5. part

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 5

İUSTİNİANOS'UN KENTİ YENİLEMESİ

JUSTINIANOS UN KENTİ YENİLEMESİ


98
İUSTİNİANOS DÖNEMİNDE BAŞKENT
I. Iustinianos (527-565), Kanuni Sul- tan Süleyman'dan (1520-66) bin yıl önce hüküm sürmüştü. Tarihçilere göre
ikisi de kendi imparatorluklarının en parlak çağını temsil ederler. Her ikisi de Akde- niz çevresinde neredeyse eşit
bir egemen- lik alanına sahiptiler. Her ikisi de yapı et- kinliklerine önem vermiş ve kentin görü- nümüne hâlâ
egemen olan büyük dinsel anıtlar gerçekleştirmiştir. Bu kadar ben- zerlik, tarihi mekanizmaların tekrarı kav- ramını
destekler niteliktedir. Kuşkusuz bu benzerlik Iustinianos için değil, sonra- ki dönemler ve her iki dönemi de artık
çok gerilerde bırakan tarihçiler için bir anlam taşır; yalnızca simgesel değil, nes- nel bir değeri de vardır.
Iustinianos dönemi Roma İmparator- luğu'nun son büyük siyasal ve askeri evre- siydi ve Iustinianos Yasaları (Codex Justi-
nianus) Roma hukukunun bir derlemesiy- di. Roma ve Bizans imparatorluklarının coğrafi, siyasal ve boyutsal kimliği,
İustini- anos döneminin sonuna kadar sürmüştür. Belisarios, İspanya ve Kuzey Afrika'da ka- zandığı zaferlerden sonra, Doğu
Ro- ma'nın üstünlüğünü İtalya'ya da kabul et- tirmişti. Mısır hâlâ imparatorluğun bir eyaletiydi; Konstantinopolis, Akdeniz ve
Asya ticaretini elinde tutuyordu. Böylece
Iustinianos'un yapım etkinlikleri açısından Constantinus'la eş olma isteği gerçekleş miş sayılabilir. İustinianos'un
kenti, kent sel tasarım ve mimari açıdan Hıristiyan el bise giymiş bir Roma geleneğinin son ör neğidir.
Her ne kadar ilk yüzyıllarda imparator ların Hıristiyanlığa karşı tutumları, pagan etkilerden kurtulamamış olsa da, resmi ya
şamda dinin üstünlüğü tartışma götür mez. Bizans imparatorları otokrat ve laik hükümdarlar olarak, çok sonraları Osman li
sultanları gibi, kiliseye ve patrikhaneye karşı her zaman son söz hakkına sahipti Dinsel yaşam, her şeyin ona göre düzen
lendiği genel bir çerçeveydi, ama günlük yaşamın sıradan eğilimleri ve yaşam savaşı nın çizdiği "tablo" bütünüyle
dünyeviydi İnsanlar hâlâ "evlerindeki pagan tanrıları nin sunaklarına kurbanlar adıyor, içkiler sunuyordu." Prokopios, 531-
541 arasın da praefectus praetorio olan Kapadokyal İoannes için "bazen geceleri kiliseye gi derdi, fakat sırtına eski pagan
rahipleri gib kaba pelerinler giyer ve bir Hıristiyan gib ibadet etmek yerine bütün gece boyunca saygısızca inançsız sözler
'mırıldanırdı der.2 Konstantinopolis'te yaşam pagan ay rıcalığını koruyordu. "Kentin kuruluşu nun yıldönümü olan Mayıs
festivalinde
*
Constantinus ve Tihe heykellerinin antik imparator kültünün simgesi olarak hâlâ önemli bir yeri vardı." I. Theodosius dö-
nemine kadar kutlama törenlerinde kentli- ler Hippodrom'da bir gösteri sunuyorlar- d1.3 Fakat sonraki yüzyıllarda bu
şenlikler, yirmi bin paganın öldürülmesini kutlayan dinsel bir içerik kazanmıştır.4 Iustinianos paganizmayı şiddetle bastırmış,
"Helenik inançsızlık"la mücadele ederken yüksek görevlilere ve senatörlere bile zulmederek mallarına el koymuş, hatta
bazılarını ölü- me mahkûm etmişti.5 Eski Yunan gelene-
ğini sürdüren Atina Akademisi de bu dö- sından nemde baskı altında tutulmuş, hatta bazı çekleş filozoflar İran
sarayına sığınmışlardı. Bura- kent daki yaşama ayak uyduramayınca, Iustini- yan el anos'la yaptığı anlaşmada
"hiçbirine zul- on ör medilmeyeceği ya da Hıristiyan inancını kabul etmeye zorlanmayacağı koşulu"nu arator öne
süren Sasani Kralı I. Hüsrev'in koru- pagan ması altında yeniden Konstantinopolis'e mi ya dönmüşlerdi.6
götür
Iustinianos'un, Kaiseria'lı tarihçi ve bi- ve laik yografi yazarı Prokopios tarafından ölüm- Osman süzleştirilen
Konstantinopolis rökonst- haneye rüksiyonu, hem mimari imge olarak, hem sahipti de boyutları açısından kent
mimarlığında düzen büyük Roma geleneğinin son büyük ça- günlük basıdır. Fakat dinsel bir boyutu da vardır.
savaşı Iustinianos'tan sonra imparatorluk, ikinci reviydi bir Ayasofya daha inşa edecek ne kaynağa, nrıları ne de
düş gücüne sahip olmuştur. Iustini- içkiler anos, kazandığı yapıcı imgesini Nika arasın Ayaklanması'na borçludur.
Ekonomi poli- lokyaltikasının yarattığı zor koşulların neden ol- eye giduğu bu olayda, Yeşiller ve Maviler, sena- eri
gibtörler ve halk birlikte ayaklanmış, Iustini- an gibanos'un tam kaderine razı olmasına ra- oyuncamak kalmışken,
30 bin kadar insanın kat- inırdı edilmesiyle ayaklanma sona ermişti. Au- gan aygustaion, çevresindeki yapılar,
Büyük Sa- uluşuay'ın girişi, Ayasofya, Senato, Patrikhane, alindefeuksippos Hamamı, Basilike Stoa ve
aşka birçok saray ve kilise ayaklanmacılar rafından yakılıp yıkılmıştı. Belki de Ro- I, 369. halı kentin yavaş yavaş gerilemeye
başla-
ması bu olayın bir sonucudur. Konstanti- nopolis tarihinde sık sık görülen bu ayak- lanmalar kent tarihi açısından
üzerinde önemle durulması gereken bir konudur. Böylesi büyük bir kentte halkın yönetile- bilmesi, yiyecek ve su
sorunu çoğu kez ki- lise büyüklerinin vurguladığı aşırı zengin- likle yoksulluk arasındaki uçurum ve bü- tün
bunların kentin fiziksel yapısına yansı- malarında aranmalıdır. Kent tarihinde Ni- ka Ayaklanması'nda kentin büyük
bölü- münün yakılıp yıkılması önemli bir dö- nüm noktasıdır. Bu olay kontrolsüz halk 'kitlelerinin kent yaşamına
nasıl hükmede- bileceğinin ve kundaklamanın hangi bo- yutlarda etkili olabileceğinin bir örneği-

*
Ayaklanan halk Praetorium'da toplanmış ve kent yöneticisine bazı sorular sormuştu. Hiçbir yanıt ve- rilmeyince
ayaklanmacılar hapishaneleri basarak mahkûmları serbest bırakmış, bazı görevlileri öldür- müş ve binayı ateşe
vermişlerdi... Başarılarının sevin- ciyle Augustaion'a koşmuş ve Saray girişini ateşe vermişlerdi. Alevler kuzeye
doğru Senato binası ile Ayasofya'ya yayılmış ve bu yapılar da yanmışlardı. Ertesi sabah ayaklanmacılar
Hippodrom'un kuzey ucundaki yapıları ateşe vermiş ve büyüyen yangın yakınlardaki Zeuksippos Hamamı ile
Augustaion re- vağına sıçramıştı. İzleyen günlerde düzensiz sokak çatışmaları ve birbirini izleyen yangınlar çıktı.
Halk bu kez zarar gören Praetorium'u ateşe verdi, ama kuzeyden esen kuvvetli rüzgâr alevleri binadan
uzaklaştırdı ve Praetorium'un sadece bir bölümü za- rar gördü. Aleksander Hamamı'nı da ateşe verdiler ve bu kez
aynı rüzgâr alevlerin yakınlardaki Eubulus düşkünlerevine, oradan da Aya Irini Kilisesi ile Sam- son
düşkünlerevine sıçramasına neden oldu. Ertesi gün halkla askerler arasındaki bir tartışma sonucu, askerler
Oktagon'u ateşe verdi. Aynı sert kuzey rüz- gârı esiyordu ve alevler güneye yönelerek Aziz Te- odoros Sforakion
Kilisesi ve binayla birlikte bütün hazinelerin de yok olduğu Lausos Sarayı'na sıçraya- rak, Mese boyunca
Constantinus Forumu yönünde- ki revakla Azize Akuilina Kilisesi'ni yok etti.7
Çok sayıda yapıyı yok eden Nika Ayak lanması'ndan sonra imparator büyük bir imar hareketi başlatarak
Prokopios'un bü yük coşkuyla anlattığı kenti yarattı. İustini anos'un gerçekleştirdiği yapılar mimarlıkta görkemli
yeni yöntemlere, bezeme biçimle rine ve Sergios ve Bakhos ya da Ayasof ya'da olduğu gibi yeni üslup
sentezlerine yol açmakla birlikte, mimari tasarım duygu su ve kullanılan teknikler hâlâ Roma'ya öz güydü. 5.
yüzyıldaki gelişmeler, Bizans sa natının Iustinianos dönemindeki bu "Altın Çağı" için bir zemin hazırlamıştı. Roma
geleneklerinin devamı bugün Sultan Ah- med Camisi'nin güneybatısında, eski sara yın bir avlusuna ait olan
mozaik yer kapla maları gibi buluntulardan anlaşılmaktadır.8
Prokopios Yapılar adlı kitabında 6 yüzyıl Konstantinopolis'ini hem mimari, hem de kentsel imge olarak anlatır.
Yazar kentin kurulduğu alanın görkeminin bilin cindedir:
Kentin öbür nimetlerinin yanı sıra deniz, koy larla, daralıp genişleyen boğazlarla ve açık denizler le birleşerek
kenti olağanüstü güzelleştiren bir bi çimde sarar ve denizcilere sakin ve koruyucu liman larını cömertçe sunar,
kentin yaşam gereksinimleri- ni karşılar ve onu bütün yararlı olanaklarla zengin leştirir. Aslında iki deniz vardır: Bir
yanda Ege, öte yanda da Karadeniz. Bunlar kentin doğusunda bir leşir ve dalgaları birbirine karışır, sağlam
toprağı is tila edercesine geri iter ve kenti sardıkça da güzel leştirir. Dolayısıyla kent birbirine açılan üç boğazla
kuşatılmıştır. Kenti hem süslerler, hem de ona hiz met ederler, hepsi yelken açmaya elverişli, her bir gözler için
hoş görüntülerdir... Marmara Deni zi'nin solunda uzanan boğaz, her iki yakada da boylu boyunca korular ve çok
güzel çayırlarla kaplı bir kıyıyla kuşatılmıştır. ... Böylece deniz kentin çev resinde bir çelenk gibidir.
Kenti harabeye çeviren Nika Ayaklan ması'ndan sonra Iustinianos, kenti, Cons tantinus döneminden de görkemli
olarak yeniden inşa etmeye karar vermiştir. Pro kopios imparatorun bu kararını şöyle açık
*
"(Iustinianos) kenti yeniden inşa et- : güzel- boğazla meye ve bütün eski yapıları daha da güzel na hiz yapmaya
karar verdiği zaman kentteki bi- naların çoğu, özellikle de en dikkat çekici olanlarla saraylar yıkılmış, yerle bir
edilmiş la kapli durumdaydı."9 Prokopios, kullanışlılığın- tin çev dan ötürü Haliç'e övgüler yağdırdıktan sonra,
"Haliç'in çevresi 40 stadia'dan aklan (yaklaşık 7.3 km) daha uzundur ve bütün Cons- girintisi boyunca güvenli
demirleme ola- olarak nağı vardır... Ve imparator Iustinianos bu- Pro-rasının her iki yakasını da yapılarla donata-
e açık rak, daha da dikkat çekici yapmıştır" der. 10 Fakat sonraki kuşaklar, Iustini- anos'u hep Ayasofya ile
anmışlardır.
iyük yer 5'te baş ar ise 5.
AYASOFYA
Iustinianos'un kent imarının doruğu,
415'te II. Teodosios'un yaptığı bazilika- nın üstüne inşa edilen ve "evrenin gözbe- beği" olan Ayasofya'dır. Yapı, beş yılda 10
bin işçiyle tamamlanmıştır. Iustinianos, Constantinus gibi kendini Havariler'le karşılaştırmayacak kadar Hıristiyandı, ama
açılış törenlerinde yaptırdığı kilisenin gör- kemi karşısında kendini alamamış ve "Ey Süleyman, seni geçtim!" demiştir. O gü-
nün duyarlılığını anlayabilmek için yine Prokopios'un bu büyük kiliseyi anlatması- na ve övgülerine kulak vermek gerek. Ya-
zarın "yapı sanatı (mekhanikos) olarak bili- nen usta zanaatların en bilgili adamı" ola- rak nitelediği Trallesli Antemios, bir
başka

*
usta inşaatçıyla, Miletli İsodoros'la işbirli- ği yapmıştır. Prokopios'un görüşüne göre böylesi önemli bir girişim için
Tanrı bu adamları uygun bulmuştur. Ayasofya,
Gökyüzüyle yarışacak bir yüksekliktedir ve sanki öbür yapıların arasından yukarıya doğru fışkırır, yüksekten
kentin geri kalan bölümüne bakar, kenti süsler, çünkü, her ne kadar kentin bir parçasıysa da, öylesine yükselir ki,
sanki bütün kent bir gözetleme kulesinden görünüyor gibidir.11
O dönemde gerçekleşen böyle bir iç mekân gerçekten de olağanüstü bir teknik beceriydi. Günümüze değin sürekli
bir ilgi ve hayranlık konusu olması bunu kanıtlar.
Yoğun işık ve bu işığın mermerlerden yansıma- sıyla yapının içi çok aydınlıktır. Gerçekten de insan iç mekânın doğrudan
güneş işığıyla değil, içerden gelen bir ışıkla aydınlandığını söyleyebilir, tapınak
öylesine aydınlıktır. 12 ... Dev küresel kubbe (sfaire- edes tolos) yapıyı olağanüstü güzelleştirir. Sanki kupt duvarlar üstünde
duruyor gibi değil de, cennetten bir altın zincirle sarkıtılmış gibidir. 13 ... Ve insan ne zaman dua etmek için bu kiliseye girse,
böyle bir güzelliğin insan gücü ya da becerisiyle değil, Tan- rı'nın etkisiyle gerçekleşebildiğini hemen anlar, 14
Ayasofya'da kullanılan yapım teknikleri, Anadolu'da 3. yüzyıldan beri bilinen ve başka yapım etkinliklerinde, özellikle de
kent surlarında ve büyük bazilikalarda uy- gulanan Geç Roma yapım teknikleridir. Mimarların geldikleri kentleri belirtmek
bi- le yeterlidir: Antemios, Tralles'ten (bugün Aydın), İsidoros da Milet'ten, yani Batı Anadolu'daki, Roma mimarlığının
beşiği olan yörelerden gelmişlerdi ve aynı zaman- da birer bilim adamıydılar. Prokopios'tan sonra yaşamış olan tarihçi
Agatias'a göre, Antemios, "geometrik kurguları elle tutu- lur nesnelere uygulayan ve doğal dünyadan modeller yapan" bir
bilim adamıydı. İsido- ros da bir matematikçi ve mimardı.15 Bu kişilerin seçilmesi, Ayasofya'nın ne denli cesur bir girişim
olduğunu açıklar. Ayasof ya da, o tarihe kadar Konstantinopolis'te yapılan bütün kiliseler gibi bir bazilikaydı ve öbür
bazilikalardan tek farkı, çok geniş orta nefin kubbeli bir sistemle örtülmüş ol masıydı. Kubbenin boyutlarına tabii ki Ius-
tinianos karar vermişti, ama uzunlamasına bir yapıda, bazilikanın orta nefini böylesi büyük bir kubbe ile örtme, yeni bir kav-
ramdı. Bu kadar büyük bir açıklığı ahşap çatıyla örtmek olanaksızdı; bir kubbeyle örtmek ise daha önce hiç denenmemişti.16
Burada imparatorun bilim adamlarına ge- reksinimi vardı. Bu kubbeli büyük bazilika- nın kentteki tek öncülü, yaklaşık 20-25
m
*
çapındaki kubbesiyle, Ayios Polieuktos Ki- lisesi'ydi; fakat Ayasofya için düşünülen da- ha büyük bir kubbe (çapı 32 m'den
faz- la)17 için, çok büyük boyutlarda bir destek sistemine gereksinim vardı. Normal bir ba- zilikal plan, zemin katta, bu denli
büyük desteklere olanak tanımıyordu. Antemios ile İsidoros, kubbeli bazilika sorununu çö- öylesi zebilmek için önce
geometrik, sonra da ya- pısal bir çözüm bulmak zorundaydılar. Ge- ahşap ometrik çözüm, orta nefi bir merkezi kub- beyle be,
iki de yarım kubbe ile örtmekti. Yapısal çözüm de, merkezi kubbeyi çok güçlü ayaklara (her biri 9 x 5.5 m) taşıtmak ve
ayaklar arasına, kemerlerle birbirine bağla- nan sıkışık düzendeki sütunlarla bir perde oluşturmak ve yan itkileri de, ana eksen
üzerindeki iki yarım kubbe ile doğu ve ba-
kav-
işti. 16
a ge- zilika-
25 m
la Aya- bazili-
ti, gotik uçan payandaları anımsatan ke- merli payandalarla kuzey ve güneyde den- gelemekti. Bir başka sorun da
düşey ayak- lardan, kubbelerin eğrisel yüzeylerine ge- çişti. Bu da, köşelere yerleştirilen pandan- inlı ya- tiflerle
çözüldü. Çok büyük boyutlardaki
bir taşıyıcı duvar ve ayak sisteminde düşey taşıyıcıların son derece dikkatle eklemlen- dirilmesi gerekiyordu.
Böylece, büyük bir bazilikayı kubbeyle örtme sorunu hem ku- ramsal, hem de yapısal açıdan çözümlen- miş oldu.
Bir bazilikanın dikdörtgen orta nefini örtme sorunu, ahşap çatı ya da to- nozlar yerine kubbe elemanlarıyla çözüle-
rek dünya tarihinin en büyük binalarından biri gerçekleştirilmişti. Fakat mimarlıkta, kuramsal sorunların
uygulanmasında her zaman uygulama sorunları olmuştur. Kub- benin bir bölümünün ilk çöküşü, 557'ye,
Iustinianos dönemine rastlar. Kubbe he- men İsidoros'un yeğeni Genç İsidoros ta- rafından onarılmıştır. 849'daki
depremden sonra çöken ana kubbenin bir bölümünü, batı yarım kubbeyi ve aralarındaki kemeri de Ermeni mimar
Trdat yenilemişti. 984'te, batıdaki kemerle kubbenin bir bö- lümü yeniden onarılmış, 1317'de güney ve kuzeye
yeni payandalar eklenmiştir. 1343-
*
44'te de doğudaki kemerle gene kubbenin bir bölümü yenilendi. Türk döneminde ya- pıyı sağlamlaştırmak için başka ekler
yapıl- dı. Dolayısıyla Ayasofya'nın olağanüstü gü- zellikteki orta nefi, yapının kusursuzluğu- nun bir sonucu değildir.18 Eşsiz
bir dene- yim olma özelliği vardır,19 ama çok büyük boyutlardaydı ve mekân, ışık açısından bü- tünüyle yeni bir deneyim
sunuyordu. Ayrı- ca, bütün bir bezeme geleneği, kaplamalar, oymalar, mozaik resimler, zengin malze- meler, en üstün
nitelikli mermerler, altın, gümüş ve dönemin en iyi işçilikleri de bu efsanevi anıtın gerçekleştirilmesine katkıda
bulunmuştur.20
Ayasofya'nın bir avlusu, iki vaftizhanesi, bir de sakristisi vardı. Patriklik Sarayı'na ve yükseltilmiş bir galeri ile de
Büyük Saray'a
bağlanıyordu. Ayasofya ve çevresinde ilişki kurduğu yapılar Tanrı'nın vekili olan impa- ratoru, kurumsal yaşamın çevresini
belirle- yen kiliseyi ve tinsel, işlevsel ve törensel bir yapı olan Ayasofya'yı bütün devlet sistemi- nin simgesi olarak bir araya
getiriyorlar, bu mimari ve kentsel düzenleme simgesel bir bütünlük oluşturuyordu. Roma'daki San Pietro gibi, Ayasofya da
kent yaşamının bi-

*
rincil ve en önemli kurumuydu. İmparator- lara patrikler tarafından Ayasofya'da taç giydiriliyor, kilisenin içini ve
dışını doldu- ran senatörler, Yeşiller'le Maviler ve halk tarafından alkışlanıyor, herkes politik ve tinsel (kutsal)
gücün paylaşıldığı bu törene katılıyordu. Kentin katedrali olarak Ayasof- ya 60 rahip, 100 diyakoz, 40 kadın diya-
koz, 90 yardımcı diyakoz, ayinlere yardım- a olan 100 kutsal metin okuyucu, 25 şar- kıcı ve 100 muhafiz ve
bekçiden oluşan büyük bir kadro barındırıyordu.21
Ayasofya yalnızca bir kilise değil, sayı- sız kent efsaneleri için de bir efsane yuma- ilişki ğıdır. Örneğin, Roberto de Clari,
Ayasof- impa- ya'nın bazı sütunlarının iyileştirici gücü elirle- olduğundan, kilisenin gümüş kapılarının el bir birinden sarkan
çoban kavalı kalınlığındaki temi- bir tüpün, hastanın ağzına sokulduğunda ir, bu bütün hastalıkları emip atacağından söz el
bir eder.22 Her şeye kolayca inanan halk için büyük kilisede her kötülüğün şifası vardı.
i San in bi-
z. Ma-
ynı şe nanive
Kentte Iustinianos tarafindan yapılan ya da onarılan 34 kiliseden söz edilir. Bunlardan Aya Irini günümüze
sonradan yenilendiği biçimiyle ulaşırken, Ayasof ya'nın habercisi niteliğindeki küçük, son kinleş- derece güzel
527-536'da yapılmış Sergios ve Bakhos Kilisesi (Küçük Ayasofya) yazılan hemen hemen özgün haliyle koruna-
rmaya bilmiştir. Üçlü bir yapı grubunun parçası olarak bu kilise belki Petros ve Paulus Ki-
aynak-
lisesi'yle aynı giriş arkadını paylaşıyordu. Ayrıca, Constantinus'un yaptırdığı ve İus- tinianos'un onararak, tahta geçmeden ön-
ce konut olarak kullandığı Hormisdas Sa- rayı'na da bağlanıyordu. Iustinianus, Mer- yem (Teotokos) için de çok sayıda kilise
inşa ettirmişti. Havariyun Kilisesi kötü du- rumdaydı, yıkılarak yeniden yapıldı. Pro- kopios'a göre, kilise, Büyük Constanti-
nus'un mezar-kilisesi olarak tasarlanmış, ama inşaat sırasında Havariler'den Aziz Andreas'ın, Aziz Luka'nın ve Aziz Timo-
teus'un tabutları bulununca, Havariyun olarak anılmaya başlanmıştı.23 Iustini- anos'un kilisesinin planını Prokopios şöyle
anlatır: "Bir haç gibi birbirini kesen iki düz çizgi çizilmiştir; biri doğu-batı, öbürü de kuzey-güney doğrultulu. Bu çizgiler,
dışarda her yönde uzanan duvarlarla, içer- deyse, birbiri üstünde duran sütun sırasıy- la (yani iki katlı galeri) tanımlanır. İki
düz çizginin kesişme noktasında, ayine doğru- dan katılmayanların giremeyeceği bir yer vardır. Buraya ibadethane derler" 24
Ha- çın merkezi Ayasofya'nınkinden biraz da- ha küçük bir kubbeyle örtülüdür. İustini- anos'un kilisesinin planı Efesos'taki
St. Je-
*
an ve Venedik'teki San Marco kiliselerine
benzer.25 Kilise tamamlandıktan sonra "Havariler Andreas, Luka ve Timote- us'un, daha önce gizli olan ve bütünüyle
saklanan (lahitlerini), artık herkes görebili- yordu."26 Prokopios'un sözleriyle, “İm- parator dindar olunca, Tanrı da insan
işle-
rinden fazla uzakta kalmaz, onların arasına katılma alışkanlığıyla, onlarla birlikte ol maktan zevk alır." 6. yüzyılın yazarı, kut
salla ölümlünün kaynaşmasını böyle yo- rumlamıştı.
Prokopios'a göre Büyük Saray inşaatı çok kapsamlıydı. Dönemine göre olağa nüstü bir mimari sergileyen27 ve Tunç Ev
(Halke) olarak anılan sarayın girişini şöyle
anlatır:
Nasıl aslanı pençelerinden tanırsak bu satırlar okuyanlar da sarayın görkemini bu giriş yapısından anlayabilirler.
Halke denen giriş şöyledir: Bir dört gen alanı çevreleyen dört yüksek duvar adeta göğe yükselir, fakat güneye ve
kuzeye bakanlar öbürlerin den biraz daha kısadır. Her köşede duvarlardan ta şan dikkatle işlenmiş taşlardan
payandalar yerden duvar üstüne kadar yükselir. Bunlar hacmin güzelli- ğini bozmaz; tam tersine, oranlarıyla daha
görkemli kılar. Bunların üzerinden sekiz kemer yükselir; bun- lardan dördü, yapının tam ortasında asılı kubbe bi-
çiminde kıvrılan çatıyı taşır, öbürleri ise, ikisi gü neyde, ikisi de kuzeyde bitişik duvarlara yaslanır ve aralarında
dengede duran tonoz (tholos) çatıyı ta- şır. 28
Prokopios'un tanımına göre Halke, üs- tü dört ayak ve tonozlu dar yan girintile- rin taşıdığı bir kubbeyle örtülü, çok
yük- sek tavanlı, "cennet kadar yüksek" dik- dörtgen bir mekândır. Ama asıl heyecan verici özelliği kubbe ve
tonozlardaki mo- zaik bezemeler olmalıdır:
Her iki duvarda da savaş ve çarpışma sahneleri, kimisi İtalya'da, kimisi Likya'da fethedilen şehirle- rin resimleri vardı...
İmparator ve İmparatoriçe Te- odora ortada, hem Vandallar'ın kralı, hem de Got- lar'ın kralı karşısında kazandıkları zaferleri
kutluyor ve sevinçli görünüyorlar... Etraflarında senatörler duruyor, hepsi bayram havasında. Bu ruh, yüzle rindeki neşeyi
yansıtan renklerde mozaiklerle veril- miş. Hepsi, başarının büyüklüğünden ötürü Tan- rı'ya duydukları gibi bir saygıyla,
neşeyle ve tebes- süm ederek imparatoru onurlandırıyorlar. Ve yapı-
*
Sarayın giriş holü de eskiden bir impa- rator için dikilen zafer sütunu gibi, ya da Prokopios'un sözüyle, kubbesinde
muzaf- fer Pantokrator'un betimlendiği bir kilise- nin bezemeleri gibi, Iustinianos'un zaferi- ne adanmış bir anıt
olarak görülüyordu.
Bu büyük giriş holü Atina'dan getirilen iki filozof büstü ve Efesos Artemision'dan gelen dört gorgon başı gibi pek çok antik
heykelle bezenmişti. Halke'nin ana cephe- yerden sinde bir haç, Belisarios'un bir heykeli, güzelli birçok imparator heykeli ile
Mavrikios dö- örkemli ir; bun neminden (582-602) kalan bir İsa ikonu ibbe bi vardı. Bu ikon'a halk büyük saygı gösteri- kisi
güyordu. Prokopios'un anlattıklarından o döne- min mimari kavramları ve terminolojisi, uygulamalar ve malzemeler
hakkında pek ke, üs çok şey öğrenilir. Amacı İustinianos'un ya- pim etkinliklerini övmek olduğu için bazı k yük şeyleri
abartsa bile betimlemelerinde, kent- "dik- sel çevreyle ilgili bazı bilgiler de elde edilir. eyecan Örneğin ünlü Ayios Akakios
Kilisesi'nin i mo- yenilenmesine ilişkin anlattıklarından 'stoa' sözcüğünün revaklarla çevrili bütün bir avlu, bir peristilos
anlamına gelebildiğini ve şehirle Iustinianos'un kiliseyi yeniden inşa ettiğin- içe Te de pazar yeri yönünde bir stoa daha, yani
le Got bir agora inşa ettirdiğini öğreniriz.31 Surla- rın dışında, Pegai Kapısı'nın yanında bir iyi yüzle su kaynağı, bir meyve
bahçesi ve ağaçlıklı le veril bir alanda Iustinianos Meryem Ana'ya ada- Tandığı32 bir kilise yaptırmış, sonraları bunun
çevresine, küçük bir yerleşme oluşturan manastırlar ve büyük malikâneler yapılmış- tır. Bugün hâlâ İstanbullu
Hıristiyanların ugünkü si, kent değer verdiği bir ayazması ve sık sık ziyaret nılarını edilen bir kilisesi olan ünlü
Balıklı semti o Iustinianos döneminde hem Boğaz'ın, hem de Haliç'in iki yakasında dinsel ve si- vil yapılar inşa edilmiştir.
Haliç'in sonundaki eski Kosmas ve Damianos Manastiri,. justinianos tarafından büyütülüp güzelleş- tirilmiştir. 33 Söz konusu
manastir, ilk Arap kuşatmalarının birinde ölen ve buraya gö- mülen, Peygamber'in sahabelerinden Ebu Eyüb el Ensari'nin
mezarının bulunduğu yer olarak kabul edilir. Boğaziçi'ndeki en önemli kilise, Aziz Mihail'e adanan iki ki- lisedir. Bunlardan
biri Anaplus'ta (belki bugünkü Arnavutköy), öbürü de karşı kı- yıdaki Sofianae'de (bugünkü Çengelköy) bulunan kiliselerdir.
*
Yerebatan Sarayı (Cisterna Basilica).
Iustinianos, Nika yangınında yanan bü- tün önemli yapıların yeniden inşa edilme- sine çalışmıştır. Yalnızca Büyük Saray de-
ğil, Zeuksippos Hamamı, kolonadlı büyük stoa ve pazar yerine kadar çevredeki bütün yapılar yeniden yapılmıştır.
Iustinianos, Ayasofya'yı ibadete açtığı sıralarda, Au- gustaion'un ortasına tunç plaklarla kaplı bir sütun diktirmiş, Senato'yu
da yenile- miştir. Senato'nun sütunlarından söz eden Prokopios, bunların dünyadaki en büyük sütunlar olduğunu belirtir,
"sütunların oluşturduğu bir sundurma (stoa) bir to- nozla (tholos) örtülüydü. Kolonadın üst bölümü, güzellik açısından
sütunlarla ya- rışan mermerlerle kaplanmış, ve çatı, üstü- ne yerleştirilen çok sayıdaki heykelle be- zenmiştir" der.34
Augustaion'daki Senato her yılbaşında toplanır ve meydanda dev- letin eski gelenekleri doğrultusunda şen- likler yapılırdı.35
Sonraki dönemlerde de olduğu gibi
Konstantinopolis'te o zaman da su sıkın tısı vardı. Prokopios, Augustaion yanında ki Cisterna Basilica'nın yapılışını şöyle an
latır:
Avukatların ve savcıların davalarını hazırladıkla n İmparatorluk Revağı'nın [Basileios Stoa], kolo- nadlarla çevrili büyük bir
avlusunu ve stoa'lardan birini çok derinden kazan İmparator Iustinianos. burada suyun birikmesi ve yaz mevsiminde kulla
nılması için büyük bir sarnıç yaptırarak, diğer mev simlerde bol olan suyun ziyan olmamasını sağla mıştı. Bu sayede su
kemerinden [Bozdoğan] artip taşan suları alan bu sarnıç, suyun az olduğu dö nemlerde gerekli suyu sağlıyordu.36
Buradan açıkça anlaşıldığı gibi bugün kü Yerebatan Sarnıcı, saray çevresine su sağlamak için yapılmıştı.37
Iustinianos, kutsal tapınakları, halk hamamlarını ve başka yapıları büyüterek, yeniden dekore etmişti. Kenti
donatmayı gerçekten isti- yordu, büyük olasılıkla bilinçli olarak Ro- ma imparatorlarının yapıcılık idealini sür
dürüyordu. Örneğin Prokopios, Arkadios Hamamı'nın, Konstantinopolis gibi bir kent için bir süs olduğunu söyler.
Iustini- anos, bu hamamın yanına heykellerle süs- lü bir avlu yaptırmıştı.38 Bu, kuşkusuz kenti güzelleştirmeye
yönelik bilinçli bir imar etkinliği idi.

You might also like