Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 3

ŞEFAAT 1

¬v[¬&ÅI7!ö¬w´W²&ÅI7!ö¬yÁV7!ö¬v²K¬"
w[¬Q«B²K«9ö¬y¬"ö«—
«w[¬Q«W²%«!ö¬y¬A²E«.ö«—ö¬y¬7³!ö|«V«2ö«—
ö¯fÅW«E8ö_«9¬G±¬[«,ö|«V«2ö•«ŸÅK7!ö«—ö-

œ«ŸÅM7!ö«—ö«w[¬W«7@«Q²7!
ö±¬Æ«*ö¬yÁV¬7öf²W«E²7«!

ŞEFAAT
Afv için vesile olmak. Âhiret günü bir kısım günahkâr mü’minlerin affedilmeleri ve itaatli
mü’minlerin de yüksek mertebelere ermeleri için Peygamber Aleyhissalatü Vesselâm ve sair büyük
zatların Allah Teala’dan (C.C.) niyaz ve istirhamda bulunmalarıdır.
“İ’lem Eyyühel-Aziz! Ey nefis! Eğer takva ve amel-i sâlih ile Hâlıkını razı etti isen,
halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve
muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa kıymeti yoktur. Çünki
onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahaza ikinci şıkkı takib etmekte şirk-i hafî olduğu gibi,
tahsili de mümkün değildir. Evet bir maslahat için sultana müracaat eden adam, sultanı irza
etmiş ise, o iş görülür. Etmemiş ise halkın iltimasıyla çok zahmet olur. Maamafih yine
sultanın izni lâzımdır. İzni de rızasına mütevakkıftır.” Ms:185
“İ’lem Eyyühel-Aziz! Velilerin himmetleri, imdadları, manevî fiilleriyle feyiz
vermeleri hâlî veya fiilî bir duadır. Hâdi, Mugis, Muin ancak Allah’tır. Fakat insanda öyle bir
latife, öyle bir halet vardır ki, o latife lisanıyla her ne sual edilirse, -velev ki fâsık da olsun-
Cenab-ı Hak o latifeye hürmeten o matlubu yerine getirir. O latife pek uzaktan bana göründü
ise de, teşhis edemedim.” Ms:240
“Enbiya ve evliyaya Kur’anın tarif ettiği tarzda muhabbetin neticesi: O enbiya ve
evliyanın şefaatlarından berzahta, haşirde istifade etmekle beraber; gayet ulvî ve onlara
lâyık makam ve füyuzattan o muhabbet vasıtasıyla istifaza etmektir.

Evet Å`«&«! ²w«8 «p«8 š²h«W²7«!ö


ö ö ö sırrınca, âdi bir
adam, en yüksek bir makama, muhabbet ettiği âlî makam bir zâtın tebaiyetiyle girebilir.”
S:649
“Peygamber’in bir anda, Hem keşf-i evliyada, hem sadık rü’yalarda ümmetine
görünür, hem aşirde umum ile şefaatle görüşür. Velilerin ebdalı, çok yerlerde bir anda zuhur
eder, görünür.” S:705
İşte ey müslüman! Senin rûz-i mahşerde böyle bir şefiin var. Bu şefiin şefaatini
kendine celbetmek için, sünnetine ittiba’ et!” M:301

“ Rehber ise, senin gibi Kur’anın nuru altına girenlere, Kur’andır. ³v³7!ölerin
´h³7!öların ³v´& lerin başlarına bak, anla ki; Kur’an ne kadar makbul bir şefaatçı,
ne kadar doğru bir rehber, ne kadar kudsî bir nur olduğunu gör!” M:384
Yani huruf-u mukattaaların esrar-ı Kur’aniye ehlince hissedilen manaların biri de şefaat
manasında olduğudur.
ŞEFAAT 2

“Hem Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’a Makam-ı Mahmud verilmesi,


umum ümmete şefaat-ı kübrasına işarettir. Hem o, bütün ümmetinin saadetiyle alâkadardır.
Onun için hadsiz salavat ve rahmet dualarını bütün ümmetten istemesi ayn-ı hikmettir.” Ş:97
Hem,“ Hazret-i Ali Radıyallahü Anh, Kaside-i Celcelutiye’de iki suretle Risale-i
Nur’dan haber verdiği gibi, Âyet-ül Kübra Risalesine işareten
²a«D«S²7!ö«w¬8ö]±¬X¬8«!ö›«h²AU²7!
ö¬^«<žÀ²@¬"ö«:öder. Bu işarette ima eder ki: Âyet-ül Kübra yüzünden
ehemmiyetli bir musibet Risale-i Nur talebelerine gelecek ve Âyet-ül Kübra hakkı için o fecet
ve musibetten şakirdlerine aman ver, diye niyaz eder, o risaleyi ve menbaını şefaatçı yapar.
Evet Âyet-ül Kübra Risalesinin tab’ı bahanesiyle gelen musibet, aynen o remz-i gaybîyi
tasdik etti.” Ş:297
Evet, şefaatçı, makbul zatlardan başka, Allah’ın razı ve memnun olduğu şeyler sebebiyle de
Allah’ın nazar-ı afv ve ihsan ile bakıp muamele etmesi vesilesi olduğu nazara veriliyor ki o vesilelere
sahabetle alaka göstermek gerekiyor. Risalelerde bu tarz vesilelere dikkat çekiliyor. Bunun bir nümunesi
de,
“...... Âyet-ül Kübra Risalesidir. O emsalsiz hüccetin hârikalığı içindir ki; İmam-ı Ali

²a«D«S²7!ö«w¬8ö]
(R.A.), Nur’un eczalarından haber verdiği sırada

±¬X¬8«!ö›«h²AU²7!ö¬^«<žÀ²@¬"ö«:ödeyip o Âyet-ül
Kübra’yı şefaatçı yaparak Nur şakirdlerinin Denizli hapsinde, o risalenin hem Ankara, hem
Denizli Mahkemelerinde galebesiyle ve perde altında tesirli intişarıyla talebelerine beraet
kazandırmağa sebeb olduğu gibi, onun gizli tab’ı da, şakirdlerinin dokuz ay mevkufiyetlerine
vesile olmasıyla İmam-ı Ali’nin (R.A.) hem keramet-i gaybiyesini, hem Nur şakirdlerinin
bedeline duasını pek zahir bir surette tasdik etti.” Ş:598
Şefaatin hak olduğuna dair pek çok âyât ve ehadis vardır. Ezcümle
bir hadis-i şerif meali şöyledir:
“Ebu Hüreyre Radıyallahu anhü şöyle demiştir: (Bir kere) “Ya Resulallah, kıyamet
gününde senin şefaatin en ziyade kime rayegân (çokça) olacak? “ diye sordum. Buyurdu ki:
“Ya Eba Hüreyre, hadis (bellemek) için sende gördüğüm hırsa göre bu hadisi senden evvel
kimsenin bana sormayacağını (zaten) tahmin ediyordum.Kıyamet gününde halk içinde
şefaatime en ziyade mazhar olacak kimse, kalbinden (yahut içinden) halis olarak Lâ ilâhe
illallah diyendir. * ” 1
Burada nazara verilen halisen la ilahe illallah demek hakikatı şöyle
izah ediliyor:
“İ’lem Eyyühel-Aziz! Bütün esma-i hüsnanın ifade ettiği manalar ile bütün sıfat-ı
kemaliyeye Lafza-i Celal olan “Allah” bil’iltizam delalet eder. Sair ism-i haslar yalnız
müsemmalarına delalet eder. Sıfatlara delaletleri yoktur. Çünki sıfatlar, müsemmalarına cüz
*
Şefaat-ı makbule-i Muhammediye'den (Sallallahü Aleyhi Vesellem) müstefid olmayacak ferd-i aferide yoktur.
Habib-i Hüda (aleyhi efdatü't-tehaya) Efendimizin bütün halkın hevl-i mevki'den rahat bulması için bir şefaat-ı
ammesi olduğu gibi bazı küffarın tahfif-i azabı, müstahakk-ı ikab olan bazı mü'minînin Nar-ı Cahim'den necatı,
Cehennem'e girmiş mü'minînin halâsı, bazı mü'minînin bilâhesab velâ azab dahil-i Cinan olması, keza dahil-i
Cinan olan mü'minînin ref-i derecatı için gûna-gûn şefaatleri vardır. Bu şefaatler içinden en ziyade müstefid
olacakların, muhlis mü'minler olduğundan şüphe yoktur.
1
S.B.M. hadis: 85
ŞEFAAT 3

olmadığı gibi aralarında lüzum-u beyyin de yoktur. Bu itibarla ne tazammunen ve ne


iltizamen sıfatlara delaletleri yoktur. Amma Lafza-i Celal bil-mutabakat Zât-ı Akdes’e delalet
eder. Zât-ı Akdes ile sıfat-ı kemaliye arasında lüzum-u beyyin olduğundan sıfatlara da bil-
iltizam delalet eder. Ve keza uluhiyet ünvanı sıfât-ı kemaliyeyi istilzam etmesi, ism-i has olan
“Allah”ın da o sıfatı istilzam ettiğini istilzam ediyor. Ve keza “Allah” kelimesi de nefiyden
sonra sıfatlar ile beraber düşünülür. Binaenaleyh “Lâ ilahe illallah” kelâmı, esma-i hüsnanın
adedince kelâmları tazammun ediyor. Bu itibarla, şu kelime-i tevhid kelâmı, delalet ettiği
sıfatlar itibariyle bir kelâm iken bin kelâm oluyor. “Lâ Hâlıka illallah”, “Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka,
Lâ Kayyume illallah” gibi... Binaenaleyh terakki etmiş olan zâkir bir zât, bu kelâmı söylerken
içindeki binlerce kelâmları söylemiş oluyor.” Ms:236
İ.M. 37. Kitab-üz Zühd, 37. babı, şefaat hakkındadır. S.B.M. 11. cild 1711. hadis de
şefaat-ı kübrayı bildirir.
Kur’an ise Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimse şefaat edemeyeceğini: (2: 48, 123,
254) (6:51, 70) (19:87) (20:109) (53:26) ayetleriyle bildiriyor.

You might also like