Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 291

T.C.

MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI
GENEL TÜRK TARİHİ BİLİM DALI

ÂBİDİN PAŞA’NIN SİVAS VALİLİĞİ VE ISLAHAT SERKOMİSERLİĞİ


DÖNEMİNE AİT MUHARRERÂT DEFTERİ (H. 1296 / M. 1879)
TRANSKRİPSİYON VE DEĞERLENDİRME

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TURGUT KOÇOĞLU

İSTANBUL 2019
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI
GENEL TÜRK TARİHİ BİLİM DALI

ÂBİDİN PAŞA’NIN SİVAS VALİLİĞİ VE ISLAHAT SERKOMİSERLİĞİ


DÖNEMİNE AİT MUHARRERÂT DEFTERİ (H. 1296 / M. 1879)
TRANSKRİPSİYON VE DEĞERLENDİRME

YÜKSEK LİSANS TEZİ

TURGUT KOÇOĞLU

TEZ DANIŞMANI: PROF. DR. KEMALETTİN KUZUCU

İSTANBUL 2019
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ............................................................................................................................ II

ÖZET .............................................................................................................................. IV

ABSTRACT..................................................................................................................... V

KISALTMALAR ............................................................................................................ VI

GİRİŞ ................................................................................................................................ 1

1. Ermeni Sorununun Doğuşu ve Tahkik Heyetleri ...................................................... 1

2. Âbidin Paşa’nın Hayatı ve İcraatları ......................................................................... 7

2. 1. Âbidin Paşa’nın Ailesi, Doğumu, Tahsil Hayatı ve İlk Görevleri .................... 9

2. 2. Dolmabahçe Sarayı’ndan Rodos’a Uzanan Yoğun Bürokratik Hayat ............ 10

2. 3. Âbidin Paşa’nın Şahsiyeti, Edebî Kişiliği ve Eserleri ..................................... 17

3. Âbidin Paşa’nın Görev Anlayışı ve İcraatları ......................................................... 21

4. Âbidin Paşa’nın Heyet-i Islahiyye Serkomiserliği .................................................. 30

5. Defterdeki Yazışma Metinlerinin Özetleri .............................................................. 43

BİBLİYOGRAFYA ........................................................................................................ 53

1. Cumhurbaşkanlığı Arşivi (BOA) Belgeleri ............................................................ 53

2. Araştırma Eserler ve İncelemeler ............................................................................ 53

3. Süreli yayınlar ......................................................................................................... 56

METNİN TRANSKRİPSİYONU................................................................................... 57

I
ÖNSÖZ
Osmanlı Devleti’nin son elli yılına damgasını vuran ancak sonuçları bakımından
güncelliğini koruduğu için uluslararası düzeyde tartışılmaya devam eden ve zaman zaman
siyasi krizlere yol açan Ermeni Sorunu hakkında ülkemizde hatırı sayılır miktarda
araştırma yapılmıştır. Konunun uluslararası ilişkiler ve hukuki boyutu kadar Türkiye’nin
sosyolojik yapısına olan etkileri de önemlidir. Özellikle 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı
sırasında ve akabinde imzalanan antlaşmalar neticesinde Osmanlı Devleti’nin Avrupalılar
tarafından baskı altına alınıp zayıflatılmasına dönük girişimler, Ermenilerle birlikte Kürt
ve diğer unsurların meskûn bulundukları doğu vilayetlerinde birtakım dalgalanmalara yol
açmıştır. Kürt toplumu ve aşiretlerinin Ermeni Sorunu’yla ilişkileri konusu ihmal edilmiş
olmakla birlikte son yıllarda bu konuyu farklı yönleriyle ortaya koyan araştırmalara
girişilmiş olması sevindiricidir. Bizim çalışmamız da bu araştırmalara katkı yapmayı
amaçlamaktadır. Osmanlı Arşivi’nin Yıldız Esas Evrakı fonunda, 78/22 numarasıyla yer
alan ve ait olduğu kataloğa “Eşkıyalık yaptıkları için Haleb’e sürülen Kürdlere dair
evrakın tasdikli suretlerinin yer aldığı, Âbidin Paşa’nın Sivas valiliği ve Islahat
komiserliği dönemine ait muharrerât defteri” başlığıyla kaydedilmiş bulunan defter tez
konusu olarak belirlenmiştir.

Defter 1879 yılında Heyet-i Islahiyye Serkomiserliği göreviyle bölgeye


gönderilen Âbidin Paşa’nın belirlediği suçluları Sivas ve Halep’e sürmesi üzerine yapılan
şikâyetler nedeniyle başlatılan inceleme sürecindeki yazışma metinlerinden
oluşmaktadır. Metinlerden bazıları Osmanlı Arşivi’nin farklı fonlarında yer almakta olup,
bazıları bugüne kadar yapılan birkaç çalışmada değerlendirilmiştir. Ancak aldığı defterin
bütün olarak transkripsiyonu yapılmamıştır. Türkçenin gramerine ve söz varlığına
vukufiyetini edebi eserlerine yansıtan Âbidin Paşa’nın resmî yazışmalarda da aynı üslubu
koruduğu anlaşılmaktadır. Eşkıyalık yaptıkları için Haleb’e sürülen Kürtlere dair evrakın
tasdikli suretlerinin yer aldığı yazışmaların toplandığı defter, rika yazısıyla kaleme
alınmıştır. Defterde Doğu Anadolu ve Suriye bölgelerinin toplumsal sosyo-ekonomik
durumu, aşiret yapılanması, aşiretler arası ve aşiretlerle devlet arasındaki ilişkiler, Ermeni
meselesinin bölgedeki unsurular üzerindeki etkileri, hükümetin aşiretlerle ilgili politikası,
büyük devletlerin Osmanlı ve Anadolu siyasetleri ile Bâbıâli’nin bunlara karşı geliştirdiği
refleksler hakkında özgün bilgiler mevcuttur.

Tezin ana problemi söz konusu defterin latinize edilmesine dayanmaktadır. Bunun
yanında bir giriş bölümü açılarak burada konuya temel olması bakımından Ermeni

II
meselesinin doğuşuna ve sorunun çözümü için üretilen politikaların önemli bir ayağını
teşkil eden ıslahat heyetlerinin kurulmasına kısaca değinilmiştir. Ardından Âbidin
Paşa’nın ailesi, hayatı, görevleri ve edebi eserlerinden bahsedilmiştir. Bunun devamında
Paşa’nın Heyet-i Islahiyye Serkomiserliği sıfatıyla bölgedeki faaliyetlerine değinilmiş ve
nihayet defterin içerdiği belgelerin özetleri verilmiştir. Bundan sonra defterin
transkripsiyonu yer almaktadır. Rika hattıyla kaleme alınmış olan metnin anlatımında
zaman zaman yazım hataları bulunmakla birlikte bunlar anlamı bozacak nitelikte değildir.
Bu çalışmayla, güncelliğini muhafaza etmekte olan doğu sorunuyla ilgili tarihsel bir
metnin bilim dünyasına kazandırılması hedeflenmekte, araştırmacılara önemli bir kaynak
sunulması umulmaktadır.

Defterin orijinali Arap rakamlarıyla 179 sayfa olarak numaralandırılmıştır. Ancak


arşiv düzenlenmesi sırasında her iki sayfa bir varak kabul edilmek suretiyle Latin
rakamlarıyla 90 sayfa olarak kaydedilmiştir. Bununla birlikte 89. varağın atlandığını da
belirtmemiz gerekir. Çalışmamızda varak numaraları esas alınmıştır. Transkripsiyon
konusunda izlenen yönteme gelince, varak numaraları köşeli parantez içerisinde
gösterilmiş, yaygın kullanılan “bilfiil”, “eşya”, “hane” gibi sözcük ve deyimlerin
günümüzdeki yazılış biçimleri tercih edilmiştir. “Diyarbekir” ve “Reşid” örneklerinde
görüleceği üzere yer ve şahıs isimlerinin özgün biçimlerinin korunmasına dikkat
edilmiştir. Özgün metinde yer alan ve akışı etkilemeyen ifade bozukluklarının
değiştirilmesi yoluna gidilmemiştir. Öte yandan birlikte defterin tutulduğu tarihlerde
Ermenice veya Kürtçe olarak kaydedilen yer isimlerinin pek çoğu değiştirildiğinden,
bazılarının okunması mümkün olamamış ve bunların yanına soru işareti ile şerh
düşülmüştür. Aynı durum yerel bazı şahıs adları için de geçerlidir. Yine okunması kâbil
olmayan ve tahmin yürütmekte zorlandığımız birkaç sözcük de köşeli parantez içerisinde
soru işaretiyle belirtilmiştir. Bu eksikliğin hoş görülmesini murâd etmekteyiz.

Önsöze nihayet verirken, tez konusunun belirlenmesinden defterin okunması ve


belgelerin değerlendirilmesi aşamasına kadar daima yakınlığını gördüğüm danışmam
hocam Prof. Dr. Kemalettin KUZUCU’ya müteşekkir olduğumu ifade etmem gerekir.

III
ÖZET
Âbidin Paşa Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş entelektüel bürokratlardan
birisidir. Çeşitli yerlerde İstanbul’da ve Rumeli’nin bazı şehirlerinde küçük
memuriyetlerde bulunduktan sonra II. Abdülhamid devrinde sırasıyla Sivas, Selanik,
Adana, Ankara ve Cezâir-i Bahr-i Sefid gibi önemli merkezlerin valiliğini yürütmüştür.
Kısa bir süre Hariciye Nazırlığı yapmıştır. Döneminin birçok bürokratı gibi eser bırakmış
olan Âbidin Paşa, Türkçenin dışında Arnavutça, Arapça, Farsça, Fransızca, Rumca ve
İtalyanca bilmekteydi. Yedi dil bilmesinin avantajıyla önemli edebî eserler üretmiştir. Bu
yüzden tarihçilerden ziyade edebiyatçıların dikkatini çeken bir kişidir. Osmanlı
İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinde muhtelif görevlerde bulunduğu için ülkenin iç ve
dış sorunlarına vakıftı. Türk-Yunan sınır meseleleri, ekonomik krizler, borsa, Yemen
meselesi, Ermeni meselesi, anayasal düzenlemeler ve bölgesel kalkınma konularında
raporlar hazırlayıp çözüm önerileri sunmuştur. Abidin Paşa padişahın 17 Nisan 1879
tarihli fermanıyla Doğu Anadolu’daki ıslahat çalışmalarında bulunmak üzere serkomiser
olarak Mamüratülaziz ve Diyarbekir vilayetlerine gönderilmiştir. Bir süre sonra Sivas da
görev alanına eklenmiştir. Bu görevi esnasında, devlete karşı yükümlülüklerini yerine
getirmedikleri gibi, bölgede birtakım huzursuzluklara sebep olup asayişi ihlal eden eşkıya
çeteleriyle ve aşiretlerle mücadele etmiştir. Suçluların elebaşlarını yakalayıp Sivas ve
Halep gibi uzak bölgelere sürdürmüştür. Faaliyetleri bölgede rahatlık ve huzur meydana
getirmiş ise de, nüfuzlu kişilerin İstanbul nezdindeki girişimleri nedeniyle çalışmaları
yarıda kalmış ve görevine son verilmiştir. Bu tezde Abidin Paşa’nın serkomiserlik görevi
sırasındaki faaliyetlerini ve İstanbul’la yürüttüğü yazışma metinlerini içeren defter
incelenmiştir. Defterde dönemin aşiret yapılanması, işlenen suçlar, verilen cezalar,
yabancı devletlerin olaylara müdahalesi, etnik ve mezhepsel çatışmalar ve daha birçok
konu hakkında önemli bilgiler mevcuttur.

Anahtar kelimeler: Osmanlı Devleti, II. Abdülhamid, Âbidin Paşa, reform, Doğu
Anadolu, eşkıyalık hareketleri, etnik ve mezhepsel çatışmalar, Ermeni sorunu, Avrupa
devletleri

IV
ABSTRACT
Âbidin Pasha is one of the intellectual bureaucrats who grew up in the last period of the
Ottoman Empire. After serving in various places such as in small offices in Istanbul and
in some cities of Rumelia, he was the governor of important centres such as Sivas,
Thessaloniki, Adana, Ankara and Cezâir-i Bahr-i Sefid respectively during the reign of
Abdulhamid II. He worked as a foreign minister for a short time. Âbidin Pasha, who left
traces like many bureaucrats of his time, knew Albanian, Arabic, Persian, French, Greek
and Italian apart from Turkish. He produced important literary works with the advantage
of knowing seven languages. Therefore, he attracted the attention of literati rather than
historians. He was familiar with the internal and external problems of the country since
he took charge in various positions in different parts of the Ottoman Empire. He prepared
reports and proposed solutions on Turkish-Greek border issues, economic crises, stock
exchange, Yemen issue, Armenian issue, constitutional arrangements and regional
development. Âbidin Pasha was sent to Mamuratulaziz and Diyarbekir provinces as chief
inspector in order to make improvement works in Eastern Anatolia with the Sultan’s
decree dated 17 April 1879. After a while, Sivas was also added to the field of assigned
position. During this mission, he fought bandits and tribes that have not fulfilled their
obligations to the state and have caused some unrest in the region and violated public
order. He captured the chiefs of the criminals and deported them to distant areas such as
Sivas and Aleppo. Although his operations brought comfort and peace in the region, his
work was interrupted and his duties were terminated due to the initiatives of the influential
people in Istanbul. In this thesis, the book containing the operations of Âbidin Pasha
during his duty as chief inspector and the correspondence texts he conducted with Istanbul
was examined. The book contains important information about the tribal structure of the
period, crimes, punishments, interventions of foreign states, ethnic and sectarian conflicts
and many other issues.

Key Words: Ottoman Empire, Abdulhamid II, Âbidin Pasha, Reform, Eastern Anatolia,
Bandit Movements, Ethnic and Sectarian Conflicts, Armenian Problem, European States

V
KISALTMALAR

B Receb
bkz. Bakınız
c. Cilt
çev. Çeviren
DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi
haz. Hazırlayan
n. Dipnot
nr. Numara
s. Sayfa
v. Varak
vd. ve devamı
v. dğr. ve diğerleri
Z Zilhicce

VI
GİRİŞ
1. Ermeni Sorununun Doğuşu ve Tahkik Heyetleri

Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasında yapılan 1877-78 savaşından sonra iki
devlet arasında imzalanan Ayastefanos Antlaşması’nın hükümleri Avrupa devletlerini
memnun etmediği için yürürlüğe konmamış, bunun yerine Osmanlı Devleti ile Rusya,
Almanya, İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan ve İtalya devletleri arasında 13
Haziran 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imzalanmıştı. Bu antlaşma Osmanlı
İmparatorluğu’nun Balkanlardaki topraklarının bir kısmını kaybetmesine yol açtığı gibi,
imparatorluğun doğusundaki toprakları da tehdit eden maddeler içermekteydi. Özellikle
61. madde ile Bâbıâli, Ermenilerin nüfusça kalabalık oldukları ve Vilayât-ı Sitte olarak
tanımlanan altı vilayette Ermeniler lehine ıslahat yapmayı, Ermenilerin Kürt ve Çerkez
gruplarına karşı korunmalarını için gerekli güvenlik tedbirlerini almayı vadediyordu.
Osmanlı Devleti’ni oldubitti ile ağır bir yükümlülük altına iten bu madde, Ermeni
sorununu bir iç mesele olmaktan çıkarıp uluslararası siyasetin ilgileneceği bir konu haline
getiriyordu. Başta Rusya ile İngiltere olmak üzere devletler, bu maddeye dayanarak
Bâbıâli nezdinde baskı kuracaklardı. Tehdidin büyüklüğünü fark eden II. Abdülhamid bir
yandan Büyük Devletleri ürkütmemek, diğer yandan reform konusunu kendi iç meselesi
olarak gören bir yaklaşımla düzenlemelerde bulunacak bir politikayı uygulamaya
koyacaktır.

Selçukluların Anadolu’yu fethinden sonra Türk idaresinde yaşamaya başlayan


Ermeniler önce Fatih Sultan Mehmed tarafından daha sonra II. Mahmud döneminde bir
“millet” olarak kabul edilmelerine rağmen, Berlin Antlaşması’nın 61. maddesi ile
kendilerini bir muhtar devlet kurma fikrine kaptırmışlardı. Ermenilerin bundan sonraki
süreçteki durumlarının belirlenmesi yani Anadolu Islahatı meselesi başta İngiltere olmak
üzere Avrupalı devletlerce, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bir müdahale silahı haline
dönüştürülmüştür. Dolayısıyla, yaygın adıyla 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 savaşının
ortaya çıkardığı en önemli sonuçlardan birisi Anadolu Islahatı meselesidir. Politik bir
terim olan “Anadolu Islahatı”, büyük devletlerin Türkiye politikalarının değiştiğinin,
diğer bir deyişle “Eastern Question/Şark Meselesi” denilen Osmanlı İmparatorluğu’nu
parçalama siyasetinin Anadolu topraklarına teşmil edilmesinin ifadesidir. Böylelikle

1
büyük devletlerin Tanzimat’tan beri “ıslahat” ve “imtiyaz” adları altında yürüttükleri
politika daha somut dayanaklar üzerine oturtulmak istenmekteydi.1

Anadolu Islahat meselesine en erken girişen devletlerden birisi İngiltere’dir.


Dışişleri Bakanı Salisbury, ülkesinin İstanbul’daki elçisi Layard’a gönderdiği 8 Ağustos
1878 tarihli talimatla Anadolu Islahatı’na dair bir program açıklamıştı. Bunun üzerine
Layard, ıslahatın Avrupalı uzmanlar vasıtasıyla yürütülmesi isteğini içeren ayrıntılı bir
layiha hazırlayıp II. Abdülhamid’e sunduktan başka, bunun uygulanması için Bâbıâli’ye
de bir nota vermişti. Buna karşılık Osmanlı hükümeti, Meclis-i Mahsûs’un hazırlayıp
padişahın onayladığı cevabî notayı 24 Ekim’de Layard’a bildirdi. Osmanlı notasında,
ıslahatın yapılmasının güçlüğü belirtilmekte, gerekçe olarak da mali zorluklar
gösterilmekteydi. Bu cevaptan memnun olmayan İngiliz Hükümeti peş peşe notalar
vermeye devam etti. Layard Bâbıâli’ye verdiği 17 Temmuz 1879 tarihli sözlü notasında
ıslahat isteklerini tekrarladığı gibi, bir yandan da talepleri yerine getirmeyen Bâbıâli’yi
de padişaha şikâyet etmekteydi. Hükümetin kararlı duruşu karşısında Layard baskılarını
arttırdı. Öte yandan Salisbury, elçisi Layard’a bile bilgi vermeden İngiliz donanmasını
Osmanlı’ya doğru harekete geçirdi. Gelişmelerden kaygılanan II. Abdülhamid 4 Kasım
1879’da Layard’a bir ültimatom göndererek, Salisbury’nin yirmi dört saat içerisinde
kararından dönmemesi halinde Rusya’yla iş birliğine gideceğini bildirdi. Bunun üzerine
İngiltere, donanmasını Boğazlara sevk etmekten vazgeçti.2

İngiliz müdahalesinin bu şekilde önlenmesinden sonra II. Abdülhamid Anadolu


Islahatı konusunu devletin iç meselesi olarak ele almayı hedefleyen politikasını geliştirdi.
Hükümet, yapılması gerekli olan ıslahatı, antlaşma hükümlerine bağlı vaatlerin icap
ettirdiği ıslahat ve devletin iradesine bağlı ve gerekli ıslahatlar olmak üzere iki kısma
ayırdı.3 Osmanlı Hükümeti, Büyük Devletleri ve Avrupa kamuoyunu tatmin etmek, daha
doğrusu oyalamak amacıyla Doğu vilayetlerine bir tahkik heyeti göndermeye karar verdi.
Heyette Osmanlı hizmetinde bulunan General Baker Paşa, Şûrâ-yı Devlet Reisi Said Paşa
ve denizci Süleyman Paşa yer almaktaydı. Bunların hazırlayacakları rapor üzerine
Bâbıâli, 3 Ekim 1880’de Avrupa devletlerine, Doğu vilayetlerinde yapılacak reformun
niteliğini anlatan bir muhtıra verecektir. Muhtıra mahkemelerin tanzimi ve ıslahı, polis

1
Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897, Türk Dünyası
Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1986, s. 1.
2
Ali Karaca, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), Eren Yayıncılık, İstanbul 1993, s. 39-
40.
3
Karaca, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şakir Paşa, s. 41.

2
ve jandarmanın tensiki, bazı vergi gelirlerinin dört vilayetin bütçesine aktarılması, adliye
memurlarının seçilmesi ve bütün bu ıslahatların bir müşir tarafından kontrol edilmesi
hükümlerini taşımaktaydı.4

Sultan Abdülhamid stratejilerinden birini de Doğu aşiretleri üzerine kurmuştur.


Bilindiği üzere 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı Anadolu’nun doğu kesimlerindeki otorite
boşluğunu derinleştirmiş, aşiretler arasındaki çekişmelerin yoğunlaşmasına sebep
olmuştur. Bu mücadelede yerel yetkililer bazen hedef haline gelirken, bazen de korunma
refleksine bağlı olarak taraf durumunda olmuşlardır. Bu durum Sultan Abdülhamid’in
dikkatini aşiretler üzerine çevirmiş, onların devlete ısındırılıp devlet himayesinde
örgütlenmesi fikrini doğurmuştur.5 Zira aşiretler büyük askerî güce sahip idiler. Örneğin,
tezimizin konusunu oluşturan Âbidin Paşa’nın defterinde faaliyetleri uzun biçimde
sıralanan Musto Kato, 1878-1879 yıllarında Bedirhan Paşazadeleri bozguna uğratmıştı.
Bu, devletin lehine bir sonuç gibi gözükse de, galip tarafın potansiyel bir tehdit olduğu
anlamına da gelmekteydi. Bedirhan Bey'in kuvvetlerinin yaklaşık 5.000 kabileden
müteşekkil bulunduğu düşünülürse Musto Kato'nun bundan daha büyük bir güce sahip
olduğu anlaşılır. Benzer şekilde, Osmanlı toprakları ile İran arasında bağımsız hareket
eden Şeyh Ubeydullah da, kısa bir süre içinde 10 ila 12 bin silahlı adamı toplayabilecek
güce hükmetmekteydi. Şu halde bunların, bölgedeki hükümet gücünden daha üstün
oldukları ortadaydı.6 Sultan Hamid’in saltanatının ilk yıllarında Şeyh Ubeydullah’ı İran’a
karşı destekleyip yardım etmesi manidardır. Padişah daha sonra yaveri Bedirhan Bey’in
oğlu Bahri Bey’i Hakkâri’ye yollayarak Ubeydullah’ı kendi yanına çekmeye çalışmış,
bunda başarılı da olmuştu. Ancak bir süre sonra muhtemelen İngiltere’nin etkisiyle
Ubeydullah Osmanlı aleyhine dönmüştür. Bunu gören Abdülhamid, aşiretlerin devlete
bağlamak için başka stratejiler geliştirmeye başlamıştır.7 Özellikle 1880’lerin ikinci
yarısından itibaren gelişen Ermeni tedhiş örgütlerinin faaliyetleri aşiretlerin önemini
arttırmıştır. Abdülhamid’in merkeziyetçi, dengeci ve daha kapsayıcı olarak İslamcı
politikası, Doğu Anadolu’da Hamidiye Alayları’nın kurulmasıyla sonuçlanmıştır. Devlet
bu paramiliter grupların eliyle bir yandan bölgede merkezî otoriteyi tesis etmek, diğer

4
Mehmet Emin Üner, “Abidin Paşa’nın Doğu Raporu’nda Diyarbakır Vilayeti”, Prof. Dr. Şevki Nezihi
Aykut Armağanı, haz. Gülden Sarıyıldız v. dğr., Etkin Kitaplar, İstanbul 2011, s. 311.
5
Fatih Ünal, “Osmanlı Devleti’nin Son Yıllarında Güneydoğu Aşiretlerinden Milli Aşireti ve İbrahim
Paşa”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî, sayı 41, Ankara 2007, s. 184.
6
S. Aslıhan Gürbüzel, Hamidian Policy in Eastern Anatolia (1878-1880), Bilkent University The
Department of History, A Master’s Thesis, Ankara 2008, s. 58.
7
Bayram Kodaman, “Hamidiye Hafif Süvari Alayları”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, sayı 32
(Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı Hatıra Sayısı), İstanbul 1979, s. 436.

3
yandan aşiretlerden askerî güç olarak yararlanmak, böylelikle uzun vadede başta İngiltere
ve Rusya olmak üzere büyük devletlerin Ermeni meselesi üzerinden bölgeye
müdahalelerinin önüne geçmek istemiştir.8 Devletin bu şekilde Kürtleri sahiplenmesi
hatta resmî yazışma metinlerinde bu unsurun nüfus yoğunluğuna vurgu yapan Kürdistan
adının kullanılması, büyük devletlerin Ermenilere özerklik ve bağımsızlık düşüncelerine
reddiye anlamı da taşımaktaydı.9

Sultan Hamid bayındırlık, adliye, maliye ve askerlik konularının yanı sıra Yemen,
Rumeli, Mısır ve Kıbrıs meselelerinde yaptığı gibi, Ermeni sorunuyla ilgili politikaları
belirlemek için de sık sık devlet adamlarının görüşlerine müracaat etmiş, Vilayât-ı
Sitte’deki gayrimüslimlere yönelik düzenlemeleri belirlemek amacıyla komisyonlar
kurdurmuştur. Hatta proje ve düşüncelerin somutlaşması amacıyla komisyonları Doğu
vilayetlerine göndermiştir. Bunlar içerisinde en etkili olanlar iki farklı tarihlerde teşekkül
etmiş bulunan “umum müfettişlik”lerdir. Birincisi 1895-1900 yılları arasında Ahmed
Şakir Paşa’nın başkanlığı altında Vilayât-ı Sitte’de tarımsal kalkınmadan vergi
yolsuzluklarını önlemeye, modern eğitim eğitimin yaygınlaştırılmasından adli ve malî
düzenlemelere kadar birçok proje üzerinde çalışmış olan Anadolu Islahatı Umûm
Müfettişliği’dir.10 İkincisi ise Meşrutiyet döneminde Avrupa devletlerinin dikkat nazarını
bir kez daha Türkiye ve Ermeni Sorunu üzerine çeken 1909’daki Anadolu olaylarından
sonra kurulmuş olan Vilayât-ı Şarkiye Islahat Müfettişliği olup 1913-1914 yılları arasında
görev yapmıştır.11 Sultan Abdülhamid bu mantıktan hareketle ve belirtilen
müfettişliklerden daha önce, 1879 yılında Diyarbekir ve Mamüratülaziz vilayetlerinde
yapılacak ıslahatlar için Heyet-i Islahiyye adıyla bir komisyon kurarak başkanlığını da
Âbidin Bey’e vermiştir. Daha sonra Sivas vilayeti de ıslahat programına dâhil edilmiş,
aynı tarihlerde Sivas Valisi Süreyyâ Paşa’nın ölmesi üzerine bu görev de uhdesine
verilmiştir. Âbidin Paşa, birkaç ay zarfında devlet otoritesini yeniden kuracağı gibi, halka
zorbalıkta bulunanları tevkif ettirmek veya sürmek suretiyle ahaliye derin bir nefes
aldıracaktır.12 Padişahın aldığı tedbirler neticesinde İngiltere’nin Anadolu Islahatı

8
Ünal, “Milli Aşireti ve İbrahim Paşa”, aynı yer.
9
Gürbüzel, Hamidian Policy in Eastern Anatolia, s. 36.
10
Bu çalışmaya konu ettiğimiz Âbidin Paşa gibi entelektüel bürokratlardan birisi olan Ahmed Şakir
Paşa’nın hayatı, müfettişliği ve bölgeye kazandırılan yenilikler hakkında bkz. Ali Karaca, Anadolu
Islahâtı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), Eren Yayıncılık, İstanbul 1993.
11
Konu hakkında bkz. Zekeriya Türkmen, Vilayât-ı Şarkiye (Doğu Anadolu Vilayetleri) Islahat
Müfettişliği, TTK Yayınları, Ankara 2006.
12
Özlem Gülenç İğdi, “Abidin Paşa’nın II. Abdülhamit’e Sunduğu Ermeni Layihası”, Fırat Üniversitesi
Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, c. X, sayı 11, Elazığ 2014, s. 96.

4
konusunda Bâbıâli’yi baskı altına alma girişimleri sonuçsuz kalacak, Ermenilerin 1894
yılında Sason’da başlatıp giderek genişleyerek İstanbul’a da sıçrayacak olan
karışıklıklara kadar Anadolu Islahatı meselesi durgun bir halde seyredecektir.13

Âbidin Paşa’nın birinci komiser (serkomiser) olarak Diyarbekir ve Mamüratülaziz


bölgesine gönderilmesi, başta İngiltere olmak üzere Avrupa devletlerinin bölgedeki
çalışmalarını yakından takip etmek ve onların yıkıcı faaliyetlerinin önünü almak amacına
dayanmaktaydı. Bölgedeki askerî ve mülkî idarecilerin sorunların çözümünde yetersiz
kalmaları üzerine Sultan Abdülhamid tecrübeli, iç ve dış politik gelişmelere vâkıf,
yabancı dil bilen bir devlet adamı olarak Âbidin Bey’i 16 Nisan 1879’da serkomiser
olarak görevlendirmiştir. Padişahın Âbidin Bey’i söz konusu görevi uhdesinde kalmak
üzere dört ay sonra Sivas valiliğine tayin etmesi de oldukça anlamlıdır. Zira bu tarihte
İngiltere başkonsolosu Sivas’ta bulunmaktaydı ve bütün konsoloslar ona müracaat
etmekte idiler. Dolayısıyla Sivas “Anadolu’nun politikaca merkezi hükmünü” kazanmış
olan böyle bir vilayete bütün devlet umurunun yanında bilhassa Ermeni meselesine vakıf
ve yabancı devletlerin bu mesele hakkındaki politika ve düşüncelerini kavramış bir
kişinin atanması gerekiyordu. Âbidin Bey birçok niteliğinin yanında bahsedilen konulara
da vukûfiyetini ispatladığı gibi, Ermeni meselesinin ve aşiret çekişmelerinin en hareketli
bölgelerinden birinde komiser olarak görev yapmaktaydı. Bu bakımdan Âbidin Bey’e
“Rumeli Beylerbeyliği” payesi verilerek Sivas Valiliğine atanması gerek görevin ehil bir
ele verilmesi, gerekse büyük devletlerin politik dayatmalarına vaktinde müdahale
edilebilmesi yönüyle stratejik bir karar olarak değerlendirilebilir.14

Âbidin Paşa bu görevi sırasında yerel yöneticilerin belirlenmesinden aşiretler arası


çatışmaların dizginlenmesine, halka zulmeden çetelerin elebaşlarının çeşitli yerlere
sürülmesinden vergi tahsilatının yoluna konulmasına kadar birçok konuda çözüm
sağlamıştır. Onun Ermeni meselesine ilgisi, söz konusu komiserlik görevinin bitmesinden
sonra da sürmüştür. 1880 yılındaki üç ay süren hariciye nazırlığı, Ermenilerin yaşadıkları
vilayetlerde reform yapılması istekleri konusunda Bâbıâli’nin Avrupa devletlerinin

13
Karaca, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şakir Paşa, s. 43.
14
“Sivas vilayeti Valisi Süreyya Paşa’nın bu gece irtihaliyle ve İngiltere devletinin en büyük konsolosu
Sivas’ta olup sair konsoloslar ona müracaat etmekte olduğundan Sivas Anadolu’nun politikaca merkezi
hükmünü kesbeylediğine mebnî oraya devletin dâhilî ve haricî politikasına aşinâ ve gayet muktedir bir
münasibinin tayini lazım gelip Diyarbekir ve Mamüratülaziz ve Sivas cihetleri komiseri saâdetlü Âbidin
Beyefendi hazretlerinin reviş ve mehâm-âşinâlıkla muttasıf olması ve idare-i umûr-ı vilayete muktezi
iktidarı hâiz bulunması ve komiserlik münasebetiyle oraların usûl-i câriyyesine vukûf ve malumât-ı
tabiiyyesi mülâbesâtıyla mezkûr komiserlik vazifesi yine uhdesinde kalmak üzere hâiz olduğu rütbenin
Rumeli Beylerbeyliği pâyesine tahviliyle vilayet-i merkûme valiliğine icra-yı me’mûriyeti…” (BOA, İ.
MMS, nr. 64/3001).

5
baskısı altında olduğu döneme rastlamaktaydı. Hatta İngiltere bu iş için Goschen’i özel
yetkilerle büyükelçi olarak görevlendirmişti. Berlin Antlaşması’nı imzalayan devletler 11
Haziran 1880’de Âbidin Paşa’ya bir nota vererek 61. maddenin uygulanması konusunda
Osmanlı Devleti’nin hiçbir adım atmadığını bildirmişler ve Ermenilerin yaşadıkları Doğu
vilayetlerinin yanında Yunan sınırı ve Karadağ meseleleri hakkında da bilgi istemişlerdir.
Âbidin Bey üç gün sonra Fransa Büyükelçisi Tissot’a verdiği cevapta, Türk-Yunan sınır
meselesini halletmek üzere teklif olunan komisyonun uygun görülmediğini,
imparatorluğun istikbali ve ülkenin bütünlüğünün korunmasına riayet edileceği
hususunda büyük devletlerin güvencelerinden yararlanarak yüklenilen görevlerin
kolaylaştırılacağı umudunda olduğunu bildirmiştir.15 Âbidin Paşa tarafından
sefarethanelere gönderilen 5 Temmuz tarihli notada ise, savaştan sonra içine düşülen gaile
ve problemlere rağmen Osmanlı Devleti’nin 61. madde hükümlerinin icrasını hiçbir
zaman unutmadığı, bilakis Ermenilerin durumlarının ıslahı için yerinde araştırmalarda
bulunmak üzere Doğu Anadolu’ya birçok memur gönderildiği ve bu hususlarda her türlü
tedbirin alınmış olduğu ifade edilmiştir.16

Ankara Valiliği sırasında bölgedeki Ermeni ayaklanmaları ve olaylarıyla


mücadele eden Âbidin Paşa’nın, “Ermeniler Hakkında Yazılan Layiha Suretidir” başlıklı
ve 6 Ocak 1893 tarihli layihası İğdi ve Çalık tarafından incelenmiştir. Paşa layihasında,
Ermeni kalkışmasını daha önceki Rum, Ulah ve Sırp isyanlarının uzantısı olarak
görmekte, Avrupa Devletlerinin müdahalesinin hepsinde de söz konusu olduğunu
belirtmekteydi. Ermeni fesadını birden bütünüyle ortadan kaldırmanın mümkün
olmadığını savunan Paşa, isyanın sebeplerini yedi başlık altında incelemekteydi. Bunlar
dinî düşünce, yabancıların teşvik ve müdahaleleri, İstanbul ve diğer yerlerdeki zengin
Ermenilerin paralarını ve nüfuzlarını bağımsızlık düşüncesi uğruna sarf etmeleri, fakir
Ermenilerin zengin dindaşlarının para ve ianelerinden yararlanma yönündeki arzu ve
hırsları, kendi lisanlarında ve Avrupa dillerinde yazılan fesadı tahrik edici yayınlar, köylü
ve cahil Ermenilerin İslam aleyhtarlığı yapıp milletlerini uyardıkları takdirde sevap
kazanacakları yönünde papazların telkinleri, Osmanlı ülkesinde bulunan misyonerlerin
kışkırtıcı faaliyetleridir. Ermeniler en kalabalık oldukları yerlerde bile nüfusça
Müslümanların gerisinde bulunduklarından bunların başarılı olma ihtimalleri yoktur.
Olayları bastırmak için öncelikle yurt dışından sızan kışkırtıcı yayınların girişinin

15
Çalık, Âbidin Paşa, s. 27-28.
16
Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı, s. 78-79.

6
önlenmesi gerekir. Hükümet görevlileri dikkatli davranmalı, çevrelerindeki Ermenilerin
hareketlerini izleyip sakıncalı durumları ilgili mercilere bildirmelidirler. Ancak bu
önlemler çözümün yüzde yirmi beşini veya otuzunu teşkil etmektedir. Daha etkili bir
önlem olarak, İstanbul’da ve söz konusu vilayetlerde asker sayısı arttırılmalıdır. Zira
Ermeniler gücü görünce isyana kalkışamayacaklardır. Vilayet yöneticileri titizlikle
seçilmelidir. Eşkıya ve terörist elebaşları ibret için hak ettikleri cezalara çarptırılmalıdır.
Posta ve haberleşme araçları kontrol altına alınmalıdır. Osmanlı okullarına önem verilip
genç Ermenilerin bu okulları tercih etmeleri sağlanmalıdır. Bütün bu tedbirlerin
uygulamaya konulması halinde Ermeni Sorunu peyderpey yok olacaktır.17

2. Âbidin Paşa’nın Hayatı ve İcraatları

Âbidin Paşa Tanzimat Döneminde yetişen ileri görüşlü ve entelektüel devlet


adamlarından birisi olup, bilhassa II. Abdülhamid devrindeki valilikleri sırasında eğitim
ve bayındırlık alanlarında önemli hizmetler ifa etmiş olmasına rağmen hakkında yeterince
araştırma yapılmış değildir. Birtakım tarihçilerin kitap, tebliğ ve makale tarzındaki
çalışmalarında Paşa’nın Sivas, Ankara ve Adana valilikleri dönemindeki hizmetlerine
değinilmiştir. Tespit edilebildiği kadarıyla hayatı, kariyeri, yöneticiliği ve eserleriyle
birlikte biyografisi üzerine bir de yüksek lisans tezi18 hazırlanmıştır. Âbidin Paşa edebi
alanda verdiği eserler nedeniyle daha ziyade edebiyatçıların ilgisini çekmiştir.19
Edebiyatçıların yaptıkları çalışmalarda ise, bunca niteliğe ve niceliğe sahip eserler
vermesine rağmen edebî ve tasavvufî kişiliğinden ziyade devlet adamlığı ile tanınmış
olması tuhaf karşılanmıştır.20

Âbidin Paşa’nın edebî verimi üzerine yapılan yayınlarda onun hayatı, kişiliği ve
siyasi faaliyetleri hakkında bilgilere ulaşılabilmektedir. Ancak belirtildiği üzere bu
yayınlar onun entelektüel yönüne odaklandıkları için, siyasi ve bürokratik kariyerine
nadiren değinilmiştir. Bunun yanında hayatı hakkında irili ufaklı yanlış bilgiler ve

17
İğdi, “Abidin Paşa’nın II. Abdülhamit’e Sunduğu Ermeni Layihası”, s. 99-100; Çalık, Âbidin Paşa, s.
64. Ankara ve bölgesinde Ermeni meselesiyle ilgili mücadelesi hakkında geniş bilgi için bkz. Aynı eser,
s. 61 vd.
18
Ali Osman Çalık, Âbidin Paşa (1843-1906), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2003.
19
Nuri Şimşekler, “Devlet Adamı ve Mesnevî Şârihi Abidin Paşa’nın Hayatı-İdareciliği-Eserleri”, Selçuk
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, yıl 1994-1995, sayı 9-10, Konya 1995, s. 117-
126; İskender Pala, “Abidin Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. I, İstanbul 1998,
s. 310; Ali Yılmaz, “Sivas Valisi Âbidin Paşa Hayatı ve Eserleri”, Osmanlılar Döneminde Sivas
Sempozyumu Bildirileri, Sivas İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Sivas 2007, s. 254-260.
20
İsa Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi ve Tasavvufi Düşünceleri, Vefa Yayınları, İstanbul 2007, s.
82.

7
birtakım noksanlıklar göze çarpmaktadır. Âbidin Paşa’nın biyografisi hakkındaki en
doğru bilgileri veren sicil kaydından başka,21 onun Sivas valiliği sırasında tutulup,
Tercüme ve Şerh-i Mesnevi-i Şerîf eserinin baş kısmına eklenen tercüme-i hâlinde,
Ankara Valiliğine kadar olan özgeçmişi hakkında dikkate değerli bilgiler mevcuttur.22
Fakat bunda atanma tarihlerinin gün ve ay bilgileri yoktur. Paşa’nın ölümü üzerine hayat
hikâyesine yer veren gazetelerden özellikle İkdâm’ın sütunlarında yayımlanan bilgiler
sicill-i ahval kaydıyla neredeyse örtüşmektedir.23 Hatta sicil kaydında onun ilk
görevlerine atanma tarihlerinde gün bilgisi bulunmadığı halde İkdâm’daki makalede bu
ayrıntıları görmek de mümkündür. Paşa’nın Ankara Valiliğine eğilen bir makalede
özgeçmişi ayrıntılı biçimde ortaya konulmuş, fakat bunda belirttiğimiz kaynaklardan
değil farklı bir ana kaynaktan yararlanılmıştır.24 Kuneralp’in prosopografik çalışmasında
Paşa’nın valiliklere atanma tarihlerinin gün bilgisi bulunmamakla birlikte, yıl bilgilerinin
sicildeki kayıtlara uygun olduğunu belirtmek gerekir.25 Paşa’nın asıl adı Zeynelâbidin
olmasına rağmen kendisi resmî yazışmaların altında Âbidin imzasını kullandığı gibi,
ondan bahseden belgeler ve kaynaklarda da aynı şekilde kısa adının kullanımı tercih
edilmiştir. Hatta memuriyetinin ilk yıllarında, babasının ve dedesinin yaptığı gibi,
ailesinin lakabı olan Dino sözcüğünü ismiyle birlikte kullanmıştır.26 Kuneralp, Âli’nin
özgün biçimi olan Mehmed Emin Âli örneğinde olduğu üzere şahısları tam adlarıyla
verdiğini belirtmekle birlikte, Zeynelâbidin’i Âbidin şeklinde kısaltmak suretiyle
tutarsızlık gösterdiğini itiraf etmiştir.27 Zeynelâbidin biçimini tercihte hassasiyetle
direnen Bouquet28 neredeyse, orijinal ismin kullanıldığı tek kaynak olarak karşımızda
durmaktadır. Âbidin Paşa’nın hayatı ve kariyeriyle ilgili olarak aşağıda verilmiş olan
bilgiler başta sicill-i ahvâl kaydıyla İkdâm’ın söz konusu makalesinden derlenmiş, bunun
yanında diğer resmî belgeler, gazete haberleri ve araştırma eserlerdeki bilgilerle
desteklenerek en tutarlı sonuçlara ulaşılmıştır.

21
BOA, DH. SAİD.d, nr. 1/252.
22
Âbidin Paşa, Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf, c. I, 3. Baskı, Mahmud Bey Matbaası, Dersaâdet 1305,
s. 5; Şimşekler, “Devlet Adamı ve Mesnevî Şârihi Abidin Paşa’nın Hayatı”, s. 117-120.
23
İkdâm, nr. 4285, 16 Rebîulevvel 1324/10 Mayıs 1906.
24
Özlem Gülenç İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Dergisi, c. 53, sayı 2, Ankara 2013, s. 227-230.
25
Sinan Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922), İSİS Yayınları, İstanbul 1999, s.
54.
26
Saray’da silahşor olarak görev yaptığı 1865 yılında, “Müteveffâ Ahmed Dino veresesi” sıfatıyla,
Preveze’de babasından kalma arazilerinin durumuyla ilgili olarak verdiği dilekçesinin altında
“Silahşorân-ı Hassa Âbidin Dino imzası yer almaktadır (BOA, MVL, nr. 471/40).
27
Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali, s. XII.
28
Olivier Bouquet, Sultanın Paşaları, çev. Devrim Çetinkasap, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul 2007.

8
2. 1. Âbidin Paşa’nın Ailesi, Doğumu, Tahsil Hayatı ve İlk Görevleri

Sicil kaydında Âbidin Paşa’nın 11 Nisan 1843 tarihinde Preveze'de doğduğu ve


babasının Arnavutluk hanedanından Ahmed Dino olduğu belirtilmiştir. Paşa’nın
yetişmesine ve mesleki kariyerine değinmeden önce dedelerinin Şam’dan Rumeli’ye
uzanan hayat hikâyesine göz atmak yararlı olabilir. Paşa’nın sülalesi Dino lakabıyla
şöhret bulmuştur. Sülalenin tespit edilebilen büyüklerinden Hüseyin Ağa 17. yüzyılda
Şam’dan Rumeli’ye göçerek Yanya vilayetinde bir kasaba olan Delvine’ye yerleşmiştir.
Cesur ve zeki kişiliğiyle kasabalının gönlünü kazanan Hüseyin Ağa, eşraftan birinin
kızıyla evlenir. Belirtilen yüzyılın sonlarında bölgenin ayanlarından Bakkaloğlu ile
anlaşıp güç birliği yapması neticesinde Korfu adasının karşısındaki Liops adasını
fethederek buraya yerleşir. Hüseyin Ağa’nın sülalesi Ali adlı bir oğlu ile devam eder.
Ali’nin de Zeynelâbidin adını verdiği bir oğlu dünyaya gelir. Bu kişi, çalışmamızın aktörü
olan Âbidin Paşa’nın dedesidir.29 Böylece Paşa’nın adı, Türklerde dedenin isminin toruna
verilmesi geleneğinin bir örneği olarak karşımızda durmaktadır. Âbidin Paşa’nın kendi
eserinde belirttiğine göre annesi Arnavutluk bölgesinde mukim Çapar ailesinden Saliha
isimli kadındır. Pederi Ahmed Arnavutluk hanedanından Çam taifesindendir. Ahmed
1830’ların sonlarına doğru Preveze şehrine yerleşmiş ve Tepedelenli Ali Paşa ile Bekir
Ağa’nın müsadere edilen mallarından bir konak ve sekiz parça çiftlik II. Mahmud’un
fermanıyla kendisine verilmiştir. Ahfadından Abidin Dino’nun anlattığına göre, Ahmed
Bey, Kavalalı Mehmed Ali Paşa ile birlikte iki defa Mısır seferine katılmıştır. Ancak
Bâbıâli Mehmed Ali’nin Mısır’da özerkliğini ilan etmesinden sonra Ahmed Bey’in de
Rumeli’de benzer bir faaliyet içerisine gireceğinden çekindiği için onu Konya’ya sürmüş,
Ahmed Bey orada veba salgınında ölmüş ve Alâeddin Camii haziresinde Sultan
Alâeddin’in türbesinin yakınlarına defnedilmiştir.30

Âbidin Paşa Gül isimli bir kadınla evlenmiş, iki oğlu ve iki kızı dünyaya gelmiştir.
Kızlarından Halide Hanım Derviş Paşa’yla, Nefise Hanım ise Mustafa Nuri Paşa’yla
evlenmiştir. Birinci damadı Derviş Paşa Cemiyet-i Rüsûmiyye üyeliğinde de
bulunmuştur.31 Diğer damadı Nuri Paşa ise, daha önce Musul valiliği yapmış,

29
Taha Toros, “Abidin Paşa”, Tarih ve Toplum, nr. 121, Ocak 1994, s. 29; Âbidin Paşa, Tercüme ve Şerh-
i Mesnevî-i Şerîf, s. 310; Çalık, Âbidin Paşa, s. 5.
30
Abidin Dino, Kısa Hayat Öyküm, haz. Ferit Edgü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1995, s. 22; Çelik,
Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 66-68.
31
Sabah, nr. 5958, 17 Rebîulevvel 1324. Tercümân-ı Hakikat, ikinci damadının adını Adem Bey olarak
tanıtırken, Cemiyet-i Rüsûmiyye azasından Derviş Ziya Paşa’yı ise kayınbiraderi olarak kaydetmiştir
(nr. 9011)

9
kayınpederinin vefatından bir gün önce de Diyarbekir valiliğine atanmıştır.32 Nuri Paşa,
Cumhuriyet döneminde İleri soyadını alan gazeteci Celal Nuri, karikatürist Sedat Nuri ve
hukuk profesörü Suphi Nuri Beylerin babasıdır. Âbidin Paşa’nın oğullarından Salim Bey
çocuksuz ölürken, diğer oğlu Rasih Bey ise babasının öldüğü tarihlerde eniştesi gibi
Cemiyet-i Rüsûmiyye azası idi. Rasih Bey, Cumhuriyet döneminin ünlü ressamlarından
olup karikatürist, senarist ve film yöneticiliği gibi yönleriyle de bilinen Abidin Dino’nun
(1913-1993) babasıdır.33 Anlaşılan o ki, ailenin Dino lakabı Cumhuriyet devrinde
torunları tarafından soyadı olarak benimsenmiştir.

Âbidin ilk tahsilini Preveze’de tamamlamıştır. Kaleiçi mektebine devam ederken,


aynı zamanda evinde özel muallimlerden Türkçe, Fransızca ve Yunanca34 dersleri
almıştır. Doğu dillerine olan hevesi ve kabiliyeti nedeniyle Arapça ve Farsçada da belli
bir ihtisas düzeyine sahip olmuştur. Farsçayı Şeyh Sâdi’nin Gülistan ve Hafız-ı Şirazî’nin
Divân’ına kadar ilerletmiştir. Meşhur muallimlerden Komones’den Homeros’un
şiirlerine kadar Yunan müelliflerini okumuştur. Lisan eğitiminden başka sarf, nahiv,
mantık, ilm-i hesap, coğrafya, kozmografya, fenn-i tabiî, idare hukuku, milletler hukuku,
ilm-i servet ve felsefe dersleri almıştır. 1863 yılında İstanbul’a gelen Âbidin, 14 Şubat
1864 tarihinde silahşor olarak 250 kuruş maaşla Saray hizmetine alınmıştır. Saray
muhafızlığına getirilmesinde Arnavut kökenlilerin tercih edilmesinin etkisini belirtmek
gerekir. Bu sırada Keçecizade Fuad Paşa’nın himayesinde Fransızcasını ilerletmesi için
Fransız mektebine devam etmiştir. Burada üç yıl eğitim görmüştür.35 Sicilin baş kısmında
silahşorluk görevinin 22 ay sürdüğü kaydedilmiş ve kaynakların çoğuna da bu şekilde
yansımıştır. Oysa sonradan 1893 yılında Seraskerlik’ten alınıp siciline eklenen bilgide
söz konusu görevin 14 Şubat 1864’ten 12 Şubat 1867’ye kadar olmak üzere tam üç yıl
sürdüğü belirtilmiştir.

2. 2. Dolmabahçe Sarayı’ndan Rodos’a Uzanan Yoğun Bürokratik Hayat

Âbidin Bey saray silahşorluğu görevinin nihayete ermesinden sonra ilk taşra
vazifesine çıkmış, 15 Ekim 1867 tarihinde mutasarrıf muavinliği göreviyle doğum yeri
Preveze’ye atanmıştır. Yaklaşık beş ay süren bu görevi sırasında birkaç defa merkez

32
Tercümân-ı Hakikat, nr. 9010, 15 Rebîulevvel 1324.
33
Toros, “Abidin Paşa”, s. 30; Şimşekler, “Devlet Adamı ve Mesnevî Şârihi Abidin Paşa”, s. 117, n. 3;
Yılmaz, “Sivas Valisi Âbidin Paşa Hayatı ve Eserleri”, s. 354-356.
34
Bunun yerine Rumca ifadesini kullanmak daha doğru olabilirdi, ancak sicil kaydında Yunanca şeklinde
geçtiği için özgün biçimine sadık kalınmıştır.
35
Hayri Orhun ve dğr., Meşhur Valiler: 50 Ünlü Vali, İçişleri Bakanlığı Merkez Valileri Bürosu Yayınları,
Ankara 1969, s. 28; Çalık, Âbidin Paşa, s. 7.

10
kaymakamlığına ve mutasarrıflığa vekâlet etmiştir. Merkez kaymakamlıklarının
lağvedilmesi kararı üzerine 18 Mart 1870 tarihinde Narda (Peveze yakınlarında bugünkü
adı Arta olan şehir) kaymakamlığına atanmıştır. Bundan bir yıl sonra 22 Nisan 1871
tarihinde İzmir Temyiz-i Hukuk Meclisi ikinci reisliğine atanmış ve burada fevkalade
olarak kurulmuş olan komisyonun başkanlığını yapmıştır. İzmir’de uzun süreden beri
organize biçimde sürdürülmekte olan hırsızlık hadiselerinin üzerine gitmiş, iki ay
içerisinde çete mensuplarını yakalatıp tevkif ettirmiş, çaldıkları eşyaları da ellerinden
almıştır.36 Sofya Mutasarrıfı Esad Bey’in değiştirilmesinin gündeme gelmesi üzerine,
İzmir 26 Haziran 1872 tarihinde belirtilen görev uhdesine verilmiştir.37 Fakat Sofya’ya
gitmeden önce memuriyeti 7 Temmuz tarihinde Kaza-yı Erbaa38 mutasarrıflığına tahvil
edilmiştir. Aynı yılın 6 Kasım’ında Tekfurdağı, 22 Eylül 1873 tarihinde de Varna
mutasarrıflıklarına getirilmiştir.

Âbidin Bey 24 Aralık 1873 tarihinde 100 lira maaşla İstanbul Galata Borsası
komiserliğine atanmak suretiyle yeniden merkeze dönmüştür.39 Kendisinin bizzat yazdığı
Konsolid, Hevâ Oyunları, İstikrazât adlı risalede belirttiği üzere, özellikle Müslüman
Türklerin borsa oyunlarında büyük zararlara uğramaları ve aldatılmaları karşısında devlet
bu işi kendi kontrolü altına almak istemiş ve bu amaçla 1854 yılında Galata’da Havyar
Hanı’nda yarı resmî İstanbul borsasını kurmuştu.40 1866 yılında çıkarılan bir kararname
ile Fransız borsa sistemi örnek alınarak “Dersaâdet Tahvilât Borsası” adıyla İstanbul’un
ilk resmî borsası açılmıştı. İşte bu borsanın kontrolünü sağlamak üzere Maliye
Nezareti’nce ilk resmî komiserliğine Âbidin Bey atanmış ve yirmi kişilik bir yönetim
komitesi teşkil edilmiştir.41 Bu görevi esnasında Bâbıâli’de kurulan birçok komisyonun
üyeliğinde bulunmuştur. Örneğin 1876’da Bosna-Hersek İanât Komisyonu’nda, 1877

36
Musa Çadırcı, “Abidin Paşa’nın Adana Valiliği”, Uluslararası “Tarihte Adana ve Çukurova”
Sempozyumu Bildirileri Kitabı, c. III (Osmanlı Döneminde Adana ve Çukurova II) , Akademisyen
Kitabevi, Adana 2016, s. 15.
37
BOA, İ. DH, nr. 652/45346; Çalık, Âbidin Paşa, s. 9.
38
Kaza-yı Erbaa Edirne vilayetine bağlı bir sancaktır. Dört kaza Terkos ve Kurâ-yı Suyolu,
Büyükçekmece, Küçükçekmece ve Çatalca’dan meydana gelmekteydi. Sancağın merkezi ise Terkos’tu
(Tahir Sezen, Osmanlı Yer Adları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara
2006, s. 295). Bu bakımdan bazı yazarların bu şehri Tokat kazasına bağlı Erbaa olarak sunmaları doğru
değildir (Orhun, Meşhur Valiler, s. 29; Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 70, n. 6; Pala, aynı
yer).
39
BOA, A. MKT. MHM, nr. 471/19; Tercümân-ı Hakikat, nr. 9011.
40
Çalık, Âbidin Paşa, s. 10; Yılmaz, Sivas Valisi Âbidin Paşa, s. 354.
41
Mehmet Beşirli, “Osmanlı’da Borsa: Dersaâdet Tahvilât Borsası’ndan Eshâm ve Tahvilât Borsası’na
Yeni Düzenleme Girişimleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 19, sayı 1, Elazığ 2009, s.
191.

11
yılında da Meclis-i Ganâim-i Bahriye’de yer almıştır. II. Abdülhamid'in emri üzerine iki
dereceli mebus seçimleriyle ilgili nizamname taslağını hazırlamıştır.42

Rusya ile yapılan 1877-1878 Savaşı sırasında borsa komiserliği görevine ek


olarak, Yanya'da fevkalade suretiyle teşekkül eden ve Arnavutluk hanedanından ibaret
bulunan komisyonun başkanlığına tayin edilmiştir. Söz konusu başkanlık uhdesinde
kalmak üzere 10-28 Aralık 1877 tarihleri arasında 18 gün Yenişehir mutasarrıflığına
vekâlet etmiştir. Adı geçen komisyonun lağvı üzerine İstanbul’a dönerek borsa
komiserliğine devam etmekte iken Gazi Ahmed Muhtar Paşa ile birlikte Yunan hudut
meselesi komisyonuna seçilmiştir. Abidin Bey padişahın 17 Nisan 1879 tarihli iradesiyle
Doğu Anadolu’daki ıslahat çalışmalarında bulunmak üzere 20.000 kuruş maaşla birinci
komiser olarak Mamüratülaziz ve Diyarbekir vilayetlerine gönderilmiştir.43 Bir süre sonra
Sivas komiserliği de uhdesine eklenmiştir. Bu sırada Sivas valisi Süreyya Paşa’nın vefat
etmesi üzerine, padişahın 26 Ağustos 1879 tarihli iradesi ile kendisine Rumeli beylerbeyi
payesi verilerek Sivas valiliğine tayin edilmiştir.44 Altı ay sonra 28 Şubat 1880 tarihli
iradeyle Selanik valiliğine atanmak suretiyle bir kez daha Rumeli bölgesine
gönderilmiştir.45

Abidin Paşa Selanik valiliğinin dördüncü ayında payitahta davet edilerek 9


Haziran 1880 tarihinde Kadri Paşa kabinesinde vezaret rütbesi ile Hariciye nazırlığına
atanmıştır.46 Bazı kaynaklarda, Sultan Abdülhamid’in Âbidin Paşa’yı -o tarihte
başvekâlet olarak adlandırılmakta olan- sadrazamlığa atamak üzere Selanik’ten çağırdığı,
ancak dönemin şeyhülislamı Ahmed Esad Efendi’nin, Abidin Paşa’nın genç oluşunu ve
yaşı olgunlaşınca bu makama daha yakışacağını öne sürerek padişahı bu kararından
vazgeçirdiği, sadrazamlık koltuğunun böylece Kadri Paşa’ya kaldığı belirtilmiştir.47
Fakat söz konusu atama ile ilgili padişah iradesinde, Said Paşa’nın azline binaen Kadri
Paşa’nın bu göreve getirildiği, bu tercihte Kadri Paşa’nın ehliyeti ve sadakatiyle kendisini

42
Âbidin Paşa, Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf, s. 6; Çalık, Âbidin Paşa, s. 13; Çelik, Abidin Paşa’nın
Mesnevi Şerhi, s. 71.
43
BOA, İ. MMS, nr. 61/2893; Tercümân-ı Hakikat, nr. 9011.
44
8 N 1296/26 Ağustos 1879; BOA, İ. MMS, nr. 64/3001; Y. A. HUS, nr. 162/78; Vakit, nr. 1384, 11
Ramazan 1296.
45
Selanik Valisi Rıfat Paşa’nın bölge iklimine ayak uyduramadığını belirtip istifa etmesi üzerine, eşkıya
çetelerinin faaliyetlerini arttırdıkları da göz önüne alınarak “vilayet-i mezkûrenin o havalinin ahvâline
vâkıf ve muktedir bir zât uhdesine ihalesi” düşüncesi, söz konusu vazifenin Âbidin Paşa’ya
verilmesinde etkili olmuştur (BOA, İ. MMS, nr. 66/3092, 15 RA 1287/26 Şubat 1880; Çalık, Âbidin
Paşa, s. 22).
46
Vakit, nr. 1667, 2 Receb 1297; Çalık, Âbidin Paşa, s. 26.
47
Toros, “Abidin Paşa”, s. 29; Orhun, Meşhur Valiler, s. 31; Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 72,
n. 2.

12
kanıtlamış ve Saray’da göz doldurmuş olmasının rol oynadığı vurgulu biçimde ifade edilmiştir.48
Bununla birlikte tercih gerekçesinin dönemin klasik bir üslubu olduğu dikkate alınırsa,
Âbidin Paşa aleyhinde çevrilen dolapların ihtimal dâhilinde bulundurulması gerekir. Bu
bakış açısıyla değerlendirmeye devam edildiğinde, nazırlığa atanmasının üzerinden on
gün geçtikten sonra vezaret rütbesiyle ödüllendirilmiş olması,49 onun gönlünün
alınmasına dönük bir girişim olarak yorumlanabilir.

Âbidin Paşa’nın hariciye nazırlığı görevi sadece üç ay sürmüş; Kadri Paşa’nın


azliyle Said Paşa’nın tekrar sadarete getirildiği yeni kabinede makamını Asım Paşa’ya
terk etmiştir.50 Bundan birkaç ay sonra, ömrünün son yıllarına kadar yaklaşık çeyrek asır
sürecek olan taşra vazifeleri başlamıştır. Önce 20 Ocak 1881 tarihli iradeyle mecidiye
nişanı da verilerek Adana valiliğine atanmıştır. Burada beş yıla yakın vazife ettikten sonra
1885 Eylül’ünün sonunda ikinci defa Sivas valiliğine getirilmiştir.51 Bir yıl bile sürmeyen
Sivas görevinin ardından 6 Temmuz 1886 tarihli iradeyle ve Sırrı Paşa’yla becayiş
suretiyle Ankara valiliğine tayin edilmiştir.52 Ankara’da önemli bayındırlık hizmetlerinde
bulunduktan sonra,53 13 Aralık 1893 tarihinde uzak bir vilayet olan Cezâir-i Bahr-i Sefid
valiliği göreviyle Rodos’a gönderilmiştir.54 On üç yıl sürecek olan bu valiliği son
memuriyetidir.

Âbidin Paşa Rodos’ta aynı anlayışla faydalı işler yapmaya devam ettiyse de, beş-
altı yılı dolduktan sonra birtakım sağlık sorunlarından dolayı İstanbul’a ya da buraya
yakın vilayetlere dönebilme mücadelesine girişmiştir. 1899 Şubat’ının ortalarında

48
“Vezîr-i meâli-semîrim Kadri Paşa; Said Paşa’nın infisâli vukuuna mebnî başvekâletimiz hizmeti
nezdimizde mücerreb olan ehliyet ve sadâkatinize binâen memuriyet-i hâliyyenizin ibkâsıyla beraber
uhde-i istîhâlinize ve Hariciye Nezareti bâ-rütbe-i vezâret Selanik Valisi sâbık Âbidin Paşa’ya tevcih
ve ihale kılınmıştır.” (BOA, Y. EE, nr. 75/27; İ. DUİT, nr. 190/51; İ. DUİT, nr. 190/52).
49
“Hariciye Nazırı devletlü Âbidin Paşa hazretlerinin vezâret menşur-ı âlîsi tanzîm ettirilerek ma‘rûz-ı
huzur-ı ‘âlî kılınmak üzere leffen irsâl-i sûy-ı vâlâları kılındığı beyanıyla tezkere-i senâverî terkîmine
ibtidâr kılındı efendim.” (BOA, İ. DH, nr. 807/65243, 12 B 1297/20 Haziran 1880).
50
BOA, HR. SFR.3, nr. 278/5; Tercümân-ı Hakikat, nr. 676, 8 Şevval 1297.
51
“Nafia Nazırı sâbık Raif Paşa hazretlerinin Adana ve Adana Valisi devletlü Âbidin Paşa hazretlerinin
dahi Sivas vilayetleri valiliklerine icra-yı memuriyetleri ve Adana’nın malum olan hususlardan dolayı
ehemmiyeti derkâr olup bir gün bile valisiz kalması câiz olmadığından müşârün-ileyh Raif Paşa’nın
beheme-hâl yarın hareket edecek posta vapurlarının birine râkiben mahall-i memuriyetine hareket
eylemesinin suret-i kat‘iyyede kendisine tebliği müteallik ve şeref-sudûr buyurulan irade-i seniyye-i
hazret-i hilafet-penâhî mukteza-yı münîfinden olmakla ol bâbda emr u ferman hazret-i men lehü’l-
emrindir.” (BOA, İ. DH, nr. 962/76056, 20 Z 1302/30 Eylül 1885).
52
“Sivas Valisi Âbidin Paşa hazretlerinin Ankara valisiyle icrâ-yı becâyişi hakkında vukû bulan istirhamı
makrûn-ı müsaade-i seniyye olduğundan icâbının icrası mukteza-yı emr u ferman-ı hazret-i hilafet-
penâhîden olmağla ol bâbda emr u ferman hazret-i men lehü’l-emrindir” (BOA, İ. DH, nr. 994/78527;
Tarik, nr. 820, 6 Şevval 1303/8 Temmuz 1886)
53
Âbidin Paşa, Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf, s. 7.
54
BOA, İ. DH, nr. 1310/10; Tercümân-ı Hakikat, nr. 4637, 7 Cemâziyelâhir 1311; Çalık, Âbidin Paşa, s.
26. 75.

13
Mabeyn başkitâbetine gönderdiği şifreli telgrafta ağır bedensel rahatsızlıklarını gerekçe
göstererek ya mazuliyet maaşı bağlanmasını ya da emekliye sevk edilmesini istedi.
Anlattığına göre Paşa’nın vücudunun direnci kalmamıştı. Son senelerini ailesi ve
çocuklarıyla İstanbul’da geçirmek istiyordu. Fakat üç gün geçmesine rağmen cevap
alamayınca 17 Şubat tarihinde yeni bir telgrafla talebini yineledi. Bu defa 38 senelik
devlet hizmetinden kaynaklanan yorgunluğundan ve romatizmal sancılarından söz etti.
Rodos’un rutubetinin rahatsızlığını azdırdığından, birkaç aydır ayaklarının şiştiğinden,
vücudunun çeşitli yerlerini kaplayan ağrı ve sızılardan yakındı. Değil valilik, en basit
vazifeyi bile ifa edemeyeceğini, iş göremediği için hem devletin zarara uğradığını hem
de görevini yerine getirememenin verdiği ıstırapla vicdan azabı çektiğini dile getirdi.
İstanbul’a dönerse orada yerli ve yabancı kimseyle görüşmeyip kendisini ibadete vermek
istediğini belirtti. Bundan on gün sonra gönderdiği telgrafta ise sağ ayağında dört santim
şiş bulunduğunun doktor raporuyla belirlendiğinden söz etti. Doktorlar Âbidin Paşa’ya
ılıcaya gitmesini tavsiye etmişlerdi. Bu nedenle “ılıcalarıyla meşhur olan” Bursa’nın
valisi Halil Bey ile becayiş edilmesini istedi. Kabul edildiği takdirde vakit geçirmeden
Ayvalık yoluyla doğruca Bursa’ya gideceğini bildirdi.55 Paşa, payitahta gidebilmek için
başka yolları da denedi. Kasım ayında kaleme aldığı telgrafta, 38 yıllık kesintisiz
memuriyetinin göz önüne alınarak, emsalleri gibi Şûrâ-yı Devlet azalığına alınmasını dile
getirdi.56

Fakat İstanbul’dan beklediği cevabı bir türlü alamıyordu. Âbidin Paşa’nın ısrarla
istediği Bursa, o dönemde valilerin en çok tercih ettikleri vilayetlerin başında
gelmekteydi. Valilerin buraya atanmak için haklı sebepler öne sürmelerinin yanında
zaman zaman düzme bahaneler ürettiklerini bilen padişah, muhtemelen Âbidin Paşa’nın
gerekçelerini ilk başta önemsememişti. Âbidin Paşa ise kararından dönmeyerek tayin
konusundaki taleplerini 1900 yılında da sürdürmüştür. Dâhiliye Nezareti’nden Sadaret’e
havale edilen yazıya bakılırsa Paşa bu defa sağlık sorunlarına girmemiş, “vilayetin
muzâyaka-i maliyyesi hasebiyle idare-i umurca musâdif olduğu müşkülattan” yakınmıştı.
Paşa, Bursa valiliği uygun görülmezse Şûrâ-yı Devlet üyeliğine kabul edilmesi niyazında
bulunmuştu. İstanbul’da ailesiyle birlikte yaşamak arzusunda olduğunu dile getirmiş, her

55
BOA, Y. PRK. UM, nr. 45/8; Çalık, Âbidin Paşa, s. 95.
56
“Sâye-i hazret-i padişahîde otuz sekiz seneden beri hayr-ı munkatı‘ surette vezâifi kesîr olan
memuriyetlerde bulunduğum hasebiyle bittabi‘ akıl ve beden yoruldu. Binâenaleyh akranım misillü
münasip maaşla Şûrâ-yı Devlet azalığına tayin-i âcizânem için ‘atebe-i felek-mertebe-i hazret-i hilâfet-
penâhîye arz buyurulmasını eltâf-ı mahsûsa-i hıdiv-a‘zamîlerinden hassaten istirham eylerim.
Ferman.” (BOA, Y. A. HUS, nr. 401/39, 4 Teşrînisânî 1315).

14
iki talebi de kabul edilmezse emekliliğini istemişti.57 Âbidin Paşa aynı yılın Temmuz
ayında ise bu defa gözündeki rahatsızlığın tedavisi için İstanbul’a gelmesine izin
verilmesini talep etmiştir. 8 Temmuz 1900 tarihli telgrafında, “On beş günden beri sağ
gözümden gayet muzdaribim, bura etıbbâsının tedavisinden zerre kadar istifade
olunmadı” diyen Paşa, göz hastalıkları tedavisinde ileri düzeyde olduğu bilinen
Viyana’ya gitmesi konusunda Rodos’taki doktorların ittifak ettiklerini, fakat sağlığının
oraya gitmek için müsait olmadığını, İstanbul’da da yeterince mahir göz hekimleri
bulunduğunu belirterek payitahta gelmek istediğini dile getirdi. İki gün sonra ise ağrısının
şiddetlendiğinden söz etti. İstanbul’un meşhur doktorlardan Esmeryan’a rahatsızlığını
telgrafla kısaca bildirdiğini, Esmeryan’ın “gözüyle bizzat muayene etmeden bir şey”
yapamayacağını söylediğini bildirdi. İstanbul’a gelmek isteğini tekrarlarken, bu mümkün
olmazsa Viyana’ya gitmesine izin verilmesini istedi.58 Âbidin Paşa’nın bu talebine
karşılık Bâbıâli’den ilginç bir yanıt geldi. İstanbul’dan göz doktoru gönderileceği bu
nedenle kendisinin payitahta gelmesine gerek olmadığı bildirildi. Bunun üzerine Âbidin
Paşa “hem hasta olan gözünü Deraliyye kehhâllerine tedavi ettirmek ve hem de devr
kâidesini icra eylemek üzere” yardımcısını vekil bırakarak Midilli’ye hareket ettiğini 12
Temmuz tarihli şifreli telgrafında ifade etmiştir. Bâbıâli’nin gönderdiği doktorlar
arasında, Âbidin Paşa’nın tedavi olmak istediği Esmeryan da bulunmaktaydı.59 Nitekim
Âbidin Paşa göz ağrısı Midilli’deki tedaviyle birlikte dinmişti. O, Midilli iklimin
kendisine iyi geldiği kanaatindeydi. Bâbıâli’ye gönderdiği 27 Temmuz tarihli telgrafında,
gerek göz gerekse beden rahatsızlığına Rodos’un rüzgârının ve rutubetinin sebep
olduğunu ileri sürerek, şifa bulabilmesi için “tedavi ve tebdîl-i hava zımnında” ya iki ay
müddetle Avrupa’ya gitmesine izin verilmesini ya da havasının güzelliği dünyaca ünlü
İstanbul’da uygun bir vazifeye atanmasını istedi. Gönlü hâlâ İstanbul’da bulunan Paşa,
taleplerinin uygun bulunmaması halinde mazuliyet maaşıyla payitahtta yaşamaya razı
olacağını bir kez daha yineledi. Bu da kabul edilmediği takdirde, son çare olarak, havası
ve iklimi Rodos’a oranla daha müsait bulunan Midilli’ye yerleşip uzun süre burada
yaşamak zorunda kalacağını dile getirdi.60

Âbidin Paşa tedavi olabilmesi için İstanbul’a veya Avrupa’ya gitmesine izin
verilmesini birkaç defa tekrarlamıştır. Bu arada başta Adana valiliği sırasında üzerine

57
BOA, DH. MKT, nr. 2300/24; BOA, Y. PRK. UM, nr. 49/50; Abdülhamit Kırmızı, Abdülhamid’in
Valileri: Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908, Klasik Yayınları, İstanbul 2007, s. 58.
58
BOA, Y. PRK. UM, nr. 51/13, lef 1-2.
59
BOA, BEO, nr. 1518/113791.
60
BOA, Y. PRK. UM, nr. 51/13, lef 3.

15
aldığı araziler meselesi olmak üzere çeşitli konularda aleyhinde süregelen dedikodular
artmış, Bâbıâli ve Yıldız’a şikâyetler yapılmıştır. Âbidin Paşa 18 Ekim 1904 tarihli
maruzatında, aleyhindeki şikâyetlerin padişahı taciz etmesine rıza gösteremeyeceğini
bildirerek, memuriyetten feragat etmeye ve yıllardan beri söylediği gibi emekli olmaya
hazır olduğunu bir kez daha dile getirmiştir.61

Âbidin Paşa’nın Ankara’dan Cezâir-i Bahr-i Sefîd valiliğine gönderilmesiyle ilgili


kararda Cezâir valisi Akif Paşa’nın yaşlılığını gerekçe göstererek İstanbul’a gelmek
yönündeki talebi padişah tarafından kabul edildiği halde,62 on yılı aşkın süredir Rodos’ta
bulunan Âbidin Paşa’nın talebinin uygun görülmemesi düşündürücüdür. Meslektaşlarıyla
arasındaki çekememezlik nedeniyle hakkında açılan soruşturmaların yanında sağlık
sorunlarıyla mücadele eden Âbidin Paşa, bir aralık İttihad ve Terakki Cemiyeti
mensupları ile de uğraşmak zorunda kalmıştır. Cemiyetin önde gelen isimlerinden
Mizancı Murâd Bey, bazı Osmanlı yöneticilerine mektup yazarak cemiyete yardım
istemesi kapsamında Âbidin Paşa’ya da mektup göndermiş, ayrıca Kahire’de neşrettiği
Mizân gazetesini yasadışı yollarla Rodos’a sokmuştu. Bunun üzerine Âbidin Paşa durumu
Yıldız’a bildirmiş; Kahire’deki İttihadcı temsilcilerinin takibi konusunda Mısır
Fevkalade Komiseri Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın uyarılmasını sağlamıştır.63 Bu
bilgiden, Âbidin Paşa’nın İttihadcılara mesafeli durduğu sonucunu çıkarmak
mümkündür.

Paşa’nın durmak bilmeyen tayin veya emeklilik talepleri nihayet 1904 yılında
hükümet tarafından dikkate alındı. Bunda kendisinin İttihadcı aleyhtarlığının rolünün
bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Belirtilen yılın sonlarında Cezâir Bahr-i Sefîd
valiliğinin Nazım Paşa64 uhdesinde vekâletle yürütülmesine karar verilerek Âbidin Paşa
İstanbul’a yerleşmesi sağlandı. Ancak kendisine İstanbul’da yeni devlet görevleri
yüklendi. Yemen ıslahatı için kurulan komisyona tayin edilen Âbidin Paşa 7 Mayıs 1906
günü Mabeyn’e mutâd ziyaretini yaptıktan sonra mâbeyncilerden İzzet Paşa ile odasında

61
BOA, Y. PRK. UM, nr. 71/97; Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri, aynı yer.
62
“Cezâir-i Bahr-i Sefîd Valisi Akif Paşa hazretleri zaten şeyhûhatından bahisle Dersaâdet’e celbi
hakkında isti‘tâfta bulunmakta olduğundan müşârün-ileyhin ileride tekâüd maaşı dahi tahsisiyle sâye-
i merâhim-vâye-i hazret-i padişahîde istirahat etmek üzere Dersaâdet’e celbiyle Ankara Valisi devletlü
Âbidin Paşa hazretlerinin dahi Cezâir-i Bahr-i Sefîd vilayeti valiliklerine icrâ-yı memuriyetleri
hususuna irade-i seniyye-i cenâb-ı hilafet-penâhî şeref-sünûh ve sudûr buyurulmuş olmakla ol bâbda
emr u ferman hazret-i men lehü’l-emrindir.” (BOA, İ. DH, nr. 1310/10; BOA, DH. MKT, nr. 183/47).
63
Çalık, Âbidin Paşa, s. 93.
64
Uzun süre vekâletle yürütülecek olan Cezâir-i Bahr-i Sefid valiliği Âbidin Paşa’nın ölümü üzerine, son
olarak iki ay önce vekilliğe getirilmiş bulunan Nazım Paşa’ya verilecektir (BOA, BEO, nr.
2837/212706; Tercümân-ı Hakikat, nr. 9032, 7 Rebîulâhir 1324).

16
sohbet etmekte iken, aniden rahatsızlandı. II. Abdülhamid’in doktorlarından Ferik Mukim
Paşa ile Miralay Mustafa ve Kolağası Ali Beyler kendisine müdahalede bulundular.
Ancak Paşa kurtarılamadı. Muhtemelen kalp krizinden vefat etti.

Âbidin Paşa’nın vefatı meslektaşlarının yanında ilim ve sanat çevrelerinde büyük


teessüre yol açmış, en fazla da II. Abdülhamid’i üzmüştür. Padişah önce, Paşa’nın ailesine
teselli için musahiplerinden Hacı Mustafa Bey’i merhumun Nişantaşı’ndaki konağına
gönderdi. İstanbul’da bulunan Almanya imparatoriçesi Augusta’nın kardeşi Duc de
Holstein-Schleswig ve düşesi onuruna verilmesi kararlaştırılmış olan ziyafeti iptal etti.65
Padişah ayrıca defin masraflarının ceyb-i hümayundan karşılanmasını, büyük bir ihtifal
düzenlenmesini ve cenazenin Fatih Camii haziresine defnedilmesini emretmişti.66
Nitekim Âbidin Paşa için ertesi gün büyük bir tören düzenlendi. Naaşı Galata ve
Kasımpaşa Mevlevihaneleriyle Merkez Efendi ve Kadirihane dergâhları şeyh ve
dervişlerinin tehlilleri, diğer zevatın tekbirleri eşliğinde Maçka-Dolmabahçe yolundan
Kabataş’a getirildi. Buradan bir istimbota yüklendi. Kortejdekiler de diğer iki istimbota
binerek Unkapanı’na doğru yola çıkıldı. Cenaze Unkapanı’daki erzak ambarı iskelesinde
karaya çıkarıldıktan sonra yine tekbir ve tehlillerle Zeyrek-Çırçır-Atpazarı üzerinden
Fatih Camii’ne getirildi. Cenaze namazının ardından Gazi Osman Paşa’nın türbesinin
yanına defnedildi. İhtifale askerî ve mülkî erkândan geniş bir katılım olmuştu.67

2. 3. Âbidin Paşa’nın Şahsiyeti, Edebî Kişiliği ve Eserleri

Gazeteler Âbidin Paşa’nın ilim, erdem, edep, iffet ve istikamet sahibi bir şahsiyet;
dîn ü devlete ve padişaha sadık bir bende olarak memlekete büyük hizmetlerde
bulunduğundan sitayişe bahsetmişler ve vefatının yeri doldurulamayacak bir kayıp
olduğunu yazmışlardır. Sabah Gazetesi onun dindarlığı ve devlete sadakati yanında,
entelektüel yönüne dikkat çekmiştir: “O hâme-i ilm ve irfan kütüphane-i Osmanî’ye
cidden kıymetdâr yadigârlar ihdâ eylemiştir” diyerek, eserlerini muhtevalarıyla birlikte
tanıtmıştır. Eserlerini okuduktan sonra Âbidin Paşa’ya muhabbet ve takdir duymamanın
imkânsız olduğunu belirten gazete daha sonra şunları yazmıştır: “Ahlakiyât hususunda
mütehassıs bir edîb-i muvahhiddir. Muntazam bir tarz-ı tahsil, terbiye-i mü’minâne,
isti‘dâd-ı fıtrî ile mütenâsib bir meslek-i ma‘rifette gösterilen sa‘y u sebât-ı kalemini hep
o vadiye sevk etmiş, hep o yolda sanihât-ı ‘ârifâne kendisine büyük ciltler yazdırmıştır.”

65
İkdâm, nr. 4285; Sabah, nr. 5957, 16 Rebîulevvel 1324/10 Mayıs 1906.
66
“Âbidin Paşa’nın İrtihali ve Ziyâ‘-ı Azîm”, Tercümân-ı Hakikat, nr. 9011, 16 Rebîulevvel 1324/10
Mayıs 1906, s. 2.
67
Tercümân-ı Hakikat, nr. 9012; Sabah, nr. 5958, İkdâm, nr. 4286, 17 Rebîulevvel 1324.

17
Eserlerinde görüşlerine vurgu katmak için kullandığı beyitler ve aforizmalar hep İslamî
düşüncenin ürünüydü. İnceleme ve araştırmalarında ilhamını iki kaynaktan almaktaydı.
Bunlardan biri İslam’ın değerler hazinesi, diğeri ise Batı felsefesi idi. Eserlerini bu iki
kaynağın estetiğiyle süslemeyi ilke edinen Paşa’nın kalemi bazen de tasavvufa yönelir,
dinî hakikatlerden eğitici örnekler gösterirdi.68 İkdâm gazetesi, Âbidin Paşa’nın güzel
ahlakı, ilmî fazileti ve devlete bağlılığı ile temayüz ettiğini, devlet hizmetine girdikten
sonra ilim ve erdemi ile devlet yönetimindeki tecrübesini birleştirerek birbirinden güzel
icraatlarda bulunduğunu belirtmiştir.69 Tercümân-ı Hakikat ise onun ömrünü devlete ve
ilme hizmetle geçirdiğini belirterek, eserlerinde büyük bir dindarlık kokusu, fikirlerinde
sağlam bir inanç, eserlerinde derin bir titizlik görüldüğünü kaydetmiştir: “Esâsen tekmîl
âsârı azîm bir neşve-i dindarâne ile kaleme alınmış bedâyi‘-i âsârdandır. Vefatı cidden
zâyiât-ı azîmedendir.”70

Âbidin Paşa birinci rütbeden mecidî nişanı ile altın ve gümüş imtiyaz ve liyakat
madalyalarını haizdi. Nihayet Cezâir-i Bahr-i Sefîd valiliğinde bulunduğu sırada murassa
nişanına layık görülmüştür. Fransa’nın Palm Akademisi tarafından Legion d’honneur
nişanı, Avusturya-Macaristan devleti tarafından Kron de fer, İspanya hükümeti tarafından
da III. Carlos nişanları verilmişti.71 Sultan Abdülhamid 1879 yılında Âbidin Paşa’ya bir
kılıç ile bir çift revolver hediye etmiş, kocasına verdiği destekten dolayı karısı
Ümmügülsüm Hanım’ı da 1889 yılında şefkat nişanı ile ödüllendirmişti. Sicillerde
memurların medeni halleri, aileleri ve özel hayatlarıyla ilgili bilgilere yer verilmediği
dikkate alındığında, Âbidin Paşa’nın eşiyle ilgili bu bilgi nadir örneklerden birini teşkil
etmektedir.72

Abidin Paşa İstanbul’da Halvetiye tarikatından Merkez Efendi Dergâhı postnişini


Nureddin Efendi'ye intisap etmişti. Türkçe’nin dışında Arapça, Farsça, Arnavutça,
Fransızca, İtalyanca ve Yunanca bilmekteydi.73 Bu dillerin edebiyatlarını da gayet iyi
kavramıştı. Yedi dilin altısında belirli ölçülerde konuşma ve yazma kabiliyetine sahipti,
ancak Arnavutçayı sadece konuşabilmekteydi. İstanbul’da Rumların çıkardıkları
Neologos (Νεολόγος) gazetesinde Yunanca yazı ve şiirleri uzun süre yayımlanmıştır.

68
Sabah, nr. 5958, 17 Rebîulevvel 1324.
69
İkdâm, nr. 4285; Sabah, nr. 5957, 16 Rebîulevvel 1324.
70
“Âbidin Paşa’nın İrtihali ve Ziyâ‘-ı Azîm”, aynı yer.
71
İkdâm, nr. 4285; Tercümân-ı Hakikat, nr. 9011, 16 Rebîulevvel 1324. Gazetelerde İspanya nişanı
“Birinci Carlos” şeklinde kaydedilmiştir.
72
Bouquet, Sultanın Paşaları, s. 105-106.
73
İtalyanca bildiği sicil kaydında ve İkdâm’daki tercüme-i hâlinde belirtilmesine rağmen pek çok
kaynakta bu özelliğinden bahis yoktur.

18
Edebî eserleri, Paris’te toplanan Syllogos adlı bilim cemiyetinin övgüsünü ve takdirini
kazanmıştır.74

Âbidin Paşa görev yaptığı yerlerde şair ve ilim adamlarına yakınlık gösterip
maiyetinde bulundurmuştur.75 Örneğin 1877’de Yanya’daki komisyon başkanlığı görevi
sırasında başkâtipliğini Şemseddin Sami yapmıştır. Islahat komiserliği vazifesiyle
Diyarbakır’da bulunduğu sırada ise Millet Kütüphanesi’nin kurucusu Ali Emirî yanında
müsevvid olarak çalışmıştır.76 Paşa’nın Diyarbakır’daki serkomiserlik vazifesi sırasında
yanından ayrılmayan Ali Emirî, onun, “hakikaten bir hakîm-i zû-fünûn ve büyük bir
filozof” olduğunu, gerçek bir milliyetçinin vasıflarını şahsında topladığını kaydetmiştir.77
Cezâir-i Bahr-i Sefîd valiliği süresince, burasının bir sürgün yeri olmasından ötürü
gönderilen şair, yazar ve gazetecilerle görüşmüş, onlara yardımcı olmuştur. Örneğin 1897
Osmanlı-Yunan Harbi’nden sonra Yunanlılar tarafından adalara silah sokulduğuna dair
Saray’a bilgi veren fakat dikkate alınmadığı için başkâtip aleyhinde hakaretamiz sözler
sarf eden Vodinalı Remzi de buraya sürülenlerdendi. Âbidin Paşa, Remzi Efendi’yi
maiyetindeki işlerde görevlendirerek rahat bir memuriyet geçirmesini sağlamıştır.78
Bilime verdiği değeri ve ilim adamlarına duyduğu saygıyı bizzat kaleme aldığı eserleriyle
kanıtlamıştır. Nevsâl-i Malumat’ın deyişiyle, “meşâgil-i resmiyyelerinden hâlî buldukları
zamanlarını cidden mûcib-i istifade âsâr-ı ber-güzîde te’lifine” hasretmiştir.79

Torunu Abidin Dino, onun en çok sevdiği iki şairden birinin Homeros, diğerinin
Mevlana olduğunu, Rodos’taki valilik günlerini, eski çağ kalıntılarının arasında, denize
karşı zaman zaman Mesnevî’yi yorumlayarak, Voltaire okuyarak ve kimi zaman da ada
hanımlarına Yunanca aşk şiirleri okuyarak geçirdiğini yazmıştır.80 Âbidin Paşa okuyarak
ve araştırarak elde ettiği müktesebâtını yazıya dökerek değerlendirmiştir. Türkçeden
başka altı lisan bilmesi bakımından son dönem bürokratları arasında entelektüel
kimliğiyle öne çıkmış bulunan Âbidin Paşa’nın eserleri ve içerikleri hakkında edebiyat

74
Âbidin Paşa, Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf, s. 6; Pala, “Abidin Paşa”, aynı yer.
75
Şimşekler, “Devlet Adamı ve Mesnevî Şârihi Abidin Paşa’nın Hayatı”, s. 119, 122.
76
Mehmet Serhan Tayşi, “Ali Emirî Efendi” DİA, c. II, İstanbul 1989, s. 391. Tezkire-i Şuarâ-yı Amid’in
yazarı Diyarbakırlı Ali Emirî, Paşa ile birlikte Sivas’a gelmiş, ancak Selanik valiliğine atanınca ondan
ayrılmıştır (Çalık, Âbidin Paşa, s. 101; Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 71-72).
77
Ali Emirî, Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, Dârülhilâfetülaliyye 1337/1918,
s. 26.
78
Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 86.
79
M. Ekrem-M. Ziya-Rifat Daniş, Nevsâl-i Malumât, Tahir Bey Matbaası, Kostantiniyye 1315, s. 50.
80
Dino, Kısa Hayat Öyküm, s. 21-22.

19
araştırmalarında bilgiler bulunmakla birlikte, en doğru ve geniş bilgileri Çelik ve
Şimşekler’in aktardıkları anlaşılmaktadır. Buna göre Âbidin Paşa’nın eserleri şunlardır:81

1. Konsolid, Hevâ Oyunları, İstikrazât: Âbidin Paşa bu ilk eserini Galata Borsası
komiserliği görevi sırasında yazmıştır. Osmanlı Devleti’nin borçları, devlet tahvilleri,
faizle borç alma, borsa muamelatı ve diğer maliye işleriyle ilgili konularda kaleme aldığı
yazılarından oluşan eser, Maarif Nezareti’nin 5 Haziran 1874 tarihli ruhsatıyla ve
Konsolidenin Hava Oyunlarıyla Sair Muamelât Hakkında Müstakrazât-ı Maliyyeye Dair
Risaledir adıyla yayımlanmıştır.82

2. Tercüme ve Şerh-i Mesnevi-i i Şerif: Âbidin Paşa’nın edebî şöhretini borçlu


olduğu bu eser altı ciltten meydana gelmektedir. Eser, Mevlana'nın Mesnevi’sinin
tercümesi ile ilk cildinin şerhini kapsamaktadır. Mesnevi tercümeleri arasında önemli bir
yeri olan bu eseri Adana ve Sivas valilikleri sırasında yazmıştır. 1886 yılında Sivas’ta ve
İstanbul’da ayrı ayrı basılmıştır.83

3. Tercüme ve Şerh-i Kasîde-i Bürde: Muhammed el-Bûsıri’nin meşhur


kasidesinin tercüme ve şerhinden meydana gelmektedir. Birincisi Mahmudbey Matbaası
tarafından 1890, ikincisi Kütübhane-i İrfan tarafından 1908’de olmak üzere iki defa
basılmıştır.84

4. Ber Tarz-ı Nevîn-i Nahv-i Arabî: Arapça bir nahiv kitabı olan bu eseri Cezâir-i
Bahr-i Sefîd valiliği sırasında yazmış ve 1894 yılında Rodos Vilayet Matbaası tarafından
61 sayfa olarak neşredilmiştir.

5. Saâdet-i Dünya: Yine Cezâir-i Bahr-i Sefîd valiliği sırasında kaleme aldığı
öğüt, ahlak ve hasbihal kitabı olan bu eser 1894 yılında Rodos Vilayet Matbaası, 1899’da
Kitapçı Arakel tarafından olmak üzere iki defa basılmıştır.

81
Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 97-103; Şimşekler, “Devlet Adamı ve Mesnevî Şârihi Abidin
Paşa’nın Hayatı”, s. 123-126. Ayrıca bkz. Çalık, Âbidin Paşa, s. 107-109.
82
Eser 2011 yılında Celali Yılmaz tarafından Osmanlı Borsasında Finansal İşlemler adıyla Latin
harfleriyle basılmıştır (İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, s. 228 ).
83
Eser hakkındaki müstakil çalışma için bkz. İsa Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi ve Tasavvufi
Düşünceleri, Vefa Yayınları, İstanbul 2007.
84
Eserin tıpkıbasımı ve sadeleştirilmiş metni Ömer Faruk Harman tarafından 1977 yılında neşredilmiştir
(Pala, “Âbidin Paşa”, aynı yer).

20
6. Âlem-i İslamiyyet (Müdâfaa): Mısır’da bir papazın Kuran-ı Kerîm ve İslamiyet
aleyhinde yazdığı makaleye tenkit ve reddiye olarak kaleme aldığı bu eseri, İstanbul’da
Tahirbey Matbaası tarafından 1897 yılında 40 sayfa olarak basılmıştır.85

7. Meâlî-i İslamiyye: Âbidin Paşa’nın entelektüel üretim bakımından en verimli


yıllarını geçirdiği Rodos’ta yazdığı bu kitap İslamiyet’in üstünlüklerini ve faziletlerini
anlatmaktadır. Fatiha Suresi’nden Nas Suresi’ne kadar seçtiği bazı ayetleri izah etmiştir.
Eser 1898 yılında İstanbul’da basılmıştır.

8. Mesnevî-i Şerif’teki Arabî Kıssası: Âbidin Paşa’nın Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-


i Şerîf adlı eserinin dördüncü cildindeki bu hikâyenin 1888 yılında Mahmudbey Matbaası
tarafından 103 sayfa olarak neşredilmiş ayrı basımıdır.

Yılmaz, Âbidin Paşa’nın yukarıda sıralanan eserlerinden başka, sünnet olma


âdetinin tarihinden bahsettiği Hitân adlı bir eserinin daha bulunduğunu belirtmiştir. Aslı
Almanca olan eserin Mavroyeni tarafından Fransızcaya, Âbidin Paşa tarafından da
Türkçeye çevrilmiştir. Ancak bu çevirmen, eserin kapağında kaydedildiği şekliyle,
Cerîde-i Tıbbiyye-i Askeriyye Muharriri Tabip Kolağası Âbidin’dir. Bu tespiti yapan
Çelik’e göre söz konusu çevirmenin konumuz olan Âbidin Paşa ile isim benzerliğinden
başka bir ilgisi bulunmamaktadır.86 Yazar, bazı araştırmacıların Âbidin Paşa’nın Ankara
valiliği sırasında kaleme aldığını ileri sürdükleri ve dönemin yıkıcı afetlerinden biri olan
kolera salgınından korunma yolları hakkında bilgiler içeren Kolera Hakkında Makale-i
Nafia adlı 7 sayfalık el kitabının da aynı şekilde Tabip Kolağası Âbidin’e ait olduğunu
belirterek diğer yazarlardan farklı düşündüğünü ortaya koymaktadır.87 Kanaatimizce bu
yaklaşım isabetli görülmektedir.

3. Âbidin Paşa’nın Görev Anlayışı ve İcraatları

19. yüzyılın ikinci yarısında Rumeli’deki toprak kayıpları ve Rusya’daki yapısal


değişmelerin ürünü olarak artan baskıcı politika yüzünden imparatorluk bu iki bölgeden
yönelen göç dalgalarına sahne olmaktaydı. Kalabalık muhacir gruplarına toprak
vermekten başka, gerekli binaların yapılması büyük harcama gerektirmekte, bu da
hazineyi zorlamaktaydı. Devlet bu sorunu, bazı yerel yöneticilerin mahallî eşrafı teşvik

85
Âbidin Paşa’nın Cezâir-i Bahr-i Sefîd valisi iken kaleme aldığı bu eseri 1896 yılında Malumat dergisinin
üç sayısında tefrika edilmiştir. Tefrikanın birinci bölümünün yer aldığı sayıda Paşa’nın portresi de
yayımlanmıştır. Bkz. Âbidin, “Âlem-i İslamiyet (Müdafaa)”, Malumat, nr. 109, 29 Cemâziyelevvel
1314, s. 1172-1177; nr. 110, 7 Receb 1314, s. 1208-1210; nr. 111, 14 Receb 1314, s. 1228.
86
Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 104.
87
Çelik, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi, s. 105.

21
ederek halkın nakdî ve bedensel yardımlarıyla çözmeye çalışmıştır. Devlet acil ödemeleri
ilk elde o yörenin halkına yaptırarak borçlanıyor ve sonradan ödemeyi vadediyordu.
Uygulamada, her yerin halkı muhacirlere elden geldiği kadar yardım yapmış, devletten
alacaklarını da çoğu defa hazineye bağışlamıştır. Para yardımı ve angarya ile bayındırlık
hizmetlerini yerine getirmek konusunda bilhassa 1880’lerde Sivas valiliğinde bulunmuş
olan Halil Rıfat Paşa ile Adana ve Ankara valiliklerini yürüten Âbidin Paşa’nın
yararlılıkları zikre şayandır. Adı geçen valiler yerel eşrafla anlaşarak yol yapımı, okul
inşası ve diğer bayındırlık hizmetlerini örgütlü biçimde yerine getirmişlerdir.88

Âbidin Paşa Sivas’taki ilk valiliği esnasında eğitim politikasıyla ilgili olarak
halkla kurduğu ilişki önemlidir. O dönemde birçok vilayet gibi Sivas vilayetinin okul
sayısı da yetersizdi. Mevcut okul binalarının hemen tamamı harap durumdaydı.
İlköğretim kurumlarının ıslahıyla ilgili çalışmalar yapmak üzere 1879 sonbaharında, beş
üyeli maarif meclisi kuruldu. Okulların birçoğunun gelir kaynağı bulunmadığı için,
Âbidin Paşa iane sistemini uygulamaya koydu. Vilayet merkezinde yaptırılması
kararlaştırılan 10 ibtidâî ile bir idadî mektebinin inşa masrafıyla, bunlarda görev yapacak
muallimlerin maaşlarının karşılanması amacıyla yardım kampanyası başlattı. Ahaliyi
teşvik etmek maksadıyla kendisi yüklü miktarda bağışta bulundu. Nitekim diğer
yöneticilerle memurların ve varlıklı ahalinin yardımları neticesinde bir hafta içerisinde
50.000 kuruş toplanmıştı. Bağlı sancak ve kazalara gönderilen genelgeler neticesinde
oraların yöneticileri de yardım seferberliği başlattılar. Âbidin Paşa’nın yardım çağrısı ve
gayretleri vilayet çapında büyük yankı yapmış, yöneticiler ve ahali eğitim seferberliğine
bir şekilde destek sağlamışlardır. Örneğin Karahisar-ı Şarkî Sancağına iki yeni okul ile
öğretmen evi yaptırılması için kampanya düzenlenmiş, bir ay içerisinde, iki okul inşa
edecek miktarda para toplanmıştır. Aziziye ahalisi, kaza merkezindeki sıbyan mektebini
tamir ettiği gibi; bir yardım fonu oluşturarak, nüfusu 25 hanenin üzerindeki köylerde birer
mektep inşa etmek amacıyla para toplamaya başlamıştır. Tonus kazasının Sağır köyü
hanedanından Ahmed Ağa, tamamen kendi imkânlarıyla bir okul inşa ettirip hocasını da
kendisi tutmuştur. Vilayet merkezinde inşa edilecek bir idadi ile on ibtidâi için epey
miktarda para toplanmıştı. Âbidin Paşa ihtiyaç duyulan 60-70.000 kuruş için Dâhiliye
Nezareti’yle iletişime geçmiş, belediye meclisi bütçesinden uygun miktarın eğitim
çalışmalarına aktarılmasını sağlamıştır. Sadece altı ay süren valiliği sırasındaki gayretleri

88
İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK Yayınları, Ankara 2000,
s. 88-89.

22
sayesinde Sivas, merkezî hükümetin değişen eğitim politikasının kendisini en erken
hissettirdiği vilayetlerin birisi olmuştur.89 Âbidin Paşa’nın Sivas’taki projeleri ve ön ayak
olduğu eğitim seferberliği haleflerine ilham verecek, İsmail Hakkı, Halil Rıfat ve
Mehmed Memduh Paşalar zamanında Sivas vilayeti mülhakatıyla birlikte her düzeyde
modern okul binalarına sahip olacaktır.

Âbidin Paşa eğitimin yaygınlaştırılması politikasına dönük yatırımları Ankara


valiliğinde de sürdürmüştür. Göreve başlar başlamaz bir darülmuallimîn inşa ettirip
İstanbul’dan getirttiği kadın ve erkek öğretmenlerle eğitim-öğretimi başlatmıştır.
Vilayete 2 ibtidâi, biri erkeklere diğeri kızlara mahsus olmak üzere 2 rüştiye ve 2 idadi
kazandırmıştır. Aralık 1893 itibarıyla darülmuallimînden mezun olan 478 öğretmen
diploma almıştır. Büyük ölçüde iane yoluyla halktan topladığı paralarla inşa edilen
okullarda kız çocuklarına tedrisat imkânının yaratılması ahali tarafından memnuniyetle
karşılanmıştır. Avrupa’dan getirttiği modern ve işlevsel bir matbaa makinesi sayesinde
gerek vilayet gazetesinin gerek diğer yayınların baskıları daha mükemmel biçimde
yapılmaya başlamıştır.90 Adana’daki idadi binası halkın yardımıyla ve tümüyle taş
malzeme kullanılmak suretiyle onun zamanında inşa edilmiştir.91 Yine bu vilayette boş
durmasından dolayı hazineye hiçbir fayda sağlamadığı gibi bölgenin havasını bozup
toplum sağlığını tehdit ettiğini düşündüğü sazlık ve bataklık araziyi ıslah etmek için
kendisine verilmesini istemişti. Buradan elde edilecek aşar gelirinin hazineye önemli bir
girdi sağlayacağını, bunun yanında havanın da temizleneceğini hesap etmişti. Hükümete
yaptığı müracaatta bu projenin masraflarının nasıl karşılanacağı sorulduğunda, bölgedeki
işsizlere belli bir ücret ödenerek rızaları ile çalıştırılabilecekleri cevabını vermişti. Âbidin
Paşa’nın görüş ve talepleri mecliste kabul edildikten sonra padişah tarafından da
onaylanmış ve 19.700 dönümlük arazi karşılıksız olarak kendisine verilmiştir.92

89
Kemalettin Kuzucu, İsmail Hakkı Paşa’nın Sivas Valiliği ve İlk Ermeni Olayları, IQ Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 60-62.
90
İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, s. 244-245. İdadilerden biri Ankara, diğeri Kırşehir sancağına
inşa edilmişti. Yozgat ve Kayseri idadilerinin inşaatı da bitme aşamasına gelmişti. Mihalıççık,
Yanabâbad, Keskin, Çubukâbâd kazalarında birer rüştiye; mahalle ve köylere onlarca ibtidâi açılmıştır.
Ankara’yı onun zamanında gezen Fransız seyyah Cuinet, vilayette 1003 ilkokul, 18 rüştiye, 4 idadi ve
1 dârülmuallimîn bulunduğunu kaydetmiştir (Çalık, Âbidin Paşa, s. 47-49).
91
Çalık, Âbidin Paşa, s. 38.
92
Çadırcı, “Abidin Paşa’nın Adana Valiliği”, s. 19-20. Âbidin Paşa bu araziden bir kısmını daha sonra
satın alarak üzerine geçirmiş, bu da birtakım dedikodu ve şikâyetlere yol açmıştır. Ancak yapılan
soruşturmalardan ceza almadan kurtulmuştur. Teknik imkânsızlıklar nedeniyle proje hayata
geçirilememiş, arazi ise Paşa’nın varislerinin sahip çıkmaması nedeniyle metruk kalmıştır (s. 23).

23
Bağış ve angarya sistemiyle ahalinin modernleşme sürecine katılması Âbidin
Paşa’nın sekiz yıl süren Ankara valiliği sırasında somut olarak görülmektedir. Bu
vilayette eskiden yapılanların dışında şose olarak 603 kilometre yolu yeniden yaptırmış,
428 kilometresini ise ıslah ettirmiştir. Yollar üzerindeki 97 köprüyü tamir ettirmiş kendisi
de iki köprü yaptırmıştır. Şehir içi yolları düzenleyip kaldırım inşa ettirmiştir. Valiliğinin
son yılına gelindiğinde Ankara şehri Nallıhan’a 68, Kayseri’ye 242, Yozgat’a 131,
Kalecik’e 32, Yabanabad’a 31, Haymana’ya 3, Çubukabad’a 4 kilometre yol ağına sahip
bulunmaktaydı. Hükümet konağından tren istasyonuna uzanan 1.2 kilometre yolu
düzenleyip kaldırım inşa ettirmiştir. Altı kilometrelik bataklığı da kurutan Âbidin
Paşa’nın yol politikasındaki en önemli başarısı, demiryolunun Ankara’ya kadar
getirilmesidir.93 Ankara’ya demiryolu ulaşmadan önce bununla ilgili alt yapı tesislerini
ve karayolu ağını tamamlamış olması büyük bir idealizm örneğiydi. Âbidin Paşa’nın yol
politikasındaki bu başarısının altında, iâne kampanyasıyla halkı angaryaya koşması
yatmaktadır.94 Paşa’nın Ankara’ya kazandırdığı diğer yatırımlar arasında Gureba
Hastanesi, kışlalar ve askerî depolar, rüştiye, Ankara Sultanisi, Hamidiye Sanayi Mektebi
bulunmaktadır. Şehrin en modern binası Taşhan’ın bir bölümünün tahsis edildiği Hotel
Angora, Ortaylı’nın tabiriyle, Ankara’ya ulaşan demiryolunun dış dünyadan getirdiği
temel hayat tarzı değişikliğini simgelemekteydi.95

Âbidin Paşa’nın şehircilik ve modern kent tasarımı konusunda da önemli


girişimleri söz konusudur. Adana şehir merkezinde çevre düzenlemesi yapan Paşa dar
sokakları genişletmiştir. Adana’yı İç Anadolu’ya bağlayan şose yolu yaptırmıştır. İnşa
ettirdiği saat kulesinin her saat başında çalma özelliği sayesinde sosyal hayata düzen
gelmiş, devlet görevlilerinin mesai saatleri bu saate göre ayarlanmıştır.96 Modern
Ankara’nın doğuşu da Âbidin Paşa’nın valiliği dönemine uzanmaktadır. Ankara’nın yol
şebekesinin düzenlenmesinde bağış ve angarya yönteminin etkisine açıklık getiren
Georgeon, devletin mühendis, araç ve malzeme temin ettiğini, halkın da yılda 4 ile 20
gün kadar çalıştığını belirtmiştir. Böylece 1889 yılında 163.429 yükümlü işçi mevcudu
oluşmuştur. Georgeon, Ankara’nın hızla modernleşmesinin başlıca etkenleri arasında bu

93
İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, s. 236-237. Ankara demiryolunun uzun ve yorucu serüveni
hakkında bkz. Çalık, Âbidin Paşa, s. 50 vd.
94
İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadî ve Sosyal Değişim Makaleler, I, Turhan Kitabevi
Yayınları, Ankara 2000, s. 114; Yılmaz, Sivas Valisi Âbidin Paşa, s. 355.
95
Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadî ve Sosyal Değişim Makaleler, s. 118.
96
Çalık, Âbidin Paşa, s. 38. Adana’da hâlen mevcudiyetini koruyan saat kulesinin bulunduğu caddeye de
Cumhuriyet döneminde Âbidin Paşa’nın adı verilmiştir (Toros, “Abidin Paşa”, s. 30).

24
enerjik valinin rolünü öne çıkarmıştır. 1881’deki yangından sonra bir itfaiye bölüğü
kurulmuş, posta idaresi modernleştirilmiştir. İzmit-Ankara demiryolu hattının inşaat
projesi onun zamanında 1888’de Deutsche Bank’la imzalanmıştır. Aralık 1892’de ilk tren
Ankara Garı’na girmiştir.97 Âbidin Paşa’nın valiliğinden bir süre önce şehirde yaşanan
kuraklık nedeniyle değirmenlere su verilemediğinden un üretiminde büyük zorluklar
yaşanmıştı. Önlem olarak Eymir Gölü’nden şehre su verilmesi düşünüldüyse de hayata
geçirilememişti. Âbidin Paşa göreve gelir gelmez kanal inşaatı projesini tamamlatmış,
böylece sekiz-on değirmeni faaliyete geçirmiş ve bu sayede un teminindeki problem
aşılmıştır. Öte yandan Ankara Ovası’nın önemli bir kısmının sulanmasıyla tarımsal
faaliyetlerde gözle görülür bir canlılık meydana gelmiştir. Eskiden kalma 28 çeşme tamir
edilirken, 253 yeni çeşme yaptırılmıştır.98 Benzer bir çalışmayı Adana’da da başlatmıştır.
Tarım sahalarını genişletmek üzere bataklıkların kurutulmasına girişen Paşa’nın bu
faaliyetinde dikkat çeken hususlardan biri, yöredeki işsiz erkekleri amele olarak
çalıştırmasıdır. Buraya İngiltere’den buharlı çift makinesi, tek kollu pulluk ve elek
makinesi getirmiştir.99

Âbidin Paşa’nın valiliğinden önce Ankara’da, tabii afetler ve inşaat çalışmaları


nedeniyle kanalların tahrip olması yüzünden içme suyu sıkıntısı baş göstermişti. Âbidin
Paşa, bu sorunun giderilmesi için gerekli olan finansı tedarik etmek amacıyla iâne
yönteminin yanında piyango usulüne başvurmuştur. Neticede Avrupa’dan ithal edilen
demir borularla Elmadağı ve Hanımpınarı kaynaklarından su getirilmesi sayesinde şehir
içme suyuna kavuşmuştur. 150’den fazla çeşme, 2 şadırvan, ayrıca istasyona şadırvanlı
bir çeşme yapılmıştır.100

Âbidin Paşa’nın Ankara evleriyle ilgili radikal projesinin de vurgulanması


gerekir. Burada evlerin dış kısmı geleneksel yapı malzemesi olan çamurla sıvanmış
olduğundan şehir siyah ve kasvetli bir görünüme sahipti. Üstelik yağmur ve rutubetin
tahribiyle sıvalar sık sık yıpranmakta, yağmur duvarlara işleyerek temele kadar inmekte
ve binaların tamamen harap olmasına yol açmaktaydı. Âbidin Paşa bu tehlikenin önüne
geçmek için evlerin dış cephesinin kireçle badana edilmesine karar verdi. Böylece hem

97
François Georgeon, “Keçi Kılından Kalpağa: Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Yüzyılında Ankara’nın
Gelişimi”, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, ed. Paul Dumont ve dğr., çev. Ali Berktay, Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996, s. 108-109.
98
İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, s. 238-239.
99
Çalık, Âbidin Paşa, s. 35-37; Çadırcı, “Abidin Paşa’nın Adana Valiliği”, s. 18.
100
Çalık, Âbidin Paşa, s. 41; İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, s. 240-242. Georgeon açılan kanalın
20 kilometre olduğunu belirtmiştir (Georgeon, aynı yer).

25
yapılar sağlamlaşmış hem de şehre aydınlık bir görünüm hâkim olmuştur. Öte yandan
istasyon civarında yeni inşa tekniklerine uygun olarak 1.500 bina ve dükkânın olduğu
modern bir mahalle teşkil edilmiştir.101 Âbidin Paşa’nın günümüzde Ankara’da kendi
ismiyle anılan semtte bulunan köşkünün hikâyesi de ilginçtir. Paşa, köşkü inşa edeceği
arsayı belirlemek için şehrin muhtelif yerlerine koyun eti astırmış, en geç kokan etin yer
aldığı sırta köşkü inşa ettirmiştir.102 Abidinpaşa Köşkü olarak bilinen yapı bugün müze
işlevi görmekte, 2012 yılından beri Ankara Kültür, Sanat ve Sevgi Evi olarak hizmet
vermektedir.

Âbidin Paşa’nın yönetim anlayışında özel sektörü canlandırıp devletin yükünü


hafifletmeye dönük girişimler dikkat çekicidir. Örneğin Sivas’taki altı aylık ilk valiliği
sırasında (1879) burada bir şeker fabrikası kurmaları için yerli sermayedarlara çağrıda
bulunmuştu. Paşa’nın çağrısı bölgede heyecan yaratmış ve yöre zenginleri kendisine
destek vermişlerdi. Âbidin Paşa gelişmeleri Ticaret Nezareti’ne bildirmiş, fakat bu sırada
görev yerinin değişmesi nedeniyle şeker fabrikası projesi akim kalmıştır.103 Paşa, dokuma
sektöründe çalışanları da destekleyip teşvik etmiştir. Onun zamanında Gürün ve
Arapkir'de imal edilen iplik ve tire gibi dokuma malzemelerinin üretimini arttırmak
düşüncesiyle küçük bir anonim şirket kurulması tasarlanmış fakat valinin değişmesi
nedeniyle bu da sonuçsuz kalmıştır.104 19. yüzyılın ikinci yarısında kuraklık ve bunun yol
açtığı kıtlıkla mücadele eden Ankara, Âbidin Paşa’nın valiliği zamanında 1887’de yine
aynı afete maruz kalmıştı. Konya’yı da etkileyen kıtlık ürkütücü boyutlara varmasına
rağmen, Paşa’nın tecrübesi ve emri altındakilerle dayanışma içerisinde fazla mesai
yaparak olağanüstü gayretlerle çalışması neticesinde felaketin asgari düzeyde
seyretmesini sağlamıştır.105

Yukarıdan beri başarılarından örnekler getirmeye çalıştığımız Âbidin Paşa görev


yaptığı yerlerde zaman zaman muhalefetle karşılanmış, aleyhinde İstanbul’a birtakım
şikâyetler gönderilmiştir. Yerel yöneticilerin yenilikler konusundaki dirençleri ile bazı
görevlilerin çalışma tempolarının yetersizliğinden dolayı azledilmeleri şikâyet
konularının başında gelmekteydi. Sivas valiliği ve komiserliği sırasında şikâyetler ayyuka
çıkmıştır. Bunların niteliğine bakıldığında, genellikle eşkıya ve çete gruplarının hırsızlık

101
İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, s. 243-244.
102
Yılmaz, Sivas Valisi Âbidin Paşa, s. 355.
103
Kuzucu, İsmail Hakkı Paşa’nın Sivas Valiliği, s. 69-70.
104
Kuzucu, İsmail Hakkı Paşa’nın Sivas Valiliği, s. 71.
105
Çalık, Âbidin Paşa, s. 43-44.

26
ve diğer suçlarından dolayı tutukluluk hallerine yapılan itirazlar olduğu görülür.
Görevden el çektirdiği Ankara belediye reisinin yakınması da tamamen kişisel
kaygılarının ürünüydü. Reis Bey Âbidin Paşa aleyhinde propaganda yapmaya kalkışmış,
merkeze de şikâyet telgrafları yağdırmıştı. Şikâyetlerin çoğu asılsız çıktığı gibi
tahkikatlar da Âbidin Paşa’nın masumiyetini ortaya koymuştur.106

Âbidin Paşa’nın aleyhindeki şikâyetleri esasen II. Abdülhamid’in merkeziyetçi


anlayışıyla ilişkilendirmek gerekir. Bilindiği üzere padişah sadareti zayıflatarak bütün
yetkileri Yıldız’da topladığı 1895-1908 döneminde kurduğu istihbarat yöntemiyle
taşradaki idarecileri takip etmekte, bu psikolojik baskı valileri rahatsız eden konuların
başında gelmekteydi. En düşük dereceli bir memurun bile valilerin davranışları hakkında
Saray’ı bilgilendirme ihtimali vardı. Valilerin yanlış işleri, birlikte görev yaptığı
bürokratların veya eşrafın düşmanlıklarını kazanmaları ya da yerel menfaat ilişkilerine
çomak sokmaları İstanbul’a ihbar edildiğinde valiler ağır bedeller ödeyebilmekteydiler.
Eskiden nazırlık yapmış olan ve merkezde siyasi ağırlığı bulunduğu için İstanbul’dan
uzaklaştırılarak vilayetlere gönderilen valiler Saray tarafından daha dikkatli
izlenmekteydiler. Üç ay hariciye nazırlığı yapmış olan Âbidin Paşa da hakkında çokça
jurnal yazılan valilerden biri oluvermiştir. Örneğin Cezâir-i Bahr-i Sefîd valiliği sırasında,
hakkındaki jurnalleri kaleme alan kişi en yakın mesai arkadaşı ve muavini olan Sururi
Bey idi.107 Âbidin Paşa, muavininin jurnallerinden rahatsız olmuş olacak ki, 1896’da
Saray’a yazdığı bir mektupta, Sururi Bey’in sonu gelmeyen manevralarından bahsetmiş,
onun vilayette bulunan sürgünlerle işbirliği yaparak kendisi hakkında sahte mühürlerle
uydurma şikâyet mektupları hazırlayarak İstanbul’a gönderdiğini yazmıştır.108

Âbidin Paşa Sultan II. Abdülhamid’e sunduğu 12 Kasım 1895 tarihli arîzada görev
anlayışını ve hizmetlerini anlatmıştır. Yıllardan beri padişahın uğruna baş koyarak gece
gündüz çalıştığını belirtmiştir. Ankara’da görev yaptığı sekiz yıl zarfında Ankara, Sivas
ve Yozgat bölgelerinin başlıca sorunu olan Ermeni komitelerinin üstüne giderek,
işledikleri suçları teröristlere itiraf ettirip hak ettikleri cezaları verdirdiğinden söz etmiştir.
Hariciye nazırlığı sırasında sırf dürüstlükten ve padişaha bağlılıktan ödün vermediği için
bazı yüksek dereceli devlet adamlarını ve onların yakınlarını gücendirdiğini dile

106
İğdi, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, s. 243-246.
107
Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri, s. 111-112.
108
Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri, s. 145.

27
getirmiştir. Mektuptan, Paşa’nın nazırlığa kadar yükseldikten sonra tenzil-i rütbe edilerek
valilik göreviyle taşraya gönderilmesinden müteessir olduğu anlaşılmaktadır.109

Âbidin Paşa’nın yukarıda bahsedilen eserlerinden bazıları, yönetme sanatı


hakkında bilgi vermesi ve iyi bir idarecide bulunması gereken vasıfları izah etmesi
açısından eski siyasetname geleneğini hatırlatır. Şimşekler, Mesnevî şerhinde geçen bir
beytin şerhini nakletmiştir: “İnsanlar dahi iki hocaya giderler fakat biri insan-ı kâmil
diğeri taklitçi ve bâtıl olur. Siyasette de aynı görevde iki türlü memur vardır. Biri akıllı
ve doğru işli olur, maiyetindeki kişiler rahat eder ve işleri misk gibi güzel koku yayar.
Diğeri ise kötü işli ve ahmak olmak hasebiyle köyü yöne sevk eden icraatları sebebiyle
ahali bîzâr olur ve güzellik yerine kötülük hâsıl olur.”110 Âbidin Paşa eserlerinden başka,
padişahın isteği ya da şahsi tercihi ile memleket sorunları hakkında layihalar kaleme
almıştır. Hatta uzun devlet tecrübesi, hariciye nazırlığı ve ıslahat komisyonlarındaki
görevleri ve komiserliklerindeki deneyiminin verdiği cesaretle, görev yeri olmayan
yerlerin sorunları hakkında da Saray’a layihalar sunmuştur. Örneğin Cezâir-i Bahr-i Sefîd
valiliği sırasında, Rumeli meselesi ve Osmanlı Devleti’nin Avrupa bölgesi hakkında
büyük güçlerin politikalarına dair Rodos’tan İstanbul’a layihalar göndermiştir.111
Ömrünün son yıllarında Yemen meselesiyle ilgilenmiş, Sultan Hamid’e sunduğu 30
Mayıs 1905 tarihli arîzada Hüseyin Hilmi Paşa’nın yanlış politikalarından söz etmiştir.
1906’nın başında sunduğu layihada ise, Yemen’de meydana gelen olayların sebeplerini
ve yanlış icraatları analitik biçimde sıralamış, sorunun çözümü için kendince belirlediği
stratejileri dile getirmiştir.112

Bu bölümü, Âbidin Paşa’nın Mâbeyn’e gönderdiği 5 Ocak 1900 tarihli şifre


telgrafı ile kapatmak isabetli olacaktır. Paşa’nın ceddini, kendisini ve hizmet anlayışını
anlattığı, buna karşılık hak ettiği maaş ve nişanları alamadığından dolayı biraz da
sitemkâr dille kaleme aldığı metin günümüz Türkçesine çok yakın olduğu için aynen
aktarılması uygun görülmüştür:

“Ecdâd-ı âcizânemin Devlet-i Aliyye’ye ettikleri hidemât-ı mebrûreden başka


âcizleri Rus muharebe-i zâilesinde Yanya’da Arnavudluk hanedanından müteşekkil
komisyonun bâ-irade-i seniyye riyasetinde bulunduğum sırada Yunan ve İtalyalı olarak
sekiz bin kişiden ziyade Memâlik-i Mahrûse-i şâhânenin Ligor ve Saranda cihetlerine

109
Orhun, Meşhur Valiler, s. 31-32; Yılmaz, Âbidin Paşa’nın Sivas Valiliği, s. 356.
110
Şimşekler, “Devlet Adamı ve Mesnevî Şârihi Abidin Paşa’nın Hayatı”, s. 122.
111
Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri, s. 111.
112
Çalık, Âbidin Paşa, s. 94.

28
çıkıp zabt ile bir hükümet-i muvakkate teşkil etmiş ve bütün Yanya vilayeti Hıristiyanlarını
tuğyana evrak-ı mazbûta ile davet etmiş ve hükümet-i mahalliyye memurlarını dahi firara
mecbur edip bilcümle Rum ahalisi bunlara irtibâten tuğyana ve Yanya şehrini
muhasaraya hazırlanmış iken âcizlerinin derhal Arnavutluğa gidip altı gün zarfında cem‘
eylediğim beş bin Arnavud’la Yunan ve İtalyalıların bulundukları mevâki‘e bi’l-hücum
vaki olan muharebe-i şedîdede en evvel on nefer dilaver Arnavud’la çâkerleri Yunan ve
İtalyalıların içine girip düşmanların kordonlarından elbisem parça parça olduğu halde
arkamdan Arnavudlar yetişip sâye-i şâhânede muzafferiyet-i tâmme ihrâz etmiş ve
meydan-ı harbde Yunan ve İtalyalılardan bin kişiden ziyade maktul kaldığı gibi dört yüz
kişi dahi esir olarak derdest ile Yanya hapishanelerine i‘zâm edildiği ol vakit Yanya
valisinin Mâbeyn-i hümâyûn-ı cenâb-ı mülûkâneye vâki‘ olan iş‘âr-ı resmîsinden dahi
müstebân olur. Bundan başka otuz sekiz seneden beri bilâ-infisâl bulunduğum en mühim
memuriyetlerde umûr-ı nâfia ve maarif ve sâirece vâki‘ olan icrâ’ât-ı âcizânem fiiliyât ve
evrak-ı resmiyye ile müsbit ve muharebe-i ahîre-i Yunaniyye’de Cezâir-i Bahr-i Sefîd
adalarına da sefâin-i hümâyûn bulunmadığı halde ittihâz eylediğim tedâbir ve o sırada
en tehlikeli addolunan yerlere bizzat ‘azîmetle sâye-i asayiş-vâye-i hazret-i padişahîde
bu vilayetin asayişi nasıl hüsn-i muhafaza olunduğu vâreste-i izahtır. ‘Âlem-i ma‘kûlâtda
ettiğim hidemâta gelince te’lifât-ı kesîre-i matbû‘a-i âcizânem güvâh-ı kâfidir.
Düşmanlarımın entrikalarından birçok seneden beri envâ‘ ızdırabât çektiğim halde
birkaç lisanlarda mahareti derkâr olan kalem ve femm-i âcizânemden ‘ubûdiyet ve
sadakate muhalif bir harf bile sâdır olmamıştır. Vaktiyle maiyet-i âcizânemde bulunmuş
birçok zat vardır ki el-ân murassa‘ Osmanî ve sair nişanlar ve altun madalyalarla sîneleri
müzeyyen iken âcizleri yalnız bir gümüş madalya ile kaldım. Hariciye Nazırı bulunduğum
sırada mutasarrıflıkta bulunup altı bin guruş maaş alan zat şimdi valilikte otuz bin
guruşdan ziyade maaşa nâil olmuş iken kesîr’ul-‘iyâl olan âcizleri yalnız on sekiz bin
küsur guruş maaş almaktayım. Cenâb-ı Hudâ-yı müte‘âl ve fahr-ı kâinat efendimize ve
velinimet-i bî-minnet veliyy’ün-ni‘amımız padişah-ı âlicenâb efendimiz hazretlerine
derkâr olan ‘ubûdiyet ve sadakat-i tâmme-i âcizânem çâkerlerince mükâfât-ı kâfidir.
Ma‘amâfîh iltifattan mahrumiyetle beraber düşmanlarımın yine entrikaları devam edince
hasbe’l-beşeriyye daire-i sükûtdan çıkıp buralarını hâkipâ-yı merâhim-ihtivâ-yı hazret-i
hilafet-penâhîye arz etmeye mecbur oldum. Ol bâbda.”113

113
BOA, Y. PRK. UM, nr. 49/45.

29
4. Âbidin Paşa’nın Heyet-i Islahiyye Serkomiserliği

93 Harbi’nin yol açtığı siyasi ve ekonomik istikrarsızlığın en iyi hissedildiği


bölgelerden birisi Diyarbekir vilayetiydi. Savaş başladığında burada hüküm süren kıtlığın
da etkisiyle fiyatlar önceki yıla oranla beş kat artmıştı. Bazı Kürt aşiretleri iktidar
boşluğundan faydalanarak taşkınlıklarını arttırırken, yerel emniyet güçleri bunları
bastırmakta zorlanmaktaydı. Vilayetteki tek emniyet gücü olan polis, yerel güçlerle olan
çıkar ilişkilerinden dolayı yönetime yeterince yardımcı olmadığı gibi, çoğu zaman da
resmî girişimleri engelleyici tutum sergilemekteydi. Bazı tanıkların ifadelerine göre, bazı
polisler, el altından yağmayı ve hırsızlığı teşvik edip sömürü eşyalarından ve paralardan
pay almakta idiler. Yol güvenliği kalmamıştı. Savaşın mağlubiyetle sonuçlanması
sorunları derinleştirmiş, kaybedilen topraklardan Diyarbakır’ın da içinde bulunduğu
şehirlere başlayan Müslüman göçü yeni problemlere kapı aralamıştı.114 Bu arada Berlin
Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Diyarbekir Ermeni Piskoposu Filipos ayrılıkçı
faaliyetlere girişmişti. Filipos vilayetin Müslüman halkına yönelik propagandalarının
yanı sıra, bütün Diyarbekir Hıristiyanlarının arasına nifak sokmuş, hatta kendi halkı olan
Ermenileri dahi ifsat etmişti.115

Bu durum karşısında Sultan Abdülhamid, hem Ermeniler için yapılacak ıslahat


programının hayata geçirilmesi hem de genel asayişin sağlanması için Erzurum ve Halep
bölgelerine teftiş ve ıslahat komiserleri atamasına benzer biçimde,116 Diyarbekir ve
Mamüratülaziz taraflarının teftişi ve ıslahatı için de başka bir heyet belirlenmesini istedi.
Meclis-i Vükelâ’da yapılan görüşmelerde, “ehil ve muktedir bendegândan oldukları” göz
önüne alınarak, o vakitte İstanbul borsası komiseri bulunan Âbidin Bey’in serkomiser,
bölgeyi yakından tanıyan Erzurum eski vali yardımcısı ve Ermeni cemaatinden Manas
Efendi’nin de ikinci komiser olarak görevlendirilmeleri uygun görüldü. Sultan Hamid de
18 Nisan 1879 tarihli iradesiyle bu teklifleri onayladı.117 Bu tarihte Müslüman ve
Hıristiyan ahali kendi işleriyle meşgul bulunmakta iseler de, civardaki bazı asi ve eşkıya
güruhu huzursuzluğa neden olmakta, toplumsal asayişe gölge düşürmekte idiler. Adı
geçen komiserler, bir yandan bunları bertaraf etmek için mücadele edecekler, diğer
yandan bölgede yeni yollar açıp gaz ve kömür madenlerini işletmeye açmak, ayrıca

114
Oktay Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri ve Islahat Komisyonunun
Faaliyetleri”, Turkish Studies, vol. 10/13, Fall 2015, s. 267-269.
115
Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri”, s. 270.
116
Erzurum’a Yusuf Paşa, Haleb’e ise Said Paşa gönderilmiştir (Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni
Meselesinin Ortaya Çıkışı, s. 79, n. 49).
117
BOA, İ. MMS, nr. 61/2893.

30
yöreye Avrupa’dan modern aletler getirterek ziraatı geliştirmek ve şeker fabrikası gibi
işletmeleri devreye sokmak gibi geniş bir planı uygulamaya koyacaklardı.118 Heyetin
faaliyetlerine değinmeden önce, Âbidin Bey’in söz konusu göreve getirildikten birkaç ay
sonra paşalığa yükseleceğinden hareketle, herhangi bir ifade bozukluğuna meydan
vermemek için, söz konusu unvanı aldığı tarihe kadar olan bahiste Bey unvanıyla birlikte
anacağımızı belirtelim.

Heyete, “Diyarbekir Ciheti Komiserlerine Talimat” başlıklı on maddelik bir


yönerge verilmişti. Talimata göre heyet Diyarbekir’de öncelikle her yerleşim merkezinin
nüfus oranlarına göre dört kişilik ya da gerektiğinde her grubu temsil edecek kimselerin
dâhil olacağı bir komisyon kuracaktı. Komiserlerin başkanlığında çalışacak olan
komisyon, idari ve sosyal ihtiyaçları belirleyecek ve yapılması gereken ıslahatı valiyle
birlikte yürürlüğe konulmasını sağlayacaktı. Yürürlükteki yönetmeliklerden
değiştirilmesi ve yenilenmesi gereken maddeler gerekçesiyle birlikte Bâbıâli’ye
bildirilecek, alınacak yanıta göre gereği yapılacaktı. Zaptiye teşkilatı jandarma örgütüne
dönüştürülecekti. Komisyon, mahkemeleri denetleyebilecek, gerekli görürse seçilmiş
üyelerini görevden alabilecekti. Komisyon, idare meclisi üyelerinden hakkında şikâyet
vuku bulanları da yargılama ve gerekirse yerlerine başkalarını atama yetkisine sahipti.
Mülkiye ve maliye memurları denetlenecek, suçlu görülenler mahkemeye sevk edilecekti.
Her çeşit verginin toplanması incelenecek, vergi kaçağını önlemek için gerekli tedbirler
alınacaktı. Gerekli görülürse askerî güçlerden de yararlanılarak aşiretler denetim altına
alınacak ve iskânları sağlanacaktı. Cizre, Midyat, Silvan, Nusaybin kazalarında bazı
aşiretlerin Hıristiyanlara karşı yaptıkları iddia edilen şikâyetler araştırılacak, suçlular
mahkemeye sevk edilecekti. Bunun yanı sıra 1869 tarihli Maarif ve 1871 tarihli Vilayet
Nizamnamelerinin sağlıklı bir şekilde yürürlüğünün sağlanması için önlemler
alınacaktı.119

Âbidin Bey ve Manas Efendi Samsun’da karaya çıktıktan sonra Mamüratülaziz’e,


oradan da Diyarbakır’a gidip 9 Haziran 1879 tarihinde şehre ulaştılar. Âbidin Bey aynı
gün Mâbeyn’e gönderdiği telgrafında, yol boyunca ahaliden birtakım şikâyetler
dinlediğini, bununla birlikte onların umutlu olduklarını gördüğünü dile getirmiştir.120
Diyarbekir vilayet gazetesinin haberine göre, komiserler askerî ve mülkî erkân ile eşraf

118
Ali Emirî, Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası, Dârülhilâfetülaliyye 1337/1918,
s. 21-22; Üner, “Abidin Paşa’nın Doğu Raporu’nda Diyarbakır Vilayeti”, s. 312.
119
Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri”, s. 273-274.
120
BOA, Y. PRK. UM, nr. 1/64.

31
tarafından Şelbi köyünde karşılandılar. Daha sonra Seyrantepe mevkiinde kurulmuş olan
ve Vali İzzet Paşa’nın hazır bulunduğu çadıra geldiler. Burada resmî karşılama töreni icra
edildi. Ardından hep birlikte vali konağına yürüdüler. Yol boyunca coşkulu kalabalığın
arasından geçen Âbidin Bey hükümetin önünde toplanmış olan ahaliye hitap etti. “Hâlen
ve istikbâlen icra ve istihsâl-i adalet hâlen ve istikbâlen ifâ ve istikmâl-i esbâb-ı terakkiyât
ve mamuriyettir” diyerek, ülkenin geri kalmışlıktan kurtulması için herkesin uygarlık
yolunda mücadele etmesi gerektiği üzerinde durdu. Eşkıyalık ve bölücülükle mücadele
konusundaki görüşünü ise şu cümlelerle ortaya koymuştu: “Biz vücûd-ı ahaliyi yekvücûd
ve vücûd-ı ahaliyi vücûd-ı şahsî gibi addederiz. Bir vücûd için cümleye malum olduğu
üzere iki hâl muktezîdir. Yani hâl-i sıhhatte iken kanun-ı sıhhate riayet etmesi. Ve hasta
olur ise mu‘âleceye tevessül ile def‘-i maraz eylemesidir. Vücûd-ı ahalinin hâl-i sıhhatte
olmasından maksad kavânîn ve nizamâta riayet eylediği zamandır. Hastalığı kanun ve
nizamât haricinde ef‘âl-i nâ-marziyyede mütecâsirlerinin bulunmasıdır. O makûle
hastalığın ilacı ceza-yı siyasîdir. Ceza ne derecede olsun sual olunursa cevâbı kolaydır.
Sıtmaya giriftâr olan kimesne marazın def‘i içün yirmi dört buğday sülfatoya muhtaç iken
hastaya güzel görüneyim diye yirmi üç buğday veren tabip marazın imtidâdına bâis olmuş
gafillerdendir. İşte hükümât memurîni dahi böyledir. Yani icap eden cezadan daha az
verecek olurlar ise fenalıkların imtidâdına kendileri sebebiyet vermiş olurlar. Bu makûle
tabip olmaktan Cenab-ı Mevla cümlemizi hıfzeylesin.”121

Serkomiser Âbidin Bey göreve başlamasının üzerinden birkaç hafta geçtikten


sonra Bâbıâli’ye gönderdiği ve ilk çalışmaları hakkında bilgi verdiği tahriratında, bölgede
kendisine karşı gösterilen teveccühün, “ahalinin teşne oldukları adalet ve ıslahat ve
terakkiyâtına husûlüne fevkalâde hâhişger olduklarından” ileri geldiğini belirtmiştir.
Valilik önünde üç beş bin kişiye verdiği nutkun semeresinin görüldüğünü dile getirmiştir.
Âbidin Bey, kendisine verilen talimatname uyarınca muhtelif konularla ilgilenmek üzere
komisyonlar kurmuştur. Islahata dönük ilk iş olarak Diyarbekir’den başlayarak Siverek
üzerinden Halep’e kadar bir araba yolunun inşasına girişmiştir. Masrafın karşılanması
konusunda ahaliden ve komisyonlardan taahhüt alınmıştı. Ziraatın gelişmesinin değerli
ve taşınması kolay bir ürün olan afyon tarımının uygulanmasıyla mümkün olabileceğini
tespit ettikten sonra, her türlü masraf ve maaşları mülk sahiplerinden karşılanmak üzere
Malatya’dan afyon konusunda uzman muallimler istemişti.122

121
Diyarbekir, nr. 492, 23 Cemâziyelâhir 1296/12 Haziran 1879.
122
BOA, A. MKT. MHM, nr. 484/43, lef 2.

32
Âbidin Bey Diyarbekir’e gelir gelmez ilk iş olarak bölgenin Müslüman ve
Hıristiyan halkının saygın kişilerinden bir komisyon oluşturdu. Komisyonda Mir’at’ül-
‘İber yazarı Diyarbekirli tarihçi Said Paşa ile Diyarbekirli şair Ali Emirî’nin dayısı
Abdülfettah Fethi Efendi de bulunmaktaydı. Heyet-i Islahiye müsevvidliğine de Ali Emirî
getirilmişti.123 Âbidin Bey yapısal birtakım düzenlemelerle vilayet merkezinde otoriteyi
tesis ettikten sonra, toplumsal yapıyı ve devlet idaresini tehdit eden ve ıslahatın en büyük
engeli olarak gördüğü mütegallibe meselesini ele aldı. Zorbalıklarıyla memlekete bela
olan bazı Kürt beylerini ve ağalarını Diyarbakır’a çağırdı. Bir ön soruşturmadan sonra ani
bir baskınla bunların bazılarını tutuklattı, bazılarını ise padişahın iradesini de sağlayarak
Rumeli’de mecburi ikamet için Halep ve Sivas’a gönderdi. Bu beylerin ve ağaların
aileleri sonradan yanlarına gönderilecek ve orada geçimleri için kendilerine toprak
sağlanacaktı.124 Bu kararı pek isabetli bulan Ali Emirî, bunun gerekçelerini şöyle
anlatacaktır:

“Çünkü bahçeyi lâyıkıyla yetiştirmek ve yetişecek nev fidanların neşv ve kuvvetine


mâni‘ olmamak için hâr ve hâşâkini ve diğerlerini ve hatta fidanların aralarında yetişen
bazı biçimsiz dallarını bile temizlemek lazım olduğu gibi bir mülkü veya bir vilayeti ıslah
için de kâbil-i ıslah olmayan bazı eşhâsı adl ve hakkaniyet dairesinde aralarından çıkarıp
temizlemek lazımdır. Bu nefy ve teb‘îd edilenler içinde sonra mülk ü milletin başına bir
belâ-yı mübrim kesilen Milli İbrahim Ağa (Paşa) ve Miranlı Musto Kato gibi zaleme ve
cebâbire mevcûd idi. Serkomiser Âbidin Bey Diyarbekir’i eşkıyadan musaffâ bir hale
getirince Mamüratülaziz’e ‘azîmet ederek oraları da temizledikten sonra bu kere usûl-i
imarâta başlamak için kırk gün sonra yine Diyarbekir’e ‘avdet eylemek fikrinde idi.”125

Aslında bölgede Kürt beylerine yönelik sürgünler Âbidin Bey’in göreve


gelmesinden aylar önce başlamıştır. 1878 yılında Diyarbekir’de 15 Kürt beyi tevkif
edilmiş, yerel yöneticiler bununla yetinmeyerek onları Halep’e göndermeye karar
vermişti. Gelişmeler Bâbıâli’ye bildirilince hükümet, söz konusu kişilerin net bir
suçlarının bulunmamasından dolayı yeni olaylara ve yabancı müdahalesine sebebiyet
vermesinden çekindiği için kararın gözden geçirilmesini istemiştir. Bunun üzerine
mevkuflar sadakat bildirmeleri için önce İstanbul’a, ardından da Diyarbekir’e
gönderilmişlerdir.126

123
Ali Emirî, Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, s. 22.
124
Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri”, s. 275-276.
125
Ali Emirî, Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, s. 22-23.
126
Gürbüzel, Hamidian Policy in Eastern Anatolia, s. 40.

33
Bununla birlikte Diyarbekir’den Sivas ve Halep’e sürülen yaklaşık yüz Ekrad
kendilerinin yörenin tanınmış hatırlı kimselerinden bulunduklarını, devlete sadakatten
ayrılmadıklarını, hatta Bedirhanzâdeler isyanı sırasında asilerle mücadele etmiş
olduklarını, bu yüzden devletten mükâfat beklerken, hiçbir sorgulama yapılmadan haksız
yere sürüldüklerini iddia ederek şikâyetçi oldular. Âbidin Bey aleyhindeki iddiaların
araştırılması görevi Mamüratülaziz Valisi Ahmed Aziz Paşa’ya verildi. Aziz Paşa
hazırladığı ayrıntılı layihada söz konusu sürgünlerin üç kısımdan oluştuğunu bildirmiştir.
Birinci grubu türlü fenalıklarda bulunmuş, ahalinin canını yakmış kimseler
bulunmaktaydı. İkinci grup hukuk ve nizam tanımayıp kişisel çıkarlarının peşine düşmüş
kişilerden oluşmaktaydı. Üçüncü gruptakiler ise aslında suçsuz olup sırf sürülenlerin
sayısını arttırıp Âbidin Bey aleyhinde kamuoyu oluşturmak kastıyla sosyal ve siyasi
kaygılarıyla hareket edenlerin ithamlarına uğramak suretiyle meseleye bulaşmış
olanlardı.127

Âbidin Bey’in ilk tedbirlerinden birisi, gerek Müslümanlarla gayrimüslim


arasındaki gerekse Hıristiyanların içerisindeki huzursuzluğun temel kaynaklarına birisi
olduğuna ve bozguncu faaliyetlerine değindiğimiz Ermeni Piskoposu Filipos’un
azledilmesidir. Diyarbekir Valisi İzzet Paşa’nın da Bâbıâli nezdindeki girişimleri
neticesinde Filipos şehirden uzaklaştırılmıştır. Vali ve serkomiserin 25 Temmuz 1879
tarihli telgraflarında, Filipos’un tahrikleri neticesinde Ermenilerin ikiye bölündüğü, hatta
Patrikhane’den vilayete gelen memurları dövdürüp yaralanmalarına cüret ettiği üzerinde
durulmuştur. Filipos hâlen bulunduğu Mamüratülaziz’de, Rus elçiliğinin de yardımıyla
görevine iade edilmeyi beklemekteydi. Fakat hâl ve hareketleri Ermenileri bile rahatsız
etmekteydi.128

Âbidin Bey göreve başlamasının ikinci ayında, Müslüman ve gayrimüslim


ahalinin kendisine ve devlete verdiği desteğin meydana getirdiği olumlu havanın ilelebet
sürmesi ve muhtemel tahriklerin ve olayların önünün alınması amacıyla bazı idari
düzenlemeler yapmak istedi. Vali İzzet Paşa ile birlikte Bâbıâli’ye gönderdikleri
tahriratta, her sancağa 2.000 kuruş maaşla birer Hıristiyan mutasarrıf muavini atanmasını
önerdi. Kazaların nüfusu şimdilik her ne kadar Müslümanlar lehine fazla olmakla birlikte

127
BOA, Y. PRK. ŞD, nr. 1/13, lef 3. Aziz Paşa görüş ve tespitlerinin devamında bölgedeki sosyal, idari,
adli, askerî, kültürel ve ziraî düzenlemeler için yapılması gereken düzenlemeler ve acil yaptırımlar
hakkında on dört maddelik bir layiha kaleme almıştır. Bu layiha hakkında yapılan bir değerlendirme
için bkz. Üner, “Abidin Paşa’nın Doğu Raporu’nda Diyarbakır Vilayeti”, s. 313-316. Ancak yazarın
söz konusu layihayı Âbidin Paşa’ya mal ederek yanılgıya düştüğünü belirtmek gerekir.
128
Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri”, s. 271.

34
yapılması planlanan taksimat neticesinde Hıristiyan nüfus oranının Müslümanları
geçmesi muhtemel bazı kazalara Hıristiyan kaymakam atanabileceğini belirtti.
Bâbıâli’den kendisine verilen cevapta, düşüncenin cazip bulunduğu belirtilmiş, ancak
önerilen maaş miktarlarının düşüklüğünden dolayı İstanbul’dan o bölgeye mutasarrıf
göndermenin mümkün olmadığı belirtilerek, o yöreden aday bulunup bulunulmayacağı
sorulmuştur. Bunun üzerine Âbidin Bey, Malatya sancağı mutasarrıf vekâletine
Diyarbekir Katolik milletinden Kazazyan Osib’in, Mardin mutasarrıf vekâletine Ermeni
milletinden Minasyan Ohannes’in, Siird sancağı mutasarrıf vekâletine ise Malatyalı Keşiş
oğlu Agop’un uygun olacağını belirtmiştir. Ayrıca Enfiyeciyan Agop ile Mardinli Said
Efendilerin kifayetli olduklarına binaen bunların da uygun kaymakamlıklarda
değerlendirilmelerini teklif etmiştir.129 Sultan Abdülhamid, “Hıristiyan memur istihdamı
devletin bir hayli zamandan beri kavâid-i esasiyyesinden olduğunu” hatırlatarak böyle bir
atamada genel olarak sakınca bulunmadığını, ancak Kürdistan, Zeytun ve Van
havalisinde Ermenilerin şu sıralarda birtakım hareketler içerisinde olduklarından dikkatli
davranılması gerektiğini belirtmiştir. Padişaha göre, aşiret reislerinin bölgeden
uzaklaştırıldıkları bir sırada Ermenilerin bahsedilen görevlere getirilmesi hem Kürt
ahaliyi gücendirecek hem de Ermenilerin zihinlerindeki düşünceleri fiile geçirmelerini
kolaylaştıracaktı. Gerçekten de bölge olağanüstü bir durum yaşamaktaydı. Bir yandan
Ermenilerin haklı haksız ve sürekli biçimde sızlandıkları “Bâbıâli’ye verdikleri
layihalarda dahi kendileri tebaa-yı sâdıka-i Devlet-i Aliyye’den oldukları beyanıyla
mutasarrıflık ve kaymakamlık gibi hizmetleri kullanmalarını” istedikleri, diğer yandan
Avrupa devletlerinin konuyu dikkatle izleyip şikâyetleri teşvik ettikleri göz önüne
alınarak stratejik kararlar verilmesi gerekiyordu. Bölgeye İstanbul’dan gönderilen
komiserlerden birisinin Ermeni milletinden seçilmesi ve vali yardımcılıklarına
Ermenilerin atanması hep bu düşüncenin ürünüydü. Kısacası padişah, “böyle buhranlı
zamanlarda ehven-i şerri ihtiyar etmek” yaklaşımından hareketle herhangi bir şüpheye,
hadiseye ve ecnebi müdahalesine meydan verilmemesi için bu söz konusu görevlere
gayrimüslimlerin atanması teklifini reddetmiştir.130 Padişah Mardin mutasarrıflığına Siird
eski mutasarrıfı Said Paşa’yı; Siird mutasarrıflığına ise Banaluka eski mutasarrıfı Salih
Paşa’yı atamak suretiyle kararlığını göstermiştir.131

129
BOA, Y. A. RES, nr. 4/30; DH. ŞFR, nr. 111/98.
130
BOA, Y. A. HUS, nr. 162/20; Gürbüzel, Hamidian Policy in Eastern Anatolia, s. 40-41.
131
Tercümân-ı Hakikat, nr. 376, 29 Ramazan 1296/15 Eylül 1879.

35
Âbidin Bey’in Islahat komiserliği sırasındaki düzenlemeleri birtakım
homurdanmalara sebebiyet verdiği gibi, özellikle suçlulara yönelik sürgün cezaları
aleyhindeki sayısız şikâyetin doğmasına yol açmıştır. Hazro’nun Aynkasr köyüne
mensup Çeto bin İskehan, Dâhiliye Nezareti ile Şûrâ-yı Devlet’e gönderdiği ayrı ayrı
dilekçelerde, Âbidin Bey’in kendisini Diyarbekir’e çağırıp sorguladıktan sonra Sivas’a
gönderdiğini, on aydır sürgünde bulunduğunu, memleketinde çoğunluğu kadın ve çocuk
olan otuz altı nüfusunun perişanlığa sürüklendiğini dile getirmiştir. Mahkûm kendisiyle
birlikte arkadaşlarının Diyarbekir’e götürülerek yargılanmalarını, suçları sübut bulduğu
takdirde yasalar çerçevesinde cezasını çekmeye hazır olduklarını belirtmekteydi. 132 On
aydır Sivas’ta aynı gerekçeyle tutulduğunu öne süren Kefirhavarlı Halefzade Mehmed
ise, suçsuzluğunun ikinci komiser Manas Efendi tarafından tasdik edildiğini belirterek
affını istemekteydi.133

İngiliz elçiliğinden Hariciye Nezareti’ne gönderilen yazıda da, Âbidin Bey’in


Kürt beylerini tutuklattığından ve Mardin Mutasarrıfı Hurşid Bey’in kötü idaresinden
bahsedilmişti. “Komiser Âbidin Bey geçenlerde Kürd beylerinden birkaç kişi daha tevkif
etmiş ve bunları vilayetin uzak mahallerine nefy ve tağrîb eylemek üzere Bâbıâli’den
müsaade talep etmiştir. Rivayet olunduğuna göre Mardin Mutasarrıfının emriyle Osman
Tamo, Kalaf Jirjo ve Midyatlı İsmail nâm kimesnelerin taht-ı kumandasında bulunan
takrîben yüz kadar başıbozuk ile asâkir-i nizamiyye Midyat karyesinde murâfi‘ Deli
karyesini basarak üçü kadın olmak üzere on iki-on üç kişi idam eylediklerinden Manas
Efendi tahkikat-ı lâzime bi’l-icra mütecasirlerden üç kişiyi tahte’l-hıfz buraya
göndermiştir. Âbidin Bey dahi Davud Ağa ile Emin Efendi nâm kimseleri istintaka
aldığından Mardin Mutasarrıfı tarafından verilen emir üzerine bilâ-sebeb ve ahali arz-ı
inkıyada davet olunmaksızın nahiyeye hücum olunmuş ve Yezidîler miyânında bulunan
Müslümanlara yağmaya başlanılmazdan evvel haber verilmiştir. Bu istintaktan gerek
Mardin mutasarrıfı Hurşid Bey’in Midyat ve sair mahallerde ettiği fenalıklar ve gerek
Davud Ağa ile Emin Efendi’nin Deli nahiyesi vakasında çevirdikleri manevra meydana
çıkmış olduğundan bu iki kişi hapsedilmiştir. Âbidin Bey mutasarrıf-ı mûmâ-ileyhin

132
8 Mayıs 1296, BOA, ŞD, 1783/6; ŞD, nr. 1783/65; 19 Mayıs 1296, BOA, ŞD, nr. 2899/3.
133
BOA, ŞD, nr. 1783/63. “İkinci komiser Minas Efendi kazamıza azimetinde cünhasız olduğumu tahkikle
ihlâ-yı sebilimi defâatle müşârün-ileyhe yazmış ise de merhamet buyurmadılar. Teb‘îdim adliyeye
müstenid olacaksa evrak-ı mezkûre Sivas valiliğine mürûr ve evrak miyânında der-celb-i mütalaasıyla
yahud kaza ve liva-yı mezbûrdan istifsarıyla mukteza-yı hâlin merhameten icrasını Aziz Paşa
hazretlerine irade ve Dersaâdet’te Minas Efendi’den tahkik buyurulması müsterhamdır.” (BOA, ŞD,
nr. 1783/64).

36
azliyle icra-yı muhakemesini Bâbıâli’den istizân etmiş olduğundan buna müsaade
olunacağı me’mûldür. Vâkıâ mûmâ-ileyhin artık memuriyetinde ibkâsı câiz değildir.”134

Âbidin Bey bölgedeki sorunların odağında, mazlumları soyarak zenginleşen Kürd


beylerini, ağalarını ve onların faaliyetlerine iştirak eden “erâzil” grubunu görmekteydi.
Ona göre, zalim reislerden birkaçının tutuklanmasının olumlu etkileri, gelişmelerden
hazzetmeyen Diyarbekir Ermeni piskoposu Filipos’u ve onun gibi düşünenleri üzüntüye
sevk etmişti. Fakat Kürd beylerinin en tehlikeli olanları, aileleriyle birlikte uzak yerlere
sürülmedikçe şekavetin ardı gelmeyecekti. Affedilip yerlerine dönmeleri halinde intikam
için ahaliye zulüm edecekleri işten bile değildi. Halen tutuklu ve ileride tutuklanacak
olanlar aileleriyle birlikte bir daha Kürdistan’a dönmemek üzere İskenderun Körfezi veya
Sason yoluyla sürülmeli idiler. Bununla birlikte Âbidin Bey, söz konusu beylerin ve
reislerin nüfuzlarından dolayı kendilerine maaş bağlanmasının devletin şanına yakışacağı
kanaatindeydi.135

Islahat Komisyonu’nda ikinci komiser sıfatıyla yar alan Manas Efendi’nin


vilayete geldikten sonra almış olduğu bazı kararlar ve yaptığı işlerin birtakım sıkıntılara
yol açtığı anlaşılmaktadır. Kendisi Katolik olan Manas Efendi komisyonlar
oluşturulurken özellikle gayrimüslimler arasında ayrım yapmıştır. Örneğin
gayrimüslimlerin yoğun olarak yaşadığı Mardin sancağında, Süryanilere yer vermemiş,
bu da adı geçen cemaatin şikâyetini doğurmuştur. Mardin Mutasarrıfı Hurşid Bey ile
Midyat kaymakam vekili Ali Bey bu konuda karşılaştıkları rahatsızlıkları komisyona
bildirmişlerdir. Diyarbakır Valisi İzzet Paşa Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği 2 Ağustos
1879 telgrafta, Manas Efendi’nin Midyat’ta ettirdiği yağmadan ve diğer fenalıklardan
dolayı konunun tetkiki için Mardin sancağına bir tahkikat heyeti gönderilmesini
istemiştir. Bununla birlikte İzzet Paşa, Islahat Komisyonu’nda yer alan birisinin
yargılanmasının Heyet-i Islahiyye’ye zarar vereceğinin de bilincindeydi. Bu nedenle
Manas’ın yargılanması yerine, Şûrâ-yı Devlet azalığına veya başka bir memuriyete tayin
edilmesinin daha uygun olacağını belirtmiştir. Manas’ın yerine de, Diyarbekir ve
Mamüratülaziz vilayetlerinde halkın güvenini kazanmış olan Ermeni milletinden
Ohannes Efendi’nin getirilmesini önererek, bunun hem Devlet-i Aliyye’ye edeceği
hizmetler hem de Ermenilerin bir bakıma taltifi bakımından faydasından söz etmiştir.136

134
BOA, HR. TO, nr. 256/42.
135
BOA, İ. MMS, nr. 62/2938; Gürbüzel, Hamidian Policy in Eastern Anatolia, s. 55, n. 156.
136
Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri”, s. 273-274, n. 7.

37
Serkomiser Âbidin Bey bir yandan aleyhindeki şikâyetlerle, diğer yandan
yardımcısı Manas’ın yanlış tutumunun yol açtığı sorunların telafisiyle uğraşırken,
İstanbul’da kabineden meydana gelen bir değişiklik yeni gelişmeler doğurdu. Rusya
taraftarlığıyla bilinen Mahmud Nedim Paşa’nın Eylül 1879’da Dâhiliye Nezareti’ne
atanmasından sonra ilk icraatlarından biri, Âbidin Bey’in faaliyetlerini üzerine gitmek
oldu. Mahmud Nedim Paşa, Âbidin Bey’e gönderdiği telgrafta, “Diyarbekir vilayetinden
bilâ-muhâkeme bu kadar kimselerin nefy ve teb‘îd olunması câiz olmadığından cânilerin
usulen muhakemeye tevdii ile haklarında sâdır olacak hükümlere göre mücazât edilmesi
lazım geldiği halde bunun hilafına hareket etmeye mecburiyetiniz hakkındaki evrak ve
vesâikin âcilen irsâli ba‘de-mâ bu gibi kanunsuz hâllere tasaddî olunmaması” gerektiğini
bildirdi.137 Görüldüğü üzere Âbidin Bey Rus yanlısı yeni Dâhiliye Nazırı tarafından
yasadışı işler yapmakla suçlanmış ve bir daha tekrarlamaması hususunda açıkça tehdit
edilmişti.

Heyet-i Islahiye Serkomiseri Âbidin Bey’in bölgenin asayişini ve din ve millet


ayrımı yapmaksızın tüm ahalinin huzurunu sağlamaya dönük çalışmaları, zorbaları
hapsettirip uzak bölgelere sürdürmesi Ermeni piskoposu ve ruhanileri tarafından da
takdirle karşılanmıştır.138 Ancak Rusya veya diğer devletlerin baskılarına boyun eğen
bazı Bâbıâli bürokratlarını memnun edememiştir. Yaptığı işler önemliydi ve sonuç
almaya dönüktü, ancak kanun dışı yollara başvurduğu da açıktır. Bu hatası veya
işgüzarlığı, işten el çektirilmesi için kendisini çekemeyenlere ve hasımlarına önemli bir
fırsat sunmuştur.139 Payesinin Rumeli beylerbeyliğine yükseltilmesi suretiyle mülkî
rütbelerin en yükseğine kavuşan Âbidin Bey’in paşalığa yükseltilerek Sivas valiliğine
yollanması, her ne kadar komiserliğin de uhdesinde kalacağı belirtilmişse de aslında bu
görevi işlevsiz kılmaktan başka bir şey değildi. Bu karar sürgünlerin Arnavutluk’a
gönderilmeleri planının askıya alınması anlamına gelmekteydi.

Âbidin Paşa’nın gerek hayatına ve eserlerine eğilen çalışmalarda, gerekse ıslahat


komiserliğine değinen eserlerde ıslahat bölgelerine Diyarbekir ve Mamüratülaziz
vilayetlerinden sonra Sivas’ın da eklendiği belirtilirken, bununla ilgili bir ayrıntı gözden

137
Ali Emirî, Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, s. 26.
138
“Hiçbir taraftan müdahale olunmayarak Heyet-i Islahiye’nin adilâne icraatını herkes gibi mûmâ-ileyh
piskopos dahi görmüş olduğundan mukaddem umum Ermenilerinin şikâyet-nâmesini takdim etmek
istediğinden ızhâr-ı nedâmetle min-ba‘d Ermenilerin Devlet-i Aliyye’nin adaletinden şikayet etmekte
hakları olmadığı ve davası eşyası sirkat ve harap olunan kiliselere hasreylediğini Diyarbekir’de bazı
ahibbâsına yazıp…” (BOA, Y. A. HUS, nr. 162/42, lef 2).
139
Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri”, s. 278.

38
kaçırılmıştır. Âbidin Paşa Diyarbekir’de göreve başlayıp programını oluşturduktan sonra
Bâbıâli’ye bir telgraf göndererek Sivas’ın ıslahı meselesini üstlenmek istediğini bizzat
dile getirmiştir. Telgrafta belirttiğine göre kendisi ve maiyeti Diyarbekir’e giderlerken
yol üzerindeki Sivas’ta konakladıklarında burasının “hakikaten şâyân-ı ıslah bir halde
olduğunu görmüş ve cümle ahaliden işitmiştir.” Hatta ahali Âbidin Bey’in birkaç ay
Sivas’ta kalması için Bâbıâli’ye müracaat etmek istemişlerdir. Âbidin Bey Diyarbekir’e
gittikten sonra Sivas’ın ıslahının da kendisine ihale edilmesi halinde bu uğurda
çalışacağını vaat etmiş, hatta bu ek görev için kendisine 5.000, ikinci komisere 2.500
kuruş verilmesi gerektiğini dahi belirtmiştir. Paşa’nın telgrafı Encümen-i Meşveret’te
tartışılmış, Anadolu’nun her tarafı gibi Sivas’ın da ıslahata muhtaç olduğu belirtilerek, bu
işin Âbidin Bey’e verilmesi uygun görülmüştür. Ancak ek maaş talebine karşı çıkılmıştır.
Sultan Abdülhamid encümenin kararını onaylamış ve kararın derhal telgrafla ilgililere
tebliğini emretmiştir.140

Âbidin Paşa, komiserlik görevine ilave olarak üstlendiği Sivas valiliği görevine
Ekim ayının ilk haftasında başlayabilmişti. 8 Ekim günü şehre gelen Paşa, aynı gün
Başvekâlet’e çektiği telgrafında, büyük bir kalabalık tarafından “fevkalade bir surette”
karşılandığını, “Islahat komiseri ve vali sıfatıyla cümlenin huzurunda” verdiği söylevin
herkese umut ve neşe bahşettiğini ifade etmiştir.141 Âbidin Paşa bundan iki ay sonra
kaleme aldığı 4 Aralık 1879 tarihli telgrafında ise, Sivas valiliğindeki başarılarını kendi
üslubuyla özetlemişti.142 Sadrazam Said Paşa tarafından padişaha arz edilen yazıya göre,
Sivas Valisi ve Serkomiser Âbidin Paşa’nın aldığı önlemler neticesinde “Sivas ve
havalisinde vukû bulmakta olan uygunsuzluklar” nihayete ermiştir. İki aydır hırsızlık ve
cinayet vakaları yaşanmadığı gibi, altmıştan fazla eşkıya yakalanarak haklarında adlî
işlem başlatılmıştır. Sivas’a hâkim olan olumlu hava, kazalarda görev yapan
memurlardan başka, devirde bulunan Ferik Musa Paşa ve adliye müfettişi tarafından da
vilayet merkezine bildirilmiştir. Asayişe kavuşan ahali yeni bir şevkle ticari ve ziraî

140
BOA, İ. MMS, nr. 62/2944, 24 B 1296/14 Temmuz 1879.
141
BOA, Y. A. HUS, nr. 162/78.
142
“İki ay evvel yevmî olarak vâki‘ olan her nev‘ fenalıklar kâmilen ortadan kalkıp bu iki ay zarfında bi-
lutfihî teâlâ hiçbir sirkat veya sâir cinayet vuku bulmayıp ve altmıştan mütecâviz eşkıyalar kâmilen
derdest olunarak usulü üzere istintak olunmakta ve asayiş her tarafta berkemâl olduğuna dair
kazalardaki memurînden başka Ferik Musa Paşa hazretleriyle devrde bulunan adliye müfettişi Hikmet
Bey bendeleri tarafından akşam aldığım iki kıta telgrafnameden dahi anlaşılmış ve sâye-i muvaffakiyet-
vâye-i cenâb-ı tâcdârîde asayiş bu veçhile istihsâl olunduğundan emr-i ticaret ve ziraata halk
tarafından yeni bir şevkle mübâderet olunup ve şimdi ise maarifin ta‘mîmi ve hususan mekâtib-i
sıbyânın bir suret-i mükemmelede ıslahıyla iştigal olunmakta olduğunu teşekküren arz eylerim.
Ferman.” (BOA, Y. A. HUS, nr. 162/146, lef 2).

39
faaliyetlerine dönmüştür. Şimdi sıra eğitimin yaygınlaştırılması politikası çerçevesinde
ilkokulların mükemmel bir biçimde ıslahı konusuna gelmiştir. Bununla ilgili çalışmalara
da başlanmıştır.

1880 yılının başları Âbidin Paşa’nın Selanik’e atanmasıyla birlikte hayatında yeni
bir sayfa açarken, Heyet-i Islahiyye programı da yeni bir sürece girecektir. Halep’te
sürgünde bulunanların Kürt reisleri ve diğer nüfuzlu kişilerin yakınmalarının Baker ve
Said Paşalar tarafından Bâbıâli’ye bildirilmesi üzerine, 4 Şubat 1880 tarihinde Sadrazam
Said Paşa’dan Baker ve Said Paşalara gönderilen telgrafta şöyle denilecektir: “Halep’te
mevkûf bulunan kesânın tûl müddet taht-ı tevkîfte tutulması muvafık-ı ma‘delet
olamayacağına ve suret-i iş‘ârlarına nazaran bunların içlerinde afva ve mücazât-ı
şedîdeye müstahak olanlar dahi bulunduğu anlaşılmasına binaen tetkikat-ı mükemmele
icrasıyla hangilerinin mücazâtı ve hangilerinin tahliye-i sebili lazım geleceğinin serîan
iş‘ârı tezekkür ve tensîb olunmağla ona göre icrâ-yı icâbı tavsiye olunur.”143
Mamüratülaziz’e yeni vali olarak atanan Aziz Paşa, Sultan Hamid’in 12 Mart 1880 tarihli
iradesiyle, Diyarbekir’den Haleb’e sürülmüş olan aşiret reislerinin durumunu araştırması
için görevlendirilecektir. Aziz Paşa Diyarbekir ve Halep’te yaptığı tetkik ve tahkiklerden
sonra Mabeyn’e gönderdiği 10 Haziran 1880 tarihli tahriratında bölgedeki gidişatı Rumeli
meselesinin benzeri olarak değerlendirecek, fakat giderek artmak suretiyle
imparatorluğun toprak bütünlüğünü tehdit edici bir vaziyete bürüneceğini ifade
edecektir.144

Öte yandan mahkûmların ve sürgünlerin nerede ve nasıl yargılanacakları


tartışmaları sürerken, Musto Kato ve Çeto gibi en azılı reislerin firar ettikleri haberleri
gelecektir.145 Bölgedeki en büyük sorunun rüşvet ve vurgunculuk olduğuna, bu halin
sosyal dokuya zarar verdiğine, Ermenilerin Rusya’dan yüz çevirip İngiltere’ye
meyletmeye başladığına dikkat çeken Aziz Paşa, acil ıslahat tedbirlerinin alınması
gerektiğini şu ifadelerle vurgulayacaktır: “Bazı tedâbir-i sahîha-i teyakkuziyye ve
ıslahiyye ile önünün alınması kâbil olup ancak hâl ve zaman bu tedâbirin cidden ve
müsâraaten ittihaz ve icrasını mübrimâne tavsiye eylemektedir. Ekser merkez-i idarelerde

143
BOA, A. MKT. MHM, nr. 485/20. 24 Safer 1296-14 Muharrem 1297 [17 Şubat 1879-28 Aralık 1879]
tarihleri arasında Bâbıâli ile Âbidin Bey arasında yürütülen yazışmaların hülasalarının tutulduğu defter
için bkz. BOA, A.d, nr. 984.
144
“Bu havalinin kesbetmiş olduğu ehemmiyet Rumeli’nin politika-yı sabıkasının bir başka nev‘i olduğu
halde refte refte tezâyüd etmekte bulunduğu ve hükümet-i saltanat-ı seniyye-i meşgul edecek ve belki
şerâresi cümle-i Memâlik-i Mahrûse-i hazret-i padişahîye dokunacak bir surette idüğü meşhudât ve
mesmû‘ât ve tahkikat-ı vâkiadan kemâl-i teessüfle istidlâl olunmakta ise de…”
145
Bozan, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri, s. 278-279.

40
irtikâb ve irtişâ ile taayyün ve teferrüd etmiş olan müteneffizân ve saireden bir nev‘ şirket
teessüs ederek daire-i hükümeti kendilerine teşvik ve envâ‘ hiyel ve desâyisle icra-yı
ağrâz ve istihsâl-i menâfi‘-i şahsiyyelerine alet ettiklerinden bu hâl mezâlim ve
ta‘addiyâtı tahammül olunamayacak bir hâle getirmiş ve ittihaz buyurulan tedâbir-i
ıslahiyyenin iktitâf-ı semerâtına mümânaatla beraber ilkaât-ı denâet-kârâneleriyle
kavânîn-i mevzûaya karşı büyük büyük memurları istedikleri gibi hareket ettirip
binâenaleyh esâet-i vâkilarının şimdiye değin kemâli maharetle setrine muvaffak
olmuşlardır. Şu idare sâikasıyla bu havali ahalisinin giriftar oldukları mezâlim ve
ta‘addiyât zaruret ve perişaniyetlerini teşdîd ve fütur ve me’yûsiyetlerini tezyîd eylemiş
olması birçok ağrâz-ı politikiyyeyi tevlîd ederek saltanat-ı seniyye ile Kürdistan’ın
irtibatını te’kîd eden ihtilaflarının izalesi arzusu bazılarının kalbine ilkâ edilmeye
başlamış ve bunun izalesi ittihâdlarına ve husûl-i ittihâdları ise rabıta-i tâbiiyetlerinin
zayıflanmasına ve bir gâile-i azîmenin tahaddüs ve tekevvününe bâdî olacağı umûr-ı
tabiiyyeden bulunmuştur. Pek yakın bir vakte değin bu havali Ermenileri umûmen
Rusya’ya mütemâyil iken şu aralık bir kısm-ı cüz’îsi İngilizlere temâyüle başlamış
olmasına ve Kürdler de Rusyalılara yüz çevirmekte bulunmasına nazaran Ekrâdın kesret-
i i‘dâdı mülâbesesiyle celbleri esbâbına tevessül ve teşebbüs olunmuş olması ihtimalât-ı
kaviyyeden gayr-i ba‘iddir. Gerek Diyarbekir vilayetince ve gerek vilayât-ı mütecâvirede
en ziyade nazar-ı itinaya alınacak şey irtikâb ve irtişanın ve zulm ve ta‘addiyâtın önü
kestirilmek üzere bir idare-i sâliha ve müteyakkıza tesisi kaziyyesi olmasıyla bu bâbdaki
mütalaât-ı kâsıra-i çâkerânem dahi memuriyet-i fevkalade-i kemterâneme dair bi’t-
tanzîm Dâhiliye Nezaret-i celîlesine takdim eylediğim layihada mestûr bulunmuş ve
layiha-i mezkûrenin bir suretinin leffen takdimine cüret kılınmış olmakla ol bâbda emr u
ferman hazret-i men lehü’l-emrindir.146

Neticede Âbidin Paşa’nın başında bulunduğu Heyet-i Islahiyye projesi akim


kalmıştır. Aynı zamanda yukarıda kendisinden söz edilen Siird Mutasarrıfı Said Paşa’nın
oğlu olan Süleyman Nazif, Âbidin Paşa’nın icraatlarının bir semere vermediği
görüşündedir. Nazif’in babası Said Paşa, mutasarrıflık görevi uhdesinde kalmak üzere
Âbidin Paşa’nın maiyetine verilmişti. Said Paşa derebeyliğin amansız düşmanlarından
birisiydi ve eşkıyanın çeşitli yerlere sürülmesiyle bu düzenin bozulup bölgenin huzura
kavuşacağına inanmakta idi. Bu yüzden Âbidin Paşa’nın üstlendiği düzenlemeleri
yürekten desteklemiş ve gayretle çalışmıştı. Siird sancağındaki azılı beylerin Halep ve

146
BOA, Y. PRK. ŞD, nr. 1/13, lef 1.

41
Sivas gibi bölgelere nakledilmelerini olumlu karşılamıştı. Ancak Bâbıâli’nin bu
politikasının arkasında durmayıp, sürgünleri bir süre sonra affettiği gibi rütbe ve
nişanlarla ödüllendirmesi sonucunda söz konusu beyler yeniden memleketin başına bela
olmuştur. Dolayısıyla zulüm ve karışıklıkların önü alınamamıştır. Diyarbakır’daki İngiliz
Konsolos vekili Tomas Boyacıyan, Bâbıâli’nin tutarsızlığının ardında Rusya’nın rolünün
bulunduğunu ileri sürmüştür.147 Birçok çete lideri ya da aşiret reisi serbest kaldıktan sonra
katl, hırsızlık, yağma ve benzeri faaliyetlerini sürdürecek, bunların çocukları Cumhuriyet
devrine de uzanacak biçimde aynı fenalıklara devam edeceklerdir.148

Islahat politikasının akamete uğraması bazı tutukluların firarının yolunu açmıştır.


Halep valiliğine yazılan 2 Eylül 1880 tarihli bir emirde, Âbidin Paşa’nın komiserliği
zamanında oraya gönderilmiş olan Kürt beylerinin firar ederek Diyarbekir’e gittiklerinin
buradaki İngiliz konsolosu tarafından İstanbul’daki elçiliğe bildirildiği belirtilerek,
haberin sıhhati hakkında bilgi istenmiştir.149 Âbidin Paşa’nın Sivas’ta ikamete mecbur
ettiği Milli aşireti lideri İbrahim de burada bir süre kaldıktan sonra yeniden Viranşehir’e
dönecek ve bu sırada teşkil edilmeye başlanan Hamidiye Alayları’na katılacaktır. 1892’de
kaymakam rütbesiyle İbrahim Paşa’nın komutasında teşkil edilen Hamidiye Alayı, devlet
temsilcilerinin ve halkın ileri gelenlerinin katıldığı törende sancak ve berat teslim
alacaktır. Daha sonra mirlivalığa kadar yükselen İbrahim Paşa’nın komutasında 41, 42 ve
43. Alaylar oluşturulacak, hatta Diyarbakır’da kurulan on bir alaydan beşi Milli aşireti
mensuplarından meydana gelecektir.150 Boyacıyan, Âbidin Paşa Hariciye nazırı olarak
atandığında kendisini tebrik edecek ve ıslahat konusundaki projelerin başarıya ulaşacağı
konusundaki temennilerini dile getirecektir.151 Bu durum göz önüne alındığında
Boyacıyan’ın Âbidin Paşa’nın uygulamalarını başarılı bulduğu sonucuna ulaşılabilir.
Ancak sürgün sayısının fazlalığı ve hele bunlar içerisinde lider ve reis konumundakilerin
bulunması İngiltere’yi oldukça endişelendirmiştir. Nitekim İngiliz elçisi padişahla

147
Orhun, Meşhur Valiler, s. 33.
148
Âbidin Paşa tarafından önce Diyarbekir’r oradan da Sivas sürülmüş olan, daha sonra serbest kalıp
eşkıyalığa devam ettikten sonra 1890’da Siirt hapishanesinde ölen Pençinar aşiretinin Mala Faro
kabilesine mensup Çeto Ağa’nın çocuklarının ilerleyen yıllardaki eşkıyalıkları hakkında bkz. Said
Olgun, “Beşar ve Cemil Çeto kardeşlerin Garzan Bölgesindeki Eşkıyalık Faaliyetleri /1888-1920)”,
Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, c. 16, sayı 31, 2017/1, s. 33-56.
149
BOA, MB. İ, nr. 64/89.
150
Ünal, “Milli Aşireti ve İbrahim Paşa”, s. 188. Milli aşiretinin Osmanlı’nın son dönemindeki yapısı ve
devletle ilişkileri hakkında başka bir çalışma için bkz. Oktay Bozan, “20. Yüzyılın Başında Eşraf-Aşiret
Çatışması: Milli Aşireti ve Diyarbakır Eşrafı Örneği”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. XXXIII,
sayı 96, Güz 2017, s. 1-46.
151
BOA, HR. TO, nr. 524/38.

42
görüşmelerinden birinde Âbidin Paşa için “çok ileri giden komisyon üyelerinden biri”
diye söz etmiştir.152

5. Defterdeki Yazışma Metinlerinin Özetleri

1. Dâhiliye Nezaret-i Celîlesi Cânib-i Âlîsine 14 Teşrînisâni 1295 [26 Kasım


1879] Tarihli Takdim Olunan Arîzanın Sûreti Olarak İşbu Vukuât Layihasına
Mukaddime Olmak Üzere Derc Olunduğu Ma‘rûzdur

Âbidin Paşa’nın serkomiserlik vazifesiyle Diyarbekir ve Mamüratülaziz


bölgelerinde gittikten sonra yaptığı işlerden söz etmiştir. Bununla birlikte yol
güzergâhındaki tespitleri, bölgenin sosyo-ekonomik durumuna dair tahlilleri önemlidir.
Örneğin görev yerine vardığında, Berlin Kongresi maddelerinde, Avrupa
parlamentolarında, Avrupa matbuatında ve hatta İstanbul basınında Kürtler ve Ermeniler
hakkında yazılan şeylerin gerçekle alakalı olmadığını gördüğünü belirtmiştir.
Diyarbekir’de bazı aşiret reislerinin ve çetelerin işledikleri suçların Hekimhanı’ndan
başlamak üzere ahalide dehşet yarattığını gözlemlemiştir. Dolayısıyla bu tespitleri görev
yerinde uygulayacağı politikaların belirleyicilerinden olmuştur. Bölgedeki müştekilerin
onda biri Ermeni ve onda dokuzu Müslümanlardan oluşmaktaydı. İşlenen suçlar ise,
hırsızlık, yağma, katl, fuhuş, ev basma, hane yakma ve yıkma; el kol ve parmak kesme
gibi türlü işkencelerden oluşan gibi geniş bir yelpazeye yayılmaktaydı. Âbidin Paşa
icraatları sırasında yardım ve desteğini gördüğü muavini Minas Efendi ile yerel
yöneticilerden de bahsetmiştir.153

2. Diyarbekir Vilayetinden Başvekâlet’e Yazılan 19 Eylül 1295 Tarihli Telgraf

Âbidin Paşa Sadaret’e gönderdiği bu telgrafta, Berat bölgesine gönderilmek üzere


Halep’e sürülenlerin durum ve özelliklerinden bahsetmiştir. Sürülenler üç grupta
incelenmiş ve içlerinde yaşlı ve ümerâ takımından kimse bulunmadığı belirtilmiştir.
Birinci gruptakiler devlet işlerine ve kanunlara muhalefet etmeyi alışkanlık haline getiren
eski derebeyleri ve nüfuzlu kimselerdir. İkinci gurubu yol kesen eşkıya takımı
oluşturmaktaydı. Üçüncü grupta ise, hırsızlık ve gasp olaylarında onlara yardım ve
yataklık edenlerdi. Âbidin Paşa, suçluların afları halinde bölgede suç işlemeye devam ve
ahaliyi huzursuz edeceklerini ısrarla belirtmiştir.154

152
Gürbüzel, Hamidian Policy in Eastern Anatolia, s. 55.
153
Defter, v. 1-6.
154
Defter, v. 6-7.

43
3. Siird Sancağında Kâin Reşkotan Aşiretinin Reisi Musto Kato Ağa

Adı geçen aşiret reisinin işlediği suçlardan bahsedilirken, aşireti meydana getiren
Pervergân, Hasarkân, Babacagân, Çâlikân, Bendergân ve Dermângân kabileleri
tanıtılmıştır. Musto Kato’nun kendisine itaat etmeyen kabileleri halklarına yönelik
yağma, baskın ve katliamları üzerinde durulmuştur.155

4. Garzanlı Hacı Fettah, Biraderleri Hamid Bey ve Emin ile Oğlu Seyfeddin

Hacı Fettah Bey yüz civarında haneye sahip Garzan nahiyesini kendisine âdeta
temlik ettiğinden ve köylere gönderdiği adamlarının vergileri toplamak dışında ettikleri
fenalıklardan söz edilmiştir.156

5. Alikan Aşireti Ağası Ömer Purto

Dört yüz haneye sahip Alikan aşiretinin meskûn olduğu yerler, yaşam biçimleri,
yaylak ve kışlak hayatları tanıtılarak Ömer Purto Ağa’nın ve adamlarının işledikleri
suçlar üzerinde durulmuştur.157

6. Garzanlı Pençinar Aşireti Ağası Çeto Ağa

Çeto Ağa’nın başında olduğu beş yüz hanelik Pençinar aşiretinin Garzan ve
Rıdvan kazalarında iskân ettirilmelerine rağmen iskânı kabul etmeyerek göçebelik
hayatını sürdürdükleri üzerinde durulduktan sonra bölgede meydana getirdikleri olaylar
hakkında bilgi verilmiştir.158

7. Şirvanlı Şir Beyzâde İsmail Bey

İsmail Bey ve avenesinin adam kaçırma, ırza tasallut, yağma ve benzeri


hadiselerdeki rolleriyle yargılanmalarına değinilmiştir.159

8. Şirvanlı Said Bey Oğulları Fettah ve Hurşid Beyler

Ermeni milletbaşısı Vartan’ın, Hurşid Bey’in nahiyelerde tahsilat yaptığı, elde


ettiği paraların yarısına zimmetine geçirdiği, ayrıca ahaliden zorla çorap, keçe, çarık,
mendil, şalvar ve koyun gibi mal ve eşyalar aldığı; kardeşi Fettah’ın da köylülerin

155
Defter, v. 7-9.
156
Defter, v. 10-17.
157
Defter, v. 17-18.
158
Defter, v. 18-20.
159
Defter, v. 20-22.

44
arazilerini gasp ve kendilerini darb ettiği yönündeki iddiaları üzerine gönderilen muhbirin
araştırmaların bu iddiaları doğruladığı belirtilmiştir.160

9. Şirvanlı Usturkân Aşireti Ağalarından Şir Bey ve Süleyman Ağalar

Adı geçen Ağaların cinayet işledikten sonra firar etmeleri ve birtakım kimseleri
suça azmettirmeleri üzerine yargılandıklarından bahsedilmiştir.161

10. Şirvan’ın Kefre Köyünde Mehmed ve Oğlu Halil ile Diğer Mehmed ve Oğlu
Derviş Bey

Mehmed Bey ile Derviş Bey’in yüzlerce kişilik adamlarıyla üç gün üç gece
çatıştıkları, yaralanmalar vuku bulduğu, ayrıca adı geçen elebaşıların işledikleri suçlar
üzerinde durulmuştur.162

11. Şirvan’ın Nivin Köyünden İbrahim Oğlu Abu Ağa

Şirvan kazasında görevli zabtiye Abdurrezzak’ın katledilmesi ve diğer bir


zaptiyenin öldürülmesinde azmettirici bulunması ve başka suçlardan ötürü cezaya
çarptırılmasından söz edilmiştir.163

12. Şirvan’ın Hizan Nahiyesine Bağlı Horsi Köyünden Murad oğlu Ağa ile
taallukâtından Süleyman ve Selim Ağa

Murad Ağa’nın Van’a bağlı Gevaş kazasının Vanik köyüne düzenlediği saldırıda
evleri ve buğday yığınlarını yakıp, ahalinin bazı hayvanlarını ve mallarını çaldığı olaylar
ve bunlardan dolayı başlatılan yargılama süreci hakkında bilgi verilmiştir.164

13. Hizan’ın Hirit Köyünden Aziz oğlu Ali Ağa

93 Harbi sırasında ordu için ahaliden toplanan hayvan ve yağ gibi maddelerin
depolandığı hükümet konağının Ali Ağa tarafından yağmalanıp bahsedilen yardım
malzemelerine el koyduğu ve bundan sonraki gelişmeler hakkındadır.165

14. Şirvan’a Bağlı İrun Nahiyesinde Telli ve Abdi Beyler Hanedanından Şerif
Bey

160
Defter, v. 22-24.
161
Defter, v. 26.
162
Defter, v. 26-27.
163
Defter, v. 27.
164
Defter, v. 27-28.
165
Defter, v. 28.

45
Adı geçen ağaların hırsızlık ve cinayet suçlarını işledikten sonra firar ettikleri
hakkında Mıgırdıç adlı Ermeni tarafından verilen arzuhal üzerine sürdürülen takibattan
ve adı geçen ağaların diğer eylemlerinden bahsedilmektedir.166

15. Şirvan'ın Hob Köyüne Mensup Kerim Bey

93 Harbi sırasında Şirvan kazasındaki beş manastırın açılıp içerisindeki gümüşten


mamul değerli eşyaların çalınmasından dolayı Aktamar Kilisesi Piskoposu Agob
Efendi’nin şikâyeti üzerine başlatılan tahkikat ve soruşturma ile Kerim Bey’in karıştığı
diğer hadiselerden söz edilmektedir.167

16. Hacı Fettah Bey’in Amcazâdesi Reşid Bey oğlu Ali Bey

Bölgenin şöhretli eşkıyalarından Mehmed Ali Bey’in on beş köyde sahip olduğu
malikâne ve konakların yazlık ve kışlık masraflarını ahaliye yükletmek ve emirlerine
karşı gelenleri göçe zorlamak gibi suçlarıyla hakkında yürütülen soruşturmadan
bahsedilmektedir.168

17. Sasonlu Bekiran Aşireti Ağası Hasan

Hasan Ağa’nın kendi aşireti halkından altı kişiyi katletmesi üzerine maktullerin
varislerini şikâyetlerine binaen yargılanıp hapse konması, bununla birlikte oğullarının
aynı zulüm ve baskıları sürdürmesi üzerine sürgüne gönderildikleri hakkındadır.169

18. Pençinar Aşiretinden Meşhur Eşkıya Bekro Ağa

Yukarıda bahsi geçen Çeto Ağa’nın her türlü zulüm ve suçlarında ortaklığını
yapan Bekro Ağa’nın yol kesme, sarkıntılık, gasp, adam öldürme, pamuk kervanlarını
soyma ve benzeri suçları nedeniyle Halep’e sürüldüğü hakkındadır.170

19. Alikan Aşireti Ağası Zahrab Ağa

Van’ın Vezir köyüne saldırıp 100 koyun, 20 kile buğday ve ayrıca ahalinin ev
eşyasını çalmak, Pilo köyünden topladığı avenesiyle 600 koyunu gasp ettikten sonra
köyün rahibini katletmek ve diğer suçlarından dolayı sürülen Zahrab Ağa’nın fenalıkları
hakkındadır.171

166
Defter, v. 29-30.
167
Defter, v. 30.
168
Defter, v. 30-31.
169
Defter, v. 31.
170
Defter, v. 31-32.
171
Defter, v. 32.

46
20. Bekiranlı Aşiretinden Şero Ağa

Bekiran aşireti ağası Bekro Ağa’nın suç ortağı Şero’nın bilfiil aynı suçlara
karıştığı hakkındadır.172

21. Pençinar Aşiretinden Lendi Ağa ve Çilli Ağalar

Adı geçen ağaların yukarıda bahsi geçen Çeto Ağa’nın suç ortağı olarak aynı
olaylara karışmasından dolayı cezalandırıldığı hakkındadır.173

22. Reşkotan Aşiretinden Salih bin Sili Ağa

Yukarıda bahsi geçen Musto Kato’nun birinci derecede avenesinden Salih


Ağa’nın devletin askerine silahla mukavemet etmek ve diğer suçlarından dolayı
sürüldüğüne dairdir.174

23. Sasonlu Genco Ağa

Genco Ağa’nın Erzurum’daki İngiliz Konsolosluğu tercümanı Yusuf Efendi’yi


Hazro kasabası civarında on kadar avenesiyle alıkoyup 200 lirasını ve arkadaşlarının
üzerlerindeki para, eşya ve silahları gasp ettiği hakkındadır.175

24. Sason’a bağlı Melkan Köyünden Muri Ağa ve Halef Ağa

Sason’un bu iki meşhur eşkıyasının Melkan tuzlalarına el koyup, üzerine gelen


askere mukavemet etmesi hakkındadır.176

25. Sason’da Comanlı Aşireti Reisi Hacı Hamo Ağa

Aslen Garzanlı Hacı Fettah Bey’in tebaasından iken sonra ondan ayrılarak, 400
haneyi havi ve 600 silahlı Ekradı olan Comanlı aşiretini kendine bağlayan Hamo’nun, adı
geçen nahiyenin öşrünü toplamak fakat devlete olan asker, vergi ve diğer
sorumluluklarını yerine getirmemek gibi suçlarından ve diğer eylemlerinden ötürü
cezalandırıldığı hakkındadır.177

26. Siird Sancağının Eruh Kazasının Bervari Nahiyesine Bağlı Hasher Köyünden
Telli Ağa, Timur Ağa, Ataf Köyünden Cihangir ve Derviş Ağalar ile Bervari’in Deşnetak
Köyünden Kasım Ağa

172
Defter, v. 32.
173
Defter, v. 32-33.
174
Defter, v. 33.
175
Defter, v. 33.
176
Defter, v. 33.
177
Defter, v. 34-35.

47
Bervari nahiyesinin sosyolojik yapısı üzerinde durulduktan sonra adı geçen
ağaların meydana getirdikleri olaylar ve ahalinin maruz kaldığı zulüm ve baskılar üzerine
kanunlara uyması yönündeki çağrılara kulak tıkayıp eylemlerine devam ettikleri
anlatılmaktadır.178

27. Eruh Kazasına Tâbi‘ Çat Köylü Ömer Ağa

Bedirhan isyanı sırasında köyünden topladığı 50’den fazla adamıyla isyancılara


destek vermek ve askere silahla mukavemet etmek ve daha birçok olaya karışmak
suçlarından dolayı yakalanan Ömer Ağa’nın sürülmesine dairdir.179

28. Beşiri Ağalarından Tilmizli Mirza, Zercilli İbrahim ve Oğulları, Zercilli Ali
Mecdik, Sinanlı Hacı Reşid, Elmedinli Said, Ancolinli Şevis, Şeyhçobanlı Emin,
Bahımslı Mirza İsa ve Mirza Hamid Ağalar

Adı geçen şahıslardan Tilmizli Mirza ile Zercilli İbrahim Haso Ağaların
dedelerinden tevarüs eden düşmanlıklarını devam ettirip birbirlerinin evlerini basmak,
yakınlarını taciz etmek gibi olayları sürdürmeleri üzerine Siird mutasarrıfı Zeki Bey’in
aldığı tedbirlerle aralarındaki düşmanlık ve saldırıların bir süre yatıştığı, ancak sonradan
çatışmaları sürdürdükleri, tarafların meydana getirdikleri olayların bölge üzerindeki
olumsuz tesirleri ve haklarında yürütülen kovuşturma ve soruşturmalar hakkındadır.180

29. Siirdli Hamid Ağa, Biraderi Reşid ve Hacı Musa Ağalar, Hamid Ağa’nın
Oğulları İsa ve Hamza Ağalar, Zabtiye Mülâzımı Hacı Süleyman Ağa, Yusuf Ahmed ve
Kardeşi İsa, Hacı Nimet ve Hasan Çavuşlar, Hamid Oğlu Abdurrahman ve Fettah oğlu
Mustafa

Bölgenin ileri gelenlerinden Hamid, Reşid ve Hacı Musa Ağaların 93 Harbi


esnasında Müslüman ve Hıristiyan ahali üzerinde kurdukları baskı ve zulümler ile, bu
yolla sindirilmiş olan ahalinin şikâyete bile yanaşamamasının yol açtığı kaos ortamından,
Diyarbekir Valisi İzzet Paşa, Ser-kurenâ Kazım Bey ve Mâbeyn erkânından Akif Paşa’nın
bölgedeki incelemeleri, yapılan tahkikat neticesinde suçluların Halep’e sürüldükleri
hakkındadır.181

30. Heyet-i Islâhiyye Serkomiserliği Cânib-i Âlîsiyle Sivas Vilayet-i Celîlesine

178
Defter, v. 35-36.
179
Defter, v. 36-37.
180
Defter, v. 37-41.
181
Defter, v. 41.

48
Heyet-i Islahiyye Müstantiki Ahmed Şefik tarafından, Heyet-i Islahiye
Serkomiseri ve Sivas Valisi Âbidin Paşa’ya gönderilen ve padişahın iradesi üzerine
yürütülen inceleme sonuçlarıyla ilgili olarak kaleme alınan müzekkeredir.182

31. Milli Aşireti Ağaları İbrahim, Mahmud ve Ali Ağalar ile Karakeçili Aşireti
Reisi Halil Bey ve Biraderi Dıriî

Adı geçen aşiretler arasındaki çatışmalar neticesinde derdest edilen elebaşlarının


Sivas’a sürüldükleri hakkındadır.183

32. Silvanlı Abdullah Bey

Ahali üzerindeki zulm ve şiddetinden dolayı Sadrazam Reşid Paşa zamanında bu


havaliden Ruscuk’a sürülmüş ve otuz yıl sonra Diyarbekir’e dönmüş olan Silvanlı Mirza
Ağa’nın oğulları Abdullah Bey ile biraderleri Mustafa ve Mehmed’in Diyarbekir’i terk
ederek Silvan’ın Boşat köyündeki konaklarını ahaliye inşa ettirerek onlar üzerinde zulüm
ve baskı kurmaları anlaşılmıştır.184

33. Kulblu Telli Ağa ve Biraderi Mirza Ağa

Bunların işledikleri suçlar anlatıldıktan sonra sürülmüş olmalarının gerekçeleri


ortaya konmuş ve affedilip Diyarbekir’e dönmeleri halinde aynı suçları işleyecekleri ve
huzurun kalmayacağı üzerinde durulmuştur.185

34. Silvanlı Reşid Ağa

Reşid Ağa ile Silvanlı Abdullah Bey’in aralarındaki husumetten dolayı meydana
getirdikleri olaylar ve haklarından açılan davalardan başka, Reşid Ağa’nın gasp ve yağma
ile ahaliyi baskıladığı anlatılmıştır.186

35. Hazrolu Seyfeddin Bey

Seyfeddin Bey’in babasının Sadrazam Reşid Paşa zamanında aile bireyleriyle


birlikte Edirne’ye sürüldüğü halde, birkaç yıl önce birtakım hile ve desiselerle tekrar
Silvan’a gelerek Hazro’nun bütün köyleri üzerinde tahakküm kurması ve akabindeki
zulümleri anlatılmıştır. 187

182
Defter, v. 41-42.
183
Defter, v. 42-43.
184
Defter, v. 43-44.
185
Defter, v. 44-45.
186
Defter, v. 45.
187
Defter, v. 45.

49
36. Şırnaklı Sorzâde Mehmed Ağa

Mehmed’in Cizre dolaylarında Ermeni köylerinden zorla para, silah ve birtakım


eşyalar aldığı, kervanları soyduğu ve karıştığı diğer suçlar üzerinde durulmuştur.188

37. Tay Aşireti Şeyhi Abdurrahman.189

38. Midyat Kazasına bağlı Kasar Köyünden Meşhur Şaki Hasan Temo Ağa

Hasan Temo’nun gerek Kasar ahalisine ve gerekse 14 köyü bulunan Hazbeni


nahiyesi ahalisine ağalık iddiasıyla birtakım tahribatlarda bulunduğu anlatılmıştır.190

39. Hasan Temo’nun Biraderi Ali Ağa

Ağabeyi Hasan Temo ile birlikte Midyat’ın Şorizbeh ve Deyrizbin ve Kefirhavar


ve Kefer‘ıllab ve Kefri köylerine yaptığı saldırılarla katliamlarda bulunduğu ve köylülerin
mallarını yağmaladığı Diyarbekir Valisi İzzet Paşa tarafından da teyid edilmiştir.191

40. Dileserli Hüseyin bin Ali.192

41. Hisar Nahiyesi Ağası Abdurrahman oğlu Mehmed Ağa

Hasan Temo ile birlikte giriştiği gasp ve yağmalar anlatılmıştır.193

42. Aynkâf Köyü Muhtarı Hasan Kanco.194

43. Gercüş Nahiyesi Ağası Hasam Şemdin-zâde Hüseyin ve Biraderi Osman Ağa

44. Kefrili Cestil bin Abdi Ağa.195

45. Arnaslı Osman Timur Ağa

Kardeşleri ve oğullarıyla birlikte İsi köyüne saldırıp ahalinin mallarını


yağmaladıkları, tevkif edilmelerine rağmen nüfuzlu kimselerin tavassutlarıyla hapisten
kurtularak fiillerine devam ettikleri anlatılmıştır.196

46. Saruhan bin Osman Ağa.197

188
Defter, v. 46-47.
189
Defter, v. 47.
190
Defter, v. 47-48.
191
Defter, v. 48.
192
Defter, v. 48.
193
Defter, v. 48.
194
Defter, v. 49.
195
Defter, v. 49.
196
Defter, v. 49.
197
Defter, v. 49.

50
Köy basma ve cinayet suçlarından dolayı sürgüne gönderilmiştir.198

47. Heyet-i Islahiye Müstantiki Ahmed Şefik’in Serkomiser ve Sivas Valisi


Âbidin Paşa’ya Gönderdiği Müzekkere

Ahmed Şefik Bey Siverek, Yenişehir, Silvan, Midyat ve Şırnak kazaları Kürd
reislerinden olup Halep’e sürülen kişilerin durumlarından bahsetmiştir.199

48. Reşkotan Aşireti Ağası Musto Kato Ağa, Garzanlı Reşid Bey oğlu Mehmed
Ali Bey, Garzan’da Pençinar Aşireti Ağası Çeto Ağa, Alikân Aşireti Ağası Ömer Purto
Ağa, Bekiran Aşireti Ağası Kekos Ağa, Pençinar Aşireti Ağalarından Rıdvan Kazasında
Meskûn Bekro Ağa, Bekiranlı Şero Ağa, Pençinar Aşiretinden Lendi bin Cendo Ağa,
Pençinar Aşiretinden Çilli bin Hâlid Ağa, Reşkotan Aşiretinden Salih bin Sili Ağa,
Sason’un Papur Köyünden Genco bin Hüseyin Ağa ve Alikan Ağası Zahrab Ağa adlı
şahısların meydana getirdikleri olayların Siirt mahkemesine görülüp tescillendiğine dair
Siirt Mutasarrıf Vekili Es-Seyyid Mehmed Raşid, Ermeni piskoposu, Agop, Nâib Ahmed
Hulusi, Müftü Hasan, Nakîb Es-Seyyid Ahmed, Muhasebeci Es-Seyyid Ahmed, Tahrirat
Müdürü Ahmed Rifat, Defter-i Hakanî memuru Ali Rıza ile azalar Abdullah Sıdkı,
Abraham, Hilmi ve Süryanilerin ruhani reisi tarafından imzalanmış mazbata olup, altında
Sivas Bidayet Mahkemesi’nin “Aslına mutabıktır” ifadesiyle mührü bulunmaktadır.200

49. Heyet-i Islahiyye müstantiki tarafından Siird Mutasarrıflığı Vekâletine


gönderilen 8 Teşrinievvel 1295 tarihli tezkere olup aynı gün sancak idare meclisine
havale edilmiştir.201

50. Şirvanlı Şir Beyzâde İsmail Bey, Şirvanlı Said Bey ve Oğulları Fettah ve
Hurşid Beyler, Şirvanlı Usturkân Aşireti Ağası Şir Bey ve Süleyman Ağalar, Kefreli
Mehmed Bey ve oğlu Halil Bey ile Diğer Mehmed Bey oğlu Derviş Bey, Şirvan’ın Nivin
Köyünden Abo bin İbrahim, Hizan’ın Harosi Köyünden Melek Ağa’nın oğlu Murad Ağa,
Hizan’ın Hirit Köyünden Aziz Ağa’nın oğlu Ali Ağa, Şirvan’ın İrun Nahiyesinden Telli
ve Abi Beyler Hânedânından Şerîf Bey, Şirvan’a Bağlı Hob Köylü Kerim Bey adlı
şahısların eylemleri, yargılama süreçleri ve sürgüne gönderilme gerekçeleri hakkında
Siird Mutasarrıf vekili Mehmed Reşid, Ermeni piskoposu Agop, Nâib Ahmed Hulusi,
Müftü Hasan, Nakîb Es-Seyyid Ahmed, Evkaf Muhasebecisi Vekili Hasan, Muhasebeci

198
Defter, v. 49.
199
Defter, v. 49-50.
200
Defter, v. 51-60.
201
Defter, v. 60-67.

51
Ahmed Şükrü, Süryani Ruhani Reisi, Tahrirat Müdürü Ahmed Rıfat, Defter-i Hakanî
memuru Ali Rıza ve azalar tarafından imzalanıp Sivas Bidayet Mahkemesi’nce
onaylanmış olan mazbatanın müstantike havale edildiği belirtilmiştir.202

51. Eruh Kazasına Bağlı Bervari Nahiyesinin Hasher Köyünden Telli Ağa,
Bervari’nin Ataf Köyünden Cihangir Kenan Ağa ve Eruh Kazasına Tâbi‘ Çat Köylü
Ömer Ağa hakkında Siird sancağı idare meclisi üyelerinin imzalatıp Sivas Bidayet
Mahkemesinin onayladığı mazbatadır.203

52. Rıdvan Kaza Beşiri Nahiyesi ağalarından Tilmizli Mirza Ağa, Zercilli İbrahim
Haso Ağa ile oğulları Haso ve Zerko Ağalar, Zercilli Ali Mecdik Ağa, Sinanlı Hacı Reşid
Ağa, Elmedinli Said Ağa, Ancolinli Şeviş Ağa, Şeyhçobanlı Emin Ağa, Beşiri
Nahiyesinde Bahımslı Mirza Abeş Ağa ve Bahımslı Mirza veled-i Hamid Ağa adlı
şahısların işledikleri suçlar ve tahakkuk eden cezalar hakkında Tevfik Efendi’nin yaptığı
tahkikatın onaylandığını bildiren Siird idare meclisi mazbatası olup, Sivas Bidayet
Mahkemesi tarafından “Aslına muvafık bulunmuştur” ifadesiyle tasdik edilmiştir.204

53. Siird’de Zaptiye Taburu Ağası Mehmed Tahir başkanlığındaki sorgu heyeti
ile Tabur Kâtibi Tahir Efendi tarafından yapılan sorgularda yöneltilen sorular ve alınan
cevaplar.205

54. Siirdli Şeyh Hasan bin Şeyh Mehmed’in takrîri ve Siird idare meclisi
üyelerinin imzalayıp Sivas Bidayet Mahkemesinin tasdik ettiği mazbata.206

202
Defter, v. 68-77.
203
Defter, v. 77-81.
204
Defter, v. 81-87.
205
Defter, v. 88.
206
Defter, v. 90.

52
BİBLİYOGRAFYA
1. Cumhurbaşkanlığı Arşivi (BOA) Belgeleri

Bâbıâli Evrak Odası (BEO)


Dâhiliye Nezareti Mektubî Kalemi (DH. MKT)
Dâhiliye Nezareti Sicill-i Ahvâl defterleri (DH. SAİD.d)
Dâhiliye Nezareti Şifre Kalemi (DH. ŞFR)
Hariciye Nezareti Londra Sefareti Belgeleri (HR. SFR. 3)
Hariciye Nezareti Tahrirat Odası (HR. TO)
İrade Dâhiliye (İ. DH)
İrade Dosya Usulü (İ. DUİT)
İrade Meclis-i Mahsus (İ. MMS)
Mâbeyn-i Hümâyun İradeleri (MB. İ)
Meclis-i Vâlâ (MVL)
Sadaret Defterleri (A. d)
Saderet Mektubî Mühimme Kalemi (A. MKT. MHM)
Şûrâ-yı Devlet (ŞD)
Yıldız Tasnifi Sadaret Hususi Evrakı (Y. A. HUS)
Yıldız Tasnifi Sadaret Resmî Maruzatı (Y. A. RES)
Yıldız Esas Evrakı (Y. EE)
Yıldız Perakende Kısmı Şûrâ-yı Devlet Evrakı (Y. PRK. ŞD)
Yıldız Perakende Kısmı Umûm Vilayetler Maruzatı (Y. PRK. UM)

2. Araştırma Eserler ve İncelemeler

Âbidin, “Âlem-i İslamiyet (Müdafaa)”, Malumat, nr. 109, 29 Cemâziyelevvel 1314, s.


1172-1177; nr. 110, 7 Receb 1314, s. 1208-1210; nr. 111, 14 Receb 1314, s. 1228.

Âbidin Paşa, Tercüme ve Şerh-i Mesnevî-i Şerîf, c. I, 3. Baskı, Mahmud Bey Matbaası,
Dersaâdet 1305.

“Âbidin Paşa’nın İrtihali ve Ziyâ‘-ı Azîm”, Tercümân-ı Hakikat, nr. 9011, 16 Rebîulevvel
1324/10 Mayıs 1906, s. 2.

Ali Emirî, Osmanlı Vilayât-ı Şarkiyyesi, Evkâf-ı İslâmiyye Matbaası,


Dârülhilâfetülaliyye 1337/1918.


Kullanılan belge ve defterlerin numaraları metin içerisinde belirtilmiştir.

53
Beşirli, Mehmet, “Osmanlı’da Borsa: Dersaâdet Tahvilât Borsası’ndan Eshâm ve
Tahvilât Borsası’na Yeni Düzenleme Girişimleri”, Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, c. 19, sayı 1, Elazığ 2009, s. 185-208.

Bouquet, Olivier, Sultanın Paşaları, çev. Devrim Çetinkasap, Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul 2007.

Bozan, Oktay, “Osmanlı Rus Savaşı’nın Diyarbakır Vilayetine Etkileri ve Islahat


Komisyonunun Faaliyetleri”, Turkish Studies, vol. 10/13, Fall 2015, s. 263-288.

Bozan, Oktay, “20. Yüzyılın Başında Eşraf-Aşiret Çatışması: Milli Aşireti ve Diyarbakır
Eşrafı Örneği”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c. XXXIII, sayı 96, Güz 2017,
s. 1-46.

Çadırcı, Musa, “Abidin Paşa’nın Adana Valiliği”, Uluslararası “Tarihte Adana ve


Çukurova” Sempozyumu Bildirileri Kitabı, c. III (Osmanlı Döneminde Adana ve
Çukurova II) , Akademisyen Kitabevi, Adana 2016, s. 11-24.

Çalık, Ali Osman, Âbidin Paşa (1843-1906), Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2003.

Çelik, İsa, Abidin Paşa’nın Mesnevi Şerhi ve Tasavvufi Düşünceleri, Vefa Yayınları,
İstanbul 2007.

Dino, Abidin, Kısa Hayat Öyküm, haz. Ferit Edgü, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1995.

Georgeon, François, “Keçi Kılından Kalpağa: Osmanlı İmparatorluğu’nun Son


Yüzyılında Ankara’nın Gelişimi”, Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri, ed.
Paul Dumont ve dğr., çev. Ali Berktay, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1996,
s. 99-115.

Gülenç İğdi, Özlem, “Abidin Paşa’nın Ankara Valiliği”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Dergisi, c. 53, sayı 2, Ankara 2013, s. 225-248.

Gülenç İğdi, Özlem, “Abidin Paşa’nın II. Abdülhamit’e Sunduğu Ermeni Layihası”, Fırat
Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, c. X, sayı 11, Elazığ 2014, s. 93-
105.

Gürbüzel, S. Aslıhan, Hamidian Policy in Eastern Anatolia (1878-1880), Bilkent


University The Department of History, A Master’s Thesis, Ankara 2008.

54
Karaca, Ali, Anadolu Islahâtı ve Ahmet Şakir Paşa (1838-1899), Eren Yayıncılık,
İstanbul 1993.

Kırmızı, Abdülhamit, Abdülhamid’in Valileri: Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908,


Klasik Yayınları, İstanbul 2007.

Kodaman, Bayram, “Hamidiye Hafif Süvari Alayları”, İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih


Dergisi, sayı 32 (Ord. Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı Hatıra Sayısı), İstanbul
1979, s. 427-480.

Kuneralp, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricali (1839-1922), İSİS Yayınları,
İstanbul 1999.

Kuzucu, Kemalettin, İsmail Hakkı Paşa’nın Sivas Valiliği ve İlk Ermeni Olayları, IQ
Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2008.

Küçük, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı 1878-1897,


Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1986.

M. Ekrem-M. Ziya-Rifat Daniş, Nevsâl-i Malumât, Tahir Bey Matbaası, Kostantiniyye


1315.

Olgun, Said, “Beşar ve Cemil Çeto kardeşlerin Garzan Bölgesindeki Eşkıyalık


Faaliyetleri (1888-1920)”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, c. 16, sayı 31,
2017/1, s. 33-56.

Orhun, Hayri ve dğr., Meşhur Valiler: 50 Ünlü Vali, İçişleri Bakanlığı Merkez Valileri
Bürosu Yayınları, Ankara 1969.

Ortaylı, İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK


Yayınları, Ankara 2000.

Ortaylı, İlber, Osmanlı İmparatorluğunda İktisadî ve Sosyal Değişim Makaleler, I,


Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara 2000.

Pala, İskender, “Abidin Paşa”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. I,
İstanbul 1998, s. 310.

Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü
Yayını, Ankara 2006.

55
Şimşekler, Nuri, “Devlet Adamı ve Mesnevî Şârihi Abidin Paşa’nın Hayatı-İdareciliği-
Eserleri”, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, yıl 1994-
1995, sayı 9-10, Konya 1995, s. 117-126.

Tayşi, Mehmet Serhan, “Ali Emirî Efendi” DİA, c. II, İstanbul 1989, s. 390-391.

Toros, Taha, “Abidin Paşa”, Tarih ve Toplum, nr. 121, Ocak 1994, s. 28-34.

Türkmen, Zekeriya, Vilayât-ı Şarkiye (Doğu Anadolu Vilayetleri) Islahat Müfettişliği,


TTK Yayınları, Ankara 2006.

Ünal, Fatih, “Osmanlı Devleti’nin Son Yıllarında Güneydoğu Aşiretlerinden Milli Aşireti
ve İbrahim Paşa”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî, sayı 41, Ankara 2007, s. 183-
204.

Üner, Mehmet Emin, “Abidin Paşa’nın Doğu Raporu’nda Diyarbakır Vilayeti”, Prof. Dr.
Şevki Nezihi Aykut Armağanı, haz. Gülden Sarıyıldız v. dğr., Etkin Kitaplar,
İstanbul 2011, s. 307-317.

Yılmaz, Ali, “Sivas Valisi Âbidin Paşa Hayatı ve Eserleri”, Osmanlılar Döneminde Sivas
Sempozyumu Bildirileri, Sivas İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Sivas
2007, s. 254-260.

3. Süreli yayınlar

Diyarbekir

İkdâm

Sabah

Tarik

Tercümân-ı Hakikat

Vakit


Kullanılan sayılar metin içerisinde belirtilmiştir.

56
METNİN TRANSKRİPSİYONU
Dâhiliye Nezaret-i Celîlesi Cânib-i Âlîsine 14 Teşrînisâni 1295 [26 Kasım 1879]
Tarihli Takdim Olunan Arîzanın Sûreti Olarak İşbu Vukuât Layihasına
Mukaddime Olmak Üzere Derc Olunduğu Ma‘rûzdur

Ma‘rûz-ı Çâker-i Kemîneleridir Ki

Diyarbekir vilayeti Ekrâdından berây-ı teb‘îd Haleb’e sevk olunan uygunsuz


adamlar hakkında muahharen vukû‘ bulan emir üzerine taraf-ı âcizânemden takdim
olunacağı arz olunan layihanın isrâsı emr u ferman buyrulmuştur. Zikrolunan layihanın
bu kere takdiminden hem ifâ-yı emr u irade-i hıdiv-a‘zamîlerine ve hem ni‘am-ı mâ-lâ-
nihâyesine garîk ve perverde olduğum Devlet-i Aliyye’ye âcizâne bu hususta gördüğüm
bir hizmetin arzına nâil olacağımdan iftihar-ı kemterânemi ızmâr ile sükût etmeye kâdir
değilim.

Vükelâ-yı fihâm hazerâtının meşâgil-i kesîresi cümlece derkâr ise de lakin


Haleb’e sevk olunanların teb‘îdi veyahut Kürdistan’a avdetleriyle büyük bir fesâdın
vücuda gelmesi gibi ehemm bir mes’eleye dair olan işbu arîza-i kemterânemin muhtaç
olduğu ehemmiyetle mütalaası min-gayr-i haddin ümîd ve istirham olunur.

Teb‘îd olunmak için Haleb’e gönderilen adamlar kimler ve ömür ve zamanları


ne türlü vakaları havi olduğu arz ve ifadeden evvel çâkerleri daha Deraliyye’de olup
Islahat Serkomiserliğine tayin olunduğum günden beri ve belki tayinimden birçok zaman
evvel tâ Diyarbekir’e gidip Halep tarîkiyle teb‘îd olunanların yevm-i teb‘îdlerine kadar
işitip gördüğüm ve hiss ve mütalaa eylediğim ahvâlin arzı bittabi bu mes’elenin izahına
medâr olacağından böyle azîm bir mes’elede mümkün olan ihtisâr ile arz-ı keyfiyete
mütecâsir olurum.

Asıl işe bed’ etmezden evvel bu ciheti de arza cür’et eylerim ki ömr-i
kemterânemin hemen kâffe-i hissiyât ve temâyülâtı ve da‘avât-ı kalbiyye-i kemterî
Devlet-i Aliyye’nin saadet-i mutlakasıyla bunca kavânîn ve nizamât sinîn boyunca
mevâid-i resmiyye ‘adüvvü Devlet-i Aliyye olan garaz-kârânın ilan ve iddiası gibi
icraattan hâlî elfâzdan ibaret değil belki mahz-ı hakikat olduğu her halde âleme ma‘lûm
olmasından ibarettir.

Diyarbekir ve Mamüratülaziz ıslahat komiserliğine tayin buyrulduğum zaman


icrâ-yı adalet için aldığım evâmir ve yed-i çâkerâneme verilen talimat-ı seniyyenin
ahkâm-ı âdilânesi ol derecede tezyîd-i şevk ve intibah-ı kemterânemi mûcib olmuştur ki

57
metâ‘ib-i sefer ve mesafât-ı ba‘îde nazar-ı kemterânemden mahv ile yalnız böyle bir
sırada devletçe hizmet etmek fikri kalb-i kemterânemdeki sadakati tehyîc ve gözlerimi
tenvîr eylemiş idi.

Çâkerleri daha Deraliyye’de iken yedimize verilen talimat-ı seniyyede görülen


Kürdistan zulümleri ve Diyarbekir valisinin yazdığı ciğer-hırâş muharrerât ve
istirhamnamelerini göndermemiş olsam Kürdlerin zulümleri hakkında Berlin Kongresi
ve Avrupa [2] parlamentolarıyla Avrupa matbuatında ve Deraliyye’de görüp
okuduğumuz ve işittiğimiz sözlerin hemen kâffesinin ihtira‘ât-ı ve müfteriyât-ı
ma‘lûmeden olduğunu çâkerleri birinci hükmedenlerden olmuş olur idim.

Deraliyye’den tâ Diyarbekir hususu olan Hekimhanı’na varıncaya kadar niyet-i


âcizânem Kürdistan’da mevcûd olması kâbil olan bazı mürettib-i mezâlim ve ta‘addiyâtın
izalesiyle o zalimler hakkında deverân eden mübalağâtı fiilen meydana koymaktan ibaret
olup lakin Hekimhanı’na muvâsalet-i âcizânem günü işitmeye ve görmeye başladığım
ahvâl-i hakikiyye yani zulm-i nâ-mutasavver tasavvurât-ı evveliyye-i kemterânemi hayal
gibi gösterip ya icraat-ı müessire veya Bâbıâli’nin gönderdiği Heyet-i Islâhiyye dahi
zulmün önünü alamayıp ahali-i mazlûmeyi me’yûs ve Devlet-i Aliyye dostlarını mahzun
ve halâs-ı zâlim ve mazlumların Kürdistan’da idâmesi mukadderattan olduğunu yâr ve
ağyâra göstermekten başka tarîk kalmamış idi.

Hekimhanı’nda arzuhal veren ve ekseri şiddet-i fakr ve cehlleri hasebiyle şifahen


ifade-i hâl edenlerin feryâd ve istirhamları Diyarbekir vilayeti içindeki umûm ahvâli bazı
mertebe tasvîr ile Heyet-i Islâhiyye-i âcizânemize hayret vermeye başlamış idi.
Hekimhanı’ndan Diyarbekir’e varıncaya kadar işitilen fecîalar ve mazlumînden vukû‘
bulan istirhamât uzun olup ve hem çâkerleri Diyarbekir’e vardıktan sonra görülen ahvâl-
i elîmeye nispetle hiç mesâbesinde kalacağından onlardan sarfınazar ile Diyarbekir’e
vardıkta Siird sancağıyla Silvan ve Midyat kazalarında cereyan eden ahvâl-i elîmeye atf-
ı kelâma mütecâsir olurum.

Teb‘îd olunanlar tarafından bu yerlerde vaki olan zulmü tamamıyla iş‘âr etmek
kalbinde zerre kadar merhamet ve şefkat olup insaniyete ve insanlara muhabbeti olan
kimesnenin kalemine nasip olmasın. Binaenaleyh hükümet-i mahalliyyeden ve mecâlis
azasından mühr-i zatlarıyla tasdîk olunan vukuât ve mezalim Halep’te bulunanların
işledikleri mezâlimin ellide biri bile olmayıp ellide bir olması dahi üç sebepten neş’et
eder. Birinci sebep bir zalimin müddet-i cinayetinde mütecâsir olduğu mezalim-i

58
kesîrenin üç ay içinde bir Heyet-i Islâhiyye cümlesine vakıf olmak mümkün değildir.
İkinci sebep ma‘lûm olmuş mezalimin cümlesi yazılmayıp çünkü cümlesi yazılsa
husemâya bir sermaye-i ta‘n-ı ebedî olacağından ve zaten evvel ve âhir yazılmayan
mezalim mesmû‘ât-ı mütevârideden ibaret olup suret-i sahîhada tahkik olunamadığından
iş‘ârları münasip görülmeyip onlardan sarfınazar olunmuş; Üçüncü sebep Haleb’e teb‘îd
olunanların mezalimi hakkında bu layiha-i musaddakadan evvel tanzim olunan diğer
layiha ekseri evrak-ı resmiyyeye müstenid olduğundan vukuât-ı elîme ve mezâlimi birer
birer mecâlis-i mahalliyye azasının müctemi‘an hatırlarına getirip taraflarından tasdîk
ettirmek devletlü Vali Paşa hazretleriyle çâkerleri ibtidâ münasip görmeyip ve
binaenaleyh gayr-i musaddak olarak evvelki layihayı çâkerleri alıp Mamüratülaziz’e
geldiğim halde Haleb’e teb‘îd olunanların vukuâtı hakkında Heyet-i Islâhiyye’nin
harekâtını bazı mertebe tekdîren aldığım bir kıta telgrafnâme-i sâmî üzerine yed-i
kemterânemde bulunan layihanın mahalli hükümeti tarafından dahi tasdîki lüzumunu hiss
ile berây-ı tasdîk Heyet-i Islâhiyye müstantiğine teslimen menba‘-ı vukuât olan mahallere
irsâl olunarak çâkerleri ise o sırada Sivas’a gelmiş ve Heyet-i Islâhiyye müstantiği Siird’e
vardıkta Haleb’e sevk olunanlar afv olunup tekrar memleketlerine avdet ve artık
aleyhlerinde bulunmuş olanları mahv u tebâh edecekleri şuyû‘âtı ortalığı ihata ile herkes
büyük bir havf ve telaşa düşmüş olduğundan mahallî meclis mukaddem yazılmış layiha-
i âcizânemizde görülen fecîa-i kesîre-i mütevâtirenin cümlesini tasdîkten azalar havf ve
ictinâb edip yalnız evrak-ı resmiyyede cereyan etmiş olan ve ketmi mümkün olmayıp
herkese ma‘lûm olan vukuâtı tasdîk eylediler. Mamafih bu defa takdim olunan layiha-i
âcizânemizde ta‘dâd olunup mahalli meclis tarafından musaddak olan miktar mezalim
dahi teb‘îd olunan her bir ferdin ahvâl-i mezâlimini tasvir etmeye kâfi ve vâfi bulunduğu
layiha-i âcizânemizin kıraatıyla ma‘lûm-ı âli-i hıdiv-a‘zamîleri buyrulacağı vâreste-i
arzdır.

Çâkerlerinin Diyarbekir’e muvasalatımız günü İslam nüfusunun kesreti


hasebiyle müştekîlerin onda biri Ermeni ve dokuzu İslam oldukları halde vaki olan
şikayât ve ifadeleri katl-i nüfus ve ihrak-ı hane sirkat-i emvâl ve hetk-i namus ve işkence
gibi cinayât ve fecîalardan ibaret olup darb ve tahkir misillü muameleler ‘indlerinde ufak
şeyler addolunduğundan bunları hiçbir şâkî kâle almamıştır.

Çâkerleri hükümet-i seniyyenin icra-yı hükümet eylediği yerlerde bunca


fenalıkların vukû‘ bulmasına kâni‘ olmayıp ve yolda işittiğim fenalıklar ile Diyarbekir’de
bulduğum fenalıklar beyninde nispet kalmamış olduğundan artık Heyet-i Islâhiyye’yi

59
iğfal için bazı mertebe hariçten tertip olunmuş mezalim-i mevhûme ve şikayât-ı masnû‘a
olmasına zâhib olup binaenaleyh şâkîler me’mûl eyledikleri kadar çâkerlerinde te’sîrât-ı
kalbiyye görmedikten başka verdiğim cevaplarda bârid göründüm. Hatta şikâyet olunan
bunca zulümler hariçten müretteb olduğuna dair şübühât-ı çâkerânemi muvasalat-ı
kemterânemin dördüncü günü vali-i vilayet devletlü İzzet Paşa ve semâhatlü Ahmed
Hulusi Efendi’yle kurenâ-yı hazret-i şehriyarîden saâdetlü Kazım Bey Efendi hazretlerine
açtığımda müşârün-ileyhimin cevapları hariçten tertip olunmuş şikayât olduğuna dair
zehâb ve şüphe-i âcizânem sahih olmayıp ve yalnız şu dört gün zarfında Diyarbekir’de
görüp işittiğim şeyler zulümlerin yüzde biri olmadığını ve bir çare-i serî‘in ittihazı
lüzumunu beyan buyurdular.

Ber-vech-i ma‘rûz çâkerleri ibtidâ zulümlerin sıhhatine şüphede kalıp şikayât-ı


vâkiayı bârid bir sûretle telakki eylediğimi ashâb-ı şikayât hissedince cümlesi yeniden
me’yûs olup arzuhal ve ifadâtı kat‘ ile arzuhaller yerine Kürd âdeti üzere vârisleri
tarafından maktûllerin saklayıp getirdikleri kanlı gömlekleriyle kesilmiş el ve ayak ve
parmakları sergi gibi hükümet konağından tâ Fransız konsolosu vekilinin hanesine karîb
çarşı ve sokaklarda beş on hatvede bir vaz‘ ile maktûllerin vâlide veya haremi peder ve
karındaşı sessiz sedasız böyle hûn-alûd ise ve uzvu yanında durup ve dünyada adaletten
me’yûs olup güya lisan-ı hâl ile başka bir âlemden istimdâd ve taleb-i adalet ederler idi.

Bu hal bittabi kalb ve vicdan-ı kemterânemi tahrik eyledi. Alelhusus vusul-i


kemterânemizden çend gün evvel Valin nâm karyede İslam’dan dokuz kişi [3] katl ve iki
yaşından sekiz yaşına kadar altı masum ile iki hatun Osman Timur nâm zalim tarafından
katl ve telef olunduğu haberi gelip ve maktûlün varisleri Diyarbekir’e geldikte nezd-i
âcizânemden o gün bulunmuş azâ ve mahallî kâtip efendiler tarafından vâkianın
tasdîkiyle beraber böyle bir fecîa-i dil-hırâş asla kendilerine te’sîr etmeyip kendilerince
vukuât-ı âdiyyeden addolunduğu çâkerleri görünce fecîaların kesretinden bu vilayet
içinde böyle vukuâtı istimâ‘da herkes me’lûf olduğu hiss ile arık ol günden beri hâlin
vahameti zihn-i çâkerânemi bütün bütün ihata etmiştir.

Binaenaleyh asayişi iade külliyen münker olmuş nüfûz-ı hükümeti i‘lâ istikbal
için temin-i ezhân-ı ahali vaktiyle suret-i cebriyyede bunca nehb ü gâret olunan emvâl ve
hayvanât ve nukûddan mümkün mertebe biçare mazlum ve fukara ashâbına istirdâd
bundan böyle zulmetmek efkârında olanların önünü almak ve fukara içinde yanmış ve
bitmiş ahalinin gözlerini açtırıp muktedir olabildikleri kadar ziraat ve ticaret ile meşgul
olabilmeleri için hallerini temin ve talimat-ı seniyyenin sekizinci maddesinin ahkâmı

60
üzere zalimleri teb‘îd ve halâs-ı Devlet-i Aliyye müdahalât-ı ecnebiyyeye muhtaç
olmayıp lazım gelen icraatı bilâ-vasıta mevki-i fiile vaz‘ etmeye muktedir olduğunu
Avrupa’ya ispat etmek gibi teşebbüsâtın eşedd-i lüzumu zihn-i âcizânemden takarrür
etmiş idi.

Namütenahi olan zulümleri hasebiyle ahalinin nazarında en za‘ifi bir ejder-i


insan-hırâş yani el-ân Halep’te bulunan şakîler bu defa dahi teb‘îd olunmamış olsa değil
ıslahat ve teminat lakin ahaliden acilen terk-i vatan etmek isteyenler veya muktedir
olamayanlar hemen zalimlere müracaatla hükümeti bir kuvve-i mevhûme addiyle onları
hâkim ve âmir tanımaktan başka çareleri kalmadığı miyanelerinde mukarrer idi.

Teb‘îd olunanlar hakkında çâkerleri layıkıyla ma‘lûmat almaya şu cihet dahi


mûcib olmuştur. Diyarbekir’e muvasalat-ı âcizânemizin üçüncü günü komiser-i sânî
izzetlü Minas Efendi bendeleri Mardin Mutasarrıfı Hurşid Bey’in işi için Mardin’e gidip
çâkerleri Diyarbekir’den Sivas’a müteveccihen ‘azîmet-i âcizânem gününe kadar
mumaileyh Minas Efendi Mardin’de kalıp çâkerleri ashâb-ı arzuhal ve layiha ve
müştekîler ile yalnız kalmış olduğumdan iki komiserin ayrıca mütalaa edebileceği evrak
bittabi çâkerlerine münhasır kalmış ve yirmi dört saatte belki yirmi saat arzuhal ve layiha
mütalaası ve alelhusus mazlumîn-i fukaranın feryâd ve şikâyâtını istimâ‘ ve iktiza eden
tedâbirin ittihazıyla imrâr-ı evkat ederek devletlü Vali Paşa hazretleri ile sair me’mûrîn-i
hükümet ve az zaman ile Mardin mutasarrıflığına tayin buyrulan Siird Mutasarrıfı
saâdetlü Said Paşa bendeleri gibi hakikaten devlete yarar müstakim ve dirayet-kâr
bendegânın ifadâtından vilayet içinde kesret-i zulm ile şöhret bulmuş olanlar isim ve
şöhretleriyle ma‘lûm-ı kemterânem olmuştur. Hem bu kadar vesâit-i tahkikiyyeye ne
hacet Kürdistan havalisinde amâ bir gözümden sual olunsa zalimlerin şöhreti hasebiyle
ekserisini kemâl-i suhuletle ta‘dâd edebileceği umûr-ı meşhûdedendir.

Zalimler böyle meşhur olunca Heyet-i Islâhiyye ile Vali-i vilayet için üç yol var
idi. Ya adalet ve insaniyeti ve alelhusus şan ve nüfûz-ı devleti ihmal ile yalnız işte
Kürdistan’da hiçbir fenalık olmamış gibi bir fikr-i sakîmi ihtiyar zulmü ketm ile zalim
yoktur diyerek zalimleri keyfe-mâ-yeşâ bırakıp ahaliyi mahv u tebâh veyahut icra-yı
adalet için bunca zalimleri mahâkim-i âdiyyeye havale ve senelerle istintaklarıyla
mahâkim-i âdiyyenin sâdır olacak hükümlerine tûl-i emel ile intizar veyahut yedimize
verilen talimat-ı seniyyenin sekizinci maddesinin ahkâmını icra etmek idi.

61
Kürdistan’da fenalık olmamış deyu halka göstermek sevda-yı hâmıyla zalimleri
terk etmek ne Devlet-i Aliyye’nin adalet-i müsellemesi ve ne vicdan-ı kemterânemiz kâil
olup vicdanımız böyle bir tedbir-i nâ-marziyeye maazallah-ı teâlâ razı olacak olsa dahi
yine Kürdistan zalimleri mektûm kalmak nâ-kabil olup çünkü Avrupa’nın konsolosları
ve seyyah ve muhbirleri Kürdistan’da hâzır ve bu ahvâl-i zâlimeyi vaktiyle ve lâyıkıyla
görüp yegân yegân tahkîk eylediklerinden suret-i sükût tarafımızdan bi’l-farz kabul ve
ihtiyar olunsa ecnebiler sükût edemeyeceği ve Devlet-i Aliyye mezâlimi men‘ edemez
fikrini ta‘mîm ve tevsi‘ etmek isteyenlerin ellerine büyük bir vesile-i şikâyet vermekten
başka netice ve fâidesi olamaz idi.

İkinci şık yani Heyet-i Islâhiyye tarafından bazı suâl ve cevâbdan sonra zalimleri
mahâkim-i âdiyyeye havâle etmek tedbiri birinci tedbirlerden daha sakîm ve hatar-nâk
göründü. Zira böyle tûl müddet istintak ve muhâkemeleri uzanacak ashâb-ı nüfûz
zalimlerin esnâ-yı istintaklarında Bedirhan Paşazâdelerin şerrinden henüz göz açıp
ezhânın müşevveş bulundukları Kürdistan’da maazallah-ı teâlâ büyük büyük fesâdlar
tertîb ile hükümet-i seniyyeyi azîm bir mes’eleye gitiftâr etmek şüphesiz gibi idi.

Bunların işini mahâkimi âdiyyeye havale ile Heyet-i Islâhiyye-i âcizânemiz


senelerle Diyarbekir’de kalıp hazinenin giriftâr olacağı masârifden sarf-ı nazar lakin
mahâkim-i âdiyyeden ol vakit halk ol derecede selb-i emniyet etmiş idi ki zalimleri
şikâyet değil belki mahkemelere müracaat mecburiyetinde olanlar mahkemelerin
zulümlerine giriftâr oldukları halde büyük bir lutf ve merhamet-ı manevi addederler idi.
Âtîde aynen derceylediğim devletlü İzzet Paşa hazretlerinin telgrafında dahi arz olunduğu
üzere mahâkime haber vermek için ne müddeî ve ne de muhbir bulunabilmek mümkün
idi.

Lakin o sırada yani Haleb’de bulunanların teb‘îdinden evvel farz-ı muhâl olarak
ashâb-ı istikâmet ve dirâyetden ve zalimlerin şerrinden havf itmez cevr ve itirazsız a‘zâ
tedârik ve şâkilerin ve muhbirlerin kalblerine kezâlik farz-ı muhâl olarak bir kuvve-i
maneviye-i ulvîde davaya cesaret ve emniyet ilkâ ile Kürd zalimlerinin zulümleri usûl-i
muhâkeme üzere yegân yegân senelerle tedkîk ve istintak ve muhâkeme olacak olsalar
seneler ile bilâ-inkıtâ‘ vukû‘ bulmuş o ciğer-hırâş faciaların en asgarî hâmil olduğu
vukuât-ı dehşet-efzâsıyla istintak ve muhakemenin âdeti üzere bin türlü dekâik ile zulmler
üryân olarak alenen evrâk-ı resmiyyede gösterilmiş olsa bu fecîaların vukuuna meydan
bırakmış ve en âdî ittihâzı [4] lazım gelen tedâbiri ihmâl etmiş hükümât-ı mahalliyye için

62
Avrupa ve bütün âlemin efkâr-ı umûmiyyesinde hâsıl olacak te’sîrâtdan bahsetmek zâid
görürüm.

Lakin bu defa icra olunan teb‘îd üzerine Kürdlerin bazı mertebe zulümleri gerçi
anlaşılır ise de amma mezâlimin derecât-ı mükedderesi ve dekâyık-ı kalb-şikeni meçhul
kalıp beki Kürdistan’ı bilmeyenlerden birçok kimesne bu keyfiyet-i teb‘îdi fevkalade
gönderilen bir Heyet-i Islâhiyye’nin bir şiddet-i fevkalâdesine haml ederler.

Çâkerleri ise hükümet-i seniyye vazife-i mukaddesesini tûl u dırâz ihmâl edip
bunca zulümleri vücuda gelmeye meydan bırakılmış deyu husemâ-yı devlet ve efkâr-ı
umûmiyye tarafından ta‘n olunmakdan ise madde-i teb‘îdi bazı mertebe çâkerlerinin
şiddetine hamletmek hamiyet ve sadakat ile meşhûn olan kalb-i çâkerânem için daha
evlâdır.

Talimat-ı seniyyenin mezkûr sekizinci maddesinin ibâresinde “huzuru


muhafaza-i asayişle te’lîf kabul istemeyen eşhâsın bi’l-istizân teb‘îdi câizdir” deyu
musarrah olup ve bu talimatın icrası Heyet-i Islâhiyye-i âcizânemize havale buyrulmuş
ve yalnız bir istizâna ta‘lîk olmuş iken icra-yı adalet olunduğuna dair hiçbir şüphe
kalmamak için teb‘îdi lazım gelenler makam-ı sipehsâlâriye ihrâz etmiş ve Siird ve
Midyat taraflarına me’mûren gidip ve fenalıkları kendi gözüyle görüp ve Heyet-i
Islâhiyye’den beş altı ay evvel Kürdistan’da bulunarak tecârib-i elîme ile dilhûn olmuş
ve ol mahâlde ve el-ân Diyarbekir valisi olmuş olan devletlü İzzet Paşa hazretleriyle
beraber binlerle mazlumlardan işitilen ifadât verilen layiha ve arzuhal ve devlete sadık
me’mûrîn ve her yerin ahali-i muteberesinden hafî ve celî icrâ-yı tahkikat ile her zalimin
işlediği fecîaları zabt ve tahrir ettikten sonra Vali-i müşârün-ileyh ile bi’l-ittifak Haleb’de
bulunanların lüzum-ı teb‘îdleri hakkında hem-imza olarak Bâbıâli cânib-ı sâmisine keşîde
eylediğimiz telgraf-ı âcizânemiz Meclis-i Hâss-ı Vükelâ’da ba‘de’l-mütalaa tensîb ve
iş‘âr-ı çâkerânemiz üzerine teb‘îd olacak olanlara derecelerine göre mâhiyen ikişer ve
üçer yüz guruş dahi cânib-ı devletten ma‘âşât ihsân ve Berat’ta vâki Müzge çiftlikleri
dahi familyalarıyla iskân için tahsis buyrularak ol vechile teb‘îdleri için emr ü iş‘âr
buyrulmuştur.

Madde-i teb‘îdi yalnız istizâna ta‘lîk iden talimat-ı mezkûrenin sekizinci


maddesinden başka teb‘îd olacak olanlar ile familyaların ma‘âşât ve çiftlikât ihsân
olunması hasebiyle mahâkim-i âdiyyede bunların işleri ru’yet olunmak lâzım
gelemeyeceği bedîhât-ı âdiyyeden oldu. Çünkü eğer teb‘îd olanların mahâkim-i âdiyyede

63
muhâkemeleri görülmek lâzım gelecek olsa arz olunan esbâb ve mahâzir-i müteaddide
şöyle dursun vâreste-i arz olunduğu üzere bir insan mahkemelerden ya mahkûm veya
beriyyü’z-zimme çıkmak tabi‘î olup beriyyü’z-zimme çıkacağı farz olunur ise teb‘îdi
lâzım gelmeyeceği ve binâenaleyh ma‘âşât ve çiftlikât ihsân buyrulmayacağı aşikâr ve
ber-aks mahâkimden mahkûm olacağı i‘tibâr olunur ise ol halde nizâmen mahkûm olan
cânilerin meclisde ilkâsı lâzım gelip değil kendilerine ve familyalarına vâkî ve kayd-ı
hayat suretiyle ma‘âşât ve çiftlikât ihsân ve tahsis buyrulmuş olsun.

Vehleten mebhûsün-anh olan işe münasebeti yok gibi görünüyor ise de lâkin
hakikatte küllî münâsebeti olan âtîdeki maddeyi dahi arz u iş‘âra cür’et eylerim. Şöyle ki
Siird ve Silvan ve Midyat’a nisbeten Sivas vilayetinin bazı şakîleri tarafından fenâlığın
binde biri icrâ olunmamış iken çâkerlerinden üç ay evvel Sivas adliye müfettişliğine tayin
buyrulan Hikmet Bey’in me’mûriyeti mahâkim-i adliyenin ve vezâif ve ahvâlini tevsî‘ ve
te’kîde münhasır iken çâkerlerinin Sivas’a muvâsalatından elli gün evvel Adliye Nezâret-
i celîlesine takdim eylediği fî 22 Ağustos sene [12]95 tarihli bir kıt‘a arizasının elfâzını
aynen derc ederim. İşte mûmâ-ileyh Hikmet Bey’in aynen yazdığı ibâre Sivas’ta
mütehayyizânın etrafa dal budak salarak birleştirmiş oldukları nüfûz-ı hükûmet adliyenin
hüsn-i cereyanına mâni‘-i kavî olacağından komiserlerin bir an evvel Sivas’a gelip
muvakkaten her tarafı idare-i örfiyye altına almakla beraber dâhilen ve haricen birtakım
başlı familyaların âher mahalle nakline himmet edilmediği halde ıslahâttan her ne yapılsa
takarrür itmek mümkün olamayacağı hasbe’s-sadaka arz-ı ictisâr eylerim” deyu yazmış
ve işbu arizası aynen Nezâret-i celîlelerine gönderilerek ve ol bâbda Nezâret-i celîlerine
40 numero ve fî 26 Eylül sene [12]95 tarihli çâkerlerine vürûd eden emirnâmesinde
Adliye Müfettişi mûmâ-ileyhin işbu arizası leffen çâkerlerine gönderilip icraat ve
ıslahatın ifâsı emr ü ferman buyrulmuş. Bu ifade-i çâkerânemden maksad hürriyet-i
şahsiyyeyi muhâfaza iden nizâmât-ı adliyyenin hıfzına me’mûr olan bir zât vaktiyle vukû‘
bulan ihmâlâtdan dolayı Sivas gibi mutî‘ bir vilayetin muhâfaza-i adâlet ve icrâ-yı umûr-
ı adliyyesi için teb‘îdden başka çare bulmaz ise talimât-ı seniyyenin sekizinci maddesine
me’mûr ve Siird ve Midyat ve Silvan gibi makarr-ı zulm ve şekâvet olan yerlerde iâde-i
emniyet için sûret-i fevkâladede gönderilmiş bir Heyet-i Islâhiyye için teb‘îdden başka
çare bulmak mümkün mü idi.

Bâlâda arz olunduğu üzere mahalli hükûmeti tarafından her a‘zânın mühr-i
zâtlarıyla tasdîk olunan işbu lâyihada tafsîlen âtîde gösterildiği üzere yani bir mahaldeki
bir günde bir saat içinde elliden mütecâviz bîgünah İslam mekkâreciler tuz götürür iken

64
teb‘îd olunan zalimler tarafından nâ-mesbûk bir sûretle boğazlarının arkalarından zebh
olunup şehîd olmuş ve bunca eytâm ve familyaları bir hâl-i ye’s-iştimâlde bırakılıp da
hükümet hiçbir icraata muktedir olmamış bulunur.

Bir mahaldeki camiler içinde zâlimâne bir sûretle insanlar katl olunur, bir
mahalde asâkir-i şahâne tutulup hayyen ateşe ilkâ olunur, bir mahaldeki bunca bîçâre
ahalinin nisvânı iskât-ı cenin ettirilir, bir mahaldeki hükümete teslîm olunmak lâzım gelen
bîgünahânı öyle namazında katl ve şehîd ettirilir, bir mahaldeki hükûmet-i seniyye basılıp
ilticâ iden muhadderât-ı İslâmiyye alınıp nâmusları hetk ü berbâd olunur, bir mahaldeki
kâimmakam odası içinde İsmail Bey tarafından adam darb olunur ve kâimmakâm “aman
efendim darb etme” demesinden kâimmakamı dahi fenâ halde hükûmet içinde darb ile
yine kâimmakâmın afv olunması günler ile kendisinden istirhâm olunur, bir mahaldeki
gece ve gündüz katl ve sirkat ve gasb ve ihrâk ve cebren izâle-i bikr ve tahkir-i hükûmet
ve bu gibi hâlât-ı elîme âdet hükmüne girer ve binlerle nüfus-ı ahali terk-i vatan ile hicret
ider, bir mahaldeki bu asırda hür olan insanlar şunun bunun tarafından alenî satılıp
mabed-haneler hedm ve harâb olunur, bir mahaldeki iki aşiret beyninde zuhur iden âdî
bir nizâ‘ üzerine hükûmetin önünde bir sene içinde iki yüz nüfûs katl ve cerh olunarak
kırk elli bin koyun gasb ü gâret olunur [5] bir mahaldeki lâyihada kezâlik görüleceği üzere
çâkerlerinden evvel gönderilen me’mûrîn-i devlet asâkir-i şahâne ile iki saat ta‘kîb
olunarak nâmus-ı hükûmet pây-i mâl olunur, bir mahaldeki Deraliyye’de doğup
Kürdistan’ı aslâ bilmez iki nefer Bedirhan Paşazâdeler ol derecede efkâr-ı adem-i itâ‘ata
müsta‘id bulur ki yeniden Devlet-i Aliyye’ye bir mes’ele-i uzmâ çıkarmağa muktedir
olur. Adıyla bir mahalde Heyet-i Islâhiyye-i âcizânemiz ellerini bağlayıp mehmâ-emken
icraat-ı müessirede bulunmamış olsa lâyık mı idi ve Bâbıâli’nin verdiği emr ve vazifeyi
icrâ etmiş olduğu sayılır mı idi.

Eğer Haleb’e teb‘îd olunan kimesnelerin mezâlim ve ahvâlini Vali-i vilayet ve


Heyet-i Islâhiyye-i âcizânemiz kâfi görmeyip o zalimleri talimat-ı seniyyenin sekizince
maddesine lâyık görmemiş olsa artık ol mahalde bizim için Hülâgü ve Timurlenk dahi bî-
günah kalmış olur.

Şimdiye kadar Yemen’den Arnavudluk’tan hasbe’l-iktizâ bilâ-muhâkeme nefy


ve teb‘îd olunanlar Haleb’de bulunanlara göre melâik tesmiye olunsa sezâdır.

Haleb’den teb‘îd olunan bu zalimler şimdi kemâl-i sûz u güdâz ile isti‘tâf ve
istirhâm ederler. Ve merhamet lafzını kâle alıyorlar. Bunca binlerle ahali-i sâdıka ve

65
mazlûmeyi dilhûn ve perişan eylemekte ol mahalde merhameti düşündürler mi? Bunlar
ki nüfûz-ı hükûmeti izâle, bunlar ki efkâr ve âmâl-i şeytâniyyelerini icrâ için Devlet-i
Aliyye ülkesi içinde muhâfaza-i asâyiş için ihmâl eder ma‘nâsıyla Berlin Muâhedesi’nin
altmış birinci maddesinin vücûduna bâis-i müstakil oldular. Bunlar ki bulundukları
yerlerde ve oradan devleti müdâhalât-ı zulm-kârâneleri hasebiyle mahvolmak derecesine
getirdiler. Bunlar ki ma‘mûrelerine harâbeler gösterdiler. Bunların vücûduna merhamet
etmek yırtıcı hayvanlara ve yılanlara merhamet etmek gibidir.

Kalb-i insanda cenâb-ı Erhamerrâhimîn merhamet halk buyurdu. Emr-i


merhameti bunca mazlumînin hâline bunca eytâmın ye’s ve fakrına bunca mutî‘ olan ehl-
i ırz fukarânın bari min-ba‘d hıfz-ı asayişine ve nihayet bâis-i selâmet-i Osmaniyân ve iki
yüz milyon Müslimînin menba-ı ümidi olan Devlet-i Aliyye’nin muhâfaza-i şân ve
kuvvetine sarf etmek lâzım gelip, yoksa o zalimlerin beyân eyledikleri lafza merhamet
daha ziyâde bir sûret-i vahşiyânede icrâ-yı mezâlim-i gaddarâne ve aleyhlerinde
bulunmuş şâkîlerden ahz-ı intikâm ile tevsi‘-i fesâd için i‘âne lafzından kinâyedir.

Devletin bir muharebesi zuhûrunda bunlar Devlet-i Aliyye’ye yarar rengini


vermek isterler. Hiç her gün ufak bir lezzet-i nefsâniyyesinin istihsâli için şân-ı hükûmeti
ihlâl ile me’lûf olanlar o hükûmetin şanı için bihakkın fedâ-yı cân etmek mümkün müdür?
Muhârebe-i zâilede bunlardan işbu lâyihayı uzun uzadı tezyîn edecek Fettah bin Feryat
üç yüz kişi ile hareket ve iki günden sonra yalnız yüz elli kişi muharebeye gitmiştir. Lâkin
herkesin ağzında mütevâtir olduğu üzere Fettah Bey’in dahi muharebeye gitmesi devletlü
İsmail Paşa hazretlerinin derkâr olan hamiyeti hasebiyle muharebenin müzâyakalı bir
zamanında devletin imdadına her kim gelir ise tevevvühâtını kazanacağını bildiğinden
hakikaten müşârün-ileyh hazretlerinin teveccühâtını celb ve encâm-kâr devlete hizmet
ettim nâmıyla me’mûrîni iğfâl ve daha ziyâde kesb-i nüfûz ile mâ-fi’z-zamîri olan
taaddiyâtı keyfe-mâ-yeşâ ve daha büyük suhûletle icrâ etmekden ibaret idi. Kezâlik ismi
işbu lâyihada tafsîlen görülen Ağa-yı Sur nâm kimesne birkaç bin âsî biriktirmiş,
Bedirhân Paşazâdeleri bir muhârebede mahv etmiş deyu iddia ile devlete sadâkat
göstermek ister. Filhakîka ağa-yı mûmâ-ileyh Bedirhân Paşazâdeleri muhârebede bozmuş
lâkin Bedirhân Paşazâdeler kendi nüfûzunu mahvedeceklerini hisseylediğinden
kendileriyle harb edip bozmuş yoksa Tanzimat-ı Hayriye’nin dâire-i itaati içinde bulunan
bir adam birkaç bin kişiyi bozacak kadar sûret-i meşrûada nasıl bir kuvvet cem‘ ve
kesbedebilir. Külliyetli asker cem‘ etmek devlete mahsûs olup hem de eğer Ağa-yı
mûmâ-ileyh devlete olan sadâkatinden dolayı bu harekette bulunmuş ise böyle sâhib-i

66
kuvvet bir adam iki sene evvel hitam bulmuş Rusya muharebesine ne için gitmeyip ve
lâkin teksir-i mezâlimle Kürdistan’da imrâr-ı evkât eyledi.

Hülâsa Haleb’de bulunanlar devlete sâdık olanlara sezâ olan ta‘bîrâtı her ne
kadar isti‘mâl ederlerse etsinler ta‘bîrât ile sâdık olamazlar. Hangi zencidir ki ismi
Mercan olmağla ruhundaki siyahlığı izâle ile rengi hakîkatde penbe olmuş olsun.

Cenâb-ı vâcibü’l-vücûd şâhid-i âdaledir ki bunlar için zâtı hiçbir kin veyâhûd
buğz-ı kemterânem olmayıp hem de muhâldir. Zira ömrümde bildiğim adamlar değil idi.
Lâkin âlemde kişi için bir ferde zarar edecek olsam veyâhûd bir ferde cezâ vermekle
hâsmı memnun olsun deyu veya bu vechile şân kazanırım efkâr-ı fâsidânesine tâbi‘
olmağla ne vicdân-ı kemterânem mesâğ ve ne de böyle bir zillete hilkâtim tenezzül ider.
Bi-gayr-i hakkın bir insana zarar etmek kadar bir denâete tenezzül etmekten ise o ânda
kabrime tenezzül etmek cenâb-ı âlemü’l-hafiyâta dâimâ eylediğim istirhâmâtdandır.

Haleb’de teb‘îd olunanlar eğer istikbâlen icrâ-yı zulm etmek efkârından ferâgat
etmiş olsalar onlar Kürdistan’a avdet etmekten kendileri teneffür eylemek lâzım gelip zirâ
yerlerinde köylerinde cümlesinden birkaç kişi biraz istisnâ olunur ise kusurlarla ömrü ve
yaşayışları bir azâb-ı dâimidir. Haneleri denilen şey en fenâ farz olunabilecek bir
mahbesten daha fenadır. Ömürleri lezâiz-i insâniyyeden mahrum bir de birbiriyle dâimî
sûretle bir adâvet-i müstemirrede bulunup gıdâ-yı ma‘nevîleri havf ve ıztırâb ve
intikamdan ibâretdir.

Kürdistan’da mutasarrıf oldukları emvâl-i mankûle ve gayr-i mankûlelerin


Heyet-i Islâhiyye-i âcizânemiz hâricden hiç kimesneyi müdâhale ettirmeyip kendileri ve
familyaları keyfe-mâ-yeşâ idare itmek üzere istedikleri ve emniyet eyledikleri adamları
tevkîl için çâkerleri daha Diyarbekir’de iken üç defa Haleb valiliğine bâ-telgraf taraf-ı
çâkerânemden beyân-ı keyfiyet olunup ve ol vechile emvâllerinden bir zerre bile zâyî‘
olmayıp el-ân idare etmekte ve hatta zihn-i sakîmleri üzere medâr-ı necât olmak üzere
şimdiye kadar Kürdistan’dan nukûd ve mebâliğ-i külliye Haleb’e celb eyledikleri beş gün
evvel Siird’den avdet eden Heyet-i Islâhiyye müstantiki Tevfîk Efendi’nin tahkîkât-ı
vâkiasından anlaşılmıştır.

Binâenaleyh yerlerinde bulunan mazlûmîn-i ahaliye zulm edip onların


metrukâtından istifâde etmek efkârında değiller ise ve çünkü Devlet-i Aliyye’nin adâlet-
i müsellimesi hasebiyle emvâl ve emlâklerine zerre kadar dokunulmayacağı ve fiyât-ı
câriyye ile satabilecekleri derkâr olup ol halde Kürdistan’da yaşamaktan ise havası güzel

67
bir yerde ve ziraat ve sınâata kâbil bir mahalde familyalarıyla beraber yaşamak
kendilerine cezâ değil bir ihsân-ı azîm addetmek iktizâ eder. İskânlarına tahsis olunan
Berat’ta vâki Müzge uzak addolunur ise Arnavudluğa irsâlden sarf-ı nazâr ile havası güzel
ve firar etmek müteassir olan Midilli veyâhûd diğer münâsib bir adaya iskân etdirilmek
dahi münâsibdir. Lâkin anlar havası güzel bir yerde ehl-i ırzâne yaşamaktan ikrâh edip
zihinleri Kürdistan’a avdet ile kim bilir yeniden ne kadar insan kurban ve ne kadar
harabeler tertip etmektedir. [6]

İcrâ eyledikleri mezâlim ve ta‘addiyât hemen cümlesi biçâre İslâm başına vâki‘
olup çünkü Ermeniler için Bâbıâli’ye şikâyet edecek vesâit bulunduğunu zâlimler
bildiklerinden onlardan mehmâ-emken ictinâb eyledikleri Kürdistan’ca umûr-ı
ma‘lûmedendir.

Bunların icrâ-yı zulm için bu kadar tekessür etmiş olan cesaretleri hükûmet
tarafından her ne vakit bazısı derdest olunmuş ise cüz’î bir müddet tevkîf ile âdetleri üzere
müracaat eyledikleri vesâit-i kesîre ve feryâd ve velveleleri sayesinde tahlis-i giribân
etmiş ve binâenaleyh hem kendilerinin cür’etleri zâid hem de zulme meyyâl olanlara
yeniden bâis-i cür’et oldular.

Lâkin bu defa bunlar Kürdistan’dan teb‘îd ile hükümet-i seniyye zalimleri


bihakkın te’dîb ettiği Diyarbekir vilayetinde görülünce ahali-i mazlûme için yeni bir
tarih-i selâmet ve necât olup vilayetin her cihetinde görülmemiş sûretde bir asâyiş hâsıl
olarak herkesi ziraat ve ticarete asâyiş-i bâl ile mübâşeret edip ve diğer zulme meyyâl
olanlara ol derecede te’sîr etmiştir ki değil zulm ve hıyânet işlemek lâkin o makûlesi
hükûmet-i seniyyeye inkıyâd ile bir kaza kâimmakamının emrini icrâ ile müftehir olurlar.
Ve on beş seneden beri sirkat ve gasb olunan şeylerin ekserîsi işi hükûmete düşürmemek
için sârik ve gâsıblar kendi kendine gidip ashâbına redd ve iade eylediler.

Umumi böyle bir asâyişden başka ahali-i gaddarların avdeti havfından vâreste
olur ise tezyîd-i ziraat ve ticaret ve devlet dahi aşar ve sâir varidâtı bilâ-merâhim idare
ettikçe Diyarbekir vilayeti içinde hem ahalinin hem devletin varidâtı iki üç sene zarfında
bir suret-i fevkalâdede tekessür edeceği gün gibi aşikârdır.

Emvâl-i mîriyye için yalnız bir misâl irâd etmekle iktifâ olunur. Hasan Temo
nâm şakînin etrafı tahvîf ve istediği kurânın a‘şârına on bir bin guruş pey sürüp onun
üzerine pey sürmeye kimse cesaret etmeyip lâkin merkûm Hasan Temo Haleb’e sevk

68
olunduğu gün on bir bin guruşa teslîm olunmağa karâr-dâdesi çekilen kurânın ertesi günü
otuz altı bin beş yüz guruşa çıkmış olduğu defâtir-i resmiyyeden ma‘lûm olunur.

Hülâsa bunlar hakkında kalem tafsilat vermekten hiçbir vakit hâlî


kalamayacağından bu gibi tafsilattan sarf-ı nazarla maazallah-ı teâlâ teb‘îd olunanlar yine
Kürdistan’a avdet edecek olur ise ahali için büyük bir hedm olacağı ve hükümetin nüfûzu
hiç mesâbesinde kalacağı ve bu sırada bu kadar ehemmiyetle gönderilen Heyet-i
Islâhiyye-i âcizânemizin ve ahali-i vilayetle beraber icrâ eyledikleri bunca tahkîkât-ı
amîka ve gece gündüz işitilen bunca şikâyât ve feryâdlar ve ittihâz edilen ol kadar tedâbir-
i müessire ale’l-husûs çâkerlerinin istikâmet ve mesâi-i nâmütenâhisiyle beraber
Bâbıâli’nin emr ü kararı üzere teb‘îd olunan Kürdler yine Kürdistan’a avdet etmeğe
muvaffak olur ise kendi hâllerinden âciz kalan me’mûrîn-i mahalliyyeden bundan böyle
kangısı bulunabilir ki bu zâlimlerin te’dîbine kıyâm etmiş olsun ve kangı mazlum cesaret
edip de min-ba‘d kâimmakâm veya mutasarrıf huzuruna gider de bu zâlimlerden şikâyet
edebilsin.

Bunlar Kürdistan’dan ba‘îd ve firar edip Kürdistan’a avdet edemeyecek sûretde


bir mahalle iskân olunmaz ise arz ettiğim dâhiliyece görülecek netâic-i vahîmeden başka
politikaca olacak sû-i te’sîrât çâkerlerinin ma‘lûmâtı hâricinde olup şu kadar ki şimdiye
değin Kürdler istedikleri zulmü icrâ eder de hükûmet-i seniyyeden giriftâr-ı mücâzât
olmazlar deyu risâlelerle feryâd edenlere bu zalimlerin avdeti ilelebet bir sermâye-i
şikâyât olacağı bedihî olduğunun arzıyla avdetlerinden sâir zuhur edecek fenâlıkların
ma‘lûm olması için el-ân Diyarbekir valisi bulunan devletlü İzzet Paşa hazretlerinin
Başvekâlet-i celîlesine takdim eylediği ba‘dehû çâkerlerine gönderdiği telgraf-ı kopyanın
âtîde aynen derciyle iktifâ olunur.

Diyarbekir Vilayetinden Huzûr-ı Sâmi-i Cenâb-ı Vekâlet-penâhîlerine Yazılan fî


19 Eylül sene [12]95 Tarihli Telgrafnâme Sûretidir

Berât’a tağrîb için Haleb’e mersûl eşhâs hakkındaki 4 Eylül sene [12]95 tarihli
kararname-i telgrafîleri cevabıdır. Eşhâs-ı merkûme içinde meşâyih ve ümerâ olmayıp
bunlar üç nev‘dir. Birincisi icraat-ı hükûmete iştirâki i‘tiyâd etmiş nâfizü-l kelim eski
derebeylerinden, ikincisi kuttta‘-i tarîk, üçüncüsü gasb ve nehbde anlara mu‘în ve pâdaş
olanlardan olduğu hükûmet ve Heyet-i Islahiyye’ye ahali-i Müslime ve gayrimüslime
taraflarından verilen birçok arzuhaller ve lâyihalarla ma‘lûmdur. Bu havâlinin ıslâhâtıyla
teb‘îd-i gayrimüslime şikâyetinin önünün alınmasını mûcib vesâili beyânen matakaddim

69
ma‘rûzat-ı müteaddide-i âcizâneme cevaben makâm-ı celîl-i Vekâlet-penâhîlerinden ve
Dâhiliye Nezâret-i celîlesinden aldığım evâmir-i telgrafta bu bâbda mahsûsan heyet-i
teftişiyye tayin ve vezâifi ta‘lîmât-ı mahsûsa ile tebeyyün olunduğundan vusullerinde
iktizasının icrâsı irâde buyrulmuş idi. Heyet-i mezkûre bi’l-vürûd mevâdd-ı ıslâhiyyenin
dest-i i‘tinâya aldığına ve şikâyât-ı mefrûzayı sâlib ve emniyet-i matlûbenin husûl ve
devâmını câlib-i esbâbın biri ve belki en birincisi ef‘âl-i reddiye-i mebhûse ile mutasarrıf
bulunanlardan en meşhurlarının ihrâc ve tağrîbleri maddesi olup bu surete ta‘lîmât-ı
mezkûre müsâid olmağla beraber lede’l-istizân makrûn-ı müsaâde-i seniyye
buyrulduğuna binâen muvaffakiyet-i celîle ve tedâbir-i müttahize âsârıyla kemâl-i tesyîr
ve suhûletle eşhâs-ı merkûmeden haylicesi ele geçirilerek kafile-be-kafile mahfûzan
Haleb’e çıkarılıp ve familyaları da çıkmak üzere bulunup eşhâs-ı merkûmenin bakisi de
toplanmakta ve şu icraatın te’sîrât-ı seri‘a ve cemîlesi cümlesinden olmak üzere emniyet-
i kâmile hâsıl olarak umûm sekene cânibinden ed‘iye-i mefrûz tilâvet ve civar bazı
vilayetlerce bir hüsn-i te’sîri iyâb u zehâb edenlerden mevsûfen rivâyet olunmakda
bulunduğu cihetle icraat-i vâkıa tahsîn buyrulmuşdu. Eğerçi istizân-ı cevâb-ı âlisinde
tedkîkât ve tahkîkât-ı istintakiyye ciheti irâde buyrulmuş olsaydı kable’s-sevk bu surete
de itina olunur idi. Şu kadar ki bunların mazlumları öteden beri pençe-i zulm ve
gadrlarında esir olmaktan nâşî ne müddeileri bihakkın [7] karşılarına durup muhâkemeye
ve ne de muhbirler şehâdete muktedir olup eşhâs-ı merkûmenin şekâvet ve isâet-i
müstemirre ashâbından oldukları ise heyet-i mezkûrca karîn-i tasdîk olduktan başka
cümle ‘indinde mevsûkan mütevâtir ve bırakılsalar her birisi birer taburla derdest olmak
mümkün olamayacağı ve çoğu kuvve-i askeriyye sevkiyle güç hâl ile derdest olunup öyle
mugâyir-i ma‘delet-i seniyye hiçbir ferdin mağduriyeti bile terk-i ihtiyâr olunmayacağı
azherdir. Mamafih şimdiye kadar Haleb’e ve Samsun tarîkiyle Dersaâdet’e gönderilen
cem‘an yüz bu kadar nefer içinde bi’l-farz bir iki nefer beriyyü’z-zimme bulunup da avdet
edecek veya avdeti şâyi‘ olacak olsa Heyet-i Teftişiyye ıslahât ve icraatının ke’en lem
yekûn hükmüne gireceği ve işbu teb‘îdleri maddesi bir kıt‘anın asayişini ikmâl için bazı
ashâb-ı mazarratın oradan ihracıyla sâye-i şâhânede müreffehen diğer mahalde
ikamelerinden ibaret idüğü gibi iâdeleri hâlinde Kürdistan’ca hâsıl olacak vahâmet vukû‘
bulacak suda‘ ve şikâyetlerin derecâtını ta‘yîn müstehîl’ül-imkân olmağla bu kadar arz-ı
hakikatle iktifâ ve bilâhire mes’ûliyetten ma‘fûviyet-i çâkerânemi şimdiden istid‘â
eylerim. Her halde ferman.

70
Çâkerleri hasbe’s-sadaka ve hasbe’l-me’mûriye gördüğüm ve bildiğim ahvâli
huzur-ı âli-i Nezâret-penâhîlerine arz ile Heyet-i Islâhiyye-i âcizânemiz müstantikinin
tanzim eylediği lâyiha ve Haleb’de teb‘îd olanlar ile Samsun tarîkiyle teb‘îd olunup
muahharen alınan emr üzerine Sivas’ta tevkîf olunan on bir kişinin dahi nefyi bilcümle
teb‘îd olunanların yegân yegân ahvâl-i zalimâneleri mecâlis-i mahalliyyeden musaddak
olarak arz olunur.

Hitâm-ı ifâdât-ı kemterânemde bunlar hakkında verilecek karar-ı âlîde bu


adamların sebebinden perişan olmuş yerler ve kalbleriyle bîkes kalmış eytâm ile
maazallah-ı teâlâ avdet ederler ise vâki‘ olacak kesr-i nüfûz-ı hükûmet-i seniyye ve tecdîd
edecekleri mezâlim ve cereyan edecek hûn ve işin mazlûmîni hatr ve vicdân-ı
hıdivânelerine götürecek yine merhamet ve adalet-i fahîmâneleri olduğunun arzıyla
icabının icrâsı hâmi-i nâmus-ı hükûmet ve mazlûmîn olan zât-ı âlî-i nezâret-penâhîleriyle
vükelâ-yı fihâm hazerâtının emr ü iradelerine vasıta olmağla ol bâbda emr ü ferman
hazret-i men-lehü’l-emrindir.

Fî 12 Zilhicce sene [12]91 ve fî 14 Teşrinievvel sene [12]95

Bende Serkomiser ve Vali-i vilayet-i Sivas ZEYNELÂBİDİN

Siird Sancağı Dâhilinde Kâin Reşkotan Aşiretinin Reisi Musto Kato Ağa

Merkûm Musto Kato Ağa bâ‘is-i dehşet-i umûmî olan Reşkotan aşiretinin reisi ve
aşiret-i merkûmede Pervergân ve Hasarkân ve Babacagân ve Çâlikân ve Bendergân ve
Dermângân kabilelerinden olup beş yüz haneye ve bin nefere karîb’ül-yevm silâhat be-
dest Ekrâdı câmi‘ bir aşiret olup kabâil-i muhtelife-i merkûmeden Hasarkân kabilesi bazı
esbâba mebnî merkûm Musto Kato Ağa’nın emrine itaat ve inkıyâd etmemiş olduklarına
mebnî bunların darb ve tenkîliyle emsâlinin terhîbi kazıye-i fâidesini merkûm Musto Kato
Ağa bi’t-tasvîb kusûr emr ü irâdesi tahtında bulundurulmakta olan kabâil-i merkûme
efrâdını umûmen silahlandırıp Siird sancağı dâhilinde vâki Rıdvan kazası muzâfâtından
Beşiri nahiyesinde kâin Navale Halilo nâm mevkide zikrolunan Hasarkân kabilesi üzerine
gidip kabile-i merkûmeden on beş neferini katl ve itlâf ve kabilenin bilcümle
mâmeleklerini nehb ve iğtisâb etmiş oldukları gibi mezkûr Hasarkân kabilesi ağavâtından
iki neferini bizzat merkûm Musto Kato Ağa davar keser gibi zebh ve idam ettikten sonra
maktûllerin kanını dahi kendi vâlidesi Şemsi Kadın’a şurb ettirmiş olduğundan vukuât-ı
müteellime-i mehbûse Siird mutasarrıf-ı esbâkı Kenan Paşa’ya aksedip gösterilen lüzum
üzerine bir tabur asâkir-i şahâne ile Paşa-yı mûmâ-ileyh merkûm Musto Kato Ağa’nın

71
üzerine gidip cünûd-ı şâhânenin satvet ve besâleti sâyesinde merkûm Musto Kato Ağa
gaflette iken ele geçirilip üç dört mâh kadarca hapis ve tevkîf olunduğu halde hâl ü şân
ve harekât-ı makdûhası âtîde beyân olunacak Garzanlı Hacı Fettah Bey kuvvetiyle
merkûm Musto Kato Ağa tahliye ettirilip Hacı Fettah Bey’le de dostluk peydâ ederek
akd-i ittifak ve mîr-i mûmâ-ileyhe ol havalice hâiz olduğu nüfûzundan dahi bi’l-istifâde
ahali-i mazlûme ile mârrîn ve ‘âbirîn haklarında icrâ-yı zulm ve ta‘addiyâtla en ziyâde
eşkıyalık nâmını kazanmış olmasıyla merkûm Musto Kato Ağa’nın tekraren hayyen ve
meyyiten derdesti hakkında Siird meclis-i idaresi cânibinden verilen mazbata üzerine
asâkir-i nizâmiyye binbaşılarından İnce İsmail Ağa sahâbetinde olmak üzere bir tabur
asâkir-i şahâne merkûm Musto Kato Ağa’nın üzerine sevk ettirilmiş ve her sûretle
tedâbir-i icâbiyye ittihâz ve icrâ kılınmış iken merkûmun derdestine bir gûne çare
bulundurulamamakla asâkir-i şahâne tehi-dest olarak avdet ettirilmiş ve bu vechile
beraber Siird Sancağında göçebelikle kışlaktan yaylağa yaylaktan kışlağa gidip gelmekte
bulunana bilcümle aşâir ve kabâil-i muhtelifenin iskânları hakkında şeref-sânih buyrulan
irâde-i seniyye-i hazret-i cihân-bânînin ahkâm-ı celîlesini merkûm Musto Kato’ya tefhîm
etmek üzere Diyarbekir’e Zabtiye Binbaşısı Mehmed Sabri Efendi ile Garzan kazası
meclis azâsından İbrahim Efendi hükûmet-i mahalliyye cânibinden me’mûren merkûm
Musto Kato’nun ikametgâhı olan Garzan ve Rıdvan kazaları beynindeki mahall-i
mahsûsu civarına i‘zâm ve mûmâ-ileyhâ da merkûm Musto Kato’yu davet ettikleri halde
seksen kadar Ekrâd-i müsellahayı müstashiben bir hâl-i takallüb-kârâne ile me’mûrların
nezdine ‘azîmet ve olunan tebligâtı yekden redd ve adem-i ihfâ ile iskâniyeti kabul
etmemiş ve merkûm Musto Kato Ağa’nın evâilde yani müddet-i hayatından vukua [8]
getirdiği ‘azîm fecîaları şöyle dursun yalnız şu yakın zamanlarda ve bi’t-tahsis Rusya
gâile-i mündefi‘asının alev-rîz-i iştigâli hengâmda ikâ‘ eylediği fenalıkların cümlesinden
olmak üzere geçen doksan üç senesi Ağustos’unun on beşinci günü merkûm Musto
Kato’nun karındaşı Felib nâm şakî on kadar avene-i müsellahasıyla beraber rast geldikleri
ebnâ-yı sebîl haklarında sarkıntılıkta bulunmak üzere çarhacılığa çıkıp Beşiri nahiyesi
dâhilinde Basorik karyesinde Hıristiyan muhtar Abuş’un hanesinde taam için şakî-i
merkûm gitmiş ve yevm-i mezkûrda Siird muzâfâtından seksen re’s ester yükü tuz tutup
Beşiri nahiyesinde buğday ile mübâdele etmek üzere Beşiri nahiyesine götürmekteler
iken Atmankânlı kârbân halkından dört neferi esnâ-yı râhda kârbândan ayrılıp Basorik
karyesine vardıklarında işbu dört nefer Ekrâdın ellerinde bulunan eslihaların ahz u
gasbına şakî-i merkûm Felib tarafından teşebbüs olunup efrâd-ı merkûme de yedlerinde
bulunan silahlarını öyle bir [sansür] hasebiyle gasb ettirip de tehî-dest avdet itmemeleri

72
efkârı üzerine şakî-i merkûm Felib silah kuvvetiyle menvîyât-ı mefsedet-kârânenin
mevki‘-i fiile îsâline kıyâm ve kurşun endahtıyla efrâd-ı merkûmeyi tazyîke ibtidâr
eylemesi üzerine artık efrâd-ı merkûme de muhâfaza-i cân niyetiyle bi’z-zarûr hem
mukâbele ve hem de mukâbele suretiyle arkadaşları nezdine ric‘at etmekteler iken esnâ-
yı cenk ü cidâlde Felib’in râkib olduğu esbi telef ve iki adamı da cerh ettirilerek bu hâl
ile kârbâna muvâsalat etmelerini müteakip Garzanlı Hacı Fettah Bey’in amucazadeleri
Paşo Bey oğlu Genco ve Mehmed Ali ve Esad Beyler de ol gün Beşiri nahiyesinde
Belideri karyesinde Ahmed oğlu Hacı’nın esbini mübayaa ve bunlar da ber-mu‘tâd-ı
kadîm tesadüf ettikleri sâir yolcuları îsâl-i dest-i hasâr ve mazârr etmek üzere zaten
maiyetlerinde otuz kırk nefer hizmetkârıyla müretteb ve müteşekkil olarak dolaşmakta
bulundukları halde Rıdvan kazasında Nakiban nahiyesinde Mahmud Ağa’nın pınarı
civarında ve cadde üzerinde şakî-i merkûm Musto Kato’nun kardaşı Felib’in kârbân
halkıyla olan işbu muâraza ve muharebelerine mezkûr Fettah Bey takımının da
tesadüfleriyle beraber kârbânın külliyetli hayvanâtı mevcûd bulunduğu ve Musto Kato ve
kardaşı Felib de zaten Fettah Bey ile dost ve müttefik olup arbede-i mebhûsede dahi
Felib’in mağlubiyetini müşâhede etmelerine mebnî Felib muâveneten merkûmûn Genco
ve Mehmed Ali ve Esad Beylerle avene-i mevcûdeleri dahi kârbân ile olan kavgaya iştirak
ve bir müddet Beylerle merkûm Felib müştereken muhârebeten uğraştığı halde esnâ-yı
müdafaâtda ettiği hûnrîzâne hücumât esnasında bi’t-tesadüf kârbân halkı tarafından
merkûm Felib’in urulması ve bu şâyiât üzerine el-ân tarîk-i şekâvetde pûyân olmakta olan
Hacı Fettah Bey’in kayını bulunan Yezidî Firo Ağa ile Beşiri dâhilinde olup merkûm
Musto Kato ile Haleb’e nefy ve tâğrîb kılınmış bulunan Zercil karyeli Ali Mecdik Ağa ve
kezâlik teb‘îd olunan Musto Kato Ağa dahi avene-i mevcûdeleriyle beraber kavga
mahalline yetişip cümlesi bi’l-ittifak kârbân halkına yeniden hücuma devam ve kârbân
halkından dört neferi katl ve en şecî‘ ve cesuru Memi Kendir nâmında olan adamı da
bizzat Musto Kato Ağa katl eyleyerek bu sûretle gerçi galebe çalmış ise de kârbân halkı
düçâr olacakları felaketi ve hükümet imdadından dahi me’yûs olduklarını düşünüp artık
zarûrî mukâbeleyi ihtiyâr ederek müdâfaada iken kârbân halkını te’mîn ve bi’l-mutâvaa
teslîm olmaları için merkûmûndan Genco Bey Reşkotanlılarla müttefiklerine hitâben
Hacı Fettah Bey’in başı için kârbân halkına tüfenk atmayınız deyu ilân etmiş ve mûmâ-
ileyh Fettah Bey’in başına olarak kizb-i emine verilen rey ve emâna itaat ve inkıyâd
olunmayıp da ber-sâbık müdâfaa ve mükavemetde sebât ile işbu varta-i hevl-nâktan
tahlis-i giribân etmeleri farz olunsa bile neticesinde yine cümlesi Hacı Fettah Bey’in
gazab ve şiddetine uğrayarak bütün bütün mahv ve ifnâ’ olacakları cihetle mutlaka terk-i

73
silah ile aksi halinde bulunmamak zaruret-i hâlden ve Genco ve Mehmed Ali ve Esad
Beyler de Hacı Fettah Bey familyasından olup mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey’in başına
olarak Genco Bey’in ettiği ifadeler üzerine kârbân halkı çâr-ı nâçâr derhal terk-i silah ile
arz-ı rıhlet ettiklerinde mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey nâmına verilmiş olan işbu teminât
hakîkî olmayıp mücerred bu sûretle kârbân halkını ızlâl ve iğfâl etmek üzere tarzî‘ edilmiş
bir teminâtdan ibaret bulunmasıyla Atmankânlı kârbân halkının terk-i silah etmelerini
muakkib Musto Kato Ağa ve Genco ve Mehmed Ali ve Esad Beylerle Ali Mecdik ve Firo
Ağalar kârbân halkını ablukaya alıp cümlesini davar zebh ider gibi yatırıp boğazlarının
arkasından kesip umûmunu katl ve itlâf ettikten sonra hayvanât ve emvâllerini dahi
iğtisâb ve beynlerinde mukâsemeten tevzî‘ ve taksim eyleyerek savuşup gittikleri ve
kârbân halkından dahi yalnız dört neferi mecrûh olarak nasılsa öylece ayrılıp ihtifâ etmiş
olmalarıyla halâs ve necât bulmuşlardır. Bu ibretle maktûl olan şehîd-i merkûmenin
perişan kalmış olan evlâd ü ‘ıyâl ve eytâmlarının şuyû‘-ı feryâd ve havfı üzerine Siird
mutasarrıfı esbakı izzetlü Süleyman Bey yüz kadar zabtiye neferât ve zâbitânını
müstashiben Garzan’a gidip fezîha-i katl ve gasbın mütecâsirlerini ele geçirmek için iki
yüz kadar da nefîr-i âmm tedârik ve tecemmu‘ ettirmiş ise de Genco ve Mehmed ve Esad
Beyler zaten akrabaları ve Firo Ağa da Hacı Fettah Bey’in kayını ve Musto Kato Ağa
dahi en ziyâde şerîk ve zahîr ve müntehab olan adamlarından bulunduklarına mebnî Hacı
Fettah Bey’in oğlu olup kendisiyle beraber Haleb’e tağrîb ettirilmiş olan Seyfeddin ve
biraderi Hamid Beylerin ma‘nen ve maddeten vâki olan hıyânet ve eşkiyâ-yı merkûmeyi
sahâbet ve himâyeleriyle hükûmetin ol bâbda olan teşebbüsâtı kemâ fi’s-sâbık ber-mu‘tâd
semeresiz ve neticesiz bıraktırıldıktan başka Musto Kato’nun ahvâlini bari keşf ve tahkik
etmek üzere Mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh refâkatinde bulunan zabtiye-gânı hafiyyen
gönderdiği halde mîr-i mûmâ-ileyhimânın eşkiyâ-yı merkûmeye hafiyyeten vâkî olan
ihtarâtları üzerine Musto Kato Hacı Fettah Bey’in kayını Firo Ağalar kumandalarında
olmak üzere üç yüz kadar Ekrâd’ı zabtiyelerin üzerine dahi sevk ettirilerek yalnız bir
nümâyiş icrasıyla bi’t-tabi zabtiyeleri de ric‘at ettirmeleri üzerine hükümet-i mahalliyye
dahi ref‘-i eşrâr için ba‘de tecemmu‘ ettirebildiği kuvvetle mütecâsir-i fezâhat olan
eşkiyâ-yı merkûme üzerine gidildiği halde yine bir gûne fâideyi müntec olmayacağından
başka belki de bütün bütün şımarmalarını müstevcîb olacağı Mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh
tarafından teemmül ve tefekkür olunmasına mebnî bi’z-zarûr maiyetinde bulunan kuvveti
dağıttırıp bunların ıslahıyla derdestleri mücerred satvet-i kesîre askeriyyeye muhtaç
bulunduğu hakkında icâb eden makâmâta iş‘âr ve istiş‘âr ile uğraşmakta bulunduğu halde
Mutasarrıf-ı mûmâ-ileyhin infisâliyle Siird havalisinin emr-i ıslahâtı saadetlü Nazım

74
Efendi’ye bâ-irâde-i seniyye havâle buyrulmuş olmasına mebnî Mutasarrıf-ı mûmâ-
ileyhe işten el çekip muahharen de me’mûr-ı mûmâ-ileyh Nazım Efendi asâkir-i şahâne
kâimmakâmlarından Eyüb Bey kumandasında olmak üzere mükemmel bir tabur piyade
ve bir alay süvâri asâkir-i şahâneyi müstashiben mahall-i mezkûra [9] gidip büyük
dağdağaya davet etmemek için ba‘de’t-tezekkür Rıdvan kazası Kâimmakâmı Salih
Efendi refâkatinde iki bölük süvari asâkir-i şahâneyi şakî-i merkûm Musto Kato Ağa’nın
üzerine teşvik ve bunlar da merkûmun ikâmetgâhı olan karyeyi ablukaya aldıracakları
esnada şakî-i merkûm karyede bulunmayıp aşireti halkından mevcûd bulunanlar
taraflarından asâkir-i şahâne üzerine tüfenk endahtına ibtidâr olunmuş ise de karye-i
mezkûre asâkir-i şahâne tarafından zabt olunmasını müteâkib merkûm Musto Kato ve
Yezidî Firo Ağalar dört yüz kadar avene-i haveneleriyle beraber karyede bulunan
adamların imdâdına yetişip asâkir-i şahâne üzerine hücum ve imtidâd eden muhârebede
asâkir-i şahâne yüzbaşılarından Osman Efendi’yle bir nefer çavuş şehîd altı nefer de fenâ
halde mecrûh olmuş, muhârebe-i mebhûsenin altı yedi saat imtidâd etmesinden dolayı
cünûd-ı şâhânenin dahi cebhânesi bitmiş ve döğünmüş olduğuna mebnî fenâ bir halde
ric‘at ve şakî-i merkûm Musto Kato Ağa bu vak‘ada dahi gâlib geldiği gibi muahharen
de Fettah Bey’in kayını üzerine kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh sahâbetinde sevk ettirilen
nizâmiye ve nefîr-i ‘âmma Fettah Bey’in kayını teşhîr-i silah ile mukâvemete ibtidâr
etmiş ise de asâkir-i şâhânenin şiddet-i ateş ve savletine tâb-âver-i mukavemet
olamayarak merkûmun derdesti esbâbı kuvve-i kurbiyyeye vardırılmış olduğu halde bu
defa da merkûm Musto Kato Ağa dört yüz kadarca süvâri ve piyâde Ekrâd ile merkûm
Fettah Bey’in kayını muâvenete şitâb ve merkûmun kurtarılmasına sa‘y u ikdâm edip
nihayet’ül-emr asâkir-i şâhâneden bir neferini hayyen tutup cümlenin huzurunda ta‘rîfi
nâ-kâbil azâb-ı elîm ile ihrâkun bi’n-nâr ve muâveneden dahi beş altı neferini katl ve itlâf
ile havsala-i tarif ve tafsilden birûn olmak üzere Fırka-yı Islâhiyye’yi kâmilen fenâ bir
halde bozarak ric‘at ettirilmiş ve bu sûretle hükümet-i mahalliyyenin ve gelen fırka-i
ıslâhiyyenin mâmus ve nüfûzunu bîçâre halk nazarında büsbütün mahv ve ifnâ eylemiştir.
Merkûmân Musto Kato ve Firo Ağaların asâkir-i şahâneyi perişan ve nâmus-ı askeriyyeyi
hetk ve berbâd etmişlerdir. Binâenaleyh şakî-i merkûmân gün-be-gün şımarıp
Diyarbekir’le Siird caddesini sedd ve tesadüf ettikleri mârrîn ve ‘âbirîni soyup soğana
döndürdükten başka suret-i dâimede iki yüz kadar süvari ve piyade maiyetlerinde ve Hacı
Fettah Bey’in amucazâdelerinden olup kendisiyle birlikte Haleb’e nefy edilmiş olan
Reşid Bey oğlu Mehmed Ali Bey’le Genco Bey ve kezâlik Haleb’e nefy olunan Zercil
karyeli Ali Mecdik Ağa refâkatlerinde olarak Rıdvan ve Silvan kazaları kendilerine

75
temlîk edilmiş gibi gezip tozmakta ve âtîde vukuâtı arz olunacağı vechile neyf edilmiş
olanlardan Tilmizli Mirza Ağa ile Zercil karyeli İbrahim Hava Ağa’nın cemiyet-i şekâvet-
kârânelerinde dahi merkûm Musto Kato Ağa’nın İbrahim Ağa tarafında bulunduğu ve
Diyarbekir’in reh-i rastında Şaklatiz nâm mevkide Belideri karyesi ahalisinden Derviş’in
kırk re’s esterleriyle on beş nefer adamlarını rüfekâsından Firo ve Ali Mecdik Ağa ve
avene-i sâiresiyle beraber merkûm Musto Kato Ağa gasb ve girift ettiği halde Diyarbekir
valisi bi’z-zarûr Garzanlı mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’e bi’l-mürâcaa bu bâbda tastîr
ettiği telgrafnâme üzerine mîr-i mûmâ-ileyhe hayvanât-ı mağsûbeyi ashâbına iâde ve
tutulan neferât da salıverdirilmiş ve Bitlisli Osman ve Yusuf’un dahi kezâlik Diyarbekir
Caddesi üzerinde Fettah Bey’in yeğeni Genco ve Mehmed Ali Beyler taraflarından eşya
ve nukûdlarının iğtisâbında merkûm Musto Kato Ağa’nın fail-i müşterek bulunduğu ve
muharebe-i zâile esnasında merkûm Musto Kato Ağa ve Genco ve Mehmed Ali Beylerle
Fettah Bey’in kaynı Firo ve Zercil karyeli Ali Mecdik Ağalar başlarına beş yüz altı yüz
kadar Ekrâdı celb ile her tarafa ilkâ eyledikleri bin türlü zulüm ve ta’addiyât ile Beşiri
nahiyesinde Dirkir nâm kilise ile Çinasker nâm Hıristiyan karyelerinde tecemmu‘ ve
tahaşşüd ve merkûmûn işbu cemiyet-i şekâvet-kârâneleriyle hemen Beşiri nahiyesine
hücum ve kıtâl-i ‘âmme vukua getirilmek efkâr-ı fâsidesinden bulunmalarıyla beraber
asâkir-i şâhâne kâimmakâmı Eyüb Beyefendi’nin kumandasında olup nahiye-i
merkûmede müteferrik suretiyle ârâm-sâz olan asâkir-i şâhânenin tecâvüz ve tahattîlerine
meydan verdirilmeyecek bir nokta-i münâsibede tecemmu‘ ettirilmiş Siird meclis-i
idaresi cânibinden verilen mazbata üzerine mîr-i mûmâ-ileyh refâkatinde bulundurulan
kuvve-i mecmûa-i askeriyye hemen şakî-i merkûm Musto Kato’nun ikâmetgâhı olan
Bolind ve Ziving karyelerine sevk ettirilip ve kuvve-i zahriyye olmak üzere Siird’de
bulunan diğer cünûd-ı şâhâne de irsâl ve mevki-i mezkûrda ik‘âd ettirilmekle bunların
müctemian tehâcümleri mes’elesi bir dereceye kadar men‘ ettirilmiş ise de havali-i
merkûmeye fırka fırka olarak tecavüzâtlarıyla asâyiş-i mahalliyyenin büsbütün ihlâl ve
ma‘âbiri seddettikleri velhâsıl merkûm Musto Kato Ağa ile bâlâda isimleri mezkûr olan
rüfekâsının haklarında mevcûd bulunup hülâseten bend-i mahsûsuna derç ve tezkîr
kılınmış olan muhâbere-i resmiyye evrakıyla muâmelât-ı mebsûta bir dereceye kadar
sevâbık ve levâhık-ı ahvâllerini muzırr ve hayyen ve meyyiten derdestleri hakkında edilen
teşebbüsât ve ihtiyâr olunan mezâhim ve tekellüfâtın derece-i mahiyyetini müş‘ir olup
şakî-i merkûm ise taht-ı idare ve riyâsetinde bulunan Reşkotan aşireti halkı bidâyet-i
Tanzimat’dan bu âna kadar kendisine ve aşireti halkına bu defa nefyedilmiş olan Hacı
Fettah Bey’i yalnız hükümdar tanımış ve tekâlîf-i devletten hiçbirisiyle mukayyed ve

76
mükellef olmayıp tesviyesinde bulunmamış ve Beşiri nahiyesinde Koyun ve Grigorik ve
Darloy ve Gürpınar karyeleri ahalisinin bilcümle emvâllerini gasb u gâret ve ahalisini
târümâr ve perişan ile tahrip etmiş olduğu halde bu defa icrâ kılınan ıslahâtda merkûm
Musto Kato ittihâz olunan tedâbir cümlesinden olmak üzere derdest ettirildikten sonra
kurâhâ-yı merkûmdan yalnız Gürpınar ve Darloy karyeleri ahalileri me’vâ-yı
asliyyelerine avdetle tavattun etmişlerse de Koyun ve Grigorik karyeleri ahalilerinin her
birisi bir tarafa hicret etmiş olduklarına mebnî karye-i mezkûreteyn ile’l-ân hâlî
bulunduğu Siird Sancağı meclis-i idaresinden vârid olan mazbata ile siyâk-ı mazbatayı
musaddak ve müeyyed evrâk-ı mevcûdeden dahi aşikâr olmuştur. İşte merkûm Musto
Kato Ağa’nın yalnız üç beş sene zarfında vukua getirmiş olduğu harekât-ı makdûhasından
bir mikdâr-ı ma‘lûmu inbâ ile tafsîlât-ı sâirenin derç ve ilâvesinden sarf-ı nazar olundu.
[10]

Garzanlı Hacı Fettah Bey, Biraderi Hamid Bey, Diğer biraderi Emin Bey, Oğlu
Seyfeddin Bey

Siird dâhilinde kâin Garzanlı Hacı Fettah Bey yüz bu kadar kurâyı şâmil olan
Garzan gibi cesîm bir nahiyeyi kendisine temlîk edercesine kabzen teshîrine geçirip
yüzden mütecâviz hizmetkâr ve tevâbiâtının her birisini mevsim-i hasadda bir karyeye
me’mûr ederek bunların emr ve idare ve iâşelerini ahali-i mahalliyyeye tahmîl ettikten
başka gerek kendisi ve gerek elli haneyi mütecâviz familya ve akraba ve taallukâtı dahi
her istedikleri köylerde birer çiftlik ittihâz eyleyerek mahsûlâtlarını karşılarında bir gûne
mu‘teriz göremeyerek keyfe mâ-yeşâ’ ilhakta ve ahali-i mahalliyye haklarında zulüm ve
ta‘addîleri vukuâtından nâşî tebaa-yı Müslime ve gayrimüslime taraflarından makâmât-ı
âliyyeye olunan mürâcaat ve iştikâ’ât üzerine ara sıra Diyarbekir ve Siird’e gidip
geldiklerinde külli masrafım vukû‘ buldu diyerek her karyeden üçer beşer altın ve icabına
göre esb ve ester ve mevâşi-i sâire ahz ve cibâyet eylediklerine de kanaat etmeyip umûm
nahiyenin dört yük guruş değeri olan vâridât-ı öşriyyesini dahi her sene kapatma suretiyle
taallukât ve hizmetkârlarının üzerine kaydettirerek nihayetü’n-nihaye iki yüz bin guruş
bedelini hezâr minnetle hazine-i celîleye mâl ve kusûrunu açıktan açığa olarak kendisi ve
taallükâtı ekl ü bel‘ etmekte ve mutasarrıflıktan ahaliye giden me’mûrlara bayağı teb‘a
nazarıyla bakıp taraflarından vâki‘ olacak emr ve iltiması üzerine ihâle defterini dûn
fiyatla tanzim ettirerek şu sebeple şimdiye kadar hâricden mültezim ve sâirenin oraya
yanaşıp iltizâma cür’et edilememekte ve cesaret edenler bulunmuş ise de rızasını tahsil
etmedikçe yani nısfı kendisine verilmedikçe ve emr-i cibâyet ve ihâlesinde emr ve

77
tedbirine imtisâlen hareket eylemedikçe fâide-mend olmadıkları ve bi’t-tahsis bu defa icrâ
kılınan ıslâhâtta mîr-i mûmâ-ileyh ile birader ve oğulları Diyarbekir’e kaldırılıp Haleb’e
nefy ve tağrîb olunduktan sonra cenâb-ı vâcib’ül-atâyâ bir daha emsâlini göstermesin bi-
hikmetillâh-i teâlâ bu sene bârânın kıllet-i nüzulünden bi’l-umûm Kürdistan mezrû’atınca
feyz ve bereket olmayıp sene-i sâbıkaya nisbet olunduğu halde onda birisi kadarcasına
hâsılat alınamamış ve evâilde olduğu misillü mîr-i mûmâ-ileyh ile birader ve oğlunun
me’vâ-yı asliyyelerine avdetleriyle beraber ber-sâbık haklarında icrâ-yı mezâlim ve
ta‘addiyâta cür’et etmeleri husûsunca ahali-i mahalliyyenin kulûblerinde merkûz olan
havf ve haşyet ve müstevlî olan acz ve zaruret henüz zâil olamayarak mütereddid ve
müteşevviş bir halde ve mahallerinde bırakılan familya ve avenelerinin nüfûzları
merkûmların avratları ma‘rifetiyle bir dereceye kadar henüz bâkî olup tamamıyla kesr ve
imha kılınmamış iken netice-i vahâmet hallerini göze aldırarak herçe bâdâ-bâd diyerek
cür’et eyleyen bazı ahali taraflarından bu sene icrâ kılınmış olan a‘şâr müzâyedesinde
nahiye-i mezkûre a‘şârının bedel-i sâbıkı üzerine mebâliğ-i külliye zamm ve ilâvesiyle
iltizâm ettikleri ve şu haller dahi mîr-i mûmâ-ileyhâ ve taallukât ve tevâbiâtının
cibâbireden olup hükûmetçe hiçbir vechile te’dîb ve terbiyelerinin te’lîfi kâbil olamayan
takımlardan bulundukları azheru min’eş-şems kabîlindendir. Tanzimat-ı Hayriye’nin
bidâyet-i teessüsünden seksen altı tarihine kadar Rıdvan kazası da dâhil olduğu halde
Garzan kazası müdürlük unvanıyla idare olunmakta ve tarih-i mezkûra değin umûr-ı
hükûmet dahi mûmâ-ileyh Fettah Bey’in uhdesine mes’ûl olup muahharen Rıdvan kazası
başkaca kâimmakâmlık teşkil kılınmış olduğu gibi Garzan müdürlüğü de Sason
kâimmakâmlığına tahvil ve Hacı Fettah Bey’in ikâmetgâhı olan Zok karyesi de müdürlük
ittihâz kılınmış ise de Sason kâimmakâmlığına ve Zok müdürlüğüne garbân? ve ta‘yîn
olunan me’mûrlar mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’e ve taallukâtına müracaatla
inzimâm-ı re’yleri ne yolda vâki‘ olur ise istihsâl edilmedikçe kaza ve nahiyece hiçbir
icraata şurû‘ ve mübâşeret edilememiş olduğu ve bin üç yüz kadar haneyi şâmil ve bu
nisbette nüfûs-ı câmi‘ olan Alikan ve Boran ve Pençinar ve Reşkotan aşiretleri Rıdvan ve
Garzan kazaları dâhilinde göçebe suretiyle hayme-nişîn olup bidâyet-i Tanzimat’tan bu
ana kadar hükûmet-i seniyyeye itaat ve inkıyâd etmeyerek kendilerini müstesnâ bir halde
tutarak Kürdistan’ın her tarafında etmedikleri fenalık kalmayıp bunların seyyiât-i sâbıka
ve lâhikaları bend-i mahsûslarında başka başka tavzîh ve teşrîh kılınmış olup ancak aşâir
ve kabâil-i muhtelife halkı umûmen mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in idare-i
keyfiyyesi altında yaşayarak himâyesi sayesinde bir kat daha kesb-i nüfûz ederek envâ‘
habâsete ictisârda geri durmamak ve gösterilen lüzum-ı hakikî üzerine terbiyeleri için her

78
bâr üzerlerine kuvve-i askeriyye sevk olunduğu halde mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in
tayin olunan kumandanlara ehemmiyet vermeyip “istediğiniz edepsizleri bi’s-suhûle biz
tutar teslim ederiz” deyu çâr-nâçâr kandırıp asâkir-i şâhâneyi çadır altında
barındırılamayacak vakitlere kadar bırakarak eşkıyayı ele verdirmemiş ve bu şakîler
içinde şâyed hükûmete meyyâl ve kendi emrine zerre kadar muhâlif var ise o makûleleri
reis-i eşkiyâ göstererek derdestle terbiye ettirmiş ve Ekrâd-ı sebükmağz arasında mîr-i
mûmâ-ileyh serkeşlik edenlerin terbiyelerine asâkir-i şâhâneyi bile götürdüğü küstürmüş
olduğu da emsâlindendir. Kendisi ol taraflarca hâiz olduğu nüfûz ve iktidar sâyesinde
devletin her türlü ıslahâtına mu‘âvenetle takrîr-i asâyiş maksadını te’mîne muktedir iken
ne çare fıtratında mezkûr olan asâr-ı habâset ve seyyiât-ı sâbıkasıyla ıslâh-ı ahvâlleri şöyle
dursun bilakis kemâl-i desâisle iş‘âl-i nâire-i fesâd ve şekâvetle imrâr-ı evkât ve merâmını
bu yolda istihsâl edegelmiştir.

Mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in amucazâdelerinden İbrahim Bey’in Garzan


dâhilinde Ber‘ karyesinde Comanlı Hacı Hamo Ağa’nın biraderi Mehmed Ağa ile vukû
bulan arbedelerinde İbrahim Bey’in maktûlen vefatı haberi Hacı Fettah Bey’in Beşiri nâm
nahiyede bulunduğu halde aksetmesiyle oradan bi’l-avde Hacı Hamo Ağa Siird’e celb
ettirilerek hanesinde bulunmadığı halde Hacı Fettah Bey keyfiyeti kable’t-tahkîk Siird
mutasarrıflığına iş’âr edip tasavvurât ve tashîhât-ı vâki‘asından hükûmeti bilâ-pervâ bir
dereceye kadar haberdâr ettikten sonra Alikan ve Pençinar ve sâir Garzan aşâir ve
ağavâtını ve damadının pederi olup Şirvan kazası ümerâsı olan Şir Bey maiyetleriyle bin
neferden mürekkeb bir cemiyet-i Ekrâd tertîb ve teşkîl eyleyerek leylen Comani karyesi
üzerine gidip karye-i mezkûreyi ablukaya alarak Hacı Hamo Ağa’nın hanesinde tahassun
ve ihtifâ etmiş olan Hacı Hamo Ağa’nın biraderleriyle adamlarını bi’t-tedkîk hane-i
mezkûrdan püskürttükte mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in zulm ve ta‘addiyâtından yalnız
nefislerini kurtarmak üzere firar ettiklerinde ibtidâ Alikân aşireti ağası olup mûmâ-ileyh
Hacı Fettah Bey’le Haleb’e sevk ettirilmiş olan Ömer Purto Ağa tarafından bir yaylım
ateş ettirilip beş nefer maktûl ve sekiz nefer de hayyen derdest ettiklerinde efrâd-ı
merkûmenin elleri ve kolları kayd u bend ettirildikten sonra mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey
efrâd-ı merkûmenin her birisini berây-ı katl taht-ı tâbi‘iyetinde bulunan birer aşiret
halkına [11] verip ‘alâ-mele’in-nâs huzurunda zebh ve katl ettirmiştir. Mîr-i mûmâ-ileyh
Hacı Fettah Bey’in Garzan kazasını ne yolda idare ettiği bahsine intikal olundukta kaza-
yı mezkûrun hâvî olduğu köylere şahnelik nâmıyla kendi tarafından birer me’mûr tayin
edip kendisiyle bilcümle mensûbât ve taallukâtı konaklarının malzeme-i sayfiyye ve

79
şitâiyyeleri bu me’mûrlar ma‘rifetiyle karye ahalilerinden toplattırılarak bu sûretle idare
edilmekte olduğu gibi gerek kendisi ve gerek mensûbâtı şimdiye kadar hiçbir teklifât-ı
hükûmetle mükellef olmadıklarından başka beher sene kaza-yı mezkûrun a‘şârını bizzat
ve bi’l-vâsıta cânib-i mirîden dûn bedel ile iltizâm edip meselâ bir karyenin hâsılât-ı
gaybiyyesini bidâyet-i emrde ol karyede vaz‘-ı anbâr edip buğday ve hubûbât-ı sâirenin
fiyat-ı hakîkasından bir keyl başına onar ve on beşer guruş olmak üzere noksan fiyat
takdir ettirilerek bu hesâb üzere ol karyenin bedel-i a‘şârından bin guruş veya daha ziyâde
noksan fiyat gösterip güyâ “re’sü’l-mâldan zarâr edildi” denilerek bu mikdârı ahali-i
karyeye tazmîn ve istîfâ ettirdikten sonra hâsılât-ı müdahharenin satmak tabiriyle otuz
guruş zamm-ı fiyatla tekrar ahali-i karyeye bi’l-icbâr bey‘ virmekde bulunduğundan hem
bu sûretle ve hem de kapatmadan noksan fiyat ile iltizâm etmesinden dolayı bir karyenin
a‘şârından üç cihetle intifâ‘ etmekte bulunduğu kaza-yı mezkûrda meskûn bilcümle aşâir
ve kabâil-i muhtelife ile ahali-i mahalliyyenin yekdiğerleri miyânesinde vukû‘ bulmakta
olan bilcümle hukuk ve cinayet maddelerinden dolayı cümleten kendisine müracaat ve
icâbına göre mütecâsir-i fezâhat olan eşhâsı nakden tecrîm veyâhûd cismen ezâ ve cefâ
veyâhûd habs ve tevkîf eyleyerek re’y-i hoduyla mücâzat icrâ etmekte ve bu hâl-i esef-
iştimâlin kazâca âdet-i kadîme hükmünde cârî olup bilakis kendisine müracaat etmeyerek
hükûmet-i seniyyenin adaletine ilticâ edenler dahi şâyed bulunur ise hafî vechile
hânümânını harâb ve mameleklerini nehb ü gâret ettirmekte bulunduğu mertebe-i
tevâtürdedir. Mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey eyyâm-ı a‘yâdda konağında selamlık
dairesinde kemâl-i kahr ve kibirle oturarak mu‘âyedeye gelmeye mecbur olan o civardaki
İslâm ve Hıristiyan aşâir ve kabâilin ileri gelenleri yani reisleri ve muhtarları hazır
olacaklarından üç dört gün evvelce herkes mesafesine göre su gibi akarak huzuruna
gelmek mu‘tâd olduğundan bu tertîb üzere hazır olanlar kemer-beste-i mutâvaatla ifâ-yı
‘ubûdiyet ettikten sonra mîr-i mûmâ-ileyhe kıyâm etmeksizin gelenler birer birer teslîm
ve takbîl-i dâmen ederek birkaç adım geriye çekilip her ferd kader ve vâk‘ına göre
kîselerinde hazır ettikleri akçeyi bir kerede huzuruna boşaltmakla ve yekdiğerlerine
müsâbakat ettikleri kezâlik umûr-ı muhakkakadandır ve maa-hâzâ mîr-i mûmâ-ileyhin
havali-i merkûmece kazanmış olduğu nüfûzunun kuvvet-i te’sîriyle kaza dâhilinde her
nerede olur ise olsun tab‘ına muvafık hüsnâ ve müstesnâ bir bâkire kız haber alır ise
derhal celbettirerek bu kabîlden olmak üzere şimdiye kadar gelip gitmiş ve kıtlık
olduğundan mâ‘adâ ve kendisi sinn-i şeyhûhata vâsıl olduğu halde el-yevm taht-ı
nikâhında dört nefer zevcesi ve birkaç nefer de odalık nâmıyla nisvânın mevcûd
bulunduğu aşikâr ve mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey’in kayın biraderlerinden ve Yezidî

80
taifesinden İsaki-i Ulyâ? karyeli Firo nâm şakî Fettah Bey’in hâiz olduğu kuvvet ve
nüfûzuna istinaden el-hâletü hâzihî tarîk-i şekâvetde pûyân olup mütecâsiri olduğu
fezâhatlarından bir nebzesi bâlâda Musto Kato Ağa hakkında yazılan bend-i mahsûsda
ta‘rîf ve tafsîl kılındığı vechile şakî-i merkûm bu âna değin hükûmet-i seniyyeye gerden-
dâde-i itaat ve inkıyâd etmedikten başka mütecâsiri olduğu şekâvet ve seyyiâtından dolayı
hayyen ve meyyiten elde edilmesi hakkında Siird sancağı meclis-i idaresine verilen
mazbata üzerine asâkir-i nizâmiye ve nefîr-i ‘âmmdan mürekkeb bir kuvve-i kâfiye
üzerine sevk olunduğu halde asâkir-i cenâb-ı mülûkâneyi teşhîr-i silah ile şakî-i merkûm
istikbâl edip vukû bulan muhârebede asâkir-i şâhâne on beş bin adede karîb fişenk sarf
ve istihlâk ve mukâvemete mütehayyir’ül-ukûl bir surette olarak imtidâda cür’etleri Hacı
Fettah Bey’in şu havalice şöhret-gir-i âfâk olan teferrüd ve nüfûzu ve şakî-i merkûma
derkâr olan karâbîn-i sıhriyyesi cihetle taht-ı idaresinde olup Rıdvan kazasında meskûn
Reşkotan aşireti reisi Musto Kato Ağa ile avene-i sâiresinden iki yüz kadar Ekrâdı şakî-i
merkûm Firo’nun başına cem‘ ve tehaşşüd ettirerek ve tertîbât- hafiyyeyi suret-i
mükemmelede olarak icrâ ettirdikten sonra suret-i zâhirede kendi kendisini bî-medhal
sûretde gösterip muhârebe-i vâkıa neticesinde Ekrâd-ı merkûmenin cünûd-ı şâhâneye
galebe çalmalarının başlıca esbâbı Hacı Fettah Bey’in tedâbir-i hafîyye-i mel‘anet-
kârânesiyle vukua getirildiği müstağni-i tafsîl ve izâh bulmuştur. Garzan kazasında
meskûn bulunan aşâir ile ahali-i mutavattınanın ağnâm ta‘dâdı bidâyet-i usulünün
icrasından tâ geçen seneye varıncaya kadar Hacı Fettah Bey’in ve oğulları ve taallukâtları
taraflarından idare olunmakda olup bunun da yirmi ağnâmdan ancak birini hazineye
gösterip kusûrunu kendisi ve adamları ekl ü bel‘ etmekte ve bu me’mûriyetin icrâsı dahi
münhasıran kendilerine âid mevâddan olduğu gibi Garzan ahalisi dahi vergilerini ibtidâ
Hacı Fettah Bey’e teslîm edip muahharen kendi taraflarından mâl sandığına irsâli adât-ı
zaruriyye-i kadîmelerinden ve bu cihetle de lâ-yü‘add ve lâ-yuhsâ celb-i menfaat etmekte
bulunduğu umûr-ı müsellemedendir.

Hacı Fettah Bey familyasından ve maiyetlerinde müstahdem bilcümle hizmetkâr


ve tevâbi‘âtından şimdiye kadar kur‘a ve redif ve müstahfıza gitmiş kimesne olmadığı
kayden müsbittir. Hacı Fettah Bey veyâhûd akrabâ ve taallukâtlarından birisinin
aleyhinde iştikâ vukû‘uyla kâimmakâmlık heyetinde veyâhûd merkez-i livâ ve vilayetden
me’mûr irsâliyle tahkîkâtına bakıldığı halde ahali-i mahalliyyenin aleyhinde bir gûne
ifâdâtda bulunamadıklarından başka hüsn-i hâllerini dahi umûm ahaliye işhâd ve istişhâd
ettirmek iktidarını kavlen ve fiilen hâiz bulundukları misillü kendisiyle birader ve

81
oğlunun Diyarbekir’e kaldırılarak nefy ve teb‘îd ettirilmişlerse de bir daha avdet eder
vâhimesi ve mahallerinde el-yevm mevcûd bulunan taallukât ve avenelerinin şerr ve
mekîdetlerinden ahali-i mahalliyyenin umûmen muhteriz ve yalnız lisân-ı hâl ile müştekî
bulunduklarından zikrolunan ahvâl-i ma‘rûzadan nâşî aleyhlerinde kimesnenin bir gûne
idare-i kelâma kudret-yâb olamamakta bulundukları cümle-i ihbârât ve ifâdât-ı
vâsikadandır.

Bidâyet-i Tanzimat’tan şimdiye kadar mîr-i mûmâ-ileyh ve taallukâtları


haklarında makâmât-ı âlîye ashâb-ı hâcât taraflarından mütekaddim evrâk-ı iştikâiyyenin
cümlesi celb ve cem‘ ettirilmek mümkünâtdan olmayıp ancak Diyarbekir vilayet-i celîlesi
kuyûdâtıyla dâire-i mekârim-i fâhire-i vekâlet-penâhîleri kuyudâtına imâle-i nazar-ı
dikkat ve âtıf buyrulur ise mîr-i mûmâ-ileyhin ahvâl-i nâ-marziyyesi ve hakikaten ve
sahîhen bunların mevcûdları asâyişle te’lîf kabul etmeyen eşhâsı-ı muzırradan oldukları
nümâyân olur. Şöyle ki bundan mukaddem Rıdvan kazası dahi Garzan dâhilinde
bulunduğu halde Rıdvan kazası muzâfâtından Bâmerd, Reşan, Epukan ve Zınkyan
nahiyelerinin a‘şâirinden [12] Hacı Fettah Bey’in sarrafı Hoca Burho nâm kimesne bir
yük seksen iki bin guruş bedel ile pey urmuş olduğu halde nahiyeteyn-i mezkûreteyn
Nefs-i Siird tüccarânından Abuşyan Cebrail Efendi tarafından on sekiz bin guruş zamm
ve ilâvesiyle iki yük guruşa iblâğ eyleyerek deruhde ve iltizâm ve Hacı Fettah Bey Garzan
kâimmakâmlığında bulunduğu cihetle mutasarrıflıktan istihsâl ettiği tahrîrâtı müstashiben
mültezim-i mûmâ-ileyh Cebrail Efendi Hacı Fettah Bey nezdine ‘azîmetinde öşr-i
mezkûre kendi tarafı tarafından pey urularak bunun üzerinde bulunduğu halde kendisinin
zamm-ı bedel ile ilzâm etmesi mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in feverân-ı hiddet ve
gayzını dâî olmuş olduğundan mâ‘adâ bilcümle karyeler muhtarânını Hacı Fettah Bey
nezdine celb ile hâsılât-ı öşriyyenin sarf ve izâ‘asıyla mültezime bir şey gösterilmemesi
ahaliye ekîden ve şedîden tenbîh ve mültezim-i mûmâ-ileyh hakkında da birtakım
tehdîdât ve tahvîfât icrâsında bulunup Garzan kazasının a‘şârı zaten Hacı Fettah Bey’e
âid olup kimesne taraflarından el uzatılamamakta olarak keyfe mâ-yeşâ’ idare etmekte
olduğundan başka Rıdvan kazası dâhilinde Beşiri nahiyesini dahi dûn fiyat ile iltizâm
edip bundan dahi üç yük guruş mikdârı temettüü meydanda bulunmasıyla kendisinin
deruhde ettiği nahiyeler a‘şârına müdâhele olunmaması husûsunu her çend Cebrail Efendi
Hacı Fettah Bey’den ricâ ve niyâz etmiş iken kâr-ger-i te’sîr olmadıktan başka nihayet’ül-
emr kuruşta on üç parasını sarraf-ı merkûm Hoca Burho’ya hisse ifrâz edilmiş iken mîr-i
mûmâ-ileyh işbu hisseye kanaat etmeyip hizmetkâr ve taallukâtının şimdilik hizmetinde

82
istihdâmını dahi teklif edip mîr-i mûmâ-ileyin hizmetkâr ve tevâbiâtı hâsılâtı muhâfaza
eylemek şöyle dursun bunların öteden beri yağma-girlik ile me’lûf ve mevsûf
bulundukları cihetle Hacı Fettah Bey’in bu yolda olan emirleri mültezim-i mûmâ-ileyh
tarafından tenfîz olmadığı halde buna mukâbil Berkunet? Diriban? Sarfaz? ve Selbange?
karyeleriyle bunlara tâbi‘ mezârî‘i on iki bin guruş bedel ile Hacı Fettah Bey mültezim-i
mûmâ-ileyh Cebrail Efendi’den iltizâm etmekle sükût ve bedel-i mezkûru dahi ile’l-ân
tesviye etmeyip ol bâbda verdiği senedin henüz mevcûd bulunduğu emr-i ma‘lûm
bulunmuştur.

Geçen mes’ele-i zâile hengâmında Hakkâri sancağı taraflarından ağnâm


tacirlerinin Haleb’e götürmekte oldukları on beş bin re’s mikdârı ağnâm sürüleri Siird’e
bir saat mesafesi bulunan Kezer nehrinden geçirilip bir buçuk saat ileride vâki‘ Başur
nehrine vusullerinde Pençinar aşiretinden iki üç yüz kadar müsellah göçerler biçâre
tâcirlerin üzerlerine hücumlarıyla beraber tâcirleri sıkıştırdıklarında Molla İbrahim ve
Ahmed Kenan nâmında iki nefer tâcir der-akab hayvanlarına râkiben firar ve nüfûz-ı
hükûmetin te’sîrleri olmadığını bildiği için doğruca Hacı Fettah Bey ile ma‘an Haleb’e
nefy ve tağrîb kılınmış ve ahvâli âtîde arz olunmuş olan Pençinar aşiretinin reisi Çeto Ağa
nezdine varılıp dehâlet ve ahvâli beyân ve ifade ettiklerinde merkûm Çeto Ağa dahi Hacı
Fettah Bey’in oğlu Seyfeddin Bey’e keyfiyeti ihbâr ve mûmâ-ileyh de gelerek kendi nâm
ve şöhretlerini yâd eyleyerek ve rızâlarını tahsil etmezler ise mürûr edemeyeceklerini bi’t-
tehdîd tezkâr ederek nihayet’ül-emr seksen aded Seyfeddin Bey’e ve otuz beş aded
karındaşları Derviş ve yirmi aded Resul Beylere ve otuz aded dahi Çeto Ağa’ya lirâ-yı
Osmânî altının i‘tâ kılınması husûsuna karar verilip ol vechile zikrolunan mikdâr ma‘lûm
lira-yı Osmanlı altını tacirân-ı merkûmân taraflarından te’diye ve tesviye kılınması
üzerine göçerler tarafından gasben alınan hayvanât-ı mağsûbenin bir mikdârı Seyfeddin
Bey ma‘rifetiyle göçerlerden istirdâd ve geceleri hayvanâtı muhâfaza etmek üzere
taraflarından gönderilen elli nefer adamlarının beherine dahi birer aded sîm yirmilik
mecidiye i‘tâ kılınmış olduğu halde zaten göçerlerin tarîk üzerinde ikâme ve ik‘âdlarıyla
beraber bidâyet-i mes’eleden tâ Bedirhan Paşazâdelerin vak‘a-i müteellimelerinin vukû‘u
tarihine kadar bu tarîk ile amed-şüd eyleyen bilcümle kârbân ve tâcir ve ebnâ-yı sebîl
bidâyet-i emirde Hacı Fettah Bey’e ve birader ve oğullarına müracaat ve hâlli hâllerince
selâmet akçesi nâmıyla istedikleri mikdâr akçe ahz ve ihtilâs ettikten sonra bu makûlelerin
muhafazalarını maddeten taahhüd ve ma‘nen dahi göçerlerin gece ve gündüz tarîk üzerine
sevk ettirilerek mârrîn ve âbirîni gasb ve talan ettirmek mu‘tâdları bulunduğundan

83
tâcirân-ı merkumân da selâmetle savuşmaları için yüz seksen aded lirâ-yı Osmânî
altından fedakârlık ettikleri halde bu yâdigârlar gece ber-mu‘tâd göçerleri tâcirân-ı
merkûmân üzerlerine tesvîk ve sekiz yüz re’s mikdârı ağnamlarının gasbına ictirâ etmiş
ve Hacı Fettah Bey oğullarıyla biraderlerinin hayvanât-ı mağsûbeden çıkarılan
hisselerden mâ‘adâ kavurmalık yaptırması için yalnız seksen re’s ağnâm dahi Hacı Fettah
Bey’in konağına hisse ifrâz ettirilmiş olup ve’l-hâsıl şu üç sene zarfında tarîk-i mezkûrdan
bu sûretle yani iki cihetle etmedikleri fenalıkları kalmamış olduğunu geçen sene
Diyarbekir Valisi devletlü İzzet Paşa hazretlerinin Siird’e teşrîflerinde tâcirân-ı
merkumân da gelerek an-asl Halebli olup yirmi beş seneden beri Siird’de mütemekkin
bulunan tüccarândan İlyas Kebâvîzâde Fethullah Efendi tâcirân tarafından tevkîl ve o
esnada Çeto Ağa da Siird’de mevcûd bulundurulmuş olması cihetle ol vakit Siird’de
mutasarrıf vekili bulunan Diyarbekirli izzetlü Feyzullah Efendi vekîl-i merkûm
tarafından vukû bulan ifade ve Abuşyan Cebrail Efendi’nin dahi o tarihte Haleb’e
göndermekte olduğu ağnamlarından dört yüz elli beş re’s ağnâmı Pençinar aşireti
tarafından gasbettirilmiş olduğundan Vali-i müşârün-ileyh refakatiyle Siird’e teşrif
buyurmuş olan kurenâ-yı hazret-i şehriyârîden saadetlü Kazım Beyefendi hazretleri
taraflarından Cebrail Efendi’nin hayvanât-ı mağsûbe mütecâsirlerinden bedelen tazmîn
ettirilmesi husûsu Hacı Fettah Bey’e ifade ve tenbîh buyrulması üzerine Haleb tacirlerinin
hayvanât-ı mağsûbelerinden beş bin küsur guruş Çeto Ağa ma‘rifetiyle aşiretten bi’l-
istihsâl vekîl Fethullah’a i‘tâ ve Cebrail Efendi’nin hayvanât-ı mağsûbesinin birer re’sine
yüz onar guruş olmak üzere kâmilen Hacı Fettah Bey Pençinar aşiretinden istihsâl ettiği
halde on beş bin guruş mikdârını Cebrail Efendi’ye teslîm ile kusurunu ber-mu‘tâd Hacı
Fettah Bey ekl ü bel‘ etmiştir. Heyet-i Teftîşiyye’nin Diyarbekir’e muvasalatlarıyla
beraber Hacı Fettah Bey ile oğul ve biraderlerinin haklarında her taraftan kemâl-i havf ve
dehşetle ve hafî sûretle vukû bulan feryâd ve vâveylâ üzerine ittihâz olunan tedâbir-i
müessire ile hükûmet-i seniyyenin nüfûz ve icraatını herkes anlamayıp mazlumîn
nazarında bazı mertebe emniyet-bahş ve zâlimlerin dehşet-engîz olduğu sıralarda tâcirân-
ı merkûmân İbrahim Kenan ve Ahmed Ağaların Hacı Fettah Bey ve oğulları Seyfeddin
ve Resul ve Derviş Beylere ânif’ül-beyân selâmet akçesi nâmıyla verdikleri yüz otuz beş
aded lirâ-yı Osmânî altınla Hacı Fettah Bey konağına götürülmüş olan seksen re’s
hayvanât-ı [13] mağsûbenin istirdâd ve istihsâli emrinde Heyet-i Teftîşiyye’ye müracaat
edeceğini tâcirân vekili Fethullah Efendi tarafından kendilerine evvelce vukû‘ bulan
ihtârât üzerine içlerinden yalnız Seyfeddin Bey Siird muzâfâtından Tilan karyesine gelip
vekîl-i mûmâ-ileyh Fethullah Efendi’yi dahi karye-i mezkûra celbettirerek bir taraftan

84
tehdîdât ve bir taraftan dahi işin sâlimen bitirilmesi hakkında te’mînât irâ’esiyle birçok
mübâhasât ve teati-i efkârdan sonra nukûd-ı ma‘lûme ve hayvanât-ı mağsûbeden Hacı
Fettah Bey’in konağına götürülmüş olan hayvanât mukâbilinde olmak üzere altı bin guruş
sikke-i mağşûşe verilmesi husûsunda karar verilip meblâğ-ı mezkûru yirmi bir günde
te’diye ve tesviye etmek üzere Hacı Fettah Bey’in kahvecisi Hacı İbrahim tarafından
Fethullah’a bir kıt‘a deyn senedi verildiği gibi Fethullah tarafından dahi da‘vâsından
ferâgât ettiğine dair bir kıt‘a ibrâ senedi Seyfeddin Bey’e i‘tâ ve müddet-i mezkûre
inkızâsından meblâğ-ı mezkûr Siird’e götürülüp kezâlik Hacı Fettah Bey’in
hizmetkârlarından ve Siird ahalisinden diğer Hacı İbrahim nâm kimesnenin hanesinde ve
Siird mahkeme-i bidâyet a‘zâsından Abdülhamid Efendi huzurunda Ferhullah’a teslîm
kılınmış olmağla senedin kurtarıldığı bi’t-tahkîk sâbit ve tebeyyün olduğu gibi tafsilatı
âtîde Pençinar aşireti ağası Çeto Ağa hakkındaki yazılacak bend-i mahsûsunda tavzîh
olunacağı vechile geçen sene Bedirhân Paşazâdelerin ilm-i ifrâz yani isyanları
hengâmında Seyfeddin Bey merkûm Çeto Ağa refakatiyle maiyetlerinde otuzdan
mütecâviz aveneleriyle beraber Rıdvan kazasına gidilip üç gün ikâmetlerinde Bedirhan
Paşazâdelerin tecâvüz ve isyanları esbâbının indifâ‘ı hakkında hükûmet-i mahalliyyece
ittihâz olunan tedâbir ile bi’l-mukâveme cemiyet-i şekâvet-kârâneleri inhizâm ve perişan
ettirilmesi haberi Seyfeddin Bey’e aksetmesiyle Rıdvan ahalisinden beş yüz guruş cerîme
ahzıyla bi’l-iktifâ savuşup gittikleri kezâlik bi’t-tahkîk sâbit olmuştur. Mîr-i mûmâ-ileyh
Hacı Fettah Bey’le akrabâ ve taallukâtları aleyhlerinde kimesne tarafından ikâme-i
müdde‘â edilememekte olduğu tafsilâtı bâlâda arz u beyân kılınmış idi. Bu cümleden
olmak üzere Diyarbekir vali-i esbâkı devletlü Ahmed Tevfîk Paşa’nın valiliği
hengâmında mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in Garzan kâimmakâmlığına tayini
hakkında Paşa-yı müşârün-ileyh hazretleri câbininden makâm-ı muallâ-yı nezâret-
penâhîlerine sebk iden arz ve inhalarına cevâben şeref-tastîr buyrulup sureti merbût
bulunan 10 numerosu ve fî 3 RA sene [12]93 tarihli irâde-i aliyyede Hacı Fettah Bey’in
kâimmakâm nasb u tayini becâ olamadıktan başka mîr-i mûmâ-ileyhin asâyiş ve
mezâlim-i vâkiasından dolayı taht-ı muhakemeye aldırılması husûsu başkaca
telgrafnâme-i sâmi irâde ve iş‘âr buyrulduğu irâde ve beyân buyrulmasıyla beraber sûret-
i irâde her tarafa i‘lân ve ol vechile şâyân buyurulan zılâl-i merhamet ve atıfet-i seniyye-
i hazret-i cihân-bânî ahali-i mahalliyyeyi bir dereceye kadar cür’et ve cesaretlendirilerek
numune-i tahkîkât ve tecrübe-i adâlet olmak üzere mîr-i mûmâ-ileyh aleyhinde meydana
konulan istid‘âât ile ol bâbda cereyan ettirilen tahkikâtdan dahi bir nebzecik tafsilât
vermeye ictirâ kılındı. Şöyle ki Garzan kazası muzâfâtından Melkan karyesi ahalisini

85
Vali-i müşârün-ileyh takdîm ettikleri arzuhallerinde mûmâ-ileyh Hacı Fettah tarafından
haklarında vukû‘a getirilmekte olan zulm ve ta‘addiyâtdan ve yüz elli bin guruşa karîb
ahz-ı cerâime cezaâtından nâşi istid‘â-yı ma‘delet-i seniyye kılınmış olmasıyla husûs-ı
müddeânın tahkîkiyle neticesinin iş‘ârı hakkında vilayet-i müşârün-ileyhâdan Siird
mutasarrıflığına hitâben yazılan fî 25 C sene [12]93 tarihli tahrîrât-ı aliyye üzerine Siird
mahkeme-i bidâyet başkâtibi fütüvvetlü Mustafa Mazhar Efendi’yle mütehayyizândan
İbrahim Efendi me’mûr tayin ve kâimmakâmlık makarrı olan Sason kazasına i‘zâm
kılınmakla me’mûr-ı mûmâ-ileyhâ huzurlarında tutulup bu def‘a mahkeme-i bidâyet-i
livadan celbiyle mütalaa olunan istintaknâmenin hülâseten müfâddından mîr-i mûmâ-
ileyh Fettah Bey hizmetkâr ve tevâbiâtından otuz nefer kadar piyâde ve süvâri ile
zikrolunan Melkan karyesine gidip bi’t-tevzi‘ ahali-i karyeden otuz bin guruş cerâyim
olarak nefyi için akçe toplattırılmış olduğu halde ol sene karye-i mezkûrun vergisi açıkta
kalmış olmasına mebnî ahali-i karyenin vâki‘ olan dehâlet ve isti‘tâfları üzerine sekiz bin
guruş vergiden olan zimmetlerine mahsûb ettirilerek mütebâkî yirmi iki bin guruş
kendisine olmak üzere nezdinde alıkoymuş olduğunu ve bundan bir sene sonra Melkan
karyesi memlehasında ahali-i merkûmenin çalışıp çabaladıkları ucurâtından istihkâkları
olan kırk bin guruşa dair memleha me’mûrlarının ahali-i karyeye vermiş oldukları
senedâtı mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fefttah Bey’in kezâlik otuz kırk nefer hâşerât ile karye-i
mezkûra gidip zikrolunan sandık senedâtını ahali-i merkûmenin ellerinden toplayıp
mahalle sandığına götürerek bi’l-hesâb ahali-i merkûmenin istihkakları olan sâlif’ül-arz
kırk bin guruşu mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in sandıktan ahz u kabz ettikten sonra
ahaliden Ahmed’in oğlu Mehmed’in doru renkli katırına tahmîlen meblağ-ı mezkûru
konağına götürmüş olduğu gibi karye-i mezkûr ahalilerinden Saruhan Hamsi ve İsmail
bin Cendo ve Derviş bin Daver ve Haco bin Semo ve Hamik ve Osi nâm kimesnelerin
yekdiğeriyle vukû‘ bulan mu‘ârazaları üzerine mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey Alikân
aşireti ağası olup bu def‘a kendisiyle ma‘ân Haleb’de mevkûf bulunup vukû‘âtı âtîde
başka beyân olacak Ömer Purto Ağa nâm şakî ma‘rifetiyle münâza‘a-yı mebhûsede
bulunan mezkûr’ül-esâmi kimesneleri konağına celb ve iki ay kadarca konağında habs ve
tevkîfde beklettirilip sonra merkûmûndan yalnız Hamik’i tevkîfde bırakarak
kusurlarından yedi bin guruş akçe cerime ahz ve kabz etmekle sebillerini ihlâ etmiş
olduğu gibi o esnada Garzan dâhilinde bulunan göçerlerin iskânı hakkında sevk ettirilmiş
olan asâkir-i şâhânenin ahmâl ve iskâllerinin nakli için Melkan’dan celbettirilmiş olan on
beş re’s ester miyânında mahbûsda bırakılan Hamik’in dahi bir re’s esteri mevcûd olması
ve mezkûr estere kendisi süvâr olacağı beyanıyla mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey

86
nezdinde alıkoyarak sonradan da ber-mu‘tâd zabt ettiği ve Câlâf karyeli Osman ile
merkûm Hamki’nin müşterek oldukları elli aded arı kovanından Osman’ın sehimini Hacı
Fettah Bey satın almış olduğu Hamik’in hissesi olan nısf-ı diğerini dahi bilâ-semen zabt
ettikten sonra Hamik’i dahi salıverdiği ve an-asl Melkan ahalisinden olup Diyarbekir’e
nakl-i hane ederek tavattun etmiş olan Cihangir bin Ömer bir tuz kuyusu maddesinden
dolayı Hacı Fettah Bey’in si‘âyetiyle Melkanlı Cono bin Halder aleyhinde açtırmış
olduğu davadan dolayı yirmi gün kadar Cono’yu bu vesile ile konağında hapsedip beş bin
guruş cerîme aldıktan sonra hapsden çıkarmış ve bundan iki ay sonra da Cono’nun
biraderi Mehmed’in vukû‘-ı vefatı cihetiyle zevce-i metrûkesi olan Gazali nâm kadını
mîr-i mûmâ-ileyhin hizmetkârlarından Mustafa nâmında bir adam tezvîcine kıyâm edip
mezbûrenin biraderi İsmail’in rû-yı muvâfakat göstermemesi üzerine mîr-i mûmâ-ileyh
Hacı Fettah Bey hem Cono’yu hem İsmail’i celbettirip haps ve tevkîf ve her birisinden
beşer yüz guruş akçe aldıktan sonra kezâlik salıvermiş ve mîr-i mûmâ-ileyhin biraderi
Emin Bey istintak tarihinden üç sene mukaddem Melkan karyesine gidip yirmi dört gün
ikâmet ve müddet-i ikâmetinde i‘âşeleri için ahali-i karyeden beher gün yarımşar batman
revgân-ı sâde ve beş kıyye lahm alarak lahmı orada ekl ile revân-ı sadeyi tulumlara
doldurarak konağına götürdüğü gibi üç bin guruş da akçe cerîmeten ahzetmiş olduğunu
ve kezâlik istintak tarihinden iki sene mukaddem Hacı Fettah Bey’in oğulları Derviş ve
Mehmed ve Reşid Beyler hayd ve şikâr zımnında [14] Melkan karyesine giderek bekâyâ
nâmıyla iki bin guruş bi’l-istihsâl zimmetlerine geçirdikleri ve Hacı Fettah Bey’in diğer
oğlu Seyfeddin Bey dahi ağnâm cibâyeti zımnında Melkan’a gidip ağnâmlarını ta‘dâd
ettikten sonra üç bin guruş akçe isteyip ahalinin birçok arz-ı tazallüm etmesi üzerine bin
guruş ahzıyla bi’l-iktifâ savuşup gittiği zikrolunan Melkan karyesinin muhtar-ı evveli Ali
ve muhtar-ı sânîsi Ahmed Ağaların nefislerine asâleten ve ahali-i karyenin de tuz
memlehasında istihdâm olunmakta bulunmaları hasebiyle bunlar taraflarından dahi
vekâlet-i tescîliyye ile vekâleten iddia ve icrâsı icâbı istirhâm ve bu âna kadar sükûtu
ihtiyâr ile bunların mezâlimlerine tahammülleri ise ol vakit vali bulunan zâtın Hacı Fettah
Bey’e olan muhabbet ve iltifatından tahaşşî etmeleriyle cihât-ı sâireden târî olan acz ve
zaruretleri iktizâsı mîr-i mûmâ-ileyh hakkında bir gûne iştikâ’âta cür’et edememiş
olduklarından makâm-ı i‘tizârda beyân ve ifade etmeleri üzerine sûret-i hâl-i tafsîlât-ı
mebsûta ile Hacı Fettah Bey’e ve oğluyla biraderine tefhîm ve bunlar da siyâk-ı
müdde‘âyı külliyen inkâr ile beraber Seyfeddin Bey ağnâm mikdârı zımnında karye-i
mezkûreye gitmiş olduğu halde ahali-i merkûme Seyfeddin Bey’i üç gün üç gece taht-ı
muhasaraya aldırıp ve bir nefer hizmetkârını dahi katletmiş olduklarından işbu katl

87
maddesini çürütmek üzere aleyhlerinde bu misillü iddi‘âya kıyâm olunduğu makâm-ı
müdâfaada dermiyân ve bunun üzerine müddeiyân-ı merkûmâna emrolunan es’ilede mîr-
i mûmâ-ileyh ol bâbda vekâletlerini kabul etmediklerinden ve nefislerine âid bir da‘vâları
olduğu halde beyân olunması tebliğ olundukta müddeiyân-ı merkumân da cevaplarında
bu işe dair telgraf keşîdesinde ahali cümleten kendilerini vekîl etmiş olduklarından şimdi
kendileri de vekâletten isti‘fâ ve sebebi tahkik olundukta “Hacı Fettah Bey hâkimimizdir,
başımızdır, da‘vâ edemeyiz, vazgeçtik.” ta‘bîrlerini telaffuz ve inbâ ettikleri beyânını
şâmil olduğu görülüp tahkîkât-ı icâbiyyeden bi’l-ibtidâr vekîlân-ı merkûmândan Ali
Ağa’nın karyesinde mevcûd buldurulamayarak muhtar-ı sânî Ahmed Ağa’yı celb ve
sûret-i istintaknâme merkûma tefhîm olundukta mahallince sebk eden ifadelerini ve ol
bâbda iddi‘â-gerdeleri olan husûsâtın sıhhatini tasdîk ve tekrar etmesiyle şu halde
da‘vâlarından sarf-ı nazar etmelerinin esbâbı istintaken tebeyyün olundukta mütekaddim
arzuhalleri üzerine me’mûr-ı mahsûsun Sason kazasına vürûduyla beraber tahkîkâta bed’
ve mübâşeret olunmuş ise de Hacı Fettah Bey’in zaten zulm ve ta‘addiyâtından ezilip
bitirilmiş olduklarından ol vakit arzuhâl takdimiyle da‘vâya kıyâm etmeleri de
kendilerince mûcib-i nedâmet olarak ısrar ettikleri halde bütün bütün hânümânlarının
harâbiyetini netice verdireceğinden başka kendilerinin sıdk-ı müddeâlerı hiçbir taraftan
tasdîke cür’et olunamayıp değil ahali-i mazlûmeye me’mûrîn bile Hacı Fettah Bey’in
ifade-i kâzibesini tasdîk etmekte ve maa-zâlik mîr-i mûmâ-ileyh esnâ-yı müdâfaâtında bir
katl maddesini kendilerine ‘azv eyleyerek umûm ahaliyi katl maddesince mahkûm
ettireceği istidlâl kılınması üzerine bi’z-zarûr da‘vâlarından ferâgat ettiklerini makâm-ı
i‘tizârda beyân ve tezkâr ve Hacı Fettah Bey’in müdâfaaten meydana koyduğu katl
maddesinin mahiyet ve hakikatinin istîzâhına ibtidâr eyledikte Hacı Fettah Bey’le
da‘vâya kıyâm etmelerinden bir sene mukaddem ağnâmlarını ta‘dâd etmek üzere oğulları
Seyfeddin ve Derviş ve Mehmed Beyler on neferi mütecâviz hizmetkârlarıyla karyelerine
gelerek ol vakit kendilerine muârız olup Hacı Fettah Bey’in mürevvic-i efkârı bulunan
refîki muhtar-ı evvel Ali Ağa’nın hanesine inip bir gece yatarak sabahisi karye câmi-i
şerîfi damında Cuma namazını ba‘de’l-edâ mîr-i merkûmûndan Derviş Bey müsellahan
nerdübân başında oturup Ali Ağa’nın taraflısına ilişik etmeyerek kendisini ve bu defa
Haleb’e nefy ve tağrîb ettirilmiş olan Halaf ve Mori Ağalar kendilerine mensûb olan
ahalinin dahi damdan aşağı gitmelerini men‘ etmeleriyle beraber kendileri gayr-i
müsellah olarak câmi damında durdukları esnada Mori Ağa’nın oğlu Kasım damdan
gitmek efkârında bulunup Ali Ağa tarafından dahi Süleyman oğlu Abbas nâmında bir
adam Kasım’ın damdan inmekliğinin men‘ine kalkışmasından dolayı merkûmân

88
miyânında bu yüzden tahaddüs eden muâraza esnasında Seyfeddin Bey’in cami-i şerîf
önünde müsellahan durmakta olan hizmetkârı taraflarından iki el tüfenk atılıp
kurşunlardan birisi Seyfeddin Bey’in dam üzerinde durmakta olan Harbeloz? karyeli ismi
meçhul olan hizmetkârına kazâen isâbetle cerh olması üzerine Derviş Bey dahi nerdübân
başından kalkıp hizmetkârlarını alarak ikametgâhları olan Ali Ağa’nın hanesine avdet ve
kendileri de damdan inerek savuşup hanelerine gittikleri halde karyelerine bir saat
kurbiyet-i mesafeleri olan Geriaviz? ve Gerigelo? ve Berşvan? ve Sancak? karyeleri
ahalilerinden merkûm Seyfeddin Bey ol gün yüz bu kadar Ekrâdı celb ve kendilerini
hanelerinde taht-ı muhasaraya aldırıp ferdası günü dahi Pençinar aşiretinin Molla
Mehmed kabilesinden ve Divik karyesinden ve Sivkan ve Harbeloz ve Mülkinan? ve
Navhanari Bakini? karyelerinden üç yüz kadar daha Ekrâd-ı müsellahayı karyelerine celb
ve tahaşşüd ettirmiş iken ol vakit Hacı Fettah Bey’in kâtibi bulunan Diyarbekirli
Mukâbelecizâde Osman Efendi’yle Fettah Bey’in biraderi Emin Bey dahi karye-i
mezkûra gitmeleriyle beraber Osman Efendi’nin istikbâlen vâki‘ olacak fenalığın
neticesini müdrik olmakla mûmâ-ileyh Osman Efendi ahali-i karyenin hanelerinden
çıkmamalarını ve Ekrâd-ı müctemi‘a ne vakit haneleri üzerine hücum ederler ise ol vakit
müdâfaaten teşhîr-i silah ile mukâbelede bulunmalarını kendilerine tavsiye ve bir fesat
zuhuruna meydan verdirilmemesi zımnında Seyfeddin Bey’e de her çend arz-ı
istirhamâtda bulunmuş ise de te’sîr ettiremediğinden başka ol vakit Sason kâimmakâmı
bulunan İzzet Ağa’nın dahi Siird’de bulunması cihetiyle bunun vekili Yusuf Efendi de
Melkan’a gelip bu da Seyfeddin Bey’den ricâ ve iltimâs etmiş iken mûmâ-ileyh
kâimmakâm vekilinin dahi ifade-i vâkiasına cevâben sem‘ ve itibar etmeyerek Ekrâd-ı
mütehaşşideyi yedi gün yedi gece Melkan’da beklettirmiş ve ahali-i gayrimüslime ile Ali
Ağa tarafında bulunan ahali-i Müslime bi’l-icbâr dört yüz kadar Ekrâd infâk ve iâşe
ettirmiş ve ahali-i karyede çoluk ve çocuk ve hayvanatlarıyla bu kadar hanelerinde
muhasarada beklettirildiğinde çoluk çocuk ve sabî sıbyan ve zükûr ve inâs kan ağlayarak
feryâd ve vaveylaları ayyuka vâsıl ve dûçâr oldukları varta-i hevl-nâkdan halâs ve
necâtlarından nevmîd ve Ekrâd-ı mütehaşşide-i merkûmemin ne sûretle kendilerini basıp
yağma ve katliama ictirâ edeceklerine muntazır ve bu sûretle kendilerinin muhasaraya
kapattırılmasından dolayı külliyetli hayvanatlarını telef ve hamile kadınlar bile ıskât-ı
cenin ve zükûrdan bazıları dahi havflarından tecennün eyleyerek derece-i perişanîleri
havsala-i tariften hariç bir hale tavsîl olundukları halde mûmâ-ileyh Seyfeddin Bey’in
işbu harekât-ı zulüm-kârânesi Siird mutasarrıflığına in‘ikâs edip Siird zaptiye yüzbaşısı
Hacı Hasan Ağa on beş kadar süvari zaptiyesiyle me’mûren gönderilip Seyfeddin Bey’e

89
bin türlü arz-ı istirhamâtı Yüzbaşı-yı mûmâ-ileyh ifâ ve icrâ etmesiyle Seyfeddin Bey
efrâd-ı müctemianın dağılmalarını emretmekle dağıttırılmış ve Seyfeddin Bey de sâir
köylerde ta‘dâd-ı ağnâm zımnında kalkıp gitmesiyle kendileri muhasara halinden
kurtarılıp kendisi de beraberce bulunduğu halde elli neferi mütecâviz ahaliyi yüzbaşı-yı
mûmâ-ileyh kâimmakâmlık merkezi olan Sason’a götürülüp tahkik-i madde olundukta
kendilerinin bu bâbda bir gûne müdahaleleri olmayıp atılan silah Seyfeddin Bey’in cami
önünde durmakta olan hizmetkârları tarafından atılmış olduğu o tarihte Melkan mahallesi
kantarcısı bulunan Midyatlı Süleyman ve Kolcu Musullu Osman nâm kimesneler de
ahali-i karye ile ma‘an cami-i şerîf damında Cuma namazını edâ ederek mevcûd
bulunduklarına mebnî vukuâtı ber-vech-i ma‘rûz müşâhede ettiklerini tasdîk ve ihbar
etmeleri [15] üzerine ahali-i karyeye de ruhsat verilmiş ve Hacı Fettah Bey’in müdâfaaten
beyan ettiği katl maddesi tafsilat-ı meşrûhadan ibaret olup ahali-i karyenin asla
müdahaleleri olmayan ve suret-i vukû‘ Seyfeddin Bey tarafından zuhur eden bir katl
maddesiyle kendilerinin bilâ-sebep itham ettireceğinden ol vakit sandık emanetinde
bulunup Hacı Fettah Bey’in bu misillü vukuâtları kapattırmağa sâ‘î olan Hoca Agop’un
tavassutuyla vergilerinden iki bin üç yüz guruş tenzîl ettirileceğine kaviyyen söz verildiği
gibi Hacı Fettah aleyhinde ikâme-i da‘vâya ibtidâr etmiş olmalarından dolayı Sason
civarında bulunan Ekrâd-ı bâğiyyeden üç yüz neferi mütecâviz Ekrad-ı müsellaha
Sason’a kâimmakâmlık merkezine gelip davalarından sarf-ı efkâr ettikleri halde
kendilerini katl ü itlâf eyleyeceklerini beyan ve tahvîf etmelerine mebnî tahlis-girîbân
etmeleri zımnında bu bâbda Hacı Fettah Bey aleyhinde açtıkları davadan vazgeçtiklerini
hükümete beyan ve takrîr eyleyerek savuşup karyelerine gittikten iki ay sonra tenzîl
ettirileceği mev‘ûd olan akçe de ber-sâbık kendilerine ahz u istîfâ ve Hacı Fettah Bey’in
karyeleri ahalisi haklarında bâlâda hâme-güzâr olduğu vechile vukû‘ bulan muamelât-ı
zulmiyyesini beyân ve tekrar edip işbu istintakdan sual tevcih etmiş olanlardan yalnız
Yüzbaşı-yı mûmâ-ileyh Hacı Hasan Ağa mevcûd bulunmağla bi’l-celb keyfiyet tahkik
olundukta Seyfeddin Bey’in zikrolunan Melkan karyesi ahalisiyle tahaddüs eyleyen
muârazalarının men‘i zımnında me’mûren kendisi karye-i merkûmeye i‘zâm olundukta
mûmâ-ileyh Seyfeddin Bey tahminen üç yüz kadar kalabalığı başına cem‘ ettirmiş ve bir
adamı da maktûlen vefat ettiğini müşahede ve sebebini lede’s-suâl karye-i merkûme
ahalisi adamını öldürüp kendisini de muhasaraya almalarından dolayı keyfiyet civar
bulunan köyler ahalisine aksetmesiyle kendisini muhasara halinden kurtarmak için ahali-
i merkûmenin tecemmu‘ ettiğini beyan etmiş ise de efrâd-ı müctemi‘a karye-i merkûme
ahalisini muhasaraya alarak bir ferdin hane içinden dışarı çıkarttırılmamakta olduğu

90
görülüp mezkûr katl maddesinin keyfiyet-i vukuunu dahi mahalle me’mûrlarından
tahkikine ibtidâr ettikde ahali-i merkûme mûmâ-ileyh Seyfeddin Bey’in tertibatında gafil
bulunduğu halde salât-ı Cuma’yı cami-i şerîfin damında ba‘de’l-edâ ahaliyi tahvîf ve
tehdit için Seyfeddin Bey kendi adamlarına attırmış olduğu iki tüfenk kurşununu birisi
dam üzerinde durmakta olan kendi adamına kazâen tesadüf etmekle vefat edip bunun
üzerine civarda bulunan karyeler ahalisini ve aşiret halkını Seyfeddin Bey oraya
tecemmu‘ ettirmiş ve zaten amâl u efkârı karye-i merkûmeyi talan ve gâret ettirmek
bulunduğu halde mezkûr katlin vukuu da şu emniyenin mevki-i fiile îsâline bir ser-rişte
bulunmuş ise de Hacı Fettah Bey’in kâtibi ve kâimmakâm vekilinin derhal yetişmeleri
esbâbı haylûlet etmekle muvaffak olamadığı beyan ve ihbar kılınmış ve merkûm
Seyfeddin Bey bi‘l-kuvve oradan çıkarılmak hayyiz-i imkânda olamayıp kâtip ve
kâimmakâm vekili ve kendisi cümleten Seyfeddin Bey’i nesâyih-i müessire ve istirhâmât-
ı fâika ile bi’l-iknâ‘ cemiyet-i mezkûreyi dağıttırarak Seyfeddin Bey dahi savuşup gitmiş
ve ahali-i karyenin de takrîrleri alınmak üzere sahâbetiyle Sason’a götürülmesi hususu
kâimmakâm vekili tarafından kendilerine tefhîm ve ol vakit mahalle me’mûru Osman
Efendi dahi ahalinin hasımı ve Fettah Bey’in adamı bulunan Melkanlı Ali Ağa’ya nasihat
ederek vergi akçelerini hükümete götürülmeyip Hacı Fettah Bey konağına götürülmekte
olduğundan nısf-ı akçeyi Hacı Fettah Bey nezdinde alıkoyduktan sonra nısf-ı diğeri mâl
sandığına gönderilip zimmetlerine mahsûb ettirilmekte ve karyenin a‘şârı Hacı Fettah
Bey iltizâm edip iki katlı olmak üzere kendilerinden öşr alınmakta bulunduğu ve her vakit
çalışıp çabalayarak kazandıkları akçeyi ellerinden almakta bulunduğundan bahisle bu
hallerden vazgeçilerek cümleten ittifak ve ittihadlarını tavsiye ve Hacı Fettah Bey’i
tanımayıp hükümete müracaatlarını tahkiye edip Efendi-i mûmâ-ileyhin işbu ifade-i
hâlisası Ali Ağa tarafından dahi bi’l-kabul yekdiğeri haklarında olan husumetleri def‘ ve
izâle olunduktan sonra ahali-i merkûmeyi Sason kâimmakâmlığında müstashiben
götürülüp mebhûsün-‘anhâ olan katl maddesince zaten ahali-i merkûmenin bî-medhal
bulunmalarına mebnî oraca da ba‘de’t-tahkik hanelerine gitmelerine ruhsat verilmesi ve
bu iş için ol vakit Siird Tabur Ağası Hacı Ali Ağa da Sason’a gitmiş olduğundan keyfiyeti
Ağa-yı mûmâ-ileyh dahi ber-vech-i muharrer tahkik etmesiyle bi’r-refâkat Siird’e
muâvedetlerini beyan ve şu hale göre ahali-i merkûmeyi yağma ve gâret ettirmek
menviyât-ı fâsidesiyle işbu katl maddesi Seyfeddin Bey’in eser-i tertip ve tahrikiyle vukû‘
bularak bunu vesile edip üç yüz kadar Ekrâdı da karye-i merkûmede celb ve tecemmu‘
ettirerek yedi günde karye ahalisini taht-ı muhasaraya aldırmış olması merkûm Seyfeddin
Bey’in ashâb-ı cinayâtdan bulunduğu vehleten tahakkuk etmiş iken merkûm hakkında ne

91
vechile muâmele icra ettirilmiş olduğu Yüzbaşı-yı mûmâ-ileyhden tahkik olundukta
kendisinden evvel kâimmakâm vekili Melkan’a gidip Seyfeddin Bey’e her ne kadar rica
ve istirhamda bulunmuş iken bir sûretle ikna edememiş ve kendisi de gidip kemâl-i
minnet ve isti‘tâfâtla Seyfeddin Bey’e cemiyet-i şekâvet-kârânesini dağıttırmış ve hal bu
merkezde yani Garzan kıta-yı cesîmesinde Hacı Fettah Bey’in vücudu bulunduğu halde
hükümete bir gûne hükm ve te’sîri ve nüfûzu olmayıp kâimmakâm ve vekil ve heyet-i
mahalliyyenin cümlesi Hacı Fettah Bey’in emr ü iradesi altında bulunarak haklarında bir
taraftan bir söz söylenmeyerek heyet-i mahalliyye Fettah Bey ve oğul ve birader ve
taallukât ve tevâbi‘âtının re’y ve emirleriyle oturup kalkmakta bulundukları halde
Seyfeddin Bey’in husus-ı mezkûrdan dolayı mes’ûl bulunduğu cihetle taht-ı istintaka
aldırılmasına kimesne tarafından cesaret edilememekle Seyfeddin Bey hakkında bir gûne
muamele icra kılınmamış olduğu ve bu cümle-i ma‘rûz ile beraber kendisi seksen dört
tarihinden bu ana gelinceye kadar Siird’de zabtiye yüzbaşılığında müstahdem olup beher
sene me’mûrîn-i mahsûsa ile ikişer defa Garzan’a gidip gelmekte bulunduğundan sâye-i
hazret-i padişahîde bir yüzbaşı bulunduğu halde Hacı Fettah Bey huzuruna çıktığında bir
çâryek kadarca ayak üzeri beklettirilip istihsâl-i ruhsat edilmedikçe huzurunda
oturtturmamakta ve ahali-i mahalliyyenin hükümet me’mûrlarıyla ülfet ve
muvânesetlerini katiyen men‘ ile me’mûrlar aleyhlerinde her sûretle muamele-i
tahkîriyye icrasında bulunmalarını mîr-i mûmâ-ileyh dâimüiyy’ül-vukû‘ ahaliye ilan ve
işâ‘a ederek kaza-yı mezkûr bâ-fermân-ı âlî kendisine temlîk ettirilmiş gibi idare ederek
ahali-i merkûmenin mal ve can ve ırz u namus ve hayatlarından bile emin olamayarak
kemâl-i havf ve haşyet içinde bulunularak umûmu Hacı Fettah Bey’in pençe-i
kâhharânesinin esiri ve idare-i hakikiyye dahi Hacı Fettah Bey’le familyasından ibaret
bulunduğu azâde-i kayd-ı ta‘rîf ve tafsîl idüğü Yüzbaşı-yı mûmâ-ileyhin cümle-i
ifadesinden bulunduğu Siird mutasarrıf vekilinin taht-ı tasarrufunda bulunan
istintaknâmesi hülâsâsında muharrerdir. Zikrolunan Melkan karyesi ahalisinden Hacı
Fettah Bey’in ahzetmiş olduğu yüz bine karîb cerâim maddesinin tahkiki zımnında
Diyarbekir vilayet-i celîlesinden irsâl buyrulan tahrirat-ı aliyye üzerine ol vakit
mahkeme-i bidâyet azasından olup şimdi meclis-i idare-i liva azası müntahibesinden
bulunan Abdunnur-zâde İbrahim Efendi ile ol vakit mahkeme-i bidâyet başkitâbetinde
bulunan Mustafa Mazhar Efendi mahallince me’mûr tayin ve i‘zâm ve hülâsası bâlâda
bast ü beyân olunan evrâk-ı istintakiyyeyi müstashiben avdet etmiş olduklarından evrâk-
ı merkûme münderecâtınca noksan görünen cihetlerinin ikmâl kılınmayarak nâkıs surette
bırakılmasına sebebiyet veren hâlâtın kâideten me’mûr-ı mumâ-ileyhimâdan mevcûd

92
bulunan İbrahim Efendi’den istintaken [16] tahkik-i maddeye ibtidâr olundukta Siird
mutasarrıf-ı esbakı izzetlü Süleyman Bey zamanında husus-ı mezkûrun tahkiki zımnında
kendileri me’mûr tayin olunmağla Sason kazasına ‘azîmet ve ol bâbda müştekî ve
müsted‘î bulunan Melkan ahalisi celb ve ahali tarafından Ahmed ve Ali Ağalar ru’yet-i
davaya tevkîl kılınmış olmasına mebnî vekilân-ı merkûmânın ifade ve iddiaları istintaken
zabt ve terkîm ve Hacı Fettah Bey’le oğlu ve biraderinin dahi celblerine üç defa tezkire-i
mahsûsa ile me’mûrlar tayin ve isrâ kılınmış olduğu halde keklik sayd ve şikârına gitmiş
olduklarından oradan avdetlerinde icabet olunacağı ahîren bildirilip bu vesile ile
hükümeti li-ecli’t-tahkîr birkaç günler dolaştıktan sonra konağına avdet ettiği halde yine
icabet etmemiş olmasına mebnî tekrar ihtarât vukuunda gelmeyecekleri kat‘iyen beyan
etmeleriyle ol vakit kaza-yı mezkûrun nâibi bulunan Mehmed Tahir Efendi ve Mümeyyiz
Simon Ağa ile kendileri bizzat kalkıp Hacı Fettah Bey’in Zok nâm karyedeki konağına
gidilerek hükümete gelip ‘ale’n-nizâm muhâkeme ve murâfaa olmaları hususu teklif
olundukta Melkan karyesi ahalisinin kendi aleyhlerinde bu misillü davaya kıyâm
etmelerinden dolayı bunlar ile muhâkeme ve murâfaa olmaklığı şanlarına gayr-ı lâyık
hâlâtdan addedilmekte bulunduklarını der-miyân ile muhâkeme ve murâfaaya
yanaşmayacaklarını kat‘iyen irâd ve tezkâr ve bu bâbda Hacı Fettah Bey’in bir gûne rey
ve medhali bulunmamak üzere kâtib-i mûmâ-ileyh Mustafa Efendi Hacı Fettah Bey’e
vârid olan es’ile-i nizâmiyyeyi adetâ istintak kaidesine tevfîkan bir kâğıt üzerine yazıp
Hacı Fettah Bey’in kâtibi bulunan Osman Efendi’ye i‘tâ ve mîr-i mûmâ-ileyhin
lisanından olmak üzere kâtibi Osman Efendi de kendi tarafından ecvibe-i cevâbiyyeyi
sual hizasına tahrîr ve imlâ ve âlemde misli görülmemiş bir istintak icrâ ile Hacı Fettah
Bey tarafından bir gûne şakşaka etmeyerek ve saltanat-ı seniyyenin nizâm ve kavâid-i
meşrû‘asını adetâ pây-mâl ile istintak olunmaya tenezzül ve rağbet etmediği halde
maddeten Hacı Fettah Bey’in bu sûretle istintakı icrâ kılınmış olmasına mebnî bu yolda
tutulan istintaknâmeyi kendisi temhîr ve tasdîke rağbet etmiş olduğu misillü ahali-i
merkûmenin istihkakları olup Hacı Fettah Bey’in memleha sandığından me’hûzu olduğu
iddia olunmakda bulunan kırk bin guruş akçe maddesi de o esnada mahalle kitâbetinde
bulunup esnâ-yı tahkikte Zok nahiyesinde a‘şâr kitâbetinde bulunarak Hacı Fettah Bey’in
sarrafı Hoca Berho’nun hanesinde ikametle kâffe-i harekât ve muamelâtı Hacı Fettah
Bey’in sâdır olacak emrine vâbeste bulunmuş olan Mehmed Ali Efendi nâmında bir adam
da mahalle sandığından akçe me’hûzatının tarihi Hacı Fettah Bey’in Diyarbekir’de
bulunduğu vakte tesadüf ettirilerek kizb üzerine tasdîk ettirildikten sonra Hacı Fettah Bey
oğlu Seyfeddin ve biraderi Emin Beylerden dahi alınan davadan dolayı kaza meclisi

93
da‘âvisinde istintakları alınmak üzere mûmâ-ileyhimâyı müstashiben Sason’a avdet ve
bunlar dahi sathîce bir sual ve cevap olunmalarıyla iktifâ ve Melkan ahalisi bu bâbda
müddeî bulundukları halde Hacı Fettah Bey’in tarafından kâtibi Osman Efendi yazdığı
cevapta müdâfaa yolunda der-miyân ettirilmiş olan bir katl maddesinden dolayı ahali-i
karyenin taht-ı ittihama aldırılması esbâbının istihsâli uğrunda çalışıp çabalamakta
bulunduğundan başka kendisinin Sason’da ikamet ettiği [?]Mardik? nâmında bir adamın
hanesi damında bir gûne sabahleyin yatağından kalkdıkda on üç nefer Ekrâd-ı müsellaha
mevcûd görüp sebebini istifsâr ettikde Melkan ahalisi Hacı Fettah Bey’den davaya kıyâm
ve tahkikat için me’mûr da getirilmiş ve hâlbuki Hacı Fettah Bey hükümdar ve beyleri
olmak ve bi’t-tahsis kaymakamlık merkezi de kendi hudutları dairesinde bulunmak
münasebetiyle Melkan ahalisini davadan men‘ ve bilakis ısrarları halinde vekâletle
dolaşmakta bulunan Melkanlı Ahmed ve Ali Ağaları katletmek üzere geldiklerini Ekrâd-
ı merkûme müftehirâne teşhîr ve ilân ve bu kabîlden olmak üzere üç yüz kadar Ekrad da
Sason’un etrafını ablukaya almış olduklarını dahi müşâhede ettikten sonra derhal
hükümet konağına gidip vekîlân-ı merkûmân Ali ve Ahmed Ağalar da hükümete gelerek
Hacı Fettah Bey’den iddiâ-gerdeleri olan husûsâtın sarf-ı nazar ettiklerini bi’z-zarûr ifade
ve bunun üzerine karyelerinin vergi-yi kadîminden iki bin üç yüz guruşu da maliye kalemi
kaydından tenzîl ve terkin ettirebileceği Hacı Fettah Bey’in adamı ve kaza sandığı emini
Agop tarafından vaad edilmiş olmağla artık maddeye hitâm verilerek Ekrad-ı merkûme
dağıttırılmış ve vekîlân-ı merkûmân da maddî ve ma‘nevî birçok fedakârlıkla beraber
ızhâr-ı nedâmet eyleyerek Seyfeddin ve Emin Beylere arz-ı dehâlet ve isti‘fâ-yı kusur
etmeleriyle mazhar-ı afv oldukları ve kendisinin tahkikat-ı sahiha-i hariciyyesi bahsine
gelince Hacı Fettah Bey yirmi kadar süvari ve birtakım piyade tevâbiâtıyla Melkan’a
gidip ahaliden otuz bin guruş para devşirip sekiz bin guruşunu vergilerine mahsûb ve
kusur yirmi iki bin guruşu nezdinde alıkoyduğu ve bundan bir sene sonra da mîr-i mûmâ-
ileyh tekrar Melkan’a gidip ahali-i karyenin mahalle sandığında istihkakları olan kırk bin
guruşa mütedâir ahali yedlerinde bulunan sandık ilmühaberleri toplattırıp ahali de bi’l-
istishâb mahalle sandık odasına gidip huzurunda ibtidâ paraları ale’l-infirâd sandıktan
ahaliye kabz ettirip bir ferdi bile oda içinden çıkarttırılmaksızın ahali yedinden dahi
kendisi hemen ahz u kabz etmekle ahaliden bir adamın esterine tahmîl ve konağına
götürdüğü halde mezkûr esteri dahi ber-mu‘tâd iade etmiş olduğu ve bundan
mukaddemlerinde dahi karye-i merkûmeden bazı kimesneleri Hacı Fettah Bey celb ve
konağında haps ve tevkîf ile üç defada on beş bin guruşa karîb cerime alarak salıverdiği
ve Seyfeddin ve Emin Beylerin de ahali-i merkûmeden me’hûzâtları olan mebâliği

94
sıhhate makrûn olarak tahkik ve hatta mahalle me’mûrları dahi haricen tasdîk ve te’yîd
etmekte bulundukları halde Hacı Fettah Bey aleyhinde davaya kıyâm eyleyen zulm-
dîdegânın katline kadar yürütülmekte olduğundan şu sûretle müstevlî olan acz ve zarurete
mebnî hiçbir ferdin gerek Hacı Fettah Bey ve gerek familyası aleyhlerinde ızhâr-ı
şehâdete kimesnenin cesaret edememekte ve bunlara her istedikleri fenalıkları bî-muhâbâ
icra etmeğe mebhûsün-‘anhâ olan katl maddesi dahi Hacı Fettah Bey’in istintakına
Osman Efendi tarafından yazdırılmış ise de ber-vech-i ma‘rûz Ekradın tehâcümleriyle
beraber bi’t-tahvîf Meldan ahalisini davadan vazgeçirdikleri cihetle mezkûr katl
maddesinin tahkikatına meydan vermeyip kendileri de bi’l-avde keyfiyeti mutasarrıf-ı
mûmâ-ileyhe beyan ve hikâye ve merkez-i livaca icrâ-yı tahkîkât ve tedkîkât zımnında
Hacı Fettah Bey’in merkez-i livaya ihzârı hakkında tahrirat-ı mahsûsa tesyâr kılındığı
halde icâbet etmemesiyle iş ‘alâ-hâlihî yüzü üstüne kaldığı aza-yı mûmâ-ileyh İbrahim
Efendi istintakında beyan ve ifade eylediği nazar-ı teessüf ile okundu. Velhâsıl Tanzimat-
ı Hayriye’nin bidâyet-i teessüsünden şimdiye kadar Garzanlı Hacı Fettah Bey kaza-yı
mezkûrun ahali-i Müslimesiyle göçebe ve kadîm sûretle meskûn bulunan bilcümle aşâir
ve kabâili ne sûretle idare etmekte olduğu ve gerek kendisinin ve gerek akraba ve
taallukâtının [17] ahali-i meskûne ve aşâir ve kabâil-i muhtelife haklarında olan
muamelât-ı zâlimânesini ne vechile icra etmekte olduğu bâlâda icmâlen arz ve beyan ve
mîr-i mûmâ-ileyhin şu teneffüz ve teferrüd-i tabiîsi kaza-yı mezkûrda bulunan bilcümle
akraba ve taallukât ve mensubâtına da ale’l-infirâd sirayet ve müntakil olduğu ve ahvâl-i
ma‘rûza-i mukaddeme istifâdelerini mûcib bulunduğu cihetle ahali haklarında ne murâd
etseler yapmağa kesb-i iktidar ve dâhil-i kazada hükümet-i seniyyenin nüfûzunu
mahvederek ahaliyi kendilerine mahsûr ve mecbur ettikleri bedîdâr ve bu vechile ma‘rûz
ile beraber ne fenalık etseler hiçbir kimesnenin haklarında şikayât ve ma‘lûmatı olanların
şehâdete cür’et edemeyerek şu hal-i esef-iştimâl o havali ahalisinin asayişini muhill ve
mal ve can ve ırz u namuslarından maslûb’ül-emîn olmalarını müntec ve oralarca nüfûz-
ı hikmet ve hükümeti dahi muzmahil edip hülasâ-i kelâm mîr-i mûmâ-ileyh ile biraderleri
Hamid ve Emin Beylerle oğulları Seyfeddin Bey ve henüz mahallerinde mevcûd bulunan
diğer oğulları ile akraba ve taallukât ve avene-i saireleri Garzan kazasını bir eyalet-i
muhtarâne şeklinde olmak üzere istilâ ve keyfe mâ-yeşâ’ mutasarrıf olarak şimdiye kadar
hiçbir vukuâttan mes’ûl tutulmadıkları ve a‘şar ve vergi ve rüsumâttan ve kur‘a ve redif
ve mustahfaza gibi tekâlîf-i devletle mükellef olmamışlardır. Hülasa-i kelam Hacı Fettah
Bey ile biraderlerinin ve oğlu Seyfeddin Bey haklarında bâlâda serd ü beyân olunan ahvâl
geçirdikleri zamanların numune olabileceğine ve artık mezalim-i vahşiyânelerini bundan

95
ziyade ta‘dâd ve tafsil etmek sudâ‘ı dâ‘î olacağına binaen bu kadarla iktifâ olunmuş ve
ahvâl-i zulmiyye-i sâiresi bi’z-zarûr sair esâmi zulm içinde bulunacağı cihetle ileride bi’l-
münasibe sırasıyla görülecektir.

Alikan Aşireti Ağası Ömer Purto Ağa

Merkûm Ömer Purto Ağa dört yüz haneyi hâvî olan Alikan aşiretinin ağası olup
bu aşiret halkının bir kısmı Rıdvan kazasında Beşiri nahiyesinde ve nısf-ı diğeri de
Garzan’da Hacı Fettah Bey’in ikametgâhı olan Zok nahiyesine üç saat mesafede vaki
Zengan Dağı ol civarda bulunan köylerde göçerlik ile hayme-nişîn olup mevsim-i sayfda
kışlaktan Muş sancağındaki yaylaklarına ve mevsim-i şitâda dahi yaylaktan kışlağa gidip
gelmekteler olup bu sûretle ‘azîmet ve avdetinde ahali-i mahalliyye haklarında olan
muamele-i i‘tisafiyyeleri Pençinarlı Çeto Ağa hakkında bâlâda hâme-güzâr-ı mezâlim-
kârânelerinin aynî surette icrâ etmekte bulundukları misillü bundan mukaddem
yaylaklarına gittiklerinde Van vilayet-i celîlesi müzafâtından Bitlis kasabası
hanedânından ve Davsük Ağa’nın kasaba içinde vâki‘ konağı üzerine merkûm Ömer
Purto Ağa aşireti halkıyla ma‘an hücum edip muharebe ve mukâteleye ibtidâr ve bir gece
tâ-be-sabah imtidâd eden muharebe-i hunrîzânede kendi tarafından on neferi mütecâviz
telefât verdikden sonra Ağa-yı mûmâ-ileyhin konağını zabt ve üç dört adamını katl ve
bilcümle mâmelekini nehb ü gâret etmiş olduğu misillü Siird sancağında göçerlikle
meskûn bulunan Poran aşireti üzerine de merkûm Ömer Purto Ağa teşkil-i cemiyetle gidip
vukû bulan muharebelerinde tarafeynden yirmişer otuzar kişinin katl ve cerh
ettirilmesiyle neticelendirilip muahharen Hacı Fettah Bey’in vesatatıyla beynleri te’lîf
ettirilerek el-hâletü hâzihî müttefik bulundukları Hacı Fettah Bey’le Comanlı Hacı
Hamo’nun beynlerinde vukûu yukarıda ma‘rûz olan def‘a-yı müteellimede merkûm
Ömer Purto Ağa, Hacı Fettah Bey tarafından bulunup Hacı Hamo Ağa’nın adamları
hakkında hunharâne ettikleri muamele-i i‘tisâfiyyelerinden ve kendisinin şekâvet-i
müstemirre-i sairesinden dolayı hayyen ve meyyiten derdesti hakkında mütemâdiyen
Diyarbekir vilayet-i celîlesinden Siird mutasarrıflığına irsal kılınan muharrerât ve vukû
bulan iştikâ’ât ve istid‘âât üzerine merkûmun ber-vech-i muharrer derdesti zımnında
Tabur Ağası Lazgül Ağa ve Yüzbaşı Osman Ağalarla Rıdvan kazası müdürlüğünde
bulunup şimdi Kâhta kâimmakâmlığında bulunan Diyarbekirli Kavasbaşızade Mustafa
Efendi sahâbet ve kumandanlarında olmak üzere yüz nefer zabtiye ve iki yüz nefîr-i
‘âmmdan müretteb bir Fırka-i Islâhiyye merkûm Ömer Purto Ağa’nın ikametgâhı olan
Beşiri nahiyesinde Şekefte Seyhoran nâm mahalle sevk ettirilip bir buçuk saat kadarca

96
imtidâd eden muharebede aşireti halkından üç dört yüz kadar Ekrad-ı müsellahanın
merkûm Ömer Purto Ağa muâvenetine yetişmeleriyle beraber fırka-i ıslahiyyeyi bozarak
iki saat kadarca takip ettikleri ve Hacı Fettah Bey’in Garzan müdürlüğü hengâmında
merkûm Ömer Purto Ağa aşireti halkıyla ma‘an Sason kazasında vâki‘ Salha memlehası
üzerine gidip mevcûd bulunan tuzları gasb u gâret eylemesinden nâşî Miralay izzetli
Abdülkadir Bey kumandasıyla bir tabur asâkir-i şâhâne sevk ettirilip iki ay kadarca
derdesti emrinde çalışıp çabaladığı halde derdest ettirilemeyip bu defa da Hacı Fettah Bey
müdür olup asâkir-i şâhânenin vezâifine iştirak ile bu bâbda kendisinden intizar olunan
muavenât ve tesri‘âtta bulunduktan başka bir neferini bile ele verdirmeyerek nihayet’ül-
emr işi bedel-i tarzihâta döktürüp bu sûretle asâkir-i şâhâneyi uyandırarak matlûb olan
ıslahattan bir gûne semere-i iktitaf ettirmeyerek asâkir-i şâhâneyi avdet ettirmiş ve
bundan sonra esbâbı meçhul bir keyfiyet üzerine merkûm Ömer Purto Ağa hakkında Hacı
Fettah Bey dargınlık peydâ edip ile’l-ân şekâvetle gezip tozmakta bulunan ve beyne’l-
aşiret ikinci derecede rüesâdan addolunan Ali Şiro Ağa’yı aşiret reisliğine tayin ve Ömer
Purto Ağa’yı azletmiş ise de bir taraftan merkûm Ömer Purto Ağa da riyasete aid olan
muamelâtı ifa etmekte olup mu‘tâdları olan kuttâ‘-ı tarîklikte bulunmak üzere merkûm
Ömer Purto Ağa biraderi Silvan oğlu Ramo ve diğer biraderi Ali’nin oğlu Mehmed nâm
şakînin beş on kadar avenesini dahi terfik ve Rıdvan kazasından Nakiban nahiyesine
giden cadde üzerine gönderip kat‘-ı râh ettirmiş olduğu halde Garzan’a tabi Koşatan
karyesi ahalisinden iki nefer biçâreye tesadüflerinde bunları tutup katl ve itlâf ve
emvâllerini nehb ü gâret etmiş olmalarından dolayı katillerin derdesti zımnında Koşatan
muhtarı ol vakit Rıdvan kâimmakâmlığında bulunan Diyarbekirli Hacı Necib Efendi’ye
müracaat ve Ömer Purto Ağa da kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh nezdine uğramağa gelmesiyle
mevcûd bulunarak fiil-i katle mütecâsir bulunan birader-zâdelerini hükümete teslim
edemeyip ancak dem-i diyetlerini muslihâne bir sûretle tesviye [18] edebileceğini
dermiyân ederek cevab-ı kat‘î itâsıyla bi’t-tehevvür kâimmakâm nezdinden kalkıp gitmiş
ve arkasınca da muhtar-ı merkûm karyesine avdet ve esna-yı râhda Rıdvan kazasına bir
saat civarı olan ve Hased karyesi pişkâhında merkûm Ömer Purto Ağa derhal avenesini
gönderip aleyhlerinde ber-vech-i muharrer davaya ibtidâr eylemesinden dolayı muhtar-ı
merkûmu da katl ve itlâf ve keyfiyet ol vechile kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh tarafından
mutasarrıflıkla iş‘âr ve istiş‘âr ile merkûm Ömer Purto Ağa’nın derdestine ihtimam
olundukta mevsim-i rebî‘ olmak münasebetiyle merkûm Ömer Purto Ağa aşireti halkını
müstashiben Muş sancağındaki yaylaklarına gitmiş ve merkûmun bir daha Beşiri
dâhilindeki kışlaklarına avdet edememeleri için Garzan nahiyesinde bulunan Yezidî

97
taifesi dahi Beşiri nahiyesine nakl-i hane eyleyerek cümlesi bir noktada içtima‘ ve
Garzan’da bulunan karyelerde Ömer Purto’nun kışlaklarına tayin ve tahsis ettikleri halde
mevsim-i şitânın hulûlünde merkûm Ömer Purto Ağa’nın yaylaktan Beşiri nahiyesine
avdetlerinde kendisi o esnada Hacı Fettah Bey’in menfûru olmak münasebetiyle Hacı
Fettah Bey’in hasm-ı kadîmi olan Comanlı aşireti reisi Hacı Hamo’ya dehalet ve
Pençinarlı Çeto Ağa da zaten Ömer Purto Ağa’nın müttefiki ve yekdiğerinin kuvve-i zahri
olmak münasebetiyle Çeto Ağa da muâvenet ve şu aşâir-i selâseden bin neferi mütecâviz
silah be-dest Ekrâdı tecemmu‘ ve tahaşşüd ettirilerek merkûm Ömer Purto Ağa’yı Rıdvan
dâhilinde Koşatan boğazı tarîkinden Beşiri nahiyesine geçirilip Beşiri nahiyesinde
bulunan Yezidîler de merkûm Ömer Purto Ağa’nın geçirilmemesi için mukavemet
sadedinde bulundukları halde merkûmun cemm-i gafîr ve vefîr Ekrâd-ı müctemi‘a ile
nahiye-i merkûma duhûl ettirilmiş ve Reşkotan aşireti de Yezidîlerle bu bâbda ittifak ve
ittihad etmişler iken muahharen ahd ve kararlarından nükûl ve inhiraf etmelerine mebnî
yalnız Yezidîlerin müdâfaaya kudretleri taalluk edememekle Garzan nahiyesinden nakl-i
hane etmiş olan Yezidîlerin her birisi bir tarafa ircâ‘ ve iskân ettirilmiş ve merkûm Ömer
Purto Ağa’nın ber-vech-i ma‘rûz ahali-i fukarayı ızrâr etmekte olduğundan merkûmun
hayyen ve meyyiten derdesti taht-ı elzemiyette bulunmuş olmasına mebnî asâkir-i şâhâne
ve zaptiyeden mürettep bir fırka-i ıslâhiyye tesvîk ettirilmiş olduğu halde olunan nesâyihi
adem-i ısgâ ile silah-ı şekâvete sarılıp vukû bulan muharebede cünûd-ı zafer-mev‘ûd-ı
hazret-i padişahînin şiddet-i ateş ve savletine tâb-âver-i mukavemet olamayarak
münhezimen firar ettiklerinde bi’t-ta’kîb merkûm Ömer Purto ile dört nefer rüfekâsı bi’l-
muharebe hayyen derdest ettirildiği ve Van vilayet-i celîlesine mülhak Ahlat kazasında
Namran karyesi üzerine merkûm Ömer Purto Ağa otuz iki nefer rüfekâ ve avenesiyle
ma‘an bundan bir sene mukaddem karye-i mezkûr üzerine hücum ederek iki yüz elli re’s
ağnamlarını gasb ettikten başka karye-i merkûmeden Atkil ve Arakil’in biraderlerini katl
ve pederlerini cerh ettikleri ve vilayet-i müşârün-ileyhâya tabi Eflatun ve Şermiranlı
karyelerinin üzerine merkûm Ömer Purto Ağa hücum eyleyerek iki yüz re’si mütecâviz
ağnam ve mevâşi ile Muhas oğlu Rahgir nâm kimesnenin biraderini katl ve merkûmla
amucasını cerh ettikleri ve Siird sancağı müzafâtından Rıdvan kazasında Revşah karyesi
üzerine kezâlik merkûm Ömer Purto teşkil-i cemiyetle gidip karye-i merkûme ahalisinden
dört nefer ahaliyi katl ve karye ahalisinin bilcümle mâmeleklerini nehb ü gâret ettirmiş
olduğu rütbe-i bedâhette ve derdestinden sonra Seloki aşiretinden Güzel nâmında olan
kadın ile icra kılınan muhakemelerinde mezbûrenin bir re’s esterini gasp ettiğinden dolayı
üç sene müddetle hakkında tayin-i mücâzât edildiğine dair mahkeme-i bidâyet-i livadan

98
verilen fî 16 CA sene [12]96 tarihli hüküm mazbatasında inbâ kılındığı meydanda olup
velhâsıl Ömer Purto Ağa Garzanlı Hacı Fettah Bey’in maiyetinde ve Alikan aşiretinin
riyasetinde olarak yaşamakta ve şimdiye kadar hükümete itaat ve inkıyâd etmeyerek Hacı
Fettah Bey’i kendisine ve umûm aşireti halkına peşte-penâh ittihazıyla mevsim-i şitâdan
Garzan ve Rıdvan kazaları dâhilinde her istedikleri mahallerde hayme-nişin ve mevsim-i
sayfda dahi Muş sancağındaki yaylaklarına gidip yaylaktan kışlağa ve kışlaktan yaylağa
gidip geldikleri halde hilâl-i râhda bulunan ahali-i meskûne ve Muş sancağında
bulundukları müddetçe ol taraf ahalisi haklarında olan zulüm ve ta‘addiyâtlarının derecâtı
kendilerince meçhul ve yalnız Siird sancağınca îkâ‘âta mütecâsir olduğu fenalıktan ancak
yüzde birisi mazbut ve ma‘lûm olup şakî-i merkûmun hâl-i şekâvetle me’lûf ve mevsûf
bulunarak şimdiye kadar yakasını ele verdirmemiş olmasından dolayı ettikleri
fenalıklarına nedamet etmeyerek gün-be-gün tezyîd-i şekâvetle beraber gaile-i mündefi‘a
zamanında merkûm Ömer Purto Ağa aşireti halkıyla beraber Pençinar ve Reşkotan
aşiretleriyle müttefikan ve müttahiden hareketle ebnâ-yı sebîle ve ahali-i mazlûme
haklarında olan muamele-i zulmiyye ve i‘tisâfiyyede şerîk-i töhmet bulunduğundan başka
dört yüz haneyi şâmil ve sekiz dokuz yüz silah-endâz zükûr nüfusu câmi‘ bir aşiret sahibi
bulunduğu halde Hacı Fettah Bey’in emr ü iradesine müsteniden şimdiye kadar bir nefer
asker verdirmemiş ve tekâlîf-i saireden dahi cüz’î bir şey vermekte bulunduğu gibi yalnız
üç dört sene zarfında merkûmun sahîhan ve hakikaten mütecâsiri olduğu fezâhat ve
cinayâtın derecâtı mücmelen arz ve ta‘dâd kılındığı Siird meclis-i idaresi mazbatasının
cümle-i münderecâtından bulunmuştur.

Garzan Dâhilinde Pençinar Aşireti Ağası Çeto Ağa

Merkûm Çeto Ağa hakkında kezâlik Siird sancağı meclis-i idaresinden vârid
olan mazbata-i icmâliyyede beş yüz haneyi şâmil olan Pençinar aşiretinin reisi olup
mukaddemâ hükümet tarafından Garzan ve Rıdvan kazalarında iskân ettirilmiş ise de
aşiret-i merkûme bir sûretle iskânı kabul etmeyip mevsim-i şitâda nısfı Rıdvan dâhilinde
Gördilan ve Bamerd nahiyelerinde ve nısf-ı diğeri de Garzan nahiyesinde ve mevsim-i
sayfda dahi Muş havalisindeki kadîm’ül-eyyâmdan beri ittihaz ettikleri yaylalarına
giderek göçebelikle imrâr-ı vakt eylemekte bulundukları ve Çeto Ağa’nın amucası Beşar
Ağa Garzanlı Hacı Fettah Bey’in emr ü idaresi tahtında olmak üzere aşiret ağalığına nasb
ve tayin kılındığı halde merkûm Çeto Ağa ile Beşar Ağa’nın biraderi Hasan Ağa bi’l-
ittifak Beşar Ağa’yı katletmeleriyle mîr-i mûmâ-ileyh tarafından merkûmândan Hasan
Ağa aşiret ağalığına tayin ve muahharen de Hasan Ağa’yı Çeto Ağa’nın katletmesine

99
mebnî kezâlik mîr-i mûmâ-ileyh tarafından Çeto Ağa aşirete reis nasb ve tayin kılınmış
olduğundan merkûm Çeto Ağa şimdiye kadar hükümet-i seniyyeye itaat ve inkıyâd
etmeyerek Hacı Fettah Bey’i kendisine hükümdar ittihaz ve mîr-i mûmâ-ileyhânın
ikâmetgâhı olan Zok nahiyesine iki saat mesafesi ve Siird ve Diyarbekir ve Haleb ve
Mardin ve Van caddelerinin memerr-gâhları olan [19] Aynkasr karyesinde kerpiç ve ağaç
ve tahtası Rıdvan dâhilinde Gördilan nahiyesinin İslam ve Hıristiyanları taraflarından
tesviye ve amele ve üstâdiyesi de Garzan’da Kohan ve Berk ve Künbet karyeleri ahali-i
gayrimüslimeleri bi’l-icbâr celbettirilip çalıştırılarak gayet cesîm bir konak vaz‘ ve inşa
ettirilmiş ve Hacı Fettah Bey’in hâiz olduğu nüfûzdan merkûm Çeto Ağa dahi bi’l-istifade
umûm aşireti halkıyla ma‘an tarîk-i şekâveti ihtiyar ve Muş havalisiyle bu sancak ahali-i
meskûnesi ve mârrîn ve ‘âbirîn haklarında etmedikleri zulüm ve ta‘addiyâtları kalmamış
hükümet-i seniyyeden celb ve ihzârlarına teşebbüs olundukta bi’l-mutâva‘a şimdiye
kadar bir nefer bile celbettirilemeyip Hacı Fettah Bey gerek umûr-ı hükümet uhdesinde
bulunsun ve gerek ma‘zûlen konağında mukim bulunmuş olsun aşiret-i merkûmenin her
sûretle tehditlerini ikâ‘ına iktidarı hâiz bulunmasından nâşî aşiret-i merkûmeden istediği
adamı bi’l-mutâva‘a veya bi’l-mukâbele celbettirip bazılarını Siird mutasarrıflığına i‘zâm
ve istediğini konağında haps veyahûd suver-i saire ile edeceği muamele ile iktifâ
eylemekte ve bidâyet-i Tanzimat’dan beri aşiret-i merkûme haklarında vukû bulan
iştikâât ve istid‘âât üzerine birbirini müteakip şeref-tevârüd etmiş olan emirnâme ve her
nev‘ ıslahat hakkındaki irâdât ahkâmının hiçbirisi icra kılınmamış olduğu kuyudâtla
müsbit olup merkûm Çeto Ağa’nın şöhret-şi‘âr eşkıyadan bulunduğu cihetle merkûm
Çeto Ağa’nın hayyen ve meyyiten derdest-i lüzumu tahakkuk etmekle Miralay izzetlü
Abdülkadir Efendi kumandasında olmak üzere bir tabur asâkir-i şâhâne sevk olunarak
karyesi ablukaya aldırılarak kımıldanmaya meydan verdirilmeksizin konağı içinde
hayyen derdest ettirilip bir ay müddet orada hapsettirilerek beklettirilmiş olduğu halde
her tarafça kesb-i nüfûz etmiş olan mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in sıyânet ve
delâletiyle hukuk-ı mazlumîn aranılmaksızın merkûm Çeto Ağa kuvve-i kâhire-i hazret-i
padişahîden dahi tahlîs-i girîbân ettirilmiş ve tafsilatı Hacı Fettah Bey hakkında bâlâda
murakkam bend-i mahsûsda münderiç bulunduğu vechile Halebli Tacir Molla İbrahim ve
Ahmed Kenan Ağaların Başur nehrinden savuşturmakta bulundukları ağnam sürülerini
sâlimen geçirmek üzere merkûm Çeto Ağa, Hacı Fettah Bey’in oğlu Seyfeddin Bey’le
müttefikan tacirlerden seksen beş lira-yı Osmânî me’hûzu olduğu gibi nehr-i mezkûr
kenarına ikâme ve ik‘âd ettirilmiş olan aşireti halkından iki üç yüz kadar müsellah
avenesini bi’t-teşvîk tacirlerin sekiz yüz re’si mütecâviz ağnamları gasbettirilip aşiret

100
halkı ve kendisi ve Hacı Fettah Bey’le familyası hayvanat-ı mağsûbeyi mukâsemeten
tevzi‘ ve taksim ettikleri ve Siirdli Abuşyan Cebrail Efendi’nin dahi dört yüz elli re’s
ağnamını merkûm Çeto Ağa’nın avenesi Reşkotan ve Alikan aşâirleriyle müttefikan
Diyarbekir yolunun üzerinde gasbettikleri ve kendisine hâssaten ifrâz edilmiş ise de her
ne efkâra mebnî ise kabul etmemiş ve merkûm Çeto Ağa ile aşâir-i sâire rüesâsının
haklarında eyledikleri zulm ve ta‘addiyâtları kalmayıp cümleten bunların zîr-i mezâlim-
kârânelerinin esiri olup ba‘d-ezîn ta‘addiyât-ı vâkiaya tahammülleri kalmadığından bu
bâbda tedâbir-i icâbiyyenin icrâsı hususu Van vilayet-i celîlesine meb‘ûs Bitlis
kazasından Viro ve Ahlatlı Miro ve Tataklı Hiko ve Güzelderesi Hay karyelerinin
ahalilerinin cümleten müsted‘iyâtından ve Muş havalisinde İranos ve Manok ve Epri ve
Haço nâm meb‘ûsların arzuhallerinde merkûm Çeto Ağa aşireti halkından otuz kadar
avenesiyle beraber müsellahan karyeleri üzerine hücum eyleyerek dört yüz yetmiş üç re’s
ağnamlarını ahz ve gasbetmiş olduğundan bahisle icrâ-yı icâbı ifade ve iddia ve Siird
mahkeme-i bidâyet azasından Yusuf Efendi’nin Halebli İlyas Garize’ye vekâleten
mahkeme-i mezkûreden vermiş olduğu istintaknâmesinde merkûm Çeto Ağa ile birader
ve aveneleri tarafından müvekkilinin iki yüz re’s ağnamı ve doksan beş aded lira-yı
Osmanlı altınıyla eşyâ-yı sâiresi Diyarbekir’le Siird arasında vâki‘ tarîk üzerinde
gasbettirildiği ve yine Haleb tacirlerinden Süleyman bin Mehmed’in istintaken vermiş
olduğu takrîr ve iddiasına merkûm Çeto Ağa ile biraderi Ömer ve Kasım ve otuz nefer
avenesiyle beraber üç bin iki yüz guruş nakid akçesiyle doksan bir re’s ağnamını ve eşya-
yı sâiresini kezâlik ahz u gasb ettirmiş olduğunu beyan ve nefs-i Siird ahalisinden
Cigaracı Ciro’nun dahi istintaken zabtolunan iddiasında biraderi Ohan merkûm Çeto
Ağa’nın inzimâm-ı re’y ve marifetiyle aşireti halkı tarafından katl ve itlâf ettirilerek sekiz
bin guruşu mütecâviz nukûdâtı gasbettikleri beyan ve iddia olunup mes’ele-i mündefianın
üç sene imtidâdında merkûm Çeto Ağa dahi fırsatı ganimet bilerek bilcümle mârrîn ve
‘âbirîn haklarında bizzat veya bi’l-vasıta sarkıntılığa ve ahali-i mütecâvire haklarında
mu‘tâdı olan zulm ve ta‘addiyâtı icra etmekte ve siyemmâ Bedirhan Paşazâdelerin
şekâvetleri hengâmında hükümetçe teşebbüs edilen tedâbiri semeresiz bıraktırarak Hudâ-
negerde Paşazâdelerin Siird üzerinde cüz’î bir galebeye nâiliyetle Reşkotan ve Alikan
aşiretleriyle müttefiken Garzan cihetinde dahi kendileri hücum ile ızhâr-ı asâvet etmek
üzere Diyarbekir’le Siird arasında olan hutût-ı telgrafiyye şikest ettirilip refakatlerinde
birtakım haşerat bulunduğu halde Hacı Fettah Bey oğlu Seyfeddin Bey’le ma‘an Rıdvan
kazasına gidip üç gün ikamet ve Bedirhan Paşazâdelerin inhizâm ve mağlubiyetlerini
işitmeleriyle beraber kasaba-i mezkûre ahalisinden beş yüz guruş ahz-ı cerâimle

101
me’yûsen avdet etmiş olduklarından hülasa-i kelam merkûm Çeto dahi hiçbir vakitte
metbû‘-ı mufahhame arz-ı inkıyâd etmemiş ve gerek kendisi ve gerek aşireti halkını hiçbir
teklifât ile mükellef ettirmemiş ve her vakit Van, Siird ve Muş sancaklarında ahali-i
mazlûme haklarında zulüm ve ta‘addiyâtdan geri durmayıp ettiği fenalıklarından dolayı
taht-ı cezaya aldırmamış ve yalnız Hacı Fettah Bey’i kendisine ve ol bâbda olan hıyanet
ve delaletiyle aşireti halkına hakim tanıttırmış ve Bedirhan Paşazâdelerin vak‘a-i
müteellime-i ma‘rûzlarında Diyarbekir valisi devletlü İzzet Paşa hazretlerinin Siird’i
teşriflerinde merkûm Çeto Ağa da Hacı Fettah Bey sahâbetiyle Siird’e celbettirilip gerek
kendisinden ve gerek aşireti halkından ashâb-ı hacâtın iddi‘â-gerdeleri olan emvâl-i
mağsûbenin istirdâdıyla itâsını ve aşireti içinde bulunan katil ve sârik ve kuttâ‘-ı tarîki
tutup hükümete teslim edeceğini taahhüd ve te’min etmesi üzerine neticesinde gelmek
üzere Diyarbekirli Mehmed Ali Efendi’yle idare azasından İbrahim Efendi komiser tayin
ve lüzumu kadar asâkir-i şâhânede terfîk olunarak merkûm Çeto Ağa mahalline iâde ve
i‘zâm kılınmış olduğu halde kendi taallukât ve adamlarını müstesna tutarak diğer aşireti
halkı nezdinde bulunan emvâl-i mağsûbeden cüz’î bir mikdarını bedelen tazmîn ve
tesviye ettirmiş ise de taht-ı sahâbetinde bulunan edebsizlerden bir neferinin bile yakasını
ele verdirmedikten başka kendisi de cevap vererek gelmemiş olduğundan Siird
Mutasarrıf-ı sâbıkı saadetlü Said Paşa zamanında merkûm Çeto Ağa’nın hayyen ve
meyyiten derdesti zımnında Siird kumandanı izzetlü Hüseyin Bey sahâbetiyle bir tabur
asâkir-i şâhâne sevk olunduğu halde kendisine teminat-ı mukni‘a i‘tâ olunduğu takdirde
icabet eyleyeceği [20] beyan ve bu yolda kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh ile hükümet-i
mahalliyyenin cereyan eden muharebeleri üzerine merkûm Çeto Ağa birçok sa‘y ü ikdâm
ile ber-takrîb tutulmuş ve bu defa işi teminat suretinde kalbettirmesi de sâye-i inzibât-
vâye-i hazret-i padişahîde Siird sancağının her tarafını asâkir-i şâhânenin kudüm-ı
meymenet-melzûmlarıyla şeref-yâb olmuş ve adem-i icâbette zaman-ı ıslahatda her
sûretle sükût-ı kahire-i cenâb-ı mülükâneye uğrayarak kahr ve tedmîr ettirileceğini gereği
gibi anlayarak bu sayede bi’z-zarûr mutâva‘atla dehâlet etmiş olup merkûm Çeto Ağa
aşireti halkıyla beraber yaylaktan kışlağa ve kışlaktan yaylağa gidip geldikçe ahali-i
mutî‘a ve mazlûme bunların pây-mâl-i hasâr ve mazârrı olmaktan hâlî olamaz ve
merkûmun aşireti halkına her türlü emr ve nehyi nâfiz olup aşiretin mazarrat-ı mesbûka
ve dâimesi de Hacı Fettah Bey’in merkûm Çeto Ağa’nın ve beyne’l-aşiret ikinci derecede
müteneffizândan olup kendisiyle beraber teb‘îd Haleb’e gönderilen ve bilfiil şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunan Lendi ve Çilli ve Bekiro Ağaların emr ve kumandalarıyla
cârî bulunduğu mezkûr mazbatanın cümle-i münderecâtından bulunmuştur.

102
Şirvan’da Şir Beyzâde İsmail Bey

Mûmâ-ileyh İsmail Bey’in avenesinden ve meşâhir-i eşkıyadan Mehdiboş? ve


Yusuf ve Ahmed ve Abu ve Simo Pay karyeli Hasan ve Halid nâmûn kimesneler mîr-i
mûmâ-ileyhin emr-i tahrik ve tedbiriyle pederi Abdülfettah’ı katl ve validesini kaçırıp
götürdükleri Nivin karyeli Ahmed tarafından fî 24 Kânûnısânî sene [12]94 tarihli verilen
arzuhalde iddia olunmağla âmir-i merkûmla eşhas-ı merkûmûnun mahkeme-i bidâyet-i
kazada muhakemelerinin icrası zeylinde mahalline verilen emr-i hükümet infâz
olunmamış ve berây-ı tedkik Siird’in ol vakit temyiz-i hukukundan celbettirilen fî 13
Receb sene 12[94] tarihli istintaknâme hülasa-i münderecâtında İran devleti tebaasından
Tacir Bekir ve Osman Ağaların Şirvan kazasında götürmekte oldukları ağnam sürüleri
merkûm İsmail Bey’le aveneleri tarafından gasb ü nehb ettirildiğine dair Diyarbekir
vilayet-i celîlesi şehbenderhanesi ağavâtından İbrahim Ağa tarafından iddia vukû‘
bulmuş ve Haleb tacirlerinden Süleyman Ağa’nın dahi Siird mahkeme-i bidâyetinde
istintaken ettiği iddianın hülasâ-i meâlinde Van havalisinde Şirvan kazası tarîkiyle
götürmekte olduğu ağnam mîr-i merkûm ile avenesi tarafından kezâlik gasb ve bir nefer
çobanı katl ü telef olunduğu inbâ kılınmış ve fî 9 Receb sene [12]95 tarihli Ayntablı
Hüseyin’den alınan takrîrinde kendisi Halebli Tacir Hasan Ağa’nın hizmetçisi
bulunduğundan tacir-i mûmâ-ileyh ile Van vilayet-i celîlesinde ve Şirvan kazasında
mübayaa ve tedarik ettikleri ağnam sürülerini müstashiben Şirvan kazası kâimmakâmlık
makarrına bir saat mahalle geldiklerinde merkûm İsmail Bey bir kır esbe râkiben ve otuz
kırk nefer Ekrad-ı müsellahayı müstashiben hilâl-i râhda uğurlarına çıkıp kendilerine
tüfenk-endaht ettirmiş ve kurşunlardan birisi koluna isabetle mecrûh olduğunu ifade etmiş
ve mecrûh-ı merkûmun işbu takrîri zabt olunduktan yirmi saat sonra eser-i cerhden
müteessiren vefat ettiği dahi zeyl-i istintaka mahkeme-i bidâyetten fî 10 Ramazan sene
[12]95 tarihli yazılan mazbatada beyan kılınmış ve kezâlik mahkeme-i mezkûrdan fî 13
Zilkade sene [12]93 tarihiyle murakkaman verilen istintaknâmede muharrer’ül-esâmi
müddeiyândan Van vilayet-i celîlesine tâbi‘ Tabi karyeli Şahin veled-i Melkon’un
ifadesinde Ahkis nahiyesi tarîkiyle Siird’e ağnam götürürken esnâ-yı râhda Gelmah
karyesi civarında vâkî‘ Recle nâm suya hîn-i muvasalatlarında merkûm İsmail Bey ve
avenesinden Halid ve Hasan binân Murad ve Gelmah karyesinden Musa ve Pençinar
aşiretinden Ferho ve Keşkoy aşiretinden Abid ile mîr-i merkûmun rüfekâ-yı sâiresi
uğurlarına çıkıp on koyun ve sekiz re’s keçi ve eşyâ-yı sâiresini gasb ve Halenze karyeli
Bekir ve Hacı Abdullah nâm kimesnelerin de ifadelerinde altı re’s ağnamını ve Siirdli

103
Abdullah’ın dahi fezleke-i ifadesinde ma‘lûm’ül-mikdar eşya ve nukûdunu nehb ettikleri
dava ve dermiyân kılınmıştır. Ve geçen sene Bedirhan Paşazade Osman ve Hasan Beyler
bu havalice ibtidâ tecavüz ve tahattîlerinde mûmâ-ileyhimâ merkûm İsmail Bey’in
konağına müsâferetle ikamet ve Bohtan kıt‘asında teşkil eyleyecekleri cemiyet-i
fesâdiyyenin suret-i tertîb ve teşkili müzakeresini mevzu-ı bahs ve müzakereye vaz‘ıyla
tertibât ve tashihât-ı fesadiyyeyi kararlaştırılarak vesâyâ ve tebligat-i lâzime-i
ihtilâliyyeyi mîr-i mûmâ-ileyhâya tefhîm ve telkinden mâa‘dâ rakipleri için birer re’s
hayvan da ihdâ ve emr-i ihtilali bu sûretle dahi teshîl ederek mûmâ-ileyhâyı Eruh kazasına
atmış ve bunların şu yolda olan fikr-i kâsid ve fasîdlerinden bir tarafa ser-rişte vermemiş
olduğu misillü mûmâ-ileyhimânın Eruh kazasına muvâsalatlarıyla beraber Osman Bey
Cizre üzerine gidip orayı istilâ ve Hüseyin Bey dahi Siird üzerine hücumu tashîh ettiği
sırada Sahan Köprüsü nâm mevkide asker tecemmu‘ ve tahaşşüdü emrinde merkûm
İsmail Bey’le hafî ve celî muhabere eylediği dahi ümerâ-yı mûmâ-ileyhimâya tab‘iyet
etmiş ve muahharen derdest edilmiş olan rüesâ-yı Ekrad’dan Eruhlu Fakih Hacı’nın zîr-i
mahkeme-i bidâyetten musaddak tefrîk komisyonunda alınan istintakının bir fıkrasında
ifade ve ihbar kılınmış ve asâkir-i redife firarîlerinden olup ber-takrîb ile derdest edilmiş
olan merkûm İsmail Bey’in har-bendesi Cendo’nun temyiz-i hukukta tutulmuş olan fî 29
Şaban sene [12]93 tarihli istintakı müderecâtında dahi Harası karyeli Kaso’dan bir adet
silahlık götürmek üzere merkûm İsmail Bey kendisini göndermiş ve avdetinde Kaso’nun
cevab itâsında bulunduğunu beyan ve ifade etmiş olduğu halde merkûm Cendo’yu ve işbu
Cendo’nun amucazâdelerini mukaddemâ katledip mîr-i mûmâ-ileyh İsmail Bey’in
yanında hizmetkârlık etmekte bulunan Tahran karyeli Halid ve Hasan benân Murad ve
Gürkeşan karyeli Kebdo ve Geve aşiretinden şakî-i meşhur Abdo ve Poli karyeli
Hamzo’yu mûmâ-ileyh İsmail Bey teslim ve Maden karyeli Berho’nun hanesini açıp
emvâl ve eşyasını gasbederek nezdine götürülmek üzere tesvîk ve kendileri de mûmâ-
ileyhden aldıkları emr ve talimat üzerine merkûm Berho’nun hanesini leylen açıp
merkûmun emvâl-i mevcûdesini sirkat ve karye hayvanâtından dahi bir re’s koyun ahz
ile Silan nâm mevkide mezkûr koyunu zebh edip pişirirler iken Medah ve Dizan ve Kara
ahalileri emvâl-i mesrûkayı istirdâd için ale’l-gâfle üzerlerine hücum ettiklerinde rüfekâsı
emvâl-i mesrûkayı müstashiben firar ve kendisi de giriftâr olunduğu ve İsmail Bey’in bu
gibi ef‘âl-i makdûhaya mütecâsir pek çok adamları bulunduğu gibi firarîler de merkûm
İsmail Bey’in konağına tahassun eyleyerek tahlis-i girîbân ettikleri merkûm Cendo
tarafından tafsilen ifade ve hikâye olunmasına mebnî Cendo’nun madde-i sirkat hakkında
bu sûretle vukû bulan takrîr-i ifadesi hakkında mücâzâtı istilzâm etmiş olduğuna mebnî

104
tahdid-i ceza zımnında mahbesde mevkûf iken kendisi [21] bâlâda arz olunduğu üzere
asâkir-i redife firarîlerinden bulunması ve ol esnada redif firarîlerinin cem‘iyle mensûb
oldukları ordu-yı hümâyûna i‘zâmları emrolunmuş bulunması üzerine merkûm Cendo
dahi redif zabitanına teslim olunarak efrâd-ı sâire ile ma‘an ordu-yı hümâyûna gitmek
üzere yola çıkarılmış iken esnâ-yı râhda firar ile mûmâ-ileyh İsmail Bey’in bu defa
harekât-ı askeriyye vukuunda merkûm Cendo mûmâ-ileyh ile birlikte oldukları halde
tutulup götürülmüştür. Ve geçen doksan bir tarihinde merkûm İsmail Bey ile biraderi
Osman Bey beş yüzden mütecâviz haşeratı cem‘ ederek hasm-ı kadîmleri olan Said
Beyzâde Hurşid ve Fettah Beylerle muhârebe ve mukâteleye hazırlandıkları halde bazı
meşâyihin icra ettikleri vesatat ile nâire-i fesad ve ‘adâvet itâ ve kuvve-i müsellahaları
mahalline iâde ve isrâ ettirilmiş olduğu hakkında Siird mutasarrıflığından sebk eden iş‘âr
ve ol bâbda tahkikat üzerine ber-takrîb ile her iki taraf beyleri Siird’e celb ve tevkîf ile
taht-ı istintaka alınmışlarsa da me’mûrîn ve ahali zaten mîr-i merkûmun kuvve-i kâhire-i
zâlimânelerinden hâif ve mütehaşşi bulunmalarına mebnî vukuât-ı mezkûreyi tamamıyla
hikâye ve ifadeye cesaret edememelerinden nâşi iş kâide-i mevki-i sübûta îsâl
ettirilememiş ise de bunların cemiyet-i şekâvet-kârânelerinin istişârı kâbil olamadığından
keyfiyet mutasarrıflık-ı mezkûreden Diyarbekir vilayet-i celîlesine vukû bulan arz ve inhâ
üzerine kendileri de Diyarbekir’e isrâ kılınmış ve merkûmun bir müddet Diyarbekir’de
hapsedilerek mahallerine ircâ‘ ettirilmiş oldukları muamele-i câriyye ve evrâk-ı mazbûta
meallerinden anlaşılmıştır. Ve geçen doksan dört senesi Ramazan-ı şerîfinde İsmail
Bey’in har-bendesi bulunan bâlâda muharrer’ül-ism Cendo nâm şakî Fettah ve Hurşid
Beylerin mensubâtından Güreşkan karyeli Fakih Ömer’in bağ içinde olan üzümlerini
çiğnediğinden dolayı miyânelerinde hâdis olan münâza‘a zaten iki taraf beylerinin
mutarassıd oldukları şekâvete bir mukaddime olarak derhal elli altmış kadar Ekrâd-ı
müsellaha ile Fettah ve Hurşid Beyler kâimmakâmlık makarrı olan Kormas nâm
karyedeki konaklarından ve merkûm İsmail Bey dahi karye-i mezkûreye bir saat ba‘id
olan Gelmih karyesindeki konağından ol miktar Ekrad ile çıkıp yekdiğeriyle mülâkî
olarak kavgaya tutuşacakları esnada Fettah Bey’in konağında müsâferetle bulunan Tillo
karyesi şeyhlerinin kavga mahalline yetişmeleriyle beraber bi’t-tavassut muharebe
vukuuna meydan verdirilmeyerek tarafeyni dağıttırmış oldukları haberi Siird’e in‘ikâs
etmekle şu iki taraf beylerinin celbi zımnında sâbık Siird tabur ağası İbrahim Ağa mikdâr-
ı kâfi zabtiye ile Şirvan’a gönderilip kendileri hükümete davet ettirilmiş ise de icâbet
etmemeleri ve ol vakit sancağın askerden hâlî olması cihetle haklarında bi’l-zarûr kuvve-
i cebriyye de isti‘mâl olunamaması hasebiyle Ağa-yı mûmâ-ileyh tehî-dest olarak avdet

105
etmiş olduğu derkârdır. Ve geçen sene Tacir Halepli İlyas Efendi’nin tedarik ettiği dört
binden mütecâviz ağnam sürülerini Şirvan kazasında savuşturmakta bulundukları halde
kendi zîr-i idarelerinde bulunan Zivrink karyesi ahalisiyle ma‘an Osman ve İsmail Beyler
tacir-i merkûmun önlerine çıkıp ağnam-ı mevcûdeyi iğtisâb ve bi’l-âhire iş mevki‘-i
resme konularak Diyarbekir’de mukim İran şehbenderi Hüseyin Bey’in adamı İbrahim
Ağa da gelerek hayvanât-ı mağsûbenin sülüsânını istirdâd ve fazîha-i gasb Zivrink
karyesi ahalisinin cür’et ve cesaretlerine atf ve inbâ kılınmış ise de bu defa da beylerin
bizzat hazır bulunması ve karye-i mezkûre ahalisi dahi umûmen eşkıya mukâvelesinden
ve zaten mûmâ-ileyhâ Osman ve İsmail Beyler de mahsûb ve mensûb takımlardan
bulundukları dahi muhakkak olmak hasebiyle işbu habâset ve cinayetin ahali-i karye ile
ma‘an mütecâsirleri dahi merkûm beyler olduğu bedihî ve aşikâr bulunmuştur. Ve geçen
sene Bedirhan Paşazâdelerin ilm-i ber-dûş-ı şekâvet oldukları hengâmda bâlâda arz
olunduğu üzere Siird üzerine gelerek havali-i merkûmeyi istilâ eylemesi karargir olan
Hüseyin Bey’in kuvve-i askeriyyesine müzaheret ve muâvenet etmek üzere mûmâ-ileyh
İsmail Bey dahi bi’l-muharebe nefîr-i ‘âmm tedarik ve tecemmu‘ ettirmiş olduğu misillü
Bedirhan Paşazâdelerin men‘-i şekâvetleri hakkında hükümetçe ittihaz olunan tedâbiri
neticesiz bıraktırarak Bedirhan Paşazâdelerin havali-i merkûmeyi istilâ ile kendileri vâsıl-
ı murâd oluncaya kadar hükümetin bir taraf-ı muharebede bulunamaması için Siird ile
Diyarbekir arasında bulunan hutut-ı telgrafiyyeyi Pençinar ağası Çeto Ağa’nın şikest
ettiği gibi Bitlis tarîki üzerinde olan telgraf hattını dahi mûmâ-ileyh İsmail Bey şikest
etmiş olduğu ve o esnada Siird hapishanesini basıp mahpus-ı mevcûdeyi dahi refakatine
almak veyahut dağıttırmak için merkûm İsmail Bey’in cemiyetle Siird’e gelmek üzere
bulunduğu haber-i sahîhi alınması üzerine hükümet-i mahalliyye cânibinden derhal
cünûd-ı şahâne ile hapishane kordon altına aldırılarak esbâb-ı tahaffuziyye ikmâl ve
merkûmun tecâvüz ve tahattîsine meydan verdirilmemesi esbâbı istikmâl kılınmağla
merkûm hapishane üzerine gelmeye cesaret edememiş olduğu ve kezâlik o esnada Siird’e
bir saat karîb olan Halenze ve Tillo karyelerini mûmâ-ileyh İsmail Bey başında bulunan
haşerat ile basıp yağma etmek üzere olduğu ve mezkûr karyeler ahalisi taraflarından
tahkik edilmiş olmasına mebnî karye-i mezbûrenin ahalisi iki gün iki gece meslûb’ür-
raha olarak ve silah-ı mukavemete sarılarak geceleri tâ-be-sabah beklemekte oldukları ve
hakikaten ve müttefiken kendilerine mukâbele-i müdâfaada bulacakları merkûm İsmail
Bey’e de yakîn-i tâm hâsıl edilmiş olmasıyla bu köyler üzerine de gelemediği ve bu hal-
i dehşet-meâl ol vakit hükümet-i mahalliyyeye beyan ve merkûmun ele geçirilmesine
hasbe’z-zaman imkân müsâid olamaması üzerine bi’z-zarûr is‘âfına hükümetçe

106
bakılamamış olduğundan ahali-i merkûme ber-vech-i muharrer silah-ı mukavemete
sarılmış bulunduğundan dolayı merkûm İsmail Bey’in eğerçe cemiyet-i mevcûdesiyle
aleni surette gelememiş ise de karyeden müferrez olan Halende karyesinin bağlarına
birtakım avenesiyle leylen ve hafiyyen yani hırsızlık suretiyle gelerek bağ bekçilerini
tahvîf ve teşeyyuh ve mevcûd bulunan kuru üzümlerinden götürebileceği mikdarını
gasbetmiş ve götüremediğinin dahi hâk ü türaba karıştırmasına ve Şirvan kazasına tâbi‘
Gözan karyeli Milasyan ve biraderi Hüseyin nâm kimesneler Said Bey oğulları Fettah ve
Hurşid Beylere mensubiyet iddiasıyla bunlara taraftarlık etmekte ve mûmâ-ileyh İsmail
Bey’in konağına gidip gelmemekte ve İsmail Bey tarafından vukû‘ bulacak teklifâtı ifâ
ve emrini infâz etmemekte bulunduklarına mebnî işbu taraftarlık beliyyesiyle beraber
emrini infâzına merkûmun havale-i sem‘ u itibar etmemelerinden dolayı hâsıl olan gayz
[22] ve adâvetini teskin etmek ve şu sûretle ahali-i sâirenin de gözlerini yıldırıp pençe-i
zalimânesinin esiri eylemek üzere ve merkûmânın katl ve itlâfıyla hânümânlarının
mahvını mûmâ-ileyh İsmail Bey tasavvur ve tasmîm ile kendisinin tezvic-i âmâline hâdim
ve resmî sûretle maiyetinde şekâvete mülâzım ve bu misillü mensûbât-ı mel‘anet-
kârânesinin icra ve infazını kendisine aynı mefharet bilerek beyi nezdinde kesb-i iştihâra
mâil olan Mavit karyeli Timo nâm şakînin riyaseti tahtında ve efrâdıyla karye-i merkûme
ahalisinden mürekkeb olmak üzere teşkil ettiği cemiyeti Kuşiran karyesi üzerine teşvik
ve şakî-i merkûm da merkûmân Molla Süleyman ve Hüseyin’i karye cami-i şerîfine
kaçırarak oradan bi’t-tazyîk nihayetinde merkûmânı cami-i şerîf içinde kılınç ve kurşun
ile katl ve itlâf ve ba‘de bilcümle mâmeleklerini nehb ü gârât ile çoluk çocuklarını sokak
içinde çırıl çıplak bir hal-i zucret-iştimâlde bıraktırılmış ve şakî-i merkûm ol bâbda
muharrik ve mürettib-i katl olan mûmâ-ileyh İsmail Bey’e müttekî olarak konağında
mütehassın ve Mavit karyesi ahalisi de zaten İsmail Bey’e mütevessid bulunduklarına ve
ol vakit gâile-i mündefi‘asının ilcâ’âtından sancağın asâkir-i şâhâneden hâlî olması ve
hükümet-i mahalliyye me’mûrları da zaten pençe-i zalimânelerinin esiri bulunmaktan
nâşî fazîha-i kıtâl ve keyfiyet-i iğtisâbiyyenin tahkikatına bakılamayarak ve şakî-i
merkûm Timo ve rüfekâsı da ‘ile’l-ân tutulamayarak hâli üzere kalmış olup velhâsıl
merkûm İsmail Bey kendisini mîr ‘idâdına soktuğu tarihten yevm-i giriftine değin
bulunduğu mevki‘ askerden hâlî kaldıkça meslek-i isyanı ele alıp başına topladığı eşkıya
ile Şirvan ciheti tarîkinin emniyetini ihlal ve mârrîn ve ‘âbirînin mal ve canlarına îsâl-i
dest-i hasar ve mazârr ve bâlâda arz olunduğu üzere merkûm İsmail Bey ve avenesinin
tüfenk kurşunuyla mecrûh olduğu ve hayatından bir ramak kaldığı halde Çoban Hasan’ın
zabtolunan takrîrinde ağnamı merkûm İsmail Bey ile merkûmun bayrağı altında

107
toplanmış olan eşkıya tarafından gasb ü nehb edildiğini ve merkûm İsmail Bey’i dahi
mukaddema İsmail Bey yedinde bulunup muahharen Hacı Abdullah Efendi’ye verdiği ve
sonradan tekrar aldığı kır renkli esbe râkib ve avenesiyle beraber bulunduğu halde teşhis
ve tayin edildiğinden ikâme-i davaya ibtidâr eylemiş ise de bu hadisede çoban-ı merkûm
kurşun ile cerh edilmiş olduğu cihetle istintakı alındıktan yirmi dört saat sonra mecrûhen
vefat etmiş olması üzerine madde-i gasb ile işbu kıtâl keyfiyeti pes-mânde kaldığı ve
başında bulunan cemiyet-i şekâveti hiçbir zaman tenkîs etmeyerek ale’d-devam türlü
türlü hasar ve mazârr îkâ‘ıyla hem kaza ahalisine hem de mârrîn ve ‘âbirîne envâ‘ ezâ ve
cefa ederek canından usandırmış ve bulunduğu mevkii rüfekâ-yı mevcûdesiyle zabt ve
muhafaza ederek en nihayet mensûbât-ı fâsidesini i‘lân ile şekâvetini ızhâr eylemiş ve
siyemmâ Bedirhan Paşazâdelerin ihtilâlini tervîc ve teshîl ettirdikten mâ‘adâ işbu ihtilal
kendilerince matlûb olan dereceye vâsıl oluncaya kadar hükümet-i seniyye hiçbir taraf ile
muhabere edememesi için Bitlis tarîki üzerinde olan hutût-ı telgrafiyyesini dahi şikest
eylemiş ve muahharen Bedirhan Paşazâdelerle Dersaâdet’e kadar gitmiş olduğu halde
oradan firaren avdetiyle Şirvan’a gelip ber-sâbık ef‘âl-i şekâvet-kârâneyi ele alarak ötede
beride geşt ü güzâr ve ta‘addiyâta ibtidâr ve hükümete yanaşmamakta bulunmuş ve
başıboş bırakıldığı halde tekrar bir hadise-i ‘azîmeye cür’et ve cesaret edeceği ahvâl-i
mücerrebesiyle bedîdâr ve 3 Teşrînisânî [12]93 tarihiyle murakkaman Siird
mutasarrıflığından Diyarbekir vilayet-i celîlesine keşîde olunan mazbata-i telgrafiyyede
dahi Hizan ve Bitlis câniblerine amed-şüd etmekte olan tüccar ve sâireye merkûm İsmail
Bey’le başına toplamış olduğu avene-i havenesi taraflarından tasallut vukû‘uyla ol
taraflar tarîklerinin emniyeti alınıp ve bunun için bir tedbir-i âcilin lüzum-ı ittihâzı arz u
iş‘âr ve müteâkiben ıslahat me’mûr-ı sâbıkı saadetlü Nazım Efendi’ye fî 15 Teşrînisânî
sene 12[93] tarihiyle verilen mazbata-i mahalliyyede dahi merkûmun harekât-ı bâğiyyesi
derc ve izbâr ile hayyen ve meyyiten derdesti lüzumu inbâ kılınmış olduğu halde ele
geçirilemediğine ve merkûm İsmail Bey gibi bir kaza halkının emvâl ü eşyasını ve
kendisine itaat göstermeyen ahali-i mutî‘a ve mazlûmenin emvâlini nehb ve gasb ve katl
ile me’lûf ve kuttâ‘-i tarîk ile mevsûf erbâb-ı şekâvet işbu zaman-ı ıslahatta dahi derdest
edilip de mücâzât-ı lâzimeleri icrâ olunmaz ise civarında bulunan ahali terk-i dâr ü diyâr
ile târümâr olmalarını mûcib olacağına mebnî bu defa da taharriyât ve ikdamât-ı
mütevâliyyenin temâmî-i icrasıyla beraber her hâlükârda merkûm İsmail Bey’in hayyen
ve meyyiten derdesti için mevki kumandanlığına Siird meclis-i idaresinden icâb eden
mazbata bi’l-i‘tâ asâkir-i şâhâne sevkiyle sâye-i satvet-vâye-i hazret-i padişahîde merkûm
İsmail Bey’in yirmi kadar avene-i havenesiyle beraber Mesken nâm bahçede bulundukları

108
casus marifetiyle haber aldırılarak etrafları kuşattırılıp olunan davete icabet
etmemelerinden başka teşhîr-i silah ile kurşun atmış ve bi’l-mukâbele asâkir-i şâhâne
tarafından dahi atılan kurşunların birisi merkûmun yedindeki Martini Hanry tüfengine
tesadüfle tüfengi ortadan böldüğü gibi bir kurşun da taşa ve ondan pârelenip diz kapağıyla
sâir mahallerine isabet ve vücudu mecrûh olduğu halde derdest olunmuş ve işte merkûm
İsmail Bey’in fezâhat ve esâet-i vâkiası tezkîr ve hakikaten kendisinin şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunarak hükümetçe te’dîb ve terbiyesi lazım olan ümerâ-yı
zâlimeden bulunduğu müstağnî-i teşrîh idüğü Siird meclis-i idaresinden mazbata-i
icmâliyyede inbâ kılınmıştır.

Şirvan Kazasında Said Bey Oğulları Fettah ve Hurşid Beyler

Mûmâ-ileyhimâdan Hurşid Bey geçen doksan üç tarihinde Kânûnısânî içinde


tahsilat me’mûriyetiyle nahiyelerine gelip tahsil ettiği on bir bin küsûr guruşdan beş bin
yüz elli guruşunu kendi nefsi için el koyarak kusurunu mal sandığına teslim etmiş olduğu
gibi doksan beş çift çorap ve üç aded keçe ve yirmiş beş çift çarık ve iki adet İstanbul-
kâri mendil ve on dört [23] top şalvar ve on altı re’s ağnamı bi’l-icbâr kendilerinden
kabzettiği gibi biraderi Fettah Bey’e dâimiyyü’l-vukû‘ kendilerini darb ve karyelerine
varıncaya kadar haps ve mutasarrıf oldukları arazilerini zabt ve sâir gûnâ vukua
getirilmekte olan muamele-i zâlimâneleri Şirvan’da Ahkis karyesi ahalisinden millet başı
Vartan Efendi tarafından iddia olunmuş ve ol bâbda bir nefer muhbir de ikâme ettirilmiş
olduğu mahkeme-i bidâyetten fî 15 Rebîulâhir sene [12]96 tarihli tutulan istintaknâmede
muharrer olduğu gibi işin derece-i sübûta vardırılacağını mûmâ-ileyhâ Fettah ve Hurşid
Beyler anlamaları üzerine bilâ-sebeb taht-ı inhisarlarına aldıkları araziye ba‘d-ezîn
taraflarından müdahale olunmak ve ahali-i merkûmede meblağ-ı mezbûrla dava-yı
sâirelerinden sarf-ı nazar etmek ehadühümâ âherine ber-vech-i muharrer teatî-i senedât
ile işin sulhen kapattırılmış olduğu misillü kaza-yı mezkûrun milletbaşısı Karabet
imzasıyla verilip mahkeme-i bidâyete muhavvel fî 13 Mayıs sene [12]95 tarihli ve on
yedi bendi şâmil lâyiha ile ol bâbda icrâ kılınan tahkikatta kaza-yı mezkûr muzâfâtından
ve Berhavel karyesinin beher sene öşr-i şer‘îsi dûn fiyatla mûmâ-ileyhâ Fettah ve Hurşid
Beyler veyahut kendilerine mensûb olanlar tarafından iltizâm edilerek ahali-i karyeyi
tazyîk ve iki mislinde olmak üzere cibâyet ettirmekte bulundukları halde geçen sene
karye-i mezkûrun a‘şârını karyeden muhtar Osib zamm-ı bedel ile deruhde ve iltizâm
ettikte mûmâ-ileyhâ kendileri için muhtar-ı merkûmdan beş yüz guruş akçe isteyip bu da
tesviyeye rû-yı muvafakat göstermemesi üzerine merkûm Osib merkûmân taraflarından

109
şedîden tehdîd olunduktan sonra merkûm savuşup karyesine gittikten üç gün mürûrunda
şekâvet-i müteaddide ashâbından olup mûmâ-ileyhâya olan intisâbları hasebiyle Zib
nahiyesinde kendi taraflarından iskân ettirilerek hizmetlerinde yani emr-i şekâvetlerinin
icrası zımnında kullanmakta bulundukları Usturkân aşireti ağası şakî-i meşhur Şir Bey ile
amucası oğlu Süleyman Ağaları mûmâ-ileyhâ bi’t-teşvik karyeden diğer iki nefer
Hıristiyan ile merkûm Osib’i merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar bir iş için
ikametgâhları olan Zib nahiyesine gitmeleri hakkında gönderdikleri haber üzerine
merkûm Osib iki nefer refîkiyle beraber Zib karyesinin civarına gittiklerinde merkûmân
Şir Bey ve Süleyman Ağalar bunların gelmekte olduklarını görmeleriyle beraber oğulları
Derviş ve Ahmed’i gönderip esnâ-yı râhda ve köyün iki üç dakika mesafesinde önlerine
çıkarak Ahmed ve Derviş taraflarından atılan tüfenk kurşunlarının Osib’e isabet etmesiyle
maktûlen vefat ve veresesine keyfiyet haber verilip âyinleri üzere defnetmeye gittikleri
halde merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar cenazenin üzerine gelerek âyinleri üzere
defnettirilmesini men‘ ile hemen bir kuyu hazır ettirilerek cenazeyi kaldırıp defnettirilmiş
ve verese-i maktûl tarafından çendân arzuhal takdimiyle kâtillerle mihrakların haklarında
ikâme-i dava olunmuş ise de ol vakit gâile-i mündefi‘anın ilcâ ettirildiği ahvâlden nâşî
hükümet-i mahalliyye tarafından bir şey denilemediği gibi merkûmânın bî-muhâbâ Fettah
Bey bir adet tüfengini cebren halde bu defa hükümet-i mahalliyye marifetiyle mezkûr
tüfenk mûmâ-ileyhden istirdâd ettirilmiş ve zikrolunan Usturkân aşireti iki kabileden
ibaret olup Molla Derviş kabilesi Fettah ve Hurşid Beylerin ve diğer kabile de Şir Bey
oğulları Osman ve İsmail Beylerin taht-ı idarelerinde bulunup mevsim-i şitâda Bohtan
Suyu’nun üzerinde kışlamakta ve mevsim-i sayfda dahi Şirvan kazası dâhilinde beylerin
si‘âyet ve himayeleriyle ittihaz eyledikleri yaylalarda göçebelik ile ikamet etmekte
oldukları halde muahharen merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağaları mûmâ-ileyhâ Fettah
ve Hurşid Beyler Zib nahiyesinde icrâ-yı şekâvet ve fesâda ve ahali-i mahalliyyenin
cümleten kendilerini merci‘-i mahsûs ittihaz eylemeleri efkâr-ı fâsidesiyle elverişli bir
mevki‘e yerleştirilmiş ve ahali-i nahiye ise bunların şerr ve mekîdetlerinden ve hasar ve
mazârrlarından her vakit ve ân müştekî bulunmuş olduklarına mebnî bunların izâle-i
şekâvetle me’vâ-yı kadîmlerine iâde ve ib‘âdı hakkında Hürmüz karyesi muhtarı Abu ve
Kalenz karyesi muhtarı Nebo nâm kimesnelerin her bâr istid‘âdan geri durmamakta
oldukları halde merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar ile henüz firarda bulunan
akrabalarından olup Fettah ve Hurşid Beylerin hizmetlerinde bulunan şakî-i meşhur Abdo
nâm şahs-ı müsted‘iyân merkûmândan evvelce Abdo’yu ve sonra da Nebo’yu kurşun ile
katl ve itlâflarına cür’et ve mûmâ-ileyhâ Fettah ve Hurşid Beylerin taht-ı himaye ve

110
sahâbetlerinde bulunduklarından haklarında bir kimesne tarafından bir söz söylenemediği
ve Şirvan kazası idare azâsından Reşo nâm Hıristiyan beylerle emirlerine mugayeret ve
taleplerine izhar-ı adem-i kudret ettiği cihetle bu yönde merkûmânın katl ve itlâf ve Genco
karyeli Şemas’ın kavak ağaçlarıyla tekin bağını nısfı Osman ve İsmail Beylere ve nısf-ı
diğeri de Fettah ve Hurşid Beylere mensûb olan Serbozik karyesi ahalisinden ve kendi
taraftarânını merkûm Fettah Bey’in tahrik etmesiyle kaptırmış olduğuna mebnî keyfiyet
Siird mutasarrıflığına şekvâ etmek için merkûm Şemas Siird’e gelmekte olduğu halde
Tillo şeyhi Şeyh Hamza Efendi merkûm Şemas’ı celb ve ba’d-ezîn Fettah Bey tarafından
bir gûne muamele-i gadriyye vukua getirilmeyeceği taahhüd ve temin etmekle merkûm
Şemas hanesine avdet ettirildikten üç veya dört gün sonra Zivzik ahalisinden ve Fettah
Bey taraftarânından Şâbî oğlu ve Mahmud ve İço nâm şakîler merkûm Şemas’ın hanesi
üzerine gidip merkûmu katlettikleri ve ba‘de’l-katl bunlar dahi Fettah ve Hurşid Beylerin
konaklarına gitmeleriyle hiçbir taraf aleyhlerinde dava olunamamakta bulunduğu ve
Fettah ve Hurşid Beylerin ikametgâhları olan Kormas karyesinin on dakika mesafesinde
vâki‘ Dirik karyesi ahalisini Fettah ve Hurşid Beyler her bâr tekâlîf-i şâkka ile mükellef
tuttukları gibi karye-i merkûmeden Murad nâm kimesne berây-ı ahz u itâ Usturkân aşireti
içine doğru giderken İsmail Bey hizmetkârı şakî-i meşhur diğer Abdo ve Fettah ve Hurşid
Beylerin hizmetkârları olan Mehmed oğlu Osi nâm şakîyle merkûm Murad’ı tutup
emvâlini gasb ve kendisini katlettikleri ve Dirik karyesi milletbaşısı Bedros Ağa muti‘
bulunan Hıristiyan ahalisinin en birinci muteberlerinden ve hususiyle Fettah ve Hurşid
Beylerin ahali-i gayrimüslime haklarında olan zulm ve ta‘addiyâtlarını her bâr işâ‘a ve
i‘lan ile men‘i esbâbının istihsâli uğrunda çalışıp çabalayan takımdan bulunduğuna mebnî
bu yüzden merkûm hakkında hâsıl olan kin ve ‘adâvet üzerine merkûm Bedros hükümet-
i mahalliyye tarafından me’mûren Hıristiyan köylerine tahsilata gönderildikte Fettah Bey
ve amucazâdesi Kefreli Derviş Bey ve Köse Abid ve birkaç nefer hizmetkârları
beraberlerince olduğu halde merkûm Bedros Gürniyan ve Pay karyeleri [24] miyânında
taammüden katlettikleri ve Kefreli Mir Mehmed’in oğlu Tahir Bey ile karye-i
merkûmeden Silo nâm kimesneler Şirvan kazası hükümet makarrı olan Kormas nâm
karyeye gelmekte oldukları halde Kefre’nin yarım saat berisinde Kefreli Derviş Bey ve
amucası oğlu Kasım Bey ve hizmetkârları merkûmânın uğurlarına çıkıp Silo’yu kurşun
ile darb ve katletmiş olduklarından dolayı Tahir Bey ol bâbda olan şehâdetini hükümete
söylediği halde Fettah Bey deâvîde mümeyyiz bulunduğu cihetle karye-i merkûme
imamını celb ve bi’t-tahvîf Silo’nun ayağında bir sivilce yarası bulunduğu halde hülûl-i
ecel mev‘ûduyla vefat edip kendisi gasl olduğu imama söylettirilip bu sûretle de katl

111
maddesini çürüttürmüş ve imamın işbu ifadesi mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey’in
mezâliminden ihtirâza mebnî bulunmuş olduğu misillü Tahir Bey mahalle kolcusu olup
bir sene sonra yazıda pirinç mezrû‘âtını bekler iken Silo hakkında şehâdette bulunduğu
için Derviş Bey ve hizmetkârları Burho ve Hüseyin nâm şahıslar Tahir Bey’in üzerine
gidip merkûmu göğsündeki rusumâta mahsûs alamet-i farika üzerinden kurşun ile cerh ve
alamet-i farikalarının parçaları merkûmun vücuduna te’sir ile yaralandığı halde Derviş
Bey hükümetten celb ettirilemeyip yalnız hizmetkâr Hüseyin celbettirilmiş ve Derviş Bey
de Mir Mehmed’in hanesine dehâlet ettiği cihetle buna da davasından sarf-ı nazar
ettirilmekle Hüseyin dahi tahliye ve Tahir Bey de mezkûr cerhin te’sîrinden esir-i firâş
olup berr ü tâmm hâsıl olamayarak mecrûhen vefat ettiği mertebe-i vuzûha vâsıl ve
ânif’ül-beyan İsmail Bey hakkında bâlâda yazılan bend-i mahsûsda tafsil ve teşrîh
olunduğu vechile mûmâ-ileyhâ Fettah ve Hurşid Beyler İsmail ve Osman Beylerin
hasımları olup bunların teşkil ettikleri cemiyet-i şekâvet-kârânelerine tatbiken mûmâ-
ileyhâ Fettah ve Hurşid Beyler dahi teşkil-i cemiyetle ızlâl-i asayişe sâ‘î ve taraftarlık
beliyyesiyle yekdiğerinin ve mensûbâtlarının hânümânlarını tahrîb ile zulm ve i‘tisâfda
onlara müsavi ve mümâsil bulunmuşlardır. Mûmâ-ileyhâ Hurşid Bey Bedirhan
Paşazâdelerin vak‘a-i fecîalarında da kazası yağmasında Siirdli Hamid Ağa ile birlikte
bulunduğundan altı mâh müddetle mahkûm olup merkûm ile biraderi Fettah Bey Şirvan
kazası köylerine olan nüfûz ve tegallübleri ümera-yı sâirenin mahallerinde cereyan eden
nüfûzlarına muâdil ve belki de fâik olup mûmâ-ileyhâ kâimmakâmlık merkezi olan
Kormas karyesinde öteden beri kesb-i iştihâr eden Said Beyzâdeler olmasıyla evâilde ebâ
ve ecdâdları miyânında olan ‘adâvet ve muhâsamât eserine bunlar dahi iktizâen
yekdiğerinden ahz-ı sâr ve intikam yolunda üç dört yüz pare kurâyı hâvî olan Şirvan
kazası ahali-i Müslime ve gayrimüslimesini ve bilcümle aşâir ve kabâili ikiye taksim
edilerek bir kısmını mûmâ-ileyhâ Fettah ve Hurşid Beyler ve bir tarafını dahi Şir Bey ve
oğulları Osman ve İsmail Beyler temlîk ve tesâhüb ederek ahali-i meskûne ve aşâir ve
kabâil-i muhtelifeyi bu sûretle taht-ı idarelerine aldıkları gibi nüfûz-ı hükümet-i
mahalliyyeyi dahi kendi murâd ve maksatları derecesinde infaza mecbur eylemiş ve
hükümet-i mahalliyye ise icraat emelinde bulundukça bizzat mümâna‘at ve vasıta-i ahali
ile de muhalefet ettirmeği her iki tarafın âdet edinmiş fesededen ve kazanın kusur-ı ağavât
ve ümerâsıyla da karâbet-i sıhriyye peydâ ve bunları dahi sâir tevâbi‘ ve taraftarlarına
ilave ile kendilerine inkıyâddan her sûretle mutazarrır kalıp da nihayet’ül-emr kasr-ı
rekabet eylemek niyetinde bulunan ahali-i fukara ve zu‘afâyı istedikleri gibi ezip
bozmaya ve emvâllerini cerîhaten ve gasben ahz eyleyerek ma‘nen ve maddeten istifâde-

112
i zâtiyyelerini bu sûretle dahi icra ve zamîrlerinde merkûz olan muhâsamât-i sâbıka ve
lâhikalarına mebnî ahali-i mutî‘a ve meskûneden avene ve mensûbâtlarını ayaklandırıp
teslîh ile tarîk-i ihlâl ve şekâvete tesvîk ve ihlâl-i asayişe bilfiil teşhîr-i sâk ve sâ‘ad
edegeldikleri emsâl-i mütevâtire ile hüveydâ ve derdestlerine kıyam ve teşebbüs olunup
ele girdiklerinde mâ-sebakda beyan olunduğu vechile istinâd ettikleri akraba ve
taallukâtlarının hıyanetleriyle kendileri bihakkın terbiye edilmeksizin bırakılmakta ve
a‘şâr ve kur‘a hususlarınca mütevâliyen ilkâ-yı fesâdât ile umûm-ı nahiye a‘şârının ihale
zamanında kendileri veyahûd mensûbları deruhde ve iltizâm edip mevsim-i hasadda iki
katlı olmak üzere bi’l-icbâr cibâyet etmekte oldukları muhakkak idüğünden ahali-i
evâmir-i muhtelifeden kurtarılmak ve bi’l-inhisar hükümeti tanımak üzere mûmâ-ileyhâ
Fettah ve Hurşid Beylerin dahi te’dîb ve terbiyeleri farz-ı ayn mesâbesinde idüğü vâreste-
i arz ve inbâ ve her iki tarafın hükümet-i mahalliyye me’mûrları hakkında olan nüfûz ve
tehevvür ve cesaret ve adem-i inkıyâdları bahsine atf-ı kelâm olunca Şirvan kazasına
muzâf İrun nahiyeli Şerîf ve Musa Beyler Şir Bey oğulları Osman ve İsmail Beylere ve
İrunlu Tillo ve karındaşları Derviş ve Abdi ve Aziz Beyler dahi Said Bey oğulları Fettah
ve Hurşid Beylere mensûb ve mahsûb olmak ber-vech-i muharrer taraftarlık ile
uğraşmakta bulundukları halde geçen sene birtakım Ekrad-ı müsellahayı müstashiben
Telli Bey kâimmakâm-ı esbak Şerîf Efendi nezdine ve Şerîf Bey biraderi Musa Bey dahi
İsmail Bey konağına gelmiş oldukları halde Telli Bey maiyetinde bulunan aveneleri
İsmail ve Musa Beyler haklarında bazı mertebe zebân-dırâzlıkta bulunmalarından nâşî
bi’t-tehevvür İsmail Bey hükümet konağına gelerek kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh
huzurunda merkûm Telli Bey’i darb ve başının birkaç yerini cerh ve kâimmakâm-ı mûmâ-
ileyhi dahi değnekle darb ettiği halde Telli Bey’in adamları da hükümet konağında İsmail
Beyi öldürmek için derhal hükümet konağına hücum ve ablukaya aldırılarak İsmail Bey
taraftarları da toplanıp hücum ve muharebe etmek üzere iken Osman Bey bi’l-vürûd
muârazayı teskin etmiş ve bunların şu yolda olan harekât-ı nâ-meşrû‘alarından ve
hususiyle kâimmakâm-ı kazanın hizbinden dolayı icrâ-yı mücâzatları lazım gelerek
bilakis me’mûrîn-i mahalliyyenin giriftar olduğu havf ve haşyet iktizası olarak tarafeyn
haklarında lâ ve ne‘am denilmemeye cesaret olunamamış olduğu bedihî ve rûşenâdır. Ve
işte şu madde-i sahîhada bunların nasıl cebâbireden olup her iki tarafın hükümetçe te’dîb
ve terbiyeleri muktezi fesededen bulundukları ma‘lûm olunur ve keyfiyet Siird meclis-i
idaresi mazbatasıyla musaddaktır.

Şirvan Kazasında Usturkân Aşireti Ağalarından Şir Bey ve Süleyman Ağalar

113
Merkûmân haklarında Siird mahkeme-i bidâyetinde tutulmuş olan fî 13 Haziran
sene [12]95 tarihli istintaknâmenin hülâsâ-i meâliyle ol bâbda icra kılınan tahkikat [25]
neticesinde Derhavil karyeli Osib’in fezîha-i katline mütecâsir olan ve henüz ele
geçirilemeyerek vadi-i şekâvette pûyân olmakta olan oğulları Derviş ve Ahmed’in fiil-i
katlde âmirleri ve Fettah ve Hurşid Beyler hakkında bâlâda muharrer bend-i mahsûsda
esbâb-ı mûcibesi tavzîh ve tafsîl olunduğu vechile Hürmüz karyesi muhtarı Abo ve
Kalenz karyesi muhtarı Nebo ve Maden karyeli Reşo nâm kimesnelerin bilfiil kâtilleri
olduklarından başka merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar bidâyet-i Tanzimat’dan bu
ana kadar eşkıyalıkla şöhret-şiâr olan Usturkân aşiretinin reisleri olup mûmâ-ileyhâ
Fettah ve Hurşid Beylerin hizmetlerinde bulunarak anların galebe-i nüfûzlarından bi’l-
istifâde inzimâm-ı re’y ve kararlarıyla cebren ahali-i mutî‘anın yedinden nez‘ ile dört ve
beş seneden beri taht-i tasarruflarına geçirdikleri Zib nahiyesindeki mevki‘-i mahsûsda
ikametle kuttâ‘-i tarîk ve ahali-i mahalliyyenin mevâşî ve emvâl ve zehâirine itâle-i dest-
i hasâr ve şu sûretle olan temettü ve ticaret-i zalimânelerinden mîr-i mûmâ-ileyhâyı dahi
hissedâr ve minnetdâr eyleyip her bir fenalık bî-muhâbâ irtikâb ve muharebe-i
mündefi‘ada Siird sancağının asâkir-i şâhâneden hâlî olması cihetle merkûmân Şir Bey
ve Süleyman Ağalar aşiretleri halkıyla beraber mûmâ-ileyhâ Fettah ve Hurşid Beylerin
oralarca derkâr olan te’sîr-i nüfûz ve devam-ı şekâvetlerinden bi’l-istifâde bütün bütün
ızhâr-ı bağy ve isyan ile ol taraflar asayişini ihlâl etmiş bulunduklarına mebnî
merkûmânın hayyen ve meyyiten derdestleri hakkında Siird meclis-i idaresinden verilmiş
olan mazbata-i müteaddide üzerine ıslahata me’mûr sâbık saadetlü Nazım Efendi
zamanında ve sonralarında üzerlerine birkaç def‘alar harekât-ı askeriyye icrâ ettirilmiş
olduğu halde derdestlerinin imkânı bulunamamış ve bu defa külliyetli cünûd-ı hazret-i
padişahînin havâli-i merkûmede ibrâz ettiği satvet-i kâhireden tahlis-i girîbân
edemeyeceklerini yakinen derk ve iz‘ân ve firardan dahi nevmîd bulundukları halde
asâkir-i şâhânenin kuvvetiyle derdestlerine muvaffak olunduğu aşikâr olup merkûmânın
şimdiye kadar hükümeti tanımamış ve vâridât-ı devleti tesviye ve ifâ etmemiş ve kur‘a
ve redif ve müstahfız gibi tekâlîf-i askeriyyeden gerek kendilerini ve gerek aşiretleri
efrâdını mükellef ve mukayyed ettirmemiş ve oğullarıyla avene-i sâireleri ile’l-ân meslek-
i şekâvet-kârânede gezip tozmakta ve bunların şerr ve mekîdetlerinden bi’l-ictinâb
merkûmân ile hâmileri olan mîr-i mûmâ-ileyhâ Fettah ve Hurşid Beyler aleyhinde
kimesne tarafından bir söz söylenmeğe cesaret olunamamakta ve ahali-i mutî‘a-i
mahalliyyeyi pençe-i zulm ve ta‘addîlerinin esiri tutulmakta bulunduklarından ve’l-hâsıl
merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar şekâvet-i müstemirre ashâbından olup hükümetçe

114
te’dîb ve terbiyelerine i‘tâsı ve seyyiât-ı sâbıka ve lâhikalarının ta‘dâdı kâbil olamayan
fesededen ve beylerin yekdiğerleri aleyhinde vukua getirmekte oldukları kavgalarında ve
bunların ahz-ı sâr ü intikâm için vâki‘ olacak emirlerinin tenfîz ve icrâsında birbirine
müsâbakatla kesb-i iştihâr ve nice nice hânümânlarının harâbiyetine ictisâr eyleyen rüesâ-
yı Ekrâd’dan bulundukları meclis-i idare heyetinin mazbatası münderecâtındandır.

Şirvan Kazasında Kefre Karyesinde Mehmed Bey ve Oğlu Halil Bey ve Diğer
Mehmed Bey Oğlu Derviş Bey

Mehmed Bey’le Derviş Bey geçen doksan beş senesi Ramazan-ı şerîfinin on
birinci gününde her birisi yüzden mütecâviz haşerâtı başlarına celb eyleyerek metris ve
istihkâmlar arkasından yekdiğerine üç gün üç gece karşılıklı olmak üzere kurşun atarak
muharebeye cür’et eylemiş ve esnâ-yı muharebede Derviş Bey’in tarafından Molla
Abdurrahman oğlu Hüseyin’in dahi kurşunla cerh ettirilmiş olduğu mertebe-i sübûta îsâl
ettirildiği gibi Mehmed Bey oğlu Halil Bey dahi şu nâire-i ceng ü cidâlde muhârib
bulunduğundan başka Siird kasabası ahalisinden Seyyid Süleyman nâmında birisinin
zevce-i menkûhasını cebren kaçırıp nefsine tenkîh etmek üzere İrun nahiyesiyle Bitlis
kasabasına kadar götürüp üç sene müddetle hanesinde alıkoyarak keyfe mâ-yeşâ fiil-i
şeni‘ icrâ ettiği ve Mardin tâcirlerinden İskender nâmında birisinin dahi iki sene evvelce
bazı rüfekâsıyla beraber tevâlüd târî Navalatari nâm mevkide iki yük ketenini gasbedip
İrun nahiyesine götürdüğü halde mağsûb ketenden bir miktarı Verkanıs karyeli Şeyh
Hamid Efendi ve sâirenin vesatatlarıyla ashâblarına istirdâd ettirildiği Siird mahkeme-i
bidâyetinde tutulan istintaknâmede tahakkuk ve tebeyyün ettirilmiş olduğu gibi mûmâ-
ileyhimûndan Derviş Bey dahi zikrolunan muhârebede kendi tarafından dahi teşkîl-i
cemiyetle beraber merkûm Mehmed Bey’in muharebeye Fettah ve Hurşid Beylere dair
bâlâda mestûr bend-i mahsûsda tafsîl olunduğu vechile Kefreli Süleyman ve Tahir ve
Dirikli Beyru’nun dahi katl ve itlâflarına bilfiil merkûm Derviş Bey’in cür’et ve cesaret
ettiği ma‘rûz bulunduğu gibi bunlar haklarında bu def‘a icrâ kılınan tahkîkâtla
kendilerince mevcûd olan ma‘lûmata gelince bundan iki sene mukaddemi Kefre karyeli
ahali-i gayrimüslimenin muhtarı Hado nâm kimesne yerinde çift sürdürmekte iken
birtakım âsâr-ı atîkayı topraktan zâhire çıkarmış olduğu haber alınmakla beraber meclis-
i idare azasından İbrahim Efendi ve o tarihte zabtiye mülâzımı bulunan ve bu def‘a berây-
ı tağrîb Haleb’e sevk ettirilmiş olan Hacı Süleyman Ağa me’mûren karye-i merkûmeye
i‘zâm ve mûmâ-ileyhimânın Kefre karyesine muvâsalatlarından evvelce keyfiyete
Şirvanlı Şir Beyzâde Osman ve İsmail Beylerin istitlâ‘ eylemeleriyle beraber zahire

115
çıkarılmış olan âsâr-ı atîka-i mezkûreyi merkûm elinden kapmak efkâr-ı fâsidesine mebnî
muhtar-ı merkûm Hado’yu konaklarına celb ile habs ve tevkîf ve bu münâsebetle Hado
nahiyesinde yok iken me’mûr-ı mûmâ-ileyhâ hanesini bi’t-taharrî dokuz parça kumaş
buldurularak Siird hükümetine götürülüp ile’l-ân mahfûz bulunmuş ve hududda üç gün
kadarca Osman ve İsmail Beylerin konaklarında mahpusta beklettirilmiş olduğu halde
bi’t-takrîb oradan firaren hanesine geldikde güyâ merkûm define çıkararak setr ve ihfâ
etmekte olduğundan bahisle bundan kendilerinin dahi hissedar edilmesi zımnında
Mehmed Bey oğulları Halil ve Şeyho Beyler taraflarından merkûm Hado tazyîk ve tahvîf
edilmekte ve zaten bunlarla Derviş Bey’in ahali-i Müslime ve gayrimüslime haklarında
olan muamele-i zulm ve ta‘addîlerinden nâşi ahali-i merkûmenin o esnada mahall-i
sâireye nakil ve muhâceret etmekte bulunduklarına mebnî Hado’ya da müstevlî olan acz
ve zaruret ilcâsı terk-i vatan eyleyerek hicreti merkûm Hado dahi tasvîb ve Zerki
nahiyesinde hane tedârik ederek eşyâ-yı beytiyyesini hafiyyen aşırıp hududa zevcesi
Çerkes nâm kadın ile [26] nehâren karye içinden çıkarıp gittikleri halde esnâ-yı râhda ve
karye-i merkûmeye bir çâryek mesafesi olan Kanca? Gözü nâm mahalde vâki‘ Mehmed
Bey’in bahçesi civarına yanaştıklarına Mehmed Bey oğulları Halil ve Şeyhî Beyler
müsellahan bahçe içinden önlerine çıkıp mebhûsün-‘anhâ olan defineyi batırmak
efkârıyla kaçmakta olduklarını ve her hâlükârda mezkûr defineden kendilerinin dahi
hissedâr edilmesini tekrar beyân ve Hado ise bu gibi defineye mâlik olmadığı dermiyân
ile her çend taleb-i emân etmiş iken merkûmân taraflarından havale-i sem‘ ve itibar
edilmemiş ve zaten merkûm Hado Beylerin muamelât-ı zulmiyyelerini işâ‘a ve i‘lân
eyleyerek beylerle mu‘ârız bir surette geçinmekte bulunduğuna mebnî merkûm Hado’nun
katli keyfiyeti ve merkûmân Halil ve Şeyhî Beylerce bi’t-tasavvur ibtidâ Halil Bey
Hado’nun suratına iki hançer darb ve Şeyhî Bey de kurşun ile ayağının kaba baldırından
cerh ile yere bırakılarak başı cesetten kat‘ ve cüdâ ile katl ve itlâf etmeleri üzerine zevce-
i merkûm Çerkes kadın oradan karyeye avdet ve keyfiyeti ahali-i karyeye ilan etmekle
beraber derhal Kefre karyesinden Sahak ve Bedo ve Girakos ve Haço ve sâirenin mahall-
i katle giderek maktûl-i merkûm Hado’nun naaşı karyeye götürülmüş ve ahali-i
merkûmenin kulûblerine yerleşmiş olan havf ve haşyet sebebiyle keyfiyet-i katli
hükümet-i mahalliyyeye ihbar ile keşf ettirilmesine meydan verdirilmeyerek kable’l-keşf
Hado defnettirilmiş ve fazîha-i katlin hîn-i vukû‘unda Hado’nun beraberince bulunan
tüfenk ve hançer dahi Halil ve Şeyho Beylerin eyâdi-i zâlimânelerinde bulunduğu halde
kimesne tarafından bir söz söylenmeye cesaret olunamamakta bulunduğu Diyarbekir
Valisi devletlü İzzet Paşa hazretlerinin berây-ı ıslahat Siird’i teşriflerinde maktûl

116
Hado’nun oğlu İsa tarafından Vali-i müşârün-ileyh mütekaddim arzuhal üzerine icrâ-yı
icâbı hakkında Şirvan kâimmakâmlığına hitaben Vali-i müşârün-ileyh hazretleri
cânibinden tahrîrât tastîr buyrulduğunu merkûm kâtiller haber alarak maktûlün oğlu İsa’yı
da katleyleyeceklerini kendisine beyân ve tehdîd etmiş olmalarına ve merkûm İsa dahi
pederinin halinden ibret almış olmasıyla kendisi dahi genç yaşında katlolunmaktan
ihtirâzen bi’z-zarûr sükûtu ihtiyâr etmiş ve geçen sene Ramazan-ı şerîfinde vukû‘-ı
ma‘rûz olan kavganın mebde’-i esâsı dahi emvâl-i mîriyyenin taksimi maddesinde
uyuşulamamasından mütevellid olmuştur. Şöyle ki Şirvanzâde Osman Bey’in oğlu Aziz
Bey kaza-yı mezkûrda sâkin Usturkân ve Mehmedyân aşiretlerinden otuz kırk kadar
Ekrad’ı müstashiben Kefre’de Mehmed Bey’in konağına gidip karye-i merkûme
memlehasında bi’l-incimâd hâsıl olarak mevcûd bulunan keyl-i Siirdî iki yüz keyli
mütecâviz tuzu alenen gasb ü gârât ile aşireteyn-i mezkûreteyne satmak için Mehmed
Bey ve oğlu Halil Bey’in refakatleriyle Aziz Bey tuz tâbelerinin üzerine vardıklarında
Derviş Bey dahi zâde bulunduğu cihetle mezkûr mîrî tuzundan kendisi dahi dilediği
miktar tuzu satmak iktidarını hâiz bulunduğunu beyân ve Aziz ve Mehmed ve Halil
Beyler ise mevcûd bulunan tuzu münhasıran kendilerinin zabt edeceklerini dermiyân ile
emvâl-i mağsûbe-i mîriyyenin mukâsemesinde uyuşulamamasından dolayı
miyânelerinde hâsıl olan şu mübâyenet ve hiddeti kuvve-i müsellaha ile hall ve tefrîk
etmeyi kararlaştırılıp hemen tuz üzerinde vukû bulan arbedede Derviş Bey mağlûben
oradan def‘ ettirilip mevcûd olan tuzlar efrâd-ı merkûmeye devren füruht ettirildikten
sonra Aziz ve Mehmed ve Halil Beyler de konaklarına avdet ve zaten her iki tarafın
konaklarında metris ve istihkâm mevcûd bulunmakla ol gün metris ve istihkâm arkalarına
bi’t-tahassun karşılıklı kurşun atarak muharebeye ibtidâr ve der-akab Derviş Bey mensûb
olduğu Said Bey oğulları Fettah ve Hurşid Beylere ve Aziz ve Mehmed ve Halil Beyler
de Şir Bey oğulları Osman ve İsmail Beylere vukuâtı ihbâr ve isti‘âne ve istimdâd
etmeleriyle bunlar yani her iki taraf beyleri taraflarından dahi sevk ve tesrîb olunan nefîr-
i ‘âmm ile tarafeynde iki yüz ellişer neferi mütecâviz Ekrâd tecemmu‘ ve tahaşşüd
ettirilerek üç gün üç gece kurşun endahtıyla muharebenin imtidâd ve Derviş Bey adamı
Hüseyin kurşunla yaralanarak muharebe kesb-i iştidâd ettiği halde Fersahlı Şeyh Mehmed
ve Tonlu? Şeyh Mehmed Efendiler karye-i mezkûreye azîmetleriyle bi’t-tavassut mezkûr
muhârebe men‘ ve efrâd-ı müctemi‘a dahi dağıttırılmış olduğu bi’t-tahkîk sâbit ve
tebeyyün olduğu gibi mezkûr muharebe vukû‘undan mukaddem hizmetkârı Molla Ömer
oğlu Berho’nun memleha zabtiyeliğine kaydını Derviş Bey memleha me’mûru Mehmed
Efendi’ye emretmiş ve me’mûr tarafından dahi merci‘den kable’l-istizân icrâ-yı icabına

117
me’zûn olmadığı cevâbı verilmiş olması üzerine merkûm Derviş Bey feverân-ı gazabla
‘alenen karye içinde me’mûr-ı mûmâ-ileyh üzerine hücum ve değnekle şedîd darb ettiği
muhakkaktır. Ve merkûmûndan Derviş Bey Said Bey-zâde Fettah ve Hurşid Beylere ve
Mehmed oğlu Halil Beyler de Şir Beyzâde Osman ve İsmail Beylere karâbet-i ‘asabiyye
ve sıhriyyeleri olmak münasebetiyle her birisinin ber-vech-i muharrer kesb-i intisâb ve
mukârenetleriyle onların hâiz oldukları nüfûzdan istifâde ve yekdiğerine olan husumet ve
‘adâvet-i kadîmelerine iştirak ile Mehmed ve Derviş Beyler de ehadühümâ âherine akd-i
kin ederek hakaret kasdıyla ahz-ı sâr ü intikâm yolunda ve mensûb bulundukları beylerin
si‘âyet ve delâletiyle birtakım haşerâtı mütevâliyen başlarına celb ve cem‘ ederek
hunrîzâne dâimî muharebelere ictisâr ve mezkûr Kefre karyesinde senevî bir buçuk iki
milyon vâridât hâsıl olur tuz memlehası olup kendileri de ma‘a-avene ve taallukât hazine-
i celîleden müstevfâ maaşlar ile tavzîf olunmuş oldukları halde metbû‘-ı mufahhamımız
efendimiz hazretlerinin haklarında bî-diriğ buyurdukları ni‘âm-ı lâ-yuhsânın kadr ü
kıymetini bilmeyerek mücerred istinâd-gâhları olan ümerâ-yı merkûmenin tesvîlât ve
i‘tikâlâtlarına kapılarak onların hâiz oldukları nüfûzlarına i‘timâden memleha tuzlarını
bidâyet-i muharebeden tâ tuttukları güne varıncaya kadar gasb ü gârât ile aşâir ve kabâil
halkına füruht ve memleha me’mûrları hakkında envâ‘ muamele-i tahkîriyye icrâ etmekte
olduklarından başka şu iki taraf beylerinin gâile-i mündefi‘a zamanını ganimet ve fırsat
bilerek mezkûr Kefre karyesi ahali-i gayrimüslimeyi haklarında icrâ ettikleri zulüm ve
ta‘addiyât-ı lâ-yuhsâ hasebiyle on beş hane halkına terk-i emvâl ile mahâll-i sâireye
hicrete mecbur ederek bunların arazi ve emlâklarını zabt ve tasarruf ile mesrûr
bulundukları derkâr ve bu cümle ma‘rûz ile beraber mezkûr Kefre karyesi Van ve
Erzurum ve Bitlis ve Muş ve Hakkâri vilayet ve sancakları tarîk-i kebîri şâhrâsıyla tarîk-
i cefr’ül-ergasında vâki‘ ve tesadüfle mes’ele-i mebhûsün-‘anhâ esnasında bilfiil ve bi’l-
kuvve mârrîn ve mârrîn ve ‘âbirînin emvâl ve eşya ve canlarına sarkıntılıkta bulunarak
kat‘-ı tarîk ve gasb-ı emvâle devam ile açıktan açığa bağy ve isyan ve bi’t-tahsis
bunlardan Halil Bey Şir Bey oğlu İsmail Bey’in mütecâsiri olduğu fezâhatta refîk ve şerîki
ve Siird Süleyman’ın zevce-i menkûhesini [27] kaçırıp üç sene mütemâdiyen nezdinde
alıkoyarak merkûm hakkında ef‘âl-i şenî‘a ve fecîadan ve Kefreli Hıristiyan Hando’nun
dahi henüz ele geçirilmemiş olan karındaşı Şeyhi Bey’in refâkatıyla bir sûret-ı zâlimâne
ve gaddarânede katline cür’et ve cesareti ve pederi Mehmed Bey’le Aziz’in mîrî tuzlarını
nehb ü gârât etmelerinden dolayı tahaddüs eyleyen münâza‘a üzerine Şir ve Said
Beyzâdelerin dahi kuvve-i zahriyye olarak gönderdikleri Ekrâd-ı müsellahanın
yardımıyla Derviş ve Mehmed Beylerin üç gün mütemâdiyen kurşun endahtıyla kavgaya

118
mücâseretleri ve gerek kendilerinin ve gerek mensûb ve mahsûb bulundukları beylerin
galebe-i nüfûz ve teferrüdlerinden kimesne taraflarından haklarında bir söz söylenmeye
cesaret edilemeyerek merkûmûn Mehmed ve Halil ve Derviş Beyler keyfe mâ-yeşâ’ hod-
serâne ve bâgiyâne hareketle ahali-i mahalliyyeyi pençe-i zâlimânelerinin esiri ettikleri
ve Fettah ve Hurşid Beyler haklarında bend-i mahsûsda esbâb-ı mûcibesi tafsîl ve tahkiye
kılındığı vechile Kefreli Silo ve Tahir ve Dirikli Bedros’un katl ve itlâflarına
merkûmândan Derviş Bey’in bilfiil cür’eti ve Şir ve Said Beyzâdelerin de yekdiğerleri
aleyhinde vukua getirdikleri muhârebâta şu iki taraf beylerine müşâreketleri ve
kendilerinin hayyen ve meyyiten derdestleri tahte’z-zeminde göründüğünden evvel ve
âhir Siird meclis-i idaresine verilen mazbata üzerine bu defa asâkir-i şâhânenin sevkiyle
bi’t-ta‘kîb ahz ve girift ettirilip bunların her ne fenalığı murâd etseler bilfiil îkâ‘ına
muktedir bulundukları gibi aleyhlerinde değil şehâdette bulunmak ikâme-i da‘vâdan bile
ahali-i mahalliyyenin muhteriz bulundukları ve şimdiye kadar tekâlîf-i devletten ve kur‘a
ve redif ve müstahfız i‘tâsından müstesnâ olarak mümtaz bir halde yaşayıp menviyât-i
husumet-kârânelerini yekdiğeri hakkında ve her sûretle ihlâl-i asayiş ile tarîk ve ma‘âbiri
sedd ve imhâ etmiş takımlardan bulundukları ve mâ-sebakda beyân ve tafsîl olunduğu
vechile şekâvet-i müstemirre ashâbından olup huzurları muhafaza-i asâyişle te’lîf kabul
etmeden rüesâdan ve vücûd-ı habâset-alûdlarının havali-i merkûmdan bütün bütün
kaldırılması lazım gelen takımdan ma‘dûd bulundukları merkûmdan Mehmed ve oğlu
Halil ve hasmı Derviş Beyler de Fettah ve Hurşid ve İsmail Beylerle ma‘an berây-ı nefy
ve tâğrîb Haleb’e kaldırılmış olmağla tafsilat-ı ma‘rûzaya musaddak Siird meclis-i
idaresinin taht-ı tasdîkinde bulunan mazbatasında münderic bulunmuştur.

Şirvan Kazasında Nivin Karyeli İbrahim Oğlu Abu Ağa

Şirvan kazasında müstahdem zabtiye Abdurrezzak’ın bizzat katli ve diğer zabtiye


başının katlinde müzâheret ve muâveneti ve bununla beraber yol kesip adam soymuş
olmasına mebnî derdest olunup idamına hükmolunan Silo ve kaza-yı mezkûrda vukû
bulan envâ‘ uygunsuzluğun reisi olup şekâvet-i müstemirre ve mükerrere ashâbından
olduğu sübûtuna mebnî on beş sene müddetle Ergani Maden-i Hümâyûnu’ndaki
tershâneye vaz‘-ı kürek olunmuş iken oradan firar edip ile’l-ân şekâvetle gezip tozmakta
bulunan şakî-i meşhur Simon’un küçük biraderleri bunların vukû‘a getirdikleri bilcümle
şekâvetin icrasına merkûm Abu Ağa da Şir Bey töhmetleri bulundukları halde ol vakit
merkûm Abo’nun firarda bulunması cihetle ele geçirilemediğinden Siird mahkeme-i
bidâyetinden tanzim olunan fî 10 Muharrem sene [12]95 tarihli hükm mazbatası

119
müeddâsından anlaşıldığı gibi merkûm Abu Ağa henüz derdest olunamamış olan
karındaşı Kiyo ile Şir Bey-zâde İsmail Bey refâkatinde gezip dolaşarak karındaşlarıyla
beraber mûmâ-ileyh İsmail Bey’in me’lûf olduğu ‘âdât-ı bâgiyâne ve şekâvet-kârânesi
eserine ittibâ‘an meydan-ı şekâvette pûyân olarak İsmail Bey’in infâz-ı emr ve iradesi
uğrunda fedâ-yı ser ve can etmekte bulunmuş olmasına mebnî hayyen ve meyyiten
derdesti hakkında Siird meclis-i idaresi cânibinden verilen mazbata üzerine sevk ettirilmiş
olan kuvve-i askeriyye ile merkûm Abu Ağa derdest ettirilmekle mütecâsiri olduğu
fezâhat-ı sâiresi tafsîlâtından sarf-ı nazar olunur.

Şirvan Kazasında Hizan Nahiyesinde Horsi Karyeli Murad oğlu Ağa ve


Taallukâtlarından ve Nahiye-i Merkûmeden Çeko’nun Oğlu Süleyman Ağa ve
Kasım Oğlu Selim Ağa

Merkûmûndan Murad Ağa mes’ele-i maziyyede karyesinden müsellah birçok


haşerâtı başına cem‘ ederek Van vilayeti dâhilinde Gevaş kazasına muzâf ve Vanik
karyesi üzerine hücum edip karye muhbirinin ot ve saman ile memlû üç bâb hanesini ve
on keyl sâfî ve elli beş arabalık saplı buğday yığınlarını ihrâk ve kırk iki yükte hıntayı ve
iki re’s camuşunu ve ahaliden Girakos ve Hoko ve Manuk nâm kimesnelerin dahi bin beş
yüz guruşluk emvâl ve eşyalarını gasb ü gârât ve ahali-i sâire hanelerinden dahi yirmiden
mütecâviz hurç ve çuval ve keçe ve tüfenk gibi şeyleri iğtisâb eyleyerek savuşup gittikleri
misillü muahharen de merkûm Murad Ağa birtakım cemiyet teşkiliyle karye-i mezkûreye
gidip ahalinin dağda yaylamakta olan yetmiş beş re’s ağnâmını kezâlik gasbedip
götürdüğü gibi merkûm Murad Ağa avene-i havenesiyle iki def‘a nahiyesinde vâki‘ olup
karyesine kurbiyet ve civariyeti olan Sim Haç Manastırı’na leylen ve nehâren dühûl
eyleyerek kilisede mevcûd bulunan külliyetli eşya ve elbise ve sâireyi sirkat ve gasbettiği
ve Anapad karyeli Hıristiyan Amiro’nun dahi bir re’s esterini esnâ-yı râhda gasben ahz
ve altı ay nezdinde kalarak umûr-ı zâtiyyesinde kullandıktan sonra nahiye-i merkûm
ümerâsından Salih Bey’in tavassutuyla ester-i mezkûru sahibine iâde ve bir def‘a da
manastır rahibini tahvîf ve tehdîd ederek seksen guruş akçesiyle bir re’s ganemini
cerihaten ahz eylediği olunan iddia ve ol bâbda vukû bulan ihbârât ve emârât-ı kaviyye-i
mukni‘a ile derece-i sübûta îsâl olunduğu mahkeme-i bidâyetten celb ile mütalaa olunan
istintaknâme müeddâsından anlaşılmıştır. Merkûm Murad Ağa Hizan nahiyesinde
Bekiran kabilesinin ağası olup şekâvet-i vâkiasına mebnî vali-i esbâk devletlü İsmail Paşa
hazretlerinin seksen dört tarihinde havali-i merkûmeye teşriflerinde taraflarından verilen
emir üzerine ol vakit nahiye-i merkûmede müdür bulunan Malatyalı Hasan Ağa

120
marifetiyle derdest ve mahfûzen mahalli hükümetine irsâl kılındığı halde esnâ-yı râhda
Şirvan kazasında Nivin karyesine vardıklarında ber-takrîb me’mûrları yedinden firar edip
şimdiye kadar tarîk-i şekâvet-kârîde [28] pûyân ve başına birtakım erbâb-ı şekâveti cem‘
ile ef‘âl-i kabîha ve makdûhiyyeye cür’et ve cesaret eyleyerek Hizan nahiyesi havalisinin
asâyişini ihlâl ve hususiyle merkûmun ikâmetgâhı olan karye Van ve Bitlis ve Hakkâri
cihetlerine Şirvan kazası tarîkiyle mürûr ve ‘ubûr eden tüccar ve ağnam tacirlerinin
memerr-gâhlarında vâki‘ olmak hasebiyle mârrîn ve ‘âbirînin mâl ve canlarına îsâl-i dest-
i gezend ve hasâr ve mîr-i merkûm Murad Ağa teşkîl-i cemiyetiyle civariyeti hasebiyle
Van havalisine kadar avene-i havenesiyle gidip envâ‘ fenalıkları ihtiyâr ve bu sûretle
harekât-ı bâgiyâne ve hod-serâne ile nahiye-i merkûm ahali-i meskûnesi haklarında
dâimen ve müstemirren zulm ve ta‘addiyât icrâsıyla şöhret-dâr olmuş eşkıya zümresinden
bulunmağla merkûmun hayyen ve meyyiten derdesti vücûbu tahkik ve tebeyyün etmiş
olmasına mebnî merkûmun ber-vech-i muharrer hayyen ve meyyiten derdesti hakkında
Siird meclis-i idaresinden verilen mazbata üzerine asâkir-i şâhâne Binbaşısı Hüseyin Ağa
marifetiyle derdest olunarak gönderildiği gibi merkûmân Selim ve Süleyman Ağalar da
ikinci derecede nâfiz’ül-kelim rüesâ-yı Ekrâd’dan olup merkûm Murad Ağa’nın her bir
fezâhatta refîk ve şerîk-i töhmeti olduklarına mebnî bunların da kezâlik hayyen ve
meyyiten derdestleri hakkında meclis-i mezkûrdan binbaşıya verilen mazbata üzerine
harekât-ı askeriyye icrasıyla bi’l-kuvve derdest ve isrâ kılınmış olmalarıyla berây-ı tâğrîb
merkûmûn Haleb’e sevk olunmuşlardır. Ve ber-vech-i ma‘rûz merkûmûnun cidden ve
sahîhan şekâvet-i müstemirre ashâbından ve şimdiye kadar ettikleri fenalıklardan dolayı
mes’ûl tutulmuş takımlardan ve kendilerini her sûretle tekâlîf-i devletten müstesnâ ve
muhtar bilmiş rüesâ-yı Ekrâd’dan bulundukları Siird meclis-i idaresi mazbatasıyla da
musaddak bulunmuştur.

Hizan’da Hirit Karyeli Aziz oğlu Ali Ağa

Mes’ele-i zâile hengâmında ordu-yı hümâyûna sevkiyat umûrunda kullanılmak


üzere hamiyet-mendân ahali tarafından hayvan ve revgân-ı sadenin iâneten tedâriki
hakkında Diyarbekir vilayet-i celîlesinden Siird mutasarrıflığına tastîr buyrulan tahrirât-ı
aliyye üzerine her yirmi beş haneden bir re’s ester ve bu nispette olmak üzere revgân-ı
sâde tertip ve her tarafa me’mûr-ı mahsûs irsâliyle ifâ-yı muktezasına ibtidâr ve Hizan
nahiyesine dahi merkez livadan Abdullah Ağa nâmında bir me’mûr i‘zâm ve ber-mûcib-
i tertîbât Hizan nahiyesinden dahi on sekiz re’s hayvan me’mûr ile müdür-i nahiye Ahmed
Şefik Efendi marifetiyle celb ve kusuru hayvanât dahi peyderpey ahali taraflarından ez-

121
dil ü cân tedârik ve tehiyye olunmakta bulunduğu halde merkûm Ali Ağa birtakım
avenesini hükümet konağı üzerine gönderip hayvanât-ı meclûbe-i mevcûdeyi kuvve-i
cebriye ile hükümetten i‘tisâb ettirerek nezdine getirttirmiş olduğu misillü kurâ ahalisine
de taraflarından me’mûrun irsâliyle ba‘de-ezîn hayvanât ve revgân-ı sâdenin i‘âneten
verdirilmesi hususlarını men‘ eyleyerek şu yoldaki vâki‘ olan ifâdâtı üzerine ahali-i
mahalliyyenin iâne-i mürettibeyi tesviye etmekte olduklarından başka taraf-ı hükümetten
köylere gönderilen zaptiyelere de cevâb-ı kat‘î i‘tâ ve bi’t-terfîk i‘âde ve tekâlîf-i sâirenin
dahi ru’yetini ihlâl ettikten başka merkûm Ali Ağa’nın ikâmetgâhı olan Hirit karyesi
civarında bulunan Şin ve ‘Îş ve Taliban ve Ako ve İz karyeleri ahali-i Müslime ve
gayrimüslimesi haklarında mine’l-kadîm zulm ve ta‘addiyât icrasıyla konağının bilcümle
malzeme-i sayfiyye ve şitâiyyesini bu köyler ahalisine tahmîl ve bâr ve kurahâ-yı
merkûme ahalisini yekdiğeriyle olan hukuk ve cinayet davalarını konağında hod-serâne
ru’yet ve kimesnenin hükümete müracaat edemeyerek kendisini merci‘-i mahsûs ittihâz
ettirerek teferrüd etmiş olmasına mebnî merkûmun derdesti emrine taharriyât-ı
mütevâliyye icrasından geri durulmamış olduğu halde ahz u giriftine bir sûretle imkân
bulunamamış ve bu defa asâkir-i şâhâne kumandanına Siird meclis-i idaresinden verilen
mazbata üzerine merkûm Ali Ağa kuvve-i askeriyye marifetiyle derdest olunarak irsâl
kılınmakla berây-ı teb‘îd Haleb’e gönderilmiştir. Merkûmun nahiyece olan teferrüd-ı
tabiîsi ve kendisine mensûb olan köyler ahalisinden kur‘a ve redif ve müstahfızdan bir
nefer bile verdirmediğinden başka tekâlîf-i mîriyye-i sâiresini de cüzî ve lâ-yetecezzâ
olmak üzere tesviye ettirmekte ve i‘âne-i mebhûsün-‘anhâca olan fesâdı ve ahalinin bi’l-
mutavvi‘ iâne etmiş ve hükümet-i mahalliyyede tecemmu‘ ettirilmiş olan hayvanâtı da
bi’l-icbâr istirdâd ettirmiş olduğu Siird meclis-i idare mazbatasıyla da tasdîk ve
merkûmun derece-i hâl ve şekâveti mücmelen inbâ kılınmıştır.

Şirvan’da İrun Nahiyesinde Telli ve Abdi Beyler [sansür] Hanedanından Şerîf Bey

Mûmâ-ileyhimûndan Telli ve Abdi Beylerle henüz ele geçirilmemiş olan biraderi


Derviş ve Aziz Beyler Manuskan? karyeli Hezo’yu katl ve beş bin guruş nukûdunu ahz u
gasb edip götürdükleri maktûl-i merkûmun biraderi Mıgırdıç tarafından verilen fî 29
Kânûnısânî sene [12]94 tarihli arzuhalde beyân olunduğu misillü kezâlik Telli ve Aziz
Beylerle hizmetkârları Şükrü ve karyeleri ahalisine zulm ve ta‘addî ve muhtarları
İbrahim’i darb ve cerh ile ağnâm ve nukûd ve eşyalarını ahz u gasb ettikleri Binyat karyeli
İbrahim ve diğer İbrahim taraflarından fî 29 Kânûnısânî sene [12]94 tarihiyle verdikleri
arzuhalde beyân ve istid‘â olunması üzerine bidâyeten icrâ-yı muhâkemeleri zımnında

122
mahalline havâle olunduğu mukayyed ve binâenaleyh merkûmândan Telli Bey asâkir-i
şâhâne sevkiyle bi’l-kuvve derdest olunarak tahte’l-hıfz bu cânibe gönderilir iken esnâ-
yı râhda Mesken karyeli Hoca Abdülaziz Efendi’nin oğlu Abdülhakim’in peşrevliğiyle
Telli Bey’in biraderleri Abdi ve Derviş Beyler ile Binyat karyeli Şükrü ve refîki
taraflarından kuvve-i cebriyye isti‘mâliyle zabtiyelerin ellerinden alınıp kaçırıldığı Şirvan
kâimmakâmlığından vârid olan otuz sekiz numerolu ve fî 12 R sene [12]96 tarihli
tahrîrâtta iş‘âr olunmasına ve ale’s-sabah merkûmun karyesi taharrî ve tahkik olundukta
konağında mevcûd bulunan bilcümle mâmeleklerini ketm ve ihfâ ve konağında hâlî
bırakılarak şurada burada geşt ü güzâr eylemekte ve merkûmla biraderinin ahali-i mutî‘a
haklarında istedikleri zulüm ve hakaretleri tekrar kabul etmediği 34 numerosu ve fî 8
Nisan sene [12]95 tarihi ile merkûmen Şirvan kâimmakâmlığından mevrûd mazbatada
inbâ kılınmış olduğu gibi bu defa icrâ kılınan tahkîkâtta merkûmân Telli ve Abdi Beyler
merkûm Hezo’yu tüfenkle vurup katlettikleri esnada maktûl-i merkûm da vurulduktan
sonra mukâbeleten tüfengini endaht ettikte kurşunu Telli [29] Bey’in elinde bulunan
çakmağa isabet eyleyerek çakmak parçalanıp bir parçası Telli Bey’in gözüne tesadüfle
merkûmun bir gözünü kör ve bir parmağı da cerh eylemiş ve şimdiye kadar yakalarını ele
verdirmeyip keyfe mâ-yeşâ’ avenesiyle beraber eşkıyalıkta gezip her bir fenalığı irtikâb
etmekte bulunduklarına mebnî merkûmânın ve henüz ele geçirilmemiş olan diğer
biraderlerinin hayyen ve meyyiten derdestleri taht-ı elzemiyette görünmekle ol bâbda
Siird meclis-i idaresinden verilen mazbata üzerine asâkir-i şahâne tabur binbaşısı
marifetiyle hayyen derdest ettirilerek mahfûzen bu cânibe gönderildiği halde bâlâda
isimleri muharrer karındaşları Abdi ve Derviş Beylerle rüfekâ-yı sâireleri merkûm
zabtiyelerin elinden kuvve-i cebriye irâesiyle halâs ettikleri halde tekrar asâkir-i şahâne
sevkiyle taharriyât-ı mütevâliyyenin tamâmî-i ifâsı hakkında def‘a-yı sâniyyede olarak
heyet-i mahalliyyeden verilen emr-i kat‘î üzerine taharriyâta ibtidâr olunduğu halde
merkûm mahallinde dikiş tutturamayarak Şeyh Emin Efendi nâmında bir zâtın vesatatıyla
bi’l-mütâva‘a arz-ı dehâlet etmiş ve merkûmun biraderi Abdi Bey Telli Bey’in her bir
ef‘âlinde şerîk-i töhmeti ve bunun da elde edilmesi emr-i tabiî olmağla merkûm hakkında
da kezâlik verilen mazbata-i mahalliyye üzerine asker sevk olunduğu halde Şirvan
kazasında Hasko karyesi civarında hayyen derdest ettirilip Binbaşı-yı mûmâ-ileyhin
ikâmetgâhı olan Karasu nâm mevkie götürülmekte iken merkûmun diğer biraderleri
Derviş ve Aziz Beyler takım aveneleriyle asâkir-i şâhânenin önlerine çıkarak bi’t-terfîk
merkûm Abdi Bey’i asâkir-i şâhânenin elinden halâs etmek üzere tüfenk endaht
etmeleriyle asâkir-i şâhâne de mukâbeleten uğraşmakta bulunmuşlarsa da eşkıyanın

123
külliyetlice bulunması cihetiyle Binbaşı-yı mûmâ-ileyh tarafından bir bölük asâkir-i
şâhânenin dahi kuvve-i zahriyye olmak üzere bâ-sevk bir çâryek imtidâd eden
muharebede eşkıya-yı merkûme cünûd-ı nizamiyyenin şiddet-i ateş ve savlet-i
delirânesine tâb-âver-i mukâvemet olmayarak münhezimen ric‘at etmeleriyle merkûm
Abdi Bey Binbaşı-yı mûmâ-ileyhin nezdine getirilmiş ve merkûmân Telli ve Abdi ve
henüz ele geçirilmemiş olan biraderleri Derviş ve Aziz Beylerle taallukâtları Said
Beyzâde Fettah ve Hurşid Beylere mensûb ve mahsûb olup İrun nahiyesi ahali-i Müslime
ve gayrimüslimelerine etmedikleri fenalık kalmayarak beylere âid muâmelât-ı nâ-
marziyyeyi bunlar da tamamıyla icrâ etmekte ve vergi ve a‘şâr ve kur‘a ve redif ve
müstahfız gibi tekâlîf-i maliyye ve askeriyyeden kendilerini müstesna tutmakta ve Şir
Bey oğulları İsmail ve Osman Beylere taraftarlık etmekte bulunan İrunlu Şerif Bey ve
henüz ele geçirilmemiş olan biraderleri Musa ve Fettah Beyler de Telli Bey familyasıyla
her bâr muârız ve muhâsım surette geçinerek İrun nahiyesi ahalisi dahi ikiye bir tarafı
Telli ve Abdi Bey’in ve bir tarafı da Şerif Bey’le biraderlerine mensûb olup şu sûretle
ahali-i mahalliyye miyânında da teferruk ve nifak ilkâsıyla beraber işbu taraftarlık
beliyyesiyle yekdiğerlerinin taraftarı olan ahali-i mutî‘anın mal ve canlarına îsâl-i dest-i
gezend ve hasar ettikleri misillü nahiye-i merkûmede bilcümle ashâb-ı hâcât ve
müsted‘iyâtı bâb-ı hükümetten reddedip fâsıkâne bir sûretle fasl ve ru’yet-i deâvî ile celb-
i menfaat etmekte kendi taraftarlarını tezyîd için nahiye ahalisini yekdiğeri kendi tarafına
alıp taht-ı zalimânelerine geçirmek için bu cihetlerde meslûb’ur-râha etmekte ve kendileri
hiçbir vakitte bâb-ı hükümeti tanımayıp mensup oldukları ümerânın emirlerine infâz
eylemekte ve’l-hâsıl şu iki familyanın dahi yekdiğerlerine olan rekabetleriyle
müstemirren ahaliye icra edegelmekte oldukları zulüm ve ta‘addiyâtdan nahiye-i
merkûme ahalisinin hemen sülüs ahalisi mahâll-i sâireye nakl ve hicret ettikleri ve ile’l-
ân ele geçirilemeyen diğer biraderleriyle avenelerinden bi’l-ihtiraz aleyhlerinde kimesne
tarafından bir söz söylenmemekte bulunduğu ve ahvâl-i sâire-i şekâvet-kârâneleri
müstağni-i izah olduğu Siird meclis-i idaresi mazbatasının münderecâtından
bulunmuştur.

Şirvan'da Hob Karyeli Kerim Bey

Mîr-i merkûm tarihten üç sene mukaddem güz mevsiminde hanesi duvarını delip
bazı hayvanâtını sirkat ve mevsim-i rebi‘de dahi hanesinin dam penceresinden endaht
ettiği tüfenk kurşunu pederi Zor Bey'e isabetle maktûlen vefat ettiği Hako nâm kimesne
tarafından ve Van vilayet-i celîlesine merbût Aktamar Kilisesi Piskoposu Agob

124
Efendi'nin hülâsa-i ifadesinde muharebe-i zâile esnasında Şirvan kazasında beş manastır
açılıp bunlardan birisi Aya Ritsor Manastırı olup sâriki de mîr-i merkûm ile Karasu-ı
Süflâ karyeli Rüstem ve Aziz ve diğer birkaç nefer rüfekâları olup rahiplerin melbûsâtına
müteallik eşyalarla evâni-i sime dair dokuz kalem eşyayı ahz ve sirkat edip ahiren de
eşya-yı mesrûkayı merkûm Kerim Bey Karasu karyeli Salih vasıtasıyla manastır
mütevellisi Makdis Murad nâm kimesneye iâde ve Komağil nâm manastırdan dahi kırk
dört eşya-yı mütenevvi‘a ve iki bin beş yüz küsur guruş akçe sirkat olunup bunun da fail
ve mütecâsiri mîr-i merkûmla rüfekâ-yı gayr-ı mevcûdeleri olduğu Siird mahkeme-i
bidâyetinde tutulan istintaknâme mefâhiminden anlaşılıp ve'l-hâsıl Şirvan kazası üç
yüzden mütecâviz kurâyı hâvî olduğu ve ahalisi öteden beri âdet-i dîrîne-i Ekrâd üzere
ümerânın taht-ı tâbi‘iyette bulundukları cihetle yekdiğerine muârız olmak üzere iki
takıma inkısâm ile kendilerini mukaddemâ müteveffâ Şir ve Said Beylerin üserâsı
‘idâdında addettikleri gibi vefatlarından sonra dahi Şir Beyzâde Osman ve İsmail Beyler
ile Said Beyzâde Fettah ve Hurşid Beyler pederlerinin makamına kâim ve kazanın ahali-
i Müslime ve gayrimüslime ile kaza-yı mezkûrda bulunan Usturkân ve Atmankân ve
Mehmedyan ve Kenküli ve Siloki nâmlarıyla beş aşâir olup bunlar da kabâil-i
muhtelifeden ibaret olmalarıyla zikrolunan aşâir ve kabâil-i merkûmeyi de kezâlik iki
fırkaya taksim ile tâbi‘iyet-i zâtiyye ve inzibat-ı nefsiyyeleri tahtında bulundurmayı
i'tiyâd ve şu iki hânedânın abâ ‘an-ceddin miyânelerinde olan buğz ve ‘adâvet sebebiyle
vakit ve fırsat düştükçe ve icâb eyledikçe her taraf kendi takımını silahlandırarak
yekdiğeriyle muhârebe-i mütemâdiyye icrâ ve envâ‘ şekâvete ictirâ ile nice nice ahali-i
mutî‘anın mal ve eşyasını yağma ve cüz’î sebeplerle ahali-i mazlûmeden nicelerini katl
ve ifnâ’ eylemeyi dahi mu‘tâd edinmiş bulundukları cihetle bu yakınlarda vuku bulan
ahvâl-i umûmiyyelerinin bazıları bâlâda alâ vech’il-müfredât tafsil ve bunlardan Osman
Bey [30] idare-i kaza ve Fettah Bey mefsûh deâvi azalığına dahi her nasılsa yakın kılınmış
olunmalarıyla ma‘nen dahi ‘inân-ı hükümeti eyâdi-i iktidarlarına almış bulunduklarına
mebnî artık ilm-i serkeş-i fesâdı küşâd ile bilfiil ve bi'l-kuvve envâ‘ mezâlim ve
ta‘addiyâta ictirâ eylemiş oldukları misillü Şirvan kazası Van ve Erzurum ve Muş ve
Bitlis ve Hakkâri tarîklerinin memerr-gâhı olup mârrîn ve ‘âbirînin kesreti hasebiyle
taraftarları olan Ekrâd miyânından cesaretini tecrübe ettikleri kesânı şekâvete tahrîs ve
tahrik ile ekser evkâtda kendi maiyetleriyle beraber kat‘-ı tarîk ile mârrîn ve ‘âbirînin mal
ve eşyasını talan ve bunlara mukavemet yüzü gösterenleri katl ü itlâf ile çoluk çocuklarını
giryân ve nâlân bırakmakta olduklarından mâ‘adâ nüfûz-ı kadîmelerine olan nüfûz-ı
hükümet-i sâikası da ilave ile emvâli meslûb ve peder ve biraderi eyâdî-i zâlimânelerinde

125
maktûl olanlardan şâyed bazısı canından dahi vazgeçip de hükümet-i seniyyeye arz-ı
şikâyet eder ise müdde‘âlarını iptal ve ekser-i aceze ve fukarâ-yı ahalinin arazi ve
emlâklerini cebren taht-ı tasarruflarına geçirmeye devam eylemiş ve yekdiğerlerine olan
hakk ve kin ve ‘adâvetlerinden ahz-ı sâr ü intikâm için birbirinin mensûbâtları üzerine
hafî ve celî olarak hizmetkâr ve avenelerinin tesvîkiyle bu sûretle de katl-i nüfus ve
hânümânlarını tahrîbe ibtidâr ve bu cümle ile beraber merkûmûn Fettah ve Hurşid Beyler
bir taraftan ve Osman ve İsmail Beyler de bir taraftan ber-mu‘tâd mevsim-i baharın hulûl
ve takarrübünde kaza ve aşâir ve kabâili karye-be-karye geşt ü güzâr eyleyerek her ferdin
derece-i sâmân ve tahammülüne göre vergi siyâkında birer miktar akçe ve koyun ve keçi
tarh ve tevzi‘ ile her birinin bu nâm ile senevi otuz kırk bin guruş akçe ve bu nisbette
ağnâm ve sâire gasbeyleyerek konaklarına ve her biri maiyetlerinde dolaştırılmakta olan
müteaddid eşkıyanın bilcümle masârif-i sayfiyye ve şitâiyyelerini celb ve istihzâr ve kaza
ve aşâirde ne kadar şöhret-şi‘âr eşkıya ve kuttâ‘-i tarîk makûlesi var ise cümlesini zîr-i
himayelerine alarak hizmetlerinde istihdam ve bunların dahi gasb u gâretlerinden ma‘nen
ve maddeten istifade eylemekte bulundukları bedîdâr olup hülâsâ-i kelâm mes’ele-i
mündefi‘anın bidâyetinden tutuldukları tarihe kadar oraların askerden hâlî olması
cihetiyle açıktan açığa isyanı ele alıp başlarına topladıkları fesede ile Şirvan taraflarının
emniyet-i turuk ve ma‘âbirîni ihlâl ve ebâ an-ceddin Şirvan kazasında müneffiz olup
kendileri orada iken umûm ahali onlardan başka hükümeti tanımamak ve her bir
emirlerini emr-i hükümete tercih ile şu iki taraf beylerinin kendilerini o havalinin mâlik
ve hâkimi bilmek Ekrâd’ın i‘tikâdât-ı fâsidelerinden olduğundan bunların şu teferrüd ve
teneffüz-i tabiîleri bâlâda isimleri muharrer akraba ve taallukât ve mensûbâtlarına dahi
bâdi-i istifâde olarak bunlar da ahali haklarında ne fenalık murâd etseler hiçbir kimesne
taraflarından haklarında şikâyet ve ma‘lûmâtı olanlar şehâdete cesaret edemeyerek şu hâl
o havali ahalisini ve oralarca nüfûz-ı hükümeti muzmahill etmiş olduğu bedîhî ve âşikâr
bulunduğundan ânif’ül-beyan berây-ı tağrîb Haleb'e sevk ettirilen merkûmândan Şir Bey
oğlu İsmail Bey’le taallukât ve mensubâtından bulunan Kefreli Mehmed ve Halil Beylerle
İrunlu Şerif Bey ve Nivinli Abo'nun ve Said Bey oğulları Fettah ve Hurşid Beylerle
akrabalarından Kefreli Derviş Bey ve İrunlu Telli ve Abdi Beylerle mensûbâtından
Usturkân aşireti ağaları Şiro Bey ve Süleyman Ağalar Hizan nahiyesinde Horsi karyesi
ağası Murad ve Süleyman ve Selim Ağalar ve Hizan’da Hirit karyeli Ali Ağa ve Hob
karyeli Kerim Bey’in derece-i hâl ve şânları bâlâda muharreren bend-i mahsûslarında
başka başka tavzîh ve mütecâsirleri oldukları fezâyihlerine nispet ve kıyas olunduğu
takdirde ancak kırkta birisi teşrîh kılınmış olduğu nümâyân ve siyâk-ı tahkikât ve

126
tedkîkât-ı vâkiayı Siird mutasarrıflığı meclis-i idare mazbatasıyla musaddak ve müeyyed
bulunduğu vâreste-i kayd ve izbâr bulunmuştur.

Hacı Fettah Bey’in Amucazâdelerinden Olup Garzan’da Pirekvan Karyesinde


Bulunan ve el-ân Haleb’de Olan Reşid Bey oğlu Ali Bey

Merkûm hakkında bu defa Siird mutasarrıflığı meclis-i idaresinden vârid olan


mazbatanın hülâsa-yı meâlinde merkûm Mehmed Ali Bey şekâvet-i müstemirre
ashâbından ve Garzan nahiyesinde oturduğu karye ile civarında bulunan on beş pâre
kurânın mâlikâne mutasarrıfı ve konağının bilcümle masârif-i şitâiyye ve sayfiyyesini
ahali-i mahalliyyeye tahmîl ve bâr eyleyerek bu sûretle gerek kendisi ve gerek suret-i
dâimede arkasınca gezdirmekte olduğu yirmi neferi mütecâviz hizmetkârlarının maa-
familya idare ve iâşe ettirmekte olduğu misillü kendisi şimdiye kadar yakasını hükümete
verdirmemiş ve teklîfât-ı devletten hiçbir kayd ile mukayyed ve mükellef olamayarak
müstesnâ bir halde yaşamış ve ahali-i meskûne ile mârrîn ve ‘âbirîn haklarında etmediği
fenalık ve ta‘addîsi kalmamış ve merkûmun şu teferrüd-i tabiîsi ve Hacı Fettah Bey’in
diğer amucazâdelerinden olup ile’l-ân şekâvetle dolaşmakta bulunan şakî Genco Bey ile
cihet-i câmia ile derkâr olan münâsebet ve kurbiyeti cihetiyle bu âna kadar lâ-yüadd ve
lâ-yuhsâ hânümânları harap eylemiş ve bi’t-tahsis bâlâda Musto Kato Ağa hakkında arz
u beyân olunduğu vechile Atmankân kârbânının kıtâl-i ‘âmmelerinden merkûm Mehmed
Ali Bey dahi Genco Bey’le merkûm Musto Kato Ağa’nın refakatinde bulunduğu misillü
Genco Bey’in mütecâsiri olduğu her bir fezâhatta merkûm Mehmed Ali Bey’in de şerîk-
i töhmet bulunduğu ve bu defa icrâ kılınan ıslahatta merkûm bi’l-kuvve ele geçirilip bir
müddet-i kalîle zarfında Siird mahkeme-i bidâyetinde hakkında icrâ kılınan tahkîkât-ı
istintakiyyede Van vilayet-i celîlesiyle muzâfâtından Bitlisli Osman nâm kimesne berây-
ı ahz u i‘tâ geçen sene Siird tarîkiyle Diyarbekir’e gitmekte iken esnâ-yı râhda ve
Şakleteynler denilen mevkide merkûm Mehmed Ali Bey amucazâdesi ve kayını ve hem
eniştesi bulunan Paşo By ile ma‘an refakatlerinde yirmiden mütecâviz Ekrâd-ı müsellaha
mevcûd bulunduğu halde üzerine bi’l-hücûm altmış iki aded lirâ-yı Osmânî ile bir re’s
esb ve melbûsâtını ahz ve sirkat ettiği bi’t-tahkîk sâbit olup harekât-ı sâiresi
Atmankânlı’nın kıtâl-i ‘âmmelerine olan haşaratlarına ve şimdiye kadar teferrüd ve
teneffüz eyleyerek keyfe mâ-yeşâ’ harekât-ı bâgiyye ve muamele-i zulmiyyesine nispet
olunduğu halde pek cüzi görüneceğinden [31] merkûm hakkında ahali-i mahalliyyenin
hukuk-ı âdiyye tafsilâtının derc ve tezbîrinden ittikâ kılındığı görüşülüp hakikaten
merkûm Mehmed Ali Bey şekâvet-i müstemirre ashâbından bulunmuştur.

127
Sason Kazasında Bekiran Aşireti Ağası Keko Hasan Ağa

Merkûm Keko aşireti halkından Timo ve Hüseyin ve Şero ve Ako ve Kalo ve


Ömer nâm kimesneleri bir hücumda katl ve itlâf edilmiş olduğundan dolayı Siird meclis-
i idaresinden ıslahat me’mûr-ı sâbıkı saadetlü Nazım Efendi’ye verilen mazbata üzerine
asâkir-i şâhâne sevk ettirilerek Siird mutasarrıflığına gönderilip maktûllerin vereseleri
berây-ı muhâkeme Siird mutasarrıflığından istenildiği halde zikrolunan kıtâl
maddelerinden dolayı maktûleyn vereselerinin gözlerini bir gûne ikâme-i da‘vâya kıyâm
etmemek ve Keko Ağa hapse aldırıldığı halde bile zulüm ve ta‘addiyâtlarının ber-sâbık-ı
mu‘tâd bulunduğunu anlattırmak ve hükümet-i seniyyenin zîr-i cenâh-ı âtıfet ve
‘adâvetine müttakî ve mütevessid olanlar haklarında muâmele-i hûn-hârelerini gereği gibi
meydana koymak üzere şakî-i merkûmun oğullarıyla avenesi tekrar teşkîl-i cemiyetle
maktûllerin vereseleri üzerine muhâceme ve iki neferini katl ve idam ve iki neferini cerh
ve verese-i sâiresi de havsala-i tariften bîrûn ve bir varta-i hevl-nâke ilkâ ettirdiği gibi
merkûm Hokki Ağa hapiste bulunduğu esnada Siird sancağının ‘inân-ı hükümeti Siirdli
olup bu def‘a Haleb’e gönderilen Hamid Ağa’nın yedinde bulunmuş olduğuna mebnî
kâtil-i merkûm Ağa-yı mûmâ-ileyhe dehâletle kendisinin kıtâl maddesinden dolayı
Sason’ca bidâyeten muhakemelerine bakılması zımnında mahalline iadesine lüzum
göstermesi için Sason Kâimmakâmı Râşid Efendi’yi mûmâ-ileyh Hamid Ağa konağına
celb ile mutasarrıflığa resmen inhâ edilmesini tenbih etmiş ise de kâimmakâm-ı mûmâ-
ileyh kâtil-i merkûmun şekâvet-i müstemirre ashâbından ve liva hapishanesinden bir kere
dışarı çıkarılır ise de hemen firar ve fi-mâ-ba‘d elde edilemeyeceği derkâr idüğünü
mütalaa etmesinden nâşî zikrolunan inhâyı tahrire cesaret edemeyeceğini ifade etmiş ve
bununla beraber merkûm Keko Hasan Ağa kırktan mütecâviz haneyi erkeksiz ve çoluk
çocuklarını meydanda bırakarak yetim eylediği ve esnâ-yı hapiste “Beni tahliye
edeceklerdir. Bana para gönderin” diye ilan ve mahallerinde bulunan avene-i havenesi de
ahaliden cebren para toplamakta ve para vermeyen ahaliden yedi neferini hayatlarından
ümîd olunmaz derecelerde mecrûh ve esîr-i firâş eyleyerek bu sûretle işkence ettirmekte
olunduğu misillü maktûllerin aile ve eytâmları kemâl-i ye’s ve perişaniyetle her taraftan
istimdâd için Sason’da kapı kapı dolaşmakta bulundukları Siird muhasebecisi re’fetlü
Şakir Efendi bendelerinin doksan dört senesi a‘şârının müzâyedesi için Sason kazasına
‘azîmetten bizzat tahkik ve ra’yen bi’l-ayn müşâhede etmiş olduğu bedîdâr ve bu cümle-
i ma‘rûfe ile beraber merkûm Keko Hasan Ağa mevsim-i sayfda aşireti halkıyla beraber
Muş sancağındaki yaylaklarına gitmekte olduklarından geçen doksan üç senesinde dahi

128
ber-mutâd yaylağa gittiklerinde Muş sancağı hükümet makarrına bir buçuk saat bu‘diyet-
i mesafesi olan Zahom karyesi ahali-i gayrimüslimesi üzerine kırk nefer avenesiyle
hücum edip ahali-i merkûmenin hanelerini yağma ve gârât etmiş olduklarından sancak-ı
mezkûr mutasarrıflığından zabtiye yüzbaşısı Kasım Ağa refakatiyle bir kuvve-i kâfiyye
merkûm Keko Hasan Ağa üzerine sevk ettirilip teşhîr-i silah ile mukavemete ibtidâr ve
imtidâd eden muhârebede beş nefer kendi tarafından mecrûh vukû‘ bulduğu gibi zabtiye
neferâtından bir neferini katl ve bir esb de telef ettiğinden sonra me’vâ-yı kadîmleri olan
Sason Kazasına avdet edip ve’l-hâsıl merkûm Hasan Keko Ağa iki yüz haneyi şâmil
Bekiran aşiretinin reisi olup mukaddemâ cenâb-ı saltanat-ı seniyyeden kendileri Sason
kazasında iskân ettirilerek yaylağa gittikleri hususu kaviyyen men‘ ettirilmiş olduğu halde
merkûm iskâniyeti adem-i kabul ile ber-sâbık mevsim-i sayfda yaylağa ve mevsim-i
şitâda dahi yaylaktan kışlağa gidip gelmekte ve aşireti halkının umûmen meslek-i
şekâvet-kârânede aşâir-i sâireye müsâbakat ve Van ve Bitlis ve Erzurum caddelerini sedd
ile turuk ve mevâridâtın asâyişini ihlâl ve mütecâsiri olduğu yalnız kıtâl maddeleri
icmâlen arz u beyân ile kezâlik tekâlîfin ekserisinden ve kur‘a ve redif ve müstahfız gibi
tekâlîf-i askeriyyeden müstesnâ bir hâl-i teferrüd ve tegallüb ile yaşamakta bulunduğu
tahkik kılınmasına ve bu suret Siird meclis-i idaresi tarafından dahi bâ-mazbata tasdîk
kılınmıştır.

Pençinar Aşireti Ağavâtından Olup Rıdvan Kazası Dâhilinde Meskûn Şakî-i


Meşhur Bekro Ağa

Merkûm Bekir ve Pençinar’da Musikan kabilesinin ağası olup birinci derecede


umûm Pençinar aşireti ağası ve ikinci derecede dahi Çeto Ağa vasıtasıyla Garzanlı Hacı
Fettah Bey’in mensûbâtından ve şu halde ikinci derecede rüesâ-yı Ekrâd’dan olarak
kendisi ve kabilesi halkı mevsim-i şitâda Rıdvan kazasında Çeknik nâm mevkide ve
mevsim-i sayfda dahi umûm Pençinar aşiretiyle beraber Muş havâlisinde ittihâz ettikleri
yaylaya giderek birinci reis Çeto Ağa’nın her bir fenalığından merkûm Bekro Ağa şerîk-
i töhmet olduğundan başka Çeknik karyesi Diyarbekir’le Siird miyânında vâki‘ yol
üzerinde olduğu cihetle vukua getirmekte olduğu sarkıntılıktan sarf-ı nazar yalnız
mes’ele-i mündefi‘anın bidâyetinden bu def‘aki derdest olunduğu tarihe kadar kabilesi
halkından iki yüz kadar silah be-dest avene-i havenesiyle beraber tarîk-i mezkûru
seddeyleyerek bilcümle mârrîn ve ‘âbirînin önüne çıkıp nehb-i emvâl ve katl-i nüfusa
cür’et ve cesareti derece-i tevâtürde bi’t-tahsis Rıdvan’a iki saat mesafesi olan Savdik
karyesinden pamuk yükleyip Siird’e gelmekte bulunan Rıdvan katırcılarından ve Yezidî

129
taifesinden Safri ve Beşar nâm kimesneleri Rıdvan dâhilinde Bînarîn nâm mevkide
merkûm Bekro Ağa birtakım avenesiyle önlerine çıkıp merkûmânı katl ve itlâf ve emvâl-
i mevcûdelerini nehb ü gârât ettikleri cihetle merkûm Bekro’nun elde edilmesi ancak bir
kuvve-i kâfiyyenin sevkine muhtaç bulunduğu Rıdvan kâimmakâmlığının fî 5 Muharrem
sene [12]94 tarihli mazbatasında inbâ ve filhakika Bekro Ağa’nın şekâvet-i müstemirre
ashâbından olup etmediği fenalık kalmamış olduğundan merkûmun hayyen ve meyyiten
derdesti umûr-ı farîzadan bulunduğuna mebnî ol havali eşkıyasının derdestine me’mûr
tayin kılınmış ve bu defa berây-ı nefy ve teb‘îd Haleb’e gönderilmiş olan Siirdli Hamid
Ağa’ya Siird meclis-i idaresinden mazbata-i icâbiyyesi bi’l-itâ Ağa-yı mûmâ-ileyh de
ber-mûcib-i mazbata teşkil ettiği bir kuvve-i kâfiyye ve heyet-i mahalliyyeyi müstashiben
merkûm Bekro Ağa’nın üzerine gidip kendisini hükümete davet ettiği halde icâbet
etmeyerek kurşun endahtına ibtidâr ve bir saat imtidâd eden muharebede şakî-i nerkûmun
iki nefer avenesi hayyen bir nefer de mecrûhen ele geçirilmiş ise de şakî-i merkûm avene-
i mevcûdesini müstashiben kavga mahallinden çıkıp yarım saat mesafede bulunan
Beykend Dağı nâm mevkie çekilip mahall-i mezkûrun rasânet ve metânet-i tabiiyyesi
merkûmun tazyîk ve takibine mâni‘ ve hâil olmasıyla ele geçirilememiş fırka-i
ıslahiyyenin avdet etmesi üzerine Rıdvan kâimmakâmlığının fî 24 Kânûnıevvel sene
[12]93 tarihli murakkam olan tahrîrâtında merkûm Bekro Ağa ile avenesinin kat‘-i tarîk
ve katl-i nüfus ve nehb-i emvâl gibi fezâhatlara cür’etleri lâ-yü‘add ve lâ-yuhsâ olup
merkûm hakkında tedâbir-i sâibenin saat-i âcile ile ittihâzı iş‘âr ve binâenaleyh ıslahat
me’mûr-ı sâbık mûmâ-ileyh Nazım Efendi Siird meclis-i idaresinin fî 21 Zilkade sene
[12]94 [32] tarihli verilen mazbatada merkûm Bekro Ağa’nın dahi hâl ve şân ve derece-i
şekâvet ve fezâhatı ta‘dâd ve kendisinin darb ve tenkîliyle hayyen ve meyyiten ahz u
girifti esbâbının istihsâli taht-ı ehemmiyette bulunduğu izbâr kılınmış olduğundan
me’mûr-ı cünûd-ı şâhâneyi müstashiben Rıdvan kazasına azîmetinde merkûm Bekro Ağa
kabilesi halkıyla beraber Beykend Dağı’na firaren ihtifâ ve tahassun ettiklerinde
bulundukları mevki‘e harekât-ı askeriyye icrâsı kâbil olamayarak kendileri de silah-ı
şekâvete sarılmış ve bu gibi eşhâs-ı muzırranın derdesti için bir tabur asker ve bir alay
süvari Rıdvan kazasında bir sene müddetle beklettirilmiş olduğu halde merkûm ile buna
mümâsil eşkıyanın ele geçirilmelerine bir çare bulundurulamamış olduğundan merkûmun
şekâvet ve ‘asâveti yevmen-fe-yevmen tezâyüd etmesi üzerine meclis-i mezkûrdan ahîren
Binbaşı Salih Efendi’ye verilen mazbata üzerine merkûm Bekro kuvve-i askeriyye
marifetiyle bu defa ber-takrîb derdest ettirilerek irsâl kılınmıştır. Merkûm Bekir bidâyet-
i Tanzimat’tan şimdiye kadar kabilesi halkının reisi Çeto Ağa’nın birinci derecede

130
avenesi ve beyne’l-aşiret ikinci derecede bulunan müteneffizânın en aşağı olarak mevsim-
i sayfda Muş Sancağı ve mevsim-i şitâda Rıdvan Kazası dâhilinde göçebelik ile hayme-
nişin olup bidâyet-i neş’etinden bu tarihe gelinceye kadar eşkıyalıkta şöhret-şi‘âr bulunan
eşkıyanın birincileri şimdiye kadar yakasını hükümete verdirmeyerek yalnız üç sene
zarfında gâile-i mündefi‘ayı da tamam fırsat-ı ganimet bilerek mevsim-i şitâda yalnız bu
havalice mütecâsiri olduğu fezâhat hâric-i ez-ta‘dâd ve hayyen meyyiten elde edilmesi
lüzumu derkâr ve birkaç defalar harekât-ı askeriyye icrasında asâkir-i şâhâneye teşhîr-i
silah ile mukâvemet ve mağlubiyetleri halinde firar eyleyerek cibâl-i şâhikaya tahassun
ve ihtifâ ile derdeste çare bulundurulmamış iken sâye-i inzibât-vâye-i hazret-i padişahîde
bu def‘a Binbaşı-yı mûmâ-ileyhin ikdâmât-ı mütevâliyye ve tedâbir-i sâibesi üzerine
derdest ettirilmiş ve şimdiye kadar ettiği fenalıkların hiçbirisinden mes’ûl ve hükümet-i
seniyyeye inkıyâd etmemiş ve kabilesi halkından ne kur‘a ve redif ve müstahfız
efrâdından bir nefer bile verdirmemiş ve a‘şâr ve ağnam gibi tekâlîfden müstağnî olup
Muş havalisince mütecâsir oldukları şekâvet dahi meçhul ve yalnız Siird havâlisince olan
harekât-ı bâgıyâne ma‘lûm ve muhakkak ve keyfiyet Siird meclis-i idaresi tarafından dahi
bâ-mazbata musaddak bulunmuştur.

Alikan Aşireti Ağası Zahrab Ağa

Van vilayet-i celîlesi dâhilinde kâin Vezir karyesi üzerine hücum edip yüz re’s
ağnam ve yirmi keyl hınta ile ahalinin eşyâ-yı beytiyye-i sâirelerini nehb ü gârât ettiği ve
kezâlik vilayet-i müşârün-ileyhâya tâbi‘ Pilo karyesinde Ağa-yı merkûm aşireti halkından
tertip ettiği avene-i havenesiyle basıp altı yüz re’s ağnamı gasb ettikten mâ‘adâ ahaliden
Bohan nâmında bir adamla karye rahibini kurşunla katl ve ahali-i merkûmeden bazılarını
darb ve cerh ettikleri ve kezâ vilayet-i müşârün-ileyhâya muzâf Aka Aziz karyesinde üç
yüz ve Gevaş’da Şehor karyesiyle Fokan mezraasından dört yüz elli ki cem‘an yedi yüz
elli re’s ağnamın gasb ve gârâtına cür’et ve cesaret ettiği misillü fî 19 Temmuz sene
[12]94 tarihli Van vilayet-i celîlesiyle Diyarbekir vilayet-i celîlesine vârid olan
telgrafnâmede merkûm Zahrab Ağa’nın ve tevâbi‘âtının zulüm ve ta‘addiyâtından Şirvan
kazasının on beş pâre karyesinde meskûn bulunan ahali-i Hıristiyaniyye Van vilayeti
dâhilinde Müküs ve Gevaş kazalarıyla Van cihetine nakl-i hane ettikleri misillü Müküs
kazasının Şirvan kazasına civar olan karyelerinden yirmi otuz hane halkının muhâceret
ve mezâlim-i mehbûseye mahallerinde kalmış olan ahalinin dahi tâb ve iktidarları
kalmamakla onlar gibi cümleten nakl-i hane etmek üzere müheyyâ bulundukları cihetle
merkûm Zahrab Ağa’nın ta‘addiyât-ı vâkiasının ref‘ ve izâlesi hakkında bir tedbir-i âcilin

131
lüzumu ittihâzı Müküs kazası kâimmakâmlığından kemâl-i ehemmiyetle bildirildiği iş‘âr
ve Siird muzâfâtından Hizan nahiyesi müdüriyetinin zeyli Şirvan kazası
kâimmakâmlığından musaddak fî 10 Temmuz sene [12]95 tarihli mazbatasında olan
şürûhâtın münderecâtı da merkûm Zahrab Ağa bilumum aşireti halkıyla Hizan’da Selim
karyesinden beher sene ağalık nâmıyla bin beş yüz guruş ahz-ı cerâimden başka karye-i
mezkûr ile diğer otuz pâre karye ahalisinin emvâl ü eşyalarını gasb ve kezâlik ağalık
nâmıyla dâimiyyü’l- vukû‘ birer miktar akçelerini bi’l-icbâr ahz ve sene-i hâliyyede
Tehran nahiyesindeki yaylağa tecavüzleriyle beraber nahiye-i merkûmeyi kendilerine
me’kel ittihazıyla haklarında vukua getirdikleri zulüm ve ta‘addiyâta tahammül
edememelerinden nâşî nahiye-i merkûme ahalisinin Van vilayet-i celîlesine hicret
etmelerine netice verdirip merkûm Zahrab Ağa’nın hakikaten ve sahîhan şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunduğu derkâr idüğü beyanından ibaret bulunduğu misillü
merkûm Zahrab Ağa aşireti halkıyla Tahran nahiyesine muzâf Setacinor? karyesi üzerine
gidip karye-i mezkûre ahalisinin eşya-yı mütenevvi‘a ve zehâir-i mevcûde ve
hayvanâtlarını gasb ile yetmiş re’s ester yükü zehâir ve eşya-yı sâire gasb eyleyerek
götürdüğü gibi ahali-i merkûmenin ırz ve ‘ıyâllerine tasallut ve Melkon nâmında bir
adamın biraderi Kelo’yu iki nefer sabî çocuklarıyla beraber katlettikleri ve nahiye-i
merkûme muzâfâtından Göndis ve Kanis karyeleri ahalisinin ve Tot karyesi kilisesinin
mefrûşât ve eşya-yı sâireleri nehb ü gârât ettirilmiş olup el-hâsıl merkûm Zahrab Ağa
aşireti halkı ile beraber mevsim-i şitâda Cizre tarafında kışlamakta ve mevsim-i sayfda
dahi Şirvan kazasına tâbi‘ Tahran nahiyesine yaylağa gelip Ağa-yı merkûmun nahiye-i
merkûme ahalisi haklarında olan muâmelât-ı mebsûta-i zulmiyyesi Siird mutasarrıflığı
mahkeme-i bidâyet a‘zâsından Hüseyin Efendi me’mûren nahiye-i merkûme i‘zâm ve
bi’t-tahkîk sâbit ve tebeyyün olarak ahali-i meskûne merkûm Zahrab Ağa’nın şerr ve
mekîdetinin esiri olduklarından nâşî muamelât-ı zulmiyye-i mebhûse ahali-i
mutavattınanın mahâll-i sâireye hicret etmelerini netice verdirmemiş olduğu halde bu
defa Siird meclis-i idaresinde verilmiş olan mazbata üzerine merkûm Zahrab Ağa satvet-
i askeriyye sâyesinde derdest ettirilmiş ve merkûmun ef‘âl ve harekât-ı sâiresi de Pençinar
ve Reşkotan ve Alikan aşiretleri rüesâlarının harekât-ı makdûha ve nâ-marziyyelerine
müşâbih bulunmuş ve keyfiyet kezâlik tasdîk kılınmıştır.

Bekiranlı Aşiretinden Şero Ağa

132
Bekiran aşireti ağası Bekro Ağa’nın birinci avenesinden ve aşiret içinde ikinci derecede
müteneffizândan olup Ağa-yı merkûm hakkında bâlâda münderic bend-i mahsûsda
muharrer fezâyihde merkûm Şero Ağa da şerîk-i töhmet bulunduğu gibi kendisi de bilfiil
şekâvet-i müstemirre ashâbından olduğu ‘inde’t-tahkîk tebeyyün etmiş ve suret-i hâl
meclis-i idare-i livaca musaddak bulunmuştur.

Pençinar Aşiretinden Çendi Ağa’nın Oğlu Lendi Ağa ve Çilli bin Halid Ağa

Merkûmân Lendi ve Çilli Ağalar da kezâlik aşiret reisi Çeto Ağa hakkında bâlâda
muharrer bend-i mahsûsda tafsîl ve ta‘dâd olunan fezâyihe merkûm Çeto Ağa ile ma‘an
mütecâsirleri ve beyne’l-aşiret müteneffizândan olup şöhret-şi‘âr eşkıya-yı Ekrâd’dan ve
Siird mutasarrıflığına tâbi‘ Tillo karyesinden Şeyh Âbidin-zâde Şeyh Hüseyin’in geçen
doksan dört tarihinde Diyarbekir’e götürmekte olduğu ağnamını merkûmândan Çilli Ağa
ve çobanı Abdo’nun kolunu bileğinden kat‘ etmiş olduğu mertebe-i vuzûhda [33]
bulunmağla derece-i hâl ve şânları müstağni izâh bulmasına ve suret-i hâl kezâlik meclis-
i idare-i livadan tasdîk olunmuştur.

Reşkotan Aşiretinden Salih bin Sili Ağa

Reşkotan Aşireti halkının umûmen kuttâ‘-ı tarîk ve eşkıya makûlelerinden ve


merkûm Salih Ağa da asâkir-i şâhâneye teşhîr-i silah ile mukavemete ibtidâr eyleyen
takımlardan ma‘dûd ve aşiret reisi Musto Kato Ağa’nın birinci derecede avenesinden olup
merkûmun mütecâsiri olduğu her bir fezâhatta şerîk-i töhmet bulunduğu ‘inde’t-tahkik
tebeyyün etmiş ve keyfiyet kezâlik Siird meclis-i idaresinden musaddak bulunmuştur.

Sason’da Papo Karyeli Hüseyin Ağa’nın Oğlu Genco Ağa

Merkûm Genco Ağa doksan beş senesi Şevval’inde kaza-yı mezkûrda berây-ı
ticaret kimesne olan Erzurum vilayeti İngiliz Konsoloshanesi tercümanı Yusuf Efendi’yi
Hazro kasabası civarında on kadar avenesiyle ahz u girift edip Efendi-i mûmâ-ileyhin iki
yüz aded lirâ-yı Osmânî altınıyla rüfekâsının nukûd ve eşya ve eslihalarını ahz u gasp
ettiği Siird mahkeme-i bidâyetinde bi’t-tahkik sâbit ve tebeyyün olmuş ve merkûm Genco
Ağa şimdiye kadar hükümete girmemiş ve tekâlîf-i devlette hiçbir kayd ile mukayyed
olmamış ve dâimiyyü’l-vukû‘ kuttâ‘-ı tarîklikle ictirâ ve civarında bulunan ahali-i
meskûne merkûmun zulüm ve ta‘addiyâtı altında ezilip bitmiş ve hakikaten şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunmuş olduğu Siird meclis-i idaresinden verilen mazbata-i
icmâliyyede bildirilmiştir.

Sason Kazası Muzâfâtından Melkan Karyesi Ağavâtından Muri Ağa ve Halef Ağa

133
Merkûmân kaza-yı mezkûrun meşâhîr-i eşkıyasından olup Melkan karyesinde vâki‘
memlehaların taht-ı inhisara aldırıldığı tarihten beri memâlih-i mezkûrenin hüsn-i
idaresine muhalefet etmekte bulundukları misillü mes’ele-i sâbıkada havâli-i
merkûmenin askerden hâlî bulunması cihetiyle merkûmân Melkan taraflarında
hükümetin te’sîr-i nüfûzlarına sedd ve hâil olup envâ‘ şekâvete mütecâsir oldukları halde
bu defa üzerlerine kuvve-i askeriyye sevkiyle derdest olundukları mütehakkık ve
musaddaktır.

Sason Kazasında Comanlı Aşireti Reisi Hacı Hamo Ağa

Merkûm Hacı Hamo Ağa fî’l-asl Garzanlı Hacı Fettah Bey’in teb‘aasından iken
sonralarında ondan ayrılıp dört yüz haneyi hâvî ve beş altı yüz silah be-est Ekrâdı câmi‘
olan Comanlı aşiretini kendi emr ve nehîbine bend etmiş ve nahiye-i merkûmenin yetmiş
seksen bin guruş bedel-i a‘şârını beher sene kendi veyahut adamları ismine almak ve
nihayetü’n-nihâye on ve on beş bin guruş bedel ile deruhde ve iltizâm ve vergi ve tekâlîf-
i sâiresi de bu nispette olarak istîfâ ve şimdiye kadar kur‘a ve müstahfız ve redif gibi
tekâlîf-i askeriyyeden bir nefer bile verdirmeyerek kendi emr ve nehîbinin infâz ve
icrasında bulunmuş ve Hacı Fettah Bey’le yetmiş yedi tarihinden beri miyâne-i tarafeynde
nefsâniyetleri kabarıp mukâtele ve muhâkemeleri dahi geçmiş ve merkûm Hacı Hamo
Ağa ile taallukâtının yedindeki Comani nahiyesi kurâsında olan nüfûz ve teferrüdü Hacı
Fettah Bey’le müteallikâtının Garzan nahiyesinde olan nüfûzları gibi bulunmasına Alikan
Ağası Ömer Purto Ağa nâm şakîyi sahâbet ve himâye ederek ve bin neferi mütecâviz
Ekrâdı celb ve tecemmu‘ eyleyerek merkûmun geçen sene yaylaktan kışlaklarına
avdetlerinde ne sûretle sıyânet ve muâvenette bulunduğu bâlâda arz ve tenmîk kılınmış
olduğu tekrar tafsile hâcet messetmeyip ve’l-hâsıl isimleri bâlâ-yı lâyihada mezkûr olan
Reşkotan ve Pençinar ve Alikan ve İlikan ve Bekiran ve Comanlı aşiretlerinin reisleri
Musto Kato ve Çeto ve Ömer Purto ve Zahrab ve Bekro ve Hacı Hamo Ağalarla Garzanlı
Hacı Fettah Bey’in amucazâdesi ile kezâlik eşkiya-yı meşhûreden olup ez-ân-cümle
geçenlerde üzerine harekât-ı askeriyye icrâsı lüzumu Siird meclis-i idaresinden bâ-
mazbata Diyarbekir vilayet-i celîlesine isti‘mâl kılınmış olan Genco Bey hem enişte hem
kayın ve hem de amucazâdesi bulunan Mehmed Ali Bey nâm şakî Siird havâlisince
şöhret-şi‘âr olan eşkıyanın en birincilerinden ve bunlarun her birisi başlıca birer aşiret
sahibi olup aşiretleri halkını kendilerinin emr ve nehîblerine kayd u bend etmiş
takımlardan ve Lendo ve Çilli ve Şero ve Salih ve Sasonlı Genco Ağalar da eşkiya-yı
merkûmeye bi’n-nisbe ikinci derecede bulunan rüesâ-yı Ekrâd’dan bulunmasına ve

134
merkûmun dâimâ ve müstemirren envâ‘ şekâvete ictirâ eyleyerek Siird sancağının her
cihetinde asâyiş-i ‘âmmeyi ihlâl ve katl-i nüfûs ve gasb-ı emvâl ve kat‘-ı tarîk ve nice
nice köyleri tahrîb ile ahali-i mazlûme ve meskûneyi târümâr ve perişan etmiş ve bunların
her ne nev‘şekâvetin icrâsı her ne zaman kusur ve tasmîm etseler münferiden ve
müctemi‘an ve derhal icraya muktedir bulunmuş olduklarından kendi familyaları
efrâdından şimdiye kadar kur‘a ve redif ve müstahfız neferâtını vermemiş oldukları
misillü başlarında olan aşâir efrâdını dahi tekâlîf-i askeriyye-i ma‘rûzadan müstesnâ
tutarak bir nefer bile verdirmemiş ve tekâlîf-i mâliyyeye gelince satvet-i askeriyye irâe
olundukta yine yüzde beş nisbetinden ziyâde ağnâm ve mal ve vergi vermemiş ve hiçbir
zaman hükümet-i seniyyenin rakabe-i itaat ve inkıyâdını kabul etmemiş ve eşkıya-yı
meşhûreden bulunmasına ve bunlardan Musto Kato ve Ömer Purto ve Çeto Ağalar
Mehmed Ali Bey ve Lendo ve Çilli ve Salih Ağaların Garzanlı Hacı Fettah Bey’e derkâr
olan mensûbâtlarıyla mîr-i mûmâ-ileyhin hâiz olduğu iktidar ve nüfûzundan bilâ-istifâde
mîr-i mûmâ-ileyhi kendilerine hâkim ve âmir bilmiş olduklarından başka mîr-i
merkûmûnın mütecâsir oldukları fezâhat-ı dâime ve mükedderelerinden ancak yüzde
birisi bâlâ-yı lâyiha-i âcizânemde arz ve ta‘dâd kılınmış ve tafsîlât-ı ma‘rûfe mahalli
meclis-i idaresi tarafından verilen mazbata dahi musaddak bulunmuştur.

Siird Sancağı Dâhilinde Eruh Kazasında Bervari Nahiyesinde Hasher Karyeli Telli
Ağa ve Timur bin Cihangir Ağa – Bervari Nahiyesinde Ataf Karyeli Cihangir Ağa
ve Derviş Ağa – Bervari’de Deşnetak Karyesinde Kasım bin Fendi Ağa

Zikrolunan Bervari nahiyesi altmış yetmiş pâre kurâyı şâmil ve ahali-i meskûnesi
de Malahir ve Malaşkir nâmlarıyla iki kabileden ibaret olup kabileteyn-i mezkûreteyn
nahiye-i merkûmede şöhret-şi‘âr olan Eryan kabilesi ağavâtının taht-ı idarelerinde
bulunarak ağavât-ı merkûmeden Hasherli Yakup ve Mustafa ve Şerif Ağalarla an-asl
Hasher karyesinden ve ağavât-ı merkûmenin amucazâdelerinden olup iki saat bu‘d
mesafede olan Ataf karyesine nakl-i hane ile tavattun etmiş olan bâlâda mezkûr’ğl-ism
Ali Ağa’nın oğlu Derviş ve Kenan Ağa’nın oğlu Cihangir Ağalar ve kezâlik Hasher
ağavâtının amucazâdelerinden olup iki saat mesafede bulunan ve Deşnetak karyeli Fendi
Ağa’nın oğlu Kasım Ağa ve Hasher karyesinden Cihangir Ağa’nın oğlu Timur Ağa
Malahir kabilesine ve kezâlik Hasher karyeli olup bu ağaların amucazadelerinden
bulunan Ali ve bâlâda ismi mezkûr Telli Ağa ile ile Hurşid ve Halil Ağa ve oğlu Mustafa
ve Şemal Ağa’nın oğlu Şerif ve Behram Ağa’nın oğlu Mehmed Ağalar da Malaşkir
kabilesine riyâset ve kumanda etmekte olup şu iki kabilenin rüesâ ve ağavâtı olan

135
muharrerü’l-esâmi eşhâs iki tarafları olmak üzere öteden beri yekdiğerlerinin muârız ve
muhâsımı olup her an ve zaman beynlerinde ceng ü cidâl ve kıtâl ve kavga getirilmesini
i‘tiyâd etmiş takımdan olup ez-an-cümle doksan üç tarihinde Mardinli Halil Ağa’nın
nahiye-i merkûmede müdürlüğü hengâmında rüesâ-yı merkûme iki tarafları olarak ve
binden mütecâviz Ekrâdı celb ve tahaşşüd ettirerek dokuz on gün geceli gündüzlü
yekdiğerleri aleyhinde kurşun endahtıyla kavgaya ibtidâr ve tarafeynden yedi nefer zükûr
ve bir nefer inâs katl ve on dokuz nefer de kurşun ve kılınç ile cerh ettirilip Malaşkir
kabilesi ahalisinden yetmiş seksen kadar haneleri Malahir Kabilesi tarafından ihrâk ve
kabile-i mezkûrenin bilcümle emvâl ü eşyaları da gasb u gârât ettirilmiş ve şu muhârebede
Malahir kabilesi ağavâtının gelebe etmeleriyle beraber Malaşkir kabilesini târümâr ve
hanelerinin ihrâkıyla mâmeleklerinin iğtisâbına cür’et eyleyen Malahir kabilesi ağavâtı
olup keyfiyet Siird mutasarrıflığına aksetmesiyle beraber mutasarrıflıktan bir bölük
seyyare ve zaptiye mülâzımlarından olup bu kere berây-ı tâğrîb Haleb’e sevk ettirilmiş
olan Siirdli Hacı Süleyman Ağa ve ol vakit Eruh kâimmakâmı bulunan Diyarbekirli
Abdurrahman Ağa’dan mürekkeb bir fırka-i ıslâhiye teşkîl ve nahiye-i merkûmeye tesrîb
olundukta ağavât-ı merkûme yekdiğerleriyle barışıp görüşerek ve senetleşerek cümlesi
ittihâd ve ittifâk eyleyerek ehadühümâ âherinden bir gûnâ da‘vâları olduğu beyân
olunursa da kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh ittihâz eylediği tedâbir-i sâibe ile Malaşkir
kabilesi ağavâtından Ali ve Halil Ağa’yı Malahir kabilesi ağavâtından dahi Yakup ve Kul
Mehmed ve İsa Ağaları ber-takrîb ele geçirerek mutasarrıflığa irsâl ve kusur ağavât ise
zaten hükümete yanaşmakta bulunduklarından bunların elde edilmeleri için de ikdâmât-ı
mütevâliye ve taharriyât-ı mukteziyyenin temâmî-i ifâ olunduğu halde derdest
ettirilmelerine imkân bulundurulamaması üzerine heyet-i merkûmenin avdet etmelerini
müteâkib geride bırakılan ağavat-ı sâbık me’lûf ve mevsûf bulundukları meslek-i şekâvet-
kârânelerini ele alarak yekdiğerlerine sarkıntılıkta hâlî kalmamakta oldukları ve mes’ele-
i mündefi‘anın ilcâ’ât-ı zaruriyyesi hsebiyle hükümetçe de derdestlerine kıyâm
olunamadığından başka bunların me’mûrîn-i hükümet haklarında derkâr olan gayz ve
‘adâvet ve şerr ve mekîdetlerinden kemâl-i derece havf ve haşyet üzere bulunarak
muâmelât-ı hükümeti sektedâr eyleyerek zimâm-ı idare-i hükümete dahi ma‘nen
kendilerine âid ve mes’ele-i mahbûsün-anhâdan dahi bi’l-istifâde madden dahi umûr-ı
hükümeti iğtisâb ile keyfe mâ-yeşâ’ her iki taraf başka başka olarak icrâ-yı hükümet
keyfiyet eylemekte bulundukları halde Malahir kabilesi ağavâtından Hurşid Ağa’nın katli
maddesi Malahir kabilesi ağavâtı tasavvur ve tasmîm ile karar verilerek Malahir kabilesi
ahalisinden olup Hurşid Ağa’ya hizmet etmekte bulunan Salih oğlu Yusuf nâm şahsın

136
dahi fiil-i katle mücâseretini tahrik ve teşvik ettikleri halde geçen doksan dört senesi
Nisan’ının on altıncı günü merkûm Hurşid Ağa’nın mutavattın olduğu Malaşkir kabilesi
mahallesi içinde savuşup sayd u şikâra gitmek üzere hizmetkârı merkûm Yusuf da
refakatinde bulunduğu halde Malahir Mahallesinde İsa Ağa’nın hanesi önüne gittikde
merkûm Yusuf, Hurşid Ağa’yı tüfenk ve revolver ile cerh ve katl ve müteâkiben de
Malaşkir kabilesinden Şeyho nâmında bir şahıs da gelip tertibât ve tasmîmât-ı faside-i
mebhûseden gafil ve bî-cürm bulunan Malahir kabilesinden Tatar’ın oğlu Reşo’yu
mukâbeleten katl ve Salih oğlu Yusuf da Hasher karyesinde mukim olan diğer Kasım ve
Cihangir’in oğlu Temur ve Ceduh oğlu İbrahim Ağalar semtine ilticâ etmesi üzerine
Malaşkir Kabilesi Telli ve Mustafa Ağalar da derhal Malaşkir halkıyla kendilerine
mensûb olan Ekrâd’ı bi’t-tecemmu‘ Timur ve İbrahim Ağaların hanelerini ve bu karye
aldırılarak [kesik] amâde ve mevcûd bulunmuş olan metris ve istihkâmları tarafeyn
tahassun eyleyerek kurşun endahtıyla kavgaya tutuşulmuş ve Malahir kabilesi
ağavâtından olup Ataf karyesinde mukim Ali Ağa’nın oğlu Derviş ve Kenan Ağa oğlu
Cihangir Ağalarla Deşnetak karyesinde mukim Fendi Ağa’nın oğlu Kasım Ağa da Kasım
ve Timur ve İbrahim Ağalara muâvenet ve istimâlet için mevcûd-ı maiyetleriyle derhal
Hasher karyesine ‘azîmete şitâb etmişlerse de Malaşkir kabilesi karyenin her tarafını
muhasaraya alarak hâricden imdâd ve muâvenet vukûuna seddolması ve Derviş ve
rüfekâsı Hasher’e ve kavga mahalline yanaşmayıp karyenin haricinde tahaşşüd eyleyerek
her iki tarafın arbedesine nigehbân olarak ‘avâkıb-ı emvâle intizâr ve tarafeynin bilâ-
fâsıla tüfenk ateşi beş gün beş gece imtidâd edip müdüriyet makarri Hasher karyesi olmak
münasebetiyle ol vakit müdür bulunan Hüseyin Efendi de Hasher’de bulunduğu cihetle
her iki tarafa nesâyih-i icâbiyyeyi tebliğ ve ifhâm etmiş ise de zaten tarafeynin hükümet-
i seniyyeye gerdân-dâde-i inkıyâd olmamalarından nâşi bir gûne te’sîr etmediğinden
Bervari dâhilinde Bidar karyesinde mukim Şeyh Abdullah ve Girekan karyeli Şeyh
Abdulgaffar ve Hotek karyeli Şeyh Abdullah ve Hasher karyeli Şeyh Mehmed Efendi ile
İmam Hüseyin Efendi mezkûr muharebenin men‘i hususunca tavassut eyleyerek üç gün
mütemâdiyen Telli ve Mustafa Ağalara ricâ ve niyaz eylemiş ve nihayet’ül-emr Malahir
Ağalarının ve familya ve taallukâtları yalnız arkalarında elbise ile hanelerindan çıkarttılıp
bilcümle mâmelekleri Telli ve Mustafa Ağalara terk ettirilmek şartıyla merkûmun
istihlâsı nefislerine Telli ve Mustafa Ağaların muvafakatları istihsâl ve binâenaleyh
Kasım ve Timur ve İbrahim Ağalar maa-taallukât ve familya mevki-i muharebeden
çıkarttılması üzerine Telli ve Mustafa Ağalar refâkatlerinde bulunan üç yüz kadar Ekrâd
ile Malahir ağalarının hanelerine varıp bilcümle mâmelekleri gârât ettikten sonra hanelere

137
de ateş savurarak ihrâkına ibtidâr etmişlerse de mezkûr evlerin derkâr olan metaneti
cihetle ateş salıverip bütün bütün ihrâkı muhâl olmağla bi’t-tahrîb hedm ve harâb
ettirilmiş ve vukuât-ı müteellime-i mebhûse müdür-i mûmâ-ileyh cânibinden Siird
mutasarrıflığına sebk eden iş‘âr üzerine ol vakit Siird meclis-i idare azasından olup bu
kere nefy ve tâğrîb olunan Hamid Ağa’nın biraderi Hacı Musa ve Tabur Ağası İbrahim
ve Mülazım Hacı Süleyman Ağalar me’mûren biraderi nahiyesine gidip Telli ve Mustafa
Ağaların Hamo Ağa familyasına mensubiyetleri ve Hacı Musa Ağa da Hamid Ağa’nın
biraderi olmak münasebetiyle mûmâ-ileyhim Hasher’de Telli Ağa’nın hanesine
müsâferetle otuz beş gün ikamet etmişlerse de bir gûne icraatte bulunamamalarından
dolayı Kolağası Süleyman Efendi refakatiyle iki bölük asâkir-i şâhâne de nahiye-i
merkûmeye irsâl ve Malahir ağaları Kasım ve Temur ve İbrahim ve Derviş ve Hacı Bekir
ve Fendi’nin oğlu Kasım Ağalar Kolağası-ı mûmâ-ileyh tarafından davet olunmuşlar ise
de Hacı Musa Ağa’dan meslûb’ül-emniye bulundukları beyanıyla olunan davete icâbet
etmediklerinden darb ve tenkîl olunarak bunların hayyen ve meyyiten derdestleri
zımnında Telli ve Mustafa Ağalar riyâsetinde olmak üzere toplattırılan nefîr-i ‘âmm Hacı
Musa Ağa kumandasında olarak Kolağası da asâkir-i şâhâne ile kendisine kuvvet’iz-zahr
olmak üzere Hasher’den hareket ve ağavât-ı merkûmenin takiblerine devam ve yedi saat
kadarca arkaları sıra gidilmiş olduğu halde ağavât-ı merkûme Van vilayet-i celîlesine
mülhak olup Bervari’ye hem-hudud bulunan Şatak nahiyesi hududunu tecavüz etmişlerse
de bunların aile ve çoluk çocukları Malahir ağalarından İbrahim Ağa’nın pederi Ceduh
Ağa ile bunun diğer oğlu sahâbetlerinde olarak götürülmekte bulunduğundan Şatak
nahiyesi pişkâhında cereyan eden suyun kenarında ibtidâ Hacı Musa Ağa ve Telli ve
Mustafa Ağalar Ceduh Ağa ile oğluna yetişip merkûmân hiçbir gûne mukavemet
sadedinde bulunmayarak bi’l-mutâva‘a arz-ı teslimiyet ettikleri halde ağavât-ı merkûme
ve me’mûr-ı mûmâ-ileyh Hacı Musa Ağa bunları hayyen ahz u girift ettikten sonra
kurşunla katl ve itlâf ve o sırada endaht olunan tüfenk sadâsı üzerine asâkir-i şâhâne de
bâ-seyr-i seri‘mahall-i mezkûra muvasalat etmişlerse de merkûmân Ceduh ve oğlu [35]
ber-vech-i muharrer bi’l-mutâva‘a istimân ve dehâlet ettikleri halde kavânîn-i saltanat-ı
seniyyenin ve vicdân-ı aliyyenin asla kabul ve tecviz etmediği bir sûret-i fecia ve
elhiyyede katl ve itlâf ettirilmesinden ve Malahir ağaları da Van hududunu tecâvüz etmiş
olmalarından nâşi daha ileriye gidilmeksizin asâkir-i şâhâne ve nefîr-i ‘âmm Hasher’e
ri‘cat ve Hacı Musa Ağa’nın biraderi de bulunması ağavâtın yekdiğeri hakkında olan
husûsatı bi’l-aks teşdîd ve tezyîd eyleyerek mûmâ-ileyhin oradan imtidâd-ı ikâmeti
mahzurdan sâlim olamayacağı anlaşılması üzerine merkûm Hacı Musa Ağa’ya Kolağası

138
tarafından ruhsat i‘tasıyla oradan kaldırılıp binâberîn Malahir ağaları da temîn olundukta
Derviş ve Cihangir ve Kasım ve İbrahim Ağalar da bi’l-mutava‘a Kolağası-ı mûmâ-ileyhe
dehâlet etmişlerse de nahiyeye asâkir geliği halde birbirleriyle barışıp görüşmek ve
yekdiğerine kardeşcesine muamele eyleyerek bir gûne davada bulunmamak ve askerin
nahiyeden infikâkinde silah kuvvetiyle ahz-ı intikam etmek bunlarca âdet-ı kadîme
iktizasından bulunduğuna mebnî ağavât-ı merkûme de Kolağası mûmâ-ileyhin nezdine
geldiklerinde ba‘d-ezîn beynlerinde bir gûne muhârebe ve mukâtele vukua getirilmeyerek
yekdiğerleriyle i’tilâf ve hüsn-i imtizâc eyleyeceklerine dair senetleşerek ve bu sûretle de
beynleri te’lîf ve ıslah olmağla salıvermiş ve asâkir-i şâhâne de üç ay kadarca ikâmetle
kalkıp gitmelerinden bir ay sonra ağavât-ı merkûme harekât-ı bâgıyelerini ele alarak hâl-
i sâbıklarına rücu‘ ve Hasher’e bir saat mesafesi olan Deşdibek nâm mevkide tarafeynin
üç yüzden mütecâviz Ekrâdı bi’l-celb karşılıklı olarak kurşun endahtıyla kavgaya ibtidâr
ve iki saat kadarca imtidâd eden muhârebede tarafeynden birer mecrûh vukû‘ bulduktan
sonra müdür ve şeyhler de tavassut etmeleriyle muhârebe-i mebhûse bertaraf edilmiş
deyu vukuât da müdürlükten mutasarrıflığa olunan iş‘âr üzerine Eruh kâimmakâmlığı
Mehmed Said Efendi’yle Yüzbaşı Hasan Ağa irsâl kılınmış ve ağavât-ı merkûme ber-
sâbık gelerek bir gûne davada bulunmayarak ba‘de-mâ hüsn-i muâşeret ile geçinecekleri
hakkında ber-mu‘tâd birbirine senet vermiş ve ağavât-ı merkûmenin şu sûretle olan ahd
ve mîsakları mücerred hükümet-i seniyyeyi iğfâl olup ebâ an-ceddin hâl-i bedeviyetten
feragat ile ba‘demâ yekdiğerine sarkıntılıkta bulunmamaları hakkında olan muâmelâtları
hakîikî-i olmayıp ca‘lî bir keyfiyet olmağla bunların elden çıkarılmaları muktezi
bulunmuş ise de ne çare ağavât-ı merkûmenin derdestleriyle nahiye derûnundan
çıkarılmaları bir tabur asâkir-i şâhânenin vücûdiyetine mütavakkıf ve hasbe’l-gâile bu
kuvvetin vücûdu dahi mefkûd olmasına binâen kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh bi’z-zarûr bu
bâbda bir gûne teşebbüsât ve icraatte bulunamayarak yalnız bir nasihat icrasıyla iktifâ ve
dört beş gün kadarca ikâmetle avdet ve bundan bir ay sonra da Malahir Ağaları Hasher’e
iki buçuk saat mesafesi olan Girekan karyesinde ve Malaşkir ağavâtı da Tenur karyesinde
olarak tekrar muharebeye tutuşmalarında müdür-i mûmâ-ileyh de tekrar beynlerine
tavassut etmek üzere bâlâda mezkûrü’l-esâmi şeyhlerin arkalarınca me’mûr gönderip
bunların vürûdlarında kavga mahalline gitmek üzere hazır ve muntazır bulunduğu halde
ağavât-ı merkûmeden Telli Ağa kemâl-i tehevvür gazabla Hasher’e gelerek kendi taraftarı
olan Malaşkir kabilesi halkını değnekle hanelerinden çıkarıp peyderpey kavga mahalline
sevk etmekte olduğu müdür tarafından müşâhede ve nezdinde bir nefer bile olsun zabtiye
bulunmaması cihetiyle Ağa-yı merkûmân işbu harekât-ı bâgıyânenin hükmen men‘e

139
kudret-yâb olamayıp rica ve istirham kılıflı men‘i hususu ifade olduğu halde bidâyeten
ettiği muhârebede Malahir ağalarını tasdîk ve cümlesinin katl ve itlâfları esbâbını istifsâr
etmiş olduğu halde ol vakit dahi işe vukû‘-ı müdahale üzerine muhârebeyi men‘
ettirildikten başka iş‘âr ve istiş‘âr-ı vukû‘ât ile nahiyelerine asker de celb ettirilmekte
bulunduğunu feverân-ı hiddet ve şiddetle merkûm Telli Ağa hakaret-âmiz kelimâtla
müdür-i mûmâ-ileyhi mu‘âteb ve bu dakikada müdürün nahiyeden çıkıp gitmesini ve
bilakis gitmeyecek olduğu takdirde derhal müdürün dahi katline cür’et eyleyeceğini
beyân ve bu sûretle tehdid etmesiyle beraber ol gün müdürü hükümet mahalli olan
Hasher’den tard ve teb‘îd etmiş ve binâenaleyh merkûm Telli Ağa da kavga mahalline
şitâb ve bu defaki muharebeleri de iki gün imtidâd edip tarafeynden iki üç katl vukû‘
bulduktan sonra şeyhlerin vesatatlarıyla muharebeye hitâm verdirmiş ve müdür-i mûmâ-
ileyhin nahiyeden doğruca kâimmakâmlık merkezine gidip vukuâtı kâimmakâm
vasıtasıyla Siird mutasarrıflığına iş‘âr ve henüz nahiyeye avdet etmeksizin Bedirhan
Paşazâdelerin havali-i merkûmeye vürûdlarıyla beraber Bohtan kıt‘asında şekâvetleri
Bervari ağaları merkûmdan Telli ve Derviş ve Fendi oğlu Kasım ve Kenan oğlu Cihangir
ve diğer Cihangir oğlu Timur Ağalar da teşkil ettikleri cemiyet-i şekâvet-kârânelerine
yalnız birer tezkire ile davet ettikleri ağavât-ı merkûme zaten hâl-i isyan ve şekâvette
bulunarak hükümeti tanımamakta ve böyle bir fırsata her bâr mutarassıd ve müterakkıb
bulunmalarına mebnî cümlesi hükümet aleyhinde hemen akd-i ittifâk ve ittihâd edip
nahiye derûnunda eli silah tutar ne kadar nüfus mevcûd var ise taraf taraf toplattırılarak
taht-ı riyâset ve sahâbetlerinde olduğu halde Ekrâd-ı müctemi‘a ile ma‘an kendileri de
isyan makarrı olan Deh kasabasına gelerek Bedirhan Paşazâde’nin oğulları Osman ve
Hüseyin Beylere bi’l-myavvi‘ tebeyyün etmeleriyle beraber mûmâ-ileyhimâ taraflarından
dahi ağavât-ı merkûme alâ makâdirihim efrâd-ı mevcûdeyi zâbit ve kumandan tayin ve
bunlardan Derviş Ağa da efrâd-ı mütehaşşide-i bâgıyânenin erzâkını Bervari nahiyesi
ahali-i Müslime ve gayrimüslimesinden devşirip sevkiyat umûrunu icrâya me’mûr tayin
edildikten sonra mûmâ-ileyhimâdan Osman Bey Cizre üzerine hareket ve Bervari ağaları
merkûmûn Fendi oğlu Kasım ve Timur ve Cihangir ve Telli Ağalar da maiyetleriyle
getirdikleri Ekrâd ile ma‘an Siird’i zabt ve istilâ etmek üzere Hasan Bey refakatiyle
Deh’den çıkıp Siird’e üç dört saat kurbiyet-i mesafesi olan Nebâzer nâm mahalle kadar
gelerek orada istihkâmlar vaz‘ ve inşasıyla beraber asâkir-i şâhâne ile muharebeye ibtidâr
ve nihayetinde cünûd-ı şâhânenin savlet ve şiddet-i ateşine tâb-âver-i mukâvemet
olamamalarıyla cemiyet-i şekâvet-kârâne dağıttırılıp kendileri de münhezimen ve
makhûren ric‘at ettikleri halde muahharen cânib-i saltanat-ı seniyyeden icrâ buyrulan

140
tedâbir-i sâbite-i celîle üzerine mûmâ-ileyhimâ Osman ve Hüseyin Beylerin bi’l-
mutâva‘a arz-ı dehâletle izhâr-ı nedâmet ve müdür-i mûmâ-ileyhimâ Siird mutasarrıf-ı
esbakı izzetli Vehbi Efendi tarafından Bervari nahiyesine iâde ve ağavât-ı merkûmeye
hitâben de bazı nesâyih ve tebligât-ı mişirîyi hâvî yazılan buyruldu kendilerine tebliğ ve
me’vâ-yı kadîmelerine avdetle kâr u kisb ve iş ve güçleriyle meşguliyetleri her çend taraf-
ı hükümetten kendilerine tefhîm ve teminât-ı icâbiyye tamamıyla telkin edilmiş olduğu
halde ba‘d-ezîn hükümet me’mûrları nezdine gitmemek ve emr-i hükümete itaat ve
inkıyâd etmemek üzere mûmâ-ileyhimâ Osman ve Hüseyin Beyler huzurlarında tahlîf
olunarak ol vechile ahd ü mîsâk etmiş olduklarından ber-vech-i muharrer mukâvele ve
muâhede-i meşrûtanın haricine çıkılmak kendilerince hayyiz-i imkânda olmasından nâşî
hilâf-ı ahd ve karar harekâtta bulunamayacaklarını musırrâne beyân ve meslek-i şekâvet-
kârânelerinde sebât etmekte bulunduklarına mebnî mîr-i mûmâ-ileyhin tekrar mutasarrıf-
ı mûmâ-ileyhe vukû bulan müracaatı üzerine bir tabur asâkir-i şâhânenin Bervari
nahiyelerine gönderilip rüesâ-yı merkûmeden Kenan Ağa [36] oğlu Cihangir ve Fendi’nin
oğlu Kasım Ağalar Bervari’de Boron karyesinde muhtefî bulundukları haber alınması
üzerine asâkir-i şâhâne binbaşılarından rif‘atlü Hüseyin Ağa refakatiyle sevk ettirilen
cünûd-ı şâhâne leylen karye üzerine gönderilip ablukaya aldırılarak ‘ale’l-gafle basmakla
derdest ettirilerek Siird mutasarrıflığına irsâl ve kusurları ise dağlarda ve kırlarda gezerek
ızhâr-ı şekâvetle imrâr-ı vakt eylemekte bulundukları ve ağavât-ı merkûmeden Telli Ağa
geceleri suret-i hafiyyede hanesine gelip gündüzleri dağlarda dolaşmakta olduğu ve bir
gece de ber-mu‘tâd hanesine geldiği casus vasıtasıyla tahkik olunarak asker sevk
olunduğu halde merkûm Telli Ağa kemâl-i şecaatle hanesinden çıkıp mukâvemet
sadedinde bulunmuş ise de cünûd-ı şâhânenin satvet-i kâhiresine uğrayarak nihayetinde
dahi terk-i hayat eyleyeceğini anlayıp mukavemeti firara tebdil etmiş iken merkûm
derdest edildiği gibi Derviş Ağa da yayladaki çadırında gece yatarken ve Timur Ağa da
Robari karyesinde saklanmış olduğu halde asâkir-i şâhâne binbaşılarından Mehmed
Efendi tarafından başka başka gönderilen cünûd-ı hazret-i padişâhî taraflarından
bulundukları mahaller ablukaya aldırılarak bağteten derdest ettirilmiştir. Merkûm Telli
Ağa’nın tutulmazdan evvel ikâ‘ eylediği ahvâl-i seyyieden biri de kendi mensûbâtından
Girekan karyesi civarında hayme-nişin bulunan Alikan aşiretinin ağnamı ta‘dâd için
me’mûr-ı mahsûs gönderildiği halde cevap vererek Bağdad’a yanaştırılmamakta
bulunmasından nâşî müdür-i nahiye Hüseyin Efendi’nin me’mûr refakatiyle aşiret-i
merkûme nezdinde gittiklerinde kendisinden istihsâl-i ruhsat olunmaksızın mensûbâtının
ağnâmı hodbecod ta‘dâda gidilmesi merkûm Telli Ağa’nın ‘urûk ve a‘sâbını tahrik ve

141
birtakım avene-i müsellahasıyla bi’t-ta‘kîb kendileri de gidip me’mûr ve müdür
aleyhlerinde hakaret-âmiz birtakım muamelâttan sonra memerr-gâhlarında bulunan ve
ahşaptan mamul olan Bohtan Suyu Köprüsü hedm ve bir daha yaptırılmaması için
enkazını dahi ihrâk etmeleriyle üç gün kadarca müdür ve me’mûru Bohtan Suyu’nun öte
tarafında nuhâsara ettikleri halde muahharen suyu geçmek üzere nehrin iki tarafında
kazıklar rekziyle ipler temdîd ederek üzerinden geçmiş ve ol sûretle hayatlarını tehlikeye
ilkâ ile mürûr etmişlerdir. Bedirhan Paşazâdelerin ibtidâ-yı tuğyânlarında müdür-i mûmâ-
ileyh nahiyede bulunmadığı cihetle müdürün bilcümle eşyalarını gârât ve evrâk-ı
mevcûde-i resmiyyeyi de ihrâkun bi’n-nâr ettikten sonra Bedirhan Paşazâdelerin nezdine
gittikleri ve seyyiât-ı sâbıkaları istintaken bi’t-tahkîk sâbit ve tebeyyün olmuş ve keyfiyet
kezâlik tahkik kılınmıştır.

Eruh Kazasına Tâbi‘ Çat Karyeli Ömer Ağa

Bedirhan Paşazâdelerin Bohtan kıt‘asında ibtidâ-yı isyanlarında merkûm Ömer


Ağa da karyesi ahalisinden tertip ettiği elli neferden mütecâviz avene-i müsellehasını
müstashiben Paşazâdelerin nezdine gidip kemâl-i şevk ve hâhişle teb‘iyet ederek Nebâzer
nâm mahalde vukû‘u bâlâda ma‘rûz olan muhârebede merkûm Ömer Ağa da riyâsette
bulunarak asâkir-i şâhâneye silah be-dest olduğu evrâk-ı tahkikiyye-i mevcûde ile müsbit
ve müberhen olduğu gibi Eruh Kazasına tâbi‘ Hertvin-i ‘Ulyâ ve Süflâ karyeleri ahali-i
gayrimüslimesinin mal ve cânlarına îsâl dest-i hasâr ve bi’t-tahsis bundan mukaddem
merkûm Ömer Ağa karyesi ahalisinden Siyo nâm kimesne ile muhtarlık yüzünden
miyânelerinde hâsıl olan benviyet ve menâfese üzerine ahali-i karyeyi ikiye taksim ile
ettikleri muhârebede merkûm Ömer Ağa, Siyo’ya galebe çalıp miyâne-i tarafeynde beş
altı nefer katl ve bu mikdarda mecrûh bıraktırıldıktan sonra merkûm Siyo ile
mensûbâtından on beş hane halkını Çat karyesindeki me’vâ-yı asliyyelerinden tard ve
teb‘îd ve bunların bilcümle mâmeleklerini nehb ü gârât ve emlâk ve arazilerini zabt ve el-
ân kabile-i merkûme halkı karyeye yanaştırılmayıp ve Van vilayet-i celîlesine
muhâceretle süründürülüp gezdirilmekte olup merkûm Ömer Ağa’nın şekâveti gün-be-
gün tezâyüd eylemekte bulunmasıyla merkûmun hayyen ve meyyiten derdesti derece-i
vücûbda görünmekle ol bâbda Siird meclis-i idaresinden ıslahat me’mûru saâdetlü Nazım
Efendi’ye verilmiş fî 15 Teşrînisânî sene [12]93 tarihli mazbatanın münderecâtında
nümâyan olduğu üzere ol vakit merkûm Ömer Ağa’nın bir sûretle derdestine muvaffak
olunamamış olduğu halde bu defa merkûm üzerine sevk olunan asâkir-i şâhâne
marifetiyle ber-takrîb elde edilmiş olup hülâsâ-i kelâm bâlâ-yı lâyihada mezkûrü’l-ism

142
Telli ve Derviş ve Cihangir ve Kasım ve Timur Ağaların hâl ve şân ve derece-i şekâvetleri
bahsinin tafsîlâtına girişilince nahiye-i merkûmede öteden beri meşhur ve müteârif olan
Edyan kabilesinin sığârr ve kibârı umûmen ağavât makûlesinden ibaret olup bunların ebâ
an-ceddin beyne’l-ahali nüfûzları ve kendileri ise hakikaten mütegallibeden ve idare-i
hükümeti kendi idare-i keyfiye-i zâlimânelerine münhasır bilerek ahali-i mahalliyye
bunların zîr-i mezâlim ve ta‘addiyâtlarının esiri ve yevmen-fe-yevmen vukû‘a
geitirilmekte olan fenalıkların bizzat veya bi’l-vâsıta fail ve mütecâsiri olan fesede-i
Ekrâd’dan bulundukları misillü nahiye-i merkûme halkı iki kabileden mürekkep Malahir
ve Malaşkir nâmlarıyla yâd ve Edyan familyası ağavâtından her iki kabile halkına riyâset
ve kumanda etmekte bulundukları cihetle yekdiğerlerinin tavır ve muamelâtlarını
çekememekte bulunduklarından dolayı ber-mu‘tâd lehlerine birer ve ikişer defa nahiyede
nâire-i fesâdı îkâd ve iş‘âl ile tarafeynden bin neferi mütecâviz Ekrâd celb ve cem‘ ederek
eyyâm-ı kadîmeden beri vaz‘ ve inşâ ettirmiş oldukları metris ve istihkâmlara bi’t-
tahassun haftalarca her iki tarafın yekdiğerine kurşun atarak muhârebe-i hûnrîzâneye
kıyâm ve bu sûretle miyâne-i tarafeynde merkûz olan münâfese ve münakaşa
beliyesinden mütevellid vukû‘a getirilen ânif’ül-beyân muhârebât-ı vâkı‘ada lâ-yü‘add
ve lâ-yuhsâ nüfus-ı mazlûmenin katl ve itlâf ve ehadühümâ âherin taraf ve mensûbları
haklarında hafî ve celî îkâ‘ına mütecâsir oldukları sarkıntılık ve fenalıklardan dolayı nice
köylerin tahribi ve ahali-i kadîme-i mazlûme me’vâ-yı asliyyelerini terk ile mahâll-i
sâireye muhâceretlerini müntec olduğu ve yalnız şu üç sene zarfında yekdiğerleri
aleyhlerinde vukû‘a getirdikleri muhârebât derecâtı sebt-i sahife-i tezkâr ile seyyiât-ı
sâbıkalarının teşrîh ve tavzîhi kâbil-i imkân olamayan umûrdan bulunduğu gibi mes’ele-
i mündefi‘ada ahali-i mahalliyyenin şer‘an [ve] diyâneten borçlu oldukları farîza-i cihâda
‘azîmete şitâb eylemeleri şi‘âr-ı İslâmiyye’den bulunduğu halde bilakis ağavât-ı
merkûme menviyât-ı husumet-kârânelerini tenfîz ve ahali-i mahalliyyeyi mevki‘-i
muharebeye gitmekten men‘ ederek ızhâr-ı şekâvet ve isyana ictisârlarıyla havâli-i
merkûmede asayişi bütün bütün ihlâl ve imhâ etmelerine mebnî yekdiğerleriyle ve
hususiyle mârrîn ve ‘âbirîn haklarında vukû‘a getirmekte oldukları fenalıklarının def‘ ve
izâlesi emrinde gâile-i mebhûse esnasında bile cünûd-ı şâhânenin sevkıyla te’dîb ve
terbiyeleri farîzası dest-i i‘tinâya alınmasını müteâkib birbirleriyle barışıp görüşerek
ittihâd ve ittifâk ile ba‘de-mâ yekdiğeri aleyhinde ve sâir gûne edepsizlikte
bulunmayacaklarını ahd ü misâk ve ol vechile teatî-i senedât ile hüsn-i muâşeretlerini
temin ve istihzâr ve asâkir-i şâhâne içlerinden çıkar çıkmaz silah kuvvetiyle ahz-ı sâr u
intikâm için teşkîl-i cemiyetle muhârebât-ı ‘âdiyyeye ibtidâr ile hâl-i sâbıklarına rücu‘ ve

143
mütecâsiri oldukları fezâhatleri ihbâr eylemek şöyle dursun ahali-i gayrimüslime
haklarında mu‘tâdları olan zulm ve i‘titaflarından bahs ve şikâyetle aleyhlerinde ikâme-i
da‘vâ eylemeyen ahali-i mazlûmenin hânümânlarını mahv ve ifnâ edegelmekte
bulundukları cihetle [37] pençe-i zulm ve ta‘addîleri altında ahali-i mahalliyyeyi tazyîk
ve teferrüd ve tagallüb etmediği merkûmûnun her birisi adet edinmiş şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulundukları bedîhî bulunmuş ve bu cümle-i ma‘rûz ile beraber
şu Edyan kabilesi ağavâtı bi’l-umûm tekâlîf-i devletten ve kur‘a ve redif ve müstahfız
i‘tâsından müstesnâ olduklarından nahiye-i merkûme varidât-ı öşriyyenin ancak öşr-i mi‘
şârını hazine-i celîleye mal ve kusûru kendi taraflarından ekl ü bel‘ ile bu sûretle varidât-
ı hazine-i celîleye dahi eyâdî-i iğtisâblarına geçirmekte bulundukları hüveydâ ve ahali-i
mahalliyyenin bilcümle hukuk ve cinayet ve davalarınca kendilerini merci‘-i mahsûs
ta‘yîn ve ittihâz ile her iki kabile-i rüesâ ve ağavâtı mensûbâtları efrâdı miyânında vukû‘a
getirilen bilcümle fenalıklardan dolayı fâilini konaklarına celb ile nakden tecrîm veyâhûd
cismen ezâ ve cefâ ile bî-muhâbâ hod-serâne ve bâgıyâne hareketle nüfûz ve evâmir-i
hükümetin nahiyede icrasına bunların bilfiil mümâna‘at-ı hakîkiyyeleri ve Van vilayeti
ile Siird Sancağı havalisinde kuttâ‘-ı tarîk ve eşkıyalıkta şöhret-şi‘âr olan takımlardan
ma‘dûd bulundukları âzâde-i kayd u beyân olup elhâsıl kendilerinin şekâvet-i dâime ve
mükerrere ashâbından olmalarıyla bu def‘a asâkir-i şâhânenin savlet ve besâleti sâyesiyle
elde edilmiş ve vücûdları asâyiş ile te’lif kabul etmeyen ağavâtdan ve Bedirhan
Paşazâdelere tab‘iyet ederek Siird’e dört beş saat mesafesi olan Nebazir nâm mevkide
asâkir-i şâhâneye tesadüflerinde kurşun atarak mukâvemete cür’et ve cesaretleri dahi
bedîhî ve rûşenâ bulunmuş olmağla merkûmûn Timur ve Cihangir ve Telli ve Derviş ve
Kasım Ağalarla Çat karyeli Ömer Ağa’nın hâl ve şân ve derece-i şekâvetleri ve üç dört
senelik vukuâtları tafsilat-ı mesrûdeden müberhen siyâk-ı tahkîkât ve muamelât Siird
meclis-i idaresi mazbatasıyla musaddak ve müeyyed bulunmuştur.

Rıdvan Kazasına Tâbi‘ Beşiri Nahiyesi Ağavâtından Tilmizli Mirza Ağa – Nahiye-i
Merkûmede Zercil Karyeli İbrahim Haso Ağa – Ve Oğulları Haso ve Diğeri Zerko

144
Ağalar – Nahiye-i Merkûmede Zercil Karyeli Ali Mecdik Ağa – Nahiye-i
Nerkûmede Sinan Karyeli Hacı Reşid Ağa – Nahiye-i Merkûmede Elmedin
Karyeli Said Ağa – Beşiri Nahiyesinde Ancolin Karyeli Şevis Ağa – Nahiye-i
Merkûmede Şeyhçoban Karyeli Emin Ağa – Nahiye-i Merkûmede Bahımslı Mirza
İsa Ağa – Karye-i Mezkûrdan Mirza Hamid Ağa

Eşhâs-ı merkûmeden Tilmizli Mirza Ağa ile Zercil karyeli İbrahim Haso Ağa’nın
ebâ-an-ceddin beynlerinde mezkûr olan buğz ve ‘adâvet münasebetiyle bundan
mukaddem merkûmândan İbrahim oğlu Haso Ağa tarafından yirmi kadar Ekrâd-ı
müsellaha Mirza Ağa’nın hanesi üzerine leylen gönderilip tüfenk attırılmasını müteâkib
Mirza Ağa da bir cemiyet teşkîl ve bi’l-mukâbele İbrahim Ağa’nın hanesi üzerine
gönderip olunan muhârebede Mirza Ağa tarafından bir nefer katl vukû‘uyla muhârebe
neticelenmiş ve ehadühümâ âherinin tevâbi‘ât ve taallukâtlarına mukâvemetleri
vukû‘unda her bâr yekdiğerlerine sarkıntılıktan geri durmayıp nihayet’ül-emr Siird
mutasarrıf-ı esbakı Zeki Bey’in Beşiri nahiyesine ‘azîmetinde bi’t-tavassut bir dereceye
kadar beynlerindeki bürûdeti def‘ ve izâle etmiş ise de geçen doksan iki senesi Ramazan-
ı şerîfinde tarafeyn teşkîl-i cemiyetle Beşiri nahiyesinde Gerideri? nâm mevkide karşılıklı
olarak vukû bulan muhârebede tarafeynden birkaç nefer mecrûh ve birtakım hayvanât
katl ve itlâf ettirilmiş ve İbrahim oğlu Haso’nun her vakit kat‘-ı tarîk ve şekâvette
bulunduğu misillü doksan üç tarihinde eşkiya-yı meşhûreden olup kuvve-i askeriyye
marifetiyle derdest ettirilerek Siird’de meclise ilkâ ve sonradan da her nasılsa sebili ihlâ
kılınmış ve el-yevm firarda bulunmuş olan Said nâm şakî ile Silvan’a tâbi‘ Bameydan
karyesi imamının ve Diyarbekirli Cemil Paşa hizmetkârı Ahmed veya Mehmed nâmında
olan adamın esliha ve hayvanât ve eşyalarını esnâ-yı râhda gasb u gârât etmeleri üzerine
hükümet-i mahalliyye cânibinden bunların elde edilmelerine bir çare
bulundurulamayarak muahharen bazı kimesnelerin vesatatıyla yalnız Molla’nın saati
Haso Ağa tarafından iâde olunduğu ve İbrahim ve oğulları Hasan ve diğeri Zerko
Ağaların müteneffizândan bulunmaları cihetle bu def‘a da Siird meclis-i idaresinden
verilen mazbata üzerine kuvve-i askeriyye marifetiyle derdest olunarak gönderilmiş ve
Bahımslı Mirza İsa ile Mirza Hamid Ağa nâm şakîler de Yezidî taifesinin rüesâsından ve
Mirza İsa, Mirza Hamid’in babası olup bunların ikisi bir hanede ikâmet eyleyerek geçen
doksan üç senesinde ızhâr-ı şekâvet ve tuğyân etmeleri cihetle ol vakit Rıdvan kazası
kâimmakâmı Salih Efendi altmış nefer süvâri zabtiye ile merkûmânın üzerlerine sevk
ettirilip kâimmakâm tarafından nesâyih-i lâzıme ifâ olundukta merkûmân olunan davet

145
ve nesâyihi adem-i ısgâ ve Hacı Fettah Bey’in kaynı olup derece-i şekâveti mîr-i mûmâ-
ileyh Reşkotan aşiretinden ve eşirrâ-yı eşkıyadan Musto Kato Ağa haklarında ahvâli bâlâ-
yı lâyiha-i âcizânemde derc ve tahrîr olunan bend-i mahsûslarda tafsil ve teşrîh olunan
meşhur Firo nâm şakî de nahiye-i merkûmede mutavattın bilcümle Yezidî tâifesini celb
ve tecemmu‘ eyleyerek merkûmân Mirza Hamid ve İsa Hamid’in kuvvetü’z-zahri olarak
imdâdlarına yetişip cümlesi müttefikan kurşun endahtına ibtidârlarıyla beraber zabtiye
efradından Mahmud Nebi’yi katl ve Diyarbekirli Küçük Mehmed’in esbini itlâf ve
kâimmakâm-ı mûmâ-ileyhe Nâib Efendi’nin hayvanlarına varıncaya kadar ellerinden alıp
kemâl-i derece perişâniyetle fırka-i merkûmeyi dûçâr-ı iltizâm ve bir buçuk saat kadar
takibe de ibtidâr ettikleri halde beri taraftan müdâfaaten atılan kurşunlardan birisi Mirza
Hamid’in karındaşı Süleyman’a isabetle telef olmuş ve muahharen ıslahat me’mûr-ı
sâbıkı Nazım Efendi’nin kaza-yı mezkûra gitmesiyle beraber Siird meclis-i idaresinden
verilen mazbata üzerine asker sevkiyle hayyen derdest ettirilip mutasarrıflık merkezine
irsâl ve merkûmânın eşna‘ ve akbah hareketi ihtiyâr ve zulüm ve ta‘addî ile pek çok
hânümânı harap ve târümâr etmiş eşirrâdan oldukları âşikar bulunmuş iken ne çare ki
manzûr-ı âlî ve ahali olan kelime-i hakkâniyet Kürdistan havalisince mübeddel ma‘nâ-yı
himâyet ve sahâbet addoluna gelmekte bulunduğu cihetle bunlarla buna mümâsıl âtîde
arz olunacak eşhâs-ı muzırra haklarında ol vakit Siird mutasarrıflığına her kim tarafından
şikâyet vukû bulsa işbu şikâyetin neticesinin ya haksızlığı veyâhûd mazhar-ı mücâzât
olunması müntec olmaktadır. Bu cümleden olmak üzere merkûmân Mirza Hamid ve
Mirza İsa Ağalar da şöhret-şi‘âr eşkıyadan ve emr-i te’dîb ve terbiyeleri için hayyen ve
meyyiten derdestlerine mazbata-i icâbiye i‘tâ olunarak ol sûretle ahz u girift
olunmuşlarken seyyiât ve fezâhat-ı vâkiaları kable’t-tahkîk sebîlleri tahliye ve merkûmân
da bu sûretle halâs ve necât olmalarından dolayı mütecâsir oldukları fenâlıklar
kendilerince mûcib-i nedâmet olmayıp meslek-i kadîmelerinde ısrar ve belki de âsâr-ı
fesâd ve mezâlimi bir derece daha teşdîde ictisâr etmişlerdir. Şöyle ki Beşiri nahiyesinde
Mezareş karyeli Muhtar Haço’nun karındaşı Kirkor’un nişanlısı [38] olan Melkon’un
kızını karye-i merkûmeden Onnik’in karındaşı Haço kaçırdığı esnada merkûm muhtar
Haço’nun hizmetkârı bulunan Yezidî taifesinden Yahya nâm şahsı da kolundan cerh ve
sakat ettikten sonra merkûm Haço kaçırdığı kız ile beraber Garzanlı Hacı Fettah Bey’in
nezdine gidip mîr-i mûmâ-ileyhe arz-ı dehâlet ettikleri gibi Muhtar Haço da merkûmân
Mirza Hamid ve Mirza İsa Ağaların dehâletle Onnik’in karındaşı Haço’dan ahz-ı intikam
esbâbını cüstü cû etmekte bulunduğu halde merkûmân Mirza Hamid ve Mirza İsa Ağalar
merkûm Onnik’in karındaşı Haço’yu hile ve desîse ile Vahmes? karyesindeki konaklarına

146
celb ile merkûmu katl ve itlâf ve mukaddemâ üzerlerine sevk olunan fırka-i ıslâhiyyenin
iltizâm ettirilmesine şakî-i merkûm Firo’nun muâveneti vukû‘ bulduğu gibi geçen sene
de memûr-ı mûmâ-ileyh Nazım Efendi tarafından şakî-i merkûm üzerine vukû bulan
harekât-ı askeriyyede merkûmân Mirza Hamid ve Mirza İsa Ağalar da maiyet-i
mevcûdeleriyle Firo’nun muâvenetine şitâb ve merkûmla müttefiken asâkir-i şâhâneye
kurşun endahtıyla beraber nihayetinde dahi bir nefer asâkir-i şâhâneyi hayyen tutup
ihrâkun bi’n-nâr etmiş olduklarından bu def‘a da Siird meclis-i idaresinden kumandan
izzetli şakîr Beyefendi’ye verilen mazbata üzerine bir bölük asâkir-i şâhâne sevk olunup
ittihâz edilen tedbir üzerine hâl-i gaflette bulundukları halde ber-takrîb derdest ve irsâl
kılınmıştır. Ve Beşiri nahiyesinde Şeyhçobanlı Emin Ağa nâm şakî ise Urfa Sancağı
dâhilinde meskûn Hudeyde aşiretinden Arab Sultan Ağa geçen doksan üç tarihinde
Siird’den Diyarbekir’e tuz götürmekte olduğu halde esnâ-yı tarîkde Şaklatiz nâm
mevkide Midyat kazası muzâfâtından Dironeç karyeli Ali Bey’le beraber şakî-i merkûm
Emin Ağa müttefiken ve elli neferi mütecâviz avene-i havenelerini müstashiben leylen
mûmâ-ileyh Sultan Ağa’nın kârbânı üzerine hücum ve tüfenk endahtıyla kârbân
halkından bir neferin katl ve itlâfıyla kârbân halkının tazyîkine ibtidâr ve onlar da
mukavemetten ızhâr-ı acz etmeleriyle beraber maa-hamûle yirmi dört re’s merkebi gasb
u gârât ettikleri misillü ve merkûmân Emin Ağa ve Ali Bey leyle-i mezkûrede işbu kârbân
halkını darb ve tenkîl ile târümâr ettikten sonra refakatlerinde bulunan Ekrâd-ı müsellaha
ile Silvan kazasına tâbi‘ Tırbespiye karyeli Kapo’nun hanesi üzerine gidip ve merkûmun
dahi elli re’s ağnâmlarını gasbettikleri ve kezâlik doksan üç tarihinde Siird mutasarrıflığı
dâhilinde Eruh kazası muzâfâtından Bohtan kıt‘ası ahalilerinden olup mevsim-i şitânın
hulûlü cihetle kışlamak için Diyarbekir’e gelmekte olan yirmi haneden mütecâviz bir
kabile halkının üzerine de Midyat kazasında Çibezini? karyesi ahalisinden merkûm Emin
Ağa’nın müttefiklerinden olup tüccarların ağnâmını muhafaza için Beşiri nahiyesine
gelmiş olan yüzden mütecâviz Ekrâd-ı müsellaha-yı merkûm Emin Ağa taht-ı sahâbetine
alarak efrâd-ı merkûme ile ma‘an zikrolunan kabile üzerine hücum ve kabile-i merkûme
halkının filhakika emvâl v eşyâ ve hayvanlarını nehb ü gârât ile kabile-i merkûmenin
çoluk ve çocuk ve sabî ve sıbyân ve nisvânlarına varıncaya kadar cümlesi çırıl çıplak ve
üryân olarak bir hâl-i dehşet-iştimâle ilkâ ettikten mâa‘dâ kabile içinde gayet muhsin ve
mütehsassin bulunan bir kadını dahi istifrâş için merkûm Emin Ağa bi’l-icbâr kabile
nezdinde ve kocası elinden çekip nezdine götürmüş ve bir müddet de yanında alıkoymuş
olduğu halde muahharen kendisinin dost ve müttefiki olan nahiye-i merkûme
muzâfâtından Giriran? karyesi ahalisinin vasıta ve istintakları üzerine mezbûrenin zevci

147
tarafına iade ve isrâ ettirildiği ve Diyarbekirli olup efrâd-ı redîfeden bulunduğu cihetle
mes’ele-i mündefi‘ada karısı mevkiine sevk olunarak oradan firaren gelip Diyarbekir
havâlisinde birtakım uygunsuzluğa cür’et ve hükümetten kaçanlar için dâr’ül-emân
ittihazıyla eşkıyanın tahassun-gâhı ıtlâkına sezâvâr olan merkûm Emin Ağa’ya dehâletle
hanesinde yatırıp kaldırmakta bulunan Kara Bero ve Şeyhçobanlı olup şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunan Hakkâne Silo ile bunlara mümâsil eşkıyayı da merkûm
Emin Ağa bunların hanesinde besleyip kendisinin ikamet-gâhı olan Şeyhçoban karyesi
de Diyarbekir’le Siird’in şahrâhında bulunması cihetiyle merkûm Emin Ağa bunların
peşrev ve refakatleriyle mârrîn ve ‘âbirînden çalıp çırptıkları emvâl-i mağsûbenin cümlesi
merkûm Emin Ağa konağının içinde ihfâ ve eşkiyâ-yı merkûmândan Kara Perol Rıdvan
kazası kâimmakâm-ı sâbıkı Hacı Necib Efendi marifetiyle ber-takrîb merkûm Emin
Ağa’nın hanesinden çıkartılıp Diyarbekir’e gönderilmekle merkûm Kara Buro’nun el-
yevm Diyarbekir mahbeshanesinde bulundurulduğu bedîhî ve âşikâr bulunmuştur. Bâlâda
muharrer eşhâs-ı merkûmeden Sinanlı Hacı Reşid Ağa’nın zabt olunan emvâl-ı
icmâliyyesine gelince geçen doksan tarihinde merkûm Reşid Ağa Zercil karyesinden
hanesine gelir iken esnâ-yı tarîkte Tilmizli Mirza Ağa’nın avenesi merkûm Hacı Reşid
Ağa’nın yol üzerinde önüne çıkarak olunan kavgada Hacı Reşid Ağa’nın hizmetkârı
Mehmed kılıç ile cerh ettirildikten sonra merkûm Hacı Reşid Ağa mahall-i ma‘rekeden
halâs ve necât bularak hanesine gider iken yolu üzerinde olup Mirza Ağa mensûbâtından
bulunan İluh karyesinin çobanları üzerine giderek arbededen gâfil ve bî-cürm ve günah
bulunan çobanlardan bir çobanı bileğinden kılıç ile cerh ve sakat ettikten sonra kırk elli
re’s ağnâm da gasben götürmüş ve bunun üzerine Hacı Reşid Ağa’nın taraftarânından
Elmedin karyesinin üzerine de Mirza Ağa’nın tevâbiâtından olan İluh karyesi ahalisi
hücum edip bi’l-muhârebe Elmedin karyesinin hayvanâtı da İluh karyesi ahalisi
taraflarından gasben götürülerek zikrolunan arbedeler üzerine Tilmizli Mirza Ağa’nın
hasmı olan Reşkotan aşireti ağası Musto Kato Ağa Zerçil karyeli İbrahim Ağa’nın ve
müttefikleri olan ve Şeyhçobanlı Emin ve Ancolin karyeli Şeviş ve Zerçil karyeli Ali
Mecdik ve Sinanlı Hacı Reşid Ağaların yanına gelerek bunlarla akd-i ittifak ettiği gibi
Musto Kato’nun hasm-ı kadîmi olan Reşkotan aşiretinin Hisarkân ve Dermankân ve
Şeyhkân kabilelerinin rüesâsı da Tilmizli Mirza ve Elmedinli Said Ağaların nezdine
gelerek iki taraflı binden ziyâde Ekrâd-ı müsellaha tahaşşüd ve tecemmu‘ ettirilerek
tarafeynin muharebeye bed’en mübâşeret edecekleri esnada Siird tüccarlarının kârbânı
Diyarbekir’den Siird’e gittiği sırada merkûm Mirza Ağa cemiyetini İluh karyesinden
teşkil etmiş olmasıyla mezkûr kârbân Mirza Ağa’nın inzimâm-ı re’yiyle efrâd-ı

148
müctemi‘ası taraflarından gasb u gârât olunduğu halde işbu gasb maddesinden dolayı her
iki tarafın cem‘ eylemiş olduğu Reşkotan aşiretinin dağılmaları esbâbı haylûlet etmekle
kavga vukû‘ bulmuş ise de tarafeynin ber-sâbık kavga etmek tedârikâtını istihzâr etmekte
oldukları halde kavga vukû‘una meydan verdirilmeksizin Siird kumandanı kâimmakâm
izzetli Hüseyin Bey’in bir tabur asâkir-i şâhâne bâ seyr-i seri‘ Beşiri’ye sevk ettirilmiş
olmasından dolayı cünûd-ı nizamiyyenin işbu şakîler kulûbüne ilkâ edildiği satvet ve
dehşet üzerine her iki taraf meydana çıkıp kavga etmemişlerse de Giriran karyesi
ahalilerinin kendileriyle müttefiken vukû‘ bulacağı [39] ma‘rûz olan kavgaya iştirakleri
hususu İbrahim Haso Ağa ve müttefikleri olan Hacı Reşid ve Emin ve Şeviş Ağalar
taraflarından teklif olunup karye-i mezkûre ahalileri dahi her iki taraf haklarında bî-taraf
bulunacaklarını beyân ile ittifak rû-yı rızâ göstermemeleri ağavât-ı merkûmenin feverân-
ı gayz ve hiddetlerini intâc ettirmekle kârbânın gasbı maddesinden sonra bunlardan Şeviş
Ağa’nın Diyarbekir idaresinde bulunup Beşiri nahiyesiyle hem-hudud bulunan Behramki
nahiyesi ahalisinden celp ettirdiği Ekrâd-ı müsellahayı müstashiben mezkûr Giriran
karyesi üzerine hücum ile karye-i mezkûrenin bir mahallesini bütün bütün yağma ve
vukû‘a getirilen muhârebede Hacı İslam’ın zevcesi de kurşun ile cerh ettirilmiş ve
müteâkiben de Şeyhçobanlı Emin Ağa teşkil-i cemiyetle Mirza Ağa’nın tarafında bulunan
Cihandır karyesi üzerine gidip merkûm Emin Ağa da Cihandır karyesini talan ve gârât
etmiş olmalarıyla kumandan-ı mûmâ-ileyh bunlardan bazılarını asker sevkiyle bi’t-tazyîk
elde edilip Siird mutasarrıflığına gönderip iki üç ay kadarca haps ve tevkîfleriyle bi’l-
iktifâ her nasılsa tahliye kılınarak mahallerine iâde ettirilmiş oldukları halde etrâf u
eknâflarında bulunan aşâir ve kabâil-i muhtelife ile müttefiken ilân-ı şekâvetle nahiye-i
merkûmenin asâyişini ihlâl etmiş olmalarına mebnî def‘a-yı sâlisede olarak asâkir-i
şâhâne kâimmakâmı izzetli Şakir Bey’e hayyen ve meyyiten derdestleri üzere verilen
mazbata-i mahalliyye üzerine merkûmûn kuvve-i askeriyye marifetiyle bu def‘a dahi
derdest ve irsâl kılınmıştır. Mirza Ağa’nın teşkîl ettiği cemiyet-i eşkıya Siird
tüccarânından Hacı Mehmed ve Bezzaz Abdizâde İsa ve Bezzaz Mehmed oğlu Musa ve
Attar Said ve Bezzaz Abdülgani ve Şekerci Ahmed ve Attar Sadullah Ağaların kârbânını
gasp etmeleri maddesinin tafsilatına intikal olununca geçen doksan beş senesi Ramazan-
ı şerifinin on ikinci günü yüz bin guruşu mütecâviz yirmi altı yük mâl faturayı ve yirmi
beş yük de Halebli Fransız nâm kimesnenin kurşununu tüccarân-ı mûmâ-ileyh
müstashiben Diyarbekir’den Siird’e gelirler iken esnâ-yı tarîkte Rıdvan Kazası dâhilinde
Beşiri nahiyesi muzâfâtından Giriran karyesi civarına kârbân halkının muvâsalatlarında
Sinanlı Hacı Reşid Ağa’nın avene-i mütehaşşidesinden yüz kadar Ekrâd-ı müsellaha

149
kârbânın önlerine çıkmalarında bir çift tabanca ile bir miktar akçe selâmet akçesi nâmıyla
i‘tâ etmeleriyle beraber daha ilişik ettirilemeyerek kârbân halkı oradan savuşup bir saat
ileride vâki‘ Tilmizli Mirza Ağa’nın taht-ı idaresinde bulunan İluh ve Ermi karyeleri
civarına gittiklerinde Mirza Ağa’nın adamlarından tecemmu‘ ettirilmiş olan Ekrâd ile
reis-i merkûm Mirza ve karındaşı İbrahim ve akrabasından Kürklü Ali ve İluh karyeli
Selim ve Hacı ve Ermi karyeli Çeto Ağalar Ekrâd-ı merkûmenin önlerinde oldukları halde
bidâyet-i emrde ağavâtın ve sonra da Ekrâd-ı mütehaşşidenin tüccarân-ı mûmâ-ileyhim
üzerlerine hücum ederek cümlesini kesmek niyet-i fâsidesini beyân ve ilân etmiş
olduklarından dolayı yalnız nefislerinin şu varta-i hevl-nâkden istihlâsı için gerek mâl ve
zahire ve gerek kurşun hamûlelerini bi’l-mutavvi‘ ve’r-rızâ cümleten ağavât ve Ekrâd-ı
merkûmeye teslim ve i‘ta ile bu sûretle gasb u gârât ettirilmiş ve ol vakit Siird mutasarrıf-
ı esbakı izzetli Vehbi Efendi Siirdli Hamid Ağa’nın ta‘limât-ı mefsedet-kârânesiyle
hareket ve ‘inân-ı hükümeti Ağa-yı merkûma teslîm ve tevdi‘ eylediğinden nâşî Ağa-yı
merkûmun ifadesiyle Rıdvan Kazası kâimmakâmlığına tayin kılınmış olan damadı
Diyarbekirli Hacı Necip Efendi gasb vukû bulan mahalle bir saat mesafesi olan Elmedin
karyesinde ve o tarihte Beşiri nahiyesi müdürü olup şimdi Rıdvan kazası kâimmakâmlığı
vekâletinde bulunan Diyarbekirli Mustafa Paşazâde Ahmed Bey’le Zabtiye Yüzbaşısı Ali
Ağa ile beraber fiil-i gasbın vukû‘ bulduğu İluh nâm karyede bulundukları halde ağavât
ve Ekrâd-ı merkûme tüccarların üzerince tehâcüm ederek kârbânı gözleri önünde gasb u
gârât edip İluh karyesine götürmüş olduklarından nâşî tüccarândan Hacı Said ve Şekerci
Ahmed nâm kimesneler de biraz müddet sonra İluh üzerine gittiklerinde emvâl-ı
mağsûbenin bir kısmı karye-i merkûmede Hacı nâm şakînin hanesinde vaz‘-ı anbâr
ettiklerinin ferdâsı günü kâimmakâm vekili mûmâ-ileyh dahi İluh karyesine gelerek
emvâl-i mağsûbenin sülüsânını ağavât-ı merkûmeden niza‘ ve istirdâd ile ashâblarına iâde
ve i‘tâ ve sülüs-i mağsûbât mütecâsirînin eyâdî-i iğtisâbiyyesine terk ve ibkâ eyleyip o
sırada yolların derkâr olan eminsizlikten dolayı tüccarân-ı mûmâ-ileyh yedi gün kadarca
Belideri nâm karyeye tahassun ve ikâmetle muahharen Siird’e gelmekte olan zabtiye-
gânın sahâbet ve refakatleriyle oradan kurtulup Siird’e muvasalat ettikleri gibi hâdise-i
vâki‘a akabinde kâimmakâm vekilinin dahi Şeyhçoban nâm fukarasından Siird
mutasarrıflığına keşîde ettiği telgrafnâmede fazîha-yı gasb merkûm Mirza Ağa ile
avenesinin cür’et ve cesaretleri ihbâr ve tüccarân taraflarından dahi vukû bulan iştikâ’ât
ve istid‘âât üzerine reis-i merkûm Mirza Ağa ile avenesinden İluhlu Hasan ve Mesdi celb
ve Siird mahkeme-i bidâyetinde istintakları icrâ ve iki üç ay kadar da mahbûsda tevkîf
olunduktan sonra emvâl-i mağsûbeyi Reşkotan aşiretinden bi’l-istirdâd ashâbları

150
taraflarına tavsîl etmek üzere merkûm Mirza Ağa’nın tahte’l-hıfz mahallesine iadesine
karar verilip ol vechile mal sahipleri de temin ve iskân ettirilmiş olduğu halde iki saat
mesafe Siird’den merkûm Mirza Ağa’nın infikâkında zabtiye i‘tâ-yı cevap ile kendi
başına olarak mahalline gidip Reşkotan aşiretinden dört bin guruş mikdârı tazmînât-
bedeli de istihsâl etmiş ve Reşkotan aşiretinin Hisarkân kabilesi kendi dost ve müttefikleri
ve aşiret-i merkûme efrâdından mürekkeb cemiyet-i Ekrâd’ın başbuğları Mirza ve rüfekâ-
yı ma‘lûmenin fazîha-yı gasba mücâseretleri meşhûd olup o esnada merkûm Mirza
Ağa’nın Diyarbekir’e gittiği tahakkuk etmesiyle ol bâbda Siird mutasarrıflığından
Diyarbekir vilayet-i celîlesine vukû bulan iş‘âra merkûm ve refîki Ali tarafından kesb-i
ıttılâ‘ olunarak derhal firaren Diyarbekir’den mahallerine avdet etmişlerse de ahîren
Beşiri nahiyesinde ârâm-sâz cünûd-ı şâhâne kumandanı kâimmakâm Hüseyin Bey
marifetiyle merkûm Mirza Ağa ve rüfekâsı bi’l-kuvve derdest ettirilerek Siird’e irsâl
kılınmağla mahkeme-i bidâyet-i livada müddeîlerin ol bâbda olan ifadeleri tekrar
istintaken zabt ve fezîhâ-yı gasba merkûm Mirza ile rüfekâsının cür’etleri vâki‘anın
vukû‘u ânda kâimmakâm tarafından bi’t-telgraf beyân ve emvâl-i mağsûbenin sülüsân
mikdârı da İluh karyesinde Haco’nun hanesinde ashâblarına iâde ve i‘tâ ve şu hâllere
bakılır ise bunların teşkîl-i cemiyetle mezkûr gasba cür’etleri hüveydâ bulunduğu halde
müddeîlerden ol bâbda muhbir istenilip bunlar da her ne kadar ra’yen bi’l-ayn
müşâhedelerini ve edille-i mesbûta bunların bütün cürmlerine kâfi ve vâkî addolunacağı
der-miyân olunmuş ise de kâr-ger-i te’sîr etmedikten başka ol vakit müdür ve şimdi
kâimmakâm vekâletinde bulunan Ahmed Bey ve Yüzbaşı Ali Ağalardan dahi mahkeme-
i mezkûre kararıyla istiknâh-ı madde olunup bunlar da her ne sebep ve efkâra mebnî ise
bu bâbdaki meşhûdâtlarını ketm ve merkûm Mirza ve rüfekâsından İbrahim ve Ali
Ağaların tebriye-i zimmetleriyle beraber fiil-i gasbı el-hâletü hâzihî hâl-i şekâvet ve
isyanda bulunan Reşkotan aşiretine atfedildiğine dair mûmâ-ileyh taraflarından
gönderilen varaka bunu müeyyed ve musaddak olmak üzere şuradan buradan tedârik
olunan mühürler ile [40] şehâdetnâme celp ettirilerek merkûmûndan Ali Ağa da hapisten
salıverilmesi mal sahiplerinin hukukunu izâ‘a ettirileceği hakkında zihinlerinde mevcûd
şübehâtı te’kîd ve böyle aleni surette vukû‘a getirilen bir madde için tekrar muhbir
istenilmesi ise işi muhâle ta‘lik ile bütün bütün çürütülmesi cihetine mâil ve merkûm
Mirza Ağa ile rüfekâ-yı mevcûde ve gayr-ı mevcûdelerinden ba‘d-ezîn birisi
aranılmamak ve ol bâbda muhbirleri olmadığını mahkeme-i bidâyette ikrâr ve tasdîk
etmek üzere Mirza Ağa’nın inzimâm-ı re’yiyle on bin guruş akçe i‘tâsıyla musâlahayı
merkûmûndan Ali Ağa teklif ve kendileri de bi’z-zarûr muvafakatla Siird ahalisinden

151
Câmi‘-i Kebir İmamı Abdülferid Efendi fî 1 Temmuz sene [12]95 tarihiyle bir kıt‘a cihet-
i karz-ı şer‘î nâmıyla sened tahrir ve Hamid Ağa’nın biraderi Abdurrahman Ağa ve sıbyân
mektebi muallimi Musa Efendi de şâhid yazdırılarak ol vechile bir kıt‘a senedi de merkûm
Ali Ağa mal sâhiplerine i‘tâ etmesiyle husus-ı mezkûra dair muhbirleri bulunmadığı mal
sahipleri mahkeme-i bidâyette takrîr ve inbâ etmeleriyle Mirza Ağa’nın biraderi İbrahim
Ağa’nın sebîli ihlâ ve merkûm Mirza Ağa da salıverileceği esnada merkûm Diyarbekir’e
celp ettirilip berây-ı nefy ü tâğrîb Haleb’e sevk ettirilmiş ve husus-ı mezkûra dair Siird
mahkeme-i bidâyetine tutulmuş olan istintaknâme bi’t-tedkik filhakika merkûmûn Mirza
ve İbrahim ve Ali Ağaların işbu fiilden tebriye-i zimmetlerine ve fiil-i gasb dahi elde
bulunmayan Reşkotan aşiretine atfolunup İbrahim ve Ali Ağalar da mükeffelen tahliye
olunarak mahallerine avdete ruhsat verilmiş olduğundan başka evrâk-ı tahkîka miyânında
zuhur eden ve mahkeme-i bidâyet-i kazanın taht-ı tasarrufunda ve Siirdli Hamza oğlu
Abbas imzasını şâmil olan fî 17 Mart sene [12]95 tarihli bir kıt‘a ibrânâmede dahi
müsted‘iyûn-ı merkûmûna vekâlet ve nefsine asaleten esâmîsi beyan ve ta‘dâd olunan
ağavâtın fiil-i gasbda medhalleri olmayıp gâsıp Reşkotanlı aşireti olduğu tasdîk ve te’yîd
kılınmış olduğu görülmüş olmasına nazaran mezkûr ibrânâme münderecâtı müdde‘iyûn-
ı mûmâ-ileyhimden lede’l-istizâh ol vakit kâimmakâm bulunan Necip Efendi Mirza
Ağa’nın oğlunun kirvesi olup fiil-i gasbın vukû‘ı anda kâimmakâm cüzî bir ikdâmât ile
emvâl-i mütebakiye-i mağsûbenin cümlesi zâhire çıkarılmak mümkün iken ol vakit
mühimsenmediğinden başka muahharen de müdür ve yüzbaşıya kizb üzerine şehâdet
ettirmiş ve merkûm Abbas’ın dahi mevcûd bulunmasına mebnî mezkûr ibrânâmenin ne
sûretle i‘tâ kılınmış olduğunun merkûmdan tahkiki müddeîler taraflarından beyân ve
mezkûr ibrânâmenin sûret-i i‘tâsı merkûm Abbas’dan tahkik olundukta kendisinin bu
bâbda sulh ve ibrâya bir gûne vekâleti hâiz olmayıp ancak müsted‘iyûnun gasbolunan
emvâlleri Beşiri nahiyesinde tahsil kılınmakta olduğundan emvâl-i müstahsalayı ahz u
kabz etmek üzere taraflarından bir vekilin irsâli cânib-i hükümetten ashâblarına tebliğ ve
tahsil olunacak emvâlden yüzde beş guruş kendisine ücret verilmek üzere nahiye-i
merkûmeye gidip dört bin guruş miktarı akçe de tahsil kılınmış ise de tarafına
verilmedikten başka merkûm Mirza Ağa bu yüzden altı ay kadarca hapsolup mutazarrır
olduğunu bi’l-beyân gerek kendisinin ve gerek müvekkillerinin haklarında etmeyeceği
fenalıklar kalmayacağını tezkâr ve bu sûretle kendisini tehdîd ve tahvîf ve nihayetinde de
bir kıt‘a ibrânâmeyi talep etmekle bi’z-zarûr Ağa-yı mûmâ-ileyhin yazdırdığı ve meâl-i
müzâyâsı kendisince meçhul bulunduğu bir senedi temhîr etmiş olduğu misillü gerek
kendisinden ve gerek müvekkillerinden bu bâbda bir gûne zarar iddiasında

152
bulunmayacağına dair Mirza Ağa da fî 17 Mart sene [12]95 tarihiyle Arabiyyü’l-ibâre
yazdığı bir kıt‘a senedi bi’t-temhîr tarafına i‘tâ eylediğini ifade ve gerek merkûm Abbas
yedinde bulunan Mirza Ağa’nın ve gerek müsted‘iyûn yedlerine Kürekli Ali Ağa’nın
verdikleri senedde ibrâz olunmağla bi’l-mütâlaa siyâk-ı ifâdâtı muhakkî ve musaddak
bulunduğu görüldüğü gibi Kürekli Ali Ağa’nın vermiş olduğu ânif’ül-beyân sened
hâmişinde yazılan şâhidlerden İmam Hacı Abdülferid ve Muallim Musa Efendilerle
Abdurrahman Ağa da bi’l-celb keyfiyet tahkik ve istiknâh olundukta merkûmun Mirza ve
İbrahim ve Ali Ağaların mebhûsün-‘anhâ olan gasb maddesinden dolayı hapis ve tevkîf
olundukları ve muahharen Ali Ağa’nın tahliye olunmuş olduğunu bildikleri gibi tarih-i
senedde cihet-i beyân olunmayarak müddet-i muayyenesi zarfında tesviye olunmak üzere
on bin guruş borcu olduğunu merkûm Ali Ağa takrîr etmesiyle sened-i mebrûze
taraflarından temhîr ve şâhid olduklarını kayd ve tahrir ettirildiği beyân ve ihbâr ılınmış
olmağla ber-vech-i ma‘rûz madde-i gasba merkûm Mirza Ağa ile rüfekâsının cür’et ve
cesaret ettikleri sâbit ve tebeyyün olup hâsıl-ı kelâm Zerçil karyeli İbrahim Haso Ağa ve
oğulları Haso ve Zerko ve damatları Zerçil karyeli Ali Mecdik ve Sinanlı Hacı Reşid
Ağalarla Şeyhçobanlı Emin ve Ancolin karyeli Şeviş Ağaların cümlesi müttefiken bir
tarafta ve Tilmizli Mirza ve Elmedinli Said Ağalarla henüz ele geçirilmemiş olan
ma‘lûm’ül-esâmi müttefikleri bir tarafta olarak mine’l-kadîm miyâne-i tarafeynde
merkûz olan buğz ve ‘adâvet sâikası cümlesinden olmak üzere teşkîl-i cemiyetle iki taraflı
yani karşılıklı olmak üzere muhârebât-i adîdeye ictirâ ve lâ-yü‘add ve lâ-yuhsâ bîçâregân
nüfusun katl ve itlâfıyla nice nice karyelerin harabâtını ve ahali-i meskûnenin terk-i dâr u
diyâr ile mahâll-i sâireye nakl ve hicret etmeleriyle şu iki ağavâtın dest-i mezâlim ve
ta‘addiyâtlarından halâs ve necât bulmakta oldukları misillü Siird ile Diyarbekir
arasındaki vâki‘ tarîkin nahiye-i merkûme dâhilinde ve ağavât-ı merkûmenin mutavattın
oldukları karyelerin önünde ve civarında bulunması cihetle tarîk-i mezkûrdan amed-şüd
eyleyen mârrîn ve ‘âbirîn haklarında ve hele-i mes’ele-i zâile esnasında havali-i
merkûmenin asâkir-i şâhâneden hâlî bulunmalarını ganimet farz addeyleyerek etrâf u
eknâflarında bulunan aşâir ve Ekrâd ile de akd-i ittifâk ve ittihâd eyleyerek her türlü
fenalıkları meydana koymuş ve tarîk- mezkûru kat‘ eyleyerek turuk ve ma‘âbiri
seddetmiş rüesâ-yı eşkıya takımlarından ma‘dûd bulundukları gibi seyyiât-ı
sâbıkalarından sarf-ı nazarla yalnız doksan tarihinden bu def‘aki tutuldukları vakte değin
başlarına celb ve cem‘ ettikleri Ekrâd-ı bâgıyânenin yardım ve kuvvetiyle yekdiğerleri
aleyhinde vukû‘a getirilen muhârebât neticesi nahiye-i merkûmenin asâyişini ihlâle cür’et
ettikleri mazbata-i mahsûsunda münderic bulunan mahalli muhâbere evraklarıyla ol

153
bâbda cereyan ettirilmiş muâmelât ile rehîn-i mertebe-i sübût olunmuştur. Mes’ele-i
mebhûsede kaza ahalisinin şer‘an ve diyâneten mükellef ve borçlu oldukları farîza-i
cihâdı ifâ zeylinde yekdiğerlerine müsâbakat etmeleri lâzımeden iken bilakis nahiye-i
merkûmeden mürettep olup kendilerine mensûb bulunan ahaliden kur‘a ve redif ve
müstahfız efrâdını mevki‘-i muharebeye sevk ettirmeyerek menviyât-ı husumet-
kârânelerinin infâz ve icrası zeylinde ahali-i meskûne ve etrâflarında bulunan kabâil ve
aşâiri celb ile muhârebât-ı adîdeye ibtidâr ve asayiş her sûretle ihlâl ve o tarihlerde cünûd-
ı şâhânenin ordu-yı hümâyûna şiddet-i lüzum ve ihtiyacı derkâr bulunduğu halde
yekdiğerleri aleyhinde ve mârrîn ve ‘âbirîn haklarında vukû‘a getirmekte oldukları
fenalıkları def‘ ve izâlesi husûsunda bir tabur asâkir-i şâhânenin kendi muhafazalarına
hasr ve tahsis kılındığı hüveydâ bulunduğuna ve bu cümle-i ma‘rûz ile beraber asâkir-i
şâhâne sevkiyle kendilerinin bi’l-kuvve ele geçirilerek tevkîfe aldırıldıkları halde değil
mütecâsir oldukları fezâhatlerini ihbâr etmek aleyhinde ikâme-i davaya ictisâr eden
mazlumînin hânümânlarını mahv ve ifnâ’ etmekte bulunmalarına mebnî şimdiye kadar
ettikleri fenalıklardan dolayı kâideten haklarında tayin-i mücâzât ile terbiyeleri kaziyyesi
dest-i ehemmiyete alınmayarak getirildikleri gibi cüz’î müddet beklettirildikten sonra
salıverilmeleri dahi hâl-i şekâvetlerini tezyîd ve turuk ve ma‘âbiri tesdîd ve halkı bütün
bütün dâire-i havf ve pençe-i zulm ve gadrlerinde tazyîk ile teferrüd ve tegallüb [41]
etmeyi merkûmûnun her birisi adet edinmiş fesededen ve bâlâ-yı lâyihada arz olunduğu
vechile merkûmûnun esâet ve fezâhat-ı vâkialarından dolayı hükümet-i mahalliyyece
tedkîkât-ı muhikka ve müdekkikanın icrâsı nazar-ı ehemmiyete alındığında Siird
tüccarları kârbânın gasbına Tilmizli Mirza Ağa ile rüfekâsının cür’et ve cesaret ettikleri
hakkında müştekîleri taraflarından vukû bulan iddia ve ol bâbda serd ve ityân olunan
edille-i muknia ve emarât üzerine merkûmûnun tayin ve tahdîd-i mücâzâtlarına kâfi evrâk
mahkeme-i bidâyette mevcûd iken kavânîn-i müessise-i saltanat-ı seniyyenin pâ-mâliyle
merkûmûnun tebriye-i zimmetlerine hükümet-i mahalliyye cânibinden dahi sa‘y ü ikdâm
olunduğu âşikâr bulunduğuna nazaran merkûmûnun te‘dîb ve terbiyeleriyle emsâlinin
terhîbi kaziyesi esbâb-ı ma‘rûzadan nâşî kâbil olamayan mevâddan ve merkûmûndan
Zerçil karyeli Ali Mecdik Ağa Reşkotan aşiretinin reisi Musto Kato Ağa ile müttefiken
Atmankân aşireti kârbânının Beşiri nahiyesinde iğtisâbına ve kırk elli neferin katl ve
itlâflarına cür’et ve cesaret ettikleri dahi bi’t-tahkîk sâbit olduğu bend-i mahsûsda ber-
tafsîl arz ve inbâ kılındığı derece-i vuzûhda ve Beşiri nahiyesinde meskûn Yezidî
taifesinin rüesâsından Bahıms karyeli Mirza Hamid ve Mirza İsa Ağalar da şekâvet-i
müstemirre ashâbından ve şimdiye kadar kur‘a ve redif ve müstahfız vermeyerek keyfe

154
mâ-yeşâ’ harekât-ı bâgıyâne ve hod-serâneye cür’et etmiş ve ber-minvâl-i muharrer
merkûmûn Zerçil karyeli İbrahim Haso ve oğulları Haso ve Zerko ve Ali Mecdik ve
Sinanlı Hacı Reşid ve Şeyhçobanlı Emin ve Ancolin karyeli Şeviş ve Tilmizli Mirza ve
Elmedinli Said Ağalarla Yezidî-i merkûmân Mirza İsa ve Mirza Hamid’in şimdiye kadar
nice nice canları yakmış takımlarının en birincilerinden oldukları gibi eşhâs-ı
merkûmenin ebnâ-yı sebile olan tasallut olan ve ahali-i mutî‘a haklarında îkâ‘ eyledikleri
zulüm ve ta‘addiyâtlarından dolayı eğerçi câ-be-câ hükümet-i seniyyeye mürâcaat
eyleyen vukû‘ bulmuş ve hükümet cânibinden dahi bazen tedâbir-i sâibe icrasına kıyâm
edilmiş ise de çünkü bunlar kadîm’ül-eyyâmdan beri harekât-ı bâgıyâne ve âsiyânede
bulunmaları mülâbesesiyle eşhâs-ı merkûmûnun celb ve ihzârı kuvve-i kâfiyye-i
askeriyyeye muhtâc ve şu kuvvenin de ekser vakitlerde havâli-i merkûmda adem-i
vücûdundan dolayı celblerine muvaffak olunamamasından ve berây-ı iddia hükümete
gelmiş olan mazlûmîn ve mağdûrîn dahi tûl müddet şurada burada sürüncemekte kalmış
olmalarından dolayı müddeîler bi’z-zarûr sükûtu ihtiyâr ve mürûr-ı zaman ile birçokları
da mahâll-i sâireye dağılıp hukûk-ı mazlûmîn bu sûretler ile de izâ‘a edilmiş ve hakikaten
eşhâs-ı merkûmenin ettikleri her türlü fenalık keselerine kalmış olduğu vâreste-i kayd-ı
tafsîl olan hâlâtdan ve merkûmûn haklarında mevzu‘-ı bahs olan muâmelât ve tahkîkât
ettikleri fenalığa nispet olunduğu halde yüzde beş derecesi ancak tavzîh ve cereyan-ı
muamelât Siird mutasarrıflığı meclis-i idare mazbatasıyla musaddak bulunduğu
müstağnî-i tasfîl bulunmuştur.

Siirdli Hamid Ağa – Biraderi Reşid Ağa – Diğer Biraderi Hacı Musa Ağa – Hamid
Ağa’nın Oğulları İsa ve Hamza Ağalar – Zabtiye Mülâzımı Sâbık Hacı Süleyman
Ağa – Yusuf Ahmed Hacı, Karındaşı İsa Efendi – Hacı Nimet Çavuş – Hasan
Çavuş – Hamid Oğlu Abdurrahman – Fettah oğlu Mustafa

Bunlardan Hamid ve Reşid ve Hacı Musa Ağalar Siird’ce sahib-i nüfûz


olduklarından gâile-i zâile-i harbiyyede kendileriyle bâlâda muharrer’ül-esâmi
müteallikât ve mensûbâtı İslâm ve Hıristiyan’a zulüm ve ta‘addî ve devâir-i hükümetin
icraatına müdâhale ederek bunların pençe-i zulm ve ta‘addîlerinde muzdarip olan
mazlûmîn aleyhlerinde da‘vaya cesaret edememiş olduklarından merkûmların havâli-i
merkûmede kalmaları emniyet-i umûmiyyeye mugâyir bulunduğundan bahisle umûm
ahali cânibinden i‘tâ olunan şikâyetnâmeler üzerine merkûmlar Siird’ce kat‘-ı alâka
ettirilerek tard ve teb‘îdleri muvafık-ı hâl olduğunu Diyarbekir Valisi devletlü İzzet Paşa
ve ser-kurenâ-yı hazret-i şehriyârîden saâdetlü Kazım Beyefendi ve Mâbeyn-i hümâyûn

155
erkânından saâdetlü Akif Paşa hazretlerinin Bedirhan Paşazâdelerin vak‘a-yı
müte’ellimeleri üzerine Siird’i teşriflerinde icrâ buyurdukları tahkîkât-ı ‘amîkadan sâbit
ve mütebeyyin olmasıyla ol bâbda Siird meclis-i idaresiyle mahkeme-i bidâyetten fî 25
Muharrem sene [12]96 tarihli murakkamen tanzim kılınan mazbata münderecâtı Paşa ve
mîr-i müşârün-ileyh hazretlerinin ol vakit Siird’e kânun-ı örfî ahkâm-ı celîline tevfîkan
teşkîl buyurdukları divân-ı harb komiserliğince tasdîk ve te’kîd kılınmış olmasıyla bâlâda
mezkûr’ül-esâmi eşhas-ı muzırra âcizlerinin Diyarbekir’e muvasalattan mukaddem
merkûmûn Diyarbekir’e celb ve hapsettirilmiş ve ol bâbda cereyan ettirilmiş olan
tahkîkât-ı vâkianın münderecâtı hakikaten muvafık-ı ma‘delet bulunmasına mebnî divân-
ı mezkûrun kararına tatbiken merkûmûnun eşhâs-ı muzırra-i sâire ile ma‘an Haleb’e sevk
ettirilmiş merkûmûndan Hamid ve biraderi Reşid ve Mülazım Süleyman ve Yusuf Ahmed
ve Hacı Nimet Çavuş haklarında ahali taraflarından mütekaddim şikâyetnâmeler üzerine
merkûmûn bir dereceye kadar mücâzât-ı kânûniyye ile mahkûm olunmuşlarsa da bunların
cümlesi bir familya olup ahali arasında âsâr-ı tegallüb irâesiyle ve Hamid Ağa hane
nâmıyla bir kal‘a inşasıyla halkı havf ve tehdîdleri dâiresinde tutmak ve efkâr-ı
fâsidelerine ahali ve fukarayı esir addetmek merkûmların hilkat-i muzırraları âsârından
bulunmağla bunların dahi hiçbir vakitte Kürdistan havalisine ayak basmaları câiz
değildir. Ve bunların Hamid ve Hacı Musa Ağaların ahvâlleri bâlâ-yı lâyiha-i âcizîde bazı
mertebe derc ve imlâ kılınmış ve bu def‘a icrâ kılınan tahkîkâtı mutazammın iki kıt‘a
varaka-i istintakiyyenin zeylleri mahalleri meclislerinden musaddak olmak üzere sûretleri
dahi diğer mazâbıt sûretleri miyânında olarak tahrîr ve imlâ kılınmış ve divân-ı mezkûr
mazbatasıyla haklarında evrâk-ı iştikâiyye ve müsted‘iyânın cümlesi vali-i müşârün-ileyh
hazretleri nezdinde mevcûd bulunduğunun ve o evrakta merkûmûnun hâl ve şân ve
zulmleri daha ziyâde tafsîl olunmuş ve bundan ziyâde tafsilat vermek zâid görünmüş
olmakla tafsîlât-ı zâide dercinden ittikâ kılındı.

Heyet-i Islâhiyye Serkomiserliği Cânib-i Âlîsiyle Sivas Vilayet-i Celîlesine

Ma‘rûz-ı çâkerleridir ki,

Mu‘în-i cihân-kıymet-i âli-i cenâb-ı vilayet-penâhîleriyle Diyarbekir’den


Mamüratülaziz’e ‘azîmet ve muvasalat-ı bendegânemde esâet ve şekâvet-i mükerrere ve
dâimelerine mebnî berây-ı nefy mukaddemâ Haleb’e sevk ettirilmiş olan Siird şakî
Kürdleri haklarında zât-ı âlî-i serkomiserîleri Diyarbekir’de icrâ buyurdukları tahkîkâtı
nâtık kaleme aldırılmış olan lâyiha-i mufassale münderecâtının ma‘rûz-ı sıhhat olduğu
halde ber-kâide hükümet-i mahalliyyeye tasdîk ettirilmek üzere lâyiha-i mezkûreyi

156
hâmilen çâkerlerin ‘îd-i fıtrın ikinci günü Harput’dan hareketle sene-i hâliyye-i
Rûmiyye’nin yirmi birinci günü Siird’e muvâsalat olundu. [42] Âcizlerinin Siird’e
muvâsalatımdan mukaddem eşhâs-ı muttaride-i merkûme güyâ afvolunmuş olmalarıyla
tekrar memleketlerine avdet eyleyecekleri ve mukaddemâ aleyhlerinde ikâme-i da‘vâ ve
ihbâr-ı vukuât eylemiş olan ahali-i mazlûmeyi bütün bütün mahv ü tebâh edecekleri
şâyi‘âtı bütün vilayeti ve ale’l-husûs Siird sancağını ihâta ve herkesi bir havf-i ‘azîm ve
telâş almaya dûçâr ve gitiftâr ile ‘avâkıb-ı ahvâllerine intizâr ve hemen hayatlarından
nevmîd olanların vesîle-i necât olur hülyasıyla mahallerinde mevcûd bulundurulan
külliyetli zehâirleriyle evânî-i sîm ü zere müteallik eşyâ-yı nefîseleri kendi adamları
marifetiyle bey‘ ve füruht ettirilerek esmân-ı hâsıla peyderpey Haleb’e irsâl olunmakta
bulunduğu gibi yevmen-fe-yevmen Haleb telgrafhânesi merkezinden keşîde ettikleri
telgrafnâmelerde ve posta vâsıtasıyla vürûd etmekte olan muharrerâtta bir iki güne kadar
Haleb’den hareket eyleyeceklerini akraba ve avenelerine iş‘âr ve bu vâsıtalarla neşr ve
i‘lân ettirmekte oldukları maatteessüf tahkîk kılındı. Hâl bu merkezde yani eşhâs-ı
merkûme Haleb’e gönderilmezden evvel mahallerinde bulundukları esnada ahali-i
mazlûme dûçâr olduğu, bunların hasâr ve mazârrından başka ‘inân-ı hükümeti dahi kendi
idare-i keyfiyyelerine alarak me’mûrîn-i mahalliyye dahi eşkıya-yı merkûmenin esiri
mesâbesinde bulundurmakta olması hasebiyle Haleb’den avdet edecekler şâyi‘âtı bir kat
daha me’mûrîn ve ahali-i mazlûmeye derecesi tasavvur olunamayan bir surette dehşet ve
haşyet irâs ettirmiş olmasından nâşî lâyiha-i mezkûre münderecâtının sıhhatini ‘alenen
tasdîk ile beraber heyet-i mahalliyye tasdîke gayret etmekte oldukları gereği gibi anlamış
ve ez-an-cümle Hacı Fettah Bey’in amucazâdesi şakî-i meşhur Genco Bey nâm şakî de
başında yüzden mütecâviz avene-i müsellahasıyla el-ân Garzan ve Rıdvan kazaları
dâhilinde Fettah Bey’in aleyhinde bulunmuş ve bulunacakları tahvîfen ve tehdîden
mütemâdiyen dolaşmakta ve rast geldiğine sarkıntılıkta bulunmuş bütün bütün halkı
tehdîd ve dâire-i zulm ve ta‘addîsinde tazyîk etmekte bulunması cihetiyle harekât-ı
askeriyye icrâsı Siird heyet-i cânibinden mazbata-i telgrafiyye Diyarbekir’e arz ve iş‘âr
ile bir fırka-yı müfreze-i şâhânenin kemterleri orada iken şakî-i merkûm üzerine sevk
ettirilmiş iken derdestine bir çare bulundurulamamakta olduğu ıstıtlâ‘ât-ı vâki‘a-i
âcizânemden bulunmuş mâmâfih gitmesi nâ-kâbil olan bazı zalimler ile vak‘aları ketme
muktedir olamayacakları ve ketmetseler evrâk-ı resmiyye ile dahi meydana çıkacağı
yakînen bildiklerinden hükümet ve bütün halk ‘indinde mertebe-i tevâtürde olarak
ma‘lûm ve belki de meşhûd olan mezâlim ve husûsâtı yegân yegân bi’t-tasdîk kusûr
evvelki lâyiha ve görülen münderecât-ı fecîa-i kesîre-i mütevâtirenin tasdîkinden havf ve

157
ictinâb ile yalnız işbu lâyiha-i âcizânemde ta‘dâd ve beyân olunan ahvâl-i mütebeyyineyi
tasdîk ve teb‘îd olunan eşhâsın ettikleri fenalıklara nisbet ve kıyâs olduğu halde birkaç
sene zarfında icrâ olunan mezâlimin ancak yüzde beşi beyân ve tavzîh kılındığı derkâr ve
heyet-i mahalliyyeye hakikaten arz ve müstevlî olan acz ve zaruret iktizâsı bundan ziyâde
tasdîke cür’et edemeyecekleri ve bir ân evvel Sivas’a avdet-i âcizânem müteaddid
telgraflar ile emr u idare buyrulduğundan artık bi’z-zarûr avdet eyledim. Siird
sancağından teb‘îd olunan altmış beş nefer eşhâsın lâyiha münderecâtı beş kısma taksim
ve her ferdin vukû‘âtı başka başka gösterilerek lâyiha münderecâtından Siird sancağı
meclisinin taht-ı tasdîklerinde bulunan husûsâta dair icâb eden mazbatalarda tanzim ve
tahtîm ve taraf-ı bendegâneme i‘tâ etmeleriyle mazbata-i mezkûre işbu müzekkere-i
âcizâneme merbûten huzur-ı cenâb-ı vilayet-penâhîlerine arz ve takdime ibtidâr
kılınmağla teb‘îd kılınan eşhâsın mezâlimi ol derece çoktur ki kalem tafsilât vermekten
‘âciz olmağla bu ifadâtla iktifâ ve icabının icrâsı bâbında emr ü fermân hazreti men-
lehü’l-emrindir.

Bende Müstantik-i Heyet-i Islahiyye Es-Seyyid AHMED ŞEFİK


Fî 14 Zilhicce sene [1]296 ve fî 16 Teşrînisânî sene [12]95

Milli Aşireti Ağaları Temâdizâde İbrahim ve Mahmud ve Ali Ağalar ve Karakeçili


Aşireti Reisi Halil Bey ve Biraderi Dıriî

Aşireteyn-i merkûmeteynden Karakeçili aşireti Mamüratülaziz’e mülhak Maden


sancağı muzâfâtından Siverek Kazasına ve Milli aşireti dahi Zor sancağına tâbi‘
Yenişehir kazasına merbût ve a‘şâr ve rüsûmât ve her türlü tekâlîf-i mîriyye ile mükellef
olup bâlâda esâmîsi zikrolunan rüesânın dâire-i hükmleri tahtında bulunduklarından
rüesâ-yı merkûmenin yekdiğeri aleyhinde olan husûmet ve fikr-i istilâ ve isti‘lâ ile
menâfi‘-i zâtiyyelerini tervîc ve hükm-i nüfûz ve tagallüblerini tahkîm ve takrîr için ilkâ-
yı fesâddan hâlî olmayıp binâenaleyh bu yüzden her bir aşireti teşkîl eden nüfûs-ı
külliyenin dûçâr oldukları felaket ve ahvâl ve mekâsib-i umûmiyyelerine târî olan
vahâmet ile gerek kendilerine ve gerek hazine-i celîle vâridâtına tatarruk eden halel ve
noksanlarına derecâtının tarifi kâbil değildir. Geçen doksan üç senesi Kânûnıevvel ve
Sânî mâhlarında aşireteyn-i merkûmeteynin yekdiğeri üzerine vâki‘ olan hücumât ve
iktihâmda katl-i nüfûs ve gasb-ı emvâle cür’et etmeleriyle eşyâ ve emvâl-i mağsûbenin
istirdâdı iâde-i hukûk ve istifâ-yı hak zımnında Haleb vilayet-i celîlesinden me’mûren
gelmiş olan asâkir-i nizâmiyye-i şâhâne kâimmakâmlarından izzetli Ahmed Bey ve
komisyonu marifetiyle bazı mertebe şeyler tahsil ve ashâb mutlak iâde ve tavsîl kılınmış

158
ise de vazife-i me’mûriyyetlerini te’lîf-bîn ve temin-i maksad ve hukûk edecek mevkûfîn
derecesine îsâl edemediklerinden işbu iki aşiret rüesâsı beynindeki bürudet ve mübâyenet
bâki kılınmıştır. İşte yüreklerinde gizledikleri nâire-i kin ve nifak işbu doksan beş senesi
birden bire alev-rîz-i işti‘âl olmasıyla aşireteyn-i merkûmeynden her birisi daire-i vifâk
ve ittifakına aldığı diğer aşâir ve kabâilin istizhâr ve muâvenetiyle yekdiğeri aleyhine
birkaç def‘alar şiddetle vâki‘ olan hûn-rîzâne hücumlarında yalnız Milli ve Karakeçili
aşiretlerinden külliyetli maktûl ve mecrûh düştüğü gibi hadd ü hesaba gelmez mevâşî ve
eşyâ ve nukûd nehb ve iğtisâb eyledikleri ve bunca kanlı vak‘alara ve dehşetli fecîalara
sebebiyet veren sâlif’üz-zikr reisleri bulunan İbrahim ve Mehmed ve Ali Ağalarla Halil
Bey ve biraderi Dıriî oldukları tahkik olunmağla merkûmlar hüsn-i sûretle Diyarbekir’e
götürülerek Sason tarîkiyle nefy ve teb‘îd olunduktan sonra vâki olan gasbiyâtın mümkün
olduğu kadar ashâbına iâde olunması zımnında Siverek ve Yenişehir hudûdlarında
Uzunziyaret nâm mevkide Ergani Maden sancağı muhasebecisi Ahmed Ramiz Efendi’nin
taht-ı riyâsetinde a‘zâsı Zor sancağı ticaret reisi Abdülgani ve Siverek Nâibi Hasan Tahsin
Efendilerle Beyşehir Nâibi ve Maden ve Zor sancakları müstantikleri Abdülhamid ve
Hasan Efendiler ve Siverek ve Yenişehir bidâyet mahkemesi azalarından Mehmed ve
Osman Efendiler ve Milli ve Karakeçili aşiretlerinden dahi Salih ve Mehmed Ağalardan
mürekkeb olmak üzere bir şube-i ıslâhiyye teşkîl ve i‘zâm kılınarak ve sâye-i ıslahât-
vâye-i cânib-i şâhânede heyet-i mezkûre tarafından meydana çıkarılıp ashâbına iâde
olunan eşya ve mevâşî-i mağsûbe ve iki aşiretçe te’lîf-bîn olunduğuna dair ol bâbda
tanzim eyledikleri bâlâsı müfredâtlı bir kıt‘a mazbata ber-vech-i takdîm huzur-ı mekârim-
nüşûr-ı hıdiv-a‘zamîleri kılınacaktır. Mütalaasından rehîn-i ilm-i âlî-i fahîmâneleri
buyrulacağı vechile münderecâtı Temâdizâde İbrahim Ağa’nın geçen sene Halil Bey’in
hatırı üzerine bi’l-hücûm mîr-i mûmâ-ileyh ile aşâiri emvâl ve mevâşisinin gasb u
nehbiyle Sincanlı’dan bir neferin katli ve müteâkiben füruht ve Tendürek nâm mahallerde
tekrar hücumla gasb ve nehbine ve altı neferin katline tasaddîsinde Milli aşireti halkından
cemm-i gafîr ile birtakım Haçban ve Hayferik civarında aşiret-i mezkûreden külliyetli
eşhâsı mevcûd olduğu gibi işbu baharda merkûm İbrahim Ağa’nın amucası Ali El-
Temâdî’nin Kisi aşireti üzerine ve bu cânibden Halil Bey’in merkûm Ali Ağa üzerine
hücum ile Kisi ve Advan ve Zor cihetinden Şavi ve Bakari ve Milli ve Karakeçili
muhtelitan Fırın nâm karye civarında vukû bulan mukâtele-i ‘azîmede Halil Bey’in
evvelce Milli’ye mukâvemet ve bi’l-ittifâk gasb ve nehbe mübâderet için celb ve ittihâd
eylediği Şamar’dan Sayah kabilesiyle sâlif’üz-zikr Urfa’ya tâbi‘ Kisi ve Yenişehir’e
mülhâk Advan aşiretlerinden ve Zor cihetinden Şâvî ve Bakari Araplarından eşhâs-ı

159
kesîre mevcûd olduğundan maktûlün bilfiil fâillerini bulup meydana çıkarmak bir emr-i
müşkül olup mâmâfih vereseler tarafından dahi iddiaya kıyâm ve rağbet görülmediği ve
bu mukâbelede mûmâ-ileyh İbrahim ve Mehmed ve Ali Ağalarla Halil Bey ve biraderi
Dıriî’nin müctemi‘an ve münferiden mevcûd oldukları derkâr ve esâsen bu münâza‘ât ve
mukâtelâta ve bunca gasb u nehbe bilfiil ve bi’l-vâsıta sebeb-i müstakil mûmâ-ileyh
olduğu bedîhî ve âşikâr olarak sâye-i şâhânede def‘ ve teb‘îdleriyle icrâ-yı mücâzât ve
emsâline irâe-i ibretle bi’t-terhîb [43] iki aşiret halkının emr-i ittifak ve âtiyen asâyiş ve
istirahatleri esbâbı teshîl ve istikmâl kılınmış ve ba‘d-ezîn iki aşiret beyninde tahaddüs ve
teceddüd-i münâza‘âta bir sebep kalmamış olduğundan bu mukâtelelerce arîz ve amîk
tahkîkâta lüzum görülemediği misillü bu işlerde mûmâ-ileyhime refakat ve iltihâk
edenlerin tahkiki yoluna gitmek iki aşiret halkını kâmilen dûçâr-ı pençe-i kânun edeceği
ve bu ise nezd-i âlîde rehîn-i cevâz ve tasvîb olamayacağı gibi daha ilerisine gitmek
seyyar ve ehl-i bâdiyyeden olan aşireteyn-i merkûmeteynin perişanî-i hâllerini ve şuraya
buraya intişârlarını mûcib olacağı cihetle maktûlün vereselerinden ileride tayin-i şahs ve
tehyie-i berâhin edenler olur ise mahâkim-i ibtidâiyye-i mahalliyyeye müracaatları
lüzumu tebliğ olunup ittifâk-ı ârâ ile sûret-i ma‘rûf tasvîb ve tensîb kılınmış olduğu ve
zikrolunan mazbata bâlâsında müfredât vechile terkîm ve işaret olduğu vechile üç bin
dokuz yüz altı ağnam ve dört yüz on sekiz re’s öküz ve inek ve altmış dört re’s merkep
ve on altı esb ve kısrak ile sekiz yüz altı kalem bin beş yüz otuz sekiz parça eşyâ-yı
beytiyye ve otuz yedi keyl hınta ve elli keyl çeltik ve bunlardan müstehlik olanların bedeli
olarak elli altı bin yedi yüz kırk altı buçuk guruş mağsûbâtın istirdâdı husûsu tesviye ve
ikmâl edildiği ve hukûk-ı âdiyye mahalli hükümetlerine âid bulunduğu ifadelerinden ve
aşâir-i merkûme beynlerinde takrîr-i asâyiş ve husûl-i inzibat ve tahkim-i emniyet
kaziyeleriyle miyânelerinde min-ba‘d nifâk ve bürûdet ve husûmet-i sâbıkadan bir gûne
eser kalmadığından bahisle tarafeyn-i muhtarân ve ileri gelenleri tarafından bir kıt‘a
varaka-i memhûre takdimiyle huzur ve istirahatlarının istikmâlinden dolayı adalet ve
merhamet-i padişahîye müracaat ve dehalet eylediklerinden ibarettir. Heyet-i mezkûre
tarafından her ne kadar yirmi üç maktûl ve o nispette mecrûh gösterilmiş ise de mesmû’ât-
ı sahîhiyyeye nazaran evvel ve âhir maktûl ve mecrûhlar iki yüzden mütecâviz oldukları
ve işte iki aşiret beyninde vukû bulan bu keyfiyet-i kıtaldir ki seyyar olan İngiliz konsolos
Deraliyye’de mukim İngiltere sefaretine bildirip ve sefârethânenin Bâbıâli’ye müracaat
etmesi üzerine icâbının icrâsı zımnında Dâhiliye Nezaret-i celîlesinden şedîd’ül-mazmûn
telgrafla heyet-i ıslâhiyyeye keyfiye tavsiye olunmuştur. Ve merkûmlar diğerleri misillü
Haleb üzeri teb‘îd olunsalar çünkü aşiretin Haleb tarîki güzergâhında bulunduğundan

160
oraya sevk olunurken bazı mertebe ihtilâl ve belki fenalık dahi vukû bulması melhûzâttan
olmasına binâen Sason tarîkiyle teb‘îd olunmuşlar ve Heyet-i Islâhiyye
Mamüratülaziz’de bulunduğu sıralarda Haleb’de bulunanların iş‘âr-ı ahîre değin orada
te’hîri hakkında vâki‘ olan telgrafnâme-i sâmî üzerine merkûmlarla beraber bulunan altı
kişi dahi muvakkaten Sivas’ta tevkîf kılınmışlar ve el-ân Sivas’tadırlar.

Silvanlı Abdullah Bey

Merkûmun pederi Silvanlı müteveffa Mirza Ağa’nın bu taraflarda görülen asâr-ı


zulmiyye ve muamelât-ı gadriyyesinden nâşî sadr-ı esbâk merhum Reşid Paşa zamanında
bu havaliden Ruscuk’a nefy olunmuş ve otuz seneden mütecâviz müddet-i ikametten
sonra Diyarbekir’e avdet etmiş ve Diyarbekir’de vukû‘-ı vefatı hasebiyle oğulları
sâlif’üz-zikr Abdullah Bey ile biraderleri Mustafa ve Mehmed Beyler Diyarbekir’i terk
ile Silvan’da vâki‘ Boşat nâm karyeye giderek ve pederleri zamanında bâ-irâde-i seniyye
hedmettirilmiş olan konağı ahalice ibnâ ve inşa ettirerek orada tavattun etmiş ve pederinin
eserine iktifâ ile menâfi‘-i şahsiyyesini umûmun mazarratında arayıp her türlü zulm ve
bidâdı icrâdan geri durmamıştır. Bu kere Diyarbekir’de aleyhinde olan şâkîler ekser
ifâdâtı tazmînât-ı nakdiyyeyi iltizâm eden şeylerden olarak binâenaleyh hem bu tazmîn
at keyfiyetinin bir mahkemenin hükmü altına alınması ve hem de bu bâbda uzun uzadıya
istintaka alınmasından tarafgirlerin miyânında hâsıl olacak te’sîrâtın ne merkezde olduğu
bilinmek ve tecrübe olunmak üzere keyfiyet mahkeme-i bidâyete havâle olunarak çünkü
muhbirler merkûm Abdullah Bey’den bile tahâşî ve ihtirâz etmekte bulundukları cihetle
müddeîlerin haber verdikleri bazı muhbirlere hükümet tarafından mahsûs zabtiyeler bi’l-
i‘zâm kendilerine ve çoluk ve çocuklarının selâmet-i âtiyyesine te’minât-ı mukteziye
verilerek ve ol sûretle Diyarbekir’e celb olunarak mevâdd-ı müdde‘âya müteallik
ma‘lûmâtlarına dair ihbâr ve takrîrlerin zabtolunup hemen cümlesinin haber verdikleri
şeyler esâsen nefs’ül-emre muvâfık ve şâhid ve müddeîlerin da‘vâ ve ihbârları müttehid
görünmesiyle ol bâbda cereyan eden istintak neticesinde tebeyyün eden derece-i zulm ve
esâet ve hâl-i ta’addî ve şekâvete göre Diyarbekir mahkeme-i bidâyet kararıyla yedi sene
müddet kalebendlik cezasıyla mücâzâtına hükmedilmiş ve hükm-i mezkûr divân-ı istinâf-
ı vilayet tarafından dahi tasdîk olunmuştur. Merkûm Abdullah Bey bu teb‘îd olunanlara
nispeten ef‘âl-i zulmiyyesi hiç mesâbesinde bile olmadığı gibi taraftarları dahi ol kadar
yok iken taht-ı istintaka alındığı ve mahkûm olduğu haberi sâkin olduğu kazada olan
maiyetlerine fena bir surette aksederek haylice kîl ü kâle dahi bâ‘is olduğu ve Diyarbekir
mahbesinde kalması muhataradan sâlim göründüğü cihetle teb‘îd olunan meşâhir-i

161
zaleme ile beraber bunun dahi teb‘îdine şitâb olunmuştur. Merkûm Abdullah Bey Silvan
kazasına gitmezden evvel sükkânı her türlü maişetlerini istihsâl ve esbâb ve vesâil-i huzur
ve istirahatlerini istikmâl için sa‘y ve ‘amellerinden istifade ederek mes‘ûdâne bir ömür
ile yaşadıkları ve senevî hazine-i devlete vâridât-ı külliyye bıraktıkları halde mîr-i
merkûm ve biraderleri kaza-yı nâgehânî gibi ol kazaya gider gitmez zaten isyan ve
şekâvete meyyâl ve kahr-ı nüfus ve hetk-i nâmusda muktedâ-yı emsâl olan Reşkotan ve
Bekiran aşiretleri eşkıyasından ismi mazbût ve ma‘lûm olan birtakım şakîlere hil‘at iksâ
ederek ve sahâbet ve himâyesi altına alarak o vâsıtalarla Şark ve Türkman ve Silvan
cihetlerinde gasb-ı emvâl ve katl-i nüfûsa ictirâ etmiş ve fukârâ-yı ahalinin bu uğurda
hânümân-ı tâb ve tuvânları bir düziye yanıp mahvolduğu gibi vâridât-ı hazine-i celîlenin
dahi o nispette noksan kalmasıyla mazarratları hem memleketi harap ve hem de hazine-i
devleti sektedâr eylemiştir. Şöyle ki müsted‘iyât ve arzuhâlât-ı vâki‘ada en ziyâde nazar-
ı dikkat ve ehemmiyeti celbeden şey mîr-i merkûmun Reşkotan aşiretinin zîr-i dest-i
sahâbet ve himayesine alarak o sûretle ahaliyi iz‘âc ve yağma etmesi mes’elesi olup
binâenaleyh bu hûsûsda ta‘mîk-i tahkîkât olunarak eğerçi kendisi dahi zikrolunan
Reşkotan aşiretinin Hisarkan kabilesinin etrâf ve havaliye mezâlim ve ta‘addiyâtını ikrar
ve itiraf ile beraber fakat onları teşvik ve tahrike bir gûne medhâli olmadığını beyân ve
bu bâbda berâet-i zimmetini der-miyân eylemiş ise de kabile-i mezkûrenin ser-amed-i
eşkıyasından otuz kişiden mütecâviz şakîleri düğününe davet ederek orada bazı mertebe
va‘d ve va‘îdlerde bulunduğuna dair muhbirlerin ihbârât ve Boşat’a kendisinin yanına
giden kabile-i mezkûreden elli altmış kişinin serâpâ elbise-i cedîde ve hil‘at-i müzeyyene
ile avdetlerini görenlerin ve merkûmların artık “Biz bundan sonra Abdullah Bey’in
hizmetkârı olduk, bundan sonra onun emrinden dışarı çıkmayacağız, Malato Dağı’na bile
emretse gideceğiz” yollu tefevvühâtlarını işitenlerin ifadât-ı vâki‘aları mîr-i merkûmun
gadr ve ta‘addîsini ve eşkiyâ-yı merkûmun dâhil-i ittifak olduktan biraz sonra nehb ü
gârâta başlamaları keyfiyeti kendisinin muharrik-i fesâd olmasını ispat eder mevâdd-ı
bedîhiyyeden olarak mâmâfih bu mes’elenin ilerisini ta‘mîkden şimdilik sarf-ı nazar ile
bizzat kendinin ikâ‘ eylediği mezâlimin tahkikatına girişmişlerdir. Bâlâda zikri sibkat
iden konağın hîn-i inşasında ahalice cebren kum taşıttırmak ve kireç yaktırmak ve taşları
kırdırmak gibi hidemât-i şâkkada istihdâm eylediği ihbârât-ı müte‘addide ile rehîn-i
mertebe-i sübût olunduğu gibi mûmâ-ileyh Abdullah’ın doksan dört senesinde kâime
akçe ile deruhde eylediği rüsûmât bedelini ahaliden dahi Ohannis’i akçe ile eşkıya etmek
mecburiyetinde iken sikke-i mağşûşe alması ve bundan başka deruhde eylediği dühan
öşrü mahsulü ashâbı tarafından rüsûmât merkezlerine götürülüp satılacağı fiyat üzerine

162
istihsâl olunmak nizâmı iktizasından iken hilâf-ı hareketi taht-ı ikrârında olup eğerçe bu
bâbdaki nizamdan bî-haber olduğu zikrolunan rüsûmâttan mağşûşe alması kaziyesi de
rüsûmât-ı mezkûre her sene iki bin beş yüz bedel ile ihâle olunduğu halde kendisi altı bin
guruşa çıkarıp [44] deruhde eylediğini ve bu da mahzâ ahaliden mağşûşe alarak sandığa
kâime akçe yazmak maksadından ileri geldiğini beyân etmiş ise de ifâdât-ı vâki‘a
sümme’t-tedârik kabîlinden olarak şâyân-ı i‘tizâr ve istimâ‘ olamayıp bundan başka mîr-
i merkûmun iltizâm eylediği öşürden üç kat ziyâde alması dahi beş batman tütün tahmin
ve tahrîr olunan tarladan yarım batman öşür almak lazım gelirken kendisi üç misli yani
bir buçuk batman ta‘şîr eylemesi ve bu da hilâf-ı nizâm tarlada iken hodbehod tütünün
beher kıyyesine altışar guruş fiyat kat‘ ile zürra‘dan mağşûşe olarak tahsil eylediği iddiası
ahvâl ü etvâr-ı mesrûdesine nazaran bir şey demek olmayıp hele Boşatlı Abdullah Bozo
nâm kimesneyi darb ederek sakalına pislik sürmek ve Molla Ahmed nâmında ehl-i ırz bir
hocanın sakalını tıraş etmek gibi hareket-i zâlimâne ve ef‘âl-i vahşiyânesi insaniyeti
tahrik eden şeylerden ve eşkıya-yı gasb-ı emvâl ve katl-i nüfusa tahrik ve teşvik etmesi
dahi ef‘âl-i zulmiyyesini bedâhet derecesine îsâl eden hâlâttan bulunmuştur. Mîr-i
merkûm hakkında verilen arzuhaller üzerine cereyan eden istintaklar yegân yegân
nazargâh-ı mütalaaya alınsa derece-i gadr ve mezâlimi görüleceği ve gerek bizzat ve
gerek bi’l-vâsıta fukarâ-yı ahaliden aldığı hayvanât ve eşya ve nukûd ve sâirenin mikdârı
anlaşılacağı cihetle bunların tafsîlâtından zarf-ı nazarla beraber mehmâ-emken ve ‘alâ
vech’il-icmâl ta‘dâd ve beyân olunan ahvâl ve âsârından hâlince kesr-i nüfûz-ı hükümette
kullandığı kuvvet ve iktidar ve binâenaleyh bu yüzden gerek ahaliye ve gerek hazine-i
devlete terettüb eden zarar ve hasar aşikârdır.

Kulblu Telli Ağa ve Biraderi Mirza Ağa

Silvan kazasına mülhak Kulb nahiyesinin müştemil olduğu karyelerde sâkin


ahalinin zimem-i idaresi ve zabt u rabt-ı umûru mûmâ-ileyh Telli Ağa ile biraderi Mirza
Ağa’nın zîr-i dest-i tagallüb ve kahrında olarak ahali-i mazlûme her sene kendisine birçok
şeyler vermekle ve hanesini ve tevâbiini idare etmekle mükellef olup şayet hasbe’l-kader
bir adam emrine muhalefet etse onu haps ile tecrîm etmeye ve idare-i hükümet dahi
hemen kendi elinde olup me’mûrîni kendi emrine ve efkârına mûti‘ ve münkâd ve bu
sûretle dahi ahali-i fukara hakkındaki beyan ve menviyât-ı fâsidesini tahsile icra
eylemekte idiler. Merkûmlar hakkında bu sırada Diyarbekir’de verilen müteaddid
arzuhallerin cümle-i münderecâtı merkûmların mezâlim ve ta‘addiyâtını ta‘dâd ve dâr-
hâhâne feryâddan ibaret olup ezcümle tutulan istintaklardan anlaşıldığına göre merkûmun

163
zîr-i hükm ve tagallübünde olan karyelerden mesela Güllü Masur? karyesi ahalisinden
kırk elli seneden beri beher haneden senevî ikişer keçi ve birer batman revgân ve şalvar
ve kürk ve çorap gibi şeyleri aldığı gibi umûm ahaliyi senede birer ikişer mâh hidemât-ı
şâkkada istihdâm eder. Çiftliklerinde bunun ağnamın kış mevsimlerinde yiyeceklerini
tedârik etmek ve bunların hasılâtını arkalarıyla merkûmların sâkin oldukları mahalle
götürmek ve Zozan’a gidip gelişinde levâzımâtını taşımak gibi işlerde kullanır ve yine
Erdiş kazası tacirlerinden Arslan ve rüfekâsı tarafından verilen bir kıt‘a arzuhalde dahi
muhârebe-i zâile esnasında on iki bin re’s koyun Şam-ı Serîf’e götürmek üzere Kulb
nahiyesinden gelip geçir iken Telli Ağa kendilerini üç gün orada ‘avk ve te’hîr ve bir
taraftan geceleri eser-i tahrikle üzerlerine eşkıya sevk ve diğer taraftan def‘ ettirtip bu
cemîlelerle kendisinden on buçuk lira ile altı re’s erkeç alır. Hoydân nahiyesine ayak
bastıklarında çünkü Telli Ağa evâmir-i müstakilânesinin vasıta-i icrâiyyesi olan birtakım
eşkıya ve haşerât ile muhâberât-ı hafiyyede bulunmuş olduğundan eşkıya-yı merkûm
üzerlerine hücum ederek bin yedi yüz yetmiş üç re’s koyun ve on bir re’s keçi ve on çift
tabanca ve sâirelerini gasb ettirmiş ve bu bâbda cereyan eden istintak neticesinde merkûm
Telli Ağa’nın on buçuk lira ile altı re’s koyunlarını aldığı müddeîler tarafından ikâme
olunan muhbirler tarafından ihbâr ve şehâdetiyle rehîn-i mertebe-i sübût olmuştur. Ve
yine Halenze karyesi ahalisinden Simo nâm kimesne tarafından verilen arzuhaller
merkûm Telli Ağa ün devşirmek üzere ahaliyi cebren çıkardığı zaman amucası Kirkor
dahi içlerinde olarak dört gün işleyip hanesine avdet için ruhsat talep eyledikte Ağa-yı
merkûmun yeğeni tehevvür ü gazap ederek merkûmu ayakaltında çiğneyip darb ve cerh
ve merkûm o hâl-i mecrûhiyetle Diyarbekir’e gelerek müteessiren vefat eder. Merkûm
aleyhinde gerek vaktiyle Kulb cihetlerine gitmiş olan tahkikat me’mûrlarının icrâ etmiş
oldukları istintaklar ve gerek Diyarbekir’de cereyan eden evrâk-ı tahkikiyye bir kere
gözden geçirilse merkûmların o taraf ahalisine etmedikleri zulüm ve ta‘addî kalmayıp
hemen bütün karyeler ahalisi senede birer ve ikişer mâh ve daha ziyâde hizmette
bulunmaya ve hayvanatlarını gütmek ve savarmak ve yaprak ve ağaç kestirmek biçin
biçtirmek av metrislerini yapmak ve bazı hanesini inşa etmek için meccânen her köyün
nisbetine göre altmış ve seksen ve daha ziyade amele vermeye ve ramazan ve kurban
bayramlarında bayramlık nâmıyla hediye götürmeye ve göndermeye ve hazine-i celîleye
verdikleri öşürden mâ‘adâ bir de kendisi için ayrıca öşr ve vergi i‘tâ eylemeye mecburdur
hükmü ol kadar nâfizdir ki bundan mukaddem Badigân aşiretinden Mehmed nâmında bir
adamın kaçırılmış olan kızının mahkeme-i şer‘iyyede ru’yet olunan davasından dolayı
“Davayı bensiz görmüşsüz” diyerek her iki taraftan meblağ-ı külliye almış ve arzuhallerle

164
istintaklarda nice araziler ve tarlalar zabt eylediği ve öşr nâmıyla devlete bir şey
vermedikten başka hükmettiği karyelerden meselâ Güllü Masur karyesinden her sene bin
aded ağnam resmini alırken defterde iki yüz aded gösterdiği ve bu gibi nice nice fenalıklar
görülmüştür. Bu bâbda ne kadar tafsilat verse kesret-i mezâlimine göre icmâl demek olup
binâenaleyh onlardan sarf-ı nazarla yalnız geçen sene ahaliden teklîfât-ı mîriyyesi
mağşûşe olarak tahsil olunup hazineye kâime verildiğinden bu bâbda tahkik-i madde için
Diyarbekir vilayet-i celîlesinden i’zâm kılınan tahkikat me’mûru Mustafa Mazhar ve
Karabiyo Efendiler tarafından verilen memhûr varakada beyân olunan mevâddan bir
fıkrasının aynen burada derci muvafık-ı hâl ve maslahattır. Kâimmakâm için Telli ve
Mirza Ağalar marifetiyle sekiz bin guruş kurâya tevzi‘ kılındığı bahsi dahi tahkik
kılındıkta öyle bir şey evvelce olmuş ise de muahharen tahsilatın mağşûşe istihsaliyle
kaimeye tahvilden kâimmakâm için yüzde otuz guruş verilip fazlası Mirza Ağa ile Hacı
Derviş ve İgop ve Tohman ve Sandık Emini Said miyânelerinde taksim ve istîfâ olunduğu
haber verilmiştir. Aded-i ağnam mektûmâtı bahsine gelince ezcümle Güllü Masur ve
Güllü Ketem? ve Nadran karyeleri dağda vâki‘ olup Telli Ağa’nın yed-i tagallübünde
oldukları ve bunlardan yalnız Güllü Masur karyesinden müdürün emir nâfiz
olmadığından yine müdürün ifadesi üzerine Telli Ağa vasıtasıyla celbedilmiş beş altı
adamdan iki kimesne nasılsa evrâk-ı tahkîkasından müstebân olacağı vechile verilen
teminât üzerine isticvâb eylediklerinde bin aded ağnâm resmini kaç seneden beri maktu‘
sûretle Telli Ağa alır ve bundan başka da kendilerinden ve civarlarında bulunan diğer
köylerden gerek ağnâm resmi ve gerek keçi ve revgân ve asel ve nukûd ve direk ve amele
ve sâire ahz edegelir olduğunu söylemişlerdir. Ve haricinde edilen tetkikte mezkûr Güllü
Masur karyesinin bin iki yüz yetmiş aded ağnamı olduğundan müfredât pusulası bile
verilmiştir. Ve ağnam defterinde ise iki yüz aded yazılı olduğu gösterilmiştir. Ve civarı
bununla Nadran karyesinde defterde yedi yüz yetmiş aded yazılı ise de bin dokuz yüz
altmış aded olduğu ve Molla Ali karyesinde altmış aded bulunduğu verilmiş pusulada
muharrer [45] olup diğer köylerden de Telli ve Hacı Derviş himâyetlerinde bunların
ekserisi bu kabîlden olduklarına asla şüphe yoktur. Gerek aded-i ağnam ve gerek cihât-ı
sâireden dolayı merkûm Telli ve Mirza ve Hacı Derviş ile sâir ma‘lûm’ül-esâmî
muhtarânın fukara-yı ahali haklarında mütecâsir oldukları gerek tahkikaten ve gerek
kendiliğinden beyân edilen zulüm ve ta‘addî tarif ve beyandan müberrâdır. Bununla
beraber Badikân aşireti halkı Telli Ağa’nın zîr-i himâyesinde olup üzerlerinde bir yükü
mütecâviz matlûbât-ı mîriyye olduğundan mâa‘dâ geçenlerde ordu-yı hümâyûndan avdet
etmiş asâkir-i muavene ve sâireden ahz etmiş oldukları birçok esb ve esliha ve elbise ve

165
sâire hâlâ neztlerinde bulunduğu derece-i tevâtürde söylenmektedir. Ve bunlar da
merkûm Telli ve Hacı Derviş’in ehliyetleri tahtındadır. Ve onlar neztlerinde de kaç re’s
hayvan ve esliha olduğunu herkes söylüyorlar. Ve aşiret-i merkûmenin dağda bulunan
ağnamlarını şimdiye kadar me’mûru asla ta‘dâd etmemiştir. Beher sene ta‘dâd
mevsiminde Telli Ağa ağnam me’mûrlarından bu köyler isimlerine ve bu aşiretin dağda
bulunan ağnamlarına birer miktar üzerine koçan alır kusurunu aşiret ağalarıyla
beynlerinde taksim ederler. Eğer merkûm Telli ve Mirza ve Hacı Derviş ve Halid ve
bunlara mümâsil Safer ve Osman gibi bazı muhtarân vardır Diyarbekir’e celb olunurlarsa
gerek ağnam-ı mektûm ve gerek mağsûbât-ı sâire tamamıyla meydana çıkacakları ve
me’mûl-i kavîdir. İşte Telli ve Mirza Ağaların ne makûle adam olduklarına fıkra-i
mezkûre dahi bürhân-ı nâtık ve derecât-ı zulüm ve ta‘addîlerine verilen arzuhallerle
ibtidâlarda tutulan istintaknâmeler ve ahvâl-i mesrûde birer şâhid-i âdil olduğundan daha
ilerisini tafsîl ve ta‘dâda hâcet görülemedi.

Silvanlı Reşid Ağa

Merkûm Reşid Ağa ile Silvanlı Abdullah Bey’in sâika-i galebe ve teferrüdle
yekdiğerine olan husûmet ve münâfese sayesiyle dâ‘î-i dava ve imtiyaz ve isti‘lâ ederek
yekdiğerine vâki‘ olan müsâdemelerde muayyen ve taraftar nâmıyla maiyetlerinde
emirlerine mahkûm bulunan birtakım fukara ve ahali-i mazlûmeyi pâ-mâl ve âmâl-i
zâlimânelerine fedâ etmekte oldukları münferiden ve gerek karşılıklı olarak dâimâ ahaliyi
sızlatmaktan ve gasb ve yağma gibi harekât-ı gadriyyeden geri durmadıkları merkûm
Reşid Ağa aleyhinde verilen arzuhallerin ve vukû bulan tahkikâtın cümle-i sahîhasından
olup meselâ bundan mukaddem Silvan’ın makarr-ı hükümeti olan Mafarkin nâm
mahaldeki panayırda merkûm Reşid Ağa’nın hizmetkârlarından birisi ahz u i‘tâ zımnında
orada tüccarlardan birisinin dükkânından bir Kürd abasını çalmış ve tâcir-i merkûm
keyfiyeti Abdullah Bey’e beyân ve şikâyet etmesi üzerine merkûm Abdullah Bey Reşid
Ağa hakkında olan gayz ve husûmetine binâen icrâ-yı merâm için tamam bir bahane
bulmasıyla derhal merkûm hizmetkârı yanına celb ve darb ederek zikrolunan abayı mal
sahibine istirdâd etmesi Reşid Ağa’nın namus-ı istiklâliyetine bi’l-vücûh girân gelmesiyle
ertesi günü Abdullah Bey ve Reşid Ağa’nın kendi şube ve hizmetkârlarından her birisinin
maiyetinde elli altmış kadar haşerât olduğu halde pazar mahalline giderek Reşid Ağa’nın
hizmetkârlarından Mirzo nâmında birisi Abdullah Bey’e hitaben “Sen niçin bu abayı
istirdâd edip de bizim namusumuzu şikest eyledin, sen bu malı muhafaza mı edeceksin?”
yollu tekdir ve serzeniş etmesi üzerine merkûm Abdullah Bey de hançerini çekip

166
merkûma hücum ve elinde bulunan hançerle arkasından cerh eder etmez Reşid Ağa’nın
maiyetinde bulunan adamlarına bu malları yağma edin bakalım Abdullah Bey ne
yapacak” diye verdiği emre binâen merkûmlar dükkânlara hücum ve içlerinde bulunan
emvâlin mecmû‘unu yağma ettikleri gâret-zedelerden birkaç kişi tarafından verilen
arzuhaller üzerine cereyan eden istintaktan anlaşılmıştır. Kürd abasını çaldıran dükkân
sahibinin hükümet dururken merkûm Abdullah Bey’e müracaat ve arz-ı şikâyet etmesi
merkûmun hükümete karşı hâiz olduğu nüfûz ve tagallübünden ve merkûm Abdullah
Bey’in dahi sâriki döverek abâyı mal sahibine istirdâd etmesi dahi kendisinin hakkaniyeti
sorar adamlardan olduğuna delil olmayıp mahzâ Reşid Ağa’ya derkâr olan gayz ve
husumetinden ileri gelmiş bir hâl olduğu ve tafsilat-ı mesrûdeye ve gerek merkûm Reşid
Ağa ve gerek tevâbii hakkında zabt-ı arazi ve gasb-ı emvâl ve nukûd ve darb ve cerh ve
sâir muhâlif-i nizâm ve muhill-i asâyiş hareketlerine dair verilen müteaddid arzuhaller
meâline nazaran merkûmlar orada durdukça her türlü fezâyih ve şenâ‘ate cesaret
edecekleri muhtac-ı tarif ve izah olmayıp ve daha ziyade tafsilata işbu lâyihanın
tahammülü müsait olmadığından hâl ve derece-i itibarı bilinmek üzere bu kadar ma‘lûmat
ile iktifâ kılınır.

Hazrolu Seyfeddin Bey

Merkûmun pederi familyaları ile beraber merhum Reşid Paşa tarafından Edirne’ye
nefy olunmuş ve nasılsa çend sene evvel hile ve desîse ile tekrar avdet ve Silvan’a ‘azîmet
eylemiştir. Huşûnet-i fevkaladesi hasebiyle kaza-yı mezkûr mülhakâtından Hazro
nahiyesini teşkîl eden bilcümle karyelerde mütemekkin ve mutavattın olan ahaliyi dâire-
i hükmü altına alarak keyfe mâ-yeşâ’ icrâ-yı ahkâm ve hususiyle Silvan ağalarından Reşid
Ağa ile sevdâ-yı teferrüd ve tagallüb sâikasıyla beynlerinde hâsıl olan rekabet ve
münâfese seyyiesiyle her birisi kendi taraftarânını vikâye ve diğer tarafta bulunanları kahr
ve izâle etmek sevdâsında olarak bu sûretle ahali-i fukara bunların şerr ve mekîdetleriyle
dûçâr-ı ızdırâb ve nice hânümânlar harab olduğu her gün her taraftan işitilen şeylerden
olup bunlar ol taraflardan teb‘îd olunmadıkça ıslahat-ı esâsiyyenin tesisi ve adalet ve
ahalinin istikbâlen emniyetini temin ve tahsili sözünü aynı hayâl ve kendileri durdukça
kahrları altında zulm-dîde ve rencide olanların şikâyet ve hallerine ma‘lûmatları olanların
şehâdete cesaretleri adîm’ül-ihtimâl görünüp mâmafih mahâzir-i istikbâliyyeyi gözüne
aldırıp da aleyhinde verilen arzuhallerle sathî bir sûretle olsun Heyet-i Islâhiyye
vâsıtasıyla cereyan eden tedkikatta bu dahi emsâli gibi icrâ-yı mezâlimden geri durmadığı
ma‘lûm olmuştur. Ezcümle bundan mukaddem Hodfun nâm karye üzerine üç dört yüz

167
müsellah adamlarıyla hücum ederek gasbetmiş olduğu iki yüz yetmiş re’s koyun ve
keçilerden ol vakit bazı zevâtın ve hükümet me’mûrlarının tavassutuyla ekserisi iâde
olunarak el-hâletü hâzihî yirmi sekiz re’s koyun yanında kaldığı ve iki sene mukaddem
Silvan kazasından kur‘a ve firar neferâtını Diyarbekir’e götürür iken doğru yoldan dört
beş saat kadar sapıp Nersil nâm karyeye giderek ahali tarafından kendileri için mahall-i
mahsûs tedârik ve tayin edilmiş iken kabul etmeyip neferât-ı merkûmeyi Makdis Artin
nâm kimesne ile sâir bir iki adamın hanesine indirip merkûmun altı kile şa‘irini ve haylice
saman ve neferât-ı merkûme ile hizmetkârlarına kâfi yiyecekler ve sekiz kile hıntasını ve
bir de kısrağını ve sâir malzemeyi cebren ve kahren almış ve aldırmış olduğu halde bu
bâbda hane sahibine tabiî olan cüz‘î bir tereddüdü üzerine hem merkûm hem de buna
mümâsil ahali-i mazlûmeyi terhîb etmek ve bu sûretle de hâiz olduğu iktidarını anlatmak
ve işkence suretinde olmak üzere hane sahibini darb ettirip ve ahır kapısına bağlatıp
mezkûr kapı açılıp kapandıkça merkûm dahi salıncak gibi bîtâb olduğu halde
sürüklendirilerek ol vechile cismen ezâ ve cefâ etmiş olduğundan dolayı iki ay kadarca
bundan muhtel’üş-şuur bir hâl-i esef-iştimâle dûçâr olmuş ve mîr-i merkûm ber-vech-i
ma‘rûz muamele-i zulmiyyesinden başka zabt-ı arazi ve gasb-ı emvâl gibi harekât-ı
gadriyyesi ol dereceye varmıştır ki kendi hemşîresi eytâmının dahi arazisini cebren zabt
etmiştir. Ve ahvâl-i seyyie ve şekâvet-i müstemirresi her taraftan işitilmiş olup ancak bu
kadarca hâlinden bahsetmek diğerleri misillü mezâliminden cüz‘î bahs ile tayin-i madde
maksadından ileri geldiği ve bu da kâfi göründüğü cihetle sâir ahvâlinden sarf-ı nazar
olunur.

Şırnaklı Ağa-yı Sorzâde Mehmed Ağa

Ağa-yı merkûm zulüm ve ta‘addî ile kazada îkâd-ı âteş-i fesâdla müştehir ve
hükm-i zâlimânesi kaza-yı mezkûru teşkil eden nevâhi ve kurâya ve belki Şırnak hududu
hâricinde bulunan nice nahiye ve karyelere nâfiz ve cârî olmasına ve kaza-yı mezkûra
giden kâimmakâmlar ve sâir me’mûrîn-i devletin kazanın ahvâlini anladığı halde umûr
ve mesâlih-i câriyyenin tervîci zımnında bittabi‘ kendisiyle ittifaka mecbur bulunmasına
binâen merkûm bundan bi’l-istifâde zimem-i umûr-ı hükümeti yed-i teshirine alarak ve
me’mûrîni efkârına çevirerek icraat-ı hükümeti merâmına muvafık bir surette idare ve
icrâ ettirip efkârına hizmeti kabul etmeyen me’mûrîn-i sâdıkanın katl ve itlâfına vardığı
dahi bundan akdem Besbin müdürü merhum Bekir Bey kendisiyle müttefik ve hem-efkâr
olmadığı cihetle bir gün akşamüzeri hükmet konağı önünde gezerken Şırnaklılardan
birisinin vâsıtasıyla mûmâ-ileyhi tüfenk ile darb ve katlettirdiği meşhur ve Batuvan aşireti

168
üzerine hücumla karîblerinin saçlarını kesmek ve birkaç adamlarını katl ve idam etmek
gibi fezâyihe olan cür’eti en âdî hallerinden ma‘dûd olup hatta bundan akdem Şırnak
karyesi ahalisinden öteden beri kendisine tab‘iyet etmeyen Mehmed ve Şori ve Yağmur
nâm kimesnelerin bâ-takrîb kendi hanesine davet ederek merkûmânı gaflette bulundurup
kendi eliyle katletmiş ve vereselerine vilayete giderek ve merkûm dahi celb edilerek
tutulan istintaklarında mahkûm olmak raddesine gelmiş iken bazı taraftan olunan sahâbet
üzerine tahlis-i giribân etmiştir. Musul hayme-nişin göçerâtından Artuşi Ağası Mustafa
Ağa’yı dâire-i ittifakına almak üzere kendi hanesine davetle ahaliden elli re’s ağnam ve
bir ester cem‘ edip kendi tarafından dahi simli bir ma‘reke ile beraber merkûm verdiği
tahkikât-ı sahîhadan ve muamelât-ı mesrûdesi ne gibi efkâr-ı fâside ve zâlimeden inşi‘âb
ettiği umûr-ı bedîhiyyedendir. Merkûmun hamîr-i mâye-i fıtratı şerr ve fesâd üzerine
meclûb olup devleti her ne vakit bir mes’ele ile meşgul görmüş ise fırsatı fevt etmeyerek
o meşguliyet içinde etrafa bin türlü sarkıntılık icrâ ile mazarrât-ı umûmiyyede kendisi için
bir menfaat ve istifâde kapmak emeline düşmek ve hatta Devlet-i Aliyye ile Rusya
miyânesindeki muhârebesini kendisi için bir fırsat addiyle Cizre mülhakâtından
Nehrivan’da bulunan Ermeni karyelerinden suret-i cebriyyede akçe ve bez ve eslihalarını
aldığına kâni‘ olmayıp bir de Zaho ile Cizre yollarına birtakım Şırnak Ekrâdından
bekçiler bırakarak gelip geçen kârbân ve sâir yolcuları nehb ü gârât ve birkaç yolcuları
dahi katl eylediği ve yine Bedirhan Paşazâdeler mes’elesinden sonra bazı aşâir ve nahiye
ahalisi de merkûma mûti‘ olmadıkları cihetle hod-be-hod birtakım haşerâtı cem‘le
merkûmânı kendisine çevirmek efkâr ve niyetiyle üzerlerine hücum ederek emvâl ve
eşyalarını yağma ve önlerine gelenleri kurşun ile katl ve imhâ ve karyelerini tahrîb ve
ihrak ederek ahaliyi perişan ve hazine-i celîleyi dahi o nisbette giriftar-ı hüsran ettiği gibi
merkûmun o havalice istiklaliyet-i vahşiyane ve nüfûz-ı hâkimânesi ol derece varmıştır
ki eğer Garzan havalisini zir-i dest-i istiklal ve tahayyüzüne almış olan Fettah Bey
Garzan’da hâkim-i müstakil ise bu da derece-i hâl-i mezâlimine ve şân-ı vahşiyânesine
göre Şırnak’ta hâkim-i müstakil olup ahaliye ne emreder ve ne menâhî teklif eder ise bilâ-
tereddüd tenfîz ve icrasına müsâraat eyledikleri misillü sözünü dinlemeyen ve emr ü
nehyine imtisâl eylemeyenlerin emvâllerini nehb ve yağma veya bütün bütün kendilerini
katl ve idam ile mücâzâtlarını o yolda icrâ eylemekte olup otuz kırk karyeden mütecâviz
Koban ve Görgil nahiyesinin Vasirti? ve Zivingi aşiretinin doksan bir senesinden beri
vâridât-ı meriyetlerini kesesine vaz‘ ve kendi istifadesine hasr ederek hazineye âid
vâridâtı imhâ raddesine götürmüş ve bundan mâa‘dâ kaza idare-i meclisi a‘zâlarının
bazıları da mahkûmen Diyarbekir’de mahpus oldukları halde hodbehod yerine diğerini

169
tayin eylediği gibi kendisine ait ve mensûb olan kesânları muhtarlık nâmıyla köylere ağa
ederek istediği kimselerden istediği akçeleri sûret-i cebriyyede almakta bulunmuş ve bir
miktar tebaalarından ahali maiyetine alarak Koban nahiyesinde Hilal ve Gelor karyeleri
üzerine hücum ile Hilal karyesinin muhtarı Kato’nun ve Gelor karyesi muhtarı Levend
ve Osman ve sâir tebaalarının konaklarını hedm ve tahrip ve emvâl ve eşyalarını nehb ü
gârât eylemiştir. Şakî-i merkûm vaktiyle icrâ eylemiş olduğu ef‘âl-i reviyye ve asâr-ı
seyyiesini sorup kendisini kayd-ı inzibat altına alan olmadığı ve olmayacağını bildiği için
emvâl ve vâridât-ı mîriyyenin enva‘ ve aksâmını kendisine tahsis ederek hatta ahalinin
a‘şârdan ve vergiden ve teklifât-ı sâireden matlûbât-ı meriyetlerini hükümete teslim
etmek üzere kazaya götürdüklerinde evvel-be-evvel hanesi harem tarafına girip
götürdükleri akçeden istediği miktarı kendi nefsi için ba‘de’l-ifrâz kusurunu mal
sandığına teslime henüz ruhsat ve müsaade i‘tâ edegeldiği ve ekser yerlerin teklîfât-ı
mîriyyesini kendi adamları ve Kürdleri vasıtasıyla tahsil ederek bundan bir miktarını
sandığa teslim ile bakiyesini kendisi ahz edip sandığa verilen meblağ-ı mezkûr zimmet-i
mîriyyelerine bâ-ilmühaber mahsûb ile bakiyesi ahali üzerlerinde bârzirgân olarak
binâenaleyh ekserisi terk-i vatanla nakl-i haneye mecbur ve nice mamureler harap ve
vâridât-ı hazine-i celîle sektedâr olmuştur. Muhârebe-i mündefi‘a esnasında Hacı Behram
ve Dehok nahiye ve karyesinde iddihâr edilen zehâir-i mirîyi sağlam olduğu halde
çürümüş diye füruht edilmesi için me’mûrîn-i hükümeti iğfâl ile hıntanın beher kilesini
dokuz ve şairin yedi buçuk guruş fiyatla üzerine takarrür ettirerek Bedirhan Paşazâde
Osman Bey’in def‘ ve tenkîli sırasında mezkûr zahireyi cem‘ eylediği birkaç yüz nefir-i
‘âmma sarf etmek üzere kendi yanına celbetmiş olduğu halde muahharen neferât-ı
merkûmenin kâffesini Şırnak ahalisi hanelerine tevzi‘ edip iki gün ahali tarafından idare
olunarak zehâir-i mezkûreyi hıntanın beher ölçeği on beş ve şa‘irin on iki buçuk guruş
fiyatla ahaliye füruht etmiş iken devlete aldığı paha ile masraf yürüterek bundan suret-i
nâ-meşrû‘a ve zâlimede üç türlü intifâ‘ ve istifâde hâsıl etmiş ve nefir-i ‘âmm için ta‘yinât
maddesinden dolayı hazineden otuz iki bin guruş ihtilâs eylediği muhâberât-ı
resmiyyeden anlaşılmış olduğu gibi merkûm icâbı hâlinde işlerini tesviye için
sahtekârlıktan dahi geri durmayıp hatta geçenlerde bazı sahte işlerini nizâmı dairesinde
yürütmek için yetmiş aded mühür mübâyaa eylediği tahakkuk etmiş ve keyfiyet
mahallinden Diyarbekir vilayetine dahi bildirilmiştir. Şakî-i merkûm el-yevm kazada
mevcûd kalan karyeler ahalisini kendisine bende-i halka-begûş zulm ve ‘adâvet eylemiş
olmasına binâen a‘şâr-ı mîriyyenin hîn-i müzâyedesinde kendi tenbihâtı üzerine bir
kimesne tarafından beş para pey sürülmeye ve zam vukuuna fırsat ve cesaret vermediği

170
ve a‘şâr-ı mezkûrenin bazılarını dilediği cüzî bir bedel ile kendisi üzerine ve bazılarını
dahi kendisine mensûb olan adamları üzerine takarrür ettirdiği cihetle bedelât-ı öşriyyeyi
külliyen sektedâr ve hazine-i celîleyi bu sûretle dahi ızrâr eylediği ve kendisi bulunduğu
karye ahalisinin teklifât-ı mîriyyece olan düyûnlarının tahsil ve te’diyesine mesâğ ve
müsaade vermediği ve hatta kendisinin dahi haylice emvâl-i mîriyyece zimmeti olduğu
halde tesviye etmediği gibi inhisâr-ı dühan kâidesi Memâlik-i Mahrûse’nin her birinde
cârî iken kendisi bu surete müsaade etmemiş ve me’mûrlarını Şırnak’a bile uğratmamıştır.
Ağa-yı merkûm ara sıra devlete ızhâr-ı sadakatle muâvenette bulunduğu bahsine gelince
birkaç asî biriktirmiş olan Bedirhan Paşazâdeleri bir muhârebede [47] mahvetmiş olduğu
iddia ile devlete bir sadakat göstermek filhakika Ağa-yı merkûm Bedirhan Paşazâdeleri
muhârebede bozmuş lâkin Bedirhan Paşazâdeler kendi nüfûzlarını mahvedeceklerini
hisseylediğinden kendileriyle harp edip bozmuş yoksa Tanzimat-ı Hayriye’nin dâire-i
itâati içinde bulunan bir adam ve birkaç bin kişiyi bozacak kadar sûret-i meşrû‘ada nasıl
bir kuvvet cem‘ ve kesb edebilir? Külliyetli asâkir cem‘ etmek devlete mahsûs olup hem
de Ağa-yı mûmâ-ileyh devlete olan sadâkatinden dolayı bu harekette bulunmuş bazı
sahib-i kuvvet bir iki sene evvel hitam bulmuş Rusya Muharebesi’ne ne için gitmeyip ve
lâkin teksîr-i kuvvetle mezâlimle Kürdistan’da imrâr-ı evkât eyledi? Velhâsıl Ağa-yı
merkûmun etvâr-ı şekâvet ve asâr-ı esâeti bunlardan ibaret olmayıp bâlâda serd ü beyân
olunan ahvâli Cizre kâimmakâmı tarafından verilen lâyiha ve telgraf ile Mardin idare
meclisinden mevrûd defterin cümle-i münderecât-ı sahîhasından olup merkûm hakkında
evvel ve âhir verilen levâyıh ve arzuhaller dahi şâmil ve hâkî olduğu hakâyık ve iddiaları
birer birer tafsîl ve ayân ve mesela Hoyri nâm aşiretin otuz bin re’s ağnâmın yalnız altı
binini me’mûrîne ta‘dâd ettirerek diğerini müekkel ittihaz etmek ve Cizre göçeri üzerine
hücum ve yağma eylemek ve Şırnak cihetlerinde altmış pare karyenin ahali-i meskûneden
hâli ve harab kalmak ve hemen bu sene Hoyri aşiretinin on sekiz bin ağnamı ta‘dâd
olunmuş iken iki bin yüz ağnam göstermek ve Hıristiyanları birbirine satmak gibi halleri
yegân yegân arz u beyân olunsa te’sîrât ve hissiyât-ı sâdıkayı tebhîc ve tahrikten başka
netice-i menfaat olmayacaktır. Binânaleyh icmâl suretiyle bu kadarla iktifa olunur.

Tay Aşireti Şeyhi Abdurrahman

Şeyh-i merkûmun bir gûne kâr u kisbiyle ticareti ve bir taraftan başlıca varidâtı
olmayıp hanesinin aşırı masarifi ahali-i urbândan hâh ve nâ-hâh cem‘ edegeldiği ve
aşâirden bayağı revgân-ı sâde ve ağnam gibi her ne mahsulat ve mevâşî satılar ise
onlardan resm-i mu‘tâd gibi akçe almak ve emvâl-i mirî cem‘ ve tahsilince sû-i

171
muameleler îkâ‘ıyla bundan bir hayli akçeler ihtilâs eylemek ve aşâirce vukû bulan ve
ru’yeti hükümete âid olan mevâdd ve husûsâtı kendi rey-i hoduyla hasm ve fasl ederek
hükümet kapısını ahali ve fukaraya tanıttırmamak ve beyne’l-‘aşîr ahz u i‘tâ eden
tüccardan paralar almak ile i‘tiyâd edindiğini ve yolsuz nizamsız muamele ikâ‘ından geri
durmadığı gibi geçe doksan dört senesi Kânûnısânî ve Şubat mâhlarında kulları
makamında bulunan Ketom? ve Dendo? ve Recai ve Mehmed Ali Rıza nâm şakî
edebsizler ile külliyetli atlı maiyetine alarak iki def‘a Cizre göçerâtı üzerine hücum
eylemiş ve işbu hücumlarında Keçan aşiretinden on-on beş bin re’s ağnam ve seksen
bargir ve ester ve merkep ve yirmi yedi adet tüfenk maa-palaska ve yedi aded kılıç ve on
esb ve on beş kişinin elbisesini ve Miran aşiretinden dahi yedi yüz ağnam ve Tayyan
aşiretinden dahi külliyetli ağnam ve öküz ve inek ve Çarkân aşiretinden külliyetli ağnam
ve esb ve esliha ve elbise gasb u gârât ve mezkûr Miran aşiretinden Berho Görlis nâm
kimesneyi katl eylediği ve menhûbât-ı mezkûreden yirmi bargir ve yirmi sekiz öküz ve
merkep, merkûm Keçan aşiretine istirdâd edip beher re’sine mukâbil kendilerinden on bir
aded yirmilik mecidiye ahz eylediği ve ağnam-ı mezbûreden dahi bin beş yüzünü geri
verip kusuru yed-i gâsıbda kaldığı muhakkak bulunmuş ve yine geçen sene merkûmun
vukû bulan taahhüdü üzerine Tay aşireti halkına üç yük guruş kavâim i‘ânesinin tevzi‘ ve
cem‘ine mutasarrıf-ı sâbık Hurşid Bey tarafından me’mûr edilerek oraya gitmesiyle kendi
yüzünden birkaç kısma inkisâm eden aşiret şeyhleriyle arbede ve mukâteleye bi’l-ibtidâr
her taraftan beş altı kişi mecrûh olduğu refakatine tayin buyrulan Yüzbaşı Hamid Ağa’nın
verdiği bir kıt‘a jurnalinden anlaşılmıştır. A‘şâr ve vergi ve ağnam rüsumuyla mükellef
ve mutavattın olan böyle bir cesîm aşiretin Şeyh merkûm muârızları yüzünden çektikleri
felaketle bi’l-âhire şuraya buraya nakl-i hane ile perişan ve târümâr ve binâenaleyh
hazine-i celîle dahi bu yüzden mutazarrır ve sektedâr olacağı şöyle dursun hükümet-i
seniyyenin kâffe-i umûr-ı mühimmesini terkle dâimiyy’ül-evkât bunlarla iştigâl etmesi
daire-i imkândan hâriçtir. Merkûm Şeyh Abdurrahman’ın zikrolunan Cizre göçerâtını
üzerine hücum ve iktimâmla gasbeylediği hayvanat ve menhûbât üzerine ol vakit
me’mûriyetle Cizre’de bulunan hâlâ Mardin mutasarrıfını saâdetlü Said Paşa’ya verilen
müteaddid arzuhaller ve Nusaybin kâimmakâmlığına verdiği emr üzerine celb ve haps
olunmuş iken emvâl ve hayvanat-ı mezkûreyi aşiret halkından tahsil edip götürmek üzere
bir çürük kefil irâesiyle kâimmakâm-ı sâbık tarafından tahkikata göre altmış liraya
mukâbil sebîli tahliye kılındığı ve Diyarbekir Valisi devletli İzzet Paşa hazretleriyle
kurenâ-yı hazret-i şehriyârîden saâdetlü Kazım Beyefendi hazretlerinin Cizre Nusaybin’e
avdetlerinde merkûmun bi’t-tekrar derdest ve celbi zımnında bâ-tahrirat me’mûr-ı

172
mahsûs gönderildiği halde merkûm gelmeye rağbet etmedikten başka giden me’mûrlara
dahi kulak asmayıp ehemmiyet vermediği müşârün-ileyh Kazım Bey hazretlerinin
mevrûd bir kıt‘a tahrîrâtı meâlinden müstebân ve nihayet ber-takrîb ve i‘tâ-yı te’minât ile
celb edilerek teb‘îdi muvafık-ı maslahat görülmüştür. Merkûmun bünyân-ı hânümânını
kahr ile gasb ile ibtinâ etmiş ve servet ve sâmânını zulm ve bîdâd ile cem‘ eylemiş olduğu
gibi dâire-i hükmü altında bulunan aşireti halkının gördükleri mezâlim ve ta‘addiyât ile
halleri perişan ve kendisinin taht-ı inzibât ve dâire-i hükm-i kanuna girmemesiyle beraber
hükümete gösterdiği tavr-ı tegallüb ve hâl-i serkeşâne ile bir nev‘ hükümran olup nefy ve
tâğrîb olunması bi’l-vücûh aşiret-i mezkûrenin iskâ ve heyecan ve teşvîşlerinin teskiniyle
ziraat ve felâhatlarının tevessüüne sebebiyet verilerek ve hatta bu sene bile ektikleri darı
hububatından birçok mahsul alarak bu yüzden gerek kendilerinin ve gerek hazine-i
celîlenin külliyetli istifâdesi mevâdd-ı tabiiyyeden ve bunların bu sûretle iskân ve
mazhar-ı emn ü emân olması Bağdad’a kadar olan aşâir-i gayr-i meskûnenin dahi
iskânlarına medâr-ı küllî olacağı umûr-ı bedîhiyyedendir.

Mardin Sancağına Tâbi‘ Midyat Kazasından Kasar Karyeli Şakî-i Meşhur Hasan
Temo Ağa

Merkûm Midyat kazasına tâbi‘ Kasar karyesinde ikâmet etmekte ve öteden beri
gerek karye-i mezkûr ahalisine ve gerek on dört karyeyi şâmil ve kaza-yı mezkûre mülhak
olan Hazbeni nahiyesine keyfe mâ-yeşâ’ tasarruf ve müstakil bir sûretle ağalık ve
hükümdarlık icrâ eylemekte olup hakkında olan mazlûmâne şikâyetler ve fukârâ-yı
ahaliyi kahr ve tagallübü altında bulundurduğuna ve her vakit fırsat buldukça hazine-i
devleti ve memleketi tahrîb ve mutazarrır edercesine vâki‘ olan rivâyetler şöyle dursun
Midyat kazasından teb‘îd olunan eşkıyanın ahvâl-i seyyielerini müş‘ir olmak üzere kaza-
yı mezkûreden mevrûd bâlâsı müfredât ve şürûhâtlı bir kıt‘a mazbata-i icmâliyyenin
netice-i meâlinde Bedirhan Paşazâdelerin mes’ele-i ma‘lûmelerinde şakî-i merkûm dahi
hükümet-i seniyyenin meşguliyetinden istifâde ve fırsatı ganimet [48] addiyle zîr-i
tahakküm ve tagallübünde bulunan ahali-i meskûneden iki bin kadar neferâtını başına
celb ve cem‘ eyleyerek Midyat kazasına tâbi‘ Şorizbeh ve Deyrizbin ve Kefirhavar ve
Kefer‘ıllab karyeleri üzerine hücum ile fukarâ-yı ahalinin bilcümle mâmeleklerini nehb
ü gârât ve birçok bî-günah mazlumîni katl ve itlâf ettiği beyan olunduğu misillü ol bâbda
icrâ kılınan vâki‘a da mikdâr-ı mağsûbât bin kiseyi mütecâviz olduğu derece-i
vuzûhdadır. Merkûmun ahali üzerinde cârî olan nüfûz-ı mütehakkimâne ve tagallüb-i
müstebidânesi bundan dahi rehîn-i ‘ilm-i âlî-i efhamîleri buyrulacağı vechile merkûmun

173
o havalice etmediği fenalıklar kalmadığı mevâki‘-i resmiyyede dahi müsbit ve musaddak
iken hâiz olduğu istiklâliyet-i vahşiyânesine mütekaddim olan hükümetin adem-i idaresi
seyyiesiyle fukarâ-yı me’yûse ve ahali-i mazlûme cayır cayır yanıp mahvolmakta iken
bâb-ı hükümete müracaatla iâde-i hukuk ve istirdâd-ı emvâl-i mağsûbeye cesaret
edilememekte ve bi’l-farz içlerinden birisi maazallah o yolda bir şikâyet ve istid‘âda
bulunacak olsa familya ve çoluk çocuğuyla mahv u tebâh olacağını bildiği için sükûttan
ve âh u enînden başka bir çare-i teselli göremediği misillü merkûm Hasan Temo’nun
cümle-i fezâyihinden birisi de mukaddemâ başına topladığı üç dört yüz haşerât ile Siird
mutasarrıflığı dâhilinde vâki‘ Beşiri nahiyesine tâbi‘ Hacegân karyesine giderek karye-i
mezkûreden İlyas nâmında bir adamın kerîmesini biraderi Ahmed için cebren aldığı gibi
seksen binden mütecâviz nukûdâtını dahi gasb etmiştir. İşte şu iki misalden merkûmun
cibilliyet ve mahiyet-i asliyyesi ma‘lûm olacağından başka ahvâl ve âsârından tafsîlât
i‘tâsına hâcet olmadığı gibi merkûm bu def‘a derdest olunacağı zamanda dahi hükümet-i
seniyyenin inkıyâd ve mutâva‘atını kabul etmeyerek nahiyesi ahalisini ayaklandırmaya
ve binâenaleyh silah-ı şekâvete sarılarak ihrâk-ı karye ve ihlâl-i asayişe teşebbüs ve cür’et
etmekte bulunduğu halde izzetli Minas Efendi ve asâkir-i şâhâne kolağalarından Halil
Ağa bendeleri cünûd-ı şâhâneyi müstashiben bizzat şakî-i merkûm üzerine gitmeleriyle
beraber irâe olunan satvet ve mehâbet-i askeriyye sâyesiyle derdest ettirilmekle nefy ve
teb‘îd olunmuştur. Merkûm Hasan Temo ile biraderlerinin ve avenesinin Cerabini
nahiyesinden ve oraya civar bulunan Siird’e tâbi‘ Beşiri nahiyesi kurâsına ve’l-hâsıl
nahiyelerine mütecâvir kurâ ahalisine mütemâdiyen îkâ‘-ı mezâlim ve ta‘addiyât-ı mâ-lâ-
nihâye ile ahali-i mazlûmede hâl ve mâl bırakmadıkları kazayâ-yı Müslime'den olup hatta
mevsûken tahkik olunduğuna göre merkûm bunca mezâliminden başka bir de a‘şâr ve
rüsûmât ve sâir vâridât-ı meşrû’a-yı devleti kendisi için bir hazine-i istifade hükmüne
vaz‘ ederek hazine-i celîleye îrâs ettiği ve ettirmekte olduğu hasar ve mazârrın şu küçük
misâlden dahi ma‘lûm ve müstebân olacağı vechile merkûm derdest ve teb‘îd
olunmazdan evvel kendi dâire-i hükmü altında bulunan Cerabini nahiyesinin a‘şâr bedeli
müzâyedede on bir bin beş yüz guruşda iken merkûm Hasan Temo’nun derdest ve
teb‘îdini müteâkib birden bire otuz yedi bin guruş terakki eylemiş ve nevâhi-i sâire dahi
buna mukayyes olarak ağalarının teb‘îdlerinden dolayı a‘şâr bedelâtına birkaç misl daha
zamâim vukû‘ bulmuş olup bu nisbet üzere gelecek seneler a‘şâr ve rüsûmât ve sâirece
zuhura gelecek terakkiyât ile inşallahu teâlâ hazine-i celîle hakkına vâsıl olacağı misillü
eşkıya-yı merkûm yüzlerinden ahali-i merkûmenin uğradıkları vahâmet ve felaketlere

174
mukâbil ahkâm-ı kânûniyyenin bahşeylediği emniyet ve adaletle kendilerini mazhar-ı lutf
ve mükâfât edeceği levâhık ve sevâbık-ı ahvâl ve âsâr ile rehîn-i mertebe bedâhetdir.

Şakî-i merkûm Hasan Temo’nun Biraderi Ali Ağa

Merkûm Ali, Hasan Temo ile birlikte sâkin olup Hasan Temo ve Haco ve
avenesiyle bi’l-ittifak Midyat kazası karyelerinden zikrolunan Şorizbeh ve Deyrizbin ve
Kefirhavar ve Kefer‘ıllab ve Kefri karyelerine hücum etmiş ve mukâtelede ve nehb-i
emvâl hususlarında şerîk-i töhmet bulunmuş olduğu ve’l-hâsıl merkûm Hasan Temo’nun
mütecâsir oluğu kabâyih ve fecâyi‘de zî-medhal bulunduğu mazbata-i mahalliyye ile
Diyarbekir Valisi devletli İzzet Paşa hazretlerinin hâk-pây-i âlî-i vilayet-penâhî ve
serkomserîlerine i‘tâ buyruldukları defterde beyan ve izah kılındığı müstağnî-i izahtır.

Kaza-yı Mezkûra Tâbi‘ Dileser Karyeli Hüseyin bin Ali

Merkûm dahi Hasan Temo’nun vak‘a-yı mufassalasında müşârik ve halka-i fesâd


ve şekâvetlerine dâhil ve mütegallib olup her türlü fecî‘alara cür’et eylediği ve merkûm
Hasan Temo ile beraber kuvve-i cebriyye irâesiyle derdest olunduğu zikrolunan mazbata
ve defterin cümle-i münderecâtındadır.

Kaza-yı Mezkûra Tâbi‘ Hisar Nahiyesi Ağası Abdurrahman oğlu Mehmed Ağa

Merkûm nahiye-i mezkûre ağası olup zabt ve tasarruf-ı umûrda icrâ-yı şekâvet ve
îkâd-ı âteş-i zulm ve mefsedette bi-aynihî Hasan Temo’ya mümâsil eşkıyadan ve ol
taraflarda kahr ve nüfûzu cârî ve mütegallib eşhâs-ı muzırradan olduğu ve mes’ele-i
ma‘lûmede kendi nahiyesinden topladığı birtakım haşerât ile ma‘hûd Hasan Temo ve
şakî-i meşhur Haco ile birleşerek kurâ-yı ma‘lûme ahalisi üzerine hücum ve iktihâm ile
mukâtelede ve her türlü fecâyi‘de beraber bulunduğu zikrolunan mazbata ve defterde
muharrer ve mukayyed olup kendisi dâimâ bu gibi ef‘âl-i şenî‘a ve harekât-ı bâgıyânede
bulunarak hatta Babü’l-Bakr karyesi ahalisine evvelki senelerde asker sevkiyle pek çok
kimesneleri katl ve telef ettirip ve emvâl ve eşyalarını yağma ettiği ve merkûmun mülk
ve devlete olan mazarrâtı lâ-yü‘add ve lâ-yuhsâ ettiği cümle-i tahkîkâttan anlaşılmıştır.
[49]

Kaza-yı Mezkûra Tâbi‘ Aynkâf Karyesi Muhtarı Hasan Kanco

Merkûm Hasan Kanco dahi Hasan Temo’nun rüfekâsından olup Şorizbeh ve Kefri
ve sâir vekâyi‘-i elîmede bilfiil şakî-i merkûm ile bulunarak şerik-i töhmeti ve her türlü
fezâyihin mütecâsiri olduğu mazbata-i mezkûrenin cümle-i münderecâtından ve vâk‘a-yı

175
mezkûrede vukû‘a getirilen cenk ü cidâlde kendisi dahi riyâset ve kumanda etmekte
bulunduğu halde kurşun ile mecrûh ettirilmiş ve ef‘âl ve seyyiât-ı sâiresi müstağnî-i izah
bulunmuştur.

Gercüş Nahiyesi Ağası Hasam Şemdin-zâde Hüseyin Ağa ve Biraderi Osman Ağa

Merkûmân nahiyeleri ağaları olup zulüm ve şekâvette olan iktidarları hasebiyle


üç dört yüz Ekrâd-ı mel‘anet ve mu‘tâddan cem‘ eyledikleri askerle Kefri karyesine
hücum ederek gasb-ı emvâl ve katl ve cerh-i nüfusa cür’et ve cesaret ettiği mahallinden
mevrûd mazbata ile Vali-i müşârün-ileyhin verdiği defterde musarrah ve mestûr olup
merkûmânın şu nahiyeyi teşkîl eden kurâ ahalisini zîr-i dest-i tagallüb ve tahakküme
alarak mezâlim ve teklîfât-ı hod-serâneye cür’et eyleyen şekâvet-i dâime ve mükerrere
ashâbından bulundukları cümle-i tahkîkâttandır.

Kaza-yı Mezkûra Tâbi‘ Kefri Karyeli Cestil bin Abdi Ağa

Merkûm dahi şöhret-şi‘âr eşkıya olan Hasan Şemdin Ağa’nın oğulları ile
müttefiken asker cem‘ ettirerek gasb-ı emvâl ve katl-i nüfusa cür’et etmiş olduğu
mazbata-i mezkûrede ismi bâlâsına verilen şerhde muharrer olup merkûmun ağavât-ı
mütegallibeden ve asâyiş-i mahalliyyenin ihlâline müstemirren cesaret eyleyen
takımların en birincilerinden bulunduğu dahi Vali-i müşârün-ileyhin ol bâbda verdikleri
defterde musarrah ve murakkam bulunmuştur.

Kaza-yı Mezkûra Tâbi‘ Arnaslı Osman Timur Ağa

Merkûm Arnas nahiyesi ahalisinden olup ahali-i mahalliyye haklarında her türlü
îkâ‘-ı zulm ve ta‘addî eylemekte ve hususiyle geçen sene İsi karyesi üzerine birader ve
oğulları ve avene-i sâiresi hücum edip ahali-i merkûmenin bilcümle mâmeleklerini gasb
u gârât ettiği gibi kendisinin bizzat Valin karyesi vâk‘a-yı müte’ellemesinde bulunduğu
vârid olan mazbatada ismi bâlâsına verilen şerhde muharrer ve tahkîkât-ı vâkia ile Vali-i
müşârün-ileyh hazretlerinin verdikleri defter münderecâtı merkûmun kahr ve mezâlim-ı
vâkiasını müeyyed ve kendisi ise nefs’ül-emrde bir zâlim-i müfsid olup hatta Valin vâk‘a-
yı hunrîzânesini uyandırmaya sebeb-i müstakil kendisi olduğu gibi asâkir-i şâhâne
refakatiyle ve elinde bulunan merkûm Haco üzerine gidip merkûmu mazanne ettikleri
mahalde bulamadıkları halde merkûm Osman Timur’un refâkatinde bulunan doksan nefer
Ekrâd’ın bî-günah ahali-i mazlûmeden yirmi kadar zükûr ve inâs ve sıbyânı katl ve itlâf
ve bilcümle mâmelekleri nehb ü gârât etmiş ve ettirmiş olduğu ve yine Bahvar karyeli
Osman ile mahdumları Hasan ve Ali mukaddemâ Mehmed nâmında birisini katl ve fi‘l-i

176
katlleri tebeyyün etmesi üzerine Hasan ve Ali vaz‘-ı kürek olmalarına karar ve babaları
Osman’ın ma‘hûd Osman Timur’a olan server ve mensûbiyeti hasebiyle nezdinde
muhafaza ederek hükümete vermediği ve müddeîsi şekvâ için hükümete geldiği halde
Osman Timur’un teferrüd ve tagallübü sâyesinde taht-ı tevkîfe alındığı gibi Cey?
karyesinden bir seyyidi katleden Tel karyeli Abdi nâm kimesne aleyhinde vâki‘ olan iddia
ve şikâyet üzerine işbu katl maddesi derece-i sübûta vardırılarak hükümet-i mahalliyyece
tevkîfe aldırılmış olduğu halde merkûm Osman Timur Ağa’nın sıyânet ve sahabetiyle
katil-i merkûm hükümetten kurtarılıp kendi hizmetine aldığı ve bunlardan başka Arnas’da
bulunan Protestan Hıristiyanlarına îkâ‘ eylediği mezâlim ve ta‘adiyâttan dolayı verilen
müteaddid levâyih ve arzuhallerin cümle-i müderecâtından olup binâenaleyh merkûm
hakkında bunlardan ziyâde tafsîlât i‘tâsı hâsılı tafsil kabilindendir.

Kaza-yı Mezkûra Muzâf Saruhan bin Osman Ağa

Merkûm meşâhir-i eşkıyadan olup civarında bulunan Binkelb ve Deyrdil ve Harab


ve Kerkin karyeleri üzerine teşkil ettiği cemiyetle hücum ve iktihâm eyleyerek kurâ-yı
merkûme ahalilerinin emvâl-i mevcûdelerini gasb ve Deyrdil karyeli Ömer Hacı’yı
katleyleyen zâlimlerden bulunduğu mazbata-i mahalliyyede ismi bâlâsında muharrer
şerhde mufassal ve mestûr ve merkûmun şekâvetten başka sanatı ve bir gûne kâr u kisbi
olmadığı meşhûddur.

Serkomiserlik Cânib-i Âlîsiyle Huzûr-ı Celîl-i Vilayet-penâhîye

Ma‘rûz-ı çâkerleridir ki

Siverek ve Yenişehir ve Silvan ve Midyat ve Şırnak kazaları rüesâ-yı Ekrâdından


olup mukaddemâ berây-ı nefy ve tâğrîb Haleb’e sevk olunan eşhâs-ı muzırranın isâet ve
fezâhat-ı vâkialarına dair zât-ı âlî-i cenâb-ı serkomiserlerinin Diyarbekir’de icrâ-yı
tahkikat [50] ve ol bâbda olan mazbata ve evrâk-ı resmiyye meâllerinden istinbât ve
istihrâc olunan fezâyih-i elîmeleri bâlâ-yı lâyiha-i kemterânemde arz ve ta‘dâd kılınmış
ise de eşhâs-ı muzırra-i merkûmenin harekât-ı mezâlim-kârâneleri şu hülâsatü’l-hülâsa
olmak üzere arz olunan vukuât-ı fecîaları olmayıp ahvâl-i ma‘rûza bi’n-nisbe ef‘âl-i
seyyiât-kârânelerini ellide birisi mesâbesinde değildir. Bunların ‘ale’l-infirâd tercüme-i
hâllerini tafsil ve tasvîr eden tomar-ı mezâlimin her hangi bir sahifesine imâle-i atf-ı nazar
olunsa içinde kan lekesi olmayan bir satır ve belki bir söz bile bulunmayıp çâkerlerinin
bu derecede ihtisâr ve icmâle mecbur iden esbâb Bâbıâli cânib-i sâmîsinin vâki‘ olan
ta‘cîli ve zât-ı âlî-i fahîmânelerine ahali-i mazlûme taraflarından takdîm kılınan evrâk ve

177
mazâbıt nazargâh-ı mütâlaa-yı cenâb-ı âsafîleri buyrulduktan sonra muamelât-ı
icâbiyyelerinin icrâsı zımnında mensûb oldukları mahallerine havale ve iade buyurulmuş
olmasıyla şu halde evrâk-ı mezkûrenin birçoğu elde mevcûd bulunmamasından neş’et
ettiği maddesidir. Teb‘îd olunanların ef‘âl-i zâlimâne ve fecîası kâffe-i tahkîkât ve evrâk-
ı resmiyye ve mevsûkaya müstenid ise de lâkin bilcümle teb‘îd olunanlardan on sekiz
nefer haklarındaki evrâkta bir miktarı el-ân Mardin Mutasarrıfı saâdetlü Said Paşa
hazretlerinin nezdinde kalıp ve gerçi burada bulunan ve mukaddemâ tanzîm olunan
lâyihada mazbût ise de lâkin sâir Haleb’e teb‘îd olunanlar gibi on sekiz kişinin haklarında
musaddak mazbataları bugün yed-i âcizânemde mevcûd olmayıp bu dahi esbâb-ı mesrûde
ile Bâbıâli cânib-i eşrefinden bâ-telgraf emr ve ta‘cîl buyrulmasından neş’et eder.
Mâmâfih bunların dahi musaddak ahvâlleri nihayet bir iki hafta zarfında celbi eshel olup
fakat kişi dahi eşkıya-yı meşhûreden olmakla bunlar haklarında Bâbıâli cânib-i sâmîsi
zât-ı âlî-i vilayet-penâhîleriyle Diyarbekir vilayeti Valisi devletlü İzzet Paşa hazretlerinin
icrâ buyurdukları tahkîkât ile iktifâ buyuracağı derkâr olup şâyed mahallî hükümetten
dahi her ferd için ayrı ayrı tasdîki bâ-telgraf irâde buyrulur ise mezâlim-i meşhûre ve
ma‘lûmeleri hasebiyle zikrolunan on sekiz kişinin dahi ahvâl-i zâlimâneleri mahall-i
hükümetten hemen tasdîk ettirileceği âşikârdır. İşbu lâyiha-i âcizânemde isimleri beyân
ve ta‘dâd olunan eşhas-ı muzırra haklarında Bâbıâli cânib-i sâmîsi her hangisinin âsâr-ı
zulmiyyesini az görüp de îkâ‘-ı mezâlimlerine dair daha ziyâde tafsîlât i‘tâsını irade eder
ise nâ-mütenâhî olan zulmleri hasebiyle birçok mezâlimlerini dahi daha meydana koymak
en eshel umûrdan olduğundan müstantiklik sıfat-ı âcizânem üzere kesbeylediğim
ma‘lûmât-ı tâmme hasebiyle bu cihetini dahi resmen taahhüd eylerim. Ol bâbda ve her
halde emr ü ferman hazret-i men lehü’l-emrindir.

Fî 14 Zilhicce sene [1]296 ve fî 16 Teşrînisânî sene [12]95


Bende Müstantik-ı Heyet-i Islâhiyye Es-Seyyid AHMED ŞEFİK

Reşkotan Aşireti Ağası Musto Kato Ağa

Fî 28 Ağustos sene [12]94 tarihiyle murakkam Rıdvan kazası kâimmakâm


vekâletinden mevrûd telgraf-nâmede yevm-i tarihde saat sekiz raddelerinde
Diyarbekir’den Siird’e gelen kârbânın hâmil olduğu yirmi altı yük mâl faturanın sahibi
bulunan Siirdli Hacı Mehmed rüfekâ-yı sâiresiyle ma‘an Beşiri dâhilinde İluh ve Armi
karyeleri miyânesine hîn-i vusûllerinde Tilmizli Mirza Ağa’nın avenesinden ve Reşkotan
kabilesinden Temo ve Şeyhkân kabilesinden Said ve rüfekâ-yı sâiresiyle birlikte kârbân
üzerine hücum ve emtia-i ticariyye ve sâireleri nehb ü gasb edilerek bu sırada tahkikat ve

178
hususât-ı sâire için İluh karyesine gönderilen Beşiri müdürü İluh’a muvâsalatıyla bu işe
tesadüf etttikte emvâl-i menhûbeden bir miktarını eşhâs-ı merkûmeden almış ve kusuru
da tahakkuk olunmakta bulunmuş olduğu gibi Sinanlı Hacı Reşid avenesi olan Perverkân
ve Hisarkân halkı da zikrolunan kârbân halkından bir çift tabanca ve doksan guruşlarını
aldıklarına ve Candır karyesi ahalisinin dahi hıntalarını ve arı kovanlarını şikest ve telef
eyledikleri icrâ kılınan tahkikat-ı vâkiadan anlaşıldığı ve Miyafarkin’den gelmek üzere
bulunan asâkir-i şâhânenin vürûdunda emvâl-ı mağsûbenin zahire ihracıyla
mütecâsirlerinin derdestinden geri durulacağı iş‘âr olunmuş ve müteâkiben gelen fî 21
Ağustos sene [12]94 tarihli telgrafnâmede zikrolunan emvâl-i mağsûbeyi zâhire ihrâc ve
mütecâsirlerinin derdestlerince kusur etmeyeceğini merkûm Musto Kato ve refîki Biço
deruhde eder gibi olarak orada bulunan cemiyet-i Ekrâd dağıttırılmış ise de kuvve-i
askeriyye muâvenetiyle bunların ıslah ve terbiyelerine bakılmadıkça bunların
tecâvüzâtları Diyarbekir’le Siird caddesinin mesdûdiyetini netice verdirmiş olduğundan
şu halde tarîk-i mezkûrdan kimesnenin mürûr edemeyeceği beyan olunmuş ve fî 20
Kânûnıevvel sene [12]94 tarihli Rıdvan kâimmakâmlığından muahharen gelen
telgrafnâmede aşiret-i merkûme için me’mûrlar gönderilerek avdetlerinde merkûm Musto
Kato ve Mehmed Biço ve Aziz kendilerine yalnız idamları gibi ağır cezadan bu kerelik
olarak rey-i muâfiyet edebilir ise içlerindeki eşkıya ve kur‘a neferâtı ve müterâkim
vergilerini tamamen verdikten başka aşiretinden iddia olunacak mal ve eşyayı da iâde ve
i‘tâ ve ba‘de-mâ daire-i itaatte bulunarak emr-i hükümetten ayrılacaklarını taahhüd
eylediklerini me’mûrlar ile beraber aşâir-i merkûme tarafından bi’t-tevkîl gönderilen
Mehmed Biço’nun ifade eylediği iş‘âr olunmuş ve nizâmı dairesinde kendilerine istenilen
teminat-i kâfiyye ve muknia verilmiş ise de yine taahhüdleri üzere itaatte bulunmayıp
bi’l-âhire asâkir-i şâhâneye karşı koyup teşhîr-i silaha cür’et eyledikleri ve emvâl-i
mağsûbeyi vermedikleri mahallinden bildirilmiş ve vilayet-i celîleden Fî 18 Şubat sene
[12]93 tarihli şeref-vârid olan telgrafnâmede Yezidî taifesinden Kabro? ile Reşkotan
aşireti merkûm Musto Kato ve Zercil karyeli Ali Mecdik ve Belderli Ali kırk re’s iştirâ
ile on beş adamını cebren zabt ettiklerinden ve buradan Garzanlı Hacı Fettah Bey’e telgraf
yazılmaz ise adamalarını ve biraderlerini katledeceklerini Belderli Derviş imzasıyla
keşîde olunan telgrafda bildirilmekle tedâbir-i lâzime-i seri‘anın icrasıyla bu işin önü
alınıp fenalık vukû‘a getirilmemesi emr ve iş‘âr buyrulmuş ve ol vechile mahalli
kâimmakâmlığıyla mîr-i mûmâ-ileyhe yazılarak mîr-i mûmâ-ileyh marifetiyle hayvanât-
ı mağsûbe istirdâd ettirilmiş ve Beşiri müdürlüğünden vârid olan fî 19 Ağustos sene
[12]93 tarihli bir kıt‘a telgrafnâmede Atmankân ve Bozan ve Dinlan aşiretlerinden yüz

179
kadar adamla yüz altmış re’s hayvan tuz yükleriyle Nakiban nahiyesinden Bahteri
karyesinden mürûrlarında merkûm Musto Kato’nun biraderi Felib ve rüfekâ-yı
mevcûdesiyle kârbân halkının üzerine hücum ve tüfenk endahtıyla kavgaya ibtidâr ve
esnâ-yı müdâfaada merkûm Felib Atmankân tarafından katledilmesi üzerine merkûm
Musto Kato Garzan ahalisinden Paşo Bey oğlu Genco Bey avene ve kabileleri halkıyla
eşhâs-ı merkûme üzerine bi’l-hücum Atmankânlı’dan kırk elli neferini katl ve itlâf ve
eşyâ ve hayvanat-ı mevcûdelerini gasb u gârât eylediklerini beyandan ibarettir. İşbu
telgrafnâmeyi musaddak Sason kâimmakâmlığından mürûr ve telgrafnâmede
Atmankânlılardan miktar-ı vefeyât otuz dört nefer olduğu gösterilip bunların şu
hareketlerinin icabına bakılmaz ise iş bütün bütün taammüm edip beyne’l-Ekrâd bir
büyük hadiseyi dâ‘î ve sirâyet-i mahzurdan kurtarılamayacağı cihetle bir tedbir-i âcil
itthâzı mütalaa olundukta mevki‘-i harbe gitmek üzere bir gün evvelce Bitlis’e
müteveccihen buradan hareket eden Altıncı Ordu’ya mensûb birinci alayın ikinci
taburunun Garzan tarîkiyle mevki‘-i nizâ‘ ve kıtâle ‘azîmet ve satvet-i askeriyye irâesiyle
mütecâsir-i katl olanları derdest edip ıslah ve terbiyelerinin çare-i seri‘asına bakılmak
üzere tabur-ı mezkûrun Bitlis’te tevkîfiyle Dördüncü Ordu-yı hümâyûn müşiriyet-i
celîlesiyle bunun telgrafla emr verilmesi ve bu sûret mümkün olamadığı halde Urfa’dan
mukaddemâ merkez-i vilayete gelmiş beş bölük asâkir-i şâhâneye Diyarbekir’den üç
bölük seyyârenin dahi terfikiyle Tabur Ağası Artin? Ağa kumandasıyla çıkarılıp [52]
ıslâh ve terbiyelerine bakılması ve işbu kuvve-i askeriyye vürûduna değin Siird’de
mevcûd süvâri ve piyadeden yüz kadar zaptiyenin zâbitleriyle ma‘an bi’l-istishâb
Mutasarrıf Süleyman Bey’in hemen Garzan’a ‘azîmeti meclisçe bi’t-tezekkür karar
verilerek keyfiyet bâ-mazbata-i telgrafiyye fî 17 Ağustos sene [12]93 tarihli cânib-i
vilayete arz ve inhâ ve mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh mevcûd refâkatiyle Garzan’a ‘azîmet ve
asâkir-i şâhânenin ol vakit vürûd etmemesi ve mîr-i mûmâ-ileyhin infisâli vukû‘una
mebnî avdet ve müteâkiben ıslahat me’mûr-ı sâbıkı izzetli Nazım Efendi’nin bir tabur
piyâde ve bir alay süvari asâkir-i şâhâneyi müstashiben Garzan ve Rıdvan kazalarının
Ekrâd-ı bâgıyesinin emr-i te’dîb ve terbiyelerine me’mûren ‘azîmet etmiş ve mûmâ-ileyh
cânibinden merkûm Musto Kato üzerine icrâ buyrulan harekât-ı askeriyyeye dair Rıdvan
kâimmakâmlığından fî 16 Kânûnısânî sene [12]93 tarihli vârid olan telgrafnâmede
merkûm Musto Kato’nun taht-ı riyâset ve idaresinde bulunan Reşkotan aşireti on adet
karyede meskûn bulunmaları cihetle yekdiğerinin muâvenetine gidememeleri ve bir anda
gafleten derdest olunmaları için mâh-ı hâlin on beşinci Pazartesi kurahâ-yı merkûme
başka başka olarak ablukaya aldırılarak Rıdvan kâimmakâmı refakatinde fırka-i ıslâhiyye

180
tarafından verilen iki bölük süvâri asâkir-i şâhâne ile merkûm Musto Kato’nun sâkin
olduğu Bolınd ve Ziving karyelerine ‘azîmetle sabaha karşı muvâsalet ve kurşun
menziline gelirken güyâ abluka altına aldırılmasına bed’ ve mübâşeret olundukta dört
karyeden hemen şiddetli tüfenk endahtıyla üzerlerine hücuma ibtidâr olunmasıyla asâkir-
i şâhâne tarafından dahi mukâbele-i bi’l-misl kâidesine tevfîkan mukavemete ibtidâr ve
esnâ-yı muhârebâtta merkûm Musto Kato ile avenesinin atmakta oldukları kurşun taneleri
asâkir-i şâhâne yüzbaşılarından Osman Ağa ve bir çavuşa isâbetle şehîd ve beş altı nefer
de mecrûh ve merkûm Musto Kato’nun avene-i havenesinden dahi dokuz on kadar
telefâtla asâkir-i şâhânenin hayret-efzâ-yı ‘ukûl olan savlet-i delîrâne ve şecî‘âne
mukavemetleriyle şakî-i merkûm Musto Kato ile avenesi karyeden püskürtülerek karyesi
zabtolunmuş ise de müteakiben şakî-i merkûmun diğer taraftan külliyetli muâvenetlerinin
baş göstererek asâkir-i şâhâne üzerine hücum ve şakî-i merkûm ile imtidâd eden
muharebeye de zaten asâkir-i şâhânenin cebhânesi bitmiş ve döğünmüş olduğuna mebnî
bi’z-zarûr mukâvemete ibtidâr olunmayarak ric‘at ettirilmiş olduğu tafsilâtını şâmil
bulunmuş ve Garzanlı Hacı Fettah Bey’in kayını olup bâlâda ismi mezkûr Yezidî Firo
nâm şakî merkûm Musto Kato’nun muâvenet ve imdâdına yetişip asâkir-i şâhâneyi
perişaniyet bir hâl ile Musto Kato’nun üzerinden bi’l-mukâveme askeri kaldırmış ve
merkûmda Musto Kato’nun bilcümle şekâvet ve seyyiâtında şerîk-i töhmet olup
Diyarbekir’le Siird miyânesinde bulunan târiki seddeyleyerek mârrîn ve ‘âbirîn
haklarında olan zulüm ve ta‘addiyâtı merkûm Musto Kato derecesinde ve bi’t-tahsis
Atmankân kârbânından umûmun katl ve emvâl ve hayvanatlarının iğtisâbı maddelerinde
merkûm Firo bilfiil riyâsette bulunmuş olduğundan şakî-i merkûmun dahi te’dîb ve
güşmâliyle şerâre-i şerr ve mazarratının def‘ ve ref‘i taht-ı elzemiyette ve ashâb-ı hâcâtın
feryâd ve vâveylâları ayyuka vâsıl olmakta bulunduğundan merkûm Firo’nun dahi darb
ve tenkîliyle hayyen ve meyyiten derdesti hakkında Rıdvan Kâimmakâmı Salih Efendi
refakatiyle sevk olunan asâkir-i şâhânenin şakî-i merkûmla vukû bulan muhârebelerine
dair Rıdvan kazasından vârid olan altmış numerolu ve fî 18 Şubat sene [12]93 tarihli
mazbatanın hülâsâ-i meâlinde Yezidî merkûm Firo’nun ikâmetgâhı olan karye üzerine bir
bölük asâkir-i şâhâne ve üç-dört yüz kadarca nefîr-i ‘âmm ile gidilip şakî-i merkûm tüfenk
endahtıyla muharebeye ve bi’l-mukâbele müdâfaaya ibtidâr olunarak şakî-i merkûm
derece-i fevkalâdede tazyik ve derdesti esbâbı istihsâl kılınmış olduğu halde merkûm
Musto Kato ve dört yüz kadar atlı ve piyâde avene-i müsellahasıyla merkûm Firo’nun
imdâdına yetişip kavgaya iştirak ve asâkir-i şâhâneyi ve kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh ve
nefîr-i ‘âmmı bi’t-tazyîk Firo’nun karyesinden ihrâc ve Heyet-i Islâhiyye’yi iki saat

181
kadarca ta‘kîb ile bir nefer asâkir-i şâhâneyi hayyen tutup ihrâkun bi’n-nâr ve
muâveneden dahi üç neferi kurşunla cerh eyleyerek havsala-i tariften bîrûn bir halde
Heyet-i Islâhiyye’yi târümâr ve perişan etmiş olduğu iş‘âr ve fî 25 Şubat sene [12]93
tarihiyle murakkaman kâimmakâmlık-ı mezkûrdan vârîd olan mazbatada Yezidî-i
merkûm Firo ve Reşkotanlı Musto Kato ve Zercil karyeli Ali Mecdik Ağa birleşip beş
yüz altı yüz kadar Ekrâdı Beşiri nahiyesinde başlarına celb ile Beşiri muzâfâtından
Derakura nâm kenîse ile Cinesker karyelerinde tecemmu‘ ve tahaşşüd etmiş ve eşkıya-yı
merkûme cemiyet-i şekâvet-kârâneleriyle hemen Beşiri köylerine hücum ve bir ihtilâl-i
‘azîm vukû‘a getirilmek efkâr-ı fâsidesinde bulunmuş olduklarından sür‘at-i ‘âcele ile
tedâbir-i icâbiyyenin ittihâzı beyân ve iş‘âr ve asâkir-i şâhâne süvari kâimmakâmı olup
Beyefendi’nin refakatiyle bulundurulan kuvve-i mecmû‘a-i askeriyyenin hemen şakî
Musto Kato’nun ikâmetgâhı olan Bolınd ve Ziving karyelerine nakl-i mevki‘ edilerek şu
fesâdın tecessümüyle etrafa sirayet etmemesi esbâbının istihsâli ve asâkirin vürûduna
kadar bir hüsn-i tedbir ittihâzı ile vakit kazanılması hususu kâimmakâm-ı mûmâ-ileyhe
bâ-mazbata-i telgrafiyye iş‘âr ve keyfiyet Rıdvan kâimmakâmlığına izbâr ve suret-i
hâlden bahisle cânib-ı vilayete de arz u inhâ kılınarak ‘alâ-cenâhi’l-isti‘mâl asâkir-i
şâhânenin yetişmesiyle memnû‘iyât-ı mefsedet-kârânelerinin icrasına meydan
verdirilmemiş olduğu müstağnî-i îzâh ve asâkir-i şâhâne redif kâimmakâmı izzetli Hasan
Tahsin Bey’le Rıdvan Kâimmakâm vekili Ahmed Necib Efendi’nin fî 15 Teşrinievvel
sene [12]94 tarihli telgrafnâmelerinde Garzanlı Fettah Bey’in biraderzâdesi eşkıya-yı
meşhûreden Genco Bey birtakım Reşkotanlı ile tebaalarından altmış kadar süvâri ve
piyâde eşkıyalarını alarak üç gün mukaddem Behramki’ye gideceğim diyerek Tilmiz
karyesine gelmeleriyle beraber Haraba? ve Bahteri? karyeleriyle Gülü? nâm mahalde geşt
ü güzâr ederken Diyarbekir’e giden kârbânın önüne çıkarak külliyetli emvâl ve eşyalarını
nehb ü gârât etmesiyle beraber bu gece hanesine savuşmuş ve yollar biraz te’mîn olunmuş
ise de şakî-i merkûm olduğu mahalli terk ve başına tecemmu‘ ettiği eşkıyalar ile asayiş
ve emniyeti ihlâl etmiş ileride diğer eşkıyalara yol açmış olacağından bunların ve
Reşkotan aşiretinin ıslah ve terbiyelerine bakılmak üzere Siird’e gelmiş olan taburun bir
kadem-i akdem ol tarafa irsâli lüzûm-ı hakikîsine mebnî hemen sevki isti‘câl olunduğunu
hâvî bulunmuştur. Diyarbekir Tabur Ağası Ömer Hayri ve Garzan idare azâsından
İbrahim Efendilerin fî 14 Kânûnısânî sene [12]96 tarihli telgrafnâmelerinde Reşkotan
Aşireti Ağası Musto Kato hakkında irâde-i telgrâfiyye kendisine tefhîm kılınmış ise de
Perukân ve Hisarkân kabileleriyle beynlerinde mukaddemâ vukû bulan münâza‘a ve
telefâttan dolayı harabelerine ircâ‘ olundukları halde kabileteyn-i mezkûreteyn ile

182
beynlerinde tecdîd-i münâza‘a olunacağını ihrâz ediyor. Merkûm Musto Kato nezdlerine
geldiği vakit seksen neferden mütecâviz müsellah eşhâsı beraberce götürmüş çadırlarını
verecekler ise de harabelerini tamir etmeyeceklerini kat‘iyen cevap verdikleri beyan
olunmuştur. Ve muhârebe-i mündefi‘ayı fırsat-ı ‘azîme bilerek merkûm Musto Kato’nun
dahi Zercil karyeli İbrahim Haso Ağa tarafından aşireti halkıyla bulunduğu başkaca tafsil
kılındığı derkârdır.
Garzan’da Brekvan? Karyesinde Reşid Bey oğlu Mehmed Ali Bey

Bitlisli Osman’ın mahkeme-i bidâyet-i kazada vermiş olduğu istintaknâme


hülâsasında geçen sene berây-ı ahz u i‘tâ Diyarbekir’e giderken esnâ-yı râhda Şaklatiz
nâm mevkide merkûm Mehmed Ali ve şakî-i meşhurlardan ve merkûmun amucazâdesi
ve hem kayın ve eniştesi bulunan Garzanlı Paşo Bey oğlu Genco Bey ile ma‘an
refâkatlerinde yirmiden mütecâviz Ekrâd-ı müsellaha mevcûd bulunduğu halde üzerine
bi’l-hücum altmış iki aded lirâ-yı Osmanî altınla bir re’s esb ve melbûsâtını ahz u gasb
ile götürmüş oldukları misillü Muş sancağı ahalisinden Yusuf’un kayden tebeyyün eden
arzuhali hülâsası dahi mîr-i merkûm birtakım avene-i havenesiyle Diyarbekir caddesi
üzerinde reh-i rastını kat‘ ve eşya ve melbûsâtını ve nukûdunu ahz u gasb ettikleri
beyanından ibaret bulunmuştur. Hakikat-i hâle gelince merkûm Mehmed Ali Bey
şekâvet-i müstemirre ashâbından ve Garzan nahiyesinde oturduğu karye ile civarında
bulunan beş on pâre köyün mâlikâne mutasarrıf ve konağın masarif-i şitâiyye ve
sayfiyesini ahali-i mahalliyyeye tahmîl eyleyerek bu sûretle gerek kendisi ve gerek suret-
i dâimede arkasınca gezdirmekte bulunduğu on beş kadar hizmetkârlarını maa-familya
idare ve iâşe etmekte ve şimdiye kadar yakasını hükümete verdirmemiş ve teklîfât-ı
devletten hiçbir kayd ile mükellef olmayarak müstesnâ bir halde yaşamış ve ahali-i
meskûne ve mârrîn ve ‘âbirîn haklarında etmedik fenalık ve ta‘addiyâtı kalmamış ve nefer
ve tabiîsi ve Hacı Fettah Bey’in amucazâdelerinden olup şakî-i merkûm Genco Bey ile
de cihet-i câmia ile derkâr olan münâsebet ve kurbiyeti cihetiyle bu ana kadar nice
hânümânın harâbe-i âşiyâne-i bûm [53] ve tahrîb eylemiş ve Genco Bey’in her bir
vukuâtında ve bi’t-tahsis Atmankânlıların kıtâl-i ‘âmmelerinde merkûm Mehmed Ali Bey
de Genco Bey’le ma‘an Reşkotanlı Musto Kato’nun refâkatinde bulunduğu misillü Genco
Bey’in mütecâsiri olduğu her bir fezâhatta merkûm Mehmed Ali Bey de şerîk-i töhmet
bulunduğu derece-i mütevâtire bulunduğu derece-i mütevâtire bulunduğu vâreste-i kayd
ve tafsildir.

Garzan Dâhilinde Pençinar Aşireti Ağası Çeto Ağa

183
Geçen kış içinde yirmi otuz kadar neferâtla Nefs-i Rıdvan kasabasına Garzanlı
Seyfeddin Bey’le merkûm Çeto Ağa gidip kasaba-i mezkûre ahalisinden beş yüz guruş
nukûd akçe ile beş yüz guruşluk yem ve yiyecek cerime aldıkları kasaba-i mezkûre ahalisi
tarafından vukû bulan istid‘â üzerine keyfiyet Rıdvan Kazası kâimmakâmlığından lede’l-
isti‘lâm cevaben gelen iki yüz otuz numerolu ve fî 15 Şubat sene [12]94 tarihli mazbata-
i mahkeme-i bidâyete havâle ve mîr-i mûmâ-ileyh merkûm Çeto Ağa’nın me’hûzâtları
olan meblağ-ı mezkûr ile maiyetleri atlılarının yem ve yiyecekleri esmânı olan meblağ-ı
ma‘lûmenin sıhhati bi’t-tahkîk anlaşıldığından mebâliğ-i mezkûrenin her ikisinden tahsili
hakkında olunan i‘lâm üzerine îkâ-yı muktezâsı Sason kâimmakâmlığına bâ-tahrîrât iş‘âr
kılındığı misillü merkûm Çeto Ağa ile Alikân aşireti Ağası Ömer Purto ve Seloki Ağası
Nadir ve Dodiri Ağası Mirza Ağaların da kazaları ahali-i mazlûmesi haklarında
etmedikleri zulm ve ta‘addiyâtları ve ba‘d-ezîn dahi bunlarım mezâlim ve ta‘addiyâtlarına
tahammülleri kalmayarak cümleten zîr-i mezâlim-kârânelerinin esîri hükmünde kalmış
olduklarından bahisle ifâ-yı ma‘delet-i seniyyeyi hâvi Bitlis kazasından Diro ve Ahlatlı
Miro ve Tataklı Hiko ve Güzeldereli Havnik mukaddemâ vermiş oldukları arzuhallerinde
istid‘â olunmuş ve buraca muhakemelerine bakılmak üzere rüesâ-yı merkûmenin lüzum-
ı derdestleri meclis-i mezkûrdan fî 15 R sen [1]296 tarihiyle i‘lâm olunduğu gibi Muş
havâlisinde Aydanos ve Manok ve Abri ve Haço nâm kimesnelerin dahi vermiş oldukları
arzuhallerinde merkûm Çeto Ağa ile aşireti halkından Mirzo ve Osman ve otuz nefer
aveneleri taraflarından dört yüz yetmiş üç re’s ağnâmın ahz u gasb olunduğundan bahisle
icrâ-yı icâbı iddia olunmuş ve Siird mahkeme-i bidâyet azasından müteveffâ Yusuf
Efendi’nin halîli İlyas Azize’ye vekâleten vermiş olduğu istintaknâmesinde merkûm Çeto
Ağa ve aveneleri taraflarından iki yüz elli re’s ağnam ve doksan beş aded lirâ-yı Osmânî
ile dört aded keçisi ahz u gasb olunduğu ve yine Haleb tacirlerinden Süleyman bin
Mehmed’in istintaken vermiş olduğu takrîr ve iddiasında merkûm Çeto ile biraderi Ömer
ve Kasım ve otuz kadar avenesi karyesinde üç bin iki yüz guruş nakid akçesiyle doksan
bir re’s ağnamını ve dört kalem eşyasını ahz u gasb ettiğini beyân eylemiş ve Siirdli
Cigaracı Ciro’nun dahi istintaken zabt olunan iddiasının hülâsasında biraderi Ohan’ı
merkûm Çeto Ağa’nın inzimâm-ı re’y ve marifetiyle aşireti halkı tarafından katl ve itlâf
olunarak sekiz bin guruşu mütecâviz nukûdâtı gasb ettirmiş olduğu beyân ve iddia
kılınmıştır.

Alikân Aşireti Ağası Ömer Purto Ağa

184
Seloki aşiretinden Güzel nâmında bir kadının çölde bir re’s esterini gasb
eylediğinden dolayı merkûm Ömer Purto’nun üç sene müddetle vaz‘-ı kürek olunmasına
mahkeme-i bidâyet-i livadan fî 26 Cemâziyelevvel sene [12]96 tarihli yazılan mazbatada
hükm verildiği gibi ahali-i fukarayı ızrâr ve birtakım fenalıklarda bulunmalarına mebnî
merkûm Ömer ve rüfekâ-yı sâiresinin derdestler için zabtiye ve sâir asâkir-i şâhâne ile
meskûn oldukları Zivik karyesine gidilip ablukaya alınarak hükümete gelmeleri ve davet
olunduğu halde adem-i itaatle silaha davrandıklarından on dakika kadar vukû bulan
mukâbelede asâkir-i şâhânenin şedîd ateş ve besâletine tâb-âver-i mukâvemet
olamamalarıyla beraber firar ettiklerinde bi’t-ta’kîb merkûm Ömer Purto ile dört nefer
rüfekâsı bi’l-muhârebe hayyen derdest ettirildiği Rıdvan Kâimmakâmlığı vekâletinden fî
23 Teşrinievvel sene [12]94 tarihli telgraf ile bildirilmiş ve Oliski karyeli şakî-i meşhur
Yezidî Firo’ya tesadüfle vukû bulan kavgalarında merkûm ve aşireti halkından iki nefer
adamını katletmiş olmasıyla intikamlarını almak üzere merkûm Ömer Purto aşiretinin bir
hayli eşhâs-ı müsellahayı bi’l-istishâb Yezidî taifesinden ve Koşatan karyesi ahalisinden
Abdo ve Mamed nâm kimesnelere tesadüfle katl ü telef eyledikleri iddia ve berây-ı tahkik
celblerine me’mûr-ı mahsûs gönderildikde gelmeyip ve olunan tenbihi ısgâ etmeyip
aşiretiyle beraber yaylağa gittiği kâimmakâmlık-ı mezkûrdan seksen numero ve fî 8
Haziran sene [12]94 tarihli tahriratta iş‘âr olunmuş Van vilayet-i celîlesine tâbi‘ Ahlat
kazasında Namuran karyeli Atkik ve Erkil taraflarından verilen fî 22 Mart sene [12]95
tarihli arzuhalde merkûm Ömer Purto Ağa otuz iki nefer rüfekâ ve aveneleriyle ma‘an
bundan bir sene mukaddem karyelerine hücum ederek iki yüz elli re’s ağnamlarını gasb
ile biraderini katl ve pederini cerh ettikleri kezâlik vilayet-i mezkûreye tâbi‘ Eflatora ve
Şermiranlı Muhas oğlu Rahgir’in fî 11R sene [12]96 tarihli arzuhâlinde merkûm Ömer
Purto Ağa biraderini katl ve amucasıyla kendisini cerh ve iki yüz elli re’s ağnamını gasb
ettiği ve Rıdvan Kazasına tâbi‘ Koşatan karyeli Ako’nun ve Düşah karyeli Mirza’nın fî
25 Kanûnısânî sene [12]94 ve fî 20 Muharrem sene [12]94 tarihleriyle murakkam olan
arzuhâlinde merkûm Ömer Purto nefîr-i ‘âmmı askeriyle karyelerine hücum edip dört
adamlarını katl ve iki üç adamlarını cerh ve kâffe-i mâmeleklerini nehb ü gârât etmiş
olduklarından bahisle icrâ-yı icâbı iddia vürûdunda tahkîkât-ı icâbiyyenin icrâsı zımnında
mezkûr arzuhâller mahkeme-i bidâyetin fî 20 Muharrem sene [12]94 tarihli i‘lâmıyla
keyfiyet Rıdvan kâimmakâmlığına havâle ve kaza-yı mezkûr mahkeme-i bidâyetinden fî
2 Nisan sene [12]95 tarihli yazılan i‘lâmda merkûm Ömer Purto’nun celbine cendân
zabtiyeler tayin olunarak hükümete davet olunmuş ise de icâbet etmeyerek cevâb-ı kat‘î
vermiş olduğundan bahisle merkûmun üzerine harekât-ı askeriyye icrasıyla hayyen ve

185
meyyiten derdesti lüzumu tezkâr kılınmıştır. Rıdvan kazasında mezkûr keşiş ile on dört
nefer rüfekâsı imzalarıyla verilen arzuhallerinde merkûm Ömer Purto Ağa ile Pençinarlı
Çeto Ağa’nın haklarında vukû‘a getirdikleri zulm ve i‘tisâflarından dolayı hükümetçe
tedâbir-i icâbiyyenin ittihâzı tafsilatını hâvî bulmuştur. Asâkir-i şâhâne kâimmakâmı
izzetli Hüseyin Bey’in fî 28 Teşrînievvel sene [12]94 tarihli telgrafnâmesinde merkûm
Ömer Purto Ağa aşireti halkıyla beraber yayladan avdetle kışlakları bulunan Rıdvan ve
Beşiri toprağına gelmek üzere olup geçen bahar mevsiminde mezkûr Ömer Purto Ağa’nın
Garzan ve Beşiri ve Rıdvan Yezidîleriyle miyânesinde olan katl-i nüfus cihetiyle bu kere
kışlaklarına geldikleri halde Yezidîlerle fenalık zuhur edeceği Garzan’la Rıdvan
kâimmakâmlığından mevrûd tahriratta beyân ve iş‘âr olunduğu gibi Reşkotan aşiretiyle
Garzanlı Genco ve sâire eşkıyalar taraflarından Diyarbekir ve Beşiri caddesinde mürûr u
‘ubûrun emvâl ü eşyası nehb ü gârât olunmakta olup kuvve-i mevcûdesinin her iki cihetle
sevki kifâyesine mebnî Siird’de bulunan taburun sevki lüzumu tekrar kılınmıştır.

Bekiran Aşireti Ağası Kekos Ağa

Merkûm Kekos Ağa aşireti halkından Temo ve Hüseyin ve Şero ve Ako ve Kalo
ve Kato ve Ömer nâm kimesneleri katl ve telef ettiği vereseleri tarafından mukaddemâ
iddia olunması üzerine mahkeme-i bidâyet-i livada tahkîkâtı icrâ olunmuş ise de merkûm
münker bulunduğu ve müddeîler de isbâttan âciz oldukları cihetle madde-i kıtâl tebeyyün
ettirilmediği ve fî 7 Temmuz sene [12]94 tarihli Sason kâimmakâmlığından mevrûd
tahriratta merkûm Kekos Ağa’nın zikrolunan kıtâl maddesinden dolayı tevkîfe
aldırılmasından nâşî oğulları Ömer ve Hüseyin ve Ferho birtakım aveneleriyle beraber
müsellahan aşiret-i mezkûreden Holi karyesi üzerine hücum ve karye-i merkûme
ahalisinden İbrahim ile Abdo’yu katl ve Miros ile Musto’yu dahi cerh ettikten sonra
Silvan kazasına nakl-i hane ettikleri beyân ve iş‘âr olunmuştur. Fî 23 Ağustos sene [12]93
tarihiyle müzeyyenen cânib-ı âli-i vilayet-penâhîden şeref-vârid olan telgrafnâmede
merkûm Kekos Ağa ve aşiretinden kırk nefer eşkıya Muş’a bir buçuk saat mesafedeki
Sathom karyesi Hıristiyanları üzerine hücum ve zahirelerini yağmaya başladıkları gibi
gönderilen Yüzbaşı Kasım Ağa ile maiyeti neferâtına da teşhîr-i silah ile bi’l-mukâbele
eşkıyadan beş neferi mecrûh ve zaptiyeden bir nefer maktûl vukû‘ bulduğu gibi bir esb
de telef olduğu ve me’vâ-yı kadîmlerine avdetleri melhuz bulunduğu beyanıyla derdest
ettirilerek li-ecli’l-muhâkeme Muş’a gönderilmeleri Van vilayet-i celîlesine bâ-telgraf
bildirildiği izbâr buyrulmuştur.

186
Pençinar Aşireti Ağavâtından Olup Rıdvan Kazası Dâhilinde Meskûn Bulunan
Bekro Ağa

Merkûm Bekro ve Pençinar’da Muskân kabilesinin ağası olup birinci derecede


umûm-ı Pençinar aşireti ağası Çeto Ağa’ya ve ikinci derecede dahi Çeto Ağa vâsıtasıyla
Garzanlı Hacı Fettah Bey’in [54] mensûbâtından ve şu halde ikinci derecede rüesâ-yı
Ekrâdından olarak kendisi ve kabilesi halkı mevsim-i şitâda Rıdvan kazasında Çeknik
nâm mevkide ve mevsim-i sayfda dahi umûm Pençinar aşiretiyle beraber Muş havalisinde
kadîm’ül-eyyâmdan beri ittihâz ettikleri yaylaya gidip merkûm Bekro Ağa da Çeto
Ağa’nın her bir fenalığında şerik-i töhmeti olduğundan başka Çeknik karyesini
Diyarbekir’le Siird miyânında vâki‘ tarîk üzere olduğu cihetle evvellerinde vukû‘a
getirmekte olduğu sarkıntılıktan sarf-ı nazar yalnız mes’ele-i mündefi‘a-yı zâilenin
bidâyetinden bu def‘aki derdest olduğu tarihe kadar kabilesi halkından iki yüz kadar silah
be-dest avene-i havenesiyle beraber tarîk-i mezkûru seddeyleyerek bilcümle mârrîn ve
‘âbîrînin önlerine çıkarak nehb-i emvâl ve katl-i nüfusa cür’et ve cesareti derece-i
tevâtürede bi’t-tahsîs Rıdvan’a iki saat mesafede bulunan Savdik karyesinden pamuk
yükleyip Siird’e gelmekte bulunan Rıdvan katırcılarından ve Yezidî taifesinden Safri ve
Beşar nâm kimesnelerin Rıdvan dâhilinde Bînarîn nâm mevkide merkûm Bekro Ağa
birtakım avenesiyle önlerine çıkıp merkûmân katl ü itlâf ve emvâl-i mevcûdelerini nehb
ü gârât ettikleri cihetle merkûm Bekro’nun elde edilmesi ancak kuvve-i kâfiyyenin
sükûtuna muhtâc bulunduğu Rıdvan Kazası kâimmakâmlığından fî 5 Muharrem sene
[12]94 tarihiyle murakkaman vârid olan mazbatada beyan ve iş‘âr ve filhakika merkûm
Bekro Ağa’nın şekâvet-i müstemirre ashâbından olup etmediği fenalık kalmamış
olduğundan merkûmun hayyen ve meyyiten derdesti umûr-ı farîzadan bulunduğu ol
havali eşkıyasının derdestine me’mûr tayin edilen Siirdli Hamid Ağa’ya da o yolda
mazbata i‘tâ kılınmış ve Ağa-yı mûmâ-ileyh de ber-mûcib-i mazbata teşkîl ettiği bir
kuvve-i kâfiye ve heyet-i mahalliyyeyi müstashiben merkûm Bekro Ağa’nın üzerine gidip
kendisini hükümete davet ettiği halde icâbet etmeyerek kurşun endahtına ibtidâr ve bir
saat imtidâd eden muhârebede şakî-i merkûmun iki nefer avenesi hayyen ve bir nefer de
mecrûhen ele geçirilmiş ise de şakî-i merkûm avene-i mevcûdesini mustashiben mahall-
i kavgadan çıkıp yarım saat mesafe civarında bulunan Beykend Dağı nâm mevkie çekilip
mahall-i mezkûrun gayet müstahkem olup üzerlerine gidilerek takip ve tazyîke mevkiin
rasânet ve metâneti bi’z-zarûr hâil ve mâni‘ olmağla merkûmun derdestine muvaffak
olunmaksızın avdet ve mahallinde terk ettiği emvâl ve eşyası da iğtinâm olunarak

187
zabtiyeler sahâbetiyle mutasarrıflığına îsbâl kılındığı halde şakî-i merkûm birtakım
avenesini zabtiyelerin uğruna tesvîk ile bi’l-ihtiyâr istirdâd ettirdiği emvâl ve eşyası da
iğtinâm olunarak zaptiyeler sahabetiyle mutasarrıflığa isbâl kılındığı halde şakî-i merkûm
birtakım avenesini zaptiyelerin uğruna tesvîk ile bi’l-ihtiyar istirdâd ettirdiği hakkında
mahkeme-i bidâyetten tanzîm ve vilayet-i celîleye takdim kılınan fî 7 Safer sene [12]95
tarihli mazbata kaydından nümâyân ve kâimmakâmlık-ı mezkûrun fî 24 Kânûnıevvel
sene [12]93 tarihli tahriratında dahi merkûm Bekro ve avenesinin kat‘-ı tarîk ve katl-i
nüfus ve nehb-i emvâl gibi fezâhatlara cür’etleri lâ-büdd ve lâ-yuhsâ olup merkûm
hakkında tedâbir-i sâibenin saat-i âciliyye ile ittihazı iş‘âr ve binâenaleyh ıslahat me’mûr-
ı sâbıkı izzetli Nazım Efendi’nin bu havaliye teşriflerinde rüesâ-yı eşkıya-yı sâire
miyânında merkûm Bekro’nun dahi hâl ve şânı ve derece-i şekâvet ve fezâhati ta‘dâd ve
kendisinin darb ve tenkîliyle hayyen ve meyyiten ahz u girifti esbâbının istihsâli taht-ı
ehemmiyette bulunduğunun derç ve imlâsıyla o yolda fî 21 Zilkade sene [12]94 tarihli
me’mûr-ı mûmâ-ileyhe verilen mazbata-i âcizânemizde beyân ve me’mûr-ı mûmâ-ileyh
asâkir-i şâhâneyi müstashiben Rıdvan kazasına teşriflerinde merkûm Bekro Ağa kabilesi
halkıyla ma‘an Beykend Dağı’na firaren ihtifâ ve tahassun ettiklerinde hasbe’l-mevki‘
üzerlerine harekât-ı askeriyye icrâsı kâbil olamamakla ve kendileri de silah be-dest
şekâvete sarılmayarak bir sûretle ele geçirilmelerine bir çare bulundurulamaması üzerine
merkûm hâl-i şekâvetde bırakılmış ve bu gibi eşhâs-ı muzırranın derdesti için bir tabur
asker ve bir alay süvâri Beşiri nahiyesinde bir sene müddetle ikâmet ettirildiği halde
merkûm ele geçirilemediğinden başka hâl-i şekâvet ve asâveti dahi gün-be-gün tezâyüd
etmekle ahîren Binbaşı Salih Efendi’ye verilen mazbata-i âcizânemiz üzerine merkûm
Bekro kuvve-i askeriyye marifetiyle bu def‘a ber-takrîb derdest ettirilerek irsâl
kılınmıştır. Merkûm Bekro bidâyet-i Tanzimat’tan şimdiye kadar kabilesi halkının reisi
ve Çeto Ağa’nın birinci derecede avenesi ve beyne’l-aşireteyn ikinci derecede bulunan
müteneffizândan bulunanların en aşağısı olup mevsim-i sayfda Muş sancağı mevsim-i
şitâda Rıdvan kazası dâhilinde göçebelik ile hayme-nişîn olup bidâyet-i neş’etinden bu
tarihe gelinceye kadar eşkıyalıkta şöhret-şi‘âr bulunan eşkıyanın birincileri ve şimdiye
kadar yakasını hükümete verdirmeyerek yalnız üç sene zarfında da gâile-i mündefi‘ayı da
tamâm fırsat ganimet bilerek mevsim-i şitâda yalnız bu havalice mütecâsiri olduğu
fezâhat kâbil-i ez-ta‘dâd ve hayyen ve meyyiten elde edilmesi lüzumu derkâr ve birkaç
def‘alar harekât-ı askeriyye icrasında asâkir-i şâhâneye teşhîr-i silah ile mukâvemete ve
mağlubiyetleri hâlinde firar eyleyerek cibâl-i şâhikalara tahassun ve girîve-i ihtifâ ile
derdestine çare bulundurulmamış iken sâye-i inzibât-vâye-i hazret-i padişahîde bu defa

188
Binbaşı-yı mûmâ-ileyhin ikdâmât-ı mütevâliyye ve tedâbir-i sâibesi üzerine derdest
ettirilmiş ve şimdiye kadar ettiği fenâlıkların hiçbirisinden mes’ûl ve hükümet-i
seniyyeye inkıyâd etmemiş ve kabilesi halkından kur‘a ve redif ve müstahfız efrâdından
bir nefer bile verdirmemiş ve a‘şâr ve ağnam gibi tekâlîflerden müstağni olup Muş
havalisince mütecâsir oldukları şekâvet dahi heyet-i âcizânemizce meçhul ve yalnız bu
havalice olan harekât-ı bâgıyânesi ber-vech-i muharrer ma’rûzdur.

Bekiranlı Şero Ağa

Aşiret ağası Bekro Ağa’nın birinci avenelerinden olup Ağa-yı merkûm hakkında
bâlâda münderic şürûhâtdan merkûm Şero Ağa şerîk-i töhmeti ve kendisinin bilfiil
şekâvet-i müstemirre ashâbından bulunduğu müstağnî-i ta‘rif ve izahdır.

Pençinar Aşiretinden Lendi bin Cendo Ağa

Garzan müdürlüğünden vârid olup mahkeme-i bidâyette mahfûz bulunan fî 3


Kânûnısânî sene [12]94 tarihli tahriratta merkûm Lendi Ağa Çeto Ağa’nın avenesi ve
beyne’l-aşireteyn ikinci derecede müteneffizân Ekrâd’dan olup sârik ve gâsıb ve kutta‘-i
tarîk güruhundan olup rüfekâsından Reşo nâm şakîden dahi birtakım ağnam-ı mağsûbe
zâhire çıkarıldığı beyânını şâmil olup hakikat-i halde dahi merkûmun şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunduğu vâreste-i kayd-ı ta‘rifdir.

Pençinar Aşiretinden Çilli bin Hâlid Ağa

Garzan müdürlüğünden vürûd edip mahkeme-i bidâyete havâle olunmuş olan fî 3


Kânûnısânî sene [12]94 tarihli tahrîrâtta merkûm Çilli sârik ve gâsıb ve kutta‘-ı tarîk
bulunduğu iş‘âr olunduğu misillü Tillo karyesinden Şeyh Âbidin-zâde Şeyh Hüseyin’in
mahkeme-i bidâyette verdiği istintakın hülâsa-i meâlinde doksan dört tarihinde
Diyarbekir’e ağnam götürdüğü halde Siird’e bir buçuk saat mesafesi bulunan
Diyarbekir’in şâhrâhı bulunan [?] pişkâhında merkûm Çilli Ağa Yezidî taifesinden olan
birtakım avene-i müsellahasıyla üzerlerine hücum ve ağnâmı gasb ve çobanı Abdo’nun
kolunu bileğinden kat‘ ettiği iddia ve merkûm Çeto Ağa’nın birinci avenesinden ve
beyne’l-aşireteyn ikinci derecede şöhret-gîr rüesâ-yı Ekrâd’dan bulunmuştur.

Reşkotan Aşiretinden Salih bin Sili Ağa

189
Aşireti halkı umûmen kutta‘-ı tarîk ve eşkıya olup asâkir-i şâhâneye cür’et eyleyen
takımlardan ma‘dûd ve Musto Kato’nun birinci derecede avenelerinden olup merkûmun
mütecâsiri olduğu her bir fezâhâtta şerîk-i töhmeti bulunmuştur.

Sason Kazasında Papur Karyeli Genco bin Hüseyin Ağa

Merkûm Genco doksan beş senesi Şevval’inde kaza-yı mezkûrda kütük mübayaa
etmekte olan Erzurum vilayeti İngiliz Konsoloshanesi Tercümanı Yusuf Efendi Hazro
kasabası meydanında beş on nefer avenesiyle ahz u girift eyleyerek kendisinin iki yüz
adet lira-yı Osmanlı altınıyla adamlarının nukûd ve eşya ve eslihalarını ahz u gasb ettiği
mertebe-i sübûta varıp hükmü derdest-i i‘tâ bulunduğu halde merkûm Genco
Diyarbekir’e gönderilmiş olduğu mahkeme-i bidâyetten getirilip tedkîk olunan
istintaknâmesi miyânındaki fezleke-i istintakiyye müsveddesi müeddâsından
anlaşılmıştır. Ve merkûmun şimdiye kadar hükümete girmemiş ve tekâlîf-i devletten
hiçbir kayd ile mukayyed olmamış ve dâimiyyü’l-vukû‘ kuttta‘-ı tarîk [55] ve eşkıyalıkta
nâm ve şöhret verdirmiş ve civarında bulunan ahali-i meskûne merkûmun zulüm ve
ta‘addiyâtı altında ezilip bitmiş ve hakikaten şekâvet-i müstemirre ashâbından bulunduğu
meclis-i âcizânemizce muhakkak bulunmuştur.

Alikan Ağası Zahrab Ağa

Van vilayet-i celîlesi dâhilinde kâin ve Vezir karyeli Muhsi Murad ve Sekor?
karyeli Ado nâm kimesneler imzalarıyla mahkeme-i bidâyette mukayyed olan
arzuhallerinin hülâsâ-i meâllerinde Ağa-yı merkûm aşireti halkından Osman Ağa ve
aveneleri taraflarından haneleri basılıp yüz re’s ağnâm ve yirmi keyl hınta yirmi çift çorap
yüz yirmi guruş nukûd para ile eşyâ-yı sâireleri ahz u gasb ve kezâlik vilayet-i mezkûre
muzâfâtından Pilo karyeli Manuk ve Kalo’nun fî 11 Rebîulâhir sene [12]96 tarihli
arzuhallerinin münderecâtı Ağa-yı merkûme avenesinden Osman Ağa gündüz alenî
olarak avene-i müsellahalarıyla karyelerini basıp altı yüz seksen re’s ağnamlarını ahz u
gasb ettikten mâa‘dâ ahali-i karyeden Bohan nâmında birisini ve karyenin keşişini
kurşunla katl ve ahali-i karyeyi darb ve cerh ettikleri istid‘â ve zikrolunan katl ve gasb
maddelerince yüz kırk sekiz numerolu ve fî 3 Cemâziyelâhir sene [12]96 tarihli şeref-
mevrûd emirnâme-i âlî-i cenâb-ı vilayet-penâhîde keyfiyetin tahkik ve muktezâ-yı
nizamîsinin icrâsı irâde ve iş‘âr buyrulmakla şakî-i merkûmun derdestiyle bu cânibe irsâli
fî 3 Receb sene [12]96 tarihli mahkeme-i bidâyet i‘lâmında beyan kılınmış ve Van
vilayet-i celîlesinden fî 30 Eylül sene [12]94 tarihiyle şeref-vârid olan telgrafnâme

190
aleyhinde hülâsa-i meâlinde merkûm Zahrab Ağa avenesi merkûm Bervarili Osman Ağa
ve birader ve oğulları Şekak kazasından Afa Aziz karyesinden üç yüz ve Gevaş’da Şehor
karyesiyle Kokan mezraasından dört yüz elli ki cem‘an yedi yüz elli re’s ağnamlarını ahz
u gasb ettikleri ve kezâlik vilayet-i müşârün-ileyhânın fî 19 Temmuz sene [12]94 tarihli
diğer telgrafnâmesinde Ağa-yı merkûmla tevâbiâtının zulüm ve ta‘addiyât-ı
vâkialarından dolayı Şirvan kazasının on beş pâre karyesinde meskûn bulunan ahali-i
Hıristiyan’dan birtakımı Müküs kazası kurâsına ve kusuru da Gevaş ve Van cihetlerine
nakl-i hane ettikleri misillü Müküs kazasının nahiye-i mezkûreye civar kurâsından yirmi
otuz hane halkının nakl-i hane etmelerine ve mezâlim-i mebhûseye diğerlerinin de tâb ve
iktidarları kalmamakla onlar da cümleten nakl-i hane eylemek üzere müheyyâ
bulundukları cihetle merkûm Zahrab Ağa’nın ta‘addiyât-ı vâkiasının ref‘ ve izâlesi
hakkında bir tedbir-i âcilin lüzumu ittihâzı Müküs kâimmakâmlığından kemâl-i
ehemmiyetle bildirildiği iş‘âr buyrulması ve Hizan nahiyesi müdürünün zeyli Şirvan
kazası kâimmakâmlığından musaddak fî 10 Temmuz sene [12]95 tarihli mazbatasında
olan şürûhâtın münderecâtı da merkûm Zahrab Ağa bi’l-umûm aşireti halkıyla bazen de
avenesinden Bervarili merkûm Osman Ağa Hizan’da Seylem karyesinden beher sene
ağalık nâmıyla bin beş yüz guruş ahza cür’âtından başka merkûm Zahrab Ağa beher sene
aşireti halkıyla emvâl ü eşyalarını nehb ü gasb ettikleri ve otuz dört pâre karye ahalisinin
emvâl ü eşyalarını gasb ve kezâlik ağalık nâmıyla dâimiyyü’l-vukû‘ birer miktar
akçelerini bi’l-ihtiyâr ahz ve bu sene de mevsim-i sayfda Nemran nahiyesinde yaylaya
tecavüzleriyle beraber nahiyeyi kendilerine müekkel ittihazıyla haklarında vukû‘a
getirdikleri zulm ve hakaret ahali-i merkûmenin muhaceretlerini netice verdirmiş ve
merkûmun hakikaten ef‘âl-i şekâvet-kârâne mütecâsirleri derkâr idüğü beyanından
ibârettir. Ve Nemran nahiyesine muzâf Senacto karyeli Serkis bin Melkon ve Ohannes
bin Asador’un fî 8 Ağustos sene [12]95 tarihli arzuhallerinin hülâsa-i meâlinde merkûm
Zahrab Ağa ile diğer nefer-i rüesânın maiyetlerinde yetmiş kadar avene-i müsellahanın
bulunduğu halde geçen sene nehâren karyeleri üzerine hücum ve arzuhalleri bâlâsında
cins ü nev‘leri murakkam otuz sekiz kalem eşyâ-yı mütenevvi‘a ve zahire ve hayvanât ve
nukûdlarını gasb ve beraberlerince götürmüş oldukları yetmiş re’s estere tahmîlen
kaldırıp götürdükleri gibi ırz ve ‘ıyâllerine de taslît ve Melkon’un biraderi Güllü’yü iki
çocuğuyla beraber katlettikleri beyân ve nahiye-i merkûmeye muzâf Göndis ve Kaysi
ahalileri vekilleri Muhsi Manuk ve Kalo ve Hagop nâm kimesnelerin fî 8 Ağustos sene
12[95] tarihli arzuhallerinde Alikan aşiretinin rüesâsından Zahrab Ağa ve avenesi geçen
sene karyelerine gelip suret-i aleniyye arzuhalleri bâlâsında muharrer kırk altı kalem eşyâ

191
ve nukûd ve hayvanâtlarını ve Tot karyesi kilisesinin mefrûşâtını gasb u gârât ettiklerini
ifadesini şâmildir.

Bu bâbda eşhâs-ı merkûme haklarında müstantik rif’atlü Tevfik Efendi marifetiyle


icrâ kılınan tahkikat ve meclis-i âcizânemizce mevcûd olan ma‘lûmâta gelince eşhâs-ı
merkûmeden Reşkotanlı Musto Kato ve Reşkotan aşiretinin reisi ve aşiret-i merkûmede
Perukân ve Hisarkân ve Babacakân ve Çalikân, Bendürkân ve Ramankân kabilelerinden
ve dört yüz beş haneden ibaret olarak el-yevm sekiz dokuz yüz silah be-dest Ekrâdı câmi‘
ve Siird mutasarrıf-ı esbakı müteveffa Kenan Paşa zamanında merkûm Musto Kato
kabâil-i mezkûreden Hisarkân kabilesi halkının üzerine hücum eyleyerek on beş adamın
katline ve kabilenin bütün emvâlini gasb u gârâtına cür’et eylemiş olduğu haberi in‘ikâs
etmesi üzerine Diyarbekir’den bir tabur asâkir-i şâhânede sevk olunmuş olduğu gibi Paşa-
yı mûmâ-ileyh de bizzat Rıdvan kazasına ‘azîmet ve asâkir-i şâhânenin satvet ve mehâbeti
sayesinde merkûm Musto Kato bi’l-mutâva‘a arz-ı dehâlet ve olunan tahkikte merkûm
Musto Kato’nun idaresi tahtında bulunan Perukân kabilesi, Hisarkân kabilesi üzerine
gidip Rıdvan dâhilinde Beşiri toprağında tüvana Halilo nâm mevkide kavgaya ibtidâr ve
neticesinde Hisarkân kabilesinden on beş nefer katl ve kabilenin bilcümle mâmeleklerini
nehb ü gârât ve hatta Hisarkân kabilesi ağavâtından iki neferini dahi merkûm Musto Kato
bizzat zebh ve itlâf ve vâlidesi Şems Kadın’a da maktûllerin kanını şurb ettirmiş olduğunu
müteveffa-yı mûmâ-ileyh bi’l-etrâf tahkik ve ol bâbda icrâ kılınan keşfiyât ve tahkikatı
hâvî tutulan evrak şakî-i merkûm Musto Kato çend nefer refîkiyle beraber mahfûzen
Diyarbekir’e irsal ve oraca merkûm Musto Kato dört beş mâh taht-ı tevkîfte
beklettirildiğinden sonra tahte’l-hıfz mahalline iâde ve isrâ ettirilmiş ve muahharen
merkûm Musto Kato Garzanlı Hacı Fettah Bey ile dostluk peydâ ederek mîr-i mûmâ-
ileyhin dahi şu havalice hâiz olduğu nüfûzdan bi’l-istifâde ahali-i mazlûme ile mârrîn ve
‘âbirîn haklarında icrâ-yı zulm ve ta‘addiyâtla en ziyâde eşkıyalık nâmını kazanmış
olmakla vali-i sâbık devletli İsmail Paşa hazretlerinin zamanında Binbaşı İnce İsmail Ağa
sahâbetiyle merkûmun hayyen ve meyyiten derdesti hakkında üzerine bir tabur asâkir-i
şâhâne sevk olunmuş ise de derdest ettirilememiş ve mutasarrıf-ı esbâk izzetli Cemil Paşa
zamanında merkûm aşireti halkıyla ma‘an Garzan ve Rıdvan kazalarında iskân ve
mevsim-i sayfda Muş havalisine umûm aşireti halkıyla beraber yaylaya gitmeleri men‘
ettirilmiş olduğu halde merkûm Musto Kato iskânını adem-i kabul ve ber-mu‘tâd
göçerlikle yaylak ve yaylaktan kışlağa gidip gelmekte bulunduğundan men‘i hakkında
nesâyih-i lâzimeyi tebliğ ve tefhîm zımnında Diyarbekir Zabtiye Binbaşısı Mehmed Sabri

192
Efendi ile Garzan meclis azasından İbrahim Efendi me’mûren i‘zâm ve merkûm Musto
Kato’nun me’mûr-ı mûmâ-ileyhimâ üzerine vürûdunda refâkatinde seksen kadar süvari
ve piyade Ekrâd-ı müsellahayı mustashib olarak olunan nesâyih ve tenbihâtı adem-i ısgâ
ile ‘avdet ve Muş havalisince vukû‘a getirdiği yolsuzluğu şöyle dursun geçen doksan üç
senesi Ağustos’unun on beşinci günü merkûm Musto Kato’nun karındaşı Felib nâm şakî
on kadar avenesiyle beraber rast geldiği enbâ-yı sebîle sarkıntılık etmek efkâr-ı
fâsidesiyle Rıdvan kazasında geşt ü güzâr ederken Beşiri nahiyesinde Pahorik karyesi
muhtarı Hıristiyan Ebhoş’un hanesine it‘âm-ı ta‘âm için gitmiş ve Şirvan kazasında Zirki
ve Garzan kazasında meskûn bulunan Atmankân aşireti ahalisinden elli altmış nefer de
Zirki mahallelerinden yetmiş seksen katır yükü tuz tutup Beşiri nahiyesinde buğday ile
mübâdele etmek üzere nahiye-i merkûmeye geldiklerinde kârbân neferâtından dört neferi
ilerleyip Pahorik karyesine muvâsalatlarında şakî-i merkûm Felib’e tesadüf ettiklerinde
bunların ellerinde bulunan tüfenklerini gasben almak için Felib avene-i mevcûdesiyle
efrâd-ı merkûme üzerine hücum edip neferât dahi mukâvemet ve tarafından tüfenk
atılarak neferât-ı merkûme ric‘at ve Felib de bunları takip ve esnâ-yı cenk ü cidâlde
Felib’in râkib olduğu esbi telef ve iki adamı da cerh olunup birisi katlolunarak bu hâl ile
kârbâna muvâsalatlarını müteakip Hacı Fettah Bey’i amucazâdesi Paşo Bey oğlu Genco
ve Mehmed Ali ve Esad Beyler de ol gün Beşvidebilider? karyesinde Ahmed oğlu
Hacı’nın esbini mübayaa ve bunlar da rast geldiklerine sarkıntılıkta bulunmak üzere zaten
otuz kırk nefer hizmetkâr ile müretteb ve müşekkel olarak dolaşmakta bulundukları halde
Rıdvan kazasında Nakiban nahiyesinde Mahmud Ağa’nın Bekari civarında ve cadde
üzerinde merkûm Felib’in Atmankânlı kârbân halkıyla olan işbu muâraza ve
muhârebelerine bunların da tesadüflerinde kârbânın külliyetli hayvanatının mevcûd
bulunduğu ve Musto Kato ve Felib dahi zaten dost ve müttefikün-aleyhleri olup muâraza-
yı mebhûsede Felib’in mağlubiyetini müşâhede etmeleriyle Felib’e muâveneten ve
merkûmûn ile avene-i mevcûdeleri dahi kârbânla olan kavgaya iştirak ve bir müddet dahi
bunların istihâliyetle merkûm Felib muhârebeten uğraştığı halde esnâ-yı müdâfaâtda
kârbân halkı kabilesi Felib’i dahi katl ve itlâf etmelerini müteakip Felib’in katli şâyiâtı
üzerine el-ân tarîk-i şekâvette pûyân olan Hacı Fettah Bey’in kayını Firo ve Zerçil karyeli
Ali Mecdik Ağa ve Musto Kato dahi avene-i mevcûdeleriyle beraber kavga mahalline
yetişip cümlesi bi’l-ittifâk kârbân ile [56] kavgaya devam ve dört neferini katl ve en şeci‘
ve cesuru olan Memi Kendir nâmında olan adamı da bizzat Musto Kato katl ve bu sûretle
galebe etmiş oldukları halde kârbân halkı şevk ve gayretlerine ye’s ve fütur getirmeyerek
mukâvemette sebât etmekteler iken Atmankânlı temin ve bi’l-mutava‘a teslim olmaları

193
için merkûmûndan Genco Bey Reşkotanlılarla müttefiklerine hitâben Fettah Bey’in başı
için Atmankânlılara tüfenk etmeyiniz diye söylemiş ve mûmâ-ileyh Fettah Bey’in başına
rey ve âmân verildiği halde mîr-i mûmâ-ileyhe olan riâyet-i mahsûsaları iktizâsı mutlaka
terk-i silah ile aksi hâlinde bulunmak beyne’l-Ekrâd mu‘tâd olan usûlden ve Genco ve
Mehmed Ali ve Said Beyler de Hacı Fettah Bey’in amucazâdeleri olup mîr-i mûmâ-ileyh
nâmına verilmiş olan teminât kendilerince itmi’nân-ı tâm hâsıl olarak kârbân halkı der-
akab terk-i silah ile beylerin re’y ve âmânlarına arz-ı dehâlet ettiklerinde merkûm Genco
Bey’in ber-vech-i muharrer i‘tâ-yı te’mînâtı hakikî olmayıp mücerred bu sûretle kârbân
halkını ihlâl ve iğfalden ibaret bulunmasına mebnî Atmankânlı’nın terk-i silah etmelerini
müteakip Musto Kato ve Genco Mehmed Ali ve Said Beylerle Ali Mecdik ve Firo Ağalar
Kârbân halkını ablukaya alarak cümlesini davar zebh eder ki yatırıp katl ü itlâf ve
hayvanât ile hamûlelerini dahi gasb ve beynlerinde bi’t-tevzi‘ savuşup gittiklerinde ve
kârbân halkından yalnız dört nefer mecrûh kendilerini ihtifâ etmelerine mebnî halas ve
necât ve mikdar-ı vefeyât zâhire çıkarılmamak üzere maktûllerin her birisi bir tarafta yani
taharrî edilmek ile bulundurulamayacak mahallerde defn ve ihtifâ ettirilmiş ve bu vukuât
üzerine Mutasarrıf-ı esbak izzetli Süleyman Bey yüz kadar zabtiye neferât ve zâbitânını
alıp bi’l-istishâb Garzan’a gidip mütecâsir-i fezâhat olanların derdesti zımnında Hacı
Fettah Bey o sırada da ordu-yı hümâyûnda bulunmasıyla bunun biraderzâdesi olup geçen
sene vefat etmiş olan Bedirhan Bey’in delâletiyle bir iki yüz kadar nefîr-i ‘âmm celb ve
tedârik etmiş ise de Genco ve Mehmed Ali ve Said Beyler zaten akrabaları ve Firo da
Fettah Bey’in kayını ve Musto Kato da en ziyade müntehab adamlarından bulunmasına
mebnî Hacı Fettah Bey’in oğlu Seyfeddin ve biraderi Hamid ve Emin Beylerin ma‘nen
ve maddeten vâki‘ olan si‘âyet ve eşkıya-yı merkûmeyi sahâbet ve himâyeleriyle
Mutasarrıf-ı mûmâ-ileyhin ol bâbda olan teşebbüsâtını neticesiz bıraktıklarından başka
Musto Kato’nun ahvâlini keşf ve tahkik etmek üzere Mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh refakatinde
bulunan zabtiyegânı hafiyyen gönderdiği halde mîr-i mûmâ-ileyhimûnun eşkıya-yı
merkûmûndan hafiyyeten vâki‘ olan ihtarâtları üzerine Musto Kato ve Firo
kumandalarında üç yüz kadar Ekrâdı zabtiyelerin üzerine sevk ettirilerek yalnız nümâyiş
icrâsıyla efrâd-ı merkûme de ric‘at etmiş ve o esnada muhârebe-i mündefi‘anın alev-rîz-
i işgal ile sancağın asâkir-i şâhâneden halviyeti ve mûmâ-ileyhimûnun dahi meşhûd olan
ifsâdâtları mevâni‘in haylûletiyle zabtiye ve nefîr-i ‘âmm ile mütecâsir-i fezâhat olan
eşhâsın üzerine gidildiği halde bir gûne fâideyi müntec olmayacağından başka belki bütün
bütün şımarmalarını mûcib olacağını Mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh teemmül ve tefekkür
etmesine mebnî bi’z-zarûr nefîr-i ‘âmmı dağıttırmış ve bunların ıslahıyla eşkıya-yı

194
merkûmenin derdesti mücerred satvet-i askeriyye irâesine mütevakkıf bulunduğu
hakkında makâmât-ı âliyye ile istiş‘âr-ı madde eylemekte bulunduğu halde infisâliyle
izzetli Nâzım Efendi’nin de ıslahat me’mûriyetine tayin buyrulmasına mebnî Mutasarrıf-
ı mûmâ-ileyhe avdet ve muahharen me’mûr-ı mûmâ-ileyh Nazım Efendi’nin kâimmakâm
Eyüb Bey kumandasında olarak bir tabur piyade ve bir alay asâkir-i şahâneyi müstashiben
‘azîmet ve Rıdvan Kâimmakâmı esbak Salih Efendi refakatiyle iki bölük süvari asâkir-i
şâhâneyi şakî-i merkûm Musto Kato’nun üzerine teşvik ve bunlar da merkûmun
ikâmetgâhı olan karyeyi ablukaya aldıracakları esnada şakî-i merkûm karyede
bulunmayıp aşireti halkından mevcûd bulunanlar tarafından tüfenk endahtına ibtidâr
olunmuş ise de karye-i mezkûre asâkir-i şâhâne tarafından zabt olunduğunu müteâkib
merkûm Musto Kato ve Yezidî Firo haber alarak üç dört yüz kadar avene-i havenesiyle
karyede bulunan aşireti halkının imdatlarına yetişip asâkir-i şâhâne üzerine hücum ve
imtidâd eden muhârebede asâkir-i şâhâne yüzbaşılarından Osman Efendi ile bir nefer
çavuş şehîd ve beş altı nefer de mecrûh vukû‘ bulmuş ve cünûd-ı şâhânenin de cebhânesi
bitmiş ve döğünmüş olduğuna mebnî bi’z-zarûr ric‘at ve şakî-i merkûm bu sûretle de
tahlis-i giribân ettiği misillü muahharen de Yezidî Firo’nun üzerine Kâimmakâm-ı mûmâ-
ileyh sahâbetiyle sevk olunan nizâmiye ve nefîr-i ‘âmm merkûm Firo teşhîr-i silah ile
mukâvemetinde merkûmun da derdest-i esbâbı kuvve-i karîbeye vardırılmış olduğu halde
bu def‘a Musto Kato dört yüz kadar süvari ve piyade Ekrâd ile Firo’nun muâvenetine
şitâb ve merkûmun kurtarılmasına sa‘y ü ikdâm ile asâkir-i şâhâneden bir neferini hayyen
tutup ihrâkun bi’n-nâr ve muâveneden dahi beş altı neferini katl ü itlâf ile fırka-i
ıslahiyyeyi bozarak ric‘at ettirmiş ve merkûmân Musto Kato ve Firo’nun asâkir-i şâhâne
haklarında îkâ‘ına mütecâsir oldukları mukâvemet ve nâmus-ı askeriyyeyi berbâd
ettikleri ve hazine-i celîlenin bunca fedakârlığı ihtiyâr ve tahsisi mes’ele-i mündefi‘a
münasebetiyle o tarihte asâkir-i şâhânenin ordu-yı hümâyûnlarca lüzum-ı vücûdları
derkâr bulunduğu halde her nasılsa ol vakit mütecâsirlerinin derdestine muvaffak
olunamamış ve binâenaleyh şakî-i merkûmân gün-be-gün şımarıp Diyarbekir Siird
caddesini sedd ve tesadüf ettiği mârrîn ve ‘âbirîni soyup soğana döndürdüğünden başka
suret-i dâimede iki yüz kadar süvari ve piyade maiyetinde ve Hacı Fettah Bey’in
amucazâdeleri Genco ve Mehmed Ali Beylerle Zercilli Ali Mecdik Ağa refâkatinde
olarak Rıdvan ve Silvan kazalarını kendisine temlîk edilmiş gibi gezip bozmakta ve diğer
mazbata-i acîzânemizde gösterildiği vechile Tilmizli Mirza ile Zercilli İbrahim Haso
Ağa’nın cemiyet-i şekâvet-kârânelerinde İbrahim Haso Ağa tarafından bulunduğu
Diyarbekir’in râh-ı rastında Şaklatizâm mevkide Belideri ahalisinden Derviş’in kırk re’s

195
esterleriyle on beş nefer adamlarını rüfekâsından Firo ve Ali Mecdik Ağa ve avene-i
sâiresiyle beraber merkûm Musto Kato gasb ve girift ettiği halde cenâb-ı âli-i hazret-i
vilayet-penâhîden Hacı Fettah Bey’e şedîd’ül-meâl tastîr buyrulan emr-i telgrafiyye
üzerine mîr-i mûmâ-ileyh marifetiyle hayvanat mağsûbe istirdâd ve tutulan neferâttan
istihlâs ve Bitlisli Osman ve Yusuf’un dahi kezâlik Diyarbekir caddesinde Genco ve
Mehmed Ali Beyler taraflarından eşyâ ve nukûdlarının iğtisâbında merkûm Musto Kato
dahi fâil-i müşterek bulunmuş ve’l-hâsıl merkûm Musto Kato hakkında işbu mazbata-i
âcizânemizin birinci bendinde muharrer muhâbere evrâkı sevâbık ve levâhık-ı ahvâlini
müfessir ve hayyen ve meyyiten derdesti hakkında edilen teşebbüsât ve ihtiyar buyrulan
mezâhim ve tekellüfâtın derece-i mâhiyetni mu‘anven olup şakî-i merkûm ise taht-ı idare
ve riyâsetinde bulunan Reşkotan Aşireti halkını bidâyet-i Tanzimat’tan bu âna kadar
metbû‘-ı mufahhame-i gerden-dâde-i itaat ve inkıyâd etmesiyle ve yalnız hükümdar Hacı
Fettah Bey’i tanımış ve tekâlîf-i devletten hiçbirisiyle mukayyed olup tesviyesinde
bulunmamış ve Beşiri nahiyesinde Koyun karyesini ve Grigorik ve Darloy ve Gürpınar
karyeleri ahalisinin bilcümle emvâllerini gasb u gârât ve ahalisini târümâr ve perişan eden
kurahâ-yı merkûmeyi tahrîb etmiş oldukları halde Gürpınar ve Darlo karyeleri
ahalilerinin muahharen avdetle me’vâ-yı asliyyelerinde tavattun etmiş ise de Koyun ve
Grigorik karyeleri ahalilerinin her birisi bir tarafa gidip karyeteyn-i mezkûreteyn el-ân
hâlî ve Reşkotan’ın Dermangân kabilesinin reisi Salih Sili Ağa da merkûm Musto
Kato’nun kâffe-i ef‘âl ve habâsetinde şerîk ve beyne’l-aşiret ikinci derecede nâfiz’ül-
kelim eşkıya-yı Ekrâd’dan ma‘dûd bulunduğu ta‘rîf ve tafsilden ârî ve berî bulunmuştur.

Eşhâs-ı merkûmeden Çeto Ağa beş yüz haneyi şâmil Pençinar aşiretinin reisi olup
Mutasarrıf-ı esbâk izzetli Cemil Paşa zamanında Garzan ve Rıdvan’da iskân ettirilmiş ise
de aşiret-i merkûme bir sûretle iskânı kabul etmeyerek mevsim-i şitâda nısfı Rıdvan
dâhilinde Gördilan ve Bamerd nahiyelerinde ve nısf-ı diğeri de Garzan dâhilinde ve
mevsim-i sayfda dahi Muş havalisindeki kadîmden ittihâz ettikleri yaylalarına giderek
göçebelikle imrâr-ı vakt eylemekte ve Çeto Ağa’nın amucası Beşar Ağa, Hacı Fettah
Bey’in emr ü iradesi tahtında aşiret ağası olduğu halde merkûm Çeto Ağa ile Beşar
Ağa’nın biraderi Hasan Ağa, Beşar Ağa’yı katletmeleriyle mîr-i mûmâ-ileyh Hasan
Ağa’yı aşiret reisliğine tayin ve muahharen de Hasan Ağa’yı Çeto Ağa’nın katletmesine
mebnî Çeto Ağa aşiretin reisliğine tayin olunmuş olduğundan merkûm Çeto Ağa şimdiye
kadar hükümet-i seniyyeye itaat ve inkıyâdı kabul etmeyerek kezâlik Hacı Fettah Bey’i
kendisine hükümdar ittihâz ve mîr-i mûmâ-ileyhin ikâmetgâhı olan Zok karyesine iki saat

196
mesafesi Siird ve Diyarbekir ve Haleb ve Mardin ve Van caddesinde olan Aynkasr
karyesinde kerpiç ve ağaç ve tahtası Rıdvan dâhilinde Gördilan karyesinde İslam ve
Hıristiyanlar tarafından tesviye ve amele ve üstâdiyesinde Garzan’da Kohan ve Bürk? ve
Künbet karyeleri ahali-i gayrimüslimleri bi’l-icbâr celbettirip çalıştırarak bir konakta vaz‘
ve inşa ettirmiş ve merkûm Çeto Ağa dahi Hacı Fettah Bey’in hâiz olduğu nüfûzundan
bi’l-istifâde umûm aşireti halkıyla ma‘an tarîk-i şekâveti ihtiyar ve Muş havalisi ile bu
sancak ahali-i meskûnesi ve mârrîn ve ‘âbirîn haklarında etmedikleri zulm ve ta‘addiyât
kalmamış ve hükümet-i seniyyeden celb ve ihzârlarına teşebbüs olundukta bi’l-mutava‘a
şimdiye kadar bir nefer bile celbettirilemeyip Hacı Fettah Bey gerek umûr-ı hükümet
uhdesinde olsun ve gerek ma‘zûlen konağında mukim bulunsun aşiret-i merkûmenin her
sûretle tedhiş-i ikâ‘a muktedir bulunduğundan nâşî aşiret-i merkûmeden istediği adamı
bi’l-mutava‘a ve bi’l-mukâbele celbettirip bazılarını sancağa i‘zâm ve istediğini
konağında haps veyâhûd suver-ı sâire ile edeceği muamele ile iktifa eylemekte ve
bidâyet-i Tanzimat’tan beri aşiret-i merkûme haklarında vukû bulan iştikâ‘ât ve istid‘ât
üzerine birbirini müteakip şeref-vârid eden evâmir-nâme ahkâmlarının birisi icrâ
kılınmamış olduğu kuyudâtla müsbit ve merkûm [57] Çeto Ağa’nın şöhret-şi‘âr
eşkıyadan bulunduğu cihetle merkûmun hayyen ve meyyiten derdesti lüzumu tahakkuk
etmesine mebnî seksen dört tarihinde vali-i esbâk devletli İsmail Paşa hazretlerinin berây-
ı ıslahat Siird’e teşriflerinde merkûm Çeto Ağa olunan davete icâbet etmemesi üzerine
Miralay izzetli Abdülkadir Beyefendi kumandasında üzerine sevk olunan bir tabur asâkir-
i şâhâne karyesini ablukaya alarak kımıldanmaya meydan verdirmeksizin konağı içinde
hayyen derdest ettirilip orduca bir ay hapiste beklettirildiği halde her nasılsa her tarafça
kesb-i nüfûz etmiş olan mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in sahâbet-i delâletiyle hukuk-
ı mazlûmiyet aranmaksızın merkûm Çeto Ağa’yı tahlis-i girîbân ettirmiş ve tafsilatı Hacı
Fettah Bey’in hakkında tanzim kılınmış olan layihadan münderic olduğu vechile Halebli
tâcir Molla İbrahim ve Ahmed Kenan Ağaların Başur nehrinden savuşturmakta
bulundukları ağnam sürüsünü sâlimen geçirmek üzere merkûm Çeto Ağa, Hacı Fettah
oğlu Seyfeddin Bey’le müttefiken tacirlerinden yüz seksen beş adet lira-yı Osmanî
me’hûzu olduğu gibi sened-i mezkûr kenarında hayme-nişin bulunan aşireti halkından iki
üç yüz kadar müsellah avenesini dahi bi’t-teşvik tâcirlerin sekiz yüz re’si mütecâviz
ağnam dahi gasbettirip aşiret halkı ve kendisi Hacı Fettah Bey familyası hayvanât-ı
mağsûbeyi mukâsemeten tevzî’ ve taksim ettikleri ve Siirdli Abuşyan bin Cebrail
Efendi’nin dahi dört yüz elli re’s ağnamını merkûm Çeto Ağa’nın avenesi Reşkotan ve
Alikan aşiretleriyle müttefiken Diyarbekir yolunun üzerinde gasbettikleri ve kendisine de

197
hisse ifrâz edilmiş ise de her ne efkâra mebnî ise kabul etmediği mertebe-i [?]
bulunmuştur. Mes’ele-i mündefi‘anın üç sene imtidâdında merkûm Çeto Ağa dahi fırsatı
ganimet ittihâz ederek bilcümle mârrîn ve ‘âbirîn haklarında bizzat ve bi’l-vâsıta
sarkıntılıkta bulunmakta ve ahali-i mütecâvire ve mazlûme haklarında icrâ-yı zulüm ve
ta‘addiyât etmekte ve bi’t-tahsis Bedirhan Paşazâdelerin ilm-i ifrâz-ı bâğy ve
tuğyânlarında hükümetçe teşebbüs edilen tedâbiri semeresiz bıraktırarak Bedirhan
Paşazâdelerin Hudâ-negerde cüz’î bir galebelerinde Reşkotan ve Alikan aşiretleriyle
müttefiken Garzan cihetinden hücum ile isyan etmek üzere Diyarbekir’le Siird arasında
olan hutût-ı telgrafiyyeyi merkûm Çeto Ağa şikest ettirip refakatlerinde birtakım haşerat
dahi bulunduğu halde Seyfeddin Bey’le ma‘an Rıdvan kazasına gelip üç gün ikamet ve
Bedirhan Paşazâdelerin inhizâm ve mağlûbiyetlerini işitmeleriyle beraber kaza-yı
mezkûre ahalisinden beş yüz guruş ahz-ı cerâimle me’yûsen avdet etmişlerdir. Hülâsa-i
kelâm merkûm Hayko Ağa hiçbir vakitte metbû‘-ı mufahhammına inkıyâd etmemiş ve
kendisini ve gerek aşireti halkını hiçbir teklîfât ile mükellef ettirmemiş ve emvâl-i
mîriyyeyi batırmış ve batırmakta bulunmuş ve her vakit Van ve bu havâlide ve Muş
sancağında ahali-i mazlûme hakkında zulüm ve ta‘addiyâttan geri durmayıp ettiği
fenalıktan dolayı mes’ûliyet altına aldırmamış ve yalnız Hacı Fettah Bey’i kendisine ve
ol bâbda olan seâbet ve delâletiyle aşireti halkına hükümdar tanıttırmış ve Bedirhan
Paşazâdelerin vaka-yı müte’ellimelerinde zât-ı âlî-i vilayet-penâhî bu cânibi teşrif-i meâli
rediflerinde merkûm Çeto Ağa da Hacı Fettah Bey sahâbetiyle bu tarafa celb olunup gerek
kendisinden ve gerek aşireti halkından ashâb-ı hâcâtın iddiâ-gerdeleri olan emvâl-i
mağsûbenin istirdâdı ve aşiret içinde bulunan katil ve sârik ve kuttâ‘-ı tarîkin hükümete
teslim eyleyeceğini taahhüd ve temin etmesi üzerine neticesinde gelmek üzere
Diyarbekirli Mehmed Ali Efendi’yle idare azasından İbrahim Efendi’nin komiser
tayiniyle ve asâkir-i şâhâneden dahi lüzumu mikdâr-ı asâkir terfîkiyle merkûm Çeto Ağa
mahalline iade olundukta kendi müteallikât ve adamlarını müstesna tutarak diğer aşiret
halkını nezdinde bulunan emvâl-i mağsûbeden bir miktar-ı cüz’îsi ve bedelen tazmîn ve
tesviye ettirmiş ise de taht-ı sahâbetinde bulunan edepsizlerden bir neferinin bile yakasını
ele vermedikten başka kendisi de cevap vererek gelmemiş olduğundan Mutasarrıf-ı sâbık
saâdetlü Said Paşa hazretlerinin zamanında merkûmun hayyen ve meyyiten derdesti
zımnında kumandan izzetli Hüseyin Bey sahâbetiyle asâkir-i şâhâne sevk olunduğu halde
hakkında mugâyir-i şer‘-i şerîf ve kânun-ı münif muâmele olunacağına dair kendisine
teminât-ı mukni‘a i‘tâ olduğu takdirde icâbet eyleyeceğini beyân ve bu yolda
kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh ile cereyan eden muhâbere üzerine merkûm ber-takrîb derdest

198
ve irsâl kılınmıştır. Ve bu def‘a işi teminat suretine kalb ettirmesi de sâye-i inzibat-vâye-
i hazret-i padişahîde sancağın her tarafı asâkir-i şâhânenin kudüm-ı meymenet-
melzûmlarıyla şeref-yâb olmuş ve adem-i icâbette her sûretle satvet-i fâhire-i cenâb-ı
mülükâneye uğrayarak muzmahill olacağı gereği gibi havf ve haşyet hâsıl olmuş
olduğundan bi’z-zarûr mutâva‘atla dehâlet etmiş ve merkûm aşireti halkıyla beraber
yaylaktan kışlağa ve kışlaktan yaylağa gidip geldikçe ahali-i mutî‘a köyleri bunların pây-
mâl-i hasar ve mazârrı olmaktan hâlî olamaz. Ve merkûmun aşiretine her türlü emr ve
nehyi nâfiz olup aşiretin mazarrât-ı mesbûka ve dâimesi de Hacı Fettah Bey ile merkûm
Çeto Ağa’nın ve ikinci derecede rüesâ-yı Ekrâd’dan ma‘dûd olarak bilfiil şekâvet-i
müstemirre ashâbından Lendi ve Ali ve Bekiro ve Riso Ağaların ve birader-zâdeleri Beşar
oğlu Hasan ve Mehmed Reşid ve diğerinin emr ü kumandalarıyla câridir. Ve merkûm
kuvve-i askeriyye ile şimdiye kadar uğraşıla uğraşıla güç hâl ile tutulup Beşar oğulları ve
merkûm Riso hâlâ derdest olunmamıştır.

Eşkıya-yı merkûmeden Ömer Purto Ağa beş yüz haneyi câmi‘ olan Alikan
aşiretinin ağası olup bu aşiret halkının bir kısmı Rıdvan Kazası dâhilinde Beşiri
nahiyesinde ve kısm-ı diğeri de Garzan’da Fettah Bey’in ikâmetgâhı olan Zok karyesine
üç saat mesafede vâki‘ Zengan Dağı’yla o civarda bulunan köylerde bi’l-külliye hayme-
nişin olup mevsim-i sayfda kışlaktan Muş sancağında vâki‘ yaylaklarına ve mevsim-i
şitâda dahi yaylaktan kışlaklarına gidip gelmekte olup bu sûretle ‘azîmet ve avdetlerinde
ahali-i mazlûme haklarında olan zulm ve ta‘addiyâtın Pençinar aşiretinin bâlâda hissekâr-
ı mezâlim-kârânelerinin aynı surette mer‘iyyü’l-icrâ bulunduğu misillü geçen yetmiş yedi
tarihinde yaylağa gittiklerinde Bitlis kasabası hanedanından Davsuk Ağa ile reis-i
merkûm Ömer Purto Ağa’nın beynlerinde hâsıl olan iğbirâr ve münakaşadan dolayı
merkûm Ömer Purto Ağa aşireti halkıyla ma‘an Davsuk Ağa’nın konağına hücum edip
muhârebe ve mukâteleye ibtidâr ve bir gece tâ-be-sabah imtidâd eden muhârebede kendi
tarafından on neferi mütecâviz telefât verdikten sonra Ağa-yı mûmâ-ileyh konağını zabt
ve üç dört adamını katl ve bilcümle mâmelekini nehb ü gârât etmiş ve kezâlik yetmiş yedi
tarihinde Poran aşiretiyle merkûm Ömer Purto Ağa’nın ettiği muhârebede tarafeynden
yirmişer ve otuzar kişinin katl ve cerh ettirilmesi ile neticelendirilip muahharen Hacı
Fettah Bey’in vâsıtasıyla beynleri te’lif ve el-hâletü hâzihî müttefik ve müttehid ve seksen
tarihinde Hacı Fettah Bey’in Çomanlı Hacı Hamo Ağa ile beynlerinde vukû‘u başkaca
ma‘rûz olan vaka-yı müteellimede merkûm Ömer Purto Ağa Hacı Fettah Bey tarafından
bulunup Hacı Hamo Ağa’nın adamları hakkında hûnharâne ettikleri muamele-i

199
i‘tisâfiyyelerinden ve kendisinin şekâvet-i sâiresinden dolayı hayyen ve meyyiten
derdesti hakkında mütemâdiyen şeref-tevârüd eden evâmir-nâme ve vukû bulan iştikâ’ât
ve istid‘â’at üzerine merkûmun ber-vech-i muharrer derdesti zımnında ol vakit tabur
ağalığı makâmında kâim olan sergerde Lazgül Ağa ve Yüzbaşı Osman Ağalarla o tarihte
Rıdvan müdürlüğünde bulunup şimdi Kahta kâimmakâmlığında bulunan Diyarbekirli
Kavasbaşızâde Mustafa Efendi sahâbet ve kumandalarında olmak üzere yüz nefer zabtiye
ve iki yüz nefîr-i âmmdan mürekkep rüfekâ-yı ıslâhiyye merkûm Ömer Purto’nun
ikâmetgâhı Beşiri nahiyesinde Şikefte Sincoran nâm mahalde vaki mağaralarda üzerine
sevk olundukta merkûm silah-ı şekâvete sarılıp bir buçuk saat kadarca imtidâd eden
muhârebede aşireti halkından üç yüz dört yüz kadar Ekrâd-ı müsellahanın merkûm
imdadına yetişmeleriyle beraber fırka-i ıslâhiyyeyi bozarak iki saat kadarca da takip
ettikleri ve yetmiş dokuz tarihinde Hacı Fettah Bey’in Garzan müdürlüğü hengâmında
merkûm Ömer Purto Ağa aşireti halkıyla ma‘an Sason dâhilinde Saliha memlehası
üzerine gidip mevcûd bulunan tuzları gasb u gârât eylemesinden nâşî Miralay izzetli
Abdülkadir Bey kumandasıyla bir tabur asâkir-i şâhâne sevk ettirilmiş ve mîr-i mûmâ-
ileyh iki ay kadarca derdesti emrinde çalışıp çabaladığı halde derdest ettirilememiş ve
mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey de müdür olup aşiret-i merkûme de taht-ı idaresinde
bulunduğu halde bu bâbda intizâr olunan muâvenet ve teshîlâtta bulunduktan başka bir
neferini bile ele verdirmeyerek nihayet’ül-emr bedel-i tazminât olmak üzere bir yük kuruş
i‘tâ ve sûretle mîr-i mûmâ-ileyh asâkir-i şâhâneyi oyalandırarak ve matlûb olan ıslahattan
bir gûne semere iktitâf ettirmeyerek asâkir-i şâhâneyi avdet ettirmiş ve bundan beş sene
evvelce esbâbı meçhul bir keyfiyet üzerine merkûm Ömer Purto Ağa hakkında Hacı
Fettah Bey’e dargınlık peydâ edip ile’l-ân şekâvette gezip tozmakta bulunan ve beyne’l-
aşiret ikinci derecede rüesâdan ma‘dûd bulunan Ali Şiro Ağa’yı Alikan aşireti reisliğine
tayin ve Ömer Purto Ağa’yı azletmiş ve geçen doksan tarihinde mu‘tâdları olan kuttâ‘-i
tarîklikte bulunmak üzere Ömer Purto Ağa biraderi Silo’nun oğlu Ramo ve diğer biraderi
Ali’nin oğlu Mehmed nâm şakîlere beş on kadar avenesini dahi tayin ve Rıdvan
kazasından Nakiban nahiyesine giden cadde üzerine gönderip kat‘-ı râh ettirmiş olduğu
halde Garzan’a tâbi‘ Koşatan karyesi ahalisinden iki nefer Yezidîlere tesadüflerinde
bunları tutup katl ve itlâf ve emvâllerini nehb ü gârât etmiş olmalarından katillerin
derdesti zımnında Koşatan muhtarı Maho ol vakit Rıdvan’da kâimmakâm bulunan
Diyarbekirli Hacı Necib Efendi’ye müracaat ve Ömer Purto Ağa da Kâimmakâm-ı
mûmâ-ileyh nezdine uğramaya gelmesiyle mevcûd bulunarak fiil-i katle mütecâsir
bulunan birader-zâdelerini hükümete teslim edemeyip ancak dem-i diyetlerini muslihâne

200
bir sûretle tesviye eyleyeceğini beyân ve ol vechile cevâb-ı kat‘î i‘tâsıyla bi’t-tehevvür
kalkıp gitmiş ve arkasınca da muhtar-ı merkûm karyesine avdet ve esnâ-yı râhda Rıdvan
kazasına bir saat civariyeti olan Vahd? karyesi pişkâhına muvâsalatında merkûm Ömer
Purto derhal muhtar-ı merkûmun uğruna avenesini gönderip aleyhlerinde ber-vech-i
muharrer ikâme-i da‘vaya ibtidâr eylemesinden dolayı muhtar-ı merkûmu da katl ve itlâf
ve keyfiyet ol vechile kâimmakâm tarafından iş‘âr ve istiş‘âr ile merkûm ile avenesinin
derdestine ihtimam olundukta mevsim-i rebî‘ münasebetiyle merkûm Ömer Purto aşireti
halkını müstashiben Muş sancağındaki yaylaklarına gitmiş ve merkûmun bir daha Beşiri
dâhilindeki kışlaklarına avdet edememeleri için Garzan nahiyesinde bulunan Yezidîler de
Beşiri nahiyesine nakl-i hane eyleyerek cümlesi Beşiri nahiyesinde ictima‘ ve Garzan’da
bulunan karyeleri de Ömer Purto’nun kışlaklarına tayin ve tahsis ettikleri mevsim-i
şitânın hulûlünde merkûm Ömer Purto Ağa’nın yaylaktan bu tarafa avdetinde kendisi
Hacı Fettah Bey’in menfûru olmak münasebetiyle Hacı Fettah Bey’in mevsim-i kadîmi
olan Çobanlı aşireti reisi Hacı Hamo’ya dehâlet ve Pençinarlı Çeto Ağa da zaten
kendisinin müttefiki ve yekdiğerinin kuvve-i zahiri olmak münasebetiyle Çeto Ağa da
muâvenet ve şu aşâir-i selâseden bin kadar silah be-dest Ekrâd tecemmu‘ ve tahaşşüd
ettirilerek [58] merkûm Ömer Purto’yu Rıdvan dâhilinde Koşatan Boğazı tarîkinden
Beşiri nahiyesine geçirilip Beşiri’de bulunan Yezidîler de merkûm Ömer Purto’nun
göçürülmesi için muâvenet sadedinde bulundukları halde merkûmun cemm-i gafîri ve
vâfir Ekrâd tecemmu‘la nahiyeye dühûl ettirilmiş olmasına ve Reşkotan Aşireti de
Yezidîlerle bu bâbda ittifâk ve ittihâd etmişlerse de muahharen ahd ve kararlarından nükûl
ve inhirâf etmelerine mebnî yalnız Yezidîlerin müdâfaaya kudretleri taalluk edememekle
Garzan nahiyesinden nakl-i hane etmiş olan Yezidîlerin her birisi bir tarafa firar ve
nihayet derecede perişan ettirilip muahharen marifet-i hükümetle Yezidîlerin Garzan
dâhilinde me’vâ-yı kadîmlerine ircâ‘ ve iskân ettirilmiş, mîr-i merkûm Hacı Fettah Bey’in
maiyetinde ve Alikan aşiretinin riyâsetinde olarak yaşamakta ve şimdiye kadar hükümete
itaat ve inkıyâd etmeyerek Hacı Fettah Bey’in kendisine ve umûm aşireti halkına peşt ü
penâh ittihazıyla mevsim-i şitâda Garzan ve Rıdvan kazaları dâhilinde her istedikleri
mahallerde hayme-nişin ve mevsim-i sayfda dahi Muş sancağındaki yaylaklarına gidip
yaylaktan kışlağa ve kışlaktan yaylağa gidip geldikleri halde hilâl-i râhda bulunan ahali-
i meskûne ve Muş sancağında bulundukları müddetçe ol taraf ahalisi haklarında olan
zulüm ve ta‘addiyâtlarının derecâtı meclis-i âcizânemizce meçhul ve Siird sancağınca
îkâ‘a mütecâsir oldukları fenalıkların ancak yüzde birisi mazbût olup merkûmun hâl-i
şekâvetle me’lûf bulunan yakasını şimdiye kadar ele verdirmemiş olmasından dolayı

201
ettikleri fenalıklardan dolayı mes’ûliyet altına aldırılamamış ve yalnız kanadını esterin
gasbı maddesince icrâ kılınan tahkîkâtta üç sene müddetle mahkûm bulunmuş ve gâile-i
mündefi‘a esnasında merkûm Ömer Purto Ağa da aşireti halkıyla beraber Pençinar ve
Reşkotan aşâiriyle müttefiken hareketle ebnâ-yı sebîle ve ahali-i mazlûme haklarında olan
muamele-i zulmiyye ve i‘tisâfiyyede şerîk-i töhmet bulunduğundan başka beş yüz haneyi
şâmil ve sekiz dokuz yüz nüfusu câmi‘ bir aşiret sahibi bulunduğu halde Hacı Fettah
Bey’in emr ü irâdesine müsteniden şimdiye kadar bir nefer asker verdirmeyerek tekâlîf-i
sâireden dahi cüz’î bir şey vermekte bulunduğu gibi yalnız üç dört sene zarfında merkûm
hakkında cereyan ettirilen muhâbere evrakının icmâlen bend-i mahsûsunda merkûm
vukuâtların hakikaten ve sahîhan faal ve mütecâsiri merkûm Ömer Purto Ağa olduğu
meclisçe bî-şek ve gümân bulunduğu emr-i ma‘lûmdur.

Sason’da Bekiran aşireti reisi Keko Hasan Ağa bâlâ-yı mazbata-i âcizânemize
madde-i mahsûsunda tavzîh olunduğu üzere altı neferi katl ve itlâf etmiş olduğundan
dolayı ıslahat me’mûru sâbık Nazım Efendi tarafından sevk olunan asâkir-i şâhâne
merkûmu hayyen derdest eyleyerek bu tarafa gönderip maktûllerin kırık neferden ibaret
olan verese-i mevcûdeleri berây-ı muhâkeme bu cânibe istenildiği halde zikrolunan kıtâl
maddelerinden dolayı verese-i merkûmenin gözlerini bildirerek ve Keko Hasan Ağa
hapse aldırdığı halde bile zulüm ve ta‘addiyâtlarının mu‘tâd bulunduğunu anlattırmış ve
hükümet-i seniyyenin adâletine mütteki ve mütevessid olanlar haklarında olan muâmele-
i hûnharânelerini gereği gibi meydana koymak üzere şakî-i merkûmun oğulları ve avenesi
tekrar verese-i maktûllere tehâcüm ve iki neferini katl ve idam ve iki neferini mecrûh
verese-i sâiresinin şakî-i merkûm hakkında ikâme-i davada bulundukları cihetle havsala-
i tarifden bîrûn olmak üzere bir varta-i hevlnâke ilkâ ettirilmiş olduğu muhâbere evrakıyla
müsbit ve ol vakit ‘inân-ı hükümet Siirdli Hamo Ağa’nın yedinde bulunmuş olduğuna
mebnî kâtil-i merkûm Ağa-yı mûmâ-ileyhe dehâletle kendisinin kıtal maddesinden dolayı
Sason’ca muhakemelerine bakılması zımnında mahalline iâdesine lüzum göstermesi için
Kâimmakâm Raşid Efendi’yi mûmâ-ileyh Hamid Ağa konağına celb ile mutasarrıflığa
inhâ edilmesi tarafına tenbih olunmuş ise de Kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh kâtil-i merkûmun
şekâvet-i müstemirre ashâbından ve liva hapishanesinden bir kere tahlis-i giribân eder ise
hemen firar ve fî-mâ-ba‘d elde edilemeyeceği derkâr idüğünü mütalaa etmesinden nâşî
zikrolunan inhâyı tahrire cesaret edemeyeceğini ifade etmiştir. Ve bu cümle ile beraber
merkûm Keko Hasan Ağa kırktan mütecâviz haneyi erkeksiz bırakarak bu hanelerin çoluk
ve çocuklarını meydanda bırakarak yetim eylediği ve esnâ-yı hapsinde “Beni tahliye

202
edeceklerdir, bana para gönderin” diye avene-i havenesine ilan eyleyerek avene-i
merkûme dahi cebren para toplamakta ve vermeyenlerden yedi nefer ahaliyi
hayatlarından ümîd olunmaz derecelerde mecrûh ve esîr-i firaş eyledikleri gibi
maktûllerin gâile ve eytâmların kemâl-i ye’s ve perişaniyetle her taraftan istimdâd için
Sason’da dolaşmakta bulunduklarını rif’atlü Muhasebeci Efendi’nin doksan dört senesi
a‘şârının müzâyedesi için Sason kazasına ‘azîmetinde bizzat tahkik ve re’yen müşâhede
etmiş ve meclis-i âcizânemizde mevcûd olan ma‘lûmât ve muâmelât Efendi-i mûmâ-
ileyhin tahkîkâtını müeyyed ve musaddak bulunduğu bedîdârdır. Ve merkûm Cemil Paşa
zamanında iskân ve yaylağına gitmesi kaviyyen men‘ edilmiş olduğu halde taht-ı
idaresinde bulunan Bekiran aşiretinin hâvî olduğu iki yüz haneyi müstashiben mevsim-i
sayfda Muş sancağındaki yaylağa ve mevsim-i şitâda dahi yaylaktan kışlağa gidip
gelmekte ve aşiret-i merkûme halkının umûmen meslek-i şekâvet-kârânede aşâir-i sâireye
müsâbakat ve Van ve Bitlis ve Erzurum caddelerini seddiyle turuk ve mevâridâtın
asâyişini ihlâl ve kezâlik tekâlîfin ekserisinden ve kur‘a ve redif-i sâireden müstesnâ bir
hâl-i vahşet-iştimâl ile yaşamakta ve Şiro bin Sili Ağa da beyne’l- aşiret ikinci derecede
rüesâ-yı Ekrâd’dan ma‘dûd ve Hasan Keko Ağa’nın ef‘âl-i şekâvet-kârânesinde bilfiil
müşâreketle me’lûf ve bunların hakikaten şekavet-i müstemirre ashâbından bulundukları
ma‘rûf ve meşhûddur.

Alikan aşireti ağası Zahrab Ağa nâm şakî de aşireti halkıyla beraber mevsim-i
şitâda Cizre tarafında kışlamakta ve mevsim-i sayfda Şirvan kazasına tâbi‘ Tahran
nahiyesine yaylağa gelip Ağa-yı merkûm hakkında vukû bulan evrâk-ı iştikâiyyenin
mazbût ve mevcûd olan evrâk hülâsası bend-i mahsûsunda tafsil ve mahkeme-i bidâyet
azâsından Hüseyin Efendi tahkikatı için me’mûr i‘zâm olunarak evrâk-ı mebhûsün-
‘anhânın hâvî ve hâkî olduğu ahvâl ve ef‘âl-i makdûhe ve cinayât-i cesîmenin fâil ve
mütecâsiri hakikaten merkûm Zahrab Ağa olduğu mertebe-i sübûta vâsıl ve ahali-i
meskûne merkûmun şerr ve mekîdetinin esiri olup mahâll-i sâireye muhâceretle terk-i
evtân etmekte oldukları halde sâye-i asâyiş-vâye-i hazret-i cihân-bânîde merkûm kuvve-
i askeriyyenin satvet-i bâhiresiyle ahz u girift ettirilmiş ve ma‘lûmat-ı sâiresi de asâkir-i
sâirenin harekât-ı nâ-marziyyelerinin müşebbehün-bihi bulunmuş olduğu cihetle tafsil ve
tavzîhe hâcet mess etmemiş olduğu bedihîdir.

Sason kazası dâhilinde Comanlı Hacı Hamo Ağa da fi’l-asl bâlâda mesbûk’ül-
beyân Garzanlı Hacı Fettah Bey’in tebaasından iken sonraları ondan ayrılıp dört yüz
haneyi hâvî beş altı yüz nüfus silah be-dest Ekrâdı câmi‘ olan Comanlı aşiretinin kendi

203
emr ve tenbihine bend etmiş ve nahiye-i merkûmenin yetmiş seksen bin guruş bedel-i
a‘şârını beher sene kendi veyâhûd adamları ismine olmak ve nihayetü’n-nihâye on beş
bin guruş bedel ile deruhde ve iltizâm ve vergi ve tekâlîf-i sâiresi de bu nispette olarak
istîfâ ve şimdiye kadar nüfus-ı mevcûdesinden kur‘a ve redif ve müstahfız gibi bir nefer
bile verdirmeyerek kendi emir ve tenbihi nâfizi bulundurulmuş ve gerçi merkûmun ve
aşireti halkının zulüm ve ta‘addiyâtlarına dair bir gûne evrâk-ı iştikâiyye-i kuyûdâtına
zafer-yâb olunamamış ise de Hacı Fettah Bey’le tâ yetmiş yedi tarihinden beri miyâne-i
tarafeynde nefsâniyetleri kabarıp mukâtele ve muhâkemeleri dahi geçmiş ve merkûm
Hacı Hamo Ağa ile taallukâtının yedindeki Comani nahiyesi kurâsınca nüfûz ve teferrüdü
Hacı Fettah Bey’le müteallikâtının Garzan nahiyesinde olan nüfûzu gibi bulunmuş ve
Alikanlı Ömer Purto nâm şakîyi sahâbet ve himâye eyleyerek ve bin neferi mütecâviz
Ekrâdı celb ve cem‘ eyleyerek merkûmun geçen sene yaylaktan kışlaklarına avdetlerinde
ne sûretle si‘âyet ve muâvenette bulunduğu bâlâda arz ve tenmîk kılınmış olduğundan
tekrar tafsile hâcet görülmemiştir.

Sason kazasında Melkan karyesi ağavâtından Mori ve Halife Ağalar kaza-yı


mezkûrun meşâhir-i eşkıyasından olup Melkan memlehalarının taht-ı inhisara alındığı
günden beri memâlih-i mezkûrenin hüsn-i idaresine muhalefet eyledikleri gibi mes’ele-i
sâbıkada bu havâlinin askerden halvî cihetle Melkan taraflarınca hükümetin te’sîr-i
nüfûzlarına sedd ve hâil olup envâ‘ şekâvete mütecâsir oldukları halde üzerlerine kuvve-
i askeriyye sevkiyle derdest olunmuşlardır.

Ve’l-hâsıl merkûmûn Musto Kato ve Pençinarlı Çeto ve Alikanlı Ömer Purto ve


Alikanlı Zahrab ve Bekiranlı Keko Hasan ve Pençinarlı Bekro Ağalarla Hacı Fettah
Bey’in amucazâdesi ile kezâlik eşkıya-yı meşhûreden olup bu def‘a dahi harekât-ı
askeriyye üzerine icrâsı bâ-mazbata-i telgrafiyye cenâb-ı âlî-i vilayete başkaca arz olunan
Genco Bey’in hem enişte ve hem kayın ve hem de amucazâdesi bulunan Mehmed Ali
Bey nâm şahıs dahi bu havalice şöhret-şi‘âr olan eşkıyanın en birincilerinden ve bunların
her birisi başlıca bir aşiret sahibi olup aşiret halkını kendilerinin emr ve nehylerine bend
ve kayd etmiş takımlardan ve Lendi ve Çilli ve Şiro ve Genco Ağalar eşkıya-yı
merkûmeye bi’n-nisbe ikinci derecede bulunan rüesâ-yı Ekrâd’dan bulunmuş ve
merkûmûn daima ve müstemirren envâ‘-ı şekâvet icra eyleyerek sancağın her cihetinde
idâme-i asâyiş-i ‘âmmeyi ihlâl ve katl-i nüfus ve gasb-ı emvâl ve kat‘-ı tarîk ve nice nice
köyleri tahrip ile ahali-i meskûne ve mazlûmeyi târümâr ve perişan etmiş ve bunlar her
ne nev‘ şekâvetin icrasını her ne zaman tasvir ve tasmîm etseler müteferriden ve

204
müctemi‘an ve derhal icraya muktedir bulunmuş olduklarından başka kendi familyaları
efrâdından şimdiye kadar kur‘a ve redif ve müstahfız neferâtını vermemiş ve başlarında
olan aşireti dahi tekâlîf-i askeriyye-i ma‘rûfeden müstesna tutarak bir nefer bile
verdirmemiş ve tekâlîf-i mâliyyeye gelince satvet-i askeriyye irâ’e olundukça da yine
yüzde beş nisbetinde ziyade ağnam göstermemiş ve mal ve vergiden bir akçe vermemiş
ve hiçbir zaman hükümet-i seniyyenin bir rakabe-i itaat ve inkıyâdını kabul etmemiş
eşkıyadan bulunmuş olduklarından merkûmûnun mütecâsir oldukları fezâhat ve esâet-i
dâime-i mükerrerelerinden ancak yüzde birisi [59] bâlâda arz ve ta‘dâd olunabilmiş
olduğundan hakikat-i hâli ve cereyan-ı muameleyi bi’t-tasdîk işbu mazbata-i
âcizânemizde heyet-i ıslâhiyye müstantiki Tevfik Efendi’ye i‘ta kılındı.
Fî 11 Zilkade sene [12]96 ve fî 16 Teşrinievvel sene [12]95
Vekil-i Mutasarrıf-ı Liva-yı Siird Es-Seyyid Mehmed Raşid
Murahhas-ı millet-i Ermeni Agop Ed-dâî Nâib Ahmed Hulusi
Ed-dâî Müftü Hasan Ed-dâî Nakîb Es-Seyyid Ahmed
Muhasebeci Es-Seyyid Ahmed Müdür-i Tahrirat Ahmed Rifat
Memur-ı Defter-i Hakanî Ali Rıza Murahhas-ı Millet-i Ermeni Agop
Aza Abdullah Sıdkı Aza Abraham
Aza Abdullah Reis-i Ruhanî-i Süryani ??
Aza Hilmi
Aslına muvafık bulunmuştur. Fî 15 Teşrînisâni sene [12]95
[MÜHÜR]

Siird Mutasarrıflığı Vekâleti Cânib-i Sâmîsine

205
Siird sancağı dâhilinde kâin Garzanlı Hacı Fettah Bey yüz bu kadar kurâyı şâmil
olan Garzan gibi cesîm bir nahiyeyi kendisine temlîk edercesine kabz-ı teshîrine geçirip
yüzden mütecâviz hizmetkâr ve tevâbiâtının her birini mevsim-i hasadda bir karyeye
me’mûr ederek bunların emr-i idare ve iâşelerini ahali-i mahalliyyeye tahmîl ettikten
başka gerek kendisi ve gerek elli haneyi mütecâviz familya ve akraba ve taallukâtı dahi
her istedikleri köylerde birer çiftlik ittihâz eyleyerek mahsulatlarını karşılarında bir gûne
mu‘teriz göremeyerek keyfe mâ-yeşâ almakta ve ahali-i mahalliyye haklarında zulüm ve
ta‘addîleri vukûundan nâşî tebaa-yı Müslime ve gayrimüslime taraflarından makâmât-ı
âliyyeye olunan müracaat ve iştikâ’ât üzerine ara sıra merkez-i liva ve vilayete gidip
avdetinde de külli masrafım vukû‘ buldu diyerek her karyeden üçer beşer altın ve icâbına
göre esb ve ester ve mevâşi-i sâire ahz ve cibâyet eylediğine de kanaat etmeyip umûm
nahiyenin dört yük guruş değeri olan vâridât-ı öşriyyesini dahi her sene kapatma suretiyle
taallukât ve hizmetkârlarının üzerine kaydettirerek nihayet’ün-nihâye iki yüz bin guruş
bedelini hezâr minnetle hazineye mâl ve kusûrunu açıktan açığa olarak kendisi ve
taallukâtı ekl ü bel‘ etmekte ve mutasarrıflıktan ihaleye giden me’mûrlara bayağı teb‘a
nazarıyla bakıp taraflarından vâki‘ olacak emr ve iltimâs üzerine ihâle defterini dûn
fiyatla tanzim ettirerek şu sebeple şimdiye kadar hariçten mültezim ve sâirenin oraya
yanaşıp iltizâma da cür’et edememekte ve cesaret edenler bulunmuş ise de rızasını tahsil
etmedikçe yani nısf-ı hisse kendisine vermedikçe ve emr-i cibâyet ve ihâlesinde emr ve
tedbirine imtisâlen hareket eylemedikçe fâide-mend olmadıkları ve bi’t-tahsis bu defa icrâ
buyrulmakta olan ıslahât-ı hayriyyede mîr-i mûmâ-ileyh ile birader ve oğlunun
Diyarbekir’e kaldırıldıktan sonra cenâb-ı vâhib’ül-atâyâ bir daha emsâlini göstermesin
bi-hikmetillâh-i Teâlâ bu sene bârânın kıllet-i nüzûlünden bi’l-umûm Kürdistan
mezrû‘âtınca feyz ve bereket olmayıp sinîn-i sâbıkaya nispet olacağı halde onda birisi
kadarcasına hâsılat alınamamış ve evâilde olduğu gibi mîr-i mûmâ-ileyh birader ve
oğlunun me’vâ-yı asliyyelerine avdetleriyle beraber haklarında icrâ-yı mezâlim ve
ta‘addiyâta cür’et etmeleri hususunca ahali-i mahalliyyenin kulûblerinde merkûz olan
havf ve haşyet müstevlî olan acz ve zaruret henüz zâil olamayarak mütereddid ve
müteşevviş bir halde ve mahallerinde bırakılan familya ve avenelerinin nüfûzları bir
dereceye kadar henüz bâkî olup tamamıyla kesr ve imhâ kılınmamış iken netice-i
vahâmet-i hâllerini göze aldırarak herçe bâdâ-bâd diyerek cür’et eyleyen bazı ahali
taraflarından bu sene icrâ kılınmış olan müzâyedede nahiye-i mezkûrun bedel-i sâbıkı
üzerine seksen bin guruş zam ve ilavesiyle iltizâm ettikleri ve şu haller dahi mîr-i mûmâ-
ileyhin ve taallukâtının cebâbireden ve eski derebeylerinden olup hükümetçe te’dîb ve

206
terbiyelerinin te’lîfi kâbil olamayan takımlardan bulundukları azheru min’eş-şems
kabîlindendir.

Tanzimat-ı Hayriyye’nin bidâyet-i te’sîsinden seksen altı tarihine kadar Rıdvan


kazası da dâhil olacağı halde Garzan kazası müdürlük unvanıyla idare olunmakta ve tarih-
i mezkûra değin umûr-ı hükümet dahi mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey’in muhavvel-i
uhdesinde olup muahharen Rıdvan kazası başkaca kâimmakâmlık teşkil olunacağı gibi
müdürlüğü de Sason kâimmakâmlığına tahvil ve Hacı Fettah Bey’in ikâmetgâhı olan Zok
karyesi de müdürlük [60] ittihâz kılınmış ise de Sason kâimmakâmlığına ve Zok
müdürlüğüne gurebâdan tayin olunan me’mûrlar Hacı Fettah Bey’e ve taallukâtına
müracaatla inzimâm-ı re’yleri ne vechile vâki‘ olur ise istihsal ve bu sûretle mümâşât
eylemedikçe kaza ve nahiyeye hiçbir icraata şüru‘ ve mübâşeret edilemediği ve bin üç
yüz kadar haneyi şâmil olan Alikan ve Boran ve Pençinar ve Reşkotan aşiretleri Rıdvan
ve Garzan kazaları dâhilinde göçebe suretiyle hayme-nişin olup bidâyet-i Tanzimat’dan
bu âna kadar hükümet-i seniyyeye itaat ve inkıyâd etmeyerek kendilerini müstesnâ bir
halde tutarak Kürdistan’ın her tarafında etmedikleri fenalık kalmayıp bunların seyyiât-ı
sâbıka ve lâhikaları defter-i mahsûsunda olan esâmîleri bâlâlarına başkaca şerh verilmiş
olup ancak aşâir-i merkûme halkı umûmen mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in idare-i
keyfiyyesi altında yaşayarak bunun himâyesi sâyesinde bir kat daha kesb-i nüfuz ederek
envâ‘ habâsete ictisârdan geri durmamaları üzerine gösterilen lüzum-ı hakikî üzerine
terbiyeleri için her bâr üzerlerine kuvve-i askeriyye sevk olunduğu halde mîr-i mûmâ-
ileyh Fettah Bey tayin olunan kumandanlara mukârenetle “İstediğiniz edebsizleri bi’s-
suhûle biz tutar teslim ederiz” diye muâmele-i dil-firîbâne ile kandırıp asâkir-i şâhâneyi
çadır altında barındırılamayacak vakitlere kadar uyandırarak eşkıyayı ele verdirmemiş ve
bunlardan kendisinin emrine bir defa itaat etmiş varsa o makûleleri reis-i eşkıya
göstererek derdestle terbiye ettirmiş ve Ekrâd-ı sebükmağzân arasında mîr-i mûmâ-ileyhe
serkeşlik edenlerin terbiyelerine asker gelmiş nümâyişini göstermiş olduğu
emsâlindendir. Ve buna delil-i kavî ise aşâir-i merkûme halkının emr-i ıslahlarına
hükümet-i seniyyece teşebbüsât vukûunda bunların mesken ve me’vâları mîr-i mûmâ-
ileyhin etrâf u eknâfında vâki‘ olup her sûretle tehdidlerini îkâ‘a muktedir bulunduğundan
ıslahat-ı müteşebbisenin icrâ ve ikmâli kendilerince matlûb ve mültezim bulunduğu halde
bir gûne tedâbir-i askeriyye ve tekellüfât-ı sâireye müracaat olunmaksızın cüz’î bir
himmet-i mahsûsasıyla ve yalnız taraflarından vâki‘ olacak bir tebligat ve tefhîmâta bi’l-
imtisâl aşâir-i merkûme halkının cümlesi hükümet-i seniyyenin itaat ve inkıyâdını kabul

207
ve bu sûretle maksad-ı asliyyenin hâsıl olabilmesi bî-şek ve gümân iken ne çare ki Ekrâd-
ı merkûmenin hâl-i bedeviyyet ve şekâvetle me’lûfiyetleri ve kendisini Ekrâda merci‘-i
mahsûs tayin ve ittihâz ettirmesi ma‘nen ve maddeten her sûretle istifâde-i zâtiyyesini
câlib bulunmasıyla aşâir-i merkûmenin şimdiye kadar emr-i ıslahları derece-i istihâleye
vardırılmış olduğu umûmun tasdîk-gerdesi bulunmuştur.

Mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey’in amucazâdelerinden İbrahim Bey’in Garzan


dâhilinde Ber‘ karyesinde Comanlı Hacı Hamo Ağa’nın biraderi Mehmed Ağa ile vukû
bulan arbedelerinde İbrahim Bey’in maktûlen vefatı Hacı Fettah Bey Diyarbekir’e gitmek
üzere esnâ-yı râhda Beşiri nâm nahiyede bulunduğu halde aksetmesiyle oradan bi’l-avde
Hacı Hamo Ağa’yı Siird’e celb ettirilerek hanesinde bulunduğu halde Hacı Fettah Bey
keyfiyeti kable’t-tahkik Siird mutasarrıflığına iş‘âr ve buradan da azâdan olup fezâyih-i
vâkiasına mebnî Diyarbekir’e götürülmüş olan Hamid Ağa ve ol vakit tabur ağalığı
yerinde kâim olan sergerde ile ma‘an hükümet tarafından me’mûr gönderilip Hacı Fettah
Bey de Alikan ve Pençinar ve sâir Garzan aşâir ağavâtı ve damadının pederi olup Şirvan
kazası ümerâsı olan Şir Bey maiyetleriyle piyade neferden mürekkeb bir cemiyet celb ve
teşkil eyleyerek leylen Comanlı karyesi üzerine gidip karye-i merkûme ablukaya alınarak
yalnız Siird’e mürûr edecek cadde açık bırakılıp Hacı Hamo Ağa’nın biraderlerinin
hükümete gitmeleri hususu Hamid Ağa ve sergerde taraflarından tebliğ olunduğu halde
kabul olunmayarak otuz kırk aveneleriyle beraber Hacı Hamo Ağa’nın biraderlerinin
hane içinden çıkıp Muş sancağı dâhilinde Mutki aşireti derûnuna savuşmak üzere firar ve
Comanlı karyesinden bir çâryek saat mesafe kadarca da infikâk ettikleri halde Alikan
aşireti ağası Ömer Purto Ağa aşireti halkıyla beraber o tarîkin muhafazasına me’mûr
edilmiş olmasından nâşi kurâ-yı merkûmenin ale’l-gafle vukû‘-ı tesadüfleriyle beraber
merkûm Ömer Purto Ağa tarafından bunlara bir yaylım ateş ettirilip beş neferi orada
maktûl bırakıldığı gibi yedi sekiz neferi de hayyen derdest olunarak efrâd-ı merkûmenin
elleri ve kolları bağlı olduğu halde mîr-i mûmâ-ileyh Hacı Fettah Bey bunların her birisini
birer aşirete verip ‘alâ melei’n-nâs katl ve itlâf ettirilmiş olduğu halde vali-i esbâk devletlü
Mustafa Paşa hazretleri zamanında Diyarbekir’de teşekkül eden komisyon-ı mahsûsunda
icrâ kılınan tahkikatta Hacı Fettah Bey tebriye-i zimmet ettirilerek mahalline avdet
ettirilmiş ve hakikat-ı maddenin ber-vech-i ma‘rûz bulunduğu umûmun lisanından
derece-i mütevâtirede bulunmuştur.

Mîr-i mûmâ-ileyhin Garzan kazasını ne yolda idare ettiği bahsine intikal


olundukta kaza-yı mezkûrun hâvî olduğu köylere şahnelik nâmıyla kendi tarafından birer

208
me’mûr tayin edip kendisinin ve mensûbâtının konaklarının malzeme-i sayfiyye ve
şitâiyyeleri bu me’mûrlar marifetiyle karye ahalilerinden toplattırılmakta ve gerek kendisi
ve gerek mensûbâtı şimdiye kadar hiçbir teklîfât-ı hükümetle mükellef olmadıklarından
başka beher sene kaza-yı mezkûrun a‘şârını bizzat ve bi’l-vâsıta cânib-i mirîden iltizâm
edip mesela bir karyenin hâsılât-ı ayniyyesini bidâyet-i emirde ol karyede vaz‘-ı anbar
edip buğday ve hububat-ı sâirenin fiyat-ı hakikiyyesinden beher keyl başına onar on beşer
guruş noksan fiyat takdir edilerek bu hesap üzere ol karyenin bedel-i a‘şârından bin veya
daha ziyâde noksan fiyat gösterip re’s’ül-mâldan zarar edildi denilerek bu miktarı ahali-i
karyeye tazmîn ve istifâ ettirdikten sonra hâsılât-ı medahharenin beher kilesine kezâlik o
nisbette olmak üzere zamm-ı fiyatla tekrar ahali-i karyeye bi’l-icbâr bey‘ ve füruht edip
hem bu sûretle ve hem kapatmadan noksan fiyatla iltizâm etmesinden dolayı bir karyenin
a‘şârından üç cihetle intifâ‘ etmekte bulunduğu umûm tarafından söylenmektedir.

Kaza-yı mezkûrda meskûn aşâir ile ahali-i mahalliyyenin yekdiğeri miyânında


vukû bulan bilcümle hukuk ve cinayet maddelerinden dolayı cümleten kendisine
müracaat ve icabına göre mütecâsir-i fezâhat olan eşhâs nakden tecrîm veyâhûd cismen
ezâ ve cefâ veya haps ve tevkîf ile tayin-i mücâzâtlarını icrâ etmekte ve bu hâl-i esef-
iştimâlin kazâca âdet-i kadîme hükmünde cârî olup bilakis kendisine müracaat etmeyerek
hükümet-i seniyyenin adâletine ilticâ edenlerin dahi celî ve hafî hânümânını harab ve
mâmelekini nehb ü gârât ettirmekte bulunduğu mertebe-i tevâtürdedir.

Mûmâ-ileyh eyyâm-ı a‘yâdda konağında selamlık dâiresinde pân-hâde-i


istikbârda muayedeye gelecek civarda İslam ve Hıristiyan’ın ve aşâirin ileri gelirleri yani
muhtarları hazır olacaklarından üç dört gün evvelce herkes mesafesine göre su gibi akarak
gelmek mu‘tâd olduğundan bu tertîb üzere hazır olanlar kemer-beste-i mutâva‘atla îfâ-yı
resm-i ‘ubûdiyyet ettiklerinden sonra mîr-i mûmâ-ileyh makarrına firarda birer birer
teslim ve emnlerine ve her ferd kadar ve vak‘ına göre keselerinde hazır ettikleri akçeyi
bir kere de huzuruna boşaltmakla yekdiğerine müsâbakat ettikleri kezâlik suret-i
mütevâtirede muhakkaktır. [61]

Ve maa-hâzâ mîr-i mûmâ-ileyhin min’el-kadîm şu havalice kazanmış olduğu


nüfûzunun kuvveti te’sîriyle kaza dâhilinde he nerede olur ise olsun tab‘ına muvafık
bâkire bir kız haber alır ise derhal celb ettirerek bu kabîlden olmak üzere şimdiye kadar
gelip gitmiş ve tatbik etmiş olduğundan mâa‘dâ ve kendisi beş sinn-i şeyhûhata vâsıl
olduğu halde el-yevm taht-ı nikâhında dört nefer zevcesi ve birkaç nefer de odalık
nâmıyla nisvânın mevcûd bulunduğu aşikârdır.

209
Mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey’in kayınbiraderlerinden ve Yezidî taifesinden İski
karyeli Firo nâm şahıs Fettah Bey’in hâiz olduğu kuvvet-i nüfûzuna isnâden el-hâletü
hâzihî tarîk-i şekâvette pûyân olarak hükümet-i seniyyeye gerdâd-dâde-i inkıyâd ve
mutâva‘at etmedikten başka mütecâsir olduğu şekâvet ve seyyiâtından dolayı hayyen ve
meyyiten elde edilmesi hakkında cünûd-ı şâhâneden mürekkeb bir kuvve-i kâfiyye
üzerine sevk olunduğu hâlde asâkir-i cenâb-ı mülûkâneyi teşhîr-i silah ile şakî-i merkûm
istikbâl edip vukû‘ bulan muhârebede efrâd-ı şâhâne on beş bin adede karîb fişenk sarf
ve istihlâk ve mukâvemetin mütahhayyir’ül-‘ukûl bir surette olarak imtidâda cür’etleri
Hacı Fettah Bey’in bu havalice şöhret-gîr olan teferrüd ve nüfûzu ve şakî-i merkûma
derkâr olan karabet-i sıhriyyesi cihetle taht-ı idaresinde olup Rıdvan kazasında meskûn
Reşkotan aşiretinden dört beş yüz ve avene-i sâireden iki yüz kadar Ekrâdı şakî-i merkûm
Firo’nun başına cem‘ ve tahaşşüd ettirerek ve tertibât-ı hafiyyeyi suret-i mükemmelede
olarak icrâ ettirdikten sonra zâhirde kendi kendisini bî-medhal surette gösterip muhârebe-
i vâki‘a neticesinde Ekrâd-ı merkûmenin cünûd-ı şâhâneye galebe çalarak bir nefer şehîd
ve nefîr-i ‘âmmdan dahi altı neferi katlettirilmiştir.

Garzan kazasında meskûn bulunan aşâir ile ahali-i mutavattınenin ağnâm ta‘dâdı
bidâyet-i usûlünün icrasından tâ geçen seneye varıncaya kadar Hacı Fettah Bey ve
oğulları ve taallukâtları taraflarından idare olunmakta olup bunun da yirmi davarda ancak
bir davarın rüsûmunu hazineye gösterip kusurunu kendisi ve adamları ekl ü bel‘ etmekte
ve bu me’mûriyetin icrâsı dahi münhasıran kendilerine âid mevâddan olduğu gibi Garzan
ahalisi dahi vergilerini ibtidâ Hacı Fettah Bey’e teslim edip muahharen kendi
taraflarından mal sandığına irsâli adet-i kadîmelerinden ve bu cihetle de lâ-büdd ve lâ-
yuhsâ celb-i menfaat eylemekte bulunduğu umûr-ı müsellemedendir.

Hacı Fettah Bey familyasından ve maiyetlerinde müstahdem olan hizmetkârândan


şimdiye kadar kur‘a ve redif ve müstahfız gitmiş kimesne olmadığı kayden müsbittir.
Hacı Fettah Bey veyâhûd akraba ve taallukâtlarından birisinin aleyhinde iştikâ vukûuyla
kâimmakâmlık heyetinden veyâhûd merkez ve vilayetten me’mûr irsâliyle tahkikatına
bakıldığı halde ahali-i mahalliyyenin aleyhlerinde bir gûne ifâdâtta bulunamadıklarından
başka hüsn-i hâllerini dahi umûm ahaliye işhâd ve istişhâd ettirmek iktidarını kavlen ve
fiilen hâiz bulundukları misillü kendisiyle birader ve oğlunun Diyarbekir’e kaldırmışlarsa
da bir daha avdet eder vâhimesi ve mahallerinde el-yevm mevcûd bulunan taallukât ve
avenenin şerr ve mekîdetlerinden muhteriz ve yalnız lisân-i hâl ile müştekî bulundukları

210
cihetle aleyhlerinde kimesnenin idare-i kelâma kudret-yâb olamamakta bulundukları
cümle-i ihbârât-ı mevsûkedendir.

Bidâyet-i Tanzimat’tan şimdiye kadar mîr-i mûmâ-ileyh ve taallukâtları


haklarında makâmât-ı âliyyeye ashâb-ı hâcât taraflarından mütakaddim evrak-ı iştikâiyye
ve istid‘âiyyenin cümlesi celb ve cem‘ ettirilmek mümkünâttan olmayıp ancak Diyarbekir
vilayet-i celîlesi kuyûdâtına müracaatla derece-i zulm ve i‘tisâf-kârâneleri nümâyân
olacağından bunlar haklarında Bâbıâli cânib-ı eşrefiyle vilayet-i müşârün-ileyhâda
mevcûd bulunacağı tabiî olan kuyûdât ve evraktan yalnız güneşten zerre kabîlinden
olmak üzere mîr-i mûmâ-ileyh hakkında cereyan ettirilen iki üç maddenin tahkikatı ber-
vech-i zîr beyân ve ta‘dâdına ibtidâr olunur. Kaza-yı mezkûra tâbi‘ Melkan karyesi
ahalisinin Diyarbekir vilayet-i celîlesine takdim ettikleri arzuhalde mûmâ-ileyh Hacı
Fettah Bey’in haklarında vukua getirdikleri zulüm ve ta‘addiyâtından ve yüz elli bin guruş
miktarı ahz-ı cerâime cür’etinden nâşî istid‘â-yı ma‘delet-i seniyye istirhâm olunmakla
husus-ı müddeânın tahkik ve tedkîkiyle netice-i hâlin inbâsı zımnında vilayet-i müşârün-
ileyhden Siird mutasarrıflığına şeref-mevrûd tahrirât-ı aliyye üzerine îfâ-yı muktezâsı fî
25 C sene [12]93 tarihiyle Siird mutasarrıflığından bâ-tahrirât Sason kazası
kâimmakâmlığına irsâl ve tahkîkât-ı evveliyye de hazır bulunmak üzere Siird mahkeme-
i bidâyet başkâtibi fütüvvetlü Mustafa Mazhar Efendi’yle mümeyyizâtından İbrahim
Efendi dahi me’mûren i‘zâm kılınmış olmalarıyla me’mûr-ı mûmâ-ileyhimâ huzurlarında
tutulup bu kere mahkeme-i mezkûredan celbiyle mütalaa olunan fî 11 Temmuz sene
[12]92 tarihli istintaknâmenin hülâsa-i müfâddında Garzan dâhilinde Comanlı Hacı
Hamo ile mîr-i mûmâ-ileyh miyânesinde vukû bulan kıtâl maddesinden dolayı vilayet-i
celîlede muhâkemeleri icrâ olunduktan sonra avdetlerinde mîr-i mûmâ-ileyhe hizmetkâr
ve tevâbiâtından yirmi kadar süvâri ile birtakım piyade sahâbetinden olarak zikrolunan
Melkan karyesi üzerine varıp bi’t-tevzi‘ ahali-i merkûmeden otuz bin guruş cerâyim
olarak nefsi için akçe toplattırmış olduğu halde sene-i merkûmeden karye-i mezkûrun
vergisi açıkta kalmış olmasına mebnî ahali-i merkûmenin vâki‘ olan arz-ı dehâlet ve
istirhamları üzerine sekiz bin kuruş vergiden olan zimmetlerine mahsûb ettirilerek
mütebâki yirmi iki bin kuruşu dahi kendisine almak üzere nezdinde alıkoyduğu ve bundan
bir sene sonra Melkan memlehasında ahalinin çalışıp çabaladıkları ucûrâtdan istihkakları
olan kırk bin kuruşa dair memleha memurlarından verilen senedâtı mîr-i mûmâ-ileyh
yirmi otuz kadar haşeratla gidip ahali-i merkûmenin ellerinden toplayıp memleha
sandığına götürerek bi’l-hesâb kendilerinin istihkâkları olan meblağ-ı mezkûru mîr-i

211
mûmâ-ileyh sandıktan ahz u kabz ettirdikten sonra ahaliden Ahmed’in oğlu Mehmed’in
doru renkli katarına tahmîlen götürmüş ve o tarihten beş sene mukaddem mîr-i mûmâ-
ileyhin biraderzâdesi Bedirhan Bey’in Zok nahiyesinde müdürlüğü hengâmında Saruhan
Hamsi ve İsmail bin Cendo ve Derviş bin Daver ve Haco bin Samo ve Hamik ve Osi nâm
kesân miyânelerinde vukû bulan arbede esnasında mîr-i mûmâ-ileyh Dahlek karyesinde
bulunmasıyla tarafeynin kendisine hîn-i müracaatlarında Alikan aşireti ağası Ömer Purto
Ağa’ya bunları terfîkan Garzan’a gönderip iki ay kadar haps ve tevkîf ettikten sonra
merkûmûndan yalnız Hamik tevkîfde bırakılarak kusurundan yedi bin beş yüz guruş mîr-
i mûmâ-ileyh tarafından akçe ahzıyla sebîllerinin ihlâ kılınmış olduğu gibi o sırada
Garzan dâhilinde bulunan göçebâtın emr-i iskânları zımnında Mezi karyesine gelmiş olan
asâkir-i şâhânenin Arbu karyesine vukû‘-ı ‘azîmetleri cihetle asâkir-i şâhânenin ihmâl ve
iskâllerinin nakli için Melkan karyesinden celbettirilen on beş re’s ester miyânında
merkûm Hamik’in’in dahi kır renkli bir re’s esteri mevcûd olmasıyla mezkûr estere süvâr
olacağını beyânla mîr-i mûmâ-ileyh nezdinde alıkoyduğu gibi Çalaf karyeli Osman ile
merkûm Hamik’in müşterek oldukları elli aded arı kovanından Osman sehmini Hacı
Fettah Bey’e satmış ve diğer nısfı da Hamik’in olduğu Osman tarafından beyân olunması
üzerine Hamik’in hissesi olan yirmi beş aded arı kovanı da mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey
tarafından zabt olunduktan sonra Hamik’in de sebili ihlâ kılındığı ve yine bundan beş
sene evvelinde ‘an-asl Melkanlı olup Diyarbekir’de mutavattın bulunan Cihangir bin
Ömer nâm kimesnenin bir tuz tâbesinden dolayı Melkanlı Çono bin Haldo ve aleyhinde
açtırdığı davadan dolayı yirmi gün kadar [62] Cono’yu haps beş bin guruş aldıktan sonra
hapisten çıkardığı ve bundan iki ay sonra Cono’nun biraderi Mehmed’in vukû‘-ı vefatı
cihetiyle zevce-i metrûkesi olan Gazalı nâm kadını mîr-i mûmâ-ileyhin hizmetkârlarından
Mustafa nâmında bir adam tezvîcine kıyâm edip mezbûrenin biraderi İsmail rûy-ı
muvâfakat göstermemesi üzerine mîr-i mûmâ-ileyh gerek Cono’yu ve gerek İsmail’i
hapsedip her birisinden bin beş yüz guruş aldıktan sonra salıverdiği gibi mîr-i mûmâ-
ileyhin biraderi Emin Bey istintak tarihinden üç sene evvel Melkan karyesine gidip yirmi
dört gün kadarca karye-i merkûme de ikâmet ve beytûtet edip müddet-i ikâmetinde
iâşeleri için ahali-i karyeden beher gün yarımşar batman revgân-ı sâde ve beş kıyye lahm
alınıp lahmı ekl ü bel‘ ile revgân-ı sâdeyi biriktirip oradan kalkıp gideceği esnada
tulumlara doldurup götürdüğü gibi üç bin beş yüz guruş dahi akçe almış olduğu misillü
kezâlik istintak tarihinden iki sene evvelce Fettah Bey’in oğulları Derviş ve Mehmed
Reşid Beyler sayd ve şikâr zımnında Melkan karyesine gitmelerinde bekâyâ nâmıyla
ahaliden iki bin guruş bi’l-istihsâl zimmetlerine geçirdikleri ve Hacı Fettah Bey’in oğlu

212
Seyfeddin Bey dahi ağnam cibâyeti zımnında Melkan’a gidip ağnamlarını ta‘dâd ettikten
sonra üç bin guruş akçe isteyip çok rica ve istirhamdan sonra iki bin guruşu terk olunarak
bin guruş ahzıyla bi’l-iktifâ kalkıp gittiği zikrolunan Melkan karyesinin muhtar-ı evveli
Ali ve muhtar-ı sânisi Ahmed Ağaların nefislerine asâleten ve ahali-i karyenin de tuz
memlehasında istihdâm olunmakta bulunduklarına mebnî bunlar taraflarından dahi
vekâlet-i tescîliyye ile vekâleten iddiâ ve icrâ-yı icâbı istirhâm ve bu âna kadar sükutu
ihtiyâr ile bunların mezâlimlerine tahammülleri ise Vali-i esbak devletli İsmail Paşa
hazretleri tarafından tamamıyla Hacı Fettah Bey sahâbet ve himâye olunmakta
bulunmasıyla bu yüzden târî olan acz u zaruret iktizâsı mîr-i mûmâ-ileyh hakkında bir
gûne şikâyete cür’et edemediklerini makâm-ı i‘tizârda beyân etmiş oldukları tafsilen
mesbût mîr-i mûmâ-ileyhe Hacı Fettah Bey’den lede’l-isticvâb Comanlı Hamo ile
Diyarbekir’de murâfaa ve muhâkeme olarak netice-i muhakemesinde kendisine ruhsat
verilmekle hanesine gelmiş ise de ahali-i merkûmenin beyân ettiği vechile karye-i
mezkûra gidip yirmi iki bin guruş akçe me’hûzu olacağı ve fakat ahali-i merkûme
kendisinden incinmiş olduğuna mebnî ahz-ı intikâm için aleyhinde bu misillü davada
bulundukları vâhimesini ve mahalle sandığından me’hûzu olduğu kırk bin guruş bahsine
gelince tarihi meçhulü olduğu bir sene karye-i mezkûr mahallelerinin tatil olunduğu ve
muhtarları Hacı Şeyho dahi telgraf keşîde ettiğine ma‘lûmat alıp güzün son ayında keklik
saydına çıkıp birkaç gün dolaştıktan sonra Melkan karyesine gitmiş ise de ahalinin
mahalle sandığında olan matlûbâtlarından ma‘lûmâtı olmadığı ve ahalinin yedlerinde
bulunan senedâtı devşirip mahalle sandığından kırk bin guruş akçe almadığını ve geçen
doksan bir senesi ta‘dâd-ı ağnam için oğlu Seyfeddin Bey me’mûren Melkan karyesine
gittiği halde ahali miyânesinde tahaddüs eyleyen münâzaada yekdiğerleri üzerine hücum
edip tüfenk endaht etmeleriyle beraber esnâ-yı cenk ü cidâlde kendi tebaalarından bir
neferi katl ü itlâf ve ihrâkun bi’n-nâr ettiklerinden sonra oğlunu dahi muhtar Ali’nin
hanesinde üç gün muhasara eyleyerek nihayetinde kâimmakâm vekili Yusuf Efendi’nin
sahâbetiyle oğlu kurtarıldığı ve bu katl davasını ikâme edecekleri cihetle bunu bastırmak
için bu gibi davalara kalkışıldığını ve Saruhan Hamsi ve rüfekâsının hapisleriyle para
aldıktan sonra tahliyeleri cihetine intikal olundukta vukû‘ât-ı mezkûre Bedirhan Bey’in
müdürlüğü hengâmında olmayıp seksen beş tarihinde kendisi Garzan kâimmakâmlığında
bulunduğu evânda Bekiran ve Reşkotan aşiretlerinin iskânları zımnında mutasarrıf-ı
esbak müteveffa Kenan Paşa ile Dahlek karyesinde bulundukları esnada eşhâs-ı
merkûmenin müsellahan üzerine hücum ettiklerine dair Melkan muhtarı Hacı Şeyho
tarafından vukû bulan müracaat üzerine celbettirilip Paşa-yı mûmâ-ileyh huzurunda

213
muvacehelerinin icrasından sonra Siird’e gönderilmelerini emrettikleri halde tuzla
amelesinden bulundukları cihetle kalmalarını rica ettikte berây-ı terbiye kâimmakâmlığa
gönderilmelerini Paşa-yı mûmâ-ileyhe emretmesiyle merkûmûnu karyesi olan Zok’a
gönderip birkaç gün hapiste beklettirdikten sonra müsted‘î Şeyho’nun ricası üzerine
tahliye ettiğini ve Hamko’dan aldığı beyân olunan ester maddesi de hilâf idüğünü ve
Diyarbekir’de sâkin Cihangir’in tuzla maddesi ise merkûm Cihangir Garzan’a gelip
tuzlaya müşâreketi hakkında vukû bulan iddiası üzerine marifet-i şer‘le bi’r-ru’ye kable
şer‘iden Cihangir’e hüccet verilip bundan dolayı da Cono’nun haps etmeyeceği ve hapis
de etmeyip ancak merkûmun şekâveti hakkında muhtar Şeyho’nun vukû bulan iddiâsı
üzerine li-ecli’t-terbiye birkaç gün haps ve tevkîf etmiş ise de şer‘e âid umûrdan olmasıyla
müdahale etmeyerek bu yüzden kimesneyi haps ve para almadığı ve beyâna hâcet
olmadığı üzere kendisi kazasının ümerâsından bulunduğu ve birçok vakitlerde hükümet-
i umûru kendi uhdesinde bulunarak ve bununla beraber icâbı takdirinde liva ve vilayete
gidip infikâkında muhtarân-ı merkûmânın biraderi olup vefat etmiş olan Şeyho kendi
vâsıtasıyla gerek karye ahalisine ve gerek Mamila ve Geraviz ve Çayırlar karyeleri
ahalilerini rencide ve iz‘âc eylemelerinden ve kendisine husûmeti olan bazı garaz-
kârânenin tahrikiyle iş burayı netice verdiğinden bu karyeler ahalileri taraflarından
aleyhinde ihbârât vukû‘unda kabul etmeyeceğini beyân ile hatm-i kelâm etmiş ve mîr-i
mûmâ-ileyhin biraderi Emin Bey’in hülâsa-i ifadesinde Cemil Paşa’nın Siird
mutasarrıflığı hengâmında Zok’a gelip o sırada Melkanlı Ali’nin biraderinin katli
vukû‘undan nâşî iş daha fenâyı müntec olmamak üzere katillerin derdesti için Melkan’a
gidip birkaç gün orada ikâmet etmiş ise de akşamları yumurta ve şorba ve vakt-i sahurda
bulgur pilavı gibi şeyler tedârik etmeleriyle muhzır ile iktifâ eylediği ve muahharen Cemil
Paşa’nın da oraya gelmeleriyle beraber ma‘an savuşup gittikleri ve mütecâsir-i katl
olanlar da firar ettikleri cihetle derdest edemediğini ve ahali-i merkûmenin aleyhinde
iddia da bulunmaları biraderzâde Seyfeddin Bey refâkatinde bulunup katlolunan adamın
demini heder ettirmek ve bir de müddeiyândan Ali kendisinden elli keyl buğday ve on
beş keyl şair istikraz edip bunu batırmak efkârından neş’et ettiği ifade ve Seyfeddin Bey
de ağnâm ta‘dâdı için Melkan’a gidip adamı Toti’yi katlettikleri cihetle bu davasında
bulunmamaları için para aldı diyerek aleyhinde davada bulundukları ve kâtil de müddei
Ali’nin karındaşı veya amucası oğlu asker olduğunu söylemiştir.

214
Ve ol vakit memleha kitâbetinde bulunan Mehmed Ali Efendi’nin ifadesinde
seksen iki tarihinde Hacı Fettah Bey Diyarbekir’de olduğu halde Melkan’ın sene-i
mezkûrda muhâsebeleri sandıkça ru’yet olunduğunu beyân etmiş.

Ve bunun üzerine müddeiyâna olunan es’ilede mîr-i mûmâ-ileyhimûnun ol bâbda


olan vekâletlerini kabul etmediklerini ve nefislerine âid bir davaları olduğu halde beyân
etmeleri ifhâm ve tebliğ olunup müddeîler de cevaplarında bu işe dair telgraf keşîdesinde
ahali cümleten kendilerini vekil etmiş ve şimdi ise vekâletnâme vermeyeceklerinden ve
beyler de kendilerinin ahaliye olan vekâletlerini kabul etmedikleri cihetle vekâletten
isti‘fâ ettikleri gibi nefislerine ait davaları da olmadığını beyân ve zikrolunan Melkan’dan
Rako bin Biro ve Süleyman bin Said ve Hüseyin bin Ömer ve Mehmed bin Ali, İsmail
bin Hacı nâm kimesnelerin cümlesi de bir suallerde olmak üzere ol bâbda olunan iddiaları
istifsâr ve istiknâh olundukta cümle tarafından mîr-i mûmâ-ileyh ile davaları olup fakat
vazgeçtiklerini ifade ve sebebi tekrar soruldukta “Hâkimimizdir, beyimizdir dava
etmeyiz, vazgeldik.” tabirini telaffuz eyleyerek cevap i‘tâsında bulundukları beyânını
şâmil bulunmuştur. [63]

Bu maddeye dair Sason kazası mahkeme-i bidâyet reisi ve iki nefer mümeyyizin
fî 11 Ağustos sene [12]96 tarihli varaka-i müşterekeleri de siyâk-ı ifadeyi musaddak
bulunduğu görüldü. Vekîlân-ı merkûmândan Ali Ağa’nın Diyarbekir’de bulunduğu
cihetle celb ettirilemeyip ancak refîki Ahmed celble suret-i istintaknâme merkûma tefhîm
olundukta mahallince sebk eden ifadelerini ve ol bâbda iddia-gerdeleri olan mevâddın
sıhhatini tasdîk ve tekrir etmesiyle şu halde davalarından sarf-ı nazar etmelerinin esbâbı
istintaken tedkik olundukta mütakaddim arzuhalleri üzerine me’mûr-ı mahsûsun Sason
kazasına vürûduyla beraber tahkikata bed’ ve mübâşeret olunmuş ise de Hacı Fettah
Bey’in zaten zulüm ve ta‘addiyâtından ezilip bitirilmiş olduklarından ol vakit arzuhal
takdîmiyle davaya kıyam etmeleri de kendilerince mûcib-i nedâmet olarak ısrar ettikleri
halde bütün hânümânlarının harâbiyetini netice verdireceğinden başka kendilerinin sıdk-
ı müddeâleri hiçbir taraftan tasdîke cür’et olunamayıp değil ahali-i mazlûme me’mûrîn
bile Hacı Fettah Bey’in ifade-i kâzibesini tasdîk etmekte ve maa-zâlik mîr-i mûmâ-ileyh
esnâ-yı müdafaasında bir katl maddesini kendilerine ‘azv eyleyerek umûm ahaliyi katl
maddesince mahkûm ettireceği istidlâl kılınması üzerine bi’z-zarûr davalarından feragat
ettiklerini makâm-ı i‘tizârda beyân etmeleri üzerine Hacı Fettah Bey’in meydana
koyduğu katl maddesinin mâhiyet ve hakikatinin istîfâhına ibtidâr olundukta Hacı Fettah
Bey’le davaya kıyâm etmelerinden bir sene evvelce ağnamları ta‘dâd olunmak üzere oğlu

215
Seyfeddin ve Derviş ve Mehmed Beyler on neferi mütecâviz hizmetkârlar ile
karyelerinden gelerek ol vakit kendilerine muârız olup Hacı Fettah Bey’in mürevviç-i
efkârı bulunan refîki Ali Ağa’nın hanesine inip bir gece yatarak sabahisi cami-i şerîf
damında cuma namazını ba‘de’l-edâ merkûmûndan Derviş müsellahan nerdüban başında
oturup Ali Ağa’nın taraflısına ilişik etmeyerek kendisini ve bu kere Diyarbekir’e
gönderilmiş olan Haşef ve Muri Ağalarla kendilerine mensûb olan ahalinin de câmi‘
damından aşağı gitmelerini men‘ etmeleriyle beraber cümlesi gayr-ı müsellah câmi‘
damında durdukları esnada Muri Ağa’nın oğlu Kasım damdan gitmek efkârında bulunup
Ali Ağa tarafından dahi Süleyman oğlu İsa men‘ine kalkışıp merkûmân bu yüzden
muâraza ettikleri esnada Seyfeddin Bey’in câmi‘ önünde durmakta olan adamına isâbetle
iki tüfenk atılıp kurşunlardan birisi Seyfeddin Bey’in dam üzerinde durmakta olan
Harablos ismi meçhulü olan adamına isabetle cerh olunması üzerine Derviş Bey dahi
nerdüban kalkıp Seyfeddin Bey’le beraber hizmetkârlarını alarak ikâmetgâhları olan Ali
Ağa’nın hanesine avdet ve kendileri savuşup gittikleri halde karyelerine birer saat
kurbiyet mesafesi olan Geriaviz? ve Gerigelo? ve Berşvan? ve Sancak karyeleri
ahalilerinden merkûm Seyfeddin Bey ol gün yüz kadar Ekrâdı celb ve kendilerini
hanelerinde taht-ı muhasaraya aldırılıp ferdâsı günü de Pençinar aşiretinin Mala Mehmed
kabilesinden ve Divik karyesinden ve Sivkân ve Harabluz Mülkinan? ve Navhanari
Bakini? ve Harabluz ve Melkişan Nevlenâri Bakıni karyelerinden üç yüz kadar daha
Ekrâd-ı müsellahayı karyelerine celb ve tahaşşüd ettirmişken ol vakit Hacı Fettah Bey’le
kâtibi bulunan Diyarbekirli Mukâbeleci-zâde Osman Efendi’yle Fettah Bey’in biraderi
Emin Bey dahi karyelerine gelip Osman Efendi’nin evsâf-ı matlûbeyi hâiz bir zât
bulunmasıyla hanelerinden dışarı çıkmamalarını ve Ekrâd-ı müctemi‘a ne vakit haneleri
üzerine hücum ederler ise ol vakit müdâfaaten teşhîr-i silahla mukâbelede bulunmalarını
kendilerine tavsiye ve bir fesâd zuhuruna meydan verdirilmemesi zımnında Seyfeddin
Bey’e de her çend istirhamda bulunmuş iken te’sîr ettiremediğinden başka ol vakit Sason
kâimmakâmı bulunan İzzet Ağa’nın Hacı Fettah Bey’le Siird’de bulunmaları cihetle
tarafından Berağilan ve Kilde karyelerine gelerek Seyfeddin Bey’den bu da rica ve iltimas
etmiş olduğu halde Ekrâd-ı mütehaşşide dağıttırılamayıp kendileri yedi gün yedi gece
hanelerine kapanıp taht-ı muhasarada kaldıktan sonra keyfiyet Siird mutasarrıflığına
aksedip zabtiye yüzbaşısı Hacı Hasan Ağa on beş süvari zaptiyesiyle me’mûren
gönderilip her ne hâl ise Seyfeddin Bey başına toplamış olduğu Ekrâdı dağıttırarak kalkıp
sâir karyelere ağnam ta‘dâdına gittikten sonra kendileri de muhasaradan kurtulup dışarı
çıkarılmış ve kendisi de beraber olduğu halde elli nefer ahaliyi yüzbaşı-yı mûmâ-ileyh

216
Sason’a götürüp Sason’da tahkik-i madde olundukta kendilerinin bu bâbda bir gûne
medhalleri olmayıp mezkûr silah Fettah Bey tarafından atılmış olduğunu o tarihte
memleha kantarcısı bulunan Midyatlı Süleyman ve kolcu Musullu Osman nâm
kimesneler de kendileriyle beraber Cuma namazını câmi-i şerîf damında edâ eyleyerek
mevcûd bulunmalarıyla vukuâtı ber-vech-i ma‘rûz müşâhede ettiklerini tasdîk ve ihbâr
etmeleri üzerine kendilerine ruhsat verilmiş ve Hacı Fettah Bey’in beyân ettiği katl
maddesi tafsîlât-ı meşrûhadan ibaret kendilerinin aslâ medhalleri olmayan ve suret-i
vukû‘u Seyfeddin tarafından zuhur eden bir katl maddesiyle kendilerini bilâ-sebeb ithâm
ettireceğinden ol vakit sandık emânetinde bulunan müteveffa Hoca Agob’un tavassutuyla
vergilerinden iki bin üç yüz guruş tenzîl ettirileceğine kaviyyen söz vermekle
davalarından vazgeçtiklerini hükümette beyân ve takrîr eyleyerek savuşup gittiklerinden
iki ay sonra mezkûr iki bin küsur guruş da kendilerinden istifâ ettirilmiş olduğu hikâye
ve Hacı Fettah Bey’in karyeleri ahalisi haklarında bâlâda hâme-güzâr olduğu vechile
zulüm ve ta‘addiyâtını ilâveten inbâ eyledi.

İşbu istintaktan sual tevcih etmiş olanlardan yalnız yüzbaşı-yı mûmâ-ileyh Hacı
Hasan Ağa mevcûd bulunmakla bi’l-celb keyfiyet tahkik olundukta sene [12]91 veya sene
[12]92 tarihinde ve mutasarrıf-ı esbâk Mehmed Zeki Efendi zamanında Seyfeddin Bey’in
zikrolunan Melkan karyesi ahalisiyle tahaddüs eyleyen muârazalarının men‘i zımnında
me’mûren kendisi karye-i merkûmeye i‘zâm olundukta mûmâ-ileyh Seyfeddin Bey
tahminen üç yüz kadar kalabalığı başına tecemmu‘ ettiğini beyân etmiş ise de efrâd-ı
müctemi‘a-i merkûme karye ahalisini muhasaraya alarak bir ferdin hane içinden dışarı
çıkarttırılmamakta olduğunu görüp mezkûr katl maddesinin keyfiyet-i vukû‘unu dahi
memleha me’mûrlarından tahkikatına ibtidâr ettikte ahali-i merkûme mûmâ-ileyh
Seyfeddin Bey’in tertîbâtından gâfil bulundukları halde salât-ı Cuma’yı câmi‘-i şerîf
damında ba‘de’l-edâ ahaliyi tahvîf ve tehdîd için Seyfeddin Bey adamlarına attırmış
olduğu iki tüfenk kurşununun birisi dam üzerinde durmakta olan kendi adamına kazâen
tesadüf etmekle vefat edip bunun üzerine civarda bulunan karyeler ahalisini ve aşiret
halkını Seyfeddin Bey oraya tecemmu‘ ettirmiş ve zaten âmâl ve efkârı karye-i
merkûmeyi talan ve gârât ettirmek bulunduğu halde mezkûr katlin vukûa da emniyenin
mevki‘-i fiile îsâline bir ser-rişte bulunmuş ise de Hacı Fettah Bey’in kâtibi ve
kâimmakâm vekilinin derhal yetişmeleri haylûlet etmekle muvaffak olamadığını beyân
ve ihbâr kılınmış ve merkûm Seyfeddin Bey bi’l-kuvve oradan çıkarılmak hayyiz-i
imkânda olamayıp Efendi-i mûmâ-ileyh ve vekîl ve kendisi cümleten Seyfeddin Bey’i

217
nesâyih-i müessire ve istirhâmât-ı fâika ile bi’l-iknâ‘ cemiyet-i mezkûreyi dağıttırarak
Seyfeddin Bey dahi savuşup gitmiş ve ahali-i merkûmenin de takrîrleri alınmak üzere
sahâbetiyle Sason’a götür hususu kâimmakâm vekili tarafından kendisine tefhîm ve ol
vakit memleha me’mûru Osman Efendi dahi ahalinin hasmı ve Fettah Bey’in adamı
bulunan Melkanlı Ali Ağa’ya nasihat ederek vergi akçelerini hükümete götürülmeyip
Hacı Fettah Bey konağına götürülmekte olduğundan nısf-ı akçeyi Hacı Fettah Bey
nezdinde alıkoyduktan sonra nısf-ı diğerini mal sandığına göndererek zimmetine mahsûb
ettirilmekte ve karyenin a‘şârını Fettah Bey iltizâm edip iki katlı olmak üzere
kendilerinden öşr almakta bulunduğu ve her vakit çalışıp çabalayarak kazandıkları akçeyi
ellerinden almakta bulunduklarından bahisle bu hallerden vazgeçilerek cümleten ittifâk
ve ittihâdlarını tavsiye ve Fettah Bey’i tanımayıp hükümete müracaatlarını tahkiye edip
Efendi-i mûmâ-ileyhin işbu ifade-i hâlisası Ali Ağa tarafından dahi bi’l-kabul yekdiğerine
[64] husumetleri def‘ ve izâle olunduktan sonra ahali-i merkûmeyi Sason
kâimmakâmlığına da müstashiben götürüp mebhûsün-‘anhâ olan katl maddesince zaten
ahali-i merkûmenin bî-medhal bulunmalarına mebnî oraca da ba‘de’t-tahkik hanelerine
ruhsat verilmiş ve bu iş için ol vakit tabur ağası Hacı Ali Ağa da Sason’a gelerek keyfiyeti
ber-vech-i muharrer mûmâ-ileyhin tahkik etmesiyle bi’r-refâka Siird’e avdet ettiklerini
beyân ve tezkâr ve şu hâle nazaran ahali-i merkûmeyi yağma ve gârât ettirmek menviyât-
ı fâsidesiyle iş bu katl maddesi Seyfeddin Bey’in eser-i tahrikiyle vukû‘ bularak üç yüz
kadar Ekrâdı da celb ve cem‘ edip karyeyi taht-ı muhasaraya aldırmış olduğundan
merkûm Seyfeddin Bey’in ashâb-ı cinayetten olduğu vehleten tahakkuk etmiş iken
merkûm hakkında ne vechile muamele icrâ ettirmiş olduğu yüzbaşı-yı mûmâ-ileyhden
tahkik olundukta kendisinden evvel kâimmakâm vekili Melkan’a gidip Seyfeddin Bey’e
her ne kadar rica ve istirhamda bulunmuş ise de suret-i ifadesi kâr-gîr-i te’sîr olamamış
ve kendisi de gidip kemâl-i minnet ve istirhamla Seyfeddin Bey’e cemiyeti dağıttırmış
olduğundan hâl bu merkezde yani Garzan’da Fettah Bey bulunduğu halde hükümetin bir
gûne hükm ve nüfûzu olmayıp kâimmakâm ve vekîl ve heyet-i mahalliyyenin cümlesi
Hacı Fettah Bey’in emr ü idaresi altında olarak haklarında bir taraftan bir söz
söylenmeyerek heyet-i mahalliyye Fettah Bey ve oğul ve birader ve adamlarının
emirleriyle oturtup kalkmakta bulundukları halde Seyfeddin Bey’in husus-ı mezkûrdan
dolayı mes’ûl bulunduğu cihetle taht-ı istintaka aldırılmasına kimesne tarafından cesaret
edilememekte Seyfeddin Bey hakkında bir gûne muamele icrâ kılınmadığı ve bununla
beraber kendisi seksen dört tarihinden şimdiye kadar Siird’de zabtiye yüzbaşılığında
müstahdem olup beher sene me’mûrîn-i mahsûsa ile ikişer defa Garzan’a gidip gelmekte

218
olduğundan sâye-i şâhânede bir yüzbaşı olduğu halde Hacı Fettah Bey’in huzuruna
çıktıkda ruhsat istihsâl edilmedikçe huzurunda oturamamakta ve ahali-i mahalliyyenin
hükümet me’mûrlarına yanaşıp haklarında muâmele-i tahrîkiyye icrâsında bulunmalarını
mîr-i mûmâ-ileyh ahaliye dâimiyyü’l-vukû‘ ilân ve işâ‘a ederek kaza-yı mezkûr bâ-
fermân-ı âlî kendisine temlîk ettirilmiş gibi idare ederek ahali-i merkûmenin ırz ve
canlarından bile emîn olamayarak kendisini esiri ve idare-i hükümette Hacı Fettah Bey
ve oğul ve birader ve taallukât ve tevâbiâtından ibaret idüğünü beyân ve ihbâr etti.

Mîr-i mûmâ-ileyh Fettah Bey Garzan nahiyesinin icrâ-yı ıslahatını her vakit ve an
kendisini gayret ve himmetine münhasır etmekte bulunduğundan ve buna delil ise merkez
mutasarrıflığından vukû bulan arz ve istizâna cevaben fî 15 Mayıs sene [12]93 tarihli
telgrafnâme-i âlî-i vilayet-penâhîde Garzan beylerinden mahzûru olmayan birisinin
refâkatinde elli nefer ıslahat-ı matviyyenin husûl-pezîri mademki mahallince tensîb ve
tasdîk olunamıyor hasbe’l-vazife oranın ıslahâtı birinci derecede mutasarrıflığa ve derece
derece mahalle me’mûrlarına âid olacağından gerçi böyle neferât istihdâmı nizâma
tevâfuk etmez ise de vakt-i hâlin ilcâ’ eylediği zaruretten ileri geldiğinden i‘tizâra mahal
kalmamak ve hitâm-ı maslahatta hemen ruhsat verilmek üzere Hacı Fettah Bey’le bi’l-
muhâbere ol vechile kırkar para yevmiye ile elli neferin ve dört yüz guruş maaşla
beylerden münâsibinin istihdâmı becâdır. Şu kadar ki neferât refâkatinde bulunacak zât
gerek mûmâ-ileyh Fettah Bey’in akraba ve taallukâtından olsun ve gerek rey ve tensîbiyle
emniyet edecek bir âdem bulunsun kendisinden her halde hidemât-ı memdûha ve
müstakîme kaviyyen me’mûl ve bu işi hüsn-i sûretle bitirip bir gûne uygunsuzluk ve icrâ-
yı ırz ve nefsâniyet misillü hâlât-ı nâ-marziyye vukû‘a getirilmemek birinci derecede
elzem olduğundan vesâyâ-yı lâzimenin Hacı Fettah Bey’e tebliği meclis-i idare
kararlarıyla bildirildiği ve fî 9 Mayıs sene [12]95 tarihli telgrafnâme-i vilayet-penâhîde
Reşkotan ve Şeyh Devran ve Bekiran aşâirinden icrâ-yı şekâvette bulunanların ıslahâtı
hakkında teşebbüsât-ı sâireye hâcet kalmayarak Garzanlı Hacı Fettah Bey’in hüsn-i sûret
ve şer‘le hizmetine muktedir olduğu beyanıyla ol vechile ifâ-yı muâmele olunması
iradesinden ibârettir.

Zikrolunan Melkan karyesi ahalisinden Hacı Fettah Bey’in ahz etmiş olduğu
yetmiş seksen bin guruş cerâim maddesinin şeref-vârid olan emirnâme-i vilayet-penâhî
üzerine ol vakit mahkeme-i bidâyet azâsından olup şimdiye kadar meclis-i idare-i liva
azâ-yı müntahibesinden Abdünnurzâde İbrahim Efendi’yle ol vakit mahkeme-i bidâyette
başkâtip bulunan Mustafa Mazhar Efendi tahkikatına me’mûr edilerek i‘zâm ve hülâsası

219
bâlâda merkûm evrâk-ı istintakiyyeyi müstashiben avdet edilmiş olduğu halde evrâk-ı
merkûme münderecâtınca noksan cihetlerin ikmâl kılınmaması esbâbının istîzâhı
zımnında me’mûr-ı mûmâ-ileyhimâdan mevcûd bulunan İbrahim Efendi’ye müracaat
olundukta mutasarrıf-ı esbâk izzetli Süleyman Efendi zamanında husus-ı mezkûrun Sason
kâimmakâmlığında tahkiki zımnında kendileri me’mûr tayin olunarak ‘azîmetle ol bâbda
müştekî ve müsted‘î bulunan Melkan ahalisi celb ve içlerinden Ahmed de ağalar
taraflarından ru’yet-ı davaya tevkîl kılınmış olmasına mebnî vekîlân-ı merkûmenin iddia
ve ifadeleri istintaken zabt ve terkîm ve Hacı Fettah Bey’in oğlunun ve biraderinin dahi
ihzârları üç defa bâ-tezkire-i mahsûsa tebliğ olunduğu halde keklik sayd ve şikârına
gitmiş olduklarından oradan avdetlerinde icâbet olunacağı bildirilip mîr-i mûmâ-ileyh
konağına da avdet etmiş olduğu halde yine icâbet etmemiş olmasına mebnî tekrîr-i ihtârât
vukû‘unda gelmeyeceğini kat‘iyen beyân etmekle ol vakit kaza-yı mezkûrun nâibi
bulunan Mehmed Tahir Efendi ve mümeyyiz Simon Ağa ile kendileri mîr-i mûmâ-ileyh
Fettah Bey’in ikâmetgâhı olan Zok karyesindeki konağına gidilip hükümete gelerek
ale’n-nizâm muhâkeme ve murâfaa olması teklif edilmiş olduğu halde karye-i merkûme
ahalisini bu misillü aleyhinde davaya kıyâm etmelerinden dolayı bunlarla muhâkeme ve
murâfaa olmaklığı kendisince muhill-i âdâb addeyleyerek muhakemeye yanaşmayacağını
irâd ve tezkâr ve bu bâbda kendisinin bir gûne rey ve medhali olmamak üzere kâtib-i
mûmâ-ileyh Mustafa Efendi, Hacı Fettah Bey’e vârid olan es’ileyi istintak kâidesine
tevfîkan yazıp Hacı Fettah Bey’in kâtibi bulunan Osman Efendi’ye i‘tâ ve mîr-i mûmâ-
ileyh tarafından dahi kâtib-i mûmâ-ileyhe ecvibe-i cevâbiyyeyi i‘tâ edercesine cevâbı
tahrîr ve emsâli nâ-mesbûk bir kâide-i bâ-meşru‘ üzerine Hacı Fettah Bey’in şu sûretle
istintakı icrâ ve bu hâli kabul edemeyeceği bir keyfiyet olmasıyla kendisi bu yolda
tutulmuş olan istintakı tasdîk ve temhîr etmemiş olacağı gibi Hacı Fettah Bey’in memleha
sandığından me’hûzu olduğu iddia kılınan kırk bin guruş akçe maddesi de o esnada
memleha kitâbetinde bulunup esnâ-yı tahkikte Zok nahiyesi a‘şâr kitâbetinde bulunarak
mîr-i mûmâ-ileyin sarrafı Berho Ağa’nın hanesinde ikâmet ve kâffe-i hareket ve
muamelâtı Hacı Fettah Bey tarafından sâdır olacak emre vâbeste bulunmuş olan Mehmed
Ali Efendi’ye dahi memleha sandığından akçe me’hûzâtı tarihinde Hacı Fettah Bey’in
Diyarbekir’de bulunduğu hakkında müdâfaa-yı mesrûdesi kizb üzerine olmak üzere
tasdîk ettirildikten sonra Hacı Fettah Bey’in oğlu Seyfeddin ve biraderi Emin Beylerden
dahi olunan davadan dolayı istintakları kaza ve deâvî meclisinde alınmak üzere mûmâ-
ileyhimâyı müstashiben Sason’a avdet ve bunlardan dahi sathîce bir sual ve cevâb
olunmasıyla iktifâ ve Melkan ahalisi müddeî bulundukları halde Hacı Fettah Bey’in

220
kezâlik müdâfaa yolunda dermiyân ettiği bir katl maddesinden dolayı ahali-i merkûmeyi
cümleten işbu katl maddesiyle taht-ı ittihâma aldırılacakları gibi kendisini Sason’da
ikâmet ettiği Makdis müdür beyin hanesi damında bir gün sabahleyin yatağından
kalktıkda on üç nefer Ekrâd-ı müsellahanın mevcûd bulunmasına mebnî gelmelerinin
sebebi istifsâr olundukta Melkan ahalisi Hacı Fettah Bey’den davaya kıyâm ve
tahkikatına me’mûr götürülmüş ve hâlbuki Hacı Fettah Bey hükümdar ve beyleri olmak
bi’t-tahsis kâimmakâmlık merkezi de kendi hudûdlar dâiresinde bulunmak münâsebetiyle
Melkan ahalisinin davadan men‘ edilmesi ve ısrarları hâlinde vekâletle dolaşmakta olan
Melkan Ahmed ve Ali Ağaları katletmek üzere geldiklerini Ekrâd-ı merkûme teşhîr ve
ilan ve bu kabîlden olmak üzere üç yüz kadar Ekrâd ve Sason’un etrafını ablukaya almış
olduklarını dahi müşâhede ve hemen hükümete ‘azîmet ve Ali ve Ahmed Ağalar da
gelerek [65] mîr-i mûmâ-ileyhden iddia-gerdeleri olan husûsâttan sarf-ı nazar ettiklerini
ifade ve takrîr ve karyelerinin vergisinden iki bin üç yüz guruşu da kaydından tenzîl
ettireceğini Hacı Fettah Bey’in adamı ve kaza sandık emini Hoca Agob da
vadeylemesiyle netice-i madde edilerek Ekrâd-ı merkûmenin dağılmış ve vekîlân-ı
merkumân da izhâr-ı nedâmetle Seyfeddin ve Emin Beylere dehâlet etmeleriyle mazhar-
ı afv oldukları ve kendisinin tahkikat-ı sahîha-i hariciyyesine intikal olundukta Hacı
Fettah Bey, Hacı Hamo ile Diyarbekir’de muhâkeme olarak Garzan’a avdetinde yirmi
kadar süvari ve birtakım piyade tevâbiâtıyla Melkan’a gidip ahaliden otuz bin guruş para
devşirip sekiz bin guruşunu vergilerine mahsûb ve kusur yirmi iki bin guruşu nezdinde
alıkoyduğu ve bundan bir sene sonra da mîr-i mûmâ-ileyhe Melkan’a gidip ahali-i
karyenin memleha sandığında istihkâkları olan kırk bin guruşa mütedâir ahali yedlerinde
bulunan sandık ilmühaberlerini toplattırıp ahaliyi bi’l-istishâb memleha sandığı odasına
gidip ibtidâ parayı ale’l-infirâz sandıktan ahaliye kabz ettirilip oda içinden bir ferdi bile
taşra çıkarılmaksızın ahali yedinden dahi kendisinin hemen ahz u kabz ederek ahaliden
bir adamın esterine tahmîl ve karyesine götürdüğü halde mezkûr esteri bile iâde etmemiş
olduğu ve bundan mukaddemleri karye-i merkûmeden bazı kimesneler konağında haps
ve tevkîf ve üç defada on beş bin guruşa karîb cerîme alarak salıverdiği ve Seyfeddin ve
Emin Beylerin dahi ahali-i merkûmeden me’hûzâtları olan mebâliği sıhhate makrûn
olarak tahkik ve hatta memleha me’mûrları da haricen te’yîd ve tasdîk etmekte
bulundukları halde Hacı Fettah Bey aleyhinde davaya kıyâm eyleyenin katline kadar
yürünülmekte olduğundan şu sûretle müstevlî olan acz ve zarurete mebnî hiçbir ferdin
gerek Hacı Fettah Bey ve gerek familyasının aleyhinde izhâr-ı şehâdete kimesnenin
cesaret edememekte ve bunlar da her istedikleri fenalığı bî-muhâbâ icrâ etmekte ve

221
mebhûsün-‘anhâ katl maddesini Hacı Fettah Bey’in istintakına Osman Efendi tarafından
yazdırılmış ise de Ekrâdın tehâcümleriyle beraber bi’t-tahvîf Melkan ahalisini davadan
vazgeçirmeleri cihetle mezkûr katl maddesinin tahkikâtına meydan verdirilmeyerek
kendileri de bi’l-avde keyfiyeti mutasarrıf-ı mûmâ-ileyhe beyân ve hikâye ve buraca icrâ-
yı tahkikat ve tedkîkât zımnında Hacı Fettah Bey’in celbi hakkında emr-i mahsûsa tesyâr
kılındığı halde icâbet etmemesiyle ‘alâ-hâlihî iş yüzü üstüne kaldığını inbâ etmiştir.

[12]86 tarihinde Rıdvan kazası dahi Garzan dâhilinde bulunduğu halde Rıdvan
kazası muzâfâtından Bâmerd, Reşan, Ebukan ve Nakibân nahiyelerinin a‘şârına Hacı
Fettah Bey’in sarrafı Hoca Burho yüz seksen iki bin guruş bedel ile pey urmuş olduğu
halde nahiyeteyn-i mezkûreteyne nefs-i Siird tüccarânından Abuşyan Cebrail Efendi
tarafından on sekiz bin guruş zam ve ilavesiyle iki yük bedel ile deruhde ve iltizâm edilip
Hacı Fettah Bey de Garzan kâimmakâmlığında bulunduğu cihetle mutasarrıflıktan istihsâl
ettiği tahrîrâtı müstashiben Hacı Fettah Bey nezdine ‘azîmetinde mezkûr a‘şâr sarrafı
merkûm üzerinde bulunduğu sonra kendisinin zamm-ı bedel ile iltizâm eylemesi mîr-i
mûmâ-ileyhin feverân-ı hiddet ve gazabını celbettikten mâa‘dâ bilcümle karye
muhtarânını nezdine celb ile hâsılât-ı öşriyyenin sarf ve izâ‘asını tenbih ve te’kîd ve
Efendi-i mûmâ-ileyh hakkında da birtakım tehdîdât ve tahvîfât-ı kavliyyenin icrâ ve
Garzan a‘şârına zaten kimesne tarafından el uzatılamayıp keyfe mâ-yeşâ’ idare etmekte
olduktan başka Rıdvan dâhilinde Beşiri nahiyesini dahi dûn bedel ile iltizâm edip bundan
da üç yük guruş mikdârı temettüü meydanda bulunmasıyla kendisinin deruhde ettiği
nahiyeler a‘şârına müdahale etmemesi hususunu Cebrail Efendi her çend Hacı Fettah
Bey’den rica ve niyaz etmiş kâr-gîr-i te’sîr olamayarak nihayet’ül-emr guruşta on üç
parasını dahi sarraf-ı merkûm Burho’yu hisse ifrâz etmiş ve bunun üzerine şahnelik
hizmetinde hizmetkâr ve tevâbiâtının istihdâmı hususu Hacı Fettah Bey tarafından teklif
olunup hizmetkâr ve adamları ise hâsılatı değil muhafız-ı yağma-girlik ile me’lûf
bulunduğundan şahanelikte istihdam edilemeyeceği cevâben beyân ve bundan dahi sarf-
ı nazar eylemesi için Berkunet? Diriban? Sarfaz? ve Selbange? karyeleriyle bunlara tâbi‘
mezâri‘i on iki bin guruş bedel ile Hacı Fettah Bey kendisinden iltizâm etmekle sükût
edip bedel-i mezkûru ise ile’l-ân tesviye etmemiş ve mes’ele-i zâile zımnında Hakkâri
tarafından ağnâm tacirlerinin Haleb’e götürülmekte oldukları on beş bin re’s mikdârı
ağnam Siird’e bir saat mesafesi olan Kezer nehrinden geçirilip bir buçuk saat ileride vâki‘
Başur nehrine vusûllerinde Pençinar aşiretinden iki üç yüz kadar müsellah göçebe biçâre
tâcirler üzerine hücum ederek sıkıştırıldıkda tacirden Molla İbrahim ve Ahmed Kenan

222
ikisi der-akab hayvanlarına süvâr ve firar ederek aşiret-i merkûme rüesâsından ibtidâ Çeto
Ağa nezdine varılıp dehâlet ve ahvâli beyân ve ifade ettiklerinde merkûm Çeto Ağa Hacı
Fettah Bey’in oğlu Seyfeddin Bey’e keyfiyeti ihbâr ve mîr-i mûmâ-ileyhe gelerek kendi
nâm ve şöhretlerini yâd ederek ve rızâlarını tahsil etmezler ise mürûr edemeyeceklerini
tehdîden beyân etmeleriyle nihayet’ül-emr seksen aded Seyfeddin Bey’e ve otuz beş aded
karındaşları Derviş ve yirmi aded Resul Beylere ve otuz aded dahi Çeto Ağa’ya lira-yı
Osmânî i‘tâ kılınması üzerine hayvanât-ı mağsûbenin bir miktarı göçebelerden istirdâd
ve gece muhafaza olunmak üzere taraflarından gönderilen elli kadar adamlarının dahi
beherine birer aded sîm yirmilik mecidiye i‘tâ kılınmış olduğu halde zaten göçebelerin
tarîk üzerinde ik‘âdlarıyla bidâyet-i mes’eleden Bedirhan Paşazâdelerin vaka-i
müte’ellimeleri tarihine değin bu tarîk ile amed-şüd eyleyen bilcümle kârbân ve tâcir ve
ebnâ-yı sebîl bidâyet-i emrde Hacı Fettah Bey’in oğullarına müracaat ve hâlli hâllerince
selâmet akçesi alındıktan sonra muhafazalarını madden taahhüd ve ma‘nen dahi
göçebeleri geceleri sevk eyleyerek gasb ve talan ettirmeleri mu‘tâdları bulunduğundan
tâcirân-ı merkumân da selâmetle savuşmaları için yüz seksen aded mikdarı lirâ-yı Osmânî
fedakârlık ettikleri halde bu yadigârlar gece ber-mu‘tâd göçebeleri teşvik ve sekiz yüz
re’s mikdârı ağnâmın gasbına ictirâ ve oğullarının ve adamlarının hisselerine
çıkarılanlardan mâa‘dâ yalnız kavurmalık yaptırması için seksen aded davarın Hacı
Fettah Bey’in konağına götürülerek ve’l-hâsıl şu üç sene zarfında tarîk-i mezkûrda bu
sûretle etmedikleri fenalık kalmamış ve geçen sene zât-ı âlî-i vilayet-penâhînin bu tarafa
teşriflerinde tâcirân-ı merkumân da Siird’e gelerek an-asl Halebli olup yirmi beş senden
beri Siird’de mütemekkin tâcirândan İlyas Kebâvizâde Fethullah taraflarından tevkîl
etmeleriyle o esnada Çeto Ağa’nın da Siird’de mevcûd bulunduğu cihetle ol vakit
mutasarrıf vekili bulunan izzetli Feyzullah Efendi’ye vekîl-i merkûm tarafından vukû
bulan ifade ve Abuşyan Cebrail Efendi’nin dahi o tarihte Haleb’e göndermekte olduğu
ağnamlarından dört yüz elli beş re’s ağnamı Pençinar aşireti tarafından gasbettirilip Vali-
i müşârün-ileyh refakatiyle teşrif eyleyen saâdetlü Kazım Paşa hazretleriyle Efendi-i
mûmâ-ileyhin hayvanât-ı mağsûbeyi mütecâsirlerine bedelen tazmîn ettirilmesi hakkında
Paşa-yı müşârün-ileyh tarafından Hacı Fettah Bey’e vukû bulan ifade ve iltimas üzerine
Haleb tacirlerinin hayvanât-ı mağsûbelerinden beş bin küsûr guruş Çeto Ağa marifetiyle
tahsil ve vekîl-i mûmâ-ileyhe i‘tâ [66] ve Cebrail Efendi’nin hayvanât-ı mağsûbesinin
beher re’sine yüz onar guruşdan olmak üzere kâmilen Hacı Fettah Bey mütecâsirlerinden
istihsâl ettiği halde on beş bin guruş miktarını Cebrail Efendi’ye teslim ile kusurunu Hacı
Fettah Bey’in ekl ü bel‘ ettiğini ve devletlü komiser paşa hazretlerinin Diyarbekir’i teşrif-

223
i me‘âli-terdîfleriyle beraber Hacı Fettah Bey ve oğlu Seyfeddin Bey’in Diyarbekir’e
ihzârları hakkında şeref-tevârüd eden emir-nâme-i aliyye üzerine müvekkil-i tâcirân-ı
merkûmânın Seyfeddin ve Derviş ve Resul Beylere vermiş oldukları altınlarla Hacı Fettah
Bey konağına götürülmüş olan hayvanatın istirdâdı zımnında kendisi dahi komiser-i
müşârün-ileyh hazretlerine müracaata mecburiyetini vekil-i merkûm Fethullah mûmâ-
ileyhimûna ihtar ettikte içlerinden yalnız Seyfeddin Bey Tilan karyesine gelerek zâyiat
ve nukûd-ı ma‘lûme mukâbilinde altı bin guruş sikke-i mağşûşe vermesi hususuna karar
verilip meblağ-ı mezkûru yirmi günde tesviye etmek üzere kahvecisi Hacı İbrahim
tarafından Fethullah bir kıt‘a deyn senedi verdiği gibi Fethullah tarafından dahi bir kıt‘a
halâs-nâme Seyfeddin Bey’e i‘tâ ve muahharen kahveci-i merkûm meblağ-ı mezkûru
Siird’e götürüp Hacı Fettah Bey’in hizmetkârlarından ve Siird ahalilerinden Hacı İbrahim
Ağa’nın hanesinde ve mahkeme-i bidâyet azâsından Abdülhamid Efendi huzurunda i‘tâ
etmeleriyle senedin kurtarıldığı bi’t-tahkik sâbit ve mütebeyyin olduğu gibi geçen sene
Bedirhan Paşazâdelerin ilm-i ifrâz-ı bâğy ve isyanları hengâmında Seyfeddin Bey ve
Pençinar ağası Çeto Ağa otuz neferi mütecâviz aveneleriyle Rıdvan kazasına gidip üç gün
ikâmetlerinde Bedirhan Paşazâdelerin hükümet-i seniyyeden bi’l-mukâveme inhizâm
ettirildiği haberi aksetmesiyle Rıdvan ahalisinden beş yüz guruş ahz ve cerâimle bi’l-
iktifâ savuşup gittikleri muhâbere evrakıyla mütebeyyin bulunmuştur.

Tafsîlât-ı ma‘rûzadan keyfiyet bi’l-etrâf rehîn-i ilm-i sâmileri buyrulacağı vechile


Tanzimat-ı Hayriyye’nin tesisinden şimdiye kadar Garzanlı Hacı Fettah Bey kaza-yı
mezkûr ahalisiyle göçebe ve kadîm sûretle meskûn bulunan aşâiri ne sûretle idare etmekte
olduğu ve gerek kendisinin ve gerek akraba ve taallukâtının ahali-i meskûne ve aşâir-i
merkûme haklarında olan muâmelât-ı mezâlim-kârânelerini teveccühle icra etmekte
oldukları bâlâda beyân ve ta‘dâd ve mîr-i mûmâ-ileyhin şu teneffüz ve teferrüd-ı tabiîsi
kaza-yı mezkûrda bulunan bilcümle akraba ve taallukât ve mensûbâtına ale’l-infirâd
sirâyet ve müntakil olduğu ve ahvâl-i mebhûse mukaddemâ istifâdeleri bulunduğu cihetle
ahali haklarında ne murâd etseler yapmaya kesb-i iktidar ve dâhil-i kazada hükümet-i
seniyyenin nüfûzunu mahvederek ahaliyi kendilerine mahsûr ve mecbur ettikleri bedîdâr
bulunmuş ve ne fenalık etseler hiçbir kimesnenin haklarında şikâyete ve ma‘lûmatı
olanların şehâdete cür’et edemeyerek şu hâl o havali ahalisinin asâyişini muhill ve oraca
nüfûz ve hükümeti dahi bir dereceye kadar muzmahill edip el-hâsıl gerek mîr-i mûmâ-
ileyhe ve gerek biraderleri Hamid ve Emin Beylerle oğlu Seyfeddin Bey ve henüz
mahallerinde mecbur bulunan oğulları ve akraba ve taallukât ve avene-i sâireleri Garzan

224
kazasını bir eyalet-i mümtâze şeklinde olmak üzere istilâ ve keyfe mâ-yeşâ mutasarrıf
olarak şimdiye kadar hiçbir vukuâttan mes’ûl tutulmadıkları ve a‘şâr ve vergi ve
rüsûmâttan ve kur‘a ve redif ve müstahfız gibi tekâlîf-i devletle mükellef olmadıkları
cihetle zulm ve i‘tisâfları dahi gün-be-gün tezâyüd etmiş ve tedkîkât-ı mukteziyye-i
mesbûka vechile Melkan maddesi hakkında mahallince icrâ edilen tahkîkât ve muahharen
marifet-i âcizânemle yazılan tedkîkât ve ağnam tâcirleri haklarında vukû bulan vukuât
mîr-i mûmâ-ileyhin ve adamlarının ahvâl-i nâ-marziyyelerine tamam bir şâhid-i âdil
olarak derecâtını müfessir bulunmuş olduğu ednâ bir mütalaa ile derece-i vuzûhda
bulunmuş olduğundan tahkîkât-ı vâki‘a ve bâlâda bast u beyân olunan mütalaât-ı
cariyyeye savâba mukârin bulunduğu halde işbu müzekkere-i âcizânem zeyline ol bâbda
heyetçe olan ma‘lûmâtın dahi derc ve ilavesiyle bâ-mazbata tasdîki değilse cihet-i
cârihalar ber-tafsil gösterilerek ve hakikat-i hâl ketm edilmeyerek senedât-ı kaviyye ve
delâil-i mukni‘a ile ta‘rîfi hususlarına himmetle iâdesi zımnında meclis-i idareye havâlesi
bâbında fermân.

Bende Müstantik-i Heyet-i Islâhiyye Fî 8 Teşrinievvel sene [12]95


Meclis-i idare-i livaya fî 8 Teşrinievvel sene [12]95

Garzanlı Hacı Fettah Bey ile taallukâtı hakkında bâlâda muharrer on sekiz bendde
serd ve beyân olunan ahvâl zaten mesmû‘umuz olduğundan tasdîken işbu mahalle şerh
verilip temhîr kılınmıştır.
Fî 10 Teşrînievvel sene [12]95
Vekil-i Mutasarrıf-ı Liva-yı Siird Mehmed Raşid Nâib Ahmed Hulusi
Müftü Hüseyin Nakîb Es-Seyyid Ahmed
Muhasebeci Ahmed Şükrü Müdür-i Tahrirat Ahmed Rifat
Memur-ı Defter-i Hakanî Ali Rıza Aza Abdullah
Murahhas-ı Millet-i Ermeni (Ermeniyy’ül-ibare) Aza [BOŞ]
Vekil-i Murahhas-ı Keldanî (Hısnımansur) Aza Yani
Reis-i Ruhanî-i Süryani Aza İbrahim
Aslına muvafık bulunmuştur. Fî 11 Teşrînisâni sene [12]95
SİVAS BİDÂYET MAHKEMESİ

225
Şirvan’da Şir Beyzâde İsmail Bey

Mûmâ-ileyh İsmail Bey’in avenesinden meşâhîr-i eşkıyadan Mehmed Boşi ve


Yusuf ve Ahmed ve Abo ve Simo ve Pay karyeli Hasan ve Halid nâmûn kimesneler mîr-
i mûmâ-ileyhin emr ve tahrik ve tedbiriyle pederi Abdülfettah’ı katl ve vâlidesini kaçırıp
götürdükleri Noyin karyeli Ahmed tarafından fî 24 Kânûnısânî sene [12]94 tarihli verilen
arzuhalde iddia olunmakla emr-i merkûmla eşhâs-ı merkûmûnun mahkeme-i bidâyet-i
kazada muhakemelerinin icrâsı zeylinde mahalline verilen emr-i hükümet infâz olunmuş
ve berây-ı tedkîk mahkeme-i bidâyetten celb ettirilen fî 17 Receb sene [12]96 tarihli
istintaknâmenin hülâsa-i münderecâtında İran devleti tebaasından Tâcir Bekir ve Osman
Ağaların Şirvan kazasında götürmekte oldukları ağnam merkûm İsmail Bey ve aveneleri
tarafından gasb ü nehb ettirildiğine dair Diyarbekir vilayeti şehbenderhânesi ağavâtından
İbrahim Ağa tarafından iddia vukû‘ bulmuş ve Haleb tacirlerinden Süleyman Ağa’nın
dahi mahkeme-i mezkûrda istintaken ettiği iddiasının hülâsâ-i meâlinde Van havalisinden
Şirvan kazası tarîkiyle götürmekte olduğu ağnam mîr-i merkûm ile avenesi taraflarından
kezâlik gasb ve ber-takrîb çobanı katl ü telef olunduğu inbâ kılınmış ve fî 9 Ramazan sene
[12]95 tarihli Ayntablı Hasan’ın alınan takrîrinde kendisi Halebli tâcir Hasan Ağa’nın
hizmetçisi bulunduğundan tâcir-i mûmâ-ileyh ile Van vilayet-i celîlesinden ve Şirvan
kazasından mübayaa ve tedârik ettikleri ağnam sürülerini müstashiben Şirvan Kazası
kâimmakâmlık makarrına bir saat karîb mahalle geldiklerinde merkûm İsmail Bey bir kır
esbe râkiben otuz kırk nefer Ekrâd-ı müsellahayı müstashiben hilâl-i râhda uğurlarına
çıkıp kendilerine tüfenk endaht ettirmiş ve kurşunlardan birisi koluna isâbetle mecrûh
olduğunu ifade etmiş ve mecrûh-ı merkûmun işbu takrîri zabt olunduktan yirmi saat sonra
eser-i cerhden müteessiren vefat ettiği dahi zeyl-i istintaka mahkeme-i bidâyetten fî 10
Ramazan sene [12]95 tarihli yazılan mazbatada beyân kılınmış ve kezâlik mahkeme-i
mezkûreden fî 13 Zilkade sene [12]93 tarihli murakkaman verilen istintaknâmede
muharrer’ül-esâmi müddeiyândan Van vilayet-i celîlesine tâbi‘ Tabi karyeli Şahin veled-
i Melkon’un ifadesinde Ahkis nahiyesi tarîkiyle Siird’e ağnam götürürken esnâ-yı râhda
Gelmah karyesi civarında vâki‘ Ricle nâm suya muvâsalatlarında merkûm İsmail Bey ve
avenesinden Halid ve Hasan binân Murad ve Gelmah karyesinden Musa ve Pençinar
aşiretinden Ferho ve Keskoy aşiretinden Abdo ile mîr-i merkûmun rüfekâ-yı sâiresi
uğurlarına çıkıp on koyun ve sekiz re’s keçi ve eşyâ-yı sâiresini gasb ve Halende karyeli
Bekir ve Hacı Abdullah nâm kimesnelerin de ifadelerinde altı re’s ağnâmını ve Siirdli
Abdullah’ın dahi fezleke-i ifadesinde ma‘lûm’ül-mikdar eşya ve nukûdunu nehb ettikleri

226
dava ve dermiyân kılınmıştır. Ve geçen sene Bedirhan Paşazâde Osman ve Hüseyin
Beylerin bu havaliye ibtidâ tecâvüz ve tahattîlerinde mûmâ-ileyhimâ merkûm İsmail
Bey’in konağında müsâferetle ikâmet ve Bohtan kıt‘asında teşkîl eyleyecekleri cemiyet-
i fesâdiyyenin suret-i tertîb ve teşkili müzâkeresi mevki‘-i bahs ve müzâkereye vaz‘ıyla
tertîbât ve tasmîmât-i fesâdiyyeyi kararlaştırılarak ve vesâyâ ve tebligât-ı lâzıme-i
ihtilâliyye mîr-i mûmâ-ileyhimâya tefhîm ve telkinden mâa‘dâ rakipleri için [68] bir re’s
hayvan da ihdâ ve emr-i ihtilâli bu sûretle dahi teshîl ederek mûmâ-ileyhimâyı Eruh
kazasına atmış ve bunların şu yolda olan fikr-i kâsid ve fâsidlerinden bir tarafa ser-rişte
vermemiş olduğu misillü mûmâ-ileyhimânın Eruh kazasına muvasalatlarıyla beraber
Osman Bey Cizre üzerine gidip orayı istilâ ve Hüseyin Bey dahi Siird üzerine hücumu
tasmîm ettiği sırada Saman Köprüsü nâm mevkide asker cem‘ ve tahaşşüdü emrinde
merkûm İsmail Bey’le hafî ve celî muhâbere eylediği dahi ümerâ-yı mûmâ-ileyhimâya
tab‘iyet etmiş ve muahharen derdest edilmiş olan rüesâ-yı Ekrâd’dan Eruhlu Fakih
Hacı’nın zîri mahkeme-i bidâyetten musaddak tefrîk komisyonunda alınan istintakının bir
fıkrasında ifade ve ihbâr kılınmış ve asâkir-i redîfe firarilerinden olup ber-takrîb derdest
edilmiş olan merkûm İsmail Bey’in harbendesi Cendo’nun mahkeme-i bidâyette tutulmuş
olan fî 29 Şaban sene [12]93 tarihli istintakı münderecâtında dahi Harası karyeli Kaso’dan
bir aded silahlık götürmek üzere merkûm İsmail Bey kendisini göndermiş ve avdetinde
Kaso’nun cevâb i‘tâsında bulunduğunu beyân ve ifade etmiş olduğu halde merkûm
Cendo’yu ve işbu Cendo’nun amucazâdelerini mukaddemâ katledip mîr-i mûmâ-ileyh
İsmail Bey’in yanında hizmetkârlık etmekte bulunan Namran karyeli Halid ve Hasan
benân Murad ve Güreşkân karyeli Kiro ve Geve aşiretinden şakî-i meşhur Abdi ve Bolu
karyeli Hamzo’yu mûmâ-ileyh İsmail Bey’e teslim ve Maden karyeli Burho’nun hanesini
açıp emvâl ve eşyasını gasb ederek nezdine götürülmek üzere tesvîk ve kendileri de
mûmâ-ileyhden aldıkları emr ve talimat üzerine merkûm Burho’nun hanesini leylen açıp
merkûmun emvâl-i mevcûdesini sirkat ve karye hayvanatından dahi bir re’s koyun
ahzıyla Silan nâm mevkide mezkûr koyunu zebh edip pişirirler iken Merh ve Ziran ve
Fâre ahalileri emvâl-i mesrûkayı istirdâd için ‘ale’l-gafle üzerlerine hücum ettiklerinde
rüfekâsı emvâl-i mesrûkayı müstashiben firar ve kendisi de giriftâr olduğu ve İsmail
Bey’le bu gibi ef‘âl-i ma‘rûzaya mütecâsir pek çok adamları bulunduğu gibi firariler de
merkûm İsmail Bey’in konağına tahassun eyleyerek tahlîs-i giribân ettikleri merkûm
Cendo tarafından tafsîlen hikâye ve beyân olunmuş olmasına mebnî merkûm Cendo’nun
madden sirkat hakkında bu sûretle vukû bulan takrîr ve ifadesi hakkında mücâzâtı istilzâm
etmiş idüğüne mebnî tahdîd-i cezâ zımnında mahbûsda mevkûf iken kendisi bâlâda arz

227
olunduğu üzere asâkir-i redîfe firarilerinden bulunması ve ol esnada redif firarilerinin
cem‘iyle mensûb oldukları ordu-yı hümâyûna i‘zâmları emr olunmuş bulunması üzerine
merkûm Cendo dahi redif zâbitânını teslim olunarak efrâd-i sâire ile ma‘an ordu-yı
hümâyuna gitmek üzere yola çıkarılmış iken esnâ-yı râhda firar ile yine mûmâ-ileyh
İsmail Bey’in yanına gitmiş ve mûmâ-ileyhânın bu def‘a harekât-ı askeriyye vukû‘unda
merkûm Cendo da mûmâ-ileyh ile birlikte oldukları halde tutulup götürülmüştür. Ve
geçen doksan bir tarihinde merkûm İsmail Bey ile biraderi Osman Bey beş yüzden
mütecâviz haşerâtı cem‘ ederek hasm-ı kadîmleri olan Said Beyzâde Hurşid ve Fettah
Beylerle muhârebe ve mukâteleye hazırlandıkları halde bazı meşâyihin icrâ ettikleri cûy-
bâr-ı vesatat ile nâire-i fesâd ve ‘adâvet-i itfâ’ ve kuvve-i müsellahalar mahallerine iâde
ve isrâ ettirilmiş olduğu hakkında sebk eden iş‘âr ve olunan tahkîkât üzerine birer takrîb
ile her iki taraf beyleri celb ve tevkîf ile taht-ı istintaka alınmışlarsa da memûrîn ve ahali
zaten mîr-i merkûmûnun kuvve-i kâhire-i zâlimânelerinden hâif ve mütehâşî
bulunmalarına mebnî vukû‘ât-ı mezkûreyi tamamıyla hikâye ve ifadeye cesaret
edememelerinden nâşî iş kâide-i mevki‘-i sübûta îsâl ettirilememiş ise de bunların
cemiyet-i şekâvet-kârânelerinin istişârı kâbil olamadığına mebnî keyfiyet cânib-i âli-i
vilayet-penâhîye arz ve inhâ ve kendileri de Diyarbekir’e isrâ kılınmış ve merkûmûn bir
müddet Diyarbekir’de hapsedilerek mahallerine ircâ‘ ettirilmiş oldukları muamele-i
câriyye ve evrâk-ı mazbûta meâllerinden anlaşılmıştır. Ve geçen doksan dört senesi
Ramazan-ı şerîfinde İsmail Bey’in har-bendesi bulunan bâlâda muharrer’ül-ism Cendo
nâm şakî Fettah ve Hurşid Beylerin mensûbâtından Güreşkân karyeli Fakih Ömer’in bağ
içinde olan üzümlerini çiğnediğinden dolayı miyânelerinde hâdis olan münâza‘a zaten iki
taraf beylerinin mutarassıd oldukları şekâvete bir mukaddime olarak derhal elli altmış
kadar Ekrâd-ı müsellaha ile Fettah ve Hurşid Beyler kâimmakâmlık makarrı olan Kormas
nâm karyedeki konaklarından ve merkûm İsmail Bey dahi karye-i mezkûreye bir saat
ba‘id olan Gelmah karyesindeki konağından ol miktar Ekrâd ile çıkıp yekdiğeriyle mülâkî
olarak kavgaya tutuşacakları esnada Fettah Bey’in konağında müsâferetle bulunan Tillo
karyesi şeyhlerinin kavga mahalline yetişmeleriyle beraber bi’t-tavassut muhârebe
vukû‘una meydan verdirilmeyerek tarafeyni dağıttırmış oldukları haberi buraya in‘ikâs
etmekle şu iki taraf beylerinin celbi zımnında sâbık Tabur Ağası İbrahim Ağa mikdâr-ı
kâfi zabtiye ile Şirvan’a gönderilip kendileri hükümete davet ettirilmiş ise de icâbet
etmemeleri ve ol vakit sancağın askerden halviyeti cihetle haklarında bi’z-zarûr kuvve-i
cebriyye de isti‘mâl olunamaması hasebiyle Ağa-yı mûmâ-ileyh tehî dest olarak avdet
etmiş olduğu derkâr ve geçen sene Halebli Tacir İlyas Efendi’nin tedarik ettiği dört binden

228
mütecâviz ağnam sürülerini Şirvan kazasından savuşturmakta bulundukları halde kendi
zîr-i idarelerinde bulunan Zivzik karyesi ahalisiyle ma‘an Osman ve İsmail Beyler
merkûmun uğruna çıkıp ağnam-ı mevcûdeyi iğtisâb ve bi’l-âhire iş mevki‘-i resme
konularak Diyarbekir’de mukim İran şehbenderi Hüseyin Bey’in adamı İbrahim Ağa da
gelerek hayvanat-ı mağsûbenin sülüsânını istirdâd ve fazîha-i gasb Zivzik karyesi
ahalisinin cür’et ve cesaretlerine atf ve inbâ kılınmış ise de bu vakada beylerin bizzat
hazır bulunması ve karye-i mezkûre ahalisi dahi umûmen eşkıya makûlesinden ve zaten
mûmâ-ileyhimâ Osman ve İsmail Beylere de mahsûb ve mensûb takımından bulundukları
dahi muhakkak olması sebebiyle işbu habâset ve cinayetin ahali-i karye ile ma‘an
mütecâsirler dahi merkûm Beyler olduğu bedîhî ve aşikâr bulunmuştur. Ve geçen sene
Bedirhan Paşazâdelerin ilm-i berduş-ı şekâvet oldukları hengâmında bâlâda arz olunduğu
üzere Siird üzerine gelerek bu havaliyi istilâ eylemesi karar-gîr olan Hüseyin Bey’in
kuvve-i askeriyyesine müzâheret ve muâvenet etmek üzere mûmâ-ileyh İsmail Bey dahi
bâ-muhâbere nefîr-i ‘âmm tedârik ve tecemmu‘ ettirmiş olduğu misillü Bedirhan
Paşazâdelerin men‘-i şekâvetleri hakkında hükümetçe ittihâz olunan tedbiri neticesiz
bıraktırarak mîrler bu havâliyi istilâ ile kendileri vâsıl-ı murâd oluncaya kadar hükümetin
bir taraf ile muhâberede bulunamaması için Siird ile Diyarbekir arasında bulunan hutût-ı
telgrafiyyeyi Pençinar Ağası Çeto Ağa’nın şikest ettiği gibi Bitlis tarîki üzerinde olan
telgraf hattını dahi mûmâ-ileyh İsmail Bey şikest etmiş olduğu ve o esnada hapishaneyi
basıp mahbusîn-i mevcûdeyi dahi refakatine almak veyâhud dağıttırmak için merkûm
İsmail Bey’in himmetiyle Siird’e gelmek üzere bulunduğu haber-i sahîhi alınması üzerine
derhal cünûd-ı şâhâne ile hapishane kordon altına aldırılarak esbâb-ı tahaffuziyye ikmâl
ve merkûmun tecâvüz ve tahattîsine meydan verdirilmemesi esbâbı istikmâl kılınmakla
merkûm hapishane üzerine [69] gelmeye cesaret edememiş olduğu ve kezâlik o esnada
Siird’e bir saat karîb olan Halenze ve Tillo karyelerini mûmâ-ileyh İsmail Bey başında
bulunan haşerât ile basıp yağma etmek üzere olduğu mezkûr karye ahalisi taraflarından
tahkik edilmiş olmasına mebnî karyeteyn-i mezkûreteyn ahalisi iki gün ve iki gece
maslûbü’r-râha olarak ve silah-ı mukâvemete sarılarak geceleri tâ-be-sabah beklemekte
oldukları ve hakikaten ve müttefiken kendisine mukâbele ve müdâfaada bulunacakları
merkûm İsmail Bey de yakîn-i tâm hâsıl edilmiş olmasıyla bu köyler üzerine de
gelemediği ve bu hâl-i dehşet-meâl ol vakit hükümete beyân ve merkûm İsmail Bey’in şu
sûretle olan muamele-i zulmiyyesinden tahlis-i girîbânları bâ-sûz u güdâz arz ve istirhâm
kılınmış ise de merkûm ele geçirilmesine hasbe’z-zaman imkân olmaması üzerine bi’z-
zarûr is‘âfına hükümetçe bakılamamış olduğundan ahali-i merkûme ber-vech-i muharrer

229
silah-ı mukâvemete sarılmış bulunduğundan dolayı merkûm İsmail Bey eğerçi cemiyet-i
mevcûdesiyle aleni surette gelememiş ise de karyeden müfrez olan Halenze karyesinin
bağlarına birtakım avenesiyle leylen ve hafiyyen hırsızlık suretiyle gelerek bağ
bekçilerini tahvîf ve teşeyyuh ve mevcûd bulunan koru ormanlarından götürebileceği
mikdarını gasb ve götüremediğinin dahi hân ve turâba hılt etmiş ve Şirvan Kazasına tâbi‘
Küşiran karyeli Molla Süleyman ve biraderi Hüseyin nâm kimesneler Said Bey’in
oğulları Fettah ve Hurşid Beylere mensubiyet iddiasıyla bunlara taraftarlık etmekte ve
mûmâ-ileyh İsmail Bey’in konağına gidip gelmemekte ve İsmail Bey tarafından vukû‘
bulacak teklîfâtı îfâ ve emirlerini infâz etmemekte bulunduklarına mebnî işbu taraftarlık
beliyesiyle beraber emrinin infazına merkûmânın havâle-i sem‘ ve itibar etmemesinden
dolayı hâsıl olan gayz ve adâvetini teskin etmek ve şu sûretle ahali-i sâirenin de gözlerini
yıldırıp pençe-i zâlimânesinin esiri eylemek üzere merkûmânın katl ü itlâfıyla
hânümânlarının mahvını mûmâ-ileyh İsmail Bey tasavvur ve tasmîm ile kendisinin tervîc-
i âmâline hâdim ve resmî sûretle maiyetinde şekâvete mülâzım ve bu misillü menviyât-ı
mel‘anet-kârânesinin icrâ ve infâzını kendisine ayn-ı mefharet bilerek beyi nezdinde
kesb-i iştihâre mâil olan Mavit karyeli Temo nâm şakînin riyâseti tahtında ve efrâdı da
karye-i merkûme ahalisinden mürekkeb olmak üzere teşkil ettiği cemiyeti Küşiran karyesi
üzerine tesvîk ve şakî-i merkûm da merkûmân Molla Süleyman ve Hüseyin’i karye câmi-
i şerîfine kaçırarak orada bi’t-tazyîk nihayetinde merkûmânı cami-i şerîf içinde kılınç ve
kurşunla katl ü itlâf ve ba‘de-hu bilcümle mâmeleklerini nehb ü gârât ile çoluk ve
çocuklarını sokak içinde çırıl çıplak bir hâl-i hucret-iştimâlde bıraktırılmış ve şakî-i
merkûm ol bâbda muhrik ve müretteb katl olan mûmâ-ileyh İsmail Bey’e müttekî olarak
konağında mütehassın ve Mavit karyesi ahalisi de zaten İsmail Bey’e mütevessid
bulunduklarına ve ol vakit gâile-i mündefi‘anın ilcaâtından sancağın asâkir-i şâhâneden
hulviyeti ve hükümet-i mahalliyye memurları da zaten netice-i zâlimânelerin esiri
bulunmaktan nâşi fezîha-i kıtâl ve keyfiyet-i iğtisâbiyyenin tahkîkâtına bakılamayarak ve
şakî-i merkûm Temo ve rüfekâsı da tutulamayarak hâlî üzere kalmış olup ve’l-hâsıl
merkûm İsmail Bey kendisini mîr-i a‘dâdına soktuğu tarihten yevm-i giriftine değin
bulunduğu mevki‘ askerden hâlî kaldıkça meslek-i isyanı ele alıp başına topladığı
eşkıyasıyla Şirvan ciheti tarîkinin emniyetini ihlâl ve mârrîn ve ‘âbirînin mal ve canlarına
îsâl-i dest-i hasâr ve mazârr ve bâlâda arz olunduğu üzere merkûm İsmail Bey ve
avenesinin tüfenk kurşunuyla mecrûh olacağı ve hayatından bir ramak kaldığı halde
Çoban Hasan’ın zabt olunan takrîrinde ağnamı merkûm İsmail Bey ile merkûmun bayrağı
altında toplanmış olan eşkıya tarafından gasb u nehb edildiğini ve merkûm İsmail Bey’i

230
dahi mukaddemâ İsmail Bey yedinde bulunup muahharen Hacı Abdullah Efendi’ye
verdiği ve sonradan tekrar aldığı kır renkli esbe râkib ve avenesiyle beraber bulunduğu
halde teşhis ve tayin edildiğinden ikâme-i davaya ibtidâr eylemiş ise de bu hâdisede
çoban-ı merkûm kurşun ile cerh edilmiş olduğu cihetle istintakı alındıktan yirmi dört saat
sonra mecrûhen vefat etmiş olması üzerine madde-i gasb ile işbu kıtâl keyfiyeti pesmânde
kaldığı ve başında bulunan cemiyet-i şekâveti hiçbir zaman tenkîs etmeyerek ale’d-devâm
türlü türlü hasâr ve mazârr ikâ‘ıyla hem kaza ahalisine ve hem de mârrîn ve ‘âbirîne envâ
ezâ ve cefâ ederek canından usandırmış ve bulunduğu mevki‘i rüfekâ-yı mevcûdesiyle
zabt ve muhâfaza ederek en nihayet menviyât-ı fasîdesini ilân ile şekâvetini izhâr
eylemesi ve siyemmâ Bedirhân Paşazâdelerin ihtilâlini tervîc ve teshîl ettirdikten mâa‘dâ
işbu ihtilâl kendilerince matlûb olan dereceye vâsıl oluncaya kadar hükümet-i seniyye
hiçbir taraf ile muhâbere edememek için Bitlis tarîki hutut-ı telgrafiyyesini dahi şikest
eylemiş ve muahharen Bedirhan Paşazâdelerle Dersaâdet’e kadar gitmiş olduğu halde
oradan firaren avdetle Şirvan’a gelip bir saat ef‘âl-i şekâvet-kârâneyi ele alarak öteden
beri geşt ü güzâr ve ta‘addiyâta ibtidâr ve hükümete yanaşmamakta bulunmuş ve başıboş
bırakıldığı halde tekrar bir hâdise-i azîmeye cür’et ve cesaret edeceği ahvâl-i
mücerribesiyle bedîdâr ve fî 3 Teşrînisâni sene [12]93 tarihiyle murakkaman Diyarbekir
vilayet-i celîlesine keşîde edilen mazbata-i telgrafiyye-i âcizânemizde bile Hizan ve Bitlis
câniblerine amed-şüd etmekte olan tüccar ve sâireye merkûm İsmail Bey’le başına
toplamış olduğu avene-i havenesi taraflarından tasallut vukû‘uyla ol taraflar tarîklerinin
emniyeti insilâb ve bunun için bir tedbir-i âcilin lüzum-ı ittihâzı arz ve iş‘âr ve
müteakiben ıslahat me’mûr-ı sâbıkı saâdetlü Nazım Efendi fî 15 Teşrînisâni sene [12]93
tarihiyle verilen mazbata-i âcizânemizde dahi merkûmun harekât-ı bâğiyyesi arz ve tezkâr
ile hayyen ve meyyiten derdesti lüzumu inbâ kılınmış olduğu halde ele geçirilemediğine
ve merkûm İsmail Bey gibi bir kaza halkının emvâl ü eşyasını ve kendisine itaat
göstermeyen ahali-i mutî‘a ve mazlûmeyi nehb ü gasb ve katle me’lûf ve kat‘-ı tarîk ile
mevsûf erbâb-ı şekâvet işbu zaman-ı ıslâhâtta dahi derdest edilip de mücâzât-ı lâzımeleri
icrâ olunmaz ise civarında bulunan ahali terk-i dâr u diyâr ile târümâr olmalarını mûcib
olacağına mebnî bu defa da taharriyât ve ikdâmât-ı mütevâliyyenin tamamı icrasıyla
beraber her hâlükârda merkûm İsmail Bey’in hayyen ve meyyiten derdesti için mevki‘
kumandanlığına mazbata-i icâbiyye bi’l-i‘tâ asâkir-i şâhâne sevkiyle sâye-i satvet-vâye-i
hazret-i padişahîde merkûm İsmail Bey yirmi kadar avenesiyle beraber Mesken
bahçelerinde bulunduğu casus vâsıtasıyla haber alınarak ve etrâfı sardırılarak davet
olundukta icâbet etmeyerek teshîr-i silah ile kurşun atmış ve bi’l-mukâbele asâkir-i

231
şâhâne tarafından dahi atılan kurşunlardan birisi merkûmun yedindeki Martini Hanry
tüfengine tesadüfle tüfengi ortadan böldüğü gibi bir kurşun da taşa ve ondan pârelenip
diz kapağıyla sâir mahallerine isâbetle cüzî mecrûh olduğu halde derdest olunmuş ve işte
merkûm İsmail Bey’in fezâhat ve esâet-ı vâkiası tezkîr ve hakikaten kendisi şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunarak hükümetçe te’dîb ve terbiyesi lâzım ümerâ-yı
zâlimeden bulunduğu müstağnî-i teşrîh bulunmuştur. [70]

Şirvan Kazasında Said Bey ve Oğulları Fettah ve Hurşid Beyler

Mûmâ-ileyhimâdan Hurşid Bey’in geçen doksan üç tarihinde Kânûnısânî içinde


tahsilât me’mûriyetiyle nahiyelerine gelip tahsil ettiği on bin küsûr guruştan beş bin yüz
elli guruşunu kendi nefsi için alıkoyarak kusurunu mal sandığına teslim etmiş olduğu gibi
doksan beş çift çorap ve üç aded keçi ve yirmi beş çift çarık ve iki aded İstanbul-kârî
mendil ve on dört top şalvar ve on altı re’s ağnamı bi’l-icbâr kendilerinden kabz ettiği
gibi biraderi Fettah Bey de dâimiyy’ül-vukû‘ kendilerini darb ve karılarına varıncaya
kadar habs ve mutasarrıf oldukları arazilerini zabt ve sâir günâ vukû‘a getirilmekte olan
muâmele-i zâlimâneleri Şirvan’da Ahkis karyesi ahalisinden millet başı Vartan tarafından
iddia ve ol bâbda bir nefer muhbir de ikâme ettirilmiş olduğu mahkeme-i bidâyetten fî 15
Rebîulâhir sene [12]96 tarihli tutulan istintaknâmede muharrer olduğu gibi işin derece-i
sübûta vardırılacağını mûmâ-ileyhimâ Fettah ve Hurşid Beyler anlamaları üzerine bilâ-
sebeb taht-ı inhisârlarına aldıkları araziye ba‘d-ezîn taraflarından müdahale olunmamak
ve ahali-i merkûme de meblağ-ı mezkûrla dava-yı sâirelerinden sarf-ı nazar etmek üzere
ehadü hümâ âherine ber-vech-i te‘âtî-i senedât ile işin sulhen kapattırılmış olduğu misillü
kaza-yı mezkûrun milletbaşısı Karabet imzasıyla verilip mahkeme-i bidâyete muhavvel
fî 13 Mayıs sene [12]95 tarihli ve on yedi bendi şâmil lâyiha ile ol bâbda icrâ kılınan
tahkikâtta kaza-yı mezkûr muzâfâtından Derhavil karyesinin beher sene öşr-i şer‘îsi dûn
fiyatla mûmâ-ileyhimâ Fettah ve Hurşid Beyler veyâhûd kendilerine mensûb olanlar
tarafından iltizâm edilerek ahali-i karyeyi tazyîk ve iki mislinde olmak üzere cibâyet
ettirmekte bulundukları halde geçen sene karye-i mezkûrun a‘şârını karyeden muhtar
Osib zamm-ı bedel ile deruhde ve iltizâm ettikte mûmâ-ileyhimâ kendileri için muhtar-ı
merkûmdan beş yüz guruş akçe isteyip bu da tesviyeye rûy-ı muvâfakat göstermemesi
üzerine merkûm Osib merkûmân taraflarından şedîden tehdîd olunduktan sonra merkûm
savuşup karyesine gittikten üç gün mürûrunda şekâvet-i müteaddide ashâbından olup
mûmâ-ileyhimâya olan intisâbları hasebiyle Nerib? nahiyesinde kendi taraflarından iskân
ettirilerek hizmetlerinde yani emr-i şekâvette kullanmakta bulundukları Usturkân aşireti

232
ağası şakî-i meşhur Şir Bey ile amucası oğlu Süleyman Ağalar mûmâ-ileyhimâ bi’t-teşvîk
karyeden diğer iki nefer Hıristiyan ile merkûm Osib’i merkûmân Şir Bey ve Süleyman
Ağalar bir iş için ikâmetgâhları olan Nerib karyesine gitmeleri hakkında gönderdikleri
haber üzerine merkûm Osib iki nefer refîkiyle Nerib karyesinin civarına gittiklerinde
merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar bunların gelmekte olduklarını görmeleriyle
beraber oğulları Derviş ve Ahmed’i gönderip esnâ-yı râhda ve köyün iki üç dakika
mesafesinde uğurlarına çıkarak Ahmed ve Derviş taraflarından atılan tüfenk
kurşunlarının Osib’e isâbet etmesiyle maktûlen vefat etmiş ve veresesine keyfiyet haber
verilip ayinleri üzere defnettirmeye gittikleri halde merkûmân Şir Bey ve Süleyman
Ağalar cenazenin üzerine gelerek ayinleri üzere defnettirilmesini men‘ ile hemen bir kuyu
hafrettirilerek cenazeyi kaldırıp defnettirilmiş ve verese-i maktûl tarafından çendân
arzuhal takdimiyle kâtillerle muharriklerin haklarında ikâme-i dava olunmuş ise de ol
vakit gâile-i mündefi‘anın ilcâ ettirdiği ahvâlden nâşî hükümet-i mahalliyye tarafından
bir şey denilemediği gibi merkûmân dahi bî-muhâbâ ve Fettah ve Hurşid Beylerin
konaklarında bulundukları cihetle bir taraftan haklarında müdahale vukû‘a getirilmemiş
ve bununla beraber merkûm Osib’in sağlığında oğlu David’in Fettah Bey bir aded
tüfengini cebren aldığı halde bu defa marifet-i hükümetle mezkûr tüfenk mûmâ-ileyhden
istirdâd ettirilmiş ve zikrolunan Usturkân aşireti iki kabileden ibaret olup Molla Derviş
kabilesi Fettah ve Hurşid Beylerin ve diğer kabilede Şir Bey oğulları Osman ve İsmail
Beylerin taht-ı idarelerinde bulunup mevsim-i şitâda Bohtan Suyu’nun üzerinde
kışlamakta ve mevsim-i sayfda dahi Şirvan kazası dâhilinde Beylerin si‘âyet ve
himâyeleriyle ittihâz ettikleri yaylalarda göçebelik ile ikâmet etmekte oldukları halde
muahharen merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar mûmâ-ileyhimâ Fettah ve Hurşid
Beyler Nerib nahiyesine icrâ-yı şekâvet ve fesada ve ahali-i mahalliyyenin cümleten
kendilerini merci‘-i mahsûs ittihâz etmeleri efkâr-ı fâsidesiyle elverişli bir mevkie
birleştirilmiş ve ahali-i nahiye ise bunların şerr ve mekîdetlerinden ve hasâr ve
mazârrından her vakit ve ân müştekî bulunmuş olduklarına mebnî bunların izâle-i
şekâvetle me’vâ-yı kadîmlerine iâde ve ib‘âdı hakkında Hürmüz karyesi muhtarı Abo ve
Kalenz karyesi muhtarı Nebo nâm kimesneler her bâr istid‘âdan geri durmamakta
oldukları halde merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar ile henüz firarda bulunan
akrabalarından olup Fettah ve Hurşid Beylerin hizmetlerinde bulunan şakî-i meşhur Abdo
nâm kimesneler müsted‘iyât-ı merkûmândan evvelce Abdo’yu ve sonra da Nebo’yu
kurşun ile katl ü itlâflarına cebren ve mûmâ-ileyhimâ Fettah ve Hurşid Beylerin taht-ı
himâye ve sahâbetlerinden haklarında kimesne tarafından bir söz söylenmediği ve Şirvan

233
kazası idare azâsından Reşo nâm Hıristiyan Beylerle mugâyeret ve taleblerine izhâr-ı
adem-i kudret ettiği cihetle bunlara merkûmûnun katl ü itlâf ve Sincur karyeli Şemas’ın
kavak ağaçlarıyla tekin bağını nısfı Osman ve İsmail Beylere ve nısfı da Fettah ve Hurşid
Beylere mensûb olan Zivzik karyesi ahalisinden kendi taraftarânını merkûm Fettah
Bey’in tahrik etmesiyle kırdırılmış olduğuna mebnî keyfiyeti Siird’de şekvâ etmek için
merkûm Şemas Siird’e gelmekte olduğu halde Tillo Şeyhi Şeyh Hamza Efendi merkûm
Şemas’ı celb ve ba‘d-ezîn Fettah Bey tarafından bir gûne muâmele-i gadriyye vukû‘a
getirilemeyeceği taahhüd ve temin ile hanesine avdet ettirildikten üç veya dört gün sonra
Zivzik ahalisinden ve Fettah Bey taraftarânından Şâbi oğlu ve Mahmud ve İço nâm
şahıslar Şemas’ın hanesi üzerine gidip merkûmu katlettikleri ve ba‘de’l-katl bunlar dahi
Fettah ve Hurşid Beylerin konağına gitmeleriyle hiçbir taraftan dava olunamamakta
bulunduğu ve Fettah ve Hurşid Beylerin ikâmetgâhları olan Kormas karyesinin on dakika
civarında vâki‘ Derik karyesi ahalisini Fettah ve Hurşid Beyler her bâr tekâlîf-i şâkka ile
mükellef tuttukları gibi karye-i merkûmeden Murad nâm kimesne berây-ı ahz u i‘tâ
Usturkân karyesi içine doğru giderken İsmail Bey hizmetkârı şakî-i meşhur diğer Abdo
ve Fettah ve Hurşid Beylerin hizmetkârları olan Mehmed’in Mehmed oğlu Osi nâm
şakîyle merkûm Murad’ı tutup emvâlini gasb ve kendisini katlettikleri ve Derik karyesi
milletbaşı Bedros mutî‘ bulunan Hıristiyan ahalisinin en birinci muteberlerinden ve
hususiyle Fettah ve Hurşid Beylerin ahali-i gayrimüslime haklarında olan zulüm ve
ta‘addiyâtlarını her bâr işâ‘a ve ilan ile men‘-i esbâbının istihsâli uğrunda çalışıp
çabalayan takımdan bulunduğuna mebnî bu yüzden merkûm hakkında hâsıl olan kin ve
adâvet üzerine merkûm Bedros hükümet-i mahalliyye tarafından me’mûren Hıristiyan
köylerine tahsilata gönderildikte Fettah Bey ve amucazâdesi Kefreli Derviş Bey ve Köle
Abdo birkaç nefer hizmetkârları beraberlerince olduğu halde merkûm Bedros Görniyan?
ve Pay karyeleri miyânında taammüden ve mutasavveren katlettikleri ve Kefreli Mir
Mehmed’in oğlu Tahir Bey ile karye-i merkûmeden Silo nâm kimesneler hükümet
makarrı olan Kormas karyesine gelmekte oldukları halde Kefre’nin yarım saat berisinde
Kefreli Derviş Bey [71] ve amucası oğlu Kasım Bey ve hizmetkârlar merkûmânın
uğurlarına çıkıp Silo’yu kurşun ile darb ve katletmiş olduklarından dolayı Tahir Bey ol
bâbda olan şehâdetini hükümette söylediği halde Fettah Bey deâvide mümeyyiz
bulunduğu cihetle karye-i mezbûre imamı celb ve bi’t-tahvîf Silo’nun ayağında yalnız bir
sivilce yarası bulunduğu halde hülûl-i ecel mev‘ûduyla vefat edip kendisi gasl etmiş
olduğunu söylettirip bu sûretle de katl maddesini çürüttürmüş ve imamın işbu ifadesi mîr-
i mûmâ-ileyhin mezâliminden ihtiraza mebnî bulunduğu misillü Tahir Bey memleha

234
kolcusu olup bir sene sonra yazıda pirinci bekler iken Silo hakkında şehâdette bulunduğu
için Derviş ve hizmetkârları Burho ve Hüseyin nâm şahıslarla Tahir Bey’in üzerine gidip
merkûmu göğsündeki rüsûmâta mahsûs olan alâmet-i fârika üzerinden kurşun ile cerh ve
alâmet-i fârikanın parçaları merkûmun vücuduna te’sîr ile yaralandığı halde Derviş Bey
hükümete celb ettirilemeyerek yalnız hizmetkâr Hüseyin celb ettirilmiş ve Derviş Bey de
Mir Mehmed’in hanesine dehâlet ettiği cihetle buna da davasından sarf-ı nazar
ettirilmekle Hüseyin dahi tahliye ve Tahir Bey de bir sene mezkûr cerhin te’sîrinden esîr-
i firaş olup ber’ ü tâm hâsıl olamayarak mecrûhan vefat ettiği mertebe-i vuzuha vâsıl ve
ânif’ül-beyân İsmail Bey’in hakkında bâlâda yazılan bend-i mahsûsda tafsil ve teşrîh
olunduğu vechile mûmâ-ileyhimâ Fettah ve Hurşid Beyler İsmail ve Osman Beylerin
hasımları olup bunların teşkîl ettikleri cemiyet-i şekâvete tatbiken mûmâ-ileyhimâ dahi
teşkîl-i cemiyetle ihlâl-i asayişe sâ‘î ve taraftarlık beliyyesiyle yekdiğerinin ve
mensûbâtlarının hânümânlarının tahrîb ile zulm ve i‘tisâfda anlara müsâvî ve mümâsil
bulunmuştur. Mûmâ-ileyhimâdan Hurşid Bey de yağmasında Siirdli Hamid Ağa ile
birlikte bulunduğundan altı mâh müddetle mahkûm olduğu halde henüz cezası icrâ
olunmadığı kaydından anlaşılıp merkûm ile biraderi Fettah Bey Şirvan köylerine olan
nüfûz ve tegallübleri ümerâ-yı sâirenin mahallerinde cereyan eden nüfûzlarına mu‘âdil
ve belki de fâik olup mûmâ-ileyhimâ kâimmakâmlık merkezi olan Kormas karyesinde
öteden beri kesb-i iştihâr edip Said Beyzâdeler olmasıyla evâilde ebâ ve ecdâdları
miyânelerinde olan adâvet ve muhâsamât eserine bunlar dahi iktizâen yekdiğerinden ahz-
ı sâr ü intikâm yolunda üç dört yüz pâre kurayı hâvî olan Şirvan kazası ahali-i Müslime
ve gayrimüslimesini ve bilcümle aşâir ve kabâili ikiye taksim edilerek bir kısmını mûmâ-
ileyhimâ Fettah ve Hurşid Beyler ve bir tarafı da Şir Bey oğulları Osman ve İsmail Beyler
temellük ve tesâhub ederek ahali-i meskûne aşâir ve kabâil-i muhtelifeyi bu sûretle taht-
ı idarelerine aldıkları gibi nüfûz-ı hükümet-i mahalliyyeyi dahi kendi murâd ve
maksûdları derecesinde infaza mecbur eylemiş ve hükümet-i mahalliyye ise icraat
emelinde bulundukça bizzat mümâna‘at ve vâsıta-i ahali ile de muhalefet ettirmeyi her
iki tarafın adet edinmiş fesededen ve kazanın kusûr-ı ağavât ve ümerâsıyla da karâbet-i
sıhriyye peydâ ve bunları dahi sâir tevâbi‘ ve taraftarlarını ilâve ile kendilerine inkıyâddan
her sûretle mutazarrır kalıp da nihayet’ül-emr fekk-i rikâb eylemek niyetinde bulunan
ahali-i fukârâ ve zu‘afâyı istedikleri gibi ezip bozmaya ve emvâllerini cerîmeten ve
gazaben ahzedilerek ma‘nen ve maddeten istifâde-i zâtiyyelerini dahi bu sûretle icrâ ve
zamîrlerinde merkûz olan muhâsamât-ı sâbıka ve lâhikalarına mebnî ahali-i mutî‘a ve
meskûneden avene ve mensûbâtlarını ayaklandırıp teslîh ile tarîk-i ihlâl ve şekâvete

235
tesvîk ve ihlâl-i asayişe bilfiil teşmîr-i sâk ve sâ‘id edegeldikleri emsâl-i mütevâtire ile
hüveydâ ve derdestlerine kıyâm ve teşebbüs olunup ele girdiklerinde mâ-sebâkda beyân
olunduğu vechile istinâd ettikleri akraba ve taallukâtlarının si‘âyetiyle kendileri bihakkın
terbiye edilmeksizin bırakılmakta ve aşar kur‘a hususlarınca da mütevâliyen ilkâ-yı
fesadâtla umûm nahiye aşarının ihale zamanında kendileri veyâhud mensûbları deruhde
ve iltizâm edip mevsîm-i hasâdda iki katlı olmak üzere bi’l-icbâr cibâyet etmekte
oldukları muhakkak idüğünden ahali evâmir-i muhtelifeden kurtulmak ve bi’l-inhisâr
hükümeti tanımak üzere mûmâ-ileyhimâ Fettah ve Hurşid Beylerin dahi te’dîb ve
terbiyeleri farz-ı ayn mesâbesinde idüğü vâreste-i arz u inbâ ve her iki tarafın hükümet-i
mahalliyye me’mûrları hakkında olan nüfûz ve tehevvür ve cesaret ve adem-i inkıyâdları
bahsine atf-ı kelâm olunca İrun nahiyeli Şerîf ve Musa Beyler Şir Bey oğulları Osman ve
İsmail Beylere ve İrunlu Telli ve karındaşları Derviş ve Abdi ve Aziz Beyler dahi Said
Bey oğulları Fettah ve Hurşid Beylere mensûb ve mahsûn olup ber-vech-i muharrer
taraftarlık ile uğraşmakta bulundukları halde geçen sene birtakım Ekrâd-ı müsellahayı
müstashiben Telli Bey kâimmakâm-ı esbâk Şerîf Efendi nezdine ve Şerîf Bey biraderi
Musa Bey dahi İsmail Bey konağına gelmiş oldukları halde Telli Bey maiyetinde bulunan
aveneleri İsmail ve Musa Beyler haklarında bazı mertebe-i zebândırâzlıkta
bulunmalarından nâşî bi’t-tehevvür İsmail Bey hükümet konağına gelerek kâimmakâm-ı
mûmâ-ileyh huzurunda merkûm Telli Bey’i darb ve başının birkaç yerini cerh ve
kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh de bir değnek darb ettiği halde beyin adamları da hükümet
konağında İsmail Bey’i öldürmek için derhal hükümet konağına hücum ve ablukaya
aldırılarak İsmail Bey taraftarları da toplanıp hücum ve muhârebe etmek üzere iken
Osman Bey bi’l-vurûd muârazayı teskin etmiş ve bunların şu yolda olan harekât-ı nâ-
meşrû’alarından ve hususiyle kâimmakâm-ı kazanın darbından dolayı icrâ-yı mücâzatları
lâzım gelir iken bilakis me’mûrîn-i mahalliyyenin giriftâr oldukları havf ve haşyet iktizâsı
olarak tarafeyn haklarında lâ ve ne‘am denilmeye cesaret olunamamış olduğu bedîhî ve
rûşenâdır. Ve işte bu madde-i sahîhada bunların nasıl cebâbireden olup her iki tarafın
hükümetçe te’dîb ve terbiyeleri kâbil olamayan fesededen bulunduklarını tamamıyla
mutazammın ve müfessirdir.

Şirvan’da Usturkân Aşireti Ağası Şir Bey ve Süleyman Ağalar

Merkûmân hakkında mahkeme-i bidâyetten celb ettirilmiş olan fî 13 Haziran sene


[12]95 tarihli istintaknâmenin hülâsa-i meâliyle ol bâbda icra kılınan tahkîkât neticesinde
Derhavil karyeli Osib’in fezâyih-i katline mütecâsir olan ve henüz ele geçirilemeyerek

236
vâdi-i şekâvette pûyân olmakta olan oğulları Derviş ve Ahmed’in fi‘il-i katlde amirleri
ve Fettah ve Hurşid Beyler haklarında bâlâda muharrer bend-i mahsûsunda esbâb-ı
mûcibesi tavzîh ve tafsil olunduğu vechile Hürmüz karyesi muhtarı Abo ve Kalenz
karyesi muhtarı Nebo ve Maden karyeli Reşo nâm kimesnelerin de bilfiil kâtilleri
olduklarından başka merkûmân Şir Bey ve Süleyman Ağalar bidâyet-i Tanzimat’tan bu
âna kadar eşkıyalıkla şöhret-şi’âr olan Usturkân aşiretinin reisleri olup mûmâ-ileyhâ
Fettah ve Hurşid Beylerin hizmetlerinde bulunarak onların galebe-i nüfûzlarından bi’l-
istifâde inzimâm-ı re’y ve kararlarıyla cebren ahali-i mutî‘anın yedinden nez‘ ile dört beş
seneden beri taht-ı tasarruflarına geçirdikleri Nerib nahiyesindeki mevki‘-i mahsûsda
ikâmetle kat‘-i tarîk ve ahali-i mahalliyyenin mevâşî ve emvâl ve zehâirine itâle-i dest-i
hasâr ve şu sûretle olan temettü‘ ve ticaret-i zâlimânelerinden dahi mîr-i mûmâ-ileyhâyı
hissedâr ve minnet-dâr eyleyip her bir fenalığı bî-muhâbâ irtikâb ve muhârebe-i
mündefi‘ada sancağın asâkir-i şâhâneden hulviyeti cihetle merkûmân Şir Bey ve
Süleyman Ağalar aşiretleri halkıyla beraber mûmâ-ileyhimâ Fettah ve Hurşid Beylerin
oralarca derkâr olan te’sîr-i nüfûz ve devâm-ı şekâvetlerinden bi’l-istifâde bütün bütün
izhârlığı ve tuğyân ile ol taraflar asâyişini ihlâl etmiş bulunduklarına mebnî merkûmânın
hayyen ve meyyiten derdestleri hakkında meclis-i âcizânemizden verilen mazâbıt-ı
müteaddide üzerine ıslahât me’mûru sâbık saâdetlü Nâzım Efendi zamanında ve
sonralarında üzerlerine birkaç defalar harekât-ı askeriyye icrâ ettirildiği halde
derdestlerinin imkânı bulunamamış ve bu defa külliyetlice cünûd-ı hazret-i padişâhînin
irâd ettiği satvet-i kâhireden tahlis-i girîbân edemeyeceklerini yakînen derk ve firardan
dahi nevmîd bulundukları halde bi’l-kuvve derdestlerine muvaffak olunduğu âşikârdır.
Merkûmân şimdiye kadar hükümeti tanımamış ve oradan devleti tesviye ve ifâ etmemiş
ve kur‘a ve redif ve müstahfız gibi tekâlîf-i askeriyyeden gerek nefislerini ve gerek
aşiretleri efrâdını mükellef ve mukayyed ettirmemiş ve oğullarıyla avene-i sâireler ile’l-
ân meslek-i şekâvet-kârânede gezip tozmakta [72] ve bunların şer ve mekîdetlerinden
bi’l-ictinâb merkûmân hâmileri olan mîr-i mûmâ-ileyhimâ aleyhinde kimesne tarafından
bir söz söylenmeye cesaret olunamamakta ve ahali-i mutî‘a-i mahalliyyeyi pençe-i zulüm
ve ta‘addîlerinde esir tutmakta bulunmuşlardır. Velhâsıl merkûmân şekâvet-i müstemirre
ashâbından olup hükümetçe te’dîb ve terbiyelerinin te’lif ve seyyiât-ı sâbıka ve
lâhikalarının ta‘dâdı kâbil olmayan fesededen ve beylerin yekdiğerleri aleyhinde vukû‘a
getirmekte oldukları kavgalarında ve bunların ahz-ı sâr ve intikâm için vâki‘ olacak
emirlerinin tenfîz ve icrâsında birbirine müsâbakatla kesb-i iştihâr ve nice nice
hânümânların harâbiyetine ictisâr eyleyen rüesâ-yı Ekrâd’dan bulunmuşlardır.

237
Şirvan Kazasında Kefre Karyesinden Mehmed Bey ve oğlu Halil Bey ve diğer
Mehmed Bey oğlu Derviş Bey

Mehmed Bey’le Derviş Bey geçen doksan beş senesi Ramazan-ı şerîfinin on
birinci gününde her birisi yüzden mütecâviz haşerâtı başlarına celb eyleyerek metris ve
istihkâmlar arkasından yekdiğerine üç gün üç gece karşılıklı kurşun atarak muharebeye
cür’et eylemiş ve esnâ-yı muhârebede Derviş Bey’in tarafından Molla Abdurrahman oğlu
Hüseyin’in dahi kurşunla cerh ettirilmiş olduğu mertebe-i sübuta îsâl ettirildiği gibi
Mehmed Bey oğlu Halil Bey dahi şu nâire-i cenk ü cidâlde muhârib bulunduğundan başka
Siird kasabası ahalisinden Seyyid Süleyman nâmında birisinin zevce-i menkûhesini
cebren kaçırıp nefsine tenkîh etmek üzere İrun nahiyesiyle Bitlis kasabasına kadar
götürüp üç sene müddetle hanesinde alıkoyarak keyfe mâ-yeşâ’ fiil-i şeni‘ icrâ ettiği
Mardin tacirlerinden İskender nâmında birisini dahi iki sene evvelce bazı rüfekâsıyla
beraber Navalanari nâm mevkide iki yük ketenini gasbedip İrun nahiyesine götürdüğü
halde mağsûb ketenden bir miktarı ve Verkanıs karyeli Şeyh Hamid ve sâirenin
vesatatlarıyla ashâbına istirdâd ettirildiği mahkeme-i bidâyetçe tutulan istintaknâme
mefâhiminden anlaşılmıştır. Ve mûmâ-ileyhden Derviş Bey dahi zikrolunan muhârebede
kendi tarafından dahi teşkîl-i cemiyetle merkûm Mehmed Bey’le muharebeye ve Fettah
ve Hurşid Beylere dair olan bendde muharrer olduğu üzere Kefreli Süleyman ve Tahir ve
Derikli Bedros’un katl ve itlâflarına bilfiil merkûm Derviş Bey’in cür’et ve cesaret ettiği
ma‘rûz bulunduğu gibi bunlar haklarında bu defa icrâ kılınan tahkikat ve meclis-i
âcizânemizce mevcûd olan ma‘lûmâta gelince bundan iki sene mukaddem Kefre karyesi
ahali-i gayrimüslimesinin muhtarı Hado nâm kimesne yazıda çift sürdürmekte iken
birtakım âsâr-ı atîkayı toprağından zâhire çıkarmış olduğu haber alınmakla meclis-i
âcizânemiz azâsından İbrahim Efendi ve o tarihte zabtiye mülazımı bulunan Hacı
Süleyman Ağa me’mûren karye-i merkûmeye i‘zâm ve mûmâ-ileyhimânın
‘azîmetlerinden evvelce keyfiyete Şirvanlı Şir Beyzâde Osman ve İsmail Beylerin istitlâ‘
hâsıl etmeleriyle beraber zâhire çıkarılmış olan asâr-ı atîka-yı mezkûreyi merkûm elinden
kapmak efkâr-ı fâsidesine mebnî muhtar-ı merkûm Hado’yu konaklarına celb ile haps ve
tevkîf ve bu cihetle Hado hanesinde yoğiken me’mûr-ı mûmâ-ileyhimâ hanesini bi’t-
taharrî dokuz parça gümüş buldurularak götürülmüş olmakla ile’l-ân mahfûz bulunmuş
ve Hado da üç gün kadarca hapiste beklettirilmiş olduğu halde ber-takrîb oradan firaren
hanesine geldikte güyâ merkûm define çıkararak setr ü ihfâ etmekte olduğundan bi’l-bahs
bundan kendilerinin dahi hissedâr edilmesi zımnında Mehmed Bey ve oğulları Halil Bey

238
ve Şeyho Bey taraflarından merkûm Hado tazyîk ve tahvîf edilmekte ve zaten bunlarla
Derviş Bey’in ahali-i gayrimüslime haklarında olan muâmele-i zulüm ve ta‘addîlerinden
nâşî ahali-i merkûmenin o esnada mahall-i sâireye nakl ve muhâceret etmekte
bulunduklarına mebnî kendisine de müstevlî olan acz ve zaruret ilcâsı işe terk-i vatan ve
hicreti merkûm Hado dahi tasvîb ve Zirki nahiyesinde hane tedârik ederek eşya-yı
beytiyyesini hafiyyen aşırıp kendisi de zevcesi Çerkes nâm kadınla nehâren karye içinden
çıkıp gittikleri halde esnâ-yı râhda karyeye bir çâryek mesafesi olan Kaniye Gözü? nâm
mahalde vâki‘ Mehmed Bey’in bahçesi civarına yanaştıklarında Mehmed Bey oğulları
Halil ve Şeyhi Beyler müsellahan bahçe içinden uğurlarına çıkıp mebhûsün-‘anhâ olan
defineyi batırmak efkârıyla kaçmakta olduklarını ve her hâlükârda mezkûr defineden
kendilerinin hissedar edilmesini tekrar ve beyân ve Hado dahi bu gibi defineye mâlik
olmadığını dermiyân ile her çend taleb-i emân etmiş ise de merkûmlar tarafından kat‘iyen
havâle-i sem‘ ve i‘tibâr edilmemiş ve zaten merkûm Hado Beylerin muâmelât-ı
zulmiyyelerini işâ‘a ve ilan ile Beylerle muârız bir surette geçinmekte bulunduğuna
mebnî merkûmun katli bi’t-tasavvur ibtidâ Halil Bey, Hado’nun sadrına iki hançer darb
ve Şeyho Bey de kurşunla ayağının kaba baldırından cerh ile yere bırakılarak başı
cesedinden kat‘ ve cüdâ ile katl ve itlâf etmeleri üzerine zevce-i merkûme Çerkes kadın
oradan karyeye avdet ve keyfiyeti ahali-i karyeye ilan etmekle derhal karye-i
merkûmeden Sahak ve Bedo ve Girakos ve Haço ve sâirenin mahall-i katle giderek
maktûl-i merkûm Hado’nun naaşı karyeye getirilmiş ve ahali-i merkûmenin kulübelerine
yerleşmiş olan havf ve haşyet sebebiyle keyfiyet-i katli hükümet-i mahalliyyeye ihbâr ile
keşf ettirilmeğe meydan verdirilmeyerek kable’l-keşf Hado defnettirilmiş ve fezîha-i
katlin hîn-i vukû‘unda Hado’nun beraberince bulunan tüfenk ve hançer Halil ve Şeyho
Beylerin eyâdi-i zâlimânelerinde bulunduğu halde kimesne tarafından bir söz söylenmeye
cesaret olunamadığı gibi zât-ı âli-i hazret-i vilayet-penâhînin geçen sene bu havaliyi
teşrif-i meâlî-i rediflerinde maktûl Hado’nun oğlu Ali tarafından matakaddim arzuhal
üzerine icrâ-yı icâbı hakkında Şirvan kazası kâimmakâmlığına hitâben sâdır olan irâde-
nâme-i vilayet-penâhîyi merkûm kâtiller haber alarak İsa’yı da katleyleyeceklerini
kendisine beyân ve tehdid etmiş olmalarına ve merkûm İsa dahi pederinin hâlinden ibret
almış olmasıyla kendisi dahi genç yaşında lezzet-i mevti tatmaktan ihtirâzen bi’z-zarûr
sükûtu ihtiyâr etmiş olduğu ve gece Ramazan-ı şerîfte vukû‘u ma‘rûz olan kavganın
mebde’ ve esâsı dahi emvâl-i mîriyyenin taksimi maddesinden uyuşulamamasından
mütevellid olmuştur. Şöyle ki Şir Beyzâde Osman Bey’in, oğlu Aziz Bey Usturkân ve
Mehmedyan aşiretlerinden otuz kırk kadar Ekrâdı müstashiben Kefre’de Mehmed Bey’in

239
konağına gidip karye-i merkûme memlehasından bi’l-incimâd hâsıl olarak mevcûd
bulunan keyl-i Siirdî iki yüz kileyi mütecâviz tuzu alenen gasb u gârât ile aşireteyn-i
mezkûreteyne satmak için Mehmed Bey ve oğlu Halil Bey refakatleriyle Aziz Bey tuz
tâbelerinin üzerine vardıklarında Derviş Bey dahi Beyzâde bulunduğu cihetle mezkûr
tuzdan kendisi dahi dilediği miktar tuzu satmak iktidarını hâiz bulunduğunu beyân ve
Aziz ve Mehmed ve Halil Beyler ise mevcûd bulunan tuzu münhasıran kendilerinin zabt
edeceklerini dermeyan ile emvâl-i mağsûbe-i mîriyyenin mukâsemesinde
uyuşulamamasından dolayı miyânelerinde hâsıl olan şu mübâyenet ve zıddiyâtı kuvve-i
müsellaha ile hâl ve tefrîk etmeyi kararlaştırılıp hemen tuz üzerinde vukû bulan arbedede
Derviş Bey mağlûben oradan püskürtülüp mevcûd olan tuzlar efrâd-ı merkûmeye devren
füruht [73] ettirildikten sonra Aziz ve Mehmed ve Halil Beyler de konaklarına avdet ve
zaten her iki tarafın konaklarında metris ve istihkâm mevcûd bulunmakla ol gün metris
ve istihkâm arkalarına karşılıklı kurşun atarak muharebeye ibtidâr ve der-akab Derviş Bey
mensûb olduğu Said Bey oğulları Fettah ve Hurşid Bey’in ve Mehmed ve Aziz Beyler de
Şir Bey oğulları Osman ve İsmail Beylere vukû‘âtı ihbâr ve isti‘âne ve istimdâd ile bunlar
taraflarından dahi sevk ve tesrîb olunan nefîr-i ‘âmm ile tarafeynde yüz ellişer neferi
mütecâviz Ekrâd tecemmu‘ ve tahaşşüd ettirilerek üç gün üç gece kurşun endahtıyla
muharebeye imtidâd ve Derviş Bey’in adamı Hüseyin dahi kurşunla yaralanarak emr-i
muhârebe kesb-i iştidâd ettiği halde Karsifli Şeyh Mehmed ve Tonulu Şeyh Mehmed
Efendilerin karye-i mezkûreye ‘azîmetleriyle bi’t-tavassut mezkûr muhârebe men‘ ve
efrâd-ı müctemi‘a dahi dağıttırılmış olduğu bi’t-tahkîk sâbit ve mütebeyyin olduğu gibi
mezkûr muhârebe vukuundan mukaddem hizmetkârı Molla Ömer oğlu Burhan’ın
memleha zabtiyeliğine kaydını Derviş Bey memleha me’mûru Mehmed Efendi’ye
emretmiş ve me’mûr tarafından dahi müracaattan kable’l-istizân icrâ-yı icabına mezun
olmadığı cevabı verilmiş olması üzerine merkûm Derviş Bey feverân-ı gazabla alenen
karye içinde me’mûr-ı mûmâ-ileyhin üzerine hücum ve değnekle şedîd darb ettiği
muhakkaktır. Merkûmûndan Derviş Bey’in Said Beyzâde Fettah ve Hurşid Beylere ve
Mehmed Bey’in Şir Beyzâde Osman ve İsmail Beylere karâbet-i asabiyye ve sadriyyeleri
olmak münasebetiyle her birisinin ber-vech-i muharrer kesb-i intisâb ve mukârenetleriyle
onların hâiz oldukları nüfûzdan istifâde ve yekdiğerine olan husumet ve adâvet-i
kadîmelerine iştirak ile Mehmed ve Derviş Beyler de ehadü hümâ âherine akd-ı kin
ederek hakaret kasdıyla ahz-ı sâr ve intikâm yolunda ve mensûb oldukları Beylerin si‘âyet
ve delâletiyle birtakım haşerâtı mütevâliyen başlarına celb ve cem‘ ederek hunrizâne
dâimî muharebelere ictisâr ve karye-i merkûmede senevî bir buçuk milyon iki milyon

240
vâridât olur tuz memlehası olup kendileri de ma‘a-avene ve taallukât hazine-i celîleden
müstevfâ maaşla tavzif olunmuşlar iken metbû‘-ı mufahhamlarının haklarında bî-diriğ
buyurulan ni‘am-ı lâ-yuhsânın kadr ü kıymetini bilmeyerek mücerred istinâdgâhları olan
ümerâ-yı merkûmenin tesvîlât ve iğfâlâtlarına kapılarak onların hâiz oldukları nüfûzlarına
i’timâden memleha tuzlarını bidâyet-i muharebeden tâ tutuldukları güne varıncaya kadar
gasb u gârât ile aşâir ve kabâil halkına füruht ve memleha me’mûrları hakkında da enva‘
muâmele-i tahkîriyye icrâ etmekte olduklarından başka şu iki taraf Beylerinin gâile-i
mündefi‘a zamanını ganimet ve fırsat bilerek mezkûr Kefre karyesi ahali-i
gayrimüslimesi haklarında icrâ ettikleri zulüm ve ta‘addiyât-ı lâ-yuhsâ hasebiyle on beş
hane halkının terk-i evtân ile mahâll-i sâireye hicrete mecbur ederek bunların arazi ve
emlâklarını zabt ve tasarruf ile mesrûr bulundukları derkârdır. Ve bu cümle-i ma‘rûza ile
beraber mezkûr Kefre karyesi Van ve Erzurum ve Bitlis ve Muş ve Hakkâri vilayet ve
sancakları tarîk-i kebîri şâhrâhıyla tarîk-i sagîr alargasında vâki‘ ve tesadüfle mes’ele-i
mebhûsün-‘anhâ esnasında bilfiil ve bi’l-kuvve mârrîn ve ‘âbirînin emvâl ve eşya ve
canlarına sarkıntılıkta bulunarak kat‘-ı tarîk ve gasb-ı emvâle devam ile açıktan açığa ve
isyan ve bi’t-tahsis bunlardan Halil Bey ve Şir Bey oğlu İsmail Bey’in mütecâsiri olduğu
fezâhatta refîk ve şerîki ve Siirdli Süleyman’ın zevce-i menkûhesini kaçırıp üç sene
mütemâdiyen nezdinde alıkoyarak merkûm hakkında ef‘âl-i şenî‘a ve fecî‘aya ve Kefreli
Hıristiyan Hado’nun dahi henüz ele geçirilememiş olan karındaşı Şeyhi Bey’in
refakatiyle bir suret-i zâlimâne ve gaddarânede katline cür’et ve cesareti ve pederi
Mehmed Bey’le Aziz Bey’in mîrî tuzlarını nehb ü gârât etmelerinden dolayı tahaddüs
eyleyen münâzaa üzerine Şir ve Said Beyzâdelerin dahi kuvve-i zahriyye olarak
gönderdikleri Ekrâd-ı müsellahanın yardımıyla Derviş ve Mehmed Beylerin üç gün
mütemâdiyen kurşun endahtıyla kavgaya mütecâseretleri ve gerek kendilerinin mensûb
ve mahsûb oldukları Beylerin gâile-i nüfûz ve teferrüdlerinden kimesne tarafından
haklarında bir söz söylenmeye cesaret edilemeyerek merkûmûn Mehmed ve Halil ve
Derviş Beyler keyfe mâ-yeşâ’ hod-serâne ve bâgıyâne hareketle ahali-i mahalliyyeyi
pençe-i mezâlim-kârânelerinin esiri ettikleri ve Fettah ve Hurşid Beyler hakkındaki bend-
i mahsûsda esbâb-ı mûcibesi tafsil ve tahkiye kılındığı vechile Kefreli Silo ve Tahir ve
Derikli Bedros’un katl ve itlâflarına merkûmûndan Derviş Bey’in bilfiil cür’eti ve Şir ve
Said Beyzâdelerin yekdiğerleri aleyhinde vukû‘a getirdikleri muhârebâtta şu iki taraf
Beylerin müşâreketleri ve kendilerinin hayyen ve meyyiten derdestleri taht-ı elzemiyette
göründüğünden evvel ve âhir meclis-i âcizânemizden verilen mazâbıt üzerine bu defa
asâkir-i şâhânenin sevkiyle bi’t-ta’kîb ahz u girift ettirilip bunların her ne fenalığı murâd

241
etseler bilfiil ikâ‘ına muktedir bulundukları gibi aleyhlerinde değil şehâdette bulunmağa
ikâme-i davadan bile ahali-i mahalliyyenin muhteriz bulundukları ve şimdiye kadar
tekâlîf-i devletten kur‘a ve redif ve müstahfız i‘tâsından müstesnâ olarak mümtâz bir
halde yaşayıp menviyât-ı husûmet-kârânelerini yekdiğeri hakkında icrâ ve her sûretle
ihlâl-i asâyişle turuk ve ma’âbiri sedd ve imhâ etmiş takımlardan bulundukları ve mâ-
sebâkda beyân ve tafsil olunduğu vechile şekâvet-i müstemirre ashâbından olup te’dîb ve
terbiyeleri hükümetçe te’lîf olamayan beyzâdelerden ve vücûd-ı habâset-alûdları şu
havaliden bütün bütün kaldırılması lâzım gelen takımdan ma‘dûd bulundukları azâde-i
arz u beyandır.

Şirvan Kazasında Nivin Karyeli Abo bin İbrahim

Merkûm Abo Şirvan kazasında müstahdem zabtiye Abdurrezzak’ın bizzat katli ve


diğer zabtiyebaşının katlinde müzâheret ve muâveneti ve bununla beraber yol kesip adam
soymuş olmasına mebnî derdest olunup idamına hükmolunan Silo ve kaza-yı mezkûrda
vukû bulan envâ‘ uygunsuzluğun reisi olup şekâvet-i müstemirre ve mükerrere
ashâbından olduğu sübûtuna mebnî on beş sene müddetle Ergani [74] Maden-i
Hümâyûnu’ndaki küreğe vaz‘ olunmuşken oradan firar edip ile’l-ân şekâvetle gezip
tozmakta bulunan şakî-i meşhur Simo’nun küçük biraderleri olup bunların vukû‘a
getirdikleri bilcümle şekâvetin icrâsında merkûm Abo da şerîk-i töhmetleri bulundukları
halde ol vakit hâl-i firarda bulunması cihetle ele geçirilemediğinden hakkında tayin
mücâzât yoluna gidilemediğine mütedâir mahkeme-i bidâyetten tanzim olunup sureti
merbut fî 10 Muharrem sene [12]95 tarihli mazbata müeddâsından anlaşılmıştır. Merkûm
Abo ve henüz derdest olunamamış olan karındaşı Simo, Şir Beyzâde İsmail Bey’in
refâkatinde gezip dolaşarak karındaşlarıyla mûmâ-ileyh İsmail Bey’in me’lûf olduğu
âdât-ı bâgıyâne ve şekâvet-kârânesi eserine ittibâ’an meydan-ı şekâvette pûyân olarak
İsmail Bey’in infâz-ı emr ve irâdesi uğrunda fedâ-yı ser ve cân etmekte bulunmuş
olmasına mebnî hayyen ve meyyiten derdestleri hakkında meclis-i âcizânemizden verilen
mazbata üzerine bu defa icrâ kılınan harekât-ı askeriyyede merkûm Abo bi’l-kuvve
derdest olunmuş takımdan bulunmuştur.

Hizan’da Harosi Karyeli Melek Ağa’nın oğlu Murad Ağa

Merkûm Murad Ağa mes’ele-i mâziyyede karyesinden otuz kadar müsellah


haşerâtı başına celb ve cem‘ ederek Van vilayeti dâhilinde Gevaş kazasına muzâf Vanik
karyesi üzerine hücum edip karye muhbirinin un ve saman ile memlû üç bâb hanesini ve

242
on keyl sâfî ve elli beş arabalık saplı buğday yığınlarını ihrâk ve kırk iki yük de hıntayı
ve iki re’s camuşunu ve ahaliden Girakos ve Hoko ve Manuk nâm kimesnelerin dahi bin
beş yüz guruşluk emvâl ve eşyalarını gasb u gârât ve ahali-i sâire hanelerinden dahi
yirmiden mütecâviz hurç ve çuval ve keçe ve tüfenk gibi şeyleri iğtisâb eyleyerek savuşup
gittikleri misillü muahharen de merkûm Murad Ağa birtakım cemiyet teşkiliyle karye-i
mezkûreye gidip ahalinin dağda ra‘y olunmakta olan yetmiş beş re’s ağnâmını kezâlik
gasbedip götürdüğü gibi merkûm Murad Ağa avene-i havenesiyle iki defa nahiyesinde
vâki‘ olup karyesine kurbiyet ve civariyeti olan Simhaç Manastırı’na leylen ve nehâren
dühûl eyleyerek kilisede mevcûd bulunan külliyetli eşyâ ve elbise ve sâireyi sirkat ve
gasbettiği ve İnayat karyeli Hıristiyan Amro’nun dahi bir re’s esterini esnâ-yı râhda
gasben ahz ve altı ay nezdinde kalarak umûr-ı zâtiyyesinde kullandıktan sonra nahiye-i
merkûme ümerâsından Salih Bey’in tavassutuyla ester-i mezkûru ashâbına iâde ve bir
defa da manastır rahibini tahvîf ve tehdîd ederek seksen guruş akçesiyle bir re’s ağnâmını
cerîmeten ahzeylediği olunan iddia ve ol bâbda vuku bulan ihbarât-ı kaviyye-i muknia ile
derece-i sübuta isâl olunduğu mahkeme-i bidâyetten celb ile mütalaa olunan istintaknâme
müeddâsından anlaşılmıştır. Merkûm Murad Ağa Hizan nahiyesinde Bekiran kabilesinin
ağası olup şekâvet-i vâkiasına mebnî Vali-i esbâk devletli İsmail Paşa hazretlerinin
seksen dört tarihinde bu havaliye teşriflerinde taraflarından verilen emr üzerine ol vakit
nahiye-i merkûmede müdür bulunan Malatyalı Hasan Ağa marifetiyle derdest ve
mahfûzan bu cânibe irsâl kılındığı halde esnâ-yı râhda Şirvan kazasında Nivin karyesine
vardıklarında ber-takrîb me’mûrları yedinden firar edip şimdiye kadar tarîk-i şekâvet-
kârîde pûyân ve başına birtakım erbâb-ı şekâveti cem‘ ile nice nice ef‘âl-i kabîha ve
makdûhaya cür’et ve cesaret eyleyerek Hizan nahiyesi havalisinin asâyişini ihlâl ve
hususiyle merkûmun ikâmetgâhı olan karye Van ve Bitlis ve Hakkâri cihetlerine Şirvan
kazası tarîkiyle mürûr ve ‘ubûr eden tüccar ve ağnâm tacirlerinin memerr-gâhlarında
vâki‘ olmak hasebiyle mârrîn ve ‘âbirînin mal ve canlarına îsâl-i dest-gezend ve hasarât
ve merkûm Murad Ağa teşkil-i cemiyetle civariyeti hasebiyle Van havalisine kadar
avene-i havenesiyle gidip envâ‘ fenalıkları ihtiyâr ve bu sûretle harekât-ı bâgıyâne ve
hod-serâne ile nahiye-i merkûme ahali-i meskûne haklarında dâimâ müstemirren zulm ve
ta‘addiyât icrasıyla şöhret-dâr olmuş eşkıya zümresinden bulunmakla merkûmun hayyen
ve meyyiten derdesti vücûbu tahkik ve tebeyyün etmesine mebnî merkûmun ber-vech-i
muharrer hayyen ve meyyiten derdesti hakkında meclis-i âcizânemizden verilen mazbata
üzerine Binbaşı Hüseyin Ağa marifetiyle derdest olunarak gönderildiği gibi ikinci
derecede nâfiz’ül-kelim rüesâ-yı Ekrâd’dan olup merkûm Murad Ağa’nın her bir

243
fezâhatinde refîk ve şerik-i töhmeti olup taallukâtından bulunan Harosi nahiyesinde Kelit
karyeli Çeko’nun oğlu Süleyman ve Kasım oğlu Selim Ağalar haklarında da kezâlik
Binbaşı-yı mûmâ-ileyhe verilen mazbata-i âcizânemiz üzerine harekât-ı askeriyye bi’l-
kuvve derdest olunarak irsâl kılınmıştır. Ve merkûmûnun hakikaten ve sahîhan şekâvet-i
müstemirre ashâbından ve şimdiye kadar ettikleri fenalıklarından dolayı mes’ûl
tutulmamış takımdan ve kendilerini her sûretle tekâlîf-i devletten müstesnâ ve muhtar
bilmiş rüesâ-yı Ekrâd’dan bulunmuştur.

Hizan’da Hirit Karyeli Aziz Ağa’nın oğlu Ali Ağa

Mes’ele-i zâile hengâmında ordu-yı hümâyuna sevkiyât umûrunda kullanılmak


üzere hamiyet-mendân ahali taraflarından hayvanât ve revgân-ı sâdenin iâneten tedâriki
hakkında şeref-vârid olan emir-nâme-i vilayet-penâhî üzerine her yirmi beş haneden birer
re’s ester ve bu nispette olmak üzere revgân-ı sâde tertîb ve her tarafa me’mûr-ı mahsûs
irsâliyle infâz-ı irâdeye ibtidâr ve Hizan nahiyesine dahi Hamid Ağa’nın biraderi
Abdurrahman Ağa me’mûren i‘zâm kılınmış ve ber-takrîb Hizan nahiyesinden dahi on
sekiz re’s hayvan me’mûr ile müdür-i nahiye Ahmed Şefik Efendi marifetiyle celb ve
kusur hayvanat dahi peyderpey ahali taraflarından ez-dîl ü cân tedarik ve tehyie
olunmakta bulunduğu halde merkûm Ali Ağa birtakım avenesini hükümet makarrı
üzerine gönderip hayvanât-ı mevcûdeyi kuvve-i cebriyye ile hükümetten iğtisâb ettirerek
nezdine götürttürmüş olduğu misillü kura ahalisine de [75] taraflarından me’mûrlar
irsâliyle ba‘d-ezîn hayvanat ve revgân-ı sâdenin iâneten verilmesi hususlarını men‘
eyleyerek şu yoldaki vâki‘ olan ifsâdâtı üzerine ahali-i mahalliyyenin iâne-i mertebeyi
tesviye etmemekte olduklarından başka, taraf-ı hükümetten köylere gönderilen
zaptiyelere dahi cevâb-ı kat‘î i‘tâ ve bi’t-tazyîk iâde ve tekâlîf-i sâirenin dahi ru’yetini
ihlâl ettikten başka merkûm Ali Ağa’nın ikâmetgâhı olan Hirit karyesi civarında bulunan
Şin ve İsa ve Talbiyan ve İz karyeleri ahali-i Müslime ve gayrimüslimesi haklarında
mine’l-kadîm zulüm ve ta‘addiyât icrasıyla konağının bilcümle malzeme-i sayfiye ve
şitâiyyesini bu köyler ahalisine tahmîl ve bâr ve kurahâ-yı merkûme ahalisinin
yekdiğeriyle olan hukuk ve cinayet davalarını konağında hod-serâne ru’yet ve kimesnenin
hükümete müracaat edemeyerek kendisini merci‘-i mahsûs ittihâz ettirerek teferrüd etmiş
olmasına mebnî merkûmun derdesti emrinde tahribat-ı mütevâliyye icrasından geri
durulmamış olduğu halde ahz u giriftine bir sûretle imkân bulunamamış ve bu def‘a Van
Sâlis taburu binbaşı rif’atlü Hasan Ağa’ya i‘tâ olunanlar mazbata-i âcizânemiz üzerine
merkûm Ali Ağa kuvve-i askeriyye marifetiyle derdest ve irsâl kılınmıştır. Merkûmun

244
nahiyece olan teferrüd-ı tabiîsi ve kendisine mensûb olan köyler ahalisinden kur‘a ve redif
ve müstahfızdan bir nefer bile verdirmediğinden başka tekâlîf-i mîriyye-i sâiresinde cüz’î
lâ-yetehayyer kabîlinden olmak üzere tesviye ettirmekte ve iâne-i mebhûsün-‘anhâca olan
fesâdı ve ahalinin bittabi iâne etmiş ve hükümet-i mahalliyyede tecemmu‘ ettirilmiş olan
hayvanâtı da bi’l-icbâr istirdâd ettirmiş olduğu ber-vech-i muharrer tafsil ve merkûmun
derece-i hâl ve şekâveti mücmelen inbâ kılınmıştır.

Şirvan’da İrun Nahiyesinde Telli ve Abi Beyler Hânedânından Şerîf Bey

Mûmâ-ileyhimûndan Telli ve Abdi Beylerle henüz ele geçirilememiş olan


biraderleri Derviş ve Aziz Beyler Mano karyeli Hamzo’yu katl ve beş bin guruş nukûdunu
ahz u gasb edip götürdükleri maktûl-ı merkûmun biraderi Mefro? tarafından verilen fî 29
Kânûnısâni sene [12]94 tarihli arzuhâlde beyân olunduğu misillü kezâlik Telli ve Aziz
Beylerle hizmetkârları Şekro karyeleri ahalisine zulm ve ta‘addî ve muhtarları İbrahim’i
darb ve cerh ile ağnam ve nukûd ve eşyalarını ahz u gasb ettikleri Binyat karyeli İbrahim
ve Resul ve diğer İbrahim taraflarından fî 29 Kanûnısânî sene [12]94 tarihli verdikleri
arzuhalde beyân ve istid‘â olunması üzerine bidâyeten icrâ-yı muhâkemeleri zımnında
mahalline havâle olunduğu mukayyed ve binâenaleyh merkûmândan Telli Bey asâkir-i
şâhâne sevkiyle bi’l-kuvve derdest olunarak tahte’l-hıfz bu cânibe gönderilir iken esnâ-
yı râhda Mesken karyeli Hoca Abdülaziz Efendi’nin oğlu Abdülhakim’in peşrevliğiyle
Telli Bey’in biraderleri Abdi ve Derviş Beyler ile Bünyat karyeli Şekro ve refîki
taraflarından kuvve-i cebriyye isti‘mâliyle zabtiyelerin ellerinden alınıp kaçırıldığı Şirvan
kâimmakâmlığından vârid olan otuz sekiz numaralı ve fî 13 R sene [12]96 tarihli tahriratta
iş‘âr olunmuş ve ale’s-sabah merkûmun karyesi taharrî ve tahkik olundukta konağında
mevcûd bulunan bilcümle mâmeleklerini ketm ü ihfâ ve konakta hâlî bırakılarak şurada
burada geşt ü güzâr eylemekte ve merkûmla biraderlerinin ahali-i mutî‘a haklarında
ettikleri zulm ve hakaret ta‘dâd kabul etmediği 24 numaralı ve fî 8 Nisan sene [12]95
tarihiyle murakkaman Şirvan kâimmakâmlığından mevrûd mazbatada inbâ kılınmış
olduğu gibi bu defa icrâ kılınan tahkîkât ve meclis-i âcizânemizce mevcûd olan ma‘lûmât
bahsine gelince merkûmân Telli ve Abdi Beyler merkûm Hamzo’yu tüfenkle urup katl
ettikleri esnada maktûl-i merkûmda urulduktan sonra mukâbeleten tüfengini endaht
ettikte kurşun Telli Bey’in elinde bulunan çakmağa isâbet ve çakmak parçalanıp bir
parçası Telli Bey’in gözüne tesadüfle merkûmun bir gözünü kör ve bir parmağını cerh
edilmiş ve şimdiye kadar hükümete yakalarını verdirmeyip keyfe mâ-yeşâ’ avenesiyle
beraber eşkıyalıkla gezip her bir fenalığı irtikâb etmekte bulunduklarına mebnî

245
merkûmânın ve henüz ele geçirilmemiş olan diğer biraderlerinin hayyen ve meyyiten
derdestleri tahte’z-zimmette görünmekle ol bâbda meclis-i âcizânemizden i‘tâ kılınan
mazbata üzerine Binbaşı Hüseyin Ağa marifetiyle hayyen derdest ettirilerek mahfûzen bu
cânibe gönderildiği bâlâda isimleri muharrer karındaşları Abdi ve Derviş Beylerle rüfekâ-
yı sâireler merkûmu zabtiyelerin elinden kuvve-i cebriyye irâesiyle halâs ettikleri halde
tekrar asâkir-i şâhâne sevkiyle taharriyât-ı mütevâliyyenin tamâmî-i ifâsı def‘a-yı
sâniyyede verilen emr-ı kat‘î üzerine taharriyâta ibtidâr olunduğu halde merkûm
mahallinde dikiş tutturamayarak Şeyh Emin Efendi vesatatıyla bi’l-mutâva‘a arz-ı dehâlet
etmiştir. Ve merkûmun biraderi Abdi’nin Telli Bey’in her bir fenalığında şerik-i töhmeti
ve bunun da elde edilmesi emr-i tabiî olmakla merkûm hakkında da kezâlik verilen
mazbata-i âcizânemiz üzerin asker sevk olunduğu halde Şirvân’da Hasko karyesi
civarında hayyen derdest ettirilip Binbaşı-yı mûmâ-ileyhânın ikâmetgâhı olan Karasu
nâm mevkie götürülmekte iken merkûmun diğer biraderleri Derviş ve Aziz Beyler
birtakım aveneleriyle asâkir-i şâhânenin uğruna çıkarak bi’t-tazyîk merkûm Abdi Bey’i
asâkir-i şâhânenin elinden halâs etmek üzere tüfenk endaht etmeleriyle asâkir-i şâhâne de
mukâbeleten uğraşmakta bulunmuşlarsa da eşkıya külliyetlice bulunması cihetle Binbaşı-
yı mûmâ-ileyh tarafından bir bölük asâkir-i şâhânenin dahi kuvve-i zahriyye olmak üzere
sevkiyle bir çâryek imtidâd eden muhârebede eşkıya-yı merkûme cünûd-ı nizamiyyenin
şiddet-i ateş ve savlet-i delîrânesine tâb-aver-i mukâvemet olamayarak münhezimen
ric‘at etmeleriyle merkûm Abdi Bey salimen Binbaşı-yı mûmâ-ileyhin nezdine ve oradan
dahi buraya irsâl kılınmıştır. Merkûmân Telli ve Abdi henüz ele geçirilmemiş olan
biraderleri Derviş ve Aziz Beylerle taallukâtları Said Beyzâde Fettah ve Hurşid Bey’in
mensûb ve mahsûbu olup İrun nahiyesi ahali-i Müslime ve gayrimüslimelerine
etmedikleri fenalık kalmayarak bunlara âid olan muâmelât-ı nâ-marziyyeyi bunlar da
tamamıyla icrâ etmekte ve vergi ve a‘şâr ve kur‘a ve redif ve müstahfız gibi tekâlîf-i
milliyye ve askeriyyeden kendi kendileri müstesnâ [76] tutmakta ve Şir Bey oğulları
İsmail ve Osman Beylere taraftarlık etmekte bulunan İrunlu Şerif Bey ve henüz ele
geçirilmemiş olan biraderleri Musa ve Fettah Beyler de Telli Bey’in familyasıyla her bâr
muârız ve muhasım surette geçinerek İrun nahiyesi dahi ikiye taksim olup bir tarafı Telli
ve Abdi Bey’in ve bir tarafı da Şerif Bey’le biraderlerine mensûb olup şu sûretle ahali-i
mahalliyye miyânında tefrîka ve nifâk ilkâsıyla beraber işbu taraftarlık beliyyesiyle
yekdiğerlerinin taraftârı olan ahali-i mutî‘anın mal ve canlarına îsâl-i dest-gezend ve
hasâr ettikleri misillü nahiye-i merkûmede bilcümle ashâb-ı hâcât ve müsted‘iyâtı bâb-ı
hükümetten reddettirip fâsıkâne bir sûretle fasl ve ru’yet ile celb-i menfaat etmekte ve

246
nahiye ahalisini yekdiğerleri elinden selb ile taht-ı zâlimânelerine geçirmek için bu
yüzden dahi maslûbü’r-râha etmekte ve kendileri hiçbir vakitte bâb-ı hükümeti tanımayıp
mensûb oldukları ümerânın emirlerini infâz eylemekte velhâsıl şu iki familyanın dahi
yekdiğerlerine olan rekabetleriyle müstemirren icrâ edegelmekte oldukları zulüm ve
ta‘addiyâtlarından nahiye-i merkûme ahalisinin hemen sülüs ahalisi mahâll-i sâireye nakl
ve hicret ettikleri ve ile’l-ân ele geçirilemeyen diğer biraderleriyle avenelerinden bi’l-
ihtirâz aleyhlerinde kimesne tarafından bir söz söylenmemekte bulundukları ve ahvâl-i
sâire-i şekâvet-kârâneleri müstağni-i tafsil ve îzâh bulunmuştur.

Şirvan’da Hob Karyeli Kerim Bey

Mîr-i merkûm tarihten üç sene mukaddem güz mevsiminde hanesi duvarını delip
dört keçisini sirkat ve mevsim-i rebi’de dahi hanesinin dam penceresinden endaht ettiği
tüfenk kurşunu pederi Zozik’e isabetle maktûlen vefat ettiği Hako tarafından ve Van
vilayet-i celîlesine merbut Aktamar Kilisesi piskoposu Agop Efendi’nin hülâsa-i
ifadesinde muharebe-i zâile esnasında Şirvan kazasında beş manastır açılıp bunlardan
birisi Aya Ritsor Manastırı olup sâriki merkûmla Karasu-yı Süflâ karyeli Rüstem ve Aziz
ve birkaç nefer aveneleri olup rahiplerin melbusâtına müteallik eşyalarla evâni-i sime dair
dokuz kalem eşyayı ahz u sirkat edip ahîren de eşyâ-yı mesrûkayı merkûm Kerim Bey’in
Karasu karyeli Salih vasıtasıyla manastır mütevellisi Makdis Murad’a iâde ve Komağıl
Manastırı’ndan kırk dört kalem eşyâ-yı mütenevvi‘ ve iki bin beş yüz küsur guruş akçe
sirkat olunup bunun da fâil ve mütecâsiri mîr-i merkûmla rüfekâ-yı sâiresi olduğu beyân
olunduğu mahkeme-i bidâyetten celb olunan istintaknâme münderecâtından anlaşılmıştır.
Hakikat ve bazı müfredât-ı seyyiat-ı vâkiaları bâlâda tafsil olunduğu vechile Şirvan
Kazası üç yüzden mütecâviz kurâyı hâvî olduğu ve ahalisi öteden beri âdet-i dîrîne-i
Ekrâd üzere ümerânın taht-ı tabiiyetinde bulundukları cihetle yekdiğerine muârız olmak
üzere iki takıma inkısâm ile kendilerini mukaddemâ müteveffa Şir ve Said Beylerin
üserâsı ‘idâdında addettikleri gibi vefatlarından sonra dahi Şir Beyzâde Osman ve İsmail
Beyler ile Said Beyzâde Fettah ve Hurşid Beyler pederlerinin makamına kâim ve kazanın
ahali-i Müslime gayrimüslimesi ile kaza-yı mezkûrda bulunan ve Usturkân ve Atmankân
ve Mehmedyan ve Kenküli ve Siloki aşiretlerini kezâlik iki fırkaya taksim ile tâbiiyet-i
zâtiyye ve inzibât-ı nefsiyyeleri tahtında bulundurmayı i‘tiyâd ve fakat işbu iki hânedânın
ebâ ‘an-ceddin miyânesinde olan buğz ve adâvet sebebiyle vakt ve fırsat düştükçe ve icâb
eyledikçe her taraf kendi takımını silahlandırarak yekdiğeriyle muhârebât-ı mütemâdiyye
icrâ ve envâ‘ şekâvete ictirâ ile nice nice ahali-i mutî‘anın mal ve eşyalarını yağma ve

247
cüz’î sebeplerle ahali-i mazlûmeden nicelerini katl ve ifnâ eylemeği dahi mu‘tâd edinmiş
bulundukları cihetle bu yakınlarda vukû bulan ahvâl-i umûmiyyelerinden bazıları bâlâda
‘alâ vechi’l-müfredât tafsil ve bunlardan Osman Bey idare-i kaza ve Fettah Bey mefsûh
deâvî azâlığına dahi tayin kılınmış olduklarına ma‘nen ‘inân-ı hükümeti dahi yed-i
iktidarlarına almış bulunduklarına mebnî artık ilm-i serkeş ve fesâdı küşâd ile bilfiil ve
bi’l-kuvve envâ‘ mezâlim ve ta’addiyâta ictirâ eylemiş oldukları misillü Şirvan kazası
Van ve Erzurum ve Muş ve Bitlis ve Hakkâri tarîklerini memerr-gâhları olup mârrîn ve
‘âbirînin kesreti hasebiyle taraftarları olan Ekrâd miyânında cesaretini tecrübe ettikleri
kesânı şekâvete tahrîs ve tahrik ile ekser evkâtta kendi maiyetleriyle beraber alarak kat‘-
i tarîk ile mârrîn ve ‘âbirînin mal ve eşyasını talan ve bunlara mukâvemet yüzü
gösterenleri katl ve itlâf ile çoluk ve çocuklarını giryân ve nâlân bırakmakta olduklarından
mâa‘dâ nüfûz-ı kadîmelerine olan nüfûz-ı hükümet sâikası ile dahi emvâli meslûb ve
peder ve biraderleri eyâdî-i zâlimânelerinde maktûl olanlardan şayet bazısı kendi
canından dahi vazgeçip de hükümet-i seniyyeye arz-ı şikâyet eder ise müdde‘âlarına iptal
ve ekser aceze ve fukârâ-yı ahalinin arazi ve emlâklarını cebren taht-ı tasarruflarına
geçirmeye devam eylemiş ve yekdiğerlerine olan hakd ve kin ve ‘adâvetlerinden ahz-ı sâr
ve intikâm için birbirinin mensûbâtları üzerine hafî ve celî olarak hizmetkâr ve
avenelerinin tesvîkiyle bu suretle de katl-i nüfus ve hânümânlarını tahribe ibtidâr ve bu
cümle ile beraber mîr-i merkûm Fettah ve Hurşid Beyler bir taraftan Osman ve İsmail
Beylere bir taraftan ber-mu‘tad mevsim-i baharın hülûl ve takrîbinde kaza ve aşâiri karye-
be-karye geşt ü güzâr eyleyerek her ferdin derece-i sâmân ve tahammülüne göre vergi
siyâkında birer miktar akçe ve koyun ve keçi tarh ve tevzi‘ ile her birinin bu nâm ile
senevî otuz kırk bin guruş akçe ve bu nispette ağnâm-ı sâire cibâyet velhâsıl konaklarının
her bir maiyetlerinde dolaştırtılmakta olan [77] müteaddid eşkıyanın bilcümle masârif-i
sayfiyye ve şitâiyyelerini celb ve istihzâr ve kaza ve aşâirde ne kadar şöhret-şi’âr ve
kuttâ‘-ı tarîk makûlesi var ise cümlesini zîr-i himâyelerine alarak hizmetlerinde istihdâm
ve bunların dahi gasb u gârâtlarından ma‘nen ve maddeten istifâde eylemekte
bulundukları bedîdâr olup hülâsa-yı kelâm mes’ele-i mündefianın bidâyetinden
tutuldukları tarihe kadar oraların askerden hulüvvü cihetle açıktan açığa isyanı ele alıp
başlarına topladıkları fesede ile Şirvan taraflarının emniyet-i tarîk ve maâbirîni ihlâl ve
ebâ ‘an-ceddin Şirvan kazasında müteneffiz olup kendileri orada iken umûm ahali
onlardan başka hükümeti tanımamak ve her bir emirlerini emr-i hükümete tercih ile şu iki
taraf beylerinin kendilerini o havâlinin mâlik ve hâkimi bilmek Ekrâdın i‘tikâdât-ı
fâsidelerinden olduğundan bunların şu teferrüd ve teneffüz-i tabiîleri bâlâda isimleri

248
muharrer akrabâ ve taallukât ve mensûbâtlarına dahi bâdî-i istifâde olarak bunlar da ahali
haklarında fenalık murâd etseler hiçbir kimesne taraflarından haklarında şikâyete ve
ma‘lûmâtı olanlar şehâdete cesaret edemeyerek şu hâl o havâli ahalisini ve oralarca nüfûz-
ı hükümeti muzmahil etmiş oluğu bedîhî ve aşikâr bulunduğundan merkûmûndan Şir Bey
oğlu İsmail Bey’le taallukât ve mensûbâtından bulunan Kefreli Mehmed ve Halil Beylerle
İrunlu Şerif Bey ve Tonulu Abo’nun ve Said Bey oğulları Fettah ve Hurşid Beylerle
akrabalarından Kefreli Derviş Bey ve İrunlu Telli ve Abdi Beylerle mensûbâtlarından
Usturkân aşireti Ağaları Şir Bey ve Süleyman Ağalarla Hizan nahiyesinde Harosi karyesi
ağası Murad ve Süleyman ve Selim Ağalar ve Hizan’da Hirit karyeli Ali Ağa ve Hob
karyeli Kerim Bey’in derece-i hâl ve şânları bâlâ-yı mazbata-i âcizânemizde bend-i
mahsûslarında başka başka tevzîh ve mütecâsiri oldukları fezâyihlerine nisbet ve kıyas
olunduğu halde ancak kırkta birisi teşrîh kılınmış olmakla cereyan-ı muâmele ve hakikat-
i hâli musaddak ve mü’eyyed olmak üzere işbu mazbata-i âcizânemiz bi’t-tanzim
me’mûru bulunan müstantik Tevfik Efendi tarafına i‘tâ kılındı

Fî 15 Zilkade sene [12]96 ve fî 19 Teşrinievvel sene [1]295


Vekil-i mutasarrıf-ı liva-yı Siird Mehmed Reşid
Ed-dâî Nâib Ahmed Hulusi Aza [BOŞ]
Ed-dâî Müftü Hasan Aza Hilmi
Ed-dâî Nakîb Es-Seyyid Ahmed Vekil-i Muhasebeci-i Evkaf Hasan
Muhasebeci Ahmed Şükrü Reis-i Ruhani-i Süryani ?
Müdür-i Tahrirat Ahmed Rıfat Aza Yani
Memur-ı Defter-i Hakanî Ali Rıza Aza İbrahim
Murahhas-ı Millet-i Ermeni
Aslına muvafık bulunmuştur. Fî 15 Teşrînisâni sene [12]95
MÜHÜR-SİVAS BİDÂYET MAHKEMESİ

249
Siird Sancağı Dâhilinde Eruh Kazası Muzâfâtından Bervari Nahiyesinde Hasher
Karyeli Telli Ağa

Bohtan hadisesinde Bedirhan Paşazâdeler Osman ve Hüseyin Beylere tab‘iyet


eden rüesâ misillü merkûm Telli Ağa’nın ve nahiyesi ağavât-ı sâiresinin maiyetleriyle üç
yüz nefer Ekrâd-ı müsellahayı beraber alarak ümerâ-yı mûmâ-ileyhimâya tab‘iyetle
Neyazer Dağı muharebesinde silah be-dest mukâvemet eyledikleri rüesâdan Fakih Hacı
nâm şahsın mahkeme-i bidâyet-i livada mahfûz olup celbiyle mütalaa ve kıraat olunan
istintaknâmesi suretinde münderic olduğu gibi nahiyesinin doksan beş senesi ağnam
me’mûru Kerafan nâm karye civarında hayme-nişîn Alikan aşireti ağnamlarının ta‘dâdına
gittikte aşiret-i merkûme ağnamlarını ta‘dâd ettirmediklerinden dolayı müdür-i nahiye de
birkaç adamla gidip aşiretinin ağnâmını ta‘dâd etmekte bulundukları halde merkûm Telli
Ağa ağavâtdan amucazâdesi Hurşid ve Mustafa ve Halil ile refâkatlerinde yüz kadar
Ekrâd-ı müsellaha arkalarına düşerek karye-i mezkûrenin ahşaptan ma‘mûl olan
köprüsünü hedm ve ihrâk edip kendilerini muhasara halinde bıraktıkları halde birçok
mezâhim ve külfet ihtiyarıyla tahlis-i girîbân edilmiş olduğu Eruh kâimmakâmlığının
altmış numarası ve fî 16 Nisan sene [12]95 tarihiyle murakkaman vârid olan tahrirâtında
iş‘âr olunduğu misillü merkûm Telli Ağa Hasher karyesinde ve gerek etrâf ü eknâfında
bulunan eşkıyayı başına cem‘ ve celb ile yolları tutup ahali-i Müslime ve gayrimüslime
ile fukara ve zu‘afânın bir saat bile infikâk edememekte bulundukları ve şu hâl-i iştimâl
ahali-i mazlûmeyi bütün bütün taht-ı muhasaraya aldırarak hayatlarını mütehâlik bir hâle
îsâl ettirmiş olduğundan başka me’mûrîn-i hükümet haklarında dahi irâde-i kelâm ile her
tarafa münâdi gönderip me’mûrînin iâşe ve idareleri için akçesiyle bir şey verdirilmemiş
ve kimesnenin hükümet nezdine gidip gelmelerini neşr ve ilan ve bununla beraber bizzat
hükümetin nahiyeden kaldırılması esbâbına teşebbüs eyleyerek me’mûrîni tazyike ibtidâr
ile ihlâl-i asayişe bilfiil ve bi’l-kuvve cür’et ve cesaret ettiği bedîdâr bulunduğuna dair
Eruh kâimmakâmlığından yüz doksan altı numaralı ve fî 17 Teşrinievvel sene [12]94
tarihiyle murakkaman vârid olan mazbatada beyân ve inbâ kılınmıştır.

Bervari’de Ataf Karyeli Cihangir Kenan Ağa

Ağa-yı merkûm nahiyesinde kat‘-ı tarîk ve gasb ve şekâvet ve sirkat gibi


müteaddid seyyiâtı ve mahallince pek çok davacısı varsa da mahallinde el-ân mevcûd
olup tarîk-i şekâvette pûyân olmakta olan akraba ve taallukâtının ahali-i mahalliyye
haklarında olan nüfûz ve teferrüdleri cihetle bunların şu teferrüd-i tabiiyyesinden ahali-i
mahalliyyeye müstevlî olan acz ve zaruret ve havf ve haşyet iktizâsı aleyhlerinde kimesne

250
taraflarından ikâme-i davaya cür’et ve cesaret edilememekte bulunduğu nahiye-i merkûm
müdüriyetinden vârid olan mazbatada beyân ve iş‘âr kılınmış ve bunlar nahiye-i
mezkûrenin kadîm’ül-eyyâmdan beri Adyan kabilesi ağavâtından olup öteden beri
şekâvetle şöhret-şi‘âr takımlarından ve bidâyet-i Tanzimat’tan şimdiye kadar hükümet-i
seniyyenin ribka-i itâatini kabul etmeyen fesededen ve evâilde yekdiğerleri aleyhlerinde
vukû‘a getirdikleri mukâtelât ve muhârebâtın ve mârrîn ve ‘âbirîn ile ahali-i meskûne
haklarında vukû‘a getirdikleri muâmelâtın ta‘dâdı kâbil-i imkân olmayıp ancak geçen
sene şu Adyan kabilesi ağavâtından binden ziyâde Ekrâd-ı müsellahayı başına celb ve
cem‘ eyleyerek iki taraflı olarak beynlerinde vukû‘a getirilen muhârebât on iki gün geceli
gündüzlü olmak üzere imtidâd ederek muhârebe-i mezkûrede tarafeynden yedi nefer
zükûr ve bir nefer inâs katl ve on dokuz nefer cerh ve otuz bâb hanenin emvâl ve eşyaları
nehb ü gârât olunduktan sonra mezkûr haneler de ihrâk ve bağ ve bahçeleri kat‘ ve itlâf
ettirilmiş olduğundan nâşî ol vakit bir bölük seyyare askeri sevk olunmakla ağavât-ı
merkûmeden yalnız Yakup ve Ali Ağalar derdest ettirilerek ve kusurlarının elde
edilmelerine bir çare bulundurulamamakla merkûmân Yakup ve Ali Ağaların muhârebe-
i mebsûtadan dolayı kânunen idamlarına hükm ve karar verilerek [78] fî [silik] tarihiyle
hükm mazbatası vilayet-i celîleye takdim kılındığı mahkeme-i bidâyet ceridesi
kuyûdâtından nümâyân bulunmuştur.

Bervari’de kezâlik Adyan kabilesi ağavâtından olup Ataf karyesinde sâkin Derviş
Ağa ve Bervari’de Reştetan nâm karyesinde sâkin ağavâtından Kasım bin Fendi Ağa ve
Hasherli Temur bin Cihangir Ağa bunların dahi derece-i fiil ve şekâvetleri ve hâl ve
şânları bâlâda ismi muharrer Kenan Ağa hakkında yazılan şürûhâtta tafsil kılınmış
olduğundan tekrardan müstağni bulunmuştur.

Ağavât-ı merkûme haklarında rif’atlü Tevfîk Efendi’nin icrâ eylediği tahkikatta


zikrolunan Bervari nahiyesi altmış yetmiş pâre kurayı şâmil olup ahali-i meskûne de
Malahir ve Malaşkir nâmlarıyla iki kabileden ibaret olup kabileteyn-i mezkûreteyne
nahiye-i merkûmede şöhret-şi‘âr olan Adyan kabilesi ağavâtının taht-ı idaresinde
bulunarak ağavât-ı merkûmeden Hasherli Yakup ve amucazâdeleri Mustafa ve Şerif
Ağalarla an-asl Hasher karyesinden ve ağavât-ı merkûmenin amucazâdelerinden olup iki
saat mesafede olan nahiye-i merkûmede Ataf karyesine nakl-i hane ile tavattun etmiş olan
Ali Ağa’nın oğlu Derviş ve Kenan Ağa’nın oğlu Cihangir Ağalar ve kezâlik Hasherli ve
ağavâtın amucazâdelerinden olup iki saat mesafede bulunan Deştetan karyeli Fendi
Ağa’nın oğlu diğer Kasım Ağa ve Hasher karyesinden Cihangir Ağa’nın oğlu Temur Ağa

251
Malahir kabilesine ve kezâlik Hasherli olup bu ağaların amucazâdelerinden bulunan Ali
ve Telli ve Hurşid ve Halil Ağa oğlu Mustafa ve Cevher Ağa’nın oğlu Mustafa ve Şemal
Ağa’nın oğlu Şerif ve Behram Ağa’nın oğlu Mehmed Ağalar da Malaşkir kabilesine
riyâset ve kumanda etmekte olup şu iki kabilenin rüesâ ve ağavâtı olan muharrer’ül-esâmi
eşhâs iki taraflı olmak üzere öteden beri yekdiğerinin muârızı ve muhâsımı olup her an
ve zaman beynlerinde ceng ü cidâl ve kıtâl vukû‘a getirilmesini itiyâd etmiş takımdan
olup ez-‘an-cümle sene [12]93 tarihinde Mardinli Halil Ağa’nın nahiye-i merkûmede
müdürlüğü hengâmında rüesâ-yı merkûme iki taraflı olarak binden mütecâviz Ekrâdı celb
ve tahaşşüd ettirerek dokuz on gün geceli gündüzlü yekdiğerleri aleyhinde kurşun
endahtıyla kavgaya ibtidâr ve mahkeme-i bidâyet mazbatasında tafsil olunduğu vechile
ahali-i merkûmeden katl ve cerh ettirilen nüfustan mâa‘dâ ihrâk ettirilen haneler de
Malaşkir kabilesi ahalisinin olup otuz bâb hane olmayıp yetmiş seksen kadar hanelerin
muhterik ve bilcümle emvâl ve eşyaları da gasb u gârât ettirmiş ve şu muhârebede Malahir
kabilesi ağavâtı galebe etmeleriyle beraber Malaşkir kabilesini târümâr ve hanelerinin
ihrâkına ve mâmeleklerinin iğtisâbına cür’et eyleyen Malahir kabilesi ağavâtı olduğu ve
keyfiyet mutasarrıflığa aksetmesiyle beraber mutasarrıflıktan bir bölük seyyâre zabtiye
mülâzımlarından Siirdli Hacı Süleyman Ağa ve ol vakit Eruh Kâimmakâmı bulunan
Diyarbekirli Abdurrahman Ağa’dan mürekkeb bir fırka-i ıslâhiyye teşkil ve nahiye-i
merkûmeye tesrîb olundukta ağavât-ı merkûme yekdiğeriyle barışıp görüşerek ve
senetleşerek cümlesi ittifâk ve ittihâd eyleyerek ehadü hümâ âherinden bir gûne davaları
olmadığını beyân olunuyorsa da kâimmakâmı-ı mûmâ-ileyh tedâbir-i sâibe ile Malaşkir
kabilesi ağavâtından Ali Ağa ve Mustafa Ağa’nın oğlu Halil Ağa’yı ve Malahir kabilesi
ağavâtından dahi Yakup ve Gül Mehmed ve İsa Ağaları ber-takrîb ele geçirerek
mutasarrıflığa irsâl ve kusûr ağavât ise zaten hükümete yanaşmakta bulunduklarından
bunların elde edilmeleri için de ikdâmât-ı mütevâliyye ve taharrîyât-ı mukteziyyenin
tamamî-i îfâ ve icrâ olunduğu halde derdest ettirilmelerine imkân bulundurulamaması
üzerine heyet-i merkûme avdet etmelerini müteakip geride bırakılan ağavât ber-sâbık
me’lûf ve mevsûf bulundukları meslek-i şekâvet-kârânelerini ele alarak yekdiğerine
sarkıntılıktan hâlî kalmamakta oldukları ve mes’ele-i mündefi‘anın ilcaât-ı
zaruriyyesinden hükümetçe de derdestlerine kıyâm olunamadığından başka bunların
me’mûrîn-i hükümet haklarında derkâr olan gayz ve adâvet ve şerr ve mekîdetlerinden
kemâl-i derece havf ve haşyet üzere bulunarak muâmelât-ı hükümeti dahi sektedâr
eyleyerek zimâm-ı idare-i hükümet ma‘nen kendilerine âid bulunduğu gibi ol vakit fırsatı
ganimet bilerek maddeten dahi umûr-ı hükümeti iğtisâb ile keyfe mâ-yeşâ’ her iki taraf

252
başka başka olarak icrâ-yı hükümet-i keyfiyye eylemekte bulundukları halde Malaşkir
kabilesi ağavâtından Hurşid Ağa’nın katli maddesine Malahir kabilesi ağavâtı
beynlerinde bi’t-tezekkür karar verilerek Malahir kabilesi ahalisinden olup Hurşid
Ağa’ya hizmet etmekte bulunan Salih oğlu Yusuf nâm şahsın dahi fiil-i katle mücâseretini
tahrik ve teşvik ettikleri halde geçen doksan senesi Nisan’ının on altıncı günü merkûm
Hurşid Ağa’nın Hasher’de sâkin olduğu Malaşkir kabilesi mahallesinden ağavâtın
mutavattın olmakta oldukları Malahir kabilesi mahallesi içinden sayd u şikâra gitmek
üzere hizmetkârı Yusuf da refakatinde bulunduğu halde Malahir mahallesinde İsa
Ağa’nın hanesi önüne gittikte merkûm Yusuf Hurşid Ağa’yı tüfenk ve revolver ile cerh
ve katl ve müteâkiben de Malaşkir kabilesinden Şeyho nâm şahıs da gelip tertîbât ve
tasavvurât-ı fâside-i mebhûseden gâfil ve bî-cürm bulunan Malahir kabilesinden Tatarın
oğlu Reşo’yu mukâbeleten katl ve Salih oğlu Yusuf da Hasher karyesinde mukim olan
Kasım Ağa ve Cihangir’in oğlu Timur ve Ceduh oğlu İbrahim Ağalar semtine ilticâ
etmesi üzerine Malaşkir kabilesi Ağası Telli ve Mustafa Ağalar da derhal Malaşkir
halkıyla kendilerine mensûb olan Ekrâdı bi’t-tecemmu‘ Kasım ve Timur ve İbrahim
Ağaların hanelerini ablukaya aldırarak zaten mevcûd ve müheyyâ bulunmuş metris ve
istihkâmlara tarafeyn tahassun eyleyerek kurşun endahtıyla kavgaya tutuşulmuş ve
Malahir kabilesi ağavâtından olup Ataf karyesinde mukim Ali Ağa’nın oğlu Derviş ve
Kenan Ağa oğlu Cihangir Ağalarla Deştetan karyesinde mukim Fendi Ağa’nın oğlu
Kasım Ağa da Kasım Timur ve İbrahim Ağalara muavenet ve istimâlet için mevcûd
maiyetleriyle derhal Hasher karyesine ‘azîmete şitâb etmişlerse de Malaşkir kabilesi
karyenin her tarafını muhasaraya alarak hariçten imdâd ve istimâlet vukû‘u seddedilmiş
olması cihetle Derviş ve rüfekâsı Hasher’e ve kavga mahalline yanaşamayıp karyenin
haricinde tahaşşüd eyleyerek her iki tarafın arbedesine nigehbân olarak avâkıb-ı ahvâle
intizar ve tarafeynin bilâ-fâsıla tüfenk atışı beş gün beş gece imtidâd edip müdüriyet
makarrı Hasher karyesi olmak münasebetiyle ol vakit müdür bulunan Hüseyin Efendi de
Hasher’de bulunduğu cihetle her iki tarafa nesâyih-i icâbiyyeyi tebliğ ve ifhâm etmiş ise
de zaten tarafeynin hükümet-i seniyyeye gerdân-dâde-i inkıyâd etmemelerinden nâşî bir
gûne kâr-gir-i te’sîr etmediğinden Bervari dâhilinde Bidar karyesinde mukim Şeyh
Abdullah ve Kerafan karyeli Şeyh Abdülkadir ve Honuk karyeli Şeyh Abdullah ve Hasher
karyeli Şeyh Mehmed Efendilerle İmam Hüseyin Efendi mezkûr muhârebenin men‘i
hususunca tavassut eyleyerek üç gün mütemâdiyen Telli ve Mustafa Ağalara niyâz ve rica
edilmiş ve nihayet’ül-emirde yalnız Malahir Ağalarının familya ve taallukâtları yalnız
arkalarında elbise ile hanelerinden çıkarttırılıp bilcümle mâmelekleri Telli ve Mutafa

253
Ağalara terk ettirilmek şartıyla merkûmûnun istihlâsı nefislerine Telli ve Mustafa
Ağaların rûy-ı muvafakatleri istihsâl ve binâenaleyh Kasım ve Timur ve İbrahim Ağalar
ma‘a-taallukât ve familya mevki‘-i muharebeden çıkartılması üzerine Telli ve Mustafa
Ağalar refâkatlerinde bulunan üç yüz kadar Ekrâd ile Malahir Ağaları merkûmûnun
hanelerine varıp bilcümle mâmeleklerini gârât ettikten sonra hanelere de ateş salıverilip
ihrâkına ibtidâr etmişlerse de mezkûr evlerin derkâr olan rasânet ve metâneti cihetle ateş
salıverilmekle bütün bütün ihrâkı muhill olmakla bi’t-tahrîb inhidâm edilerek nâ-bedîd
ettirilmiş ve vukuât-ı mütevâliyye-i mebhûse müdür-i mûmâ-ileyh cânibinden makâm-ı
mutasarrıfîye sebk eden iş‘âr üzerine ol vakit Siird meclis-i idare azâsı bulunan Hacı
Musa Ağa ve tabur ağası İbrahim Ağa ve Mülazım Hacı Süleyman Ağa me’mûren Bervari
nahiyesine gidip Telli ve Mustafa Ağaların Hamid Ağa familyasına mensûbâtları ve Hacı
Musa Ağa da Hamid Ağa’nın biraderi olmak münasebetiyle mûmâ-ileyhimden Hasher’de
Telli Ağa’nın hanesine müsâferetle otuz beş gün ikâmet etmişlerse de bir gûne icraatta
bulunamamalarından [79] dolayı Kolağası Süleyman Efendi refakatiyle iki bölük asâkir-
i şâhâne de nahiye-i merkûmeye irsâl ve Malahir Ağaları Kasım Temur ve İbrahim ve
Derviş ve Cihangir ve Fendi Bey oğlu Kasım Ağalar Kolağası-ı mûmâ-ileyh tarafından
davet olundukları halde Hacı Musa Ağa’dan maslûb’ül-emniyye bulundukları beyanıyla
olunan davete icâbet etmediklerinden darb ve tenkîl olunarak bunların hayyen ve
meyyiten derdestleri zımnında Telli ve Mustafa Ağalar riyâsetinde olmak üzere
toplattırılan nefîr-i ‘âmm Hacı Musa Ağa kumandasında ve Kolağası da asâkir-i şâhâne
ile kuvvet’üz-zahr olmak üzere Hasher’den hareket ve ağavât-ı merkûmenin takiplerine
devâm ve yedi sekiz saat kadar arkaları sıra gidilmiş olduğu halde ağavât-ı merkûme Van
vilayet-i celîlesine mülhak olup Bervari’ye hem-hudûd bulunan Şatak nahiyesi hudûdunu
tecâvüz etmişlerse de bunların aile ve çoluk ve çocukları Malahir Ağalarından İbrahim
Ağa’nın pederi Ceduh Ağa ile bunun diğer oğlu sahâbetlerinde olarak götürülmekte
bulunduğundan Şatak nahiyesi pişkâhından cereyan eden suyun kenarında ibtidâ Hacı
Musa Ağa ve Telli ve Mustafa Ağalar Ceduh Ağa ile oğluna yetişip merkûmân hiçbir
gûne mukâvemet sadedinde bulunmayarak bi’l-mutâva‘a arz-ı teslimiyet ettikleri halde
ağavât-ı merkûme bunları hayyen ahz u girift ettikten sonra kurşunla katl ve itlâf ve o
sırada endaht olunan tüfenk sadası üzerine asâkir-i şâhâne de bâ-seyr-i seri‘ mahall-i
mezkûre muvâsalat etmişlerse de merkûmân Ceduh ve oğlu katl ve itlâf ettirilmiş ve
Malahir Ağaları da Van hududuna tecâvüz etmiş olduklarından daha ileriye gidilmeksizin
asâkir-i şâhâne ve nefîr-i ‘âmm Hasher’e ric‘at ve Hacı Musa Ağa’nın Bervari’de
bulunması ağavâtın yekdiğerleri hakkında olan husumeti bi’l-aks teşdîd ü tezyîd

254
eyleyerek mûmâ-ileyhin orada te’hîri mahzurdan sâlim olamayacağı anlaşılması üzerine
merkûm Hacı Musa Ağa’ya Kolağası tarafından ruhsat i‘tâsıyla oradan kaldırılıp
binâberîn Malahir Ağaları da temin olundukta Derviş ve Kasım ve diğer Kasım ve
İbrahim Ağalar da bi’l-mutâva‘a Kolağası-ı mûmâ-ileyhe dehâlet etmişlerse de nahiyeye
asker geldiği halde birbirleriyle barışıp görüşmek ve yekdiğerine kardaşcasına muâmele
eyleyerek bir gûne davada bulunmamak ve askerin nahiyeden infikâkında silah
kuvvetiyle ahz-ı intikâm etmek bunlarca adet-i kadîmeleri iktizasından bulunduğuna
mebnî ağavât-ı merkûme de Kolağası-ı mûmâ-ileyhin nezdine geldiklerinde ba‘d-ezîn
beynlerinde bir gûne muhârebe ve mukâtele vukû‘a getirilmeyerek yekdiğeriyle i’tilâf ve
hüsn-i imtizâc eyleyeceklerine dair senetleşerek ve bu sûretle de beynlerinde te’lif ve
ıslah olunmakla salıverilmiş ve asâkir-i şâhâne de üç ay kadarca ikâmetle kalkıp
gitmelerinden bir ay sonra ağavât-ı merkûme harekât-ı bâgıyânelerini ele alarak hâl-i
sâbıklarına ircâ‘ ve Hasher’e bir saat mesafesi olan Deştik nâm mevkide tarafeynin üçer
yüzden mütecâviz Ekrâdı bi’l-celb karşılıklı olarak kurşun endahtıyla kavgaya ibtidâr ve
iki saat kadarca imtidâd eden muhârebede tarafeynden birer mecrûh vukû bulup müdür
ve şeyhler de tavassut etmeleriyle muhârebe bertaraf edilmiş ve bu vukuâtda müdürlükten
mutasarrıflığa olunan iş‘âr üzerine Eruh Kâimmakâmı Mehmed Said Efendi ile Yüzbaşı
Hasan Ağa irsâl kılınmış ve ağavât-ı merkûme ber-sâbık gelerek bir gûne davada
bulunmayarak ba‘de-mâ hüsn-i muâşeret eyleyecekleri hakkında birbirine senet verilmiş
ve ağavât-ı merkûmenin şu sûretle olan ahd ü misâkları mücerred hükümet-i seniyyeyi
iğfâl olup ebâ-‘an-ceddin me’lûf ve mevsûf bulundukları hâl-i bedeviyetten dest-i şû-yı
ferâgatle ba‘de-mâ yekdiğerine sarkıntılıkta bulunmamaları hakkında olan muâmelâtları
hakiki olmayıp ca‘lî bir keyfiyet olmakla bunların elden çıkarılmaması muktezi bulunmuş
ise de ne çare ki ağavât-ı merkûmenin derdestleriyle nahiye derûnundan çıkarılmaları bir
tabur asâkir-i şâhânenin ve vücûduna mütevakkıf ve hasbe’l-gâile bu kuvvetin dahi
mefkûdiyeti derkâr bulunmasıyla kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh bi’z-zarûr bu yolda bir gûne
teşebbüsâtta bulunmayarak yalnız nasihatle iktifâ eyleyerek bunlar da dört beş gün
ikâmetle avdet ve bundan bir ay sonra da Malahir Ağaları Hasher’e iki buçuk saat
mesafesi olan Kerafan karyesinde ve Malaşkir ağavâtı da Tenur karyesinde olarak tekrar
muharebeye tutuşulup müdür-i mûmâ-ileyhi de tekrar beynlerine tavassut edilmek üzere
şeyhlerin arkalarınca me’mûr gönderip bunların vürûdlarında kavga mahalline gitmek
üzere hâzır ve muntazır bulunduğu halde ağavât-ı merkûmeden Telli Ağa kemâl-i
tehevvür ve gazabla Hasher’e gelerek peyderpey Malaşkir kabilesi halkını değnekle
hanelerinden çıkarıp kavga mahalline teşvik ve bu hâl müdür-i mûmâ-ileyh tarafından

255
müşâhede ve nezdinde bir nefer bile olsun zabtiye bulunmaması cihetle ağa-yı merkûmun
işbu harekât-ı i‘tisâfiyyesinin hükmen men‘ine kudret-yâb olamayarak rica yollu men‘i
hususu ifade olunduğu halde bidâyeten ettiği muhârebede Malahir Ağalarını tazyîk ve
cümlesinin katl ü itlâfı esbâbını istihsâl etmiş olduğu halde ol vakit de işe müdâhele edilip
muhârebeyi men‘ ettirdikten başka iş‘âr ve istiş‘âr-ı vukuât ile asker de getirttirmekte
bulunduğunu feverân-ı hiddet ve şiddetle merkûm Telli Ağa müdür-i mûmâ-ileyhe
hakaret-âmiz kelimâtlar söyledikten sonra bu dakikada nahiyeden müdürün çıkıp gitmesi
ve bilakis gitmeyecek olduğu takdirde derhal müdürün katline cür’et eyleyeceğini tezkâr
etmesiyle ol gün müdürü hükümet mahalli olan Hasher’den çıkarıp merkûm Telli Ağa da
kavga mahalline avdete şitâb ve bu defaki muhârebeleri de iki gün imtidâd ve tarafeynden
iki üç katl ve itlâf olunduktan sonra şeyhlerin tavassutuyla muharebeye hitâm verdirilmiş
ve müdür-i mûmâ-ileyh de nahiyeden doğruca kâimmakâmlık merkezine gidip vukû‘âtı
kâimmakâm vesatatıyla mutasarrıflığa iş‘âr ve henüz nahiyeye avdet etmeksizin Bedirhan
Paşazâdelerin bu havaliye vürûdlarıyla beraber Bohtan cihetinde ilm-i ifrâzlığı ve isyan
ve Bervari Ağaları merkûmûn Telli ve Mustafa ve Kasım ve Derviş ve Fendizâde Kasım
ve Kenan oğlu Cihangir ve diğer Cihangir oğlu Timur Ağalara da yalnız birer tezkere ile
isyanı ilan etmeleriyle beraber ağavât-ı merkûme de zaten isyan etmiş ve şimdiye kadar
hükümeti tanımamış ve böyle bir fırsatı her bâr ganimet sayarak mutarassıd ve
müterakkib olunmalarına mebnî cümlesi ittifâk ve ittihâd edip nahiye derûnunda eli silah
tutar ne kadar nüfus-ı mevcûde var ise taraf taraf toplattırılarak taht-ı riyâset ve
sahâbetlerinde olduğu halde Ekrâd-ı müctemi‘a ile ma‘an kendileri de isyan makarrı olan
dehne gelip Bedirhan Paşa oğulları Osman ve Hüseyin Beylere bi’t-tav‘ tab‘iyet
etmeleriyle beraber mûmâ-ileyhimâ tarafından dahi ağavât-ı merkûme ‘alâ-makâdirihim
efrâd-ı mevcûdeye reis ve kumandan tayin ve bunlardan Derviş Ağa da efrâd-ı
mütahaşşidenin erzâkını Bervari nahiyesi ahali-i Müslime ve gayrimüslimesinden
devşirip sevkiyat umûrunu icrâya me’mûr tayin edildikten sonra mûmâ-ileyhimâdan
Osman Bey Cizre üzerine hareket ve Bervari Ağaları Mustafa ve Fendi oğlu Kasım ve
Temur ve Cihangir ve Telli Ağalar da götürdükleri Ekrâd ile beraber gelip Siird’i zabt
etmek üzere Hüseyin Bey refakatiyle ve dehnden çıkıp Siird’e iki üç saat bu‘diyet
mesafesi olan Benazer? nâm mahalle kadar da gelerek orada asâkir-i şâhâne ile
muharebeye ibtidâr ve nihayetinde cünûd-ı şâhânenin savlet ve şiddet-i ateşine tâb-âver
olamamalarıyla beraber cemiyetleri dağıttırılıp kendileri de münhezimen ve makhûren
ric‘at ettikleri ve muahharen icrâ buyrulan tedâbir-i sâibe üzerine mûmâ-ileyhimâ Osman
ve Hüseyin Beylerin bi’l-mutâva‘a arz-ı dehâlet etmeleri üzerine müdür-i mûmâ-ileyh de

256
mutasarrıf-ı esbâk Vehbi Efendi tarafından Bervari’ye iâde ve ağavât-ı merkûmeye
hitâben de nesâyih ve tebligât-ı müessireyi hâvî yazılan buyruldu-ı mutasarrıfî kendilerine
tebliğ me’vâ-yı kadîmelerine avdetle kâr u kisb ve iş güçleriyle meşguliyeti ve her çend
taraf-ı hükümetten kendilerine tefhîm ve teminat-ı icâbiyyeyi tamamıyla telkin edilmiş
olduğu halde ba‘d-ezîn-i hükümet me’mûrları nezdine gitmemek ve emr-i hükümete itaat
ve inkıyâd etmemek üzere mûmâ-ileyhimâ Osman ve Hüseyin Beyler huzurunda tahlîf
ve bu vechile ahd ü misak etmiş olduklarından ber-vech-i muharrer mukâvele-i
meşrûtanın haricine çıkılmak kendilerince hayyiz-i imkânda olmamasından nâşî hilâf-ı
ahd ve karar-ı harekâtta bulunamayacaklarını musırrâne beyân ve meslek-i şekâvet-
kârânelerinde sebât etmekte bulunduklarından müdür-i mûmâ-ileyhin tekrar mutasarrıf-ı
mûmâ-ileyhe vukû bulan müracaatı üzerine bir tabur asâkir-i şâhâne Bervari’ye
gönderilip rüesâ-yı merkûmeden Kenan Ağa ve Fendi’nin oğlu Kasım ve Ceduh oğlu
İbrahim Ağalar Bervari’da Borem karyesinde muhtefi bulundukları haber alınması
üzerine tabur binbaşısı rif’atlü Hüseyin Ağa askerle gece karye-i merkûme üzerine gidip
ablukaya alarak ale’l-gafle basmakla ele geçirildikleri halde Bedirhan Paşazâdelerden
Osman Bey’in siâyetiyle Şirvanlı İsmail Bey merkûmûndan İbrahim’i Siird hükümetine
teslim etmek üzere kefil olup Binbaşı’nın elinden bu sanî‘a ile kurtarmış ise de Cihangir
ve Kasım Ağaların kurtarılmaklıklarına bir çare bulunamamakla merkûmân Siird’e
gönderilmiş [80] ve kusurları ise dağlarda ve karyelerde gezerek izhâr-ı şekâvetle imrâr-
ı vakt eylemekte bulundukları halde mutasarrıf-ı sâbık saâdetlü Said Paşa hazretleri
taraflarından verilen emir üzerine ağavât-ı merkûmeden Tillo Ağa geceleri hafiyeten
hanelerine gelip yine giderek dağlarda gezip dolaşmakta iken bir gece hanesine geldiği
casus vâsıtasıyla bi’t-tahkîk kezâlik hanesi üzerine asker gönderilip merkûm da kemâl-i
şecaatle hanesinden çıkıp firar eder iken ve Derviş Ağa da yaylada gece çadırında yatar
iken ve Timur Ağa da Rubari karyesinde muhtefî bulunduğu halde Binbaşı Mehmed
Efendi tarafından başka başka gönderilen asâkir-i şâhâne bulundukları mahalleri
ablukaya alarak bağteten derdest ettirmeleriyle cânib-i livaya gönderildikleri gibi geçen
doksan dört tarihinde merkûmûndan Telli Ağa’nın mensûbâtından olup Kerafan karyesi
civarında hayme-nişîn bulunan Alikan aşiretinin ağnâmlarını ta‘dâd için me’mûr gittiği
halde cevâb vermeleriyle müdür-i nahiye Hüseyin Efendi de mahall-i mezkûra gittiğinde
kendisinden istihsâl-i ruhsat olunamayarak mensûbâtının ağnâmını ta‘dâda gidildiğinden
merkûm Telli Ağa birtakım avenesiyle giderek tehdîd-âmiz birtakım muâmelâttan sonra
aşiret-i merkûme nezdine üzerinden savuşulup gidilmekte bulunan ve ahşaptan ma‘mûl
olan Bohtan Suyu’nun köprüsünü hedm ve bir daha yaptırılmamak üzere enkazını ihrâk

257
ve üç gün kadarca müdür ve me’mûru suyun öte tarafında muhasara ettiği halde
muahharen suyun üzerine ip çekilerek müdür ve me’mûr-ı mezkûr ipi tutarak geçmiş
oldukları ve Bedirhan Paşazâdelerin ibtidâ-yı tuğyânlarında müdür-i mûmâ-ileyh
nahiyede bulunmadığı cihetle merkûm Telli Ağa müdürün bilcümle eşyalarını gârât ve
evrâk-ı mevcûde-i resmiyyeyi de ihrâk ettikten sonra Bedirhan Paşazâdelerin nezdine
gittikleri ve zikrolunan Malahir ve Malaşkir kabileleri Ağaları taraflarından bidâyet-i
Tanzimat’tan şimdiye kadar nahiye-i merkûmeden kur‘a ve redif ve müstahfız efrâdı
verdirilmeyip kendi menviyât-ı husumet-kârânelerinin tervîc ve icrâsı zımnında her vakit
ve an tarafeynin beşer yüzden mürekkeb bir heyet-i Ekrâd teşkiliyle yekdiğerleri
hakkında muhârebâta ibtidâr etmekte oldukları gibi bi’l-umûm ahali de bunların zîr-i
mezâlimlerinin esîri bulunduğu beyandan ibârettir.

Eruh Kazasına Tâbi‘ Çat Karyeli Ömer Ağa

Hâdise-i mündefi‘ada tertîb ettiği elli neferden mütecâviz avene-i müsellahasını


mustashiben Bedirhan Paşazâdelere tab‘iyet ederek Benazer nâm mahalde vukuu bâlâda
ma‘rûz olan muhârebede merkûm Ömer Ağa da riyâsetle bulunup asâkir-i şâhâneye silah
be-dest mukâvemet olduğu evrâk-ı tahkikiyye-i mevcûde ile müsbit ve müberhen
bulunduğu gibi Eruh kazasına tâbi‘ Hertvin-i ‘Ulya ve Süflâ karyeleri ahali-i
gayrimüslimesinin mal ve canlarına îsâl-i dest-gezend ve hasar ve kurâ-hâ-yı sâire ahalisi
haklarında dahi zulm ve ta‘addiyâtı ve kendisi müteneffizândan olup mârrîn ve ‘âbirîn
haklarında olan muâmele-i zulm ve şekâvet-kârânesi ve kendisinin bilfiil şekâveti mu‘tâd
edinmiş takımdan bulunduğu misillü geçen seksen altı tarihinde merkûm Ömer Ağa
karyesi ahalisinden Siso nâm kimesne ile muhtarlık yüzünden muâraza ve ahali de ikiye
münkasim olarak vukû bulan kavgada Ömer Ağa tarafdârânı Siso’ya galebe ederek
tarafeynden beş altı nefer katl ve bu miktar da mecrûh bıraktırıldıktan sonra merkûm
Siyo’yu ve bunun on veyâhûd on beş haneden ibaret olan kabilesi halkını Çat karyesinden
tard ve teb‘îd ve bilcümle mâmelekleri nehb ü gârât ve bunların hane ve arazilerini zabt
ve ile’l-ân kabile-i merkûme halkı karyeye yanaştırılmayıp Van vilayeti dâhilinde
muhâceretle süründürülüp gezdirilmekte ve şekâveti gün be gün tezâyüd ve terakki ile
hükümete yanaşmakta bulunduğuna mebnî merkûmun hayyen ve meyyiten derdesti
hakkında ıslahât me’mûru sâbık Nazım Efendi’ye fî 15 Teşrînisâni sene [12]93 tarihli
mazbatada i‘tâ kılınmış ve şimdiye kadar tarîk-i şekâvette pûyân olmakta olduğu halde
derdest ettirilememiş olduğu vâreste-i tarif ve izahtır.

258
Bâlâda isimleri mezkûr olan Telli ve Derviş ve Cihangir ve Kasım ve Timur
Ağaların hâl ve şân ve derece-i şekâvetleri hakkında meclis-i âcizânemizde mevcûd olan
ma‘lûmâta gelince nahiye-i merkûmede meşhur ve müteârif olan Adyân kabilesinin siğâr
ve kibârı umûmen ağavât makûlesinden ibaret olup bunlar ebâ-‘an-ceddin beyne’l-ahali
nüfûzlu ve kendileri ise hakikaten mütegallibeden ve idare-i hikmet-i hükümeti kendisi
idare-i keyfiyye ve zâlimânelerine münhasır bilerek şimdiye kadar ahali-i mahalliyye zîr-
i mezâlim ve ta‘addiyâtlarının esiri ve yevmen-fe-yevmen vukû‘a getirilmekte olan
fenalığın bizzat veya bi’l-vâsıta fâil ve mütecâsirleri bulundukları misillü nahiye-i
merkûme halkı iki kabileden mürekkeb olup Malahir ve Malaşkir namlarıyla yâd ve
Adyan familyası ağaları her iki kabile halkına riyaset ve kumanda etmekte bulundukları
cihetle yekdiğerinin tavır muâmelâtını çekememelerinden dolayı beher sene birer ve
ikişer defa ihtilal çıkararak tarafeynden bin neferi mütecâviz Ekrâd celb ve cem‘ ile
kadîm’ül-eyyâmdan beri vaz‘ ve inşa ettirmiş oldukları metris ve istihkâmlara bi’t-
tahassun haftalarca her iki tarafın yekdiğerine kurşun atarak muhâsemâta kıyâm ve bu
sûretle miyânelerinde mebhûs olan münâkaşa beliyyesinden mütevellid vukû‘a getirilen
ânif’ül-beyân muhârebâtta lâ-yü’add ve lâ-yuhsâ nüfûs-ı mazlûmenin katl ve itlâf ve
ehadü hümâ âherin taraf ve mensûbları hakkında hâfî ve celî îkâ‘ına mütecâsir oldukları
sarkıntılık ve fenalıklardan dolayı nice köylerin tahribi ve ahali-i kadîme de me’vâ-yı
asliyyelerini terk ile mahâll-i sâireye nakl-i hane ettikleri ve yalnız üç sene zarfında
vukû‘a getirdikleri muhârebât derecâtı bâlâda bast u beyân olunarak seyyiât-ı
sâbıkalarının teşrîh ve tavzîhi kâbil-i imkân olamayan umûrdan ve mes’ele-i mündefi‘ada
ahali-i mahalliyyenin şer’an ve diyâneten mükellef ve borçlu oldukları farîza-i cihada
‘azîmete şitâb eylemeleri muktezâ-yı İslâmiyet’ten bulunduğu halde bilakis ağavât-ı
merkûme menviyât-ı husumet-kârânelerinin tenfîz ve icrâsı yolunda bunları mevki‘-i
muharebeye sevk ettirmeyerek ızhâr-ı şekâvet ve asâvete ictisâr ve şu sûretle idâme-i
asayişi bütün bütün ihlâl ve imhâ etmiş olduklarına gâile-i mebhûse esnasında yekdiğeri
aleyhinde ve mârrîn ve ‘âbirîn haklarında vukû‘a getirmekte oldukları fenâlıkların def‘
ve izâlesi zımnında cünûd-ı şâhâne sevk olunarak te’dîb ve terbiyeleri kaziyyesi dest-i
i‘tinâya alındıkta derhal birbirleriyle barışıp görüşerek ittihâd ve ittifâk ile ba‘de-mâ
yekdiğeri aleyhinde ve sâir gûne edepsizlik ve fenalıklarda bulunmayacaklarını ahd ü
misak ve o yolda teâtî-i senet ile hüsn-i muâşeretlerini temin ve istizhâr ve asâkir-i
şâhânenin içlerinden çıkar çıkmaz silah kuvvetiyle ahz-ı sâr ve intikâm için teşkîl-i
cemiyetle muhârebâta ibtidâr ve hâl-i sâbıklarına ircâ‘ ve mütecâsir oldukları
fezâhatlerini ihbâr etmek şöyle dursun ahali-i Müslime ve gayrimüslime haklarında

259
mu‘tâdları olan zulm ve i‘tisâflarından bahs ve şikâyetle aleyhlerinde ikâme-i dava
eyleyen ahali-i mazlûmenin hânümânlarını mahv ve ifnâ etmekte bulunduklarına mebnî
havf ve pençe-i zulüm ve ta‘addîlerinde ahali-i mahalliyyeyi [81] tazyîk ve teferrüd ve
tegallüb etmeyi merkûmûnun her birisi âdet etmiş fesededen bulundukları bu defa icrâ
kılınan tedkîkât-ı muhikkanın siyâk ve sibâkıyla nümâyân ve şu Adyân kabilesi ağavâtı
umûmen tekâlîf-i devletten ve kur‘a ve redif ve müstahfızdan müstesna bulunduklarından
başka nahiye a‘şâr vâridâtının dahi öşr-i mi‘şârını ancak hazine-i celîleye mal ve kusuru
kendileri taraflarından ekl ü bel‘ ve ahalinin bilcümle hukuk ve cinayet davalarınca
kendilerini merci‘-i mahsûs tayin ve ittihâz ile her ikisi mensûbâtı efrâdı miyânında
vukû‘a getirilen bilcümle fenalıklardan dolayı fâilini konaklarına celb ile nakden tecrîm
veya cismen ezâ ve cefâ veyâhûd habs ve tevkîf ile icrâ-yı muâmelâtta bî-muhâbâ hod-
serâne hareketle nüfûz ve evâmir-i hükümetin nahiyede icrasına bunların bilfiil
mümâna’at-ı hakîkiyyeleri âşikâr ve bu cümle-i mesbûta ile beraber Van vilayeti ile Siird
havâlisinde kuttâ‘-ı tarîk ve eşkıyalıkta şöhret-şi‘âr takımlardan ma‘dûd bulundukları
azâde-i kayd-ı tafsil ve beyân olup velhâsıl kendileri şekâvet-i müstemirre ashâbından
olarak bu defa da asâkir-i şâhânenin savlet ve besâleti sâyesinde elde edilmiş ve te’dîb ve
terbiyeleri hükümetçe kâbil-i te’lif olamayan mevâddan bulunmuş ve henüz ele
geçirilmemiş olan üç dört nefer rüfekâlar için bir seneye karîb nahiye-i merkûmede
asâkir-i şâhâne ik‘âd ve bu yüzden hazine-i celîlece masârifât-ı lâ-yuhsâ ihtiyâr ve
dâimiyyü’l-vukû‘ taharriyât ve tahkîkâttan geri durulmamakta bulunduğu emr-i aşikâr
iken şimdiye kadar derdestleri esbâbının istihsaline bir gûne çare bulundurulamamakta
bulunduğu gibi Bedirhan Paşazâdelerin ilm-i ifrâz-ı bağy ve şekâvetlerinde ağavât-ı
merkûme de nahiye derûnunda mevcûd bi’l-umûm eli silah tutar ahaliyi başlarına cem‘
ve celb ile efrâd-ı merkûme taht-ı sahâbet ve kumandalarında olduğu halde Bedirhan
Paşazâdelere bi’t-tav‘ tab‘iyet ve Siird’e altı saat mesafesi olan Benazer nâm mevkide
asâkir-i şâhâneye tesadüflerinde istihkâmlar vaz‘ ve inşasıyla asâkir-i şâhâneye kurşun
atarak mukâvemete cür’et ve cesaretleri dahi müstağni-i izâh olmakla merkûmûnun ve
bir de Çat karyeli Ömer Ağa’nın hâl ve şân ve derece-i şekâvetlerini musaddak işbu
mazbata-i terkîm ve me’mûru tarafına i‘tâ kılındı.

Fî 9 Zilkâde sene [1]296 ve fî 14 Teşrinievvel sene [1]295

Vekil-i mutasarrıf-ı liva-yı Siird Mehmed Reşid


Murahhas-ı Millet-i Ermeni Agop
Ed-dâî Nâib Ahmed Hulusi Aza Abdullah Sıdkı

260
Ed-dâî Müftü Hasan Aza Hilmi
Ed-dâî Nakîb Ahmed el-Kadirî Reis-i Ruhani-i Süryani ?
Muhasebeci Ahmed Şükrü Aza Yani
Müdür-i Tahrirat Ahmed Rıfat Aza İbrahim
Memur-ı Defter-i Hakanî Ali Rıza Aza İbrahim
Aslına muvafık bulunmuştur. Fî 11 Teşrînisâni sene [12]95
SİVAS BİDÂYET MAHKEMESİ

Rıdvan Kazası Dâhilinde Beşiri Nahiyesi Ağavâtından Tilmiz Karyeli Mirza Ağa

Geçen doksan bir tarihinde nahiye-i merkûm muzâfâtından olup merkûm Tilmizli
Mirza Ağa’nın müttefikün-aleyhi olan Geduk karyeli Ali ve Midyat kazasına tâbi‘
Şikeftan karyeli Hacı Abdullah nâm kimesnelerin mahdumları Halef ve Hacı Yusuf ve
biraderi İbrahim mevcûd maiyetleri olan yirmi otuz nefer tebaalarıyla İbrahim Ağa’nın
taht-ı idâresinde bulunan nahiye-i merkûme muzâfâtından Kirisran? karyesine tehâcümle
on altı re’s öküz ve camuş ve kısrak ve tay telef edip olunan müracaat üzerine bunlardan
yalnız Halef’in nahiyece tutulan evrâk-ı nutkiyyesiyle reis-i kazaya ve oradan da merkez
livaya gönderilmesi üzerine merkûm Hacı Yusuf ve İbrahim nâm kimesneler tekrar Mirza
Ağa’nın tahrik ve tertipleriyle mezkûr Kirisran karyesi üzerine tehâcümle beraber karye-
i mezkûre muhtarı İsmail’in cümle hayvanlarını gasb ve bunların zevcesini cerh ve
muhtarın biraderi İbrahim’in elinin dört ve hizmetkârı Sado’nun iki parmaklarını kat‘ ile
sâlif’üz-zikr merkezce tevkîfe aldırılmış olan Halef salıverilmediği takdirde cümlesini
katl ü itlâf edeceklerini söylemeleri üzerine bi’z-zarûre ol bâbda olan davalarından keff-i
yed ettiklerini Kirisran karyesi ahalisinin mahkeme-i bidâyette takrîr ve inbâ etmeleri
üzerine Halef salıverilmiş ve bundan sonra merkûm İbrahim Ağa Diyarbekir’de
bulunduğu esnada merkûm Mirza Ağa ve biraderi İbrahim ve Geduklu Ali Ağa’nın
biraderi İbrahim Ağalar Zercil karyesi üzerine bi’l-hücûm İbrahim Ağa hanesine yüz
kadar tüfenk endaht ettiklerinde karye-i mezkûre ahali-i gayrimüslimeden Bedo dört
yerinden kurşunla cerh ve Haco ve ahali-i Müslimeden Ali ve Reşid’i ve Hacı Abdullah
hizmetkârı ve kendi hizmetkârı Hacı nâm kimesne katl ve cerh olundukları ve bundan
sonra merkûm İbrahim Ağa müdüriyet merkezi olan Elmedin karyesinden hanesine
giderken Geridi? karyesi altında vâki‘ dereye esnâ-yı muvâsalatında yine merkûm Mirza
Ağa’nın biraderi İbrahim iki yüz nefer avene-i havenesiyle karşısına çıktıklarında Redif
Mülâzımı Derviş Bey’in vâki‘ olan rica velhâsılı tahlis-i girîbân ettiği ve şu hâdise

261
akabinde Zabtiye Yüzbaşısı Yusuf Ağa’nın mahdumunun nişan-ı şerbeti cemiyetinde
bulunup avdetinde merkûmân Mirza ve Geduklu Ali ve Hacı Yusuf dört yüzden
mütecâviz avenesiyle üzerine hücum ve biraderini esir ve amzâdesi Süleyman ve Derviş
ve Bağdo ve Bedo nâm kimesneleri kurşunla cerh ettikleri mahkeme-i bidâyet-i livada
mahfûz olan evrâk-ı istintaknâme miyânında zuhur eden fezlekede merkûm Zercilli
İbrahim Ağa’nın cümle-i ifadesinden ibaret bulunduğu görülmüş ve fezleke-i mezkûrenin
bir bendinde Beşiri müdürlüğünden mevrûd fî 13 Ağustos sene [1]291 tarihli tahrîrâtta
birkaç seneden beri zikrolunan Beşiri nahiyesi ahalileri iki taraf olup bir tarafı merkûm
Zercil İbrahim Haso Ağa’ya ve bir tarafı da Tilmizli Mirza Ağa’ya tâbi‘ ve mensûb
oldukları ve Ditmeri? karyesine nehâren vukû bulan muhâcemede iki re’s merkeb gasb
ve iki nefer de katl olunduğu gibi Şeyhçoban ve Kirisran karyelerine dahi vâki‘ olan
tehâcümde gasb ü nehb edilen hayvanât ve darb ve cerh olunan neferâtın mikdâr ve isim
ve şöhretleri bâ-arîza kazaya yazıldığı ve fezleke-i mezkûrenin diğer bir bendinde
merkez-i vilayette olduğu halde merkûm Mirza ve biraderi İbrahim Geduk karyeli Ali ile
diğer İbrahim Derman karyesinden Yusuf bin Hacı Abdullah ve sâir adamlarıyla iki yüz
nefer Ekrâd-ı müsellaha hanesine hücumla karyesi ahalisinden Bedo ve Haço nâm
kimesneler yataklarında yatarlar iken tüfenk endahtıyla yaraladıkları Zercil karyeli
İbrahim Hamo tarafından ifade olunmuş ve Sinanlı Hacı Reşid kâimmakâmın nezdinden
hanesine giderken İluh ve Geduk karyesi miyânında merkûm Mirza’nın tahrik ve
teşvikleriyle Hacı Reşid’in uğruna çıkan Ekrad tarafından Hacı Reşid’in bir adamı cerh
ve kâimmakâmın emâneten verdiği yedi yüz guruş akçesi de gasb ettikleri fî 19 Ağustos
sene [1]294 tarihli Elmedin karyeli Said imzasıyla keşîde kılınan telgrafnâmede iş‘âr
olunmuş ve dördüncü ordu-yı hümâyun piyâde altıncı redif alayının birinci taburunun
mukaddem ve sânî beşinci bölüğü yüzbaşıları Mehmed ve Hasan ve Mülazımı Süleyman
Ağalar tarafından verilen on dört bendi şâmil fî 20 Receb sene [12]92 tarihli lâyihanın
hülâsa-i meâli Beşiri nahiyesinde zuhura gelen fenalık Tilmiz karyeli merkûm Mirza bin
İsa Ağa ve Şikeftan karyeli Hacı Abdullah nâm kimesnelerle bunların akrabalarından
neşet etmekte olduğu ve merkûm Mirza’nın biraderi İbrahim başında bulunan avenesiyle
İluh karyesinde muhtar Hacı’nın damadı Hüseyin nâm kimesnenin leylen hanesini basıp
sarrafın otuz aded yirmilik altınını gasb ve merkûmu dahi on beş yerinden hançerle darb
ve cerh ve kezâlik merkûm İbrahim elli altmış neferle Şeyhçoban karyeli Emin’in üzerine
varıp beş saat imtidâd eden tüfenk kavgasında [82] karye-i mezkûre ahalisinden birkaç
nefer cerh ve kezâlik merkûm Mirza ve biraderi İbrahim ve Geduklu Ali yüzden
mütecâviz emtia-i ticâriyyenin gasbına cür’et ve muahharen emvâl-i mağsûbenin

262
sülüsânını iade ve sülüsü henüz eyâdî-i i‘tisâfiyyelerinde kaldığını mahalli
kâimmakâmlığından fî Ramazan sene [12]95 tarihli gelen telgrafnâmeler münderecâtıyla
bu maddeye dair mahkeme-i bidâyette tutulan istintaknâme meallerinde muharrer
bulunmuştur.

Zercil Karyeli İbrahim Haso Ağa ve Oğulları Haso ve Zerko Ağa

Merkûm İbrahim Ağa hakkında Tilmizli Mirza Ağa’nın dermiyân ettiği fezleke
ifadesinde kendisi Perigürz nâm ziyârette ve İbrahim Ağa da Diyarbekir’de bulunduğu
halde mücerred derûn-ı kazaya bir fesâd bırakmak efkârıyla kendisinin Diyarbekir’den
vâki‘ olan emr ve tedbirleriyle merkûmun oğlu Haso ağa maiyetinde kırk elli kadar adam
bulunduğu halde leylen hanesi üzerine hücum edilip vukû‘ bulan muhârebede kendi
adamları taraflarından merkûm İbrahim’in oğlu Haso refâkatinde bulunan Ekrâd
karyesinden çıkarılıp def‘ ve tard ettirilmiş ise de esnâ-yı müdâfaâtta adamı Hacı’yı katl
ve itlâf ettikleri ve münferiden de Müdür Süleyman Efendi’nin nişan şerbeti cemiyetinden
dağılıp merkûm İbrahim Ağa aveneleriyle uğruna çıkmalarıyla beraber Köprü nâm
mevkide bu defa vukû bulan kavgada kendi karyesi ahalisinden Ado karyeli Maho ile
Melkon cerh olundukları mücmelen beyan olunmuş olduğu misillü merkûm İbrahim Ağa
Bahımslı Yezidî Süleyman ve bunun akrabâ ve taallukâtından ve avene-i sâireleriyle
Beşiri dâhilinde Keferzo karyesi üzerine hücumla ve karye-i merkûmeden dört nefer
ahaliyi cerh ve on beş bâb hanede mevcûd bulunan bilcümle eşyâ ve hayvanât ve mevâşî-
i sâireyi gasb u gârât edip karye-i merkûme ahali-i gayrimüslimesini açıkta bıraktıkları
gibi merkûm İbrahim Ağa ve oğulları kendilerine mümâsil yirmi otuz kadar Ekrâd ve
eşkıyayı başına celb ve cem‘ eyleyerek oğullarıyla akrabaları nahiyeyi bütün bütün harab
ve idâme-i asayişi ihlâl ettikleri hakkında sibkat eden iştikâât üzerine şeref-vârid olan
telgrafnâme-i âlî-i vilayet-penâhîye imtisâlen zabtiye mülâzımı sâbık Süleyman Ağa
müteveffa zabtiye ile irsâl ve bunların derdestleri de kâimmakâmlığa iş‘âr olunmuştu.
Binâenaleyh merkûmlar derdest olunarak mahfûzen gönderilmiş ise de reis-i kazâca
tahkikat-ı ibtidâiyye icrâsı için mutasarrıf-ı sâbık Vehbi Efendi’nin Beşiri nahiyesinden
vukû bulan iş‘ârı üzerine merkûmlar mahallerine iâde ve tahkikat-ı ibtidâiyyelerini icrâ
etmek üzere mahkeme-i bidâyet başkâtibi Tahir ve Mümeyyiz Hüseyin Efendilere i‘zâm
kılınmışlarsa da mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh tarafeyn-i muhâkemelerini icrâya bırakmayarak
men‘ ile bi’t-tavassut tarafeyni marifetiyle müsâlaha eyleyerek tahliye ettirmiş.

263
Beşiri Nahiyesinde Zercil Karyeli Ali Mecdik Ağa

Merkûm Ali Mecdik Ağa rüfekâ-yı sâirelerinin ve Reşkotan aşiretinin vukû bulan
ta‘addiyât ve gasb-ı emvâl ve katl-i nüfus gibi hâlât-ı nâ-marziyyelerinden dolayı birkaç
karyenin bütün bütün harâbiyetle ahalisinin terk-i evtân ile mahâll-i sâireye hicret ettikleri
ve bunların vergi ve tekâlîf-i sâireleri bekâyâda kalıp asâyiş-i kaza muhtell olduğu cihetle
mütecâsirlerinin ıslah ve terbiyeleri için Rıdvan’a sevk olunmuş olan asâkir-i şâhâneye
ma‘lûmât verilmesi hakkında Rıdvan kâimmakâmlığından yüz doksan sekiz numaralı ve
fî 20 Kânûnıevvel sene [12]94 tarihli murakkaman vârid olan mazbatada beyân ve iş‘âr
kılınmış olduğu gibi mahkeme-i bidâyet-i livadan gönderilen elli dört numaralı ve fî 26
Zilhicce sene [12]95 tarihli mazbata kaydının hülâsa-i meâlinde merkûm Ali Mecdik
Ağa’nın emvâl-i mîriyyesine dokuz yüz guruş zimmeti olduğu olduktan başka kendisi
hem müstahfız ve hem de Zercil karyeli İbrahim Haso Ağa’nın oğlu Haso ve avene-i
sâiresiyle ma‘an Keferzolu Nâdir Kahya’nın katl ve itlâfı kasdıyla merkûmun hanesi
üzerine hücum ederek merkûm Nadir karyesinde bulunmakla bunun ve buna mensûb olan
bilcümle ahali-i gayrimüslimenin emvâl ü eşyalarını yağma edip haneleri kapılarına
varıncaya kadar söküp göndermiş oldukları ve bu gibi daha nice cinayet-i cesîme
icrâsında bulunmuş olduğu misillü tafsîlâtı Reşkotan aşireti reisi Musto Kato’nun ismi
hizâsında başka verilen şerhden nümâyân olacağı vechile Atmankân aşiretinden yüz elli
yük tuz yüklü hayvanâtla Beşiri’ye gitmekte bulunan seksen kadar kârbân halkını
Reşkotan aşiretiyle merkûm Ali Mecdik müttefiken ve müttehiden katl ve kâffe-i
hayvanâtın ve emtia ve eşya-yı sâirenin gasb ve nehbinde dahi refîk olduğu gösterildiği
gibi evvelki sene kış mevsiminde dahi merkûm Ali Mecdik’e otuz kadar rüfekâsıyla
karyesine varıp kendisinden beş yüz guruş cerîme isteyip vermediğinden nâşî bin guruş
kıymetinde bulunan demir renkli bir re’s kısrağı ve üç yüz guruş kıymetinde bir aded sîm
hançerini ve yüz elli guruş kıymetinde bir aded seyfini ve biraderzâdesi Haco’nun dahi
altı yedi yüz guruş kıymetinde bir re’s esbini ahz u gasb ile götürmesini müteâkib bazı
zevâtın vesatatıyla merkûm Ali Mecdik Ağa’ya beş yüz guruş i‘tâsıyla esb ve kılıç ve
hançeri iâde ettirmiş ise de biraderzâdesinin esbi eyâdî-i iğtisâbiyyesinde kaldığı Keferzo
karyeli Sahak’ın hâl-i firarda bulunduğu cihetle tahkikatı ikmâl kılınamayarak nâkısı
kalmış olduğu misillü merkûm Ali Mecdik Ağa Yezidî taifesinden olup Hacı Fettah
Bey’in kayını bulunan şakî-i meşhur Firo ve Reşkotan aşiretinin ağası Musto Kato
taraflarından kırk re’s esteri gasb ve on beş nefer adamı derdest edilmiş olduğundan
derhal Hacı Fettah Bey’e telgrafla ihtarât vukû‘ bulmaz ise adamları katl ü itlâf ettirileceği

264
hakkında Beldir karyeli Derviş tarafından Diyarbekir’de mukim Fransa konsolosluğuna
gelen telgrafnâmede bildirilip bu işin tedâbir-i lâzıme îfâsıyla men‘ ve izâlesi hakkında
makâm-ı vilayet-penâhîden fî 28 Şubat sene [12]93 tarihiyle muvaşşahan şeref-vârid olan
telgrafnâmede emr ve iş‘âr ve vilayet ve makâm-ı vilayetten dahi mîr-i mûmâ-ileyh Hacı
Fettah Bey’e sibkat eden iş‘ârât üzerine hayvanat ve sâire mîr-i mûmâ-ileyh tarafından
bi’l-istirdâd vilayet-i celîleye gönderildiği dahi mîr-i mûmâ-ileyhin tahrîrât-ı
cevâbiyyesinde inbâ kılınmıştır.

Beşiri Nahiyesinde Sinan Karyeli Hacı Reşid Ağa

Tilmizli Mirza Ağa’nın kabilesi Recyan ve merkûm Reşid Ağa ile Zercil karyeli
İbrahim Haso Ağa’nın taifesinden Setikan demekle meşhur ve müteârif olup bu iki kabile
rüesâ ve ağavâtının yekdiğeri aleyhinde olan rekâbet ve arz-ı nefsâniyye cümlesinden
olarak Elmedin ve Şane Derik karyeleri miyânesinde tarafeynin külliyetli nefîr-i ‘âmm
celb ve tecemmu‘uyla şiddetli muhârebe ederek tarafeynden mecrûh ve maktûl ve gâib
vukû‘ bulmuş ve ağnam ve öküz ve camış ve sair emvâl nehb ü gârât ettirmiş olduğu
tarafeynden ifade olunduğu Beşiri müdürüyle bunu müeyyed Rıdvan Kâimmakâmı vekili
tarafından fî 25 ve fî 27 Ağustos sene [1]294 tarihiyle mevrûd telgrafnâmelerinde iş‘âr
olunmuş olduğu misillü merkûm Hacı Reşid ve Elmedinli Said ve Şeyhçoban karyeli
Emin ve Ancolin karyeli Şeviş nâm şahıslar tarafından karyeleri basılarak emvâl ve
eşyaları yağma olunduğu merkûm Hacı Reşid’in Tilmizli Mirza ile İluh ile Elmedin
karyeleri miyânesinde bir muhârebe-i şedîdeleri vukû‘ bulmadığı Kirisran karyeli
İbrahim imzasıyla keşîde olunan fî 22 Teşrînievvel sene [1]294 tarihli telgrafnâmesiyle
Beşiri müdürünün gönderdiği bildirilmiş ve merkûm Hacı Reşid de Zercilli İbrahim Haso
Ağa’nın damadı bulunmuştur.

Beşiri Nahiyesinde Elmedin Karyeli Said Ağa

Bu adamın nâsiye-i hâli bâlâda hisse-güzâr Tilmizli Mirza ve Zercilli İbrahim


Haso ve Sinanlı Hacı Reşid Ağaların isimleri zîrinde yazılan meşrûhât vechile olduğu.
[83]

Beşiri Nahiyesinde Ancolin Karyeli Şeviş Ağa

Merkûmun da ahvâl ve harekâtı Mirza ve İbrahim Haso Ağaların esâmîleri


bâlâlarına yazılan meşrûhâtta mukayyed bulunmuştur.

265
Beşiri Nahiyesinde Şeyhçoban Karyeli Emin Ağa

Elmedinli Said ve Sinanlı Hacı Reşid ve Ancolin karyesinden Şeviş nâm şakîlerle
beraber merkûm Emin Ağa da karyelerini basıp emvâl ü eşyalarını yağma ettikleri
Kirisran karyeli İbrahim imzasıyla keşîde olunup mahkeme-i bidâyet-i livada mahfûz
olan fî 22 Teşrînievvel sene [1]294 tarihli telgrafnâmede istid‘â olunmuş ve merkûm
Emin derdest olunacağını anlaması üzerine kendisi ve kendisine mümâsil olan on kadar
uygunsuz makûleleriyle beraber hanelerini Mardin’e tâbi‘ Midyat kazasında kendisi gibi
eşkıyalıkla şöhret-şi‘âr bulunan Ali bin İsa’nın yanına gidip merkûmun mahallince pek
çok davacısı bulunduğu misillü orada dahi rahat durmayarak meslek-i şekâvet-kârîde
pûyân olmakta olduğu tahkik kılındığından derdestiyle Rıdvan’a lüzum-ı irsâli Rıdvan
kâimmakâmlığının fî 24 Kânûnısânî sene [1]294 tarihli telgrafnâmesinde iş‘âr
olunmasına ve mahkeme-i bidâyetten gönderilip mütalaa olunan fî 8 Cemâziyelevvel sene
[12]96 tarihli istintaknâmenin hülâsa-i meâli merkûm Emin ve Ancolin karyeli Şeviş nâm
şakî ile Haleb’e ağnam götürmekte olan Siirdli Korkisyan Yakup Efendi ve İran devlet-i
behiyyesi tebaasından Halebli İlyas Aziz’in ağnam sürüleri üzerine leylen ve nehâren
birtakım aveneleriyle beraber hücum ve tüfenk endahtıyla tazyîk eyleyerek Beşiri
nahiyesinde üç dört mevkide üç yüz on üç re’s ağnâm ve dokuz bin küsur guruş
nukûdlarını gasben götürdükleri ve merkûm kazası eşkıyasıyla birlikte olmak üzere
ıslahat me’mûr-ı sâbıkı Nazım Efendi tarafından derdest olunarak gönderilip merkez-i
livada mevkûf bulundukları halde reis-i kazâca tahkikat-ı ibtidâiyyesi icrâ olunmak üzere
mutasarrıf-ı esbak Vehbi Efendi vâki olan iş‘ârı üzerine tekrar mahalline gönderilmiş ve
mahkeme-i bidâyet-i livadan tahkikat-ı ibtidâiyyelerini icrâ etmek üzere me’mûrlar
gönderilmiş iken mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh muhakemelerinin icrasına bırakmayıp
tarafeyni ve kendi tarafından müsâlaha edip tahliye etmiş ve mûmâ-ileyh Vehbi Efendi
zaman-ı idaresini bu misillü câni ve kâtil ve erâzil eşhâsı sahâbetle menâfi‘-i zâtiyyesini
gözetmiş olduğu.

Beşiri Nahiyesinde Bahımslı Mirza Abeş Ağa


Rıdvan kazasına tâbi Yezidî Karso ve biraderi Silo diğeri Mirza bin Mehmed ve
Mirza Abeş ve Zerko bin Mirza ile rüfekâ-yı sâiresi Hob Nehri kenarında önüne çıkıp
kendisini kayd u bend eyleyerek yetmiş beş guruşunu ve iki re’s esterleriyle on üç kalem
eşyasını ahz eylemiş olduklarından bahisle icrâ-yı icâbı kaza-yı mezkûr dâhilinde
Beykend karyeli Patras’ın mahkeme-i bidâyet-i livada icrâ olunmuş olan evrâk-ı
tahkîkâtta beyân ve iddia olunmuş ve ikmâl-ı tahkikat mahallinden istenilen muhbirlerin

266
vürûdlarına muallak bulunduğu gösterilmiş ve kaza-yı mezkûr meclis-i idaresinden
mevrûd yüz doksan sekiz numaralı ve fî 7 Muharrem sene [1]296 tarihli mazbatanın
hülâsa-i meâli kaza-yı mezkûr dâhilinde bulunan Yezidî taifesinin cümlesi uygunsuz ve
erbâb-ı şekâvet ve esâetten olduğu tafsilatı beyân ve iş‘âr olunmuş ve geçen doksan dört
tarihinde dahi merkûm Mirza Abbas Ağa’nın seyyiât-ı müteaddide ve şekâvet-i
müstemirre ashâbından bulunmasıyla ıslahat me’mûru sâbıkı izzetli Nazım Efendi
hazretleri tarafından derdest olunarak rüfekâ-yı sâiresiyle ma‘an merkez-i livaya
gönderildiği halde Zercilli İbrahim hakkında yazılan bend-i mahsûsda teşrîh kılındığı
vechile bidâyeten tahkikat icrâsı zımnında mutasarrıf-ı esbâk Vehbi Efendi tarafından
vukû bulan iş‘âr üzerine merkûm da mahalline i‘zâm kılındığı halde muhâkemeleri
kable’l-icrâ mutasarrıf-ı mûmâ-ileyh tarafından salıverilmiştir.
Rıdvan Kazasında Bahıms Karyeli Mirza veled-i Hamid Ağa
Bunun derece-i ef‘âl ve şekâveti sâlif’ül-arz Mirza Abbas Ağa raddesinde
bulunduğu cihetle tafsilden müstağni bulunmuştur.

Eşhâs-ı merkûme haklarında Heyet-i Islâhiyye müstantiki Rıdvanlı Tevfik Efendi


marifetiyle icrâ kılınan tahkikatta bidâyet-i Tanzimat’tan bu âna değin Zercil karyeli
İbrahim Ağa ile Tilmizli Mirza Abbas Ağa’nın ebâ-‘an-ceddin beynlerinde mezkûr olan
bazı davadan münasebetle geçen doksan üç senesinde merkûmândan İbrahim’in oğlu
Haso tarafından yirmi kadar Ekrâd-ı müsellaha Mirza Ağa’nın hanesi üzerine leylen
gönderilip silah attırılmış olmasını müteâkib Mirza Ağa da bir cemiyet teşkil ve bi’l-
mukâbele İbrahim Ağa hanesi üzerine göndermesiyle olunan muhârebede Mirza Ağa’nın
tarafından bir nefer katl vukû‘uyla muhârebe neticelenmiş ve ehadü hümâ âherinin
tevâbi‘ât ve taallukâtları yekdiğerine vukû‘-ı tesadüflerinde sarkıntılıktan geri
durmayarak nihayet’ül-emr mutasarrıf-ı esbak Zeki Bey’in Beşiri nahiyesine gittiğinde
bi’t-tavassut bir dereceye kadar beynlerindeki burûdeti def‘ ve izâle etmişse de geçen
doksan iki Ramazan-ı şerîfinde tarafeyn teşkîl-i cemiyetle Beşiri nahiyesinde Köprü nâm
mevkide karşılıklı olarak vukû bulan muhârebede dahi tarafeynden birkaç mecrûh ve
birtakım hayvanat katl ve itlâf ettirmiş ve İbrahim’in oğlu Haso’nun her vakitte kat‘-ı
tarîk ve şekâvette bulunduğu gibi doksan üç tarihinde eşkıya-yı meşhûreden olup kuvve-
i askeriyye marifetiyle ele getirilerek merkezde hapse ilkâ ve sonradan izlâ kılınmış olan
Said nâm şakî ile Silvan’a tâbi‘ Bamıdan karyesinin imamı ile Diyarbekirli Cemil
Paşa’nın hizmetkârı Ahmed veya Mehmed nâmında olan adamın esliha ve hayvanâtını
yol üzerinde gasb u gârât etmeleriyle beraber hükümet-i mahalliyye cânibinden elde

267
edilmelerine bir çare bulunamayarak münferiden bazı kimesnelerin vesatatıyla yalnız
Molla’nın saati Haso Ağa tarafından iade olunduğu ve İbrahim oğulları Hasan ve Zerko
Ağaların müteneffizândan bulundukları cihetle bu defa da kuvve-i askeriyye marifetiyle
ele geçirilip gönderildikleri ve Bahımslı Mirza ile Mirza Hamid nâm şakîler de Yezidî
taifesinin rüesâsından ve Mirza Abbas ve Mirza Hamid’in ökü babası olup bunların ikisi
bir hanede ikâmet eyleyerek geçen doksan üç tarihinde ilm-i ifrâz-ı bâğy ve tuğyân
etmeleri cihetle ol vakit Rıdvan Kâimmakâmı Salih Efendi altmış nefer süvari
zaptiyesiyle merkûmânın üzerine varıp nesâyih-i vâkiayı ifâ ve tebliğ ettikte merkûmân
olunan davet ve nesâyihi adem-i ısgâ ve Hacı Fettah Bey’in kayını olup derece-i şekâveti
mîr-i mûmâ-ileyh hakkında yazılan lâyihada ve Reşkotan aşiretinden ve üserâ-yı
eşkıyadan Musto Kato’nun defter-i mahsûsunda verilen şürûhâtta nümâyân olan Yezidî
meşhur Firo nâm şakî de nahiye-i merkûmede mutavattın bilcümle Yezidî tâifesini celb
ve tecemmu‘ eyleyerek merkûmândan Miza Hamid ve Abbas Hamid’in kuvve-i ızhârı
olarak imdadına yetişerek cümlesinin kurşun endahtına ibtidârlarıyla beraber zabtiye
efrâdından Mahmud’u katl ve Diyarbekirli Küçük Mehmed’in esbini itlâf ve
kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh Nâib Efendi’nin esblerini ellerinden alarak kemâl-i derece-i
perişâniyetle inhizâm ictirâ edip takibe de müdâvemetleri halinde beri taraftan atılan
kurşunlardan Mirza Hamid’in karındaşı Süleyman katl ve itlâf ettirilmiş ve müteâkiben
Nazım Efendi tarafından derdest olunarak livaya gönderildikleri halde salıverilip meslek-
i şekâvetlerini hafî ve celî icrâ etmekte bulundukları halde bu defa asâkir-i şâhâne
kâimmakâmı izzetli Şakir Bey tarafından sevk olunan bir bölük cünûd-ı şâhâne tarafından
merkûmân derdest olunarak gönderildikleri ve bununla beraber Mezraş karyesi muhbir
Haço’nun karındaşı Kirkor’un nişanlısı olan Melkin’in kızını karye-i merkûmeden Onnik
karındaşı Haço kaçırıp o esnada muhbir Haço’nun hizmetkârı bulunan Yezidî taifesinden
Yahya nâm şahsı da kolundan cerh ve sakat ettikten sonra merkûm Haço kaçırdığı kız ile
Garzanlı Fettah Bey’in nezdine gidip arz-ı dehâletle orada temekkün ettiği halde muhbir
Haço da merkûmân Mirza Hamid ve Mirza Abbas Ağalara dehâlet ve muhbir Haço’dan
ahz-ı intikâm esbâbını cüst-cû ettiği halde merkûmân Mirza Hamid ve Mirza Abbas
Ağalar muhbir Haço’yu sanî‘a ile Bahıms karyesine getirip konaklarına kapattırarak
merkûmu katl ve itlâf ettikleri ve geçen sene şakî-i meşhur Firo’nun üzerine asâkir-i
şâhâne sevk olunduğu halde merkûmân Mirza Hamid ve Mirza Abbas Ağalara Firo’nun
muâvenetine gidip müttefiken asâkir-i şâhâneye kurşun attıkları ve Beşiri nahiyesinde
Şeyhçoban karyeli Emin Ağa nâm şakî dahi Hudeyde aşiretinden Arab Sultan Ağa geçen
doksan üç tarihinde Siird’den Diyarbekir’e tuz götürürken esnâ-yı râhda ve Şakla nâm

268
mevkide Midyat kazası muzâfâtından Dırdıh? karyeli Ali Bey’le beraber bi’l-ittifak elli
kadar Ekrâd ile leylen Sultan Ağa’nın kârbânı uğruna çıkmalarıyla beraber tüfenk
endahtıyla kârbân halkını tazyîk ve bir nefer adamının dahi katline cür’et etmelerinden
dolayı kârbân halkı mukavemetten izhâr-ı acz etmeleriyle beraber ma‘a-hamûle yirmi
dört re’s merkeb gasb u gârât ettikleri misillü merkûmân Emin Ağa ve Ali Bey’le o gece
refakatlerinde olan Ekrâd-ı müsellaha ile Silvan’a tâbi‘ Tırbespi karyeli Kapo’nun hanesi
üzerine vararak merkûmun dahi kırk elli re’s ağnamlarını ahz u gasb ettikleri halde
merkûm Kapo’nun hükümete müracaatla iştikâya kıyâm ettikte ağnam-ı mağsûbe-i
mezkûreyi merkûmândan [84] Emin Ağa’nın iâde eylediği ve kezâlik geçen doksan üç
tarihinde Eruh kazası muzâfâtından Bohtan ahalilerinden olup güz mevsiminde
Diyarbekir’e gitmekte olan yirmi haneden mütecâviz bir kabile halkının üzerinde
Midyat’ta Cirini ahalilerinden ve kendisinin müttefiklerinden olup tâcirlerin ağnâmını
muhafaza için Beşiri nahiyesine gelmiş olan yüzden mütecâviz Ekrâd-ı müsellahayı
müstashiben merkûmândan Emin Ağa tarafından hücum olunarak zikrolunan kabile
halkının fî’l-cümle emvâl ü eşya ve hayvanât ve sâirelerini gasb u gârât ve kabile-i
merkûmeyi çırıl çıplak ve üryân bir halde bıraktıktan mâa‘dâ kabile içinde muhsine bir
kadını dahi merkûm Emin Ağa kullanmak için çekip nezdine getirdikleri halde
muahharen Kisriran ahalisinin tavassut ve iltimâsı üzerine mezbûreyi kabilesine iâde
ettiği ve Diyarbekirli olup mes’ele-i mündefe‘iada redif bulunduğu cihetle taburuyla Kars
mevkiinde bulunup oradan firaren gelerek Diyarbekir havâlisinde birtakım
uygunsuzlukta bulunduklarından sonra merkûm Emin Ağa’ya dehâletle hanesinde yatırıp
kaldırmakta olan Kara Bero ve Şeyhçobanlı olup şekâvet-i müstemirre ashâbından
bulunan Çingene Silo ve buna mümâsil eşkıyayı da merkûm Emin Ağa hanesinde
besleyerek sakin olduğu Şeyhçoban karyesi de Diyarbekir’le Siird’in şehrâhında
bulunmasıyla Diyarbekir tarîki üzerinde merkûm Emin Ağa bunlarla çalıp çırptıkları eşyâ
ve sâire kâmilen Emin Ağa nezdinde muhtefi ve eşkıya-yı merkûmândan Kara Bero,
Rıdvan Kâimmakâmı sâbık Hacı Necib Efendi ber-takrîb Emin Ağa’nın hanesinden
çıkarıp Diyarbekir’e göndermekle el-yevm merkûm Kara Bero’nun Diyarbekir’de
mahbûs bulunduğu derkârdır. Geçen doksan tarihinde Sinanlı Hacı Reşid Zercil
karyesinden gelirken Tilmizli Mirza Abbas Ağa’nın adamları merkûm Hacı Reşid’in
uğruna çıkıp olunan kavgada Hacı Reşid’in hizmetkârı Mehmed kılınçla cerh ve Hacı
Reşid Ağa ber-takrîb oradan firar edip yol üzerinde olup Mirza Abeş Ağa’nın
mensûbâtından olan İluh karyesinin çobanları üzerine giderek arbededen gâfil bulunan
çobanlardan bir çobanı cerh ve sakat ettirdikten sonra kırk elli kadar ağnâmı gasben

269
götürürken ve bunun üzerine Hacı Reşid Ağa’nın taraftarânından Elmedin karyesinin
üzerinde Mirza İsa Ağa’nın adamları olan İluh karyesi ahalisi vararak bi’l-muhârebe
Elmedin karyesinin meydanında İluh karyesi ahalisi taraflarından gasben götürülmüş ve
bu arbedeler üzerine Tilmizli Mirza Ağa’nın hasmı olan Reşkotan aşireti reisi Musto Kato
Ağa Zercil karyeli İbrahim Ağa ve müttefikleri olan Şeyhçoban karyeli Emin ve Ancolin
karyeli Şeviş ve Zercilli Ali Mecdik ve Sinanlı Hacı Reşid Ağaların yanına gelerek
bunlarla ittifâk ettiği gibi Musto Kato’nun hasmı olan Reşkotan aşiretinin Hasarkân ve
Dermankân ve Şeyhkân kabilelerinin rüesâsı da Tilmizli Mirza ve Elmedinli Said
Ağaların nezdine gelerek iki taraflı binden ziyada Ekrâd-ı müsellaha tahaşşüd ve
tecemmu‘ ettirerek tarafeynin muhârebede bed’ ve mübâşeret edecekleri esnada Siird
tüccarlarının kârbânı Diyarbekir’den gelip Siird’e gittiği esnada yol civarını İluh
karyesinde merkûm Mirza Ağa cemiyeti teşkil etmiş olmasıyla mezkûr kârbân Mirza
Ağa’nın inzimâm-ı re’yiyle efrâd-ı müctemi‘a tarafından gasb u gârât olduğu halde işbu
gasb maddesinden dolayı her iki tarafta toplattırılmış olan Reşkotan aşiretinin dağılması
esbâb-ı haylûlet eyleyerek kavga vukû‘ bulmuş ve tarafeynin kavga etmek üzere
tedârikinde bulunarak esbâbını istihsâr etmekte oldukları halde Siird Kumandanı izzetli
Hüseyin Bey’in bir tabur asâkir-i şâhâne ile Beşiri’ye gitmesiyle beraber daha kavga
olunmamış ise de Kirisran ahalisini dahi kendileriyle beraber vukû‘ bulacak kavgaya
iştirakleri hususu İbrahim Haso Ağa ve müttefikleri olan Hacı Reşid ve Emin ve Şeviş
Ağalar taraflarından teklif olunup karye-i mezkûre ahalileri dahi bî-taraf bulunacaklarını
beyân etmelerinden nâşî kârbânın gasb maddesinden sonra ağavât-ı merkûmeden Şeviş
Ağa beher iki nahiye Ekrâdını celb ve Kirisran karyesine hücum ile karye-i mezkûrenin
bir mahalle ahalisini bütün bütün yağma ve vukû bulan muhârebede Hacı İslam’ın zevcesi
de kurşunla cerh ettirilmiş ve müteakiben Şeyhçobanlı Emin Ağa da teşkîl-i cemiyetle
Mirza İsa Ağa’nın tarafında bulunan Cihandir karyesi üzerine gidip merkûm Emin Ağa
da Cihandir karyesini bütün yağma ve gârât etmiş olduklarından dolayı kumandan-ı
mûmâ-ileyh bunlardan bazılarını derdest ile mutasarrıflığa gönderilip üç ay habs ve tevkîf
olunduklarından sonra salıverilip bu defa icrâ buyrulan ıslâhâtta rüesâ-yı merkûmûnun
cümlesi askerî kâimmakâmı izzetli Şâkir Bey tarafından kuvve-i askeriyye sâyesinde
derdest ve irsâl kılınmış oldukları gibi cemiyet-i eşkıya Siird tüccarının kârbânını
gasbettikleri bahiste kârbân sahiplerinden olup mevcûd bulunan Siird ahalisinden Holani
Mahalleli Hacı Mehmed, Bezzaz Abdi Ağazâde İsa ve Bezzaz Musa bin Mehmed ve Attar
Said ve Bezzaz Abdülgani ve Şekerci Ahmed ve Attar Sadullah Ağalar celbiyle tahkik
olundukta geçen doksan beş senesi Ramazan-ı şerîfin on ikinci günü yüz bin guruşu

270
mütecâviz yirmi altı yük mal fatura kendilerini ve yirmi beş yük kurşun da Halepli
Fransız’ın olmak üzere beraberlerinde oluğu halde Diyarbekir’den Siird’de gelirken esnâ-
yı râhda Rıdvan kazası dâhilinde Beşiri nahiyesi muzâfâtından Kirisran karyesine
geldiklerinde Sinanlı Hacı Reşid’in avenelerinden yüz kadar Ekrâd-ı müsellaha
uğurlarına çıktıklarında bir çift tabanca ve doksan guruş selâmet akçesi nâmıyla i‘tâ
kılınmasıyla daha kendilerine ilişik ettirilmeyerek savuşup bir saat ileride vâki‘ olup
Tilmizli Mirza İsa Ağa’nın taht-ı idaresinde bulunan İluh ve Aramı karyeleri civarına
muvâsalatlarında Mirza Ağa’nın adamlarından olmak üzere tecemmu‘ ettirilmiş olan
Ekrâd ile reis-i merkûm Mirza ve karındaşı İbrahim ve akrabasından Geduklu Ali ve
İluhlu Selim ve Hacı ve Aramili Çeto Ağalar Ekrâd-ı merkûmenin önlerinde oldukları
halde bidâyet-i emirde ağavât ve sonradan Ekrâd-ı mütehaşşidenin üzerlerine
hücumlarıyla beraber cümlesini kesmek niyet-i fâsidesinde bulunmalarıyla nefislerinin
tahlisi için gerek mal fatura ve gerek kurşun havalelerini cümleten ağavât-ı Ekrâd
merkûmeye teslim ve i‘tâ ettiklerinde eşyâ-yı mevcûdeleri gasb u gârât ve ol vakit
mutasarrıf bulunan Vehbi Efendi Siirdli Hamid Ağa’nın talimatıyla hareket ve ‘inân-ı
hükümeti Ağa-yı merkûma teslim edildiğinden nâşî Ağa-yı merkûmun ifadesiyle Rıdvan
Kâimmakâmı vekâletine gönderilen mezkûr Hamid Ağa damadı Hacı Necib Efendi gasb
vukû bulan mahalle bir saat mesafesi olan Elmedin karyesinde ve ol vakit Beşiri nahiyesi
müdürü olup Rıdvan Kâimmakâmlığı vekâletinde bulunan Diyarbekirli Mustafa
Paşazâde Ahmed’in dahi Zabtiye Yüzbaşısı Ali Ağa ile beraber İluh karyesinde
bulundukları ve ağavât ve Ekrâd’ın dahi üzerlerine gelip kârbânlarını gözleri önünde
olduğu halde gasb u gârât olunarak İluh karyesine götürülüp içlerinden Hacı Mehmed ve
Said ve Şekerci Ahmed dahi malın arkası sıra İluh’a gittiklerinde emvâl-i mağsûbelerinin
bir kısmı karye-i merkûmede Hacı’nın hanesinde vaz‘-ı anbâr ettiklerini görüp o gece
orada yattıkları halde ferdası günü kâimmakâm İluh karyesine gelmiş olduğu misillü
kendileri de orada birleştiklerinde kendilerinin ve ağavât ve me’mûrîn-i mevcûdenin
huzurlarıyla anbar kapısı küşâd olunarak emvâl-i mağsûbenin sülüsânı taraflarına iâde ve
teslim ve kusur bâ-defter sülüsü dahi Ekrâdın eyâdî-i iğtisâbında kalıp bunun da tahsili
çaresine bakacağını kâimmakâm-ı mûmâ-ileyh tarafından vaad olunmasıyla oradan
savuşup Beridi nâm karyeye gelmişlerse de tekrar Ekrâdın tehâcümleriyle emvâl-i
mu‘tiyyeyi gasba ictisâr eyleyecekleri vâhimesiyle altı yedi gün Beridi karyesinde ikamet
ve muahharen Siird’e gelmekte olan jandarma zabtiyeleri sahâbetiyle oradan çıkıp Siird’e
muvâsalat ve fiil-i gasbın vukû‘u sene [12]94 Ağustos’unun yirmi sekizinci gününe
musâdif olmasıyla bu tarihle kâimmakâmlığın mutasarrıflığa hitâben Şeyhçoban

271
karyesinden keşîde ettiği telgrafnâmede fazîha-i gasba merkûm Mirza Ağa ile avenesinin
cür’et ve cesaretleri iş‘âr ve kendileri de mutasarrıflığa müracaat ve iştikâ’âta kıyâm
ettiklerinde reis-i merkûm Mirza Ağa ve avenesinden İluhlu Hasan ve Mesd’i celb ve
istintakları bi’l-icrâ iki ay kadarca mecliste kaldıkları halde emvâl-i mağsûbe-i
mütebâkiyeyi Reşkotan aşiretinden bi’l-istirdâd taraflarına teslim etmek üzere merkûm
Mirza Ağa’nın mahfûzen iâdesine karar verilip ol vakit mutasarrıflık vekâletinde bulunan
Diyarbekirli izzetli Feyzullah Efendi’ye müracaatlarında Efendi-i mûmâ-ileyh tarafından
teminât verilerek merkûm Mirza Ağa zabtiye ile Siird’den çıkarıldığı halde iki saat
mesafe Siird’den merkûm Mirza Ağa’nın infikâkında zaptiyeye cevab i‘tâsıyla kendi
başına olarak mahalline giderek Reşkotan aşiretinden dört bin altmış guruş da tahsil etmiş
ve Reşkotan Aşireti zaten merkûm Mirza Ağa’nın adamları olduğu gibi ifadesine
bakılırsa sâlif’ül-arz İluh karyesindeki Ekrâd-ı müstemirre miyânında Reşkotan aşiretinin
dahi bulunduğu beyân olunursa da aşiret-i merkûme halkının bulundukları kendilerince
meçhul olup ancak cemiyet-i Ekrâdın başbuğları Mirza ve rüfekâ-yı ma‘lûmenin fiil-i
gasba mücâseretleri meşhur olup muahharen merkûm Mirza’nın Diyarbekir’e gittiği
işitilerek ücreti taraflarından bi’t-tesviye mutasarrıflıktan kâimmakâmlığa vukû bulan
iş‘âr üzerine Beşiri nahiyesinde ârâm-sâz asâkir-i şâhânenin kumandanı kâimmakâm
izzetli Hüseyin Bey tarafından derdest ettirildiğine ma‘lûmat aldıklarında kendileri de
Beşiri nahiyesine gidip kumandan ve kaza kâimmakâmlığına ifade ve sâlif’ül-arz tahsil
kılınarak mevcûd bulunan dört bin küsur guruşun taraflarına i‘tâ ve mütebâki emvâlin
dahi istihsâli her çend ifade kılındığı halde Reşkotan nâmına olmak üzere makbuz senedi
i‘tâ kılındığı halde meblağ-ı müstahsalanın da taraflarına teslim kılınacağı cevabı verilmiş
ve bu bâbda gasb ve nâhibleri Mirza ve rüfekâsı olduğu [85] Reşkotanlıların cür’etleri
kendilerince meçhul olmakla bu surete irâe-i rû-yı muvâfakat etmemeleri üzerine
kendilerine cevâb-ı kat‘î verilerek tehî dest olarak avdet ve beş on gün sonra da merkûm
Mirza ve karındaşı İbrahim ve Geduklu Ali Ağa Siird’e gönderilerek tevkîfe
aldırıldıklarında mahkeme-i bidâyetçe istintaken ifadeleri zabt ve terkîm ve fazîha-i
mebsûtaya merkûm Mirza Ağa ile rüfekâsının cür’etleri vak‘anın vukû‘u anında
kâimmakâm telgrafla ihbâr ve mallarının sülüsânı da İluh karyesinde Hacı’nın hanesinde
taraflarına i‘tâ ve şu hâle nazaran bunların teşkîl-i cemiyetle fiil-i gasba mücâseretleri
zâhir ve hüveydâ bulunduğu halde kendilerinden muhbir istenilip her ne kadar re’yen bi’l-
‘ayn müşâhedelerini ve delâil-i mebsûta bunların sübut-ı töhmetlerine kâfi olacağını
dermeyân etmişlerse de kârgir-i te’sîr etmedikten başka ol vakit müdür ve şimdi
kâimmakâm vekâletinde bulunan Ahmed Bey ve Yüzbaşı Ali Ağa’dan dahi mahkeme-i

272
mezkûrenin re’y ve kararıyla istiknâh-ı madde olundukta bunlar da her ne sebep ve efkâra
mebnî ise bu bâbdaki meşhûdâtlarını ketm ile merkûmûn Mirza ve İbrahim ve Ali
Ağaların berâet-i zimmetleriyle beraber fiil-i gasba ile’l-ân hâl-i asâvette bulunan
Reşkotan aşiretine atfedilerek bu yolda mûmâ-ileyhâ taraflarından gönderilen varaka ve
bunu müeyyed olmak üzere şuradan buradan tedârik olunan mühürleriyle şehâdetnâme
de celb ettirildikten sonra merkûmûndan Ali Ağa hapisten salıverilmesi hukuklarının
izâ‘a ettirileceği hakkında zihinlerinde mevcûd olan şübehât sıhhate kalb ve böyle aleni
bir madde için muhbir istenmesi de işi muhâle ta‘lîk ile bütün bütün çürüttürülmesi
cihetine mâil ve Mirza ve İbrahim ve Ali Ağalarla rüfekâ-yı gayr-ı mevcûdelerinden ba‘d-
ezîn bir şey aranılmamak üzere muhabirleri olmadığını mahkeme-i bidâyette ikrâr ve
tasdîk etmek üzere Mirza’nın inzimâm-ı re’yiyle on bin guruş akçe taraflarına i‘tâsıyla
müsâlahayı merkûmûndan Ali Ağa teklif ve kendileri de bi’z-zarûr muvâfakat ve burada
kaldıkları halde otuz bir günde ve şâyed mahallerine gidilirse on günde te’dîb ve tesviye
olunmak üzere Siird Câmi-i Kebîr imamı Hacı Abdülferid Efendi’ye fî 1 Temmuz sene
[1]295 tarihiyle bir kıt‘a hüccet-i karz-ı şer‘î nâmıyla tahrîr ve Hamid Ağa’nın biraderi
Abdurrahman Ağa ve sıbyan mektebi muallimi Musa Efendi de şâhid yazılarak mezkûr
sened taraflarına i‘tâ kılınmasıyla husus-ı mezkûr hakkında muhbirleri bulunduğu
mahkeme-i bidâyette takrîr ve o esnada Mirza Ağa Diyarbekir’e gönderilip karındaşı
İbrahim Ağa da salıverilmekle hanelerine gidip şimdiye kadar mezkûr senet mûcibince
olan on bin guruşla mukaddemâ tahsil kılınarak mevcûd bulunan dört bin küsur guruşun
gönderilmemiş ve bu yolda senet almaları ise müstevli olan acz u zaruretlerinden
mütenâşî olup bu bâbda mütebâki zayiatları olan otuz altı bin küsur guruşun merkûm
Mirza’nın emvâlinden ve karyelerinde mevcûd bulunan karındaşı İbrahim ve Geduklu
Ali ve rüfekâ-yı sâiresinden tahsiliyle taraflarına i‘tâ ve kurşun yükleri de ol vakit yağma
olunup bunun bir habbesi bile iâde olunmayarak Ekrâdın pençe-i zâlimânelerinde kaldığı
ifade ve icrâ-yı icâbı iz‘ân kılınmış ve filhakika mahkeme-i bidâyetçe tutulan
istintaklarında merkûmûn Mirza ve İbrahim ve Ali Ağaların işbu fiilden tebriye-i
zimmetlerine ve gâsıb ve nâhib elde bulunan Reşkotan aşiretine atfolunarak İbrahim ve
Ali Ağalar da mükeffelen tahliye olunarak mahallerine ruhsat verilmiş olduğundan başka
evrâk-ı tahkîka miyânında zuhur eden ve mahkeme-i bidâyet-i kazanın taht-ı tasdîkinde
ve Siirdli Hamza’nın oğlu Abbas imzasını şâmil bulunan fî 17 Mart sene [1]295 tarihli
bir kıt‘a ibrânâmede dahi müsted‘iyûn-ı merkûmûn vekâleten ve nefsine asâleten isimleri
beyân ve ta‘dâd olunan ağavâtın fiil-i gasbda medhâlleri olmayıp mütecâsir-i gasb
Reşkotan aşireti olduğu tasdîk ve inbâ kılınmış olduğu görülmüş olmasına nazaran

273
mezkûr ibrânâme münderecâtı müddeiyûn-ı merkûmûndan lede’l-istizâh ol vakit
kâimmakâm bulunan Necib Efendi Mirza Ağa’nın oğlunun kirvesi olup kâimmakâm-ı
mûmâ-ileyh Mirza Ağa’nın müzevvic-i efkâr ve fiil-i gasbın vukû‘unda cüzî bir
ikdâmıyla emvâl-i mütebâkiyenin cümlesi zâhire çıkarılacağı bedîhî bulunduğu halde ol
vakit [?] başka münferiden de müdür ve yüzbaşıya gidip üzerine şehâdet ettirmiş ve
Abbas dahi mevcûd bulunmasına mebnî mezkûr ibrânâmenin ne suretle i‘tâ kılındığının
merkûmdan tahkiki ve Mirza Ağa’nın ve Sinanlı Hacı Reşid Ağa’nın bu kadar efrâdı celb
ve tecemmu‘ ettirmeleri yekdiğere kavga etmek efkârına mebnî olduğu halde kendi
kârbânlarının ibtidâ Hacı Reşid Ağa cemiyetine tesadüfüyle beraber selâmet akçesi
verilerek tahlis-i girîbân ve muahharen de Mirza Ağa’nın efrâd-ı müctemiasına vukû‘-ı
tesadüflerinde merkûm Mirza ve rüfekâsı taraflarından kârbânları yağma ettirildikte
cemiyet efrâdı dahi dağılmış olduklarını ilâveten inbâ ve mezkûr ibrânâmenin suret-i
i‘tâsı Abbas’tan tahkik ve isticvâb olundukta kendisi bu bâbda sulh ve ibrâya bir gûne
vekâleti hâiz olmayıp ancak müsted‘iyûnun gasb olunan emvâlleri Beşiri nahiyesinde
tahsil kılınmakta olduğundan emvâl-i müstahsalayı ahz u kabz etmek üzere taraflarından
bir vekilin irsâli cânib-i hükümetten tebliğ ve tahsil olunacak emvâlden yüzde beş guruş
kendisine ücret verilmek üzere nahiye-i merkûmeye gidip vukû‘ bulacak hîn-i tahsilâtı ol
vechile kabz etmesi içün kendisi tevkîl olunmakla nahiye-i mezkûreye gitmiş ve bu
mâldan dört bin guruş mikdarı akçe tahsil kılınmış ise de tarafına verilmediğinden başka
merkûm Mirza Ağa bu yüzden altı ay kadarca habs olup mutazarrır olduğunu bi’l-beyân
gerek kendisinin ve gerek müvekkillerinin haklarında etmeyeceği fenalık kalmayacağı
tezkâr ve bu sûretle kendisini tehdid ve tahvîf ile bir kıt‘a ibrânâmeyi taleb etmesiyle bi’z-
zarûr Ağa-yı mûmâ-ileyhin yazdığı ve meâli kendisince meçhul bulunduğu bir senedi
temhîr etmiş olduğu misillü gerek kendisinden ve gerek müvekkillerinden bu bâbda bir
gûne zarar iddiasında bulunmamak üzere Mirza Ağa da fî 17 Mart sene [1]295 tarihli
Arabiyyü’l-ibâre yazdığı bir kıt‘a senedi bi’t-temhîr tarafına i‘tâ kılındığını ifade ve gerek
merkûm Abbas yedinde bulunan Mirza Ağa’nın ve gerek müsted‘iyûn yedlerinde bulunan
Geduklu Ağa’nın verdikleri senette ibrâz olunmakla bi’l-mütalaa siyâk-ı ifâdâtı mahkî
bulunduğu görüldüğü gibi Geduklu Ali Ağa’nın vermiş olduğu ânif’ül-beyân sened
hâmişinde yazılan şâhidlerden İmam Hacı Abdülferid ve Muallim Musa Efendilerle
Abdurrahman Ağa da bi’l-celb keyfiyet istiknâh olundukta merkûmûn Mirza ve İbrahim
ve Ali Ağaların mebhûsün-anha olan gasb maddesinden dolayı habs ve tevkîf
olunduklarını ve muahharen Ali Ağa’nın tahliye kılınmış olduğunu bildikleri gibi tarih-i
senedde cihet-i beyân olunmayarak müddet-i muayyenesi zarfında tesviye olunmak üzere

274
on bin guruş borcu olduğunu merkûm Ali Ağa takrir etmesiyle sened-i mezbûreyi temhîr
ve kendileri de şâhid olduklarını kayd ve tahrir ettirildiğini beyân ve ihbar etmişlerdir.

Tafsîlât-ı mebsûtadan keyfiyet müstebân olacağı vechile Rıdvan kazası dâhilinde


Beşiri nahiyesi ahalisinden Zercil karyeli İbrahim Haso Ağa [86] ve adamları Zercilli Ali
Mecdik ve Sinanlı Hacı Reşid Ağalarla Şeyhçoban karyeli Emin ve Ancolin karyeli Şeviş
Ağaların cümlesi müttefiken bir tarafta Tilmizli Mirza ve Elmedinli Said Ağalarla diğer
ma‘lûm’ül-esâmî müttefikleri bir tarafta olarak bidâyet-i Tanzimat’tan bu ana kadar
yekdiğeri haklarında mezkûr olan ebâ-an-ceddin adâvet-i kadîmeleri iktizâsını teşkîl-i
cemiyetle iki taraflı karşılıklı olmak üzere muhârebât-ı adîdeye ictirâ ve lâ-yü‘add ve lâ-
yuhsâ biçâregân nüfusun katl ü itlâflarıyla nice nice karyeleri harâbiyeti ve ahali-i
meskûnenin hânümânlarının bütün bütün mahv ve perişâniyetleriyle terk-i evtân ile
mahâll-i sâireye muhâceretlerini isticlâb etmiş oldukları gibi Siird ile Diyarbekir’in
arasında tarîkin nahiye-i merkûme dâhilinde ve ağavât-ı merkûmenin mutavattın
oldukları karyelerin önünde ve civariyetinde bulunması cihetle tarîk-i mezkûrdan amed-
şüd eyleyen mârrîn ve ‘âbirîn haklarında ve hele mes’ele-i zâile esnasında bu havâlide
asâkir-i şâhâneden hulviyeti cihetle etrâf ü eknâflarında bulunan aşâir ve Ekrâd ile ittifâk
ve ittihâd eyleyerek her türlü fenalıkları meydana koymuş takımdan ma‘dûd olup tarîk-i
mezkûru sedd ile turuk ve ma‘âbiri imhâ ve harekât-ı nâ-marziyye-i mesbûkalarından
sarf-ı nazar yalnız doksan bir tarihinden şimdiye kadar başlarına tecemmu‘ ettirdikleri
eşkıya ve Ekrâd ile yekdiğeri aleyhinde vukû‘ bulan muhârebâtlarıyla Beşiri havalisinin
asâyişini ihlâle ictirâ etmiş olduklarına dair cereyan eden muhâbere evrakıyla bu defa icrâ
kılınan tahkikat derecâtı mücmelen bâlâ-yı hülâsada arz u inbâ kılınmış ve mes’ele-i
mebhûsede ahali-i merkûmenin şer‘an ve riyâseten mükellef ve borçlu oldukları farîza-i
cihâdı ifâya yekdiğerine müsâbakat etmeleri lazım gelirken bilakis nahiye-i merkûmeden
müretteb olup kendilerine mensûb bulunan kur‘a ve redif ve müstahfız efrâdını mevki‘-i
muharebeye sevk ettirmeyerek menviyât-ı husumet-kârânelerinin icrâ ve infâzı zeylinde
ahali-i meskûneyi ve etrâflarında bulunan kabâil ve aşâiri celb ile muhârebât-i adîdeye
ibtidâr ve idâme-i asayişi her sûretle izlâl etmelerine ve ol vakitlerde cünûd-ı şâhânenin
ordu-yı hümâyuna şiddet-i lüzumu ve ihtiyacı derkâr bulunduğu halde bunların yekdiğeri
aleyhinde ve mârrîn ve ‘âbirîn haklarında vukû‘a getirmekte oldukları fenalıkları def‘ ve
izâlesi zeylinde bir tabur asâkir-i şâhânenin kendi muhafazalarına hasr ve tahsis kılındığı
hüveydâ bulunduğuna ve cümle-i ma‘rûza ile beraber asâkir-i şâhânenin sevkiyle
kendilerinin bi’l-kuvve ele geçirilerek tevkîfe aldırdıkları halde değil mütecâsir-i

275
fezâhatlarını ihbâr etmek aleyhlerinde ikâme-i davaya ictisâr eden mazlûmînin
hânümânlarını mahv u ifnâ etmekte bulunmasına mebnî şimdiye kadar ettikleri
fenalıklardan dolayı kâideten haklarında tayin-i mücâzâtla terbiyeleri kaziyesi dest-i
ehemmiyete alınmayarak getirdikleri gibi cüzî müddet beklettirildikten sonra
salıverilmeleri dahi hâl-i şekâvetlerini tezyîd ve turuk ve ma‘âbiri tesdîd ve halkı bütün
bütün dâire-i havf ve pençe-i zulm ve gadrlerinde tazyîk ile teferrüd ve tegallüb etmeyi
merkûmûnun her birisi âdet edinmiş fesededen bulundukları gibi merkumunun esâet ve
fezâhat-ı vâkialarının tetkikat-ı muhakkaka ve müdekkikanın icra ettirilmemiş olduğu da
Siird kârbânın gasbına Tilmizli Mirza Ağa ile rüfekâlarının cür’et ve cesaret ettikleri
hakkında müştekileri taraflarından vukû bulan iddia ve ol bâbda serd ve ityân olunmakla
ve emârât-ı mevcûdenin nazar-ı hükümetten sakat bırakılarak merkûmûnun tayin ve
tahdîd-i mücâzâtlarına kâfi evrâk mahkeme-i bidâyette mevcûd bulunduğu halde sûretleri
merbut fî 16 Nisan sene [1]294 ve fî 27 Nisan sene [12]94 tarihleriyle mutasarrıf-ı esbâk
Vehbi Efendi’nin ol bâbda tahrîrâtı üzerine merkûmûn fî 9 CA sene [12]95 tarihli i‘lâmı
üzerine mahalline irsâl ve oraca sebilleri ihlâ kılındığı halde müstantik Tevfik Efendi
marifetiyle icrâ kılınıp derecâtı bâlâ-yı hülâsada arz ve tenmîk olunan muâmelât-ı câriyye
merkûm ve rüfekâsının sübut-ı cürmlerini bihakkın zâhire çıkarttırmış olduğu âşikâr olup
velhâsıl merkûmûnun terbiye ve mücâzâtları esbâb-ı ma‘rûzadan nâşî kâbil-i telif
olmayan mevâddan olup kendilerini şekâvet-i müstemirre ashâbından ve asâyiş-i
umûmiyyeyi bilfiil ihlâle ve ahali ve mârrîn ve ‘âbirîn haklarında her ne murâd etseler
yapmağa muktedir rüesâ-yı Ekrâd’dan ve şimdiye kadar hiçbir vukuâtta mes’ûl
tutulmamış olan takımlarından bulundukları merkûmûndan Zercil karyeli Ali Mecdik
Ağa ve Reşkotan Aşireti reisi Musto Kato ile müttefiken Atmankân aşiretinin Beşiri
nahiyesinde gârât olan kârbânın iğtisâbına ve otuz kırk neferin katl ü itlâfına cür’et ve
cesaretleri mahalli kâimmakâmlığının iş‘ârât-ı cümlesiyle müstantik marifetiyle bu defa
icrâ kılınan tahkîkâtta yakîn hâsıl olduğu derece-i vuzûhda bulunmuştur. Beşiri
nahiyesinde meskûn Yezidî taifesinin rüesâsından Bahıms karyeli Mirza Hamid ile
oğulları Mirza Abeş Ağalar da Tevfik Efendi’nin tahkîkâtı ve haklarında mahallinde vârid
olan muharrerât münderecâtının sıhhati heyet-i âcizânemizce tahakkuk bulunduğu gibi
kendileri hakikaten şekâvet-i müstemirre ashâbından ve şimdiye kadar kur‘a ve redif ve
müstahfız vermeyerek keyfe mâ-yeşâ hareket-i bâğıyâne ve hod-serâneye cür’et ve
cesaret etmiş ve ber-minvâl-i merkûmdan Zercilli İbrahim Haso ve oğulları ve Ali Mecdik
ve Sinanlı Hacı Reşid ve Şeyhçobanlı Emin ve Ancolin karyeli Şeviş ve Tilmizli İsa ve
Elmedinli Said Ağalarla Yezidî merkûmân Mirza Abeş ve Mirza Hamid’in şimdiye kadar

276
nice nice canlar yakmış takımlarının en birincilerinden ve vücûd-ı habâset-alûdları âlem-
i hüsrandan mahv edilecek makûleden oldukları gibi eşhâs-ı merkûmenin inbâları
sebebiyle olan tasallut ve ahali-i mutî‘a haklarında ikâ‘ eyledikleri envâ‘ zulüm ve
ta‘addiyâttan dolayı eğerçe câ-be-câ hükümet-i seniyyeye müracaat eyleyen vukû‘
bulmuş ve hükümet cânibinden bazen tedâbir-i sâibe icrasına kıyâm edilmiş ise de çünkü
bunlar kadîm’ül-eyyâmdan beri harekât-ı bâgıyâne ve asiyânede bulunmaları
mülâbesesiyle eşhâs-ı merkûmenin celb ve cibâyeti kuvve-i kâfiyye-i askerîye muhtaç ve
şu kuvvenin de ister vakit bu havalide adem-i vücudundan dolayı celblerine muvaffak
olunamamasından ve berây-ı iddia gelen mazlûmîn ve mağdûrîn dahi artık tûl müddet
şurada burada sürüncemede kalmış olmasından nâşî müddeîler bi’z-zarûr sükûtu ihtiyâr
ve mürûr-ı zaman ile birçokları da şuraya buraya dağılıp hukuk-ı mazlûmîn bu hâllerle
izâ‘a edilmiş ve hakikaten eşhâs-ı merkûmenin ettikleri her türlü fenalık keselerine kalmış
olduğu vâreste-i kayd ve tafsil olan mevâddan ve haklarında mevzû‘-ı bahs olan
muâmelât [87] ettikleri fenalığa nispet olunduğu halde beyân olunan esbâb-ı ma‘rûzadan
nâşî yüzde beş derecesinde ancak tevzîh ve tafsil kılınmış olduğu bedîhâttan bulunmuş
olunan cereyan-ı muâmelâtı ve mûmâ-ileyh Tevfik Efendi’nin icrâ eylediği tahkîkât
meclis-i âcizânemizce tasdîk kılındığını hâvî işbu mazbata-i âcizânemiz terkîm kılındı.
Ferman hazret-i men-lehü’l-emrindir.

Fî Zilkade sene [1]296 ve fî 17 Teşrinievvel sene [1]295

Mutasarrıf-ı liva-yı Siird Es-Seyyid Mehmed Raşid


Ed-dâî Nâib Ahmed Hulusi Aza Abdullah
Ed-dâî Müftü Hasan Aza [BOŞ]
Ed-dâî Nakîb Es-Seyyid Ahmed Reis-i Ruhani-i Süryani ?
Muhasebeci Ahmed Şükrü Aza Es-Seyyid Abdullah
Müdür-i Tahrirat Ahmed Rıfat Aza İbrahim
Memur-ı Defter-i Hakanî Ali Rıza Murahhas-ı Millet-i Ermeni
Aslına muvafık bulunmuştur. Fî 15 Teşrînisâni sene [12]95
MÜHÜR-SİVAS BİDÂYET MAHKEMESİ

277
Siird’de Zabtiye Taburu Heyetinden Suâl

S – Siirdli sâbık Zabtiye Mülâzımı Hacı Süleyman Ağa ile karındaşı Nimet Çavuş
ve Çarşı Ağalığı nâmıyla derûn-ı memlekette dolaştırılmakta bulunan Hasan Çavuş’un
Siirdî Hacı Mehmed Ağazâde Hamid Ağa’ya derkâr olan münasebet ve taallukâtları
cihetle bunların müddet-i istihdâmlarında zâbitâna adem-i inkıyâd ve mutâva’atla bayağı
her birisi mâ-fevkinde bulunan zâbitânına takdim ile şu sancak ahalisi haklarında
etmedikleri fenalıkları kalmadıktan başka yalnız kendilerini Hamid Ağa’ya müstahdem
bir harekât-ı nâ-marziyyede bulunmakta oldukları istihbar kılınmıştır. Bunların evzâ‘-ı
nâ-meşrûaları ve Hamid Ağa’nın mürevviç-i âmâli ahali-i mahalliyye haklarında olan
zulüm ve ta‘addiyâtları ne merkezde ise bildiğiniz gibi hasbîce beyân buyurun.

C – Merkûmûn Siirdli sâbık Zabtiye Mülâzımı Hacı Süleyman Ağa ile karındaşı
Hacı Nimet Çavuş, Çarşı Ağalığı nâmıyla derûn-ı memlekette dolaştırılmakta bulunan
Hasan Çavuş, Siirdli Hacı Mehmed Ağazâde Hamid Ağa’ya derkâr olan münâsebet ve
taallukâtları cihetle bunların müddet-i istihdâmlarında zâbitânına adem-i inkıyâd ve
mutâva‘atla bayağı her birisi mâ-fevkinde bulunan zabitanına takaddüm etmiş ve bu da
Hamid Ağa ve Hacı Musa ve Reşid Ağaların teferrüd ve zimâm-ı hükümet ve rikâb-ı
umûmiyyeyi eyâdi-i iğtisâb ve mezâlimlerine geçirmelerine müstenid bulunmuş ve
binâberîn gerek Hamid ve Hacı Musa ve Reşid Ağalar ve gerek sâir taallukâtları olsun ve
gerek bunlar bulunsun şu sancak ahalisi haklarında envâ‘ mezâlimden etmedikleri fenalık
kalmamış ve hükümet ve ahali kendilerinden bîzâr kalmış ve bunlar asâyiş-i umûmiyyeyi
temine ve husûsât-ı devleti tervîce muvazzaf zabtiye askerinden ma‘dûd bulundukları
halde ihlâl-i asayişe müeddî harekât îkâ‘ından ve Hamid Ağa’nın tervîc-i efkâr ve âmâline
hizmetten mâa‘dâ bir vazifeye hizmet etmemiş ve tabur-ı heyet-i çâkerânemiz değil
me’mûrîn-i hükümet ve âmme-i ahali bunların şerren ve galebe-i zulmlerini râvî ve
musaddak bulunmuş ve bunların şu ahvâl-i nâ-becâları sâbık devletli İzzet ve
Abdurrahman Paşa Efendilerimiz hazretlerinin burayı teşriflerinde şikâyât-ı adîde ile arz
olunup bir dereceye kadar her birisinin mahkeme-i bidâyetçe tutulan muhâkeme
evraklarıyla beraber Diyarbekir’e def‘ ve teb‘îd olunmuş ve bunların bi’l-kuvve ve Hamid
ve Reşid ve Hacı Musa Ağalarla familyalarının bilfiil teferrüd ve tecâvüzâne harekât-ı
nâ-hemvârelerinden müstevlî olan acz u zaruretimiz sâye-i ıslahât-vâye-i hazret-i
padişahîde büsbütün zâil ve idâme-i asâyiş ve istirâhat-ı ahali kaziyye-i matlûbesi ilâ-
maâşaallâh tamamıyla takarrür etmiş ve şurası da gayr-ı hafidir ki Mülâzım Süleyman
Ağa ve biraderi Nimet ve Hasan Çavuşlar zabtiye mesleğinde müstahdem bulundukları

278
halde bunların evzâh-ı nâ-becâları ve harekât-ı nâ-meşru‘ları makâmât-ı âliyyeye
bildirilerek şimdiye kadar sükût-ı ihtiyâr olunmasıdır. Müstağnî-i tariftir ki şu sancak
eşkıyası Hamid Ağa’nın zîr-i sahâbet ve himâyesinde ve eşkıyanın her bir fenalığında
bi’l-kuvve şerîk-i töhmet olarak onlardan istifâde ve celb-i intifâ‘ eylemekte ve mülâzım
ve çavuşân-ı merkumân da zaten Hamid Ağa ve familyalarının galebe-i nüfûzlarıyla ve
bunlara mensubiyet iddiasıyla mübâhî ve müftehir bulunduklarından Hamid Ağa ve
familyası eşkıya-yı Ekrâdın zahren ve bunlar da manen nuayyen ve müzâhiri ve her
istedikleri fenâlığın îkâ‘ına iktidarları bedîhî olmasına mebnî haklarında değil heyet-i
âcizânemiz bizzat mutasarrıflık makâmında bulunan zât bile şerr ve mekîdetlerinden
mu‘teriz bulunarak bir gûne evzâh-ı nâ-becâlarına tahammül ve sükûtu ihtiyâr olunmakta
bulunduğundan umumun tasdîk-gerdesi olmak münasebetiyle bu bâbdaki acz u
zaruretimizi dahi makâm-ı i‘tizârda beyâna cür’et eylemekteyiz.

Fî 25 Eylül sene [12]95

Vekil-i Ağa-yı Tabur Mehmed Tahir Muavini Mehmed Şerif


Bölük Ağası Hasan Muavini [BOŞ]
Bölük Ağası Hasan Jurnal Emini Mehmed Derviş
Bölük Ağası [BOŞ]

İşbu varaka münderecâtının hakikat-i hâli müfessir ve muanven bulunup


bulunmadığı ve bu bâbda daha ma‘lûmât var ise onun da işbu varakaya ilâveten ve
muvazzahan tezyîl ve tasdîkiyle taraf-ı âcizîye iâde olunmak üzere meclis-i idareye
lüzum-ı havâlesi mütevakkıf-ı re’y-i sâmîleridir. Ferman
Fî 25 Eylül sene [12]95
Es-Seyyid MEHMED TEVFİK
Meclis-i İdare-i Livâya
Bunların sû-i hâl ve hareketleri ne vechile teferrüd-ı vâ‘iyenesinde bulundukları
mukaddemâ tanzîm olunup devletli Vali Paşa hazretlerine takdim olunan mazbatada arz
olunduğundan mezkûr mazbataya müracaat buyrulduğu halde tafsil-i keyfiyet
anlaşılacağı ma‘rûzdur. Ferman.
Fî 18 Şevval sene [12]96 ve fî 23 Eylül sene [12]95
Vekil-i Mutasarrıf-ı Siird Mehmed Reşid Murahhas-ı millet-i Ermeni
Ed-dâî Nâib Ahmed Hulusi Aza Abdullah Sıdkı
Ed-dâî Müftü Hasan Aza Hilmi

279
Ed-dâî Nakîb Es-Seyyid Ahmed Vekil-i Muhasebeci-i Evkaf Hasan
Muhasebeci Ahmed Şükrü Reis-i Ruhani-i Süryani ?
Müdür-i Tahrirat Ahmed Rıfat Aza Yani
Memur-ı Defter-i Hakanî [BOŞ] Aza [BOŞ]
Aslına muvafık bulunmuştur. Fî 15 Teşrînisâni sene [12]95
MÜHÜR-SİVAS BİDÂYET MAHKEMESİ
[89] [BOŞ]

[90]

Tabur Kâtibi Tahir Efendi’den Suâl


S – Mardinli Ramo oğlu Esad refakatiyle beraber Siird’e berây-ı ticaret
götürmekte oldukları sekiz yük unları Siird’e iki saat mesafesi olan Köşki nâm karye
civarında eşkıya tarafından hayvanlarıyla ve üzerlerinde bulunan esliha-i sâireleriyle
ma‘an gasb u gârât ve kendileri cerh olunup ol vakit burada mutasarrıf bulunan Süleyman
Bey’e müracaatlarında muhârebe-i mündefi‘a münasebetiyle sancağın asâkir-i şâhâneden
hulviyeti cihetle şu havâli Siirdli Hacı Mehmed Ağa’nın oğulları Hamid ve Reşid
Ağaların eyâdi-i istilâiyyelerinde bulunup gerçi kendisi bu sancağın mutasarrıfı ise de
Hamid Ağa’nın galebe-i nüfûzu icrâ-yı hükümete sedd-i İskender çektirmiş bulunmasına
mebnî gâsıblarından eşya ve hayvanât-ı mağsûbenin istirdâdı zımnında Hamid ve Reşid
Ağalara müracaatları ifhâm ve zât-ı behiyyeleri de Mardin ahalisinden ve müddeiler de
hemşehriniz olmasından dolayı sizin tavassutunuzla mûmâ-ileyhimâdan Reşid Ağa’ya
mağşûş akçe olmak üzere yedi yüz guruş verilmekle yalnız hayvanatı Reşid Ağa’ya
mütecâsirînden istirdâd eylediği istihbâr kılındı. Bu bâbda olan ma‘lûmât ve
meşhûdâtınızı alâ vechi’s-sıhha mufassalen beyân buyurun.

C – Filhakika merkûm Esad rüfekâsıyla beraber Siird’e berây-ı ticaret götürmekte


oldukları sekiz yük unları Siird’e iki saat mesafesi olan Köşki karyesi civarında leylen
eşkıya tarafından hayvanlarıyla ve üzerinde bulunan esliha ve sâireleriyle ma‘an gasb ve
kendileri cerh ve gârât olunup ol vakit burada mutasarrıf bulunan Süleyman Bey’e
müracaatlarında muhârebe-i mündefi‘a münasebetiyle sancağın asâkir-i şâhâneden
hulviyeti cihetle şu havâli Hacı Mehmed Ağa’nın oğulları Hamid ve Reşid ve Hacı Musa
Ağaların eyâdi-i istilâiyyelerinde bulunup gerçi kendisi bu sancağın mutasarrıfı ise de
Hamid Ağa’nın galebe-i nüfûzu icrâ-yı hükümete sedd-i İskender çektirmiş bulunmasına

280
mebnî gâsıblarından eşyâ ve hayvanat-ı mağsûbenin istirdâdı zımnında Hamid ve Reşid
Ağalara müracaatları ifhâm ve onların her bir vukuâtta şirketlerini imâ ve beyân eylemesi
üzerine merkûm Esad Mardin ahalisinden hemşehrim olup bunların azamet ve
vakarlarından haşyet ederek hanelerine duhûlü pek büyük merâsim-i ihtirâmiyeyi bâdî ve
mahcûriyeti müeddî olacağını teemmül ederek çâkerlerine müracaat etmiş ve hasbe’ş-
şefka bunlardan Reşid Ağa’ya beyân-ı keyfiyet ve istirhâm-ı merhamet eyledikte yalnız
hayvanlarının istirdâdı için yedi yüz guruş kendisine verilmesini beyân ettikte hayvan
sahiplerine müracaat ettim. Meblağ-ı mezkûrun i‘tâsına râzı olup beynlerinde bi’t-taksim
cem‘ ettikten sonra kendilerini paralarıyla beraber merkûm Reşid Ağa’nın yanına götürüp
kavak dükkânında meblağ-ı mezkûru sikke-i mağşûşe olarak merkûm Reşid Ağa’ya
huzurumda verilerek yalnız hayvanat-ı mağsûbe merkûm Reşid Ağa marifetiyle
mütecâsirlerinden istirdâd ve ashâblarına i‘tâ ve dakik ve esliha ve eşyâ-yı sâire de
fâillerinin eyâdî-i iğtisâbiyyelerinde ketm ve ihfâ ettirmiş olduğu gibi hakikaten
mutasarrıf-ı mûmâ-ileyhimânın bu bâbdaki ifade-i vâkiası fî-nefs’il-emri müfessir olup
ol vakit şu sancağın umûm ahali-i mutî‘a ve Ekrâd-ı bâgıyesi merkûmân Hamid ve Reşid
Ağalarla mensûbâtının idare-i keyfiyyelerinde ve husûsiyle Köşki karyesi ahalisi Yezidî
taifesinden olup merkûmânın etrâf u eknâfında carhcıları bunlarla buna mümâsil
eşkıyanın şuradan buradan çalıp çırptıkları eşyâ-yı sâireden bâ-hisse efrâdına veyâhûd
ashâblarından bu gibi akçe ahzıyla celb-i menfaat ve kesb-i ticareti i‘tiyâd etmiş oldukları
ve hükümete ve ahaliye olan galebe-i nüfûzları sâyesinde her birisinin servet ve iktidarı
hesaba gelmez surette kat-ender-kat tezâyüd etmiş olduğu iki seneden beri şurada olan
me’mûriyetim hasebiyle bu bâbda bir gûne hilâf ve mübâna‘ayı irtikâb etmeyerek
hakikâti ber-vech-i ma‘rûz beyân eyler ve bu familyanın derece-i zulm ve i‘tisâfları cümle
taraflarından dahi tasdîk ve istişhâd olunacağını ilâveten beyân ve ihtar eylerim. Ve bu
eşyâ-yı mağsûbe miyânında Siirdli Debbağ Abbas’ı kimesne de Mardin’den mübâyaa
eylediği camuş gevenleri de eşkıya-yı Ekrâd tarafından ol vakit gasben alınıp ashâb-ı
merkûmun Reşid Ağa’ya vukû‘-ı müracaatıyla istirdâd ettiği hatıra gelmekle bunu da
ilâveten ihbâr eylerim.

Vekîl-i Ağa-yı Tabur-ı Emin-i Hesab-ı Siird Mehmed Tahir

Siirdli Şeyh Hasan bin Şeyh Mehmed’in Takrîri

Mardinli Esad’ın hayvanât-ı mağsûbesi miyânında Siirdli Debbağ Abbas’ın dahi


camuş günleri Köşki ahalisi taraflarından gasben götürülüp bendeniz ve Hacı Abbas
mevcûd bulunduğumuz halde Hamid Ağa’nın karındaşı Reşid Ağa ile pazarlık edildi.

281
Mezkûr camuş gevenlerini zâhire çıkartmak üzere altı yüz guruş mağşûşa Abbas
tarafından Reşid Ağa’ya verdirilmesi kararlaştırıldı. Ve bendeniz de bunların üzerlerinde
bulunmaklığım Tabur Kâtibi Tahir Efendi tarafından olunan tenbihe mebnî idi.
Muahharen mezkûr camuş gevenlerini Reşid Ağa götürüp Abbas’a teslim etti. Ve ber-
mûcib-i mukâvele altı yüz guruş mağşûşe parayı Reşid Ağa’ya verdiğini sonra Reşid Ağa
bana söyledi. Fakat gözümle görmedim. Pazarlığında mevcûd bulundum. Şimdi Allah
için doğruyu söyledim.

Fî 20 Eylül sene [12]95 – Siirdli Şeyh Hasan bin Selim Mahmud

Huzurumuzla takrîri alındı.


Mukayyid-i Evrak Meclis-i İdare ve Mukayyid-i Tahrirat-ı Siird HALİL ve HAKKI

Bu bâbda olan ma‘lûmâtlarıyla işbu varakanın bi’t-tasdîk taraf-ı âcizîye iâdesi


zımnında meclis-i idare-i livaya havâlesi mütevakkıf-ı re’y-i âlîleridir. Fermân.
Fî 20 Eylül sene [12]95 – Es-Seyyid MEHMED TEVFİK
Meclis-i İdare’ye: Fî 20 Eylül sene [12]95

Vech-i meşrûh üzere bu madde heyetimizin dahi mesmû‘u olmuştur. Ol bâbda


emr ü fermân hazret-i men lehü’l-emrindir.

Fî 18 Şevval sene [12]96 ve fî 23 Eylül sene [12]95

Vekil-i Mutasarrıf-ı Liva-yı Siird Es-Seyyid Mehmed Reşid


Ed-dâî Nâib Ahmed Hulusi Aza Abdullah Sıdkı
Ed-dâî Müftü Hasan Aza Hilmi
Ed-dâî Nakîb Es-Seyyid Ahmed Vekil-i Muhasebeci-i Evkaf Hasan
Muhasebeci Mehmed Şükrü Reis-i Ruhani-i Süryani ?
Müdür-i Tahrirat Ahmed Rıfat Aza Yani
Memur-ı Defter-i Hakanî [BOŞ] Aza [BOŞ]
Murahhas-ı millet-i Ermeni Agop
MÜHÜR-SİVAS BİDÂYET MAHKEMESİ

282

You might also like