Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 4

■ Aristoteles bilimleri teorik, pratik ve prodüktif olarak üç ana gruba

ayırdığını, birinci gruba giren bilimleri genel olarak matematik, fizik ve


metafizik veya teoloji olarak ayırmıştı.

■ Matematik hareketsiz, yani oluş ve yok oluş için olmayan,


ancak bağımsız bir varlığa (töze) sahip olmayan nesneleri,

■ Fizik, bağımsız bir varlığa (töze) sahip olan, hareket, oluş


ve yok oluş içinde olan nesneleri,

■ Metafizik, bağımsız bir varlığa (töze) sahip olup


hareketsiz, oluş ve yok oluş içinde olmayan varlıkları
inceliyordu.

■ Bilimlerin sınıflamasını göz önüne aldığımızda metafiziğin konusunu


esas itibariyle tanrı oluşturacaktır. Bunun yanında;

■ Kendi kendini düşünen saf akıl olan tanrının içinde


bulunduğu ay-üstü alemdeki gök cisimlerinin akılları da
metafiziğin inceleme konusu olacaktır.

■ Aristoteles Platon’un idealarına karşılık ortaya attığı,


değişmeyen formaları da metafiziğin inceleme alanına
dahil eder.

■ Son olarak da insana dışarıdan gelen faal aklın da tanrısal


bir özellik taşıması itibariyle metafiziğin konusu olacaktır.

■ Modern yorumculara göre Aristoteles önceleri sadece tanrıyı bu bilimin


inceleme alanına sokmuşsa da düşünsel evrimi sonucunda metafiziğin
çalışma alanının gelişmiştir.

■ Metafiziğin IV. Kitabındaki tanım: varlık bakımından varlığı ve ona özü


gereği ait olan ana nitelikleri inceleyen bir bilim şeklindedir. Bunun
yanında o varlığın ilk ilkelerinin incelenmesi bilimidir. (özdeşlik,
çelişmezlik, üçüncü halin olmazlığı)

■ Her bilim varlığın bir boyutunu incelerken, konusu varlık olmak


bakımından varlık ve bu varlığa yine varlık olmak bakımından ait olan
en genel nitelikler olan metafiziğin, özdeşlik gibi bütün bilimlerin ortak
ilkelerini inceleme hakkı ve ödevi bulunan tek bilim metafiziktir.

■ Yunan felsefesi evrendeki oluş ve değişme olgusunu açıklamak üzere


ortaya çıkmıştı: sürekli değişen şeylerin ardında değişmeyen bir şey var
mıdır?

■ Varlıktaki değişimi anlamak yapılacak şey varlık kavramının kendisi


üzerinde düşünmek ve onu daha esnek bir biçimde tanımlamak, onu
çok anlamlı bir terim olarak ele almaktı.
■ Varlık içinde gerçeklik dereceleri belirlemek (varlıkla öyle
olmayan ayırmak)

■ Varlığın zamanda birbirini izleyen birçok gerçeklik


derecesi olacaktır. (madde->form->kuvve->fiil)

■ Bilim felsefesinde ve metafiziğin inceleme alanında gördüğümüz gibi


bilimin konusu olan şeyler tümellerdir, yani değişmeyendir. Bunun
kaynağı elbette idealardır fakat bir Platoncu olan Aristoteles idealar
kuramını olduğu kabul etmez ve ona bazı eleştiriler yönlendirir:

■ Her genel kavramı idea olarak kabul etmemek, sadece


doğada gerçekten görülen türleri ifade eden tümellerin
varlığını kabul etmek gerekir.

■ İdeaların duyusal dünyanın dışında değil, duyusal şeylere


içkin bu dünyada olduğunu kabul etmek gerekir.

■ Başka dünyadaki idealar bilinemez ve biz de bu yüzden


doğadaki şeylerin gerçek doğasını öğrenemeyiz.
Faydasız.

■ Bu durum ayrıca üçüncü adam paradoksuna bizi


sokacaktır. Bir tümel bağımsızlık kazanırsa, tikel ile tümel
arasında ortak yeni bir tümele ihtiyaç duyulacaktır ya da
tümeller de kendi aralarında ortak özellikler
barındırdığından tümellerin de tümellerine ihtiyaç
duyulacaktır. Tümeller de birer kopya olacaktır bu
durumda.

■ İdealar sayılar olsalar bile onların bu dünyadaki şeylerin,


oluşun ve hareketin nedeni olduklarını söyleyemeyiz.
Sayılar birbirlerinin nedeni olamadıkları gibi aralarındaki
ilişkiyi varlığa tatbik etmek de mümkün değildir.

■ Şeylere içkin olan ideaları doğadaki değişimin ilkeleri


kılmak gerekir.

■ Aristoteles varlığı tanımlarken sadece idealar veya kendi


deyimiyle formları kullanmaz, aynı zamanda maddenin
varlığını da olumlar. Maddeyle beraber düşünülen ve var
olan form ereksel neden olan ele aldığı için değişim
mümkün olmaktadır.

■ Yunan dünyasında Platon’a kadar olan süreçte varlık madde ile


açıklanıyordu. Platon kararlı bir şekilde maddenin varlığını reddetmişti.
Aristoteles de maddeyi yeniden gündeme almış ve onu özgün bir
şekilde yeniden tanımlamıştır.

■ Varlığın eşzamanlı olarak birden çok görüntüsü veya cephesi varsa,


onun zamanda birbirlerini izleyen birçok gerçeklik derecesi de vardır.
Bunlardan biri madde, diğeri formdur. Bunlara karşılık olarak biri kuvve,
diğeri fiildir.

■ Aristoteles için de yokluktan var olmak söz konusu değildir, buna


mukabil göreli anlamda bir yokluk söz konusudur. Oluş ve değişme ise
bu göreli anlamda yokluktan yani madde veya kuvveden gerçek
anlamda varlığa, yani forma ve fiile gidiştir. Değişim dört şekilde
gerçekleşir:

■ Yer değiştirme

■ Nitelik değişimi (sıcak->soğuk)

■ Büyümek (bebek->yetişkin, tohum->ağaç)

■ Oluş ve yok oluş (insanın doğup ortaya çıkması, ölüp yok


olması)

■ “Bir özneye (töz) yüklenmiş olmaksızın bir niteliğin (kategori) varlığı ne


kadar imkansızsa bir nitelikle yüklenmemiş bir öznenin varlığı o kadar
imkansızdır”, “gerçek dünyada var olan şey her zaman madde ve
formun bileşiminden meydana gelen bireydir (tikel)”.

■ Sadece tanrı saf formdur, bunun dışında her şey madde ile formun
bileşimidir.

■ Aristoteles herhangi bir belirleme almamış salt bir madde, bir ilk madde,
asli maddenin bağımsız, bireysel varlığını reddeder. Madde formsuz
olmaz, form bir şeyin ne olduğu sorusuna cevap veren şeydir. Aynı
şekilde şeylerde bir değişim olduğunda nitelikler (formlar) değişmez,
madde değişir. (Madde özü itibariyle değişme kabiliyetinin kendisidir)

■ Şeyler en az karmaşık olan dört unsurdan (su, ateş, hava, toprak) ve bu


unsurlar da belirsiz bir ana maddeden ve bu ana madde de dört temel
nitelikle (formla) (sıcak, soğuk, kuru, yaş) (dört unsurdan geriye
gidilemez, pratikte)

■ İlk ana maddeden böyle ayrıca konuşabilmemizin tek yolu onu zihinsel
olarak soyutluyor olmamızdır, pratikte bu mümkün değildir. Madde
bilinemez, bilginin konusu niteliklerdir (formlar).

■ Dört unsurun en temelde olduğu, mineraller, bitkiler, hayvanlar ve ay


altı alemin en yüksek derecesine sahip insanın içinde olduğu ve ay üstü
aleme çıkan bir hiyerarşisi söz konusudur. Bu hiyerarşide de madde-
form ilişkisi söz konusudur ve hiyerarşi içinde bir form kendisinden
üstün bir formun maddesi olur.

■ Salt madde-belirsiz madde-dört unsur (toprak)-tuğla-ev-


…-salt form
■ (Ne kadar tür varsa o kadar form vardır) (formlar
ölümsüzdür)

■ Şeyleri statik olarak ele aldığımızda onların bir madde-form oluşumu


olduğunu söylememize karşılık onları dinamik açıdan yani bir oluş için
ele almamız gerektiğinde kuvve-fiil kavramlarının kullanılacağına
tanıklık ederiz.

■ Bir şeyin (A) başka bir şeye (A) dönüşebilmesinin nedeni onun A iken B
olma potansiyeline sahip olmasıdır. Meşe palamudu “fiilen” A iken
potansiyel olarak (kuvve) B’dir ve nitekim gerekli şartlar oluştuğunda B
olur, değişir. Her kuvve bir fiilin kuvvesidir, herhangi bir fiilin kuvvesi
değildir. Aralarında bir çekim ilişkisi vardır; erkek ve dişinin birbirini
isteyip çekmesi gibi bir ilişkisidir bu.

■ Kuvve tanımlanamaz, tanımlanabilen ancak fiildir. Fiile bakarak


kuvvenin ne olduğunu dolaylı olarak biliriz.

■ Friednrich Alber Lange gibi bu kavrama itiraz filozoflar olmuştur. Evet


böyle bir cevap her şeyi açıklayabileceği gibi aslında hiçbir şeyi
açıklamayabilir de. İmkanın (kuvve) aslında eşyada değil bizim
zihnimizde olduğu veya onun bir yetenek olduğu itirazı yapılabilir ki
yapılmıştır da. Nitekim bu ayrım artık günümüzde kullanılmamaktadır
ama dönemi için bu çığır açıcı bir bakış açısıydı ve beklenen etkiyi
gerçekleştirdi ve değişimi kendi zamanına kadar ki en iyi şekilde
açıkladı.

■ Varlık kadar tam ve mükemmel bir biçimde olmasa bile, oluşun ve


değişmenin de bilimi de yapılabilecekti artık ve bu bilimin adı fizik
olacaktı.

You might also like