Turk Yunan Harbi

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 24

ONUR TORUN

1897 (1313) TÜRK-YUNAN HARBİ

Özet
1821 yılından önce Rum milleti Osmanlı Devleti içerisindeki en imtiyazlı gayrimüslim
milletti. Ancak Yunan isyanının sonucunda Osmanlı-Rus savaşı ile birlikte bağımsızlığını
kazanan Yunanistan, Batılı devletlerin desteği ile birlikte Osmanlı aleyhinde genişleme
girişimlerinde bulunmuşlardı. Özellikle Osmanlı Devleti içerisinde yaşayan Rumları
kullanarak iç karışıklık çıkartmaya çalışan ve bundan yararlanarak Osmanlı Devletini zor
durumda bırakan Yunanistan bu şekilde amacına ulaşmaya çalışıyordu.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı devleti ile savaşmasa da Berlin Anlaşması ile
Tesalya ve Epir’i topraklarına katan Yunanistan Megali İdea adını verdiği hedefine ulaşmayı
hedef edinmişti. Ayrıca Yunan isyanı ile birlikte devlete katmaya çalıştığı Girit Adası da
Yunanistan için önemli bir hedefti. Bunun için süreç içerisinde ayaklanmalar çıkan Girit’e
1878 yılında çıkarma yapmıştı. Girit sorunu 1897 Osmanlı-Yunan harbinin temel sebebiydi.
Girit’in işgali ve Osmanlı sınırına yapılan Yunan tacizleri savaşa pek gönüllü olmayan Sultan
II. Abdülhamit’i bile savaşa girmeye mecbur bırakmıştı. Böylece 17 Nisan 1897’de başlayan
savaş sonucunda Osmanlı Devlet 19. Yüzyıldaki son zaferini kazanmıştır. Ancak barış
anlaşmasında bu zafer korunamamıştır.

Summary
Before 1821, the Greek nation was the most privileged non-Muslim nation in the Ottoman
Empire. However, as a result of the Greek uprising, Greece, which gained its independence
along with the Ottoman-Russian war, attempted an expansion against the Ottoman Empire
with the support of Western states. Greece was trying to reach its goal in this way, which left
the Ottoman Empire in a difficult position by trying to remove internal disturbance by using
the Greeks living in the Ottoman Empire.
Although Greece did not fight with the Ottoman-Russian war in 1877-78 did not fight the
Ottoman state, Greece aimed at achieving his goal named Megali Idea, which added Thessaly
and Epiri by territory of Berlin. Crete, which the Greek rebellion attempted to add to the state
was also an important destination for them. For this, in the process of rebellion in 1878, the
Cretaceous extraction had done. The problem of Crete was the main cause of the 1897
Ottoman-Greek war. The invasion of Crete and the Greek harassment of the Ottoman border
were not very voluntary. He even compelled II. Abdülhamit to enter the war. Thus, as a result
of the war that began on April 17, 1897, the Ottoman Empire won its last victory in the 19th
century. However, this victory in the peace treaty could not be maintained.

1
Giriş
Osmanlı devletinde Rumların diğer gayrimüslim cemaatlere nazaran daha fazla ayrıcalıkları
vardı. Gayrimüslimler devlet görevlisi olamamasına karşın Rumlar devlet tercümanlığı ve
yüksek gelirli devlet görevlisi gibi önemli görevlere gelerek Osmanlı Devletinin resmi
kurumlarında çalışabiliyorlardı. Ayrıca Rum kilisesinin sahip olduğu ayrıcalıklar neticesinde
Balkanlardaki hemen hemen bütün piskoposluklar Rumların eline geçmiş ve Rumlar
balkanlara büyük oranda dini açıdan hâkim hale gelmişlerdir.
Zaman içerisinde Devlet otoritesinin zayıflaması ve Rus yayılmacılığı ile birlikte Rumlar
balkanlarda isyana teşvik edilmişlerdi. Ruslar 1774 Osmanlı-Rus harbi sırasında Mora
adalarını işgal ederek Rumları isyana teşvik etmiştir. Küçük Kaynarca Anlaşmasında da bu
isyana zemin hazırlayan bazı maddeler eklenmişti. İmtiyazlı halleri sebebiyle varlıklı bir hale
gelmiş olan Rum aydınları Avrupa ile temasa geçerek, Avrupa’da hızla yayılan milliyetçilik
ve hürriyet gibi fikirleri öğrenmişler, bu fikirleri kilise-okul işbirliği ile Rum gençlerin
beyinlerine işlemişlerdi.
Avrupalı aydınlar Hümanizm ve Rönesans hareketleri neticesi Yunan kültürü ile yakın
temasa geçmişleridir. Eski çağlardaki Yunanlılar ile yakınçağdaki Yunanlıların arasında
kültür bakımından pek bir bağ bulunmamasına rağmen, bunu göremezden gelerek birçok
Avrupalı aydın Yunan Bağımsızlık savaşına destek vermiştir. Avrupa hükümetlerinin Yunan
isyanını desteklemesi birçok cemiyetin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunların içinde en
etkilisi Rumları isyana teşvik ve isyanın teşkilatlanmasını sağlamaya çalışan “Etniki Eterya”
örgütüydü.
Etniki Eterya cemiyeti ikisi Rum biri Bulgar olan üç tüccar tarafından 1814 tarihinde
Odesa’da kurulmuştu. Görünüşteki amacı Osmanlı devleti dâhilinde ki Hristiyanların eğitim
ve öğretim bakımından gelişmesini sağlamak amacı taşımaktaydı. Ancak gizli amacı
İstanbul’da ki Rum Patrikliği ile birlikte Bizans İmparatorluğunu tekrar ihya etmekti.
Aleksandır İspilanti bu cemiyetin başkanıydı.
Rumlar Mora’da bu hayallerini gerçekleştirmek istiyorken, Mora valisi Tepedelenli Ali Paşa
bölgede Rumlara göz açtırmıyordu. Ancak Tepedelenlinin merkez ile arasının bozulması ve
Devlet tarafından vazifeden alınması Rumlara isyan için bekledikleri fırsatı fazlası ile
sunmuştu. Aleksandır İpsilanti Etniki Eterya’ya ve bölge Rumlarına güvenerek Mart 1821 de
Eflak-Buğdan bölgesine geldi. Ancak bölge halkının isyana destek vermemesi İpsilanti’nin
bölgede ki amacına ulaşmasına izin vermedi. Bölge halkı yıllar boyunca Osmanlı coğrafyası
içerisinde hoşgörülü ve refah bir hayat sürmesi ve Rum Piskoposları ile bölgedeki Rum
yöneticilerin halka iyi davranmaması İsyanın bu bölgede çıkmasına olanak sağlamamıştı.
İsyanı başlatan İpsilanti üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetlerini görünce Avusturya’ya
sığındı. Böylece bölgede başlatılmak istenen isyan hareketi büyümeden söndürülmüş oldu.
Ancak bu isyan burada bitti sanılırken Mora’da daha büyük bir isyan başladı. Mora Rumları
Dmitri İpsilanti öncülüğünde ayaklandılar. İsyan bölgedeki otorite boşluğu nedeniyle kısa
sürede büyüyerek tüm Mora’ya hâkim oldu. Müslüman askerlerin bulunduğu kaleler ele

2
geçirilerek askerler büyük bir katliama maruz kaldılar. Ayrıca isyan ege adalarına da
yayılması için büyük bir uğraş veriliyordu. 1
Özellikler evvelden beri isyan hareketlerinin görüldüğü Girit’te hareketlilik tekrardan
başlamıştı. Birçok Avrupalı subaylar gönüllü olarak bu isyana katılıyorlardı. Mehmet Ali Paşa
kendisine Girit ve Mora valiliğinin verilmesi koşuluyla bölgeye kuvvet gönderebileceğini
açıkladı. Oğlu İbrahim Paşa komutasında birlikler ve donanma Mora’ya vardı. Mısır
kuvvetleri adada ki isyanı hızlı bir şekilde bastırdı.
Rusya’da Çar I. Alexandre’nin ölümü üzerine başa geçen I. Nikola Rusya’nın dış ilişki
stratejisini değiştirdi. Türklere karşı daha düşmanca politika izlemeye başlayan yeni çar
Yunan isyanına desteğini arttırdı. Ayrıca Mora’da Mehmet Ali Paşanın yayılmasını
istemiyordu. Bu sırada İngiltere 1826 tarihinde Rusya ile Londra protokolünü imzalayarak
Yunanistan’ın Osmanlı’ya bağlı bir özerk devlet olma konusunda anlaşıyordu. Aynı zamanda
bu protokole göre Türkler Yunanistan’dan tamamen çıkarılacaktı. Avusturya ile Prusya bu
protokolü reddederken İngiltere, Fransa ve Rusya bu protokolü imzaladı.
Bu Devletler Osmanlı’ya başvurarak protokolün kabulünü istediler. Osmanlı Devleti
içişlerine müdahale olarak gördüğü bu anlaşmayı reddetti. Bunun üzerine Navarine giren Rus,
Fransız ve İngiliz Donanması Osmanlı donanmasını yaktı. Mehmet Ali Paşanın Mora’da ki
hareketlerinden rahatsız olan İngiltere ve Fransa Mora’ya asker çıkardılar.
Rusya ise durumdan istifade ederek Osmanlı’ya savaş açtı. Eylül 1829’da Edirne anlaşması
ile müstakil Yunan Devletinin kurulması kararlaştırıldı. Avrupa devletleri Londra Protokolü
ile aldıkları bu karar neticesinde sınır çizilerek bağımsız Yunanistan’ı 24 Nisan 1830’da
resmen tanıdı. Krallığın başına ise Otto getirildi. Böylece Osmanlı Devletinde ilk kez kendi
teba’ası olan bir halk ayaklanıyor ve Avrupalı Devletlerin yardımıyla bağımsızlığını
kazanıyordu. Ayrıca Rusya, Yunanistan’ın kurulmasıyla Ege denizine yayılmasının önü
açılıyordu.
Girit 17. Yüzyıldan beri Osmanlı Devletinin bir parçasıydı. Girit’te Rumlar, Mora’da ki
Rumlar ile birlikte ayaklanmışlardı. Bağımsız Yunanistan’ın kurulması ile tek hedefleri
Yunanistan’a bağlanmaktı. Bu nedenle Giritli Rumlar Yunanistan’a bağlanmak için sürekli
ayaklanıyor, Yunanistan ise bu ayaklanmalara destek veriyordu. Adaya gönderdiği papaz ve
öğretmenler adada ki isyanları teşkilatlandırmaya çalışıyordu. 1866 Ağustosunda büyük bir
isyan patlak verdi. Adada ki Rumlar Yunanistan’a bağlandıklarını ilan ettiler.
Osmanlı devleti Girit’e yeni bir statü vermeyi kabul etti. Bu iş için Sadrazam Ali Paşa
görevlendirildi. Sadrazam Ali Paşa adaya yeni bir statü vererek isyanı bastırmak istediği anda
bundan memnun olmayan Yunanistan ise durumu milletler arası bir hale getirerek durumdan
istifade etmeye çalışıyordu. Ancak bu durumdan Yunanistan bir yarar çıkaramadı. 9 Ocak
1869 da Avrupalı Devletler Paris’te toplanarak bir karar aldılar. Alınan kararlar Yunanistan’ın
aleyhine idi. Yapılan bakılar neticesinde bu kararları Yunanistan kabul etti ve sorun bir
süreliğine çözülmüş oldu ancak bu sorun kesin olarak çözülmedi.
1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra imzalanan Ayastafanos Anlaşması ve devamında
yapılan düzenleme ile imzalanan Berlin Anlaşmasında Girit ile ilgili ıslahat maddeleri

1
Uysal Ali Osman, 1313(1897) Türk-Yunan Harbi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Genel Türk
Tarihi Anabilim Dalı Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1990, s. IX.

3
konuldu. Ayrıca Yunanistan lehine bazı sınır düzenlemeleri yapıldı. Daha sonra ki süreçte ise
Girit’te çıkan olaylar 1897 Türk-Yunan savaşına sebebiyet verecekti. 2

Savaş Öncesi Durum ve Savaşa Giden Süreç


1897 yılında yapılan Türk-Yunan savaşının görünürdeki en büyük sebebi Girit sorunudur.
Yunan ayaklanması ile birlikte ayaklanan ve Yunanistan’a bağlanmak için çaba sarf eden
Giritli Rumlar için 1896’da ki isyandan sonra yapılan düzenleme sonuç vermemiş, 1897’de
isyanın II. Evresi başlamıştı.
Olaylar sırasında Türk askeri birlikleri asiler tarafından muhasara altına alındı. Olayların
hızla yayılması ve Hanya’ya kadar sıçraması üzerine Hanya’da bulunan büyük devletlerin
konsolosları kendi tebaalarını korumak için harekete geçtiler. Halepa’ya sığınan İngiliz ve
Fransızlar gemilere bindirilerek Ada’dan uzaklaştırıldı. Bu arada adaya yardım götürmek
isteyen “Fuad” adlı Türk gemisine ise Yunan donanması tarafından saldırı düzenlenmesi iki
devlet arasında ki ilişkilerin daha da soğumasında neden oldu. 3
Etniki Eterya’nın baskısı neticesinde adada ki gücünü arttırmak isteyen Yunanistan Prens
Georges önderliğinde adaya Yanan ordusuna mensup subay ve erlerini gönderdi. Daha
sonrasında ise Savaş gemilerini adaya gönderdi. Savaş gemilerinin gönderilmesi Girit’teki
büyük devletler konsolosları arasında da büyük paniğe neden oldu. Konsoloslar heyeti, bir
yandan Prensin yolculuğuna son vermesi için çalışırken, diğer yandan Yunan birliklerinin
adaya ulaşması halinde ortaya çıkacak olayları engellemek amacıyla, yeni acil önlemler
alınması gerektiğini bildirdiler.
Hanya’da ki Büyük devletler konsoloslarınca hazırlanan ve İstanbul’daki elçilerin de
onayından geçen dört maddelik önlemler şunlardı:
1) Türk birliklerinin tarafsız kalması ve yeniden asker göndermemesi,
2) Yunan deniz kuvvetlerinin geri çağrılması,
3) Hanya, Resmo ve Kandiye şehirlerinin Büyük Devletler tarafından geçici olarak işgal
altına alınması,
4) Yerel jandarmanın hemen organize edilmesi ve reformların uygulamaya konması
13 Şubat 1897’de Prens George yönetimindeki Yunan birlikleri Girit’e ulaştı. Büyük
devletlerin uyarısı neticesi ile karaya çıkmayacağını bildirdi. Ancak Girit valiliği Bâb-ı Âli ye
gönderdiği telgrafta Prens Georgenin karaya çıktığını haber veriyordu. 4 Ayrıca Yunan
ordusunun Tesalya sınırına yığınak yaptığı haberi de dikkat çeken bir gelişmeydi.
Osmanlı Devleti Meclis-i Vükela’da yapılan görüşme sonrasında Yunanistan ile sıcak
çatışma durumunun doğması sonucunda savaşı göze aldığını resmen duyuruyordu. Büyük
devletlere adanın kendisine bağlanması için yardım talep eden Yunanistan, ret cevabı alması
sonrası Albay Vasos’u Kral adına Ada’yı işgal etmek amacıyla gönderdi. Ada’ya kolay bir

2
Uysal Ali Osman, a.g.e. , s. XV, XVI.
Aydıyeke Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı(1896-1908), TTK, Ankara, 2000, s. 161, 162.
3
4
Aydıyeke Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı(1896-1908), TTK, Ankara, 2000, s. 164, 165.

4
şekilde çıkan Albay Vasos verilen talimatlar doğrultusunda Büyük devletlerin koruduğu kale
ve istihkâmlar dışında ki bölgeleri işgal etti.
Girit’in Yunanistan tarafından işgali ve Türk sınırında gelişen olaylar gerek Osmanlı
Hükümeti, gerekse Avrupalı Devletlerin soruna bakışını önemli ölçüde değiştirdi. Artık fiili
bir işgal ve tecavüz söz konusu olduğu için Osmanlı Hükümeti uluslararası hukuk kuralları
içerisinde Yunanistan ile bir sıcak çatışma noktasına geldi. Avrupa devletleri ise Girit
sorununun oluşturduğu etki ile doğuda dengelerin yeniden bozulacağı ve kendi hesaplarına
henüz hazır olmadıkları bir Doğu Sorununun yeniden patlak vereceği kaygılarını duymaya
başladılar.
Osmanlı İmparatorluğu açısından durum devletlerarası anlaşmalarla belirlenen devletin
toprak bütünlüğüne ve hâkimiyet haklarına doğrudan bir saldırı idi. Bu nedenle Osmanlı
Hükümeti, İstanbul’daki Büyük devletlerin elçilerine ve Osmanlı sefirleri aracılığı ile Avrupa
Devletleri’ne başvuruda bulundu. Bu başvuruda Büyük devletler harekete geçmediği takdirde,
Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü ve Ada’daki hâkimiyet haklarını korumak üzere
harekete geçeceğini bildiriyordu. Rusya’da bu işgali tanımadığını bildirdi. 5
Büyük Devletlerin ortak görüşte oldukları tek nokta ise Osmanlı Devleti ile Yunanistan
arasında olası bir savaşı önlemek konusunda ısrarı idi. Bu amaçla ve Yunan işgalinin Ada’da
oluşturduğu etkiyi silmek amacıyla Ada’yı işgal etme kararını aldılar. Devletlerin ortak
müdahalesi konusunda İstanbul’daki elçiler devletlerine şu ortak telgrafı gönderdiler.
“Ada’nın stratejik önem taşıyan noktalarına devletlerin deniz güçleri tarafından asker
çıkartılmalıdır. Bu eylem Girit’teki insan haklarına ve devletlerarası hukuk kurallarına aykırı
tutumları önlemek amacına yönelik olacaktır. Bu işgal geçici olacak ve Ada, Büyük
Devletlerce emanet altına alınacaktır. Aynı zamanda amaç sorunun çözümü için zaman
kazanmaktır. Durum Osmanlı hükümeti ve Yunanistan’a bildirilmelidir”6.
Bu telgrafın gönderilmesinde bir gün sonra Girit’te, Hanya, Kandiye ve Resmo şehirlerinde
Büyük devletlerin işgali başladı. Yunan Hükümetine ise işgali durdurma çağrısı yapıldı ama
Yunanistan bu çağrıya uymadı. Osmanlı Hükümeti, Büyük devletler ile yaptığı müzakere
sonucunda Girit’te uygulanacak muhtariyet için şu noktalarda anlaşmaya vardı.
1) Sultan’ın hâkimiyetinin devamı,
2) Vali’nin beş yıl için devletlerce seçilerek sultan tarafından tayini,
3) Adliye ve jandarmanın düzenlenmesi için kanun hazırlanması ve borç alımına karar
vermek için meclisin toplantıya çağrılması,
4)Bâb-ı Âli’ye devletlerce saptanacak belirli bir vergi ödenmesi,
5)Osmanlı kuvvetlerinin azaltılarak belli noktalarda toplanması,
6) Muhtariyet yönetimi kuruluncaya kadar Büyük devletlerce seçilecek üyelerden oluşan
komisyonun geçici olarak Ada’yı yönetmesi. 7

5
Aydıyeke Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı(1896-1908), TTK, Ankara, 2000, s. 166, 167.
Aydıyeke Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı(1896-1908), TTK, Ankara, 2000, s.172.
6
7
Aydıyeke Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı(1896-1908), TTK, Ankara, 2000, s. 176, 177.

5
Bu şartların ilanından sonra Ada’da geçici olarak sorun ertelenmesine rağmen bu şartlar
sorunun kesin olarak çözüldüğü anlamına gelmiyordu.

Türk-Yunan Harbi 1897(1313)


Girit’te istediğini alamayan Yunanistan bu meselenin ancak bir harp açarak çözeceğine
inanıyordu. Yunan hükümeti her zaman olduğu gibi bu harbi kazanırsa, isteği ve arzusu
esasen yerine gelmiş olacaktı. Kaybettiği takdirde büyük devletlerin işe yeniden müdahale
edip Yunanistan’ı ezdirmeyeceği kanaatindeydi. Ayrıca Yunan halkı ve basını da savaşı
fazlası ile talep ediyordu. Halk saray önünde gösteriler yaparak savaş talep ediyor, mutlak
hedef olan Megali İdea’yı gerçekleştirmek için heyecan duyuyordu.
6 Nisan 1897’de yani Yunan bağımsızlık yıldönümünde Prens’in Yenişehir’deki konağı
önünde toplanan halk “harp isteriz, Girit’i isteriz” sloganları döküyordu. Tesalya ordusu
komutanı olan Prens George, balkona çıkıp “ben de sizinle beraberim, Kral da sizin arzu ve
duygularınızı paylaşmaktadır” diyerek onları güya teskine çalıştı. Yunan kamuoyu günlerce
harp için o kadar çalışmıştı ki bu 6 Nisan günü Yunanlıların Türklere taarruz edeceği kanaati
oluşmuştu.
Olayların gelişmesini Osmanlı Devleti de dikkatlice izliyordu. Gelişen bu siyasi durum
karşısında her olasılık düşünülerek Alasonya ordu komutanı Müşir Ethem Paşa’ya her türlü
emir gönderilmişti. Esasen Yunan çeteleri zaman zaman sınırlara saldırılarda bulunuyorlardı.
Ancak bunu genel olarak Yunan tarafı sınırdaki Eterya çetelerinin saldırıları olarak açıklıyor
ve sorumluluğu üzerine almıyordu. Yunan çeteleri 10 Nisan 1897’de tekrardan sınırlara
saldırmışlarsa da geri püskürtülmüşlerdi. Yunanlılar dünya kamuoyunu yanıltarak bu
saldırının Türkler tarafından yapıldığını iddia etmişlerdi. Osmanlı Hükümeti hiçbir siyasi
terbiyeye sığmayan bu iddiayı resmi belgelerle çürüttü. Padişah II. Abdülhamit Büyük
devletlerin müdahalesinden çekindiği için olayların siyasi yönden yatışması kanaatineydi.8
Yapılan sınır saldırılarına daha fazla dayanamayan Osmanlı Hükümeti, Yıldız Sarayının Çit
Kasrında yapılan Serasker Rıza Paşanın başkanlığında toplanan heyetin yaptığı toplantı
sonucu Padişahında iradesiyle Yunanistan’a karşı savaş ilan etti. 17 Nisan 1897’de Osmanlı
Hükümeti bir bildiri yayınlayarak Devletin harbe karar vermesinin nedenlerini kamuoyuna
açıkladı. Osmanlı Devletinin Atina elçisi Asım Bey’de Yunanistan Dışişleri Bakanlığına bir
nota vererek “Yunanistan Hükümetinin devamlı tecavüzkâr hareketlerinden dolayı Osmanlı
Saltanatı ile Yunanistan arasındaki siyasi münasebet kesilmiştir” demek sureti ile artık bundan
sonra silahların konuşacağını, haddini bilmeyen komşusuna da resmen bildirmiş oldu.
Bunun üzerine Alasonya Ordusu Komutanı Müşir Ethem Paşa’ya 17 Nisan’da bir telgrafla
taarruz hareketine başlaması için emir verildi.
“İşârât-ı devletinizden müstebân olduğu vechile mademki Yunanîler sizin hatt-ı ric’atinizi
tehdîd edecek sûretde Kozköy cihetinden kuvve-i külliye ile tecâvüz etmişdir, tecâvüzü
kat’iyen men’ etmek mütecâvizlerin hatt-ı ric’atini kesmeğe mütevakkıf olduğundan evvelce
bâ-irade-i seniyye karargir olan plan dâiresinde ve ahval-i harbiyenin irâde edeceği surete

8
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.9-10.

6
göre bir dakika zâyi’ etmeksizin biavnihi te’ala harekât-ı tecâvüzziyeye müsâratle hamiyyet ve
şeca-ati fıtriyye-i müsîrâneleri üzre nâmus ve hukuk-ı mukaddes-i devletin muhafazasına sarf-
ı mezid-i mukadderin buyrulması Meclis-i Vükelâ kararıyla bâ-irade teblîğ olunur.”9
5 Nisan 1313 Serasker Rıza
Osmanlı Devletinin Atina Büyükelçisi Asım Bey de Yunan Dışişleri Bakanlığına bir nota
vererek “Yunan Hükümetinin devamlı tecavüzkâr hareketlerinden dolayı Osmanlı Devleti ile
Yunanistan arasındaki siyasi münasebet kesilmiştir.” demek suretiyle artık bundan silahların
konuşacağını haddini bilmeyen komşusuna resmen bildirmiş oldu. Ertesi günü Babıali büyük
devletler, en meşru bir savunma zaruretinden dolayı harp ilanına mecbur kalındığını bildirdi.
Büyük devletler de Balkanlardaki çıkar çatışmalarından dolayı önceleri tarafsız kalsalar da
daha sonrasından Yunanistan zora düşünce barış masasında Yunanistan’dan yana tavır
takındılar.10
Harbin ilanı kamuoyunu sevindirmişti. Çünkü münevver zümre, aylardan beri yaralanan
milli izzet-i nefisten dolayı cidden mustaripti. Halkın diğer zümresi ise; Girit’te cereyan eden
faciaları ve Teselya hudutlarından akseden vakaları işite işite, artık mütecavizlere karşı
şiddetli bir hiddet ve intikam hissetmektelerdi. Buna binaen, gazetelerin bu resmi tebligatı,
her tarafta büyük bir memnuniyet husule getirmişti. O gün İstanbul' da intişar eden gazeteler
adeta halk tarafından kapışılmıştı. Matbaa makineleri sabahtan akşama kadar mütemadiyen
işlediği halde, satılmadık bir tek gazete kalmamıştı. 11
Savaş Bölgesinin Genel Coğrafi
Durumu ve İki Tarafın Mevcut
Kuvvetleri
Bu harbin cereyan ettiği harekât alanı
Yenişehir, Tırhala, Çatalca, Loros,
Yanya etrafındaki ovalar dışında
genellikle dağlıktır. Bu nedenle bölgede
yapılacak harekât daha ziyade dağda
muharebe karakterini taşır. Bölgelerin
başlıca dağları, Pindos sıradağları ile
Olimpos dağlarıdır. Bölgedeki en önemli
nehir ise sınır kabul edilen Narda
nehridir. Karayolları harp için pek
elverişli olmasa da bölgeye yakın
demiryolları ulaşım ve ikmal açısından
önemlidir.
Osmanlı Devletinin kuvvetlerine
bakacak olursak
1. Ordu İstanbul,

9
Uysal Ali Osman, “1313(1897) Osmanlı-Yunan Harbi, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, 1990, İstanbul, s. 1.
10
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.11.
Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s.56-
11

57

7
2. Ordu Edirne,
3. Ordu Selanik,
4. Ordu Erzincan,
5. Ordu Şam,
6. Ordu Bağdat,
7. Ordu Sana’da yer alıyordu. Bunun dışında Hicaz ve Trablus bağımsız tümenleri de
mevcuttu. Bu ordu ve bağımsız tümenlerin genel toplamı: 21.634 subay ve 378.174 er olmak
üzere 399.808 kişiydi.
Bunun yanında deniz kuvveti olarak Yedi zırhlı fırkateyn, sekiz zırhlı korvet, üç duba, üç
zırhsız fırkateyn, yedi zırhsız korvet, yirmi dokuz torpidobot, yedi navi, dört gambot, üç
kompozayt, bir kalyon, bir brik, sekiz tarak dubası, bir uskuna ve yetmiş dokuz yardımcı
gemilerden oluşuyordu.
Yunan Kuvvetlerine bakacak olursa;
1. komutanlık merkezi Yenişehir,
2. komutanlık merkezi Misolonki,
3. komutanlık merkezi Atina’daydı. Toplam kuvvet 2000 subay savaş zamanı 66.000 erden
oluşuyordu. Deniz kuvveti olarak beş zırhlı gemi, üç muhribi, bir arama-kurtarma gemisi ve
üç adet nakliye gemisi vardı. Sayı olarak Türk Donanmasından az olsa da mevcut gemilerin
toplarının çapı, zırh kalınlığı ve sürati bakımından üstündüler. Bu nedenle Ege denizine
hâkimdiler.
Osmanlı Devletinin harp planı şu şekildeydi. İlk tecavüzün Yunan tarafından yapılması ön
görülüyordu. Bunun neticesinde taarruza başlayan Yunan ordusunun batıdan kuşatarak
Atina’ya kadar çekilme yollarının tutarak yok edilmesi düşünüldü. Yunan ordusu ise detaylı
bir harp planı hazırlamamıştı. Epir bölgesinde taarruz Teselya’da ise savunma yapılması
düşünülmekteydi. Ancak uygulamada tam tersi yapıldı. 12
Savaşın Başlaması ve İlk Muharebeler
17 Nisan 1897 gününe kadar Yunanlıların bu sınır tecavüzleri devam etti. Bu çarpışmalarda
düşman taarruzları her seferinde püskürtülmüş fakat siyasi nedenlerle takip harekâtları
yapılamamıştı. Yunanlılar 16 Nisan akşamı bu saldırıların en geniş kapsamlısını yaptılar. Bu
harekâtta top bile kullandılar. 17 Nisan’da resmen harp ilan edilmesinden sonra aynı gün
seraskerlikten de Alasonya Ordusuna taarruz emri verildi. Ayrıca Yanya ordusuna da uyanık
olunması, Yunan kuvvetlerinin sınırı geçirilmemesi yönünde talimat verildi. 17 Nisan akşamı
Alasonya Ordusu komutanı Müşir Ethem Paşa altı piyade ve bir süvari tümeninden ve bir
ihtiyat tugayından oluşan ordusuna akşam saatlerinde hemen bir genel taarruz emri verdi.
Ancak savaş başlamadan önce Yunan kuvvetleri hâkim sınır tepelerini ele geçirmişti. Yunan
Kuvvetleri bu tepelere siperler kazıyor diğer taraftan ise ovaya doğru ilerlemeye çalışıyordu.

12
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.15-16.

8
Yapılan taarruzlar 18 Nisan akşamı durduruldu. Alasonya Ordusu’na bağlı 2. Tümen’in
Karargâhı Skomba’da olup, Abdülezel Paşa da bu tümene bağlı 2. Tugay komutanıydı. 13
Birkaç gün önce Yunan birlikleri Türk sınırına birkaç yerden girmişlerdi. Abdülezel Paşa
tümen komutanından talimat alır almaz Pınartepeye koştu. Düşman, sınırındaki kuleleri topçu
ateşiyle dövüyordu. Abdülezel Paşa yerinde duramıyor; vatan evlatları kulelerde perişan
olacak diye üzülüyordu. Nihayet gece hazırladığı bir taburun başına geçerek ve kendisi birinci
hatta bulunmak suretiyle yönettiği bir baskınla kulelerde taarruz edere burada sıkışmış olan
muhafızları kurtarmıştı.
Ertesi günü yani 18 Nisan 1897’de Alasonya ordusu 2. ve 4. Tümenleriyle Milona Boğazını
ve güneyini ele geçirmek maksadıyla taarruza geçti. Savaş bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Abdülezel Paşa’nın tugayı topçu ateşinin desteğinde çok şiddetli piyade hücumu yapıyordu.
Türk topçu ateşinden bunalan Yunanlılar, bir müdafaa hattı oluşturamıyordu. Fakat öyle bir
an oldu ki, hatlar birbirine çok yakınlaşmış bulunduklarından istemeyerek topçu atışı
durduruldu.
Artık tüfekler konuşuyordu ve piyade ateşleri başlamıştı. Yunanlılar son bir gayretle
direniyorlardı. Düşman kuvvetleri bu arada sık sık karşı hücumlar yaparak çekilme için zaman
kazanmaya çalışıyorlardı.
Yavaşlayan bu taarruzu çabuklaştırmak ve Milona Geçidi’ni güneyden tehdit için sert bir
arazi kesimi olan Pınartepe ve Papalivadya’nın biran önce ele geçirilmesi lazımdı. Bunun için
Semerbeli’nin batısında bulunan sahra bataryasından iki top Semerbeli ile Papalivadya
arasındaki sırta götürülüp yerleştirildi. Bu suretle Papalivadya, Tırpantepe ve Pınartepe
sırtlarında bulunan düşmana yandan ateş etme olanağı sağlandı. Arazi çok sarp olduğundan
topçunun geri kalan kısmı istenilen yerlere götürülemedi. Bu nedenle elde mevcut topçu
ateşinin tümünden yararlanılamadı.
Osmanlı kuvvetleri bu taarruz esnasında hayli fazla kayıp verdiler. Nitekim bu sırada topçu
mevzileri üzerine çıkarak muharebeyi gözetleyen ve taarruzu hızlandırmak için birliklerine
lüzumlu emirleri vermekte olan Abdülezel Paşa çenesine isabet eden bir kurşunla şehit oldu.
Şehit olduğunu gören birlikler, kahraman komutanlarının kanını yerde bırakmayarak, düşmanı
geri çekilmek mecburiyetinde bıraktılar. Böylece Yunan Ordusuna bir darbe daha indirilmişti.
19 Nisan sabahı genel durum şu şekildeydi.
1. Tümen kendi bölgesinde olup sınır hattında bir değişiklik yoktu
2. Tümen; Semerboyu - Papalivadya Tepesi - Pınar Tepesi civarında bulunuyordu.
3. ve 4. Tümenler Milona Geçidi civarında, her iki tümenin birlikleri bir önceki muharebe
dolayısıyla birbirine karışmış durumda
5. Tümen birlikleri, 3. Ve 4. Tümenlerin gerisinde, Alasonya güneyinde toplanmaktadır. 14
Bu arada Epir cephesinde ise 19 Nisan 1897’de Yunan kuvvetleri Narda Nehri’ni geçerek
Yanya kolordusuna saldırdılar. Akşama kadar süren bu saldırırlar Türk Ordusu tarafından
püskürtüldü. Harbin ilk dakikasından ateş hattına on altı Osmanlı taburu girmişti. Her bir
taburun tam mevcudu ortalama 750 nefer raddesinde idi. Fakat o zamanın tabur teşkilatı

Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.19-21.
13
14
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.25-26.

9
gereğince, cephane kolu, yaralı nakline memur edilen efraf, sakalar, emirberler, borazanlar,
aşçılar ve erzakçılar, bölük eminleri yazıcılar çıktıktan sonra taburun silah kıymeti, 400-450
nefere iniyordu. Şu halde ayın 17. Günü akşamından, 19. Günü öğle vaktine kadar kazanılan
büyük muvaffakiyetlerin amili olan Osmanlı efradı, ancak 5000 kişiden ibaretti. 15
21 Nisan Muharebeleri ve Celal Paşanın Şehadeti
21 Nisan’da Tesalya bölgesindeki Alasonya ordusuna ait 2. Tümen cephesinde kanlı
savaşlar cereyan etti. Ordu komutanı bilinmeyen nedenle diğer tümenler cephede atıl durumda
kalırken 2. Tümen’in Losfaki Tepelerini yalnız başına almalarını emretti. Bu görevi inatla
yapmaya çalışan 2. Tümen komutanı bu taarruz sırasında üç gün önce kaybettiği 2. Tugay
komutanı Abdülezel Paşa gibi bu sefer de 1. Tugay komutanı Celal Paşayı şehit verdi. 21
Nisan 1897 günkü bu savaşta, Tırpan sırtlarındaki Semer Belinde bir dağ bataryasının yanında
bulunan 2. Tümen 1. Tugay komutanı Celal Paşa, saat sekiz raddelerinde boynuna isabet eden
bir mermi parçasıyla şehit olmuştu. O da Abdülezel Paşa gibi Alasonya’ya nakledilerek
defnedildi.

Ancak Epir Cephesinde işler istenildiği gibi iyi gitmiyordu. Düşman kuvvetleri 20 Nisan
1897’de erken saatlerde taarruza başladılar. Narda Bölgesindeki üstün Yunan Kuvvetleri
huduttaki zayıf taburları geri çekilmek zorunda bıraktırdılar. Geri çekilen birlikler Yanya
ovasında 21 Nisan’da ancak toplanabildiler. Ayrıca Yunan kuvvetleri Prevezeye bir çıkarma
girişimi yaptılarsa da bu girişim başarılı olamadı. Tesalya cephesinde bulunan 5. Tümen
bugün cepheye sokuldu ve yaptığı taarruzda Karadere, Karaca, Veren ve Kaynak Tepelerini
ele geçirdi. Aynı güne 6. Tümen de Albay Kaklamanos müfrezesini mağlup ederek Nezeros
ve batısındaki sırtları aldı.
23 Nisan Muharebeleri
Alasonya Ordusu dört günlük duraklamadan ve mevzi çatışmalarından sonra nihayet bugün
asıl hedef olan Yenişehir’i almak için harekete geçti. 5. Tümen önce Deliler Tepesi ve
civarındaki kuvvetleri yendikten sonra Matı, Tumba ve Losfaki bölgesindeki düşmanın
gerisine düşmeyi amaçladı. Tehlikeyi gören düşman geri çekilmeye başladı. Sonuç olarak
bugün yapılan taarruz ile düşmanın sınır hattındaki son mevzi olan Çayhisar mevkiindeki sınır
hattı 1. Tümen tarafından ele geçirilmişti.
Yenişehir’e çekilen Yunan Ordusu komutanı Atina’ya çektiği telgrafta ordunun kritik
durumunu bildirmiş, Türk ordusu ile mütareke sağlanması için hükümetten ricada
bulunmuştu. Ancak Yunan Hükümeti bunu kabul etmemiş ve savaşın devam etmesini
istemişti. Hükümetten gelen telgraftan hareketle Yunan Ordusu Çatalca mevkiine çekilerek
orada gerekli savunmanın yapılmasını istedi. 24 Nisan’da Çatalca bölgesine çekilen Yunan
Ordusu Yenişehir’i boşalttı.
25 Nisan’da Alasonya Ordusunun 5. Tümeni ve Süvari Tümeni Yenişehir’e girdiler ve
boşaltılmış olduğunu gördükleri şehri işgal ettiler. Yenişehir’de düşmandan kalma pek çok
silah ve malzeme ele geçirildi. Sonradan Yunanlıların yazdığı Askeri ve Deniz

15
Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s. 94.

10
Ansiklopedisine göre buradaki geri çekilme o kadar panik içinde yapılmıştı ki gizli harekât
haritalarını bile unutmuşlardı. 16
Bu konu hakkında Dâhiliye Nazırının Girit valiliğine gönderdiği telgraf şu şekildeydi.
“Avn ü inayet-i bârî ile sâye-i muvaffakiyet-vâye-i hazret-i pâdişahîde dünkü gün
Yunanistan’da Tırnova kasabası zapt olunduğu gibi bugün dahi süvari asâkîr-i şâhâne keşif
kolları tarafından Yenişehir kasabası işgal edildiği beyân olunur”
Fî 13 Nisan sene 1313
Dâhiliye Nâzırı
Memdûh 17

Epir cephesinde 20 ve 21 Nisan’da Narda Nehri batısına geçmiş olan Yunan 3. Tümen
birlikleri 22 Nisan’da Yanya genel istikametinde ilerlemeye başladı. İleri sürülen Yunan
birlikleri Türklerin boşalttığı Beşpınar Kalesini ele geçirdiler. Bunu öğrenen Yanya
Ordusunun 2. Tümeni 23 Nisan’da yaptığı taarruzla kaleyi tekrar ele geçirdi. 24, 25 ve 26
Nisan’da yapılan mevzi çatışmalarından sonra 27 Nisan’da bölgede 12 Taburluk bir kuvvet
toplandı. Toplanan kuvvetle yapılan taarruz sonucu 29 Nisan’da Yunan kuvvetleri
dayanamayarak Kervansaraya çekildi.
Yapılan taarruza dayanamayan Yunan kuvvetleri 29/30 Nisan gecesi tüm kuvvetleriyle
çekildi. Bu çekilme sonucu 20-25 km kadar hududu aşan düşman bozguna uğrayarak Narda
Nehrine kadar çekilmek zorunda kalmıştı. 18 Bu durum hakkında Yanya Kolordu Hümayunu
Kumandanı Ferik Ahmet Hıfzı şu telgraf ile İstanbul’u bilgilendiriyordu.
“ Makamı samii seraskeriye;
Bugün kemali şiddetle yedi buçuk saat kadar devam etmiş olan muharebe neticesinde bu
akşam saat sekizde, diğer mevziler misûlu Beş pınarlar kalesi dahi Avni Bari ile zaptedilmiş
olduğu, arz ve tebliği kılınır, ferman”
Yanya kolordu hümayunu kumandanı,
Ferik Ahmet Hıfzı”19
Bu sırada donanma da destek amaçlı bölgeye intikal ettirilmeye çalışılıyorsa da donanmada
ki sorun savaş boyunca Osmanlı Devletini meşgul edecekti.
Alasonya Cephesi ( I. Velestin Muharebesi )
27 Nisan 1897 günü Alasonya Ordu Karargâhı Yenişehir’e nakledildi. Fakat karşısındaki
düşman hakkında gerekli malumat alınmamıştı. Bunun için Yunanlıların boşalttığı köyleri
işgal etmek ve düşman kuvvetlerinin miktarını öğrenmek için piyade, süvari ve topçudan
oluşan özel bir müfreze teşkil olundu. Bir piyade, iki süvari alayıyla bir süvari bataryasından

Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.30-31.
16
17
Kodaman Bayram, 1897 Türk-Yunan Savaşı (Tesalya Tarihi), TTK, 1993, Ankara, s. 13.
18
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.32-33
Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s.
19

120-121.

11
oluşan bu müfreze 27 Nisan saat 10.00 civarında Yenişehir’den hareketle aynı gün saat 17.30
civarında Velestin’in kuzeyinde ve Gereli’nin güneyindeki Rizomilo köyüne kadar ilerledi.
Rum köylüleri Velestin’de Yunan kuvvetlerinin olmadığını bildirdiler. Müfreze hareketine
devam etti. Ancak öncü bölüğü köyün 3-4 km. güneyindeki ağaçlık tepeden ve yanlardaki
tepelerden ateş yedi. Müfreze komutanı Tuğgeneral Süleyman, zamanın ilerlemiş olduğunu
dikkate alarak kuvvetlerini geri çekti. 28 Nisan sabahı kuvvetler Göreli Köyüne çekildi.
Burada takviye kuvvet alan müfreze 30 Nisan’da her iki koldan düşman siperlerine taarruza
geçtiler. Aradan geçen süreçte düşman siperleri iyi tahkim edildiği ve Velestin’in işgali için
kesin bir emir olmadığı için kuvvetler geri çekildi.
Düşman Velestin kasabasının kuzeyinde iyi tahkim edilmiş Plavtepe – Adabeyli – Taşlıtepe
hattında siperleri savunuyordu. 10-12 bin piyade ve 3-4 batarya kadar kuvvet olduğu anlaşıldı.
4 Mayıs günü, Alasonya ordusunun vaziyeti, şu merkezde idi:
Birinci Hayri Paşa fırkası - Çatalca ile Tırhala arasında, Koçeri mevkiinde.
İkinci Neşet Para fırkası - Yenişehir'in 25 kilometre garp cephesinde, Çormaklı köyünde.
Üçüncü Memduh Paşa fırkası - İnebekler ile Çormaklı mevkileri arasında.
Dördüncü Haydar Paşa fırkası - İhtiyat olarak Yenişehir' de ve müteferrik hizmetlerde,
müstakil süvari fırkası ile ordu ihtiyat topçusu Yenişehir'de. 20
Yapılan hazırlık sonrası 5 Mayıs sabahı iki alayla yaptığı taarruzda düşmanın Adabeyli ve
Taşlıtepe hattını zapt etti. Buradaki düşman kuvvetleri Ayailya Tepesine çekildiler. Ertesi gün
Ayailya Tepeside zapt edildi. 21 7 Mayıs sabahının erken saatlerinde Velestin kasabasına
girildi. İki gün süren bu çarpışmadan sonra düşman kuvvetlerinin büyük kısmı Ermiye’ye bır
kısmı da Golos’a çekildiler.
Çatalca Muharebesi
Birinci Velestin muharebesi neticelendiğinde Alasonya Ordusunun bir ucu Tırhala’da, diğer
ucu Velestin karşısında olmak üzere geniş bir cephede dağınık bulunuyordu. Gerilerde
bulunan birlikler Tırnova’nın kuzeyinde sınır bölgesindeki Milona’ya kadar uzanıyordu. 4
Mayıs gününe kadar art arda yapılan keşifler sonrasında Yunan Ordusunun 25.000-30.000
civarında olup bu kuvvetlerin Çatalca ve kuzeyi sırtlarını tuttuğu ve buralarını tahkime
başladığı öğrenildi.
Bu durumda Çatalca mevkiine taarruz yapılması kararlaştırdı. Bu karar gereğince 1, 2, 3, ve
6. Tümenlerle yeni teşkil edilmiş İhtiyat tugayı ve 743 atlıdan oluşan Süvari Tümeni toplam
48.918 kişilik bir kuvvetle düşmanı sol yanından vurulması kararlaştırıldı. Velestin
taarruzundan sonra ise orada bulunan kuvvetler Çatalca’ya yardım edecekti. Bu sırada mevcut
karayolları da yapılacak olan taarruzda yapılacak olan ikmal yollarını engelliyordu.
Taarruzdan bir gün önce 4 Mayıs 1897’de Yenişehir bölgesine gelen Afyonkarahisar Redif
Tümeni, Yenişehir bölgesinde ordunun gerisini emniyet altına alacak şekilde görevlendirildi.

20
Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s.
161-162.
21
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.35.

12
Hazırlanan taarruz emri 4 Mayıs 1897 akşamı birliklere yayınlandı. Ancak verilen emirlerde
düşmanın sol yanından kararlaştırılması emri yoktu. Bu emirden anlaşıldığına göre, harekâtın
yalnız iki bölümü ele alınmış yani Çatalca mevkiinin kuzeyindeki Çınarlıdere kuzey sırtlarına
kadar olan evresi dikkate alınmıştı. İşte bu evre Çatalca muharebesinin birinci kısmını teşkil
eder.
Yunan Kuvvetleri, Çatalca genel doğrultusunda ve Çatalca Kasabası’nın kuzeyinden geçen
Çınarlıdere’ye doğru ovadan çekilmektedir. 3. Ve 6. Tümenler Tekke sırtlarını tamamıyla ele
geçirmişlerdir. 2. Tümen, İdris Köyü ve iki tarafındaki sırtları işgal etmiştir. 1. Tümen İdris
Köyü’nün batısındaki Hacıbosna (Hacıobası) ve Laspohori bölgesindedir. Süvari Tümeni,
İdris Köyü ile bu köyün doğusundaki Yalçıntepe arasındadır. Düşman kuvvetleri ise büyük
kısmıyla Çınarlıtepe’nin güneyine çekilmiş ve örtme kuvvetiyle de derenin kuzeyinde
Bayraklı – Paşaköy – Vasili hattında bulunuyordu.
5 Mayıs günü saat 15.30 da Muharebenin ikinci kısmında Alasonya ordusu Karargâhını
Tekke’nin güneyindeki Tatarköy’e kadar ileri aldı. Bu evre bir taraftan Alasonya Ordusunun
Çatalca’ya yaptığı taarruzu ve takip harekâtını kapsar. Ordu Komutanı Müşir Ethem Paşa
Tümenlere verdiği emirle 3. ve 6. Tümenlere verdiği emirlerle cepheden taarruz edecek, 1. , 2.
, ve Süvari Tümenleriyle düşmanın sol yanın kuşatılacak böylelikle Yunanlıların çekilme
istikameti olan Çatalca – Dömeke yolu kesilecekti. Taarruz sonucu Çatalca istasyonu ele
geçirildi.
Bu suretle Bayraklı – Paşaköy – Vasili hattı ele geçirildi. Yunan Ordusunun hareket planı şu
şekildeydi. Çatalca ve Velestin’de iki ayrı cephe yerine Çatalca’nın 30 km güneyinde Dömeke
bölgesinde ve savunmayı bir bütün olarak yapma daha uygundu. Böylece ordu bölünüp iki
parça haline gelmeyecek ve güçlü kalacaktı. Bu nedenle Çatalca ve Velestin’de yapılan Türk
taarruzunda tehlike sezilmiş ve Dömeke’ye kadar geri çekilme yaşanmıştır. 22 Bunun
sonucunda 6 Mayıs 1897’de 6. Tümen, Yunan artçı kuvvetleri ile çarpışarak 06.00 saatlerinde
Çatalcaya girdi. Çatalca’nın ele geçirilmesi ile Alaasonya Ordu Komutanı Süvari Tümeninden
Dömeke istikametine keşif amaçlı gitmesi için talimat verdi. Bu olay ile ilgili Yanya
Kolordusu komutanı Ferik Hıfzı şu telgrafı yollamıştır.
Yenişehir’de Hudûd-ı Yunaniyye Kumandanlığı’na
Çatalca’nın asâkir-i Nusret mesâir hazret-i Pâdişâhi tarafından zapt ve işgâl olunduğu
haber-i mesevvet-âveri bu kere telgrafnâme-i seraskeri ile tebliğ ve tebşir buyurulmağla işbu
muvaffakiyet-i celile-i dilaverâneye dahi arz-ı tebrîk’at ederim. Yanya Kolordusuna vûrud
etmekde olan kuvve-i muntazamadan bir livanın İslâm Paşa livâsı ile beraber Kalabaka
üzerine yürütülmek için mumaileyhe iltihak edilmesi 20 Nisan 313 tarihlim olub dünkü gün
gelen telgrafname-i devletlerinde emr buyurulmuş idi. İşbu emr-i âsifânelerine imtisalen
Filhâl üç tabur tehiyye ettirilerek Mecova’ya indirildiği gibi işbu kuvvete mukaddemâ
Meçova’dan Krampe’ye gönderilen diğer bir taburun da iltihâkı lüzümu lazım gelenlere
tebliğ olunmuş ve ikinci ordu mürettebatından olub Yanya’ya gelmek üzere esnây-ı râhde
bulunan dört taburun her nedere ise te’hîr-i hareketle İslamPaşa livasına iltihâk etmek üzere
verilecek emre intizâr etmeleri zımnında icabının icrâsı iktizâ idenlere yazılmıştır. İşbu
muvaffaki,yet celile-i fehimanelerine nazaran marulârzişbu taburlara lüzum olmamak lazım
gelirsede olbâbda

22
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.35.

13
23 Nisan 313
Yanya Kolordu Kumandanı
Ferik Hıfzı 23
Ayrıca Velestin ve Çatalca’nın alınmasının yakın olduğu haberi için Hudûd-ı Yunaniye
Kumandanı Müşir Ethem Paşa’nın Seraskeriye’ye gönderdiği telgraf şu şekildeydi.
Makâm-ı Seraskeri’ye
Bugün sabah sa’at dokuzda dört fırka birden Çatalca üzerine hareket olunarak Subaşı köyü,
Suluca, Korkomatbeli, Bambay karyeleri gerilerindeki sırtlarda düşmana tesadüf ve harbe
mübaşeretle kademe kademe düşman tuttuğu mevâki’den def akşam sa’at yarıma kadar
şiddetle harbe devâm ile düşman tâ’kib olunarak Çatalca’nın önünde bulunan Hiyarlıdere
kıyılarına kadar ilerlemiş ve askerin bir kısmı derenin öbür tarafına geçmiştir. Ber-vech-i
ma’rûz akşam sa’at yarıma kadar edilen muharebeye nazaran muhârebe neticesi olarak
Çatalca kasabası şimal cihetinde tamamen ihâta edilerek Beraki karyesinin şark tarafına
Çatalca ve Velestin, Şemend ve Ferhatiy tahrib edülüb her fırka geceyi geçirmek içün
emniyet-i tertîbâne ahz eylemiş olduğu ve bi-mennihi te’âlâ ale’s-sabah kasabaya hücum
edileceği ma‘ruzdur.
Fî 23 Nisan sene 1313
Hudud-ı Yunaniye Kumandanı
Müşîr Edhem24
İkinci Velestin Muharebesi
Velestin bölgesini takviye için bölgeye (5/6 Mayıs) geceden yanaştırılan 3. Tümen’le esasen
o cephede çarpışan 5. Tümene de Velestin’in bir an önce taarruzla işgal edilmesini emretti. 6
Mayıs sabahı saat 05.00’te 5. Tümen’in üç alayıyla birlikte başlayan taarruzu düşmanın son
direncini kırarak önce Velestin batısında ki Taşlıtepe’yi sonra da bütün topçusunun ateş
desteğinin toplandığı Taşlıtepe’nin güneyinde ki Ayailye Tepesi’ni ele geçirdi. Bunun
sonucunda düşman geri çekilme mecburiyetinde kaldı.
Düşman kuvvetlerinin büyük bir kısmı Ermiye’ye geri kalan kuvvetlerde Golos’a çekildi.
6/7 Mayıs gecesi Velestin’in alındığını haber alan Müşir Ethem Paşa Velestin’e geldi. Verdiği
emir ile Golos’un alınması için 5. Tümeni görevlendirdi. 8 Mayıs sabahı Golos’a
hareketlenmek için 5. Tümen hazırlanırken, Golos’taki yabancı devlet konsolosları Velestin’e
gelerek Golos’un tahliye edildiği haberini verdi. Yunanlılar çekilirken hapishanelerdeki
suçluları serbest bıraktığı ve halkın emniyeti için Türk askerinin ivedi olarak Golos’a
beklendiğini söyledi. Bunu üzerine 1. Alay, 8 Mayıs günü Golos’u işgal etti. Golos’ta pek çok
mühimmat ve alet ele geçirildi.
Bu zaferden sonra Padişah iradesi ile Epir cephesindeki Yanya Kolordusu da Müşir Ethem
Paşa’ya verildi ve Yunan sınırı Umum Kuvvetler Kumandanı adını aldı. Bunun ile ilgili Müşir
Ethem Paşa Makam-ı Seraskeri’ye şu telgrafı gönderdi.25

Uysal Ali Osman, “1313(1897) Osmanlı-Yunan Harbi, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, 1990, İstanbul, s. 103.
23
24
Kodaman Bayram, 1897 Türk-Yunan Savaşı (Tesalya Tarihi), TTK, 1993, Ankara, s. 23.

14
Makam-ı Seraskeriye,
Düşmanın evvelki günlerde görüldüğü tazyîk üzerine sebât edemeyerek bilütfihi te’âlâ bugün
sevk olunan asâkir-i şâhâne sa’at üç raddelerinde bilâ-vukû’at sâye-i muvaffakiyet-vâye-i
cenâb-ı pâdişâhîde Golos zapt ve işgâl edildiği ma’ruzdur.
Fî 26 Nisan sene 1313
Hudud-ı Yunaniye Kumandanı Müşîr Edhem 26
Gribova Muharebesi
Beşpınar Muharebesi ile başlayan ve
1 Mayıs 1897 günü Loros’un geri
alınmasından sonra Epir bölgesinde
cereyan eden bu muharebeler
mütarekeye kadar olan kısmı kapsar.
Yunan kuvvetleri Loros’tan bozgun
halinde Narda şehri istikametinde
çekilirken Yanya Kolordusunun takip
etmeyişinden yararlanarak Narda ve
civarında toplanmış olan bu kuvvetler,
ayrıca Polis ve Epir lejyonlarıyla
takviye edilmişti. Buna karşılık Türk
birlikleri de kendine çeki düzen verme
ihtiyacı duymuş ve bu arada Yanya
Kolordusu, 2. ordudan gönderilen bir
tugayla takviye edilmişti.
Yanya Kolordusu taarruz
hazırlıklarını tamamlayamadan 3.
Yunan Tümeni Narda bölgesinden Gribova genel istikametinde 13 Mayıs’ta karşı taarruza
geçerek Türklerin planını bozmuştu. Dağınık bulunan beş ayrı tümen birleşerek bir taburluk
bir kuvvet oluşturdu ve Gribova sırtlarını tuttu. İki taburda Hamidiye Köprüsünü tuttu.
Akşama kadar süren savaş sonrasında Yunanlılar daha fazla ilerleyemedi. Ertesi gün Yunan
kuvvetleri tekrar taarruza başladı. Akşama kadar çok çetin bir muharebe meydana geldi.
Yunanlılar pek çok subay kaybetti. Böylece moralleri çok fazla bozulan Yunan kuvvetleri 14-
15 Mayıs gecesi Narda Nehri gerisine kadar çekildi.
Serako ve Palaka Muharebesi
13 Mayıs 1897’de Serako dolaylarında Nizamiyenin 21. Alay’ın 3. Taburuyla Preşova ve
Köprülü Taburları vardı. 16 Mayıs’ta Yunanlılar Klariti üzerinden Pramanda batısındaki
Tırhala kapısı sırtlarından geçerek Serako’nun kuzeyindeki Ayaapostol Manastırını ele
geçirdiler ve Serako doğrultusunda taarruza geçtiler. Osmanlı kuvvetlerinin zayıf emniyet
güçlerini geri çekmeye zorlayarak Serako önlerine geldiler. Bu duruma müdahale edilmek
istense de ilk başta başarılı olunamamıştı. 16 Mayıs’ta Plaka ve Plaka‘nın 4-5 km. kadar
kuzeyindeki Rapşista bölgesinde de düşman kuvvetleri taarruza başladılarsa da Plakanın 4

Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.43-44.
25
26
Kodaman Bayram, 1897 Türk-Yunan Savaşı (Tesalya Tarihi), TTK, 1993, Ankara, s. 27.

15
km. kadar kuzeyinde Kolina’da bulunan 4. Nizamiye Taburu, Plaka’da ve Pista’da bulunan
Vodina Taburu Rapşista’ya yönlendirilince bu kuvvetler de geri çekilmek zorunda kalmış ve
bu günden sonra bu cephede büyük bir hareketlilik olmamıştır.
Çayağzı Muharebesi
13 Mayıs günü Yunan Tümeni Gribova üzerine taarruz yaparken diğer taraftan aynı gün
Preveze bölgesindeki düşman kuvvetleri Çayağzı’na bir çıkarma hareketinde bulunmuşlardır.
Yunan çıkarma kuvvetleri kendi donanmasının himayesinde Çayağzı mevkiine iki bini aşan
bir piyade kuvvetiyle iki dağ topunu karaya atmaya muvaffak oldu. Bu kuvvet, kısa sürede
gönüllü birlikleriyle takviye edildi. Çıkan bu düşman kuvvetleri eski tiyatro harabesi sırtlarını
ve Çayağzı’nın batısında bulunan Kınalı’ya ve Mihaliç’e doğru uzanan tepeler hattını işgal
etti. 15 Mayıs’a kadar süren çatışma sonrasında iki tarafta kesin bir zafer elde edemedi. Ancak
Yunan kuvvetleri hayli yıprandığı için 15/16 Mayıs gecesi geri çekildi. Geri çekilen Yunan
kuvvetleri pek çok araç-gereç bırakmak zorunda kalmıştır.27
Dömeke Meydan Muharebesi
Çatalca ve Velestin Muharebelerinden sonra Dömeke bölgesinde çekilen ve Otris Dağı
kuzey eteklerinde toplanan düşman kuvvetlerinin imhası için komutanlar toplantısının
yapılması, İstanbul’da bulunan Seraskerliğe Sultan II. Abdülhamit tarafından bildirildi. Bu
emir üzerine Tatarköy’de yapılan toplantı sonucunda 15 Mayısta taarruz yapılması
kararlaştırıldı. Savaş alanında dağınık bir şekilde duran Alasonya ordusunun toplanması ve
eksilen askerler için takviye kuvvetlerin gelmesi için bazı önlemler alındı.
Bu maksatla:
1) İhtiyat tugayı Yenişehir’e alındı
2) Takviye için gönderilen Afyon Redif Tümeni Tırhala bölgesi başta olmak üzere geri
bölgelerin emniyetine ayrıldı.
3) 2. Ordudan tertip edilen sekiz taburlu Nizamiye Tugayı cephe gerisine yanaştırıldı.
4) 2000 Mevcutlu Priştine ve Ceylan gönüllü askerleri 1. Tümen kuruluşuna dâhil edildi.
5) Keşif faaliyetleri arttırıldı ve düşman hakkında önemli bilgiler sağlandı. 28
Düşman kuvvetleri Koçarlı – Çatma – Dömeke kuzeyi – Velişot kuzeyi ve Meşli kuzey
tepelerini elinde bulundursa da asıl kuvvetler Ermiye – Vuzi – Dömeke – Skarmiça – Aşağı
Ağuryan – Çavuşbağ tahkimli hattında bulunuyordu. Yapılan keşiflere göre düşman 30.000-
35.000 civarında kuvvet bulunduruyordu.
Osmanlı tarafında ise Müşir Ethem Paşa ordusun da dört piyade, bir süvari tümeniyle iki
piyade tugayı ve ordu topçusu bulunuyordu. Bu kuvvetler toplam olarak 53.100 kişiydi.16
Mayıs 1897 günü karanlık bastırmadan yapılacak taarruzun hazırlıkları tamamlandı ve 16
Mayıs akşamı Müşir Ethem Paşa gerekli emirleri verdi. 17 Mayıs sabahı emir gereğince
harekâta başlandı. Yapılan savaş sonucunda Dömeke bölgesindeki düşman kuvvetleri
sıkıştırılmış ve mevziin bazı yerlerine girilmişti. Özellikle Taşlıtepe etrafında mevzilenmiş

Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.47-48.
27
28
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.49-50.

16
olan Türk bataryalarının atışları sonunda üç Yunan topu tamamen tahrip edilmiş ve batarya
erleri %25 zayiat vermişti.
Düşman birçok mevzilerini boşaltmıştı.
Bu Yunanlıların çekilme ihtimalini
doğuruyordu. Bunun üzerine 17 Mayıs
günü tümenler Dömeke – Furka yolunu
kesmek için görevlendirildi. Verilen bu
emirle 3. ve 6. Tümenler 18 Mayıs gece
saat 02.00’de harekete geçerek düşmanın
sağ yanını takip ederek Karaçalı – Taraklı
- Vuzi Çiftlik genel istikametinde
ilerleyecekti. 6. Tümen 3. Tümenle irtibatı
kesmeden Dömeke – Furka yolunu
keserek taarruz edecekti.
Savaşın başından beri aldığı yenilgilerle
morali bozuk olan Yunan ordusu için son
şans olan Dömeke’de ki savunma büyük
önem kazanıyordu. 18 Mayıs saat
03.00’de düşman mevzilerinden manevra
hartucuyla atılan iki top sesi işitilmişti. Az
sonra Dömeke kasabasında büyük bir
yangının alevlerinin etrafı aydınlatması düşmanın geri çekileceği hakkındaki düşünceyi
doğruluyordu. Ordu Kumandanı Müşir Ethem Paşa saat 05.30’da 2. Tümen Karargâhının
bulunduğu Taşlılepe’ye geldiği esnada düşmanın çekilmiş olduğuna dair haber gelmişti.
( Dömeke Meydan Muharebesi Harekât Krokisi )
Bunun üzerine Müşir Ethem Paşa hemen takip emri verdi. Bu emir üzerine 2. Tümenin
süvari bölüğü Dömeke’ye ilk olarak girdi. Müşir Ethem Paşanın orduya gönderdiği takip emri
şu şekildeydi. 29
Taşlıtepeden
6 Mayıs 1313 sabah saat/11.10
1- Düşman Dömeke ve civarındaki mevâkiyi bittahliye çekilmektedir. Sol cenâhımızda
bulunan Hamdi ve Memduh Paşa fırkalarıyla Haydar Paşa Livası Dömeke’nin arkasına ve
Furka’ya doğru ilerlemektedir. Ordunun sağ cenah kolu düşmanı ta’kib edecektir.
2- Hayri Paşa Fırkası İskarmiçe üzerinden Dömeke’ye ve Neşet Paşa Fırkası şose üzerinden
Dömeke’nin şarkına doğru ilerleyecektir.
3- Her bir Fırka kuvvetli bir pişdâr tayin edecek, yalnız bu pişdârın önünde hafif bir avcı hattı
bulunub başka bir kademe teşkil etmeksizin pişdâr kısmı, küllisi avcu hattını ta’kib edecektir.
Fırkalar bir buuk kilometreden pişdâr kısmı küllisini ta’kib eyleyeceklerdir.
4- Sâbit Bey Livası Neşet Paşa Fırkasını iltihak edecek ve Mustafa Nuri Paşa Livasını ihtiyat
kalıb kolordu topçusunu ta’kib edecektir.
29
Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982, Ankara s.52-53.

17
5- Süvari Hayri Paşa kolunu ve kolordu topçusu Neşet Paşa kolunu ta’kib edeceklerdir.
Düzlüye çıktıktan sonra süvari süratle fırkaların önüne geçecektir.
6- Fırkalar ağırlıklarına müteallik evâmiri kendileri verecektir.
7- Emrin vusulünde sür’ati mümküne ile hareket olunacaktır.
8- Karargâh-ı umumi Neşet Paşa Fırkasını ta’kib edeceklerdir.
Müşir Edhem30
Sabah saat 08.30’da Ordu karargâhı Dömeke’ye geldi. Müşir Ethem Paşa maiyetiyle birlikte
Dömeke batısındaki Yıldız tabyasına çıktığı zaman Yunan kuvvetlerinin Tavuklu Ovasında
Furka Geçidine doğru çekilmekte olduğunu gördü. Yukarıdaki emir aynı zaman da ric’at eden
Yunan ordusunu takip için verilmişti. Süvari Birliği Lamya Ovasında süratle ilerlemesi
emredildi. İstanbul’a ise Dömeke’nin zaptı için şu telgraf gönderildi.
Baş kitabet-i celileye:
"Dünkü Pazartesi günü sabahleyin başlayarak gece saat yedi buçuğa kadar devam eden kanlı
muharebede, asakiri şahanenin savlet ve mühacematına mukavemet edemeyeceğini anlayan
düşman; gecenin karanlığından bi-listifade istihkâmları bırakıp firar etmiş, Asakiri şahane,
kemali muvaffakiyetle Dömeke'ye girip istihkamatı işgal etmiştir... Arz ve tebşir olunur;
ferman."
Müşir Edhem31
Furka boğazı, Atina'nın kapısı idi. Bu boğazı geçen bir ordu, artık Atina'ya girmiş demekti...
Onun için Yunan ordusu Başkumandanı Prens Kostantin; en son ümitle orada da bir
mukavemet göstermek istemiş; o karışıklık içinde eline geçen kuvvetleri, Furka boğazının
evvelce tahkim edilmiş olan yalçın kayalıkları arasına yerleştirmişti. Memduh ve Hamdi
paşalar, 18 Mayıs günü sabahı, yıldırım gibi Furka Boğazı'na inmişlerdi.
Düşmanın vaziyetini keşfettikten sonra, derhal taarruza geçmişlerdi. Taarruz başladığı
zaman, saat iki idi. Fakat ortalık kararıncaya kadar boğazın şarkındaki tepeleri zapt etmişlerdi.
Harbin günden beri, bu gece ilk defa olarak harp devam etmişti. Memduh Paşa fırkasına
mensup olan Türk taburları, düşman üzerine muvaffakiyetli bir gece baskını yaparak son
sipere iltica eden düşmanı firara icbar eylemişti. 32
Bu sırada beyaz bayraklı iki Yunan subayı görüldü. Esasen Ordu komutanı da bu sıralarda
İstanbul’daki seraskerlikten bir emir almıştı. Gelen emirde Mütareke için Yunan ordu
komutanıyla muharebe edilerek harekâtın hemen durdurulması ve ele geçirilen toprakların
elde tutulması bildiriliyordu. Yunan kuvvetlerinin en zayıf olduğu bu durumda gelen bu
emirle Alasonya ordusu Kumandanı Müşir Ethem Paşa görüşmelere başlamak zorunda kaldı.
Bunun asıl nedeni İstanbul’daki şu gelişmelerdi.

Uysal Ali Osman, “1313(1897) Osmanlı-Yunan Harbi, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, 1990, İstanbul, s. 149.
30
31
Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s.
199.
Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s.
32

206-207.

18
Yunan Kralı Furka geçidinin de Osmanlı Ordusu tarafından ele geçirildiğini görünce artık
Atina yolunun açılması üzerine büyük bir teessüre kapılmıştı. Son çare olarak Rus Çarına
çektiği telgrafla mütareke çağrısı yaptı. Çar’ın aracılığı ile Osmanlı Devletinin mütareke
konusunda ikna olması çağrısı Çar tarafından kabul edildi. Rus Çarı I. Nikola Sultan II.
Abdülhamit’e yazdığı telgraf ile galibiyet nedeniyle kutlarken barış yapılması ricasında
bulundu. 33
Sultan Abdülhamit bu ricayı kabul ederek mütareke yapılmasını Serasker Rıza Paşa’ya
bildirdi. Böylece gönderilen telgrafla mütareke için görüşmeler başlandı. Gönderilen telgraf
şu şekildeydi;
Dömeke’de Hudud-ı Yunaniye Kumandanı ve Ordu-yı Hümayûn Müşiri Edhem Paşa
Hazretleri’ne
6 Nisan 1313 ve 5 Mayıs 1313 telgrafname-i âcizi ile tebliğ olunan irade-i seniyye-i
mülûkane mentuk-ı münıf-ı vechile ale’l-usul Yunan ordusu kumandanıyla bi’l-muharebe
harekât- askeiyyenin bir anda ve kâffe-i mevâkı-ı askeriyede ta’tiliyle el-yevm asâkir-i
şâhânenin taht-ı işgal ve istilasında bulunan ve mevaki’in tamamıyla elde tutulması ve
kâmilen teyakkuz ve bâsiret üzre bulunması lâzım geleceğinden ve suret-i karar-ı devletçe
düvel-i muazzama-i muvatassıvaya tebliğ buyurulmuş olduğundan ona göre dakika
geçirilmeyib serian muktezâ-yı hâlin i’fa ve keyfiyetin inbası kemal-i ehemmiyetle tekrar
tavsiye olunur
7 Mayıs 1313 Serasker
Rıza34
Yapılan görüşmeler sonrasında varılan mütareke şu şekildeydi.
"Bir taraftarı, Müşir devletlû Ethem Paşa haz retlerinin emirlerile, atide vaziülimza, erkânı
har biye binbaşısı İzzet Bey... Diğer taraftan Yunan istihkâm yüzbaşılarından Fondoyani:
1897 Mayıs ayının yirminci günü, badezzahr alafranga saat üçü çeyrek geçe, Lamya-Zinon
kasabası civarında Teratça tepeleri üzerinde, berveçhi âti mevaddı tahtı karara almışlardır.
Evvela - Yevmi mezkûrde, saat üçü çeyrek geçtiği zamandan itibaren tarafeyn arasında terki
muhasamat edilmiştir.
Saniyen - Tarafeyn askeri, şu anda işgal ettikleri mevkide duracaklardır.
Salisen - Yan taraftan ve cepheden, harekât icrası memnudur.
Rabian - Bitaraf addolunacak mıntaka; tarafeynden intihap edilecek ümerayi askeriye
taraflarından tayin ve tahdid kılınacaktır. İşbu mütareke, nüshateyn olarak tanzim ve tarafeyn
arasında teati kılınmıştır.
20 Mayıs 1897, Teratça tepeleri,
Devleti Aliyei Osmaniye tarafından memur erkânı harp binbaşısı İZZET
Yunan hükumeti tarafından memur istihkâm Yüzbaşısı KONDOYANİ"

33
Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s.
214-215.
34
Uysal Ali Osman, “1313(1897) Osmanlı-Yunan Harbi, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, 1990, İstanbul, s. 162.

19
Mütarekenin ilanı; her iki tarafın askerini de, büyük sevinçlere gark etmişti. Derhal her
tarafta öbek öbek ateşler yanmaya bu ateşlerin etrafına toplanan askerler tarafından, şarkılar
söylenerek davullar çalınmaya başlamıştı. Mütarekeden sonra Rusya ve Amerika heyetleri
Osmanlı ordusunun işgal ettiği bölgeleri gezmiş ve gördükleri karşısında hayran kalmışlardı.
Savaş durumunda olsa bile Osmanlı Askeri ele geçirdiği bölgelerdeki halka iyi davranmış ve
her türlü özgürlüklerinde serbest bırakmıştı. Bu şekilde savaşın askeri safhası sona ermiş
bulunuyordu. Mütareke 15 gün sürecek daha sonrasında barış anlaşması imzalanacaktı.
Savaş Sonrası Barış Anlaşması ve Etkileri
Kazanılan zafer ile İstanbul ve özellikle Yıldız Sarayı her an artan bir sevinç içinde idi.
Milli gururunu hissedenler; 1877-78 Rus Harbi'nin tam yirmi seneden beri omuzlarında
taşıdıkları mağlubiyet yükünden silkinmişler, şimdi galip bir millet olmanın zevk ve sürurunu
hissetmişlerdi. İstanbul' da muhtelif komiteler teşekkül etmişti. Bunlar, cepheden gelen yaralı
ve hasta askerlere hediyeler toplamak için bütün kuvvetlerini sarf etmekteydiler.
Sultan II. Abdülhamid, bu zaferin hatırası olmak üzere, muzaffer kumandanlara birer seyf-i
iftihar göndermişti. Bu kılıçların kabzalar, kıymetli taşlarla işlenmişti. Kılıçların demirleri
üzerinde, altın suyu ile yazılmış ibareler bulunuyordu. Kumandanlara bu kılıçlar verilmekle
beraber, harplerde yararlıkları görülen ümera, zabitanın rütbeleri terfi ettirilmiş gerek bunlara
ve gerek harbe iştirak eden bütün efrada nişan ve madalyalar verilmişti. Bu harbe mahsus
olmak üzere "Yunan muharebe madalyası" ismiyle bir madalya ihdas edilmişti.
Kazanılan zaferden, Sultan Abdülhamid'in ne derece sevindiğini şundan anlamalıdır ki;
Yıldız Sarayı'nın etrafına, kendi bendegânından ve en sadık adamlarından başka hiç kimsenin
yaklaşmasını arzu etmeyen padişah; Yıldız Sarayı'nın karşısındaki talimhane meydanına,
"Evladı şüheda ve malulini guzzatı asakiri şahane iane sergisi" adıyla, halka mahsus bir
meşher yapılmasını irade etmişti. Bu sergiye ilk önce Sultan Abdülhamid tarafından muhtelif
eşyalar hediye edilmişti. Saray erkânı ile hükumet ricali de aynı suretle birçok kıymetli
eşyalar hediye etmişlerdi. Bu suretle sergi, birdenbire önem kazanmıştı. İstanbul'un
zenginlerinden en fakirlerine kadar halk tabakası, ecnebiler, tüccar ve esnaflar sergiye hediye
göndermekte, adeta birbirleriyle yarışa girişmişlerdi. Mektep çocukları bile yaptıkları elişleri
ve iptidai resimleri sergiye hediye etmek suret ile alaka göstermişlerdi.
Mütareke müddeti bitmişti. Türkler, iyi niyetlerini göstererek, sulh başlangıcının imza
edileceği güne kadar mütarekeyi temdit etmişlerdi. Yunanlılar, yapılacak sulh şartnamesinde
milli ve siyasi menfaatlerinin müdafaasını, Avrupa büyük hükumetlerine tevdi eylemişlerdi
Buna binaen; Almanya, Avusturya, Fransa, İtalya, Rusya hükumetleri İstanbul'daki
sefirlerine sulh müzakeresini yapmak için emir vermişlerdi. Türk diplomatlar ile sefirler,
Tophane meydanındaki köşkte müzakereye girişmişlerdi. Sefirler, Yunan hükumetinin
menafini çok güzel müdafaa etmişlerdi. Fakat başta Osmanlı Hariciye Nazırı Tevfik Paşa
olduğu halde Babıali'nin diplomatları çok büyük bir zafiyet göstermişler, Atina kapılarına
kadar dayanmış olan Türk Askerinin hakkını koruyamamışlardı.
Osmanlı Ordusu o dönemki şartlarına bakacak olursak çok önemli bir galibiyet almasına
rağmen ve Yunanistan’ın 3/1’ini işgal etmesine rağmen barış anlaşmasında bu yerleri geri
vermiş ve savaşa sebep olan Girit adasına da muhtariyet vermek zorunda kalmıştır. Ada da
Osmanlı bayrağı dalgalanacak ama idare Yunanlılar tarafından yapılacaktı.

20
Bunların karşılığında Yunan Hükümeti, Osmanlı Devletine 4 milyon altın lira tazminat
verecekti. Yani meydanda yapılan savaşı kazanan taraf Osmanlı Devleti olsa da masa başında
yapılan barış anlaşmasında Avrupalı devletlerin desteği ile Yunanistan olmuştur. Bu savaşın
en büyük yararı şüphesiz Osmanlı Devleti üzerinden 93 harbinin getirdiği mağlup devlet
sıfatından kurtulması ve Osmanlı Devletinin askeri açıdan tekrar kendini kanıtlamasıdır. 35
Savaş döneminde yabancı gazeteler de bu savaşa fazlasıyla ilgi duymuş ve yer vermiştir.
Savaşın sona ermesinden sonra Fransız gazetelerinden olan “L’Univers et Le Monde” bu
savaş ile ilgili şunları yazmıştı.
“Tüm bu yaşananların ardından, son ana kadar Avrupalı devletlerin kendisini kurtaracağı
ümidinde olan Yunanistan, disiplinli Türk ordusu karşısında ağır bir yenilgiye uğradı.
İstanbul’da toplanan barış konferansında II. Abdülhamid, eli güçlü olmasına rağmen
Taselya’nın yeniden Osmanlı’ya bağlanması talebini kabul ettiremedi. Bunun yerine dört
milyon altın liralık bir savaş tazminatına savaşın son günlerine kadar Osmanlı’nın talep ettiği
miktar on milyon lira olmasına rağmen bazı sınır düzenlemelerine razı oldu. Böylece savaş
“ekonomik bakımdan Türkiye için olumlu oldu”.36
Ayrıca savaş dönemin dergileri ve gazetelerine de konu olmuş ve birçok şiir yazılmıştır.
Konu ile ilgili o dönemde yayınlanmış olan Kokonoz ve Akbaba dergisinde savaş ile ilgili
Şiirler yazılmış ve çeşitli yazılar kaleme alınmıştır. Bununla ilgili Kokonoz bir mizah gazetesi
olsa da savaş ile ilgili ciddi yazılar yazılmıştır.
2 Nisan 1313 tarihli sayısının birinci sayfasındaki "Ciddi Muhavere" başlıklı yazı bunlardan
biridir. Kokonoz'a arkadaşı gazete okuyup okumadığını sorar. Kokonoz cevaben şöyle der:
"...Girit meselesi zuhur edeliden beri yalnız bende değil herkeste gazete okumak hevesi o
kadar tezayüd etmiştir ki insan taaccüb eder. Kokonoz'a göre, İngiltere Girit'i Yunanistan'a
kaptırmak istememektedir. Öte yandan Yunanların Girit'ten çekilmesiyle ilgili olarak şöyle
demektedir: "... Şimdi dinle Yunan Girit'ten çıkar hem de bir saatte oralarda nam ü nişanı
kalmaz eşkıya fareler gibi deliklerden başlarını bile çıkarmağa muvaffak olamaz... Lakin
bunlar nasıl olur biliyor musun? ... Bunlar ancak Batılı devletlerin yalan yanlış yazılar yazan
gazetelere kulak tıkamasıyla olacak işlerdir. Soru-cevap şeklinde devam eden uzun söyleşme
boyunca, Osmanlı ve Yunan askerinin sayısından, Girit'e Yunan'ın girmesiyle diğer Batılı
devletlerin girmesi arasında fark olup olmadığına kadar birçok konuya değinen Kokonoz ve
hayali arkadaşı konuyu her şeyin yoluna girmesi yönünde bir duayla kapatırlar. 37
Ayrıca Kokonoz’da bu konu ile ilgili şiirler de kaleme alınmıştır. Doğrudan savaşın ve Türk
askerinin kahramanlıklarının anlatıldığı ve başlığı olmayan ilk şiirde şair "biz" ifadesiyle
Osmanlının övgüsünü yapmaktadır:
"Osmanlılarız askerimiz şir-i jiyandır
Şemşir-i cellatlarının her biri kandır
Savletleri amma ki adüvviye ne yamandır

Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir Yayınları, 2011, İstanbul, s.
35

251-252.
36
Kanat Sedat, “Dönemin Fransız Gazetelerinde 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Mayıs 2018, s. 461.
37

21
Ölmek bize meydan-ı vegada ulu şandır
Gaziyiz eğer kalsak ölürsek de şehidiz
Zira iki yüzden de bila-şüphe sa'idiz ..." (Kokonoz, BB: 42)

Bu dönemde savaşla ilgili yazılar yazan bir diğer dergide Servet-i Fünûn dergisidir. Servet-i
Fünûn Kokonoz’un aksine savaş dönemi değil savaştan sonraki dönemde savaşı ele almıştır.
Abdülhak Hamit’in "Ordu-yı Hümayunda Bir Şair" adlı şiiri şu şekildedir.
Görünmüyor, nereye gitti asker-i Yunan?
Hurafe miydi aceb nam-ı leşker-i Yunan?
Nasıl o kavm-i hakim intihara verdi karar ..
Kabul eder mi bunu akl-ı münkir-i Yunan? ..." (A. Hamid: 1313: 118-119)38
Ayrıca dönemin basınında Yenişehir’in fethine dair Mehmet Celal’in şu şiiri dikkati
çekmiştir. Feth-i Yenişehir’de padişah sayesinde Yenişehir’in alındığı, Hakk’ın yeryüzündeki
gölgesi olan padişahın şanlı günler gösterdiği ifade edilmektedir:
Bulsun diye millet istirahat
Etti yine terk-i hâb u rahat
Emr eyledi de zafer bulundu
İşte Yenişehir fetholundu
Ey padişâh-ı mükerrem-âver
Sayende görüldü şanlı günler 39
Böylece 19. Yüzyılın son zaferini kazanan Osmanlı Devleti sahadaki başarısını masa başında
gösteremeyerek sadece mali bakımdan olumlu bir barış anlaşması imzalamıştır. Ayrıca
yukarıda belirtildiği gibi savaş o dönemki sosyal hayatı fazlasıyla etkilemiş ve dönemin
basınında oldukça etkili olmuştur.

38
Demiryürek Meral, “1897 Türk-Yunan Savaşı’nın Servet-i Fûnun ve Kokonoz-Akbaba Gazetelerine
Yansımaları”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları (HÜTAD), Ocak 2007, Sayı 7, s. 123-140.
Mumcu Ay Yasemin, “1897 Türk-Yunan Savaşının Basında Yer Alan Şiirlere Yansımaları”,
39

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008, Cilt 9, Sayı 2, s. 185-201.

22
Kaynakça
 Aydıyeke Ayşe Nükhet, Osmanlı İmparatorluğu ve Girit Bunalımı(1896-1908), TTK,
Ankara, 2000

 Demiryürek Meral, “1897 Türk-Yunan Savaşı’nın Servet-i Fûnun ve Kokonoz-


Akbaba Gazetelerine Yansımaları”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
(HÜTAD), Ocak 2007, Sayı 7.

 Kanat Sedat, “Dönemin Fransız Gazetelerinde 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı”, Atatürk


Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Mayıs 2018

 Kodaman Bayram, 1897 Türk-Yunan Savaşı (Tesalya Tarihi), TTK, 1993, Ankara

 Mumcu Ay Yasemin, “1897 Türk-Yunan Savaşının Basında Yer Alan Şiirlere


Yansımaları”,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2008, Cilt 9, Sayı 2

 Örenç Ali Fuat, “Yakınçağ Tarihi (1789-1918) Giriş”, Akademi Titiz Yayınları,
2013, İstanbul, 2. Baskı

 Süer H. Hükmet, “1897 Türk-Yunan Harbi”, Ankara Genelkurmay Yayınevi, 1982,


Ankara

 Şakir Ziya, “1897 Türk-Yunan Harbi ve Sultan Hamid’in Gizli Siyaseti”, Akıl Fikir
Yayınları, 2011, İstanbul

 Uysal Ali Osman, 1313(1897) Türk-Yunan Harbi, İstanbul Üniversitesi Sosyal


Bilimler Fakültesi Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı Yayınlanmış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul, 1990

23
24

You might also like