11. SINIF II.YAZILI KONU ÖZETLERİ

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 27

ÜNİTE II: DEĞİŞİM ÇAĞINDA AVRUPA VE OSMANLI

ORTA ÇAĞ’DA AVRUPA:


Siyasi Yapı:

Orta Çağ Avrupası’nın siyasi düzeni feodaliteye dayanır.

Kavimler Göçüyle sarsılan Avrupa’da Batı Roma imparatorluğunun yıkılmasıyla feodal düzen orta çıkmıştır.
(Derebeylik)

Feodalite rejiminde toprak sahiplerine senyör veya süzeren, bu topraklarda çalışarak hayatını sürdürenlere ise serf
veya vassal denirdi.

Feodalitenin temeli eşitsizliğe dayanmaktaydı. Köylülerin hukuki hakları yoktu. Her senyörün kendi bölgesinde ayrı
kurallar geçerliydi.

Feodal rejimde soyluluk doğuştan gelen bir haktır. Soylular, devlet idaresi ve askeri işlerle uğraşırlardı.

Orta çağ Avrupası’ndaki önemli siyasi gücü öncelikle Frank İmparatorluğu idi. Ancak Verdün Antlaşması’yla Frank
İmparatorluğu parçalandı (843). Almanya, İtalya ve Fransa’nın temelleri atıldı. Kutsal Roma Germen İmparatorluğu
kuruldu ve Avrupa’ya egemen olmak için Fransa ile savaştı. Germen Kralı Sharman kilise ile işbirliği yaparak gücünü
arttırdı. Din adamlarından aldığı güçle siyasi otoritesini artırmaya çalıştı. ( papanın elinden taç giyen ilk kral)

Dini yapı:

Hristiyanlık, kilise gibi örgütlü bir yapıya sahip olduğu için, kısa sürede tüm Avrupa’da yayılmıştır.

Kilise endülüjans (cenneti vaat etme) ve aforoz (dinden çıkarma) yetkisine sahipti. Aforoz bir ülkenin tümüne de
uygulanabilirdi. Buna enterdi denirdi.

Batı Hristiyanlığını temsil eden Katolik Kilisesi, dini hakların yanı sıra dünyevi haklara da sahipti. Din adamları
(rahipler) sınıfının nüfuzu oldukça genişti.

Avrupa’da laik devlet anlayışı yoktu. Papa’nın krallara taç giydirmesi, aforoz yetkisini elinde bulundurması, Haçlı
seferleri düzenlemesi gibi olgular kilisenin siyasi güç ve otoritesini gösterir.

Ayrıca, Kilise’nin elinde geniş topraklar bulunması sebebiyle ekonomik gücü de vardı.

Din adamları askerlik yapmaz ve vergi ödemezdi.

Sosyal Yapı:

Avrupa’da toplum başlangıçta iki sınıfa bölünmüştü.

Dini kullanarak oluşturulan sosyo-ekonomik yapıda ruhban ve aristokratların oluşturduğu birinci sınıf insanlar ve
yoksul halkın( köylüler/serf) oluşturduğu ikinci sınıf insanlar.

Soylular ve rahipler maddi ve manevi açıdan halkı sömürmekteydiler.

Yoksul halk tabakasının kendini geliştirip değiştirebileceği bütün alanlar kapatılmıştı.

Haçlı seferleri sonrası Akdeniz ticareti gelişti bu durum ticaretle uğraşan burjuva sınıfını güçlendirdi. Coğrafi keşiflerle
birlikte yükselen burjuvazi, yeni ekonomik alanlar açmış ve toplumda güçlü bir orta sınıfın doğmasına neden
olmuştur.

Böylece halk; soylular, rahipler, burjuvalar ve köylülerden oluşmuştur.

Aydınlanma çağı ile birlikte özgür düşüncenin önü açılarak kiliseye karşı alternatif dünya görüşü oluşturulmuştur.
Düşünce Yapısı:

Düşünce alanında kilisenin koyduğu normlar geçerliydi ve bunlara aykırı düşünmek mümkün değildi. Bu düşünce
tarzına Skolastik düşünce/dogmatizm denir.

Roma Katolik Kilisesi, eğitim ve öğretimi tekeline aldığından bütün bilimsel gelişmeler kilisenin kontrolü altındaydı.

Kilise, serbest düşünmenin önünde bir engel oluşturarak kendi ürettiği bilgiyi halka yaymış, bunun dışındakileri
reddederek engellemişti. Farklı düşüncelerinde ısrar edip kilisenin felsefesine karşı çıkanlar aforoz edilerek
dışlanmıştı.

Katolik Kilisesi, dini ve siyasi üstünlüğünü koruyabilmek için, aynı zamanda Ortodoks Kilisesi’nin varlık ve nüfuzunu da
kırmak istemiştir.

Feodalitenin Çözülüşü:

Avrupa’da Orta Çağ boyunca hüküm süren feodalite (derebeylik), Haçlı seferleri ile zayıflamış, barutun ateşli
silahlarda kullanılması ile de XV. yüzyıldan itibaren yerini mutlak krallıklara bıraktı. Coğrafi Keşiflerle Merkantilizm
( para ve maddenin ön plana çıkması) doğuşu da toprağı ve tarım politikalarını önemsiz hale getirmiştir. Bu durum da
feodalitenin çözülmesine etki etmiştir.

Feodalitenin önemini kaybetmesiyle siyasal dönüşüm yaşayan Avrupa ayrıca düşünce tarzını da değiştirmeye
başlamıştır.

Yeni Çağ Avrupa’sında bu dönüşümlerin yaşanmasında

1. Coğrafi Keşifler,

2. Hümanizm (insancılık),

3. Rönesans, reform ve sekülerleşme gibi gelişmeler etkili olmuştur.

Tüm bu gelişmeler Katolik kilisesine alternatif yeni bir dünya görüşü yaratmıştır.

Düşünce Dünyasındaki Değişimler (Fikri ve manevi etkenler)

RÖNESANS

Rönesans, (yeniden doğuş) XV. Yüzyılın sonu XVI. yüzyıldan itibaren İtalya'da ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde
hümanizmin etkisiyle ortaya çıkan, İlk Çağ'ın klasik kültür ve sanatına dayanan bilim ve sanat akımıdır. Rönesans,
daha çok edebiyat ve güzel sanatlar alanında görülen yenilik ve gelişme hareketidir.

Rönesans, bir anlamda din temelli baskıcı düşünceye bir başkaldırıdır.

Coğrafi keşiflerle birlikte Avrupa’da başlayan ekonomik canlanma, bilim ve sanatta yeni bir dönemin başlamasını
sağladı. Ekonomik gelişmenin yarattığı zenginlik ve refah, Orta Çağ’ın durağan, sıkıcı hayat ve düşüncesini bir kenara
bırakmayı; doğallık, yaşama bağlılık, zevk ve sevinç içinde yaşamayı ön plana çıkardı.

Rönesans, modern sanayi toplumuna geçişin bir aşaması olmuştur. Orta Çağ ile Yeni Çağ arasında bir basamak
oluşturmuştur.

Rönesans hareketi İtalya’da başlamıştır ve oradan Avrupa’ya yayılmıştır. Rönesans hareketi Avrupa’da her ülkede
aynı zamanda olmamıştır.

Rönesans önce neden İtalya’da ?

Siyasi: İtalya’nın şehir devletleri halinde olması ve baskının az olması


Ekonomik: Ticaret sayesinde bölgenin zenginleşmesi, burjuva sınıfının varlığı

Coğrafi faktör: Akdeniz’in ortasında ticaret sayesinde de farklı kültürlerle etkileşim kurması, Sicilya’daki İslam
uygarlığının etkisi

Tarihi Faktör: Antik eserlerin burada olması, Roma’nın merkezi olması sebebiyle

Dini: Kilisenin etkisi, kiliseye bağlı sanatçıların sanatsal faaliyetleri

Ayrıca İstanbul’un fethinden sonra Latin bilim insanlarının çoğu İtalya’ya gitmiş burada Hümanistlerle birlikte
okullarda ders vermiş ve antik eserler incelenmiştir. Özellikle Floransa şehrini yöneten Medici ailesinin sanatseverlere
ve bilim insanlarına verdiği destek Floransa’yı Rönesans’ın merkezi haline getirmiştir.

Rönesans’ın Nedenleri:

1. Coğrafi Keşifler sonucu refah düzeyinin yükselmesi; düşünce ve sanat eserlerinden hoşlanan bir sınıfın ortaya
çıkması (Mesen sınıfı)

2. Eski Yunan ve Roma uygarlıklarına ait eserlerin incelenmesi, değerlendirilmesi ve üniversitelerde okutulması

3. Matbaanın bulunmasıyla yeni buluş ve düşüncelerin geniş kitlelere ulaşma imkânının doğması

4. Orta Çağ’ın sonlarına doğru bilim ve sanatta bir birikimin gerçekleşmesi, haçlı seferleri sonrası İslam dünyasından
alınan bilgiler ve İslam alimlerinin eserlerinin incelenmesi

5. Kültür ve sanat faaliyetleri ile bilim adamı ve sanatçıları himaye eden varlıklı ve siyasi güce sahip ailelerin ortaya
çıkması (Medici ailesi)

6.Coğrafi Keşiflerle insanların düşünce ufuklarının genişlemesi, kiliseye duyulan güvenin azalması ve skolastik
düşüncenin etkisini kaybetmesi

7. Elverişli ortam nedeniyle üstün yetenekli bilim ve sanat adamlarının yetişmesi

8. Türklerin İstanbul’u almasından sonra birçok Bizanslı bilgin ve sanatçının İtalya’ya gelmesi ve buradaki bilim ve
sanat çalışmalarına katkıda bulunmaları

Not: Rönesans İtalya’da doğmuş kısa sürede tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Akdeniz’e hakim tüccarların uğrak noktası
olması, buranın bir dini merkez olması Rönesans hareketinin kısa sürede Avrupa’da yayılmasını sağlamıştır.

Rönesans’ın Sonuçları:

1. Avrupa’da bilim ve sanat alanında yeni bir anlayış egemen oldu.

2. Skolastik düşünce etkisini iyice kaybetti. Özgür düşüncenin temelleri atıldı. Gözlem ve deneye dayalı pozitif
düşünce önem kazandı. (Bu durum yeni buluşlara ortam hazırlayacak)

3. Bilim ve özellikle güzel sanatlar alanında önemli eserler meydana geldi.

4. Milli diller gelişti, milli edebiyatlar ortaya çıktı. (Daha önce kilise tarafından çevirisine izin verilmeyen İncil milli
dillere çevrilecek ve bu durum Reform hareketlerine ortam hazırlayacak)

5. İncil yeniden incelendi. Kutsal kitaplar ve din adamları eleştirildi. Kilisenin otoritesi sarsıldı ve Reform hareketleri
başladı.

6. Avrupalılar her alanda ilerleme sağlayarak dünyada lider duruma geldiler.

DİKKAT: Akılcı düşüncenin öne çıktığı Rönesans, daha çok Avrupa'da etkili oldu. Osmanlı Devleti, Rönesans'tan fazla
etkilenmedi çünkü bu dönemlerde Osmanlı devletinde pozitif bilimler ileri düzeyde idi ancak daha sonra Osmanlı
Devleti’nin pozitif bilimlerden uzaklaşması, Rönesans ile Avrupa’nın ilerlemesi sonraki süreçte Osmanlıyı Avrupa
karşısında geri bıraktı.

REFORM

Yeniden düzenleme anlamına gelen reform, Yeni Çağ başlarında Avrupa’da meydana gelen dini düzenlemeleri ifade
etmektedir.

XVI. yüzyılda Katolik mezhebindeki bozulmalarla ilk olarak Almanya’da başlayan Reform hareketleri İngiltere, Fransa
ve Kuzey Avrupa ülkelerine de yayılmıştır.

Nedenleri

1. Dinsel Nedenler: Kilise, Orta Çağ boyunca giderek etkinliğini artırırken ruhban zümresine mensup din adamları da
egemen sınıf olan soylular gibi yaşamaya başladılar. Bu yaşama biçimi içinde, kilise günden güne bozuldu. Artan
giderler için af kağıdı (endülüjans) satmak gibi din dışı yollara başvuruldu. Katolik kilisesi yozlaştı.

2. Ekonomik Nedenler: Kilisenin elinde çok geniş topraklar vardı. Bu durum da topraksız köylülerin kilisenin elindeki
topraklardan rahatsızlık duymasına neden oldu. Ruhban sınıfının rahat koşulları sorgulanmaya başladı. Coğrafi
Keşiflerle burjuva sınıfının giderek güçlenmesi de kiliseyi zayıflattı.

3. Düşünsel Nedenler: Aydınlar, Hümanistler bilim ve sanatta yaşanan gelişmeler ile geniş bir düşünce ufkuna sahip

Edebi ve bilimsel Rönesans, insanı ön plana çıkarırken; Orta Çağ, insan bedenini kötülüğün kaynağı olarak kabul
etmişti. Bu çelişki insanların kiliseden soğumalarına neden oldu.

Coğrafi Keşifler, Rönesans, yeni buluşlar ve matbaada basılan yeni eserlerle kilisenin öğretileri derinden sarsıldı.

Tevrat ve İncil değişik ulusal dillere çevrildi. Dini metinler üzerinde yapılan incelemelerde kutsal olduğu öne sürülen
yazılardan çoğunun sonradan meydana getirilmiş uydurmalar olduğu anlaşıldı.

Neden Almanya?

Almanya’nın prensliklere bölünmesi ve bu Prenslerin dinde Reforma destek vermesi, Luther’i korumaları

Almanya’nın tarım ülkesi olması sebebiyle halkın fakir olması ve kilisenin zenginliklerine karşı halkta oluşan tepki

Roma Katolik kilisesinin baskısında uzak olması

Matbaanın Almanya’da kullanımın yaygın olması ve İncilin Almancaya tercüme edilmiş olması.

Reform’un Başlaması ve Yayılması:

Almanya’da Luther, 1517’de Wittenberg Kilisesi’nin kapısına astığı bir bildiri ile reform hareketini başlattı.95
Maddelik bu bildiri kilisenin servet sahibi olmasına karşı çıktığı gibi günah çıkarma, endüljans, aforoz gibi
uygulamalara da karşı çıkıyordu.

Luther’in: “Kiliseyi düzeltmek için, onun elindeki bütün servetini almak gerekir.” sözü üzerine şövalyeler ve köylüler
kilisenin mallarına saldırdılar. Kilise malları soyluların ve burjuvaların eline geçti.

Almanya’daki mücadeleyi durduramayacağım anlayan imparator Şarlken, bir Diyet Meclisi topladı.

Bu meclis “Luther mezhebinin şimdiye kadar nerelerde tutunmuş ise ancak oralarda yaşamasına fakat başka yerlere
yayılmamasına” karar verdi.

Fakat bu kararı 5 Alman prensi ve 14 şehir protesto ettiler. Bu nedenle bundan sonra Luther mezhebine taraftar
olanlara Protestan adı verildi.
Şarlken, Protestanları silah zoruyla denetim altına almak isteyince iç savaş çıktı. 25 yıl süren Mezhep Savaşlarından
sonra Ogsburg Barışı imzalandı.

Ogsburg Barışı (1555)

1. Protestan mezhebi ve kilisesi resmen kabul edildi.

2. Alman prensleri istedikleri mezhebi seçmekte ve seçtikleri mezhebi kendi uyruklarına da kabul ettirmekte serbest
oldular.

3. Prensler kendi ülkeleri içinde din işlerinin mutlak amirleri olma hakkını elde ettiler.

Luther’in başlattığı mücadele kısa sürede Avrupa’da yayıldı.

Fransa’da Calven, Calvenizm mezhebini kurdu. Çeşitli mücadelelerden sonra Kral IV. Henri, Nant Fermanıyla
Fransa’da Calvenistleri tanındı ve Calvenistlere inanç özgürlüğü verildi.(1598).

İngiltere’de Kral Henri’nin papa ile arası açıktı. Bu sebeple İngiltere’de Reform hareketleri Kral VIII. Henri liderliğinde
başladı. Bu durum Protestanlığın bu ülkede yayılmasını kolaylaştırdı. Kral Henri’nin kızı Kraliçe Elizabeth Katolik,
Calvenist ve Protestan ilkeleri uzlaştırarak Anglikanizm mezhebini kurdu.

İskoçya Calvenizmi kabul etti. Calvenizmi buradaki adı Presbiteriyen oldu.

İsveç, Norveç ve Danimarka da Protestanlığı kabul ettiler.

İsviçre’de reform hareketinin öncüsü Zivingli oldu.

Reform’un Sonuçları:

1. Avrupa’da mezhep birliği bozuldu. Katolik ve Ortodoks mezheplerinin yanı sıra Protestanlık, Kalvenizm,
Anglikanizm gibi yeni mezhepler ortaya çıktı.

2. Kilise ve din adamlarının, krallar ve toplum hayatı üzerindeki baskısı önemli ölçüde azaldı. Okullar kilisenin elinden
alındı. Yönetimle birlikte eğitim ve öğretim laik nitelik kazandı.

3. Kilisenin siyasi, ekonomik, toplumsal gücünün azalması sonucu bilimsel çalışmalar hızlandı.

4. Skolastik düşünce etkisini tamamen kaybetti. Özgür düşünce ortamı gelişti. Bu da Avrupa’da kültür hayatının
canlanmasını sağladı.

5. Katolik kilisesi, kendine çeki düzen vermek zorunda kaldı. Hristiyan dünyasının en büyük cemiyeti olan Cizvit
Tarikatı kuruldu. Deniz aşırı ülkelerde Hristiyanlığın yayılmasına çalışıldı.

6. Katolik Kilisesi’nden ayrılan ülkelerde, kilisenin mallarına el konuldu. Bu malları ele geçiren krallar, prensler ve
burjuvalar büyük bir servete kavuşmuş oldular.

7. Katolik Kilisesi kendini yeniden düzenledi.

8. Reform, reform taraftarlarıyla karşıtları arasında uzun yıllar süren savaşlara neden oldu. (30 yıl- Mezhep savaşları)

Reform’un Osmanlı Devleti’ne Etkileri:

Reform kısa vadede Osmanlı Devleti’ni olumlu, uzun vadede ise Olumsuz yönde etkilemiştir.

Kısa vadede; Avrupa’da meydana gelen ayrılık ve siyasi bölünmeler, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu’nun
zayıflaması Osmanlıların özellikle Sultan Süleyman döneminde Avrupa içlerine doğru ilerlemesini kolaylaştırdı.

Uzun vadede ise; Reformla Avrupa gelişimin önündeki engelleri ortadan kaldırmış akla ve bilime yönelmeye başlamış
ve her alanda ilerleyen Avrupa Osmanlı Devleti’ne karşı büyük bir üstünlük sağlamıştır.
Dikkat: Osmanlı Devleti içinde de yaşayan Hristiyan ahali bulunmaktadır ancak Osmanlı Devleti’nde Reform benzeri
dinsel bir hareket yaşanmamıştır. Çünkü Osmanlı Devleti içinde yaşayan Hristiyan halk Ortodokstur ve Ortodokslukta
Katoliklikte ki gibi bir dinsel sömürü yoktur.

Protestanlık XVI. yüzyıl reform hareketine dayanan ve farklı kiliselerden oluşan Hristiyanlık anlayışı olarak yayılmaya
başlardı.

Bu anlayış Huldrych Zwingli ve John Calvin gibi Hristiyan ilahiyatçılarca geliştirilen Hristiyanlığın teolojik ve ahlaki bir
yorumunu ifade eder.

Protestan tabiri ilk defa, Lutherci görüşleri benimseyen bir grup Alman prensin ilan ettiği deklarasyona (Diet of Spiers,
1529) atıfla reform yanlılarını nitelendirmek için Roma Katolik Kilisesi tarafından kullanıldı.

Mezhep Savaşları ( Otuz Yıl Savaşları)1618-1648

Reform hareketleri sonrası Avrupa’da mezhep birliği bozulmuş ve yeni mezhepler doğmuştur. Savaş Katolik devletler
ve yeni mezhepleri benimseyen ülkeler arasında yaşanmıştır.

Nedenleri:

* Kutsal Roma Germen İmparatoru III. Ferdinand’ın Protestanlara yönelik baskıları ( Ogusburg Barışına rağmen)

* Habsburg ve Bourbon hanedanları arasındaki siyasi rekabet

Konjonktürel İttifak: Bir devletin içinde bulunduğu dönemin durum ve şartlarını menfaatleri doğrultusunda gözeterek
kurduğu dostluk ilişkilerine denir.

* Osmanlı bu mücadele de Habsburglara karşı Fransa’yı desteklemiştir.

*Savaş Katolik Kutsal Roma Germen İmparatorluğu ile Protestan Alman prenslikleri arasında başlamıştır. Daha
sonra diğer ülkeler de savaşa katılmıştır.

* Fransa Katolik olmasına rağmen Habsburg Hanedanının Avrupa’daki gücünü kırmak için Protestanların tarafında
savaşmıştır.

*Savaşı Protestanlar kazanmıştır.

*Savaşı bitiren antlaşma Westphalia Barışı’dır.

* Westphalia Antlaşması, 1618-1648 yılları arasında yaşanan 30 yıl süren Mezhep Savaşlarını bitiren antlaşmadır.
1648 yılının, 15 Mayıs ve 24 Ekim tarihleri arasında imzalanmıştır.

* Westphalia Antlaşmasının imzalandığı yer: Günümüz Almanya sınırlarında yer alır.(Osnabrück ve Münster ,
Westphalia)

* Vestfelya (Westphalia) Antlaşmasını imzalayan Taraflar: Kutsal Roma İmparatorluğu(III. Ferdinand), Alman
prensleri, İspanya, Fransa, İsveç ve Hollanda temsilcileri arasında imzalanmıştır. Yaklaşık 109 farklı heyetin katılımıyla
gerçekleştirildi.

Westphalia Antlaşmasının temel ilkeleri:

1. Devletlerin egemenliği ve siyasi geleceklerini kendi belirlemeleri prensipleri kabul edildi. Bir devletin iç işlerine,
başka bir devletin karışmaması prensibi kabul edildi,

2.Devletler arasında yasal eşitlik sağlanması kararı alındı,

3.Westphalia (Vestfelya) barış sürecinde, monarklara kendi tebaasının din ve mezhep seçimini belirleyebilme hakkı
verilmiştir.

Antlaşmanın sonuçları:
* Protestanlıkla mücadele son buldu. Protestanlık, Katolik mezhebine denk sayıldı. Din özgürlüğü kavramı Avrupa’da
kesinlik kazandı.

* Kutsal Roma İmparatorluğu bu barış süreci sonunda hukuki açıdan parçalanmış, yüzlerce Özerk Alman Devleti
ortaya çıkmıştır. Siyasi açıdan bölünmüş Almanya 1871’e kadar Avrupa’da etkili olamamıştır. Avrupa siyasetinde
Habsburglar güçlerini yitirmeye başladılar Brandenburg prensliği giderek güçlenmeye başladı.

* Fransa güçlenerek, kıta Avrupa’sının en güçlü devleti haline gelmiştir. Ayrıca bu barış dönemi ileri ki yıllarda (1789-
1799) gerçekleşecek Fransız Devrimine de altyapı hazırlamıştır.

* İsveç gücünü artırdı. Hollanda ( İspanyadan koparak ) ve İsviçre bağımsızlık kazandı.

* İspanya yenildi, topraklarında yeni devletler kuruldu. Bir daha da eski gücüne erişemedi.

*Papalık darbe yedi, papa devletler üzerindeki gücünü kaybetti.

*Kıta Avrupası’nda yer almayan İngiltere savaşlardan çok etkilenmedi ve gücünü korudu.

* Antlaşma siyasal yaşamın sekülerleşmesine (dünyevileşmesine) ortam hazırladı. Devletlerin hakimiyet sahasına
alanlar da din adamlarının etkisi kalmadı.

* Bu durumun da etkisiyle devletlerarası ilişkilerin şekillenmesinde artık dini duygular değil. Ulusal çıkarlar ön plana
çıktı. (Katolik Fransa’nın Protestanlarla birlik oluşturması )

* İktidar kim ise, onun dini anlayışının egemen olduğu anlayışı kabul gördü. Krallar kendi milli kiliselerini kurmaya
başladı. Milli kiliselerini kurması da milli devlet anlayışının güçlenmesine neden oldu.

Antlaşmanın devletler arası ilişkilere etkileri, WESTPHALİA DÜZENİ:

*Bu Barış süreci Avrupa ve Dünya tarihi açısından çok önemli dönüm noktalarından biridir, çağdaş Avrupa tarihinin
başlangıcı kabul edilmektedir. Bu barış sürecinden sonra Avrupa’daki ülkelerin sınırları değişmiş yıllardır Avrupa’da
süren savaşlar son bulmaya başlamış, ulus devlet anlayışı ortaya çıkmaya başladı.

*Westphalia, Napolyon sonrasında Avrupa’nın yapısının belirlendiği 1815 Viyana Antlaşması’na kadar Avrupa
kamu hukukunun temeli oldu.

* Westphalia Anlaşması, Çağdaş Dünya Tarihi açısından da; dünya tarihini şekillendiren çok önemli barış
süreçlerindendir, milletlerarası hukukun başlangıç süreçlerinin en önemlilerinden olduğu kabul görmüştür. Uluslar
arası sistemi kökünden değiştiren bir egemenlik anlayışını dünya sistemine hakim kıldı.

*Ayrıca uluslararası örgütlerin ortaya çıkışında bu antlaşmanın getirdiği eşitlik ve egemenlik (iç işlerine
karışmama) anlayışı belirleyici oldu.

*Bu sürecin doğal ve ileri vadeli sonuçlarından biri ise, Avrupalı devletlerin, Avrupa dışı ülkelerde sürdürecekleri
kolonileştirme, sömürgecilik faaliyetlerine temel teşkil etmesidir. ‘’Kimseye ait olmayan topraklar ‘’ kavramı
sömürgeci faaliyetlerin savunması olacaktır.

*Uluslararası ticaret daha da gelişti, bu durum denizlerde egemenlik mücadelesi arttı.

Bilim Devrimi

-Rönesans hareketine öncülük eden felsefi görüşlerden biri akılcılık yani rasyonalizmdir. Rasyonalizm, insan aklının
her türlü rehberliği yapacak güçte olduğunu ve başka hiçbir kaynağa gerek olmadığını savunur.Rasyonalistlere göre
akıl, işleyişini engelleyen dış faktörler olmadığı takdirde doğru düşünmeyi sağlayacak tek kaynaktır.

-Aklın doğruya ulaşmasını engelleyen en önemli unsurlar; kilise, hukuka dayanmayan devlet, batıl inançlar, bilgisizlik,
yöntemsizlik ve ön yargılardır.Akla karşı olan unsurları gidermek, bilimsel bir çevre hazırlamak ve aklın aydınlanmasını
sağlamak esastır.

-Rönesans ve Reform’un ortaya çıkardığı fikir hareketleriyle birlikte filozoflar, kurallar ve kanunlar geliştirmiş ve doğal
dünyayı nasıl anlayabileceklerini araştırmıştır. Bu filozofların “İnsanlık, yaşamı bilimin kurallarıyla anlayabilir.”
düşüncesi, bilimde büyük değişimleri ortaya çıkarmıştır.

-Bilimin yeni kanunlar ortaya koymak için kullanılması, XVII. yüzyılın Akıl Çağı olarak adlandırılmasını sağlamıştır.
XVIII. Yüzyılda akılcı görüş daha da gelişmiş ve bu durum bilimsel çalışmaların artmasını sağlamıştır. XVIII. Yüzyıl
Aydınlanma Çağı olarak adlandırılmıştır.

-Akıl Çağı’nda Copernicus, Galileo, Kepler ve Newton gibi bilim insanları sayesinde Avrupa’da, Bilim Devrimi
gerçekleşmiştir.

Ulus Devletlerin Ortaya Çıkışı

-Yeni Çağ Avrupası’ndaki fikrî-manevi dönüşüm siyasi, sosyal, ekonomik ve askerî alanlarda da etkisini göstermiştir.

-Krallar ve asiller, Feodal düzenin etkisini kaybetmesi ile siyasi güçlerini daha da artırmıştır. Reformla kendi kilisilerini
kurmaya başlayan krallar daha siyasi olarak daha da güçlendiler.

-Krallar kurdukları milli kiliselerle güç ve yetkilerini artırarak, milli kimlik oluşturmaya başlayarak milli devletlerin
oluşumunu hazırlamıştır.

-Sekülerleşmenin etkisiyle her ulus-devletin kendi çıkarları için yaptığı ulusal savaşlar gündeme gelmiştir.

-Bu süreçte devletin içeride ve dışarıda görevlerini yerine getirebilmesi için güçlü olması gerektiği ortaya çıkmıştır.

-Ulus-devletlerin kurulma sürecinde yaşanan mali sorunları çözmek için devletlerin sömürgeciliğe yönelmesi, daimî
ve merkezî bir ordu bulundurma zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır.

-Bu durum kralların hazinede sürekli altın bulundurmasını gerekli kılmış ve bu gereklilik merkantilizmin doğmasına
neden olmuştur.

-Avrupalı devletlerin üretim ve ihracatı artırabilmek için kurdukları atölyeler, şehirleri büyük merkezler hâline
getirmiştir.

-Bu merkezlerin ihtiyacı olan iş gücü, Avrupa’da kırsaldan kente göçlerin yaşanmasına sebep olmuştur.

-Feodalizmden merkantilizme uzanan dönemde, Avrupa’da yaşanan askerî ve teknolojik dönüşüm savaş
teçhizatlarının üretiminde de büyük gelişmelere neden olmuştur.

-XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren barutlu silahlar, savaşın zorunlu araçları hâline gelmiştir.

-Ateşli silahların etkin bir şekilde kullanılmaya başlanması, Avrupa’da Askerî Devrim’in başlangıcı kabul edilmiştir.

Ateşli Silahlar

 XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ateşli silahların etkin bir şekilde kullanılmaya başlanması Avrupa’da
Askerî Devrim’in başlangıcı oldu.

 Ateşli silahların icadıyla küçük prenslikler ve şehir devletlerinin en büyük dayanağı olan Orta Çağ kale surları
aşılabilir hâle geldi.

 Bu olay feodaliteyi zayıflattı ve sonuçta Fransa, İngiltere, İspanya gibi merkezî devletler küçük prensliklere
karşı avantaj sağladı.

 Feodal sistemin çökmesiyle ordu yapıları değişirken kademeli olarak ağır atlı birliklerinden vazgeçildi.
 Bunun yerine sayıca fazla, daha ekonomik olan ve ateşli silah kullanan hafif silahlı piyadeler ön plana çıktı.

 Eski model tüfeklerin yerini önce fitilli sonra da çakmaklı tüfekler aldı.

 Batı’nın yükselişinde bilim, sanat ve düşünce alanında gerçekleşen gelişmelerden ziyade ortaya çıkan Askerî
Devrim’in önemli katkısı oldu.

 Sömürgecilik çağının yaşanmasında Batı’nın askerî gücü etkilidir.

XVII-XVIII. Yüzyıllarda Avrupa Düşünürleri

-Rönesans Dönemi’nde yaşanan bilimsel ve kültürel gelişmeler sayesinde Batı dünyası, XVIII. yüzyılda Aydınlanma
Dönemi’ne girmiştir.

-Bu dönemde ortaya çıkan Aydınlanma düşüncesi, bireyin özgürlüğünü esas alan bir felsefe hareketidir.

- Aydınlanma; Avrupa’da ilk olarak İngiltere’de toplumsal değişimle başlamış, Fransa’da özgürlük hareketine
dönüşmüş ve Almanya’da da felsefi temelleri atılmıştır.

-Aydınlanma düşüncesinin ortaya çıkışında; Copernicus , Machiavelli , Thomas Moore , Immanuel Kant ve Jean
Jacques Rousseau gibi düşünür ve bilim insanlarının fikir ve eserleri önemli rol oynamıştır.

-Copernicus, Güneş Sistemi’ni keşfetmiş, Dünya’nın yuvarlak olduğunu ve Güneş’in etrafında döndüğünü ispatlamış
ve teorisini 1543’te yayımlamıştır.

-Machiavelli, Aydınlanma Dönemi’nde yeni toplumun ve yeni devletin şekillenmesine yardımcı olmuştur.
“Hükümdar” adlı kitabında Machiavelli, İtalya’da siyasi birliğin ancak güçlü bir hükümdarla sağlanabileceği fikrini
ortaya atmıştır.

-Thomas Moore, İngiltere’de sanayileşmenin getirdiği sorunlardan etkilenerek “Ütopya” adlı eserini kaleme almıştır.
Eserinde özel mülkiyetin bulunmadığı bir devleti hayal eden ve anlatan Moore , İngiltere’deki toplum düzenini ve
adalet sistemini eleştirmiştir

-Immanuel Kant, XVIII. yüzyılda “Aklını kendin kullanma cesaretini göster.” diyen Alman Filozof Kant, aydınlanmanın
parolası olan bu sözüyle insanın aklını başkasının kılavuzluğuna bırakmaması gerektiği üzerinde durmuştur. Ön
yargılarından, dinsel inançlarından ve skolastik düşünceden kurtulan insan, aklını kullanarak yeni bir toplum inşa
etme sürecine girmiştir.

-Jean Jacques Rousseau da halkın iktidarını, her alanda eşitliğini ve mutlak demokrasiyi savunan bir düşünürdü.
Rousseau’ya göre doğal yaşamında bir birey olarak özgür ve eşit olan insan, toplumsal yaşamda eşitlik ve özgürlüğü
kaybedebilirdi. Bu sebeple Rousseau, insanların toplum içinde de özgür ve eşit yaşamaları için bir sistem geliştirdi. Bu
sistemde toplumun bir araya gelerek düzen içinde yaşaması için bir “sözleşme” oluşturacağını böylece devletin halkın
egemenliği ile yükseldiğinde meşru olacağını ifade eder.

OSMANLI DEVLETİ’NDE DEĞİŞİM

OSMANLI SOSYO-EKONOMİK YAPISINDA DEĞİŞİKLİKLER

EKONOMİNİN BOZULMASININ NEDENLERİ VE ALINAN TEDBİRLER

• Sınırların hızla genişlemesi ve buna bağlı olarak nüfusun artması, kamu harcamalarının çoğalması (Giderler arttı)

• Coğrafi Keşifler ve Merkantilist Politikaların etkisi: Avrupa’daki Merkantilist ekonomi, bol miktarda gümüş paranın
kullanımı, gümüşün bolluğu fiyatların yükselmesine neden oldu. Bu gelişmeler Osmanlı ekonomisinde paraya değer
kaybettirdi, fiyat dalgalanmaları ve artışları enflasyonun yaşanmasına neden oldu. Osmanlıya gelen paralar Osmanlı
Devleti’nde kalmayarak, Hindistan’a geçmesi Osmanlı ticari dengelerini olumsuz etkiledi. Osmanlı Devleti’nin para
üzerindeki kontrolü azaldı.

• Ticaret yollarının değişmesi sonucu hazine gelirlerinin azalması, Osmanlı ticaret şehirleri olumsuz etkilendi.

• Kapitülasyonların tanındığı devlet sayısının artması ve daha çok ürüne imtiyaz tanınması. XVIII. Yüzyıldan itibaren
de kapitülasyonların daimi hale gelmesi

• Osmanlı para birimi akçedeki gümüş miktarının azalması ve bununla beraber yaşanan enflasyon girdabı. ( Para
tağşişi, kırpılmış para basılması)

• Uzun süren savaşlar ve sonuç alınamayan seferler

• Askeri alanda yapılan harcamalar ve Yeniçeri sayısının artması ve gelişen savaş teknolojisi beraberinde getirdiği
ekonomik yük.

• Tımar sisteminin bozulması sonucu üretimin azalmasının yarattığı olumsuzluk özellikle fiyat artışları ve tımarlı
askerlerin yerini yeniçerin alması sonucu maaşlı asker yükünün artması.

Taşrada ise ücretli Sekban birliklerinin oluşmasının maliyeye getirdiği yük.

• İç İsyanlar ve bunun geleneksel idari ve mali yapıda yarattığı olumsuzluklar.

NOT: Osmanlı bütçesi ilk kez 1574’de 6,5 milyon akçe açık vermiştir.

Devlet elindeki para miktarını artırmak için;

• Darphanede çeşitli miktarda ve oranlarda sikkeler ve akçeler bastırıldı. Saraya ait altın ve gümüş içeren değerli
eşyalar da darphanede eritilerek paraya çevrildi. Yeni maden ocakları işletmeye açıldı.

NOT: İlk etkili enflasyon 1593’te oldu ve bir akçedeki gümüş miktarı yarı yarıya indirildi. ( para tağşişi)

• Devlet, savaşın yol açtığı kıtlık ve enflasyonu engellemek için geleneksel fiyat düzenlemesi olarak bilinen narh
sistemine uygun olarak fiyatların kontrolünü sağlanmaya çalışıldı.

Devlet hazine gelirlerini arttırmak için;

Yeni vergiler ( imdadiyye) konuldu ve mevcut vergiler artırıldı.

Tımar araziler mukataa araziye dönüştürülerek, İltizam ve malikane sistemine geçildi.

Müsadere yaygınlaştı. (Devlet görevlilerinin malına el koyma)

Esham uygulamasına gidildi. ( tahvil seneti gibi) İç borçlanma sistemi.

Saray masrafları azaltılmaya çalışıldı. ( Gider kısma)

NOT: Bazı memurlar kendi rızaları ile hazineyi rahatlatmak için maaşlarının bir kısmını devlete bıraktı.

ASKERÎ DEVRİM VE ATEŞLİ SİLAHLARIN GELİŞİMİ VE OSMANLI ORDUSUNUN FİNANSI İÇİN ALINAN TEDBİRLER, ASKERİ
DÖNÜŞÜM:

• Çin’de bir silah olarak ortaya çıkmadan önce barut, yanıcı ve gürültü çıkarıcı olarak uzun zamandan beri çeşitli
amaçlarla kullanıldı.

• Barutun ateşli silahlarda kullanılması ve büyük topların dökülmesiyle Avrupa’da feodal sistem çöktü. Feodal
sistemin çökmesi ordu yapılarını da değiştirdi. Şovalyelerin yerini ateşli silahları kullanan hafif piyade birlikleri almaya
başladı. Avrupa’da hem ordu hem de savaş yöntemlerinde yaşanan bu değişim askeri devrim olarak adlandırıldı.
• Savaşlar büyük ölçüde savunmaya dayalı hâle geldi.

• Piyade sınıfı önem kazandı.

• Yeni teşkil edilen ordular çok daha iyi disipline edildi, saf düzenine geçildi. ( kontra- marş denilen teknik
uygulanmaya başlandı, eş zamanlı ateş gücü sağlandı)

• Bu gelişim Avrupa devletlerinin birçoğunun finansal ve askerî yapılarında da köklü değişiklikler meydana getirdi.
( Merkantilist Avrupa askeri finansmanına kaynak yaratabildi)

Osmanlı Devletinde ise;

• Osmanlı ordusu Avrupa’nın disiplinli ve donanımlı orduları karşısında etkisiz kalmaya başladı.

• Tımar sisteminin bozulmaya başlamasıyla eyaletlerdeki tımarlı sipahi asker sayısında azalmalar yaşandı. Bu durum
eyaletlerde güvenlik zafiyeti de yarattı.

• Tüfek kullanan piyade ihtiyacını karşılamak amacıyla yeniçeri sayısı arttırıldı.

• Kapıkulu Ocaklarına kanunların dışında askerî alımların yapılması bu ocaklara bağlı asker sayısında artışa neden
oldu. Nicelik arttı ama nitelikleri azaldı.

• Bu artış devlet hazinesine büyük yük getirdi.

• Ordunun masrafları için İltizam ve malikâne sistemine geçilerek toprak düzeninde özelleştirmelere gidildi. Toprak
üzerinden zenginleşen güçlü bir sınıf doğacak ( Ayan/Eşraf)

• Tımarlı sipahilerden boşalan eyalet kuvvetleri sekban, sarıca ve levent gibi ücretli asker alımları ile doldurulmaya
çalışıldı.

Not: Sekban ve sarıcalar, kapıkulları gibi ulûfe ile hizmet ediyorlardı ve maaşları ise vilayet beyleri tarafından
ödenmeye başlandı. Sekban ve sarıca askerleri Anadolu halkından alınmakta olup daha önceleri levent adını taşıyan
kişilerden oluşuyordu. Celali İsyanlarının bastırılmasında sekban, sarıca adıyla anılan levent birlikleri görev aldı.

Not: Tımar sistemi sayesinde Osmanlı ordusunun büyük bir bölümü kendi kendini finanse etmiştir. Fakat XVII.
yüzyıldan itibaren tımar sisteminde aksaklıklar görülmeye başlanmıştır. 1527-1528’de seferlere katılan Tımarlı Sipahi
sayısı 37.000 civarındayken 1655’e gelindiğinde bu sayı 6.000’e kadar düşmüştür.

Tımar sisteminin bozulmasının nedenleri şunlardır:

• Tımarların, sipahiler dışında kimselere verilmesi,

• Tımarların saray görevlilerinin eline geçerek özel mülk veya vakfa dönüştürülmesi ve rüşvet karşılığı verilmesi,

• Dirliklerin parayla alınıp satılır hâle gelmesi,

• Sipahilerin gösterişli yaşama arzusu ve çok para kazanma hırsı,

• Nüfusun hızlı artması, enflasyon ve paranın değer kaybetmesi,

• Geleneksel silahlarla savaşan ve atlı birlikler olan sipahilerin, ateşli silah eğitimine ayak uyduramaması ve askeri
devrimle birlikte önemlerini kaybetmesi

Tımar Sisteminin Bozulmasının Osmanlı Devletine etkileri:

Askeri:

1.Eyaletlerdeki askeri birlikler olan tımarlı sipahi askerlerinin sayısı azaldı, Yeniçeri sayısı arttı ve yeniçeriler sayıca
artarak rakipsiz hale gelmeye başladı, askeri dengeler bozuldu. ( Yeniçeriler seçilirken de titiz davranılmayacak, ocak
da bozulmaya başlayacak))

2. Taşra da yeni askeri birlikler olan Sarıca- Sekban birlikleri kuruldu.


Ekonomik:

1.Yeniçeri nüfusunun artması hazineye ek yeni yük getirdi.( Ulufe ve cülus bahşişleri)

2. Taşrada kurulan Sarıca Sekbanların da maaşlı olması hazine giderlerini artırdı.

3. Devletin toprak üzerindeki denetimi azaldı, tarımsal üretim düştü bu da fiyat artışlarına ve enflasyona yol açtı.

4.Köyden kente göçler başladı ve şehirlerde de işsizlik sorunu doğdu.

5.Tımar araziler Mukataa araziye dönüştürülerek hazineye ek kaynak yaratılmaya çalışıldı.( İltizam ve Malikane
sistemleri)

Siyasi:

1. İltizam ve Malikane sistemleri taşra da toprak sahibi zengin ve güçlü bir sınıf oluşmaya başladı. Bu sınıf zamanla
güçlenerek bulundukları bölgelerde devletin gücünü sarsan ayan denilen kimselere dönüştüler. Merkezi otoritenin
azalmasına sebep oldular. ( Osmanlı’da ilk kez toprak aristokrasisi ile tanışıyoruz)

2. Tımar sisteminin bozulmasıyla eyaletlerde güvenlik azaldı, devlet otoritesi sarsıldı. Celali İsyanlarının başlamasında
etkili oldu.

3. Yeniçerilerin güçlenerek merkezi otoriteyi sarsmaya başlaması.

Not: Bu uygulamalarla mirî topraklar, devlet denetiminden çıkmış, mülk ve vakıf statüsüne geçirilerek bir anlamda
özelleştirilmeler yapılmıştır.

Not: Avrupa’da mutlak monarşinin güçlendiği dönemde Osmanlı devletinde tam tersi mutlak gücü sarsan güç
odakları doğuyor.( Ayanları feodal beylere benzetebiliriz)

İltizam Sistemi:

•İltizam sisteminde devlet, açık arttırma usulüyle bir bölgenin vergisini toplama hakkını belli bir süre ile Mültezim
denilen kimselere verilirdi. İltizam bedelinin bir kısmını peşin olarak alırdı. Peşin para yatırarak iltizamı alan
mültezimlerin, önemli bir kısmı askerî sınıftan gelenlerden oluşurken bu şahısların yerini zamanla zengin tüccarlar ve
tefeciler almaya başladı.

• İltizam sisteminin hızla yaygınlaşmasının ana nedeni, devletin artan masraflarını karşılamak üzere mevcut vergi ve
gelirlerin (para olmayan) hızla nakit paraya dönüştürme zorunluluğuydu. Hazine gelirlerini arttırmaktır.

• İltizam sistemi ile bütçe açıkları kapatılması hedeflenmiştir.

Not: İltizam sisteminde Mültezimlerin halktan yüksek vergi toplaması köylülerin topraklarını terk etmesine ve yine
üretimin azalmasına yol açmıştır.

Malikane Sistemi:

• XVII. yüzyıl sonunda malikâne sistemini uygulamaya başladı.

• 1695 yılında “malikâne usulü” olarak adlandırılan sistem defterdarlık tarafından ilan edilen bir fermanla yürürlüğe
girmiştir.

• Bu sistemin İltizam sisteminden vergi toplama hakkının mültezimlere ömür buyu verilmesidir. Sistemin amacı
sürekli değişen mültezimlerin fazla kâr sağlama amacıyla tahrip ettikleri vergi kaynaklarını yeniden canlandırarak
sürekli hâle getirmek ve değişmez bir mültezime bırakmaktır.

• Malikâne sahiplerinin önemli bir kısmı İstanbul’da kalmaya ve mukataaları yasa dışı yollarla iltizama vermeye
başlayınca sistem bozuldu.

• Malikâne sistemi 1840’ta resmen kaldırıldı.


İltizamın yaygınlaşması ve Malikane sistemi ile birlikte Ayan ve Eşraf denen mahallî aktörler ön plana çıkmaya
başladı.

OSMANLI DEVLETİ’NDE İSYANLAR VE DÜZENİ KORUMA ÇABALARI

Osmanlının Kuruluş ve Yükselme Döneminde isyanlar çıkmıştır. Fakat devlet güçlü olduğundan pek fazla etkili
olmamıştır. XVII.yy’da Osmanlıda siyasi, toplumsal ve ekonomik bozulmalar yine bu yüzyılda çıkan isyanların etkili
olmasını sağlamıştır. Bu yüzyılın isyanları dört başlıkta incelenir.

1. Celali İsyanları- Reaya Ayaklanmaları- Anadolu’da

2. İstanbul İsyanları: Yeniçeri Ayaklanmaları- Merkezde

3. Suhte Ayaklanmaları: Medrese mensupları- Anadolu’da

4. Eyalet İsyanları: Balkanlarda Yerel yöneticilerin bağımsız ve özerk yönetim kurmak için çıkardığı ayaklanmalardır.
Halk tarafından destek bulamamış ve fazla etkili olmamıştır.

Not: Bu isyanların hiçbiri devletin varlığına ya da Osmanlı Hanedanı’na karşı olmamıştır. Bu olaylar, devleti hedef
almadığı için isyan değil daha çok eşkıyalık hareketi şeklinde olmuştur.

1.CELÂLİ İSYANLARI

• Celâli İsyanları, Yavuz Sultan Selim Dönemi’nde başlamıştır. Bu isyanların, Celâli İsyanları olarak adlandırılması
Yozgat ve çevresinde isyan eden Bozoklu Celâl’den gelmektedir.

XVI. yüzyılda Anadolu’da hızlı bir nüfus artışı yaşanmış fetihlerin de azalmasıyla mevcut toprak ve kaynaklar artan
nüfusa yetersiz gelmeye başlamıştır. Bu gelişmeler toplum düzeninde bozulmalara ve Anadolu’da işsiz güçsüz bir
kalabalığın oluşmasına yol açmıştır.

NEDENLERİ :

• Osmanlı Devleti’nin ekonomisinin bozulması

• Halktan sürekli vergi toplanması ve vergi oranlarının artması

• Kadı ve naiplerin halktan zorla vergi toplaması

• Eyaletlerdeki yöneticilerin halka kötü muamelede bulunması

• Devlet yönetiminin bozulması ve ülke yönetiminde ehliyetsiz kişilerin bulunması, rüşvet ve iltimasın yaygınlaşması

• Uzun süren Osmanlı-Avusturya ve Osmanlı İran savaşlar ve savaşın faturasının halka çıkarılması

• Tımar sisteminin bozulması, tımar dağıtımındaki adaletsizlikler

• Tımar sisteminin bozulmasıyla üretimin düşmesi, fiyatların artması ve enflasyon sebebiyle halkın alım gücünün
azalması

• Kapitülasyonların yaygınlaşması ve yerli üreticilerin yaşadığı olumsuzluklar

• Güvenliği sağlamakla sorumlu sipahilerin halka kötü muamelede bulunması

• Dirliği elinden alınan sipahilerin eşkiyalığa başlaması, Anadolu’da can ve mal güvenliğinin kalmaması

• İltizam sisteminin yaygınlaşması

Yukarıdaki sebeplerden dolayı Cambolatoğlu, Karayazıcı, Deli Hasan, Kalenderoğlu, Abaza Hasan gibi isyanlar
çıkmıştır. Bazı isyanların bastırılması için isyanların ele başlarına akamlar dağıtılarak isyanlar bastırılmaya çalışılmıştır.
SONUÇLARI :

• İsyanların bastırılmasında şiddet ve baskı uygulandığı için sağlanan huzur uzun ömürlü olmamıştır.

• Sosyal açıdan bakıldığında Anadolu’da birçok insan hayatını kaybetmiş, köyler boşalmıştır. Tımar sistemi iyice
bozulmuş, iltizam iyice yaygınlaşmıştır.

• Devlet otoritesi iyice azalmış, halkın can ve mal güvenliği isyanlar boyunca sağlanamamıştır.

• İsyanlardan dolayı tarımsal ve hayvansal üretim düşmüş, işsizlik artmıştır.

• Köylerden şehirlere yapılan göçler sebebiyle kırsal nüfus azalmıştır.

• Göçler ile Şehir nüfusu artmış, şehir yaşamına ayak uyduramayan göçmenler şehirde yeni sorunlara sebep
olmuşlardır.

• Vergiler düzenli toplananmış ve vergilerin düzenli toplanamayışı Osmanlı ekonomisini daha da zayıflatmıştır.

•İç sorunlarla uğraşan devlet dışarıda verdiği savaşlarda fazla etkili olamadı. Özellikle Avusturya ile yapılan savaşlar.
( Zitvatoruk Ant)

YENİÇERİ İSYANLARI (İSTANBUL İSYANLARI)

• XVII. yüzyılda İstanbul’da çıkan isyanlar genel olarak yeniçeriler tarafından başkentte yani merkezde çıkarılan
isyanlardı.

• Yeniçeri Ocağının bozulmaya başlaması, III. Murat Dönemi’nde başladı.

Yeniçeri Ocağının bozulma Nedenleri

• Yeniçeri Ocağı kanunnamelerinin yerini yeni geleneklerin alması, ocağa usulsüz alımlar yapılması

• XVII. yüzyıldan itibaren devşirme sistemin terk edilmesi

• Yeniçeri nüfusunun artması ve tımar sisteminin bozulmasıyla da rakipsiz kalmaları

• Yeniçeriler arasında evli olanların sayısının artması

• Askerlik dışında ticaret ve esnaflık gibi işlere yönelmeleri

İsyanların Sebep ve Sonuçları

1. Yeniçeri ocağının bozulması ve “Ocak devlet içindir.” Anlayışının yerini “Devlet ocak içindir.” Anlayışının alması

2. Vezir-i âzama hatta padişahlara baskı kurarak istediklerini yerine getirmeye başlayıp saraydaki çeşitli gruplar
arasındaki iktidar mücadelesine alet olmaları, çıkarları elden giden kesimler tarafından kışkırtılmaları ( ulema vs)

3. Yenilikleri reddeden bir yapı hâline dönüşmesi, çıkarlarına ters devlet adamlarını değiştirmek istemeleri

4. Devlet adamlarının ve ulemanın birbirleri ile olan çekişmelerine alet edilmeleri Yeniçerilerin ulema tarafından
kışkırtılması ve kullanılması, saraya karşı ulemanın yanında yer almaları.

5. Maaşlarındaki gümüş oranın düşürülmesi, maaşların ayarı düşük akçe ile ödenmesi ve maaşların geç ödenmesi

6.Cülus bahşişlerinin gecikmesi veya cülus miktarını artırmak istemeleri

Yeniçeri İsyanlarının geçmişi:

• İstanbul isyanlarının başlangıcı Fatih zamanındadır.( Buçuktepe İsyanı)

• Yavuz zamanında ve II. Selim zamanında da ayaklandılar. Zaman içinde güçlerini daha da artırdılar.
• III. Murat zamanında ayarı düşük paradan dolayı isyan ettiler ve istekleri kabul edildi.

• Genç Osman zamanında Hotin Kalesi kuşatması sırasında gayretsizlik gösterdiler. Bunun üzerine ll. Osman
yeniçerileri kaldırmayı düşündü ve bu kulaklarına gidince ll. Osman’ı katlettiler. İlk defa bir sultan öldürdüler, bu olay
yeniçerilerin ulaştıkları gücü göstermektedir( Osmanlı tarihinde ilk askeri darbe).

• IV. Murat zamanında ayaklandılar ve devlet adamlarının bir kısmını öldürdüler fakat daha sonra Murat otoritesini
kurarak isyanları önledi.

• IV. Mehmet zamanında ayaklanıp 30 kişiyi katledip Sultan Ahmet Meydanı’nda çınara astılar. Bu olaya Vakayı
Vakvakiye (çınar vakası) denildi.1687’de ise lV. Mehmet’i tahtan indirdiler.

Sonuçları:

İstanbul isyanları merkezi otoriteyi büyük ölçüde zayıflatmıştır. Yeniçeriler padişaha karşı bir çüç odağı haline gelmiş
ve devlet yönetimine karışmaya başlamışlardır.

İstanbul’da güvenlik ve asayiş kalmamıştır.

Yapılan ıslahatlar yeniçerilerin müdahalesi sebebiyle yarım kalmış ve başarı sağlanamamıştır.

SUHTE İSYANLARI

Osmanlı Devletinde medrese eğitimi görmüş veya medreseden mezun olmuş kimselere Suhte denir.

• Medreseli İsyanları olarak da anılan Suhte İsyanları, XVI. Yüzyılın 2. Yarısından itibaren Anadolu ve Rumeli’de halk
arasında sosyal gerginliğin bulunduğu bir dönemde cereyan etmiştir.

• Medrese mezunlarının sayısının artması ve medreseli suhtelerin, iş bulamaması ve geçim sıkıntısı yaşamaları
sebebiyle pek çok usulsüz olaya karışmaları. (Medreselerin kalitesinin bozulduğunu gösterir)

• 1550’li yıllarda başlayan Suhte İsyanları 1559’da daha da artmıştır.

• Osmanlı Devleti bu isyanları bastırmak için halk arasından muhafaza birlikleri oluşturmuştur.

Suhteleri günümüzde kimlerle ilişkilendirebiliriz?

SONUÇLARI

• Medrese eğitimini ve öğretimini aksatmış ve geriletmiştir.

• Talebeler çalışmadan, bilmeden, kolayından icazet almış; hak etmeden mevki ve vazife alma peşinde koşmuşlardır.

EYALET İSYANLARI

• Merkezi otoritenin zayıflığı eyaletlere yansıdı. Eflak, Erdel, Boğdan gibi yerlerde isyan çıktı.

• Balkanlarda yerel yöneticilerin bağımsız ve özerk yönetim kurmak için çıkardığı bu ayaklanmalar, halk tarafından
destek bulmamış ve fazla etkili olamamıştır.

İSYANLARIN GENEL ÖZELLİKLERİ

• Bu isyanların dini yönleri yoktur.

• Devlet bu isyanlarının gerçek sebeplerini araştırmamış, isyanları şiddet yoluyla bastırmaya çalışmış, yüzeysel ve
anlık çözümler yaratmıştır bu sebeple isyanlar tekrar tekrar yaşanmıştır.

• Bu isyanlar devletin düzenini değiştirmeye yönelik değildir, şahıslara yöneliktir.


ÖNEMLİ: Yaşanan olumsuzluklar ve isyanlar bazı devlet adamlarının dikkatini çekmiş ve kötü gidişata çözüm üretmek
amacıyla Osmanlı’da ilk ıslahat süreci başlamıştır.

OSMANLI DEVLETİ’NDE EKBER VE ERŞED SİSTEMİ

• Ahmet Dönemi’nde (1603-1617) bu sisteme son verilerek Ekber ve Erşed Sistemi’ne geçildi.

• Veraset sisteminde yapılan bir değişikliktir.

• hanedanın en büyük (ekber) ve en olgun (erşed) üyesi padişah olacaktı

• Ekber ve Erşed Sistemiyle şehzadelerin sancağa çıkma usulü sona ermiştir

• Kafes usulüne geçilerek saraydan dışarı çıkamamışlardır

• Şehzadelerin ülke yönetiminde bilgi ve tecrübe kazanmalarını engellemiştir

• Padişah olunca devlet adamları ve saray kadınlarının etkisi altında kalmışlardır

• Olumlu yanı ise taht kavgalarını azaltmasıdır

OSMANLI DEVLETİ’NDE LAYİHALAR

• XVI. yüzyılın son çeyreğinden itibaren klasik dönem Osmanlı düzeni çözülme ve değişim sürecine girmiştir. Bu süreç,
Osmanlı devlet ve toplum yapısını derinden etkilemiş, devletin büyük bir buhran içine girmesine sebep olmuştur.

• Bu buhrandan kurtulmak için yeni ve kalıcı tedbirlerin alınması gerektiğini düşünen devlet erkânı, nasihatname
tarzında raporlar düzenlemiştir. Bu raporlar, layiha ve risale olarak adlandırılmıştır.

• Hazırlanan layihalar, XVI. asırdan itibaren yaşanan olumsuz gelişmeleri geleneksel devlet ve toplum düzeninin
terkedilmesine bağlamıştır.

• Layihalarda bu olumsuzlukların büyük ölçüde iç faktörlerden kaynaklandığı öne sürülmüş, aksaklıkların nedenini
çoğunlukla askerî, sosyal ve ekonomik alanlarda bozukluklara bağlanmaktadır.

Bundan dolayı da layihalarda, dirayetli padişahların yönetim tarzı örnek gösterilmiş ve Klasik dönemdeki
uygulamalara aykırı iş yapılmaması tavsiye edilmiştir. Osmanlı klasik düzeninin mükemmelliğine olan inançtan dolayı
değişiklikler sapma olarak yorumlanmıştır. (Osmanlı kadim düzenine dönme düşüncesi ön plandadır)

• Lütfi Paşa, Gelibolulu Mustafa Ali, Koçi Bey , Kâtip Çelebi, Sarı Mehmet Paşa, Ayni Ali Efendi ve diğer devlet
adamlarına raporlar (risale-layiha) hazırlatılmıştır.

NOT: Layiha veya risale Osmanlı Devleti bürokrasisinde taslak veya rapor türü belgelere verilen addır.

OSMANLI DÖNEMİNDE HAZIRLANMIŞ LAYIHALAR ve YAZARLARI

• Osmanlı sadrazamlarından Lütfi Paşa , tespit ettiği sorunları ve çözüm önerilerini “Âsafnâme” adlı risalesinde
anlatmıştır. Ona göre devlet hazinesi çok önemlidir çünkü devlet, hazine ile ayakta durur. Devlet gelirlerinin,
giderlerden fazla olması için gereken yapılmalıdır. Bunu sağlamak için de ücretli memur sayısı belli bir düzeyde
tutulmalıdır. Emekliye ayrılanlara hazineden maaş bağlanmamalı, bu gider başka kaynaklarla karşılanmalıdır. Tıpkı,
Sultan Süleyman Han zamanında olduğu gibi devletin gelir ve gider dengesi sağlanmalıdır.

• XVI. yüzyıl aydınlarından Gelibolulu Mustafa Ali ise layihasında olumsuzlukların en önemli nedeni liyakat sahibi
olmayan kişilerin yönetici olarak atanmasına bağlamıştır.

• XVII. yüzyılın önemli devlet adamlarından biri olan Koçi Bey ise sıkıntıların önüne geçilebilmesi için yöneticilerin,
olayların iç yüzünü öğrenmesi gerektiğine inanmıştır. Yöneticileri uyarmak için ( IV. Murat) birden fazla risale
yazmıştır. Devlet düzenindeki bozulmaları Kanuni Dönemi’ne kadar götüren Koçi Bey, bozulmalara somut çözüm
önerileri getirmiştir. Zeamet ve tımarların ehline verilmediğini belirten Koçi Bey, usule aykırı olarak yapılan bu
uygulamanın toprak sisteminde bozulmalara neden olduğunu belirtmiştir. Askerlik düzenindeki bozulmalara da
değinen Koçi Bey , Sultan III. Murad Dönem’inde ulufeli kul sayısındaki büyük artışın da hazineye yük getirdiğini
vurgulamıştır. Ulufeli kul sayısındaki artış, reayadan toplanan vergilerin artırılmasına bu da reayanın fakirleşmesine
sebep olmuştur. Koçi Bey’e göre reayanın vergi sorumluluğunu aksatmadan yerine getirebilmesi için vergiler makul
bir seviyeye indirilmesi ve adaletin gözetilmesi gerektiğini belirtmiştir.

• XVIII. yüzyılın başlarında yazdığı risalesinde Defterdar Sarı Mehmed Paşa, üretime elverişli toprakların kesinlikle atıl
bırakılmaması gerektiğini belirtmiştir. Bir ülkenin zenginliğini zirai üretime bağlayan Paşa, toprakların çiftçiler
tarafından üretime açılması gerektiğini vurgulamıştır. Sarı Mehmed Paşa’nın devlet düzeni konusunda temel kuralı
şöyledir: “Sultana devlet adamları, devlet adamlarına mal lazımdır. Mal bayındırlıkla bayındırlık ise adalet ve iyi
yönetimle olur.”

• Layiha yazarları, Kanuni’nin saltanat yıllarını Osmanlı toplumunun her bakımdan mükemmel biçimde işlediği,
kanun ve adaletin geçerli olduğu bir dönem olarak tasvir etmiştir. Kanuni sonrası dönem ise rüşvet, adaletsizlik ve
düzensizliğin yaygın olduğu bir dönem olarak anlatılmaktadır. Nasihatname yazarları, Kanuni Dönemi’nden sonraki
sıkıntılı dönemlerde yaşadıkları için Kanuni Dönemi’ni ideal bir dönem olarak kabul etmiştir. Layiha ve risale yazarları,
Osmanlı devlet ve toplumunu gözlemlerken Avrupa’da meydana gelen olaylar yerine, yalnızca devlet içerisinde
meydana gelen değişmeler üzerine yoğunlaşmıştır.

Not: Layihalarda tespit edilen sorunlar kağıt üzerinde kalmış, çözüm için yeterli adımlar atılamamıştır.

LALE DEVRİ’NDEKİ YENİLİKLERİN SOSYAL HAYATA ETKİLERİ

• Lale Devri, 1718’de imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp ve 1730’da Patrona Halil İsyanı ile sona eren
dönemdir.

• Osmanlı padişahı III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazamlık dönemini kapsayan zevk,
eğlence, barış, yenileşme ve sivil reformların görüldüğü dönemdir.

• İlk defa Yahya Kemal Beyatlı bu devir için “Lale Devri” tabirini kullanmıştır.

• Osmanlı askerlik tarihinde ilk defa savaştan çok barışı korumak amacıyla Avrupa siyasetiyle yakından ilgilendi.

• Damat İbrahim Paşa, Avrupa’yı tanımanın Osmanlı dış politikası ve ticareti için önemli olduğuna inanan ve fiilen
adımları atan ilk sadrazamdır.

NOT: XVIII. Yüzyıl diplomasi, bürokrasi çağıdır, bu yüzyılda Osmanlı Devletinde de askeri sınıftan gelenler değil
kalemiye sınıfından gelenler yönetimde etkinlik kazanmaya başlayacaktır. Kalemiye sınıfından gelenler ilk kez
sadrazamlık yapmaya başlamıştır.( Masa başı diplomasisi önemli hale geldi)

• Avrupa’ya ilk defa geçici elçiler gönderildi. (Paris, Viyana, Varşova, Lehistan ve Rusya’ya)

• Elçiler yoluyla Avrupa’nın izlenmesi amaçlanmış böylece ilk kez Avrupa örnek alınmıştır.(Osmanlı’da batılılaşmanın
ilk izleri)

• Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin Paris elçiliğinin ardından saraya sunduğu raporla Osmanlı Devleti’nde
Batılılaşma hareketleri fiilen başlamıştır. (Paris Sefaretnamesi)

• Avrupa tarzı sanat anlayışı Osmanlı’da uygulanmaya başladı ve pek çok mimari eserler inşa edildi.

• Bu devir Osmanlı Devleti’nde düşünce uyanışını başlangıcıdır, sosyal ve kültürel reformlar yoğunluktadır.

• Çelebi Mehmet Efendi’nin oğlu Mehmet Said Efendi ve İbrahim Müteferrika’nın gayretleriyle 1727’de İstanbul’da
ilk özel matbaa kuruldu.

• Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, yangınlara karşı 1720’de Tulumbacı Ocağı’nı kurdurdu.
• Yalovada kağıt, İstanbul’da Çini ve kumaş fabrikaları kuruldu.

• Mimari süsleme sanatında Barok ve Rokoko tarzı kullanıldı. ( Nuri Osmaniye Camii)

• Tercüme heyeti kuruldu ve Arapça ve Farsça dışında batı dillerinden Fransızca eserler Türkçeye çevrildi.

• İstanbul’da iki kütüphane açıldı. ( Topkapı Sarayı içinde ve Yeni Cami içinde)

• Bilim ve sanat adamları devlet himayesine alındı ve çalışmaya özendirildi. Hekimler için sınav uygulandı.

• İlk kez çiçek aşısı uygulandı.

• Batı tarzı mobilyalar Osmanlı’da kullanılmaya başladı. Bazı seçkinlerin evlerinde divan yerine koltuk kullanıldı.

• Zengin kesim ressamlara portrelerini çizdirdi.

Not: Bu dönemde bazı aşırılıklar olsa da Osmanlı toplumunda belli bir kesimin değişim arzusu içinde olduğunu
gösterir.

Not: Lüks,israf ve eğlencenin çokluğu yokluk içindeki halkın tepkisine sebep olmuştur.( yapılan yenilikler fakir halk
için bir şey ifade etmiyor)

Not: Bu dönemde her ne kadar Osmanlı barış yanlısı bir politika izlediyse de Doğu’da İran ile savaşlar yaşamıştır.
( Batıdaki toprak kayıplarını doğuda telafi etmeye çalışıyor)

MATBAANIN GELİŞTİRİLMESİ VE OSMANLIYA GELİŞİ

• İlk Kağıt ve Matbaayı Çinliler bulmuştur.

• Almanya’nın Mainz kentinde Johann Gutenberg hareketli harflerle baskı tekniğini 1440’lı yılların sonuna doğru
bulmuştur.

• 1452- 1455 yılları arasında hareketli harflerle iki ciltlik İncil basıldı.

•Matbaa Avrupa’da bilim kütür ve düşünce dünyasının değişiminde büyük bir etken olmuş, Rönesans ve Reform
hareketlerinin başlamasında temel faktörler arasında yer almıştır. Matbaa bilgilerin geniş kitlelere ulaşmasını sağlar.

• İstanbul’da ilk Rum matbaası Hristiyan kiliseleri arasındaki mücadelenin bir aracı olarak kurulmuş ve matbaacılık
faaliyetine Londra’da başlayan Rum rahibi Nicodemus Metaxas tarafından 1627’de ilk matbaa açılmıştır. İstanbul
dışında Selanik, Edirne, İzmir, Şam gibi Osmanlı şehirlerinde de matbaa vardır.

• Beyoğlu’nda faaliyete geçen bu matbaanın bastığı ilk eser “Museviler Aleyhine Bir Risale” adlı eserdi.

• İbrahim Müteferrika matbaanın önemini anlatmak için kitap basımının faydalarını içeren “Vesîletü’t Tıbâa’yı”

(matbaanın yararlarını anlatarak matbaa izni ister) hazırlayarak sadrazama sunmuştur. ( Damat İbrahim Paşa’yı ikna
eder)

• İbrahim Müteferrika ile Mehmet Said Efendi’ye, III. Ahmet’in fermanı ve şeyhülislamın fetvası ile ilk Türk matbaasını
kurma izni verildi.

• İlk Türk matbaasını İbrahim Müteferrika kurdu ayrıca bu matbaada bastığı birçok kitabın yazarlığını ve
düzenlemesini de yaptı.

• Matbaada, ilk kitap 1729 yılının başlarında basıldı. Basılan eser, kaynaklarda “Vankulu Lugatı” adıyla geçen bir
sözlüktür. Matbaada toplam 45 kitap basılmıştır ki bunlar tarih, coğrafya, askerlik, fen, matematik ve dil bilimleri gibi
alanda eserlerdir.

Not: Matbaada dini eserle basılmamıştır, bunun nedeni Osmanlı Devleti’nde Hattatlık önemli zanaatlar arasındaydı ve
onların işsiz kalmaması için dini kitaplar elde yazılmaya devam etti.
Not: Osmanlı Devleti’nde okuyucu kitlenin sınırlı olması, dini tutuculuk ve yasaklamalar matbaanın gelişimini olumsuz
etkilemiştir.

OSMANLI İLİM VE İRFAN GELENEĞİNDE YENİLİK ARAYIŞLARI

KÂTİP ÇELEBİ

• Kâtip Çelebi 1609- 1657 yılları arası yaşamış, XVIII. yüzyıl Türk bilim dünyasının pozitif ve hür düşünceyi savunan
ismidir.

• Bilimsel çalışmalarıyla Türk tarihinde ve Batıda ilgi uyandırmıştır.

• Asıl ismi Mustafa olan Kâtip Çelebi hacca gittiği için “Hacı Halife Kalfa” olarak tanınmıştır

• “Düstûrü’l Amel fi Islah’il Halel” adlı risalesinde bozulan devlet düzenine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştur.

• Özellikle Yunanlıların coğrafya konusundaki bilgileriyle İslam yazarlarının bilgilerin kıyaslayıp “Cihannüma’’ adlı
eserini hazırlamıştır.

• İlimde taassubun (bağnazlık) sakıncalarından bahsederek ilim hayatında ret ve inkâr yoluna gitmeden ve taassuba
düşmeden her kaynaktan tahliller yaparak yararlı olanın kabul edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

EVLİYA ÇELEBİ

• Evliya Çelebi 1611- 1685 yılları arasında yaşamış Türk tarihinin en önemli seyyahlarındandır

• Hayatı hakkında bilinenler seyahat hatıralarını topladığı on ciltlik muazzam eserine dayanır

• Eserinin adı Seyahatnamedir

• Seyahatname isimli eserinde “Rum, Arap, Acem, İsveç, Leh ve Çek’te 7 iklim, 18 padişahlık yerini 51 yıl boyunca
gezip dolaştığını” anlatmıştır

• Evliya Çelebi, Seyahatname’yi 1630-1681 tarihleri arasında yazdı

NAİMA EFENDİ

• Naima Osmanlı Devleti’nin ilk resmî tarihçisi, vakanüvisidir.

• 1655-1716 yılları arasında yaşadı Asıl ismi Mustafa’dır.

• Naima mahlasıdır.

• Naima Tarihi isimli eseri, içerik itibariyle olayları kronolojik bir sıra içerisinde nakleder

• Eserde bin dört yüz başlık yer almaktadır.

• Eserde gelecekte olabilecek olayların kurgusu vardır.

• Olayların perde arkasını sağlıklı bir şekilde neden sonuç ilişkisi içinde vermiştir

• Ona göre devlet için en zararlı şey, uzun savaşlar ve devlet adamlarının aralarındaki görüş ayrılığıdır.

• Naima’ya göre her türlü sosyal değişmeye ön ayak olan; iradeli, zeki, akıllı ve parlak bir dehaya sahip olan büyük
adamların yetiştirilmesi için gerekli özen gösterilmelidir
YANYALI ESAD EFENDİ

• Devrin bilginleri tarafından Esad Hoca, Esad Efendi olarak anılmıştır.

• Yunanistan’ın Yanya şehrinde doğduğu için eserlerinde “Yanyavi’’ mahlasını kullanan

• Esad Efendi 1731’de vefat etmiştir

• Mantık, felsefe, kelam, matematik, astronomi ve Öklid geometrisi alanlarında dersler aldı.

• Müderrislik ve kadılık görevlerinde bulundu

• III. Ahmet’in Topkapı Sarayı’nda kurduğu kütüphanede vazifelendirildi.

• Lale Devri’nin en önemli ilim ve fikir adamlarından biridir.

• Devrinin âlimleri kendisine “Muallim-i Salis (Üçüncü Öğretmen)” unvanını verdi

• Aristo’nun “Fizika’’ eserini İoannis Kottinius’un (Ayenis Kottinus) yorumunu esas alarak Arapçaya çevirmiştir

• Esad Efendi’ye göre insanın sahip olduğu yetenekler eğitim ve öğretimle geliştirilip disipline edilince o insan günlük
hayatta, bilim ve sanatta daha başarılı olur.

NOT: XVII VE XVIII. YÜZYL ISLAHATLARI PPT DOSYASI OLARAK EBA YA YÜKLENMİŞTİR.

IV. ÜNİTE: ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE DENGE STRATEJİSİ (1774-1914)

XIX. YÜZYILDA OSMANLI DEVLET'İNİN GENEL DURUMU

• XIX. Yüzyılda sadece Osmanlı Devleti için değil, tüm dünya için en belirleyici olay FRANSIZ İHTİLAL’İ ve bu ihtilalden
yayılan başta milliyetçilik olmak üzere Demokrasi, Hürriyet, Eşitlik, Adalet gibi fikirlerdir.

• Osmanlı devleti daha önceki dönemlerde toprak kaybetmiştir. Ancak XIX. YY da yaşanan süreç dağılma olarak
adlandırılır. Çok dilli, çok dinli ve farkı etnik kökenden gelen insanları bünyesinde toplayan bir imparatorluk olan
Osmanlı Devleti, Milliyetçilik fikrinin etkisi ile çözülme içerisine girmiştir.

• Bu yüzyılın en önemli özelliği Fransız ihtilalinden yayılan milliyetçilik fikrinin etkisi ile Osmanlıda yaşayan Balkan
uluslarının (azınlıkların ) bağımsız olmak amacıyla sürekli isyan etmeleridir. (Milliyetçi kökenli isyanlar)

• Osmanlı devlet adamları bu isyanları önlemek için bir yandan Milliyetçilik fikrine alternatif yeni fikirler bulmuş,
(Osmanlıcılık, İslamcılık vb.) diğer yandan Avrupa demokrasisinden etkilenerek eşitlikçi ve demokratik bir idare
oluşturmaya çalışacak hukuki ve yönetim alanında köklü değişimler yaşayacaktır. (Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı,
Meşrutiyet vb.)

• Ekonomik açıdan da durum son derece kötüdür. SANAYİ İNKILABI’nın etkileri, kapitülasyonlarla birleşerek Osmanlı
ekonomisini düzeltilmesi zor bir çıkmaza sürüklemiştir. Devletin içinde bulunduğu kötü durum, siyasi ve daha fazla
ekonomik tavizi beraberinde getirmiştir.

Sanayi Devrimi sanayileşmiş ülkelerin hammadde ve sömürge yarışına girmelerine yol açmış ve bu durum
Osmanlının Kuzey Afrika topraklarının büyük devletlerin işgaline uğramasına yol açacaktır. ( Siyasi etkisi)

• Osmanlı Devleti, bu yüzyılda artık iyice güçten düşmüş, kendi topraklarını kendi gücüyle koruyamadığı için DENGE
POLİTİKASI’nı temel politika haline gelmiştir.

DENGE POLİTİKASI:

• Osmanlı Devleti kuruluş ve yükselme dönemlerinin başında siyasi ittifaklara ihtiyaç duymamış ve kendine yeterlilik
ilkesiyle hareket etmiştir.

• Kanuni döneminden itibaren Avrupa’daki gelişmeler karşısında siyasi ittifak (konjüktürel ittifak) arayışlarına
yönelmiştir. ( Habsburgların güçlenmesini önlemek için Fransa ile olan ittifak)
• Kanuni döneminde Fransa ile başlayan ittifak 1798 Napolyon’un Mısır’ı işgaline kadar devam etmiştir. Fransa Mısır’ı
işgal edince, Fransızları Mısır’dan çıkarmak için Osmanlı Devleti İngiltere ve Rusya’dan yardım istemiştir. Bu tarihten
sonra Osmanlı- Fransız ittifakı sarsılmış ve Osmanlı İngiltere ile ilişkilerini geliştirerek siyasi ortaklık kurmuştur.

NOT: Osmanlı Devleti bu yüzyıla damga vuran denge staratejisini ilk kez Napolyon’un Mısır’ı işgali sırasında
uygulamıştır.

NOT: Denge stratejisi sadece dış politika da değil iç politikada da uygulanacaktır. ( İlerleyen derslerde göreceğiz)

•Bu yüzyılda karşılaştığı sorunlarla siyasi ve ekonomik açıdan sürekli kan kaybeden Osmanlı Devleti Denge Politikası
varlığını sürdürmeye çalışmıştır. Politikanın özü Osmanlı Devleti’nin , Avrupalı büyük devletler arasındaki çıkar
çatışmalarından yararlana üzerine kuruludur. Bunun için Rusya’ya karşı İngiltere, Fransa’ya karşı Rusya; İngiltere,
Fransa ve Rusya üçlüsüne karşı ise Almanya denge unsuru olarak kullanılmıştır. ( 1853-56 Kırım savaşında da denge
staratejisi vardır)

•Osmanlının dış politikasında 3 parametre vardır: Osmanlı Devleti çıkarları gereği bazı devletlerle yakınlık kurmaya
çalışmıştır. Bu devletler şöyledir;

1. 1535( kapitülasyonlar)-1798 ( Napolyon’un Mısır’ı İşgali) arası: Fransa

2. 1798 - 1878 ( Berlin Antlaşması)arası: İngiltere

3. 1878 ( Berlin Antlaşması) sonrası: Almanya

Devletler Arası Denge:

• XIX. yüzyılın en güçlü devleti İngiltere’dir ve dünya siyasetine yön vermektedir. (Sanayi İnkılâbını ilk gerçekleştirmiş
ve üzerinde güneş batmayan sömürge imparatorluğunu kurmuştur.) İngiltere’nin temel politikası ise sömürgelerine
giden yolun güvenliğidir ve bu yol üzerinde güçlü bir devlet istememektedir. Osmanlı Devleti İngiltere’nin sömürge
yolları üzerindedir ve İngiltere bu sebeple Osmanlı Devleti ile ilişkilerini önemsemektedir. İyi ilişkiler içerisinde
olduğu güçsüz bir Osmanlı devleti İngiltere’nin işine gelmektedir.

•İngiltere yüzyılın başından 4. Çeyreğe kadar (1878) Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğümüzü korumaya yönelik
bir politika izlemiştir.

•İngiltere’nin 1878 kadar Osmanlı devletine yönelik tutumu ile ilgili diyalog: Hasta Adam tabiri, Rus Çarı 1. Nikola'nın
İngiliz elçisi Sir Hamilton Seymour'a söylemesiyle ortaya çıkmıştır. Rus Çarı İngiliz Büyükelçisine hitaben : "Bakınız
sayın büyükelçi ortada hasta bir adam var. Her an öldü ölecek. O ölmeden önce biz topraklarını paylaşmalıyız. Biz
aramızda anlaşamadan ölürse korkarım büyük bir savaş çıkar." der.

•İngiliz büyükelçi ise, o dönemde İngiltere, Osmanlı Devleti'nin yıkılmasını ve Rusya'nın daha fazla güçlenmesini
istemediği için "Sayın Çar, Neden biz bu hastamı öldürmek yerine iyileştirmeyelim?" diye cevap verir.

NOT. Hem ekonomik hem de askeri çıkarları gereği bunu gerekli görmüştür. ( neden?)

• Bu yüzyılda İngiltere’nin en büyük rakibi Rusya’dır. Rusya’nın temel politikası sıcak denizlere inmektir. Bunun için
Karadeniz ve Boğazları ele geçirmek istemektedir. Bu sebeple yüzyılın genelinde Osmanlı Devleti ile sürekli
savaşmıştır.

•Ortodoks haklarını koruma bahanesiyle Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karıştığı gibi Panslavizm (Slav Milliyetçiliği)
politikasıdır ile de Balkanlardaki Slavları kışkırtarak milliyetçi ayaklanmalarda baş rolü oynamıştır.

• Avusturya; Kanuni devrinden beri süre gelen mücadelere bu yüzyılda sona ermiştir. Avusturya'da tıpkı Osmanlı
Devleti gibi çok uluslu bir devlet olduğu için Fransız ihtilalından etkilenmiş eski gücünü kaybetmiştir.

NOT: 18. Yüzyılda birlikte hareket ettikleri Rusya, artık Avusturya'nın da en büyük düşmanıdır. Çünkü Rusya'nın
yürüttüğü Panslavizm politikası, çok uluslu bir devlet olan Avusturya'ya da büyük zarar vermektedir.
•Fransa; İngiltere kadar olmasa da sanayileşmiş ve sömürgeler elde etmiştir. Politikası ve çıkarları İngiltere ile
benzerlik gösterir. Bu yüzden genelde İngiltere ile ortak hareket eder.

Prusya/Almanya: Siyasi birliğini geç tamamlayan ve sömürge yarışında geç kalmış bir ülkedir. Sanayisi giderek
güçlenmesine rağmen elindeki sömürgeleri yetersizdir. XX. yüzyıla girerken İngiltere ile büyük bir ekonomik rekabet
içine girmiş, Osmanlı Devleti ile birlikte hareket etmeye çalışmıştır. (Özellikle II. Abdülhamit ve II. Wilhelm döneminde
Osmanlı-Alman yakınlaşması yaşanmıştır.

DEĞİŞEN ŞARTLARA GÖRE AVRUPA DEVLETLERİNİN OSMANLI POLİTİKALARI ŞARK MESELESİ

• Şark Meselesi (Doğu Sorunu) tabiri ilk defa 1815’te Viyana Kongresi’nde Rus Çarı Alexander tarafından
kullanılmıştır. Genel olarak Türklerin Avrupa'dan atılması, Osmanlı Devleti'nin ortadan kaldırılması ve topraklarının
paylaşılması kavgasıdır.

•XIX. Yüzyıldan, I. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti’nin topraklarına sahip olmak isteyen emperyalist güçlerin
politikası olmuş ve bu güçler Sevr Antlaşması ile nihai amaçlarına ulaşmaya çalışmıştır.

Şark Meselesi’nin:

1. Aşaması 1071-1699 yılları arasını kapsar. Osmanlı’nın Avrupa’ya karşı saldırıda olduğu dönemdir.

2. Aşama 1699 sonrası dönemdir. Avrupalı Devletlerin saldırıya geçtiği bu dönemde Balkanlardaki gayrimüslim
unsurların bağımsızlıklarını kazanması için uğraşılmış öncelikle Türkleri Avrupa’da çıkarmak hedeflenmiştir.sonrasında
ise Anadolu’daki Türk varlığına son vermeyi hedefleyen Avrupalı devletler, bu amaçlarını Sevr Antlaşması ile
gerçekleştirmek istemiştir.

1815 Viyana Kongresi ve Uluslararası Sorunlar:

•Fransız İhtilali sonucunda ortaya çıkan özgürlük ve milliyetçilik akımları Napolyon tarafından Avrupa kıtasına
yayılmaya çalışılmıştır. Fransa’nın bu politikasına karşı Avrupalı diğer güçler birleşerek Fransa’yla savaşmıştır. Bu
savaşlardan sonra Avrupa’nın siyasi haritası alt üst olmuş ve güçler dengesi değişmiştir. Avrupa’nın yeni siyasi şeklini
düzenlemek üzere Fransa’yla savaşan Avrupalı devletler, Viyana’da bir kongre toplamıştır.

•1815’te toplanan Viyana Kongresi , o zamana kadar görülmemiş büyüklükte bir toplantı olmuştur. Kongrede
İngiltere, Rusya, Avusturya ve Prusya galip devletler olarak etkili olmuş ve alınan kararlara yön vermiştir. Kongrede
alınan kararlar, 1815’te imzalanmış ve Avrupa’da yeni bir statü meydana gelmiştir.

• İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya kendi çıkarları doğrultusunda Avrupa’nın siyasi haritasını ve güçler dengesini
yeniden düzenlemiştir.

•Viyana Kongresi’nde, Fransız İhtilali ile oluşan pek çok büyük gelişmenin sanki hiç olmamış gibi kabul edilmesi,
Avrupa’ya huzur getirmemiştir ve yeni sorunlara sebep olmuştur.( 1830 İhtilaleri gibi)

• Kongrede milliyetçilik ve özgürlük akımlarını önleyebilmek için bütün kralların bu akımlar karşısında dayanışma ve
fiilî yardımlaşmalarını öngören Metternich (Meternik) Sistemi kurulmuştur.

NOT: Osmanlı Devleti Viyana Kongresinde yoktur. Büyük devletler burada aldıkları kararları kendileri için uygularken
Osmanlı Devletine gelince uygulamayarak iki yüzlü bir politika izlemişlerdir.

MİLLİYETÇİLİK HAREKETLERİ VE AZINLIK İSYANLARI ( XIX. YY Ayaklanmaları)

Osmanlı Devletinde azınlıkların isyan etmesinde;

• 1789 Fransız İhtilali ve bu ihtilalden doğan, Milliyetçilik akımı


• Avrupa devletlerin ve özellikle Rusya'nın kışkırtmaları. (Panslavizm politikası) etkili olmuştur.

NOT: Devletin güçsüzlüğü de bu isyanların çıkışında etkili olmuştur.

Amaçları: Osmanlı Devleti’nden ayrılarak kendi bağımsız devletlerini kurmak

SIRP İSYANI 1804

• Osmanlı Devleti'nde, Fransız ihtilalindan etkilenerek, Milliyetçilik fikrinin etkisi ile isyan eden ilk azınlık Sırplardır.
Sırpların isyan etmesinde;

-Milliyetçilik akımı özellikle Rusların panslavizm politikası ve Rus kışkırtması

- Sırp topraklarının sürekli savaş alanı olması, yeniçerilerin verdiği zararlardan halkın duyduğu rahatsızlık etkili
olmuştur.

Sırplar ilk kez 1804’de Kara Yorgi önderliğinde ayaklanma çıkardılar. Osmanlı Devleti Rusya ile 1806- 1812 savaş
halindeydi ve ardından Rusya ile Bükreş Antlaşmasını imzaladı. Bu antlaşmada Sırplarla ilgili madde de yer aldı.

- 1812 Bükreş Antlaşması ile ilk kez imtiyaz ( ayrıcalık) elde ettiler.

NOT: Böylece milliyetçilik hareketleri sonucu imtiyaz elde eden ilk toplum Sırplar oldu. Bu durum diğer Balkan
uluslarının cesaretlenmesine ve onlarında isyanlar çıkarmalarına sebep oldu.

-1828 Edirne Antlaşması ile özerklik kazandılar.(İç işlerinde serbest, dış işlerinde Osmanlı Devletine bağlı)

-1878 Berlin Antlaşması ile bağımsız oldular.

NOT: Sırplara imtiyaz ,özerlik ve bağımsızlık getiren antlaşmalar Ruslarla yapılmıştır. Sırplar bu hakları Ruslar
sayesinde kazanmıştır.

YUNAN İSYANI ( RUM İSYANI)

• Milliyetçilik fikrinin etkisi ile isyan eden ikinci azınlık Yunanlardır.

Yunan İsyanın Nedenleri:-

-Milliyetçilik fikrinin Rumlar üzerindeki etkisi

-Avrupalı devletlerin kışkırtmaları ve desteği

-Rumlar arasında kurulmuş olan cemiyetlerin çalışmaları ( Filiki Eterya)

-Ticaretle zengineşen Rumların bu teşkilatlara destek vermesi

Rumlar ilk olarak 1821’de Eflak’da ayaklandılar. Ancak burada hem Rum nüfus fazla olmadığı için, Hem Avrupa'dan
yardım alamadıkları için başarılı olamadılar.

• İkinci Rum İsyanı 1821 Mora'da (Tepedelenli Ali Paşa'nın isyanını fırsat bilerek) başladı ve hızla büyüdü.

NOT: II. Mahmut döneminde Fener Rum Patriğinin öldürülmesi Rum isyanının daha geniş kitleler tarafından
desteklenmesine ve büyümesine neden olmuştur.

NOT: Rum isyanı sırasında Osmanlı valisi Tepedelenli Mehmet Ali Paşa isyanınında yaşanması bu isyana müdahaleyi
geciktirmiştir. Tepedelenli Ali Paşa İsyanı Osmanlı Devleti’nde taşrada ayanların etkin olduğu XVIII. yüzyılda
Yunanistan’da ortaya çıktı. Âyanlık mücadeleleri neticesinde Yanya’yı ele geçiren Tepedenli Ali Paşa, buranın
valiliğine tayin edildi. Kısa zamanda rakiplerini ortadan kaldırarak Yunanistan’ın büyük bir kısmına hâkim oldu ve yarı
özerk bir yönetim kurdu. Tepedelenli Ali Paşa, 1820’de II. Mahmud tarafından azledilince isyana meyilli Rumlar’la iş
birliği yaptı. Ali Paşa’nın başlattığı isyan 1822’de bastırıldı ve bu isyan yüzünden Osmanlı Devleti Mora İsyanı ile
yeterince ilgilenemedi. Bu da Yunan İsyanı’nı kolaylaştırdı ve başarılı olmasına katkı sağladı.
NOT: Avrupalı devletler Hellen kültürünün temsilcisi olarak gördükleri Yunanlara hayranlık duyuyor ve Rumları
destekliyordu.

Yunan isyanını kendi çabaları ile bastırmayan II. Mahmut, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi.
Girit ve Mora valiliklerinin de kendisine verilmesi karşılığında Mehmet Ali Paşa yardım isteğini kabul etti. Oğlu
İbrahim Paşa komutasındaki Mısır donanması Mora'ya gelerek isyanı bastırdı ancak Avrupalı devletler bu durumdan
hoşnut olmadı.

• İngiltere, Fransa, Rusya olaya müdahil oldular ve Yunanistan’a bağımsızlık verilmesini istediler, Osmanlı bu isteği
kabul etmedi. Bunun üzerine bu üç devlet birleşerek 1827'de Navarin'deki Osmanlı donanmasını yaktılar. Ruslar
Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. 1827-28 Osmanlı Rus savaşı başladı. Osmanlı bu savaşı kaybetti. Savaş sonucunda 1828
Edirne Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma ile Yunanlara bağımsızlık verildi.

NOT: Navarin baskını, Osmanlı donanmasının uğradığı üçüncü büyük baskındır.

NOT: İlk isyan eden Sırplar olmasına rağmen ilk bağımsız olan Yunanlılardır. Yunan isyanının kısa süre başarıya
ulaşmasının sebebi bu isyana Avrupa devletlerinin de destek vermesidir. Avrupalılar Viyana Kongresi karalarına
rağmen Yunan isyanını desteklemişlerdir.

1829 Edirne Antlaşmasına göre;

-Mora’da bağımsız bir Yunan devleti kurulacak.

- Prut Nehri, Osmanlı-Rusya arasında sınır olacak ve Rus ticaret gemileri boğazdan geçebilecek.

- Eflak, Boğdan ve Sırbistan özerk hâle getirilecek.

- Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecek.

Sonuç: Yunanistan’ın bağımsızlık kazanması Osmanlı egemenliğindeki diğer azınlıklara örnek oldu. Eflak, Boğdan ve
Sırbistan'a tanınan özerklik Osmanlı Devleti’nin bölgedeki egemenliğinin kaybolmasına yol açtı. Mora ‘nın
kaybedilmesi ile yeni bir isyanı başlatmıştır. Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı başlamış ve Mısır sorunu
doğmuştur.

MISIR MESELESİ ve KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA İSYANI:

Kavalalı Mehmet Ali Paşa Yunanistan'da yaşayan Türklerdendir. Fransa'nın Mısır'ı işgali sırasında bölgeye gönderilen
gönüllü birliklere katılmıştır. Okuma-yazması olmadığı halde önce bu birliklerin komutanlığını, ardından da Mısır
Valiliğini elde etmiştir. Son derece zeki bir yönetici olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa;

• Öncelikle Fransızların yardımıyla modern bir ordu kurdu.

• Ordunun silah ve mühimmat ihtiyacı için fabrikalar kurdu.

• Eğitime önem vererek Mısır'ın her yanında okullar açtı.

• Mısır'da tarım reformu gerçekleştirerek Mısır’ın kalkınmasına büyük katkı sağlamış ve Mısır'da güçlü bir konuma
gelmiştir.

NOT: Mehmet Ali Paşa, Osmanlı Devleti’nin bir türlü sonuçlandıramadığı Hicaz’daki Vehhabi İsyanı’nı 1818’de
bastırarak hac yolunu açmış ve İslam dünyasında saygınlık kazanmıştır. Bu nedenle Osmanlı Devleti, Mehmet Ali
Paşa’ya Hicaz ve Habeş valiliklerini de vermiştir. Bundan sonra Mehmet Ali Paşa, 1822’de Sudan’da hâkimiyet
kurmuştur. Mehmet Ali Paşa, aynı dönemde Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu dağınık ve güçsüz durum
nedeniyle Orta Doğu’da güç kazanmıştır.

MISIR MESELESİNİN DOĞUŞU (KAVALALI'NIN İLK İSYANI)


• Osmanlı Devleti Yunan isyanını bastırma karşılığında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'ya Mora ve Girit valiliğini vaat
etmişti. Ancak Yunanistan bağımsız olunca Mora kaybedildi. Bunun üzerine Kavalalı, Girit ve Suriye valiliği istedi. Bu
isteği kabul edilmeyince oğlu İbrahim Paşa'yı Suriye'ye yolladı. Önce Adana da sonrada Kütahya da Osmanlı ordularını
yenen İbrahim Paşa İstanbul'u ele geçirme planları yapamaya başladı.

• Zor durumda kalan Osmanlı Devleti İngiltere ve Fransa'dan yardım istedi. Ancak Avrupalı devletlerden yardım
alamayınca "Denize düşen yılana sarılır” diyerek Rusya'dan yardım istedi.

NOT: İngiltere olayı iç sorun olarak değerlendirdiği için, Fransa ise Kavalalı’yı desteklediği için yardım etmemiştir.

•Osmanlı Devleti’nin yardım isteğini kabul eden Rusya donanmasını İstanbul’a gönderince İngiltere bu durumdan
rahatsızlık duymuş ve Mehmet Ali Paşa’yı zorlayarak 1833 Kütahya Antlaşması’nın imzalanmasını sağladı.

NOT: Bu durum Osmanlı Devleti'nin kendi valisine karşı bile topraklarını koruyamayacak kadar güçsüz olduğunu
göstermektedir. ( yine denge politikasından yararlanmıştır)

KÜTAHYA ANTLAŞMASI (1833)

• Mehmet Ali Paşa'ya Mısır valiliği yanında Girit ve Suriye valiliği verilmiştir.

• Oğlu İbrahim Paşa'ya Adana ve Cidde valiliği verildi.

SONUÇ ve ÖNEMİ:

• Anlaşma iki tarafıda tam olarak memnun etmedi.

• Mısır sorunu geçici olarak çözüme kavuşmuş oldu.

• Osmanlı kendi iç sorununu ( vali ayaklanmasıdır çünkü) dış sorun haline getirmiştir.

• Mısır Meselesi Osmanlı- Rus yakınlaşmasını başlattı ve Rusya ile Hünkar İskelesi Antlaşmasına ortam hazırladı.

HÜNKÂR İSKELESİ ANTLAŞMASI (1833)

• 1833 Kütahya Antlaşma’sına rağmen hem Kavalalı'ya hem de Avrupa devletlerine güvenmeyen II. Mahmut, Rusya
ile bir dostluk ve ittifak antlaşması olan Hünkâr İskelesi Antlaşmasını imzaladı.

Maddeleri:

• Osmanlı Devleti bir saldırıya uğrarsa Rusya, Osmanlı Devleti’ne yardım gönderecek.

• Rusya bir saldırıya uğrarsa Osmanlı Devleti boğazları kapatacak.

• Antlaşma 8 yıl geçerli olacak.

SONUÇ ve ÖNEMİ

1. Boğazlar üzerinde Rusya lehine bir statü oluşması, Rusya'nın boğazlara inme ihtimali ve Akdenize çıkma ihtimali
özellikle İngiltere'yi rahatsız etmiş, bu durum boğazlar sorunu yaratmıştır.

2. Osmanlı Devleti'nin, tek başına karar verme haklarını kullanarak boğazlar ile ilgili imzaladığı son antlaşmadır.

NOT: Bu dönemlerde Osmanlı Devleti’nin dış politikada birlikte hareket ettiği devlet aslında İngiltere’dir. Ancak
İngiltere’nin yardıma yanaşmaması sebebiyle Rusya ile bu antlşama yapılmıştır. İngiltere bu antlaşmadan rahatsızlık
duymuş II. Mahmut da İngiltere’nin gönlünü almak ve ve olası bir sorunda İngiltere’yi kendi yanına çekmek için
İngiltere ile 1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması’nı imzalayarak İngiltere’ye tanınan kapitülasyonları genişletmiştir.

MISIR SORUNUNUN YENİDEN DOĞMASI:

• Kütahya Antlaşması tarafları memnun etmemiştir.


• Mehmet Ali Paşa bağımsız olabilecekken uzlaşmak durumunda kalmış, II. Mahmut ise Kavalalı'nın ulaştığı güçten
rahatsızlık duymaktadır.

• Mehmet Ali Paşa 1838'de vergisini yollamadı ve yeniden isyan başlattı.Taraflar arasında yaşanan Nizip savaşını
Osmanlı kaybetti.

• Hünkar İskalesi Antlaşması sebebiyle Rusya’nın yardım ihtimalı oluştu.Ancak, Rusya'nın boğazlara inmesini
istemeyen İngiltere olaya müdahale etti ve aralarını bulmaya çalıştı.

• İngiltere’nin arabuluculuğunda Avrupalı devletlerin de ( Fransa hariç) katılımıyla Londra’da görüşme başladı.
Görüşmeler sonucı 1840 Londra Antlaşması yapıldı.

LONDRA ANTLAŞMASI (1840) Antlaşmaya göre:

• Mısır, Osmanlı'da kalacak fakat Mısır valiliği Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın, ondan sonra da, onun soyundan
gelenlerin olacak.

• Suriye, Adana ve Girit Osmanlı yönetiminde kalacak.

SONUÇ ve ÖNEMİ:

1. Mısır sorunu kesin olarak çözümlenmiş, Mısır adeta özerk bir eyalet haline gelmiştir.Mısır’da hukuken Osmanlı
Devleti’nin varlığı devam etti ama fiilen sona erdi.

2. Mısır valiliği bir salatanata dönüştü ve Mısır'da Hidivler devri başlamış oldu.

NOT: Mısır sorunu uluslararası bir antlaşma ile çözüme kavuşmuş oldu. ( iç mesele dış sorun oldu)

NOT: Mısır sorunu sırasında Avrupalı devletlere sempatik görünmeye çalışan Osmanlı devleti 1839 Tanzimat
Fermanı’nı ilan etmiştir.

BOĞAZLAR SORUNU ve LONDRA BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ (1841)

1833 Hünkar İskelesi Antlaşması ile boğazlar üzerinde Rusya lehine bir statü yaratılması boğazlar sorunun yaratan
gelişmedir.

• Mısır sorunun çözümünde Avrupa devletlerinin verdiği destek ayrıca Hünkâr İskelesi Antlaşmasının süresinin
dolması boğazlar konulu bir konferansın toplanmasını sağladı. Konferansın sonunda 1841 Londra Boğazlar Sözleşmesi
imzalandı.Sözleşmeye göre:

• Boğazlar Osmanlı Devleti’nde kalacak.

• Boğazlar barış zamanları tüm devletlerin savaş gemilerine kapalı, ticaret gemilerine açık olacak.

SONUÇ ve ÖNEMİ:

1. Boğazlar uluslararası statü kazanmış oldu.

2. Osmanlı Devleti’nin boğazlar üzerinde mutlak egemenliği sona erdi. Boğazlar ile ilgili tek başına karar verme
durumu sona erdi. Bu yüzden, bu anlaşma Osmanlı egemenlik haklarını zedelediğini gösterir.

3. Rus donanmasının Akdeniz’e inmesi engellenmiştir.Böylece İngiltere ve Fransa Akdeniz’deki çıkarlarını korumaya
devam etmiştir.

4.Rusya Hünkâr İskelesinde elde ettiği hakları kaybetmiş. Bu, Kırım savaşına sebep olmuştur.

You might also like