Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 4

YENİDEN FETİHTEN 1453'E KADAR

PALEOLOGOSLAR'LA
GELEN SON
Bizans toplumunda, Imperium Roma- num düşüncesi Haçlılar'a değin sürmüştü. Anna Komnena'nın gururla
kaleme aldığı yazıları bunun etkili bir örneğidir. Kons- tantinopolis kenti, o tarihlerde artık sade- ce bir efsane olan
imperium'un ad perpe- tuum imgesiydi. Latin istilası bunu yok etti. Bizanslılar'ın deyimiyle "Latin kö- pekler," 57 yıl
süren sefil bir yaşamdan sonra kenti terk ettiklerinde, kent yerle bir durumdaydı. Bizans başkentinin bütün
ekonomik ilişkileri Venedikli ve Cenevizli tüccarların elinde, Doğu ve Orta Anadolu da Türkler'in elindeydi. Ege,
küçük prens- likler arasında paylaşılmıştı. Büyük bir dünya imparatorluğu imgesinin yok olup, yerini bağnaz bir
Bizans kimliği taşıyan küçük bir devlete bırakması için, 57 yıllık istila dönemi yetmiştir.
İmparator Mihail VIII. Paleologos, 1261'de, Cenevizler'le Nimfaion Antlaş- ması'nı imzalamıştı. Bu antlaşma,
Cene- vizler'e, bir zamanlar Venedikliler'e tanı- nan bütün ayrıcalıkların yanı sıra, içindeki bir loggia, bir belediye
sarayı (palazzo co- munale), bir kilise, bir hamam ve konut- larla birlikte Galata'yı da veriyordu. Cene- vizler buna
karşılık Bizanslılar'a Konstan- tinopolis'i geri alabilmeleri için 50 gemi vereceklerdi. Ancak, antlaşma daha yürür-
lüğe girmeden önce küçük bir Bizans or- dusu, neredeyse kazaen kenti ele geçirdi. Venedik donanması ile Haçlı ordusu Kara-
deniz'de bir seferde olduğu için bomboş kalan kent, direnmeden Bizanslılar'a tes- lim oldu. Muhafızlar gafil avlanmışlar,
Blahernai Sarayı'nda uyuyan Latin İmpa- rator II. Baudouin ise bir Venedik gemisi- ne binerek Euboea'ya kaçmayı
becermişti. Haliç'teki Venedik mahallesi yanmış, Ve- nedikli kadınlar ve çocuklar son dakikada geri dönen gemilerden
biriyle kurtarılmış- ti 13 Ağustos 1261'de Mihael VIII Pale- ologos Altın Kapı'dan geçerek kente girdi ve başkenti ele geçirdi.
Kent harabeye dönmüştü, yangınlar sonucu bütün mahalleler oturulamaz hal- deydi
Latin imparatorların oturduğu Blahernai Sarayı bile isten kararmış bir harabe gibiydi. Baudouin, birçok kilise ile kamu
yapısının kurşun, hatta ahşap çatılarını bile sökerek satmıştı ve kentin güçlü sa- vunma sisteminin ivedilikle onarılması
gerekiyordu. Kent yalnızca yoksulluk ve unutulmuşluk duygusu vermiyor, aynı zamanda, Latin yönetimi altında nü- fusun
giderek azalması nedeniyle insanda bir boşluk duygusu da yaratıyordu.1
Deniz, dolayısıyla da balık Bizanslı- lar'ın denetimi altında olduğundan ve sur içi kentte mısır yetiştirmeye ve sığır otlat-
maya uygun geniş alanlar bulunduğun- dan, henüz bir açlık tehlikesi yoktu. İtalyan kolonileri ayrıcalıklarını yeniden ka-
zanmıştı ve yöneticilerini doğrudan ana kentlerinden seçiyorlardı. 1267'de Cene- vizler, bazı Venedik mülkleriyle birlikte es-
ki mülklerine kavuşmuşlardı. Paleologos- lar'ın başa geçmesinden sonra iki yüzyıl boyunca Galata serbest bir kent konumu-
nu korudu. Karadeniz ticaretini ellerinde tutan Cenevizler'in saldırganlıkları da art- mıştı. Ceneviz podesta'ları ve Venedik
bal- yoz'ları kendilerini Bizans imparatorlarıyla eş görmeye başlamışlardı. 1320'de II. Andronikos Katalan tüccarlara da
ayrıca- lıklar sağladı. Bizans'ta ticaret neredeyse bütünüyle durmuştu. İmparatorluk ordu- ları ücretli Türk ve Latin
askerlerden oluş- maktaydı. Bu dönem Moğol ordularından kaçan Türk boylarının Batı Anadolu ile Bitinya kıyılarına
yerleştikleri yıllardır. Bu tarihten sonra Bizans Devleti ile Konstan- tinopolis'in yaşamı, Türkler, Akdeniz güç- leri, kent
devletleri ve yeniden boy göste- ren Balkan devletleri arasındaki güç çatış- malarına sahne olmuştur.
Son iki yüzyıl Konstantinopolis hemen hemen Bizans Devleti'yle özdeşleşmiş ve toplum yaşamına tartışmalar egemen ol-
muştu. Bunun en dikkat çekici örneği, II. Andronikos döneminde patrikliğe yükse- len keşiş Atanasios dönemidir. Atanasios
manastır yaşamının katılığını yalnız kilise- ye kabul ettirmekle kalmamış, sıradan in- sanların yaşamına da sokmak istemişti.
Ancak koyu dindarlığı soylular ve kilise için aşırı bir hal alınca görevinden istifaya zorlanmıştı. Fakat imparator için o hâlâ
bir azizdi. 1303'teki ağır depremden son- ra, bunu önceden sezen ve imparatora ha- ber veren Atanasios yeniden patrik oldu.
Kent, Türk baskısından ötürü Anado- lu'dan kaçan göçmenlerle doluydu. Kons- tantinopolis'te yaşam 1309'a değin dev bir
manastir ortamına dönüştü. Belki de yaşamın sürdürülebilmesi için tek çare buydu.
Halkın bekleyecek hali yoktu. Cenova ile Venedik arasında süren ticaret savaşı
Boğaz'a taşınmıştı. 1296'da 75 gemiden oluşan Venedik filosu, Haliç'ten Galata'ya ve Konstantinopolis'e saldırmış ve
kıyıdaki liman yapılarıyla depoları ateşe vermişti. Ertesi yıl bir başka Venedik filosu aynı sal- dırıları bu kez Marmara
kıyılarına yönelt- miş, 1302'de de üçüncü bir Venedik filo- su Bizans'ı tazminat ödemeye zorlamıştı. Balkan devletleriyle
ilişkiler de düşman- caydı. Hem Slavlar, hem de Bulgarlar Konstantinopolis'i ele geçirerek ortodoks Slavlar'ın başkenti
yapmayı düşlüyorlardı. İmparatorlar paralı askerlerden oluşan or- duda, Türkler'e, Katalanlar'a ya da onlara yardım edecek
herhangi bir gruba güven- mek zorundaydılar. Bu grupların arasında en dikkat çekici olanı yaptığı kötülüklerle animsanan
Roger de Flor'un Katalan pa- ralı askerlerinden oluşan birliğiydi. 1302'de II. Andronikos'un çağrısı üzerine aileleriyle birlikte
Konstantinopolis'e yer- leşmek için gelen 6500 asker kente ayak basar basmaz hemen yağmalamaya ve ta- lan etmeye
başlamışlar, sokak kavgaları halkın yaşamını karartmıştı. Katalan birliği Türkler'e karşı bazı geçici başarılar kazan- mışsa da
varlıkları dayanılmaz hale gelince kentin dışına atılmışlardı. Bu grup, Trak- ya'nın kırsal alanlarını yağmaladıktan son- ra
yerleştikleri Gelibolu'yu da talan edip, Atina'ya geçmiş ve burada 1388'e değin süren bir dükalık kurmuşlardır. Onların
serüveni Bizans'ın son döneminin özgün öykülerinden biridir.2
Kırsal alandan kaçan bütün halk Kons- tantinopolis'e akın ediyordu. Bulgar Kralı Şişman'ın atlılarının ve Venedik
filosunun sürekli tehdidi altındaki Konstantinopo- lis'te yiyecek kıtlığı baş göstermişti. Buğ day satışları ve ekmek
üretimi çok sıkı de- netleniyordu.3 Devlet ve kent, iç savaşlar nedeniyle büyük ölçüde yıpranmıştı. So- kaklar
kışkırtıcı gruplarla doluydu. III. Andronikos (1328-1341) babasına karşı
ayaklanmış, muhafızlara rüşvet vererek kenti ele geçirdikten sonra babasını bir manastira kapatmıştı. Yandaşları,
sürgün- deki imparator II. Andronikos'un yakın arkadaşı, Hora Manastırı'nı inşa ettiren ve süsleten (ve orada ölen)
Megas Logotet (si- vil yönetimin başı) ve bilim adamı Teodo- ros Metohites'in malikânesini bile yağma- lamışlardı.
III. Andronikos'un hükümdarlığı sıra- sında Osmanlı Türkleri Konstantinopo- lis'te varlık göstermeye başlamıştır.
14. yüzyılın sonunda Türk tüccarlar bir Türk mahallesi kurmuş, hatta Müslümanlar'ın davalarını görecek bir de
kadı atamışlardı. Nikaia 1331'de, Nikomedia da 1337'de Türkler'in eline geçti. Bizans Devleti Os- manlılar'a yıllık
vergi ödemeye başlamıştı. Bütün imparatorlar, II. Andronikos, III. Andronikos ve İoannes VI Kantakuzenos kanlı
savaşlarında Türk paralı askerleri ayak kullanıyordu. Aydınlı Umur Bey ile Or- han Bey, İoannes VI
Kantakuzenos'un yakın dostlarıydı. Hatta Orhan Bey impa- ratorun güzel kızıyla (sonradan Nilüfer Hatun)
evlenmişti. Ama Türk yardımına her zaman güvenmek olanaklı değildi. Konstantinopolis çaresiz ve açtı. İmpara-
son- toriçe kilise ikonlarından bazılarının kıy- edip, metli taşlarını satmak zorunda kalmıştı.4 eğin Ayasofya bile
öylesine ihmal edilmiş du- ların rumdaydı ki, Mayıs 1346'da doğu tonoz- zgün ları çöktü. Devlet yapıyı onaracak
halde
değildi. Kentteki yoksul ya da zengin her- kes onarım işinde çalışmaya başladı, gi- derleri Moskova Büyük Dükü üstlenmişti.
Onarımın bitmesinden iki gün sonra Ïo- annes VI Kantakuzenos tahta çıktı.5
Yukarıda değinildiği gibi, Konstanti- 1 de- nopolis'in son iki yüzyılı bir dizi dramatik aşlar felaketle geçmiştir. 1347'de bir
kez daha So- günahkârlara bir ceza olarak (!) veba salgını baş göstermişti. Hastalık büyük olası karşılıkla Kırım'dan gelen
Ceneviz gemileriyle taşınmıştı. Nüfus yeniden azalmış, Avru- palı bir tanığa göre eski sayısının dokuzda birine düşmüştü.6
Kentin yeniden inşa edilmesi için halka yapılan çağrılar sonuç vermedi.7 Konstantinopolis'in savunması için zorunlu
olan donanmanın yeniden yapılma planı duyulunca Galatalı Cene- vizler limandaki bütün Bizans gemilerini ateşe
verdiler ve kente saldırdılar. Bizanslılar Haliç'teki Ceneviz depolarını yakarak karşılık verdi. Tarihçi Gregoras,
"herke- sin, silahlarını ve atlarını ortaya çıkararak kent savunmasına katkıda bulunduğunu” söyler:
İnşaatçılar, denizciler, metal işçileri, hepsi silah- lara sarıldı ve paralı asker olarak yazılan inşaat işçile- ri
kendilerini denizde kürek çekerken buldular. Kölelere bile efendileri silah vermişti, onlar da ok ve yay kullanmayı
öğrendiler.
Cenevizler Sakız Adası'ndan takviye güç getirttiler ve deniz surlarından saldıra- bilmek amacıyla mancınıklı ve taretli savaş
gemileri yaptırdılar, gene de yenildiler. Bu tarihlerde iki kent arasında tam bir savaş vardı. Cenevizler Galata surlarını
onarmış, Bizanslılar da yeni bir filo inşa etmişlerdi. Ordu Galata'ya karadan saldırmış, ama yanlış ve beceriksiz manevra
sonucu gemi- ler devrilmiş ya da Saray Burnu'ndaki kuv- vetli akıntıdan ötürü kontrolden çıkmıştı; askerlerin çoğu denizde
boğuldu. Boş ge- miler Galata limanına çekilirken, ordu da kente döndü. İnançlı Bizanslılar bunu da Tanrı'nın cezası olarak
yorumladılar. Bu olaydan sonra imparator, Cenevizler'in sur dışında yeni bir yerleşme kurmalarına izin vermek zorunda
kalmış, bu yerleşme, daha sonraki yüzyıllarda Pera diye anılan semtin başlangıcı olmuştur.
Galata'da bu kez Venedikliler'in teşvi- kiyle başlayan bir savaş da yenilgiyle son buldu. 1352'de Venedik, İspanyol ve Bi-
zans filoları Cenevizler'le, Boğaz'ın girişinde, Galata, Üsküdar ve Konstantinopo- lis arasında karşılaşmıştı. Bu, Konstantino-
polis'in yaşamında büyük bir tarihsel ve pitoresk olay olmalıdır. Venedikliler savaşı terk edince, Sultan Orhan'ın askerleri de
onun kayınpederine karşı Galatalılar ya- nında savaşa katılmış, iki kent arasında gergin bir anlaşmaya varılmıştı. Gerçekten
de 14. yüzyılın ortalarında Bizans artık küçük bir Ceneviz kolonisi olan Galata'ya karşı bile topraklarını savunamaz hale gel-
mişti. İmparatorluk yabancı güçlerin mer- hametine kalmıştı. Bizans sahnesinde ken- dilerini daha fazla hissettiren Türkler,
Ad- rianapolis yakınlarında Sırplar'ı ve Bulgar- lar'ı yenilgiye uğratarak imparatora ve oğ- luna yardım ettiler. 10
Bu koşullarda manastırlar, fırtınalı bir yaşamdan sonra kendilerini dine adayan pek çok imparator ve
imparatoriçenin ika- metgahı olmuştu. Hükümdarlarla soylular kendilerini olası suikastlardan koruyabil- mek için
dünya işlerinden uzak, ibadete dönük bir yaşamı yeğliyorlardı. İoannes VI Kantakuzenos yanlıları ile İoannes V.
Paleologos'un (1341-91) adamları arasın- daki kanlı sokak çatışmalarından sonra, Kantakuzenos bir keşiş olarak
Mangana Manastırı'na, karısı Eirene de rahibe ola- rak Kira Marta Manastırı'na çekilmişler- di.11 Dönemin
soyluları için en revaçta olan kurumlar bu iki manastırdı.
14. yüzyılın ikinci yarısı, Bizans Impa- ratorluğu'nun Konstantinopolis toprakla- rıyla sınırlanacak kadar
küçüldüğüne tanık olmuştur. Bu yıllar Osmanlı Devleti'nin Anadolu'da ve Balkanlar'da güç kazandığı dönemdir.
1369'da Edirne, iki yıl sonra da on yıldır Bizans'ın egemenliği altında olan Gelibolu Türkler'in eline geçmiş,12
Sırplar 1371'de Meriç'te Osmanlılar'a ye- nilmişlerdi. Selanik 1383'te düştü. Os- manlı İmparatorluğu öncelikle
Avrupa topraklarında güçlenmiş ve bir Asya gücü olmadan önce bir Avrupa gücü olmuştur. I. Murad (1361-89)
Türkler, Yunanlılar ve Slavlar'dan oluşan bir nüfusa hükmediyordu. Yeniçeri sistemi onun ğı döneminde kurulmuş
ve Anadolu Türkleri de gene onun döneminde Bal- kanlar'a yerleşmeye başlamıştı. I. Murad Kosova Savaşı'nda
bir suikasta kurban git- mekle birlikte, artık Balkan fethi kesinleşmişti.
II. Manuel (1391-1425) ile I. Baye- zid'in (1389-1402) hükümdarlık dönem leri aynı yıllara rastlar. Manuel tahtı ele geçirmek
üzere Konstantinopolis'e kaç madan önce Osmanlılar tarafından Bur- sa'da rehin tutulmaktaydı. Her iki hü- kümdar da
birbirini tanıyordu. Bizanslılar Osmanlılar'ın vasalı oldukları için, her yıl Türkler'e ağır vergiler ödüyorlardı. 1391'de Bayezid
Anadolu seferine çıkar- ken II. Manuel de sultana eşlik etmek zo- runda kalmış ve birkaç ay süren sefer bo- yunca Bizans
İmparatorluğu'nun kaybet tiği toprakların ne hale geldiğini görmüş- tü. Bu yolculuk imparator için büyük ola- sılıkla acı ve
aşağılayıcı bir deneyim ol- muştu. 13 Fakat Bizans, Basil'in de sefere katılmasına karşın, I. Bayezid 1394'te
Konstantinopolis'i kuşatma altına almış ve kent dışındaki bütün yapılar ve alanlar ya- kılıp yıkılmıştır.
Kimse kapılardan ne girebiliyor, ne de çıkabili- yordu. Halk mısır, şarap ve yağ kıtlığından kıvranı- yordu. Yetecek
kadar ekmeği pişirebilmek için bile, fırıncılar evlerinin kirişlerini söküyorlardı. 14
14. yüzyılın son on yılında I. Bayezid Boğaz'dan geçen gemileri denetleyebil- mek için Anadolu Hisarı'nı inşa
ettirmiş- ti. 1403'te, Clavijo, Pera'dan Trabzon'a giderken, Boğaz'ın Asya yakası Türk- ler'in elindeydi. Bindiği
Ceneviz gemisi, Karadeniz çıkışında bir yanda Türk, öbür yanda da Bizans gözetleme kuleleri ara- sından
geçerek denize açılmıştı. Boğaz'ın iki yakasında da Bizans İmparatorlu- ğu'nun şanlı döneminden kalan harap ki-
liseler, manastırlar ve başka binalar görmüştü15
V. İoannes'in yaptığı çağrılar ve başvu- rular, sonunda Avrupalılar'ca yanıtlandı. Bir Haçlı ordusu Nikopolis'te
(Niğbolu) I. Bayezid'le karşılaştı, ama yenilgiye uğ- radı. Çarpışmaya katılan Fransız şövalye- lerden Mareşal
Boucicaut, 1200 askeri ve II. Manuel'le birlikte Konstantinopolis'e geri dönerek, Avrupa'ya doğru yelken aç- tı.
İmparator üç yıl kadar Avrupa sarayla- rında kaldı, onun yokluğunda kenti Türkler'in hafif saldırılarına karşı, Bouci-
caut'nun subaylarından Chateaumorand savunmuştu. Eğer Timur Doğu'dan sal- dırarak Yıldırım'ı 28 Temmuz
1402'deki Ankara Savaşı'nda yenilgiye uğratmasay- di, sultanın Konstantinopolis'i ele geçir- mesi işten bile
değildi. Kent böylece ya- rım yüzyıl daha varlığını sürdürmüş oldu. İstanbul'un fethinin gecikmesinin bir başka
nedeni de I. Bayezid'in oğulları arasındaki savaşlardı, ama Osmanlı İmpa- ratorluğu için Balkanlar daha önemliydi
ve Ankara Savaşı'nda yenilen askerler Ba- u'ya gelmişlerdi.
Konstantinopolis 20 yıl kadar daha ani bir Türk saldırısı tehdidi altında kalmadı. Çelebi Mehmed (1413-21),
1413'te Os- manlı İmparatorluğu'nu denetimi altına almış ve devlet yapısını güçlendirmeye yö- nelmişti. 1421'de
II. Murad başa geçince, II. Manuel eski bir Bizans entrikası çevire- rek, II. Murad'a karşı Şehzade Mustafa'yı tahtın
sahibi ilan etti, ama Mustafa, II. Murad tarafından tutuklanarak asıldı; Bi- zans da Osmanlılar'a 100 bin düka vergi
ödemek zorunda kaldı. Nüfusu 25 bin ile 40 bin arasına düşen Konstantinopolis ge- ne açlıkla karşı karşıyaydı.
II. Murad 1422'de kenti kuşatma altı- na aldı. Çevreyi yerle bir ettikten sonra Türkler surlara dayandılar. Görgü
tanığı Ioannes Kananos Türkler'in saldırısını şöyle dile getirir:
Türk despotunun (II. Murad) emri üzerine ah- şap kazıklarla çok büyük bir çit yapıldı. Bu çit ken- tin bir ucundaki
Altın Kapı'dan öbür ucuna, Ksilo- porta'ya uzanıyordu. Çit surlara bir okun yanaşabi- leceği kadar yanaşmıştı.
Büyük kirişler ve kalın ka- laslarla pekiştirilmişti. Çitin önü, Romalılar tarafin- dan atılan taşları, okları ve mızrakları
saptırabilmek için ağaç dallarıyla bir ağ gibi kaplanmıştı. Büyük mancınıklarla kentin surlarını yıkmayı
umuyorlardı. Ama dinsizlerin [!] bu beklentisi sonuç vermedi, çünkü büyük mancınıklarının taşları, çöken bir ku-
leye 70 kez çarpmasına karşın Romalılar'a zarar ver- medi. Kananos Türkler'in kullandığı savaş araçlarını da anlatır:
Demir tekerlekli çok sayıda, sur kadar ya da sur- dan yüksek büyük ahşap kule inşa ettiler. Çok sayı- da öküzün çektiği
halatlarla kuleleri hendeğin yanı- na çektiler. Bunlardan saldırıp surları yıkmak isti- yorlardı. Bir grup askerse kentteki
çeşmelere su ge- tiren suyollarını aramaya koyulmuştu, geceleyin gizlice buradan girecek ve kenti şaşkınlığa uğratarak ele
geçireceklerdi.16
II. Murad bu kuşatmayı 1422'de kaldırmıştır.
Türkler 1430'da Selanik'i Venedikli- ler'den alınca kaçınılmaz sonun çanları çalmaya başlamıştı.17 İoannes VIII
Pale- ologos, hendekleri temizletip, surları onarttıktan sonra, Ortodoks ve Katolik ki- liseleri birleştirmek amacıyla
Avrupa'ya geçti. Bu, Bizans Kilisesi ve halkı için en büyük lanetlemeydi, ama bazıları için de tek kurtuluş
imparatorun bu girişimiydi. 1439'daki Ferrara-Floransa Konsili'nde birleşme kâğıt üzerinde sağlandı ve "son haçlı
seferi" düzenlendi. Papa tarafından toplanan bir ordu, Macaristan'dan geçe- rek Karadeniz kıyısındaki Varna'ya
ulaştı. O sıralarda Orta Anadolu'da Karaman Beyliği ile uğraşan II. Murad, hemen Var- na'ya döndü ve son Haçlı
ordusu da yok edildi. 1448'de yapılan II. Kosova Sava- şı'nda Macar ordusu gene yenilgiye uğra-
z'ın
iki yakasında da Bizans İmparatorlu- ğu'nun şanlı döneminden kalan harap ki- liseler, manastırlar ve başka binalar
görmüştü 15
V. İoannes'in yaptığı çağrılar ve başvu- rular, sonunda Avrupalılar'ca yanıtlandı. Bir Haçlı ordusu Nikopolis'te (Nigbolu) I.
Bayezid'le karşılaştı, ama yenilgiye uğ- radı. Çarpışmaya katılan Fransız şövalye- lerden Mareşal Boucicaut, 1200 askeri ve
II. Manuel'le birlikte Konstantinopolis'e geri dönerek, Avrupa'ya doğru yelken aç- 11. İmparator üç yıl kadar Avrupa sarayla-
rında kaldı, onun yokluğunda kenti Türkler'in hafif saldırılarına karşı, Bouci- caut'nun subaylarından Chateaumorand
savunmuştu. Eğer Timur Doğu'dan sal- dırarak Yıldırım'ı 28 Temmuz 1402'deki Ankara Savaşı'nda yenilgiye uğratmasay- dı,
sultanın Konstantinopolis'i ele geçir- mesi işten bile değildi. Kent böylece ya- nım yüzyıl daha varlığını sürdürmüş oldu.
İstanbul'un fethinin gecikmesinin bir başka nedeni de I. Bayezid'in oğulları arasındaki savaşlardı, ama Osmanlı İmpa-
ratorluğu için Balkanlar daha önemliydi ve Ankara Savaşı'nda yenilen askerler Ba- tı'ya gelmişlerdi.
Konstantinopolis 20 yıl kadar daha ani bir Türk saldırısı tehdidi altında kalmadı. Çelebi Mehmed (1413-21),
1413'te Os- manlı İmparatorluğu'nu denetimi altına almış ve devlet yapısını güçlendirmeye yö- nelmişti. 1421'de
II. Murad başa geçince, II. Manuel eski bir Bizans entrikası çevire- rek, II. Murad'a karşı Şehzade Mustafa'yı tahtın
sahibi ilan etti, ama Mustafa, II. Murad tarafından tutuklanarak asıldı; Bi- zans da Osmanlılar'a 100 bin düka vergi
ödemek zorunda kaldı. Nüfusu 25 bin ile 40 bin arasına düşen Konstantinopolis ge- ne açlıkla karşı karşıyaydı.
II. Murad 1422'de kenti kuşatma altı- na aldı. Çevreyi yerle bir ettikten sonra Türkler surlara dayandılar. Görgü
tanığı Ioannes Kananos Türkler'in saldırısını şöyle dile getirir:
Türk despotunun (II. Murad) emri üzerine ah- şap kazıklarla çok büyük bir çit yapıldı. Bu çit ken- tin bir ucundaki
Altın Kapı'dan öbür ucuna, Ksilo- porta'ya uzanıyordu. Çit surlara bir okun yanaşabi- leceği kadar yanaşmıştı.
Büyük kirişler ve kalın ka- laslarla pekiştirilmişti. Çitin önü, Romalılar tarafin- dan atılan taşları, okları ve mızrakları
saptırabilmek için ağaç dallarıyla bir ağ gibi kaplanmıştı. Büyük mancınıklarla kentin surlarını yıkmayı
umuyorlardı. Ama dinsizlerin [!] bu beklentisi sonuç vermedi, çünkü büyük mancınıklarının taşları, çöken bir ku-
leye 70 kez çarpmasına karşın Romalılar'a zarar ver- medi.
Kananos Türkler'in kullandığı savaş araçlarını da anlatır:
Demir tekerlekli çok sayıda, sur kadar ya da sur- dan yüksek büyük ahşap kule inşa ettiler. Çok sayı- da öküzün
çektiği halatlarla kuleleri hendeğin yanı- na çektiler. Bunlardan saldırıp surları yıkmak isti- yorlardı. Bir grup
askerse kentteki çeşmelere su ge- tiren suyollarını aramaya koyulmuştu, geceleyin gizlice buradan girecek ve
kenti şaşkınlığa uğratarak ele geçireceklerdi.16
II. Murad bu kuşatmayı 1422'de kaldırmıştır.
Türkler 1430'da Selanik'i Venedikli- ler'den alınca kaçınılmaz sonun çanları çalmaya başlamıştı.17 İoannes VIII
Pale- ologos, hendekleri temizletip, surları onarttıktan sonra, Ortodoks ve Katolik ki- liseleri birleştirmek amacıyla
Avrupa'ya geçti. Bu, Bizans Kilisesi ve halkı için en büyük lanetlemeydi, ama bazıları için de tek kurtuluş
imparatorun bu girişimiydi. 1439'daki Ferrara-Floransa Konsili'nde birleşme kâğıt üzerinde sağlandı ve "son haçlı
seferi" düzenlendi. Papa tarafından toplanan bir ordu, Macaristan'dan geçe- rek Karadeniz kıyısındaki Varna'ya
ulaştı. O sıralarda Orta Anadolu'da Karaman Beyliği ile uğraşan II. Murad, hemen Var- na'ya döndü ve son Haçlı
ordusu da yok edildi. 1448'de yapılan II. Kosova Sava- şı'nda Macar ordusu gene yenilgiye uğra-
tılmıştı. Son Bizans İmparatoru XI. Kons- tantinos (1449-53) aynı yıl tahta geçti.
Bugün, Doğu Roma-Bizans Impara- torluğu'nun son yıllarını, Katolikler'le bir- leşmeden yana olanlarla olmayanlar
ara- sındaki dinsel çekişmelerle geçirmiş olması inanılmaz görünmektedir. İmparator ve devlet görevlileri, Ferrara-
Floransa Konsili anlaşmasına bağlı kalmışlardı. Tek umutla- rı Batı Hıristiyanları'nın yardım eliydi. İm-
parator, bu koşulları birleşmeden yana ol mayan din adamlarına zorla kabul ettirme ye çalışıyordu. XI. Konstantinos, Şehzade
Süleyman'ın torunu Şehzade Orhan'ı tah tın yasal varisi ilan ettiğinde Sultan II Mehmed (1444-45, 1451-81) gene Ana
dolu'yla uğraşmaktaydı. Bu, Bizanslılar'ın Türkler'e oynadığı son politik oyun oldu, fakat kentin düşüşünü engelleyecek bir
umut ışığı değildi.

You might also like