Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 5

20.

Yüzyılda Etik
20. yüzyılın ikinci yarısı, etiğin araştırma alanını genişlediği bir dönem olmuştur.
Etiğin özgürlük, ödev, etik bilgi, etik doğru, değerler, değerlendirme gibi geleneksel
konu ve sorunlarının yanına, daha önce etikle ilgili görülmeyen kimi yeni
konular/sorunlar da eklenmiştir. Ötanazi, kürtaj, pornografi, savaş, şiddet, kadın
sorunları vb. sorunlar da etik boyutu ile ele alınmaya başlanmıştır. Bu olgular
uygulamalı ya da pratik etik kapsamı içerisinde değerlendirilmiştir. 20. yüzyılda
bunun yanı sıra etiğin temellerine, bilgisel sorunlarına ilişkin tartışmalar da
yaşanmıştır. Değerler etiği, etiğin temelini oluşturan değerlerin varlık tarzlarına ve
bilinmelerine ilişkin bilgiler ortaya koyan bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Meta
etik ise geleneksel etiğe analitik eleştiriyi getirerek etiğin alanını daraltmıştır. Bilgiyi
ortaya koymayı, doğrudan yanlıştan, adil olandan, yapılması gerekenden ya da
ödevden söz etmeyi metafizik kabul etmiş, etiği yalnızca çözümleme ve
temellendirmeler yapan analitik (çözümlemeci) bir etik haline dönüştürmeye
çalışmıştır.

Değerler Etiği
“Değerler etiği” yaklaşımı, özellikle değerlerin ontolojik özelliği ve bilgisi üzerinde
durur. Değerlerin kendi başına var olduğunu, bilgilerine ulaşmanın da olanaklı
olduğunu söyleyen görüşleri içerir.
Değerler etiği yaklaşımı özellikle Kant’ın etik görüşünü temel alır. Kant’ın eksik ya da
sorunlu yanlarına işaret eder. etiği yaklaşımının arka planında yer alan önemli bir
diğer görüş ise Fenomenoloji akımıdır. Fenomenolojik düşünce geleneğinden gelen
Max Scheler ve Nicolai Hartmann’ın etik ve değer görüşlerine bakıldığında, bunu açık
bir biçimde görmek mümkündür.
Max Scheler’in Değer ve Etik Görüşü
Kant’ın etikle ulaşmak istediği hedefe ulaşmak için, Scheler’e göre ona yöneltilen
formalizm eleştirisine karşılık verilmesi gerekir. Scheler, Kant’ın etik yaklaşımında iki
önemli hata yaptığını düşünür: İlk olarak Kant, a prirori ile formal olanı karıştırmıştır.
İkinci olarak da a priori olanı rasyonel (ussal) olanla karıştırmıştır. Scheler etiği, bir
içerikli değerler etiği ve bir duyusal a priorizm geliştirerek, işte bu iki yanılgıyı
düzeltmeye girişmektedir.
Kant, ahlaklılığı; duygularından, isteklerinden, arzularından, sevgi ve nefretinden
arındırılmış bir akıl varlığına, onun kendi deyişiyle bir “X’e” dayandırmaktadır. Bu
durum ise yaşamımızı belirleyen ilkeler olarak değerler karşısında aklın kör
kalmasına yol açmaktadır. Scheler bilgisel a priori yanında, duyguyla ortaya çıkan
apaçık, kesin bilme anlamına gelen bir “duyusal a priori”den söz eder. Değerlerin
insandaki taşıyıcıları duygulardır. Değerlerin nitelikleri, renk, ton nitelikleri gibi ideal
objelerdir. Onlar bilinmez, ulaşılamaz, karanlık objeler değil, açık biçimde duyulabilen
fenomenlerdir. Onların -duyusal a priori- bilgilerine ulaşılabilir kılan bu nitelikleridir.
Değerler “taşıyıcıları” bakımından üç gruba ayrılabilirler:
1. Kişi değerleri
2. Vital değer(ler)
3. “Şey”lerin taşıdığı değer(ler)
Birinci grupta iyi-kötü, sevgi- nefret gibi kişinin taşıyıcısı olduğu değerlerdir. İkinci
gruptaki değerler ise sağlıklı olma-hasta olma, bitkin-dinç olma, gürbüz-cılız olma gibi
temelini canlı varlık dünyasında bulan değer(ler)dir. Üçüncü grubu oluşturan ise hoş,
yararlı gibi değerlerle, kültür değerleri, ekonomik ve estetik değer(ler)dir. Değerler
bulundukları basamağa göre “daha aşağı” ya da “daha yüksek” değerlerdir. “Kişi
değerleri” ve “kutsal değerler” yüksek değerlerdir. Bir değerin yükseklik derecesini
gösteren özelliklerini Scheler şöyle belirler: Bir değer,
1. zaman üstü olması anlamında “devamlılığı”,
2. başka değerlere ayrışmaması anlamında “bölünebilir olmaması”,
3. başka değerlere dayanmaması,
4. gerçekleştirilmesinin gerçekleştirene derin bir sevinç vermesi,
5. “mutlak” bir değer olmasına göre yüksek bir değer olmaktadır.

Scheler’de, “en yüksek değer”, “mutlak anlamda iyi”dir. En yüksek değerden


kastedilen, bu aktı gerçekleştiren varlığın bilgi derecesine göre en yüksek olan
değerdir. Bu sebeple bütün nihai değer fenomenleri gibi “iyi” ve “kötü”
tanımlanamazlar, doğrudan doğruya yaşanırlar. “iyi” olan, yüksek ve pozitif değeri
gerçekleştiren aktlardır (dolayısıyla eylemlerdir). “İyi” değerinin taşıyıcısı bu
eylemlerdir. Ama bu aktlar (edimler) tüm diğer aktlar gibi nesne haline getirilemezler.
Kişi ancak bu aktları gerçekleştirerek değerleri yaşama geçirir ve kendi
yaşantılarından hareketle onların bilgisini edinebilir.
Nicolai Hartmann’ın Değer ve Etik Görüşü
N. Hartmann, Scheler’in Kant eleştirilerinin ve etik-değer görüşlerinin izinden giderek
yeni bir yaklaşım ortaya koyar. Hartmann, Scheler’den farklı olarak değer(ler)
sorununu ontolojik bakışla ele alır. Hartmann’a göre değerler alanı ideal varlık alanı
içinde yer almaktadır. Değerleri bu dünyada bir kez yaşatan her eylem ya da insan
onların real dünyayla bağını kurmuş olur. Değerlerin sesini duyan, onu
gerçekleştirebilecek ya da onlara sırtını dönebilecek olan tek varlık olan insandır..
İnsan, vicdan, değer duygusu, gibi bilinç ve duygusal yaşantılarla ideal varlıklar olan
değerlerin dünyada (real varlık alanında) gerçekleşmesini sağlar.
Değerler, özlükler(özler)dir. Özlükler olarak değerler özne tarafından bilinmelerinden
bağımsız olarak varlıklarını sürdürürler. Başka bir deyişle, öznenin onları bilmesi
onları var etmemektedir.
Hartmann’ın değerle, değerlerin kişiyle ilişkisiyle, onları bilmesi ve yaşanmasıyla ilgili
olarak karşımıza çıkardığı ana kavram “değer duygusu” ya da “değer bilinci”dir. Kişiye
değer sıradüzeninin “bilgisini” veren, değer çeşitliliği ve değer çatışmaları karşısında
yol gösteren, seçim yapmasını sağlayan bu duygu ya da bilinçtir. Daha yüksek değeri
görmemizi sağlayan da odur. İnsanı değerli olarak gördüğü şeye yönelten, değersiz
olarak gördüğü şeydense uzaklaşmasını sağlayan da bu duygudur.
İoanna Kuçuradi’nin Değer ve Etik Görüşü
Kuçuradi, değerlerin bilinmesiyle ilgili “değer duygusu”, “değer bilinci” türünden özel
bir bilme yolundan da söz etmemektedir. Ancak, değerlerin onları bilen, yaşayan,
eylemlerinde yaşatan kişiden bağımsız olarak varolduğu konusunda Scheler ve
Hartmann ile benzer düşüncelere sahiptir. Değerler insanın varlığa kattığı bir
boyuttur, insanla varolan şeylerdir. Kuçuradi ,ideal varlıklar kavramını kullanmasa da
değerlerin varlık tarzlarının farklılığını öngörür. Onların diğer şeyler gibi nesneleştirilip,
kavramlaştırılabileceklerini söyler. Kuçuradi, değerleri ele alınırken bilgi kuramsal
bakışın da ontolojik bakışın da, yeterli olmadığını söyler. Değerler ancak insan
yaşamıyla bağlantı içinde, yani antropolojik olarak ele alınırsa, değer sorunları
anlaşılıp aydınlatılabilir. Bu nedenle değerleri ele alırken antropolojik bakışın da
gerekli olduğunu düşünür.
Kuçuradi, değer sorunlarını değerlendirme sorunundan hareketle ele alır. Onu bu
konu üzerinde durmaya götüren, yaşamda karşılaştığı değerlendirmeler, aynı şeyin
farklı kişilerce farklı şekilde değerlendirilmesi ve her kişinin kendi değerlendirmesini
tek doğru değerlendirme saymasıdır. Buradan hareketle değer probleminin felsefede
değerlendirme ve değerler problemi olarak karşımıza çıktığını söyler.
Bunun dışında, değer ve değerler kavramları üzerinde durur. İkisinin temeldeki farkını,
sonra da değerler arasındaki farkları, yani tür olarak insanın başarıları olan bilgi, bilim,
sanatlar, felsefe, teknik, kültürler-gibi değerler ile kişilerarası ilişkilerde ortaya çıkan
sevgi, dürüstlük olma, bağlılık, saygı, adil olma gibi etik değerleri ve de açık
düşünebilme, doğru bağlantılar kurabilme gibi kişisel değerleri ortaya koyar.

Meta-Etik
Meta-etik ya da analitik etik, pozitivist ve analitik geleneğin ,Mantıkçı Pozitivizmin,
etikteki yansıması ya da etiğe uygulanmasıdır. Pozitivizmin ve bununla bağlantılı
olarak pozitif bilim düşüncesinin tek bilgi biçimi olarak görülmesi, bunun dışında her
türlü bilginin “metafizik” sayılmasının bir sonucu olarak gelişmiştir. Böylece, etiğin
varlığını sürdürebilmesinin yolu olarak etikte analitik yaklaşım ağırlık kazanmış;
bunun sonucunda ise etik, önermeler ortaya koymak yerine, bir şey söylemeden
çözümleme ve temellendirme yapan bir bilgisel alana dönüşmüştür. Bu bağlamda,
meta-etik, “metafizik olma”, “anlamsız olma”, “aşkın olma” suçlamalarından
kurtulabilen etiktir. Etiği meta-etik olarak görenlere ya da öyle olması gerektiğini
düşünenlere göre; “meta-etik, dolaylı sonuçları dışında eyleme ilişkin olarak hiçbir
ahlaki ilke ya da hedef önermez, tamamen felsefi analizden oluşur. Meta-etik
çözümleme ve temellendirme esasına dayanmaktadır.
Çözümleme
Meta-etiğin birincil ve ana bilgisel etkinliği çözümlemedir. Eğer etik bilgi ortaya
koyamayacaksa, etik bilgi mümkün değilse, etiğe kalan iş en başta kavramların
çözümlenmesidir. Etik terimlerin açıklığa kavuşturulması, anlamlarının ortaya
konulması etik sorunların aydınlatılmasını sağlayacaktır. Meta-etiğin dört sorusundan
üçü çözümlemeyle ilgilidir. Bu sorular;
1. “Doğru”, “yanlış”, “iyi”, “kötü” gibi etik terimlerin ya da kavramların anlamı ya da
tanımı nedir? Bu tür terimleri ya da kavramları içeren yargıların doğası, anlamı
ya da işlevi nedir?
2. Bu tür terimlerin ahlaki anlamda kullanılışı, ahlaki olmayan kullanılışından,
ahlaki yargılar normatif yargılardan nasıl ayrılır? Ahlaki olmayanın zıddı olarak
alındığında ahlakinin anlamı nedir?
3. “Eylem”, “vicdan”, “irade”, “özgür irade”, “niyet”, “söz verme”, “özür dileme”,
“güdü”, “sorumluluk”, “akıl”, gibi birbiriyle bağlantılı terimlerin ya da
kavramların açıklaması ya da anlamı nedir?”
Temellendirme
Meta-etiğin dördüncü sorusu temellendirmeye ilişkin; “Etik yargılar ve değer yargıları
kanıtlanabilir mi ya da bu yargıların geçerli oldukları gösterilebilir mi? Evetse, nasıl ve
ne şekilde? Ya da ahlaksal akıl yürütme ile değere ilişkin akıl yürütmenin mantığı
nedir?” sorusudur.
Bu sorular, meta-etiğin standart sorulardır çünkü etik tartışmalar söz konusu
olduğunda esas bilmek istediğimiz, anlamdan çok, kabul ettiğimiz ahlak ve değer
yargılarının temellendirilip temellendirilemeyecekleri, temellendirile- biliyorlarsa,
bunun hangi temele dayanarak yapıldığıdır.

Uygulamalı Etik
“Pratik etik” ya da “uygulamalı etik”, ölüm cezası, işkence, kürtaj, ötanazi, genetik
araştırmalar, işkence gibi günümüzün öne çıkan kimi önemli etik sorunlarını ele alan
bir yaklaşımdır.
Etikte Teori- Pratik Sorunu
Höffe’nin, Aristoteles ve Moore’dan hareketle dile getirdiği saptamalarda, etik,
“pratiğin teorisi” olarak adlandırılan bilgi alanında yer almaktadır. Bu durumun nedeni
etiğin hedeflediği şeyin ne olduğuna ilişkin sorunun soruluş biçimidir. Daha açık bir
deyişle “etik bilgiyi mi hedefler, eylemi mi?” sorusudur. Bu soru, ya biri ya öteki
türünden bir yanıt bekleyen bir sorudur; gerçekte ise eylem ve bilgi karşı karşıya
konulabilecek şeyler değillerdir. Tam tersine etik bilgi alanı söz konusu olunca bunlar
birbirinden ayrılamayacak şeylerdir. Etik eyleme ilişkin bilgiler ortaya koymaya çalışır,
onun hedefi budur. Bu bilginin hakkında olduğu şeyse, geniş anlamda eylemdir:
insanın yapıp etmeleri, bu yapıp etmelerin başlangıcını oluşturan değerlendirmeleri,
bu değerlendirmelerin dayandığı değerlerdir.
İki Örnek: Genetik Müdahale ve Ölüm Cezası
Etiğin bir “theoria” etkinliği olduğu, pratikle doğrudan bağı olmadığı ya da somut etik
sorunları ele almada yetersiz kalacağı sayıltısından yola çıkan “pratik etik”
savunucuları günümüzün kimi etik -ya da etik boyut da taşıyan- sorunlarını konu
edinmektedir. Bu soranlar kürtaj, kök hücre ve genetik araştırmaları, ötanazi gibi
biyoetik sorunları olabildiği gibi, hayvan hakları feminizm gibi sorunlara, hatta açlık ve
yoksulluk sorunu gibi siyasalekonomik sorunlara kadar uzanabilmektedir.
Genetik Müdahaler ve Etik
Günümüzde biyolojideki ve/veya tıptaki genetik (örneğin kök hücre) araştırmalarının
bugün ulaştığı düzey, bu konuda teknolojinin daha fazla uygulanabilir, genlere tıbbi
olarak müdahale edilebilir olması, bu konuya ilişkin kaygıları, etik sorgulamayı da
birlikte getirmiştir.
Ölüm Cezası
Cinayet işleyenlerin, özellikle vahşice işlenen cinayetlerde suçluların ölüm cezasıyla
cezalandırılması gerektiği, cinayet işleyerek bir insanın yaşamına son veren kişinin
yaşamına son verilebileceği düşüncesi oldukça yaygındır. Bu bilinen en eski “adalet!”
ilkesidir. Buna karşılık cezalandırmayı intikam alma olarak görmeyenler, bu
düşüncelere şiddetle karşı çıkmaktadırlar. Ölüm cezasına karşı çıkılmasının ana
nedenlerinden birisi budur

Meslek Etikleri
Günümüzde etiğe karşı olan ilginin artışı kimi mesleklerde karşılaşılan etik sorunların
artmasının ya da artan sorunların farkına varılmasının bir sonucudur.
Tıp Etiği
Tıp etiği eski ve yaygın bir meslek etiğidir. Bunda tıbbın ilgilendiği sorunların çok
daha can yakıcı olmasının bir payı olduğu gibi, tıpta teknoloji kullanımının da önemli
bir payı vardır. Tıp alanında kullanılan teknolojik cihazlar ya da yöntemler ile insan
bedenine yapılan müdahaleler, yaşamı uzatmaya yarayan, ama insanca yaşama
olanağını azaltan tedavi yöntemleri, “her ne koşulda olursa olsun daha uzun
yaşatma” kuralına bağlılık, zaman zaman itirazlarla karşılaşmış, bu tartışmalardan da
tıp etiği doğmuştur.
İş(letme) Etiği
Ticaretin, sanayinin ve hizmet sektörlerinin gelişmesi, kurumsal yapıların oluşması ve
bu kurumların salt maddi kazanç temelli faaliyet göstermeleri sonucu ortaya çıkan
etik sorunlar, bu alanlara etik açıdan bakan çalışmaları gerekli kılmıştır. İşletmelerde
etik sorunların nasıl ortadan kaldırılacağını açıklamak pek mümkün
görünmemektedir. Ama bu amaca yönelik olarak diğer meslek ya da uğraş
alanlarında olduğu gibi kimi işletme etik kodları (ilke bütünleri) geliştirilmekte, bunlar
işletme çalışanlarına duyurularak, işyeri etik komiteleri kurularak işletmenin etik
değerlere sahip, bu değerleri gözeten bir işletme olması sağlanmaya çalışılmaktadır.
Etik ve Meslek İlkeleri
Bugün meslek sayısı kadar çok sayıda olan meslek etiklerinin her birinin bir “etik”
olduğu, felsefesinin en eski disiplinlerinden biri olan etiğin de, yeni adıyla “felsefi
etiğin” de, bu etiklerden birisi olduğu düşünülmektedir. Felsefenin bir alanı olarak
etiğin sorunları, diğer kişilerle ve kendimizle ilişkilerimizde verdiğimiz kararlarla ve
yaptığımız eylemlerle ilgili olmalarına rağmen, yaşamda karşılaşılan etik sorunlardan
farklı türden sorunlardır. Günlük yaşamdaki sorulan sorular, belirli bir kişinin belirli bir
durumu, eylemi, kişiyi vb. değerlendirmesiyle ve o belirli durumda yapması gerekenle
ilgili sorulardır. Buna karşılık meslek etiklerinde sorulan sorular, belirli bir mesleği icra
ederken -yani belirli tek durumlar karşısında- kişinin genel olarak ne yapması
gerektiğine ilişkin sorulardır. Etik ve hukuk normlarla ilgili sorunlardır. Bu nedenle
meslek etikleri en başta kendi uğraşı alanlarına ilişkin normlar geliştirmeyi, bunları da
söz konusu alanın etik kodları olarak saptamayı hedeflemektedirler. Ancak tüm etik
sorunlar normlara ilişkin ya da normlar geliştirerek çözülecek sorunlar değildir. Farklı
alanda karşılaşılan etik sorunlar özünde kimi ortaklıklar taşır. Bu nedenle farklı
alanlardaki etik sorunlarını ortaya koymak, sorunun doğru çözüme kavuşmasını
sağlayacak ilk aşamadır.

You might also like