Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 13

AHLAK FELSEFESİ NEDİR?

■ Aristoteles’in ahlak felsefesine başlamadan önce ahlak felsefesi (etik)


hakkında kısa bir girizgah yapalım.

■ Etik, felsefenin ahlaki değerlerle ilgili olan alt dalına karşılık gelir. Antik
Yunanca “ethos” (karakter, adet olan hayat tarzı) sözcüğünden
türemiştir.

■ Ahlak, bir topluluk içinde yaşayan insanların davranışlarını ve


birbirleriyle olan ilişkilerini düzenlemek amacıyla oluşturulmuş eylem
kuralları, normalar silsilesi ve değer sistemidir. Ahlak bize belirli bir
toplulukta neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söyler; toplumlar
arasında benzer ahlaki kurallar olabileceği gibi farklılıklar da söz
konusudur.

■ Etik düşünürü, neyin iyi ya da kötü olduğunu söyler, kural koyar,


yaşama biçimi geliştirir; kısaca rehberlik eder. Kural koyucu yaklaşım
benimseyen ahlak filozofu, insanlar yapmaları ya da neden kaçınmaları
gerektiğini söylerken, kendilerine yükümlülüklerini ve sorumluluklarını
anımsatan nesnel ahlaki hakikatler bulunduğunu söyler.

■ Aristoteles normatif bir etnik kuramı kurmuş ve teleolojik etik sınıflaması


içinde bir mutluluk etiği (Eudomonia) inşa etmiştir.

ARİSTOTELES’İN AHLAK FELSEFESİ

■ Aristoteles’in etik öğretisini kısaca özetlemek gerekirse onun bir


mutluluk ahlakı olduğunu söyleyebiliriz. En yüksek erek mutluluktur.
İnsan mutlu olmak için karar verir, seçim yapar, eylemde bulunur.
Erdemli olmak, iyi ve kötüyü seçebilmek insanın elindedir.

Etik’in Bilimler Sınıflamasınki Yeri

■ Aristoteles bilimleri sınıflamasında ahlak ve siyaseti pratik (praksis)


veya prodüktif bilgi sınıfına aldığını görmüştük.

■ Bilgi, sanat ve ahlakta temel ilkemiz yine akıl olacak, her üç disiplinin
hedefi de doğruluk olacaktır.

■ Ne var ki “doğruluk” bu üç disiplin için farklı isimler alacaktır. Buna göre


bilimde doğruluk “bilimsel doğruluk”, sanatta “güzellik” ve ahlak ve
siyasette “iyilik” veya “erdem” olarak karşımıza çıkacaktır.

■ Yine bilimsel doğruluk “keşfedilecek”, sanatsal güzellik “yaratılacak” ve


ahlaki iyilik ise “gerçekleştirilecektir”.
■ Bilimsel doğruluk “zorunlu” iken sanatsal veya ahlaksal doğruluk
“olumsal” olacaktır ve sanat ve ahlakı gerçekleştiren insanın
eylemlerinde özgürlükten bahsedilecektir.

■ Aristoteles, olumsalı konu alan araştırmanın kesin doğruluğu


hedeflemediğini çünkü bu araştırmada fizik ve matematikteki gibi kesin
bir kanıtlamaya tabi tutulamayacağını, dolayısıyla “yaklaşık olarak” bir
doğruluk ve kaba taslak bir araştırma mümkün olacaktır. Ona göre bir
matematikçinin olası şeyler söylediğini kabul etmemiz ne kadar
yanlışsa, bir retorik ustasının kanıtlar göstermesini istememiz o kadar
saçmadır.

HERKES ETİKÇİ OLABİLİR Mİ?

■ Matematik gibi konularda matematikçi olmayanların görüşlerine itibar


edilmesi gerekmez ama insanın ahlaki veya siyasal yaşamını, insan için
iyiyi, toplumun mutluluğunu ilgilendiren konularda herkesin veya
çoğunluğun yanlış için olduğunu kabul etmek doğru değildir. Bu
konularda deneyim sahibi insanların görüşleri yabana atılmamalıdır.

“Etik ve politika konuları özü itibariyle bilinen tikel şeylerle ilgilidir ve


deneyim uzun zaman gerektirir. Gençler matematikte başarılı
olabilir ama ahlak ve politikada doğru görüş sahibi olması zordur.”

ARİSTOTELES

ETİK VE POLİTİKA AYNI ŞEY MİDİR?

■ Sonuç olarak Aristoteles etik ve politik araştırmacısının pratik bilgeliğin


ürünü olan kanılardan hareket etmesi, onları sorgulaması,
tutarsızlıklardan arındırması suretiyle mümkün olduğu kadar genel ve
yaklaşık, ikna edici sonuçlara ulaşmasının mümkün olduğuna
inanmaktadır.

■ Etik ve politikada pek bir ayrım yapmamamızın sebebi Aristoteles’in


onlar arasında önemli bir ayrım yapmamış olmasıdır. Hatta o,
Nikomakhos’a Ahlak’ında konusu “her eylem ve tercihin aradığı, her
şeyin arzuladığı iyi olan, bilgisi yaşam için büyük önem taşıyan iyi veya
en iyi olan pratik bilimin örneği olarak etik değil politikayı örnek gösterir.

■ Bunun nedeni etiğin “tek bir kişi” için iyiyi araştıran bir etkinlik olarak
görürken politika “kent” için veya toplum için araştırır ve dolayısıyla
daha kapsamlı olup etiği de içine almasıdır.
“Birey için iyi olanla devlet için iyiyi meydana getiren bir ve aynı
bilgeliktir.”

ARİSTOTELES

O halde kent ve toplum için iyinin ne olduğunun araştırılması daha


güzel ve daha tanrısal bir şeydir.

ARİSTOTELES

POLİTİK BİR HAYVAN OLARAK İNSAN

■ Onun politikaya öncelik vermesinin arkasında yatan düşünce,


kendisinin “insanı politik bir hayvan” olarak tanımlamasıdır. Bu
yakıştırmasının asıl kastı, toplumun insan için mümkün olan
mükemmellik ve mutluluğu yani iyiyi sağlayan temel kurum olmasıdır.

İnsan Topluluk İçinde Mutlu Olabilir

■ Toplum ve siyaset, insanın sadece hayatını sürdürmesinin bir aracı


değildir, aynı zamanda ve onun iyi ve mutlu bir hayat sürmesinin,
kendisini gerçekleştirmesinin temel koşuludur.

■ Kusurlu bir devlette, kötü düzenlenmiş yasalarla yönetilen toplumun


bireyleri kendini gerçekleştiremeyecek ve iyiye ulaşamayacak, mutlu
olamayacaklardır.

■ Sokrates sadece bireyi, platon sadece devleti gözeten ahlaki kuramlar


ortaya koymuşken Aristoteles birey ve toplumu ayırma ihtiyacı dahi
gütmemiş, ikisini bir görmüştür. Bu yüzden o modern çağların totaliter
ideolojilerinin öncüsü olarak ele alınmamalıdır.

■ Aristoteles’in bu düşüncelerinden yola çıkarak ahlakı politikadan sonra


gelen ve kendine özgü bir araştırma konusu olmayan bir araştırma
alanı olarak gördüğünü söylemek mümkün olsa da onun politikayı
ahlaki bir kurum olarak görmediği sonucuna vardıramaz bizi. O ahlakın
politikaya bağımlı olmasından çok politikanın ahlaka tabi olması
gerektiğini düşünmektedir. Politikanın aradığı iyi, insan için iyi olandır.
Nitekim ona göre erdemli bir devletin hayatının yalnızca yurttaşların
erdemli hayatlarından ibaret olduğunu söylemektedir.

İnsan İçin İyi Olanı da Devlet Sağlar


■ Her birey kendi için iyi olanı bilemeyeceği için devletin yurttaş için iyi
olanı politika aracılığı ile sağlayacağı da yine Aristoteles’in düşünceleri
arasında görülmektedir.

■ Böylelikle onun satır aralarını okudukça bireysel hayatın değerine ilişkin


düşüncenin yavaş yavaş ortaya çıkmakta olduğu ve çalışmanın
sonunda sanki devlet bireyin ahlaki hayatına sadece yardımcıymış gibi,
insanın arzuları aklına tabi kılınmak istendiğinde kendisine ihtiyaç
duyulan zorlama öğesini sağlıyormuş gibi konuştuğunu görüyoruz.

■ Aristoteles ayrıca birey ve toplumun yanında ev halkıyla ilgili iyiyi ele


alan ev yönetimi adlı bir ahlaki araştırmadan söz eder ancak konunun
ayrıntılarına girmez. Bu kavram daha sonra İbni-Haldun tarafından
askeri güç ve ekonomi olmak üzere toplumun/devletin iki temel
dinamiğinden biri olarak yorumlanacaktır.

İYİ KAVRAMI

■ Aristoteles her sanat ve araştırmanın ama özellikle her eylem ve


tercihin hedeflediğin şeyin “iyi” kavramı altında ifade edilecek şey
olduğunu söyler.

İnsanlar kendileri için iyi olduğunu, kendilerine iyi geldiğini


düşündükleri şeyleri ister, tercih ederler ve onları elde etmeye
çalışırlar.

ARİSTOTELES

■ Fakat insanlar kendileri için neyin iyi olduğu konusunda bir uzlaşı içinde
olmadıkları gibi bu iyi, zaman ve şartlara göre değişiklik göstermektedir.

■ Kimisi zenginlik, ün ya hazzı isterken kimisi onuru, bilgeliği tercih


edebiliyor. Bu değişiklik aynı insan için de geçerli olabiliyor. Dolayısıyla
“iyi nedir” sorusu yanıtsız gibi görünüyor.

Araç veya Amaç Olarak İyi

■ Bu sorunu çözmek için Aristoteles iyiyi herkesin hedeflediği amaç


olarak biçimsel olarak tanımlayıp eylemlerde amaç-araç ayrımı
yapmaktadır. Buna göre ahlaksal açıdan kimi eylemlerimiz amaç
kimisinin de araç kategorisinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtir.

■ Aristoteles’e göre insanların davranış veya eylemlerinde peşinden


koştukları iyi, temelde “kendisi için istenen” bir şey, kendisinden öte
herhangi bir şeyin elde edilmesi için bir “araç olarak istenmeyen” şey
olmak zorundadır.

■ Tabii bu ayrımı eylemlerde kategorik olarak yapmak çoğu zaman


mümkün değildir. Zenginliği hem araç hem de araç olarak ele almak
mümkündür. Fakat bir ahlak araştırmacısı için bu ayrım üzerinde
durmaya değerdir.

Demek ki kendisi amaç olan yalnızca bir tek şey varsa, aradığımı o
olur. Daha çok şey varsa, o, onlar arasında en çok kendisi amaç
olandır. Kendisi için aranan, başka bir şey için aranandan; hiçbir
zaman bir başka şey için tercih edilmeyen de hem kendileri için
hem de onun için tercih edilenlerden daha fazla amaçtır diyoruz.
Hiçbir zaman bir başka şey için tercih edilmeyip hep kendisi için
tercih edilene ise sadece amaçtır diyoruz.

ARİSTOTELES

İyi, Mutluluktur

■ Aristoteles nihai amaç olan iyinin mutluluk olduğunu söyleyecektir.

en çok mutluluğun böyle bir şey olduğu düşünülüyor. Çünkü onu


hiçbir zaman başka bir şey için değil, hep kendisi için tercih
ediyoruz. Ama onuru, hazzı, aklı ve her erdemi hem kendileri için
tercih ediyoruz hem de mutluluk uğruna, onlar aracılığıyla mutlu
olacağımızı düşündüğümüz için tercih ediyoruz. Oysa hiç kimse
mutluluğu onlar uğruna ya da genel olarak başka bir şey uğruna
tercih etmiyor.“

ARİSTOTELES

■ Yani mutluluk bir insanın eylemlerinin amacı olarak kendisinden öte bir
soru sorulmasını veya araştırma yapılmasını gereksiz kılan nihai bir
erektir. “Niçin mutlu olmak istiyorsun?” sorusuna verilecek cevap
“çünkü mutlu olmak istiyorum” olabilir ancak.
■ Aristoteles araçsal eylemlere herhangi bir ahlaki değer biçmese de bu
ayrımı yapmasının asıl nedeni nihai amacı, mutluğu ortaya koymaktır.
Bunun yanında o hiçbir yerde ahlak dışı araçlarla ahlaki amaçlara
erişilmesinin mümkün veya doğru olduğuna ilişkin herhangi bir şey
söylememektedir.

İnsanın İşlevi ve Mutlulukla İlişkisi

■ “Mutluluk nedir? Hepimiz mutlu olmaktan aynı şeyi mi anlıyoruz?”


Aristoteles bu soruya yanıt vermek önce insanın işlevinin ne olduğunu
sorarak etik soruşturmasını sürdürür. İyi bir sanatçı sanatını iyi yapandır
kuşkusuz fakat insanın insan olarak işi veya işlevi nedir?

■ İnsan “doğal olarak işsiz midir?” sorusunu sorar. Aristoteles’e göre


insanın işi, onu diğer canlılardan ayıran akılla ilgilidir ve “ruhun akla
uygun etkinliğidir”. Bu etkinlik, kendi deyimiyle tek bir kırlangıcın baharı
getirmemesi gibi sürekli olarak yapılması gerekmektedir.

MUTLULUĞUN RUH İLE İLİŞKİSİ

Ruh’un Akıl ve Arzu Yetileri

■ Soruşturmanın bu noktasında tekrar onun ruh kuramına dönmek


durumundayız. Ruhta akılsal (düşünme) ve akıl-dışı (beslenme, duyum)
ayrımından söz etmiştik. Akılsa kısım da “akla sahip olan” ve “akıldan
pay alan” diyerek ikiye ayrılıyordu.

■ Bu son iki kısmı açıklamak için Aristoteles “kendine hâkim olma”


örneğini kullanır. Buna göre kendine hâkim olan “akla sahip olan”
kısımken, hakim olamayan “akıldan pay alan” kısımdır. Akılsal olmayan
fakat “akıldan pay alan” bu kısım “arzulayan” veya “iştah” diye
tanımlanır ve kötülük bu kısımla açıklanır.

■ Burada akıl haricinde “arzulayan” bir yetinin varlığı kabul edilmiş oluyor
ama bu tamamen akıl dışı değildir. Öyle olsaydı ahlaki yargılar ve
davranışlarda bulunmak ve insanları “kötülüklerinden” sorumlu tutmak
mümkün olmazdı. Yine aynı şekilde özgürlük ve özgür iradenin
varlığından bahsedemeyecektik.

■ Arzu yetisi tamamen akılsal da değildir çünkü akıllı bir insanın kötülük
yapmasını açıklayamayız. Arzu hem ruhta aklı ve doğru, iyi, kararları
takip edebilecek hem de uymayarak farklı bir seçim yapabilecek bir yeti
olmalıdır. Arzu aklı takip ettiğinde iyi davranışı, aksini yaptığında kötü
davranışı gerçekleştirecektir böylelikle.

■ Aristoteles’e göre eylemin kaynağı yalnızca arzu değildir çünkü arzu


seçim veya tercih yapamaz. Yalnız başına akıl da olamaz çünkü akıl
kendi başına hiçbir şeyi hareket ettirmez. Eylemin kaynağı arzu ile
birlikte bir amaç peşinde koşan akıldır. (Akıllı arzu)

■ Aristoteles ruhu akıl ve arzu ayrımından yola çıkarak erdemleri de ikiye


ayırır. Buna göre:

Akıl Sahibi Ruh

■ Ruhun akıl sahibi olan kısmından kaynaklanan erdemler. Bunar


düşünce erdemleridir ve entelektüel erdemler veya kavrayış olarak
gruplandırılır. Bu erdemler öğrenimle kazandırılır. Bilim: Zorunlu ve
ezeli-ebedi şeylerin bilgisi

■ Sanat: Şeyleri nasıl meydana getirebileceğimizin bilgisi

■ Sezgisel akıl: Bilimin kendilerinden hareket ettiği ilkelerin bilgisi

■ Pratik bilgelik: İnsan hayatının ereklerinin nasıl sağlanabileceğinin


bilgisi

■ Felsefi bilgelik: Sezgisel akıl ve bilimin birliği.

Arzulayan Ruh

■ Ruhun arzu ve iştah yetisinden kaynaklanan erdemlerdir ve bunlara


karakter erdemleri denir. Bu erdemler alışkanlık ve pratikle öğrenilir.

■ Para ve mal ile ilgili olanlar: cömertlik, görkemlilik

■ Onur ve şerefle ilgili olanlar: gurur ve alçak gönüllülük

■ Duygularla ilgili olanlar: cesaret, ölçülülük

■ Toplumsal ilişkilerle ilgili olanlar: dostluk, sevgi, adalet

■ Bu erdemlerin hiçbirisi bizde doğuştan veya doğamız gereği yoktur ve


eğitim ve pratik yoluyla öğrenilir.

Ahlak Pratik Bir Bilimdir

■ Ahlakta önemli olan bilgi, teorik bilgi değildir. Biz iyinin ne olduğunu
bilene değil, iyilik yapana iyi insan deriz. Ahlakta amaç erdemin ne
olduğunu bilmek değil, erdemli davranmak, erdemli olmaktır.

■ Aristoteles’e göre ahlaksal eylemlerde sadece sonuçları değil failin


kendisinden kaynaklanan bazı koşulları da göz önüne almamız
gerektiğini söyler.
Özgürce Yapılan Eylemlerden Sorumluluk Duyulabilir

■ Erdemli bir fiil anca failin bazı koşulları taşıması durumunda erdemli bir
fiildir.

■ Bu koşullar failin o eylemi bilerek ve isteyerek yapması, o fiili tercih


etmesi ve o fiilin ondan emin ve sarsılmaz bir biçimde çıkmasıdır. Buna
göre adil ve ölçülü bir fiili adil ve ölçülü kılan şey, onu adil ve ölçülü bir
kişinin bilerek, isteyerek ve seçerek yapmasıdır.

■ Aristoteles örneğin bir yurttaşın yasalar gereği adil ve ölçülü


davranmayı önce bilerek ve isteyerek seçmeyeceğini fakat bunu
alışkanlık haline getirdikten sonra bilerek ve isteyerek yapmaya
başladıktan sonra gerçek anlamda ahlaki davranışlar olacağını söyler.

■ Yine bir eylemin övgü veya kınama hak edebilmesi için onun bilerek ve
isteyerek yapılması gerekmekte ve zorlama altında yapılmaması
gerekmektedir.

■ Onun zorlamadan kastı zorlanan kişinin hiç katılmadığı, başlangıcı veya


ilkesi, yapan kişinin dışında bulunan eylem olmasıdır. Bu konu ile ilgili
daha ayrıntılı inceleme Nikomakhos’a Ahlakı’nın III. itabından
mevcuttur.

■ Aristoteles ahlaki eylemin belirleyici unsuru olan “seçim ve tercihin”


arzu, istek ve kanı ile karşılaştırılmamasını söyler. Arzu veya tutku
değildir çünkü bunlar hayvanda da var ama onlarda tercih gözlenmez.
İstek değildir çünkü istek amaca yönelikken tercih araca yönelik bir
eylemdir. Ona göre tercih, kendi elimizde olan enine boyuna
düşünülmüş arzusudur.

■ Aristoteles anlaşıldığı üzere ahlaki eylemin temel koşulunun özgür irade


olduğu konusuna yeterince açıkken özgür iradenin neliği konusunda
yeterince açık değildir. Özgür iradenin ne olduğu ve imkanlarını analiz
etmemiştir.

■ Yine de örneğin Sokrates için ahlaki eylemin belirleyicisi bilgiydi ama


bilgi sahibi olmayanlar kötülük yapabilirdi. Bunun bir diğer anlamı bilgi
sahibi (doğrunun bilgisi) olanlar kötülük “yapamazdı”. Aristoteles’in bu
akıl ve arzu ayrımı sayesinde ahlaki eylemlerde özgürlüğün imkanına
yer açılmaktadır. Nitekim ahlaki eylemler de zorunlu değil olumsal
seçimler olarak nitelenmektedir. Ona göre iyi veya kötüyü yapmak bizim
elimizdedir. Hiç kimse bilmeden veya istemeden mutlu olamayacağı
gibi bilmeden veya istemeden iyi veya kötü eylemde bulunamaz.

ERDEMLER VE SINIFLAMASI
■ Aristoteles erdemler ve cinslerini de biçimsel olarak inceler ve onları
üçe ayırır.

■ Etkilenim ve tutkular: Arzu, öfke, korku, merhamet gibi


kendilerine haz veya acı eşlik eden duygular.

■ Yetenekler: Kendilerinden dolayı bu duyguları


duyduğumuz yetiler

■ Huylar veya karakter durumları: Kendileriyle söz konusu


tutkulara başarılı veya başarısız bir biçimde karşılık
verdiğimiz şeyler kastedilmektedir. Erdemler bu sınıfa
dahil olmaktadır.

■ Her varlığın erdeminin onun iyi durumda olmasını ve işini iyi yapmasını
sağlayan şey olduğunu biliyoruz. Örneğin gözün erdemi iyi görme, atın
erdemi iyi koşma, iyi yük taşımadır. İnsanın erdemi de işini ve işlevini iyi
yapmasını sağlayan huylar olacaktır.

■ Erdemler iyi duygulara sahip olmamızı ve eylemleri iyi bir biçimde


yapmamızı sağlayan huylardır.

■ Bu etkinlikler yapma imkanlarımız dahilinde olmalı ve seçime


dayanmalıdır. Bu seçim arzu yetisinin pratik bilgelik tarafından
yönlendirilmesi ile ortaya çıkar.

ALTIN ORTA (ORTA YOL) KAVRAMI

■ Aristoteles gerek duygular gerekse eylemlerle ilgili olarak ahlaksal


erdemi esas itibariyle ortada olma, ortayı amaçlama olarak tanımlar.
Buna orta yol veya altın orta denir. Buna göre her duygu veya eylemde
kötünün temsilcisi iki uç (ifrat, tefrit) ve erdemi (iyiyi) temsil eden orta
nokta vardır. (Ödleklik – cesaret – ahmaklık/çılgınlık veya savurganlık –
cömertlik – cimrilik)

■ Genel olarak ölçülülüğü erdemlilik olarak gören Aristoteles haz düşmanı


değildir ve duygular ve tutkuları Platon gibi görmezden gelmez.

■ Haz ve acı insanın doğal itkileridir ve insanlar doğal olarak hazza


ulaşmak ister ve acıdan kaçınır. Haz kendi başına amaç olmasa da
mutluluğa eşlik eden, mutluluk sonucu ortaya çıkan bir şey olarak
görülür.

■ Aristoteles orta nokta kavramının her durumda uygulanamayacağının


farkındadır. (Sporcu ile öğrencinin yiyeceği yemek farklıdır veya adalet
kavramının adaletsizlikle ortası yoktur)

ADALET ERDEMİ
■ Bu sorunun çözümü olarak da en mühim bir erdem yani ahlak üzerinde
duracaktır Aristoteles. Ona göre “en kendine yeten” erdemdir adalet.
Diğer erdemler kişinin kendisi ile ilgiliyken adalet başkasını da
ilgilendirir.

Ne akşam yıldızı ne sabah yıldızı adalet kadar olağanüstü bir şeydir

ARİSTOTELES

Çünkü çoğu insan erdemi kendi işinde kullanır ama başkalarıyla


ilgili olarak erdemli davranmaz.

ARİSTOTELES

■ Adalet mükemmel bir erdemdir ve erdemin bilfiil uygulanmasıdır.


Politikanın ahlakla ilişkisi neyse adaletin de diğer tüm erdemlerle ilişkisi
odur.

■ Aristoteles adalet ve adil olanın iki anlama geldiğini söyler. İlki adil
olanın yasaya uygun olandır. İkincisi doğru olan, hakka uygun olan ve
eşit olandır. (Bu sıfatlar eylemler için kullanılabileceği gibi bireyler için
de kullanılabilir)

■ Günümüzde yasaların yanlış veya adil olmayacağı tarzda bir anlayışa


sahip olsak da Aristoteles için yasa, tanımı gereği doğru ve adildir.
Yasalar yasa çıkaran halk ve temsilcilerinin ortak çıkarlarını gözetmek
üzere ortaya çıkar. Dolayısıyla yasaya itaat etme bir erdem, en önemli
erdem olan adaletin gereğidir.

Adaletin Türleri

■ Aristoteles’i esas ilgilendiren evrensel adaletten çok bir başkasına


haksızlık yapmamak gibi hakkaniyet diyebileceğimiz adalet türüdür. Bu
adalet türü de ikiye ayrılır. Dağıtıcı adalet: Onur, servet ve yurttaşlar
arasında paylaştırılabilir olan şeylerin bölüştürülmesinde söz konusu
olan adalet.

■ Bu dağıtımın adil ve hakkaniyetli olması demek bu şeylerin liyakatle


orantılı olarak dağıtılmasıdır. (Göreli, “geometrik olarak eşit” olarak
dağıtılır.) Eğer dağıtılacak kişiler aynı konumdaysa dağıtılacak şey de
eşit olur, değilse eşit olmayacaktır.
■ Aristoteles dağıtıcı adaleti matematik bir formülle ifade eder. Bu formül
yanında altın orta formülünü de sistemine dahil ederek adaleti tesis
etmeye çalışır.

■ Düzeltici adalet: Yurttaşlar arsındaki ilişkilerde ortaya çıkaracak


haksızlıkları düzenlemek için gerekli adalet. Burada adalet orantısal
değil mutlak bir eşitliğe dayanmak zorundadır.

■ Bu ilişkiler de ikiye ayrılacaktır:

■ İradi: Alışveriş işlemleri her iki tarafından iradesiyle oluşan eylemler. İyi
veya kötü bir adamın dolandırılması arasında bir fark yoktur en
nihayetinde. Yasa taraflar arasındaki eşitliği bozucu unsuru ortadan
kaldıracak ve eşitsizlik öncesi duruma getirecektir.

■ İradi olmayan: Hırsızlık, cinayet gibi bir tarafından zorlaması ile oluşan
eylemler. Burada artık kazanç veya kayıp kavramlar kullanılmaz ama
ilke yine de değişmez. Yargıç bu durumda cezalandırma yoluyla
eşitsizliği gidermeye çalışır. Ceza adaletsizlik yapan kişinin kazancını
ortadan kaldırır.

Adalet Kısas Değildir

■ Aristoteles adaletin bir karşılıklılık (kısas) olduğu görüşüne karşı çıkar.


Adalette karşılılıklığı eşitlik değil de “eşdeğerlilik” olarak anlamak
gerekir ve hatta buna bir “değiş tokuş adaleti” demek mümkündür.

■ Ona göre toplumu meydana getiren de aslında bu alışveriştir. Toplumu


meydana getiren şey ihtiyaçlardır ve bu ihtiyaçların karşılanması için iş
bölümüne ihtiyaç duyulur. Birinin ürettiği A şeyini başkasının ürettiği B
şeyi ile takas ederek toplumsal alışveriş yapılır. Aynı metanın takası
saçma olacaktır. Bu takas sisteminin ortak birimi de para olacaktır.

■ Aristoteles takas adaleti ile diğer adalet türleri arasında önemli fark
görmediği için üçüncü bir adalet türü olarak sıralamaz bunu.

■ İlk adalet türünde uygulayıcı devlet adamı, ikincisinde yargıçken bu


türde düzeni piyasa tesis eder, yani arz ve talep dengesi. Bu yüzden bu
sistemde ortaya çıkacak sonuçları adalet veya adaletsizlik diye
tanımlamak uygun değildir.

Adaletsizlik ve Türleri

■ Aristoteles adaletsizliğin türleri veya dereceleri arasında da birtakım


ayrımlar yapılması gerektiği düşüncesindedir. Bir eylemin adil olması
için failin bilerek, isteyerek ve seçmesi gerektiği kriteri adaletsizlik için
de geçerlidir. Buna göre adaletsizliğin üç türü vardır:
■ Talihsizlik: Bir eylem bilinerek ve istenerek, tercih edilerek yapılmış
olmakla birlikte bu eylemden doğan zarar makul beklentilere aşmışsa
buna talihsizlik denir.

■ Hata: Ortaya çıkan zarar tahmin edilemeyecek bir tarzda değil ama bir
kötülük düşünülmeden meydana getirilmişse bu hatadır.

■ Adaletsizlik: Eylemi yapan bilerek ancak üzerinde düşünüp taşınmadan,


örneğin öfke sonucu onu yapmışsa eylemin kendisi bakımından bir
adaletsizlik vardır ancak fail adaletsiz veya zalim değildir. Eğer bu
eylem ve sonucuna ilişkin bir kasıt varsa fail adaletsiz, zalimdir.

BİLGELİK ERDEMİ

■ Bunların haricinde Aristoteles bilgelik konusuna da değinir ve burada


teorik ve pratik bilgelik ayrımı yapar. Adından da anlaşılacağı üzere
teorik bilgelik bilimler, pratik bilgelik de politika ve ahlak konusunda
bilgeliktir ve teorik bilgelik üstün konumdadır. Politika ve ahlak önemli
bilimlerdir ancak ikinci derece önemdedir ona göre. Aynı zamanda
teorik bilimler tümeli araştırırken pratik bilimler tikelle ilgilenir.

■ Ahlaksal erdemler değerlidir ancak düşünce erdemleri veya erdemi


daha değerlidir ve insan hayatının ideali, temaşadır. Pratik erdemler ise
bu teorik hayat için yardımcı oldukları, onu mümkün kıldıkları için
değerlidir.

Özet ve Sonuç

■ Bu ayrımla beraber en yüksek mutluluğa geçer Aristoteles. Önce bir


özet yapar:

■ Mutluluk, bir etkinlik olup ruhun erdeme uygun etkinliğidir. O halde


erdemler içinde en yüksek, en iyi olan erdem ne ise mutluluğun, bu en
yüce şeyin kendi erdemine uygunluğudur.

■ İnsanda bulunan bu en iyi şeyin akıl olduğunu da biliyoruz. Aklın


konusu olan şeylerin en değerli şeyler ve aklın faaliyetinin de sürekli
olduğunu da biliyoruz.

■ Mutluluğun aynı zamanda haz verici etkinlik olduğunu biliyoruz. Bir şeyi
bilmek bize haz verir. Başka erdemleri gerçekleştirmek için başka
şeylere (para, insan) ihtiyaç varken aklın erdemleri için başka hiçbir
şeye ihtiyaç yoktur.

■ Bunlar göz önüne alındığında teorik düşünmenin en mükemmel


mutluluk olduğunu ve filozofların da insanlar arasında en mutluları
olacağı sonucuna varabiliriz.
■ Böyle bir hayatın insanın doğasını aştığını ve onu bir anlamda
tanrılaştırdığını söylemek mümkündür ancak buna rağmen o bu
idealden vazgeçilmesi gerektiğini düşünmez. Tam tersine insanı aşan
bu deyim yerindeyse tanrısal hedefe ulaşmanın en doğru, en mutluluk
verici etkinlik olduğunu söyler.

■ Aristoteles ahlaksal erdemleri veya karakter erdemlerinin değerini


küçümsemez. Bu erdemlere uygun hayat da mutlu bir hayat olacaktır
ama bu ikinci dereceden bir mutluluk olacaktır. İnsan salt bir akıl
olmadığından, ona eşlik bitkisel ve hayvansal ruha ve akıl dışı ruha
sahip olmasından ötürü bu erdemler daha insanidir aynı zamanda.

■ Yine doğamız gereği bu en yüce erdeme ulaşmak için dışsal iyi şeylere
de ihtiyacımız vardır. Sağlıklı bir bedene, düzgün beslenmeye sahip
olmanın yanında cömert olmak için paraya, saygınlık için yeterli sayıda
dostlara sahip olmalıyız. Fakat çok sayıda şeye sahip olmamıza gerek
yoktur.

Karaya ve denize hâkim olmaksızın da soylu eylemlerde


bulunabiliriz. (…) Mutlu insanın fazla şeye ihtiyacı yoktur.

ARİSTOTELES

You might also like