya dü­
makla tehdit eden bir papayla çalışmakta zorlanıyorlardı. Birkaç ay içinde bütün kar­ zenlenen suikaste bulaşmıştı); aile kayırma oyununa da biraz fazla gömülmüştü (yeğen­
dinaller Roma'dan kaçıp Urbanus'un seçiminin geçersiz olduğunu ilan ettiler ve daha lerinden altısını kardinal yaptı, bunlardan biri henüz 17 yaşındaydı). A ma bir yandan
edepli bir din adamı olan Fransız VII. Clement'ı seçtiler. Romalılar elbette kendi adam­ da 1471'de gelecekte kardinallerin toplanacağı Capella Sistina'yı yaptırmaya başlamış­
larına sadık kalınca, Clement ile kardinalleri bir süre sonra A vignon'a çekilmeye mec­ tı; sonuçta bu şapel Rö nesans dönemi papalığının öyle bir mücevheri oldu ki, papala­
bur oldular; Fransız hükümeti onları destekliyordu. VI. Urbanus kendi seçtiği kardinal­ rın kirli çamaşırları bile lekeleyemedi onu.
leriyle (daha sonra beşini öldürtecekti) italya'yı baştan aşağı dolaşarak bu durumu kut­ Papalık kendini dünyevi şaşaayla çevrelediği sırada, Doğu kilisesinin toprakları hız­
ladı. A vrupa'nın çoğu devleti Urbanus'u meşru papa olarak kabul ediyordu, ama Fran­ la küçülüyordu. Her on yılda bir Osmanlılar bu toprakların bir kısmını daha yutmak­
sa'nın siyasi müttefikleri olan Napoli'deki A njou hanedanı ile iskoçlar, A ragon ve Kas­ taydı. 1430'larda işler o kadar kötüydü ki Bizans imparatoru nihai fedakârlığı yapmaya
tilya gibi, Clement'ı tercih etmekteydi. karar verdi: italya'ya giderek kendini ve halkını papanın otoritesine teslim etti. Karşılı­
işte böylece Büyük Bölünme başladı. Kimse geri adım atmıyor, bir papa ölür ölmez ğında papadan haçlı seferi düzenleme vaadi aldı; eğer Bizans kurtarılacaksa böyle bir
kardinalleri hemen yenisini seçiyordu. Otuz yıl boyunca bu durum devam etti, sonun­ seferin gerekli olduğu açıktı. Ama bu oyundan hiçbir şey çıkmadı. Batı hükümdarları­
da kamuoyunun baskısıyla kardinaller daha başta yapmaları gerekeni yapıp Kilise Ge­ nın ordularını papaya teslim ettiği günler çok geride kalmıştı. A yrıca, Türkler kapıya
nel Konseyi'ni toplantıya çağırdılar. Konsey 1409'da Pisa'da toplanıp mevcut iki papa­ dayansa da Konstantinopolis halkı dini kimliğinden vazgeçmeyi reddediyordu. Her iki
yı da azletti ve yeni bir papa seçti, A ncak, azil kararını yürürlüğe sokamadığı için so­ taraf da sözünü tutmayınca Bizans kadim inancıyla dövüştü ve düştü. Artık hem özgür
nuçta iki değil üç papa ortaya çıktı. Co nstance'ta toplanan yeni konsey de başarılı ola­ hem de Ortodoks kalabilmiş topraklar, kilisenin kendi deyimiyle, taşraydı: Gürcistan,
madı (1414­17). Papaların biri kendi isteğiyle ayrıldı, diğeri ispanya'ya gitti ama orada Romanya prenslikleri ve Moskova Prensliği.

1 Bu. XXIII. Jo hannes idi; Konsey önünde yargılanması konusunda Gibbo n şöyle demişti: "En kepaze suçlamalar ört­
bas edilmişti; isa'nın vekili yalnızca korsanlık, tecavüz, oğlancılık ve ensestle suçlandı."

96
İS 1483'TE HIRİSTİYA N Â LEMİ

Mtskheta

ROMA

PAPALIK
Batı t Doğu
Hıristiyanlığı I Hıristiyanlığı
Meetropoliitikler
IS 1483'TE KEN TLER VE TİCA RET YOLLA RI

14. yüzyılın sonuna doğru Avrupa ekonomisi "veba koşullan "na girmişti; para görece bol­ dığı zamanlarda da saatin kaç olduğu anlaşılabilsin. 15. yüzyılın başında artık bir çelik
du (çünkü veba insan sayısını azaltmıştı, külçe altın miktarını değil), ücretler ise yüksekti (çün­ yayla çalışan çok zarif saatler yapılmıştı. Bir adamın kaldıramayacağı kadar ağır olan ma­
kü işgücü görece kıttı). Dolayısıyla, gerçek ücretleri neredeyse yüzde 50 artan sıradan insanla­ kine, cep saatine giden yolda hızla ilerliyordu.
rın durumu "Kara Ölüm" öncesine oranla daha iyiydi. Verimliliğin artması bu eğilimi pekişti­ Başka bir batı icadı olan top da inceliyor, küçülüyordu. Top önceleri surları alaşağı
riyordu. Artık toprakta eskisi kadar baskı olmadığına göre, kaynaklar en etkili olacağı alanlara edebilsin diye çok büyük yapılıyordu. Ama uzun vadede bu eğilimin tersi ağırlık kazan­
yoğunlaştırılabilirdi. Yüksek ücretler emekte tasarruf yapan makinelerin kullanımını teşvik edi­ dı. Mühendisler çok geçmeden uzun süreli bombardımana dayanacak duvarlar yapmayı
yordu. Bu durum, veba salgınlarının 1400'den sonra olduğu gibi fazla yayılmadan sönüp git­ öğrendiler, ancak küçük ateşli silahların yapılışı muharebe meydanlarını sonsuza kadar
tiği dönemlerde işçi sınıfı gelirlerinin yüksek kalmasını sağlıyor, sonuçta da nüfus rakamları az değiştirecekti. Mao "güç namlunun ucundadır" dediğinde o kocaman havan toplarına de­
da olsa yeniden artmaya başlıyordu. "Kara Ölüm" sağlıklı bir ekonomik döngü başlatmıştı. ğil, işte bu küçük ateşli silahlara gönderme yapıyordu.
Sabanı kullanan adam kadar sokaktaki adam için de söz konusuydu bu durum. Evet, ve­ Ateşli silah ve saat, teknolojideki değişiklikleri biçimlendiren evrim sürecinin iyi birer
banın kentlere etkisi korkunçtu, ama on­on beş yıl içinde kent nüfusları çoğunlukla yeniden örneğidir; bu ikilinin ağır ama sürekli gelişiminin ardında metalürji ve zanaatlardaki iç içe
aynı seviyeye gelmiş, hatta artanları bile olmuştu. Batı Avrupa'da kentsel nüfus 1483'te genel geçmiş ilerlemeler yatmaktadır. Ama 15. yüzyılda, zıt bir sürecin, teknikteki devrimin mü­
anlamda Kara Ölüm öncesinden daha büyüktü. Bu da şu demekti: Toplam nüfusun hâlâ Ka­ kemmel bir örneği de görülür. Saat ve ateşli silahın prototipleri erken 14. yüzyıla kadar ge­
ra Ölüm öncesinden daha az olduğunu dikkate alırsak, bu nüfusta kent sakinlerinin oranı ri gider, taşınabilir saatler ve ilk etkin ateşli silah olan arkebüz 16. yüzyılın başına kadar
önemli bir artış göstermişti; burada kullandığımız veritabanına göre yüzde 2.25'ten yüzde ortaya çıkmamıştır. Oysa matbaa, batıda topu topu yirmi yıl içinde tasarlanmış, geliştiril­
3.25'e çıkmıştı. Elbette bazı kentler yarışı kaybetmişti. Felemenk dokuma endüstrisi kısmen miş ve kullanılmaya başlanmıştır. Ateşli silah ve saati yaratanlar elli altmış adı sanı unu­
pazarın daha küçük olması, kısmen de artık ingilizlerin yünlerini ihraç etmeden önce kumaşa tulmuş zanaatkardır, oysa matbaa bir tek kişinin, Johann Gutenberg'in elinden çıkmıştır.
dönüştürmeleri nedeniyle, gerilemeye devam ediyordu. Sonuç olarak Ghent'in nüfusu beşte Gutenberg bütün basım sürecinin anahtarı olan hurufat dökümü yöntemini icat etmiş, bas­
bir oranında, Brügge nüfusu da üçte bir oranında azalmıştı. Pazar paylarını Venedik ile Flo­ kı, kâğıt ve mürekkebi ihtiyaçlarına uyarlamış ve 1454'te sistemi çalıştırmaya başlamıştı.
ransa'ya kaptıran Cenova ve Siena da küçülmüştü. Sıtmanın yiyip bitirdiği Pisa artık haritada Tek başına hem yeni bir endüstriyi, hem de daha sonraki ilerlemelerin aracını yaratmıştı.
bile yer almıyor; papanın ayrılmasından sonra boşalan Avignon da öyle. Ama başarı öyküle­ Avrupa hızla ilerlerken Yakındoğu kıpırtısız duruyor, hatta geri gidiyordu. Örneğin
ri yenilgilerden çok daha fazlaydı. 15. yüzyıl sonu kentlerinde şimdiye kadar görülmemiş çe­ 11. yüzyılda Avrupa'ya kâğıt ihraç eden Mısır, 15. yüzyılda kâğıdı italya'dan almaktay­
şitlilikte işlerde, daha iyi ücretlerle çalışan, daha çok insan yaşıyordu.1 dı.3 Başka bir ihracat kalemi olan şap pazarını, italyanlar önce Ege'de (13. yüzyılda Fo­
Tarım sektörü gibi, kent ekonomisi de teknolojideki değişikliklerden yararlandı. Erken ça'da), sonra da italya'da (1462'de Papalık Devleti'ndeki Tolfa'da) daha iyi kalite şap
ortaçağda değişiklikler o kadar azdı, varolanlar da o kadar yavaş yayılıyordu ki yaşam bir ocakları açınca kaybetmişti. Ama Mısırlılar bunu dert etmediler. Baharat ticaretinin teke­
yüzyıldan ötekine sanki hiç değişmiyor gibiydi; oysa artık tam tersine, barış ve savaş araç­ li hâlâ onlardaydı, böylece de ödemeler dengesi borçsuz kapanıyordu. Üstelik, Avru­
ları o kadar hızlı değişiyordu ki her on yıl önemli ilerlemelere sahne oluyordu. pa'nın Levant'a ihracatının yüzde 50'si hâlâ gümüş olduğuna göre, faturayı ödeyenin Av­
Bu duruma iyi bir örnek, 1300 civarında icat edilen mekanik saatlerdir. Özgün haliy­ rupa imalatçıları değil maden ocakları olduğunu kabul etmek gerekiyordu.
le mekanik saat kilise çanlarının yanma, saati çaldırmak üzere yerleştirilen büyük demir Böylece her iki tarafın da coğrafi şansını kullandığı, Mısır'ın baharat yolundan geçen ko­
bir mekanizmaydı. Sokaktan geçen insanın çanı bir keşişin değil bir makinenin çaldırdı­ numundan, Avrupa'nın da dağlarındaki gümüş cevherinden yararlandığı kanısına varılabi­
ğını anlamasına imkân yoktu. Mekanizma gitgide inceldi. Dişli yapımı da gelişince çark­ lir. Oysa Avrupalılar bu şanslarını akıllıca kullanmayı da bilmişlerdi. 14. yüzyılın sonuna ge­
lar daha küçüldü, bu da onları çalıştırmak için muazzam ağırlıkların gerekmediği anla­ lindiğinde maden ocakları o çağın teknolojisi açısından tüketilmişti; Avrupa'daki durum As­
mına geliyordu. Artık odalara da konulan saatlere bir de kadran yapıldı ki aletin çalma­ ya'nın mevcut koşullarından pek de farklı değildi. Harz ve Alpler'deki kuyular, Kafkaslar >­

1 Felemenk'in güneyindeki gerileme kuzeyde gemi inşa endüstrisinin gelişmesiyle kısmen telafi edilmişti. Hollandalı gemi 2. yüzyılda Çin'de geliştirilmişti; batının katkısı yayı çelikten yapıp güçlendirmek oldu. Sivili pusuladan ilk kez bir 11.
inşaatçıları Hansalı rakiplerinden daha iyi gemi modelleri yapıyordu; yüzyılın sonunda Baltık denizine giren her on tekneden yüzyal Çin ansiklopedisinde söz edilir; bu pusula bir yüzyıl sonra A vrupa'da kullanılmaya başlanmış ve 1290'larda pusu­
dördünün sahibi Hollandalıydı. Balıklar bile Almanları terk etmişti. Bilinmeyen sebeplerle Baltık'ta yakalanan ringa miktarı la kartının eklenmesiyle (muhtemelen Amalfi'de) ço k daha kullanışlı hale gelmişti. Kalıpla baskı 8. yüzyılda Çin'de geliş­
15. yüzyılın başında birden düştü. Böylece, Avrupa pazarını Kuzey Denizi'nde balık avlayan Hollandalılar ele geçirdi. tirilmişti. Çin sistemi İran'da ilhanlılar tarafından kullanılmış, kalıp baskıyla basılan oyun kartları buradan Batı'ya yayıl­
2 Kâğıt ilk kez İS 1. yüzyılda Çin'de yapıldı. Yapım sürecinin bilgisi ipek Yolu'yla batıya doğru aktarıldı, 8. yüzyılın mıştı. Çinliler hareketli baskı denemeleri de yapmışlardı ama pratik bir teknolojiye dönüştüremediler; Gutenberg sistemi­
ortasında Semerkand'a ulaştı. Buradan hızla islam dünyasına yayıldı (Bağdat'a yak. 790'da, Kahire'ye yak. ~800'de); nin bu deneylerle ilgisi yoktur. Baruttan ilk kez IS 9. yüzyıla ait bir Çin simya risalesinde söz edilir, ama patlayıcı değil
Avrupa'ya gelişi ispanya (12. yy) ve italya (13. yy) yoluyla oldu, 14. yüzyılda da Fransa ve A lmanya'ya girdi. yanıcı baruttur bu. Bu tür barut esas olarak roketlere uygulanmıştır. Çin ordusunun "ateşli fırlatıcılar" kullandığına dair
Bundan başka dört Çin icadı hakkında birkaç söz söylemek için uygun bir noktadayız sanıyorum. Batının teknolojide öne kanıtlar vardır (sabit bir roketin ateşi düşmana yöneltiliyordu); ama bunun bir ateşli silaha dönüştürüldüğüne dair her­
geçişine başlangıç noktası oluşturan bu icatlar tatar yayı, pusula, barut ve baskı kalıbıdır. Tatar yayı dediğimiz yatay yay IÖ hangi bir işaret yoktur.
İS 1483'TE KEN TLER VE TİCA RET YOLLA R
>­ ve Pamir dağlarındaki çoktandır terk edilmiş kuyular kadar sessizdi. Ama 1460'larda yeni jador Burnu'nu döndü, sonraki on yıl boyunca da hem o, hem de yurttaşları, Bojador ile Ar­
yöntemler ve yeni makinelere yapılan büyük yatırımlar sayesinde Avrupalılar madenlerde guin arasındaki kıyı şeridinin tamamının haritasını çıkardılar. Arguin'den Sahra ticaretiyle
yeniden üretime başlayabildiler. Kısacası, kendi şanslarını kendileri yaratmışlardı. bağlantı kurmak kolaydı, dolayısıyla 1457'de Portekiz Krallığı ilk altın sikkesini, yani cruza­
15. yüzyılda Avrupa'da görülen teknik ilerlemeler arasında, bu servet yaratma sürecine en cio'yu darp ettirebilecek kadar altın sağlayabildi. Buna Madeira'daki gelişen şeker plantasyon­
çok katkısı olan yenilik, üç direkli gemiydi. Baltık'ta holk, başka yerlerde karaka ya da nao di­ larını eklerseniz, Prens Henrique'in girişiminin kâra bile geçtiğini söyleyebiliriz.
ye bilinen üç direkli geminin yük kapasitesi tek direkli bir kökenin iki katıydı; köke 150 ton Girişimin kârlı olup olmadığı bir yana, Lizbonlu başka bir girişimci, Fern­o Gomez, biraz
taşırken karaka ortalama 300 ton taşıyordu. Böylelikle maliyetler çarpıcı biçimde düştü ve ba­ dürtüklemeyle daha büyük kâr elde edilebileceğini düşünüyordu. Prens Henrique'in ölümün­
tı Avrupa ekonomisinin yapısında gerçek bir değişim görüldü. Geleneksel olarak ithalat ka­ den sonra Portekiz kralı ile pazarlığa girişip sonunda bir anlaşmaya vardı; 1469'da imzalanan
lemleri sadece deniz aşın ülkelerde bulunabilen mallardı: Karabiber Hindistan'dan ithal edili­ ve beş yıl için geçerli olan anlaşmaya göre Arguin'in ötesinde ne bulursa Gomez'in tekelinde
yordu, çünkü Avrupa'da yetişmiyordu; fildişi Afrika'dan gelirdi, çünkü Avrupa'da fil yoktu. olacaktı. Karşılığında Gomez her yıl kıyı şeridinin 100 fersahlık (300 mil) bölümünü keşfede­
Eğer bir mal yerel olarak elde edilebiliyorsa, kötü kaliteli bile olsa tercih edilirdi. Karaka bu­ cek ve hazineye yılda 500 cruzado ödeyecekti. Bu bir kumardı, ama muhteşem kâr getirdi.
nu değiştirdi. Daha önceleri Baltık çevresindeki ülkelerin tuz ihtiyacı Lübeck'ten biraz içerde­ 1471'de Gomez'in kaptanlarından biri Akan kıyılarına ulaştı; bu kıyılar herkesin rüyasmdaki
ki Luneberg yataklarından karşılanıyordu. Ama toplu taşımacılık maliyeti düşünce Lübeckli­ Afrika altın madenlerinin gizli kapısıydı. Portekizliler bu keşifleriyle Ghana Krallıgı'yla ­bugün
ler Loire Irmağı kıyısına gidip daha ucuza, daha iyi kalitede tuz satın almayı tercih ettiler. Bü­ Gine diye yazılıyor­ temas kurduklarını sanmışlardı, dolayısıyla Gine Kıyısı, Gine Körfezi gi­
yük miktarda isveç demiri de alıp satmaya başladılar. Avrupa'nın kullandığı demir hâlâ yerel bi isimler kullandılar; ama aslında artık ortadan kalkmış olan, Sahil bölgesinde yer alan orta­
ocaklardan çıkarılıyordu ve bu durum 15. yüzyılın sonuna kadar, hatta daha sonra da devam çağ Ghana'sı ile Akan kıyısının (sömürge döneminin Altın Sahili, bugünkü Ghana) hiç ilişki­
etti. Ama uluslararası ticaret yoluyla satın alman demirin oranı artıyordu; kabaca 100.000 ton si yoktu. Ama hiç önemli değildi bu; Gomez, Afrika'nın şişkin kısmını dönüp Körfez'e ulaşa­
olduğu tahmin edilebilen toplam tüketimin yüzde 10'undan fazlası artık tüketim bölgesinin dı­ rak coğrafyaya hizmet etmiş, bir de servet sahibi olmuştu. Ayrıca yurttaşlarına peşinden ko­
şından sağlanıyordu. Gemi taşımacılığı maliyetlerinin azalmasıyla kâr getirmeye başlayan baş­ şabilecekleri yeni bir amaç vermişti: Afrika kıtasını boydan boya dolaşmak. Bu zor işin ödü­
ka bir meta da kömürdü. 13. yüzyılın sonundan itibaren Londra evlerinde yakılan kömür ku­ lü Hint Okyanusu'na ulaşmak ve Arapların baharat ticareti tekeline son vermekti.
zey ingiltere'deki madenlerden geliyordu. 15. yüzyılın sonunda kömür artık Manş Denizinin Gomez anlaşmasının geri kalan süresini alışılmış gayretli çalışmalarıyla geçirdi. Ön­
her iki yakasında da pazarlanmaktaydı, Newcastle'm doğrudan rakibi de Liege'di. celeri ikinci kez zafere ulaşacağa benziyordu, dosdoğru doğuya yelken açılırsa birkaç haf­
Üç direkli gemi, maliyetleri düşürmekle kalmadı; eski teknelere göre denizde daha uzun sü­ ta içinde Portekizliler Hint Okyanusu'na girebileceklerdi sanki. Ama Fernando Po'nun
re kalabiliyordu. Böylece birçok olanak ortaya çıktı, en ilginç olanı da Afrika'nın Atlas Okya­ ­Gomez'in kaptanlarından birinin adı verilen ada­ arkasında kıyının güneye doğru kıvrıl­
nusu kıyılarının keşfiydi. Önceleri ilgi odağı 14. yüzyılda yeniden keşfedilmiş olan Kanaıya dığı ve yüzlerce mil güneye uzandığı anlaşıldı. Afrika'nın çevresinin dolaşılması, eğer
Adalarıydı; 15. yüzyılın ilk yıllarında daha yakın adalarda da yerleşimler kuruldu. Daha sonra mümkünse bile, tahmin edilenden daha pahalıya malolacaktı.
Portekiz Prensi Henrique, Afrika'nın Kanarya Adaları'nın güneyinde kalan kıyılarının keşfini fi­ Portekiz Kralı Joao imdada yetişti. Kraliyet hazinesini açtı, bir filo sipariş etti ve Akan
nanse etmeye karar verdi. Batı Afrika'da altın çıkarılan bölgelerle bağlantı kurmayı, böylece böl­ kıyısında daimi bir üs kurdu: Sao Jorge da Mina Kalesi [Madenlerin azizi Georgios], Bura­
ge üretiminin tekelini ele geçirmiş olan Berberi aracıları ortadan kaldırmayı düşünüyordu. da gönderme yapılan maden hayal ürünüydü, çünkü yerli halk altını alüvyonlu yataklardan
Ama Afrika kıyılarının bu kesiminde rüzgârlar sorun çıkarıyordu. Giderken rüzgârın yö­ çıkarıyordu; bu arada kalenin ismi basitleştirilip El Mina oldu ve hem altın ticareti, hem de
nü uygundu, ama öylesine aralıksız esiyordu ki bu rüzgârlar, geri dönebilme umudu kalmı­ Afrika kıyılarının keşfi için önemli bir üs haline geldi. Bu ikinci görevi üstlenen Kaptan Di­
yordu. Prens Henrique'in yirmi yıl boyunca keşif seferlerine para dökmesine rağmen Bojador ogo Câo 1482­83'teki ilk yolculuğunda Kongo Irmagı'na (bugünkü Zaire) ve Santa Maria
Burnu aşılamadı. Aslında Henrique'in parası ve zamanı boşa harcanmamıştı. Portekizli ge­ burnuna ulaştı. Oysa daha çok yol vardı, Câo yolculuğu tamamlayamadı, ikinci yolculuğun­
miciler yavaş yavaş dönüş rotasını saptamayı öğrendiler; önce Atlas Okyanusu'nda enginle­ da öldü ve varabildiği en uzak noktaya, Cross Burnuna gömüldü. Ama insanın yerkürenin
re doğru yol alıyor, sonra da bağlama limanlarının bulunduğu boylama dönebiliyorlardı. Çi­ sınırlarını ilk kez gerçekten ölçebilmesini sağlayacak girişimlere hazırlanan başka gemiciler
zilen bu geniş yay, neden ilk yıllarda program hedefine göre Afrika kıyısından çok uzakta de'vardı. El Mina'nın kurulduğu keşif yolculuğunda yer almış olan Bartholomeo Diaz,
olan Madeira (1418) ve Asorlar'ın (1431) keşfedildiğini açıklar. Prens Henrique'in kaptanları Câo'nun bıraktığı yerden başlamaya hazırdı. Nitekim 1488'de Ümit Burnu'nu dolaşacaktı.
eve dönüş yolunu bulabileceklerine güvendikleri andan itibaren yeniden ilk baştaki hedefle­ Madeira'da yerleşmiş bir Ceneviz kaptan olan Kristof Kolomb, Diaz'dan birkaç yıl sonra El
rine yöneldiler; üstelik artık latin armalı, üç direkli, rüzgâra karşı beş derece orsalayabilen ka­ Mina'da ticaret yapmaktaydı. Ortaçağ ufuklarının sınırlarını aşmaya o da kararlıydı, hatta
ravelalara sahip oldukları için kendilerine güvenleri daha da artmıştı. Gil Eannes 1434'te Bo­ bunu nasıl yapacağı hakkında çok daha radikal fikirlere sahipti.

100
IS 1483'TE BA TIDA BlLlN DlGI KA DA RIYLA DÜN YA

Prens Henrique önceleri Kanarya


Adaları 'nda İspanyol
hükümranlığını tanımak
istemiyordu, ama sonunda Portekiz
1479'da adaları vermek zorunda
kaldı. Haritada görüldüğü gibi, bu
takımadalar 1483'te bilinen
dünyanın sınırları içindeydi. Ama
bu, her adanın fethedilmiş olduğu
anlamına gelmiyor; dışta kalan
adalarda 1490'lara kadar hâlâ yerli
halk egemendi (bir Berberi halkı
olan Guanş'lar).
Dikkate değer diğer noktalar
Grönland'daki yerleşimlerin Inuit
saldırılarına dayanamayarak
ortadan kalkması (batıdaki
yerleşimler 1340'ta, doğudakiler
1418'de) ve Arap denizcilerin
Mozambik Boğazı'na kadar
uzanmalarıdır (13. yüzyılda; onları
boğaza çeken sebep Zimbabve'deki
Şona Krallığının kısa bir süre için
de olsa altın ihraç etmesiydi).
Bilinen dünyaya eklenen ama
haritanın dışında kalan iki bölge
Japonya (" Cipango" ) ile Cava'dır.
Avrupa 'nın bu iki bölge hakkındaki
bilgisi kulaktan dolmaydı ve
Asya'nın doğu kıyılarının
açığındaki büyük adalar
olduklarından ibaretti. Ama bu
adaları belirtmemiz gerekiyor, çünkü
coğrafya konusunda başkalarını
ikna etmek zorunda olanlar,
özellikle de Kolomb, bu bölgeyi
dillerine pelesenk etmişlerdi.
DIZ ÎN

A A lptekin 48 A thaulf 12 Bavarlar, Bavarya C5, 18, 24, 26n, 34, 40, 42, 48
A lpuente 56n A tina D7, 79, 84 Bayezit (Yıldırım) 90, 92, 94
A bazya 32, 40, 42, 56
A ltın 12, 22, 38, 54, 101 A tlas Dağlan A B8, 58 Becaye 88
A bbasîler 40, 42, 44, 46, 48, 58, 66, 76
A ltın Sahili (bugünkü Ghana), A tlas Okyanusu 1, 6, 42, 50, 54, 78 Belçika 8
A d rianapo lis (Edirne) D 6, 10, 60
bkz. A kan kıyıları A ttila 14, 16, 24, 26 Belisarius 24
A driyatik Denizi C6, 46, 46, 66, 80, 88n
A ltmo rdu Hanlığı 76, 76n, 79­80, 82, 90 92, 94 A ugsburg BC5, 46 Belo zero E2, 44
A etius 14
A malfi C6, 6, 48n, 98n A ugustus 8, 36, 38 Bened iktenler 52
A fganistan 8, 14, 18, 32, 48, 58, 64
A merika, Kuzey 54 A ustrasia 28, 32 Bened iktus (Aziz) 52
A frika
A nado lu 6, 7, 30, 60, 62, 62n, 66, 68, 68n, 79, 82, A varlar 24, 26, 26n, 28, 42, 74, 74n Benev ento 26, 42, 44, 46, 76
Do gu 1, 2
83, 88, 90, 92 A vigno n B6, 82, 82n, 88n, 96, 98 Beni Hilal 58
Batı 50, 101
A nagni C6, 82 A vusturya 80 Beni Süleym 58
A frika'nın keşfi 101
A ngıllar 8, 14, 18 A ya So fya 24, 52 Berberiler 4, 7, 24, 32, 38, 46, 48, 50, 56, 58, 58n,
Mağrip 56, 58, 66, 76, 78, 80, 83, 88
A nglo sakso nlar 20, 28, 32, 34, 40 A ydın 79n 100, 101
Ro ma eyaleti 12, 14, 18, 22, 24, 28, 32, 34, 36
A ni F6, 60 A yn Calut E8, 76 Beyaz Deniz E2, 54
Biladu s­Sud an 38, 50, 100
A njo u haned anı 79, 82, 96; ayrıca bkz Charles A zak Denizi E5, 16, 28, 54 Birgi 79n
A ginco urt B4, 92
(A njou dükü) A zerbaycan 6, 44. 46, 48, 74, 76 Birka C3, 54
A glebîler 42, 44, 46
A nkara E6­7, 88, 92, 94 Biskay Körfezi A 5, 86
A k Hunlar 14, 18, 24
A ntakya E7, 22, 48, 62, 62n, 64, 66, 72, 76 B Bizans İmparato rluğu 7, 28, 30, 32, 34, 34n, 42,
A k Ko yunlular 94
A ntalya 79n Babil 22 44, 44n, 46, 48, 52, 56, 58, 60, 62, 62n, 66, 68,
A kan kıyılan 101
A p ennin Dağları C6, 6 Bad ajo z (Batalyos) 65n, 60 72. 78, 79­80, 83, 88, 92, 96
A kd eniz 2, 22, 38
A pulia C6, 58, 60, 64 Bad o n Bizantio n 38
A khaia 78, 92; ayrıca bkz. Mo ra
A rago n 44. 48n, 60, 66, 68n, 74, 78, 79, 88, 92. Baffin A d ası 50 Blo is 62
A kitanya A B5, 66, 88, 90, 94
94n, 96 Bağd at F8. 40, 42, 58, 76, 98n Bo ğaz (istanbul) D6, 28, 60
A kkâ E8, 68, 76
A ral Gö lü GH5­6, 2, 58 baharat. Baharat Yo lu 22, 38, 72, 98, 101 Bo hemo nd 62
A lamanlar 8, 12, 14, 16, 18
A ran 48 bakır 84 Bo hemya 6, 18, 26n, 28, 46, 48, 52
A lamut F7, 58n, 76
A rap Halifeliği 30, 32, 36, 42, 44, 48, 58n, 66, 76; Baldw in 54 Krallığı 66, 79­80, 92, 94n
A lan dili 4, 4n
ayrıca bkz. Fatımîler, tdrisîler, Emevîler Balear A daları B6­7, 16, 56n, 78 Bo jad o r Burnu 101
A lanlar 8, 10 12, 14, 26, 30, 74, 76 A raplar 4, 6, 7, 22, 30, 32, 36, 38, 40, 42, 48, 52, balıkçılık 72, 84, 98n Bo leslav (Cesur) 56
A larik 10, 12, 16 58, 100 Balina 40 Bo nifacius VIII (Papa) 82
A lbarracin 56n isp anya'd a 32, 40, 42, 48, 58n Balkanlar 4, 7, 14, 16, 20, 26, 28, 34, 46, 48, 62, Bo rd eaux A 6, 82, 86, 94
A lbi B6, 70 A rco s 56n 66, 76, 78, 82, 88n, 90 Bo sna, Bo snalılar 66, 90, 90n, 92, 94
A lbigens Haçlı Seferi 70 A rguin 101 Balkaş Gö lü J5, 1 Bo thnia Körfezi D2, 80
A leksand er Nevski 78, 78n A rius, A riusçuluk 20, 34 Baltık Denizi C3, 4, 8, 40, 48, 68, 70 , 72 , 74, 78, Bö hmerw ald C5, 6
A leksius 62 A rnavutça 4, 4n 79­80, 82. 90, 98n, 100 Brabant 92
A lfo nscrV (A ragon Kralı) 84n A rnavutluk, A rnavutlar 78, 80, 88n, 90 Baltlar 4 Breto nlar 18, 42; ayrıca bkz. Brö tanya
A lfo nso VI (Leon Kralı) 60 A rnulf 46 Bardi 84 Britanya A daları 44, 48, 54, 56, 86
A lföld (Büyük Macaristan Ovası) CD 5, 10, 26, 46 arpa 84 Bari 44 Britanya, Britanyalılar 6, 8, 12, 14, 18, 22, 28, 30,
A lfred (Büyük) 44, 54 A rthur 18 Barselo na B6, 42, 79 32, 40, 42, 48n
A lgo nkiler 50 A rzila A 7, 94n Ko ntluğu 44, 64, 66; ayrıca bkz. Katalo nya Brö tanya 16, 18n
A li (Hz.) 30, 40 A sd ing Vand allar! 10, 12, 14 Barut bkz. ateşli silahlar Brügge 54, 72, 98
A lman imparato rluğu 6, 48, 56, 60, 62, 64, 68n, A skelan E8, 64 Basklar 4, 16, 32n, 42, 44, 46 Bryansk E4, 88
70, 76, 76n, 80, 82, 86, 88n, 92 A so r A daları 101 Basra F8, 38 Budizm 66n
A lmeria 56n A strahan F5, 86, 94 Basra Körfezi G9, 6, 22, 38 Buğday 22, 38, 84
A lp A rslan 58, 60 A sturias 32n, 40 Batı A daları (Iskoçya) A 3, 42 Buhara H6­7, 44
A lpler BC5, 6, 24, 26, 52, 70, 100 ateşli silahlar 94. 98, 98n Batı Bulgar imparato rluğu 48, 56 Bulgar Patrikliği 52, 70, 82
COFOHİBlftAi Anrt
"PO TA YA BEY*Z
DENiz >
KÖRFEZİ, Ä \
FAROE ADALARI
JAMTLAND
'MVolkov İ1J.P _ , C,,,Hal
jsr
SHETLAND ADALARI FINUÑDIYA K O R F E 2 İ X . y " Rostov Suzdal Kazan ^
^Novgorod J j
• b h
ORKNEY ADALARI IYA «Qö'" \ % .llmen a2!Tuv * V*. . M u r o m
DrskV. \ £• s .er Vladimir

Moskova .Ryazan
KUZEY m
ARAL MAVERAÜNNEHİR
DENİZİ Tarusa
GÖLÜ
Polotsk Smolensk Semerkand,
• Bryansk Buhara
Prıpel
Agincourt Bataklıkları
; Crecy Çernigov HARİZM

\ Kiev Don&tz İtil


Astrahan
Tana MAVERAÜNNEHİR
Pereyaslavl KAFKASYA
INGILIZ
KANALı Derbent . ^
kFKAS DAĞLARI Herat
GÜNEY KAFKASYA

Niğbolu

Kosova
lagusa . Istanbul
M. Adrianapole • Nihavend
tola MAKEDONYAJRA^ŞfÂ
r. Selanik Gelibolu •
Bağdat

bon Los Navos de İ Ktesifon • Persepolis


Tolosa ^ Şiraz

Cebelltari ADALARI
Ti Kadisiye • f BASRA
Arzila * • S e P t e ) KÖRFEZİ
Fas Kalat. Konstantiniye
Tlemsën Kayrevan

Trablus
Sicilmasa CYRENAICA

kUtU 1 / Newcastle HOLSTEIN "Rutu 2 LOMBARD/V^ / ISTRIA


Medine
CUMBRIA ^Humber Pavia* Canossa <$>Q
Bruges and <JL PROVANS Lucca f i z a r a * ¿pfa
Ghent tf. StT ropez . ^
DEVON Hastings j Kö|n %

H
CORNWALL Civitavecchia' Bari
luuıııaı „ajnz Gaeta* • • . *

iris Nancy •
Chateau ,X> • Worms Me,,i
Gaillard Blois Capua, B e n e v e n t o ^ '
ANJOU Campus Moiriacus
and Salerno
dizin

Bulgarlar; Bulgaristan 8, 28, 30, 32n, 42, 42n, 46, Cluny B5, 1, 52 d o kumacılık, d o kuma 38, 54, 72, 84, 98 Fernand o (A ragonlu) 96
48, 52, 68, 74, 76, 79­80, 88, 90; ayrıca bkz. Co lo nna, Od d o (Papa V. Martinus) 96 Do kuz Oğuzlar bkz. Oğuzlar Fernand o I (Kastilya Kralı) 56n, 60
Ono gur Bulgarları, Vo lga Bulgarları, Batı Bulgar Co mmachio C6, 44n Do mitianus 6 Fernand o Po 101
imparato rluğu Co mmo d us 6 Do n Irmağı F4, 8, 46, 76, 86 Ferrante (Napolili) 94n
Burgo nlar 12, 14, 16, 20 Co nrad in 76 Do netz Irmağı EF5, 54 Fırat Irmağı F8, 8, 22, 76, 92, 94
Burgo nya Co nstance B5 Do rylaeum (Eskişehir) E6­7, 62 Filistin 6, 22, 28, 30, 60, 62, 66, 68, 76. 80, 86
Dukalığı 52, 90, 92. 94 Co nstance Ko nsili 96 Dublin A 4, 46, 48, 56, 94 Finland iya Körfezi D2, 42
Kontluğu 90, 94 Co nstantinus (Büyük) 6, 20, 22, 94 Dv ina Irmağı D 3, 54 Finland iya, Finier, Fince 4, 8, 42n, 54, 68,
A lman Krallığı 24, 44, 46, 48n, 60 Co rd o ba 56, 56n Dyrham A 4, 28 78, 80
Bursa 79n Co rnw all 28, 42 Finnmark 80
Busento Irmağı C7, 12 Crecy B4, 88, 90, 94 E Flo ransa 6, 84, 96, 98
Butsa Gallo rum 24 Cro ss Burnu 101 Eannes, Gil 101 Fo ça D 7, 98
Büveyhîler 48 Cumbria 48, 48n, 60 Ebro Irmağı A 6, 66 Fo ederatii 8, 12, 18
Büyük Mo ravya 44, 46 Çad Gö lü 50 Ebu Said 79 Franklar, Frank imparato rluğu 8, 10, 12.14,16,18,
Çağatay Hanlığı 76n, 80 Edw ard III 84, 88 24,26n, 28, 32, 40, 52, 58, 74n
C­Ç Çand arlı Beyliği 79n, 94 Eflâk (Vlahya) 79, 90, 92 Fransa, Fransızlar 6, 8, 40, 42, 44, 46, 54, 58n,
Calais 88, 94 Çekler 44, 92 Ege A daları, Ege Denizi D7, 78, 79­80, 92, 98 60, 62, 66, 68, 68n, 72, 78, 82 , 82n, 84, 86, 88n,
cam 22 Çerkezler 38, 92 Eğridir 79n 90, 92, 94, 96
Camp us Mauriacus 14 Çernigo v E4, 56, 58 El Cid 62n Frenk (Batılı anlamınd a) 28n
Cano ssa 70 Çin, Çinliler 2, 7, 22, 38, 74 , 76, 76n, 79, 79n, El M ina 100 Fried rich Barbaro ssa 66, 68
Canute bkz Knut 92, 98n Elbe Irmağı C4, 26n, 66, 83 Friedrich II 76
Câo , Dio go 101 Ço bantler 79 Elburz Dağları G7, 30 Frizya B4, 42
Capella Sistina 96 Eleano r (A kitanyalı) 66 Fustat (eski Kahire) E8­9, 38, 72n
Capua 44, 46, 58 D Emevîler 30, 40, 46, 48, 56
Carmo na 56n Daçy a 4n End o nezya 22 G
Castillo n A B5­6, 94 Dalmaçy a 16n, 18, 24, 68, 88, 88n, 92 Epir, Epirliler D6­7, 10, 68, 74, 78, 80 Gaeta 44, 58
Cava 100 Danegeld 54 Erik (Kızıl) 50 Gaillard Şato su 68
Cebelitarık A 7, 32, 92 Danelaw 44, 46 Eritrea 20, 38 Gaiseric 14, 16
Celaled d in 76 Danişmend ler 64 Ermanarich 8, 10, 16 Galiçya (ispanyo l Krallığı) A 6, 40. 46, 60
Celayinler 88 > Danlar, Danimarka 6, 14, 40, 44, 46, 48, 54, 58, Ermeniler, Ermenistan 4, 8, 10. 20, 26, 28, 30, 32, Galiçya (Rus Prensliği) D 5, 56, 79, 88
Cengiz Han 74 , 74n, 76, 76n 66, 68, 72, 74, 78, 80, 84, 88, 90, 94 34, 44, 46, 48, 56, 60, 68, 76, 76n, 82, 88 Galler, Galler halkı 28, 32, 78
Ceno va, Cenevizler B6, 6, 26, 30, 72, 79, 84, 86, Daup hine B6, 88n Erzgebirge C4, 6 Galya 8, 10, 12, 14. 16, 18, 20, 22, 32
88, 90, 94, 98, 101 değirmenler 52, 83 Esto ny a D3, 74, 78, 80 gazi devletleri 79, 79n, 82
Ceuta bkz. Sep te Delhi 90 Eubo ea (Negro po nte) D7, 80, 94 Gazneliler; bkz. Mahmud (Gazneli), Mesud
Cey hun Irmağı (A mu Derya) G H 6, 24,30, 32, Delo s D7, 84 Eyyubîler 66, 74, 76 (Gazneli)
38, 66 demir 22, 84, 100 Gelibo lu D6, 88
Chanso n de Ro land 42 Denia 56n, 60 F gemiler 38, 40, 50, 84, 86, 100
Charlemagne 6, 42, 44, 44n. 48, 42, 76 Derbent F6, 48n Faro e A daları A 2, 42 62n Gepid ler 10, 14, 26
Charles (A njo u'lu) 76, 78, 79, 82 deve 38, 50 Farsça 4, 4n Germenler 4, 6, 8, 12, 14, 20, 26n, 36, 44, 46, 66,
Charles (Cesur) 94 Dev o n 28 Fez^AS, 42, 62n 68, 72, 80, 84, 90, 98
Charles Martel 32, 40, 52, 58n Diaz, Bartho lo meo 101 Fas 6, 48, 58, 60, 66, 78, 80, 83, 92 Germiyan 79n
Cherbo urg 94 Dicle Irmağı F7­8, 8 Fatımîler 46, 48, 56, 58, 60, 62n, 66 Getier 8, 40
Civita v ecchia 98 Diyarbakır F7, 48 Fatma 46 Ghana (bugünkü); bkz. A kan
Clement VII (Papa) 96 Dinyep er Irmağı E5, 44, 54 Felemenk 6, 92, 98n Ghana (ilkçağ) 38, 50, 101
Clo vis 18, 18n, 20, 24, 32, 40 Dinyester ırmağı D5, 8 feodal sistem 7, 58n, 68n, 74n Ghent 54, 72, 98
dizin

Ghibellino 76n Hastings 58 ilmen Gö lü Jo hn (ingiltere Kralı) 68


Gırnata bkz.Granad a Haşhaşîler (Haşşaşîn) 60n, 76 ingiltere, ingilizler 4, 18, 28, 34, 42, 44, 46, 48, Jo hnso n, Samuel 2
Gibbo n, Edw ard 6, 7, 96n Hattin E8, 68 54, 56, 58, 58n, 60, 64. 66, 68, 72, 78, 80, 101 Jütler 14, 40
Gine Körfezi 101 Hazar Denizi G6­7, 2, 6, 10, 24, 26, 30, 32, 54 ipek, ipek Yolu 2, 22, 38, 54n, 84, 98n
Girit D7, 42, 4 68 Hazar Geçid i 48n Iran 1, 8, 18, 22, 24, 30, 40, 44, 48, 58, 68n, 74, K
Go bi Çö lü 74 Hazar Türkleri 26, 28, 30, 32, 32n, 38, 44, 48 79, 84, 88, 90 Kad isiye F8, 30
Go d frey (Lorraine'li) 62 Hed eby B4, 54 irlanda, îrland ahlar 8, 14, 20, 24, 34, 42, 44, 46, Kafkas Dağları F6, 33
Go mez, Fernao 101 Heinrich IV (A lman imparato ru) 70 48, 50n, 66, 80, 86, 94 Kafkasy a F5, 4, 8, 10, 14, 26, 38, 48n, 56,
Go tland A d ası C3, 54 88 90 Heinrich VI (A lman imparato ru) 68, 68n Isabela (Kastilyalı) 94 92, 100
Go tlar 8, 10, 12, 18, 20; Helluland 50 iskand inavya 1, 2, 4, 30n, 40, 42, 44, 48, 50, 52, Kâğıt 98, 98n
ayrıca bkz. Ostro go tlar, Vizigo tlar Hemed an F7, 22, 64 54, 72, 80, 88, 90 Kahire E8­9, 6n, 48, 86, 98n; ayrıca bkz. Fustat
Granad a 56n, 74, 78, 94 Henri Plantagenet 66 iskend eriye D8, 22, 54, 72, 79, 86 Kalmar. Kalmar Birliği C3, 90, 94
Grego rius VII (Papa) 70 Henri VII (Lüksemburglu) 80 iskitler 8 Kanarya A daları 2, 50, 100, 101
Grego rius XI (Papa) 96 Henrique ('Denizci'; Po rtekiz Prensi) 100, 101 İsko çlar, Isko çya 8, 24, 32, 43, 48, 48n, 56, 60, Kara Ko yunlular 88, 92
Grö nland 50, 54, 100 Henry V (ingiltere Kralı) 92 78, 80, 94, 96 Kara Ölüm 36n, 86, 98
Guanşlar 100 Henry VI (ingiltere Kralı) 92 islamiyet, islam âlemi 30, 32, 38, 58, 58n, 66, 80, Kara Prens 88
Guelfo 76n Heraklio s 28, 30, 34 86, 94 karabiber 12, 22, 100
Gutenberg, Jo hann 98, 98n Herat H8, 44, 88 ispanya, İspanyo llar 6, 7, 8, 96, 100 Karad eniz E6, 8, 42, 54, 79, 86, 92
gümüş 12, 54, 54n, 71, 98 Hicaz E9, 58 ayrıca bkz. A rago n, Barselo na, Kastilya, Galiçya, Karahanlılar 48, 50, 60, 66n
Gürcüler, Gürcistan 4, 48, 56, 64, 74, 76, 82, 92n, 96 Hildebrandt (Papa VII. Grego rius) 70 Leo n, Navarra, Vizigo t Krallığı Karahitay 66, 66n, 68n, 74
Hindistan 1, 2, 8, 22, 32, 56, 72, 90, 100 istanbul 94; ayrıca bkz. Ko nstantino p o lis Karaman Beyliği 79n, 88, 92, 94
H Hint Okyanusu 101 Istria 48n karanfil 22
Habeşiler 38 Hint­A vrupa dilleri 4 isveç, isveçliler 8, 40, 42, 48, 68, 78, 78n, 80, 86, Kardinaller 70
Habsburglar 76, 80, 90, 94 Ho henstaufen 76, 76n 88, 94, 100 Karintiya C5, 72
Hacılar 38 Ho lland a 92 isviçre, isviçreliler 80, 94 Karpat Dağları D5, 26n
Haçlı Seferleri Ho lstein 94 italya, italyanlar 6, 7, 12, 14, 16, 18, 24, 26, 30, Kartaca C7, 14, 26, 24, 32
Birinci 62, 64, 70, 72, 84 Ho no rius 12 32, 40, 42, 44, 44n, 46, 48, 54, 58, 60, 68, 70, Kartlar 88
ikinci 66 Huelva 56n 76n, 78­79, 82, 84, 86, 96, 98 Kastamo nu 79n
Üçüncü 68 Humber Irmağı 46 îtil F5, 32 Kastilya 56n, 60, 66, 74, 78, 96
Dö rd üncü, 68, 70, 72 Hunlar 6, 7, 8. 10. 14, 16, 24. 28, 74n; ayrıca bkz. lulianus 8, 10, 22 Katalanlar, Katalo nya 79; ayrıca bkz. Barselo na,
A lbigens70 Bulgarlar, Kutrigurlar, Utigurlar, A k Hunlar tulius N ep o s 16n, 18 Büyük Katalan Birliği
Kuzey 66, 68, 72, 78 Hülagu 76 lustinianus 20, 24, 34, 36n Kato lik Kilisesi bkz. Hıristiyanlık
so n (Sigismund 'un) 90 Hüsrev II 26, 28 tvan (Büyük) 94 Kavimler Gö çü 26, 40
Hafsîler 78, 88 lo n A daları CD7, 94n Kaydu 76n
Halep E7, 62, 90 I­ İ Izbo rsk D3, 44 Kayrevan BC7, 32, 46, 56, 58
Haliç (istanbul) 54 Inno centus III (Papa) 70 izland a 44, 50, 50n, 54, 72, 78 Kay sâriye (Caesarea) E8, 38
Ham id 79n Irak 6, 8, 22, 38, 48, 58, 83, 90 izmir (Smyrna) D7, 92n Kazan F3, 94
Hammad tler 58 Ibetya (Kafkaslar'da) 8, 10, 20, 24, 28, 30, 32, 44, 56 iznik (Nikaea) D6, 62 Kazimir III (Büyük)
Hansa, Hansa Birliği 84, 90, 98n tbiza B7, 42 Kazimir IV
Hiristiyanlık, Hıristiyanlar 8, 20, 30, 34, 34n, 52, Idrisîler 42 J Kefe E5­6, 79, 86
62, 70, 82, 96 Igor 46, 48 Jamtland C2, 44 Kehribar 84
Harizm, Harizm Şahı G6, 32, 68n, 74, 76 iklim 36n Jap o ny a 100 Kekler, Kelt dili 4, 4n, 7, 8, 12
Harold Go d w inso n 58 Iko nlar, ikon kırıcılık 34, 52 Jeanne d 'A rc 92 kentleşme 98
Hırvatistan, Hırvatlar 44, 46, 52, 60, 68 ilhanlı Devleti 76, 76n, 79, 82, 84, 88, 98n Jo ao (Portekiz kralı) 101 kereste 22
Harz Dağları Bc4, 100 Illirya 10, 18 Jo hannes XXIII (Papa) 96n Kerkula C6, 79
DİZ İN

Khio s (Sakız) D 7, 79, 98 Kütahya 79n Lübeck C4, 84, 100 Mekran 1
Kıbrıs E7­8, 6, 30, 48, 68, 88 Kyrenaika D8, 58 Lübnan 22 Melfi 58
Kılıç Birliği tarikatı 68, 74, 78 Lüksemburg B5, 80 Melo ria 79
Kırım E5, 16, 26, 79, 86, 94 L Lüksemburg haned anı 80, 90, 92, 94n Memlûklar 76, 79, 88, 90
Kızıldeniz E10, 1, 8, 22, 38 Labrad o r 48 Lyo n B5, 82, 88n M enteşe Beyliği 79n
Kiev E4, 44, 52, 60, 66, 76, 79 Lad o ga Gö lü E2, 42, 54 Marakeş A 8, 58
Kilikya E7, 62, 66 Laplar 40, 54, 78 M Mercia 30, 32, 42
Kiril alfabesi 52 Larend e 79n Macaristan, Macarlar, M acarca 4, 6, 16, 42n, 46, Merinîler 78
Kirillo s (Aziz) 52 Laterano Sarayı 96 48. 51, 60, 68, 76, 79, 88, 88n. 90, 90n, 92, 94n Merto la 56n
Knut 56, 58 Latinler, Latince 4, 4n Mad eira 101 Merv H7, 30, 58, 64
Ko la Yarımadası 80 Latin imparatorluğu 68, 74 Magd eburg BC4, 84 Mesud (Gazneli) 58
Ko lo mb, Kristof 100 Balkanlar'd aki Latin devletleri 78­79, 88 Mağrava Emirliği 56 M ehmet II (Fatih) 94
Ko ngo Irmağı 101 Layo ş (Büyük; Macar Kralı) 90 Mağrip; bkz A frika Mezo p o tamya F7­8, 8, 10, 22, 28, 30
Ko nstantin (kent) B7, 88 Lazika 8, 32, 42 Mahmud (Gazneli) 48, 50, 56, 58 Mısır, Mısırlılar 6, 7, 22, 28, 30, 34, 38. 44, 46,
Ko nstantino p o lis (istanbul) D 6, 6, 16, 16n, 18, Lech Irmağı C5, 46 M ainz 10 48, 56, 58, 66, 68, 72, 72n, 76, 83, 84, 86, 98
22, 24, 28, 32, 34, 38, 42, 44, 52, 54, 60, 62, 68, Lechfeld 46 Maked o nya D6, 20, 80 Milano B5, 6, 12, 72, 84, 92
70, 72, 74 , 78, 79, 86, 88 , 94 , 96 Legnano (Milano civarında) 68 Malaya Yarımad ası 2 Milas 79n
Ko nstantius 6, 20, 22, 94 Leif (Erik'in oğlu) 50 Malazgirt F6­7, 60, 66 Mino rka B7, 46
Ko nya E7, 64, 68, 88 Leo III 34 Malta C7. 60 Mo ğo llar 6, 7, 24; ayrıca bkz. Cengiz Han,
Kore 74 Leo n; Leo n Krallığı A 6, 46, 56, 60, 66, 74 Man A dası A 4, 62n A ltıno rd u, ilhanlı, Çağatay Hanlığı,
Korfu C7, 78, 90 Lesbo s (Midilli) D7, 88, 94 Manastırlar 52 Yuan haned anı
Ko rsika B6, 16, 46, 60, 76n, 79 Levant 4, 6, 7, 64, 66, 68, 72, 84, 86. 88. 98 Manfred (Sicilyalı) 76, 79 Mo ld avya 88, 90n, 94
Ko so va D6, 92 Libya 58 Manisa 79n Mo nemv asia D7, 68
kö le, kö lelik 6, 38, 54 Liege B4, 101 Mansûr 48 Mo no fizit 20, 34, 52
Köln 84 Litvanya, Litvanyalılar 78, 79, 88, 90n, 92, 94 M anş Denizi A 5, 10, 54, 58, 66, 86, 101 Mo ra Cd 7, 68, 78 ayrıca bkz A khaia
kö mür 100 Livo nya (bugünkü Latvia) D3, 68, 78, 92 M arco Po lo 79, 80n Mo ravya C5, 48ayrıca bkz. Büyük Mo ravya
Krum 42 Liv o mo 80 M arcus A urelius 36n Mo ro n 56n
Ktesifo n F8, 22 Lizbo n A 7, 66 Markland 50 Mo sko v aE3, 80, 86, 94, 96
Kubilay Han 76, 76n Lo fo ten A daları Marko manla lOr M o zambik Bo ğazı 100
Kudüs E8, 16 62 62n 74 76 Lo ire Irmağı A B5, 16, 44, 68, 88, 92, 100 Markus (Aziz) 54 Muhammed (Hz.) 30
Krallığı 64, 68 Lo mbard Birliği 68 Martinus V. (papa) 96 Murabıtlar 58, 60, 62n. 64, 66
Patrikliği 20n, 34, 70 Lo mbard iya 36n, 70, 92 M atbaa 98, 98n Muro m F3, 44
Küfe F8, 38 Lo mbard lar, Lo mbard Krallığı 24, 26, 26n, 30, 34, Mavrikio s 26, 28 Musul F7, 62, 66, 68, 72n
Kuman Türkleri 58, 60, 64 , 74, 76 40, 42, 44, 52, 58 Maveraünnehir H6, 4, 8, 14, 24, 26, 32, 38, 60, 66, 68n Muvahhid ler 66, 68n, 74, 78
Kurland D 3, 40, 42 Lo nd ra A B4, 54, 72, 84, 101 Maximillian94 Muzafferîler 88
Kurtuba bkz.Co rd o ba 56, 56n Lo renzo (Muhteşem) 96 Mayo rka B7, 46, 74, 88 Myrio kep halo n (Çardak) E7, 68
Kuşanlar 4, 8, 14, 18 Lo s N av o s de To lo sa A 7, 68n, 74 Mazd ekçilik 8
Kutrigur Hunları 16, 28 Lo uis (Dindar; Frank imparatoru) 42 Mazend eran 66 N
Kutsal To praklar bkz. Filistin Lo uis II (italya Kralı) 44 Mazo vya 79, 88 N ancy 94
Kuvadlar 10 Lo uis IX (Aziz Lo uis; Fransa Kralı) 76, 78 Mçd ine E10, 30, 38 Napo li (kent) C6, 6, 26, 32, 48n, 82
Kuzey Burnu 54, 80 Lo uis XI (Fransa Kralı) 94 Mehd i Krallığı 79, 82n, 90, 94. 94n, 96
Kuzey Buz Denizi 1 Lo vat Irmağı E3, 54 Fatımî 46 N arses 24, 26
Kuzey Kutup Dairesi 80 Lucca 84 Serbed ar 88 Nasturîler 20
kürk ticareti 12, 38, 40, 54, 80, 84. 86 Luneberg 100 Mehd iye C7, 46, 48, 58 Navarra 46, 48n, 56, 56n, 60, 64, 66, 78, 94
Kürtler 4, 4n, 48, 68 Lusatya C4, 48, 56, 60, 94n Mekke E10, 30, 38 N ed ao Irmağı 14, 16
D İZ İN

Neustria 28, 32 P Raymo nd (To ulo use'lu) 62 Samsun E6, 79


N ev a Irmağı E2, 54, 78n Ren Irmağı B4, 7, 8, 10, 12, 14 San Vitale (Ravenna) 24
Pakistan 32
New castle 101 Rey G7, 22 Sancar 64, 66
Palermo C7, 64
New fo und land 50 Rho ne Irmağı B5, 16, 18,88n Sancho (Büyük; Navarra Kralı) 56n
Pamir Dağları 54n, 100
N iebelungen 14 Richard (A slan Yürekli) 68 Santa Maria Burnu 101
Pamuk72, 72n, 84
N iebla 56n Ro bert (No rmand iya Dükü) 62 Santa Maria del A lgarbe 56n
Papalık, Papalık Devleti 20, 30, 32, 34, 38, 40, 42,
Nihavent F8, 30 Ro bert Guiscard 58, 62 Sao Jo rge 101
46, 48, 52, 60, 62, 68, 70, 76, 76n, 82, 84, 88n, 90, 98
N ijer Irmağı 50 Ro d o s D7, 80 Saray F5, 86, 90
Paris 72, 94
Nikefo ro s I 42 Roger (Sicilya Ko ntu, so nra kralı) 60, 64 Sard inya B6, 16, 24, 46, 60, 62, 72, 76n, 79, 94
Patrick (Aziz) 20
N iko p o lis (Nigbo lu) D6, 90 Ro llo (Viking) 46 Saruhan 79n
Pavia 26
Nil Irmağı E9, 1, 2, 6, 8, 20, 38, 50 Ro ma (kent) C6, 6n, 10, 12, 14, 16, 16n, 22, 24, Savo y B5, 14
Peçenekler 44, 46, 48, 60, 64
N ino v a F7, 28 26, 32, 34, 38, 42. 44, 48, 52, 70, 82, 84, 86; Seine Irmağı B5, 14, 44, 46, 68, 86
Pedro III (A ragonlu) 79
No rmand iya 66, 68, 88, 94 Yeni Ro ma bkz. Ko nstantino p o lis Selahad d in 68
Peipus Gö lü D3. 78
No rmanlar 46, 58, 58n, 60, 64 Ro ma imparato rluğu 4, 7, 8, 10, 38 Selanik D6, 80, 92
Pencap 56
No rsklar, No rveç, No rveçliler 40, 42, 44, 46, 48, Do ğu kısmı 6, 14, 16, 18, 24, 26, 28; Selçuklu Türkleri 58, 58n, 60n, 62, 62n, 64n, 66
Pepin III 40, 42, 52
50, 50n, 56, 62n, 78, 80, 84; ayrıca bkz. Bizans imparato rluğu Hemed an Sultanlığı 64, 66
Pereyaslavl E4­5, 76
ayrıca bkz. N o rmanlar Ro mans dilleri 4, 4n Merv Sultanlığı 64, 666
Pers 8, 10, 14. 18, 22, 24, 26, 28, 30, 34, 38, 74, 84
N o thumbria28, 30, 32, 42 Ro mano s (Bizans imparatoru) 60 Rûm Sultanlığı 62, 64, 68, 68n, 74, 76, 79, 88
Persepo lis G9, 30
No vgo ro d E3, 44, 56, 58, 64, 64n, 78, 78n, 80, Ro manya prenslikleri 96; Seleukia F8, 22
Peruzzi 84
84, 88. 94 ayrıca bkz. Mo ld avya, Eflâk Semerkand H6­7, 92, 98n
Petrus (Aziz) 84
Nureddin 66, 68 Ro mulus A ugustulus 16, 16n St. Jean Şövalyeleri 80
Philippe (Yakışıklı) 80
N üby e 2, 8, 20, 38 Ro sto v E3, 44 Senhace kabilesi
Philippe A ugustus 68, 68n, 88
nüfus 8, 36, 83, 86 Rud o lph (Habsburg) 76, 80 Sep te A 7, 56n, 92
Piktler 14, 32, 34. 44 Septimania B6, 18, 40
rum ateşi 32
o­ö Pirene Dağlan ABÓ, 18, 66
Pisa, Pisa Ko nsili 6, 60, 72 , 76n, 79, 96, 98
Rûm, bkz A nad o lu, Selçuklular Serbed arlar 88
Od er Irmağı C4, 66 Rus kilisesi 82 Sevilla 56n, 74
O d o (Cluny) 52 Po Irmağı C5­6, 24, 26 Rusça 4 Seyhun Irmağı (Siri Derya) 32
Od o akr 16, 18 Po itiers B5, 32, 88, 90 Rusticello (Pisa'lı) 79n Shetland A daları A 2, 42, 94
Oğuz Türkleri 58, 66 Po lo nya, Po lo nyalılar 6, 48, 52, 56, 64. 66, 68, 76, Rusya, Ruslar 1, 2, 6, 16, 36n, 42, 42n, 44, 44n, Sho na 100
Oleg (Novgorodlu) 44, 46 79, 86, 88, 90n, 92, 94, 94n 46, 48, 52, 54, 56, 58, 64, 66, 74. 76, 78, 79­80, Sırplar 56, 66, 68. 80, 88, 90, 92, 94
O man, Charles 6 Po lo tsk D3. 44, 56, 58 82, 84, 86, 88, 90, 92 Sicilmese A 8, 58
Ono gur Bulgarian 42n Po meranya, Po meranyalılar C4, 64, 79 Rügler 18 Sicilya C7, 12, 16, 18, 22, 34, 34n, 42, 44, 48. 5b.
Orkney Adaları; Orkney Uçbeyligi A 3, 44, 48, 56, Portekiz, Portekizliler 66, 78, 92, 94, 94n, 100, 101 Ryazan F4, 76 60, 62, 68 , 76, 78 , 79, 92, 94
62n, 94 Prag C4­5, 92 Sicilya Vesperum A yaklanması 78, 79, 82
O rleans B5, 14 Pripet Bataklıkları D4, 44 s­ş Siena 98
Orta A sya 1, 8, 14, 66n, 76n, 80, 92 Pro vence 18, 24, 44, 46, 48n, 64, 68n, 78, 82n, Saat 98 Sigismund 90, 92, 94n
Orto d o ksluk 34, 34n, 52. 62, 70, 82, 96 90, 94 Sabinler 10 sikke, mad eni para 84
O sman Bey 79 Prusya D4, 74, 78, 84, 92, 94 Safariler 44, 46 Silezya C4, 79, 92, 94, 94n
Osmanlılar 4, 79, 79n, 88, 90, 90n, 92, 94, 96 Psko v D3, 88 Sahil 38, 50, 58, 101 Siling Vand allan 10, 12, 14
Ostro go tlar 8, 10, 14, 16, 18, 24, 34 Pto lemeus (Batlamyus) 2, 50 Sahra 1, 6, 8, 38, 50, 58 Simeo n (Aziz) 52
Otrar H6, 92 Pusula98n Sakso nlar 8, 14, 26n, 52 Sind 32
O tto I 46 Sakso ny a 42, 54n, 72 Sino p E6, 74
O tto II 70 R Salerno 44, 58, 70 Sis (Kozan) E7, 82
Oged ey 76, 76n Ragusa C6, 88n Samanîler 44, 46, 4 54n Şistini Şapeli bkz. Capella Sistina
Özbekler 92, 94n Ravenna C6, 12, 24, 26, 32, 40 Samo gitya D3, 92 Sivas E7, 64
DIZ ÎN

Sixtus IV (Papa) 96 Tarım Havzası 92 u­ü W essex 42, 44, 46, 48


Skraelingler 50 Tarusa E4, 88 Umman William Rufus 60
Slavlar 4, 8, 24, 26n, 28, 40, 42, 44n, 48, 52, 66 Taşkent HJ6, 32 William (Fatih) 58, 58n, 60, 62, 66
Umman Denizi
Sluys B4, 88 tatar yayı 98n W o rms 14
Ural Dağları G2­4, 1, 6, 42n
Smo lensk E4, 44, 79, 92 Tatarlar 92, 94
Ural Irmağı G5, 92
So mali 38 Tebriz F7, 79, 84
Urbanus II (Papa) 62
Y
So mme Irmağı B4­5, 44 Teke Beyliği 79n Yahud iler 6, 30
Urbanus V (Papa) 96
Spo leto 26. 42, 46 Teo d o rik 18 Yarmuk Irmağı E8, 30
Urbanus VI (Papa) 96
Sri Lanka 2 Tho rvald (Erik'in oğlu) 50 Yaro slav (No vgo ro d Prensi) 58
Urfa (Edessa) E7, 60, 62n. 64, 66
St. Tro p ez 46 Thüringiya, Thüringler BC4, 14, 24, 26n, 34 Yemen 8
Utigur Hunları 15, 26, 28
Stefan A rpad (Macar Kralı) 48 Tibet 22 Yeni­Plato ncu 20
Ümit Burnu 101
Stefan Duşan 80, 82, 88, 88n Tiflis F6, 48n, 64 Yezdigerd 30
Üzengi
Step hanus II (Papa) 52 Timuçin bkz. Cengiz Han Yo rk A 4, 46, 48
Stephen (Blois'lı) 62 Timur (Timurlenk) 90, 92, 92n Yuan haned anı 7
Stilicho 6, 10, 12 Timurlu imparato rluğu 94n
V
Yuan­Yuan 24
Valencia 74n
Sto ckho lm C3, 54 Tiro l C4, 90 Yunanca 4. 4n
Vald emar A tterdağ 88
Strathclyd e 28, 32, 48n Titus 16 Yunanistan, Yunanlılar 7, 10, 28, 42, 78, 80, 82,
Van Gö lü F7, 60
Sûr (Tyre) E8, 68 Tlemsen A 8, 78, 80 88, 90, 92, 94
Vand allar 8, 10, 12, 16, 18, 20, 22, 24, 34 ayrıca
Suriye 22, 28, 30, 34, 36, 38, 58, 60, 62, 66, 72, To led o 56n, 60 Yün 84
bkz. A sd ing Vand alları, Siling Vandalları
76, 86 To lfa 98
Suzdal F3, 64, 66, 78, 80 To ro s Dağları E7, 32, 62
Varenjler 36n, 42. 44, 44n, 46, 58. 54, 54n
Vaspurakan 46, 56
z
Südetler C4, 6 To rto sa 56n Z ara 68
Vatikan 96
Süevler 10, 12, 16, 18, 26 To run C4, 74 Z arago za 56n, 58n, 64
Sünniler, Sünnilik 30, 58n To scana C6, 26 v eba bkz. Kara Ölüm
Z engibar 2
Sveyn (Çatal Sakallı) 48, 56 To urnai 18 Vened ik, Vened ikliler C5, 6, 32, 44n, 48n, 54, Z engîler 66
Sviato slav 48 54n, 68, 72, 76n, 79­80, 84, 86, 88, 88n, 90, 92, zeytinyağı 22
Tö to n Şö v alyeleri 74 , 76 , 78 , 79­80, 84, 90,
Syagrius 16, 18 94, 94n, 98 Z imbabv e 100
92, 94
Şahruh 92 Vikingler 36n, 42, 44, 46, 48, 50, 54, 56, 58, 84 Z irîler 56, 58
Trablus (Libya'da) C8, 46
Şam E8, 38, 62, 66, 72n, 90 Trablus (Lübnan'd a) E8, 64, 76 Vinland 50 Z iy an! Emirliği 78
şap 98 Trabzo n E6, 68, 75, 76, 79, 86 Visby C3, 84

şarap 22 Trakya D6, 42, 90 Vizigo tlar 8, 10, 12, 14. 16, 18, 24, 26, 28, 32,

şeker 38 Transilv anya D5, 4n 32n, 34, 40

Şeria Irmağı Treviso C5, 80 Vlad imir (Suzdal'da) F3, 66, 76, 80

Şiiler, Şiilik 30, 40, 44, 46, 58, 60n, 66; ayrıca Tuaregler 58 Vladimir Büyük Prensleri 66, 78n, 80, 86
bkz. Mehd i Tulunller 44, 46 Vlad imir I (Kiev Prensi) 52, 56
Şiraz G9, 88 Tuna Irmağı CD5­6, 4n, 8, 10, 14, 16, 18, 24, 28, Vlahlar 4n, 79, 88
Şirvan 32, 48n, 66 30, 46, 48, 79 Vo lga Irmağı F4, 8, 10, 24, 30, 32, 42n, 44, 86
Tunus 14, 32, 42, 84 Vo lhinya 79, 90n
T tuz 38, 100 Vo lho v Irmağı E3, 54
Taberistan 30, 40, 44 Türkçe 4 Vo ltaire 7
Taman E5, 48, 54, 60 Türkistan 22, 64 Vo uille A B5, 18, 20
Tana E5, 86 Türkler 6, 7, 8, 24, 26, 30, 38, 44, 48, 56, 58, 60,
Tanca A 7, 56n, 94n 62, 64n, 68, 74, 74n, 83, 90, 92 W
Tancred d 'Hauteville 58 Tver E3, 80 W aiblingen B5, 76n
Tannenberg D4, 92 Tw eed Irmağı A 3, 56 Weif haned anı 76n
O
RTA ÇA Ğ TARİH A TLA SI, İS 4. yüzyılın ortalarından (Roma İmparatorluğu'nün resmi olarak ikiye
bölünmesinden az önce), İS 15. yüzyılın sonlarına (ilk keşif yolculukları) kadar uzanan tarih dilimini kapsıyor.
Yorumlan Avrupa ağırlıklı olmakla birlikte kitabın baz haritası, Yakındoğu'nun da tümünü içererek ortaçağ
dünyasının coğrafi çerçevesinin tamamını ortaya çıkarıyor. Kronolojik düzende birbirini izleyen siyasi haritaları, daha
geniş aralıklarla sıralanan nüfus ve kentleşme haritaları tamamlıyor. Elliden fazla haritaya eşlik eden metinlerde Colin
McEvedy, bir yandan Akdeniz merkezli Roma İmparatorluğu'nun çözülmesi ve merkezin doğuya kayması sonucunda,
Avrupa'da yavaş yavaş yeni bir siyasi bütünün oluşumunu anlatırken; diğer yandan da İslamiyet'in ve A sya'dan gelen
kavimlerin Yakındoğu ve Akdeniz : coğrafyasını şekillendirişini aynı hikayeye sığdırıyor, Dört ciltlik tarih atlası dizisi
Yakınçağ, Modernçağ ve ilkçağ ciltleriyle tamamlanıyor.

B$mşt
İli! kıli^Mı

|ll^fp i|lıl illll

UMÛM

9 789758 362387 Fiyatı: 15.000.000 TL KOT DATA»

You might also like