Professional Documents
Culture Documents
Platon - Lysis Ve Lakhes
Platon - Lysis Ve Lakhes
LYSIS (A Y ZE ) / L A K H E S (AAXHZ)
PLATON /Çevires: Sabahattin Eyüboğlu & N. Şazi Kösemihal / Yayımlayan:
Sosyal Yayınlar / Kapak düzeni: Diren Yardımlı & Tolga Gürpmar / Djfegi:
Girişim Dizgi / Batkı: Kitap Matbaacılık / İstanbul, 2001.
L Y S IS ( A Y Ş E )
YAHUT DOSTLUK
L A K H E S (A A X H S )
YAHUT CESA RET
PL A T O N
L Y S IS (A Y S IZ )
YAHUT
DOSTLU K
Çeviren:
Sabahattin Eyüboğlu
S O S Y A L Y A Y IN L A R
Babıâli Cad., No: 14, Cağaloğlu-İSTANBUL
Tel: (0-212) 527 79 82 - 522 18 94
Faks: (0-212) 527 79 82
http://www.kitapnet.com
kitapnet@ izlenim.com
E ski Y unan H as İsim lerinin
Yazılışı H a k k ın d a Not
A A H E N N T T
B B 0 Th H Ks Y Y
r G 1 i 0 0 d> Ph
A D K K n P X Kh
E E A L p R Ps
Z Z M M ı S a 0
K ON UŞANLAR
SO K RATES
HİPPO TH ALES
K TESİPPO S
M EN EK SEN O S
LYSİS
Akadem iden çıkm ış, duvarın dış kenarındaki yol- 203
dan doğruca L ykaion’a gidiyordum . Panopos çeşm esinin
bulunduğu kapının yanıbaşm da H ieronym os’un oğlu
H ippothales’le P aiania’lı K tesippos’a rastladım ; yanla
rında birçok genç vardı. Yaklaşınca, H ippothales beni
gördü: b
— Sokrates, dedi, nereden geliyor, nereye gidiyor
sun?
— Akadem iden Lykaion’a, dedi.
— Buraya, bizim yanım ıza gel. Yolunu değiştirm ek
istem iyor m usun? A m a değer değiştirmeye.
— Beni nereye götüreceksin? Kim lerin araşm a?
Duvarın karşısında, kapısı açık duran çevrili bir
m eydanı göstererek:
— Şuraya, dedi. Biz, birçok güzel delikanlılarla,
günlerim izi burada geçiriyoruz. 204
— Orası nedir? dedim , ne yapıyorsunuz orada?
— Yeni bir idm an yeri; orada sohbet ederek vakit
geçiriyoruz; senin de bulunm anı isteriz.
— M ükem m el, dedim. Başım zda kim var?
— Tanırsm; senin m ethini eden biri: Mikkos.
— Ya, öyle mi? Değersiz adam değildir; seçkin bir
bilgicidir.
10 PLATON
— Evet, dedi.
— K endilerini ne kadar yüksek görürlerse elde edil
meleri o kadar güçleşir, değil mi?
— Her halde.
— Avını ürkütm ekle işe başlayan, kendi işini güçleş
tiren bir avcıya ne dersin? b
— Zavallı bir avcı derim, ne diyeceğim.
— Onun gibi, sözlerim iz ve şarkılarımızla sevgiliyi
yola getirecek yerde ürkütürsek pek saçma bir şey yapm ış
olm az mıyız?
— Öyle sanırım.
— O halde, Hippothales, şiirlerinle bu acı sözleri
üzerine çekm ekten salan. Sanm am ki sen şiirlerinden za
rar gören bir adamı, kendi kendine kötülük ettiği için,
kudretli bir şair sayabilesin.
— Elbette saymam; ama, Sokrates, ben de sana bu- c
nun için başvuruyorum ; senden öğüt istiyorum. İnsan sev
diğinin .gözüne girm ek için ne söylemeli, ne yapm alı? B i
liyorsan söyle.
— Bunu söylem esi kolay değil, dedim; ama onu ge
tirip benimle konuşturursan, dostlarının bahsettiği şarkı
lar, şiirler yerine ona ne türlü sözler söyleyeceğini belki
gösterebilirim.
— Bundan kolay ne var? K tesippos’la içeri girip
oturur, konuşursan kendiliğinden yanınıza gelir, sanırım;
çünkü dinlem eye bayılır, hem de bugün Herm es şenliği d
nedeniyle delikanlılarla çocuklar hep bir aradadır. Her
halde kendisi gelir; gelm ezse Ktesippos çağırır; onunla
tanışırlar; K tesippos’un am casının oğlu M eneksenos hep
onunla birlikte gezer.
14 PLATON
9. Lyra: R ilbap.
LYSIS 19
— B ırakır sanıyorum.
— Ya Atinalılar? Onlar da, seni yeterli görürlerse iş
lerinin idaresini sana bırakırlar mı dersin?
— Öyle sanırım.
— Zeus aşkına, B üyük K ralı10 da bir düşünelim .
Bu kral büyük oğluna A sy a’nın idaresini bırakacak;
böyleyken bu kral, tenceresinde kaynayan ete bir şey
ler katm ak gerekirse, ilkin oğluna mı başvurur, yoksa,
yem ek pişirm ekte oğlundan daha usta olduğum uzu gi
dip kendisine ispat edersek, bize, yabancılara m ı baş
vurur?
— Elbette bize başvurur.
— Yemeğine oğlunun hiçbir şey katm asını istemez;
halbuki biz içine avuçla tuz atm aya kalksak bir şey de
mez.
— Hiç şüphe yok.
— Diyelim ki oğlunun gözleri ağrıyor; onun hekim
likten anlam adığını biliyorsa, elini gözüne sürdürür mü,
sürdürmez mi?
— Sürdürmez.
— Am a bizi hekim bilse bırakır, istediğim iz gibi gö
zü açar, içine istediğim iz kadar kül serperiz; doğru yaptı
ğım ızdan şüphe etmez.
— Doğru.
— Bizi daha usta gördüğü her işte kendinden ve oğ
lundan çok bize güvenir, değil mi?
— İster istem ez, Sokrates.
— Demek ki, sevgili Lysis, biz bir şeyi iyi bildik mi,
b Helleni Barbarı, kadım erkeği hep bize başvurur ve ne ya
parsak yapalım , işim ize karışm ak kimsenin aklından geç
mez. Bu işte biz hürüz başkalarıysa bize bağlıdır. Bu bil
gi bizim öz m alımızdır; çünkü meyvalarını kendim iz top-
c larız. Buna karşılık, anlam adığım ız işlerde kimse bizi
keyfim ize bırakmaz; değil yabancılar, annemiz babamız,
hatta, mümkün olsa, onlardan daha yakınlarım ız bile kar
şım ıza bin türlü engel çıkarırlar; başkalarının kölesi olu
ruz. Bilmediğim iz şeyler tam manasıyla malımız da sayıl
maz; çünkü onlardan fayda göremeyiz. Böyle olduğunu
kabul ediyor musun?
— Ediyorum.
— İnsan o zaman nasıl dost edinebilir? Başkalarına
yarayacak hiçbir tarafım ız olm ayınca bizi ne diye sevsin
ler?
— Gerçekten sevmezler.
— M esela sen. B ir işe yaram adıkça, seni ne baban
sever, n e de bir başkası.
— İnanırım.
— Halbuki, çocuğum; bilgili bir insan olursan bütün
d insanlar dostun ve yakının olur. Çünkü faydalı ve iyi bir
insan olursun. Yoksa kim se seninle dost olmaz. Ne baban,
ne annen, ne de yakınların. Sevgili Lysis, bir insan, henüz
aklının erm ediği şeylerle övünebilir mi?
— Övünemez.
— Senin bir öğretm ene ihtiyacın olduğuna göre ak
lın birçok şeylere erm iyor demektir.
— Evet.
LYSIS 21
— Korkarım öyle.
— Demek ki insan sever de sevilmezse dostluk yok
tur, öyle mi?
— H er halde.
— Öyleyse, bizim, atların, bıldırcınların, köpeklerin,
şarabın, idmanın, bilgeliğin dostu olabilm em iz için m ut
laka onların da bizi sevm eleri gerekir. Yoksa, onlar bize
dost olmadan biz onları severiz, dem ek daha mı doğru
olur? Şunu söyleyen şair acaba yanlış bir şey mi söyle-
e miş:
“N e m utlu o insanlar ki, çocuklar, tek tırnaklı atlar,
av köpekleri ve yabancı m isafir onlara dosttur." (Solon)
— Bence şairin dediği yanlış değil.
— Dem ek sana doğru geliyor.
— Evet.
— O halde, sevgili M eneksenos, sevilen ister sev
mesin, ister nefret etsin, her zam an sevenin dostudur. M e
sela yeni doğm uş çocuklar, sevm ek nedir bilmedikleri gi-
213 bi, azarlandıkları zam an da annelerinden, babalarından
nefret ederler. Böyle anlarda bile anneleri babalan onları
sevm eye doyamazlar.
— Çok doğru.
— Demek ki dost seven değil, sevilendir.
— Öyle görünüyor.
— Düşm an da nefret eden değil, nefret edilendir.
— Öyle sanıyorum.
— Dostun seven değil, sevilen olduğu, doğruysa, bi-
b zim düşm anım ızı sevm em iz, sevdiğim izin de bizden nef-
LYSIS 25
— Hayır.
— Aram ayınca dostluk olabilir mi?
— Olamaz.
— O halde benzer benzerin dostu değildir. İyinin
iyiyle dost olması birbirine benzediklerinden değil sadece
iyi olduklarındandır?
— Öyle olacak.
— Ama nasıl olur? İyi olan, iyilikten yana kendi
kendine yetmez mi?
— Yeter.
— Kendi kendisine yetmek, hiçbir şeye ihtiyacı ol
mamak demektir.
— Öyle ya.
b — Hiçbir şeye ihtiyacı olm ayan, hiçbir şeyi aramaz.
— Aramaz.
— Aram ayınca sevmez?
— Öyle ya.
— Sevm eyince de dostluk olmaz?
— Olmaz her halde.
— O halde nasıl iyiler iyilerin dostu olabilir? Birinin
yokluğu ötekine zarar verm ezse, (çünkü ayrı ayrı kendile
rine yetiyorlar) bir araya gelm ekten de hiçbir faydaları
yoksa iyiyle iyi nasıl dost olabilir? Böyle iki insan birbi
rine nasıl değer verebilir?
— Veremez.
c — Değer verm eyince dost da olamazlar?
— Doğru.
— Gördün mü, Lysis, nasıl bir çıkm aza girdik? Sa
kın düşündüklerim iz baştan başa yanlış olm asın?
LYSIS 29
— Neden?
— Vaktiyle birinden duym uştum , şimdi hatırıma
geldi: Benzer benzeriyle, iyiler iyilerle hiç geçinemezmiş.
Bunu ileri süren, H esiodos’un bir sözüne dayanıyordu.
Hesiodos der ki:
Çömlekçi çöm lekçinin, şair şairin, dilenci dilencinin d
düşmanıdır.
Bu, her şeyde böyledir, diyordu; birbirine en çok
benzeyenler arasında kıskançlık, kavga, düşm anlık eksik
olmazmış; hiç benzem eyenlerse can ciğer geçinirlermiş;
fakir ister istem ez zenginin dostu olurmuş, çünkü ondan
yardım beklermiş; onun gibi güçsüz güçlüyü, hasta heki
mi, bilmeyen bileni arar, severmiş. Daha da ileri giderek
diyordu ki, benzer benzerin dostu olmak şöyle dursun, e
bunun tam tersi doğrudur: Birbirini en çok sevenler birbi
rine en az benzeyenlerdir; herkes kendine benzeyeni de
ğil, tam karşıtını arar; nasıl ki kuru ıslağı, soğuk sıcağı,
acı tatlıyı, keskin körü, boş doluyu, dolu boşu ister; çün
kü -her şey kendi karşıtıyla beslenir; benzerin benzere hiç
faydası yoktur. Seni tem in ederim ki, dostum, bunları söy- 216
leyen yabana atılır bir adam değildi, çok güzel konuşu
yordu. Ama, siz ne düşünüyorsunuz bakalım?
M eneksenos:
— Söyledikleri ilk bakışta doğru görünüyor dedi.
— O halde asıl dostluğun, karşıtlar arasında olduğu
nu kabul edecek miyiz?
— Edeceğiz.
— Peki, am a sen bunda bir tuhaflık görm üyor mu
sun, M eneksenos? Birbirlerini tutm ayan fikirleri bulup çı-
30 PLATON
— Doğru.
— Ama, dostum , ihtiyarlayıp saçların ağardı mı,
üzerlerine düşen bu beyazlık artık kendi renkleridir: İkisi
bir olmuştur.
— Öyledir.
— Şimdi sana şunu soracağım : Bir nesne kendinde
bulunan başka bir nesneyle her zaman bir mi olur, yoksa
o nesnenin kendinde şöyle veya böyle bulunuşuna göre,
bazen mi bir olur?
— Bazen bir olması daha doğru görünüyor.
— Öyleyse, ne iyi ne kötü bir varlık, kendine bir kö
tülük katılınca bazen kötüleşir, bazen de kötüleşmez.
— Çok doğru.
— Kötüleşm edikçe katılan kötülük ona iyiyi aratır;
kötüleşirse artık iyiyi isteyem ez ve sevemez; çünkü artık
o ne iyi ne kötü değil, depüdüz kötüdür; kötüyse hiçbir
zaman iyinin dostu olamaz.
— Olamaz.
— Yine öyle düşünerek diyebiliriz ki, bilgiye var
mış olanlar, ister tanrı ister insan olsunlar, artık bilgiyi
sevemezler; öte yandan, kötü denecek kadar bilgisiz
olanlar da bilgiyi istemezler: Büsbütün bilgisiz ve kötü
bir insanın bilgiyi sevdiği görülm em iştir. Bunların dışm -
dakiler, bilgisizlik denen kötülüğün içinde bulunm akla
beraber, her türlü bilgi ve anlayıştan uzak olm ayan, hiç
olm azsa bilm edikleri şeyleri bilm ediklerini kabul eden
insanlardır. İşte bunun için bilgiyi sevenler ne iyi ne kö
tü olanlardır: Onu iyiler de sevm ez, kötüler de; çünkü
karşıt karşıtın, benzer benzerin dostu olam az dem iştik,
değil mi?
34 PUTON
İkisi birden:
— Evet dediler.
— İşte şimdi dostun ne olup, ne olm adığım anladık,
sevgili Lysis, sevgili M eneksenos. D em ek ki dost, ister
ruh, ister beden, ister bam başka bir şey olsun, ne iyi ne
kötüyken bir kötülükten ötürü iyi olm ak arzusuna düşen-
c dir.
İkisi birden bana hak verdi. Kendim de, aradığı avı
nihayet ele geçirmiş bir avcı gibi keyifliydim. Sonra, bil
mem nasıl, içim e garip bir şüphedir düştü. Vardığımız so
nuçlanıl yanlış olm asından korktum: üzüntüyle.
— Eyvah, dostlarım , dedim biz galiba boş bir hayal
kurmuşuz.
— Nasıl boş?
— Korkarım dostu ararken hep yalancı dostlara, al
datıcı düşüncelere düştük.
d — Nasıl?
— Bak nasıl. İnsan dost olunca, bir şeyin dostu olur,
değil mi?
— Elbette.
— İnsan bir şey beklem eden, hiçbir sebep yokken
mi, yoksa bir şeyden ölürü ve bir şey beklediği için mi
dost olur?
— Bir şeyden ötürü ve bir şey beklediği için.
— Dosttan beklediğim iz şeyin kendisi bize dost mu-
e dur, düşm an mı, yoksa ne dost ne düşm an mı?
— İyi anlamıyorum.
— Hayret eteni. Belki şöyle söylersem anlarsın;
kendim de ne söylediğimi daha iyi anlam ış olurum. Biraz
önce hasta hekimin dostudur, dem iştik, değil mi?
LYSIS 35
— Evet.
— Hekimi, hastalığından ötürü ve sağlığa kavuşmak
için sever.
— Evet.
— H astalıksa kötü bir şeydir.
— Elbette.
— Ya sağlık nasıl bir şeydir? İyi mi, kötü mü, yoksa
ne iyi ne kötü mü?
— İyi bir şeydir.
— Aldanm ıyorsam biz dem iştik ki, ne iyi ne kötü
olan beden, kötü bir şey olan hastalıktan ötürü hekim liği" 219
sever; hekim likse iyi bir şeydir ve sağlık için sevilir. Sağ
lık da iyi bir şeydir, değil mi?
— Evet.
— Sağlık bedenin dostu mudur, düşm anı mı?
— Dostudur.
—■Am a hastalı^c düşm anıdır?
— Şüphesiz.
— Demek ki, ne iyi, ne kötü kendisine düşm an kötü
bir şey yüzünden, kendisine dost iyi bir şeyi bulm ak için
iyinin dostudur.
— Öyle olacak.
— Kısacası, insan, kendine dost olanı bulm ak için,
düşmanı yüzünden dost olur. b
— Her halde.
— Peki, dedim . İşte burada, çocuklar, dikkatim izi
toplayıp yanılm am aya çalışalım . Dost, kendine dost
olanın dostu olunca, benzer benzerin dostu olm uş olu
yor; dem inse böyle şey olm az dem iştik. Haydi bunu bir
11. H ek im lik sözü lam y erin d e değildir. Ç ü n k ü bu sö z hekim in m esleği
m anasına d a gelebilir. S ö y lem ek isten en hek im in bilim idir.
36 PLATON
— Elbette kazanır.
— Şarabın konduğu testi bile kıymetli olur, değil
mi?
— Evet.
— O zam an diyebilir m iyiz ki, babanın gözünde
oğlu neyse balçık kase de, yahut bir içim lik şarap da
odur? Yoksa şöyle dem ek daha mı doğru olur: Böyle
hallerde insan, bir şeyi elde etm ek için baş vurduğu ça
releri değil, bu çarelerle elde edeceği şeyi düşünür. İnsan 220
altm a, güm üşe değer verir, deriz, bu da yanlıştır: A ltı
nın, güm üşün peşinde koşarken asıl aradığım ız, bunlar
sayesinde elde edeceğim izi sandığım ız ve her şeyden
üstün tuttuğum uz bir şeydir. B öyle düşünm ek doğru o l
m az mı?
— Doğru olur.
— Dostluk için de böyle değil midir? Sevdiğim iz
başka bir şeyi gözeterek sevdiğim iz şeylere dost dediği
miz zaman, dost sözü yersizdir: Gerçekten dostum uz b
okm, bütün bu sözde dostluklarla varmak istediğim iz şey
olsa gerek.
— Öyle görünüyor.
— Demek ki sevdiğim iz bir şeyi gözeterek sevdiği
miz, gerçek dost değildir.
— Doğru.
— O halde bir noktayı aydınlatm ış olduk: Kendisin
de sevdiğim iz başka bir şeyi aradığımız dost, dost değil
dir. Asıl sevdiğim iz, iyinin kendisidir.
— Öyle sanıyorum.
— İyi ise kötüden ötürü sevilir, değil mi? Şöyle dü
şünelim: Demin varlıklar üç çeşittir, dedik: iyi, kötü, bir c
38 PLATON
12. H abis ruhları "d a im o n la r" karşılıüı olarak k u llandık. Ç ünkii burada
" d u im o n la r" kimi m an ad a kullanılm ıştır.
PLATON
LAKHES (AAXHX)
YAHUT
CESARET
Çeviren:
N. Şazi Kösem ihal
SOSYAL YAYINLAR
Babıâli Cad., No: 14, Cağaloğlu-İSTANBUL
Tel: (0-212) 527 79 82 - 522 18 94
Faks: (0-212) 527 79 82
http://www.kilapnet.com
kilapnet@ izlenim.com
KONUŞANLAR
LYSİMAKHOS
MELEKSİAS
NİKİAS
LAKH ES
LYSİMAKHOS' UN O Ğ LU
SOKRATES
LYSİMAKHOS: Sen Nikias, sen de Lakhes, o ada- 178
mın silâhlarını kuşanıp dövüşm esini gördünüz. M elesi-
as’la ben, bizimle birlikte gelip bakmanızı isterken, nede
nini söylememiştik. Şim di söyleyelim , sizin gibi kim se
lerle konuşurken bir gizlim iz olmamalı. Bazıları var, böy
le talimleri alaya alırlar; kendilerine danışıldı mı, düşün
düklerini dem ekten kaçınırlar, karşılarındakinin nasıl bir
sözden hoşlanacağını anlam aya çalışır, düşündüklerinin
tersine de olsa ona göre bir şey söylerler. Size gelince, bu
işte doğruyu bulacağınıza, bulunca da olduğu gibi söyle
yeceğinize inancım ız var: Sizi buraya işte bunun için, si
ze açacağım ız şeyler üzerinde konuşalım diye getirdik. 179
Beni böyle uzun uzun sözlerle başlatan şey nedir, anlata-
y ım .
1. B ölge 'y i 5 JJ-OÇ kargılığı o larak alıyoruz. Demos, eski Y u n an istan 'd a
b ir şehirle civ a rın ın b ö lü n d ü ğ ü p arçalara v erilen addır.
48 PLATON
biz de kabul ederiz; öyle bulm azsak, belki biz onu aydın
latırız.
LAKHES: Senin hoşuna giderse sor sorularını, Sok
rates. Benim sorduklarım artık bana yeter.
SOKRATES: Sen sorm asan da olur; ben o işi senin
için de, benim için de görürüm.
LAKHES: Sen buyur.
SOKRATES: Söyle bakalım bana, Nikias, daha doğ
rusu bize söyle, çünkü Lakhes’le ben şimdi birlik ettik,
söyle bize: sen cesaret, nelerden korkmalı, nelerden kork
mamalı, onun bilgisidir diyorsun, değil mi?
NİKİAS: Evet.
SOKRATES: Bu bilgi öyle herkesin harcı değildir,
hekimde de, bakıcıda da yoktur, bu adam lar ancak o bil
giyi başka bir yönden edinm ekle cesaretli olabilirler... Se
nin dediğin bu, değil mi?
NİKİAS: Evet, bu.
SOKRATES: Demek ki ataların sözü doğru: Bilgiyi
edinip cesaretli olm ak, herhangi bir dom uzun harcı değil
dir.4
NİKİAS: Bence öyle.
SOKRATES: Demek ki sen Krommyon dom uzunun5
bile cesaretli olduğunu kabul etmiyorsun. Hem bunu gü
lelim diye söylem iyorum . İnsan senin söylediğini ileri sü
rünce, artık ya hayvanların hiçbirinde cesaret bulunm adı
ğını, yahut akıldan hayvanların da oldukça payı bulundu