Trablusgarp Savasinin 1911 1912 Osmanli

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 43

TARİHİN PEŞİNDE BİR ÖMÜR

Abdülkadir Özcan’a Armağan


KRONİK KİTAP: 64 KRONİK KİTAP


Osmanlı Tarihi Dizisi: 24 Balçık Sk. No6, Gümüşsuyu
İstanbul - 34327 - Türkiye
YAYIN YÖNETMENİ Telefon: (0212) 243 13 23
Adem Koçal Faks: (0212) 243 13 28
kronik@kronikkitap.com
HAZIRLAYANLAR
Hayrunnisa Alan Kültür Bakanlığı Yayıncılık
Ömer İşbilir Sertifika No: 34569
Zeynep Aycibin
Muhammet Ali Kılıç www.kronikkitap.com
kronikkitap
KAPAK TASARIMI
Kutan Ural BASKI VE CİLT
Pasifik Ofset Ltd. Şti.
MİZANPAJ Cihangir Mah. Güvercin Cad.
Serhat Küçük No: 3/1 A Blok Kat: 2 Haramidere/İstanbul
Telefon: (0212) 412 17 77
1. Baskı: Haziran 2018 İstanbul Matbaa Sertifika No: 12027

ISBN YAYIN HAKLARI


978-975-2430-64-8 Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.
Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek
şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında
yayınevinden izin alınmadan çoğaltılamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
Prof. Dr. Abdülkadir ÖZCAN
İçindekiler
Sunuş ................................................................................................ XI
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan’a Dair ............................................... 1
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan, Hayatı ve Eserleri ........................................ 3
Abdülvahap KARA
Prof. Dr. Abdülkadir Özcan İle Söyleşi .................................................... 35
Gülçin ÇANDARLIOĞLU
Abdülkadir Özcan’a .................................................................................... 57
Mehmet İPŞİRLİ
Yarım Asırlık Dostluk, Meslektaşlık ve Mesai Arkadaşlığına Dair
Birkaç Cümle .................................................................................................... 61
Hayrunnisa ALAN
Hali ve Tavrı ile Hoca Olmak .................................................................... 65
Handan ÖZCAN
Eşim Abdülkadir Özcan ............................................................................. 69
Sait Sinan ÖZCAN
Oğlunun Gözünden Abdülkadir Özcan ................................................... 71
Osmanlı Tarihinin Kaynakları ve Tarih Yazıcılığı .................. 73
Abdülkadir ÖZCAN
Tarih Kaynaklarının Tenkitli Neşrine Dair .............................................. 75
Necdet ÖZTÜRK
XV. Yüzyıl Osmanlı Kroniklerinde Yer Adlarının Veriliş Hikâyesi ... 123
Zeynep AYCİBİN
Erken Dönem Osmanlı Kaynaklarındaki “Türk” Algısı Üzerine Yeni
Bir Değerlendirme ......................................................................................... 139
Mustafa ÖKSÜZ
Rodos Seferi’ne Dair Arapça Bir Kaynak: Abdurrahim el-Abbâsî,
Minehu Rabbi’l-Beriyye Fî Feth-i Rodosi’l-Ebiyye (Gururlu Rodos’un
Fethinde Mahlûkatın Rabbi’nin İhsanları) ................................................. 153
Mehmet İPŞİRLİ
Osmanlı Tarih Yazıcılığında Saltanat Değerlendirme Geleneği ......... 173
Reyhan ŞAHİN ALLAHVERDİ
III. Murad Dönemi Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri ...................... 181
Pál FODOR
Pécs (Peçuy) Kökenli Bir Osmanlı Tarih Yazarı: İbrahim Peçevî ........ 203
Barbara KELLNER-HEINKELE
Ebu Bekir B. Behram ed-Dimişki's Description Of The Crimea .......... 239
Mehmet ÖZ
Osmanlı Kroniklerinde Siyasî ve Sosyal Eleştiri: Mür’i’t-Tevârih
Örneği .............................................................................................................. 255
İsmail E. ERÜNSAL
Ziya Paşa’s Tarih-i Endülüs (Hıstory Of Endülüs): The Role Of The
Work In Creating Interest In Islamic Spain In Turkish Literature And Its
Influence On Ottoman Society ..................................................................... 273
Mustafa L. BİLGE
Kapudan-ı Deryâ Halil Rifat Paşa’nın Karadeniz Seyahat
Jurnali, 1843 .................................................................................................... 281
Abdullah UÇMAN
II. Meşrutiyet’in İlânı Üzerine Yazılan Bir Destan: “Bârika-i Millet
Yahut Destân-ı Hürriyet” ............................................................................. 315
Nurten SEVİNÇ
Bir Muallimden Sultan II. Abdülhamid’e Siyâset Dersleri: Siyâsetin
Sırları ................................................................................................................ 329
Feridun EMECEN
Ahmed Refik: Tarihçiliği ve Tarih Anlayışı Üzerine Bazı Tesbitler .... 371
Arşiv Belgeleri ve Arşivler .......................................................... 377
Mübahat S. KÜTÜKOĞLU
Osmanlı Maliye Belgelerinde “Sâbıkı” ve “Emsâli” Kayıtları ............. 379
Bayram ÜREKLİ
Konya Mevlânâ Müzesi Arşivi ve Mevlevîlik Tarihi Bakımından
Önemi .............................................................................................................. 389
Mustafa GÜLER
Kutsal Şehirlerin Sosyal Tarihinin Mühim Kaynaklarından Surre
Defterlerinin Yayınına Dair Bir Deneme: Kudüs Surre Defteri ................. 397
Muhammet Ali KILIÇ
Scarlat Ghica Voyvoda’ya Ait Bir Defter ................................................ 417
Zeynel ÖZLÜ
XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Revân Seferinde Vefat Eden Ayıntablı
Bir Şehidin Terekesi: Hacı Mustafa İbni Hacı İsmail ................................ 429
Ramazan UZ
Osmanlı Tarihi Çalışmalarında Kalebend Defterlerinin Rolü
ve Önemi ......................................................................................................... 447
Filiz KARACA
Ahmed Cevdet Paşa'nın Mısır Protokolüne Dair II. Abdülhamid'e Arzı
ve Tanzimat’ın Mısır’da İlânı ....................................................................... 465
Siyasal ve Kurumsal Yönleriyle Osmanlı Tarihi ................... 493
Şevki Nezihi AYKUT
Osman Gazi'nin Sikkeleri ......................................................................... 495
Fatma KAYTAZ
Kösek (Güns) Kalesi Muhasarası (1532) ................................................. 501
Géza DÁVID
Kanizsa (Kanije) ve Buda (Budin) Beylerbeyleri Arasındaki İtibar
Mücadelesi ...................................................................................................... 515
M. Akif ERDOĞRU
Aydın Sancağı’nda Çeltik Tarımı (XV-XVI. Yüzyıllar)......................... 521
Yılmaz KURT
XVI. Yüzyılda Ceyhan Nehri Üzerindeki Nehir Gemileri ve Geçit
Yerleri .............................................................................................................. 535
Ömer İŞBİLİR
Osmanlı Ülkesinde Bir Safevî Şehzâdesi: Safî Mirzâ ............................ 543
Ramazan ŞEŞEN
Osmanlılar Devrinde İlimler ve Osmanlı Medreselerinde Okutulan
Kitaplar ........................................................................................................... 561
İdris BOSTAN
Doğu Akdeniz’de Bir Osmanlı Üssü: XVIII. Yüzyılda Mısır
İskenderiyesi .................................................................................................. 571
Cengiz FEDAKAR
Mora İsyanı (1770) ..................................................................................... 587
Orlin SABEV (Orhan Salih)
Robert Koleji: Eşsiz Bir Eğitim Projesinin Hayata Geçirme Hikâyesi 605
Mehmet CANATAR
Şam Umumi Kütüphanesi’ne Dair Bir Değerlendirme ........................ 621
Salim AYDÜZ
Abdülhamid’in Müneccimbaşısı ve Namık Kemal’in Babası Mustafa
Asım Bey ......................................................................................................... 627
Fatma ÜREKLİ
Tarblusgarp Savaşı’nın (1911-1912) Osmanlı Kurumlarında Çalışan
İtalyan Sanatkârlara Etkisi ve İdarî Uygulamalar ..................................... 647
Alaattin AKÖZ
Tarihî Farkındalık Problemi ve Bir Örnek Olarak Alâeddin Tepesi
(Konya) ............................................................................................................ 679
Tuğba ERAY BİBER
Osmanlı Devleti’nin Karadeniz Rumlarına Karşı Uyguladığı Tehcir
(1916) ............................................................................................................... 695
Ortaçağ Tarihinden Kesitler ....................................................... 709
Erman ŞAN
Eski Ruslar ve Erken Tarihleri Bağlamında Köle İstihsâl Süreçleri
Üzerine (IX-X. Yüzyıllar) .............................................................................. 711
Erdoğan MERÇİL – Abdollah DODANGEH
Selçuklu Veziri Nizâmülmülk’ün Nasihatnâmesi ................................. 737
Aydın USTA
I. Krallık Döneminde Ibelin Ailesi ........................................................... 743
Emine UYUMAZ
XI-XIV. Yüzyıllar Arasında Anadolu'da Uygulanan Askerî Hilelere
Dair .................................................................................................................. 763
Nevzat KELEŞ
Ortaçağ İslâm Devletlerinde Tâziye-Matem Merasimlerine Dair ....... 773
Tarblusgarp Savaşı’nın (1911-1912) Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan
Sanatkârlara Etkisi ve İdarî Uygulamalar
Fatma ÜREKLİ

Giriş
Osmanlı Kültür ve Sanat Alanında İtalyanlar
Tarihî süreç içinde Türk-İtalyan ilişkilerinde kimi zaman siyasî gelişme-
ler ön plana çıkmışsa da, esasında bu ilişkilerin sürekliliğinde temel belirle-
yicinin, ticarî ve kültürel alanlar olduğunu belirtmek gerekir. İtalyanların
Bizans döneminden beri Anadolu’ya karşı büyük ilgi gösterdikleri ve bu il-
ginin Türklerin Anadolu’ya gelişleri ile arttığı bilinmektedir. Akdeniz’de
pek çok savaş ve mücadelelerin yaşandığı dönemlerde, İtalyan yarımada-
sında ayrı birer şehir devletleri olan Pisa, Cenova ve Venedik ile karşılıklı
ilişkiler kurulmuş; İtalyan ve Türk halkları arasında, deniz yolu ile ticarî ve
kültürel ilişkiler zamanla güçlenmiştir. Anadolu Selçukluları zamanında
başlayan İtalyan kent devletleri ile olan ticarî ilişkilerin, Selçuklu dönemi
yapılarında da bir takım etkiler bıraktığı anlaşılmaktadır. Erken Osmanlı
dönemlerden itibaren, İtalyan kültürüne duyulan ilgi ile İtalyan asıllı mahir
sanatkârlar, ressam ve mimarlar İstanbul’a davet edilerek saray çevresinde
görevlendirmişlerdir. Venedikli meşhur Ressam Gentile Bellini, Fatih Sultan
Mehmed’in daveti ile gelerek sarayda çalışmıştır. Bellini’nin İstanbul’a geli-
şi, sanat tarihi açısından olduğu kadar sosyo-kültürel tarih açısından da
önemli bir hadise sayılır.
15-18. yüzyıllarda Osmanlı ve Venedik, iki büyük güç olarak Akdeniz’in
denetimini ele geçirmek için mücadele içinde bulunmasına rağmen yine de
yakın ilişkiler içindeydi. İtalyanlar, Bizans İmparatorluğu’ndan elde ettikleri
hak ve imtiyazların pek çoğuna, Osmanlı döneminde de sahip olmuşlardır.
İtalyanlara, Osmanlı iktisat alanında önemli ticarî imtiyazlar sağlayan an-
laşmalar, erken Osmanlı dönemindeki hükümdarlar tarafından genişletile-
rek yenilenmiştir. Bursa ve İstanbul’da İtalyan ürünleri rağbet görmekte
olup, özellikle kumaş ticareti bakımından İstanbul, önemli bir pazardı. Sul-
tanların kaftanlarının kumaşlarında genellikle İtalyan dokumalar tercih
edilmekteydi.
İtalya’nın doğuya açık penceresi denilen Venedik ile Osmanlı Devleti’nin
ticarî ve kültürel ilişkilerinin genel olarak iyi bir zeminde devam etmesi, be-
raberinde siyasî ilişkileri de güçlendirmiştir. Osmanlı Devleti’nin İtalyanlara
kapılarını açık tutması, Venedik elçilerinin serbestçe hareket etmelerine
imkân vermiştir. 1479’da imzalanan anlaşma çerçevesinde İstanbul’da daimi
olarak ikamet edecek Venedik elçisine, Osmanlı topraklarında yaşayan va-
tandaşları üzerinde “yargı (kaza) yetkisi” tanınması buna misaldir. O za-


Prof. Dr., Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
648 Fatma Ürekli

manki adı “Balyos” olan Venedik elçisi, Taksim’deki büyük konağı (Venedik
Sarayı) ile Pera hayatına renk katmıştır; elçi tarafından, İstanbul’da yaşayan
İtalyanlar için ilk defa bir bale gösterisi de düzenlenmiştir (1524)1.
Sultan II. Mahmud döneminde (1808-1839), İtalyan devletlerinden so-
nuncusu olan Sardinya/Piemonte ile kurulan düzenli ilişkiler, zamanla ge-
lişme göstererek bir ittifaka dönüşmüştür. İlk Piemonte heyetinin 1817’de
İstanbul’a gelmesini müteakiben iki taraf arasında uzun süren müzakereler-
den sonra ticaret ve deniz ulaşımına dair iki anlaşma yapılmıştır (1823). Bu
antlaşmalar çerçevesinde, Osmanlı limanları ile Karadeniz, Sardinya ticare-
tine açılmış ve İstanbul’da ilk Sardinya elçiliği kurulmuştu (1824) 2.
1815 Viyana Kongresi kararları ile parçalanmış olarak Avusturya’nın
kontrolüne verilen İtalya yarımadasında, restorasyon baskılarından kurtul-
mak, siyasî birliği sağlamak ve anayasal düzene kavuşmak amacıyla
1820’den itibaren büyük mücadeleler yaşanmış; 1830 ve 1848 ihtilȃlleri zinci-
ri içerisinde birçok ayaklanmalar olmuştur. Ne var ki, geçici başarılarından
sonra amaçlarına ulaşamayan ihtilâlciler, takibata uğradıklarından ülkele-
rinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. İşte bu dönemdeki siyasî gelişmeler
sebebiyle çeşitli mesleklerden çok sayıda İtalyan, Osmanlı Devleti’ne sığın-
mış ve burası onlara ikinci bir vatan olmuştur. Bilhassa başkent İstanbul’a,
1820’den sonra mülteci subaylar adeta akın etmiştir. Esasında yeni bir askerî
teşkilâtın kurulmakta olduğu bu dönemde, subaylara ihtiyaç duyulduğun-
dan, Osmanlı hükümeti mülteci İtalyan subayların hemen hepsini uzmanlık-
larına göre önemli görevlere getirmiştir 3. Bunlardan bir kısmı ise Tuna bo-
yunda kurulmasına çalışılan orduda hizmet için görevlendirilmişlerdir4. Kı-
saca, Sultan II. Mahmud’un başlattığı reformlarda önemli rol oynayan İtal-
yanların büyük çoğunluğunu bu tür sığınmacıların oluşturduğu anlaşılmak-
tadır.
Müteakiben, İtalya Krallığı ile diplomatik ilişkilerin gelişmesine paralel
olarak farklı meslek mensupları ile Osmanlı ülkesine gelerek etkili görevler
üstlenmişlerdir. Böylece askerî alan yanında, tıp ve sanat dallarında uzman
İtalyanlar, Osmanlı kurumlarında çalışmaya başladılar.
İstanbul’a gelen mülteci İtalyanlar arasında çok sayıda hekimler de var-
dır. Yine İstanbul’da eczacıların bir kısmının da İtalyan olduğu bilinmekte-

1 Şerafettin Turan, “II. Mahmud’un Reformlarında İtalyan Etkisi ve Katkısı”, Sultan II. Mahmud
ve Reformları Semineri Bildiriler, İstanbul 1999, s. 114.
2 Venedik Cumhuriyeti, 1798’de ortadan kalkmış, Restorasyon’da Milano ile birlikte Avusturya

topraklarına katılmıştır. Güneyde, Napoli Krallığı ile ticarî ilişkiler öteden beri devam etmiştir.
Toskana Grandükalığı ise etkinliğini yitirmiş, eski Cenova Cumhuriyeti de Viyana
Kongresi’nde Sardinya ile birleştirilmiş ve Piemonte Krallığına dönüşmüştür (Şerafettin Turan,
“II. Mahmud’un Reformlarında İtalyan Etkisi ve Katkısı”, s. 113-114).
3 Şerafettin Turan, “İtalya”, DİA, XXIII, s. 448-449.
4 Bu dönemde görevlendirilen subaylardan öne çıkanlar hakkında bkz. Turan, a.g.m., s. 116-122.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 649

dir5. 1825’te, Sardinya temsilcisinin önerisiyle İstanbul’da açılan İtalyan has-


tanesinde görevli İtalyan hekimler, Osmanlı vatandaşlarına da hizmet ver-
mişlerdir. Bu dönemde, Dr. Luigi Capoleone saraya intisap ederek hekimba-
şılığa kadar yükselmiştir. Osmanlıdaki İtalyan hekimlerin sayısında Tanzi-
mat döneminde giderek artış olmuştur. Ayrıca, Karantina teşkilâtının ku-
rulmasında da İtalyanların büyük katkıları olmuştur. İlk Karantina Müdüri-
yeti 1835’te kurulmuş ve sonra yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır. Karantina
baştabipliğine atanan Dr. Antonio Logo, bu görevde 1842’ye kadar bulun-
muştur. Yine İtalyan Dr. Bartoletti de Sıhhiye Müfettiş-i Umumisi unvanıyla
uzun yıllar çalışmış; 1851 Uluslararası ilk Sağlık Konferansı’nda Osmanlı
hükümetini temsilen Paris’teki konferansa katılmıştır.
19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ressam, mimar, müzisyen, tiyatro
ya da opera sanatçısı olarak başkent İstanbul’a gelen, sanat hayatının hare-
ketlenmesine ve gelişmesine büyük katkıda bulunan yabancılar arasında
İtalyanlar ilk sırayı alır. Osmanlı idaresinde çalışmak amacıyla gelen sa-
natkârlardan (müzisyen, ressam, heykeltıraş, mimar) birçoğu devlet kadro-
larında istihdam edilmişlerdir. Bu dönemde, Sardinya temsilciliğinde görev-
li Luigi Gobbi, İstanbul’a gelerek Sultan II. Mahmud’un portresini yapmakla
görevlendirilmiştir (1827). Tamamlanan bu portre, hediye olarak Piemonte
Kralı Carlo Felice’ye gönderilmiştir. Yetenekli ressam olarak tanınan L.
Gobbi, 1828’de ihdas edilen İftihar Nişanı modelinde de çalışmıştır 6.
Ayrıca bu dönemde, Sardinya temsilciliği vasıtasıyla, Muzıka-i Hüma-
yun’u kurmakla görevlendirilmek üzere şef olarak Giuseppe Donizetti İs-
tanbul’a davet edilmiştir. Söz konusu görevlendirme için hazırlanan proto-
kol metnine göre, doğrudan doğruya bir saray yetkilisine bağlı olacak şefe,
ayda sekiz bin Fransız frangı ödenecek, ikameti için bir ev tahsis edilecek,
iâşesi de verilecektir. 1828’de İstanbul’a gelen Donizetti, pek çok müzik ale-
tini de beraberinde getirmiştir. Muzıka-i Hümayun’u kurarak çalışmalara
başlayan Donizetti, 1831’de Üsküdar’da yapılan Muzıka Mektebi’nin yöne-
timini de üstlenmiş; birçok gence ders vererek yetiştirmiştir. Donizetti göre-
ve başlamasından bir yıl sonra Mahmudiye Marşı’nı bestelemiştir. Donizet-
ti’nin Nizam-ı Cedid askerinin kuruluşu sırasında meşhur eserlerinden olan
marşı, Birinci Dünya Savaşı sonunda Temmuz 1918’de “Osmanlı Marşı” ola-
rak daimi surette kabul edilmiş, akabinde Maarif Nezareti, güfte ve bestesi
ile öğrencilere talim ettirilmesini istemiştir7. Abdülmecid için de yeni bir
marş bestelediği ve bunun bir süre 1846 yılına kadar resmî marş olarak ça-
lındığı bilinmektedir.

5 Tersane’de açılan ilk Tıb Mektebi’nin 1807’de düzenlenen nizamnâmesinde, “talebelerin

İstanbul’daki eczacı dükkȃnlarında çalışarak İtalyanca öğrenmelerinin yararlı olacağı” hususunun


belirtilmesi, İstanbul’da İtalyan eczacıların bulunduğuna işaret etmektedir (a.g.m., s. 123).
6 Şerafettin Turan, “II. Mahmud’un Reformlarında İtalyan Etkisi ve Katkısı”, s. 124.

7 BOA, BEO, nr. 4525/339345; DH.İ.UM. nr. 22-1/54; DH.UMVM. nr. 124/165; DH.MB.HPS.M.

nr. 34/101; MF.MKT. nr. 1237/33.


650 Fatma Ürekli

Donizetti’nin 1856’da vefatından sonra da orkestranın yönetimi yine İtal-


yan olan Angelo Mariani, Pisani ve Callisto Guatelli 8 uhdelerine verilmiştir.
Muzıka-i Hümayun Muallimi Guatelli 1863’te Nişan-ı Osmanî ile taltif edil-
miş9, 1868’de uhdesine mirlivalık rütbesi tevcih edilmiştir 10. Kısaca günü-
müzde, Cumhurbaşkanlığı Flarmoni Orkestrası olarak etkinliğini sürdüren
orkestranın temeli Muzıka-i Hümayun bu dönemde kurulmuş ve geliştiril-
miştir. Alphonse de Lamartine’in, 20 Haziran 1833 günkü Cuma Selâmlığını
izlerken yazdıkları, ilginç bir şekilde Donizetti’nin etkisini yansıtmaktadır:
“Sultan iki sıra halinde dizilmiş olan subayların ve izleyenlerin arasından hızla yü-
rüyerek ilerledi… Cami’e girdi… Orada ancak yirmi dakika kaldı. Askerî Muzıka bu
süre içinde Mozart’ın ve Rossini’nin operalarından parçalar çaldı!”11. Tanzimat
döneminde 1839’dan sonraları, İstanbul tiyatrolarında, İtalyan operaları sık-
ça sergilenmiştir.
Bu dönemde, çok sayıda İtalyan mühendisler yanında, uzun süre çalışan
ressam ve mimarlar da vardır. Bunlardan, Tommaso d’Aaranco, Giulio
Mongeri, Guglielmo Semprini, Gaspere Fossati, Vitaliano Poselli, Piero Ari-
goni, İstanbul ve İzmir'de pek çok binanın mimar ve mühendisleri arasında-
dır. Mimarlık tarihinde öne çıkan mimarlardan olan Giulio Mongeri’nin ba-
bası Luigi Mongeri12 de Sultan Abdülmecid döneminde İstanbul’da hekim
olarak çalışmıştır.
Diğer taraftan, İtalya topraklarında başlayan Risorgimento (Yeniden Do-
ğuş) hareketiyle, millî birlik sağlanarak İtalya Krallığı adı altında birleşilmiş
ve II. Vittorio Emanuele (1820-1878) kral olarak taç giymiştir. Bu dönemde
de farklı mesleklere mensup pek çok İtalyan, politik nedenlerle ülkesinden
ayrılarak İstanbul, İzmir, Beyrut, Selanik, Edirne, Ankara, Trabzon, Halep ve
Şam gibi birçok Osmanlı şehirlerine göç etmişlerdir.
1870’te İtalyan birliğinin kurulmasını takiben, Osmanlı-İtalya arasındaki
diplomatik ilişkilere paralel olarak ticarî ve kültürel ilişkilerde gelişme söz
konusudur. Osmanlı topraklarında İtalyan şirketlerinin çeşitli yatırımları
üstlenmesi ile büyük şehirlere yerleşen ve iş sahibi olan İtalyanların sayısı
giderek artmıştır. Ayrıca, İtalyan okulları, hastaneleri, tiyatroları açılmış ve
dernekleri kurulmuştur.

8 Bu dönemde İspanyol asıllı besteci d’Arando (Paşa), Guatelli’ye yardımcı olması için muallim
olarak istihdam edilmiştir. Pek çok müzisyenin yetişmesine katkı sağlayan d’Arando’ya ikȃmeti
için tahsis edilen konuttan padişahın iradesi üzerine kira tahsil edilmemiştir (BOA, HH.İ. nr.
107/73).
9 BOA, İ.DH. nr. 517/35179; İ.DH. nr. 519/35330.

10 BOA, C.SM. nr. 147/7373.


11 Şerafettin Turan, “II. Mahmud’un Reformlarında İtalyan Etkisi ve Katkısı”, s. 125.
12 1857’de Süleymaniye Darüşşifası’na hekim olarak tayin edilen Luigi Mongeri, başarılı

hizmetleri ile saray çevresinde tanınmış ve Sultan Abdülmecid’in kızkardeşi Adile Sultan’ın da
doktoru olmuştur.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 651

Kültür ve sanat alanında İtalyan etkisinin bilhassa Sultan II. Abdülhamid


döneminde (1876-1909) daha belirgin bir şekilde devam ettiğini belirtmek
gerekir. Padişahın himayesi ve desteği ile rahat çalışma imkânı bulan İtalyan
mimarlar, günümüze kadar ulaşan tarihî ve abidevî eserler ortaya koymuş-
lardır. Bunlar arasında, Raimondo Tommaso d’Aronco önemli yer tutar.
1893 yılında İstanbul’a gelen d’Aronco, saray mimarı unvanıyla çok sayıda
mimarî proje üretmiştir. 1894’te Umumî Sergi binasıyla ilgili çalışmasını ta-
mamladıktan sonra sözleşmesi yenilenmiş ve depremden etkilenen devlet
dairelerinin keşif ve tamiratı gibi vazifelerde bulunmuştur. İtalyan Ressam
Salvatore Valeri, 1883’te Sanayi-i Nefise Mektebi’nde resim öğretmeni olarak
görevlendirilmiştir. Yine, 1889 senesinden itibaren saray ressamı unvanıyla
hizmet eden Luigi Acquarone (1800-1896)13 ve onun ölümüyle 1896’da saray
başressamlığı görevinde bulunan ve Bellini gibi hafızalarda yer edinen Fa-
usto Zonaro (1854-1929), bu dönemde öne çıkan ünlü İtalyan sanatkârlardır.
Yine İstanbul’da uzun yıllar bulunan, Ressam Leonardo de Mango da
önemli eserler ortaya koymuştur.
Tiyatroya ilgi duyan Sultan II. Abdülhamid, Yıldız Sarayı’nda küçük öl-
çekli, muntazam bir tiyatro yaptırmıştır. Bu tiyatroda sözleşme usulüyle gö-
revlendirilen İtalyan tiyatroculardan, Salvatora Stravolo, Arturo Stravolo,
Alfredo Stravolo, Raffaele Borghini ve Luigi Falconi maaş karşılığı çalışmış-
lardır14. Sarayda, Arturo Stravolo’nun opera grubu bulunuyordu. Bu dö-
nemde Guatelli Paşa, Beyoğlu Tepebaşı’nda bir tiyatro kurmak istemiş ve
binasının inşâ ruhsatını hükümetten almıştır (1879)15. Guatelli Paşa’nın vefa-
tından sonra (1899) geride kalan ailesine, geçim sıkıntısı çekmemesi için pa-
dişahın iradesi üzerine maaş bağlanmıştır 16.
Padişahın saray sofracısı da Otto Racami adında bir İtalyan’dır. Yine sa-
rayda tercihen İtalyan malzemeleri kullanılmış, dönemin en önemli firmala-
rından olan Ginori’ye ait porselen takımları, Pietre Dure tarzı Floransa mo-
zaiği ürünleri ile Venedik Murano tarzı cam eserler özel köşelerde yerini al-
mıştır. Kısaca, Osmanlıda İtalyan etkisine dair pek çok örnek vermek müm-
kündür. Ayrıca, İtalyan ressam ya da tüccar tipleriyle, Türk roman ve
hikâyelerine yansıyan etkiyi de görmek mümkündür.
Birliğini tamamlayan İtalya’nın çok geçmeden sömürgecilik yarışına giri-
şerek Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika topraklarından Trablusgarp vilaye-
tini hedef aldığı gergin dönemde bile Osmanlı kurumlarında İtalyanlara gö-
rev verilmekte olup özellikle kültür ve sanat alanında etkin durumdaydılar.
Nitekim 19. yüzyılın sonlarından itibaren Trablusgarp’ı hedef alan ve Sultan

13 1896’da vefat eden Saray Ressamı Luigi Acquarone’nin eşi ve dört çocuğunun mağdur

olmasını istemeyen Sultan Abdülhamid, kendilerine Hazine-i Hassa’dan maaş bağlanmasını


emretmiştir (BOA, HH.d. 28512, s. 12).
14 20 Ocak 1896 tarihli sözleşme için bkz. BOA, Y.PRK.HH. nr. 29/6.

15 BOA, ŞD. nr. 2896/26.


16 BOA, İ.AS. nr. 32/35.
652 Fatma Ürekli

II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle bölgeye ilgisi yoğunlaşan İtalya’nın


faaliyetleri, 1911 yılına gelindiğinde fiilî işgal sürecine girmiştir.
İtalya ile siyasî ilişkilerin iyice gerginleşmeye başladığı bu dönemde, ti-
carî ve kültürel ilişkilerde de zayıflama olur. İki taraf arasındaki çok yönlü
bir kırılmanın yaşandığı bu süreçte, Osmanlı idaresinde çalışan İtalyanlar da
etkilenmiştir. Fakat ilk zarar görenlerin ise saray ve çevresinde görev yapan-
lardır; İtalyan vatandaşı olmalarının dışında, “devrik padişahın yakın ada-
mı” muamelesine maruz kalarak baskı görmüşlerdir. İşte bu nedenledir ki,
birçok İtalyan, ikinci vatan telâkki ettikleri Osmanlı topraklarından, savaş
ilanı öncesinde, ayrılmaya başlamışlardır. Dolayısıyla, Trablusgarp Savaşı
sebebiyle ülkeden sınır dışı edilenler ile Sultan II. Abdülhamid’in tahttan in-
dirilmesinden sonra ülkeden ayrılmak zorunda kalan İtalyanlara dair genel-
likle söylenenler karıştırılmakta ve yanlış bilgiler verilmektedir. Bu bakım-
dan makalede, savaşın cephe gerisindeki İtalyan vatandaşlarına etkileri, bil-
hassa Osmanlı Devleti’nde görev alan sanatkârlar bağlamında değerlendiri-
lirken, savaş öncesinde ve sonrasında ayrılmak zorunda kalan İtalyanlar hususu
bazı misaller verilerek izah edilecek ve Osmanlı hükümetinin bu husustaki
hukukî uygulamalarına değinilecektir.

İtalya’nın Trablusgarp’a Yönelik Hedefleri ve Sultan II. Abdülhamid’in


Politikası
19. yüzyılda, Avrupa’nın sömürgeci büyük devletleri arasına, Akde-
niz’de söz sahibi olmak ve egemenlik kurmak amacıyla İtalya da katılmış ve
bundan sonra Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki toprakları üzerinde
rekabet başlamıştır. Bu bölgeyi sömürgeleştirmek için, hem devamlı rekabet
hem de diplomatik mücadele halinde menfaatleri doğrultusunda bir uzlaş-
ma arayışı içindeydiler. Fransa’nın Tunus’u işgal etmesi (1881), İngiltere’nin
Mısır’a yerleşmesinden (1882) sonra İtalya da kendisine hedef olarak, Trab-
lusgarp ve Bingazi’yi seçmiştir. Trablusgarp’ı, özellikle zengin fosfat yatak-
larıyla ekonomisi açısından önemli gören İtalya, burayı kontrolüne alarak
Doğu Akdeniz’deki güçler dengesinde söz sahibi bir devlet haline gelebile-
cekti.
İtalyan hükümetinin Trablusgarp 17 ve Bingazi’yi ele geçirme planları ve
bölgeye ilgisi karşısında Sultan II. Abdülhamid, bunu önlemek hususunda
çok hassas bir politika takip etmiştir. Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra
önemi artan Trablusgarp limanlarının ticarete daha elverişli hale getirilmesi
ve burada ticarî bir merkez yapılması çalışmaları başlatılmıştır. Bu son Afri-

17Osmanlı coğrafyasında Batı Afrika toprakları içinde yer alan Trablusgarp Eyaleti, bugünkü
Libya Devleti topraklarının tümünü ifade eden bölgesel bir isimdir. Burası 1551 yılında Osmanlı
topraklarına dâhil edilmiş, yaklaşık üç yüz yıl özel bir statü ile idare edilmiştir. Fransa’nın
Cezayir’i işgali sonrasında bölgenin daha etkin bir şekilde muhafazası için 1835’te doğrudan
başkent İstanbul’a bağlanmıştır.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 653

ka ülkesine özel önem veren padişah, İtalyanların kasıtlı olarak Bingazi’de


yerli halk arasında çıkarmaya çalıştıkları ihtilaflara göz yuman yöneticileri
de görevden uzaklaştırmıştır. Bu arada İtalyan basını da halk arasında karı-
şıklık çıkarmak amacıyla bölgeye dair asılsız iddialar ortaya atmaktaydı.
Mesela, Malta’da 1882’de yayınlanan İtalyanca bir gazetedeki, Trablus-
garp’ta Hıristiyanların güvenlik içinde bulunmadıklarına, Fransızlar aleyhi-
ne gösteriler yapılıp huzursuzluk çıkartıldığına dair haberlerin gerçek dışı
olduğu ortaya çıkmıştır18.
İtalya’dan gelecek tehditlere karşı Trablusgarp’ın Osmanlı Devleti ile
bağlarını güçlendirebilmek amacıyla başlatılan reformlar kapsamında idarî
düzenlemelere gidilmiştir. Bu düzenlemelerle, Bingazi, Trablusgarp ve Fizan
vilayetleri kurularak, eyaletin doğrudan başkent İstanbul’a bağının güçlen-
dirilmesine çalışılmıştır. 1881’den itibaren eğitim, imar ve bayındırlık faali-
yetleri hızlandırılmıştır. Vilayetin eğitim ve medeniyet seviyesinin yüksel-
tilmesi için bazı plan ve projeler hazırlanmış; asayişin ve savunmasının güç-
lendirilmesi için bazı tedbirler alınmış, İstanbul’dan bölgeye takviye güçler
gönderilmiştir. Ayrıca, iletişim ağının modernize edilmesine önem verilmiş,
tarikat liderleri ile güçlü bağlar kurulmasına yönelik politika izlenmiştir.
Bölge üzerinde Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti ve nüfuzunun arttırılması
için çaba gösterilmiş ve hukukî düzenlemelere de gidilmiştir. Özellikle Trab-
lusgarp Valisi Ahmed Rasim Paşa döneminde (1880-1896), imar ve bayındır-
lık faaliyetleri yanında, ziraat ve ticaret alanında önemli hizmetler gerçekleş-
tirilmiştir. Bölgede en fazla ihtiyaç duyulan suyun karşılanması için çalışma-
lar yapılmıştır19.
Temmuz 1895’te, Trablusgarp’ın imarı ve kalkındırılması amacıyla yapı-
lan kapsamlı planlamalar çerçevesinde 32 maddelik talimatname hazırlan-
mıştır. Talimatnamede; askerlik, eğitim, güvenlik, idari teşkilat, ticaret, zi-
raat, tarım, hayvancılık, ulaşım, haberleşme gibi birçok farklı alanlarda ya-
pılması gerekenler maddeler halinde tespit edilmiştir. Burada dikkati çeken
hususlardan birisi de, Abdülhamid’in politikasına uygun bir şekilde neşriyat
ve yayına ağırlık verilmesinin istenmesiydi. Bu konuyla ilgili 31. maddede,
bölgede matbaanın tesisi ve eksikliklerinin giderilmesiyle gazete çıkarılması
düşünülmüştür. Bölgeye matbaa alet ve edevatı dışında, özellikle Arapça ve
Türkçe’yi mükemmel bir şekilde bilen yazarlar gönderilecekti. Yazarların
yayınladıkları makale ve yazılarda, yerli halkın hilafet ve saltanat makamına
sadakat ve bağlılıklarının sağlanması, askerlik ve vatan muhabbetlerinin art-
tırılmasına yönelik mesajlar verilecekti. Ayrıca, ziraat, sanayi ve ticarete dair
konularda makalelerin yer aldığı bir gazete ayda bir defa yayınlanacaktı 20.

18 BOA, HR.SYS. nr. 1531/1.


19 Hamiyet Sezer, “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı’da Vilayet Yönetiminde Düzenleme
Gayretleri-Trablusgarp Örneği ve Ahmet Rasim Paşa”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya
Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, XX/32, Ankara 2002, s. 167-175.
20 BOA, İ.HUS. nr. 39/13.
654 Fatma Ürekli

Osmanlı hükümeti, bir taraftan idarî, ekonomik ve askerî tedbirleri arttı-


rırken, bir taraftan da bölge üzerinde yabancı devletlerin emelleri ve faali-
yetlerini dikkatle takip etmekteydi. İtalya’nın Trablusgarp’a yönelik müda-
halelerinden dolayı kimi zaman büyük devletler nezdinde uyarma ve teşeb-
büslerde bulunmasına rağmen dış destek bulamamıştır. İtalya 1887’de İngil-
tere ile gizli bir anlaşma imzalamış; bu anlaşmayla her iki devlet, karşılıklı
olarak birbirlerinin hâkimiyet sahalarında durumlarının güçlenmesine yar-
dım etmek konusunda mutabakata varmıştır.
Fransız ve İtalyanların Trablusgarp bölgesindeki muhtemel işgal planları
üzerine Osmanlı hükümeti daha sıkı tedbirler alma ihtiyacı hissetmiştir.
1899’da Meclis-i Vükelâ’da bu hususta yapılan müzakerede; bölgeye yönelik
yabancı müdahalelerinde, bütün ihtimallerin göz önünde bulundurularak
ihmal gösterilmeden her türlü tedbirlerin alınması kararlaştırılmıştır 21. Bun-
dan sonra muhtemel işgal ve saldırılara karşı bölgenin takviye edilmesi için
harekete geçilerek dışarıdan gelecek saldırılara karşı Trablusgarp’ın askerî,
silah ve mühimmat bakımından güçlendirilmesine başlanmıştır 22.
Öte yandan, Trablusgarp vilayetinin yeterince gelişemediği, kendi kay-
naklarının yetersizliği nedeniyle bütün ihtiyaçlarının dışarıdan sağlandığı,
hatta sahip olduğu madenlerden bile yararlanamadığı için Osmanlı hazine-
sine bir katkısı olmadığı yönünde gündeme getirilen tartışmalar da oluyor-
du. Bu mesele Meclis-i Vükelâ’da müzakere edilerek bölge halkının devlete
ve padişaha sadakatlerinin tam olduğundan bahsedilmiş, dolayısıyla bura-
sının kalkındırılması için de gerekli araştırmaların yapılarak fiiliyata geçil-
mesi kararı alınmıştır23.
1902’de, İtalyanların Trablusgarp’a göçmen göndermek ve asker çıkar-
mak gibi muhtemel girişimleri üzerine, Osmanlı hükümeti, buna engel
olunması için Avrupa devletleri, özellikle İngiltere nezdinde diplomatik gi-
rişimlerde bulunuyordu. Zira İngiltere’nin bölgede mevcut durumun de-
ğişmesine asla razı olmayacağı, İtalya’nın işgal teşebbüsüne karşı tavır ala-
cağı da ümit ediliyordu24.
İtalyan Hükümetinin Trablusgarp’ın batı hududu hakkında Fransa’dan,
doğu hududu hakkında ise İngiltere’den teminat alındığına dair İtalyan Dı-
şişleri Bakanı’nın (Pirinidi) İtalyan meclisindeki konuşmasına padişahın
tepkisi sert olmuştur. Bu beyanatın sebebinin araştırılmasını isteyen padişah;
Trablusgarp vilayeti Osmanlı Devleti’ne ait olup bu konuda teminat verile-
cekse bunu ancak Osmanlı hükümetinin verebileceğini; Fransızların teca-
vüzlerine karşı tedbir alınmadığı takdirde, gelecekte tehlikeli sonuçlar do-
ğabileceğinden Kuloğulları ve saireden müteşekkil süvari alaylarının oluştu-

21 BOA, MV. nr. 97/53.


22 BOA, İ. AS. nr. 59/54.
23 BOA, İ.HUS. nr. 96/51-1.
24 BOA, HR.SYS. nr. 1536/1.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 655

rulmasıyla bunun önünün alınmasını ve iç taraflarda yeteri kadar kuvvet


bulundurulmasını, Bingazi’deki Fransızların tecavüzlerinin önlenmesini em-
retmiştir (26 Mayıs 1902)25.
Ayrıca, İtalya ve Fransa Dışişleri Bakanları arasında yapılan ve Trablus-
garp’ı ilgilendiren bir görüşme üzerine padişah, bunun asla kabul edileme-
yeceğini beyan etmiştir. 30 Mayıs 1904 tarihli hususî iradesinde; Osmanlı
Devleti’ne ait bir toprak parçası olan Trablusgarp hakkında Fransa ile İtal-
ya’nın müzakere yapıp bir takım kararlara tevessül etmelerine cevaz verile-
meyeceği gibi, bu konuda yaptıkları işbirliğinin hükmü ne olursa olsun asla
kabul edilemeyeceğini ve protesto edilmesi gerektiğini, Osmanlı Devleti’nin
bütünlüğünü ve mukaddes haklarını korumak konusunda devletlerarası
hukuk kurallarına göre teminat talep etme hakkının olduğunu açıkça be-
lirtmiştir26.
İtalyanların Trablusgarp’a hastane ve banka tesis etmek gibi girişimleri-
nin olduğu dönemde Sultan II. Abdülhamid, burada Osmanlı Bankası’nın
bir şubesinin açılmasını onaylamıştır (23 Eylül 1905)27. İtalya’dan, Bingazi’ye
yüklü miktarda para gönderildiğinin ve bu paraların bölgede geniş araziler
satın almak için kullanıldığının anlaşılması neticesinde, buna asla meydan
verilmemesi hususunda padişah iradesi üzerine, hükümet daha ihtiyatlı ha-
reket ederek sıkı tedbirler almaya başlar 28. Bu esnada, Trablusgarp’ın dışarı-
dan gelecek saldırılara karşı askerî yönden güçlendirilmesi için silah sevki-
yatına da başlanmıştır (1906)29. Ayrıca, giderek ehemmiyeti artan Bingazi
sancağına kumandan olarak yetenekli birinin görevlendirilmesi de zarurî
görülmüştür (Şubat 1907) 30.
Sultan Abdülhamid, Trablusgarp’ın güney sınırının mümkün olduğu ka-
dar derinleştirilmesini ve Osmanlı varlığının şeklen buralarda teyit edilme-
sini istiyordu. Çünkü Avrupa devletlerinin Trablusgarp’ın güneyine kuvvet
ve idarelerini sokarak buraları sahiplenmelerini önlemek gerekiyordu. Bin-
gazi Mutasarrıfı ve Kumandanı Hilmi Paşa’nın, acilen bir kadro teşkiliyle bir
jandarma müfrezesi refakatinde Küfre Vahası’nda bir kaymakamlık kurması
ve hükümet konağı olarak kullanılacak bir binaya Osmanlı bayrağının çe-
kilmesi de emredilmiştir31.
1908’den sonra Sultan II. Abdülhamid’in etkisinin azalması ve 1909’da
tahttan indirilmesi, akabinde başlayan iç istikrarsızlıklar, dış politikada da
olumsuz gelişmelere yol açmıştır.

25 BOA, İ.HUS. nr. 97/9.


26 BOA, İ.HUS. nr. 117/48.
27 BOA, İ.HUS. nr. 133/57.
28 BOA, İ.HUS. nr. 115/7 M. 1325.
29 BOA, İ.AS. nr. 59/54.

30 BOA, İ.HUS. nr. 151/24.


31 Şıvgın, a.g.e., s. 6-7.
656 Fatma Ürekli

İtalya’nın Trablusgarp’ı İşgali ve Osmanlı Hükümetinin Uygulamaları


İtalya’nın Trablusgarp ve Bingazi’yi işgal etmek üzere harekete geçmesi
ancak Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden sonra yoğunluk kazanmıştır.
Daha önceden de değinildiği gibi Sultan II. Abdülhamid’in, Trablusgarp
bölgesinde kasıtlı olarak karışıklık çıkarmaya çalışan İtalya’ya karşı aldığı
bazı tedbirler ve izlediği denge siyaseti bu süreci mümkün olduğu kadar
uzatmıştır. Diğer bir ifadeyle, bölge üzerinde Osmanlı Devleti uzun vadeli
nüfuz sahibi olamamıştır.
İtalya 1909’a gelindiğinde, Trablusgarp’ı ele geçirmek için Rusya ile de
bir uzlaşmayı başarmış; Trablusgarp ve Bingazi’deki tasarılarını Rusya’ya
kabul ettirmiştir (24 Ekim 1909) Öte yandan İtalya’nın yaptığı bu gizli an-
laşmalar, iki bloka ayrılmış gibi görünen sömürgeci Avrupa devletlerinin,
Osmanlı topraklarını paylaşmak hususunda ittifak edebildiklerinin de açık
bir göstergesidir32.
Trablusgarp’a yapacağı müdahale için diplomatik hazırlıklarını tamam-
layan İtalya, bundan sonra harekete geçmek için bahaneler arar ve Osmanlı
hükümetine kabul edilemez teklifler sunmaya başlar. Avrupa devletleri ile
yaptığı antlaşmalara dayanarak, Akdeniz’deki kuvvet dengesi bakımından
Trablusgarp bölgesinin önemi dolayısıyla, Trablusgarp ve Bingazi’de imti-
yazlar talep etmeye başlar. Osmanlı hükümeti ise bu teklifleri ve talepleri
şiddetle reddeder.
Habeşistan hezimetinden sonra Trablusgarp ile yoğun bir şekilde ilgile-
nen İtalya, bölgede önemli yatırımlara başlamıştır. Bu esnada Trablusgarp’a
yapılacak liman için Bank di Roma vekili İzak Fernandez’in teklifini Osman-
lı hükümeti kabul etmeyip, kendisinin yetkisi altında yapılmasına karar
vermiştir33. Bundan sonra İtalyan hükümeti ve basını, İtalya’nın Trablusgarp
ile yakın ilgisinden açıkça bahseder. İtalyan Dışişleri Bakanı 14 Şubat
1910’da parlamentoda yaptığı bir konuşmada, “Kuzey Afrika’daki Osmanlı vi-
layetleri bizim için Akdeniz’de denge bakımından birinci derecede önemlidir” açık-
lamasında bulunmuştur34. Bu ifade ile Fransa’nın Tunus, Cezayir ve Fas’a,
İngiltere’nin ise Mısır’a yerleşmesi ile İtalya’nın da Trablusgarp’a yerleşmek
istediği kastedilmektedir.

32 Bölgeyi idaresine alma hazırlıklarına önce diplomasi yoluyla başlayan İtalya, hedefine ulaş-
mak için Avrupa devletlerini bu kararına karşılıklı tavizlerle ikna etmeye çalışmıştır. 1887’de
İngiltere, ardından Almanya ve Avusturya ile, 1891’de Almanya ve Avusturya ile, 1900 ve
1902’de Fransa, 1902’de Avusturya ile gizli anlaşmalar yapan İtalya, Trablusgarp üzerindeki
emellerini bu devletlere kabul ettirmiştir. Böylece İtalya, uzun bir politikanın sonucunda, Trab-
lusgarp üzerine yapacağı girişimi, bölge üzerindeki emellerini dönemin büyük güçlerine kabul
ettirerek hareket serbestliği kazanmıştır (Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, II/1, Ankara
1991, s. 70).
33 BOA, MV. nr. 140/55.
34 Bayur, a.g.e., s. 70.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 657

Diğer taraftan Trablusgarp’ta kıtlık ve ekonomik sıkıntılar baş göstermiş-


tir; uzun süren kuraklık ve ardından meydana gelen sel afeti, halkı perişan
etmiştir (1909-1910). Bu afet karşısında Osmanlı hükümetinin, bölge halkına
acil yardımda bulunması, halkın ihtiyaçlarını karşılaması gerekiyordu 35.
Osmanlı Devleti, bu dönemde Makedonya, Arnavutluk, bazı Arap vila-
yetleri ve diğer yerlerde süren iç ayaklanmalar, politik bölünme ve çekişme-
ler gibi iç ve dış sorunlarla karşı karşıya bulunuyordu. Balkanların durumu
son derece karışıktı; 1911 Mart’ında İşkodra’da ayaklanan Katolik Arnavut-
lara, Karadağ her türlü yardımı yapıyordu. Bu nedenle Osmanlı- Karadağ
ilişkilerinin çok gergin olduğu bu dönemde İtalya, Karadağ’daki isyancıları
destekleyerek onları Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmaktaydı 36. Osmanlı
Devleti bu isyanı bastırmış olmakla beraber, bu dönemde, hem genel ba-
kımdan hem de Trablusgarp’taki durumu bakımından güçsüzdü. Ayrıca,
Arnavutluk, Makedonya ve bazı Arap vilayetlerindeki ardı arkası kesilme-
yen ayaklanmaları bastırmak için oralara pek çok sayıda asker gönderilmesi
ise Trablusgarp’ın askerî yönden takviye edilememesine neden olmuştur.
Bundan sonra İtalya, artık Trablusgarp için daha cesur adımlar atmaya,
Osmanlı üzerine siyasî baskılarını arttırmaya yönelik girişimlerde bulunur.
İtalya Dışişleri Bakanlığı’ndan Osmanlı hükümetine kasıtlı olarak Trablus-
garp’taki İtalyanlarla ilgili bir dizi şikâyet gelir. Mesela, 1911 Nisan’ında ya-
pılan bir şikâyette; İtalyan mühendislere zorluk çıkartıldığı ve İtalyanlar
aleyhine bir miting düzenlenmesinin hazırlıkları yapıldığı, kısaca düşmanca
tavırlara devam edildiği belirtilmekteydi 37.
Bölgenin alınması meselesi, Mart 1911’de kurulan İtalyan hükümetinin
programında yer almıştı. Diğer bir ifadeyle, İtalya’da iş başına geçen Giolitti
hükümetince savaş kararlaştırılmıştır. Çıkan fırsatlardan yararlanarak bu
meseleyi kendi lehine çözümleyebileceğini düşünüyor, bunu halktan gizli
tutuyordu38.
Daha sonra, İtalya’daki askerî güç ve hazırlıklar açığa vurulmuş, İtalyan
basının dili, Osmanlıya karşı son derece sertleşmiştir. Halk arasında da bir
savaş isteği oluşturmaya çalışılıyordu. İtalyan basını ve hükümeti, İtalya’nın
Trablusgarp’a yerleşmek düşüncesini açıkça ifade etmeye başlamıştı. Os-
manlı Devleti ise, İtalyan basınının bu türden kampanyasını tepkiyle karşı-
lamıştır. 20 Eylül 1911’de, Roma’ya verdiği bir notayla bu durumu şiddetle
protesto ettiği gibi, Osmanlı Devleti hakkındaki ifadelerini değiştirmesini
istemiştir. Avrupa’daki büyükelçilerine yolladığı genelge ile görev yerlerin-

35 BOA, İ.HUS. nr. 174/18; BOA, BEO, nr. 3722/279103.


36 Bu ayaklanmada, İtalyan parmağının temelli bir rol oynadığı ve İtalya’nın, hazırlamakta
olduğu Trablusgarp savaşı harekâtı öncesinde Osmanlı Devleti’ni elden geldiği kadar yormaya
ve yıpratmaya çalıştığı düşünülmektedir. Karadağ Kralı, İtalya Kralı’nın kayınpederi idi.
Dolayısıyla, İtalya’nın Karadağ üzerinde bir etkisi bulunuyordu (Bayur, a.g.e., s. 35).
37 Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, s. 430-433.
38 Bayur, a.g.e. s. 74-75.
658 Fatma Ürekli

de hükümetler nezdinde teşebbüslerde bulunarak bunu önlemelerini iste-


miştir39. Osmanlı basınında da İtalya’nın niyetleri ve hedeflerine yer verile-
rek, gelişmeler kamuoyuna yansıtılmaktaydı 40.
Savaşı başlatmak için uygun bir zamanın geldiğini ve ortamın kendileri
için uygun olduğunu ve daha fazla beklemenin doğru olmadığını düşünen
İtalya, 28 Eylül 1911’de Osmanlı hükümetine 24 saatlik bir ültimatom vere-
rek Trablusgarp ve Bingazi’yi işgal edeceğini, direnme gösterilmeyerek bu-
raların derhal boşaltılmasını ister41.
Osmanlı hükümetinin cevabi notasını yeterli bulmayan ve hoşnut olma-
yan İtalya, “İki ülke arasında dostluk ilişkilerinin ve barışın kesildiği, artık İtalya
kendisini Osmanlı Devleti ile savaş hali içinde olduğunu ilan eder” diyerek savaşı
başlatmıştır42. İşgal hareketine gösterdiği gerekçe ise, bölgedeki menfaatleri-
nin zarar gördüğü, İtalyanlara ve diğer yabancılar aleyhine cereyan eden
olaylara engel olunmadığı ve can güvenliklerinin tehlikeye girdiği vb. iddia-
lardır43. Osmanlı Devleti’nin bu bölgeyi ihmal ettiğini, burada yaşayan tüc-
carlara kötü muamele edildiğini ve bölgenin medenileştirilmesi gerektiğini
iddia eden İtalya’nın esas amacı, daha önceden de belirtildiği gibi, ham-
madde temini ve Akdeniz üzerindeki deniz ticaretinde önemli rol oynamak-
tır.
İtalya’nın bölgeyi işgal etme niyetinin kesin olduğu, savaş gemilerinin
bölgeye yakın dolaştıkları bilinmektedir. Osmanlı hükümetinin cevabının
beklendiği günde (29 Eylül 1911) Osmanlı hükümetine gelen bilgiler de bu-
nu teyit etmekteydi. Bu konuda Trablusgarp vali vekili, bir İtalyan savaş
gemisinin Kaleönü tarafında projektörlerle Trablusgarp’ı gözetlediğini, Ta-
cura yakınlarında altı İtalyan savaş gemisinin dolaştığını, bunlardan birinin
sahile yaklaşarak havai fişek attıkları, ayrıca Bingazi’de bulunan İtalyan va-
tandaşlarının tamamına yakınının İskenderiye’den gelen Roma vapuruyla
oradan ayrıldıklarını belirtmektedir44.
Osmanlı Devleti’nin 29 Eylül tarihli cevabî notasında yumuşak bir dil
kullanarak, İtalya için hiçbir tehlike bulunmadığını, güvenliğin sağlandığını,
Osmanlı’nın İtalya ile ilişkilere daima önem verildiği belirtilerek söz konusu
iddialar reddedilmiştir. Ayrıca Osmanlı toprak bütünlüğüne saygı gösteril-
mesi şartıyla bölgede iktisadî imtiyazların verilebileceği ve bu konuda gö-
rüşmelere de hazır olunduğu ifade edilerek, sorunun büyümeden çözümüne

39 Bayur, a.g.e, s. 85.


40 Tanin, Sayı: 1097, 20 Eylül 1911.
41 Tanin, Sayı 1104, 29 Eylül 1911; Tanin, Sayı 1105, 30 Eylül 1911.
42 İtalya Elçiliği’nden Osmanlı hükümetine gönderilen 28 Eylül 1911 tarihli notanın tercümesi,

29 Eylül 1911 tarihli Osmanlı hükümetinin İtalya Elçiliği’ne cevabî notasının tercümesi ile
İtalya’nın savaş ilanına dair notanın tercümesi için bkz. Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, s. 466-
478.
43 Bayur, a.g.e., s. 93-95; Hale Şıvgın, Trablusgarb Savaşı, s. 35.
44 Bu konuda belgeler ve transkribi için bkz. Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, s. 456-460.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 659

yönelik bir yaklaşım sergilenmiştir. Bir taraftan da meselenin çözümüne yö-


nelik İngiltere ve Osmanlı Devleti’nin müttefiki durumunda olan Almanya
nezdinde diplomatik teşebbüslerde bulunarak barışı sağlamak üzere vasıta
olmalarını istemişse de, müspet bir cevap alamamıştır 45. İtalya beklediği
tatmin edici cevabı alamadığını öne sürerek aynı gün Osmanlı Devleti’ne
savaş ilan etmiş, böylece Türk-İtalyan Savaşı başlamıştır46. İtalya güçlü do-
nanmasıyla öncelikle Trablusgarp’ı abluka altına aldı, arkasından Tobruk,
Derne ve Bingazi’ye asker çıkardı. 5 Kasım 1911’de Trablusgarp ve Binga-
zi’yi topraklarına kattıklarını ilan ettiler 47. Bu arada Osmanlı hükümeti, Tob-
ruk mevkiinin İtalyanlar tarafından işgali üzerine, Bingazi ahalisine silah
dağıtıldığı, Sünûsi şeyhleri tarafından ordugâha sevk edilecek olan Arap
gönüllülerinin iâşelerinin sağlanması gerektiği, acil para ihtiyacının karşı-
lanması için Mısır komiserliği ile irtibata geçilmiştir (Ekim 1911)48.

Savaşın Cephe Gerisindeki Yansımaları


Osmanlı Hükümeti’nin Hukukî ve Ekonomik Yaptırımları
İtalya’nın işgal hareketi üzerine Osmanlı parlamentosunda memleketin
siyasî, ekonomik ve askerî zaaflarını gözler önüne seren sert tartışmalar baş-
lamıştır. Hükümetin bu hadisede yönetim zafiyeti içinde bulunduğu, sorum-
luluğunu yerine getiremediği belirtilerek İtalya’ya karşı izlediği politikadan
dolayı ağır eleştirilmiş ve sonunda Hakkı Paşa hükümeti istifa etmek zorun-
da kalmıştır. Ardından kabine aleyhine bazı suçlamaları içeren gensoru mec-
lis başkanlığına verilmiştir. Bu durumda yeni hükümeti kurmakla görevlen-
dirilen Said Paşa, ilk iş olarak meclisin toplanmasını sağlamıştır. 14 Ekim
1911’de Mebuslar Meclisi’nin açılışında, Sultan V. Mehmed Reşad’ın nutku
Sadrazam Said Paşa tarafından okunmuştur. Nutkun başında, ülkenin kal-
kındırılması için yapılması planlanan işlere verilen öneme kısaca değinildik-
ten sonra, İtalya’nın başlattığı savaş ve işgal hareketi üzerinde durulmuştur.
Padişah, İtalya’yı haksız bir tecavüzde bulunmak, uluslararası hukuk kural-
larını hiçe saymak ve alışılagelmiş teamüllere bile uymamakla suçluyor, sa-
vaşın çıkmasından Osmanlı Devleti’nin sorumlu taraf olmadığı ifade edili-
yordu. İtalya’nın Trablusgarp üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için
verdiği ültimatoma, Osmanlı hükümetinin, verdiği cevapta; mevcut anlaş-
malara ve Osmanlı Devleti’nin hukuk ve haysiyetine aykırı olduğu halde
İtalya’ya ekonomik imtiyazlar vermeye razı olduğunu; İtalyan isteklerinin
görüşülmesi için derhal müzakereye başlanmasının istendiğinin bildirildiği;
Osmanlı Devleti’nin savaşı önlemek için gösterdiği her türlü fedakârlığa ve

45 Bayur, a.g.e., s. 96-97.


46 Yusuf Hikmet Bayur, a.g.e., s. 97-98, 116.
47 Trablusgarp ve Bingazi’yi işgal ettiklerine dair İtalya Kralı Vittorio Emanuel’in

emirnamesinin tercümesi ve Osmanlı’nın protestosu için bkz. Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, s.


484-487.
48 BOA, BEO, nr. 3948/296054.
660 Fatma Ürekli

iyi niyete rağmen İtalya’nın, bunları dikkate almayarak savaş ilan ettiği ha-
tırlatılmıştır. Hatta savaş ilanına dair nota Osmanlı hükümetine verilmeden
bile önce, İtalyan donanmasının Preveze’ye saldırdığına, Trablusgarp ve
Bingazi’yi bombaladığına dikkat çekilmiştir 49.
İtalya Kralı III. Victor Emanuel’in Trablusgarp ve Bingazi’yi ilhak ettikle-
rine dair yayınlamış olduğu emirnâme üzerine Osmanlı Devleti, Avrupa
devletleri ve Amerika’ya protestoyu iletmiş ancak bu devletler hadiseyi te-
reddütle karşılamışlardır (Kasım 1911)50. Yani savaşta Osmanlı Devleti, İtal-
ya karşısında yalnız kalmıştır. Bu arada İtalyanların bölgede tarikat liderle-
rini kendi taraflarına çekme girişimleri de vardı. Bu konuda Osmanlı hükü-
meti konuyu Meclis-i Vükela’da görüşmüş, İtalyanların elde etmek istedik-
leri Şeyh Sünûsi ve diğer şeyhlerin bağlılıklarının devamının sağlanması,
savaş bölgesinde hem idarî yapılanmanın takviyesi hem de savunmaya de-
vam edilmesi ve gerekli her türlü tedbirin alınmasına dair Meclis-i Vükela
kararı ilgili birimlere tebliğ edilmiştir (26 Aralık 1911) 51.
Savaşın başlarından itibaren Osmanlı Hükümeti politikasında, büyük
devletler ve komşu hükümetler ile olan ilişkilerinin iyi niyet ve dostluk üze-
re olduğunu vurgulamakta, hukuk dışı uygulamalarda bulunmamak, diğer-
lerinin hukukuna tecavüz etmeden devletin hukukunu korumaktaki niyetin
ve kararın değişmeyeceği de ifade etmekteydi. Sadrazam Said Paşa, hükü-
metin Trablusgarp meselesini barışçı yollardan çözümlemek niyetinde oldu-
ğunu ısrarla vurgulamıştır. Osmanlı hükümeti bir taraftan devletlerarası
diplomatik teşebbüslerle bir uzlaşma çareleri ararken, bir taraftan da İstan-
bul ve diğer vilayetlerde İtalyanların güvenliğinin sağlanması için tedbirler
alıyordu. İtalyan vatandaşların maruz kalabilecekleri bir takım olayların ön-
lenmesi ve güvenliğinin sağlanmasına yönelik acil tedbirlerin alınması hu-
susunda bütün yönetim birimlerine emirler gönderilmiştir.
İtalya’nın savaş ilanını müteakip Osmanlı Devleti’nin hukukî yaptırımla-
rı da doğal olarak başlar; İtalya ile daha önce yapılmış olan tüm mukaveleler
ve anlaşmalar feshedildiğinden İtalyan vatandaşlarının bu anlaşmalarla elde
ettiği hak ve imtiyazlar da son bulur. Bu kapsamda emlâk istimlâk sözleş-
mesi feshedildiğinden artık İtalyan vatandaşları Osmanlı topraklarında
mülk satın alamayacaklardır. Yalnız, savaş ilan edilmeden, ilgili mevzuatla-
ra ve protokollere uygun olarak tasarruflarına geçirdikleri gayrimenkullere
dokunulmayacaktır. Bununla birlikte kendi istekleri ile uhdelerindeki mülk-
lerini ya Osmanlı vatandaşlarına ya da istimlâk hakkı olan yabancı devlet
vatandaşlarına ferağ edebilecekler, ancak emlâke mukabil borç alışverişinde
bulunamayacaklardır. Ayrıca savaş ilanı öncesinde başlatılmış olup sonuç-

49 İsrafil Kurtcephe, “Osmanlı Parlamentosu ve Türk-İtalyan Savaşı (1911-1912)”, Ankara


Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi (OTAM) Dergisi, Sayı: 5, s. 236.
50 BOA, HR.SYS. nr. 1551/2.
51 BOA, MV. nr. 160/21.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 661

landırılamayan işlemler de durdurulacaktır52. Bu arada, Osmanlı hükümeti,


savaş hali dolayısıyla İtalya’nın kontrolündeki Konsolosluk, Postahane,
okul, banka gibi resmî kurumların kapatılması kararını almıştır.
İstanbul basınının, İtalyan vatandaşlarına karşı sert yaptırımların uygu-
lanmadığı konusunda hükümeti eleştirerek yoğun propaganda yapması,
kamuoyunda, İtalyan vatandaşlarına karşı nefret dolu bir tepkinin doğması-
na yol açmıştır. Ayrıca İtalyanlara boykot yapılması konusunda bir kam-
panya başlatılarak halkın buna katılması çağrısında bulunulur 53. Söz konusu
boykot kapsamında, İtalyanlarla alışveriş yapılmaması ve İtalyan mallarının
alınmaması, okullarına çocukların gönderilmemesi, posta kurumlarına mek-
tup verilmemesi, İtalyan işçi ve hizmetçi çalıştırılmaması, insanî ve vicdanî
bazı durumlar dışında hiçbir İtalyan vatandaşına yardım edilmemesi, kısaca
İtalyanların huzursuz edilmesi hususları ifade ediliyordu. Böylece bu gibi
yaptırımlarla ticarî zarar gören ve avantajlarını kaybeden İtalya’nın işgale
son vereceği ümit ediliyordu54. Osmanlı Hükümeti, Trablusgarp’ın işgali
üzerine Osmanlı memleketinde silah ticaretiyle uğraşan İtalyanlara yasak
getirmişti. Ayrıca Osmanlı halkını tahrik eder türde haberler yayınlayan
İtalyan gazetecileri de sınır dışı etmişti.
İtalya ile dış ticaretin kesilmesi mecliste gündeme geldiği zaman, devle-
tin İtalya’dan gelen mallara ihtiyaç duyduğu gerekçesiyle karşı çıkılmış,
yalnızca gümrük vergilerinin arttırılması düşünülmüştü. Yalnız, İtalya’dan
alınan kükürdün, başka bir ülkeden aynı şartlarda temin edilemeyeceği ileri
sürülerek kükürt için gümrük vergisinin düşük tutulmasına karar verilmiş-
tir. Dolayısıyla İtalyanlara ait bankalar ve postanelerin faaliyetlerine ekono-
mik gerekçelerle göz yumulduğu anlaşılıyor. Zira bu dönemde Osmanlı top-
raklarında İtalyanlara ait pek çok ticarî kuruluş bulunmakta ve İtalyanlarla
büyük miktarda ticaret yapılmaktaydı. Bunların kapatılması aynı zamanda
Osmanlı vatandaşları ile diğer yabancı uyruklu vatandaşların zarara uğra-
ması demekti. Bu yüzden, ticarî kuruluşların kapatılması kararının uygu-
lanmasında esneklik gösterilmiş; gerekli hazırlıklarını tamamlamaları ve
tüccarların ülke dışına çıkmaları için belirli bir süre tanınmıştır. Yine de hal-
ledilemeyen meseleler olur ise bunun için de ek süre verilecek bundan kay-
naklı zararlar da karşılanacaktır55.
İtalyan işgalinin genişlemesi üzerine Osmanlı hükümeti, İtalyan ticareti-
ne büyük bir darbe vurmak üzere gümrük vergisini yükselterek, ülkeye ge-
len İtalyan mallarının kıymeti üzerinden alınan gümrük vergisi % 100 oranı-

52 Nurdan İpek Şeber, “Arşiv Belgelerine Göre Trablusgarp Savaşı’nın Osmanlı Topraklarındaki
İtalyan Tebaaya Yansımaları”, Osmanlı Araştırmaları-The Journal of Ottoman Studies, sayı 38,
İSAM, İstanbul 2011, s. 245-246.
53 Tanin, sayı: 1111, 6 Ekim 1911; sayı: 1118, 13 Ekim 1911; İkdam, sayı: 566, 6 Ekim 1911.

54 İsrafil Kurtcephe, Türk İtalyan İlişkileri (1911-1916), TTK Yayınları, Ankara 1995,s. 52.
55 Şeber, a.g.m. s. 241-242.
662 Fatma Ürekli

na çıkartılır. Ancak fabrikalarda kullanılacak makine ve yedek parçaları ile


kükürt bu uygulamanın dışında tutulur56.
Savaşın başlarından itibaren İtalyan vatandaşlarının hukukunun ve gü-
venliğinin korunması konusunda Osmanlı hükümeti hassasiyet gösterdiği
halde artık eski düzen ve rahatlarının olamayacağını düşünen bir kısım İtal-
yanlar, Osmanlı topraklarını kendi istekleriyle terk eder. Ülkelerine dönmek
isteyen İtalyanlara engel çıkartılmamış, aksine kolaylık gösterilmiştir; pasa-
portları verilerek güvenlik içinde gidişleri sağlanmıştır.

İtalyanların İşine Son Verilmesi ve Ülkeden Çıkartılması


Osmanlı hükümeti, savaşın başlamasından sonra, idaresi altında yaşayan
İtalyan vatandaşlarını sınır dışı etmek yerine güvenliklerinin sağlanması ko-
nusunda gerekli tedbirleri arttırmaktaydı.
Bu dönemde İtalyan işgali altındaki Osmanlı vatandaşlarına yönelik ya-
pılan zulümleri de kınayarak dünya kamuoyuna duyurmaya çalışıyordu.
Lebde Savaşı sırasında (Haziran 1912), hurmalıklar arasında kalan yaklaşık
40 yaralı Osmanlı askerinin İtalyanlar tarafından gaddarca süngülenerek şe-
hit edilmelerinin bütün dünya kamuoyuna duyurulmasına gayret edilir. Söz
konusu hadisenin, bu gaddarca tecavüzlerin, medenî dünya nazarında layı-
kıyla kınanması ve gereğinin yapılmasını ister57. Londra İslam cemiyeti tara-
fından bu hadisenin işlendiği “Kırmızı Vaha (The Red Oasis)” adlı kitabı da
Osmanlı hükümetine ulaştırılmıştır. Yaralı askerlerin tedavi edilmeleri in-
sanî ve medenî görevlerden, devletler hukuk hükümlerinden olduğu halde,
yaralılar İtalyan subayları tarafından feci şekilde süngülenerek katledilmiş-
lerdir.
Diğer taraftan İtalya’nın Trablusgarp’ta binlerce sivil halkı sürgün ettiği-
ni, yüzlercesini öldürdüğünü hatta okul öğrencilerini esir ettiğine dair yayı-
lan haberler kamuoyunda büyük infiale yol açmıştır. İngiliz gazeteci Fransis
Mc Kolak, “Vahalarda İcra Olunan vahşetler Hakkında Tafsilat” başlıklı, Da-
ily News gazetesinde yayınlanan makalesinde; İtalyanların Trablusgarp’ta
yaralı ve esir askerler ile cephe gerisindeki sivil halka, kadın ve çocuklara
yaptığı insanlık dışı muameleleri anlatmaktadır. Makalede, “(…) İtalyanların
son günlerde icrasına başladıkları bu vahşet, galibiyet hırsı değil, belki son derece
şiddete varan endişe, tereddüt, korku ve heyecan eseridir”58 ifadeleri dikkat çeki-
cidir.
İtalyan donanmasının sürekli Anadolu sahillerini abluka altında bulun-
durması, Osmanlı Parlamentosunda hükümete yönelik sert eleştirileri art-
tırmıştı. Bazı milletvekilleri de İtalya’nın savaş ilanı karşısında Osmanlı hü-

56 Turan, a.g.m., s. 451.


57 Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, s. 532-535.
58 Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, s. 493-496.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 663

kümetini, kararlı ve haysiyetli bir politika izlememekle suçlamaktaydı. İtal-


yan vatandaşlarının rahat bir şekilde dolaştıklarını, alışveriş yaptıklarını, ba-
sın mensuplarının uzaklaştırılmalarını ve İtalyan menfaatlerinin kesilmesini
istemişledir. Ayrıca devletler hukukunun milletlere bahşettiği haklarının ha-
fifi sayılan düşman devlet vatandaşlarının ülke dışına çıkartılmasının uygu-
lamaya konulmasını teklif etmişlerdir 59.
Trablusgarp’ta İtalya’nın mezalim yaptığı yönünde haberlerin gelmesi,
birçok yerde halkın galeyana varan nefret dolu tepkilerine yol açtı. Bu süreç-
te memleket genelinde İtalyan vatandaşlarla Osmanlı halkı arasında isten-
meyen pek çok olay yaşanmıştır. Bu gergin ortam içinde Osmanlı Hükümeti
büyük bir iç karışıklığa meydan vermemek için kamuoyunun tepkisini bir
ölçüde yumuşatmak amacıyla resmî kuruluşlarda çalışan İtalyanların işten
çıkarılması kararını uygulamaya başladı. Avrupa devletleri nezdinden yap-
tığı bazı girişimlerin olumlu neticeleneceğinden ümitli olan Osmanlı Hükü-
meti, İtalyanların ihraç edilmesi kararında acele etmemiştir. Bu arada, ka-
muoyunu teskin etmek için sadece basın muhabirlerinin sınır dışı edilmesi
kararını uygulamıştı. Ayrıca, İtalyan vatandaşlarının genel hizmetlerde ve
resmî dairelerde çalışmasının uygun olamayacağı düşüncesiyle peyderpey
işlerine son verilmiştir. Beyrut’un bombalanması, Çanakkale Boğazı’nın ab-
lukaya alınması ve Rodos’un işgali hadisesi üzerine artık barış ümidi kal-
madığını anlayan Osmanlı hükümeti, İtalyan vatandaşlarının –bazı istisnalar
dışında– tümüyle ülke dışına çıkartılması kararını da uyguladı. Demiryolu,
sulama inşaatı gibi işlerde yoğun olarak çalışan İtalyanların işten ihraçları
durumunda yapım çalışmaları aksayacağından bunlar muaf tutulmuşlardır.
İtalyanların ihraçlarında, sorunlar çıkmaması için çok dikkatli hareket edil-
meye özen gösterilmişti. Zarurî bazı durumlar göz önüne alınarak ihracın
istisnaî alanı genişletilmiştir.
Fakat İtalya’nın Beyrut’u 24 Şubat 1912’de bombalaması, Osmanlı kamu-
oyunda İtalyanlara karşı duyulan nefreti artırmıştı. Artık Osmanlı halkının
İtalyanlara karşı saldırılarını yatıştırabilmek imkânsız bir hale gelmişti. Bey-
rut’un bombardıman edilmesi sadece Beyrut’ta değil, Kudüs, Adana ve Ay-
dın gibi şehirler başta olmak üzere ülkenin her yanında büyük yankılar
uyandırmıştır. Adana ve Tarsus dolaylarında bulunan İtalyan işçilere karşı
ahali saldırgan bir tutum izlemiş, bazı kişiler köyleri dolaşarak halkı Hıristi-
yanlara karşı kışkırtmaya, bir Müslüman-Hıristiyan çatışması yaratmaya
başlamıştır. Çünkü İtalyanların taarruzlarını önlemek üzere herhangi bir gi-
rişimde bulunmayan Avrupalılara karşı Müslüman halk öfkeliydi.
Dolayısıyla bu tehlikeli ve gergin bir durumda, kamuoyunun da beklen-
tileri doğrultusunda alınan ihraç kararı uygulanmaya başlandı. Öncelikle
Beyrut, Halep ve Suriye vilayetleriyle Kudüs ve Cebel-i Lübnan sancakları
dâhilinde bulunan İtalyanların Osmanlı memleketinden ihracı uygun gö-

59 Kurtcephe, “Osmanlı Parlamentosu ve Türk-İtalyan Savaşı (1911-1912)”, s. 240.


664 Fatma Ürekli

rülmüştür60. İtalyan vatandaşlarla ilgili ihraç kararının uygulanması, İtal-


ya’nın işgal ve saldırılarını genişletmesine paralel bir seyir içinde yapılmış-
tır. 18 Nisan 1912’de Çanakkale Boğazı’nın bombalanması gerginliği daha da
tırmandırmıştır. 4 Mayıs’ta İtalya’nın Rodos’u işgali sonrası İstanbul bası-
nında sert yazılar yayımlanmakta; memleketin her yanından, halkın öfke ve
galeyan içinde olduğu haberleri hükümete bildirilmekteydi.
Osmanlı Devleti’nin Oniki Ada’nın İtalya tarafından işgaline verdiği ce-
vap, İstanbul ve Osmanlı topraklarındaki bütün İtalyanların sınır dışı edil-
melerine karar vermesi oldu. O sırada İstanbul’da 20 bin kadar ve Osmanlı
sınırları içinde de 50 bin kadar İtalyan vardı61. Öncelikle Osmanlı Devleti
içinde yaşayan İtalyanların sayısına bakılırsa, nüfusun büyük çoğunluğunun
İstanbul ve İzmir’de bulunduğu görülür. Savaşın başlamasından sonra İs-
tanbul’da yaşayan İtalyan vatandaşlarının isimleri, meslekleri, oturdukları
mahalle ve sokakları ile sayıları tespit edilmiştir. Buna göre İstanbul’un fark-
lı yerlerinde yaşayan İtalyanların sayısının yaklaşık 2870 olduğu tespit edil-
miştir.62
1912’de İtalyanların işgal hareketinin genişlemesi üzerine Osmanlı top-
raklarında oturan İtalyanlardan ruhban, dul kadın, işçiler ve Osmanlı tabii-
yetini kabul edenler ve edecek olanlar hariç tüm İtalyanların sınır dışına
çıkmaları zorunlu görülmüştür63. Bu dönemde, işinden gücünden olmak is-
temeyen İtalyanlardan, gerekli şartları yerine getirenler Osmanlı tabiyetine
geçmeye başlamışlardır64.
Roma’da yayınlanan La Tribuna Illustrata adlı haftalık gazetede, İtalyan-
lar’ın Osmanlı İmparatorluğu’ndan ihraç edilmeleri ile ilgili geniş bilgilere
yer vermektedir. Bu konuda, “Bu hafta, Osmanlı’nın uzun süreden beri ilan et-
tiği, ne ordusu ne de donanması olan bir millet için mümkün olan tek intikam ta-
mamlandı” şeklindeki ifadeler özellikle dikkati çekmektedir. Ayrıca, alınan
kararın, dullar, rahipler ve işçiler hariç tüm İtalyan vatandaşlarını ilgilendir-
diği, 24 saat içinde Türk topraklarını terk etmek zorunda kaldıkları da belir-
tilmekteydi”65.
Savaş dolayısıyla İtalya ile diplomatik ilişkilerin kesilmesinden sonra,
Osmanlı Devleti’ndeki İtalyan çıkarlarının korunmasını Alman hükümeti
üstlenmiştir. Diğer taraftan Osmanlı hükümeti bu kararını, İtalyanların ha-
misi durumundaki Almanya’nın İstanbul elçiliğine bildirmiş ve uygulama
esnasında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini istemiştir. Bu kara-

60 Şeber, a.g.m. s. 252.


61 ; Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Alkım Yayınları, İstanbul 2007, s. 641.
62 Şeber, a.g.m. s. 258.

63 Turan, a.g.m., s.452; Şeber, a.g.m. s. 245.


64 BOA, DH.SYS. nr. 75-7/1-2.

65 Paulino Toledo Mansilla, “Roma’da Yayımlanan La Tribuna Illustrata Gazetesi’nin 1912 Yılına

Ait Sayılarına Göre Trablusgarp ve Bingazi’deki Türk-İtalyan Savaşı Olayları İle İlgili Bilgiler”,
XVI. Türk Tarih Kongresi Bildiriler 20-24 Eylül 2010, IV/2, Ankara 2015, s. 1076.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 665

ra tepkide bulunmayan Almanya, bu süreçte mümkün olduğu kadar daha


fazla İtalyan vatandaşının ihraçtan muaf tutulmasına gayret etmiştir. Bu-
nunla birlikte Osmanlı hükümeti, yine de ihraç kararını uygularken insanî
bir yaklaşım sergilemiştir. Hastaların, hastabakıcıların ve yürümeye mukte-
dir olmayanların mazeretleri giderilinceye kadar ülkede kalmalarına müsa-
ade edilmiştir. Dolayısıyla insanî gerekçelerle bu muafiyetin kapsamı geniş-
letilmiştir; hatta hastaların mağdur edilmemesi için İtalyan doktorların da
kalmaları maddesi genelgeye eklenmiştir.
Diğer taraftan, ihraç kararı uygulaması yapılırken memleketin ekonomik
ve ticarî menfaatlerinin zarara uğratılmamasına da dikkat ediliyordu. Bu
amaçla ihraç konusundaki istisnaların kapsamının giderek genişletilmesine
lüzum görülmüştür. Demiryolu, maden, taş ocağı, banka gibi kurumlarda
çalışan İtalyanların işlerine devam etmeleri ve aileleri ile birlikte ülkede
kalmaları uygun görülmüştür. Savaşın başlarında, İzmir ve çevresinde yaşa-
yan İtalyanların sayısının yaklaşık on bin civarında olduğu tahmin edilmek-
tedir66.
Özellikle İngiltere’nin İtalya’yı gücendirmemek için kontrolünde bulu-
nan Mısır’da tarafsızlığını ilan etmesi, Osmanlı’nın Trablusgarp ile karadan
bağlantısını kesmişti. Osmanlı’nın Trablusgarp’ta çok az sayıda bulunan as-
kerî gücünü takviye etmesi gerekiyordu. Bu durumda açıktan olmasa da
gizli bir şekilde Tunus ve Mısır üzerinden yardım gönderebilecekti. Mısır
halkının Osmanlı’ya destek verdiği biliniyordu. Bu yol ile içlerinde Mustafa
Kemal’in de (Atatürk) bulunduğu birçok Türk subayı, Trablusgarp’a geçerek
savunma hareketine katılmıştı67.
Derne’de üç koldan güneye ilerlemeye başlayan İtalyanlar’ın, yapılan
muharebe sonucunda Osmanlı askeri ve Arap mücahitlerin karşı taarruzla-
rıyla geri çekilmeye başladıkları, bu geri çekilişin firara dönüştüğü, İtalyan-
ların bir hayli kayıp verdikleri, kendilerinden çok miktarda silah, cephane,
mühimmat ve hayvan ele geçirildiği, kıtaların ve aşiretlerin manevî kuvveti-
nin yüksek olduğu, yeni bir aşiretin daha kendilerine katılacağı hakkında
Umûm Erkȃn-ı Harbiye Dairesi’nin Dahiliye Nezareti’ne bilgiler verilmiştir
(22 Ocak 1912)68.
Ummadıkları bir mukavemetle karşılaşan İtalyanlar bu defa, Osmanlı
yönetimini barışa zorlayabilmek için güçlerini Anadolu şehirlerine, Ege De-
nizi’ne kaydırdılar; üstün durumda bulunduğu denizlerde baskısını arttırdı-
lar, limanları bombaladılar. Nitekim bir İtalyan filosu Beyrut’u bombaladı
(24 Şubat 1912). Sonrasında, Çanakkale Boğazı ve Sisam adasına hücum etti-

66 Şeber, a.g.m. s. 255, 258.


67 Bayur, a.g.e. s. 100, 102; İsrafil Kurtcephe, “Trablusgarb’ın İtalyanlarca İşgali, Mustafa Kemal
ve Arkadaşlarının Direnişe Katılmaları”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk
Yolu Dergisi, Cilt: 2 Sayı: 6, s. 369 vd.
68 Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, s. 510-512.
666 Fatma Ürekli

ler (18 Nisan). Bu sırada adalar ile Anadolu’nun haberleşme hatlarını kesti-
ler, Çeşme telgraf merkezini tahrip ettiler. Ardından, Oniki Ada’yı (Dodeca-
nese) ve Rodos’u işgal ettiler.
Fakat bu gelişmelere rağmen çok kayıp veren ve hedeflediği gibi savaşı
sonuçlandıramayacağını anlayan İtalya, barış istemeye başlamıştı. Savaşın
uzaması ile gittikçe ekonomik bir yükün altına girmesi de iç kamuoyunda
tepkilere yol açmıştı Bu şartlar altında, İtalya Krallığı, barış yapılması husu-
sunda büyük devletlerin aracı olmasını ve sorunun kendi lehine çözümlen-
mesini talep etti69.
Osmanlı Devleti’nin durumu ise, gittikçe vahim bir hale gelmişti; dış po-
litikada aradığı desteği bulamamış ve yalnız kalmıştı. Ülke içinde ayaklan-
malar şiddetlenmiş, politik çekişmeler artmış, siyaset orduya bulaşmıştı.
İtalyan basını ise, Osmanlı Devleti’ndeki iç karışıklıklara dair haberlere yer
vererek; “yaşlı imparatorluğun ufkunda iç savaş görüntüsünün çizildiği” yönün-
de bir yorumda bulunuyordu. Ayrıca, siyasî ortamdaki kargaşa havasının,
ordu ve donanmadaki hoşnutsuzluğun, düzensizliğin devam ettiği ifade
ediliyor, hükümet yönetiminde bunalımın, Osmanlı toplumunda da mem-
nuniyetsizliğin hüküm sürdüğüne dikkat çekiliyordu 70.
Bu durumda artık her iki devlet de savaşın sonlandırılmasına taraftar
olmuştu. Nitekim savaşa son vermek ve iki devletin de onurunu kurtaracak
bir çözüm bulmak üzere 12 Temmuz 1912’de İsviçre’de Osmanlı Devleti ile
İtalya Krallığı arasında barış temasları başlatıldı. Osmanlı hükümeti, barış
görüşmelerinin toprak bütünlüğünün sağlanması, İtalya’nın Trablusgarp’ı
işgalden vazgeçmesiyle başlatılabileceğini Fransa’ya bildirmişse 71 de fazla
ileri gidememiştir.
Diğer taraftan, Rusya’dan büyük destek görerek savaş hazırlığı içinde
olan Balkan devletlerinin bazı istekleri, Osmanlı hükümetini güç duruma
düşürür. Osmanlı Devleti’nin siyasî ve askerî zayıflığından ve İtalya ile sa-
vaş halinde olmasından yararlanan Balkan ülkeleri bu bölgedeki son toprak-
larını da ele geçirmek üzere savaş açar. İki savaş arasında kalan Osmanlı
hükümetinin Trablusgarp halkına artık yardım etmek imkânı kalmaz. Bu
durumda bir an evvel İtalya ile anlaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti,
avantajlı bir barış yapamaz.
Sonuçta, Osmanlı Devleti ve İtalya arasında İsviçre’de Lozan şehrinin
Ouchy (Uşi) bölgesinde 15 Ekim 1912’de gizli ön barış, 18 Ekim’de asıl ve
açık barış antlaşması imzalanır. Gizli anlaşma ile tamamı on bir maddeden
oluşmaktadır. İsviçre’de Lozan şehrinin, Ouchy bölgesinde imzalanan 18
Ekim 1912 tarihli bu antlaşma, İtalyan tarihinde Trattato di Losanna (Lozan

69 Bayur, a.g.e. s. 119 vd.


70 Paulino Toledo Mansilla, a.g.m., s. 1076-1077.
71 BOA, MV. nr. 162/14.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 667

Antlaşması) olarak, Türkiye tarihinde ise Ouchy Antlaşması olarak


anılmaktadır72.
Bu sebeple, bölgeye tam bir muhtariyet verildiği, bununla beraber kanun
ve nizamların hazırlanmasında gerekli yardımların yapılacağı, beş yıl süreli
olarak Şemseddin Bey’in Nȃibüssultan olarak tayin edildiği, ayrıca mahallî
kadıların belirlenmesi için merkezden bir kadı tayin edileceği hususlarına
dair padişah V. Mehmed’in, Fermanı, “Fermȃn-ı Âlȋ Suretidir” başlığı ile 18
Ekim 1912(7 Zilkade 1330) Cuma günü Takvim-i Vekȃyi gazetesinde yayın-
lanmıştır73.
İtalya bu antlaşma ile, Trablusgarp ve Bingazi’yi almış, hukukî yönden
olmasa da fiilen Oniki Ada’ya (Dodecanese) yani Ege Denizi’ne yerleşmiş,
Anadolu kıyılarına yaklaşmıştır. Osmanlı Devleti ise, Kuzey Afrika’daki son
topraklarını böylece kaybetmiş oldu. Bu antlaşmayla Osmanlı Devleti her ne
kadar Trablusgarp’ı İtalya’ya bırakmak zorunda kalmışsa da, bölge ile irti-
batını kesmeyerek, yerli teşkilatlar vasıtasıyla mücadele sürdürülür.
Umûm Erkȃn-ı Harbiye Dairesi tarafından Bingazi ve havalisi Kumanda-
nı Enver Bey’e gönderilen şifreli telgraf ile; Balkanlarda dört devletle harbe
girişilmesinin İtalyanlarla barış yapılmasını gerekli kıldığı, Trablusgarp Sa-
vaşı esnasında yerli mücahitlerin vatanlarını müdafaa uğrunda gayretlerinin
son derece takdire şayan olduğu, Şeyh Ahmed Şerif Sünûsi’nin Osmanlı
Devleti’nin Trablusgarp ve Bingazi’yi boşaltması durumunda vatanlarını
müdafaa için kanlarının son damlasına kadar mücadeleye devam edecekleri
ifade edilmiş ve Bingazi’de bulunan silah ve mühimmatın kendilerine teslim
edilmesi istenmiştir (23 Ekim 1912)74.
Dolayısıyla Trablusgarp savaşının Ouchy Antlaşması ile fiilen sona er-
mediğini de belirtmek gerekir. Osmanlı Devleti’nden kalan silahlar ve su-
baylarla organize olan Trablusgarp ve Bingazi yerlileri, liderleri Seyit Ahmet
Şerif El Sünusi yönetiminde silahlandırılarak ve teşkilatlandırılarak mücade-
leyi 1917’ye kadar sürdürdüler. Bu bakımdan Osmanlı Devleti açısından, Bi-
rinci Dünya Savaşı sırasında Kuzey Afrika’da yapılan savaşlar ve işgalci
güçlere karşı verilen mücadelenin ağırlık noktasını Trablusgarp cephesi
oluşturmuştur.

İhraç Edilen İtalyanların Dönüşleri ve Hakları Meselesi


Ouchy Antlaşması’nı takiben Osmanlı hükümetinin savaş yaptırımları da
sona erdiğinden sınır dışı edilen İtalyanların geri dönüşlerine müsaade edi-

72 Lozan’da iki nüsha olarak tanzim edilen, Mehmed Nabi, Rumbeyoğlu Fahreddin, Pietro
Bertoloni, Gido Fuzinato, Cozepe Volpi imzalı Barış Antlaşması metni için bkz.
BOA,HR.SYS.nr.1555/5.
73 Trablusgarp ve Bingazi’ye muhtariyet tanıyan kanun için bkz. Osmanlı Belgelerinde

Trablusgarb, s. 540-543.
74 BOA, A. MKT.MHM. nr. 745/47.
668 Fatma Ürekli

liyordu. İtalyanlar’dan isteyenlerin Osmanlı ülkesine dönüşleri için Osmanlı


hükümetinin gerekli kolaylığı sağlamıştır. Avrupa’daki Osmanlı temsilcilik-
leri, dönmek isteyen İtalyanların pasaportlarına vize verme yetkisine sahipti.
Beş hafta içinde 150’den fazla ailenin rahat bir şekilde Osmanlı memleketine
döndüğü tespit edilmektedir. Bununla birlikte birçok İtalyan ailesinin dö-
nüşleri gerçekleşmişse de birçoğu dönmeyi tercih etmemiştir.
Ouchy Antlaşması’na göre; Osmanlı Devleti’nde resmî dairelerinde gö-
revli olup savaş dolayısıyla işlerine son verilenler eski kadrolarına dönebile-
cekler ya da muadili bir memuriyete atanabileceklerdir. Ayrıca, memuriyet-
lerinden çıkarıldıkları zaman dilimi için de kendilerine azledilmişlik maaşla-
rı ödenecek, emeklilik hakları açısından mağdur edilmeyeceklerdir. Yine,
hükümetle ilgisi ve ilişiği olan Düyun-ı Umumiye İdaresi, Demiryolları Şir-
keti, bankalar ve sair kurumlardan çıkarılanların da aynı haktan yararlana-
bilmeleri için Osmanlı hükümeti vasıta görevini üstlenecektir. Bu uygulama-
ların dayanağı Ouchy Antlaşması olup, bu hususa açıklık getiren 9. maddesi
şöyledir:

“Osmanlı Hükümeti, kendi kuruluşlarında görev yapan ve savaş ilanı sı-


rasında işten çıkartmak zorunda kaldığı İtalyan vatandaşları tarafından yeri-
ne getirilmiş olan güzel ve fedakâr hizmetlerden dolayı memnuniyetini gös-
termek amacıyla, onları ayrıldıkları görevlere yeniden iadeye hazır bulundu-
ğunu beyan eder. Bu kişilere, azledildikleri tarihten itibaren işsiz kaldıkları
aylar için bir ücret (mazuliyet maaşı) ödenecek ve emekli tazminatına hak ka-
zanan görevliler için işsiz kaldıkları süreler bakımından hiçbir zarar söz ko-
nusu olmayacaktır.

Bunun dışında Osmanlı Hükümeti kendisiyle ilişkide bulunan Düyûn-ı


Umûmiyye (Kamu Borçları), Şimendüfer Kumpanyası (Demiryolları Şirke-
ti), Bankalar, vs. gibi kurumların nezdinde, daha önce bu kurumlarda görev
yapmış olan ve aynı durumda bulunan İtalyan vatandaşlarına da aynı uygu-
lamayı yapmaları için vasıta olmayı ve girişimde bulunmayı taahhüt eder.”75
Savaş sırasında görevlerinden ihraç edilen İtalyan vatandaşlarından bir-
çokları, bu antlaşmayı müteakip, ya devlet hizmetindeki eski kadrolarına
dönmüşler ya da uygun bir memuriyete tayin edilmişlerdir. Yine, kadro dı-
şında kaldıkları süre için birikmiş maaşlarının ödenerek mağduriyetlerinin
telafisine çalışılmıştır.

İtalyan Sanatkârların Mağduriyetlerinin Giderilmesi


Bu hükme göre hareket eden Osmanlı hükümeti, bilhassa İtalyan sa-
natkârlarının ayrıldıkları memuriyetlerine ve kadrolarına iadesini sağlamış-

75 BOA, HR.SYS. nr. 1555/5; MF.ALY. nr. 4/159.


Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 669

tır. Ayrıca, bu sanatkârlar, hizmet süreleri itibariyle emsallerinden hiçbir şe-


kilde geride bırakılmayarak, açıkta kaldıkları süreler için de kendilerine
“mazuliyet maaşları” adı altında bir ödeme yapmıştır.
Bu madde hükmüne dayanarak, ihraç edildikleri görevlerine dönmeyi
başaran ve mazuliyet maaşlarını almaya hak kazanan çok sayıda memur ve
sanatkâr bulunmaktadır. Ancak bu hususta en dikkat çeken misal olarak; 13
Ekim 1883’ten itibaren devlet hizmetine girmiş olan ve Sanâyi-i Nefîse Mek-
tebi’nde yağlı boya resim öğretmeni olarak çalışan İtalyan Salvatore Valeri
ile yine aynı okulda 1910’dan itibaren hizmette bulunan İtalyan mimar Gui-
lio Mongeri’yi76 verebiliriz.
Ressam Valeri ve Mimar Mongeri, Trablusgarp Savaşı’nın başlamasından
iki hafta sonra 13 Ekim 1911’de görevlerine son verilmiş olup, barışın ardın-
dan 25 Nisan 1913’te ayrıldıkları kadrolarına resmen tayin edilmişlerdir 77.
Hatta görevlerine tayinleri de, onların ayrılmalarını müteakip yerlerine tayin
edilen, “kabiliyet ve liyakatiyle temayüz eden kimseler olarak tanındığı” zikredilen
Vedat ve Halil Beylerin görevlerine Meclis-i Vükelâ kararıyla son verilerek
yapılmıştır78.
İstanbul’daki İtalyan Elçisi Guglielmo Imperiali’nin 79, Valeri ve Monge-
ri’nin savaş dolayısıyla birikmiş olan maaşlarının ödenmesi ve antlaşmanın
hükmüne göre muamele edilmesi konusunda Osmanlı hükümetine müraca-
atları olmuştur. Hükümetin ilgili birimlerinde görevlerinden ayrı kaldıkları
müddet için verilecek maaşları konusu görüşüldükten sonra bir cetvel hazır-
lanır. Buna göre, Valeri’nin, Mazulîn Kanunu’na göre maaşını almaya hak
kazandığı, fakat arşiv kayıtlarında, 29 Ocak 1910’da devlet hizmetine girdiği
anlaşılan Mongeri’nin, çalışma süresinin azlığı dolayısıyla kendisine bu kap-
samda maaş verilemeyeceği belirtilir. Bunun üzerine Markiz Guglielmo Im-
periali, diplomatik girişimlerde bulunur ve bu kararın değiştirilmesini Os-
manlı hükümetinden talep eder (7 Kasım 1913). Bunun üzerine konu tekrar
Meclis-i Vükelâ’nın gündeminde müzakere edilir ve Mongeri’nin, mağduri-
yetinin giderilmesi için tazminat verilmesine ve Kavanin-i Osmaniye hü-
kümlerine göre maaşının ödenmesine karar verilir 80.
Osmanlı hükümetinin bu hususta gösterdiği hassasiyet ve uygulamalar
İtalya hükümetini memnun etmiştir. İtalyan Elçisi Markiz Guglielmo Impe-
riali, bahsi geçen sanatkârların eski görevlerine başlatılmaları ve mağduri-
yetlerinin giderildiği konusunda teşekkürlerini yazılı beyan etmiştir.

76 BOA, MF.ALY. 40/79; nr. 77/49; MF.ALY. nr. 57/92.


77 BOA, MF.ALY. nr. 40/13; nr. 44/19.
78 BOA, MF.ALY. nr. 38/94; nr. 40/79; nr. 66/100.
79 Francavilla’lı Markiz Guglielmo Imperiali, 1904 ile 1910 seneleri arasında İtalya Krallığı’nın

İstanbul Büyükelçiliği görevinde bulunmuştur. 1910 senesinde Londra Büyükelçiliği görevine


atanmıştır. Bkz. Enciclopedia Treccani - IL-MA "Guglielmo Imperiali", 1935.
80 BOA, MF.ALY. nr. 38/112; nr. 44/19; nr. 57/92.
670 Fatma Ürekli

Kısaca, iki ülke arasında çıkan savaş sebebiyle vazifelerine son verilen
birçok İtalyan vatandaşı dahi, barış yapılmasını müteakip, hem eski görevle-
rine dönme imkânı bulmuşlar, hem de görevlerinden açıkta kaldıkları dö-
nem için kendilerine münasip miktar mazuliyet maaşları tahsis edilmiş, böy-
lece emekliliklerine de bir zarar gelmemiştir.
Fakat savaş öncesi İstanbul’dan ayrılan Saray Başressamı Fausto Zona-
ro’ya böyle bir imkân sağlanamamış, haklarını alamamış ve mağduriyeti gi-
derilememiştir. Çünkü mukavele usulüyle görevlendirilmeyip, diğer resmî
memurlar gibi padişahın iradesiyle tayin edilen Zonaro’nun durumu farklı-
lık arz etmekteydi. Bu bakımdan Zonaro’nun savaştan önce 1910 senesinde
İstanbul’dan ayrılış sebebine kısaca değinmek ve elde ettiği haklarını ala-
maması hususlarına açıklık getirmek yerinde olacaktır.

Saray Ressamı Fausto Zonaro’nun Görevine Son Verilmesi ve


Tazminat Meselesi
Zonaro’nun İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalmasının farklı sebepleri
vardır. 1891’de İtalya’dan gelerek yerleştiği İstanbul’da 1896’da Sultan II.
Abdülhamid tarafından “Saray Başressamlığı” görevine getirilen Zonaro,
burada ailesiyle birlikte ikameti için tahsis edilen geniş ve özel konutunda
hem atölyesini kurmuş, hem de galerisini açmıştır.
Sanat hayatının zirvesine burada ulaşan Zonaro, Sultan Abdülhamid’in
1909’da tahttan indirilmesi ve Selanik’e gönderilmesinin ardından sıkıntılı
günler geçirmiştir. İktidarda bulunan İttihat ve Terakki Partisi, halk nezdin-
de itibar kazanmak ve iktidarını sağlamlaştırmak için, kendilerinden önceki
icraatçıları ve faaliyetleri beğenmemek algısıyla hareket ederek önceki yöne-
timi suçlama gibi bir yöntem seçmişti. Parti ileri gelenlerinin yerli yersiz ileri
sürdükleri pek çok iddia, giderek artan katı uygulamalar, sadece siyasetçi ve
askerlere yönelik olmamış, saraya bağlı çalışan yabancı uyruklu sanatçıları
da içine almıştır. Bu uygulamaları neticesinde Başressam Zonaro’dan başka,
şehzadelere resim öğretmenliği de yapan Ressam Valeri’nin buradaki görev-
lerine son verilmiştir. Yine mimar Raimondo Tommaso d’Aronco’nun söz-
leşmesi feshedilmiş, saray sofracısı İtalyan Otto Racami bile işinden edilmiş-
tir. Yeni hükümetin özellikle sanatkârlara yönelik tavrı ise dönemin Avrupa
basınında şiddetle eleştirilmekteydi.
Leone Pippione, Civitas Sancti Romuli dergisinde, 1929’da yayınlanan ya-
zıda, Zonaro’nun, 1910’da İstanbul’u terk etmesinin bir sebebinin de Trab-
lusgarp’in işgali dolayısıyla çıkan Türk-İtalyan Savaşı olduğunu belirtse de,
gerçek sebep bu değildir81. Leone Pippione’nin kanaatinin aksine, Zonaro,
İstanbul’dan Türk-İtalyan Savaşı dolayısıyla ayrılmadı. Ressamın ayrılması-

81Rodolfo Falchi-, Ubaldo Spigno Le Tre Stagioni Pittoriche di Fausto Zonaro, Umberto Allamondi,
İtalya, 1993, s. 43.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 671

nın temel sebebi, Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden ve sa-


raydaki işine son verilmesinden sonra iş başına gelen yeni hükümet (İttihat
ve Terakki Hükümeti) tarafından, sanatını devam ettirebilmesi için kendisi-
ne imkân sağlanmaması, herhangi bir vazifeye getirilmemesi ve nihayet bu
şartlar altında ailesinin geçimini sağlayamayacağına kanaat getirmesidir.
Sonuçta, dönüş için hazırlıklarını tamamlayan Zonaro, önce eşyalarını
gönderir, ardından 20 Mart 1910’da İstanbul’dan ayrılır. Zonaro’nun eşyala-
rı, şafakla birlikte, semtin güçlü kuvvetli hamallarının sırtında taşınarak ge-
miye yüklendiği esnada cadde boyunca bütün esnaf, dükkânlarının önünde
ressama el sallayarak sevgilerini gösterdikleri dikkati çeker.
Zonaro, 1910 yılı Mart ayı başlarında İstanbul Beşiktaş’ın Akaretler sem-
tindeki ikamet ettiği evi boşaltması konusunda icrâ memurlarınca sıkıştırıl-
dığında, İtalyan elçiliğine başvurarak yardım talep eder; elçilik, Sadâret’e
meseleyi iletir. Gerekli tedbirin alınması hususunda Sadâret’ten Evkaf Neza-
reti’ne bir tezkere82 gönderilirse de konu üzerinde pek durulmaz. Durumu
ve haklarının iadesi konusunda İtalya temsilcilerinin diplomatik müdahale-
lerine ve çalışmalarına güvenmiş olan Zonaro, attığı adımlardan ve kendi-
siyle ilgili gelişmelerden Büyükelçi Markiz Guglielmo Imperiali’yi sürekli
haberdar etmiştir. Fakat o dönemde, büyükelçilik yeni Türk hükümetiyle
diplomatik ilişkilerde sıkıntı yaşamakta olduğu için, bu konuda fazla bir şey
yapamayacaktır. Zaten Zonaro da, İtalya’nın Türk hükümetine karşı nahoş
bir sürpriz hazırladığını, bunun için bazı hazırlıkların olduğunu, önemli bir
mevkide bulunan İttihat ve Terakki üyesi bir dostu vasıtasıyla Ekim 1909’da
öğrenmiştir. Dolayısıyla, İtalya’nın Türk hükümetine karşı izlediği olumsuz
siyaseti sezmektedir83. Zonaro’nun ifadesiyle, “Büyükelçi, bir vatandaşının
çiğnenmiş haklarını savunmak için durumunu sarsmak istemiyor, meseleden ustaca
sıyrılıyordu.” Yani, İtalya hükümetine, Zonaro için çok uğraştığını; Türk yet-
kililere de Zonaro’nun hakları için yapacak bir şey kalmadığını, dolayısıyla
kendisi için meselenin pek önemli olmadığını, Zonaro’nun hak iddia ede-
meyeceğini söyleyerek işin içinden sıyrılıyordu 84. Diğer bir deyişle, diplo-
masi Zonaro aleyhine işlemişti.
Zonaro hatıralarında, kraliyet mensuplarının İtalya tarafından daha ön-
ceden kendisine verilen en yüksek nişan olan Komandor [liyakat] Nişanı ile
İstanbul’a gelişleri sırasında atölyesini ve galerisini ziyaret etmiş olmaları-
nın, İtalyan elçiliği mensuplarında kıskançlık yarattığına işaret etmekte 85,
belki de bu yüzden haklarını yeterince müdafaa etmemiş olabileceklerini
tahmin ettiğini belirtmektedir. Aslında Zonaro, “benim için büyük kale” dedi-
ği İtalya hükümetinin başarısız diplomasisinin de kurbanı olduğunu vurgu-

82 BOA, BEO, nr. 3713/278440.


83 Fausto Zonaro, Abdülhamid’in Hükümdarlığında Yirmi Yıl, Fausto Zonaro’nun Hatıraları ve
Eserleri, çev. Turan Alptekin, Lotte Romano, İstanbul, 2008, s. 330.
84 Zonaro, Hatıralar, s. 329.
85 Zonaro, Hatıralar, s. 230.
672 Fatma Ürekli

lar. Kısaca Zonaro, haklarını geri alamaması ve mağdur edilmesi konusun-


da, İstanbul’daki İtalyan Elçiliğini sorumlu tutar.
Oturduğu konutu ve haklarıyla ilgili sıkıntıları çözmede İtalyan elçiliği-
nin samimi olmadığını ve konuyla yeterince ilgilenmediğini düşünen Zona-
ro, bu düşüncesini şu cümlelerle ortaya koyar: “[…] Demek büyük umutları-
mın sığınağı İtalya hükümeti, benim büyük ‘kale’m de çökmüş; yerel diplomaside,
yasal babacıklarım beni diri diri gömmüşlerdi ve zavallı ben düşünüyordum: Türk-
ler, ilkel ve medeniyet ölçeğinde geri kalmış olan Türkler, bana böyle acı bir hayal
kırıklığını hiç yaşatmamışlardı. Daha fazla devam etmek istemiyorum; hatıralarım
gitgide daha çok acı veriyor.” 86
Stamboul gazetesinin 31 Mayıs 1910 Salı günkü nüshasında, “Ressam Zo-
naro’nun Durumu İtalyan Meclisinde Tartışıldı” başlığı altında verilen ha-
berde; “İstanbul Ajansı’ndan bu sabah gelen bir telgraftan öğrendiğimize göre; dün
(30 Mayıs) Millet Meclisi’nde, dış işleri sekreter yardımcısı, Prens di Scalea, ressam
Zonaro’nun haklarını savunmak için hükümete talepte bulunan Carboni’nin soru-
suna cevap vermek zorunda kaldı. Prens di Scalea, Zonaro’nun durumunun Türki-
ye’deki yeni rejimin bir sonucu olduğunu ve Osmanlı parlamentosunun kanunla-
rından kaynaklandığını beyan etti. İtalyan hükümeti, dost bir tavırla, Zonaro’nun
akıbetini Osmanlı hükümetine sormuştur. Böyle dürüst bir kişinin hayatını garanti
altına almak için önlemler alınacaktır” şeklinde bilgiler yer alıyordu.
Trablusgarp Savaşı’nın öncesi, bir milletvekili İtalyan parlamentosunda
Zonaro’nun lehine Türk hükümeti nezdinde girişimlerde bulunulmasını is-
ter. Bu arada İtalyan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda bir kabulde, Roma’daki
Türk Büyükelçisi Hüseyin Kâzım Bey, bazı üst düzey İtalyan devlet adamla-
rının yanında Zonaro’ya ümit verici bazı sözler söyler:

“[…] Sevgili Bay Zonaro, Türk hükümetinde başlangıçta yönetimi ele


alanlar Selanik’ten yeni gelmişlerdi. Ne sizi ne de içine girdikleri çevreyi ta-
nıyorlardı. Sizin değerinizi ve İstanbul’da bulunuşunuzun, onların niyet et-
tikleri medeniyet programı için taşıdığı manayı hiç bilmiyorlardı. Şimdi her-
kes sizi arıyor, siz bizim milli ressamımızsınız. Sizin yeriniz orasıdır. Herkes
sizi bekliyor ve size bir zafer dönüşü hazırlığı yapmak istiyor”87.
Trablusgarp Savaşı’nın henüz başlamadığı bir sırada ve o dönemin siyasî
atmosferi içinde söylenen bu sözler, Zonaro’da umut uyandırmıştı. Osmanlı
parlamentosu, Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilişi ile görevden alınan
ve Hazine-i Hassa’dan maaş alan herkese tazminat ödenmesi kararı almıştır.
Bu karar uyarınca ödemelerin yapıldığını İstanbul’dan Hazine-i Hassa Baş-
kanı Kâmi Bey’den gelen bir tezkereden öğrenen Zonaro çok ümitlenir.

86 Zonaro, Hatıralar, s. 332-333.


87 Zonaro, Hatıralar, s. 361-362.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 673

Zonaro, Sultan Abdülhamid’in yanında çalışıp da ayrılanlarınkine denk


ve kazandığı taltif unvanlarına uygun yükseklikte bir tazminatın kendisine
verilmesi arzusundadır. Çünkü İspanya hükümeti, Sultan II. Abdülhamid’in
sarayında çalışan ve 1908’den sonra görevinden ayrılarak ülkesine dönem
İspanyol asıllı müzisyen d’Arando Paşa için yüksek meblağda bir tazminat
almayı başarmıştır88.
Zonaro tazminat almak için yazdığı dilekçeyi imzalayarak İtalya Dışişleri
Bakanlığı yoluyla işleme koydurur. Ancak, bu arada İtalya’nın Osmanlı
Devleti’ne savaş ilan etmesiyle, dilekçe müsait bir ortamın gelmesi beklene-
rek bakanlıkta tutulur. O sırada, milletvekili avukat Kont Danieli, Zona-
ro’nun davasıyla samimi olarak ilgilenmeye başlamıştır. Osmanlı Hüküme-
ti’nce yasal düzenleme içine alınmış bulunan davanın, barışın tesis edilmesi
sürecinde ele alınması isteğini ihtiva eden Zonaro’nun bu dilekçesini dışişle-
ri bakanlığına sundular. Karşılık olarak ressama, fırsat oluştuğunda ele alı-
nacağına dair bir güvence yazısı gönderilir. Kendisi hakkındaki gelişmelerin
olumlu sonuçlanacağına inanan ve umutla bekleyen Zonaro, savaştan sonra
iki ülke arasında barışın sağlanmasının ardından, dışişlerine tekrar müracaat
ettiğinde, ona imzalanan Ouchy Antlaşması ile İtalya-Türkiye arasındaki bü-
tün meselelerin çözüldüğü, dolayısıyla kendisinin alacak dosyasının da ka-
patılmış olduğu bildirilir89. Oysa Zonaro, söz konusu başvurular ve verilen
cevaplar dolayısıyla, kendisine tazminat ödeneceği hususunda pek ümit-
lenmiştir. Ne var ki avukatlığını yapan İtalyan milletvekili ile İstanbul elçile-
rinin aşırı temkinli davranışları ve müracaatının geciktirilmesi, ressamın ta-
lebinin karşılanmamasında etkili olduğu kanaatini pekiştirmektedir. Eğer
erken müracaat edilseydi, belki de şahsî alacak-verecek gibi değerlendirilip
istenen tazminat kendisine ödenecekti.
Kısacası, Zonaro’nun da hatıralarında ifade ettiği üzere, Yıldız Sarayı’nda
geçen yaklaşık on dört yıllık hizmeti karşılığında tazminat alamaması konu-
sunda, İtalya hükümeti ile İstanbul’daki İtalyan temsilciliğinin diplomatik
başarısızlığının da etkisi olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Dolayısıyla,
İtalyan hükümeti ve İstanbul elçiliği, Zonaro lehinde bürokratik girişimleri
zamanında takip edebilseydi, hizmetleri karşılığında kendisine münasip
miktarda bir emekli maaşı bağlanabilir ya da tazminat ödenebilirdi.
Bunun farkında olan Zonaro, hatıralarında, bu meseleden söz ederken te-
ferruata girmeyerek hatıralarının giderek içini acıttığını dile getirir ve ko-
nuyla ilgili bazı gazetelerde çıkan yorumlara yer vermekle yetinir. Roma’da
yayınlanan bir gazete haberinde, Osmanlı Devleti’nde gerçekleşen hükümet
değişikliği dolayısıyla yabancıların çoğunun zarar gördüğü, ancak her ulus-
tan zarara uğrayanların, hakları olan ücretleri almalarına rağmen, İtalyanla-
rın bunu başaramadıkları ve daha çok zarara uğradıkları belirtilmektedir.

88 BOA, HH.İ. nr. 107/73.


89 Zonaro, Hatıralar, s. 363.
674 Fatma Ürekli

Bunun sorumlusu olarak da İtalyan Büyükelçisi Markiz Guglielmo Imperiali


gösterilir90.
Öte yandan, ülkesine dönen Zonaro burada adeta yabancı muamelesine
maruz kalarak, kendine bir yer temininde sıkıntılar çekmiş ve birçok kez
tepkilerle karşılaşmıştır. Hatta Osmanlı İmparatorluğu ile İtalya arasındaki
ilişkilerin iyice gerildiği ve adım adım savaşın yaklaştığı bir dönemde, Ro-
ma’da düzenlenen sergiye Zonaro’nun, Türk motifleriyle katılmak istemesi
bile yoğun tepki yaratmıştır. Trablusgarp Savaşı’nın ve zıtlaşmaların hat
safhaya vardığı, I’Associazione Nationalistica Italiana’da (İtalya Ulusal Bir-
liği) milliyetçilik duygusunun ağır bastığı bir dönemde, Doğu temalı eserleri
kabul görmemiştir.

Sonuç
İtalyan birliğinin kurulmasından sonra Osmanlı Devleti ile başlatılan dip-
lomatik ilişkilerin paralelinde ticarî ve kültürel ilişkiler de gelişmiş; İstanbul
başta olmak üzere büyük kentlerde hem İtalyan vatandaşlarının sayısı hem
de kuruluşları çoğalmıştır. Yine, Papalık temsilcileri ve özellikle İtalyan pa-
pazların Osmanlı topraklarına gelerek yerleştiklerinin göstergesi olan kilise-
lerin günümüze kadar ulaştığını da belirtmek gerekir.
19. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı’da özellikle kültür ve sanat
alanında İtalyan etkisi daha belirgin bir şekilde devam etmiştir. Sultan II.
Abdülhamid döneminde saray çevresinde istihdam edilen, himaye ve teşvik
gören çok sayıda sanatkârlar, mimarlar tarihî ve abidevî eserler ortaya koy-
muşlardır. İtalya’nın sömürgecilik siyaseti izlemeye başladığı ve Osmanlı
idaresine bağlı Kuzey Afrika’daki topraklarını hedef aldığı bu dönemde,
kültür ve sanat alanında yine İtalyanlar önemli rol üstlenmişlerdir. İtalyan
hükümetinin Trablusgarp ve Bingazi’yi ele geçirme planlarını ve bölgeye
yönelik hedeflerini bilen Sultan II. Abdülhamid, bir taraftan idarî, ekonomik
ve askerî düzenlemeler yapılırken, vilayetin savunmasını güçlendirecek ted-
birler arttırılmış, bir taraftan da İtalya’nın bölgedeki faaliyetlerini ve yatırım-
larını dikkatle takip etmiştir. Avrupa devletleri arasında gizli antlaşmaların
yapıldığı, çeşitli blokların kurulduğu ve Birinci Dünya Savaşı’nın tohumla-
rının ekildiği bu dönemde, Abdülhamid de mevcut duruma göre hareket
ederek denge siyaseti izlemeyi tercih etmiştir.
Sultan II. Abdülhamid’in, II. Meşrutiyet’in ilanından (1908) sonra etkisi-
nin azalması ve tahttan indirilmesi (1909) ile akabinde başlayan iç istikrar-
sızlıklar, dış politikaya olumsuz yansımıştır. Osmanlı Devleti, müttefiki sayı-
lan Almanya’dan bile beklediği desteği bulamamış, adeta yalnızlaştırılmış-
tır. Dolayısıyla, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bu ortam, İtalya’ya,
1881’den itibaren bölgeye yönelik hazırlık ve planlarını uygulama fırsatını

90 Giornale dei Lavori Publici e dele Strade Ferrate gazetesinden naklen Zonaro, Hatıralar, s. 332.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 675

verdiğinden, fiili işgal süreci de kaçınılmaz olmuştur. Tarihte Trablusgarp


Savaşı olarak bilinen bu savaş, İtalya ile Türkiye arasında siyasî ilişkilerde
uzun süre devam edecek bir kırılmayı da başlatmıştır. Bu ise ticarî ve eko-
nomik ilişkileri olumsuz etkilediği gibi, kültürel ilişkileri de giderek zayıf-
latmıştır.
İtalya ile ilişkilerin gergin bir hal aldığı süreçte, ilk etkilenen ve zarar gö-
renler ise Osmanlı saray ve çevresinde görevli İtalyanlardır. Çünkü İtalyan
vatandaşı olmalarının yanında “devrik padişahın adamı” muamelesine ma-
ruz kalmışlardır. Bu nedenle bazıları, “ikinci vatan” olarak telâkki ettikleri
Osmanlı topraklarından ayrılmak zorunda kalmışlardır. Savaş döneminde
Osmanlı idaresinde ticaretle uğraşanların dışında görevli birçok İtalyan sa-
natkârlar –hiçbir hadiseye karışmadıkları halde– savaştan zarar görerek
mağdur olmuşlardır. Fakat zarar görenler, baskıya maruz kalanlar sadece
Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan İtalyanlar olmayıp, Osmanlı halkı
da çok mağdur olmuştur; İtalya’nın işgal ettiği bölge halkı yerlerinden yurt-
larından çıkartılarak perişan olmuşlardır.
İtalya ile ilişkilerin kesildiği ve kamuoyunda gerginliklerin hâkim olduğu
bu dönemde, İtalyan vatandaşlarının güvenliğinin sağlanması konusunda
Osmanlı hükümeti her türlü tedbirin alınmasına çaba göstermiştir. Hâl böyle
iken, savaş ilanı üzerine bir kısım İtalyanlar kendi istekleri ile Osmanlı top-
raklarından ayrılmışlardır. Hatta savaş ilanı öncesinde belirsizliklerin ya-
şandığı süreçte, uygulamalardan rahatsız olan ve gelişmelerin aleyhine ola-
bileceğini düşünen İtalyanlardan bazıları da çareyi ülkelerine dönmekte
bulmuşlardır. Böyle bir ortamda İstanbul’dan ayrılarak memleketine dönen-
lerden birisi de Saray Başressamı Fausto Zonaro’dur.
Zonaro, II. Abdülhamid döneminde sarayda oldukça nüfuzlu ve her tür-
lü imkâna sahip bir durumda iken savaş öncesinde ideolojik ve politik un-
surların hedefi olmuş; imtiyazlarını kaybetmiş; işsiz ve çaresiz kalmıştır. Sa-
natkârların, kimlik politikalarının kışkırttığı tutkuların dışında kalmak zo-
runda olduğuna inanan Zonaro, İttihat ve Terakki yönetiminin bir sanatkâr
olarak kendisinden istifade edebileceğini ve uygun bir görev üstleneceğini
ümit etmişti. Belirsizliklerin yaşandığı bu süreçte, projeleri ve taleplerinin
hiç biri kabul görmemiş, kendisine bir sanatkâr muamelesi değil, diğer siya-
setçi ve askerlere “devrik padişahın adamı” şeklinde yapılan muamelenin
aynısı reva görülmüştür. İşte bu sebepledir ki Zonaro, İtalya’nın Osmanlı
Devleti’ne yönelik savaş hazırlığı içinde olduğunu da öğrendiğinden, du-
rumunda bir düzelme olamayacağını, hatta gelişmelerin aleyhine olabilece-
ğini düşünerek İtalya’ya döner.
Osmanlı hükümeti, savaş durumunun bir gereği olarak hukukî ve eko-
nomik yaptırımları da başlatmış; İtalyan işgalinin genişlemesi üzerine devlet
kurumlarında çalışan İtalyanların işlerine son vererek sonra sınır dışı etmiş-
tir. Nihayet imzalanan barış antlaşmasından sonra görevlerine son verilen
ve ihraç edilen İtalyanların geri dönüşlerine müsaade edildiği gibi, ayrıldığı
676 Fatma Ürekli

kadrolarına da iade edilmeleri için kolaylık sağlanmıştır. Kendilerine her-


hangi bir tazminat ödenmese de, iki ülke arasında adeta kültür köprüsü sa-
yılan sanatkârların bu süreçte uğradığı zararların telafisine çalışıldığı dikkati
çekmektedir.
Trablusgarp’ta, bölge halkının İtalyanlarla mücadelesi Birinci Dünya Sa-
vaşı’nda da devam etmiş ancak, savaş sonlarında, Anadolu topraklarını pay-
laşmak üzere anlaşan üç büyük batılı devlet arasından İtalya, Türkiye ile iyi
ilişkileri başlatan ilk devlettir. Milli Mücadele döneminde, batılı devletler
arasında, Anadolu’yu işgal hareketinden ilk vazgeçen devlet de yine İtalya
olmuştur. İtalya’nın bu dönemdeki iyi niyetli tutumu üzerine, Türk Kurtu-
luş Savaşı sonrasında İtalya ile Türkiye arasında dostluk ilişkisinin yeniden
kurulması ve güçlendirilmesine önem verildi (1926-1927 yılları). Cumhuriyet
döneminde kurulan ve çok yönlü gelişen bu ilişkiler iki taraf arasında bir
dönüm noktası kabul edilir. Ner var ki, bu defa İtalya’da iktidara gelen
Mussolini’nin sömürgeci yaklaşımları ve Doğu Akdeniz’i kontrol altına alma
girişimleriyle bu dostluk ilişkileri zayıflamışsa da, yakın zamanlardan itiba-
ren tekrar canlandırılmasına yönelik çabalar başlatılmıştır.
Kısacası, bugüne kadarki süreçte Türkiye-İtalya ilişkilerinde kırılmalar,
çatışmalı ve sorunlu dönemler yaşanmışsa da bunların krize dönüştürülerek
derinleştirilmesi iki tarafa bir yarar sağlamaz. Tarihî dostluk ve karşılıklı an-
layış zemini üzerine kurulu ilişkilerin sürdürülmesi, Türk halkı açısından
olduğu kadar İtalyan halkı açısından da önemlidir. Bu bakımdan, köklü ta-
rihî ve kültürel ilişkilere sahip Türk ve İtalyan halklarının, özellikle kültür
ve sanat alanındaki tesirlerini, ortak benzerliklerini ortaya çıkaracak yeni
araştırma ve çalışmalara ihtiyaç vardır. Söz konusu çalışmalar için Türk ta-
rihine dair belge ve kaynaklar büyük ölçüde Vatikan, Venedik, Roma Devlet
arşivlerinin yanında Floransa, Cenova arşivlerinde yer almaktadır. Osmanlı
arşivleri İtalyan tarihi ve kültürüne dair belgeler ve kaynaklar açısından çok
zengindir. Dolayısıyla disiplinler arası yaklaşım içerisinde akademik çalış-
maların yapılmasıyla, bilinmeyen hususlara açıklık getirilecek, bazı mesele-
ler çözüme kavuşturulacak ve yeni sentezlere ulaşılacaktır. Böylece, hem
geçmişte yaşanan sorunların aşılarak iki taraf ilişkilerinin canlandırılmasın-
da, hem de yeni nesillerin geleceğinin inşasında olumlu katkılarda bulunu-
lacaktır.
Tarblusgarp Savaşı’nın Osmanlı Kurumlarında Çalışan İtalyan Sanatkârlara Etkisi 677

Bibliyografya

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri:

BOA, A. MKT.MHM. nr. 745747.


BOA, BEO, nr. 3713/278440; nr. 3722/279103; nr. 3948/296054; nr.
4525/339345.
BOA, C.SM. nr. 147/7373.
BOA, DH.İ.UM. nr. 22-1/54.
BOA, DH.MB.HPS.M. nr. 34/101.
BOA, DH.SYS. nr. 75-7/1-2.
BOA, DH.UMVM. nr. 124/165.
BOA, HH.d. 28512, sy. 12.
BOA, HH.İ. nr. 107/73.
BOA, HR.SYS. nr. 1531/1; nr. 1536/1; nr. 1551/2; nr.1555/5.
BOA, İ.AS. nr. 32/35. BOA, İ. AS. nr. 59/54. BOA, İ.AS. nr. 59/54.
BOA, İ.DH. nr. 517/35179; İ.DH. nr. 519/35330.
BOA, İ.HUS. nr. 39/13; nr. 96/51-1; nr. 97/9; nr. 117/48; nr. 133/57; nr.
151/24; nr. 174/18.
BOA, MF.ALY. nr. 4/159; nr. 40/79; nr. 38/94; nr. 38/112; nr. 40/13; nr.
40/79; nr. 44/19; nr. 57/92; nr. 66/100; nr. 77/49;
BOA, MF.MKT. nr. 1237/33.
BOA, MV. nr. 97/53; nr. 140/55; nr. 160/21; nr. 162/14.
BOA, ŞD. nr. 2896/26.
BOA, Y.PRK.HH. nr. 29/6.

Gazeteler:

Tanin, Sayı: 1097, 20 Eylül 1911; Sayı 1104, 29 Eylül 1911; Sayı 1105, 30
Eylül 1911; Sayı: 1111, 6 Ekim 1911; Sayı: 1118, 13 Ekim 1911.
İkdam, Sayı: 566, 6 Ekim 1911.

Kitap ve Makaleler:

ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), İstanbul 2007.


BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, II/1, Ankara 1991.
FALCHİ, Rodolfo-SPİGNO, Ubaldo, Le Tre Stagioni Pittoriche di Fausto
Zonaro, Umberto Allamondi, İtalya, 1993.
678 Fatma Ürekli

Enciclopedia Treccani - IL-MA "Guglielmo Imperiali", 1935.


KURTCEPHE, İsrafil, Türk İtalyan İlişkileri (1911-1916), Ankara 1995.
_____________, “Osmanlı Parlamentosu ve Türk-İtalyan Savaşı (1911-
1912)”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi
(OTAM) Dergisi, Sayı: 5, s. 235-258.
_____________, “Trablusgarb’ın İtalyanlarca İşgali, Mustafa Kemal ve
Arkadaşlarının Direnişe Katılmaları”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi
Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 6, s. 361-375.
MANSİLLA, Paulino Toledo, “Roma’da Yayımlanan Lat Tribuna Illustra-
ta Gazetesi’nin 1912 Yılına Ait Sayılarına Göre Trablusgarp ve Bingazi’deki
Türk-İtalyan Savaşı Olayları İle İlgili Bilgiler”, XVI. Türk Tarih Kongresi Bildi-
riler 20-24 Eylül 2010, IV/2, Ankara 2015, s. 1073-1101.
Osmanlı Belgelerinde Trablusgarb, İstanbul 2013.
SEZER, Hamiyet, “II. Abdülhamid Döneminde Osmanlı’da Vilayet
Yönetiminde Düzenleme Gayretleri-Trablusgarp Örneği ve Ahmet Rasim
Paşa”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları
Dergisi, XX/32, Ankara 2002, s. 163-178.
ŞEBER, Nurdan İpek, “Arşiv Belgelerine Göre Trablusgarp Savaşı’nın
Osmanlı Topraklarındaki İtalyan Tebaaya Yansımaları”, Osmanlı
Araştırmaları-The Journal of Ottoman Studies, Sayı: 38, İstanbul 2011, s. 245-
246.
TURAN, Şerafettin, “II. Mahmud’un Reformlarında İtalyan Etkisi ve
Katkısı”, Sultan II. Mahmud ve Reformları Semineri Bildiriler, İstanbul 1999, s.
113-124.
TURAN, Şerafettin, “İtalya”, DİA, XXIII, s. 448-449.
ZONARO, Fausto, Abdülhamid’in Hükümdarlığında Yirmi Yıl, Fausto
Zonaro’nun Hatıraları ve Eserleri, çev. Turan Alptekin, Lotte Romano, İstanbul
2008.

You might also like