Düşüncenin Gücü

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 29

DÜŞÜNCENİN

GÜCÜ
JAMES ALLEN

ÇEVİREN: BERKE DERİCİOĞLU


DÜŞÜNCENİN GÜCÜ

JAMES ALLEN
"From Passion to Peace" kitabının yazarı

Akıl, şekillendiren ve olduran Ana güçtür,


Ve insan aklın kendisidir, daima gelişen
Düşüncenin aracıdır dilediğini şekillendiren,
Binlerce sevinç, binlerce hastalık getiren
Düşünür gizli saklı ve gerçekleşir düşündüğü
Onun aynasıdır çevrede ona göründüğü

Yetkili Baskı

New York
İÇERİK
DÜŞÜNCE VE KARAKTER
DÜŞÜNCENİN KOŞULLAR ÜZERİNE ETKİSİ
DÜŞÜNCENİN SAĞLIK VE BEDEN ÜZERİNE ETKİSİ
DÜŞÜNCE VE AMAÇ BAŞARIDA DÜŞÜNCE FAKTÖRÜ
VİZYONLAR VE İDEALLER
HUZUR

ÖNSÖZ

Bu küçük kitap (meditasyon ve deneyimin sonucu), üzerinde çokça


yazılan
düşünce gücü konusunda kapsamlı bir inceleme olarak tasarlanmamıştır.
Açıklayıcı olmaktan
ziyade düşündürücü yönü ön plana çıkmaktadır, amacı erkek ve kadın
bireyleri şu gerçekliği keşfetmeye ve algılamaya teşvik etmektir.

"Kendileri, kendilerini yaratanlardır."

Seçtikleri ve esinlendikleri düşüncelerin erdemiyle; zihnin


hem karakterin iç yapısının hem de koşulların dış yapısının usta
dokuyucusu olup,bugüne kadar cehalet ve acı içinde dokudukları gibi
şimdi de aydınlık ve mutluluk içinde dokuyabileceklerini keşfeder ve
algılarlar.

JAMES ALLEN.
BROAD PARK BULVARI,
ILFRACOMBE,
İNGİLTERE
DÜŞÜNCENİN GÜCÜ

DÜŞÜNCE VE KARAKTER

"İnsan kalbinde nasıl düşünürse öyle var olur" aforizması, insanın tüm
varlığını benimsemekle kalmaz, aynı zamanda yaşamının tüm durum ve
koşullarına ulaşabilecek kadar kapsamlıdır. Bir insan kelimenin tam
anlamı ile düşündüğü ne ise odur, karakteriyse tüm düşüncelerinin
toplamından ibarettir.

Tıpkı bir bitkinin tohumdan hayat bulması ve tohum olmadan var


olamaması gibi, insanın her eylemi de düşüncenin gizli saklı
tohumlarından doğar ve onlar olmadan hayat bulamaz. Bu, "spontane" ve
"kasıtsız" olarak adlandırılan eylemler için olduğu kadar, kasıtlı olarak
gerçekleştirilenler için de geçerlidir.

Eylem düşüncenin çiçeği, sevinç ve acı ise onun meyveleridir; insan


kendi yetiştirdiği tatlı ve acı meyvelerini böyle toplar.
Zihin düşleriyle, açtı varlık sırlarını,
Düşünceyle dokundu, şekillendirdi her anı.
Karanlık düşünceler içinde yol alan biri,
Acı gelir ardında, sığırın çektiği çark gibi...

..Eğer dayanırsa,
Düşüncenin saflığında, izler onu neşe
Kendi gölgesi gibi tıpkı."

İnsan yasayla gelişir, suni bir yaratım değildir ve neden-sonuç ise,


düşüncenin gizli aleminde de görünür ve maddi şeyler dünyasında olduğu
kadar mutlak ve değişmezdir. Asil ve Tanrısal bir karakter, bir lütuf ya da
tesadüf eseri değil, doğru düşünmeye yönelik sürekli olan bir çabanın
doğal sonucu, tanrısal düşünceler ile uzun süreli birlikteliğin eseridir.
Aşağılık ve hayvani bir karakter ise, aynı süreç ile, aşağılık düşüncelerin
sürekli olarak barındırılmasının eseridir.

İnsanı baştan yaratan da yok eden de kendisidir; düşünce cephaneliğinde


kendini yok edeceği demirden kılıçları döver; aynı zamanda kendisi için
sevinç, güç ve huzur dolu cennet köşkleri inşa edeceği aletlere şekil verir.
Düşüncenin doğru seçimi ve doğru kullanımıyla insan İlahi
Mükemmelliğe erişir; düşüncenin suistimal edilmesi ve yanlış
kullanımıyla ise bir canavardan daha beter olur. Bu iki uç arasında
karakterin tüm mertebeleri yer alır ve bunların yaratıcısı ve efendisi
insanın ta kendisidir.

Bu çağda restore edilen ve gün ışığına çıkarılan ruhla ilgisi olan tüm güzel
gerçekler arasında hiçbiri, bundan daha sevindirici ya da ilahi vaat ve
güven açısından daha verimli değildir, insan düşüncesinin efendisi,
karakterin şekillendiricisi ve koşulların, çevrenin ve kaderin yaratıcısı ve
tasarımcısıdır.

Bir Güç, Zeka ve Sevgi varlığı ve aynı zamanda kendi düşüncelerinin


efendisi olarak insan, her durumun içinde anahtarını elinde tutar ve
kendisini istediği hale getirebileceği dönüştürücü ve yenileyici gücü
kendinde barındırır.

İnsan en zayıf ve en terk edilmiş halinde bile her zaman kendisinin


efendisidir; ama zayıflığı ve alçalmışlığı içinde "ev sahibini" yanlış
yönelten aptal bir efendidir. Ne zaman ki durumu üzerine düşünmeye ve
varlığının üzerine kurulu olduğu Yasayı özenle araştırmaya başlar, işte o
zaman enerjilerini zekâyla yönlendiren ve düşüncelerini verimli konulara
dönüştüren bilge bir efendiye dönüşür. Bilinçli efendiler böyledir ve insan
ancak kendi içinde düşünce yasalarını keşfederek bu hale gelebilir; bu
keşif tamamen bir uygulama, öz analiz ve deneyim meselesidir.

Altın ve elmaslar, ancak yoğun araştırma ve kazma çabalar sonucu elde


edilebilir; benzer şekilde, insan ruhu da derin bir keşif süreciyle kendi içsel
değerlerini bulabilir. Düşüncelerimizi izleyerek, yönlendirerek ve
değiştirerek, kendi varlığımız, diğerleri, yaşam ve koşullar üzerindeki
etkimizi anlamak mümkündür. Sabırlı bir uygulama ve araştırma ileneden-
sonuç ilişkilerini
kurarak, günlük deneyimlerimizi anlama, bilgelik ve güçle donanmış bir
içsel bilgi kaynağı olarak kullanabiliriz. Böylelikle, karakterimizin
yaratıcısı, yaşamımızın şekillendiricisi ve kaderimizin mimarı olduğumuzu
elle tutulur biçimde kanıtlayabiliriz. "Arayan bulur, kapı çalana açılır"
yasası başka hiçbir konuda olmadığı gibi bu konuda da nettir; çünkü insan
ancak sabırla, pratikle ve durmaksızın ısrar etmekle Bilgelik Tapınağı'nın
kapısından içeri girebilir.
DÜŞÜNCENİN KOŞULLAR ÜZERİNE ETKİSİ

İNSAN zihni, akıllıca işlenebilen ya da başıboş bırakılabilen bir bahçeye


benzetilebilir; ama ister işlensin isterse ihmal edilsin, ürün vermelidir ve
verecektir de. Olur da içine yararlıtohumlar ekilmez ise, o zaman bol
miktarda yabani ot kendiliğinden var olur ve kendi türlerini üretmeye
devam eder.

Tıpkı bir bahçıvanın tarlasını ekip biçerek yabani otlardan arındırması ve


istediği çiçekleri ve meyveleri yetiştirmesi gibi, bir insan da zihninin
bahçesine bakabilir, tüm yanlış, yararsız ve saflıktan uzak düşünceleri
ayıklayabilir ve doğru olan, yararlı, saf düşüncelerin çiçekleri ile
meyvelerini mükemmelliğe doğru yetiştirebilir. Bu süreci takip
ederek, insan er ya da geç ruhunun usta bir bahçıvanı, hayatının
yönlendiricisi olduğunu keşfeder. Bununla beraber, kendi içinde düşünce
yasalarını ortaya çıkartıp, karakterinin, koşullarının ve kaderinin
şekillenmesinde düşünce gücünün ve zihin unsurlarının nasıl işlediğini
giderek artan bir doğrulukla sezinler.

Düşünce ve karakter birdir ve karakter ancak çevre ile koşullar aracılığıyla


kendini gösterebildiği ve keşfedebildiği için, bir kişinin yaşamının dış
koşullarının her zaman içsel durumuyla uyumlu bir şekilde ilişkili olduğu
görülecektir. Bu, bir insanın herhangi bir zamandaki koşullarının onun tüm
karakterinin bir göstergesi olduğu anlamına gelmez, ancak bu koşulların
kendi içindeki bazı hayati düşünce unsurları ile o denli yakından bağlantılı
olduğu anlamına gelir ki, şu an için bunlar onun gelişimi için
vazgeçilmezdir.

Her insan var olmasının yasası gereği bulunduğu yerdedir; karakterine


yerleştirdiği düşünceler onu o noktaya getirmiştir ve yaşamının
düzenlenmesinde hiçbir şans unsuru yoktur, her şey mutlak bir yasanın
sonucudur. Bu, çevresiyle "uyumsuz" hissedenler için olduğu kadar,
çevresinden memnun olanlar için de geçerlidir.

İlerleyen ve gelişen bir varlık olarak insan, öğrenip gelişebilmek


içinbulunduğu yerdedir ve herhangi bir durumun kendisi için içerdiği
ruhani dersi öğrendikçe, bu durum geçerliliğini kaybeder ve yerini başka
durumlara bırakır.

İnsan kendisini dış koşulların bir varlığı olarak gördüğü sürece o durumun
etkisi altındadır; ancak kendisinin yaratıcı bir güç olduğunu ve varlığının
gizli toprağına ve tohumlarına hükmedebileceğini fark ettiği an, kendisinin
gerçek efendisine dönüşür.

Durumların düşünceden doğduğunu, uzun süre özdenetim ve kendini


arındırma pratiği yapmış olan herkes bilir; çünkü koşullarındaki farklılığın
değişen zihinsel durumuyla orantılı olduğunu fark etmiş olacaktır. Bu
doğru olacaktır ki, bir insan karakterindeki kusurları düzeltmek için
kendini ciddiyetle adadığında, hızlı ve belirgin bir ilerleme kaydettiğinde,
hızla bir dizi değişimden geçer. Ruh gizlice barındırdığı şeyleri

kendine çeker; sevdiği şeyleri ve aynı zamanda korktuğu şeyleri de; sıkıca
bağlı olduğu özlemlerinin doruğuna ulaşır; dizginlenmemiş arzularının
seviyesine saplanır, ve koşullar, ruhun kendine ait olanı almasının yardım
eden araçlarıdır.

Zihne ekilen ya da zihne düşmesine izin verilip orada kök salan her
düşünce tohumu kendi kendine çoğalır, er ya da geç eyleme dönüşüp kendi
fırsat ve koşul meyvesini verir. İyi düşünceler iyi meyve, kötü düşünceler
ise kötü meyve verir.

Koşulun dış dünyası, kendini düşüncenin iç dünyasına göre şekillendirir


ve hem hoş hem de nahoş dış koşullar bireyin nihai iyiliğini sağlayan
faktörlerdir. Kendi hasadının orakçısı olarak insan hem acı çekerek hem de
mutluluk duyarak öğrenir.

Kendisine hükmedilmesine izin verdiği içsel arzularını, özlemlerini,


düşüncelerini takip eden (ulaşılması güç hayallerin peşinden giden veya
güçlü ve yüksek gayretin yolundan kararlılıkla yürüyen) bir insan, sonunda
yaşamının dış koşullarında bunların meyvesine ve gerçekleşmesine ulaşır.
Büyüme ve uyum yasaları her yerde geçerlidir.

Bir insan düşkünler evine ya da hapishaneye kaderin ya da koşulların


zorbalığıyla değil, sürünmekte olan düşüncelerin ve aşağılık arzuların
yolundan gider. Saf düşünceli bir adam da herhangi bir dış gücün
baskısıyla aniden suça düşmez; suç düşüncesi uzun zaman boyunca kalpte
gizlice beslenip zayıf anını fırsat bilerek onun toplanmış gücünü ortaya
çıkarır. İnsanı koşullar yaratmaz; insanı kendiliğinden ortaya çıkarır. Kötü
eğilimlerden ayrı olarak ahlaksızlığa ve onun beraberinde getirdiği acılara
inmek ya da erdemli özlemleri sürekli geliştirmeden erdeme ve onun saf
mutluluğuna yükselmek gibi bir durum söz konusu olamaz; bu nedenle
insan, düşüncenin efendisi ve ustası olarak, çevrenin şekillendiricisi ve
yazarıdır. Ruh henüz doğarken kendine gelir ve dünyevi kutsal
yolculuğunun her adımında kendini ortaya çıkaran, kendi saflığının ve
kirliliğinin, gücünün ve zayıflığının yansımaları olan koşulların
bileşimlerini kendine çeker.

İnsanlar istedikleri şeyi değil, oldukları şeyi çekerler. Kaprisleri, hayalleri


ve hırsları her adımda engellenir, ama en içteki düşünceleri ve arzuları
ister kirli ister temiz olsun, kendi besinleri ile beslenir. "Amaçlarımızı
şekillendiren tanrısallık" içimizdedir; o bizim özümüzdür. İnsanı yalnızca
kendisi tutsak eder: düşünce ve eylem Kader'in gardiyanlarıdır, alçak
oldukları için tutsak ederler; aynı zamanda Özgürlük'ün melekleridir, asil
oldukları için özgürleştirirler. İnsan dilediği ve dua ettiği şeyi değil,
hakkıyla kazandığını elde eder. İstekleri ve duaları ancak düşünceleri ve
eylemleriyle uyum içinde olduğunda tatmin edilir ve yanıt bulur.

O halde, bu gerçeğin ışığında, "koşullara karşı savaşmanın" anlamı nedir?


Bu, bir insanın sürekli olarak dışarıdaki bir etkiye karşı isyan ederken, her
zaman kalbinde onun nedenini beslediği ve koruduğu anlamına gelir. Bu
neden bilinçli bir ahlaksızlık ya da bilinçsiz bir zayıflık olabilir; ancak her
ne ise, sahibinin çabalarını inatla geciktirir ve bu nedenle çare için yüksek
sesle bağırır.

İnsanlar içinde bulundukları koşulları iyileştirmek isterler ama kendilerini


iyileştirmek istemezler; bu nedenle de elleri kolları bağlanır. Kendini feda
etmekten çekinmeyen kişi, yüreğini koyduğu hedefe ulaşmakta asla
başarısız olamaz. Bu, ilahi şeyler için olduğu kadar dünyevi şeyler için de
geçerlidir. Tek amacı servet edinmek olan bir kişi bile amacına ulaşmadan
önce büyük kişisel fedakârlıklar yapmaya hazır olmalıdır; peki ya sağlam
ve iyi durumda bir yaşamı gerçekleştirecek olan kişi?

Ortada söz konusu sefil derecede yoksul bir adam var. Çevresinin ve
evindeki konforun gelişmesi konusunda son derece kaygılıdır, ancak her
daim işinden kaytarır ve ücretinin yetersizliği gerekçesiyle işverenini
kandırmaya çalışmakta haklı olduğunu düşünür. Böyle bir adam gerçek
refahın temeli olan ilkelerin en basit esaslarını bile anlamaz ve sadece
içinde bulunduğu sefaletten kurtulmaya tamamen uygun olmamakla
kalmaz, aynı zamanda tembel, aldatıcı ve insanca olmayan düşüncelere
dalarak ve bunları uygulayarak kendisini daha da derin bir sefaletin içine
çeker.
Ortada söz konusu oburluğun sonucu acı verici ve inatçı bir hastalığın
kurbanı olan zengin bir adam var. Bu hastalıktan kurtulmak için büyük
miktarlarda para vermeye hazırdır ama oburca arzularından
vazgeçmeyecektir. Sağlıklı ve doğal olmayan yiyeceklere duyduğu zevki
tatmin etmek ve aynı anda sağlığına da kavuşmak ister. Böyle bir adam
sağlıklı olmaya tamamen elverişsizdir, çünkü sağlıklı bir yaşamın ilk
ilkelerini henüz öğrenmemiştir.

Ortada söz konusu yasal ücreti ödemekten kaçınmak için hileli yollar
izleyen ve daha fazla kâr elde etme umuduyla çalışanlarının ücretlerini
düşüren bir işveren var. Böyle bir adam refah için tamamen uygunsuzdur
ve kendisini hem itibar hem de zenginlik açısından iflas etmiş bulduğunda,
içinde bulunduğu durumun tek sorumlusunun yine kendisi olduğunu
bilmeden koşulları suçlar. Bu üç vakayı yalnızca insanın içinde bulunduğu
koşulların (Neredeyse her daim bilinçsizce de olsa) sorumlusu olduğu ve
iyi bir amacı hedeflerken, bu amaçla uyumlu olması mümkün olmayan
düşünce ve arzuları teşvik ederek bu amaca ulaşılmasını sürekli olarak
engellediği gerçeğini göstermek için anlattım. Bu tür vakalar neredeyse
sonsuz sayıda çoğaltılabilir ve çeşitlendirilebilir, ancak buna gerek yoktur,
çünkü okuyucu isterse düşünce yasalarının kendi zihnindeki ve
yaşamındaki eylemlerini izleyebilir ve bu yapılana kadar, tek başına dıştan
gelen gerçekler bir muhakeme zemini olarak hizmet edemez.

Ancak koşullar öylesine karmaşıktır, düşünce öylesine derinlere kök


salmıştır ve mutluluk koşulları bireylere göre öylesine büyük farklılıklar
gösterir ki, bir insanın tüm ruhani durumu (kendisi tarafından bilinç
dahilinde olsa bile) bir başkası tarafından yalnızca yaşamının dış
görünüşüne bakılarak değerlendirilemez. Bir insan belirli yönlerde dürüst
olabilir ama sıkıntılar çekebilir; bir insan belirli yönlerde sahtekâr olabilir
ama zenginlik elde edebilir; ancak, genellikle bir insanın spesifik
dürüstlüğü yüzünden başarısız olduğu ve diğerinin spesifik bir sahtekârlığı
yüzünden başarılı olduğu sonucuna varılması, sahtekâr olanın neredeyse
tamamen yozlaşmış, dürüst olanın ise neredeyse tamamen erdemli
olduğunu varsayan yüzeysel bir yargının sonucudur. Daha derin bir bilgi
ve daha geniş bir deneyim ışığında bu yargının hatalı olduğu anlaşılır.
Dürüst olmayan, diğerinin sahip olmadığı bazı takdire şayan erdemlere
sahip olabilir; dürüst olan ise diğerinde bulunmayan iğrenç ahlaksızlıklara
sahip olabilir. Dürüst olan dürüst düşünce ve eylemlerinin iyi getirilerini
toplar; aynı zamanda ahlaksızlıklarının yol açtığı acıları da kendi üzerine
çeker. Dürüst olmayan insan da aynı şekilde kendi acılarını ve
mutsuzluğunun getirilerini toplar.

İnsanın, erdemi yüzünden acı çektiğine inanmak kibrine hoş gelir; ama bir
insan zihnindeki her hastalıklı, acı ve saf olmayan düşünceyi yok edene ve
ruhundaki her günah lekesinden arınana kadar, çektiği acıların kötü
niteliklerinin değil, iyi niteliklerinin sonucu olduğunu bilecek ve ilan
edecek bir konumda olamaz; Ve bu yüce mükemmelliğe ulaşma yolunda,
ancak ulaşmadan çok önce, zihninde ve yaşamında işleyen, kesinlikle adil
olan ve bu nedenle kötülüğe iyilik, iyiliğe kötülük veremeyen Yüce
Yasa'yı bulmuş olacaktır.Böyle bir bilgiye sahip olduğunda, geçmişteki
cehaletine ve körlüğüne dönüp baktığında, hayatının adil bir şekilde
düzenlendiğini ve her zaman da öyle olduğunu ve iyi ya da kötü tüm
geçmiş deneyimlerinin evrimleşen ama henüz evrimleşmemiş benliğinin
adil bir sonucu olduğunu bilecektir.

İyi düşünceler ve eylemler asla kötü sonuçlar doğuramaz; kötü düşünceler


ve eylemler ise asla iyi sonuçlar doğuramaz. Bu, mısırdan mısırdan başka,
ısırgan otundan ise ısırgan otundan başka bir şey çıkmayacağını
söylemekten başka bir şey değildir. İnsanlar doğal dünyada bu yasayı anlar
ve onunla çalışırlar; ama zihinsel ve ahlaki dünyada çok az kişi bunu
kavrar (her ne kadar buradaki işleyişi de aynı derecede basit ve sapmasız
olsa da) ve bu nedenle de onunla iş birliği yapmazlar.

Istırap her daim yanlış düşüncenin bir biçimdeki etkisidir. Bireyin


kendisiyle, varlığının Yasasıyla uyum içinde olmadığının bir göstergesidir.
Acı çekmenin tek ve en yüce faydası arınmak, yararsız ve saf olmayan her
şeyi yakıp yok etmektir. Saf olan kişi için ıstırap sona erer. Altının cürufu
çıkarıldıktan sonra yakılmasının hiçbir amacı olamazdı ve tamamen saf ve
aydınlanmış bir varlık acı çekemezdi.

Bir insanın acı çekerek karşılaştığı koşullar, kendi zihinsel uyumunun


sonucunda oluşur. Bir insanın kutsanmışlıkla karşılaştığı koşullar, kendi
zihinsel uyumunun sonucudur. Doğru düşüncenin ölçüsü maddi varlıklar
değil, kutsanmışlıktır; yanlış düşüncenin ölçüsü maddi varlıkların eksikliği
değil, sefalettir. Bir insan lanetli ve zengin olabilir; kutsanmış ve yoksul
olabilir. Kutsanmışlık ve zenginlik ancak zenginlikler doğru ve bilgece
kullanıldığında bir araya gelir ve yoksul bir adam ancak kaderini haksız
yere yüklenmiş bir yük olarak gördüğünde sefalete düşer.
Yoksulluk ve düşkünlük sefilliğin iki uç noktasıdır. Her ikisi de eşit
derecede doğal değildir ve zihinsel bozukluğun sonucudur. Bir insan
mutlu, sağlıklı ve refahlı bir varlık olana kadar doğru bir şekilde
koşullandırılmış sayılmaz; mutluluk, sağlık ve refah ise içsel olanın dışsal
olanla, insanın çevresiyle uyumlu bir şekilde ayarlanmasının sonucudur.
Bir insan ancak sızlanmayı ve sövüp saymayı bırakıp hayatını düzenleyen
gizli adaleti aramaya başladığında insan olmaya başlar. Ve zihnini bu
düzenleyici faktöre adapte ettikçe, içinde bulunduğu durumun nedeni
olarak başkalarını suçlamayı bırakır ve kendini güçlü ve asil düşüncelerle
inşa eder; koşullara karşı tekme atmayı bırakır ama onları daha hızlı
ilerlemesine yardımcı olarak ve kendi içindeki gizli güçleri ve olasılıkları
keşfetme aracı olarak kullanmaya başlar.

Evrende egemen olan ilke karmaşıklık değil yasadır; yaşamın ruhu ve özü
adaletsizlik değil adalettir; dünyanın ruhani yönetiminde şekillendirici ve
hareket ettirici güç yozlaşma değil doğruluktur. Durum böyleyken, insan
evrenin doğru olduğunu görmek için kendini düzeltmek zorundadır ve
kendini düzeltme sürecinde, şeylere ve diğer insanlara karşı düşüncelerini
değiştirdikçe, oluşumlar ve diğer insanların da kendisine karşı değişeceğini
görecektir.

İnsanın içindeki gerçeği bulmak herkes için mümkündür ve bunu


sistematik iç gözlem ve kendi düşüncelerini analiz ederek kolayca
keşfedebilir. Bir insan düşüncelerini derinden değiştirmesine izin
verildiğinde, bu değişim yaşamındaki materyal koşullarda hızlı bir
dönüşüme neden olabilir ve insanı şaşırtabilir. İnsanlar genellikle
düşüncelerin gizlenebileceğini düşünürler, ancak bu mümkün değildir;
çünkü düşünceler hızla şekillenir ve alışkanlıklara dönüşür, alışkanlıklar
da zamanla duruma dönüşür. İnsanın hayvani düşünceleri, sarhoşluk ve
şehvet gibi alışkanlıklarda şekillenir, bunlar da yoksulluk ve hastalık gibi
durumlarda katılaşır. Saf olmayan düşünceler, sinir bozucu alışkanlıklarda
kristalleşir, bunlar da olumsuz koşullarda katılaşır. Korku, şüphe ve
kararsızlık düşünceleri, zayıf düşüncelerde kristalleşir. Başarısızlık,
yoksulluk ve kölelik gibi durumlarda katılaşan alışkanlıklar, insansı
olmayan ve kararsız alışkanlıklara dönüşür. Tembel düşünceler, kirlilik ve
sahtekarlık alışkanlıklarına evrilir ve bunlar da pislik ve dilencilik
durumlarına dönüşebilir. Nefret dolu düşünceler, suçlama ve şiddet
alışkanlıklarına yol açabilir. Yaralanma ve zulüm durumlarında katılaşan
her türlü bencil düşünce, kendi çıkarlarını arama alışkanlıklarında
kristalleşir. Öte yandan, güzel düşünceler, nezaket ve incelik
alışkanlıklarında şekillenir. Saf düşünceler, ölçülü olma ve özdenetim
alışkanlıklarında kristalleşir. Cesaret hakkında düşünceler, kendine
güvenme ve karar verme gibi insansı alışkanlıklarda gelişir. Nazik ve
bağışlayıcı düşünceler, temizlik veçalışkanlık alışkanlıklarında gelişir.
Koruyucu düşünceler, sevgi dolu ve bencil olmayan davranışlarda
kristalleşir ve başkaları için kendini unutma alışkanlıklarında şekillenir.
Sonuç olarak, düşüncelerimizin doğrudan yaşamımızı etkilediği ve pozitif
düşüncelerin olumlu sonuçlar doğurabileceği anlaşılmalıdır.

İyi ya da kötü olsun, ısrarla sürdürülen belirli bir düşünce silsilesi, karakter
ve koşullar üzerinde sonuçlarını üretmekte başarısız olamaz. Bir insan
koşullarını doğrudan seçemez, ama düşüncelerini seçebilir ve böylece
dolaylı olarak, ama kesinlikle koşullarını şekillendirebilir.

Doğa her insana en çok teşvik ettiği düşünceleri tatmin etmesi için yardım
eder ve hem iyi hem de kötü düşünceleri en hızlı şekilde yüzeye çıkaracak
fırsatlar sunulur.

Bir insan günahkâr düşüncelerinden vazgeçsin, tüm dünya ona karşı


yumuşayacak ve yardım etmeye hazır olacaktır; zayıf ve hastalıklı
düşüncelerini bir kenara bıraksın, güçlü kararlarına yardımcı olacak
fırsatlar her yandan fışkıracaktır; iyi düşünceleri teşvik etsin, hiçbir acı
kader onu sefilliğe ve utanca mahkûm etmeyecektir. Dünya sizin
kaleydoskopunuzdur ve birbirini izleyen her an size sunduğu farklı renk
kombinasyonları, sürekli hareket halinde olan düşüncelerinizin zarif bir
şekilde ayarlanmış resimleridir.
İstediğin gibi olmalısın, o halde olacaksın;
Başarısızlık sahte örtüsünü arasın,
O zavallı kelime, 'çevre'.
Ruh onu hor görür, özgürdür.

Zamanın efendisidir, uzayı fetheder;


Kibirli düzenbazı korkutur, Şans'ı,
Ve zalim Kader'e
Tacını çıkarır, hizmetçinin yerini alır.

İnsan iradesi, o
görünmez güç,
Ölümsüz Ruh'un
çocuğu,
Granit duvarlar
arasında yolunu
bulabilir her
hedefe.

Gecikmelerde sabırlı ol
Ama anlayan biri olarak bekle;
Ruh yükseldiğinde ve emrettiğinde
Tanrılar itaate hazırdır.
DÜŞÜNCENİN SAĞLIK VE BEDEN ÜZERİNE ETKİSİ

Beden zihnin hizmetkârıdır. İster bilinçli olarak seçilmiş ister


otomatik olarak ifade edilmiş olsun, zihnin faaliyetlerine itaat eder.
Yasadışı düşüncelerin buyruğuyla beden hızla hastalığa ve çürümeye
gider; mutlu ve güzel düşüncelerin buyruğuyla gençlik ve güzellikle
donanır.

Hastalık ve sağlık, tıpkı koşullar gibi, köklerini düşünceden alır. Hastalıklı


düşünceler kendilerini hastalıklı bir beden aracılığıyla ifade edecektir.
Korku düşüncelerinin bir insanı bir kurşun kadar hızlı öldürdüğü
bilinmektedir ve bu düşünceler daha yavaş olsa da binlerce insanı
öldürmeye devam etmektedir. Hastalık korkusuyla yaşayan insanlar,
hastalığa yakalanan insanlardır. Kaygı bütün bedenin moralini hızla bozar
ve onu hastalıkların girişine açık hale getirir; saf olmayan düşünceler ise
fiziksel olarak hoş görülmese dahi, kısa sürede sinir sistemini çökertir.

Güçlü, saf ve mutlu düşünceler vücudu dinç ve zarif kılar. Beden,


etkilendiği düşüncelere kolayca yanıt veren hassas ve plastik bir araçtır ve
düşünce alışkanlıkları onun üzerinde iyi ya da kötü biçimde kendi
etkilerini gösterecektir.

İnsanlık kirli düşünceleri yaydıkları sürece damarlarında kirli ve zehirli


kana sahip olmaya devam edeceklerdir. Temiz bir yürekten temiz bir
yaşam ve temiz bir beden çıkar. Kirli bir zihinden kirli bir yaşam ve
bozulmuş bir beden çıkar. Düşünce eylemin, yaşamın ve tezahürün
pınarıdır; pınarı saf hale getirin ve her şey saf olacaktır.

Beslenme düzenindeki değişiklikler, düşüncelerini değiştirmeyen birine


yardımcı olmayacaktır. Bir insan düşüncelerini saf hale getirdiğinde, artık
saf olmayan besinleri arzulamayacaktır. Temiz düşünceler temiz
alışkanlıklar getirir. Bedenini yıkamayan sözde ermiş kişi, ermiş kişi
değildir. Düşüncelerini güçlendiren ve arındıran kişinin kötü niyetli
mikropları düşünmesine gerek yoktur.

Bedeninizi korumak istiyorsanız, zihninizi koruyun. Bedeninizi yenilemek


istiyorsanız, zihninizi güzelleştirin. Kötülük düşünceleri, kıskançlık, hayal
kırıklığı, umutsuzluk, bedenin sağlığını ve zarafetini çalar. Asık bir yüz
tesadüf eseri değildir; onu asık düşünceler yaratır. Kırışıklıklar çılgınlık,
tutku ve gurur ile çizilir.
Doksan altı yaşında, bir kız çocuğunun parlak ve masum yüzüne sahip bir
kadın tanıyorum. Orta yaşın çok altında bir adam tanıyorum, yüzünde
uyumsuz hatlar olduğu. Biri tatlı ve güneşli bir mizacın sonucudur; diğeri
ise tutku ve hoşnutsuzluğun.

Odanıza hava ve güneş ışığını özgürce kabul etmediğiniz sürece tatlı ve


sağlıklı bir eve sahip olamayacağınız gibi, güçlü bir beden ve parlak,
mutlu ya da dingin bir çehre de ancak neşe, iyi niyet ve huzur
düşüncelerinin zihne özgürce kabul edilmesiyle ortaya çıkabilir.

Yaşlıların yüzünde bazı kırışıklıklar sempatiden, bazıları güçlü ve saf


düşünceden, bazıları da tutkudan kaynaklanır, kim bunları ayırt edemez?
Doğru yaşamış olanlarda yaşlılık sakin, huzurlu ve batan güneş gibi
yumuşaktır. Geçenlerde ölüm döşeğinde bir filozof gördüm. Yıllar hariç
yaşlı değildi. Yaşadığı kadar tatlı ve huzurlu bir şekilde öldü.

Bedenin hastalıklarını bertaraf etmek için neşeli düşünce gibi bir hekim
yoktur; keder ve üzüntünün gölgelerini dağıtmak için iyi niyetle
kıyaslanabilecek bir teselli edici yoktur. Sürekli olarak kötü niyet,
alaycılık, kuşku ve kıskançlık düşünceleri içinde yaşamak, kendi
yarattığımız bir hapishane deliğine hapsolmak demektir. Ancak herkes
hakkında iyi düşünmek, herkese karşı neşeli olmak, sabırla herkesin
içindeki iyiliği bulmayı öğrenmek, bu tür bencil olmayan düşünceler
cennetin kapılarıdır ve her gün her yaratığa karşı barış düşünceleri içinde
yaşamak, sahibine bol bol huzur getirecektir.
DÜŞÜNCE VE AMAÇ

Düşünce bir amaca bağlanmadıkça, akıllıca bir başarı elde edilemez.


Çoğunlukta düşünce kabuğunun yaşam okyanusunda "sürüklenmesine"
izin verilir. Amaçsızlık bir ahlaksızlıktır ve felaket ile yıkımdan
uzak durmak isteyen kişi için böyle bir sürüklenme hali devam
etmemelidir.

Yaşamlarında merkezi bir amaçları olmayanlar küçük endişelere,


korkulara, sıkıntılara ve kendilerine acımaya kolaylıkla kapılırlar; bunların
hepsi zayıflık belirtileridir ve tıpkı kasıtlı olarak planlanmış günahlar kadar
kesin bir şekilde (farklı bir yoldan olsa da) başarısızlığa, mutsuzluğa ve
kayba götürür, çünkü zayıflık güçle gelişen bir evrende varlığını
sürdüremez.

Bir insan kalbinde akla uygun bir amaç tasarlamalı ve bunu


gerçekleştirmek için yola çıkmalıdır. Bu amacı düşüncelerinin merkez
noktası haline getirmelidir. Bu amaç ruhani bir ideal biçimini alabilir veya
o andaki doğasına göre dünyevi bir nesne olabilir; ama hangisi olursa
olsun, düşünce güçlerini sürekli olarak önüne koyduğu nesneye
odaklamalıdır. Bu amacı en yüce görevi haline getirmeli ve düşüncelerinin
geçici hayallere, özlemlere ve hayallere dalmasına izin vermeyerek
kendini bu amaca ulaşmaya adamalıdır. Bu, özdenetimeve düşüncenin
gerçek konsantrasyonuna giden asil yoldur. Amacına ulaşmada tekrar
tekrar başarısız olsa bile(zayıflığın üstesinden gelene kadar yapması
gerektiği gibi), kazandığı karakter gücü gerçek başarısının ölçüsü olacak
ve bu, gelecekteki güç ve zafer için yeni bir başlangıç noktası
oluşturacaktır.

Büyük bir amacı kavramaya hazır olmayanlar, görevleri ne kadar


önemsiz görünürse görünsün, düşüncelerini görevlerini kusursuz bir
şekilde yerine getirmeye odaklamalıdır. Ancak bu şekilde düşünceler
toparlanıp odaklanabilir, kararlılık ve enerji geliştirilebilir ve bunlar
yapıldığında başarılamayacak hiçbir şey yoktur. Kendi zayıflığını bilen ve
gücünancak çaba ve pratikle geliştirilebileceği gerçeğine inanan en zayıf
ruh, bu şekilde inanarak hemen kendini zorlamaya başlayacak ve çabaya
çaba, sabra sabır ve güce güç katarak gelişmeyi asla durdurmayacak ve
sonunda ilahi bir şekilde güçlenecektir.
Fiziksel olarak zayıf bir insan nasıl dikkatli ve sabırlı bir eğitimle kendini
güçlendirebilirse, zayıf düşüncelere sahip bir insan da kendini doğru
düşünmeye alıştırarak düşüncelerini güçlendirebilir.

Amaçsızlığı ve zayıflığı bir kenara bırakıp bir amaç doğrultusunda


düşünmeye başlamak, başarısızlığı sadece başarıya giden yollardan biri
olarak gören; tüm koşulları kendilerine hizmet eder hale getiren ve güçlü
düşünen, korkusuzca girişimde bulunan ve ustalıkla başaran güçlülerin
saflarına katılmaktır.

Amacını kavrayan bir kişi, sağına soluna bakmadan, amacına ulaşmak


için zihinsel olarakdüz bir yol çizmelidir. Şüphe ve korku titizlikle
dışlanmalıdır; bunlar çabanın düz çizgisini bozan, onu eğri, etkisiz ve
yararsız hale getiren parçalayıcı unsurlardır. Şüphe ve korku düşünceleri
hiçbir zaman bir şey başarmamıştır ve başaramaz da. Her zaman
başarısızlığa yol açarlar. Amaç, enerji, yapabilme gücü ve tüm güçlü
düşünceler şüphe ve korku devreye girdiğinde sona erer.

Yapma isteği, yapabileceğimiz bilgisinden kaynaklanır. Şüphe ve korku


bilginin en büyük düşmanlarıdır ve onları cesaretlendiren, onları
öldürmeyen kişi her adımda kendini engeller. Şüpheyi ve korkuyu yenen
kişi başarısızlığı da yenmiştir. Her düşüncesi güçle birleşmiştir ve tüm
zorluklarla cesurca karşılaşır ve akıllıca üstesinden gelir. Amaçları
mevsiminde ekilir, çiçek açar ve erken yere düşmeyen meyveler verir.

Korkusuzca bir amaca bağlanan düşünce yaratıcı bir güç haline gelir:
bunubilen kişi sadece dalgalanan düşünceler ve dalgalanan hisler
yığınından daha yüksek ve daha güçlü bir şey olmaya hazırdır; bunu yapan
kişi zihinsel güçlerinin bilinçli ve akıllı bir kullanıcısı haline gelmiştir.
BAŞARIDA DÜŞÜNCE FAKTÖRÜ

Bir insanın başardığı ve başaramadığı her şey kendi düşüncelerinin


doğrudan sonucudur. Adil bir şekilde düzenlenmiş bir evrende, dengeyi
kaybetmenin tam bir yıkım anlamına geleceği yerde, bireysel sorumluluk
mutlak olmalıdır. Bir insanın zayıflığı ve gücü, saflığı ve kirliliği
kendisine aittir, başkasına değil; bunları kendisi yaratır, başkası değil ve
bunları yalnızca kendisi değiştirebilir, başkası asla değiştiremez. Onun
koşulları da kendisine aittir, başkasına değil. Acısı ve mutluluğu kendi
içinden kaynaklanır. Nasıl düşünüyorsa öyledir; nasıl düşünmeye devam
ediyorsa öyle kalır.

Güçlü bir insan zayıf bir insana yardım edemez, meğerki zayıf insan
yardım edilmeye istekli olsun ve o zaman bile zayıf insan kendi kendine
güçlenmelidir; başkasında hayranlık duyduğu gücü kendi çabalarıyla
geliştirmelidir. Kendisinden başka hiç kimse onun durumunu değiştiremez.

"Bir kişi zalim olduğu için birçok kişi köledir; öyleyse zalimden nefret
edelim" diye düşünmek ve söylemek insanlar için olağan bir şeydi. Ancak
şimdi, giderek artan bir azınlık arasında bu yargıyı tersine çevirme ve "Bir
adam zalimdir çünkü birçok kişi köledir; öyleyse köleleri hor görelim"
deme eğilimi vardır.

Gerçek şu ki, zalim ve köle cehalet içinde iş birliği yaparlar ve birbirlerine


acı çektiriyor gibi görünürken, gerçekte kendilerine acı çektirirler.
Mükemmel bir Bilgi, ezilenin zayıflığında ve ezenin yanlış uygulanan
gücünde yasanın eylemini algılar; mükemmel bir Sevgi, her iki durumun
da gerektirdiği acıyı görerek, ikisini de kınamaz; mükemmel bir Merhamet
hem ezeni hem de ezilenleri kucaklar.

Zayıflığı yenen ve tüm bencil düşünceleri bir kenara bırakan kişi


ne zalime ne de mazluma aittir. O, özgür olandır. Bir insan ancak
düşüncelerini geliştirerek yükselebilir, fethedebilir ve başarabilir. İnsan
ancak düşüncelerini geliştirmeyi reddederek zayıf, zelil ve sefil kalabilir.

Bir insan dünyevi konularda bile bir şey başarabilmeden önce,


düşüncelerini kölece hayvani düşkünlüğün üzerine çıkarmalıdır. Başarılı
olmak için hiçbir şekilde tüm hayvansallık ve bencillikten
vazgeçmeyebilir; ama en azından bir kısmının feda edilmesi gerekir. İlk
düşüncesi hayvani düşkünlük olan bir adam ne net düşünebilir ne de
metodik olarak plan yapabilir; gizli kaynaklarını bulup geliştiremez ve
herhangi bir girişimde başarısız olur. Düşüncelerini insanca kontrol
etmeye başlamadığı için, işleri kontrol edebilecek ve ciddi sorumluluklar
üstlenebilecek konumda değildir. Bağımsız hareket etmeye ve tek başına
ayakta durmaya uygun değildir. Ancak yalnızca kendi seçtiği düşüncelerle
sınırlıdır.

Fedakârlık olmadan hiçbir ilerleme, hiçbir başarı elde edilemez ve bir


insanın dünyevi başarısı, kafası karışık hayvani düşüncelerini feda ettiği ve
zihnini planlarını geliştirmeye, kararlılığını ve kendine güvenini
güçlendirmeye odakladığı ölçüde olacaktır. Ve düşüncelerini ne kadar
yükseltirse ne kadar mert, dürüst ve erdemli olursa, başarısı o kadar büyük,
başarıları o kadar kutsanmış ve kalıcı olacaktır.

Evren açgözlüleri, sahtekârları, ahlaksızları kayırmaz, her ne kadar


dışarıdan bakıldığında bazen öyle görünse de dürüstlere, yüce gönüllülere,
erdemli olanlara yardım eder. Çağların tüm büyük Öğretmenleri bunu
değişik biçimlerde beyan etmişlerdir ve bunu kanıtlamak ve bilmek için
bir insanın düşüncelerini yükselterek kendini giderek daha erdemli hale
getirmeye devam etmesi yeterlidir.

Entelektüel başarılar, bilgi arayışına ya da yaşamda ve doğada güzel ve


doğru olanı bulmaya adanmış düşüncenin sonucudur. Bu tür başarılar
bazen kibir ve hırsla ilişkilendirilebilir, ancak bu özelliklerin bir sonucu
değildir; uzun ve zorlu bir çabanın, saf ve bencil olmayan düşüncelerin
doğal bir sonucudur. Ruhani başarılar kutsal özlemlerin tamamlanmasıdır.
Sürekli olarak asil ve yüce düşüncelerle yaşayan, saf ve bencil olmayan
her şey üzerinde duran kişi, güneşin doruğa ve ayın dolunaya ulaşması
kadar kesin bir şekilde, bilge ve asil bir karaktere sahip olacak ve etkili ve
kutsanmış bir konuma yükselecektir. Başarı, ne türden olursa olsun,
çabanın tacı, düşüncenin tacıdır. Özdenetim, kararlılık, saflık, doğruluk ve
iyi yönlendirilmiş düşünce sayesinde insan yükselir; hayvanilik, tembellik,
safsızlık, yozlaşma ve düşünce karmaşası ile insan alçalır.

Bir insan dünyada yüksek başarılara ve hatta ruhani âlemde yüce


mertebelere yükselebilir. Ve aynı zamanda kibirli, bencil ve yozlaşmış
düşüncelerin kendisini ele geçirmesine izin vererek tekrar zayıflığa ve
sefilliğe düşebilir. Doğru düşünceyle kazanılan zaferler ancak dikkatle
korunabilir. Pek çok kişi başarıya ulaştığında pes eder ve hızla
başarısızlığa sürüklenir.
İster iş dünyasında ister entelektüel ya da ruhani dünyada olsun, tüm
başarılar kesin olarak yönlendirilmiş düşüncenin sonucudur, aynı yasa
tarafından yönetilir ve aynı yönteme sahiptir; tek fark elde edilen nesnede
yatar. Az şey başarmak isteyen az fedakârlık yapmalıdır; çok şey başarmak
isteyen çok fedakârlık yapmalıdır; yüksek mevkilere erişmek isteyen kişi
büyük fedakârlıklar yapmalıdır.
VİZYONLAR VE İDEALLER

Hayalperestler dünyanın kurtarıcılarıdır. Görünen dünya nasıl


görünmeyen tarafından ayakta tutulursa, insanlar da tüm çileleri, günahları
ve iğrenç meslekleri boyunca yalnız hayalperestlerinin güzel vizyonlarıyla
beslenirler. İnsanlık hayalperestlerini unutamaz; onların ideallerinin
solmasına ve ölmesine izin veremez; onların içinde yaşar, onları bir gün
göreceği ve bileceği gerçekler olarak bilir. Besteci, heykeltıraş, ressam,
şair, peygamber, bilge, bunlar öteki dünyanın yaratıcıları,
cennetin mimarlarıdır. Dünya onlar yaşadığı için güzeldir; onlar olmasaydı
emekçi insanlık yok olurdu. Kalbinde güzel bir vizyon, yüce bir ideal
besleyen kişi, bir gün onu gerçekleştirecektir. Kolomb başka bir dünyanın
vizyonunu besledi ve onu keşfetti; Kopernik çok sayıda dünyanın ve daha
geniş bir evrenin vizyonunu besledi ve onu ortaya çıkardı; Buda
paslanmaz güzellikte ve mükemmel huzurda manevi bir dünyanın
vizyonunu gördü ve onun içine girdi.

Vizyonlarınıza değer verin; ideallerinize değer verin, kalbinizde


kıpırdayan müziğe, zihninizde oluşan güzelliğe, en saf düşüncelerinizi
örten sevimliliğe değer verin, çünkü bunlardan tüm hoş koşullar, tüm
cennet ortamı doğacaktır; bunlara sadık kalırsanız, sonunda
dünyanız inşa edilecektir. Arzu etmek elde etmektir; arzulamak ise
başarmaktır. İnsanın en basit arzuları en yüksek ölçüde tatmin bulurken, en
saf özlemleri beslenme eksikliğinden dolayı açlıktan ölsün mü? Yasa
böyle değildir: böyle bir durum asla gerçekleşemez: "isteyin ve elde edin".

Azametli hayaller kurun ve hayal ettiğiniz gibi olun. Vizyonunuz bir gün
neolacağınızın vaadidir; İdealiniz ise sonunda ortaya çıkaracağınız şeyin
kehanetidir. En büyük başarı ilk başta ve bir süre için bir rüyaydı. Meşe
palamudunda uyur; kuş yumurtada bekler ve ruhun en yüksek vizyonunda
uyanık bir melek kıpırdanır. Rüyalar gerçeklerin fideleridir. Koşullarınız
elverişsiz olabilir, ama bir İdeali algılayıp ona ulaşmak için
çabalarsanız, uzun süre böyle kalmayacaklardır.İçinizde seyahat edip
dışınızda hareketsiz kalamazsınız. Burada yoksulluk ve emeğin zorladığı
bir genç var; sağlıksız bir atölyede uzun saatler boyunca hapsedilmiş; okul
görmemiş ve tüm incelik sanatlarından yoksun. Ama daha iyi şeylerin
hayalini kuruyor; zekayı, inceliği, zarafeti ve güzelliği düşünüyor. İdeal bir
yaşam koşulunu hayal eder, zihinsel olarak inşa eder; daha geniş bir
özgürlük ve daha geniş bir kapsam vizyonu onu ele geçirir; huzursuzluk
onu harekete geçirir ve boş zamanını ve küçük de olsa tüm olanaklarını
gizli güçlerini ve kaynaklarını geliştirmek için kullanır. Çok geçmeden
zihni öylesine değişir ki, atölye artık onu tutamaz hale gelir. Zihniyle o
kadar uyumsuz hale gelmiştir ki, bir giysinin bir kenara atılması gibi
hayatından çıkar ve genişleyen güçlerinin kapsamına uyan fırsatların
büyümesiyle sonsuza dek oradan uzaklaşır. Yıllar sonra bu genci yetişkin
bir adam olarak görürüz. Onu, dünya çapında bir etki ve neredeyse eşsiz
bir güçle kullandığı belirli zihin güçlerinin efendisi olarak buluruz.
Ellerinde devasa sorumlulukların iplerini tutmaktadır; konuşur ve hayatlar
değişir; erkekler ve kadınlar onun sözlerine asılırve karakterlerini yeniden
şekillendirir ve güneş gibi, sayısız kaderin etrafında döndüğü sabit ve
parlak bir merkez haline gelir. Gençliğinin Vizyonunu gerçekleştirmiştir.
İdealiyle bir bütün haline gelmiştir. Sen ise, genç okuyucu, ister basit ister
güzel ya da her ikisinin karışımı olsun, kalbinin Vizyonunu (boş arzusunu
değil) gerçekleştireceksin, çünkü her zaman gizliden gizliye en
çok sevdiğin şeye yöneleceksin. Ellerinize kendi düşüncelerinizin kesin
sonuçları konacaktır; hak ettiğinizi alacaksınız; ne eksik ne fazla. İçinde
bulunduğunuz ortam ne olursa olsun, düşüncelerinizle, Vizyonunuzla,
İdeallerinizle düşecek, kalacak ya da yükseleceksiniz.
Kontrol ettiğiniz arzunuz kadar küçük, baskın arzunuz kadar büyük
olacaksınız, Stanton Kirkham Davis'in güzel sözleriyle, "Hesap tutuyor
olabilirsiniz ve bir süre sonra uzun zamandır size
ideallerinizin engeli gibi görünen kapıdan çıkıp kendinizi bir dinleyici
kitlesinin önünde bulacaksınız, kalem hala kulağınızın arkasında,
parmaklarınızda mürekkep lekeleri ve o zaman ve orada ilhamınızın selini
dökeceksiniz. Koyun güdüyor olabilirsiniz, şehirde dolaşacaksın, pastoral
ve ağzı açık; ruhun cesur rehberliğinde ustanın atölyesine gideceksiniz ve
bir süre sonra o, 'Size öğretecek başka bir şeyim yok' diyecek. Ve şimdi
siz, kısa bir süre önce koyun güderken büyük şeyler hayal eden usta
oldunuz. Dünyanın yenilenmesini üstlenmek için testereyi ve uçağı
bırakmalısın."
Düşüncesizler, cahiller ve tembeller, ögelerin kendilerini değil,
yalnızca görünen etkilerini görerek, uğur, talih ve şanstan
bahsederler. Bir adamın zenginleştiğini gördüklerinde, "Ne kadar şanslı!"
derler.
Bir başkasının entelektüel olduğunu gördüklerinde, "Ne kadar da talihi
bol!" diye
haykırırlar. Ve bir başkasının aziz karakterine ve geniş etkisine dikkat
çekerek, "Şans ona her fırsatta nasıl da yardım ediyor!" derler. Bu
insanların
deneyimlerini kazanmak için gönüllü olarak karşılaştıkları denemeleri,
başarısızlıkları ve mücadeleleri görmezler; görünüşte aşılmaz olanın
üstesinden gelebilmek ve kalplerinin Vizyonunu gerçekleştirebilmek
için yaptıkları fedakarlıklar, ortaya koydukları yılmaz çabalar,
uyguladıkları
inanç hakkında hiçbir bilgileri yoktur. Karanlığı ve kalp ağrılarını
bilmezler; sadece ışığı ve neşeyi görürler ve buna "şans" derler.
Uzun ve zorlu yolculuğu görmezler, yalnızca hoş hedefi görürler ve buna
"iyi talih" derler, süreci anlamazlar, yalnızca sonucu algılarlar ve buna
şans derler.

Tüm insan ilişkilerinde çabalar vardır, sonuçlar vardır ve çabanın gücü


sonucun
ölçüsüdür. Şans değildir. Armağanlar, güçler, maddi, entelektüel ve ruhani
sahiplikler çabanın meyveleridir; tamamlanmış düşünceler, başarılmış
nesneler, gerçekleştirilmiş vizyonlardır. Zihninizde yücelttiğiniz Vizyon,
kalbinizde

taçlandırdığınız İdeal hayatınızı bunun üzerine inşa edeceksiniz, ve


buna dönüşeceksiniz.
HUZUR

Zihin dinginliği bilgeliğin güzel mücevherlerinden biridir.


Uzun ve sabırlı bir özdenetim çabasının sonucudur. Varlığı, olgunlaşmış
deneyimin ve düşüncenin yasaları ve işleyişi hakkında sıradan bilgiden
daha fazlasına sahip olmanın bir göstergesidir.

Bir insan kendini düşüncenin evrim geçirdiği bir varlık olarak anladığı
ölçüde dinginleşir, çünkü böyle bir bilgi başkalarını da düşüncenin sonucu
olarak anlamayı gerektirir ve doğru bir anlayış geliştirdikçe ve neden-
sonuç ilişkisiyle şeylerin iç ilişkilerini giderek daha açık bir şekilde
gördükçe telaşlanmayı, öfkelenmeyi, endişelenmeyi ve kederlenmeyi
bırakır ve dengeli, kararlı ve dingin kalır.

Kendini nasıl yöneteceğini öğrenen dingin insan, kendini başkalarına nasıl


uyarlayacağını bilir; onlar da onun ruhsal gücüne saygı duyar ve ondan bir
şeyler öğrenebileceklerini ve ona güvenebileceklerini hissederler. Bir
insan ne kadar huzur dolu olursa, başarısı, etkisi ve iyilik yapma gücü de o
kadar artar. Sıradan bir tüccar bile daha büyük bir özdenetim ve ılımlılık
geliştirdikçe ticari refahının arttığını görecektir, çünkü insanlar her zaman
tavırları son derece dengeli olan bir insanla iş yapmayı tercih edeceklerdir.

Güçlü, sakin insan her zaman sevilir ve saygı görür. O, susuz topraklarda
gölge veren bir ağaç ya da fırtınada sığınılan bir kaya gibidir. "Sakin bir
kalbi, tatlı huylu, dengeli bir yaşamı kim sevmez? Bu nimetlere sahip
olanlar için yağmurun yağması ya da parlaması veya hangi değişikliklerin
meydana geldiği önemli değildir; çünkü onlar her zaman tatlı, sakin ve
dingindirler. Dinginlik dediğimiz karakterin bu zarif duruşu, kültürün son
dersi, ruhun meyvesidir. Bilgelik kadar değerlidir, altından, hatta ince
altından bile daha çok arzulanır. Sadece para peşinde koşmak dingin bir
yaşamın yanında ne kadar da önemsiz kalır, Hakikat okyanusunda,
dalgaların altında, fırtınaların erişemeyeceği bir yerde, Ebedi Sakinlikte
yaşayan bir yaşamın yanında!

"Hayatlarını mahveden, patlayan öfkeleriyle tatlı ve güzel olan her şeyi


mahveden, karakterlerinin dengesini bozan ve küskünlük yaratan ne kadar
çok insan tanıyoruz! İnsanların büyük çoğunluğunun özdenetim eksikliği
yüzünden hayatlarını mahvedip mutluluklarını gölgelemediği bir sorudur.
Hayatta iyi dengelenmiş, tamamlanmış karakterin özelliği olan o
mükemmel dengeye sahip ne kadar az insanla karşılaşıyoruz!
Evet, insanlık kontrolsüz tutkuyla dalgalanır, kontrolsüz kederle
çalkalanır, endişe ve şüpheyle savrulur; yalnızca bilge insan, yalnızca
düşünceleri kontrol edilen ve arındırılan insan, ruhun rüzgârlarının ve
fırtınalarının kendisine itaat etmesini sağlar.

Fırtınaya kapılmış ruhlar, nerede olursanız olun, hangi koşullar altında


yaşarsanız yaşayın, şunu bilin ki yaşam okyanusunda Kutsanmışlık adaları
gülümsüyor ve idealinizin güneşli kıyısı gelişinizi bekliyor. Elinizi
düşüncenin dümenine sıkıca tutun. Ruhunuzun kabuğunda emreden Efendi
yatıyor; O uyuyor ancak, uyandırın O'nu. Özdenetim güçtür; Doğru
Düşünce ustalıktır; dinginlik güçtür. Kalbine söyle, "Huzurlu ol, dingin
kal!"
Düşüncenin gücü
James Allen

James Allen'ın zamansız klasiği “Düşüncenin Gücü”, milyonlarca


okuyucuya ilham kaynağı olmuştur. 1903 yılında yazılan bu derin makale,
düşüncenin gücünü ve hayatımız üzerindeki etkisini keşfeder, zihnimizin
hem iç karakterimizin hem de dış koşullarımızın ustası olduğunu vurgular.

Yazar Hakkında

James Allen (1864-1912), ilham verici kitapları ve şiirleri ile tanınan İngiliz
bir yazardır. En bilinen eseri “Düşüncenin Gücü”, düşüncelerinin gücünü
anlamak ve hayatlarını dönüştürmek isteyenler için bir rehber olmuştur.

Çevirmen Hakkında

Klasik edebiyatı yeni kitlelere ulaştırma tutkusuna sahip bir çevirmenidir.


“Düşüncenin Gücü” çevirisi, onun çeviri bilinci ve Allen'ın öğretilerini
günümüz okuyucularıyla buluşturma konusundaki kararlılığını
göstermektedir. Bu “Düşüncenin Gücü” baskısı, düşüncenin kalıcı gücüne
ve insan zihninin dönüştürücü potansiyeline bir övgüdür.

James Allen'ın bilgeliğiyle ilk kez tanışıyor ya da derinlemesine keşfetmek


istiyor olun, bu çeviri kendini keşfetme ve kişisel gelişim yolculuğunuzu
zenginleştirecektir. Kendimce yapılan bu yeni çeviri, Allen'ın etkileyici
üslubunu ve felsefi görüşlerini koruyarak çağdaş okuyucular için erişilebilir
ve ilgi çekici bir hale getirmekte, bir çevirmen olarak, bu ilk büyük çeviri
projesinde Allen'ın öğretilerini özünden ödün vermeden aktarma
konusundaki becerisini göstermektedir.

- Berke D.

You might also like