Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 832

SÜREKLİ EĞİTİM MERKEZİ

HASTA HAKLARI ve MAHREMİYET


Dr. Öğr. Üyesi Ayşegül KARACA DEDEOĞLU
Sağlık Kavramı

Sağlık kavramı Türk Dil Kurumu’nun “vücudun hasta olmaması durumu, vücut
esenliği, esenlik, sıhhat, afiyet” ayrıca “sağ, canlı, diri olma durumu” olarak
tanımlanmaktadır. Sağlığı hastalığın tersi olarak görmek sorunlu bir yaklaşım
olup; sağlık kavramından sadece hasta olmama halini değil, esenlik, sıhhat ve
afiyetle birlikte sağ olmayı da anlamak gereklidir.

Slide / 3
Sağlık Kavramı

Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre sağlık, «sadece hasta veya sakat
olmamak değil, bedensel, ruhsal ve toplumsal bakımdan iyi olma hali» dir.
DSÖ’nün sağlık tanımı içinde geçen “tam iyilik hali” mükemmeli hatta ideal
olanı temsil etmektedir. Bu tanım sayesinde, DSÖ sağlık düşüncesini sınırlı,
biyomedikal ve patoloji temelli bakış açısını “refahın” ötesine taşımaya
yardımcı olmuştur.

Slide / 4
Sağlık Kavramı

224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun’un


2. maddesinde sağlık, “yalnız hastalık ve maluliyetin yokluğu olmayıp
bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir” şeklinde
tanımlanmıştır.

Slide / 5
Sağlık Hakkı
Bir insan hakkı olarak sağlık söz konusu olduğunda, daha
başlangıçta bir tanım sorunu bulunmaktadır. Özellikle, bir insan
hakkı olarak sağlık hakkını ele almak için en uygun ifadenin ne
olduğu konusunda kafa karışıklığı ve anlaşmazlık vardır.

Slide / 6
Sağlık Hakkı
«Sağlık hakkı” kavramının kullanımının yanı sıra bu hak, çeşitli
uluslararası belgelerde, “tıbbi bakım hakkı” (İHEB), “sağlığın
korunması hakkı” (Avrupa Sosyal Şartı) ya da “erişilebilir en
yüksek sağlık standardı hakkı” (ESKHS) “sağlık standardı
hakkı” olarak da adlandırılmaktadır.
Slide / 7
Sağlık Hakkı
Sağlık hakkı, kişinin biyolojik ve psikolojik varlığının düzen ve
ahenk içerisinde sürdürebilmesi hakkını ifade etmektedir.

Slide / 8
Sağlık hakkı sıklıkla sağlık hizmetlerine erişim ve hastane kurulmasıyla
ilişkilendirilmektedir; bu ilişki yanlış olmamakla beraber eksiktir.
Sağlık hakkı, özgürlükleri ve hakları içermektedir. Özgürlükler, kişinin
sağlığını ve bedenini kontrol etme; cinsel ve üreme özgürlüğünü,
işkence, rıza dışı tıbbi tedavi ve deney gibi müdahaleleri engelleme
özgürlüğü hakkını içerir.

Slide / 9
Haklar ise herkesin erişilebilir en üst düzeyde sağlık düzeyinden
faydalanması için eşit fırsatlar sağlayan bir sağlık sistemini talep etme
yetkisini içermektedir.

Slide /10
Uluslararası sözleşmeler uyarınca “erişilebilir en yüksek sağlık
standardı hakkı” tüm insanlara cinsiyet, din, dil, uyrukluk siyasi köken
veya diğer statüler bakımından ayrım gözetmeksizin garanti edilen
haklar arasındadır.

Slide /11
Bu kapsamda devletlerin, herkes için tıbbi hizmetin ve bakımı,
çocuğun sağlıklı gelişiminin sağlanması, ölü doğum ve çocuk
ölümlerinin azaltılması, çevre ve endüstri sağlığının
iyileştirilmesi, salgın ve yöresel hastalıklarla, meslek hastalıkları
ve öteki hastalıkların önlenmesi ile ilgili tedbirleri alma
yükümlülüğü vardır (ESKHS m.12).
Slide /12
Sağlık hakkı, sağlıklı olma hakkı ile aynı değildir, nasıl ki yaşama hakkından
anlaşılan hep yaşamda kalma hakkı değilse; sağlık hakkı kavramından da
sağlıklı olma hakkı anlaşılmamalıdır.
Hiçbir devlet, herkes için sağlıklı bir yaşamın garantisini veremez. Sağlıksız
beslenme, sağlıksız yaşam koşulları ve sağlıksız çalışma uygulamaları gibi
sosyo-ekonomik nedenler sağlık üzerinde kesinlikle önemli bir rol oynamaktadır.

Slide /13
SAĞLIKTA İNSAN HAKLARI/ HASTA HAKLARI

Sağlık ile insan hakları arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Bu iki alanın
kesişim bölgesinde; şiddet, kötü muamele, işkence, kölelik her türlü
ayrımcılık, sağlıklı su, yiyecek, konut ve geleneksel uygulamalar
bulunmaktadır. İnsan haklarının ihlal edilmesi sağlığı olumsuz yönde
etkileyecek, sağlık koşullarını kötüleştirecektir. Çünkü sağlık ile insan hakları
birbirine bağımlı ve birbirlerini destekleyen kavramlardır. Sağlık, “insanın
gelişmesi” ve diğer tüm hakların kullanılması için gereklidir.
Slide /14
SAĞLIKTA İNSAN HAKLARI/ HASTA HAKLARI

Sağlık hakkı sadece yaşam hakkını düzenleyen belgelerde değil ayrıca bilgiye
erişim hakkı, eğitim, konut, güvenli iş koşulları ve sosyal güvenlikten, özel
hayatın gizliliği, kötü muamele yasağı gibi pek çok madde ve hak kategorisiyle
ilişkilenebilecek niteliklere de sahiptir. Sağlık hakkını ihlal etmenin eğitim,
çalışma veya yaşama hakkı gibi diğer insan haklarının yerine getirilmesine
engel teşkil edecektir. Ayrıca bunun tersi de mümkündür.

Slide /15
SAĞLIKTA İNSAN HAKLARI/ HASTA HAKLARI

Hasta hakları, insan haklarının sağlık alanındaki yansımasıdır. Bu


haklar insan hakları ile doğrudan bağlantılıdır.
Hasta hakları, insan haklarını, sağlık ve tıbbi bakım sürecinde
koruma amacı taşır.

Slide /16
• Hasta hakları, uluslararası insan hakları belgeleri ve anayasa gibi hukuki
düzenlemeler ile korunmaktadır.
• Örneğin:
• Sağlık hizmetlerine erişim ve bu hizmetlerden yararlanma, ayırımcılığa
uğramama,
• Onamı olmadan tıbbi müdahaleye tabi tutulmama ve araştırmalara dâhil
edilmeme,
• İnançlarına ve özel hayatına saygı gösterilmesi,
 Kendisi ile ilgili kayıtlara ulaşma ve bunların değiştirilmesini isteme hakkı vb.
Slide /17
İnsan hakları belgeleri, vatandaşların hükümet veya yasa koyucular
ile ilişkilerinde güç dengeleme amacı taşır.
Çalışan hakları belgeleri, çalışanların işverenlerin istismarına
uğramaması açısından önemlidir.
Tüketici hakları ile ilgili belgeler, temel amacı kar etmek olan
şirketlere karşı sıradan insanları koruma amacındadır

Slide /18
Peki, hasta hakları ile ilgili belgeler,
hastaları kime karşı korumaktadır?

Slide /19
Hekimlere ve genel olarak sağlık çalışanlarına karşı mı?

Hastanelere ve diğer tüm sağlık kurum ve kuruluşlarına karşı mı?

Devlete karşı mı?

İlaç ve medikal ürünler endüstrisine karşı mı?

Slide /20
Sağlık Hizmetleri/ Çalışanları/ Sistemi
Hastaların Hakkını İhlal Eder mi?

Slide /21
Sağlığı bozulmuş kişinin yeniden sağlığını kazanmasını sağlama görevi olan kişi
ya da kurumların hak ihlallerine yönelmiş bir potansiyel taşıdığını düşünmek veya
ileri sürmek kolay değildir!!!!

Çünkü, sağlık hizmetlerinde görev alan kişi ve kurumların insanı merkeze


koyduğu, insana zarar verme olasılığının bulunmadığı savunulabilir.

Slide /22
Hastaların fiziksel, ruhsal ve ekonomik risk altında bulunmaları
nedeni ile hastalar, incinebilir sosyal gruplardan biri olarak kabul
edilmektedir.
Hasta hakları, birey sağlığı ve yaşamı ile ilgili hizmet ve
uygulamalarda hastayı aktif konuma getirip söz sahibi yapma
amacı taşımaktadır.

Slide /23
Hasta Hakları:

Sağlık hakkını kullanan kişilerin, insan haklarına uygun


koşullarda hizmet almalarını amaçlayan haklardır.

Slide /24
Hasta Haklarının Tarihsel Gelişimi

Tarihsel bakış açısıyla hasta haklarına ilişkin ilk düzenlenmiş metin


Hipokrat yemindir.
Hipokrat, tıbbi uygulamalarda hastayı merkeze koyarak, hekimin tedavi
sürecinde hastaya ilişkin öğrendiği sırları saklamasını ve hastaya zarar
verici uygulamalardan kaçınmasını ilk defa ortaya koymuştur.

Slide /25
Hasta hakları hareketi, ilk defa Amerika Birleşik Devletlerinde
başladığı kabul edilmektedir. Özellikle mental rahatsızlıklarla
ilgili yataklı tedavi kurum ve bakım evlerindeki hastalara ilişkin
haklar konu edilmiştir.

Slide /26
Ancak «hasta hakları hareketini» başlatanlar bu ülkedeki hastalar değil, bu dönemde
alınan mahkeme kararları ile Amerikan Hastaneler Birliğidir (American Hospital
Association).
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1969 yılında hastanelere ilişkin standartlar gözden
geçirilmiş ve hasta hakları ile ilgili olan “gizlilik, bilgilendirilme, aydınlatılmış onam,
hastaların eşit ve insancıl tedavi edilmeleri” gibi konular ele alınmıştır.

Slide /27
Hasta Hakları konusundaki ilk resmi metin 1972 yılında ABD’ de
Amerikan Hastaneler Birliği tarafından kabul edilen ve 8 maddeden
oluşan «Hasta Hakları Bildirgesi» dir (A Patient’s Bill of Rights) .
Bildirgenin amacı “hastaların daha çok memnun edilmesi olarak
belirtilmiş, bunun da ötesinde “hastanelerin, hastaların haklarının
desteklenmesinin tedavi sürecinin bir parçası olarak” görüldüğü
açıklanmıştır

Slide /28
ULUSLARARASI HASTA HAKLARI BELGELERİ

Uluslararası hasta hakları belgeleri dünyada hasta haklarının yaygınlaşmasında ve


gelişmesinde önemli bir yere sahiptir . Ancak Avrupa’da son yıllarda görülen genel
eğilim, hasta haklarının tıbbî etik bildirgeleri ile yeterli ölçüde korunamayacağı için
yasal düzenlemeler ile de korunması gerektiği yönündedir.
Sağlık profesyonelleri için mesleki birlikler tarafından yayınlanan çok sayıda
uluslararası bildiri, kılavuz ve etik kodlara rağmen; sağlık çalışanlarının sadece bu
etik çerçevelerden rehberlik alması sınırlı bir etki doğurmaktadır.

Slide /29
ULUSLARARASI HASTA HAKLARI BELGELERİ

• Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi


• Amsterdam Bildirgesi
• Biyoetik Sözleşmesi
• Avrupa Hasta Hakları Şartı

Slide /30
Lizbon Hasta Hakları Bildirgesi 1981, 1995, 2005, 2015
Dünya Tıp Birliği hasta haklarını sağlık hizmetlerinin zorunlu bir unsuru
olarak görmüş ve üyelerine bu hakların yaygınlaştırılması konusunda öneride
bulunan Lizbon Bildirgesi’ni 1981 yılında ilan etmiştir.
Bu Bildirge Hasta hakları konusunda yayınlanmış bilinen ilk uluslararası
hasta hakları belgesidir.

Slide /31
Bu bildirgede hekimin pratik, etik ve yasal tüm zorlukların bilincinde
olarak, her şart altında vicdanının sesini dinlemesi ve hasta için en
iyisini yapması temel yükümlülük olarak belirlenmiştir.
Bildirgenin ilk metni hasta hakları konusunda açıklamalara yer
vermemiş sadece bu hakları sıralamıştır.

Slide /32
Bildirgede hekimlerin hasta haklarına saygı göstermeleri, bu
hakların sağlanması için gerekli girişimlerde bulunması
gerektiğine işaret edilmiştir.
Bu Bildirge Dünya Tıp Birliği tarafından 1995, 2005 ve 2015
yıllarında yeniden gözden geçirilerek yayınlanmıştır.

Slide /33
Lizbon Bildirgesi’nde yer verilen hasta hakları
• Nitelikli sağlık hizmeti alma hakkı
• Seçim yapma özgürlüğü
• Kendi kaderini belirleme hakkı
• Bilgilenme hakkı
• Gizlilik hakkı
• Sağlık eğitimi hakkı
• Onurunu koruma hakkı
• Dini destek hakkı
Slide /34
Amsterdam Bildirgesi
1994'te Dünya Sağlık Örgütü tarafından Amsterdam'da toplanan Avrupa Hasta
Hakları Danışma Konseyi'nde ortak bir çerçeve olarak benimsenmiş ilkeler
şunlardır:
•Sağlık bakımında hastanın saygı, haysiyet ve insani bir şekilde muamele
görmesini sağlamak.

Slide /35
Amsterdam Bildirgesi
•Tedavi eden ile ve tedavi edilen olan arasında şimdiye kadar hâkim olan
paternalist / otoriter bir model yerine katılımcı ve diyalog geliştirici bir ilişki
modelini teşvik eden temel ilkeleri teyit etmek,
•Vatandaşın toplumdan ve özellikle kamu görevlilerinden, uygun bakımın
sağlanmasına ilişkin, eşitlik ve dayanışma perspektifinden bekleyebilecekleri
ilkeleri önermek.

Slide /36
Amsterdam Bildirgesi’nde yer verilen hasta hakları
•a. Herkesin insan olması sebebiyle saygı görmeye hakkı vardır.
b. Herkes kendi yaşamını belirleme hakkına sahiptir.
c. Herkes fiziksel ve zihinsel bütünlüğe sahip olmaya ve kişi olarak güvenli
bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir.
d. Herkesin özel yaşamına saygı gösterilmelidir.

Slide /37
Amsterdam Bildirgesi’nde yer verilen hasta hakları
•e. Herkes kendi ahlâkî ve kültürel değerlerine, dinsel ve felsefî
inançlarına sahip olma ve bunlara saygı gösterilme hakkına sahiptir.
f. Herkes hastalıkların önlenmesi ve sağlık bakımı için yeterli ölçüde
çabalar sonucu sağlığının korunması ve kendisi için edinilebilir en yüksek
sağlık hizmetine kavuşma hakkına sahiptir.

Slide /38
Biyotıp Sözleşmesi
Avrupa'da sağlık hizmetleri bağlamında insan haklarının
tanınması için algılanan önem, Avrupa Konseyi İnsan Hakları
ve Biyotıp Sözleşmesi ile gösterilmektedir.

Slide /39
Sözleşmenin amacı öncelikle devletlere, kişilere ve kurumlara tıp
ve birey konularında rehberlik etmektir. Araştırmanın ilkeleri, insan
onuruna, insan haklarına ve temel özgürlüklere tamamen saygı
duyulmasını içermektedir (madde 3).

Slide /40
Sözleşmeye göre bireyin menfaatleri ve refahı, bilimin veya
toplumun çıkarına göre öncelik sahibi olmalıdır.
Sözleşme, rıza, eşitlik, mahremiyet ve ayrımcılık yapmamayı
vurgulamaktadır.
•Sözleşme, sağlık hizmetlerinden adil şekilde yararlanma hakkına
yer vermiştir.

Slide /41
Avrupa Hasta Hakları Şartı
2002 yılında Roma'da “Hasta Haklarına İlişkin Avrupa Statüsü Temel
Belge (Nice Ana Sözleşmesi)” yayımlanmıştır.
Bu Şartta, Avrupa Birliği ülkelerinin ulusal sağlık sistemleri arasında
farklılıklar olmasına rağmen hasta, aile bireyleri, azınlıklar ve risk taşıyan
normal insanların hakları konusunda aynı şartların öne sürüldüğü
belirtilmiştir. Önceki uluslararası belgelerde yer alan hasta haklarına ek
yeni haklara yer verilmiştir.
Slide /42
Avrupa Hasta Hakları Şartı’nda Yer Verilen Hasta Hakları
•Sağlık hizmetlerine ulaşma hakkı
•Aydınlatılma hakkı
•Mahremiyet ve Gizlilik Hakkı
•Sağlık hizmetlerinde özgürce seçim hakkı
•Önleyici Tedbir Hakkı•
Kalite Standartlarının Gözlemlenmesi Hakkı
•Zamana saygı hakkı
•Güvenlik Hakkı
•Yeniliğe Erişim Hakkı
•Gereksiz Acı ve Ağrıdan Korunma Hakkı
•Kişiye Özel Tedavi Alma Hakkı
•Şikâyet Etme Hakkı
•Tazminat Hakkı
Slide /43
TÜRKİYE’DE HASTA HAKLARI
Türkiye’de hasta haklarına ilişkin yasal zemin ilk kez 1960'da hazırlanan “Tıbbi
Deontoloji Nizamnamesi” (TDN) ile başlamıştır. Bu düzenleme, Türkiye’de
hasta hekim ilişkisini düzenleyen ilk yazılı belge olma açısından önemlidir.
Bu nizamname daha sonra Ekim 1998 de Türk Tabipler Birliği’nin 47. Büyük
Kongresinde “Hekimlik ve Meslek Etiği Kuralları” adı altında yeniden
düzenlenerek kabul edilmiştir.

Slide /44
Ülkemizde hasta hakları ile ilgili doğrudan yapılan ilk
düzenleme ise 1998 yılında yayımlanan Hasta Hakları
Yönetmeliği’ dir.

Slide /45
Türkiye’de bu Yönetmelikten önce düzenlenmiş bazı yasal
düzenlemelerde “hastanın özel yaşamına saygı” “hastanın
bilgilendirilmesi” “hastanın onamının alınması” “hastanın tıbbi
müdahaleyi kabul ya da ret hakkı” “herkesin eşit şekilde sağlık
hizmetinden yararlanma hakkı” “sağlık hizmetlerine ulaşma hakkı”
“sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme hakkı” gibi temel hasta
haklarını sağlayabilecek hükümlere yer verilmiştir.
Slide /46
Örnek verecek olursak 1928 tarih ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesinde hekimlere
ve diş hekimlerine tıbbi müdahalenin öncesinde hastanın onamını
alma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu kanun ve maddesi, hala yürürlükte
olup, hasta onamının alınması, tıbbi müdahalenin zorunlu
koşullarından biri olarak belirlenmiştir.

Slide /47
Sağlık sorunları ile mücadele çerçevesinde Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu ile sağlık hizmetleri devletin bir kamu
görevi olarak düzenlenmiştir ve bu kanunla herkese sağlıklı
yaşama ve sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkı
tanınmıştır.

Slide /48
“ Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi” nde de temel hasta haklarını
sağlamaya yönelik düzenlemeler bulunmaktadır.
Nizamnamede, insan sağlığının korunmasının yanı sıra; insanın
kişiliğine ve yaşamına saygı, hekimlerin temel görevi olarak
belirlenmiştir.
Hasta haklarının temel ilkelerinden olan ayırım görmeme ve yaşamı ve
kişiliğine saygı Nizamnamede net bir şekilde belirtilmiştir.
Slide /49
Ayrıca Nizamnamede, temel hasta haklarından kabul edilen
hastanın özel yaşamına saygı hakkı, hastanın hekim seçme
hakkı, bilgilendirilme hakkı, hastanın serbestçe karar verebilen
bir hekim tarafından bakılma hakkı ve araştırmaya dahil edilen
hastaların hakları çerçevesinde değerlendirilebilecek
hükümler de yer almaktadır.
Slide /50
Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleşmesi Hakkında Kanunu’nda
herkesin sağlık hizmetlerinden eşit bir şekilde
yararlanması ile sağlık hizmetlerinin herkese sunulması
bakımından önemli bir koşul olan sağlık hizmetlerinin
ücretsiz sunulması konusu düzenlenmiştir.

Slide /51
Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında
Kanun’da onam üzerinde özenle durulmuştur.
Kanunda, onamın alınması sırasında hastanın bilgilendirilmesi gereği
açıkça düzenlenmiş; organ verecek kişinin onamının alınmasını ise
şekil şartlarına bağlamıştır.
Yazılı ve imzalı belge yanında iki şahidin bulunma şartı düzenlenmiştir.

Slide /52
Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile gebeliğin sonlandırılması ve
sterilizasyon müdahaleleri, gebeliği önleyici ilaç ve araçların
sağlanması ile ilgili konular düzenlenmiştir.
Yasada, hastanın tıbbi müdahalesinde onamının alınması konusu
üzerinde ayrıca durulmuştur.

Slide /53
Hasta Hakları Yönetmeliği
Yönetmelik, dokuz bölüm ve toplam elli bir maddeden
oluşmaktadır.
Yönetmelik sağlık hizmetlerinin insan onur ve haysiyetine yaraşır ve
en az, gelişmiş ülkelerde yaşayanların almış olduğu nitelik ve nicelik
de bir sağlık hizmetinden faydalanmalarının ilkelerini tespit etmiştir.

Slide /54
Buna göre yönetmeliğe hâkim olan ilkeler;
1. Sağlıklı yaşama hakkına saygı ilkesi
2. Maddi ve manevi varlığını koruma ilkesi
3. Hastalara eşit davranma ilkesi
4. Hastanın rızasının aranması ilkesi
5. Hastanın rızası olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaması
ilkesi
6. Özel hayatın gizliliği ve mahremiyeti ilkesi

Slide /55
Yönetmeliğin düzenlediği bölümler ise;
1. Sağlık Hizmetlerinden Faydalanma Hakkı
2. Sağlık Durumu İle İlgili Bilgi Alma Hakkı
3. Hastanın Özel Yaşamına Saygı, Gizlilik ve Mahremiyet
4. Tıbbi Müdahalenin Hastanın Rızasıyla Yapılması Hakkı
5. Tıbbi Araştırmalarda Hasta Sağlığının Korunması Hakkı
6. Diğer Haklar
Slide /56
YÖNETMELİĞE GÖRE HASTA KİMDİR?
Yönetmelikte ifade edilen hasta kavramı, sağlık
hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan kimseyi
ifade eder (m.4/b).

Slide /57
Yönetmeliğin Amacı:
Bu Yönetmelik; temel insan haklarının sağlık hizmetleri sahasındaki yansıması olan ve
başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, diğer mevzuatta ve milletlerarası hukuki metinlerde
kabul edilen «hasta hakları» nı somut olarak göstermek ve sağlık hizmeti verilen bütün kurum
ve kuruluşlarda ve sağlık kurum ve kuruluşları dışında sağlık hizmeti verilen hallerde, insan
haysiyetine yakışır şekilde herkesin «hasta hakları» ndan faydalanabilmesine, hak
ihlallerinden korunabilmesine ve gerektiğinde hukuki korunma yollarını fiilen
kullanabilmesine dair usul ve esasları düzenlemek amacı ile hazırlanmıştır (m.1).

Slide /58
Hasta hakları
«Sağlık hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin,
sırf insan olmaları sebebiyle sahip bulundukları ve T.C.
Anayasası, Milletlerarası andlaşmalar, kanunlar ve diğer
mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklarını» ifade
eder (m.4/e).
Slide /59
Sağlık hizmetlerinin sunulmasında aşağıdaki ilkelere uyulması şarttır:
a) Bedeni, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içinde yaşama hakkının, en
temel insan hakkı olduğu, hizmetin her safhasında daima gözönünde
bulundurulur.
b) Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz
olduğu ve hiçbir merci veya kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin
olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.

Slide /60
c) Sağlık hizmetinin verilmesinde, hastaların, ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç ve ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate
alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği şekilde planlanıp düzenlenir.
d) Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı haller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut
bütünlüğüne ve diğer kişilik haklarına dokunulamaz.
e) Kişi, rızası ve Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.
f) Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının
ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz (m.5).

Slide /61
HAKLAR İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR
Hizmetlere Ulaşma Hakkı
• Hasta, adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde sağlıklı yaşamanın
teşvik edilmesine yönelik faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetleri de
dâhil olmak üzere, sağlık hizmetlerinden ihtiyaçlarına uygun olarak
faydalanma hakkına sahiptir. Bu hak, sağlık hizmeti veren bütün kurum
ve kuruluşlar ile sağlık hizmetinde görev alan personelin adalet ve
hakkaniyet ilkelerine uygun hizmet verme yükümlülüklerini de içerir
(m.6).
Slide /63
Hizmetlere Ulaşma Hakkı
• Sağlık hizmetlerine ihtiyaçlar ölçüsünde ulaşabilmeyi,
• Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde planlanmasını ve sağlık
hizmetlerinden yararlanabilmeyi,
• Tedavi hizmeti almak isteyen bir hastanın, sağlık hizmetinin
eşit ve adil dağılmamış olmasından dolayı hizmete
ulaşamaması bu hakkın ihlali anlamına gelir.
Slide /64
Ayırımcılığa Uğramama
Bu hak sağlık hizmetlerinden yararlanan bireylerin hiçbir ayırımcılık ile
karşılaşmamasını amaçlar. Bu hak, din, dil, ırk, cinsiyet farkı gibi nedenlerden
kaynaklanan ayırımcılıklara karşı korur.
Hastaların yaşam tarzları, cinsel yönelimleri, gibi nedenler ile de ayrımcılığa maruz
kalmamasını amaçlar. Bulaşıcı hastalıkları nedeni ile damgalama, bazı ayırımcı
uygulamalar ile karşılaşma ayrımcılığa örnek olarak verilebilir.

Slide /65
Seçim Hakkı
Bu hak, hastanın sağlık durumuna göre alacağı hizmete uygun kurum,
kuruluş, birim ve personel arasında seçim yapabilmesini ifade eder.
Ancak bu hak, hastanın ihtiyaç halinde olmamasına rağmen sınırsız bir
seçme olanağına sahip olması olarak algılanmamalıdır.
Hastanın seçim hakkı sağlık hizmetini veya çalışma sistemini aksatıcı
olmamalıdır.

Slide /66
Seçim Hakkı
Hasta, mevzuatla belirlenmiş sevk sistemine uygun olmak şartıyla sağlık
kuruluşunu değiştirebilir.
Ancak, kuruluşu değiştirmenin hayatî tehlikeye sebep olup olmayacağı ve
hastalığının daha da ağırlaşıp ağırlaşmayacağı hususlarında hastanın
hekim tarafından aydınlatılması ve hayatî tehlike bakımından sağlık
kuruluşunun değiştirilmesinde tıbben sakınca görülmemesi esastır.

Slide /67
Seçim Hakkı
Nakilden önce, gereken bilgiler nakil talebinde bulunulan veya tıbben
uygun görülen sağlık kuruluşuna, sevk eden kuruluş veya mevzuatla
belirlenen yetkililerce verilir. Her iki durumda da hizmetin aksamadan ve
kesintisiz olarak verilmesi esastır.

Slide /68
Seçim Hakkı
Hastaya talebi hâlinde, kendisine sağlık hizmeti verecek veya vermekte olan
tabiplerin ve diğer personelin kimlikleri, görev ve unvanları hakkında bilgi verilir.
Mevzuatla belirlenmiş usullere uyulmak şartıyla hastanın, kendisine sağlık hizmeti
verecek olan personeli serbestçe seçme, tedavisiyle ilgilenen hekimi değiştirme
ve başka hekimlerin konsültasyonunu istemek hakkı vardır. Hasta, hangi teşhis ve
tedavi yönteminin kullanılacağı ve doktor, uzman veya hastane seçimi konularında
karar verme hakkına sahiptir.
Slide /69
Tedaviyi Ret Hakkı
Hastanın tedavi almak istememesi halinde tedaviyi ret edebilmesini
içerir.
Hastanın devam eden bir tedaviyi de durdurma hakkı vardır. Ancak
hastanın tedaviyi ret etmesi veya durdurması halinde bundan sonra
karşılaşacağı durumlar konusunda bilgilendirilmesi gerekir.

Slide /70
Tedaviyi Ret Hakkı
Anayasa m.17/1 Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
17/2 Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut
bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi
tutulamaz.
Zorla tedavi uygulaması hem maddi ve manevi varlığını geliştirme hem de özel
hayata saygı (Any. m. 20) haklarıyla çatışır.
Slide /71
Tedaviyi Ret Hakkı
HHY.m.25- Kanunen zorunlu olan haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların
sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine uygulanması planlanan veya
uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya durdurulmasını istemek hakkına sahiptir. Bu
halde, tedavinin uygulanmamasından doğacak sonuçların hastaya veya kanuni temsilcilerine
veyahut yakınlarına anlatılması ve bunu gösteren yazılı belge alınması gerekir.
Bu hakkın kullanılması, hastanın sağlık kuruluşuna tekrar müracaatında hasta aleyhine
kullanılamaz.

Slide /72
Tedaviyi Ret Hakkı
Tedaviyi ve tıbbi girişimi kabul zorunluluğu, kamu sağlığıyla ilgili açık yasal
düzenlemelerin bulunduğu hallerde ve ceza hukukundan kaynaklanan durumlarda
söz konusu olmaktadır.

Slide /73
Onuru ile Ölme Hakkı
Bu hak ölüm sürecinde olan hastaların da sahip oldukları tüm haklardan yararlanmasını
amaçlar.
• Mahremiyetlerinin korunması
• Tıbbi bakım almaları
• Bilinci açık ise taleplerine saygı gösterilmesi
• Bilinci kapalı ise bilincinin açık olduğu dönemdeki taleplerinin göz önünde tutulması
• Varsa acılarının dindirilmesi konuları özellikle gözönünde bulundurulmalıdır.

Slide /74
Hastanın Sağlık Hizmetlerinden Nasıl Yararlanacağı Konusunda
Bilgilendirilmesi:
Sağlık hizmetlerinden:
Hangi şartlarla nasıl faydalanacakları konusunda
Verilen hizmetlerle ilgili imkanlar konusunda
Bilgilendirilmeleri için gerekli önlemler alınmalıdır (H.H.Y. m. 7).

Slide /75
Hastanın Sağlık Durumu ile İlgili Bilgi Alma Hakkı Neleri Kapsar?
Sağlık durumu,
Kendisine uygulanacak tıbbi işlemler,
Bunların yarar ve sakıncaları,
Tedavinin uygulanması ya da Uygulanmaması halinde ortaya çıkabilecek
sonuçlar konusunda bilgilendirilmelidir (H.H.Y. m. 15).

Slide /76
Hastanın,
Sağlık hizmeti veren kurum, kuruluş, kişi
Bu kurum, kuruluş ve kişilerden ne şekilde yararlanabileceği
Hastalığı,
Kendisine uygulanacak girişimler hakkında bilgilendirilmesini kapsar.

Slide /77
2014 yılında yapılan değişiklik ile maddenin önceki metinde yer
alan bilgilendirmelere ek olarak hastalara;
• kullanılacak ilaçların önemli özellikleri,
 sağlık için kritik yaşam tarzı önerileri,
• gerektiğinde aynı konuda tıbbi yardıma nasıl ulaşılabileceği
konularında da bilgi verilmesi yönünde ifadeler eklenmiştir.
Slide /78
Hastanın Sağlık Durumu ile İlgili Bilgi Alma Hakkı Neleri
Kapsar?
Sağlık durumu, kendisine uygulanacak tıbbi işlemler, bunların
yarar ve sakıncaları, tedavinin uygulanması ya da uygulanmaması
halinde ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda bilgilendirilmelidir
(H.H.Y. m. 15), (TTTB Meslek Etiği Kuralları m.26).

Slide /79
Bilgilendirmenin Kapsamı Hangi Hallerde Daralabilir?
Müdahalenin ivediliği,
Kapsamlı bilgilendirmenin hastayı olumsuz etkileyeceği hallerde
(TDN m.14).
Hastanın açık isteği varsa bilgilendirmenin kapsamı daraltılabilir.

Slide /80
Bilgilendirmenin Kapsamı Hangi Hallerde Genişletilmelidir?
Müdahale sonucunda oluşabilecek risk büyükse
Müdahale doğrudan tedavi amacı taşımıyorsa
Tıp bilimi ve uygulamasına henüz yerleşmemiş bir girişim söz
konusu ise
Hastanın açık isteği doğrultusunda bilgilendirmenin kapsamı
genişletilebilir.
Slide /81
Bilgilendirme Hangi Hallerde Yapılmayabilir ?
Hasta serbest iradesi ile bilgilendirilmek istemezse

Hasta uygulanacak tıbbi girişim konusunda bilgi sahibi ise

Acil durumlarda

Cerrahi girişimin genişletilmesinin zorunlu olduğu bazı hallerde

Slide /82
Bilgilendirmeyi Kim Yapmalıdır?
Hastayı sağlık durumu konusunda bilgilendirmek hekimin sorumluluğudur.
Müdahale ekip tarafından gerçekleştirilecekse ekibin yöneticisi
bilgilendirebilir. Müdahaleye katılan hekimlerden her biri kendi uzmanlık
alanı ile ilgili bilgilendirme yapabilir.
Ancak tıbbi müdahalenin bilgilendirme ve girişimin ayrı kişilerce
yapılmasını gerekiyorsa girişimi yapacak kişiden başka biri bilgilendirme
yapabilir (2014).
Slide /83
Bilgilendirme Kime Yapılır?
Hasta reşit ve ayırtım gücüne sahipse bilgilendirme hastaya
yapılır.
Hasta küçük veya ayırtım gücüne sahip değilse veli veya vasisi
bilgilendirilir.
Hasta isterse bilgilendirilmek üzere kendisinden başka birini
belirleyebilir (H.H.Y. m. 15).
Slide /84
Hastanın Başka bir Hekimden Bilgi alma Hakkı Var
mıdır?
“Hastanın tedavisi ile ilgilenen tabip dışında bir
başka tabipten de bilgi alabilir” (H.H.Y. m. 15).

Slide /85
Bilgilendirme Ne Zaman Yapılmalıdır?
Hastanın tıbbi müdahaleye onam vermesinden önce yapılır
Hastaya uygulanacak tedavi yöntemi ya da yöntemlerinden biri ile ilgili
karar verebilecek kadar uygun bir zaman tanınmalıdır.
Acil durumlarda zaman konusunda sınırlama olabilir.

Slide /86
Bilgilendirmenin Yazılı Olma Şartı Var mıdır?
T.C. Yasalarına göre aydınlatma yazılı ya da sözlü olarak yapılabilir.
Bazı hallerde aydınlatmanın yazılı yapılması gerektiği yasalarla belirlenmiştir
(Kürtaj, sterilizasyon, organ nakli v.b).
…tıbben uyuşmazlık yaratabileceği ön görülen hallerde hastaya yazılı onam
formu imzalatılır. (2014)

Slide /87
Öncelik Sırasının Belirlenmesini İsteme
Sağlık kuruluşunun hizmet verme imkânlarının yetersiz veya sınırlı olması
sebebiyle sağlık hizmeti talebi zamanında karşılanamayan hâllerde, hastanın,
öncelik hakkının tıbbî kriterlere dayalı ve objektif olarak belirlenmesini isteme hakkı
vardır.
Acil ve adli vakalar ile yaşlılar ve özürlüler hakkında öncelik sırasının
belirlenmesinde ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.

Slide /88
Öncelik Sırasının Belirlenmesini İsteme
Örneğin Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 11. maddesine göre,
polikliniklere başvuran hastalara sıra numarası verilir ve muayene buna göre
yapılır; bununla birlikte, ağır, acil, yaşlı hastalar ile sakatlar ve adli vakalar için sıra
gözetilmez.
Ayrıca, adli vakalara, poliklinikte ve diğer gerekli işlemlerin tamamlanmasında,
geçici ve kesin raporların düzenlenmesinde öncelik tanınır.

Slide /89
Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım
Hasta, modern tıbbî bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin
konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahiptir. Tababetin
ilkelerine ve tababetle ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı nitelikte teşhis
ve tedavi yapılamaz.
Müdahalenin yapıldığı sağlık kuruluşunun fiziki yapısı, personel sayısı, meslekî bilgi
ve beceri yeterliliği, yeterli hijyenik şartlar, teknik cihazlar ve spesifik alanlara ilişkin
uzmanlık gerekleri karşılanmış olmalıdır.

Slide /90
Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım
Hastalığın bulaşıcı olması veya tedavi ve bakım sürecindeki güçlükler nedeniyle
sağlık personelinin bazı hastaların tedavisini üstlenmesinde güçlükler
yaşanabilmektedir. Hekimin bu sebeplerle tedaviyi reddetmesi etik olmadığı gibi,
sağlık hizmetinden eşit bir şekilde yararlanılması hakkının da ihlâli niteliğindedir.
Ayrıca, kendisini reddedilebileceğini düşünen hasta bazı bilgileri hekimden
saklayabileceğinden, hekimin bilme hakkı da gereği gibi sağlanamamış olur.

Slide /91
Tıbbi Gereklilikler Dışında Müdahale Yasağı
Teşhis, tedavi veya korunma maksadı olmaksızın, ölüme veya hayatî
tehlikeye yol açabilecek veya vücut bütünlüğünü ihlâl edebilecek veya
aklî veya bedenî mukavemeti azaltabilecek hiçbir şey yapılamaz ve
talep de edilemez.

Slide /92
Alışılmış Olmayan Tedavi Usullerinin Uygulanması
Klinik ve laboratuvar muayeneleri sonucunda bilinen klasik tedavi metotlarının hastaya
fayda etmeyeceğinin sabit olması ve daha evvel deney hayvanları üzerinde kafi
derecede tecrübe edilmek suretiyle faydalı tesirlerinin anlaşılması ve hastanın rızasının
bulunması şartlarıyla birlikte mevcut olduğunda, bilinen klasik tedavi metotları yerine
başka bir tedavi usulü uygulanabilir. Ayrıca, bilinen klasik tedavi metodu dışındaki bir
metodun uygulanabilmesi için, hastaya faydalı olacağının ve bu tedavinin bilinen klasik
tedavi usullerinden daha elverişsiz sonuç vermeyeceğinin muhtemel olması da şarttır.

Slide /93
Tıbbi Araştırmalarda Hasta Hakları
Hiç kimse, Bakanlığın izni ve kendi rızası bulunmaksızın, tecrübe,
araştırma veya eğitim amaçlı hiçbir tıbbî müdahale konusu yapılamaz.
Tıbbî araştırmalardan beklenen tıbbî fayda ve toplum menfaati,
üzerinde araştırma yapılmasına rıza gösteren gönüllünün hayatından
ve vücut bütünlüğünün korunmasından üstün tutulamaz.

Slide /94
Tıbbi Araştırmalarda Hasta Hakları
Tıbbî araştırmalar, sadece, mevzuata göre araştırmada bulunmayan
yetkili ve yeterli tıbbî bilgi ve tecrübeyi haiz olan personel tarafından,
mevzuatla belirlenmiş yerlerde yürütülür.
Gönüllünün tıbbî araştırmaya rıza göstermiş olması, bu araştırmada
görev alan personelin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Slide /95
Tıbbi Araştırmalarda Hasta Hakları
Araştırmanın gönüllüye vereceği muhtemel zararlar önceden tespit edilemediği
takdirde, gönüllünün rızası bulunsa dahi araştırma konusu yapılamaz. Gönüllü;
araştırmanın maksadı, usulü, muhtemel faydaları ve zararları, araştırmaya
katılmaktan vazgeçebileceği ve araştırmanın her safhasında başlangıçta verdiği
rızayı geri alabileceği hususlarında, önceden yeterince bilgilendirilir.

Slide /96
Tıbbi Araştırmalarda Hasta Hakları
Tıbbî araştırma hakkında yeterince bilgilendirilmiş olan gönüllünün rızasının
maddî veya manevî hiçbir baskı altında olmaksızın, tamamen serbest iradesine
dayanılarak alınmasına azami özen gösterilir. Tıbbî araştırmalarda rıza, yazılı
şekil şartına tâbidir.

Slide /97
Tıbbi Özen Gösterilmesi
Hastaların bir diğer şikâyeti, kendilerine özen gösterilmediği
yönündedir. Buna ilişkin düzenlemeye göre ise personel hastanın
durumunun gerektirdiği tıbbi özeni gösterir. Hastanın hayatını
kurtarmak veya sağlığını korumak mümkün olmadığı takdirde
ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmak zorunludur.

Slide /98
Vicdani Kanaat ve İnançlara Saygı Hakkı
Hastaların düşünceleri ve yaşam konusundaki seçimlerine uygun hareket
edebilmesi, inançlarının gereklerini yerine getirebilmesi, inançlarına uygun
manevi yardım alması gibi başlıklar bu hak kapsamındadır.
Bu hakkın kullanılması, başkasının sağılığını veya huzurunu bozacak bir nitelik
taşıyorsa sınırlanabilir.
Asıl önemli olan konu farklı düşünce ve inançlara aynı mesafede
yaklaşılmasıdır.
Slide /99
Güvenliğin Sağlanması Hakkı
Herkesin, sağlık kurum ve kuruluşlarında güvenlik içinde olmayı bekleme ve
bunu isteme hakları vardır. Bütün sağlık kurum ve kuruluşları, hastaların,
ziyaretçi ve refakatçi gibi yakınlarının can ve mal güvenliklerinin korunması ve
sağlanması için gerekli tedbirleri almak zorundadırlar.

Slide 100
/
Dini Vecibeleri Yerine Getirebilme ve Dini Hizmetlerden Faydalanma Hakkı
Sağlık kurum ve kuruluşlarının imkânları ölçüsünde hastalara dinî vecibelerini
serbestçe yerine getirebilmeleri için gereken önlemler alınır. Kurum hizmetlerinde
aksamalara sebebiyet verilmemek, başkalarını rahatsız etmemek ve personelce
düzenlenip yürütülen tıbbî tedaviye hiç bir şekilde müdahalede bulunulmamak şartıyla
hastalara dinî telkinde bulunmak ve onları manevî yönden desteklemek üzere talepleri
hâlinde, dinî inançlarına uygun olan din görevlisi davet edilir. Bunun için, sağlık kurum
ve kuruluşlarında uygun zaman ve yer belirlenir.

Slide 101
/
Dini Vecibeleri Yerine Getirebilme ve Dini Hizmetlerden Faydalanma Hakkı
İfadeye gücü yetmeyip de dinî inancı bilinen ve kimsesiz olan agoni hâlindeki (can
çekişen, ölmek üzere olan, şiddetli bir acı ve ıstırap çeken) hastalar için de, talep şartı
aranmaksızın, dinî inançlarına uygun olan din görevlisi çağrılır.
Bu hakların nasıl ve ne zaman kullanılacağı ve bu konuda alınacak tedbirler, sağlık
kuruluşunun çalışma usûl ve esaslarını gösteren mevzuatta ayrıca düzenlenir.

Slide 102
/
Refakatçi Bulundurma Hakkı
Muayene ve tedavi sırasında hastaya yardımcı olmak üzere, mevzuatın ve kurum imkânlarının
elverdiği ve hastanın sağlık durumunun gerektirdiği ölçüde, tedaviden sorumlu olan hekimin uygun
görmesine bağlı olarak, refakatçi bulundurulması istenebilir.
Bu hakkın nasıl ve ne zaman kullanılacağı ve bu konuda alınacak tedbirler, sağlık kurum ve
kuruluşunun çalışma usûl ve esaslarını gösteren mevzuata ayrıca düzenlenir.

Slide 103
/
Hizmetin Sağlık Kurum ve Kuruluşu Dışında Verilmesi

Hastalar, aşağıdaki hâllerde sağlık hizmetlerinden bulundukları yerlerde de faydalanabilirler:


a. Koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesinde,
b. Tıbbî sebeplerden dolayı sağlık kuruluşuna bizzat gidilemeyen veya götürülemeyen
hâllerde,
c. Tabiî afetler gibi olağanüstü hâllerde.
Hizmetin sağlık kuruluşu dışında verilmesiyle ilgili usûl ve esaslar, Bakanlık tarafından ayrıca
düzenlenir.

Slide 104
/
Müracaat, Şikayet ve Dava Hakkı

Hastanın ve hasta ile ilgili bulunanların, hasta haklarının ihlali halinde


mevzuat çerçevesinde her türlü müracaat, şikayet ve dava hakları
vardır.
Ülkemizde şikayet hakkı Hasta Hakları Birimleri aracılığıyla
kullanılmakta ve bu birimlere gelen şikayetler yerinde çözülmediği
takdirde Hasta Hakları Kurulları’ nda değerlendirilmektedir.

Slide 105
/
ÖZEL YAŞAMA SAYGI VE MAHREMİYET
HAKKI
MAHREMİYET
“Mahremiyet” ve “özel hayat” terimleri zaman zaman birbiri yerine
kullanılan iki kavramdır. Arapça “yasak, tabu, dokunulmaz” anlamına
gelen ve “haram” kelimesinden türetilen ve sözlük anlamı “gizlilik” olan
“mahremiyet” sözcüğü, yanlış bir biçimde “özel hayat” ile eş anlamlı olarak
kullanılmaktadır.

Slide 107
/
Mahremiyet-Özel Hayat- Kişilik Hakkı
“Mahremiyet” kavramı, Büyük Türkçe Sözlükte “başkalarına söylenmeyen, gizli”
olarak tanımlanmaktayken;
“Özel Hayat” kavramı ise “kişinin kendine özgü yaşayışı, yaşama tarzı, kendisini
ilgilendiren tutum ve davranışı” olarak tanımlanmıştır.
Özel hayat ve mahremiyet kavramı, çerçeve bir kavram olan “kişilik hakkı”
kavramının altında incelenmekte, özel hayatın mahremiyeti de kapsadığı genel
olarak kabul edilmektedir.
Slide 108
/
Hasta, sağlık hizmetini almadan önce, hizmeti alırken ve sonrasında kendisi ile
ilgili bilgileri paylaşmak durumundadır. Hastanın, kişisel fiziksel ve psikolojik
sırları, mahcubiyet ve hassasiyetini azaltmak amacıyla bu bilgiler gizli tutulur.
Böylece hastanın hekimle paylaştığı bilgilerinin bir başkasına aktarılmayacağına
inanmasına olanak sağlayarak hastaların hekimleriyle dürüst ve açık konuşması
teşvik edilmiş olur.

Slide 109
/
Hastanın Özel Yaşamına Saygının İki Boyutu:
 Hastaya ait bilgilerin gizli tutulması
-Kayda geçirme ve arşivlemede gizlilik
-Hasta sırrının saklanması
 Hastanın beden mahremiyetine saygı

Slide 110
/
Kayda Geçirme ve Arşivlemede Bilgilerin Gizliliği:
Hastanın geçmişi, teşhisi, seçilen tedavi yöntemi ve bunun yürütülmesi ile ilgili
bilgiler ile hastaya ait bireysel bilgiler arşivlenir:
Bu Bilgiler:
• tedavinin yürütülmesinde önemlidir.
• yargıya yansıyan durumlarda önemlidir.
• hastanın tedavi için başka bir hekim ya da kuruma başvurusunda önemlidir.
Slide 111
/
Hastaya ait tıbbi kayıtlara yalnızca doğrudan ilgili kişiler
görebilmeli, diğer sağlık personeli de dâhil olmak üzere
başkalarının görmesi ve bu bilgilere erişimi mümkün
olmamalıdır

Slide 112
/
Sağlık hizmetlerinde özel hayatın gizliliğini ve mahremiyeti
korumanın en önemli yöntemi hastanın özel hayatının gizliliğini ve
mahremiyetini bir hasta hakkı olduğunu benimseyen sağlık
personelinin varlığıdır.
Sağlık hizmetlerinin her düzeyinde çalışan sağlık personeli bu
konuda yükümlülük taşımaktadır.

Slide 113
/
Hasta Sırrının Saklanması:
Hastanın özel yaşamına saygı çerçevesinde bilgilerin
gizliliğinin sağlanmasında diğer önemli unsur hasta
sırrının saklanmasıdır.

Slide 114
/
Bedensel Mahremiyet:
Hastanın özel yaşamına saygının bir diğer boyutu da hastanın bedensel
mahremiyetine saygıdır.
Muayene, teşhis, tedavi ve hastayla fiziksel teması gerektiren diğer işlemlerin
yapılması sırasında uygun bir gizlilik ortamının sağlanması gerekir.
Muayene sırasında hastanın istemediği kimselerin ortamda bulunmaması gerekir.

Slide 115
/

Yönetmelikte m.21 «Mahremiyete Saygı Gösterilmesi» başlığı altında

a. Hastanın, sağlık durumuyla ilgili tıbbî değerlendirmelerin gizlilik içerisinde


yürütülmesini,
b. Muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hastayla doğrudan teması gerektiren
diğer işlemlerin makul bir gizlilik ortamında gerçekleştirilmesini,
c. Tıbben sakınca olmayan hâllerde yanında bir yakınının bulunmasına izin
verilmesini,
Slide 116
/
d. Tedavisiyle doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbî
müdahale sırasında bulunmamasını,
e. Hastalığın niteliği gerektirmedikçe hastanın kişisel ve aile
hayatına müdahale edilmemesini,
f. Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını, kapsar.
Ölüm olayı, mahremiyetin bozulması hakkını vermez.
Slide 117
/
Eğitim verilen sağlık kurum ve kuruluşlarında, hastanın
tedavisiyle doğrudan ilgili olmayanların tıbbî müdahale
sırasında bulunması gerekliyse, bunun için hastanın
önceden veya tedavi sırasında ayrıca rızası alınır.

Slide 118
/
Hastanın Uyması Gereken Kurallar
Hasta sağlık hizmeti alırken aşağıdaki kurallara uyar:
a) Başvurduğu sağlık kurum ve kuruluşunun kural ve uygulamalarına uygun davranır
ve katılımcı bir yaklaşımla teşhis ve tedavi ekibinin bir
parçası olduğu bilinciyle hareket eder.
b) Yakınmalarını, daha önce geçirdiği hastalıkları, gördüğü tedavileri ve tıbbi
müdahaleleri, eğer varsa halen kullandığı ilaçları ve sağlığıyla ilgili
Bilgileri mümkün olduğunca eksiksiz ve doğru olarak verir.

Slide 119
/
Hastanın Uyması Gereken Kurallar
ç) Randevu tarih ve saatine uyar ve değişiklikleri ilgili yere bildirir.
d) İlgili mevzuata göre öncelik tanınan hastalar ile diğer hastaların ve personelin
haklarına saygı gösterir.
e) Personele sözlü ve fiziki saldırıya yönelik davranışlarda bulunmaz.
f) Haklarının ihlal edildiğini düşündüğünde veya sorun yaşadığında hasta hakları
birimine başvurur.

Slide 120
/
Sağlıklı Günler Dileriz
TEŞEKKÜRLER
Sağlık Hukuku II
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA
DEDEOĞLU
Yargı Teşkilatı

ADLİ YARGI İDARİ YARGI


• Medeni Yargı (Hukuk Yargısı) • İlke derece Mahkemeler
• Ceza Yargısı olmak üzere ikiye • İdare Mahkemeleri
ayrılıyor
• Vergi Mahkemeleri
• İlk Derece Mahkemeler
• Bölge İdare Mahkemesi (BİM)
• Bölge Adliye Mahkemeleri (BAM)
• Temyiz Mahkemesi- Danıştay
• Temyiz Mahkemesi- Yargıtay
İlk Derece Hukuk Mahkemeleri

Genel Görevli Hukuk Özel Görevli Hukuk


Mahkemeleri Mahkemeleri
• Asliye Ticaret Mahkemeleri
• Sulh Hukuk Mahkemeleri
• Aile Mahkemeleri
• Asliye Hukuk Mahkemeleri
• İş Mahkemeleri
• İcra Mahkemeleri
• Tüketici Mahkemeleri
• Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri
• Kadastro Mahkemeleri
İlk Derece Ceza Mahkemeleri

Genel Görevli Ceza Mahkemeleri Özel Görevli Ceza Mahkemeleri


• Asliye Ceza Mahkemeleri • Çocuk Ceza Mahkemeleri
• Ağır Ceza Mahkemeleri • İcra Ceza Mahkemeleri
• Fikri ve Sınai Haklar Ceza
Mahkemeleri

• Kadastro Ceza Mahkemeleri


İdari Yargı

• İdari yargı, idarenin eylem ve işlemlerinden doğan uyuşmazlıkların


çözülmesi amacına hizmet eden bir yargı yoludur. İdari yargının
temelinde kişi ve hak özgürlüklerinin devletin idari organlarının
tasarrufları karşısında korunması düşüncesi yer alır.
• İdarenin kamu gücünü kullanarak yaptığı işlemler kural olarak idari
yargının görev alanına girer. Bu işlemlere hakimiyet tasarrufları da
denir.
İdari Yargı

• İptal Davaları, «idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep,


konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı
olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler
tarafından açılan davalar» olarak tanımlanmıştır.
• Tam yargı davaları ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı
kişisel hakları ihlal edilenler tarafından, zararların
giderilmesi amacıyla açılan davalardır.
İlk Derece Mahkemeleri/ İdare Mahkemeleri

• Mahkeme kurulları başkan ve iki üyeden oluşur.


Başkanın yokluğunda kıdemli üye başkana vekillik yapar.
Bölge İdare Mahkemeleri Görev ve Yetkileri

• Bölge İdare Mahkemelerinin temel görevi, vergi ve idare


mahkemelerince verilen nihai kararlara karşı yapılan istinaf
başvurularını ikinci derece mahkemesi olarak inceleyip
karara bağlamaktır.
Bölge İdare Mahkemeleri Görev ve
Yetkileri
• İkinci derece olay mahkemesi olarak, gerektiğinde uyuşmazlığı
tekrar ele alıp, delil toplayarak, ilk derece mahkemesi kararı yerine
kendi kararını verebilir.
• İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, mahkemenin
bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine karşı,
kararın tebliğinden itibaren 30 gün içinde istinaf başvurusunda
bulunulur.
Bölge İdare Mahkemeleri Görev ve Yetkileri

• Bölge idare mahkemeleri yazılı yargılma usulüne


göre istinaf incelemesi yapar. Ancak taraflardan biri
talep ederse ve de bölge idare mahkemesi uygun
görürse duruşma yapılabilir.
Danıştay’ın Görev ve Yetkileri

• Danıştay’ın yüksek mahkeme olarak en başta görevi


temyiz merciidir.
• Bu kapsamda, daha alttaki yargı mercilerinin kararlarının
nihai denetimini yapmaktadır. Alt derece mahkemesinin
kararının tebliğinden itibaren 30 gün içinde temyiz yapılır.
Tam Yargı Davaları

• İYUK m.2/1-b «İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları


doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan..» davalara tam yargı
davaları denir.
• Genel olarak tam yargı davası, idari tasarruflardan (idari işlem,
eylem, sözleşme) bir zarar gören kişinin bu zararların tazmini
için açılan bir davadır.
İdari Eylemlerden Doğan Tam Yargı Davaları

• İdari eylemlerden doğan tam yargı davalarında ön karar


alınması zorunludur.
• Eylemden zarar gören kişi hakkının yerine getirilmesini
istemeden doğrudan tam yargı davası açarsa mahkeme
idari merci tecavüzü gerekçesiyle davayı reddeder.
İdari Eylemlerden Doğan Tam Yargı Davaları

• Ön kararda süre, ilgililer zarara sebep olan eylemi, yazılı


bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten
itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş
yıl içinde ilgili idareye başvurmak zorundadır.
Sağlık Hizmetlerinde İdarenin Sorumluluğu

• Sağlık, Anayasa’da temel hak olarak düzenlenmiş ve


Devlete bu konuda pozitif edimler yüklenmiştir.
Anayasa’nın 56. maddesine göre “Devlet, herkesin
hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini
sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi
artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini
düzenler. ++
Sağlık Hizmetlerinde İdarenin Sorumluluğu

• ++Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık


ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları
denetleyerek yerine getirir. Sağlık hizmetlerinin yaygın bir
şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık
sigortası kurulabilir.”
Sağlık Hizmetlerinde İdarenin Sorumluluğu

• Hasta Hakları Yönetmeliği’ne göre hasta hakkı; “sağlık


hizmetlerinden faydalanma ihtiyacı bulunan fertlerin, sırf
insan olmaları sebebiyle sahip bulundukları ve T.C.
Anayasası, milletlerarası anlaşmalar, kanunlar ve diğer
mevzuat ile teminat altına alınmış bulunan haklar ”dır.
Sağlık Hizmetlerinde İdarenin Sorumluluğu

• Kamu hizmeti, “devlet, ya da diğer kamu tüzel kişileri


tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri
altında, ortak gereksinimleri karşılamak ve kamu yararını
sağlamak için topluma sunulmuş bulunan sürekli ve
düzenli etkinliklerdir”.
• Sağlık hizmeti diye de adlandırılabilecek sağlık kamu
hizmeti temel bir kamu hizmetidir
Sağlık Hizmetlerinde İdarenin
Sorumluluğu
• Sağlık kamu hizmeti, idari kamu hizmetlerindendir
ve bu bakımdan kamu hukuku esaslarına göre
yürütülür.
• Sağlık hizmetinin öne çıkan özellikleri
bulunmaktadır. Bunlar, sağlık hizmetinin
koruyuculuğu, sürekliliği, bireylere eşit şekilde,
ödenebilir ücretlere sunulması olarak sayılabilir.
Sağlık Hizmetlerinde İdarenin Sorumluluğu

• Sağlık hizmetinin amacı, kar elde etmek ve verimlilik


sağlamak değildir.
• Sağlık hizmetlerinde temel amaç, kamu yararının
gerçekleştirilmesidir.
• Bu noktadan hareketle; klasik idari hizmetlerde
(bayındırlık, nüfus vb.) olduğu gibi, sağlık kamu hizmetinin
de büyük bir çoğunluğunun bedelsiz olduğunu söylemek
mümkündür.
Sağlık Hizmetlerinde İdarenin Sorumluluğu

• Ancak, zaman içerisinde nüfus artısı ve sağlık


hizmetlerinin kaynak finansmanında sıkıntı yaşanması
(teknolojik gelişmeleri sürekli takip zorunluluğu) ve sosyal
devlet ilkesi gereği idarenin faaliyet alanlarında meydana
gelen gelişmelerden ötürü, hizmetten faydalananlardan
belirli bir miktar para alınması kabul edilmiştir.
Sorumluluk

• Devletin sorumsuzluğunun esas olduğu evvelki dönemlere


karşın idarenin bireylere verdiği zararları tazmin etme
yükümlülüğü konusunda günümüzde bir tereddüt
bulunmamaktadır.
• Batıda 19. yüzyıldan itibaren ülkemizde özellikle
Cumhuriyet’ten itibaren idarenin mali sorumluluğu
kabul edilmektedir.
• 1925 tarihli 669 sayılı Şurayı Devlet Kanunu ile tam
yargı davası pozitif hukukumuza girmiştir.
Sorumluluk

• Anayasa’nın 40. maddesinde ise “kişinin, resmi görevliler


tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da,
kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili
görevliye rücu hakkı saklıdır”.
• Nihayet Anayasa’nın 129. maddesinde “memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken isledikleri
kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek
kaydıyla ve kanunun gösterdiği sekil ve şartlara uygun olarak,
ancak idare aleyhine açılabilir” hükümleri yer almakta dır.
Sorumluluğun Kaynağı

• Sağlığın bir hak ve kamu hizmeti olarak mevcudiyeti,


idarenin sağlık hizmetleri dolayısıyla bireye karsı
sorumluluğunu doğurmaktadır.
• İdari faaliyetlerden zarar görenlere ödemede
bulunma yükümlülüğü olarak ifade edilen idari
sorumluluk, idarenin kendine özgü ilke ve kuralları
gereği özel hukuktaki sorumluluktan farklılıklar
içermektedir.
Sorumluluğun Kaynağı

• Sorumluluk kusur sorumluluğu ve kusursuz


sorumluluk olmak üzere iki esasa dayanmaktadır.
Sorumluluğun Kaynağı

• a) Kusur Sorumluluğu: Sağlık hizmetlerinden


kaynaklanan zararlar kural olarak “kusur sorumluluğu”
na dayandırılmaktadır.
• Kusur sorumluluğu, kamu hizmetinin kötü işlemesi, geç
işlemesi veya hiç işlememesi hallerini kapsar.
a) Kusur Sorumluluğu:

• Sağlık hizmetlerinde kusur objektif bir kusurdur yani


sağlık personelinin sübjektif kusurlarına indirgenemez ve
hizmetin kuruluşu, düzenlenmesi, teşkilatlanması,
personeli, malları ve işleyişindeki aksaklıklara bağlı
oluşan kusurlardır.
• Bu kusurların kendi içinde ağır veya hafif kusur gibi
tasniflere bağlı tutularak bazı kusurların sorumluluk dışında
tutulması mümkün değildir.
(1)Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda,
Düzenlenmesinde ve İşletilmesindeki Yetersizlikten
Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• İdarenin ve hekimlerin tıbbi müdahale dışındaki


tüm faaliyetleri sağlık hizmetinin kuruluş ve isleyişi
kapsamında değerlendirilir.
• Sağlık hizmetlerinin kötü veya geç işlemesi ile hiç
işlememesi hallerinde idarenin kusur sorumluluğu
ortaya çıkar. Sağlık hizmetlerinde sorumluluğun
kapsamı hem kuruluş hem de isleyiş yönündendir.
(1)Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Ülke genelinde yaygın, yeterli sağlık birimlerinin


bulunması, çağın ve ekonomik gelişmişliğin
sunduğu beklentileri ölçüsünde gerekli sağlık araç
ve gereçlerinin sağlanması kuruluş açısından
sağlık hizmetidir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Bunun gibi yeterli sayıda ve nitelikte hekim ve diğer


sağlık personelinin bulundurulması, sürekliliğin
sağlanması, ileriye dönük tedbirlerin alınması da temel
zorunluluktur.
• İdarenin ve hastane yönetiminin organizasyon ve
hastane işletmesi bağlamında yerine getirmesi gerekli
bu ve benzeri tüm görevler sağlık hizmeti kapsamında
değerlendirilir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Hastane yönetiminin, somut organizasyon


yükümlülükleri yanında sözleşmeden kaynaklanan
birtakım yükümlülükleri de bulunmaktadır.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Bu yükümlülüğün ilki, hastanın tedavisi olup,


bunun dışında, hastane bakımını sağlama,
hastayı aydınlatma, sadakat ve özen gösterme,
kayda geçirme, kayıtları düzenli tutma, sır
saklama gibi yan yükümlülükleri de vardır.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Danıştay, doğumundan sonra temizliği yapılarak oksijen


çadırına konup normal hararet düzeyine çıkarılması için
termofor tatbik edilirken termofonun sıcaklığının iyi
ayarlanamaması ve zaman zaman da gerekli kontrolün
yapılmaması nedeniyle anüste ve gluteal bölgede yanık
oluşmasından dolayı açılan davada:
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• “idare kendisine verilen kamu hizmetlerini gereği gibi


islemesini sağlayacak örgütü kurmak, araç ve gereç,
personeli o hizmetin gereklerine uygun biçimde
hazırlamakla yükümlüdür.
• Hizmetin iyi işlememesi yüzünden kişilerin zarara
uğramaları halinde idarenin hukuksal sorumluluğu söz
konusu olur ve uğranılan zararın hizmeti yürütmekle görevli
idarece tazmini gerekir”
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Bir başka kararında ise “idarenin kendisine verilen


sağlık hizmetlerinin idamesi için öncelikle gerekli
örgütü kurmak ve bu örgütün ayni, şahsı ve mali
olanaklarıyla araçlarını hizmete hazır tutmakla
yükümlüdür»demiştir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Sağlık hizmetleri, kuruluştan sonra gereği gibi


işlemelidir.
• Araç ve gereçler her an hizmete hazır
bulundurulmalı ve bunun gibi kamu personeli de
sağlık taleplerine karşı zamanında ve etkili yanıt
verebilmelidirler.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• “Halkın sağlık hizmetlerini yürütmekle görevli olan idare,


hastanelerde yapılacak tedavilerin ve cerrahi
müdahalelerin tıbbi esaslarına uygun biçimde, hizmetin
gerektirdiği yeterliğe sahip personelle ve gerekli dikkat ve
özenin gösterilerek yapılmasını sağlamakla yükümlüdür”.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Danıştay, tedavi sırasında görevli hemşire tarafından yapılan


hatalı enjeksiyon sonucu kolun kangren olması ve kesilmesi
dolayısıyla açılan davada “hastanelerde yapılacak
tedavilerin tıbbi esaslara uygun biçimde ve hizmetin
gerektirdiği yeterliğe sahip personelle yapılmasını
sağlamakla yükümlüdür.
• Anılan yükümlülüğün yerine getirilmesinde kusurlu
davranılması idarenin tazmin sorumluluğunu doğurur.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Devlet hastanesinde, tedbirsizlik ve meslekte acemilik


nedeniyle hatalı enjeksiyon yapılarak davacının kolunun
kangren olmasına ve kesilmesine yol açılması
karsısında, dava konusu olayda davalı idarece
yürütülmekte olan sağlık hizmetinin işleyişindeki
yetersizlik olarak ortaya çıkan hizmet kusurunun
kabulü zorunludur.» demiştir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalında uzmanlık


yapmakta iken muz kabuğuna basıp kayması sonucu
merdiven boşluğuna düşerek sakat kalma dolayısıyla
açılan davada mahkeme “davacının görev yaptığı
hastanenin temizliğinde ve merdivenlerin
aydınlatılmasında davalı idarenin gerekli dikkat ve
özeni göstermemesi nedeniyle hizmet kusurunun
bulunduğu” yönünde karar vermiştir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Torakal skolyoz tanısı ile davalı idareye ait hastaneye


yatan davacıların murisine yapılan ameliyat sonrasında
vefat etmesinden dolayı açılan davada; davalı idareye ait
hastanede bir ameliyat sırasında doğabilecek kan
ihtiyacının önceden öngörülerek bu konuda gerekli
tedbirlerin alınmaması, ++
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten
Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• ++bu nedenle ameliyat sırasında kan takılmasında


gecikmeye neden olunması, yine ameliyat sonrasında
yoğun bakımda yer ayarlanmaması nedeniyle hastanın
yoğun bakıma alınmasında da gecikme yaşanması
nedeniyle davalı idarenin olayda bu yönüyle hizmet
kusurunun bulunduğu sonucuna varmıştır.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Organizasyon kusuru olarak değerlendirilen bir kararda


ise, hastanın cuma günü hastaneye başvurduğu ve araya
hafta sonu girmesi nedeniyle poliklinik muayenesinin en
erken pazartesi günü yapılabilecek olması göz önüne
alındığında, hasta için gereken ortopedi konsültasyonunun
yaptırılması gerektiği, yalnızca ortopedi polikliniğine
yönlendirilmiş olmasıyla yetinilemeyeceği;
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• olayda, acil servise başvuran hastanın içinde bulunduğu


klinik tablo karşısında ortopedi konsültasyonunun
yaptırılmamış olmasının idare bünyesinde sunulan sağlık
hizmetinin organizasyon hatası olarak
değerlendirildiğinden, meydana gelen durumun
komplikasyon olarak ifade edilmesinin idarenin manevi
tazmin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı kabul
edilmiştir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Davacıların çocuğunun doğumu sırasında yapılan


yanlış uygulamalar neticesinde doğması ve doğuma
bağlı rahatsızlıkları nedeniyle ölümü sonucu
uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi zararın
tazmini istemiyle açılan davada; İdare
Mahkemesince, Adli Tıp Kurumu raporuna dayalı
olarak davanın reddine karar verilmiş ise de;
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı
Davaları

• Danıştay tarafından, Adli Tıp Kurumu tarafından İdare


Mahkemesi aracılığıyla 23:40’tan sonra çekildiği iddia
edilen NST kayıtlarının istenmesine rağmen, söz konusu
kayıtların davalı idare tarafından sunulmadığı
görüldüğünden, doğum takibinin uygun yapılmadığı,
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten
Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• öte yandan Yataklı Tedavi Kurumları İşletme


Yönetmeliği’nin 42. maddesinin (d) fıkrasına ve 49.
maddesinin (b) fıkrasına göre kadın doğum uzmanı ve
anestezi teknisyeninin hastanede normal nöbet
tutması gerektiği, ancak bu kişilerin icapçı olarak nöbet
tuttuklarının anlaşılması nedeniyle davalı idarenin ağır
hizmet kusurunun bulunduğu sonucuna varılmıştır
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Danıştay, kadın doğum uzmanının bulunmadığı hastanede, ebe


tarafından muayene yapılarak çocuğun ayak geliş biçiminde
doğacağının anlaşılması üzerine sevk yapılmakla birlikte, personel
refakatinde ambulans tahsisi gerekirken hastanın özel araçla
gönderilmesinde, davacıların prematüre doğan çocuğunun da
aralarında bulunduğu 8 bebeğin “Yeni Doğan” servisinde hastane
enfeksiyonu nedeniyle ölümünde davalı idarenin hizmet kusurunun
bulunduğunu kabul etmiştir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten
Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Danıştay, hasta kayıtlarının tutulması ve muhafazası


şeklindeki sağlık hizmetinde, sağlık hizmetlerinden
yararlananlarla ilgili kayıtların eksikliğinin, yapılan
tedavilerin kayıt altına alınmamasının, tetkik ve
inceleme sonuçlarının muhafaza edilmemesinin,
hastaya ait dosyanın kaybedilmesinin hizmetin kusurlu
işletildiğinin kabulü için yeterli olduğunu kabul etmektedir.
(1) Sağlık Hizmetinin Kuruluşunda, Düzenlenmesinde ve
İşletilmesindeki Yetersizlikten
Kaynaklı Tam Yargı Davaları

• Yüksek Mahkeme, bilgi edinme hakkının kullanılması


kapsamında talep edilen başta hasta dosyası olmak üzere,
epikriz ve ölüm raporlarının davacıya süresinde
verilmemesinin, çocukları ölü olarak doğan anne ve baba
nezdinde, sağlık uygulamalarının kusurlu işletildiği
hususunda oluşturulan şüphe ve ruhsal çöküntünün manevi
tazmin talebinin karşılanması gereğini ortaya koyduğunu
belirterek olayda hizmet kusuru bulunmadığı gerekçesiyle
davayı reddeden İdare Mahkemesi kararının bozulmasına
karar vermiştir.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Tıbbi müdahale, tıp mesleğini icraya yetkili bir kişi


tarafından, doğrudan ya da dolaylı tedavi amacına yönelik
olarak gerçekleştirilen her türlü faaliyet yani hekimin
tedavi amacına yönelik etkinlikleridir.
• En basit teşhis ve tedavi yöntemlerinden en ağır cerrahi
müdahalelere kadar uzanan ve bir hastalığı, anormalliği
ya da eksikliği önlemek, ortadan kaldırmak veya olumsuz
etkilerini en aza indirmek için yapılan her türlü faaliyet
tıbbi faaliyet kapsamındadır.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Tıbbi müdahaleden dolayı sorumluluk diğer sağlık


hizmetlerinden niteliği gereği farklılaşmaktadır. Tıbbi
müdahaleler, bilgi, tecrübe, dikkat, özen gerektiren ve
risk taşıyan faaliyetlerdir.
• Bu nedenle diğer sağlık faaliyetlerden farklı olarak yargı
organları tıbbi faaliyetlerde “ağır kusur” şartı aramışlardır.
Bu hem Fransa’da hem de ülkemizde böyle olmuştur.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Danıştay 2015 yılından itibaren, tedavi hizmetleriyle


ilgili sağlık hizmetinin kusurlu yürütülmesinden
kaynaklı açılan tam yargı davalarında, idarenin
tazminle sorumlu tutulabilmesi için “ağır hizmet
kusuru” yerine “hizmet kusuru ”nu yeterli kabul
etmiştir.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Teşhis ve Tanı Hatasıyla İlgili Kararlar: Hekimlik


sözleşmesi, hekime teşhis koyma yükümlülüğü
yüklemektedir. Bundan dolayıdır ki; seçilecek tedavi
yönteminin isabetliliği iyi ve doğru bir teşhise bağlıdır.
• Teşhis için gerekli muayeneyi yapan, tetkikleri yaptıran
ve elde edilen bulguları özenle değerlendiren hekim
bakımından teşhiste yanılma halinde sorumluluk
doğrudan gündeme gelmeyecektir.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Bu açıdan, tanı, hastaya uygulanacak en isabetli


tedavi türünün belirlenmesi yönüyle önemlidir. Tanı
hatası; yanlış veya eksik tanı konulması, gerçek
tanı için yeterli araştırmanın yapılmaması şeklinde
örneklendirilebilir.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Davacılar yakınının mide perforasyonu geçirdiği halde bu


durumu fark etmeyerek böbrek taşı tanısı konulması
sonucunda geç müdahale edilmesi nedeniyle hayatını
kaybetmesinde davalı idarenin ağır hizmet kusurunun
bulunduğu kabul edilerek davacıların uğradığı zararın
tazminine karar verilmiştir.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Zorunlu olarak kullanılması gereken tanı yöntemi ve


araçlarının kullanılmaması, konsültasyon gereken hallerde
bu yola gidilmemesi, eksik araştırma yapılması ve yapılan
araştırma sonuçlarının bir hastalığın karakteristik
belirtilerini ortaya koymasına rağmen hatalı sonuca
varılması olarak adlandırılan kusurlar tanı hatasını
oluşturmaktadır.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Danıştay bıçaklanma sonrasında hayati tehlike


bulunmadığı teşhisi ile hastaneye yatırılmayan ve ertesi
günü iç kanama nedeniyle gerçeklesen ölüm nedeniyle
açılan davada “ajanın kusurlu hareketi nedeniyle
idarenin hizmet kusuru bulunduğu açıktır” diyerek
ağır kusura değinmemiştir.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Tedavi Hatasıyla İlgili Kararlar: Mevcut tıp biliminin


gereklerine göre yapılan tedavi, nihayetinde istenen
sonucu vermese bile hizmet kusuru olarak kabul edilemez.
Diğer bir ifadeyle, hizmet kusuru ancak uygulanan
yöntemlere göre mutat olmayan tedavi hataları için söz
konusu olmaktadır.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Tıbbi olarak gerekli olmasına karşın müdahalenin yapılmaması


veya geç yapılması, yanlış tedavi yönteminin seçilmesi, gerekli
testlerin yapılmaması, yanlış ilaç verilmesi veya ilacın dozunun
yanlış ayarlanması, ölçüsüz tıbbi müdahale, bir
komplikasyonun fark edilmemesi, hatalı ameliyat tekniği,
teknik aletlerin kullanılmasında yapılan hatalar, geç veya hatalı
sevk uygulamaları, enjeksiyon ve hijyen kurallarına
uyulmaması, konsültasyon istenmemesi gibi durumlar tedavi
hatası kapsamında ele alınmaktadır.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Özen Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesiyle


İlgili Kararlar: Tıbbi müdahalenin bütün
aşamalarında gösterilmesi gereken özen
yükümlülüğü, yalnızca tedavi açısından söz konusu
olmayıp, tedavi sonrasında da geçerlidir.
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• Danıştay, özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesiyle


ilgili olarak; davacının, yapılan ameliyatı sırasında, kanın
pıhtılaşmasını önleyen koter cihazının arızalı olması
nedeniyle, bağlandığı sol el parmağının elektrik akımıyla
yanması sonucu kesilmesini; yoğun bakım ünitesinde
tedavi gören
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• ve ajitasyon içinde bulunan hastanın düşme tehlikesi altında


olduğunun davalı idarece bilindiği ve daha özenli bir biçimde bakım
ve takibi gerektiği halde, bu özen ve takibin yapılmayarak davacının
annesinin hastanede tedavi gördüğü sırada yataktan düşmesi
sonucu ölmesini; ameliyat sırasında kullanılan koter cihazına bağlı
olarak davacının her iki bacağının iç yüzeyinde yanıklar meydana
gelmesini;
(2) Tıbbi Uygulama Hatalarıyla İlgili Tam Yargı
Davaları

• doğum sırasında perine yırtığının fark eden ebenin bu durumu


nöbetçi doktora bildirmeyerek kendisinin müdahalede bulunmasını,
hastanın doğum sonrası vizite sırasında değerlendirilmesine
rağmen komplikasyon sonucu gelişen perine yırtığının tespit
edilmemesini ve gerekli tedavinin uygulanmamasını, sezaryenle
ameliyat olan davacının karnında unutulan gazlı bezin çıkarılması
amacıyla tekrar ameliyat edilmesini hizmet kusuru olarak kabul
etmiştir.
Sorumluluğun Sartları

• Sağlık hizmetlerinden dolayı idarenin sorumluluğuna


hükmedilebilmesi için bazı şartların bulunması
gerekmektedir. Bunlar, fiil, zarar, kusur ve illiyet bağıdır.
a) Fiil

• İdarenin sağlık hizmetlerinin yürütülmesinden kaynaklanan


bir sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için, bir fiil yani
bir işlem veya eylem bulunmalıdır. Bir fiilin yapılması
gerektiği durumlarda hareketsiz kalınması halinde de yine
pasif de olsa bir fiil bulunmaktadır. Fiil kapsamı çok
geniştir ve tüm idari işlem ve eylemleri kapsar. Fiilin
hukuka aykırı olması her zaman zorunlu değildir.
b) Zarar

• İdarenin sorumluluğunun bir şartı da zararın


varlığıdır. Zarar, bir kimsenin malvarlığında ve
şahıs varlığında rızası dışında meydana gelen
eksilmedir. Zarar maddi olabileceği gibi manevi de
olabilir. Maddi zararlar para ile ölçülebilen
zararlardır. Bu zararlar belirlenebilir ve
belgelendirilebilir olmalıdır.
b) Zarar

• Zarar ayrıca güncel ve gerçek olmalıdır. Bununla birlikte


henüz doğmasa bile, ileride doğacağı muhakkak olan
zararların da tazmini istenebilir. Bu anlamda mahrum
kalınan kar yada kazancın da tazmininin istenebilmesi
gerekir.
b) Zarar

• Danıştay, bir kararında “gazlı tamponun unutulması


nedeniyle olayda idarenin kusurlu olmasına rağmen
davacının bu sebeple uğradığı kesin bir zarardan söz
etmeye olanak bulunmadığı, diğer yandan davacının
özel doktor muayenelerinin gazlı tampon unutulması
nedeniyle yapılan tedaviye ilişkin olup olmadığının
saptanamadığı” gerekçesiyle maddi tazminata
hükmetmemiştir.
b) Zarar

• Manevi zararın kapsamına estetik zararlar, fiziksel ve


manevi acılar dahildir. Danıştay'ın, anüste ve gluteal
bölgede yanık oluşmasından dolayı açılan davada
“geçirdiği yanığa bağlı her iki gluteus üzerinde minimal
yanık lekesi kaldığı” gerekçesiyle manevi tazminat
isteminin reddine karar vermesi manevi zarar kurumunun
özüyle bağdaşmamıştır.
b) Zarar

• İdarenin sağlık hizmetlerinden kaynaklanan zararlarının tazmin


edilebilmesi için zararın bir takım şartlara haiz olması gerekir:
• Öncelikle zararın, gerçek ve kesin olması gerekmektedir. Ayrıca
tazmin borcunun doğabilmesi için zararın mevcut olması şarttır.
• Zararın özel olması, herkesi içine alan bir külfetten dolayı,
idareyi sorumlu tutabilmek mümkün değildir. Zira zarar bir
kişiye mahsus olmalıdır. Zarar, parayla takdir edilebilen bir
zarar olmalıdır.
c) Kusur

• Sağlık hizmetinin yürütülmesinde idareye veya kamu


görevlisine atfedilebilir bir kusur bulunmalıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere hizmetin hiç işlememesi, geç
işlemesi, kötü işlemesi kusur sayılmaktadır. Genel
olarak idarenin sorumluluğunu gerektiren şartlar arasında
sayılmayan kusur tıbbî hizmetler açısından bulunması
gereken bir unsurdur.
c) Kusur

• Kusur şartı sadece kusur sorumluluğunda gereklidir,


kusursuz sorumluluk hallerinde kusur bulunmasa da
idarenin sorumluluğu bulunmaktadır.
d) İlliyet Bağı

• İdarenin sorumluluğuna hükmedilebilmesi için fiil ile zarar


arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Yani zarar, idarenin fiili
sonucu ortaya çıkmış olmalıdır. İlk bakışta kolay
görünen bu ilişki gerçekte uzmanlık ve yoğun çalışma
gerektiren bir süreç sonucunda ortaya konabilmektedir. Bu
da mahkemelerin bilirkişilere başvurmasını zorunlu
kılmaktadır.
d) İlliyet Bağı

• Sağlık çalışanlarının kusur durumu konusunda bilirkişilik


yapan başlıca kuruluşlar, Yüksek Sağlık Şurası, Adlî Tıp
Kurumu ve Tabip Odası’dır. Ancak genelde Yüksek Sağlık
Şurası’nın ve Adlî tıp Kurumu’nun görüşlerine
başvurulmaktadır.
Tazminat

• Zarar ile tazminat birbirinden farklı kavramlar olmakla


birlikte, bu kavramlar arasında fiili ve hukuki bir bağ
bulunmaktadır. Tazminat, zararın karşılanması ve
giderilmesi (telafisi) için zarar görene verilmesi
gereken şeyi veya miktarı ifade eder. Ancak, tazminat
zarar miktarını aşamaz.
Tazminat

• İdare hukuku yönünden maddi tazmin borcunun hangi


zarar unsurlarını kapsayacağı ve bunun para olarak
karşılığının nasıl hesaplanacağı konusunda
kanunlarımızda bir hüküm yoktur. Uygulamada Borçlar
Kanununun ilgili hükümlerinden yararlanılmaktadır.
İDARİ YARGIDA MADDİ TAZMİNAT

• Ölüm nedeniyle maddi tazminat, Borçlar Kanunu‘nun 53.


maddesinde yazılı olduğu üzere, ölümden önceki tedavi
giderleri, cenaze ve defin giderleri ile destekten yoksunluk
unsurlarını içine almaktadır.
Ölüm Nedeniyle Maddi Tazminat

• MADDE 53- Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:


• 1. Cenaze giderleri.
• 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma
gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
• 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları
kayıplar.
Ölüm Nedeniyle Maddi Tazminat

• Bu maddeden hareketle, ölüm nedeniyle maddi zararlar,


ölüm hemen vuku bulmamış ise ―ölümden önceki tedavi
giderlerini, ―cenaze ve defin giderlerini, ―çalışma
gücünün yitirilmesinden doğan kayıpları ve ―ölenin
yardımından (desteğinden) yoksun kalma zararlarını içerir.
a. Ölümden Önceki Tedavi Giderleri

• Uygulamaya göre; doktor, hemşire, hastabakıcı, iğneci için


yapılan giderler; muayene, tahlil, ameliyat, röntgen,
ortopedi, protez, fizik tedavisi, her türlü ilaç ve hastalığın
gerektirdiği gıda parası, hastane ve doktora gidip gelme
gibi bütün giderlerin tedavi gideri olduğu ve zararın
kapsamını oluşturduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu
giderlerin kanıtlanabilmesi için her çeşit delile
başvurulabilir.
a. Ölümden Önceki Tedavi Giderleri

• Öte yandan iyileştirme olanağı bulunmasa bile yapılan


giderlerin tazmini istenebilir. Şu var ki, dürüstlük kurallarına
aykırı bir davranışla, karşı tarafa zarar vermek amacı ile
yapılan giderlerin ödettirilmesi söz konusu olamaz.
b. Cenaze ve Defin Giderleri

• Bu giderler ölümle doğrudan doğruya ilgisi bulunan ve


ölenin dini, sosyal ve ekonomik durumuna uygun olmak
koşuluyla ölenin taşınması, yıkatılması, gömülmesi,
mezarlık ücreti, mezar taşı, ilan giderleri, sadakalar ve din
adamlarına verilen paralar ve otopsi için yapılan giderleri
kapsar. Bu giderler, gerçekten yapılmalı ve yerel
göreneklere (mahalli adetlere) de uygun düşmelidir.
c. Gelirden Yoksun Kalma

• «…çalışma gücünün azalmasından ya da


yitirilmesinden doğan kayıplar» olarak ifade
edilen kazançtan yoksun kalma; ölümün hemen
meydana gelmemiş olması durumunda beden ve
ruh tamlığı ihlal edilen kimsenin çalışamaması,
işinden gücünden geri kalması sonucu oluşan
zarardır. Ölümden önce doğan bu zararın tazminini
isteme hakkı ölüm üzerine mirasçılara geçer
d. Destekten Yoksun Kalma Nedeniyle Maddi
Tazminat

• Ölüm nedeniyle ortaya çıkan en önemli zarar destekten


yoksun kalma nedeniyle oluşur. Ölen kişi hayatta iken bazı
kimselerin yardımcısı/maddi desteği durumunda iseler
ölüm nedeniyle bu kişiler ayrıca bir zarara uğramış olurlar.
Onun gibi, ölenin ileride yardım edeceği, bakıp gözeteceği
kimseler de ölüm yüzünden aynı şekilde zarar görmüş
olurlar.
d. Destekten Yoksun Kalma Nedeniyle Maddi
Tazminat

• Yardımcı veya destek kavramını hısımlık, mirasçılık, nafaka yükümlülüğü gibi


kanuni ilişkilere bağlı tutmak ve bu ilişkilerle sınırlandırmak olanağı yoktur.

• Danıştay'a göre, ―…Davacıların 6,5 yaşında ölen çocuğunun ölüm olayı


meydana gelmeseydi; 18 yaşına kadar anne-babasının bakım ve gözetiminde
olacağı; 18 yaşından sonra ise, yaşamın ve olayların normal akışı içinde gelir
getirici bir işte çalışabileceği kuvvetle muhtemel olup, bu yaştan itibaren yaşadığı
yerin gelenekleri, yaşam biçim ve koşulları çalışma ve eğitim öğretim durumları da
göz önünde tutularak anne ve babasına sağlayacağı muhtemel destek kaybından
dolayı uğranıldığı ileri sürülen zararın hesaplanması gerekmektedir. Ancak
destekten yoksun kalma tazminatına hükmedilirken ölen kişinin olayın meydana
gelişindeki kusurunun dikkate alınması gerekmektedir…»
CİSMANİ ZARAR NEDENİYLE MADDİ TAZMİNAT
KALDIĞIMIZ YER

• b. Bedensel zarar
• MADDE 54- Bedensel zararlar özellikle şunlardır:
• 1. Tedavi giderleri.
• 2. Kazanç kaybı.
• 3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
• 4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.
a. Tedavi Giderleri

• Zarar gören kişinin sağlığına kavuşmak amacıyla yaptığı ve


sağlığı geri gelmese dahi iyiniyetle sosyal ve ekonomik
durumuna uygun olarak yapmış olduğu her türlü giderleri maddi
tazminat olarak isteyebileceği kabul edilmektedir. Burada, zarar
görenin kurtulması, olay yerinden kaldırılması, ıstıraplarının
dindirilmesi, sağlığının ve çalışma gücünün geri gelmesi vb. için
yapılan, yapılması gerekli olan bütün giderler söz konusu olur.
a. Tedavi Giderleri

• Tazminat isteyen kişinin yaptığı giderleri belgelemesi


kaydıyla Danıştay, ―bebeğin tedavisi sırasında ilaç ve
yol giderleri olarak davacılar tarafından belgelenmiş
masrafları ―tedavi masraflarını karşılamak üzere―
vesait, ilaç ve doktor parası olarak ödenmek ―
a. Tedavi Giderleri

• Türkiye‘de tedavisinin olay tarihinde mümkün olmamasının


anlaşılmış olması nedeniyle yurt dışında yaptırılan seri
ameliyatlar için ödenen ücretin ve uçak bilet ücretleri
tutarının ―yurt içinde ve yurt dışında tedavi için yapılan
masraflar karşılığı olarak olayın cereyanı ile davacı
tarafından tedavi için yaptığı tedbirlere karşılık, zararın
varlığını kabul ederek maddi tazminata hükmetmektedir.
b. Çalışma Gücünün Azalması ya da Yitirilmesi
Nedeniyle Oluşan Zarar

• Çalışma gücünden maksat, bir kimsenin bedensel, ruhsal


ya da zihinsel kabiliyetlerine bağlı olan ekonomik
verimliliktir. Beden ve ruh tamlığı ihlal edilen kimse, iş ve
gücünden kalmış, çalışamamış olabilir. Bu ise,
malvarlığının eksilmesi sonucunu doğurur.
b. Çalışma Gücünün Azalması ya da Yitirilmesi
Nedeniyle Oluşan Zarar

• Bedensel zarara uğrayan, ya da uygulamadaki adı ile


sakatlanan kişi örneğin, ―ayağının, kamyonun altında
kalarak kırılması olayında, iş mevsiminde asgari üç ay
müddetle iş ve gücünden kalmış bulunan davacıya…
• ―geçirdiği kaza sonucu on hafta ile iş ve gücünden geri
kaldığı ve bu süre zarfında avukatlık mesleği ve ziraat
işlerini icradan uzun süre geç kalması şeklinde çalışma
gücünden belli bir süreyle yoksun kalabileceği gibi,
b. Çalışma Gücünün Azalması ya da Yitirilmesi
Nedeniyle Oluşan Zarar

• ―sol kolunun takma olması ―davacının başına ve


boynuna dipçikle vurarak gözlerinin kör olmasına
sebebiyet verilmesi sebebiyle uğradığı maddi kayıp olay
tarihinden ölünceye kadar.. biçiminde, sürekli bir nitelik de
arz edebilmektedir.
c. Ekonomik Geleceğin Sarsılması

• Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan


zararlar, kişinin çalışma gücündeki
azalmadan doğan zararlar dışında veya
bunun yanı sıra, ilerideki gelişme ve
yükselme şansını azaltan arızalar gibi,
kişinin ekonomik geleceği üzerinde olumsuz
etki doğurabilen zararlardır.
c. Ekonomik Geleceğin Sarsılması

• Bazı aksaklıkların çalışma gücünü mü azalttığı,


yoksa ekonomik gelişmeyi veya geleceğini sarsıp
güçleştirdiği hususunda tereddüt edilebilir. Fakat
aralarında sonuç farkı yoktur. Bu iki halden hangisi
söz konusu olursa olsun, tazmini gereken bir zarar
doğmuş demektir. Nitekim Danıştay kararlarının da
bu yönde olduğu gözlenmektedir.
İDARİ YARGIDA MANEVİ TAZMİNAT

• Manevi zarar, malvarlığı dışındaki hukuksal değerlere


yapılan saldırılardan ötürü bu değerlerde meydana gelen
eksilmeyi ifade eder. Manevi zarar kişinin haysiyetine,
vücut tamlığına veya yakınlarına yapılan saldırılar
nedeniyle duyduğu bedensel ve ruhsal acı, üzüntü ve
hayattan zevk almasındaki eksilmedir.
Manevi Tazminat

• d. Manevi tazminat
• MADDE 56- Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün
zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak,
zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak
ödenmesine karar verebilir.
• Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin
yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın
ödenmesine karar verilebilir.
Manevi Tazminat

• Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu‘nda yer alan manevi


tazminata ilişkin düzenlemelerin idari yargıda da esas
alındığı ve bu düzenlemeler doğrultusunda ―ölüm
―bedensel zarar ve ―kişilik haklarına saldırı nedeniyle
manevi tazminata hükmedildiği görülmektedir
Manevi Tazminat

• Manevi zarar hakkındaki farklı görüşler ister istemez manevi


tazminatın fonksiyonu hakkında da kendisini ortaya
koymaktadır. Bu fonksiyonları şöyle sıralayabiliriz.
• A. Tatmin fonksiyonu: Tatmin fonksiyonu uyarınca manevi
tazminat, yapılan haksızlık karşısında mağdurun duyduğu
öfke, kızgınlık, kin duygusu gibi duyguların tatmin edilmesine
yönelir.
Manevi Tazminat

• B. Telafi fonksiyonu: Bu görüşe göre, manevi tazminatın


amacı denkleştirme fonksiyonunda olduğu gibi, meydana
gelen manevi zararı gidermektir. Telafi fonksiyonuna
manevi zararı onarım, giderim ve denkleştirme misyonu da
yüklenmiştir.
Manevi Tazminat

• C. Caydırıcılık ve önleyicilik fonksiyonu: Manevi


tazminatın tatmin fonksiyonunda aynı zamanda bir önleme
ve yaptırım düşüncesinin bulunduğu doktrinde kabul
edilmektedir. Buna göre, tatmin fonksiyonunun aynı
zamanda önleme ve yaptırım işlevi gördüğünün kabul
edilmesi kişilik haklarının daha iyi korunması sonucunu
doğuracaktır.
Sorumluluğu Kaldıran Haller

• Bazı durumlarda ortaya çıkan zarara idarenin işlem veya


eylemi dışında bir etken de karışmış olabilir. Bunlar,
mücbir sebep, beklenmeyen haller, üçüncü kişilerin
veya zarar görenin zarar doğmasına sebep olması
halleridir. Bu durumlarda idarenin sorumluluğu kısmen
veya tamamen kalkar.
Sorumluluğu Kaldıran Haller

• Mücbir sebep, hem kusur hem de kusursuz


sorumluluğu kapsar ve kısmen veya tamamen
idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırır. Deprem,
fırtına, heyelan, yıldırım düşmesi vb. Bir olayın
mücbir sebep olarak nitelendirilmesi ve idarenin
sorumluluğunu etkileyebilmesi için dışsallık,
öngörülmezlik, önlenemezlik şeklinde üç şartı
bulunmaktadır.
Sorumluluğu Kaldıran Haller

• Sonuçları, mücbir sebebin varlığı halinde idarenin


sorumluluğu tamamen ortadan kalkar. Söz konusu mücbir
sebep, idarenin davranışı ile zarar arasındaki illiyet bağını
tamamen kestiğinde idarenin hem kusura dayalı
sorumluluğunu hem de kusursuz sorumluluğunu kaldırır.
Sorumluluğu Kaldıran Haller

• Beklenmeyen hal ise idarenin faaliyetleri içinde ve sırasında meydana


gelen , öngörülmesi ve önlenmesi kabil olmayan olaylara beklenmeyen hal
denilir. Örneğin bilinmeyen bir sebeple hareket halindeki bir aracın
lastiğinin parçalanması mühimmat deposunun infilak etmesi, uçağın
düşmesi, hizmet binasında yangın çıkması bu nitelikte olaylardır. İçsellik,
öngörülemezlik ve önlenemezlik şartları bulunmaktadır.

• Beklenmeyen hal sadece kusur sorumluluğunu kısmen veya tamamen


kaldırır, fakat beklenmeyen bir halde bile idarenin kusursuz sorumluluğuna
hükmedilebilir.
Sorumluluğu Kaldıran Haller

• Zarar Görenin Davranışları, ortada idarenin bir


faaliyeti bulunmasına rağmen zarar, zarar görenin
gayrimeşru durumundan kaynaklanıyorsa, meydana
gelen zarara katlanması gerekir.
Sorumluluğu Kaldıran Haller

• Üçüncü Kişilerin Davranışları, üçüncü bir kişinin (zarar


gören dışında bir kişinin) davranışından kaynaklanmışsa
idarenin sorumluluğunu etkiler. Üçüncü bir kişinin zararın
doğmasına etkisi var ise müterafik kusur oluşur ve kusurlar
oranında sorumluluk paylaştırılır. Zararın tamamı, zarar
görenin veya üçüncü kişinin davranışı sonucu ortaya
çıkmış ise idarenin sorumluluğu tümüyle ortadan kalkar.
Kusursuz Sorumluluk

• Genel olarak kusursuz sorumluluk zarara sebebiyet veren


kişinin kusuru olmasa da, meydana gelen zarardan
sorumlu tutulmasını ifade eder. İdare hukukunda da
kusursuz sorumluluk idarenin sorumluluğu için hizmet
kusurunun olup olmadığının araştırılmadığı, zarar ile
idarenin davranışı arasında illiyet bağının
bulunmasının yeterli olduğu sorumluluğu ifade
etmektedir.
Kusursuz Sorumluluk

• İdarenin gerçekleştiği bir faaliyetten bir zarar


meydana geldiğinde, ortada idareye ya da
görevlisine hiçbir kusur atfedilmese de, idarenin
davranışı hukuka uygun olsa da idare meydana
gelen zarardan sorumlu tutulmaktadır.
Kusursuz Sorumluluk
• İdarenin mümkün olan önlemleri almış tıbbın ve hekimliğin
gereklerinin yerine getirilmiş olmasına rağmen, örneğin
nükleer tıp uygulamaları, akıl hastalarının bakımı,
muhafazası gibi özünde risk taşıyan faaliyetlerinde, illiyet
bağı kurulabilen zararların tazmininde, ağır kusur aramak
yerine kusursuz sorumluluk uygulanmalıdır.
Kusursuz Sorumluluk

• Tehlikeli yöntemler, idarenin uyguladığı kimi riskli


yöntemler nedeniyle uğranılan zararların tazmininde,
kusursuz sorumluluk uygulanmaktadır. Hastanelerde
uygulanan olağan dışında tehlikeli tıbbi yöntemlerin
uygulanmasından doğan zararlar.
Kusursuz Sorumluluk

• Tehlikeli durumlar, İdarenin tehlike barındıran bir


faaliyetinde istihdam edilen kişinin yakınlarının uğradığı
zararlar bakımından da kusursuz sorumluluk kabul
edilmektedir. Mesela bir hemşirenin hastanede kendisine
bulaşan HİV virüsünün eşine bulaşması olayında eşin
gördüğü zarar bakımından idarenin kusursuz sorumluluğu
kabul edilmektedir.
HEKİMİN İDAREYE KARŞI SORUMLULUĞU

• Kamu hastanelerinde hastaya karşı sorumluluğu idare


üstlenmektedir. Hekimler ve diğer kamu görevlilerinin
bireylere karşı doğrudan sorumluluğu bulunmamaktadır.
Fakat bu, hekimlerin sorumsuzluğu anlamına gelmez,
hekimler ve diğer kamu görevlileri idareye karsı
sorumludurlar.
Hekimin İdareye Karşı Sorumluluğu

• Anayasaya göre, “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer


kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle
yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli
görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.
Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri
ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Memurlar ve diğer kamu
görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette
bulunmakla yükümlüdürler” (m.128).
Hekimin İdareye Karşı Sorumluluğu

• Bu yükümlülüklerini yerine getirmeyen bir kamu görevlisi


mali ve disiplin yönünden sorumlu tutulur. Kanunlarda
öngörülen yükümlülüklerini yerine getirmeyen kamu
görevlileri doğrudan idareye verdikleri zararlardan ve
bireylere verdikleri zararlar dolayısıyla idareye verdikleri
zararlardan sorumludurlar ve bu zararı tazmin etmekle
yükümlüdürler.
Hekimin İdareye Karşı Sorumluluğu

• Bireylere ve hastalara tanınan haklar aynı zamanda idareye


ve hekime yükümlülükler ve sorumluluklar yüklenmesi
demektir. Hekimlerin yükümlülükleri ve sorumlulukları özel
hukukta kapsamlı olarak ele alınmaktadır. Kişisel edim,
öykü alma, muayene, teşhis, tedavi, reçete yazma, tıbbi
teknik kullanma, tedaviyi kesme, kayıt tutma, sır saklama
hekimlerin başlıca yükümlülükleridir. Bu yükümlülükler aynı
şekilde kamu hastanelerinde görev yapan hekimler için de
geçerlidir.
Hekimin İdareye Karşı Sorumluluğu

• Özel hastanelerde ve özel muayenehanelerde hekim


doğrudan bireye karşı sorumludur. Kamu hastanelerinde
ise hastaya karşı hekimin doğrudan bir sorumluluğu
bulunmamaktadır. Hastaya karsı mali sorumluluğu
göğüsleyen idaredir, hekimin sorumluluğu ise idareye
karşıdır ve rücu kapsamında düzenlenmektedir.
Hekimin İdareye Karşı Sorumluluğu

• Rücu, geri dönme; rücu hakkı ise bir kimsenin


alacaklısına ödediği şeyi diğer birinden istemeye
hakkı olmasıdır. Rücu, özel hukukta ortak kusuruyla
bir zarara sebebiyet verenlerin kusur oranlarıyla
birbirlerine rücu haklarının bulunması şeklinde ifade
edilmektedir. İdare hukukunda ise rücu hakkından
farklı olarak “rücu” veya “rücu yetkisi ”nden söz
edilmelidir.
Hekimin İdareye Karşı Sorumluluğu

• Rücu yetkisi, idarenin üçüncü kişilere verdiği para, mal


veya hizmetin karşılığını kamu görevlisinden talep
etme yetkisi olarak tanımlanabilir.
İdarenin Rücu Yetkisi

• Rücunun Anayasa’nın 40 ve 129 ile DMK’nın 12 ve 13.


maddelerinde ayrı ayrı düzenlenmesi sorun oluşturmaktadır.
Anayasa’nın 40. maddesi ve DMK’nın 13. maddesi
idareye rücu konusunda bir takdir yetkisi vermektedir.
Anayasa’nın 129. maddesi ve DMK’nın 12. maddesi ise
idareye rücu konusunda bağlı yetki ile bağlamaktadır.
İdarenin Rücu Yetkisi

• DMK m. 13/son hükmü gereğince çıkarılmış olan


Rücu Yönetmeliği, rücunun zararın mevcut olması
ve zararın doğrudan doğruya memurun fiilinden
doğması halinde rücu edilmesi gerektiğini
belirtmektedir. Yani yönetmelik rücuda takdir yetkisi
öngörmemiştir.
İdarenin Rücu Yetkisi

• İdarenin bu yetkisini şartlar vuku bulduğu halde


kullanmaması durumunda, gereğini yerine getirmeyen
kamu görevlisinin disiplin ve cezai sorumluluğu söz konusu
olacaktır.
Rücuyu Yapacak İdarenin Belirlenmesi

• Bireye ödeme hangi idare bütçesinden yapıldıysa rücuyu


yapmaya yetkili organ o idarenin yetkilisidir. Uygulamada
rücu yetkisi genel hükümlere göre adli yargıda
yapıldığından bu konuda yetkili idare, hazine adına dava
açma yetkisi Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve
Muhakemat Genel Müdürlüğü’dür.
Rücuyu Yapacak İdarenin Belirlenmesi

• Bakanlıklar tam yargı davasının kesinleşmesinden sonra


ödenen tazminatı ve rücu edilecek kamu görevlilerini
Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat
Genel Müdürlüğü’ne bildirmektedirler. Bu talep üzerine
rücu için dava açılmaktadır.
Rücunun Yapılacağı Kamu Görevlilerinin
Belirlenmesi

• Anonimleşen kusurda ki bu kusurda doğrudan bir kamu


görevlisine kusur yükletilememektedir ve rücunun yöneltileceği
bir kamu görevlisi tespit edilememektedir.
• Birden fazla kamu görevlisinin kusurlu olduğu durumda bunlar
arasında müteselsil sorumluluk ilişkisi bulunmadığından idare
ancak kusurları oranında kamu görevlilerine rücu edebilir. Yaygın
olmamakla birlikte Danıştay'ın tam yargı davasını görürken kamu
görevlilerinin kusurlarına ve oranlarına değindiği olmuştur.
RÜCU

• Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu Ek Madde 18- (Ek:12/5/2022-


7406/14 md.) Kamu kurum ve kuruluşları ve Devlet üniversitelerinde
görev yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek
mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları
muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar
nedeniyle idare tarafından ödenen tazminattan dolayı ilgilisine
rücu edilip edilmeyeceğine ve rücu miktarına, ilgilinin görevinin
gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye
kullanıp kullanmadığı ve kusur durumu gözetilerek Mesleki
Sorumluluk Kurulu tarafından bir yıl içinde karar verilir
Soruşturma İzninin İptali

• Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu Ek Madde 18- (Ek:12/5/2022-


7406/14 md.)Yükseköğretim Kanununun 53 üncü maddesinde yer
alan soruşturma usulüne tabi olanlar hariç olmak üzere, kamu veya
özel sağlık kurum ve kuruluşları ve vakıf üniversitelerinde görev
yapan hekim ve diş hekimleri ile diğer sağlık meslek
mensuplarının sağlık mesleğinin icrası kapsamında yaptıkları
muayene, teşhis ve tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar
nedeniyle yapılan soruşturmalar hakkında 2/12/1999 tarihli ve
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Soruşturma izni, Sağlık
Bakanlığı bünyesinde kurulan Mesleki Sorumluluk Kurulu
tarafından verilir.
• Mesleki Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve
vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş hekimleri ile
diğer sağlık meslek mensupları bakımından il sağlık
müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını da ön
inceleme yapmak üzere görevlendirebilir. Soruşturma izni
verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanunun 7 nci maddesindeki
süreler, iki kat olarak uygulanır. Mesleki Sorumluluk Kurulunun
kararlarına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz
edilebilir. (10 Gün)
Sağlık Hukuku II
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA
DEDEOĞLU
I-HASTANE HUKUKUNA GENEL BİR BAKIŞ

• Hastaya yönelik tıbbi müdahaleler daha çok hastane


ortamında gerçekleşmektedir. Hastaneler, yeterli sağlık
personeli ve cihaz donanımı ile teşhis ve tedavi için
daha uygun görünmekte ve bu yüzden tercih
edilmektedir. Hastanede gerçekleşen tıbbi müdahalede
de esasen bir hekim tarafından yerine getirilir. Bununla
birlikte hekimin hasta karşısındaki konumu hastanenin
türüne ve hastane ile hasta arasındaki ilişkiye göre
değişebilmektedir
HASTANE HUKUKU

• Öncelikle hastanenin özel mi kamu hastanesi mi olduğu


önem taşımaktadır. Buna ilaveten, özel hastanedeki
müdahalede hekimin o hastanenin sürekli çalışanı mı
yoksa sadece belli bir müdahale için başvurduğu kişi mi
olduğuna göre de hukuki ilişki ve sorumluluk farklı
şekillerde doğmaktadır.
ÖZEL HASTANE KAVRAMI

• Hastaneler özel ve kamu hastaneleri olmak üzere ikiye


ayrılmaktadır. Özel hastaneler 14.5.1933 tarihli 2219 sayılı
Hususi Hastaneler Kanunu ile düzenlenmiştir. Bu Kanunun 1.
maddesinde, “Devletin resmi hastanelerinden ve hususi
idarelerle belediye hastanelerinden başka yatırılarak hasta tedavi
etmek veya yeni hastalık geçirmişlerin zayıfları yeniden eski
kuvvetlerini buluncaya kadar sıhhi şartlar içinde beslenmek ve
doğum yardımlarında bulunmak için açılan ve açılacak olan
sağlık yurtları “hususi hastaneler” den sayılır” denilerek özel
hastane sayılacak sağlık müesseseleri sayılmıştır.
Özel Hastane

• Buna göre, özel hastane, kamu hizmeti dışında kalan,


yatırılarak hasta tedavi etme, rehabilitasyon ve
doğum yardımlarında bulunma amacına yönelik
sağlık yurtları olarak tanımlanabilir.
• Özel hastane bir gerçek kişi tarafından
açılabileceği gibi, dernek, vakıf veya ticaret şirketi
gibi bir özel hukuk tüzel kişisi tarafından da
açılabilir.
Özel Hastane

• Birden fazla kişi bir araya gelerek adi ortaklık ilişkisi içinde
bir özel hastane açabilirler.
• Kanunun 2. maddesi dikkate alındığında kamu hizmeti
dışında sağlık hizmeti sunmak üzere kurulan her sağlık
müessesesinin özel hastane sayılamayacağı
anlaşılmaktadır.
Özel Hastane

• 2. Maddede, “Kendi kanunlarına ve nizamname ve şartnamelerine göre


hususi şirketler ve müteahhitler ve fabrikalar ve ticaret, ziraat, sanat ve
nafıa (faydalı) işlerinde çok işçi çalıştıran şahıslar, amele birlikleri
(sendikalar) ve bu gibi diğer şahıslar ve teşekküller tarafından kendi
işçilerinin ve işlerinde kullandıkları adamlarının hastalıklarını tedavi
ve sağlıklarını korumak için açılacak hastane, revir ve diğer sağlık
yurtları bu kanunun hükümlerine bağlı olmayıp bunların açılma ve
kapanma şartları kendi kanun ve nizamname ve talimatnamelerine
göre yapılır”
Özel Hastane

• Hükmüyle sadece kendi çalışanlarına hizmet vermek


üzere şahıslar, özel şirketler, işçi teşekkülleri ve benzeri
tarafından açılan sağlık müesseselerinin özel hastane
sayılmayacağı öngörülmüştür.
• Bunun gibi Belediyeler, Üniversiteler ve diğer kamu
tüzel kişileri tarafından açılan hastaneler de özel
hastane niteliği taşımazlar.
Özel Hastane

• Özel hastaneler Sağlık Bakanlığının izniyle açılır ve


sundukları sağlık ve tıp hizmetlerinin niteliğine göre
genel veya dal (uzmanlık) hastaneleri şeklinde ikiye
ayrılırlar.
Özel Hastane

• Özel Hastaneler Yönetmeliği madde 5’te «Özel hastaneler,


bu Yönetmelikte asgari olarak öngörülen bina, hizmet ve
personel standartlarını haiz olmak kaydıyla, yirmi dört
saat süreyle sürekli ve düzenli olarak, bir veya birden
fazla uzmanlık dalında hastalara ayakta ve yatırarak
muayene, teşhis ve tedavi hizmeti verir.
Özel Hastane

• (Değişik fıkra:RG-28/9/2019-30902) Özel hastaneler, gözlem


yatakları hariç en az yüz hasta yataklı olarak açılabilir.
• Ayrıca, yoğun bakım yatak sayısı ile kuvöz sayılarının toplamı,
toplam hasta yatak sayısının yüzde 30’unu geçemez.
Özel Hastane

• Yatak sayısı yüzün altında olan ruhsatlı ve faal özel hastanelerin,


en az 33 uzman hekim kadrosuna sahip olmaları ve bu
Yönetmelikte özel hastaneler için tanımlanan bina ve fiziki şartları
mevcut binasında veya yeni binaya taşınarak sağlamaları halinde
yatak sayılarının yüze çıkarılmasına izin verilir.
Özel Hastane

• (Değişik ikinci fıkra:RG-27/5/2012-28305) Özel hastaneler, dört


klinisyen uzmandan az olmamak kaydıyla Bakanlıkça
belirlenen toplam kadrolarının en az dörtte biri sayısında
klinisyen uzman ile faaliyete başlayabilirler.
• Toplam kadronun dörtte üçünün iki yıl içinde aktif hale getirilmesi
zorunludur. İki yıl içinde aktif hale getirilemeyen kadrolar
kaybedilir.
Özel Hastane

• Kalan dörtte birlik kadrolar, Bakanlıkça kullanımına izin verilmesi


halinde aktif hale getirilir.
• Klinisyen uzman sayısı dördün altına düşen hastanelerin faaliyeti iki
yıla kadar süreyle askıya alınır.
• Bu süre sonunda uzman hekim eksikliğini gideremeyen özel
hastanenin ruhsatı iptal edilir
Özel Hastane
• Özel hastanelerin kadroları, Sağlık Kuruluşları Yönetim
Sistemine, Bakanlıkça elektronik ortamda kaydedilir.
Mesul müdür, bu sistem üzerinden hastanenin her bir
uzmanlık dalı için toplam kadrosunu, kullanabileceği
kadrosunu ve aktif çalışanını takip eder, hekim ayrılış ve
başlayış tekliflerini bu sistem üzerinden yapar ve çalışma
belgelerini düzenler.
Özel Hastane

• Aktif olarak faaliyet gösteren özel hastaneler,


ruhsatlarında yazılı uzman hekim kadrolarını aynı il
sınırları içerisindeki özel bir hastaneye ve tıp
merkezine devredebilir veya karşılıklı olarak uzmanlık
dalını değiştirebilirler.
• Bu şekilde kadro devri veya değiştirilmesinde, hastanenin
toplam uzman hekim kadrosunun en fazla % 10’una kadar
il içerisinde izin verilir
Özel Hastane

• Toplam uzman hekim kadrosunun %10’unun


üzerindeki devir ve becayiş işlemleri Bakanlığın iznine
tabidir.
• Hastanenin ve tıp merkezinin faaliyete devam etmesi için
zorunlu asgari uzman hekim kadroları ile özellikli ünite ve
birimlerin asgari uzman hekim sayılarının devrine izin
verilmez.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Hasta, özel hastanede ayakta veya yatırılarak tedavi


edilebilir. Hasta ile hastane arasındaki ilişki buna göre
farklı nitelik kazanır.
• Hasta özel hastanede ayakta tedavi ediliyorsa, hasta
ile hastane arasındaki vekâlet sözleşmesi bulunur
ve hastanenin yatırma, yedirip içirme ve diğer bakım
yükümlülükleri söz konusu olmaz.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Buna karşılık, sadece muayene, müşahede veya


tedavi amacıyla da olsa hastane dâhilinde hasta
için devamlı bir oda tahsis edilirse, artık hastaneye
kabul sözleşmesinin varlığı kabul edilmelidir.
Vekalet Sözleşmesi!!!

• 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 502. maddesiyle, vekâlet


sözleşmesi “vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya
işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak düzenlenmiştir.
Söz konusu maddeden de anlaşıldığı üzere, vekalet ilişkisinde
vekil ve vekalet veren olmak üzere iki taraf vardır. Vekil,
vekalet verenin menfaatine ve iradesine uygun şekilde bir iş
veya işlem yapmayı üstlenen kişidir. Vekalet veren ise, kendi
iradesiyle bağdaşır şekilde bir iş veya işlemin yapılmasına
izin/onay veren gerçek veya tüzel kişidir.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Hasta bir özel hastanede yataklı tedaviye alınmışsa,
hastane ile hasta arasında hastaneye kabul
sözleşmesi adı verilen karma nitelikli bir sözleşme
meydana gelir.
• Bu sözleşmenin tarafları hasta ile hastane
işletenidir.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Özel hastane işleteni ile hasta arasındaki hastaneye
kabul sözleşmesinde, hastane bakımından asıl borç
hastanın hastaneye yatırılarak tedavi edilmesi, yani
iyileştirilmesidir.
• Bunun yanı sıra hastanenin, yatırma, yedirip içirme ve
diğer bakım yükümlülükleri de bulunmaktadır .
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Tedavi ve diğer hekimlik hizmetleri bakımından vekâlet, oda


tahsisinden dolayı kira, ilaç, tıbbi malzeme ve yemek temini
açısından satış, oda ve diğer kişisel temizliğin sağlanması
yönünden de hizmet sözleşmesinin unsurları karma
sözleşmede yer almaktadır.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Bu itibarla, teşhis ve tedavi yükümlülüğü bakımından


esas olarak vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümler,
diğer yükümlülükler açısından ise ilişkin olduğu
sözleşme tipine ilişkin hükümler kıyasen
uygulanmalıdır.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Hastane hastayı kabul edip etmemekte serbesttir.


Ancak TBK m.503 gereği hasta tarafından yapılan
tedavi talebi derhal reddedilmezse sözleşme
kurulmuş sayılır. Buna ilaveten, 2219 sayılı Kanunun
32. maddesinde trafik kazası, intihar teşebbüsü,
silahlı saldırıya uğrama ve benzeri acil vakalarda
hastaneye kabul zorunluluğu getirilmiştir.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Yine Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 39. maddesinde,


“Özel hastanelerde, acil sağlık hizmeti verilmesi ve acil
vakaların hastanın sağlık güvencesi olup olmadığına veya
ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kabul
edilmesi ve gerekli tıbbi müdahalenin kayıtsız-şartsız ve
gecikmeksizin yapılması zorunludur.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Hizmet bedelinin tahsiliyle ilgili işlemler, acil müdahale ve


bakım sağlandıktan sonra yapılır. Özel hastane, acil olarak
gelen hastalara yeterli personeli veya donanımı olmadığı,
ilgili birimi veya boş yatağı bulunmadığı, hastanın sağlık
güvencesi olmadığı ve benzeri sebepler ile gerekli acil tıbbi
müdahaleyi yapmaktan kaçınamaz.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Acil servise başvuran hastalara, yoğun bakım hizmeti dâhil


olmak üzere gerekli ilk müdahalenin yapılması, tedavinin
devamı için gerekiyorsa hastanın yatışı yapılarak tedavisinin
ve eğer gelişirse komplikasyonların tedavisinin
tamamlanması esastır. Hastanın tıbbi durumunun gerektirdiği
uzman tabip, tıbbi donanım, müdahale, bakım ve tedavi için
gerekli şartların hastanede sağlanamaması durumunda ise,
gerekli ilk müdahalenin yapılmış olması kaydıyla, başka
bir sağlık kuruluşuna usulüne uygun şekilde sevki sağlanabilir
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

• Acil hastaların ihtiyaç durumunda nakledileceği sağlık


kuruluşunun belirlenmesi ve nakil işlemleri Acil Komuta Kontrol
Merkezi’nin yönetiminde ve koordinasyonunda yapılır” hükmü
getirilerek acil vakalarda hastanın kabulü zorunluluğu getirilmiştir.
• Böyle durumlarda hasta ile hastane arasında vekaletsiz iş
görme ilişkisi söz konusu olur. Başlangıçta öngörülememiş bir
komplikasyon sebebiyle ameliyatın genişletilmesi ve hastanın
hastanede tahmini edilenden daha uzun süre kalması halinde de
böyledir.
Vekaletsiz İş Görme!!!

• Vekaletsiz iş görme Türk Borçlar Kanunu’nun 526 ilâ 531.


maddeleri arasındaki düzenlenmiş bulunmaktadır. Kanun vekaletsiz
iş görme kapsamında iş göreni, iş sahibi menfaatine ve varsayılan
iradesine uygun hareket etmekle yükümlü kılmaktadır.
Hastaneye Kabul Sözleşmesinin Türleri

• Özel hastanede yatırılarak tedavi edilen hasta ile hastane


arasında hastaneye kabul sözleşmesi kurulmuş olacağını
ifade etmiştik. Bu sözleşmenin de, hastanenin
yükümlülükleri ve tedaviyi yürütecek hekimin rolüne göre
türleri bulunmaktadır.
a) Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Tam hastaneye kabul sözleşmesinde, hastane işleticisi teşhis ve


tedavi yanı sıra bakım yükümlülüğünü de üstlenir. Teşhis ve
tedavi yükümlülüğü, kural olarak hastanenin çalışanı
durumundaki hekim tarafından yerine getirilir. Ama hastanın
isteği veya başka bir sebeple hasta, hastanenin yanı sıra tedaviyi
yürütmek üzere hastane çalışanı olan bir hekimle de sözleşme
yapabilir.
a) Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Bu sebeple, tam hastaneye kabul sözleşmesi, hekimlik


sözleşmesi olmaksızın tam hastaneye kabul sözleşmesi ve
hekimlik sözleşmesi ilaveli tam hastaneye kabul
sözleşmesi şeklinde ikiye ayrılır.
Tıp burada kaldık aa) Hekimlik Sözleşmesi
Olmaksızın Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Bu tür hastaneye kabul sözleşmesinde, özel hastane


işleteni hasta ile yapılan sözleşmenin tarafı ve birinci
dereceden sorumlusudur. Hastane tedaviyi kendi
çalışanı ehil bir hekim eliyle gerçekleştirir. Hekim ise
sözleşmenin tarafı değildir; hekim ile hasta arasında bir
sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Hekim hastanenin
çalışanı olarak görev yapar ve bu tedavi bakımından
TBK m.116 anlamında ifa yardımcısı durumundadır.
TBK m.116!!!/ Yardımcı kişilerin fiillerinden
sorumluluk

• MADDE 116- Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın
kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi
yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi
yürüttükleri sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.
• Yardımcı kişilerin fiilinden doğan sorumluluk, önceden yapılan bir
anlaşmayla tamamen veya kısmen kaldırılabilir.
• Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun veya
yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun
yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma
kesin olarak hükümsüzdür.
aa) Hekimlik Sözleşmesi Olmaksızın Tam
Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Bu sebeple tıbbi müdahalelerden dolayı bir zarar doğarsa,


bundan hem hastane hem hekim sorumlu olur. Hastane
sözleşmeden, hekim ise haksız fiilden dolayı sorumlu olur.
Hekimin fiilleri, hastane işleteni bakımından borcun ifasında
kullanılan yardımcı şahsın davranışları niteliğindedir ve
hekimin müdahalesi sonucu meydana gelecek zararlardan
TBK m.116 (BK m.100) gereği hastane işleteni sorumlu
olur.
bb) Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Tam Hastaneye
Kabul Sözleşmesi

• Hastaneye kabul sözleşmesinde, hastane teşhis ve


tedavi, bakım ve diğer yan yükümlülükler üstlendiği
gibi hastane çalışanı olan bir hekimle de tedaviyi
yürütmek üzere ilaveten veya ayrı bir sözleşme
yapılabilir. Bu durumda, hastane ve hekim
tedaviden birlikte müteselsilen sorumlu olurlar
(TBK m.511/2).
TBK 511

• MADDE 511- Bir kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile


karşı müteselsil olarak sorumludurlar.
• Vekâleti birlikte üstlenenler, vekâletin ifasından
müteselsil olarak sorumludurlar ve yetkilerini
başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet
vereni, ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle
borç altına sokabilirler.
bb) Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Tam Hastaneye
Kabul Sözleşmesi

• Teşhis ve tedavi yükümlülüğüne aykırı davranıştan doğan


zararlarda hekim TBK m.112 hükmüne göre sorumlu
tutulurken, hastane işleticisi de TBK m.116 hükmüne
göre sorumlu tutulabilir. Bakım yükümlülüğünden ise
sadece hastane sorumlu olur.
• (MADDE 112- Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse
borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat
etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle
yükümlüdür.)
bb) Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Tam Hastaneye
Kabul Sözleşmesi

• Sözleşmeye aykırılık aynı zamanda haksız fiil teşkil


ediyorsa, hastane işleteni ve hekim TBK m.49 ve
devamına göre sorumlu tutulabilirler. Ayrıca, hastane
işleteninin yardımcı şahıs konumundaki hekimin fiilinden
dolayı TBK m.116 gereği sorumluluğu da devam eder.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Hastanın talebi veya başka sebeplerle tedavinin hastane


dışından bir hekim tarafından üstlenildiği, bakım
yükümlülüğünün ise hastane tarafından yerine getirildiği
sözleşmeye bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesi
denmektedir. Bu durumda, hasta tedaviyi yürütmek üzere
hastane dışından bir hekimle bir sözleşme yapmakta, ayrıca
hastane işleteni ile de bakım yükümlülükleri için sözleşme
akdetmektedir. Böylece tarafları farklı iki ayrı sözleşme
ortaya çıkmaktadır.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Hasta dışarıdan bir hekim çağrılmasını isterse, hastane işleteni bu


isteği uymak zorundadır (2219 s. K. m.12, 26; Özel Hastaneler
Tüzüğü m.26). Bu durumda çağrılan hekim ile hasta arasında bir
tedavi sözleşmesi kurulmuş olur. Artık hastane işleteninden
çağrılan hekimin hukuka aykırı davranışıyla vereceği zararlardan
dolayı TBK m. 116 ve 66’ya dayanılarak talepte bulunulamaz
(adam çalıştıranın sorumluluğu ve ifa yardımcının sorumluluğu).
TBK m.66

• MADDE 66- Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında
başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.

• Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve


denetimde bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini
ispat ederse, sorumlu olmaz.

• Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını


önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla
sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.

• Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat
sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Hasta, teşhis ve tedavi yükümlülüğüne aykırı davranıştan


doğan zararlarda sadece hekime, bakım yükümlülüğüne
aykırı davranışlardan doğan zararlarda ise sadece
hastane işleticisine TBK m.112 hükmüne göre
başvurabilir.
• Hastaneye kabul sözleşmesi hasta tarafından değil de
tedaviyi gerçekleştirecek hekim tarafından akdedilmişse,
hekimin hastanın temsilcisi sıfatıyla sözleşmeyi akdettiğinin
kabulü uygun görünmektedir.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Hastane tedaviden sorumlu olmayıp bakımla sorumludur. Bu


sebeple tedaviden meydana gelen zararlar hastaneden talep
edilemez. Hekim ise vekâlet sözleşmesi niteliğindeki tedavi
sözleşmesi gereği tedaviden sorumludur.
ÖZEL HASTANE BAKIMINDAN SÖZLEŞME İLİŞKİSİNDEN
DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER

• Hastanenin sözleşmeden doğan en önemli borcu hastalığın


teşhisi ve hastanın tedavisidir. Ancak buna ilaveten
hastanenin bunlar dışında yan yükümlülükleri de vardır.
Bunlar, hastayı aydınlatma, sadakat ve özen gösterme,
kayda geçirme ve sır saklama yükümlülükleridir. Özel
hastaneler bunlara ilaveten hastayı yatırma (barındırma),
yedirip içirme, hastane tekniğini uygulama, hasta tarafından
teslim edilen eşyaları muhafaza etme şeklinde bazı borçları
daha yerine getirmekle yükümlüdürler.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekimin ve hastanenin asıl borcu hastayı tedavi etmektir.


Hekim bu borcu doğrudan kendisi ifa ederken, hastane işleteni
hastanesinde çalışan hekimler ve diğer yardımcı personel
vasıtasıyla yerine getirir. Hastanede çalışan hekim ile
hastane arasında genelde hizmet sözleşmesi bulunur.
Hekim hastanın tedavisini hastane işleteni adına ve hesabına
gerçekleştirir. Bu sebeple borcun ifası kendisine bırakılan
yardımcı şahıs olan hekimin, hukuka aykırı davranışından bir
zarar doğarsa bundan TBK m.116 (BK m.100)’e göre hastane
sorumlu olur.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Bunun için önce teşhis konulmalıdır. Teşhisin


isabeti tedavi için de önem taşır. Teşhis esnasında
hekim, hastalığın tam geçmişini öğrenmeli
(anamnez), hastayı muayene etmeli, hastalığın çıkış
sebebi üzerine hasta ile istişare etmeli ve somut
olayın özelliklerine göre gerekli olan laboratuvar
tahlillerini yaptırmalı, röntgen filmini çektirmelidir.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Yüksek Sağlık Şurası, hastadan uygun anamnez alınmadığı,


yeterli fiziki muayene yapılmadığı ve doğru teşhis
konulmadığı için hastanın ölümüne sebep olan hekimleri
kusurlu bulmuştur. Hekimin teşhis koyabilecek kabiliyet ve
uzmanlık bilgisinin olmamasına rağmen, teşhis koyması ve
tedaviye başlaması kusurlu bir davranış teşkil eder. Aynı
şekilde, hastalıkla ilgili yeterli veri bulunmasına rağmen
yanlış teşhis konulması hekimin sorumluluğunu
gerektirir.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Teşhisi koyan hekim tedavi yöntemini seçerek uygulamalıdır.


Tedavi yönteminin seçiminde en uygun yöntem, yani “hastalığın
tedavisi için riski en az ve fakat şansı en fazla olan” yöntemi
seçmelidir.
• Eşdeğer sayılabilecek birden fazla yöntem mevcut ise hekim,
bunlardan somut olayın özelliklerine en yakın düştüğüne inandığı
yöntemi seçebilir (Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi (TDN) m.6).
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Yeni tedavi yöntemi daha riskli ama başarı şansı


daha fazla ise hekim hastayı aydınlatmak kaydıyla
yeni yöntemi seçebilir (TDN m.10). Hekim seçtiği
tedavi yöntemini hastanın zararına uğramasını
önleyecek her türlü tedbiri almak suretiyle
uygulayacaktır. Hastane tedaviyi kural olarak kendi
çalışanı olan sağlık personeli ile uygulamalıdır.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Bununla birlikte bazen hastane işleteni kendiliğinden


bazen de hastanın talebi üzerine dışarıdan bir hekim
çağırabilir. Dışarıdan çağırılan hekim, hastane ile kendi
adına sözleşme yapmışsa alt vekalet, hasta adına
yapmışsa ikame vekalet söz konusu olur.
• Hastane tedaviyi yürütecek hekimi seçmede ve ona
talimat vermede özenli hareket etme sorumluluğu
altındadır.
B) AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Aydınlatmanın amacı, hekim tarafından verilecek bilgilerle


hastanın, uygulanması düşünülen tıbbi müdahale üzerinde
serbestçe karar verebilecek bir duruma getirilmesidir. Hasta bu
şekilde aydınlatıldıktan sonra rıza vermişse ancak o zaman tıbbi
müdahale hukuka uygun hale gelir (TMK m.23-24, HHY m.31).
Özel hastaneler de, bu bilgilendirmeyi yapmak, hastanın
aydınlatılmasını sağlamakla yükümlüdür.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Sadakat borcu, hekimin hastanın sağlığını korumak


için gerekli her şeyi yapması, zarar verecek
şeylerden ise kaçınmasını ifade eder. Başka bir
ifadeyle, hekimin, hastanın menfaatlerini kendi
menfaatinden üstün tutmasını ifade eder.
Sadakat yükümlülüğü, hasta ile hastane işleteni
arasındaki ilişkinin temelinde güven unsurunun
bulunmasının tabii bir sonucudur.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Bu kapsamda hekim veya hastane işleteni:


• Dürüst davranmalı, hastanın güvenini sarsmamalı,
• Kendi parasal çıkarını, hastanın çıkarından üstün
tutmamalı,
• Tedavi ücretini artırabilmek için hastaya yanlış bilgi
vermemeli, tedaviyi gereksiz uzatmamalı,
gerekmeyen bir tedaviyi ücret alabilmek için
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekimin özen yükümlülüğü, teşhis ve tedavi borcunun


ifası için gerekli olan ve hastaneden beklenen dikkat ve
özenin gösterilmesidir. Hekim gerek teşhis koyarken gerekse
tedavi yöntemini uygularken özenli hareket etmelidir (BK
m.390, HHY m.14). Hekim, genellikle kabul edilen ve tıp
biliminin uygulanması artık mutad usulünü almış olan ilkelerini
bilmek ve sanatını, bu ilkelere göre doğru teşhis koyup, bu
teşhise uygun bir tedavi tavsiye etmek ve bu tedaviyi gerekli
her türlü tedbiri alarak uygulamak zorundadır.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekimin özen yükümlülüğü, sadece tıp biliminin kuralları ile sınırlı


olmayıp, bunlara ilaveten teknik tıp kurallarını hukuka uygun hale
getiren bütün hukuk ve deontoloji kurallarının uygulanmasını,
hastanın rızasının alınmasında ve aydınlatılmasında da dikkatli
ve titiz davranılmasını gerektirir.
• Hekim mensup olduğu uzmanlık alanına dahil ortalama
düzeydeki bir hekimin aynı hal ve şartlarda göstereceği özeni
göstermekle yükümlüdür. Hekimin uzmanlığı arttıkça kendinden
beklenen özen de ağırlaşır.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY M.7, 16)

• Hekim tedavisini üstlendiği hastaya ilişkin bilgileri düzenli


bir şekilde kayda geçirmek ve bu kayıtlarla birlikte sair
belgeleri saklamak zorundadır. Özellikle anamnez, tedavi
planı, hastaya ait radyolojik belgeler, varsa hastanın tedavi
takipsizliğinin hasta dosyasına kronolojik olarak işlenmesi
önem arz eder.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY M.7, 16)

• Kayda geçirme yükümlülüğünün amacı, tedavinin güven


içinde yapılması, delillerin güvenceye alınması ve hekimin
hesap verebilmesidir. Bu kayıtlardan, teşhis ve tedavinin
seçiminde, tedavinin kontrolünde, tıbbi müdahaleden veya
başka olaylardan doğan adli vakalarda ispatta, hastalığın
nüksetmesi halinde yararlanılır.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY M.7, 16)

• Belgelerdeki hatalar ve eksikliklerden hekim sorumludur.


Yargıtay, belgelerin ameliyattan sonra tutulmasını,
ameliyat bülteni, anestezi formu gibi girişim anında
düzenlenmesi gereken belgelerin düzenlenmemiş
olmasını, ameliyatla ilgili video kasetinin olmamasını kusur
olarak kabul etmiştir.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY M.7,
16)

• Hastane işleteni de hastanesine kabul ettiği hastaya ait bilgileri düzenli bir
şekilde kayda geçirmek ve bu kayıtlarla ilgili belgeleri saklamak
zorundadır. Özel Hastaneler Tüzüğünün 29. Maddesinde, “Özel
hastanelerde yatan hastaların kimliğini, doğum yerini, adresini, yattığı
ve çıktığı tarihi, hastalığının tanısını ve çıkıştaki durumunu yazmak
için bir protokol defteri ile derece kağıdı, tabelası, filmleri, laboratuvar
raporları vb. hastanın izlenmesi ile ilgili belgeleri içeren bir dosya
tutulur. / Protokol defterinin ilgili yerleri ile dosyadaki belgeler, giriş
ve çıkışta geciktirilmeden doldurulur” hükmüyle bu yükümlülük
düzenlenmiştir.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY M.7, 16)

• Ayrıca hastane işleteni hasta isterse bazı belgeleri ona vermekle


yükümlüdür. Özel Hastaneler Tüzüğünün 37. maddesinde, “Özel
hastaneler, hastalarca istenirse aşağıdaki belgeleri ücretsiz olarak
vermek zorundadırlar:
• a) Hastanede kullanılıp bedeli hastadan alınan ilaç ve pansuman
malzemesinin tür ve miktarını gösterir liste,
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY M.7,
16)

• b) Hastanede ya da dışarıda yapılan, bedeli hastaca


ödenen laboratuvar ve röntgen muayene raporları ve
röntgen filmleri ve şemaları (Adli olaylara ait olanların
asılları verilmez).
• c) Dışarıdan satın alınan ilaç ve malzemenin reçeteleri,
• d) Hastaların klinik ve laboratuvar bulguları, hastalığın
tanısı, gidişi, yapılan inceleme, tedaviye ve sonucuna
ilişkin olarak tabipçe düzenlenecek bir çıkış özeti (epikriz)”.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• Hekimin yükümlülüklerinden biri de, tedavi sürecinde öğrendiği


hastaya ait sırları gizli tutmak, üçüncü şahıslara açıklamamaktır. Sır
saklama borcu sadakat borcunun bir yansımasıdır. Bu sebeple,
gerek hekim gerekse hastane işleteni hastanın teşhis ve/veya
tedavi için kendilerine başvurduğu andan teravinin sona erdiği ana
kadar hasta ile ilgi öğrendikleri bilgileri saklamak ve üçüncü kişilerle
paylaşmamak yükümlülüğü altındadırlar.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• HHY m.21 mahremiyete saygı gösterilmesi başlığı


altında neler sır olarak saklanması gerektiği,
“Hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesi
esastır. Hasta mahremiyetinin korunmasını açıkça
talep de edebilir. Her türlü tıbbi müdahale, hastanın
mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra
edilir. Mahremiyete saygı gösterilmesi ve bunu
istemek hakkı;
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi


değerlendirmelerin gizlilik içerisinde yürütülmesini,
• b) Muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hasta ile
doğrudan teması gerektiren diğer işlemlerin makul bir
gizlilik ortamında gerçekleştirilmesini,
• c) Tıbben sakınca olmayan hallerde yanında bir
yakınının bulunmasına izin verilmesini,
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale


sırasında bulunmamasını,
• e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın şahsi ve ailevi
hayatına müdahale edilmemesini,
• f) Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını kapsar”
şeklinde ifade edilmiştir.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• HHY m.21’e göre, eğitim verilen sağlık kurum ve kuruluşlarında,


hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili olmayanların tıbbi müdahale
sırasında bulunması gerekli ise; önceden veya tedavi sırasında
bunun için hastanın ayrıca rızası alınır.
• Hekimin sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranışı, tazminat
sorumluluğu yanı sıra Türk Ceza Kanununun 136. maddesi
gereği suç teşkil eder.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• Sır saklama yükümlülüğünü ortadan kaldıran bazı haller


bulunmaktadır. Bunlar:
• Hasta tarafından hekime karşı açılan davada hekimin kendini
savunmak amacıyla hasta hakkındaki bilgileri açıklaması
veya tedavi ücretini tahsil edemeyen hekimin bu amaçla
açtığı davada yine hastaya ait bilgileri açıklaması, (bu gibi
durumlar haklı sebep teşkil ettiği için hasta hakkındaki
bilgilerin açıklanması sır saklama yükümlülüğünün ihlali
sayılmamaktadır).
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• TCK m.280 gereği hekimin bir suçun varlığına ilişkin


belirtilere rastlaması halinde bunu bildirme zorunluluğu
(bu hükümde sağlık mesleği mensuplarının görevini
yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti
ile karşılaşması durumunda, durumu yetkili
makamlara bildirme yükümlüğü öngörülmüş ve
bunu yerine getirmeyenlerin cezalandırılacağı
hükme bağlanmıştır ++
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• Bu son hükümde, sağlık mesleği mensubu deyiminden


tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti
veren diğer kişilerin anlaşılacağı aynı madenini ikinci
fıkrasında belirtilmiştir),
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• Hekimin tanıklık yapması, (bununla beraber hekimin ve sağlık


personelinin tanıklıktan çekinme hakkı bulunmaktadır),
• Hekimin konuya ilişkin bilirkişi raporu düzenlemesi,
• Hastanın rızası (hasta ayırt etme gücüne sahipse rızayı kendisi
açıklamalı, aksi halde yasal temsilcisi beyan etmelidir; ayrıca
açıklanan rıza Türk Medeni Kanunu’nun 23. Maddesine aykırı
nitelik taşımamalıdır.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• Kamunun sağlığını tehlikeye düşüren hastalıklara maruz


kalan kişilerle ilgili bilgileri yetkili makamlara verme
(Umumi Hıfzısıhha Kanununun 57. maddesinde kolera, veba,
lekeli humma, karahumma, çiçek, difteri (kuşpalazı), uyku
hastalığı, dizanteri, lohusa humması, kızıl, şarbon, felci tıfli,
kızamık, cüzam, hummai racia ve malta humması
hastalıklarını öğrenen hekime yetkili makamlara bildirme
yükümlülüğü getirilmiştir.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)

• Aynı Kanunun 104.maddesinde de frengi hastalığının


öğrenilmesi halinde bildirilmesi yükümlülüğü hekime
yüklenmiştir
• Adli vakaların aydınlatılması gibi haklı sebeplerin varlığı
halinde özel hastane işleticisi tasarrufunda bulunan
hastaya ait kayıtların ilgili resmi makamlara verilmesi (adli
bir olayın aydınlatılması için kan örneği veya DNA
analizinin verilmesi gibi
Kaynakça

• Prof. Dr. Murat Doğan, (2014), «Özel Hastanelerin Tazminat


Sorumluluğu», Uluslararası Sağlık Hukuku Sempozyumu, Editörler,
Prof. Dr. Dr. h.c. Hakan Hakeri, Av. Cahid Doğan
Sağlık Hukuku II
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA
DEDEOĞLU
1. Hekimin Sorumluluğu

• Hasta ve hekim arasındaki sözleşme ilişkisinin olup


olmadığı, bağımsız çalışan hekimler bakımından ve özel
hastanede çalışan hekimler bakımından
değerlendirilmektedir.
• Bağımsız çalışan hekimler ve hasta arasında, sözleşme
ilişkisi kurulduğu ve bu sözleşmenin kural olarak vekâlet
sözleşmesi niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Salt estetik amaçlı tıbbi müdahalelerde olduğu gibi, bazı özel


durumlarda hekim-hasta arasındaki ilişkiye eser sözleşmesi
hükümleri de uygulanır.
• Özel hastanelerde çalışan hekimler bakımından ise, hekim-hasta
arasında doğrudan bir sözleşme mümkün değildir çünkü sözleşme
hasta ve hekim arasında değil, hastane ve hasta arasındadır ve
“hastaneye kabul sözleşmesi” olarak adlandırılmaktadır. Bu ilişki
bakımından sözleşmenin tarafı hastaneyken, hekim ve diğer sağlık
personelleri hastanenin ifa yardımcısı olarak değerlendirilmektedir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Hastanın gerek hekimle gerekse hastane ile bir


sözleşme ilişkisinde olmadığı acil durumlarda ise
vekâletsiz iş görme hükümleri uygulama alanı
bulabilmektedir.

1. Hekimin Sorumluluğu

• Hekim ve hasta arasındaki hukuki ilişkinin, bir “iş


görme” ilişkisi olduğu kabul edildiğinden TBK m.
502/2 kapsamında vekâlet sözleşmesi hükümleri
uygulama alanı bulur; bu çerçevede sözleşme
herhangi bir şekil şartına da tabi değildir.

1. Hekimin Sorumluluğu

• Vekâlet sözleşmesi güvene dayalı bir sözleşme olup


esasen hasta ve hekim arasındaki ilişkinin de güvene
dayalı olduğundan daha önceden bahsedilmişti.
• TBK’ da düzenlenen vekâlet sözleşmesinde vekilin
borçları ile sağlık hukuku mevzuatlarında yer alan
hekimin yükümlülüklerinden bir kısmı paralellik arz
eder:
1. Hekimin Sorumluluğu

• vekilin sadakat ve özen borcu ve hekimin tanıdan


tedaviye tıbbi müdahalesinde özen yükümlülüğü
• vekâlet sözleşmesinde sonucun garanti edilememesi -
hekimin hastasına iyileşme garantisi verememesi
1. Hekimin Sorumluluğu

• vekilin sır saklama yükümlülüğü ve hekimin kanuni


istisnalar hariç olmak üzere hastaya ait sırları saklama
yükümlülüğü
• vekilin, vekâlet sözleşmesi kapsamında bizzat ifa
borcu ve hekimin kural olarak üstlendiği tıbbi
müdahaleyi bizzat gerçekleştirmek zorunda olması
(kişisel edim yükümlülüğü)
1. Hekimin Sorumluluğu

• Bu benzerlikler yanında farklı olan husus TBK m. 505 gereği, vekil


kural olarak vekâlet verenin talimatıyla bağlı olmasına karşın
hekim hastanın talimatıyla bağlı değildir; tıbbi standartlara
uyacak, mesleki bilgi ve deneyiminin kazandırdığı beceri ile hareket
edecektir; hekimin hastaya uygun tedaviyi seçme özgürlüğü
vardır. Ancak bu noktada kural olarak, hastanın verdiği rıza
kapsamı dışına çıkamayacaktır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Vekil, vekâlet görevini yerine getirirken yöneldiği


sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de bu
sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı
işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli
olmayışından doğan zararlardan sorumludur.
• O nedenle, vekil konumunda olan doktorların bilim ve
teknolojinin getirdiği bütün imkânları kullanmak suretiyle
özen borcunu yerine getirmeleri gerekir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları


yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan
zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun
gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun
tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak
zorundadır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran


durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak
araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu
tedbirleri almakla yükümlüdür.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim


yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz
önünde tutularak, onu risk altına sokacak tutum
ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yolu
seçmek gerekir. Gerçekten de hasta mesleki bir
iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında
titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına
sahiptir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510.md


(Eski BK 394. md) hükmü uyarınca, vekâleti gereği gibi ifa
etmemiş sayılmalıdır. Ancak, tıbbın gerek ve kurallarına
uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise
doktorun bu kez sorumlu tutulmaması gerekir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Hasta hekim arasındaki hukuki ilişkinin eser sözleşmesi


olarak kabulü ve TBK m. 470 vd hükümlerinin
uygulanması, ancak sonucun garanti edildiği tıbbi
müdahalelerde, belli özel örnekler bakımından
mümkündür: salt estetik amaçlı tıbbi müdahaleler,
vücuttaki dövmenin lazerle silinmesi, diş ve kol/bacak
protezleri bu örneklerin arasında sayılabilir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Burada sözleşme yapılmasının nedeni belli bir sonucun


ortaya çıkmasıdır. Eser yüklenicinin sanat ve becerisini
gerektiren bir emek sarfı ile gerçekleşen sonuç olup,
yüklenici eseri iş sahibinin yararına olacak şekilde ve ona
hiçbir zarar vermeden meydana getirmek yükümlülüğü
altındadır. Diğer yandan yüklenicinin borçları TBK’ nın 471.
maddesinde düzenlenmiş olup,
1. Hekimin Sorumluluğu

• “(1) Yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini


gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. (2) Yüklenicinin
özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer
alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken
mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır” denilmiş
olup, Yüklenici olan hekimin de bu düzenlemeden de anlaşılacağı
üzere edimini sadakat ve özenle ifa etmek yükümlülüğü
bulunmaktadır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunda


benzer alanlardaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin
göstermesi gereken mesleki ve teknik kuralların esas
alınacağı da açıklanmıştır. Yine eser sözleşmesinin niteliği
gereği yüklenici sonucu garanti etmiş sayılmalıdır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Bu noktada kısmen tedavi kısmen estetik amaçlı tıbbi


müdahalelerden bahsedilmelidir: Eğer bir tıbbi müdahale
hem bir hastalığı tedavi hem de estetik amaçla
yapılıyorsa, hangisinin ağır bastığına dikkat
edilmelidir. Tedavi amacının ağır bastığı karma tıbbi
müdahalelerde hasta hekim arasındaki hukuki ilişkinin,
içinde estetik ameliyat olsa bile, vekâlet sözleşmesi
olduğu kabul edilmelidir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Vekâletsiz işgörme, sağlık hukuku yönünden ancak belli koşullar


da uygulanabilir. Hekim hastanın bilincinin kapalı olması nedeniyle
veya acil durumda hastanın hayatını veya hayati organlarından
birinin zarar görmesini önlemek amacıyla, ondan onam
almadan/alamadan tıbbi müdahale yapılabilir; vekâletsiz
işgörme hükümlerinin uygulanacağı bir diğer örnek, hastanın
aydınlatılmış onamının alındığı ameliyatın genişletilmesidir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Bu durumda hekim, vekâletsiz işgörendir. Özellikle


ameliyatın genişletilmesi noktasında dikkat edilmesi gereken
hususlar şunlardır:
• zorunlu olarak genişletilmiş tıbbi müdahale, hastanın
rıza gösterdiğinden daha fazla ve önemli riskler
taşımamalıdır.
• gecikmeden doğacak riskler nedeniyle hastanın rızasının
alınması mümkün olmamalıdır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Her ne kadar TBK m. 527/I belli koşullarda, vekâletsiz iş


görenin sorumluluğunun hafifleyeceğinden bahsediyorsa
da, bu hükmü kıyasen de olsa, vekâletsiz işgören olarak
hekim sorumluluğuna uygulayabilmek mümkün
değildir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Çünkü yaptığı tıbbi müdahalede hiçbir menfaati olmasa


bile hekim, gerekli özeni göstermek ve mesleği gereği tıbbi
standartlara uygun davranmak zorundadır. Hastayı daha
ağır bir zarardan kurtarmak için hareket etse bile hekim,
somut olayın özelliklerine göre, ortalama bir hekimin aynı
şartlar altında göstereceği mesleki özeni göstermekle
yükümlüdür.
1. Hekimin Sorumluluğu

• kural olarak hayati organların alınmasına yönelik tıbbi


müdahale yapılamaz.
• hastanın daha önce tıbbi müdahaleyi reddettiği veya
yasakladığı biliniyorsa veya bilinmesi gerekiyorsa tıbbi
müdahalenin, kural olarak yapılmaması gerekir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Tıbbi Uygulama hatası nedeniyle hekimin sorumluluğunun


dayanağı haksız fiil de olabilir. Esasen beden bütünlüğüne
yönelik her fiil aynı zamanda haksız fiildir.
• Başta Anayasa ve uluslararası sözleşmeler olmak üzere
yasalarla korunan ve hatalı tıbbi müdahale ile ihlal edilen
kişisel değerler arasında yer alan beden bütünlüğü, haksız
fiil sonucu ihlal edilebileceği gibi sözleşmeye aykırı davranış
ile de ihlal edilebilmektedir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Uygulamada hasta, hekim veya diğer sağlık çalışanına


dava açtığında, hastanın vücut bütünlüğüne yönelik
müdahale eden her türlü davranışın aynı zamanda haksız
fiil de oluşturması sebebiyle, hem sözleşme sorumluluğuna
hem de haksız fiil sorumluluğuna dayanmak mümkündür.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Diğer taraftan, TBK m. 114/II “Haksız fiil sorumluluğuna


ilişkin hükümler, kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık
hallerinde de uygulanır” demek suretiyle, haksız fiilden
doğan sorumluluk hükümlerinin sözleşmeye aykırılık
hallerine de uygulanacağını ifade etmektedir.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Beden bütünlüğü üzerinde hekimin yaptığı bu müdahaleyi


hukuka uygun kılan koşullar belirlidir; bunların başında da
hukuka uygunluk sağlayan hastanın rızasıdır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• İstisna tutulan haller dışında:


• hastanın rızası bulunmuyorsa
• veya bu rıza hukuka aykırı ise
• veya hasta ile hekim arasında bir sözleşme bulunmuyorsa
• ya da mevcut sözleşmeye aykırı davranılmışsa haksız fiil
sorumluluğuna dayanılacaktır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Hekimin sorumluluğu:
• ■ hekimle hasta arasındaki sözleşmenin (hukuka, ahlaka
adaba aykırılık gibi sebeplerle) geçersiz olduğu durumda,
• ■ hekim özel hastanede çalışıyorsa, işin doğası gereği
hasta ile hekim arasında sözleşmenin bulunmadığı
durumda,
Tıp burada kaldık 1. Hekimin Sorumluluğu

• hekim bir kamu hastanesinde görev yapmakla birlikte,


(idarenin hizmet kusurundan ayrılabilir) hekimin kişisel
kusurunun söz konusu olduğu durumda
• hekim ve hasta arasında sözleşme olmakla birlikte hasta
ölmüşse, hasta yakınlarının hekime karşı açacakları
maddi ve manevi tazminat davalarında, haksız fiil
hükümlerine dayanır.
1. Hekimin Sorumluluğu

• Özellikle sözleşmeye aykırılık durumunda, haksız fiil ile


sözleşmeden doğan sorumluluk ilkeleri yarışacaktır.
Sağlık hukuku kaynaklı uyuşmazlıklar bakımından somut
olarak ele alacak olunursa, haksız fiile dayanılması
hâlinde tazminat alacağına dair zamanaşımı süresi
zarar görenin zararı öğrendiği tarihten başlayarak iki
yıldır; vekâlet ve eser sözleşmelerinde ise TBK. m.
147’ye göre 5 yıllık zamanaşımına tabidir.
Zamanaşımı

• Haksız fiil sorumluluğunda zarar gören, failin


kusurunu ispatla yükümlü olduğu hâlde (BK m. 42, TBK
m. 50/1), sözleşmeden doğan sorumlulukta durum tam
tersidir; borçlu sorumluluktan kurtulmak için
kusursuzluğunu ispat etmek zorundadır (BK m. 96,
TBK m. 112).
• Böylece sözleşmeden doğan sorumlulukta, alacaklı
borçlunun kusurunu ispat yükümlülüğünden kurtarılmak
suretiyle daha iyi duruma getirilmiştir.
Zamanaşımı

• Bu itibarla, borçlunun kusursuzluğunu ispatla yükümlü


olduğuna ilişkin hükmün aksi taraflarca kararlaştırılmadığı
takdirde, zarar görenin tazminat davasını sözleşmeden
doğan sorumluluğa dayandırması kendisi için daha
elverişlidir
Zamanaşımı

• Ancak aynı fiilin hem sorumluluğu kuran, hem de ceza


kanunlarına göre suç teşkil eden mahiyette olduğu
hâllerde, bu fiile ceza kanunlarınca daha uzun bir
zamanaşımı süresi öngörülmüş ise, tazminatın daha ağır
bir müeyyide olan cezalandırmadan daha önce
zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm olmayacaktır.
Zamanaşımı

• Yine, sözleşmeye aykırılık kural olarak sözleşmenin


tarafına yönlendirilebilecekken, haksız fiil sorumluluğunda
asıl faille birlikte zararın gerçekleşmesine katkıda bulunan
kişiler de müteselsil olarak sorumlu tutulabileceklerinden
(BK 50, TBK 61) kimi hâllerde zarar görenin tazminat
talebini daha fazla kişiye karşı ileri sürme imkânı elde
edebilmesi bakımından haksız fiile dayanması daha lehine
sonuç doğurabilecektir.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışan hekim


ve diğer sağlık çalışanının, çalışma koşulları İş
Kanunu çerçevesinde düzenlenmiştir. Ancak son
dönemde, hekimden hizmet satın alma yoluyla
kurulan bir ilişki de söz konusudur. Bu uygulamada
hekim tek kişilik bir şirket kurmakta ve hastane bu
şirketten hizmet almaktadır.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Diğer taraftan sağlık hizmeti alan hasta ile sağlık hizmeti


sunucusu olan özel hastane arasında bir sözleşme ilişkisi
kurulur. Hastanın ödeyeceği ücret karşılığında hastane,
tedavi, bakım, barınma ve beslenme edimlerini borçlanır.
Bu yönüyle hasta ve hastane; arasındaki sözleşme,
hastaneye kabul sözleşmesi olarak adlandırılır ve karma
sözleşmeler grubunun altında kombine sözleşmelerin
içinde yer alır.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Hastanın tedavi süreci, bakım, barınma ve beslenme


olarak hastane tarafından programlanacak, hastayı
tedavi edecek hekim de hastane tarafından
belirlenecekse burada hasta ve hastane arasında “tam
hastaneye kabul sözleşmesi” bulunur.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Bu durumda tedaviyi üstlenen hekim TBK m. 116 uyarınca


yardımcı kişidir ve zarar gören hasta yönünden iki olasılık
ortaya çıkar:
• ilki hastanın TBK m. 116 uyarınca zararın tazminini hastaneden
talep etmesi;
• ikincisi zarar tıbbi uygulama hatasından doğmuşsa TBK m. 49
vd hükümlere göre bu zararını hekimden talep etmesidir.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Zira tam hastaneye kabul sözleşmesinde hekim ve hasta arasında


bir sözleşme bulunmaz, hekimin sorumluluğu sadece haksız fiile
dayandırılabilir.
• Hasta ve hastane arasında tam hastaneye kabul sözleşmesi
yapılırken aynı zamanda tedaviyi yapacak hekim de bu sözleşmeye
ilave edilebilir; burada hekimlik sözleşmesi, ana sözleşmeye ilave
edilmiş olur.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Bu durumda, özel hastanede çalışan ve sözleşmeye dahil


olan hekim ile özel hastane, hastanın uğradığı zarardan
müştereken ve müteselsilen sorumludur. Hasta
uğradığı zararların tazmini talebini, sadece hekimin
kendisine veya sadece özel sağlık kurumuna
yöneltebileceği gibi, her ikisine birlikte de
yöneltebilmektedir. Taraflar, tazminatı ödedikten sonra
kusurları oranında birbirlerine rücu etme hakkına
sahiptirler
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Özel hastaneden istihdam edilen veya serbest


çalışan hekim tedaviyi bizzat üstlenecek geri kalan
barınma, bakım, beslenme edimleri özel hastane
tarafından yerine getirilecek şekilde sözleşme
yapılmışsa bölünmüş hastaneye kabul
sözleşmesi vardır. Bu sözleşmede hekim,
hastanenin ifa yardımcısı değildir.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Bu durumda hasta ile hastane ve hasta ile hekim arasında


iki ayrı sözleşme bulunur; ancak hekim ile hastanenin
üstlendiği edimler bakımından bazı durumlarda net ayırım
yapabilmek mümkünken bazen buna imkân bulunmaz.
• Şöyle ki hastanın uğradığı zarar, tanı veya tedaviden
kaynaklanmışsa geri kalan edimler bakımından
sorumluluk, zaten özel hastane üzerindedir, dolayısıyla
burada hastanenin sorumluluğunu gerektirecek bir durum
söz konusu değildir.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Ancak tedaviye eşlik eden, yoğun bakım dahil olmak üzere


tıbbi bakım hizmetleri vardır, bu hizmetler hastanede
çalışan hemşire veya diğer sağlık çalışanı tarafından yani,
hastane yönetimi tarafından verilmekte, süreç hastane
tarafından organize edilmektedir.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Bu hizmetlerin bir kısmı örneğin hastanın ameliyatının arkasından


yoğun bakım ünitesinde ya da odasında takibi, hem hekimin
yapması gereken takibin bir parçası hem de bundan bağımsız
olarak hastanenin organize ettiği bir iş planının parçasıdır. Hasta,
hemşirenin veya diğer bir sağlık çalışanının eyleminden veya
hastane organizasyonundaki bir kusurdan dolayı zarar görmüş
olabilir, ilk bakışta bunu net olarak ayırmak mümkün olamayabilir.
2. Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarının
Sorumluluğu

• Diğer sağlık çalışanlarının dikkat ve özen eksikliği veya


hekimin hastaneye ait cihazları, teknik ekipmanları kullanması
sırasında, bu ekipmanlardan kaynaklı zarar ortaya çıkabilir.
Bölünmüş hastaneye kabul sözleşmelerinde hekimin
tedavi ve hastanenin tıbbi bakım hizmetlerinden kaynaklı
zarar net olarak birbirinden ayrılıyorsa, her biri
diğerinden bağımsız olarak sorumlu olur. Aksi takdirde,
hastanın gördüğü zarardan hekim ve hastane birlikte
sorumlu olacaktır.
II. SORUMLULUĞUN ŞARTLARI

• Tıbbi müdahale sonucu hastada ortaya çıkan zararın


kaynağı ister sözleşmeden ister haksız fiilden
kaynaklansın benzer koşullara tabidir. Aradaki fark, haksız
fiilde, hukuka aykırılık unsurunun karşısında,
sözleşmeden doğan sorumlulukta borca aykırılık
unsuru yer alır; bu nedenle sorumluluğun şartları ortak
başlıklar altında incelenecektir.
1. Hukuka Aykırılık veya Borca Aykırılık

• Haksız fiil yönünden hukuka aykırılık, sözleşme yönünden


borca aykırılık unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği
belirlenirken öncelikle tıbbi müdahalenin hukuka
uygunluk koşullarının varlığı sorgulanmalıdır.
1. Hukuka Aykırılık veya Borca Aykırılık

• Hekimin tıbbi müdahaleye yetkili olduğu, aydınlatmanın


yapılıp hastanın onamının alındığı, yapılan müdahalenin
tıbbi standartlara uygun olduğu, bir komplikasyon geliştiği
takdirde komplikasyon yönetiminin de yukarıda verilen
algoritmaya uygun olması hâlinde hukuka aykırılıktan veya
borca aykırılıktan bahsedilemeyecektir.
1. Hukuka Aykırılık veya Borca Aykırılık

• Bu sayılan hususların herhangi birine aykırılık


durumunda sorumluluk açısından ilk koşul
gerçekleşmiş olur. Tazminat sorumluluğunun
şartlarının gerçekleşmesi için öncelikle hukuka
aykırılık/borca aykırılık unsurunun mevcut olması
şarttır.
2. Kusur

• Yukarıda da değinildiği üzere sözleşmeden veya haksız fiilden


dolayı sorumluluğa gidilebilmek için öncelikle hekimin kusurlu
olması gerekir. Tıbbi müdahale yapan hekimin kastından ancak
çok özel örnekler çerçevesinde bahsetmek mümkündür: bir organ
ticareti veya yasal olmayan kürtaj gibi. Türk hukukunda ötanazi
yasaktır; bu yasağa aykırı davranan hekim kasıtla hareket etmiş
olacaktır.
2. Kusur

• Tıbbi uygulama hatalarının çoğu hekimin ihmali


(dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte
acemilik/yetersizlik, savsaklama, özen eksikliği) ile
ortaya çıkar; bununla birlikte verilen zarar tıbbi
standartlara veya mesleki mevzuata
uymama/kurallara riayetsizlikten de kaynaklanabilir.
2. Kusur

• Burada bahse konu olan hekimin “mesleki kusuru” yani


hekimden beklenen somut olayın gerektirdiği objektif dikkat
ve özenin gösterilmemiş olmasıdır. Tıbbi özen yokluğu
veya eksikliği, tanıdan tedaviye sürecin herhangi bir
aşamasında söz konusu olabilir. Kusurlu davranışın tespiti
noktasında özellikle “tıbbi standarda” uygun davranılıp
davranılmadığı önem taşımaktadır.
2. Kusur

• Eğer hekim hastayı aydınlatmış ve onamını almış, tıbbi


standartlara uygun davranmış, tıbbi müdahaleyi, tıp
biliminin gereklerine uygun hâlde icra etmiş ve gelişen
komplikasyonun yönetimini de mesleki özen içinde yapmış
ise kusur söz konusu olmayacaktır.
3. Zarar

• Sözleşmeye aykırı davranış veya hukuka aykırı fiil sebebiyle bir


zarar meydana gelmiş olmalıdır. Hastada bir zarar ortaya
çıkmamışsa hekimin sorumluluğuna gidilemez. Bu zarar maddi
veya manevi zarar şeklinde gerçekleşebilir. Hastada meydana
gelen zararın varlığında şüphe yok ise de bu zararın komplikasyon
sonucunda mı yoksa tıbbi uygulama hatası sonucunda mı
doğduğunun tespiti gerekecektir.
3. Zarar

• Hastanın zararı ancak tıbbi uygulama hatasından doğmuş ise


hekimin sorumluluğuna gidilebilecektir. İster sözleşmeye dayalı
ister haksız fiil sorumluluğuna dayalı olarak ortaya çıksın, sağlık
hukuku yönünden iki tür zarar oluşabilir; aşağıda tazminat konusu
ele alınırken ayrıntılı olarak incelendiği üzere bu zarar bedensel
zarar veya ölüm şeklinde ortaya çıkabilir. Bu zararlardan dolayı
hasta maddi ve/veya manevi zararının tazminini talep edecektir
4. Nedensellik Bağı

• Sorumluluk için kusurlu davranış ile ortaya çıkmış olan zarar


arasında nedensellik/illiyet bağı aranmaktadır. Hekimin
sorumluluğu ister haksız fiile dayansın ister sözleşmenin
ihlaline dayansın, kusurlu davranış ile zarar arasında bir
nedensellik bağı bulunmalıdır: “Bir olay, hayattaki genel
davranışlara ve olayların tabii akışına göre diğer bir olayı
meydana getirmeye elverişli bulunuyorsa, ilk olay, uygun
sebep ve sonuç ölçüsüne göre ikincisinin nedeni sayılır.”
4. Nedensellik Bağı

• Sorumluluk için son koşul, kusurlu davranış ile hastanın gördüğü


maddi ve /veya manevi zarar arasında neden-sonuç ilişkisi
bulunmalıdır.
• sorumluluğun kaynağı hangi sebebe dayanırsa dayansın, tıbbi
uygulama hatası ile hastanın uğradığı zarar arasındaki ilişkiyi ve
sorumluluk ihtimallerini, özetle şu şekilde sıralayabiliriz:
4. Nedensellik Bağı

• tıbbi hata var, hastada zarar var; zararla tıbbi hata arasında neden-
sonuç ilişkisi varsa sorumluluk doğar.
• tıbbi hata var, hastada zarar var; zararla tıbbi hata arasında neden
sonuç ilişkisi yoksa sorumluluk doğmaz.
• tıbbi hata olmakla birlikte hastada zarar yoksa sorumluluk doğmaz.
4. Nedensellik Bağı

• tıbbi hata yok, hastada zarar varsa, kural olarak


komplikasyondur; ancak komplikasyon yönetiminin yerinde
olup olmadığına dikkat edilmelidir.
III. TAZMİNAT

• Hangi sebebe dayanırsa dayansın, tıbbi uygulama hatası


neticesinde hastanın uğrayacağı zarar değişmeyecektir. Hastanın
ölümüne yol açan tıbbi uygulama hatasında, zararın haksız fiil veya
sözleşme kaynaklı olması, ölüm olgusunu değiştirmeyecektir.
Ayrıca, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümler, kıyas yoluyla
sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanacağından konu
bütünlük içinde ele alınacaktır.
1. Maddi Tazminat

• TBK m. 53 ve 54’de ölüm ve bedensel zarar ayrımı yaparak, uğranılan


zararları ayrı ayrı belirlemiştir.

• Ölüm hâlinde uğranılan zararlar:


• cenaze giderleri
• ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün
azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar

• ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları zarar


1. Maddi Tazminat

• Bedensel zararlar:
• tedavi giderleri
• kazanç kaybı
• çalışma gücünün azalmasından veya yitirilmesinden doğan kayıplar
• ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar
1. Maddi Tazminat

• Hasta hatalı tıbbi uygulama neticesinde bedensel zararın


ortaya çıkışı farklı şekillerde gerçekleşebilir: Vücut
bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesi olarak
ifade edilen bedensel zarar, tıbbi uygulamanın hemen her
alanında ortaya çıkabilir: tıbbi hataya bağlı olarak bebeğin
ağır/hafif anomali ile doğması, kol ve bacakta lazer epilasyon
sonucu oluşan kalıcı iz, hatalı alçı ya da enjeksiyon nedeniyle
kolun kesilmesi, yapılan muayene esnasında kızlık zarının
bozulması, yapılan iğneden dolayı hastada düşük ayak
sendromu gelişmesi gibi.
2. Manevi Tazminat

• Talep edilecek manevi tazminat, hasta veya hasta ölmüşse yakını


tarafından talep edilir ve her hâlükârda bir manevi zararın varlığını zorunlu
kılar. Manevi zarar için şu koşullar bir arada olmalıdır:

• kişilik haklarına saldırı


• saldırının haksız olması
• manevi zarara uğranılması
• tazminat sorumlusunun kusuru
• nedensellik bağı
2. Manevi Tazminat

• Kişilik hakkı, kişiliği oluşturan değerlerin tümü üzerindeki


hakkı belirtmek üzerine kullanılan bir kavram olup, kişiliği
oluşturan bütün değer ve varlıklar üzerindeki mutlak bir haktır.
Bu mutlak hak Türk Medeni Kanunu’nun 23. ve 24. maddelerinde
düzenlenmiştir. TMK m. 23 kapsamında, kişilik hakkının kişinin
ayrılmaz bir parçası olduğu ve bu hakkın başkasına devredilmez,
vazgeçilemez niteliği düzenlenmiştir; bu madde, kişilik hakkının
kişiye sıkı sıkıya bağlı bir hak olduğunu ortaya koymaktadır.
2. Manevi Tazminat

• TMK m. 23/III, kişinin rızasına dayanan hallerde dahi kişiliğin


özellikle hukuki işlem yoluyla yapılan ihlaller karşısında
korunmasını düzenlerken,
• TMK m. 24, kişinin rızası olmadığı durumlarda sözleşme dışı
ihlallere karşı korunmasını düzenlemektedir. Görülmektedir ki
Türk Medeni Kanunu kişiyi, hem kendinden yani rızası olan
ihlallerden hem de dışarıdan gelecek ihlallerden koruyacak şekilde
düzenlenmiştir.
2. Manevi Tazminat

• Bu kapsamda yaşama hakkı, kişilik haklarının en önemlisidir ve


diğer bütün kişilik hakları temelde yaşama hakkının üzerine inşa
olur; yine diğer bütün kişilik hakları arasında da en önemli kişilik
haklarından olan beden bütünlüğü hakkı, hukuk düzeni tarafından
cezai ve hukuki yaptırımlarla korunmaktadır. Türk Medeni Kanunu
kapsamında korunan bu kişilik haklarının zedelenmesi durumunda
sağlanan hukuki korumalardan biri manevi tazminattır.
2. Manevi Tazminat

• Manevi tazminat, zarar görenin kişilik değerlerinde iradesi


dışında meydana gelen eksilmenin giderilmesi, tazmin ve telafi
edilmesidir. Ayrıca, TBK m. 56 kişinin yaşama hakkı, sağlık hakkı
ve beden bütünlüğü hakkına ilişkin değerleri korumaktadır. TBK m.
56, açılan tazminat davasında manevi tazminatın belirlenmesini
hâkime bırakmıştır.
2. Manevi Tazminat

• Tıbbi uygulama hatalarında, kişilik haklarının ihlali, ya kişilik


hakkının temelini oluşturan yaşama hakkının ihlali (ölüm) veya
beden bütünlüğü hakkının ihlali (bedensel zarar) yönüyle ortaya
çıkar.
2. Manevi Tazminat

• Bu kapsamda söz konusu manevi tazminat, meydana


gelen hukuka aykırılık karşısında mağdur olan kişinin
ruhsal ya da bedensel bütünlüğünün ihlali ile oluşmuş
elem, keder ve ıstırabın azaltılması, hafifletilmesi,
unutturulması, bozulan ruhsal dengenin yeniden tesisi için
getirilmiş bir denkleştirme vasıtasıdır.
2. Manevi Tazminat

• Kişilik haklarına yapılan saldırı nedeniyle manevi tazminat


istenebilmesi için, saldırının hukuka aykırı (haksız) bir nitelik
taşıması gerekir. Yukarıda da ele alınmış olan hukuka uygun
tıbbi müdahalenin şartlarının taşınmaması durumunda tıbbi
müdahale hukuka aykırı bir nitelik taşıyacaktır. Bu kapsamda;
aydınlatılmış hastanın rızası olmaksızın müdahalenin yapılması,
endikasyon bulunmaması, tıbbi müdahalenin yetkili sağlık
çalışanı tarafından yapılmaması ve tıbbi standartlara
uyulmaması durumunda hukuka aykırılık gerçekleşmiş olacaktır.
2. Manevi Tazminat

• Türk Borçlar Kanunu’nda kusur sorumluluğuna ilişkin genel şartlar


49. madde kapsamında düzenlenmiş ve kusur, burada
sorumluluğun bir şartı olarak açıkça hükme bağlanmıştır.
• TBK m. 56 uyarınca tazmini gereken manevi zararlarda, zarar
verenin sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olması şarttır. Ağır
kusur ya da hafif kusur, yani kusurun herhangi bir derecesi
tazminata hükmedilmesi için yeterlidir.
2. Manevi Tazminat

• Hekimin sorumluluğunun niteliği hastanın vücut


bütünlüğüne ilişkin fiillerde bulunması sebebiyle özel bir
sorumluluk hâlidir. Hatalı tıbbi uygulamayı yapan hekimin
kusuru; dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte
acemilik/yetersizlik, özen eksikliği ya da emir ve
yönetmeliklere uymama durumlarından kaynaklanabilir.
2. Manevi Tazminat

• Manevi zarar, kişilik haklarına tecavüz dolayısıyla bir


kimsenin duyduğu cismani ve manevi acı ve ızdırabı,
elemi ve böylece yaşama zevkinde meydana gelen
bir azalmayı ifade eder. Diğer bir ifade ile manevi
zarar, kişilik hakkı ihlal edilenin ya da yakınlarının bu
ihlal sebebiyle acı, ızdırap, elem duyması şeklinde
ortaya çıkmaktadır.
2. Manevi Tazminat

• Kişinin bedensel bütünlüğünün zarar görmesi durumunda kendisi


veya yakınları; ölümü hâlinde ise yakınları manevi zarara uğramış
olacak; kendisinde ya da yakınlarında ruhsal olumsuzluklar
oluşacaktır.
2. Manevi Tazminat

• Oluşan bu ruhsal olumsuz etkiye örnek olarak, hastanın yaşama


istek ve sevincinde azalma oluşması, yine hastanın hatalı tıbbi
müdahale sebebiyle çektiği acılar, tıbbi uygulama hatasından
kaynaklı sorunu gidermek için farklı ameliyatlara maruz kalması,
iyileşme sürecinin uzaması gibi hususlar da manevi zarar
kapsamında yer alacaktır.
2. Manevi Tazminat

• Manevi tazminat talep edilebilmesi için kişilik hakkını hukuka


aykırı şekilde ihlal eden fiil ile manevi zarar arasında uygun
illiyet bağı bulunmalıdır. İlliyet bağının varlığının kabul edilmesi
ancak hekimin kusurlu davranışının, hastalığın yahut tedavinin
doğal gelişimini etkilemiş ve zararlı sonucun gerçekleşmesini
önemli derecede arttırmış ise kabul edilmektedir.
2. Manevi Tazminat

• Ancak hekimin kusurlu davranışı olmasaydı da hastalığın doğal


gelişiminin aynı sonucu doğurabilecek olduğu durumlarda illiyet
bağından söz edilemez. TBK m. 56/2 uyarınca, “…ölüm
hâlinde…ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir
miktar paranın ödenmesine…” karar verilebilir.
2. Manevi Tazminat

• İlgili madde metninde, bu manevi tazminatın kimler tarafından talep


edilebileceğini düzenlenirken “yakınlar” ibaresine yer vermiştir. Bu
kapsamda önemli olan ailevi veya hukuki ilişkisi olmasa bile ölen
kişi ile duygusal bağı olan kişilerin, ölenin yakını olması sebebiyle
bu madde kapsamında manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.
2. Manevi Tazminat

• Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadına göre, “…bir kimsenin ölenin yakını


sayılabilmesi için, ölen ile eylemli aile ve sevgi bağlarının varlığı
gereklidir. Burada önemli olan, aile hukuku çevresinde yakınlık
değil, duygusal yakınlıktır, bu yüzden manevi tazminata
hükmetmek için murisle çok yakın ve içtenlik taşıyan duygusal bir
bağlılığın varlığı aranmalıdır…”
2. Manevi Tazminat

• Örneğin bir yakının veya doğumda yapılan bir hata


nedeniyle bebeğin sakat kalması, yatağa bağımlı hale
gelmesi yahut sürekli yaşam riski altına girmesi sebebiyle
yaşanan tükenmişlik duygusu, yoğun keder ve acı bu
kapsamdadır.
2. Manevi Tazminat

• Destekten yoksun kalan kişilerin uğradığı zararın tazmininde


(destekten yoksun kalma tazminatı) ise ölenin desteğinden yoksun
kalan kişiler uyuşmazlığın tarafı olduğundan, dava sürecinde
destekten yoksun kalma tazminatının hesabı nitelikli bilirkişiler
tarafından yapılmaktadır; TBK m. 55’de yer alan “hesaplanan
tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile arttırılamaz
veya azaltılamaz».
Sağlık Hukuku II
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA
DEDEOĞLU
Ceza Hukukunun Tanımı

• Ceza hukuku denildiğinde, suç olarak tanımlanmış


eylemler ve bunlara uygulanacak yaptırımların koşul ve
sonuçlarını belirleyen kurallar bütünü anlaşılmalıdır.
• Ceza hukuku terimi, suçlara dair kurallarla, yargılama
usulü kurallarını içine alan hukuk dalını ifade eder.
Ceza Hukukunun Tanımı

• «Suç nedir»
• «tipe uygun, hukuka aykırı, kusurlu insan davranışı»
• TCK kabahatleri suç olmaktan çıkarmış ve bunlar
30.05.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile
idari yaptırım gerektiren fiillere dönüştürmüştür.
Ceza Hukukunun Hukuk Disiplinleri
Arasındaki Yeri
• Ceza hukuku, kendi içinde de bazı alt disiplinlere
ayrılmaktadır. Bu kapsamda maddi ceza hukuku ve
şekli ceza hukuku (ceza muhakemesi hukuku) genel
kabul gören ayrımı oluşturmaktadır.
Sistem/ Maddi Hukuk
• Ceza hukukunda bunun anlamı, ceza kanununda gerek genel hükümler ve
gerekse özel hükümler kısmında yer alan hükümlerdir.
• Maddi ceza hukuku, bir fiilin cezalandırıla bilirliğinin maddi
koşullarını ve bunun hukuksal sonuçlarını tespit eder.
• Kim, ne zaman ve nasıl suç oluşturan bir eylemi işlemiştir ve bu
eyleme hangi hukuksal sonuçlar bağlanacaktır (adli para cezası,
hürriyeti bağlayıcı ceza, güvenlik tedbirleri) sorularına cevap aranır.
Türk Ceza Kanunu/Genel Hükümler
• 26 Eylül 2004 tarihinde kabul edilen ve 1 Haziran 2005 yılında
yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK iki ana bölümden oluşmaktadır
(genel ve özel kısım).
• Birinci kitap genel hükümler olarak adlandırılan bölümden
oluşmaktadır (1-75. madde). Burada; genel ilkeler, tanımlar ve ceza
kanunun uygulama alanı, ceza sorumluluğunun esasları, teşebbüs,
iştirak, suçların içtimai, cezalar, güvenlik tedbirleri, cezanın
belirlenmesi, dava ve cezanın düşürülmesi gibi hususlar düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanunu/Özel Hükümler
• İkinci Kitap Özel Hükümler (76 ila 345. maddeler) olarak
adlandırılan kısımdan oluşmaktadır. Bu kısımda artık suç teşkil
eden münferit filleri ve bu fiillerin neticesi olan cezaları
sistemli bir şekilde tanzim eden hükümler yer almaktadır.
• Özel hükümlerde kasten öldürme, kasten yaralama, taksirle
öldürme, taksirle yaralama, çocuk düşürtme, gibi tek tek suç
tanımları yer almaktadır.
Türk Ceza Kanunu Dışındaki Cezai Hükümler

• Türk hukuk düzeninde bütün suçlar TCK kapsamında


düzenlenmiş değildir. TCK’nın dışında diğer birçok kanunda
da cezai nitelikli hükümler bulunmaktadır. İşte bu
kanunlara özel ceza kanunları denir.
• Uygulamada ceza davalarının yaklaşık %60’ı özel ceza
kanunlarında düzenlenmiş suçlarla, %40’ı da TCK’nın özel
kısmında düzenlenmiş bulunan suçlarla ilgili olarak açılmaktadır .
Sistem/ Şekli Hukuk

• CMK (Ceza Muhakemesi Kanunu) belli bir şekli


muhakemeyi sunmakta ve bununla, maddi hukuksal durumun
nasıl ortaya konulacağı belirlenmektedir.
• Ceza yargılama organlarının muhakemede hangi yetkilere
sahip oldukları ve suçların hangi kapsamda ve hangi sınırlar
içinde muhakeme edileceği, şekli ceza hukukunun konusudur.
Ceza Hukukunun ve Suç Politikasının Temel
İlkeleri
• I. Hukuk Devleti İlkesi
• II. Kanunilik İlkesi
• III. Orantılılık İlkesi
• IV. İnsanilik İlkesi
• V. Kanun Önünde Eşitlik İlkesi
• VI. Kusur İlkesi
• VII. Ceza Sorumluluğunun Şahsiliği İlkesi
Kanunilik İlkesi

• TCK Madde 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil


için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri
uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik
tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine
hükmolunamaz.
• Eğer kanunda bir fiil suç olarak düzenlenmemişse, o fiil
suç değildir.
Kanunilik İlkesi
• Kanunun açıkça yasaklamadığı her fiil meşrudur.
• Hakim, kanunda yazılı olan cezadan başka ve daha ağır bir cezaya
hükmedemez (Ancak daha hafif bir ceza verme hususunda takdir
yetkisi verilmiştir TCK m.62).
• Kanunilik ilkesi uyarınca, yürütme organı ve idari makamlar,
KHK, kararname, tüzük, yönetmelik, genelge veya karar gibi
düzenleyici işlemlerle, suç ve ceza ihdas edemez.
Kıyas Yasağı
• Kıyas yasağı Kanunumuzda m.2/ (3) Kanunların suç ve ceza
içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza
içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.
• Kıyas, kanunda açık bir şekilde suç olarak tanımlanmamış olan bir
fiilin, bununla bazı yönlerden benzerlik gösteren başka bir fiil ile
ilgili suç tanımı kapsamında değerlendirilmesidir.
Geçmişe Yürüme Yasağı
• Ceza hukukunun kişi hak ve özgürlükleri açısından güvence
oluşturması amacıyla kabul edilen diğer bir kuralı da geçmişe
yürüme yasağıdır.
• Kanunilik ilkesinin sonucu olan bu kurala göre her fiil,
işlendiği zamanın kanununa tabiidir. Bir fiil işlendiği zaman
yürürlükte olan kanunlara göre suç teşkil ediyorsa
cezalandırılabilecektir.
Kanunilik İlkesinin Sonuçları/ Geçmişe
Yürüme Yasağı
• Kısaca yeni bir suç tanımı getiren veya failin durumunu
ağırlaştıran kanunlar, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonra
işlenen fiiller bakımından uygulanabilirler.
• Ceza kanunlarının geriye yürümesini yasaklayan bu kuralın
bir istisnası vardır. Buna göre failin lehine olan kanun
geriye yürür.
Kanunilik İlkesinin Sonuçları/ 5- Geçmişe
Yürüme Yasağı
• İşlendiği zamanın kanuna göre suç sayılan bir fiilin,
işlendikten sonra yürürlüğe giren kanunla suç olmaktan
çıkartılması hâlinde, fiili suç olmaktan çıkartan sonraki kanun
lehe olduğu için yürürlüğe girdiği tarihten önce işlenmiş olan
fiillere, geçmişe yönelik olarak olaya uygulanacak ve faile
herhangi bir ceza hukuku yaptırımı uygulanmayacaktır
Kamu Görevlileri
• Kamu görevlilerinin işlediği şahsi suçlar konusunda genel
hükümler geçerlidir.
• Ancak 02.12.1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun Hükümleri gereğince,
kamu görevlilerinin görevleri sırasında işledikleri suçlardan
dolayı savcıların doğrudan dava açmaları mümkün olmayıp,
yetkili mercilerin izin vermesi gerekmektedir.
Kamu Görevlileri

• Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri dışında bir


kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği bir suçtan
dolayı dava açılabilmesi için soruşturma izni
verilmesi gerekmektedir. Bu izin kural olarak
kaymakam/vali tarafından verilir.
Kamu Görevlileri

• Soruşturma izni verilmesi durumunda, bu karara


karşı hakkında inceleme yapılan kamu görevlisi;
soruşturma izni verilememesi durumunda da
başsavcılık veya şikayetçi itiraz yoluna gidebilir
(idari yargıda).
Kamu Görevlileri
• Genel kural bu olmakla beraber 3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu
hükümleri gereğince, rüşvet, irtikap, basit ve nitelikli zimmet,
görev sırasında veya görevinden dolayı kaçakçılık, resmi ihale ve
alım satımlara fesat karıştırma, devlet sırlarının açıklanmasına
sebebiyet verme suçlarından veya bu suçlara iştirak etmekten sanık
olanlar hakkında 4483 sayılı kanun hükümleri uygulanmaz.
Kamu Görevlileri

• Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan


Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilir. Mesleki
Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve
vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş
hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il
sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını
da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilir.
Kamu Görevlileri

• Soruşturma izni verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanunun 7


nci maddesindeki süreler, iki kat olarak uygulanır. Mesleki
Sorumluluk Kurulunun kararlarına karşı Ankara Bölge
İdare Mahkemesine itiraz edilebilir
Kamu Görevlileri

• İtiraz
• Madde 9/2 Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı
hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi;
soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise
Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, izin vermeye yetkili
merciler tarafından verilen işleme koymama kararına karşı da
şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin
kararının tebliğinden itibaren on gündür.
Genel Suç Teorisi

• Kanun koyucu bir suç tanımı yaptığında örtülü bir şekilde, ya


bir yasaktan ya da bir emirden (davranış normu)
bahsetmektedir.
• Bu noktadan hareketle, davranış normlarını kendi içinde,
yasaklayıcı davranış normları ve emredici davranış
normları şeklinde ikili bir ayrıma tabi tutmak mümkündür.
Genel Suç Teorisi

• Yasaklayıcı davranış normları, ancak bir davranışın


gerçekleştirilmesi suretiyle (icrai davranış) ihlal
edilebilir.
• Örneğin 10 haftadan fazla gebeliği sonlandırma gibi
Genel Suç Teorisi

• Buna karşılık, emredici davranış normları ise, ancak


emredilen hareketin gerçekleştirilmemesiyle (ihmali
davranış) ihlal edilebilir.
• Örneğin acil durumlarda müdahale et gibi
Genel Suç Teorisi
• TCK 278. maddesinde “işlenmekte olan bir suçu yetkili
mercilere bildirmelisin”
Şikayet
• Şikayet, suçtan zarar görenin kovuşturulması şikayete bağlı suçlarda
ilgili makamlara suçun kovuşturulması iradesini bildirmesidir.
• Bazı suçlar kanun koyucu tarafından önemli görülmediğinden
(örneğin, mala zarar verme, kasten hafif yaralama gibi), diğer bazı
suçlar ise daha çok mağdurun kişisel haklarıyla ilgili olduğu için
(hakaret) takip edilmeleri suçtan zarar görenin suçun kovuşturulması
hususundaki istemine bağlanmıştır.
Şikayet Süresi
Madde 73- (1) Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan
suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı
takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.
(2) Zamanaşımı süresini geçmemek koşuluyla bu süre, şikayet hakkı
olan kişinin fiili ve failin kim olduğunu bildiği veya öğrendiği
günden başlar.
Şikayetin Özellikleri
• Suçtan zarar gören kimsenin şikâyetini vazgeçmesi davayı
düşürür.
• Hükmün kesinleşmesinden sonraki vazgeçme cezanın infazına
engel olmaz (istisna Çek Kanunu)

Suçun Yapısal Unsurları
• 1- Suçun Kanuni Unsuru (Tipiklik)
• Genel bilgiler
• Tipikliğin Maddi Unsuru
• Tipikliğin Manevi Unsuru
• 2- Hukuka Aykırılık Unsuru
• 3- Kusurluluk
Suçun Yapısal Unsurları
• Suç, karşılığında ceza yaptırımı öngörülmüş haksızlıklardır. Bir
suçtan bahsedilebilmesi için;
• kanundaki tipe uygun,
• hukuka aykırı ve kusurla yani kasten ya da taksirle gerçekleştirilen bir
fiilin bulunması gerekir.
• Bunlara suçun yapısal, kurucu unsurları da denilmektedir. Bu
unsurlardan biri eksik ise fiil suç değildir.
1- Suçun Kanuni Unsuru- Tipiklik

• Ceza hukukunun genel ilkelerinden biri olan kanunilik


ilkesinin bir sonucudur. Bir eylemin suç oluşturabilmesi
için, o eylem işlenmeden önce bir ceza kanununda suç
olarak tanımlanmış bulunması gerekir. Aksi takdirde o
eylemi suç olarak niteleyebilmek mümkün olmaz.
Genel Bilgiler

• Tipiklik ile anlaşılması gereken bir fiili suç sayan ve


buna bir yaptırım öngörmüş bulunan bir kanun
maddesinin var olmasıdır.
• Tipiklik konusunda esas alınması gereken bizzat
kanundur.
Fail

• Fail: TCK m.37/1 deki düzenlemeden suçun kanuni


tanımında yer alan fiili gerçekleştiren kişinin fail olarak
tanımlandığı sonucunu çıkarabiliriz.
Fail

• Suçun faili sadece gerçek kişi olabilir. Tüzel kişiler adına


işlenen suçlarda da suçu işleyen bir gerçek kişi vardır.
• Tüzel kişiler fail olamaz. Tüzel kişilerin ceza
sorumluluğu yoktur. Özel tüzel kişilerin güvenlik tedbiri
sorumluluğu vardır. Özel hastanenin ruhsatının iptal
edilmesi veya mallarının müsadere edilmesi gibi
Fail/Mahsus (Özgü) Suçlar

• Herkes tarafından işlenmesi mümkün olmayan, ancak


belirli bir sıfata veya niteliğe sahip kimseler tarafından
işlenebilen suçlara mahsus suçlar adı verilmektedir.
• Bu tip bir suçu işleyebilmek için bazı doğal veya hukuki
niteliklerin bulunması gerekir (Çocuk düşürme suçu-
kadın, işkence suçu- kamu görevlisi).
Mağdur
• Mağdur, suçun zarar verdiği değerin sahibi, yani suçun maddi
konusunun ait olduğu kişidir. Suçtan zarar gören kişi ile mağdur
çoğunlukla aynı kişidir.
• Mağdur sadece gerçek kişi olabilir.
• Tüzel kişiler, devlet vb. sadece suçtan zarar görendir.
Tipikliğin Maddi Unsuru- Fiil
• Bir suçtan bahsedebilmek için ceza hukuku manasında bir fiilin
bulunması gerekir. Bunun içinde öncelikle bir hareketin ve
neticenin bulunması, neticenin nedeninin de bu hareket
olması, başka ifadeyle hareket ile netice arasında nedensellik
bağının bulunması gerekir.
Tipikliğin Maddi Unsuru- Fiil

• Hareket
• Netice
• Nedensellik Bağı
HAREKET

• Hareket, kanunun suç saydığı neticeye sebep olan, insan


bedeninin iradi bir işidir.
Hareketin Sayısı ve Şekilleri Bakımından Suçlar/ Tek
Hareketli Suçlar

• 1- Tek Hareketli Suçlar: Kanuni tanımına göre, meydana


gelmesi için tek hareketin yeterli olduğu suçlara “tek hareketli
suç” denir.
• Tek hareketten oluşan bu suçlara, taksirle öldürme, çocuk
düşürtme, hakaret (m. 125) suçları örnek gösterilebilir.
Hareketin Sayısı ve Şekilleri Bakımından
Suçlar/ Çok Hareketli Suçlar
• 2- Çok Hareketli Suçlar: Suçun oluşması için suç tipindeki
hareketlerin hepsinin yapılmasının gerekli olduğu suç tipleridir.
• Örneğin yağma suçu (m. 148), cebir veya tehditle bir malın alınmasıyla
oluşan bir suçtur.
• Aynı şekilde özel belgede sahtecilik suçunun (m. 207) oluşabilmesi için
failin hem sahte bir özel belge düzenlemesi, hem de bu belgeyi
kullanması gerekir.
Hareketin Sayısı ve Şekilleri Bakımından
Suçlar/ Serbest Hareketli Suçlar
• 3- Serbest Hareketli Suçlar: Suçun oluşması için bir hareket
gerekliyse de, bu hareketin nasıl olması gerektiği konusunda bir
belirleme yapılmamışsa serbest hareketli suç söz konusu olur.
• Yani kanun tanımlarında hangi tür hareketlerle işleneceği
hususunda belirlemede bulunmamıştır.
Hareketin Sayısı ve Şekilleri Bakımından
Suçlar/ Seçenek Hareketli Suçlar
• 5- Seçenek Hareketli Suçlar: Suçun, suç tanımındaki hareketlerden
bir veya birkaçının gerçekleştirilmesiyle işlenebildiği suçlara seçenek
(seçimlik) hareketli suçlar denir. Seçenek hareketlerden birkaçının
yapılmış olması suçun birden fazla olmasını gerektirmemektedir.
Hareketin Sayısı ve Şekilleri Bakımından
Suçlar/ Seçenek Hareketli Suçlar
• Örneğin 1219 Sayılı Tababet Kanunu Madde 25 – (Değişik:
23/1/2008-5728/22 md.)
• Diploması olmadığı hâlde, menfaat temin etmek amacına yönelik
olmasa bile, hasta tedavi eden veya tabip unvanını takınan şahıs iki
yıldan beş yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası ile
cezalandırılır.
NETİCE
• Böylece «ceza hukukunda netice, suç tipinde belirtilmiş olan ve
gerçekleşen somut bir unsurdur.»
3- Nedensellik Bağı
• Bir kimsenin ceza hukuku bakımından sorumlu tutulabilmesi için,
herhangi bir hareketin herhangi bir netice ile bir araya
gelmesi yeterli değildir. Hareket ile netice arasında bir
nedensellik bağı olmak zorundadır.
• Şayet hareket ile netice arasında böyle bir bağ yoksa, diğer bir
deyişle netice hareketten meydana gelmemişse netice faile
yüklenemez.
Tipikliğin Manevi Unsuru
• Failin cezalandırılabilmesi için ayrıca kast veya taksirin bulunması
gereklidir.
• Bu bağ kişi ile gerçekleştirdiği davranış arasındaki manevi bağdır.
Kast

• 21. maddenin 1. fıkrasında, kast “suçun kanuni


tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek
gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanmıştır.
Doğrudan Kast- Olası Kast

• Belirli bir netice veya neticeler fail tarafından isteniyorsa


doğrudan (direkt) kasttan söz edilir.
• Buna karşılık failin hareketinin belli bir neticeyi meydana
getirebileceğini öngördüğü halde, bu hareketi yapmaktan
kaçınmaması, olursa olsun demesi halinde direkt kastı
değil, muhtemel kastı- olası kastı- söz konusu olur.
Taksir
• TCK m.22/ 2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık
dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen
neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
• Dikkat ve özen görevinin ihlali
• İsteyerek yapılan fiilden dolayı meydana gelen istenmeyen
neticelerden sorumluluk.
Bilinçli ve Bilinçsiz Taksir Ayırımı

• Eğer fail, neticeyi öngörmüş ise bilinçli (öngörülü)


taksirden; öngörmemiş ise bilinçsiz (öngörüsüz)
taksirden söz edilir.
Bilinçli ve Bilinçsiz Taksir Ayırımı

• Bilinçli taksirde fail, normalde öngörülebilir neticeyi, somut


olayda da öngörmüş, buna rağmen her ne kadar öngördüğü
neticeyi istemese de yine de hareketi yapmıştır.
Bilinçli ve Bilinçsiz Taksir Ayırımı

• Bilinçsiz taksirde ise, fail normalde öngörülebilir neticeyi,


somut olayda öngörmemiştir.
Bilinçli Taksir ve Olası Kast Ayırımı

• Olası kast bilinçli taksire benzemektedir.


• Olası kastta da fail hareketinin hukuka aykırı bir
netice meydana getirebileceğini öngörmektedir.
Bilinçli taksirde fail öngördüğü neticenin meydana
gelmeyeceği kanısındadır, neticenin meydana
gelmesini istemez.
Hukuka Aykırılık Unsuru

• Bazen öyle bazı sebepler olabilir ki, hukuk düzeni


bir ceza kanunundaki suç tipine uyan eylemi
hukuka uygun hale getirilmiş bir eylemin artık
cezalandırılması mümkün olmayacaktır.
Hukuka Uygunluk Sebepleri (Önemli)
• TCK 24, 25 ve 26’da yer alan hukuka uygunluk sebepleri:
• Kanun hükmünün yerine getirilmesi /görevin
ifası(m.24/1)
• Meşru savunma (m.25/1)
• Hakkın kullanılması (m.26/1)
• İlgilinin rızasıdır (mç26/2)
Kusurluluk

• Kişinin kusurlu olduğundan söz edilebilmesi için


kişinin hukuka uygun hareket edebilmesinin ondan
beklenilmesi lazımdır.
• Yani kusurluluğu etkileyen sebeplerden birinin
mevcut olmaması gereklidir.
Kusurluluğu Etkileyen Nedenler
• 1-Hukuka aykırı ve fakat bağlayıcı bir emrin yerine getirilmesi (m. 24/2-4),
• 2-Zorunluluk hâli dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (m. 25/2, 92,
99,147),
• 3- Hukuka uygunluk nedenlerinden meşru savunmanın sınırının heyecan,
korku ve telaş nedeniyle aşılması (m. 27/2),
• 4-Cebir ve tehdit dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (m. 28),
Kusurluluğu Etkileyen Nedenler
• 5-Haksız tahrik dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (m. 29)
• 6-Kusurluluğu etkileyen hata hâlleri (m. 30/3-4),
• 7-Yaş küçüklüğü (m. 31),
• 8- Sağır ve dilsizlik (m. 33),
• 9-Akıl hastalığı (m. 32),
• 10-Geçici nedenler, alkol ve uyuşturucu madde etkisinde olma (m. 34).
YAPTIRIMLAR
CEZA GÜVENLİK TEDBİRİ
• 1- Hapis • Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
• Eşya müsaderesi
• Ağırlaştırılmış müebbet • Kazanç müsaderesi
• Çocuklara özgü tedbirler
• Müebbet • Akıl hastalarına özgü tedbirler

• Süreli •

Mükerrirler ve özel tehlikeli suçlular hakkında tedbirler
Tüzel kişiler hakkında tedbirler
• 2- Adli Para cezası • Alkol ve uyuşturucu bağımlısı kişiler hakkında tedbirler
Dava Zamanaşımı
• Madde 66- (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller
dışında kamu davası;
• a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda
otuz yıl,
• b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,
• c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren
suçlarda yirmi yıl,
Dava Zamanaşımı

• d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını


gerektiren suçlarda onbeş yıl,
• e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para
cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
• Geçmesiyle düşer.
Dava Zamanaşımı

• (4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin


belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının
yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik
cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından
hapis cezası esas alınır.
Ceza Zamanaşımı

• Ceza zamanaşımı
• Madde 68- (1) Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki sürelerin
geçmesiyle infaz edilmez:
• a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl.
• b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl.
Ceza Zamanaşımı

• c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında


yirmidört yıl.
• d) Beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl.
• e) Beş yıla kadar hapis ve adlî para cezalarında on
yıl.
Koşullu Salıverme
• Hapis cezasını çekmekte olan mahkumun mahkum olduğu cezanın
tamamını çekmeden serbest bırakılmasıdır.
• Normalde hükümlülük süresinin 2/3 ünün çekilmiş olması şarttır.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar
30 yılını,
• Müebbet hapis cezasına mahkum edilmiş olanlar 24 yılını infaz
kurumunda çektikleri takdirde koşullu salıvermeden yararlanabilirler.
Sağlık Hukuku II
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA
DEDEOĞLU
HEKİMLERİN CEZAİ SORUMLULUĞU

• Hekimin cezai sorumluluğu, geniş anlamda, teknik


anlamda hekimin tıp mesleğini icra ederken işlediği
suçlarla, bu mesleğin icrası dolayısıyla işlemiş olabileceği
suçlardan dolayı sorumluluğunu ifade eder.
HEKİMLERİN CEZAİ SORUMLULUĞU

• Hekimlerin mesleki uygulamaları ile ilgili gerek ceza


gerekse medeni kanunumuzda hekimlerin “cezai” ve
“hukuki” sorumluluğunu düzenleyen özel bir madde
bulunmamaktadır.
• Bu nedenle genel hükümler kapsamında
yargılanmaktadırlar.
HEKİMLERİN CEZAİ SORUMLULUĞU

• Hekimleri, uygulamada tıbbi müdahale eyleminden dolayı


ceza sorumluluğu ile karşı karşıya getiren suç türü; sıklıkla
taksirle öldürme veya taksirle yaralama suçudur.
• Tıbbi müdahale eyleminde hekimin kasıtlı davranışı ile
ölüm veya yaralama sonucu oluşmuş ise kasten öldürme
veya yaralama suçu oluşacaktır.
HEKİMLERİN CEZAİ SORUMLULUĞU

• Bu kapsamda, daha çok hekimin ihmali davranışla kasten


öldürme suçunu işlediği durumlarla karşılaşılmaktadır.
Hekimlik mesleğinin icrasında kasten ya da taksirle öldürme
veya yaralama suçlarının yanı sıra; çocuk düşürtme, görevi
kötüye kullanma, irtikap, suçu bildirmeme gibi bazı özel suç
türleri de gündeme gelmektedir.
HEKİMLERİN CEZAİ SORUMLULUĞU

• Diğer yandan, nispeten yeni bir kavram olan kişisel verilerin


korunması alanında, hekim ile hasta ilişkisinin özelliği nedeniyle
önem taşıyan hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme,
verme, ele geçirme suçu ile kişinin vücut bütünlüğü ve yaşam
hakkıyla yakından bağlantılı olan ve hekimlik mesleğinin
icrasında da karşılaşılabilecek organ ve doku nakli suçu ve insan
üzerinde deney ve deneme yapma suçu, hekimlik mesleğinin
ifasında hekimlerin ceza sorumluluğu açısından önem
taşımaktadır.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI
• Kasten insan öldürme suçuyla korunan hukuki yarar; kişinin yaşam
hakkıdır. Kasten öldürme suçu; hayata karşı suçlar arasında yer
almaktadır.
• Kasten öldürme ve yaralama suçunun manevi unsuru kasttır. Kasten
öldürmede kasıtlı olarak işlenen eylem sonucu mağdurun ölümü,
kasten yaralama suçunda ise; kasıtlı bir eylem ile başkasının
vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin
bozulmasına neden olunması hali söz konusudur.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• ****Kast TCK m. 21 de “suçun kanuni tanımındaki


unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi”
olarak tanımlanmıştır.
• Doğrudan ve dolaylı kast diye iki çeşidi vardır.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• Belirli bir netice veya neticeler fail tarafından isteniyorsa


doğrudan (direkt) kasttan söz edilir.
• Buna karşılık failin hareketinin belli bir neticeyi meydana
getirebileceğini öngördüğü halde, bu hareketi yapmaktan
kaçınmaması, olursa olsun demesi halinde direkt kastı değil,
muhtemel kastı- olası kastı- söz konusu olur.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• Mesleğinin özelliği gereği iyileştirme ve tedavi amacıyla


davranması asıl olan hekimin mesleğinin icrası nedeniyle
yaptığı eyleminde kasten adam öldürme veya yaralama
kastı ile davranması, hayatın olağan akışında hekimden
beklenmeyen bir durumdur.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• Nitekim, hekimlik mesleğinin icrasında gerçekleştirilen


tıbbi müdahale eylemi nedeniyle hekimler açısından daha
çok kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi
suçları gündeme gelmektedir
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• Hekimin yükümlü olduğu belirli bir icrai davranışı yani


gerekli tıbbi müdahaleyi yapmaması sonucunda kişinin
ölmesi halinde belirli koşullar altında sorumluluğu
doğabilir.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• Bu bağlamda, bir sağlık kuruluşunda görevli hekimin,


durumu acil olan bir hastaya müdahaleyi
gerçekleştirmemesi dolayısıyla kişinin ölmesi halinde
ihmali davranışla öldürme suçunun işlendiğinin
kabulü gerekir.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• İhmali davranışla öldürme suçu, kasten işlenebildiği gibi


taksirle de işlenebilir.
• Belli bir yönde icrai davranışta bulunma yükümlülüğü altında
bulunan kişi, bu yükümlülüğün gereği olarak icrai davranışta
bulunmaması sonucunda bir insanın ölebileceğini
öngörmüşse, olası kastla işlenmiş olan adam öldürme
suçu;
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• belli bir yönde icrai davranışta bulunma yükümlülüğü


altında bulunan kişi, bu yükümlülüğe aykırı
davrandığının bilincinde olduğu halde, bunun
sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen
yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise; taksirle
işlenmiş adam öldürme suçu oluşacaktır.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI

• TCK m.22/ 2 Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne


aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında
belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
• Dikkat ve özen görevinin ihlali
• İsteyerek yapılan fiilden dolayı meydana gelen
istenmeyen neticelerden sorumluluk.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI
• Her olaya özgü değerlendirme ile oluş, mevcut delil durumu ve
sonuca göre hekimin saiki tayin edilerek eylem nitelendirilecektir.
• İhmali davranışla işlenen kasten öldürme suçuna; yaralının ilk
müdahale için getirildiği hastanedeki doktorun yaralıyı görmeden
başka bir hastaneye göndermesi, yaralının bir süre müdahale
yapılmadan bekletilmesi, daha sonra götürüldüğü hastanede
müdahaleye karşın hayatını kaybetmesi durumları da örnek olarak
gösterilebilir.
KASTEN ÖLDÜRME, KASTEN YARALAMA VE KASTEN
ÖLDÜRMENİN
İHMALİ DAVRANIŞLA İŞLENMESİ SUÇLARI
• Tedavi amacıyla hareket edilmeyen durumlar, iyileşmesi olanaksız bulaşıcı
hastalığa yakalanan hastaya gerekli tedavinin uygulanmaması sonucu başka
kimselerin de aynı bulaşıcı hastalığa yakalanabileceğinin dikkate alınması, sonuçta
bu kimselerin de bulaşıcı hastalığa yakalanarak ölmeleri,
• daha az masraflı olduğu için riskli ve başarı şansı az olan bir yöntem denenmesi,
• uçağa yetişmek için ameliyatın yarıda bırakılması,
• hastanın gereğinden fazla narkozda kalması,
• örnek senaryolarında ise olası kast altında hekimin ihmali davranışla kasten
öldürme suçunun oluştuğu kabul edilebilecektir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Taksir; dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir


davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi
öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
• Taksirin değerlendirilmesinde; eylemin iradi olması, dikkat ve
özen yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, sonucun
öngörülebilmesi ancak istenmemesi ve taksirli eylemle sonuç
arasında nedensellik bağının bulunması unsurları dikkate
alınır.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Tıbbi müdahalede dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı


davranışın mevcudiyeti, yani tıp biliminin gerektirdiği
şekilde yapılmamış tıbbi müdahale durumu hukuka aykırı
kusurlu bir eylem yaratmaktadır.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Tıbbi müdahalede dikkat ve özen yükümlülüğüne


uyulmasının ise tıbbi müdahalenin yetkili hekim
tarafından hastanın aydınlatılmış rızasına dayanarak
yapılması unsurlarıyla birlikte, hekimlik mesleğinin yerine
getirilmesinde tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk
koşullarından birini oluşturduğunun burada da altı
çizilmelidir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Dikkat ve özen yükümlüğü; sadece uygulanan tıbbi


müdahale ve tedavi yöntemlerini değil, hastanın özenle
koruma altına alınmasını, hastayı kontrol ve denetim
altında bulundurmayı da kapsayıcı şekilde geniş
yorumlanmalıdır.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Hastaya uygulanan girişim, eksik, fazla, gereksiz, yanlış,


zamansız, uygunsuz ya da yetkisiz kişiler tarafından
yapılmış olabilir. Hastanın aydınlatılmaması, onayının
alınmaması, hastaya müdahale öncesi veya sonrasında
gerekli destek ve bakım verilmemesi durumları, bu
kapsamda değerlendirilecektir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• İlk böbrek (nefrektomi) ameliyatı esnasında vücutta gazlı


tampon unutulması üzerine hastada meydana gelen
komplikasyonda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlal
edildiğine hükmedilmiştir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Yine zayıflama kliniğine başvuran hastanın 44 günlük


zayıflatılmasına yönelik tedavi sürecinde mevcut kronik
kalp damar hastalığının aktif hale gelmesi sonucu hayatını
kaybetmesinde; tetkiklerin eksik yaptırılması nedeniyle
doktor, kusurlu bulunarak hastanın ölümüne bilinçli
taksirle neden olmaktan sorumlu tutulmuştur.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• BİLİNÇLİ TAKSİR!!
• Eğer fail, neticeyi öngörmüş ise bilinçli (öngörülü) taksirden;
öngörmemiş ise bilinçsiz (öngörüsüz) taksirden söz edilir.
• Bilinçli taksirde fail, normalde öngörülebilir neticeyi, somut
olayda da öngörmüş, buna rağmen her ne kadar öngördüğü
neticeyi istemese de yine de hareketi yapmıştır.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Yargıtay 12. Ceza Dairesi de; bir kararında mesleki kusurluluk ve


bu kapsamda tıbbi müdahalelerde bilinçli taksirin kabulü için,
yasadaki öngörme ölçütünün tek başına kabulünün yeterli
olmadığı, hekim kusurunda bilinçli taksir yönünden aşırı güven,
mesleki cesaret ve tıp kurallarına çok açık ve kabul edilemez
aykırılıklar gibi ek koşulların gerçekleşmesinin aranması gerektiği,
aksi halde tüm tıbbi müdahalelerde bilinçli taksirin varlığının kabul
edilebileceği belirtilmiştir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Daire önüne gelen somut olayda; küçük çocuğa yapılan ilk


müdahalede yanlış teşhis konulması sonucu meydana
gelen sol testis kaybında müdahaleyi yapan hekimin
bilinçli taksirden sorumluluğu kabul edilmiştir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Gerektiği halde dahiliye konsültasyonu istenmeyip


hastanın şeker komasına girmesine yol açılması,
• tıbbi müdahalenin sağlık görevlisine yaptırılması, ha
• sta dosyasına bakılmadan başlanan ameliyatta tümörlü göz
yerine diğer gözün alınması,
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• yanlış diş çekimi,


• tedavi için yanlış ilaç kullanma,
• doz alımında yanılma, yanlış teşhis,
• ameliyat esnasında biten oksijen tüpü yerine, karbondioksit
tüpü bağlanması, dikkat ve özen yükümlüğünün ihlalinin
kabul edildiği uygulamaya yansıyan örnek davalar arasındadır.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Tıbbi müdahale sonucu oluşan komplikasyonlarda ise


hekimin dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareketinin
bulunup bulunmadığı, hastayı aydınlatma yükümlülüğüne
uyup uymaması ve olaydaki tüm karakteristik faktörler bir
arada değerlendirilerek hekimin taksirinin bulunup
bulunmadığı tayin edilmelidir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Yargıtay 4. Ceza Dairesinin bir kararında da vurgulandığı


üzere; hekimin tıp biliminin ilke ve kuralları çerçevesinde
hareket ettiği halde, bazı komplikasyonların doğması
durumunda, hekimin yanılgısına dayanılarak sorumluluğu
cihetine gidilemez.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Yargıtay 12. Ceza Dairesi de; hekime yüklenebilecek bir


kusur olmamasına rağmen tıbbi müdahale, ortaya çıkan
bir komplikasyon nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmışsa,
bu durumda hekimin sorumluğundan söz
edilemeyeceğine hükmetmiştir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Diğer yandan, taksirle adam öldürme veya yaralama


suçlarından sorumluluk için; hekimin mesleğinin
gerektirdiği özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı eylemi,
yani tıbbi uygulama hatasının yanı sıra, meydana gelen
sonuç ile hekimin hatası arasında nedensellik bağının
bulunması da gerekmektedir.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Sözgelimi; ameliyattan önce anestezi hekiminin gerekli


bilgilendirmeyi yapmaması, ancak hastanın narkoz
dışında bir nedenle hayatını kaybetmesi halinde, ihlal
ile netice arasında nedensellik bağı olmadığından anestezi
uzmanı hekimin sorumluluğu doğmayacaktır.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Kusurlu bir tıbbi müdahale sonucunda, hastanın


sağlığının zarar görmesi veya yaşamının sona ermesi
halinde, tıbbi müdahale ile doğan sonuç arasında illiyet
bağı bulunmakta ise aydınlatma ve rıza koşulu
gerçekleşmiş olsa dahi, müdahaleyi yapan hekim,
taksirle yaralama veya öldürme suçlarından sorumlu
olacaktır
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Trafik kazası sonucu hastane acil servisine getirilen bir


hastanın ölümü ile sonuçlanan örnek bir olayda ise geç
müdahale olup olmadığı, yeterli müdahale olup
olmadığı, tedavide kusur olup olmadığı ve
nedensellik bağı bulunup bulunmadığı, ölçütlerine
göre değerlendirme yapılmıştır.
TAKSİRLE ÖLDÜRME VE TAKSİRLE YARALAMA
SUÇLARI

• Yine yargıya yansıyan bir diğer olayda; nöbetçi olan doktorun


hastaneye gelip hastayı kontrol etmeden, serum ve ilaç
verilmesi talimatını verdiği ve hasta bebeğin ölümü ile
sonuçlanan bir olayda; muayene ve kontrol etmeme eylemi
ile ölüm arasındaki nedensellik bağının araştırılarak,
sonuca göre eylemin görevi ihmal veya taksirle adam öldürme
suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi
gerektiği hükme bağlanmıştır.
CEZA YARGILAMASINA İLİŞKİN ÖNEMLİ BİLGİLER

• Soruşturma izni, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan


Mesleki Sorumluluk Kurulu tarafından verilir. Mesleki
Sorumluluk Kurulu, özel sağlık kurum ve kuruluşları ve
vakıf üniversitelerinde görev yapan hekim ve diş
hekimleri ile diğer sağlık meslek mensupları bakımından il
sağlık müdürlüklerinde görevli başkan veya yardımcılarını
da ön inceleme yapmak üzere görevlendirebilir.
CEZA YARGILAMASINA İLİŞKİN ÖNEMLİ BİLGİLER

• Soruşturma izni verilmesine ilişkin 4483 sayılı Kanunun 7


nci maddesindeki süreler, iki kat olarak uygulanır.
Mesleki Sorumluluk Kurulunun kararlarına karşı
Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilir
CEZA YARGILAMASINA İLİŞKİN ÖNEMLİ BİLGİLER

• İtiraz
• Madde 9/2 Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara karşı
hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi;
soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise
Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi, izin vermeye yetkili
merciler tarafından verilen işleme koymama kararına karşı da
şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili merciin
kararının tebliğinden itibaren on gündür.
Ceza Muhakemesinin Yürüyüşü
• Ceza Yargısı Üç Kademelidir.
• İLK DERECE CEZA MAHKEMELERİ
• BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ
• YARGITAY
İlk Derece Ceza Mahkemeleri

Genel Görevli Ceza Mahkemeleri Özel Görevli Ceza Mahkemeleri


• Asliye Ceza Mahkemeleri • Çocuk Ceza Mahkemeleri
• Ağır Ceza Mahkemeleri • İcra Ceza Mahkemeleri
• Fikri ve Sınai Haklar Ceza
Mahkemeleri
• Kadastro Ceza Mahkemeleri
Ceza Muhakemesinin Yürüyüşü
5271 Sayılı CMK’ nın düzenlemesine göre ceza muhakemesi
Soruşturma,
Kovuşturma
Evrelerinden oluşur
Ceza Muhakemesinin Yürüyüşü
• Soruşturma:
CMK m.2/1-e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç
şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen
evreyi, İfade eder.
Soruşturma evresinin en yetkili organı SAVCI’ dır.
Savcılık makamı suç haberinin ciddi olmadığı kanaatine varırsa
TAKİPSİZLİK kararı verir (kovuşturmaya yer olmadığına dair karar <-
KYOK).
Ceza Muhakemesinin Yürüyüşü

Yetkili mahkemenin iddianameyi kabulü ile


KOVUŞTURMA evresi başlamış olur.
Kovuşturma evresi iddianamenin kabulü ile hükmün
kesinleşmesine kadar geçen evreyi kapsar.
Sağlık Hukuku
Dr. Öğretim Üyesi Ayşegül KARACA
DEDEOĞLU
Türk Hukukunda Sterilizasyon ve Kastrasyon:

• Sterilizasyon ve kastrasyon, genel manada kısırlaştırma


anlamını taşımaktadır. Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun
(NPHK) 4. maddesinde, sterilizasyon tanımı yapılmıştır, buna
göre: “Sterilizasyon, bir erkek veya kadının çocuk yapma
kabiliyetinin cinsi ihtiyaçlarını tatmine mani olmadan izalesi
için yapılan müdahale demektir».
Kastrasyon

• Sterilizasyon, kişinin çocuk yapma kabiliyetinin


ortadan kaldırılması ile sonuçlanan bir işlem olması
sebebiyle hadımlaştırma olarak adlandırılan yabancı
kökenli bir sözcük olan kastrasyon işlemine benzer.
Kastrasyon

• Ancak sterilizasyon işlemi sonucunda kişinin cinsel ilişki


yeteneklerini kaybetmesi söz konusu olmadığından
sterilizasyon, kastrasyon işleminden farklılık arz eder.
• Nitekim kastrasyon, sterilizasyonun ağır bir türü olarak
ifade edilmektedir. Kastrasyonda kişi, çocuk yapma kabiliyeti
elinden alındığı gibi, cinsi ihtiyaçlarını da teminden mahrum
kalmaktadır.
Sterilizasyon
• Türk hukukunda sterilizasyona ilişkin düzenlemeler, NPHK ve
Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve
Denetlenmesine İlişkin Tüzükte (RTSHYD) yer almakla beraber
dolaylı olarak Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanunda, Hasta Hakları Yönetmeliğinde (HHY) düzenlemeler
bulunmaktadır. Ayrıca Türk Ceza Kanununda (TCK)
kısırlaştırmaya ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.
Sterilizasyon
• Mevzuatımızda 2005 yılına kadar, sadece sterilizasyon
sözcüğü yer almakta idi.
• Gerçekten 765 sayılı TCK’da, 1965 tarihli Nüfus Kanununda
ve 1983 tarihli Nüfus Kanunu’nda sterilizasyon sözcüğü
kullanılmıştır.
• Buna karşılık 2005 tarihli ve 5237 sayılı TCK’da kısırlaştırma
sözcüğünü tercih edilmiştir.
Sterilizasyon

• NPHK madde 4’e göre: “ Sterilizasyon, bir erkek veya


kadının çocuk yapma kabiliyetinin cinsi ihtiyaçlarını tatmine
mani olmadan izalesi için yapılan müdahale demektir.
• RTSHYD de Sterilizasyon deyimi, kadınlarda tüp
ligasyonu, erkeklerde vazektomiyi olarak tanımlanmıştır.
Sterilizasyon

• Sterilizasyon işlemi kadınlarda yumurta kanallarının


bağlanması suretiyle erkeklerde ise sperm
kanallarının kapatılması yoluyla üreme yetisinin
ortadan kaldırılması ile gerçekleştirilir.
Sterilizasyonun (kısırlaştırmanın) İşlevi

• İşlevine baktığımızda ise sterilizasyon günümüzde nüfus


planlamasında başvurulan gebeliğin önlemesi
yöntemlerinden biri olarak görülmektedir.
Sterilizasyonun (kısırlaştırmanın) İşlevi

• NPHK’nın “nüfus planlaması” başlıklı 2. maddesinde nüfus


planlaması, “fertlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman
çocuk sahibi olmaları” şeklinde tanımlanarak bu amaca
yönelik tedbirlerinden biri olarak sterilizasyon işlemine de yer
verilmiştir.
Sterilizasyonun (kısırlaştırmanın) İşlevi

• Gebelikten korunma yöntemi olarak kısırlaştırma, bazı


ülkelerde devlet politikası olarak savunulmakta ve
uygulanmaktadır. Çin’de devlet yetkililerinin ikinci bir çocuk
sahibi olmayı lüks olarak gördükleri belirtilmektedir.
Sterilizasyonun (kısırlaştırmanın) İşlevi

• Bu nedenle tek çocuk politikasını 1979 yılının sonlarında


uygulamaya koyan Çin hükümeti tarafından kısırlaştırma
işleminin güçlü bir şekilde önerilen gebelikten korunma
yöntemi olduğu ifade edilmektedir.
• Bu ülkede doğurganlık çağındaki Çinli kadınların yarısı,
kendilerinin veya eşlerinin kısırlaştırıldığını
bildirmektedirler.
Sterilizasyon

• Günümüzde gebelikten korunma yöntemi olarak uygulanan


kısırlaştırma işlemi, geçmişte siyasi gücü elinde
bulunduranların sağlıklı genlere sahip bir toplum
yaratmayı hedefleyen ve öjenik (eugenic) adı verilen
amaçlara ulaşmak için sıkça başvurdukları yöntemlerden birisi
olmuştur.
Sterilizasyon

• Örneğin Almanya’da kısırlaştırma işlemi, Alman


toplumunun biyolojik ve ırksal kalitesini yükseltmek
amacı ile nasyonal sosyalist parti iktidarı döneminde
uygulanmıştır.
Sterilizasyon Ameliyatının Koşulları

• Sterilizasyon ameliyatı, tıbbi sakınca olmadığı


takdirde reşit kişinin isteği üzerine yapılır.
• Bir ameliyatın seyri sırasında tıbbi zaruret nedeniyle
bir hastalığın tedavisi için kastrasyonu gerektiren
hallerde, kişinin rızasına bakılmaksızın
kastrasyon ameliyesi yapılabilir.
Sterilizasyon

• Sterilizasyon ameliyatı RTSHYD


• Madde 10 – Sterilizasyon ameliyatı, tıbbi sakınca olmaması
koşuluyla ve reşit kişinin isteği üzerine yapılır.
• Kadınlara sterilizasyon ameliyatı, kadın hastalıkları ve doğum
ya da genel cerrahi uzmanlarınca yapılır.
Sterilizasyon

• Erkeklere sterilizasyon ameliyatı, üroloji, kadın


hastalıkları ve doğum yada genel cerrahi uzmanlarıyla bu
konuda Bakanlıkça açılan eğitim merkezlerinde kurs
görerek yeterlik belgesi almış pratisyen hekimlerce
yapılır.
Kadınlara sterilizasyonun yapılacağı yerler ve
buralarda bulunması gereken koşullar:
• Madde 11 – Kadınlara sterilizasyon ameliyatı, yalnızca,
resmi tedavi kurumlarıyla özel hastanelerde yapılır.
Buralarda, Tüzük’ e ekli (4) sayılı listede yer alan araç,
gereç ve personelin bulunması zorunludur.
Tüzük Ekli (4) Sayılı Liste

• (4) SAYILI LİSTE


• Kadınlara sterilizasyon ameliyatı yapılacak yerlerde bulunması zorunlu
koşullar, araç, gereç ve personel:
• 1 - Histeroktomi dahil kadın-doğum operasyonlarının yapılabileceği
ameliyathane koşulları
• 2 - Mini-laparotomi seti ya da laparoskop aygıtı
• 3 - Genel anestezi verecek uzman hekim ya da teknisyen
Erkeklere sterilizasyonun yapılacağı yerler ve
buralarda bulunması gereken koşullar:
• Madde 12 – Erkeklere sterilizasyon ameliyatını, uzman
hekimler, mesleklerini uyguladıkları yerlerde, pratisyen
hekimlerse, resmi tedavi kurumlarında yaparlar. Buralarda,
Tüzük’ e ekli (5) sayılı listede yer alan araç ve gereçlerin
bulunması zorunludur.
Tüzük Ekli (5) Sayılı Liste
• Erkeklere sterilizasyon ameliyatı yapılacak yerlerde bulunması zorunlu araç ve
gereçler:
• 1 - Ameliyatın yapılacağı bir oda
• 2 - Cerrahi masa ya da muayene masası
• 3 - Vazektomi seti (steril eldiven, sütür malzemesi, örtü vb.)
• 4 - Tansiyon aleti, stetoskop, lokal anestetik madde, cilt temizliği için
antiseptik solüsyon ve ışık
Rıza

• NPHK madde 4/2 Sterilizasyon ameliyatı, tıbbi sakınca


olmadığı takdirde reşit kişinin isteği üzerine yapılır.
• NPHK madde 6/2 «…. rızaları aranılacak kişiler evli
iseler, sterilizasyon veya rahim tahliyesi için eşin de rızası
gerekir.
Rıza

• RTSHYD’ de bu konuya düzenlemede rıza hem kişiden hem


de eşinden aynı anda doktor huzurunda yazılı şekil şartına
bağlı alınmaktadır.
Rıza

• “Müdahaleden önce görevli doktorun tüm açıklamalarını


dinledik. Sterilizasyon işlemine, rıza ve iznimiz olmadan
girişilemeyeceği, bu işlemin tıbbi sonuçları ve muhtemel
komplikasyonları bize etraflıca anlatıldı.
Rıza

• Bu konuda, sorumlulukların bize ait bulunduğu bilincinde


olduğumuzu, hiçbir şiddet, tehdit, telkin ya da maddi ve
manevi baskı altında olmaksızın sterilizasyonu kabul
ettiğimizi, doğacak sonuçları gerek birbirimiz ve gerek
doktor ve hastane aleyhine kullanmayacağımızı, sonucuna
katlanacağımızı ve sterilizasyon işlemine rıza gösterdiğimizi
beyan ederiz.
Rıza
• Sterilizasyon Tarih Yaptıracak Kişi Eş Vasi
• Getirdiğim belgedeki imzanın eşime ya da vasime ait olduğunu ve
bundan doğacak hukuki sorumluluğun bana ait bulunduğunu beyan
ederim.
• Tarih Sterilizasyon Yaptıracak Kişi
• Sterilizasyon işlemiyle ilgili işbu izin belgesi huzurumda düzenlendi.
• Tarih Görevli Doktor
Türk Ceza Kanunundaki Düzenleme
• Kısırlaştırma
• Madde 101- (1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse,
üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, kısırlaştırma
işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir
oranında artırılır.
• (2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi
tarafından işlenmesi halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
Türk Ceza Kanunundaki Düzenleme

• Kanun koyucu, 101. maddenin ilk fıkrasında bir erkeğin veya


kadının rızası olmaksızın kısırlaştırılmasını suç olarak
düzenlemiştir.
• Yine aynı fıkranın ikinci cümlesinde bu kişilerin rızaları
olmaksızın ve yetkisiz kişiler tarafından kısırlaştırılmasını
daha fazla ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli hal olarak
öngörmüştür.
Türk Ceza Kanunundaki Düzenleme

• Zira bu ikinci halde rızanın yokluğunun yanı sıra,


kısırlaştırma işlemini yapan kişi de yetkisizdir.
• İkinci fıkrada ise kişilerin rızası ile ancak yetkisiz kişiler
tarafından kısırlaştırılması, suç olarak düzenlemiştir.
Cinsiyet Kavramı

• Cinsiyet, biyolojik, fizyolojik, hormonal yönlerinin


yanında, psikolojik ve sosyal yönleri de olan içgüdüdür.
Bu itibarla, cinsiyeti belirleyen sadece fiziki yapı
değil, aynı zamanda ruhî yapıdır.
• Aynı zamanda cinsiyet; yaşayan bir organizmada erkekle
dişiyi ayırt etmeye yarayan yapı özelliğidir.
Cinsiyet Kavramı

• İnsan, hayvan ve bitkilerde erkek, dişi bireylerde üremede


ayrı ayrı bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren özel
yaradılış, eşey ve cinsliğe cinsiyet adı verilmektedir.
• Cinsiyet, erkek ve kadının arasındaki cinsellik temelli
biyolojik farklılığı ifade eden kavramdır. Bir bireyin sahip
olduğu fizyolojik, biyolojik ve genetik özellikleri ifade
etmek için cinsiyet kavramı kullanılmaktadır
Genel Olarak

• Kişinin cinsiyetinin hukuk düzenini, devleti ilgilendirdiği


alanların başında aile hukuku gelmektedir, eşcinsel
birliktelikler bazı ülkelerde yasal düzenleme konusu olsa da
evlilik ile aynı değildir.
• Aile hukuku dışında cinsiyet ayrımı ülkemiz bakımından++
Genel Olarak

• ++zorunlu askerlikte, bazı işlerin görülmesinde


(spor branşları, hayat kadınlığı gibi), sosyal güvenlik
hukuku ve iş hukuku bakımından çalıştırılma, izin,
emeklilik koşullarında, kadını koruyan yasalarda,
zührevi hastalıklarla mücadelelerde ve cezaların
infazında önemlidir.
Genel Olarak

• Bazı ülkeler sicilde yazılı cinsiyette değişiklik


yapmadan önce cinsiyet değişikliğine yönelik estetik
ameliyat yapılmasını, bazı ülkeler kısırlaştırma
ameliyatını, bazıları evli olunmaması ya da alt soyun
bulunmamasını, bazıları ise tamamını koşul olarak
aramaktadırlar.
Türk Hukukunda Durum

• Hukukumuzda sicil cinsiyetinin (nüfus sicilinde yazan


cinsiyeti «sicil cinsiyeti» olarak adlandıracağız)
değiştirilmesi mümkündür. Ancak yıllar içinde bu
değişiklik için farklı koşullar aranmıştır.
Türk Hukukunda Durum

• Türk Hukuku’nda cinsiyet değişikliğine ilişkin ilk düzenleme,


1988 yılında, Türk Kanunu Medenisinin (eski Medeni
Kanun) 29’ncu maddesine, 3444 sayılı Kanun’la eklenen bir
fıkra ile gerçekleştirilmiştir.
• 3444 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce Türk
hukukunda cinsiyet değişikliğine ilişkin herhangi bir açık
düzenleme mevcut değildi.
Türk Hukukunda Durum

• 3444 sayılı Yasa ile eklenen yeni fıkrada, aynen şu


düzenleme yer almaktadır. «Doğumdan sonra
meydana gelen cinsiyet değişikliğinin asgari sağlık
kurulu raporu ile belgelendirilmesi halinde nüfus
sicilinde gerekli düzeltme yapılır. ++
Türk Hukukunda Durum

• ++Bu konuda açılacak davalarda cinsiyeti


değiştirilen kişi evli ise, eşe de husumet yöneltilir ve
aynı mahkeme, varsa ortak çocukların velayetinin
kime verileceğini de tayin eder, cinsiyet değişikliği
kararının kesinleştiği tarihte, evlilik kendiliğinden
son bulur»
Türk Hukukunda Durum
• Bu düzenlenmede açıkça cinsiyet değişikliğinin hukuken geçerli
sayılacağından söz edilmemektedir.
• Fakat, bir kişinin doğumunda sahip olduğu cinsiyeti sonradan
değiştirmesi halinde, dava yolu ile nüfus kaydında yer alan
cinsiyet ile ilgili hususun da değiştirilmesini (nüfus kaydının
düzeltilmesi) isteyebileceği dile getirilerek, dolaylı yoldan
cinsiyet değiştirmenin hekim raporuna bağlanmış olma
koşulu ile geçerli sayılacağı belirtilmektedir.
Türk Hukukunda Durum
• 2002 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun
40’ıncı maddesinde yeniden düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre;
• Cinsiyet değişikliğinde
• Madde 40- Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda
bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir.
Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin onsekiz yaşını
doldurmuş bulunması ve evli olmaması; +++
Türk Hukukunda Durum

• +++ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh


sağlığı açısından zorunluluğunu (…)(2) bir eğitim ve araştırma
hastanesinden alınacak resmî sağlık kurulu raporuyla
belgelemesi şarttır.(2) Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbî
yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı
gerçekleştirildiğinin resmî sağlık kurulu raporuyla
doğrulanması hâlinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli
düzeltmenin yapılmasına karar verilir.
Türk Hukukunda Durum

• *2 : 20/3/2018 tarihli ve 30366 sayılı Resmî Gazete’ de


yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 29/11/2017 tarihli ve
E.: 2017/130, K.: 2017/165 sayılı Kararı ile bu maddenin
birinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…ve üreme
yeteneğinden sürekli biçimde yoksun
bulunduğunu…” ibaresi iptal edilmiştir.
Türk Hukukunda Durum

• İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM), y,y./Türkiye


kararında, Türk Medeni Kanunu’nun 40. maddesinde yer
alan Kısırlık (üreme yeteneğinden sürekli yoksun olma)
koşulu nedeniyle Türkiye’yi tazminata mahkum etmişti.
Türk Hukukunda Durum

• Türk Medenî Kanunu’nun 40’ıncı maddesinde yapılan


düzenlemeyle birlikte, cinsiyet değişikliği ameliyatının nüfus
siciline işlenebilmesi için, iki aşamanın geçilmesi gerekir.
• Bunlardan ilki ameliyat öncesi, ikincisi ameliyat sonrasıdır.
Türk Hukukunda Durum

• Cinsiyet değişikliği ameliyatlarını denetim altına


almak, bu tür ameliyatların kişinin isteğine bağlı
olarak gelişigüzel, denetimsiz bir şekilde yapılmasını
önlemek amacıyla, ameliyat öncesinde mahkemeden
izin alınması öngörülmüştür.
Cinsiyet Değişikliğinin Şartları/1- Mahkemeye İzin
İçin Başvurma
• Cinsiyet değişikliği ameliyatı yaptırılabilmesi için, öncelikle
mahkemenin cinsiyet değişikliğine izin vermiş olması gerekir.
• Cinsiyet değişikliği ameliyatı yaptırmak amacıyla mahkemeye
başvuran kişinin,
• onsekiz yaşını doldurmuş olma ve
• evli olmamanın yanında,
Cinsiyet Değişikliğinin Şartları/1- Mahkemeye İzin
İçin Başvurma

• transseksüel yapıda olup,


• cinsiyet değişikliği operasyonu geçirmenin ruh
sağlığı açısından zorunlu olduğuna dair bir eğitim
ve araştırma hastanesinden alınmış resmî nitelikte
sağlık raporunu ibraz etmiş olması gerekir.
2-Mahkeme İznine Başvuran Kişinin Onsekiz Yaşını
Tamamlamış Olması

• Cinsiyet değişikliği ameliyatı için mahkemeye başvuran


kişinin onsekiz yaşını tamamlamış olması gerekir.
• Eski düzenlemede bulunmayan bu şartın yeni düzenlemede
yer alması isabetli olmuştur.
• Zira, ergenlik dönemi kişinin cinsel kimliğinin tam olarak
oturduğu dönemdir.
2-Mahkeme İznine Başvuran Kişinin Onsekiz Yaşını
Tamamlamış Olması
• Türk Medenî Kanunu’nun 40’ıncı maddesinde ayrıca
belirtilmemiş olsa da, mahkemeye izin için başvuran
kişinin ayırt etme gücüne sahip olması gerektiği açıktır.
• Zira, başvuru bir irade açıklaması olduğuna göre, her irade
açıklaması için aranan ayırt etme gücüne sahip olma şartının
burada da bulunması gerektiğine şüphe yoktur.
3- Mahkeme İznine Başvuran Kişinin Evli Olmaması

• Cinsiyet değiştirme ameliyatı için mahkeme iznine başvuran kişinin


evli olmaması gereklidir.
• Burada evli olmama, daha önceden hiç evlenmemiş olma anlamına
gelmez. Cinsiyet değişikliği operasyonu geçirmek isteyen kişinin,
başvuru tarihinden önce evli olması, hatta bu evliliğinden çocuk
sahibi olması, izin için mahkemeye başvurmasına engel değildir.
4- Mahkeme İznine Başvuran Kişinin Transseksüel
Yapıda Olması

• Kişinin kendisini karşı cinsiyette algılaması, biyolojik


cinsiyeti ile ilişkili özelliklerden aşırı rahatsızlık duyması,
bunları gizleme çabası içerisinde olması ve karşı cinsin
birincil ve ikincil cinsiyet özelliklerine sahip olmak istemesi
ile karakterize cinsel kimlik sapması cinsel kimlik
bozukluğu, günümüzde yaygın şekilde kullanımı ile
transseksüalite olarak isimlendirilmektedir.
4- Mahkeme İznine Başvuran Kişinin
Transseksüel Yapıda Olması
• Söz konusu maddede ayrıca, cinsiyet değişikliği
ameliyatının ruh sağlığı açısından zorunlu
olduğunun resmî sağlık kurulu raporuyla
belgelenmesi gerektiği öngörülmüştür.
4- Mahkeme İznine Başvuran Kişinin
Transseksüel Yapıda Olması
• Bundan anlaşılması gereken, yapılan her türlü
hormonal ve biyolojik tedavi sonuçsuz kaldığından,
cinsiyet değişikliği ameliyatının nihaî ve tek çözüm
olması ve bu tedavinin uygulanmaması halinde
hastanın hayatı boyunca ıstırap çekecek olması
gerekir.
Cinsiyet Değişikliğinin Nüfus Siciline İşlenmesi

• Cinsiyet değişikliği ameliyatının nüfus siciline


işlenebilmesi için iki aşamanın tamamlanmış olması
gerekir.
• Bunlardan ilki, yukarıda şartlarını incelediğimiz
ameliyat öncesi izin aşaması, ikinci ise,
ameliyattan sonraki aşamadır.
Cinsiyet Değişikliğinin Nüfus Siciline İşlenmesi

• Mahkeme tarafından ameliyata izin verildikten


sonra, ameliyat gerçekleştirilebilir.
• Nüfus kaydının düzeltilebilmesi için, cinsiyet
değişikliği ameliyatı geçiren kişinin mahkemeden
yeni bir karar alması gerekir.
Cinsiyet Değişikliğinin Nüfus Siciline İşlenmesi

• Mahkemenin bu kararı verebilmesi için, amaç ve tıbbî


yöntemlere uygun bir cinsiyeti değiştirme ameliyatının
yapıldığının resmî bir sağlık kurulu raporu ile
belgelendirilmesi gerekir.
• Mahkeme nüfus kaydının düzeltilmesine karar verdikten
sonra, cinsiyet değişikliği nüfus siciline işletilebilir.
Sağlık Hukuku
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA DEDEOĞLU
İNSAN ÜZERİNDE ARAŞTIRMA

• İnsan üzerinde araştırma hem tıp dünyasını hem de genel olarak bilim
dünyasını önemli etik ve yasal sorunlar arasında bırakan önemli
başlıklardan biridir.
• İnsan üzerinde araştırmalar ile ilgili sınırlamalara özellikle İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra gidilmiştir.
İNSAN ÜZERİNDE ARAŞTIRMA

• Savaştan sonra yayımlanan Nürenberg Kodu ve Dünya Tıp Birliği'nin


yayımladığı Helsinki Deklarasyonu insan üzerinde araştırma ile ilgili kuralların
belirlenmesinde etkili olmuştur.
• Türkiye'de insan üzerinde araştırma, Biyoetik – Biyotıp- Sözleşmesi, Medeni
ve Siyasal Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme, Anayasa, Sağlık Hizmetleri
Temel Kanunu, TCK, HMEK, TDN, İlaç ve Biyolojik Ürünlerin Klinik
Araştırmaları Hakkında Yönetmelik (İBUKAY) gibi uluslararası sözleşmeler
ve yasa tüzük ve yönetmeliklerle düzenlenmiştir.
İnsan Üzerinde Araştırma
• Bu düzenlemelere uyulmadan gerçekleştirilen araştırma ve
eylemler TCK'da tanımlanan insan üzerinde deney ve deneme
suçlarını oluşturabilir.
İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları

• Deneyde hastanın iyileştirilmesi amacından çok


bilimsel olarak ispatlanmamış bir olgunun ispatı amacı
ön plandadır.
• Deneyde genellikle birden fazla hasta üzerinde henüz
ruhsat almamış bir ilacın etkinliği araştırılırken,
İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları

• Denemede tek bir hastanın iyileştirilmesi amaçlanmaktadır.


• Deneyin sözlük anlamı, bilimsel bir gerçeği göstermek, bir
yasayı doğrulamak, bir varsayımı kanıtlamak amacıyla yapılan
işlem, tecrübedir.
• TCK «bilimsel deney» terimini kullanmıştır.
İnsan Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları

• İnsan üzerinde yapılan deneyi, hastalık durumlarının daha iyi


tanı, tedavi veya korunma yöntemlerini ve olanaklarını
geliştirmek için insanlarda doğrudan veya dolaylı bilimsel bilgi
üretme amacıyla tasarlanmış araştırmalar ile normal veya
patolojik her türlü işlevin anlaşılması için sağlıklı veya hasta
bireylerde veya canlı ve ölü dokularda, organlarda, kanda genetik
değerlendirmeler için kullanılacak materyallerde ve diğer beden
sıvılarında yapılacak her türlü araştırmalar olarak tanımlayabiliriz.
İnsan Üzerinde Araştırmada Genel Şartlar

• Sözleşme, yasa, diğer düzenleme ve belgelerde insan


üzerinde araştırma ile ilgili kuralların getirilmesindeki
temel amaç insanın varlığının, onurunun, fiziksel ve
ruhsal bütünlüğünün korunmasıdır.
İnsan Üzerinde Araştırmada Genel Şartlar

• Örneğin Biyoetik Sözleşmesi, sözleşme maddelerine ve


insan varlığının korunmasını güvence altına alan diğer
yasal hükümlere bağlı kalınması şartıyla insan üzerinde
araştırmaya izin vermektedir (m. 15).
İnsan Üzerinde Araştırmada Genel Şartlar

• Bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme


hakkını tanıyan Anayasaya göre, kimse rızası olmadan
bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz (m. 17).
• Gerek uluslararası sözleşme ve diğer belgeler gerekse iç
mevzuatımız insan üzerinde araştırma konusunda benzer
şartları öngörmektedir.
İnsan Üzerinde Araştırmada Genel Şartlar

• İnsan üzerindeki araştırmalar konusunda, düzenlemeler


yetişkin ve tek başına karar verebilecek durumdaki bireyler
ile ilgili ayrı kurallar içerirken, bazı gönüllü grupları için
ayrıca sınırlamalar getirmiştir.
• Örneğin çocuklar, gebe kadınlar, yoğun bakım hastaları,
ayırt etme gücü olmayanların araştırmaya dâhil edilmesi için
ayrıca sınırlayıcı kurallara yer verilmiştir.
1.1. Araştırma İnsan Dışı Deney Ortamında veya Yeterli Sayıda
Deney Hayvanı Üzerinde Yapılmış Olmalıdır

• Bir araştırmanın insan üzerinde yapılabilmesi için bu


araştırmanın öncelikle insan dışı deney ortamında veya
yeterli sayıda deney hayvanı üzerinde yapılmış olması kuralına
TCK'da, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda, İBUKAY’ da
yer verilmiştir.
• Ayrıca TDN'de benzer yönde hüküm bulunmaktadır.
Buradaki amaç, araştırmanın bireye verebileceği zararın an aza
indirilmesidir.
1.1. Araştırma İnsan Dışı Deney Ortamında veya Yeterli
Sayıda Deney Hayvanı Üzerinde Yapılmış Olmalıdır

• Araştırmanın insan üzerinde yapılabilmesi için, insan dışı


deney ortamında ve hayvanlar üzerinde yapılan
araştırmalar ile elde edilen bilgi ve verilerin araştırmanın
insan üzerinde gerçekleştirilmesi halinde insana zarar
vermeyeceğini göstermesi gerekir.
1.1. Araştırma İnsan Dışı Deney Ortamında veya Yeterli
Sayıda Deney Hayvanı Üzerinde Yapılmış Olmalıdır

• Bu konuda hayvanlar üzerinde gerçekleştirilen araştırmalar da


büyük önem taşımaktadır. Hayvanlar üzerindeki
araştırmalardan da benzer yönde sonuç elde edilmelidir.
• Ancak bu araştırmalarda elde edilen sonuçlar, araştırmada
kullanılacak ilaç ya da yöntemin insanlar üzerinde
yararlı sonuçlar sağlayacağı anlamına gelmez.
1.1. Araştırma İnsan Dışı Deney Ortamında veya Yeterli
Sayıda Deney Hayvanı Üzerinde Yapılmış Olmalıdır

• Bu nedenle madde, ilaç ya da yöntemin insan üzerinde


yararının olduğunun belirlenmesi için insan üzerinde
araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulmalıdır.
• Bu aşamaya gelindiğinde araştırmanın insana zarar
vermeyeceği yönünde önemli veriler bulunmalıdır.
1.1. Araştırma İnsan Dışı Deney Ortamında veya Yeterli
Sayıda Deney Hayvanı Üzerinde Yapılmış Olmalıdır

• Bu bağlamda insan dışı deney ortamında ya da hayvanlar


üzerinde yapılan araştırmaların kullanılan ilaç, madde ya
da yöntemin insana zarar vermeyeceği yönünde veriler tek
başına araştırmaya izin verilmesi için yeterli değildir. Diğer
şartlar da bulunmalıdır.
1.2. İnsanlar Üzerindeki Araştırmayla Karşılaştırılabilir
Etkinlikte Başka Bir Seçenek Bulunmamalıdır

• İnsan üzerinde araştırma ile ulaşılması amaçlanan


sonuçlara insan üzerinde araştırma yapılmadan
ulaşılabiliyorsa, insan üzerinde araştırma yapılamaz.
Ulaşılmak istenen sonuçlara ulaşılması insan üzerinde
araştırmayı zorunlu kılıyorsa, insan üzerinde araştırmaya
izin verilebilir.
1.3. Araştırma İnsan Sağlığı Üzerinde Öngörülebilir Zararlı
ve Kalıcı Bir Etki Bırakmamalıdır

• İnsan üzerinde yapılacak araştırma insan sağlığı üzerinde


öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etkiye sahip olmamalıdır.
Böyle bir riskin olduğunun bilinmesine rağmen
araştırmanın gerçekleştirilmesi, TCK kapsamında suç
oluşturacaktır.
1.3. Araştırma İnsan Sağlığı Üzerinde Öngörülebilir Zararlı
ve Kalıcı Bir Etki Bırakmamalıdır

• Biyoetik Sözleşmesi de araştırmanın, araştırmaya dahil


edilecek birey açısından asgarî düzeyde tehlike ve külfet
taşıması ve kuralına yer vermiştir.
• Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'na göre, araştırma insan
sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki
bırakmamalıdır.
1.3. Araştırma İnsan Sağlığı Üzerinde Öngörülebilir Zararlı
ve Kalıcı Bir Etki Bırakmamalıdır

• Helsinki Bildirgesi’ne göre hekimler, araştırmanın


hasta için getirdiği risklerin yeterince
değerlendirildiğinden ve risklerin
yönetilebileceğinden emin olmadıkça, gönüllüler
üzerindeki araştırmalara katılmamalıdır.
1.4. Bireyin Araştırmadan Dolayı Maruz Kalabileceği
Tehlikeler, Araştırmadan Beklenen Yararlar ile Orantısız
Olmamalıdır
• Araştırmanın varmak istediği amaç, araştırmanın kişiye yüklediği
külfete ve kişinin sağlığı için taşıdığı tehlikeye göre daha önemli
olmalıdır.
• Araştırma ile araştırmaya dahil edilen bireye bir yararın
sağlanmasının beklendiği durumlarda bu çerçevede değerlendirme
yapılabilir.
• Helsinki Deklarasyonu’na göre araştırmanın risklerinin yararından
daha fazla olduğunun anlaşılması halinde araştırma durdurulmalıdır.
1.5. Bilimsel Yarar ve Kamu Yararı, Bireyin
Sağlığından Üstün Tutulamaz
• Araştırmadan beklenen bilimsel yarar ve kamu yararı,
araştırmaya katılacak gönüllünün sağlığından veya sağlığı
ile ilgili ortaya çıkabilecek olası risklerden ve diğer kişilik
haklarından daha üstün tutulamaz.
1.6. Araştırma Projesi Bağımsız Bir Kurul Tarafından
İncelenmiş ve Onaylanmış Olmalıdır

• Araştırma projesi, bilimsel değeri, amacı, önemi ve etik


açılardan kabul edilebilirliği yönünden çok disiplinli kurum
tarafından incelenmeli ve onaylanmalıdır.
• İnsan üzerinde araştırmaların yapılabilmesi için gereken
kurallara göre hazırlanan araştırma önerileri etik kurul
onayına sunulur.
1.6. Araştırma Projesi Bağımsız Bir Kurul Tarafından
İncelenmiş ve Onaylanmış Olmalıdır

• Etik kurullar, gönüllülerin haklarının, güvenliği ve esenliğinin


korunmasını sağlamak üzere, araştırma ile ilgili diğer
konuların yanı sıra gönüllülerin bilgilendirilmesinde
kullanılacak yöntem ve belgeler ile bu kişilerden alınacak
onam hakkında bilimsel ve etik yönden görüş vermek üzere
oluşturulur.
1.6. Araştırma Projesi Bağımsız Bir Kurul Tarafından
İncelenmiş ve Onaylanmış Olmalıdır

• Etik kurul onayından sonra, araştırmaya başlanabilir.


• Hatta bazı araştırmalar için etik kurul onayının
yanında Sağlık Bakanlığı’nın da onayı alınmalıdır.
1.7. Bireye İnsan Onuruyla Bağdaşmayacak Ölçüde Acı
Verecek Yöntemler Uygulanamaz

• Araştırma, araştırmaya dahil edilecek bireye, en alt


seviyede acı, rahatsızlık korku verecek şekilde
tasarlanmalıdır.
• Bu bağlamdaki risk sınırı ve rahatsızlık derecesi özellikle
tanımlanmalı ve sürekli kontrol edilmelidir.
1.8. Araştırmaya Dâhil Edilecek Bireyin Aydınlatılmış
Onamı Açık Bir Şekilde Alınmalıdır

• Araştırmaya dâhil edilecek bireyler, dâhil olacakları


araştırma hakkında bilgilendirilmelidir.
• Bu kapsamda bireylere, kendilerine gerçekleştirilecek
uygulamalar, bu uygulamaların amacı ve niteliği ile
sonuçları ve tehlikeleri hakkında bilgiler verilmelidir.
1.8. Araştırmaya Dâhil Edilecek Bireyin Aydınlatılmış
Onamı Açık Bir Şekilde Alınmalıdır

• Bu bilgilendirmelerden sonra bireyin açıkça verdiği


onam, belgelendirilmelidir.
• Araştırmaya katılmak için onay veren birey verdiği bu
onamı serbestçe geri alabilir.
1.8. Araştırmaya Dâhil Edilecek Bireyin Aydınlatılmış
Onamı Açık Bir Şekilde Alınmalıdır
• Ayırt etme gücü bulunan ve ergin birey aydınlatıldıktan
sonra araştırmaya katılmaya tek başına onam verebilir.
• Bireyin araştırmaya dâhil edilebilmesi için birey aşağıdaki
başlıklarda mutlaka aydınlatılmalıdır. Bu bilgiler hastanın
bilgilendirildiği ve onamının alındığı formda mutlaka yer
almalıdır.
1.8. Araştırmaya Dâhil Edilecek Bireyin Aydınlatılmış
Onamı Açık Bir Şekilde Alınmalıdır
• Araştırmanın amacı,
• Araştırmanın yöntemi,
• Araştırmadan beklenen yararlar,
• Araştırmanın öngörülebilir riskleri, zorlukları,
• Araştırma ile ilgili olarak kişinin sağlığı ve şahsi özellikleri bakımından uygun
olmayan yönleri
1.8. Araştırmaya Dâhil Edilecek Bireyin Aydınlatılmış
Onamı Açık Bir Şekilde Alınmalıdır

• Araştırmanın yapılacağı, devam ettirileceği şartlar


• Gönüllünün araştırmadan istediği anda çekilme hakkına sahip
olduğu bilgisi
• Gönüllü araştırma konusuna hâkimiyeti olan araştırma ekibinden
bir sorumlu araştırmacı veya hekim ya da diş hekimi olan bir
araştırmacı tarafından bilgilendirilmelidir.
1.9. Birey Serbest İradesi ile Araştırmaya Dâhil
Edilmelidir
• İnsan üzerinde araştırmalarda bireyin araştırmaya
serbest iradesi ile katılımının sağlanması için
araştırmaya katılan bireye ya da yasal temsilcilerine
ikna teşvik/edici herhangi bir yararın temin
edilmesi yasaklanmıştır.
1.9. Birey Serbest İradesi ile Araştırmaya Dâhil
Edilmelidir
• Bu yasaklama ile bireylerin yalnızca maddi yarar
nedeniyle risk almaları önlenmeye çalışılmaktadır.
• Ancak araştırmaya katılacak bireylere araştırmadan
doğabilecek zararlara karşı sigorta teminat
sağlanması zorunluluktur.
1.9. Birey Serbest İradesi ile Araştırmaya Dâhil
Edilmelidir
• Gönüllünün tamamen serbest iradesi ile
araştırmaya dâhil edilmesi için herhangi bir menfaat
teminine bağlı bulunmayan onamı alınır ve bu
durum aydınlatılmış onam formu ile
belgelenir.
1.9. Birey Serbest İradesi ile Araştırmaya Dâhil
Edilmelidir
• Ayrıca gönüllülerin araştırmaya katılması nedeniyle
ortaya çıkan masraflar ile sağlıklı gönüllülerin
çalışma günü kaybından doğan gelir azalmaları
araştırma bütçesinde belirtilerek ve bu bütçeden
karşılanır.
1.10. Bireyler, Hakları ve Güvenceleri Hakkında
Bilgilendirilmelidir
• Araştırmaya dâhil edilecek bireyler, kanun tarafından öngörülen hakları ve
güvenceleri hakkında bilgilendirilmelidir. Araştırmaya katılan birey, kendi
sağlığı ve araştırmanın durumu hakkında istediği zaman bilgi
alabilmelidir. Bunun sağlanması için araştırmaya katılan bireyin araştırma
ekibinden en az bir kişi ile irtibat kurabilmesi sağlanmalıdır.
• Araştırmaya katılan bireyin kimlik bilgileri araştırma sonuçlarında
yayımlanamaz.
1.11. Bireyin Germ Hücrelerinin Genetik Yapısını Bozmaya
Yönelik Araştırma Yapılamaz

• Bireyin germ hücrelerinin genetik yapısını bozmaya


yönelik araştırma yapılması yasaktır.
1.12. Bireyin Tıbbi Takip ve Tedavisi İle İlgili
Kararlar, Hekim veya Diş Hekimine Aittir

• Araştırmaya katılan gönüllünün tıbbi takip ve tedavisi ile


ilgili kararlar, bunların gerekli kıldığı mesleki nitelikleri
taşıyan hekim veya diş hekimine aittir.
2. ÇOCUK, GEBE VE LOHUSALARIN, AKIL
HASTALARININ ARAŞTIRMAYA DÂHİL EDİLMESİ

• Çocuklar, gebeler, loğusalar, emziren kadınlar ve karar


verme yeterliliği bulunmayanlar gibi özellikli grupların
araştırmaya dâhil edilmesi için ek koşullar aranmaktadır.
Araştırmaya dâhil olmaya onam veremeyecek durumdaki
bireyler, kendilerine doğrudan bir yarar sağlaması
beklenmeyen araştırmalara kural olarak dahil
edilemezler.
2. Çocuk, Gebe ve Lohusaların, Akıl Hastalarının
Araştırmaya Dâhil Edilmesi

• Onam verme yeterliliği olan bireyler üzerinde


karşılaştırılabilir nitelikte bir etkinlik doğuracak bir
araştırmanın yapılamaması ve araştırmaya dâhil edilecek
kişinin buna itirazının olmaması halinde onam vermeye
yeterli olmayan kişiler üzerinde araştırma yapılabilir.
2. Çocuk, Gebe ve Lohusaların, Akıl Hastalarının
Araştırmaya Dâhil Edilmesi

• Bu kapsamda “araştırmanın, hastanın sağlık durumu, hastalığı veya


rahatsızlığı hakkındaki bilimsel bilginin önemli derecede
geliştirilmesine katkıda bulunma yoluyla, ilgili kişiye veya aynı yaş
grubunda olan veya aynı hastalık ya da rahatsızlığa yakalanmış
bulunan veya aynı durumda olan diğer kimselere yarar sağlamaya
elverişli nihai sonuçlara ulaşılması amacını taşıması” gerekmektedir.
• Ek olarak araştırma, bireye düşük bir seviyede tehlike ve külfet
getirmelidir (m. 17).
2. Çocuk, Gebe ve Lohusaların, Akıl
Hastalarının Araştırmaya Dâhil Edilmesi
• Araştırmaya katılmaya tek başına onam veremeyecek
durumdaki bireyin araştırmaya dâhil edilebilmesi için yasal
temsilcisinin onamı alınmalıdır.
• Ayrıca araştırmaya dâhil edilecek birey de anlayabildiği
ölçüde aydınlatılmalı ve onam sürecine dâhil
edilmelidir.
2.1. Çocukların Araştırmalara Dâhil Edilmesi

• Kural olarak çocuklar üzerinde araştırma yapılamaz. Ancak


araştırma çocuk gönüllünün sağlığı açısından öngörülebilir ciddi
bir risk taşımıyorsa ve araştırmanın gönüllülere doğrudan bir fayda
sağlayacağı bekleniyorsa çocuklar araştırmaya dâhil edilebilir.
• Araştırma konusunun doğrudan çocuğu ilgilendirdiği
durumlarda
• Yalnızca çocuklarda incelenebilir klinik durumlarda
2.1. Çocukların Araştırmalara Dâhil Edilmesi

• Yetişkin kişiler üzerinde yapılmış araştırmalar sonucu elde


edilmiş verilerin çocuklarda da kanıtlanmasının zorunlu
olduğu durumlarda
• Yasalara göre çocuklar araştırmaya gönüllü olarak katılmaya
tek başlarına onam veremezler. Bu nedenle çocukların
araştırmaya katılabilmesi için yasal temsilcilerinden izin alınır.
2.1. Çocukların Araştırmalara Dâhil Edilmesi

• Çocuğun araştırmaya dahil edilmesi için yasal temsilciye


yapılan aydınlatmanın yanında çocuk da anlayabileceği şekilde
ve ölçüde aydınlatılmalı ve onam sürecine dahil edilmelidir.
• Çocukların araştırmalara dahil edildiği araştırma başvuruları,
içinde çocuk uzmanı bulunan etik kurullar tarafından
incelenmelidir.
2.2. Gebeler, Lohusalar ve Emziren Kadınların
Araştırmaya İştirak Etmeleri
• Araştırma, anne ile fetüs veya bebek sağlığı açısından
öngörülebilir bir risk taşımıyorsa ve araştırmanın
gebeye doğrudan bir fayda sağlaması bekleniyorsa
aşağıdaki durumlarda gebeler, lohusalar ve emziren
kadınlar üzerinde araştırma yapılmasına izin verilebilir.
2.2. Gebeler, Lohusalar ve Emziren Kadınların
Araştırmaya İştirak Etmeleri
• Araştırma konusu doğrudan gebe, lohusa veya emziren kadınları
ilgilendiriyorsa
• Araştırma konusu sadece gebe, lohusa veya emziren kadınlarda
incelenebilir klinik bir durum ise,
• Araştırmalara dahil edilen gebe veya lohusa kadının aydınlatılmış
onamı yukarıda belirtilen şekil ve kapsamda aydınlatılarak
alınmalıdır.
2.2. Gebeler, Lohusalar ve Emziren Kadınların
Araştırmaya İştirak Etmeleri
• Bu gibi araştırmalar ile ilgili karar verecek etik kurul,
özellikle fetüs veya bebek sağlığı yönünden, araştırmayla
ilgili klinik, etik, psikolojik ve sosyal problemler
konusunda, araştırma konusu ile ilgili alanda uzmanlığını
almış bir hekim tarafından bilgilendirilir ve protokol bu
yönde değerlendirilir.
2.2. Gebeler, Lohusalar ve Emziren Kadınların
Araştırmaya İştirak Etmeleri
• Gebe, lohusa veya emziren kadınlarda yapılacak klinik
araştırmalarda bu bireylerin araştırmaya katılması için
ortaya çıkacak zorunlu masrafların karşılanması dışında
herhangi bir ikna edici teşvik veya mâli teklifte
bulunulamaz.
2.3. Kısıtlıların Araştırmaya Dahil Edilmesi

• Araştırma kısıtlı sağlığı açısından öngörülebilir bir risk


taşımıyor ve araştırmanın kısıtlılık hâlleri kapsamındaki
kişilere doğrudan bir fayda sağlayacağı hususunda genel
tıbbi bir kanaat bulunuyorsa aşağıdaki hallerde kısıtlılar
üzerinde araştırma yapılmasına izin verilebilir.
2.3. Kısıtlıların Araştırmaya Dahil Edilmesi

• Araştırma konusunun doğrudan kısıtlılık hâlleri kapsamındaki


kişileri ilgilendiren bir konu olması durumunda
• Araştırmanın konusu sadece kısıtlılarda incelenebilir bir
durum ise,
• Kısıtlının hastalığıyla ilgili mevcut tedavi seçenekleri
tamamen tüketilmişse,
2.3. Kısıtlıların Araştırmaya Dahil Edilmesi
• Onam verebilecek yetiye sahip ise kısıtlının onamı ile birlikte yasal
temsilcisinin de onamı alınır.
• Kısıtlı, kendisine verilen bilgi hakkında değerlendirme yaparak bu
konuda kanaate varabilecek yeterlilikte ise, araştırmaya katılmayı
reddeder veya araştırmanın herhangi bir safhasında araştırmadan
çekilmek isterse derhal çıkarılmalıdır.
2.3. Kısıtlıların Araştırmaya Dahil Edilmesi

• Bu gibi araştırmalarda etik kurul, araştırmayla ilgili


klinik, etik, psikolojik ve sosyal problemler ile ilgili,
araştırma konusu ile ilgili alanda uzmanlık almış
psikiyatri uzmanı bir hekim tarafından bilgilendirilir
ve protokol bu yönde değerlendirilir.

2.3. Kısıtlıların Araştırmaya Dahil Edilmesi

• Kısıtlılarda yapılacak klinik araştırmalar için


kısıtlıların araştırmaya iştiraki ile ortaya çıkacak
zorunlu masrafların karşılanması dışında herhangi
bir ikna edici teşvik veya mâli teklifte bulunulamaz.
2.4. Bilinci Kapalı Kişilerin Araştırmaya Dahil
Edilmesi
• Araştırma bilinci kapalı kişilerin sağlığı açısından
öngörülebilir bir risk taşımıyorsa ve araştırmanın bilinci
kapalı olan kişilere doğrudan bir fayda sağlaması
bekleniyorsa aşağıdaki hallerde bilinci kapalı kişiler üzerinde
araştırma yapılabilir.
2.4. Bilinci Kapalı Kişilerin Araştırmaya Dahil
Edilmesi
• Araştırma konusu doğrudan bilinci kapalı kişileri ilgilendiriyor ise
• Araştırma konusu yalnızca bilinci kapalı kişilerde incelenebiliyorsa
• Bilinci kapalı kişilerin hastalığıyla ilgili mevcut tedavi
seçeneklerinin tamamen tüketilmişse,
• Bilinci kapalı kişilerin varsa kanunî temsilcileri yoksa yakınlarının
yazılı onamları alınır.
2.4. Bilinci Kapalı Kişilerin Araştırmaya Dahil
Edilmesi
• Bilinci kapalı kişiler, kendisine verilen bilgi hakkında
değerlendirme yaparak bu konuda kanaate varabilecek
durumda ise veya bu kapasiteye sahip bir hale geldikten
sonra araştırmada kalmayı ret ederlerse veya araştırmanın
herhangi bir safhasında araştırmadan çekilmek isterlerse
araştırmadan derhal çıkarılmalıdır.
2.4. Bilinci Kapalı Kişilerin Araştırmaya Dahil
Edilmesi
• Etik kurul, araştırmayla ilgili klinik, etik, psikolojik ve
sosyal problemler konusunda, araştırma konusu ile ilgili
alanda uzmanlığını almış bir hekim tarafından
bilgilendirilmeli ve protokol bu yönde değerlendirilir.
2.4. Bilinci Kapalı Kişilerin Araştırmaya Dahil
Edilmesi
• Bilinci kapalı kişilerde yapılacak klinik araştırmalar için
bilinci kapalı kişilerin araştırmaya iştiraki ile ortaya
çıkacak zorunlu masrafların karşılanması dışında
herhangi bir ikna edici teşvik veya mâli teklifte
bulunulamaz.
2.5. Bilinci Kapalı Kişilerin Yakınlarına ulaşılmaması
Nedeniyle Onam Alınamadığı Durumlarda

• Bilinci kapalı kişilerin kanunî temsilcilerine ya da


yakınlarına ulaşılamaması nedeniyle yazılı onamlarının
alınamaması durumlarında, aşağıdaki şartların bulunması
koşuluyla sorumlu araştırmacı veya hekim olan bir
araştırmacının sorumluluğunda, bilinci kapalı kişiler
araştırmaya dâhil edilebilir.
2.5. Bilinci Kapalı Kişilerin Yakınlarına ulaşılmaması
Nedeniyle Onam Alınamadığı Durumlarda

• Önerilen araştırma protokolü veya diğer belgelerin,


söz konusu araştırmadaki etik hususları yeterince
karşılayıp karşılamadıklarını etik kurulun önceden
değerlendirmiş olması,
2.5. Bilinci Kapalı Kişilerin Yakınlarına ulaşılmaması
Nedeniyle Onam Alınamadığı Durumlarda

• Kardiyak arrest, kafa travması, santral sinir sistemi


enfeksiyonları, beyin içi kanamaları gibi ani gelişip
hekimin hemen müdahale etmesi gereken ve mevcut
tedavi seçeneklerinin tamamen tüketildiği durumlarda,
bilinci kapalı kişilere araştırmanın doğrudan bir fayda
sağlayacağına yönelik genel tıbbi bir kanaatin bulunması.
Araştırma Dönemleri

• Klinik araştırmaların yürütülebilmesi için etik kurulun ve


yetkili makamların onayı gereklidir.
• Onay alındıktan sonra klinik araştırmalar, faz 1, faz 2, faz
3 ve faz 4 olarak dört evrede yürütülür.
Faz I Klinik Araştırma

• Bu dönemde ilaç insana ilk defa uygulanmakta ve araştırma


ürününün farmakokinetik özelliklerinin, toksisitesinin ve vücut
fonksiyonlarına etkisinin tespit edilebilmesi için araştırmanın
niteliğine ve mahiyetine göre seçilmiş yeterli sayıda sağlıklı
gönüllüye veya sağlıklı gönüllülerde çalışılmasına imkân
olmayan durumlarda ise hasta gönüllülere uygulanmak
suretiyle denendiği klinik araştırma dönemidir.
Faz I Klinik Araştırma

• Bu dönemde ilaç veya tedavinin güvenilirliği ile güvenli


doz aralığı ve ayrıca yan etkileri araştırılmaktadır.
İlaca karşı direnci saptamak, doz sınırını belirlemek, ilacın
farmakokinetik özelliklerini, etki süresi ve doz aralığını
belirlemek, ilacın istenmeyen akut etkilerini ortaya
çıkarmak amaçlanmaktadır.
Faz I Klinik Araştırma

• Bu dönem yaklaşık 9-18 ay arasında değişebilmektedir. Örneklem


büyüklüğü ise <100 gönüllüdür. Bu dönemde araştırma grubunda tıp
doktoru farmakolog bulunması zorunludur.
• Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK) tarafından onaylı yerlerde
gerçekleştirilmesi ve gönüllülerin sigortalanma zorunluluğu
bulunmaktadır.
Faz II Klinik Araştırma

• Araştırma ürününün, araştırmanın niteliği ve özelliğine


göre belirlenmiş kâfi sayıda hasta gönüllüye, güvenli
terapötik doz sınırlarının ve etkinliğinin etkili optimal doz
ve yan etki profili araştırılması amacıyla uygulanması
yoluyla denendiği klinik araştırma dönemidir.
Faz II Klinik Araştırma

• İlacın etkili doz sınırı, klinik etkinliği, biyolojik aktivitesi,


yararı ve güvenilirliği araştırılmaktadır.
• Faz II çalışmalarının süresi 1-3 yıl arasında değişmekle
birlikte ortalama 2 yıldır. Örneklem büyüklüğü 10’larla
100’ler arasındaki hasta gönüllülerdir. Çalışma hastaları bu
dönemde de sigortalanmak zorundadır.
Faz III Klinik Araştırma:

• Faz I ve Faz II dönemlerinden geçmiş araştırma


ürününün, araştırmanın niteliğine ve mahiyetine göre
seçilmiş, yeterli sayıda gönüllü hastaya uygulanan
dönemdir. Bu dönemde araştırma ürününün etkililiği,
emniyeti, yeni bir endikasyon araştırması, farklı dozları,
yeni veriliş yolları ve yöntemleri, yeni bir hasta
popülasyonu ve farmasötik şekilleri denenmektir.
Faz III Klinik Araştırma:

• Bu çalışmaların ortalama süresi 1-4 yıldır. Çalışma


popülasyonunu, hedef hastalığı olan kişiler oluşturur.
Örneklem büyüklüğü istatistiki sonlanım noktası ve
önemliliğe göre 100-10.000 arasında olabilir.
Faz IV Klinik Araştırma:
• Türkiye’de ruhsat almış ürünlerin onaylanmış endikasyonları,
pozoloji ve uygulama şekilleri, izinli ürünlerin ise önerilen kullanımlarına
yönelik emniyetinin ve etkinliğinin daha ileri seviyede incelenmesi veya
yerleşik diğer tedavi, ürün ve yöntemlerle karşılaştırılması için daha çok
sayıda gönüllü hasta üzerinde gerçekleştirilen dönemdir. Kullanılan ilaca
ilişkin “uzun süreli güvenilirlik” verilerinin toplanması amaçlanmaktadır.
• Faz IV çalışmalar, bazı hallerde faz III dönemine geri dönebilmektedir.
Araştırma Yapılacak Yerler, Standartları ve İzin
Başvurusu
• Mevzuatımız her sağlık kuruluşuna klinik araştırma
yapma izni vermemektedir.
• Klinik araştırmalar, üniversite sağlık uygulama ve
araştırma merkezleri, üniversitelere bağlı onaylanmış
araştırma-geliştirme merkezleri ve Sağlık Bakanlığı eğitim
ve araştırma hastaneleri tarafından yapılabilmektedir.
Araştırma Yapılacak Yerler, Standartları ve İzin
Başvurusu
• Bu yerlerin ayrıca, gerekli ve yeterli personele ve ekipmana, araştırma
ürünün saklanması ve dağıtılması için gerekli yer ve imkânlara, acil
müdahale gerekebilecek durumlar da dâhil olmak üzere gönüllü için uygun
bakım hizmeti verecek imkân ve donanıma, gönüllünün gerektiğinde daha
ileri bir sağlık kurum veya kuruluşuna nakledilebilmesini mümkün kılacak
yeterli imkân ve donanıma ve araştırmanın tamamlanmasından sonra
klinik araştırmaya ve gönüllülere ait bilgi ve belgeleri muhafaza edebilecek
yeterli imkân ve donanıma sahip olması zorunludur.
Araştırma Başvurusu ve İzni

• Yapılacak klinik araştırmaya izin almak için etik kurul ile


Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’na (TİTCK) eş
zamanlı başvuru yapılmasında hukuken bir engel yoktur.
İzin, araştırmanın yürütüldüğü merkezin bulunduğu
yerdeki etik kuruldan alınması gerekir.
Araştırmanın Başlatılması ve Yürütülmesi

• TİTCK’dan izin alınma zorunluluğu olan klinik


araştırmalara, izin alınmadan başlanamaz.
• Bu araştırmalar, kişisel verilerin gizliliğine riayet edilmek
şartıyla kamuya açık bir veri tabanına kaydedilmelidir.
• Karar ve izin gerektiren haller “İyi Klinik Uygulamalar
Kılavuzu” ile belirlenmektedir.
Araştırmanın Başlatılması ve Yürütülmesi

• Araştırmalar aşağıdaki şekilde yürütülmelidir:


• Klinik araştırmalar, sorumlu araştırmacının başkanlığında,
araştırmanın niteliğine uygun bir ekiple yürütülür.
• Destekleyici veya araştırmacı, araştırma esnasında gönüllünün
güvenliğini etkileyebilecek bir durumun ortaya çıkması
halinde, bu tehlikelere karşı gönüllüyü koruyacak acil güvenlik
tedbirlerini almalıdır.
Araştırmanın Başlatılması ve Yürütülmesi

• Destekleyici veya araştırmacı bu yeni durum ve alınan


tedbirler hakkındaki bilgileri etik kurula ve TİTCK’ ya
derhal bildirmelidir.
• Aksi takdirde TİTCK tarafından araştırma durdurulur.
Advers Olayların Bildirimi
• Advers olay, “klinik araştırmaya iştirak eden gönüllüde
görülen ve uygulanan tedavi ile nedensellik ilişkisi olsun
veya olmasın ortaya çıkan istenmeyen tüm tıbbi
olaylardır.”
• Advers reaksiyon ise “klinik araştırmaya iştirak eden
gönüllüde ortaya çıkan istenmeyen ve amaçlanmayan tüm
cevaplar” olarak tanımlanmaktadır.
Advers Olayların Bildirimi

• Araştırmacı, protokolde hemen rapor edilmesi gerekli


görülmeyenler hariç ciddi advers olayların tamamını
derhal destekleyiciye bildirmelidir.
• Bu acil raporu, ayrıntılı yazılı bir rapor izlemelidir.
Advers Olayların Bildirimi

• Acil raporda ve bunu izleyen diğer raporlarda çalışmaya


katılan gönüllüler için tek bir kod numarası
kullanılmalıdır.
• Güvenlik değerlendirmeleri için kritik olarak tanımlanmış
advers olaylar veya laboratuvar bulguları, protokolde
belirtilen süre ve şekilde destekleyiciye rapor edilir.
Advers Olayların Bildirimi

• Sorumlu araştırmacı veya görevlendireceği bir


araştırmacı, araştırmaya katılan gönüllülerden
birinin ölümü durumunda destekleyiciye, etik
kurula ve TİTCK’ e istenilen her türlü ek
bilgiyi sunar.

Advers Olayların Bildirimi

• Destekleyici, sorumlu araştırmacı veya araştırmacı


tarafından kendisine rapor edilen tüm advers
olaylara ait kayıtları ayrıntılı olarak tutmalıdır.
• Bu kayıtlar talep edildiği takdirde TİTCK’e ve etik
kurula sunulur.
Ciddi Advers Reaksiyonların Bildirimi

• Destekleyici, araştırma sırasında ortaya çıkan


ölümle neticelenmiş veya hayatı tehdit edici şüpheli
beklenmeyen ciddi advers reaksiyonlara dair, söz
konusu bilgilerin kendisine ulaşmasından itibaren
yedi günü geçmeyecek şekilde etik kurul ve
TİTCK’i bilgilendirmelidir.
Ciddi Advers Reaksiyonların Bildirimi

• Diğer şüpheli beklenmeyen ciddi advers


reaksiyonların tamamı, etik kurula ve TİTCK’e
destekleyici tarafından, ilk bilginin edinilmesini
takiben en geç on beş gün içerisinde bildirilir.
Ciddi Advers Reaksiyonların Bildirimi

• Destekleyici, araştırma süresince görülen şüpheli ciddi


advers reaksiyonların tamamının listesini, gönüllü
güvenliği ile ilgili bilgileri de içerecek biçimde, yılda bir
kez, TİTCK tarafından yayımlanacak ilgili kılavuzlarda
yer alan ara rapor formuyla birlikte etik kurula ve
TİTCK’e bildirir.
Klinik Araştırmaların Durdurulması veya
Sonlandırılması
• TİTCK, araştırmanın yürütülmesi esnasında
araştırmaya izin verdiği dönemdeki şartlardan
birinin ortadan kalktığını tespit ederse klinik
araştırmayı derhal durdurur.
Klinik Araştırmaların Durdurulması veya
Sonlandırılması
• Söz konusu şartların belirlenen süre içerisinde yerine
getirilmemesi veya yerine getirilmesinin mümkün
olmadığının anlaşılması ya da bu süre zarfında
gönüllü sağlığının tehlikeye girmesi durumlarında
araştırma doğrudan sonlandırılır.
Klinik Araştırmaların Durdurulması veya
Sonlandırılması
• Destekleyici, araştırmanın bitmesinden itibaren
doksan gün içerisinde araştırmanın sonlandığını
TİTCK’ ya ve etik kurula bildirir.
• TİTCK tarafından verilen klinik araştırma ile ilgili olarak
durdurma veya sonlandırma kararı, gerekçesiyle beraber
etik kurula, destekleyiciye ve sorumlu araştırmacıya
bildirilir.
Araştırma Kayıtları, Gizlilik ve Devri

• Araştırma ile ilgili kayıtların tamamı destekleyici ve


sorumlu araştırmacı veya araştırmacı tarafından
düzenli bir şekilde tutulmalı ve araştırmanın
tamamlanmasından itibaren en az beş yıl süre ile
saklanmalıdır.
Araştırma Kayıtları, Gizlilik ve Devri

• Araştırmanın herhangi bir nedenle destekleyici tarafından


devredilmesi hâlinde durum etik kurula ve TİTCK’e bildirilir.
TİTCK, uygun görmesi durumunda devir işlemi için onay
verir.
• Araştırmanın devri durumunda, veri veya belgelerin yeni
sahibi, bütün verilerin muhafazasından ve arşivlenmesinden
sorumlu hale gelir.
Klinik Araştırmaların Durdurulması veya
Sonlandırılması
• Araştırmaya ilişkin bilgi ve belgelerin arşivlenmesi, ilgili
kılavuz hükümlerine göre yapılmalıdır.
• Araştırmaya ilişkin belgelerin gizliliği esas olup bu belgeler
ancak hukuken yetkili kişilerin veya mercilerin talebi
hâlinde yetkili kişilere verilebilir.
4. KÖK HÜCRE ARAŞTIRMALARI

• KH araştırmaları ile ilgili Türkiye’deki yasal


çerçevenin belirlenmesi açısından, Sağlık
Bakanlığı’nın konu ile ilgili olarak 2005 yılında
yayınladığı genelge ve 2006 yılında yayınladığı
kılavuz önemlidir.
4. Kök Hücre Araştırmaları
• Sağlık Bakanlığının 2005 tarihli “Embriyonik Kök
Hücreler Genelgesi” ile EKH araştırmaları
durdurulmuştur (ÜYTMY).
• Fazla embriyoların üremeye yardımcı tedavi yöntemi
uygulaması dışında kullanılamayacağı açıkça ifade edilmiştir.
Bu durumda EKH çalışmaları için yasal altyapının
bulunmadığı söylenebilir.
4. Kök Hücre Araştırmaları
• Biyotıp Sözleşmesi tüpte embriyo üzerinde araştırmayı
yasaklamamakla beraber, yasaların buna izin vermesi halinde
embriyo için yeterli korumanın sağlanması gerektiğini
belirtmektedir.
• Ancak Sözleşme, bu araştırmaların yasalar çerçevesinde
yapılması gerektiğine de işaret etmektedir. Türkiye’de ise
konu ile ilgili bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
4. Kök Hücre Araştırmaları

• Bu konuda ülkemizin bir yasal düzenlemeye ihtiyacı


bulunmaktadır.
• Embriyo üzerinde araştırmayı yasaklamadığı adı geçen
maddesinin ilk paragrafından da anlaşılan bu Sözleşme,
sadece araştırma amacıyla embriyo üretilmesi fikrine ise
son derece katı bir bakışı açısı ile yaklaşmış ve kesin bir
biçimde yasak getirmiştir.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

Madde 90- (1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Asliye
Ceza Mahkemesi)
(2) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza
sorumluluğunu gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli
iznin alınmış olması,
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya


yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde
yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin,
varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan
üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve


kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak
ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği


külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır
basması,
g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli
bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı olması ve
herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması,
Gerekir
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

• (3) (Değişik: 31/3/2005 – 5328/7 md.) Çocuklar


üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu
gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların yanı
sıra;
• a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin,
varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların
çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

• b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi


rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı
muvafakatinin de alınması,
• c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk
sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması,
• Gerekir
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

• (4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi


amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Ancak, bilinen tıbbi müdahale
yöntemlerinin uygulanmasının sonuç vermeyeceğinin
anlaşılması üzerine, kişi üzerinde yapılan rızaya dayalı
bilimsel yöntemlere uygun tedavi amaçlı deneme, +++
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

• +++ceza sorumluluğunu gerektirmez. Açıklanan


rızanın, denemenin mahiyet ve sonuçları hakkında
yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı olması ve
tedavinin uzman hekim tarafından bir hastane
ortamında yapılması gerekir. (Asliye Ceza
Mahkemesi)
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

• (5) Birinci fıkrada tanımlanan suçun işlenmesi


sonucunda mağdurun yaralanması veya ölmesi
halinde, kasten yaralama veya kasten öldürme
suçuna ilişkin hükümler uygulanır. (Asliye- Ağır
Ceza Mahkemesi)
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

• (6) Bu maddede tanımlanan suçların bir tüzel


kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde,
tüzel kişi hakkında bunlara özgü güvenlik
tedbirlerine hükmolunur.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

Anayasa Madde 17 – Herkes, yaşama, maddi ve


manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında,
kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası
olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney

Madde gerekçesinde, «tıp biliminin en önemli amacı insan


sağlığını korumak ve hastalıklara çare bulmaktır. Bu amaç
doğrultusunda tıp, sürekli olarak kendini yenilemektedir….Bu
düşünceyle madde, sağlıklı ve hasta insanlar üzerinde
yapılacak biyotibbi deney ve denemeleri kural olarak
cezalandırmakta, ancak belirli şartların bir arada
gerçekleşmesi halinde ise açıklanan rızaya hukuki geçerlilik
tanımaktadır.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları

• Suçta korunan hukuki yarar, vücut dokunulmazlığıdır.


• Suçta korunan bir başka hukuki yarar ise kişinin özel
hayatının dokunulmazlığıyla bağlantılı kişisel verilerinin
dokunulmazlığıdır. Ayrıca, bu suçla yaşam, sağlık ve kişi
onuru da koruma altına alınmaktadır.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları

• Suçun hukuki konusu insandır. Psikolojik deneyler de


madde kapsamındadır.
• Suçun faili herkes olabilir. Failin mutlaka hekim veya
sağlık mesleği mezunu olması gerekli değildir.
• Suçun mağduru da herkes olabilir. Mağdur yaşayan
kişidir.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları

• Kanunda yer alan düzenleme iki farklı suç tipini


içermektedir. İlk üç fıkrada «insan üzerinde deney suçu»
dördüncü fıkrada ise «rıza olmaksızın tedavi amaçlı
deneme yapma suçu» düzenlenmiştir.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Deney ve Deneme Kavramları

• Suç neticesi harekete bitişik suç olduğu için suçta ayrı


bir netice söz konusu değildir. Üzerinde deney yapılan
kişinin sağlığının bozulması veya tehlikeye girmesi,
yaralanması veya ölmesi gerekli değildir. Bu suç tipi
soyut tehlike suçudur.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/Neticesi
Sebebiyle Ağırlaşmış Deney

• Suçun işlenmesi sonucunda mağdurun yaralanması veya


ölmesi durumunda kasten yaralama veya kasten
öldürme suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
• Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama hükümleri de
uygulanır.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/Neticesi
Sebebiyle Ağırlaşmış Deney

• Suçun manevi unsuru genel kasttır. Zorunluluk hali ya


da yetkili merciin emri bu suç bakımından kusurluluğu
kaldıran hal olarak kabul edilemez.
• Bu suçun yaptırımı 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezsasıdır.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Tedavi Amaçlı Deneme Yapma Suçu

• Deney için insanın hasta olması şart değildir. Halbuki


deneme, hasta olan insan üzerinde yapılır. Deneydeki
bilinmezlik denemeye göre daha fazladır.
• Deney denemeden önceki aşamadır.
• Deneme tedavi amaçlıdır.
Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar/İnsan
Üzerinde Tedavi Amaçlı Deneme Yapma Suçu

• Bu suçun konusunu hasta insan oluşturur.


• Bu suçun faili herkes olabilir. Failin mutlaka bir hekim
veya sağlık mesleği mensubu olması gerekli değildir.
• Bu yönüyle suç özgü suç niteliğinde değildir.
Sağlık Hukuku II
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA
DEDEOĞLU
I-HASTANE HUKUKUNA GENEL BİR BAKIŞ

• Hastaya yönelik tıbbi müdahaleler daha çok hastane


ortamında gerçekleşmektedir. Hastaneler, yeterli sağlık
personeli ve cihaz donanımı ile teşhis ve tedavi için daha
uygun görünmekte ve bu yüzden tercih edilmektedir.
I-HASTANE HUKUKUNA GENEL BİR BAKIŞ

• Hastanede gerçekleşen tıbbi müdahalede de esasen bir


hekim tarafından yerine getirilir. Bununla birlikte hekimin
hasta karşısındaki konumu hastanenin türüne ve hastane ile
hasta arasındaki ilişkiye göre değişebilmektedir
HASTANE HUKUKU

• Öncelikle hastanenin özel mi kamu hastanesi mi olduğu


önem taşımaktadır. Buna ilaveten, özel hastanedeki
müdahalede hekimin o hastanenin sürekli çalışanı mı
yoksa sadece belli bir müdahale için başvurduğu kişi mi
olduğuna göre de hukuki ilişki ve sorumluluk farklı
şekillerde doğmaktadır.
ÖZEL HASTANE KAVRAMI
• Hastaneler özel ve kamu hastaneleri olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Özel
hastaneler 14.5.1933 tarihli 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanunu ile
düzenlenmiştir. Bu Kanunun 1. maddesinde, “Devletin resmi
hastanelerinden ve hususi idarelerle belediye hastanelerinden başka
yatırılarak hasta tedavi etmek veya yeni hastalık geçirmişlerin zayıfları
yeniden eski kuvvetlerini buluncaya kadar sıhhi şartlar içinde beslenmek
ve doğum yardımlarında bulunmak için açılan ve açılacak olan sağlık
yurtları “hususi hastaneler” den sayılır” denilerek özel hastane sayılacak
sağlık müesseseleri sayılmıştır.
Özel Hastane

• Buna göre, özel hastane, kamu hizmeti dışında kalan,


yatırılarak hasta tedavi etme, rehabilitasyon ve doğum
yardımlarında bulunma amacına yönelik sağlık yurtları
olarak tanımlanabilir.
• Özel hastane bir gerçek kişi tarafından açılabileceği gibi,
dernek, vakıf veya ticaret şirketi gibi bir özel hukuk tüzel
kişisi tarafından da açılabilir.
Özel Hastane

• Birden fazla kişi bir araya gelerek adi ortaklık ilişkisi


içinde bir özel hastane açabilirler.
• Kanunun 2. maddesi dikkate alındığında kamu hizmeti
dışında sağlık hizmeti sunmak üzere kurulan her
sağlık müessesesinin özel hastane sayılamayacağı
anlaşılmaktadır.
Özel Hastane
• 2. Maddede, “Kendi kanunlarına ve nizamname ve şartnamelerine göre hususi
şirketler ve müteahhitler ve fabrikalar ve ticaret, ziraat, sanat ve nafıa (faydalı)
işlerinde çok işçi çalıştıran şahıslar, amele birlikleri (sendikalar) ve bu gibi diğer
şahıslar ve teşekküller tarafından kendi işçilerinin ve işlerinde kullandıkları
adamlarının hastalıklarını tedavi ve sağlıklarını korumak için açılacak
hastane, revir ve diğer sağlık yurtları bu kanunun hükümlerine bağlı
olmayıp bunların açılma ve kapanma şartları kendi kanun ve nizamname ve
talimatnamelerine göre yapılır”
Özel Hastane

• Hükmüyle sadece kendi çalışanlarına hizmet vermek üzere


şahıslar, özel şirketler, işçi teşekkülleri ve benzeri tarafından açılan
sağlık müesseselerinin özel hastane sayılmayacağı öngörülmüştür.
Özel Hastane

• Bunun gibi Belediyeler, Üniversiteler ve diğer kamu tüzel


kişileri tarafından açılan hastaneler de özel hastane
niteliği taşımazlar.
Özel Hastane

• Özel hastaneler Sağlık Bakanlığının izniyle açılır ve


sundukları sağlık ve tıp hizmetlerinin niteliğine göre genel
veya dal (uzmanlık) hastaneleri şeklinde ikiye ayrılırlar.
Özel Hastane

• Özel Hastaneler Yönetmeliği madde 5’te «Özel


hastaneler, bu Yönetmelikte asgari olarak öngörülen bina,
hizmet ve personel standartlarını haiz olmak kaydıyla,
yirmi dört saat süreyle sürekli ve düzenli olarak, bir
veya birden fazla uzmanlık dalında hastalara ayakta ve
yatırarak muayene, teşhis ve tedavi hizmeti verir.
Özel Hastane
• (Değişik fıkra:RG-28/9/2019-30902) Özel hastaneler, gözlem
yatakları hariç en az yüz hasta yataklı olarak açılabilir.
• Ayrıca, yoğun bakım yatak sayısı ile kuvöz sayılarının
toplamı, toplam hasta yatak sayısının yüzde 30’unu
geçemez.
Özel Hastane
• Yatak sayısı yüzün altında olan ruhsatlı ve faal özel hastanelerin, en
az 33 uzman hekim kadrosuna sahip olmaları ve bu
Yönetmelikte özel hastaneler için tanımlanan bina ve fiziki şartları
mevcut binasında veya yeni binaya taşınarak sağlamaları halinde
yatak sayılarının yüze çıkarılmasına izin verilir.
Özel Hastane
• (Değişik ikinci fıkra:RG-27/5/2012-28305) Özel hastaneler, dört
klinisyen uzmandan az olmamak kaydıyla Bakanlıkça
belirlenen toplam kadrolarının en az dörtte biri sayısında
klinisyen uzman ile faaliyete başlayabilirler.
• Toplam kadronun dörtte üçünün iki yıl içinde aktif hale getirilmesi
zorunludur. İki yıl içinde aktif hale getirilemeyen kadrolar
kaybedilir.
Özel Hastane
• Kalan dörtte birlik kadrolar, Bakanlıkça kullanımına izin verilmesi
halinde aktif hale getirilir.
• Klinisyen uzman sayısı dördün altına düşen hastanelerin faaliyeti
iki yıla kadar süreyle askıya alınır.
• Bu süre sonunda uzman hekim eksikliğini gideremeyen özel
hastanenin ruhsatı iptal edilir
Özel Hastane
• Özel hastanelerin kadroları, Sağlık Kuruluşları Yönetim
Sistemine, Bakanlıkça elektronik ortamda kaydedilir.
Mesul müdür, bu sistem üzerinden hastanenin her bir
uzmanlık dalı için toplam kadrosunu, kullanabileceği
kadrosunu ve aktif çalışanını takip eder, hekim ayrılış ve
başlayış tekliflerini bu sistem üzerinden yapar ve çalışma
belgelerini düzenler.
Özel Hastane
• Aktif olarak faaliyet gösteren özel hastaneler, ruhsatlarında
yazılı uzman hekim kadrolarını aynı il sınırları içerisindeki
özel bir hastaneye ve tıp merkezine devredebilir veya
karşılıklı olarak uzmanlık dalını değiştirebilirler.
• Bu şekilde kadro devri veya değiştirilmesinde, hastanenin toplam
uzman hekim kadrosunun en fazla % 10’una kadar il içerisinde
izin verilir
Özel Hastane

• Toplam uzman hekim kadrosunun %10’unun üzerindeki


devir ve becayiş işlemleri Bakanlığın iznine tabidir.
• Hastanenin ve tıp merkezinin faaliyete devam etmesi için
zorunlu asgari uzman hekim kadroları ile özellikli ünite ve
birimlerin asgari uzman hekim sayılarının devrine izin
verilmez.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Hasta, özel hastanede ayakta veya yatırılarak tedavi edilebilir.
Hasta ile hastane arasındaki ilişki buna göre farklı nitelik
kazanır.
• Hasta özel hastanede ayakta tedavi ediliyorsa, hasta ile
hastane arasındaki vekâlet sözleşmesi bulunur ve
hastanenin yatırma, yedirip içirme ve diğer bakım
yükümlülükleri söz konusu olmaz.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Buna karşılık, sadece muayene, müşahede veya tedavi
amacıyla da olsa hastane dâhilinde hasta için devamlı bir
oda tahsis edilirse, artık hastaneye kabul sözleşmesinin
varlığı kabul edilmelidir.
Vekalet Sözleşmesi!!!
• 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 502. maddesiyle, vekâlet
sözleşmesi “vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini
yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak düzenlenmiştir. Söz konusu
maddeden de anlaşıldığı üzere, vekalet ilişkisinde vekil ve vekalet
veren olmak üzere iki taraf vardır.
Vekalet Sözleşmesi!!!

• Vekil, vekalet verenin menfaatine ve iradesine uygun şekilde bir iş


veya işlem yapmayı üstlenen kişidir. Vekalet veren ise, kendi
iradesiyle bağdaşır şekilde bir iş veya işlemin yapılmasına izin/onay
veren gerçek veya tüzel kişidir (detaylı anlatılacak).
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Hasta bir özel hastanede yataklı tedaviye alınmışsa, hastane ile
hasta arasında hastaneye kabul sözleşmesi adı verilen
karma nitelikli bir sözleşme meydana gelir.
• Bu sözleşmenin tarafları hasta ile hastane işletenidir.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Özel hastane işleteni ile hasta arasındaki hastaneye kabul
sözleşmesinde, hastane bakımından asıl borç hastanın hastaneye
yatırılarak tedavi edilmesi, yani iyileştirilmesidir.
• Bunun yanı sıra hastanenin, yatırma, yedirip içirme ve diğer
bakım yükümlülükleri de bulunmaktadır .
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Tedavi ve diğer hekimlik hizmetleri bakımından vekâlet,
oda tahsisinden dolayı kira, ilaç, tıbbi malzeme ve yemek
temini açısından satış, oda ve diğer kişisel temizliğin
sağlanması yönünden de hizmet sözleşmesinin unsurları
karma sözleşmede yer almaktadır.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Bu itibarla, teşhis ve tedavi yükümlülüğü bakımından esas
olarak vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümler, diğer
yükümlülükler açısından ise ilişkin olduğu sözleşme tipine
ilişkin hükümler kıyasen uygulanmalıdır.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Hastane hastayı kabul edip etmemekte serbesttir. Ancak
TBK m.503 gereği hasta tarafından yapılan tedavi talebi
derhal reddedilmezse sözleşme kurulmuş sayılır. Buna
ilaveten, 2219 sayılı Kanunun 32. maddesinde trafik kazası,
intihar teşebbüsü, silahlı saldırıya uğrama ve benzeri acil
vakalarda hastaneye kabul zorunluluğu getirilmiştir.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Yine Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 39. maddesinde,
“Özel hastanelerde, acil sağlık hizmeti verilmesi ve acil
vakaların hastanın sağlık güvencesi olup olmadığına veya
ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kabul
edilmesi ve gerekli tıbbi müdahalenin kayıtsız-şartsız ve
gecikmeksizin yapılması zorunludur.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Hizmet bedelinin tahsiliyle ilgili işlemler, acil müdahale ve
bakım sağlandıktan sonra yapılır. Özel hastane, acil olarak
gelen hastalara yeterli personeli veya donanımı olmadığı,
ilgili birimi veya boş yatağı bulunmadığı, hastanın sağlık
güvencesi olmadığı ve benzeri sebepler ile gerekli acil
tıbbi müdahaleyi yapmaktan kaçınamaz.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Acil servise başvuran hastalara, yoğun bakım hizmeti dâhil
olmak üzere gerekli ilk müdahalenin yapılması, tedavinin
devamı için gerekiyorsa hastanın yatışı yapılarak tedavisinin
ve eğer gelişirse komplikasyonların tedavisinin tamamlanması
esastır.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Hastanın tıbbi durumunun gerektirdiği uzman tabip, tıbbi
donanım, müdahale, bakım ve tedavi için gerekli şartların
hastanede sağlanamaması durumunda ise, gerekli ilk
müdahalenin yapılmış olması kaydıyla, başka bir sağlık
kuruluşuna usulüne uygun şekilde sevki sağlanabilir.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Acil hastaların ihtiyaç durumunda nakledileceği sağlık
kuruluşunun belirlenmesi ve nakil işlemleri Acil Komuta
Kontrol Merkezi’nin yönetiminde ve koordinasyonunda yapılır”
hükmü getirilerek acil vakalarda hastanın kabulü zorunluluğu
getirilmiştir.
Özel Hastane İle Hasta Arasındaki Hukuki
İlişki
• Böyle durumlarda hasta ile hastane arasında vekaletsiz iş görme
ilişkisi söz konusu olur. Başlangıçta öngörülememiş bir komplikasyon
sebebiyle ameliyatın genişletilmesi ve hastanın hastanede tahmini
edilenden daha uzun süre kalması halinde de böyledir.
Vekaletsiz İş Görme!!!
• Vekaletsiz iş görme Türk Borçlar Kanunu’nun 526 ilâ 531.
maddeleri arasındaki düzenlenmiş bulunmaktadır. Kanun
vekaletsiz iş görme kapsamında iş göreni, iş sahibi menfaatine ve
varsayılan iradesine uygun hareket etmekle yükümlü kılmaktadır.
Diş hekimliği burada kaldıkHastaneye Kabul
Sözleşmesinin Türleri

• Özel hastanede yatırılarak tedavi edilen hasta ile hastane


arasında hastaneye kabul sözleşmesi kurulmuş olacağını
ifade etmiştik. Bu sözleşmenin de, hastanenin
yükümlülükleri ve tedaviyi yürütecek hekimin rolüne göre
türleri bulunmaktadır.
a) Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Tam hastaneye kabul sözleşmesinde, hastane işleticisi teşhis ve tedavi yanı
sıra bakım yükümlülüğünü de üstlenir.
• Teşhis ve tedavi yükümlülüğü, kural olarak hastanenin çalışanı
durumundaki hekim tarafından yerine getirilir.
• Ama hastanın isteği veya başka bir sebeple hasta, hastanenin yanı sıra
tedaviyi yürütmek üzere hastane çalışanı olan bir hekimle de sözleşme
yapabilir.
a) Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Bu sebeple, tam hastaneye kabul sözleşmesi, hekimlik


sözleşmesi olmaksızın tam hastaneye kabul
sözleşmesi ve hekimlik sözleşmesi ilaveli tam
hastaneye kabul sözleşmesi şeklinde ikiye ayrılır.
aa) Hekimlik Sözleşmesi Olmaksızın Tam
Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Bu tür hastaneye kabul sözleşmesinde, özel hastane
işleteni hasta ile yapılan sözleşmenin tarafı ve
birinci dereceden sorumlusudur.
• Hastane tedaviyi kendi çalışanı ehil bir hekim eliyle
gerçekleştirir.
aa) Hekimlik Sözleşmesi Olmaksızın Tam
Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Hekim ise sözleşmenin tarafı değildir; hekim ile hasta arasında bir
sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır.
• Hekim hastanenin çalışanı olarak görev yapar ve bu tedavi
bakımından TBK m.116 anlamında ifa yardımcısı
durumundadır.
TBK m.116!!!/ Yardımcı kişilerin fiillerinden
sorumluluk
• MADDE 116- Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden doğan hakkın
kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi yardımcılarına
kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada diğer tarafa
verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.
• Yardımcı kişilerin fiilinden doğan sorumluluk, önceden yapılan bir anlaşmayla
tamamen veya kısmen kaldırılabilir. ++
TBK m.116!!!/ Yardımcı kişilerin fiillerinden
sorumluluk
• MADDE 116- +++Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya
sanat, ancak kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle
yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu
olmayacağına ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.
aa) Hekimlik Sözleşmesi Olmaksızın Tam
Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Bu sebeple tıbbi müdahalelerden dolayı bir zarar doğarsa,
bundan hem hastane hem hekim sorumlu olur. Hastane
sözleşmeden, hekim ise haksız fiilden dolayı sorumlu
olur.
aa) Hekimlik Sözleşmesi Olmaksızın Tam
Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Hekimin fiilleri, hastane işleteni bakımından borcun ifasında
kullanılan yardımcı şahsın davranışları niteliğindedir ve
hekimin müdahalesi sonucu meydana gelecek zararlardan
TBK m.116 (BK m.100) gereği hastane işleteni sorumlu
olur.
bb) Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Tam Hastaneye
Kabul Sözleşmesi
• Hastaneye kabul sözleşmesinde, hastane teşhis ve tedavi,
bakım ve diğer yan yükümlülükler üstlendiği gibi hastane
çalışanı olan bir hekimle de tedaviyi yürütmek üzere ilaveten
veya ayrı bir sözleşme yapılabilir. Bu durumda, hastane ve
hekim tedaviden birlikte müteselsilen sorumlu olurlar
(TBK m.511/2).
TBK 511

• MADDE 511- Bir kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı


müteselsil olarak sorumludurlar.
• Vekâleti birlikte üstlenenler, vekâletin ifasından
müteselsil olarak sorumludurlar ve yetkilerini
başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet vereni,
ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç altına
sokabilirler.
bb) Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Tam Hastaneye
Kabul Sözleşmesi
• Teşhis ve tedavi yükümlülüğüne aykırı davranıştan doğan
zararlarda hekim TBK m.112 hükmüne göre sorumlu
tutulurken, hastane işleticisi de TBK m.116 hükmüne
göre sorumlu tutulabilir.
• Bakım yükümlülüğünden ise sadece hastane sorumlu olur.
bb) Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Tam Hastaneye
Kabul Sözleşmesi
• MADDE 112- Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse
borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat
etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle
yükümlüdür.
bb) Hekimlik Sözleşmesi İlaveli Tam Hastaneye
Kabul Sözleşmesi
• Sözleşmeye aykırılık aynı zamanda haksız fiil teşkil
ediyorsa, hastane işleteni ve hekim TBK m.49 ve
devamına göre sorumlu tutulabilirler.
• Ayrıca, hastane işleteninin yardımcı şahıs konumundaki
hekimin fiilinden dolayı TBK m.116 gereği sorumluluğu
da devam eder.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Hastanın talebi veya başka sebeplerle tedavinin hastane


dışından bir hekim tarafından üstlenildiği, bakım
yükümlülüğünün ise hastane tarafından yerine
getirildiği sözleşmeye bölünmüş hastaneye kabul
sözleşmesi denmektedir.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Bu durumda, hasta tedaviyi yürütmek üzere hastane


dışından bir hekimle bir sözleşme yapmakta, ayrıca hastane
işleteni ile de bakım yükümlülükleri için sözleşme
akdetmektedir.
• Böylece tarafları farklı iki ayrı sözleşme ortaya
çıkmaktadır.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi

• Hasta dışarıdan bir hekim çağrılmasını isterse, hastane


işleteni bu isteği uymak zorundadır,
• Bu durumda çağrılan hekim ile hasta arasında bir tedavi
sözleşmesi kurulmuş olur.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Artık hastane işleteninden çağrılan hekimin hukuka aykırı
davranışıyla vereceği zararlardan dolayı TBK m. 116 ve 66’ya
dayanılarak talepte bulunulamaz (adam çalıştıranın sorumluluğu ve
ifa yardımcının sorumluluğu).
TBK m.66
• MADDE 66- Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına
verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
• Adam çalıştıran, çalışanını seçerken, işiyle ilgili talimat verirken, gözetim ve denetimde
bulunurken, zararın doğmasını engellemek için gerekli özeni gösterdiğini ispat ederse, sorumlu
olmaz.
• Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli
olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle
yükümlüdür.
• Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu
ölçüde rücu hakkına sahiptir
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Hasta, teşhis ve tedavi yükümlülüğüne aykırı davranıştan doğan
zararlarda sadece hekime, bakım yükümlülüğüne aykırı
davranışlardan doğan zararlarda ise sadece hastane işleticisine
TBK m.112 hükmüne göre başvurabilir.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Hastaneye kabul sözleşmesi hasta tarafından değil de tedaviyi
gerçekleştirecek hekim tarafından akdedilmişse, hekimin hastanın
temsilcisi sıfatıyla sözleşmeyi akdettiğinin kabulü uygun
görünmektedir.
b) Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi
• Hastane tedaviden sorumlu olmayıp bakımla sorumludur. Bu
sebeple tedaviden meydana gelen zararlar hastaneden talep
edilemez.
• Hekim ise vekâlet sözleşmesi niteliğindeki tedavi sözleşmesi
gereği tedaviden sorumludur.
ÖZEL HASTANE BAKIMINDAN SÖZLEŞME
İLİŞKİSİNDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER
• Hastanenin sözleşmeden doğan en önemli borcu hastalığın teşhisi
ve hastanın tedavisidir. Ancak buna ilaveten hastanenin bunlar
dışında yan yükümlülükleri de vardır.
• Bunlar, hastayı aydınlatma, sadakat ve özen gösterme, kayda
geçirme ve sır saklama yükümlülükleridir.
ÖZEL HASTANE BAKIMINDAN SÖZLEŞME
İLİŞKİSİNDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER

• Özel hastaneler bunlara ilaveten hastayı yatırma


(barındırma), yedirip içirme, hastane tekniğini uygulama,
hasta tarafından teslim edilen eşyaları muhafaza etme
şeklinde bazı borçları daha yerine getirmekle
yükümlüdürler.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekimin ve hastanenin asıl borcu hastayı tedavi etmektir.


Hekim bu borcu doğrudan kendisi ifa ederken, hastane
işleteni hastanesinde çalışan hekimler ve diğer yardımcı
personel vasıtasıyla yerine getirir. Hastanede çalışan hekim
ile hastane arasında genelde hizmet sözleşmesi bulunur.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekim hastanın tedavisini hastane işleteni adına ve hesabına


gerçekleştirir. Bu sebeple borcun ifası kendisine bırakılan
yardımcı şahıs olan hekimin, hukuka aykırı davranışından bir
zarar doğarsa bundan TBK m.116 (BK m.100)’e göre hastane
sorumlu olur.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Bunun için önce teşhis konulmalıdır. Teşhisin isabeti tedavi


için de önem taşır.
• Teşhis esnasında hekim, hastalığın tam geçmişini
öğrenmeli (anamnez), hastayı muayene etmeli, hastalığın
çıkış sebebi üzerine hasta ile istişare etmeli ve somut olayın
özelliklerine göre gerekli olan laboratuvar tahlillerini
yaptırmalı, röntgen filmini çektirmelidir.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Yüksek Sağlık Şurası, hastadan uygun anamnez alınmadığı, yeterli


fiziki muayene yapılmadığı ve doğru teşhis konulmadığı için hastanın
ölümüne sebep olan hekimleri kusurlu bulmuştur.
• Hekimin teşhis koyabilecek kabiliyet ve uzmanlık bilgisinin
olmamasına rağmen, teşhis koyması ve tedaviye başlaması kusurlu
bir davranış teşkil eder. Aynı şekilde, hastalıkla ilgili yeterli veri
bulunmasına rağmen yanlış teşhis konulması hekimin
sorumluluğunu gerektirir.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Teşhisi koyan hekim tedavi yöntemini seçerek uygulamalıdır.


Tedavi yönteminin seçiminde en uygun yöntem, yani
“hastalığın tedavisi için riski en az ve fakat şansı en fazla
olan” yöntemi seçmelidir.
• Eşdeğer sayılabilecek birden fazla yöntem mevcut ise hekim,
bunlardan somut olayın özelliklerine en yakın düştüğüne inandığı
yöntemi seçebilir (Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi (TDN) m.6).
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Yeni tedavi yöntemi daha riskli ama başarı şansı daha fazla ise hekim
hastayı aydınlatmak kaydıyla yeni yöntemi seçebilir (TDN m.10).
• Hekim seçtiği tedavi yöntemini hastanın zararına uğramasını
önleyecek her türlü tedbiri almak suretiyle uygulayacaktır.
Hastane tedaviyi kural olarak kendi çalışanı olan sağlık personeli ile
uygulamalıdır.
A) TEŞHİS VE TEDAVİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Bununla birlikte bazen hastane işleteni kendiliğinden bazen de


hastanın talebi üzerine dışarıdan bir hekim çağırabilir. Dışarıdan
çağırılan hekim, hastane ile kendi adına sözleşme yapmışsa alt
vekalet, hasta adına yapmışsa ikame vekalet söz konusu olur.
• Hastane tedaviyi yürütecek hekimi seçmede ve ona talimat
vermede özenli hareket etme sorumluluğu altındadır.
B) AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
• Aydınlatmanın amacı, hekim tarafından verilecek bilgilerle
hastanın, uygulanması düşünülen tıbbi müdahale üzerinde
serbestçe karar verebilecek bir duruma getirilmesidir. Hasta bu
şekilde aydınlatıldıktan sonra rıza vermişse ancak o zaman tıbbi
müdahale hukuka uygun hale gelir (TMK m.23-24, HHY m.31).
Özel hastaneler de, bu bilgilendirmeyi yapmak, hastanın
aydınlatılmasını sağlamakla yükümlüdür.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Sadakat borcu, hekimin hastanın sağlığını korumak için


gerekli her şeyi yapması, zarar verecek şeylerden ise
kaçınmasını ifade eder. Başka bir ifadeyle, hekimin,
hastanın menfaatlerini kendi menfaatinden üstün
tutmasını ifade eder. Sadakat yükümlülüğü, hasta ile
hastane işleteni arasındaki ilişkinin temelinde güven
unsurunun bulunmasının tabii bir sonucudur.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Bu kapsamda hekim veya hastane işleteni:


• Dürüst davranmalı, hastanın güvenini sarsmamalı,
• Kendi parasal çıkarını, hastanın çıkarından üstün tutmamalı,
• Tedavi ücretini artırabilmek için hastaya yanlış bilgi
vermemeli, tedaviyi gereksiz uzatmamalı, gerekmeyen bir
tedaviyi ücret alabilmek için uygulamamalıdır.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekimin özen yükümlülüğü, teşhis ve tedavi borcunun


ifası için gerekli olan ve hastaneden beklenen dikkat ve
özenin gösterilmesidir. Hekim gerek teşhis koyarken
gerekse tedavi yöntemini uygularken özenli hareket etmelidir
(BK m.390, HHY m.14).
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekim, genellikle kabul edilen ve tıp biliminin uygulanması artık


mutad usulünü almış olan ilkelerini bilmek ve sanatını, bu
ilkelere göre doğru teşhis koyup, bu teşhise uygun bir tedavi
tavsiye etmek ve bu tedaviyi gerekli her türlü tedbiri alarak
uygulamak zorundadır.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekimin özen yükümlülüğü, sadece tıp biliminin kuralları ile


sınırlı olmayıp, bunlara ilaveten teknik tıp kurallarını hukuka
uygun hale getiren bütün hukuk ve deontoloji kurallarının
uygulanmasını, hastanın rızasının alınmasında ve
aydınlatılmasında da dikkatli ve titiz davranılmasını gerektirir.
C) SADAKAT VE ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ

• Hekim mensup olduğu uzmanlık alanına dahil ortalama düzeydeki bir


hekimin aynı hal ve şartlarda göstereceği özeni göstermekle yükümlüdür.
Hekimin uzmanlığı arttıkça kendinden beklenen özen de
ağırlaşır.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY
M.7, 16)

• Hekim tedavisini üstlendiği hastaya ilişkin bilgileri düzenli


bir şekilde kayda geçirmek ve bu kayıtlarla birlikte sair
belgeleri saklamak zorundadır.
• Özellikle anamnez, tedavi planı, hastaya ait radyolojik
belgeler, varsa hastanın tedavi takipsizliğinin hasta
dosyasına kronolojik olarak işlenmesi önem arz eder.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY
M.7, 16)
• Kayda geçirme yükümlülüğünün amacı, tedavinin güven
içinde yapılması, delillerin güvenceye alınması ve hekimin
hesap verebilmesidir.
• Bu kayıtlardan, teşhis ve tedavinin seçiminde, tedavinin
kontrolünde, tıbbi müdahaleden veya başka olaylardan doğan
adli vakalarda ispatta, hastalığın nüksetmesi halinde
yararlanılır.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY
M.7, 16)

• Belgelerdeki hatalar ve eksikliklerden hekim


sorumludur. Yargıtay, belgelerin ameliyattan sonra
tutulmasını, ameliyat bülteni, anestezi formu gibi girişim
anında düzenlenmesi gereken belgelerin düzenlenmemiş
olmasını, ameliyatla ilgili video kasetinin olmamasını
kusur olarak kabul etmiştir.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(HHY M.7, 16)
• Hastane işleteni de hastanesine kabul ettiği hastaya ait bilgileri düzenli bir şekilde
kayda geçirmek ve bu kayıtlarla ilgili belgeleri saklamak zorundadır. Özel Hastaneler
Tüzüğünün 29. Maddesinde, “Özel hastanelerde yatan hastaların kimliğini,
doğum yerini, adresini, yattığı ve çıktığı tarihi, hastalığının tanısını ve
çıkıştaki durumunu yazmak için bir protokol defteri ile derece kağıdı,
tabelası, filmleri, laboratuvar raporları vb. hastanın izlenmesi ile ilgili belgeleri
içeren bir dosya tutulur. / Protokol defterinin ilgili yerleri ile dosyadaki
belgeler, giriş ve çıkışta geciktirilmeden doldurulur” hükmüyle bu yükümlülük
düzenlenmiştir.
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ (HHY
M.7, 16)
• Ayrıca hastane işleteni hasta isterse bazı belgeleri ona vermekle
yükümlüdür. Özel Hastaneler Tüzüğünün 37. maddesinde, “Özel
hastaneler, hastalarca istenirse aşağıdaki belgeleri ücretsiz olarak
vermek zorundadırlar:
• a) Hastanede kullanılıp bedeli hastadan alınan ilaç ve pansuman
malzemesinin tür ve miktarını gösterir liste,
D) KAYDA GEÇİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(HHY M.7, 16)
• b) Hastanede ya da dışarıda yapılan, bedeli hastaca ödenen
laboratuvar ve röntgen muayene raporları ve röntgen filmleri ve
şemaları (Adli olaylara ait olanların asılları verilmez).
• c) Dışarıdan satın alınan ilaç ve malzemenin reçeteleri,
• d) Hastaların klinik ve laboratuvar bulguları, hastalığın tanısı, gidişi,
yapılan inceleme, tedaviye ve sonucuna ilişkin olarak tabipçe
düzenlenecek bir çıkış özeti (epikriz)”.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Hekimin yükümlülüklerinden biri de, tedavi sürecinde öğrendiği
hastaya ait sırları gizli tutmak, üçüncü şahıslara açıklamamaktır. Sır
saklama borcu sadakat borcunun bir yansımasıdır. Bu sebeple,
gerek hekim gerekse hastane işleteni hastanın teşhis ve/veya
tedavi için kendilerine başvurduğu andan teravinin sona erdiği ana
kadar hasta ile ilgi öğrendikleri bilgileri saklamak ve üçüncü
kişilerle paylaşmamak yükümlülüğü altındadırlar.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• HHY m.21 mahremiyete saygı gösterilmesi başlığı altında
neler sır olarak saklanması gerektiği, “Hastanın,
mahremiyetine saygı gösterilmesi esastır. Hasta
mahremiyetinin korunmasını açıkça talep de edebilir. Her
türlü tıbbi müdahale, hastanın mahremiyetine saygı
gösterilmek suretiyle icra edilir. Mahremiyete saygı
gösterilmesi ve bunu istemek hakkı;
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• a) Hastanın, sağlık durumu ile ilgili tıbbi değerlendirmelerin gizlilik
içerisinde yürütülmesini,
• b) Muayenenin, teşhisin, tedavinin ve hasta ile doğrudan teması
gerektiren diğer işlemlerin makul bir gizlilik ortamında
gerçekleştirilmesini,
• c) Tıbben sakınca olmayan hallerde yanında bir yakınının
bulunmasına izin verilmesini,
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• d) Tedavisi ile doğrudan ilgili olmayan kimselerin, tıbbi müdahale
sırasında bulunmamasını,
• e) Hastalığın mahiyeti gerektirmedikçe hastanın şahsi ve ailevi
hayatına müdahale edilmemesini,
• f) Sağlık harcamalarının kaynağının gizli tutulmasını kapsar”
şeklinde ifade edilmiştir.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• HHY m.21’e göre, eğitim verilen sağlık kurum ve
kuruluşlarında, hastanın tedavisi ile doğrudan ilgili
olmayanların tıbbi müdahale sırasında bulunması gerekli
ise; önceden veya tedavi sırasında bunun için hastanın
ayrıca rızası alınır.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Hekimin sır saklama yükümlülüğüne aykırı
davranışı, tazminat sorumluluğu yanı sıra Türk Ceza
Kanununun 136. maddesi gereği suç teşkil eder.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Sır saklama yükümlülüğünü ortadan kaldıran bazı haller
bulunmaktadır. Bunlar:
• Hasta tarafından hekime karşı açılan davada hekimin kendini
savunmak amacıyla hasta hakkındaki bilgileri açıklaması veya tedavi
ücretini tahsil edemeyen hekimin bu amaçla açtığı davada yine hastaya
ait bilgileri açıklaması, (bu gibi durumlar haklı sebep teşkil ettiği için
hasta hakkındaki bilgilerin açıklanması sır saklama yükümlülüğünün
ihlali sayılmamaktadır).
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• TCK m.280 gereği hekimin bir suçun varlığına ilişkin belirtilere
rastlaması halinde bunu bildirme zorunluluğu (bu hükümde
sağlık mesleği mensuplarının görevini yaptığı sırada bir
suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşması
durumunda, durumu yetkili makamlara bildirme
yükümlüğü öngörülmüş ve bunu yerine getirmeyenlerin
cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır ++
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Bu son hükümde, sağlık mesleği mensubu deyiminden
tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti
veren diğer kişilerin anlaşılacağı aynı madenini ikinci
fıkrasında belirtilmiştir),
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi
• Madde 280- (1) Görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile
karşılaşmasına rağmen, durumu yetkili makamlara bildirmeyen veya bu hususta
gecikme gösteren sağlık mesleği mensubu, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
• (2) Sağlık mesleği mensubu deyiminden tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire ve
sağlık hizmeti veren diğer kişiler anlaşılır.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Hekimin hastası aleyhine tanıklık yapması, (bununla beraber
hekimin ve sağlık personelinin tanıklıktan çekinme hakkı
bulunmaktadır), ancak hastası tanıklık yapmasına rıza
göstermişse hekimin tanıklıktan çekilme hakkı yoktur.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Hekimin konuya ilişkin bilirkişi raporu düzenlemesi,
• Hastanın rızası (hasta ayırt etme gücüne sahipse rızayı kendisi
açıklamalı, aksi halde yasal temsilcisi beyan etmelidir; ayrıca
açıklanan rıza Türk Medeni Kanunu’nun 23. Maddesine aykırı
nitelik taşımamalıdır.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Kamunun sağlığını tehlikeye düşüren hastalıklara maruz kalan
kişilerle ilgili bilgileri yetkili makamlara verme (Umumi
Hıfzısıhha Kanununun 57. maddesinde kolera, veba, lekeli humma,
karahumma, çiçek, difteri (kuşpalazı), uyku hastalığı, dizanteri, lohusa
humması, kızıl, şarbon, felci tıfli, kızamık, cüzam, hummai racia ve
malta humması hastalıklarını öğrenen hekime yetkili makamlara
bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.
E) SIR SAKLAMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ
(TDN m.4, HHY m.21-23)
• Aynı Kanunun 104.maddesinde de frengi hastalığının
öğrenilmesi halinde bildirilmesi yükümlülüğü hekime
yüklenmiştir
• Adli vakaların aydınlatılması gibi haklı sebeplerin varlığı
halinde özel hastane işleticisi tasarrufunda bulunan hastaya ait
kayıtların ilgili resmi makamlara verilmesi (adli bir olayın
aydınlatılması için kan örneği veya DNA analizinin verilmesi
gibi
Kaynakça
• Prof. Dr. Murat Doğan, (2014), «Özel Hastanelerin Tazminat
Sorumluluğu», Uluslararası Sağlık Hukuku Sempozyumu,
Editörler, Prof. Dr. Dr. h.c. Hakan Hakeri, Av. Cahid Doğan
Sağlık Hukuku
Dr. Öğr. Üye. Ayşegül KARACA DEDEOĞLU
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARINDA HUKUKÎ SORUNLAR
ODNK Ek Madde 1- (Ek:15/11/2018-7151/16 md.)
Doğal yollarla çocuk sahibi olunamadığı veya tıbbi
gereklilik bulunduğu hâllerde, kadın ve/veya erkeğin
üreme hücrelerinin tıbbi yöntemlerle döllenmeye elverişli
hâle getirilmek ve vücut içinde veya dışında döllenmesini
sağlamak suretiyle üreme hücreleri veya embriyo anne
adayına uygulanabilir
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARINDA HUKUKÎ SORUNLAR
Bu yöntem sadece evli olan eşler arasında gerçekleştirilir.
Bu tedavi uygulamaları, Bakanlıkça belirlenen tıbbi
esaslar çerçevesinde yalnızca Bakanlıkça yetkilendirilmiş
hekimler tarafından ve Bakanlıkça ruhsatlandırılan
üremeye yardımcı tedavi uygulama merkezlerinde
gerçekleştirilebilir. Üremeye yardımcı tedavi uygulama
merkezlerinin açılması, çalışması ve denetlenmesi usul ve
esasları Bakanlıkça çıkarılan yönetmelikle düzenlenir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARINDA HUKUKÎ SORUNLAR

Eşlerden biri veya her ikisinden alınan üreme hücreleri ve bu


hücrelerden elde edilen embriyonun, başka kişilere uygulanması
yoluyla çocuk sahibi olmak ve taşıyıcı annelik yapmak yasaktır.
Başkasına ait üreme hücresi ve/veya embriyonun kullanılması
suretiyle donasyon işlemi yapılması ve bu amaçla üreme hücresi
ve/veya embriyo bağışlanması, satılması, bulundurulması,
kullanılması, saklanması, taşınması, ithalatı, ihracatı ve bu
işlemlere aracılık edilmesi yasaktır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARINDA HUKUKÎ SORUNLAR

• Yardımcı üreme teknikleri ya da doktrinde genel olarak


kullanılan ifade ile yapay döllenme kavramı geniş
anlamıyla cinsel ilişki olmaksızın erkek ve kadından alınan
üreme hücrelerinin çeşitli yöntemlerle yapay yollarla
döllendirilmesidir
Doğal ve Yapay Nedir?

• Doğada rastlandığı gibi, doğaya uygun olan, doğa


güçlerine, kurallarına uygun olan ya da kendiliğinden olan,
doğanın kendi düzeni içinde oluşan, yapay olarak
hazırlanmamış olanı ifade eder.
• Yapay ise doğadaki örneklerine benzetilerek insan eliyle
yapılmış, yapma, suni olarak tanımlanmaktadır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI

• Üremeye yardımcı teknikler ile cinsel ilişki ve üreme


kavramı birbirinden ayrıldığı gibi yumurtayı veren ve
doğumu yapan iki ayrı kadından hangisinin anne olduğu,
spermi veren erkeğin baba olup olmadığı gibi tartışmalar
gündemimize girmiştir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Sperm bankaları oluşturarak veya embriyo nakilleri ile ya
da taşıyıcı annelik yöntemiyle çocuk sahibi olmanın
önünün açılması, gen teknolojisinin sağladığı olanaklar ile
henüz cenin halindeki canlıyı genetik incelemeye tabi
tutmak hatta klonlama çözüm bekleyen bir dizi hukuki
sorunu da beraberinde getirmektedir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Diğer yandan başta taşıyıcı annelik sözleşmesi olmak üzere
yardımcı üreme yöntemlerinde kullanılan bazı sözleşmeler özel
hukuk bakımından ayrıca ele alınması gereken konulardır.
• Evli çiftlerde, kocanın spermiyle yapay döllenme pek çok toplum
tarafından makul karşılanırken, yapay döllenme ve çeşitli biçimleri,
etik ve hukuki standartların yokluğu karşısında tartışmalar
yaratmaya devam etmektedir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Türkiye açısından konuya ilişkin ilk düzenleme 1987 yılında yürürlüğe giren
İnvitro Fertilizasyon ve Embriyo Transferi Merkezleri
Yönetmeliğidir.
• Yönetmelik, 1996 yılında değişikliğe uğrayarak Üremeye Yardımcı Tedavi
Merkezleri Yönetmeliği adını almış, 1998 ve 2005 yılındaki değişikliklerden
sonra 6 Mart 2010 tarihli Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve
Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkında Yönetmelik
yürürlüğe girmiştir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Ancak 30.09.2014 tarihinde de Üremeye Yardımcı Tedavi Uygulamaları ve
Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri Hakkında Yönetmelik
• 2010 tarihli Yönetmeliği yürürlükten kaldırmıştır.
• Bu Yönetmeliğin amacı; çocuk sahibi olamayan evli çiftlerden, tıbben uygun
görülenlerin üremeye yardımcı tedavi metotları vasıtasıyla çocuk sahibi olmaları için
yapılacak uygulamanın esaslarını, bu uygulamayı yapacak merkezlerin açılması,
çalışması ve denetlenmesi ile ilgili usul ve esasları düzenlemektir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI

• Üremeye Yardımcı Tedavi (ÜYTE) yöntemlerinin, anne


adayının yumurtası ile kocanın spermini çeşitli yöntemlerle
döllenmeye daha elverişli hale getirerek, gerektiğinde vücut
dışında döllenmesini sağlayıp, gametlerin veya embriyonun
anne adayına transferini ifade eden ve modern tıpta bir tıbbi
tedavi yöntemi olarak kabul edilen uygulamaları ifade ettiği
belirtilmiştir
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Yönetmeliğin 19(2) maddesinde, üremeye yardımcı tedavi (ÜYTE)
yaptırmak üzere başvuran adayların evli olmaları aranmıştır.
• M.19/(2) «ÜYTE yaptırmak üzere başvuran adayların evli olmaları
ve bu Yönetmeliğin ekinde yer alan Ek-8’deki Bilgilendirilmiş
Muvafakat Formunu doldurarak birlikte işlem yaptırmaları
gerekir. Eşlerin nüfus cüzdanı ve evlilik cüzdanı asılları görülmek
suretiyle fotokopileri ve fotoğrafları alınır. Bu belgelerin kişilere ait
olup olmadığı kontrol edilerek işlemlere başlanır.»
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Yürürlükten kaldırılan 2010 tarihli Yönetmelikte ise «ÜYTE
uygulanacak eşlere sadece kendilerine ait üreme hücreleri uygulanır.
• Herhangi bir şekilde donör kullanılması, donör kullanılarak
embriyo elde edilmesi, adaylardan alınan yumurta ve spermler ile
elde edilen embriyoların başka adaylarda, aday olmayanlardan
alınanlar da adaylarda kullanılması ve uygulanması yasaktır +++
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• ++Bu yasaklara aykırı olarak elde edilen gebeliklerin herhangi
bir aşamada tespit edilmesi durumunda, merkez süresiz
kapatılarak bu işlemi yapan kişilerin sertifikaları iptal
edilir ve ilgili tüm çalışanların da süresiz olarak ÜYTE
merkezlerinde çalışmalarına izin verilmez.» düzenlemesi
bulunmaktaydı.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI/Üreme hücreleri ve gonad
dokularının saklanma kriterleri
• Genel kural üreme hücreleri ve gonad
dokularının saklanması yasaktır.
• Ancak Yönetmelik erkekler ve kadınlar için tıbbi
zorunluluk hallerinde saklanmasına izin vermiş ve
tıbbi zorunluluk hallerini tek tek saymıştır:
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI
/Üreme hücreleri ve gonad dokularının saklanma
kriterleri
• Erkekler için tıbbi zorunluluk halleri;
• a) Cerrahi yöntemlerle sperm elde edilmesi halinde,
• b) Kemoterapi ve radyoterapi gibi gonad hücrelerine zarar veren
tedaviler öncesinde,
• c) Üreme fonksiyonlarının kaybedilmesine yol açacak olan ameliyatlar
(testislerin alınması ve benzeri) öncesinde
• ç) Çok az sayıda sperm olması (kriptozoospermi) durumunda.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI /Üreme
hücreleri ve gonad dokularının saklanma kriterleri

• Kadınlar için tıbbi zorunluluk halleri ise:


• a) Kemoterapi ve radyoterapi gibi gonad hücrelerine zarar
veren tedaviler öncesinde,
• b) Üreme fonksiyonlarının kaybedilmesine yol açacak olan
ameliyatlar (yumurtalıkların alınması gibi operasyonlar)
öncesinde,
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI
/Üreme hücreleri ve gonad dokularının saklanma
kriterleri
• c) Düşük over rezervi olup henüz doğurmamış veya
aile öyküsünde erken menopoz hikâyesinin üç
uzman tabipten oluşan sağlık kurulu raporu ile
belgelendirilmesi durumunda.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI
/Üreme hücreleri ve gonad dokularının saklanma
kriterleri
• Saklama süresinin bir yılı aşması halinde kişi mutlaka
başvuruda bulunarak rızasının devam ettiğini ifade eden
imzalı dilekçesini vermelidir.
• Dondurulan üreme hücreleri ve gonad dokuları, alınan
kişinin yıllık protokol yenilememesi, isteği ve ölümü
durumlarında müdürlükte kurulacak komisyon
tarafından tutanak altına alınarak imha edilir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI
/Üreme hücreleri ve gonad dokularının saklanma
kriterleri
• Adaylardan fazla embriyo elde edilmesi durumunda
eşlerden her ikisinin rızası alınarak embriyolar
dondurulmak suretiyle saklanır.
• Saklama süresinin bir yılı aşması halinde her yıl
embriyonun saklanması için çiftler mutlaka başvuruda
bulunarak taleplerinin devam ettiğini ifade eden imzalı
dilekçe vermelidir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI
/Üreme hücreleri ve gonad dokularının saklanma
kriterleri
• Eşlerin birlikte talebi, eşlerden birinin ölümü veya
boşanmanın hükmen sabit olması halinde ya da
belirlenen süre son bulduğunda saklanan embriyolar
müdürlükte kurulacak komisyon tarafından tutanak altına
alınarak imha edilir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ UYGULAMALARI
/Üreme hücreleri ve gonad dokularının saklanma
kriterleri
• Tıbbi zorunluluklar nedeniyle saklanan numuneler,
merkezlerde en fazla beş yıl süreyle saklanır.
• Beş yıldan fazla saklanması Bakanlığın iznine tabidir.
Saklanan numunelerin değerlendirmeleri, sayımları ve tekrar
kullanılmasını engelleyecek şekilde imhası ilgili müdürlük
bünyesinde kurulacak komisyon marifetiyle yapılır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Yardımcı üreme yöntemlerinin bir çeşidi olan yapay
döllenme, evlilik ilişkisi içinde veya dışında
uygulanmasına göre ikiye ayrılmaktadır.
• Homolog döllenme, evlilik ilişkisi içindeki
kadın ve erkeğin kendi genetik malzemesiyle
gerçekleştirilen yapay döllenme biçimidir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Anne ve çocuk sağlığını riske eden çoğul gebeliklerin
önlenmesi esastır. Bu kapsamda, merkezlerde ÜYTE
uygulamasında birden fazla embriyo transfer edilmemesi
esastır. Ancak, 35 yaşa kadar birinci ve ikinci
uygulamada tek embriyo, üçüncü ve sonraki
uygulamalarda iki embriyo, 35 yaş ve üzerinde tüm
uygulamalarda en fazla iki embriyo transfer edilebilir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Cinsiyetle ilgili ciddi bir kalıtsal hastalıktan kaçma hali
hariç, doğacak çocuğun cinsiyetini belirleme amaçlı gonad
ve/veya embriyo seçimi ve transferi yapılamaz. Bu
durumun tespiti halinde merkezin ruhsatı/faaliyet izni ile
ÜYTE ünite sorumlusunun ve ÜYTE laboratuvar
sorumlusunun sertifikası iptal edilir ve bu kişiler
merkezlerde çalışamaz.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• ÜYTE teknikleri kullanılarak oluşan çoğul gebeliklerde
embriyonal ya da fetal redüksiyon yapılamaz. Ancak tıp
fakültesi hastaneleri ve Türkiye Kamu Hastaneleri
Kurumuna bağlı eğitim ve araştırma hastanelerinden
alınan durum bildirir sağlık kurulu raporuna göre
redüksiyon işlemi yapılabilir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Tıbbi endikasyonu belgelemeden redüksiyon yapan
merkezlere üç ay süre ile yeni başvuru kabulü
yapılamaz. Tekrarı halinde merkezin ruhsatı/
faaliyet izni iptal edilir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Tıbbi yöntemlerle, kocanın üreme hücrelerinin
alınarak karısının üreme organına aktarılması veya
çiftin kendilerine ait üreme hücrelerinin dış ortamda
döllendirilerek kadının rahmine yerleştirilmesi
şeklinde olabilmektedir
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Mevcut hukuki düzenlemeler karşısında, heterolog
döllenme ise evlilik ilişkisi dışında gerçekleştirilen
yapay döllenmedir.
• Evli bir kadın ve erkeğin kendi üreme hücreleri dışında
başka bir kadın ve erkeğin yumurta veya spermi
kullanılarak gerçekleştirilen yapay döllenme heterolog
döllenmedir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Burada herhangi bir erkeğin spermi, evli olmayan
bir kadının rahmine veya kadın evli olmakla birlikte
kocası dışındaki başka bir erkeğin spermleri cinsel
ilişki dışında bir yöntemle evli kadının rahmine
aktarılmaktadır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Bu yönteme daha çok erkeğin çocuk yapma yeteneğine sahip
olmadığı durumlarda başvurulmakla birlikte, evlenmeden ve cinsel
ilişkiye girmeden çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar için de
tercih edilen bir yöntemdir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Bu uygulamalar, bekar kadın ve erkeklerin, heteroseksüel
veya homoseksüel çiftlerin çocuk sahibi olabilmeleri
gerçeğini ve buna bağlı etik sorunları da beraberinde
getirmiştir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Gamet vericilerinin ve taşıyıcı annelerin, anne baba ve
çocuktan oluşan aile kavramını ve örgüsünü tehdit eden bu
konumu, geleneksel aile kavramının dışında yeni
tanımlamaları zorlamaktadır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Özellikle bazı ülkeler bakımından izin verilen homoseksüel
evliliklerde belirtilen yöntemlerle çocuk sahibi
olunabilmesi, geleneksel aile kavramı bakımından çok ciddi
tartışmalara yol açmıştır
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Geniş anlamda yapay döllenme yöntemlerinden biri
olarak kabul edilen, kadının yumurtasının vücudu
dışında bir tüpte döllendirilmesi (in vitro fertilizasyon
- IVF) ve daha sonra bu döllenmiş yumurtanın kadının
rahmine yerleştirilmesi, yani embriyo nakli/transferi
yaygın olarak başvurulan bir yöntemdir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• İstediği halde çocuk sahibi olamayan çiftler
bakımından bir tedavi yöntemi olarak kabul edilen
IVF, 1978 yılında İngiltere‘de Luise Brown için ilk
kez uygulanışından bu yana tüm dünyada yaygın olarak
uygulanmaya devam etmektedir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Türk hukukunda, kocanın spermi ile anne adayının
yumurtasının (evli çiftlere ait üreme hücrelerinin)
birleştirilerek döllenmesiyle oluşan embriyonun, döllenen
yumurtanın sahibi olan kadının dışında başka bir kadının
döl yatağına yerleştirilmesi, başka bir ifade ile taşıyıcı
annelik yasaktır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Bu tür taşıyıcı annelikte, çocuk sahibi olmak isteyen
kadının yumurtası (örn. rahmi gebeliği neticelendirmeye
uygun olmayan kadın) ile eşinin spermi, IVF yöntemiyle
döllendirilerek taşıyıcı annenin rahmine transfer edildiği
için, taşıyıcı olan kadın ile doğacak çocuk arasında genetik
bağlantı bulunmamaktadır
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Cenini taşıması ve doğumdan sonra kendilerine teslim
etmesi koşuluyla, taşıyıcı anne ile anlaşma yapan çift
gönüllü, ısmarlayan veya akdi ebeveyn olarak
adlandırılmakla birlikte hukukumuzda, var olan
düzenlemeler karşısında taşıyıcı annelik sözleşmelerinin,
kesin hükümsüz (batıl) sözleşmelerden (TBK. m.27)
olduğu kabul edilmektedir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Donasyon, yani sperm ve yumurta bağışı, çocuk sahibi
olamayan çiftlerin son umudu olarak yıllardır
uygulanmaktadır.
• Yöntemin Türkiye‘de yasal olmaması nedeniyle, resmi
kayıtlar olmamakla birlikte her yıl binlerce infertil çift
yurtdışında çeşitli merkezlere başvurmaktadır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Yabancılık unsuru içeren yapay döllenme sonucunda
doğan çocuk ile ana ve babası arasındaki soybağı
ilişkisinde, devletler özel hukuku uyarınca
uygulanacak hukuk devreye girecektir.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Soybağı hukukunda temel soru çocuğun ana ve babasının kim
olduğu sorusudur. Ana-babayla çocuk arasındaki soybağı genelde
yasa gereği kendiliğinden kurulan bir hukuksal ilişkidir.
TMK.m.282 uyarınca; çocukla anası arasında yasa gereği oluşan
soybağı doğumla oluşurken çocukla babası arasında yasa gereği
oluşan soybağı kural olarak, çocuğun anası ile evliliğin sonucunda -
kocalığın yansıması olarak- oluşur.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Ancak babanın çocuğu tanımasıyla ve kendisinin babalığına
mahkeme kararıyla hükmedilmesi şeklinde bir hukuki
tasarrufla da soybağı ilişkisi kurulabilmektedir. Ayrıca evlat
edinme yoluyla ana ve/veya baba ile arasında soybağı ilişkisi
kurulabilir. Anayla çocuk arasındaki soybağı ilişkisi herkesçe
bilinebilir ve görülebilir gebelik ve doğum olayıyla belirlenir.
Analığın reddi veya çocuğun doğuran kadın tarafından
tanınması söz konusu olmayacaktır.
ÜREMEYE YARDIMCI TEDAVİ
UYGULAMALARI
• Embriyo transferinde bir diğer sorun da, genetik ana ve babanın
(yumurta veya spermin sahibi olan), çocuğu doğuran kadından
(biyolojik-taşıyıcı anadan) istemesi durumudur.
• Genellikle kabul edilen görüş uyarınca genetik ana ve babanın çocuğu
zorla alabilmeleri mümkün değildir, çocuğu doğuran kadının oluru ile
evlat edinebilmeleri ise mümkündür ya da genetik babanın çocuğu
resmen tanıyıp velayetin kendisine verilmesini istemesi söz konusu
olabilir.

You might also like