İstanbulun Zaptı - Robert de Clari

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 61

ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU

T Ü R K T ARİH K URUMU YAYINLARI


X. Dizi - Şa. 16

İSTANBUL'UN ZAPTI
(1204)

ROBERT DE CLARI

Çeviren: Prof. Dr. Beynun AKYAVAŞ

TÜR� TARİH KURUMU BASlMEVi- ANKARA


1994
ÖNSÖZ

İslam dininin tesir sahasını genişletip yayılması karşısında te­


laşa kapılan papalann ve din adamlannın tahrikiyle bir araya top­
lanan Batılı Hıristiyanlar Kudüs'ü ve mukaddes bildikleri yerleri
Müslümanlarm elinden kurtarabilmek için 1096-1272 yılları ara­
smda sekiz sefer yapmışlardır. Aralıklı olarak yüz yetmiş altı sene
süren haçlı seferlerinin esas sebebi dini olmakla beraber iktisadi
ve siyasi sebeplerini de bilhassa hesaba katmak gerekir. Doğu ale­
minin şaşırtıcı zenginliği ve esrarlı havası Avrupalıları gitgide sa­
rarken, Malazgirt meydan muharebesinden sonra durumunun
tehlikeli bir hale gelmesinden ürken Bizans Batılı dindaşlarını yar­
dımına çağırıyordu.

Böylece 1096-1099 yılları arasmda ilk sefer yapıldı . 1147-1149


yılları arasındaki ikinci seferi 1189-1192 yılları arasındaki üçüncü
ve 1202-1204 yılları arasındaki dördüncü sefer takibetmiştir.

Marki Bonifacio di Monferrato kumandasındaki dördüncü


haçlı seferi papa İnnocentius Ili'un teşvikiyle yapılmıştır. Enrico
Dandolo zamanın en büyük donanınası olan Venedik donanması­
m Mısır'a, Babilon veya İskenderiye'ye gidecek haçlı ordusuna ki­

ralamışsa da muhtelif sebeplerle ve VeiıedikJ.ilerin ısrarıyla hac yolu


değişmiştir.

Aleksios IV Angelos Bizans tahtım zorla ele geçiren amcası


Aleksios III Angelos'dan intikamını almak ve babası İsaakios II
Angelos'u yeniden tahta çıkarabilmek için dördüncü sefer haçlı­
larıyla para ve erzak ve asker vermek karşılığinda bir anlaşma yap­
tı . Bu anlaşmadan sonra filo Çanakkale Boğazı'ndan geçerek
Konstantinopolis'de San Stefano (Yeşilköy) önlerine vardı (23 Ha­
ziran 1.203). Aquila (Kartal) adındaki kadırga Haliç'i kapayan

F.l
VI ÖNSÖZ

zincirP kopardıktan sonra gemiler iç limana sokularak emniyete


alındı ve ordu Blakherna sarayı ile etrafı duvarlada çevrili Bohe­
mond şatosu arasına yerleştil. Karadan ve denizden taarruz edil­
dikten sonra altı gün süren bir savaş yapıldı. Bu sırada Aleksios
III Angelos haçlı donanınası ve ordusu karşısında ürküp geri çe­
kildi. Gece yarısı Konstantinopolis'den kaçtı. Haçlılar şehre girip
kardeşi tarafından gözleri oydurolmuş İsaakios II Angelos'u oğlu
Aleksios IV Angelos ile beraber tahta çıkardılar. Haçhların saye­
sinde tahta çıkmış olan Aleksios IV verdiği sözü tutmadı. Anlaş­
ma şartlarını yerine getirmedi. İmparatorun oturmakta olduğu
Blakherna sarayına haberciler yollanarak imparatordan borcunu
ödemesi istendi. Etrafındakilerin de tahrikleriyle Aleksios IV ha­
bercileri eli boş gönderdi ve verdiği sözü tutmamakta ısrar etti.
Bunun üzerine haçhlar yangın çıkararak ve tahribata başlayarak
Bizans halkı ile savaşa tutuştular. Bu arada çatık kaşlı olduğu için
Murzuplılos denilen Aleksi os Dukas efendisi Aleksios IV'u yerine
göz dikmiş olduğu için babasıyla beraber boğdurttu. Bizans tahtı­
na Aleksios V unvam ile kendisi geçti.

Haçlılar beş gün süren bir savaştan sonra Konstantinopolis'e


girdiler. Murzuphlos şehrin öteki ucundaki Bukoleon sarayına çe­
kildi ve gece yarısı kimseye görünmeden Porta Aurea (Yaldızlı Kapı)
yoluyla kaçtı. Theodoros Laskaris Bizans imparatoru ilan ediidiyse
de Konstantinopolis'de kalamayacağını aniayarak İznik' e gitti. 13
Nisan 1204 tarilıinde haçlılar Bizans'ı zaptederek Doğu Latin
imparatorluğunu kurdular. Baudouin IX imparator ilan edildi.

Konstantinopolis'in zaptım yağma, tahribat, işkence ve zulüm


takibetti. Muhteşem bir şehir olan Konstantinopolis harabeye dön­
dü. Göz kamaştıran zenginlik masal olmaya başladı. 1204 de ku­
rulan imparatorluk 1261 e kadar devam etti.

' Böyle bir zinciri Zara limamnda da görüyoruz. . . .et pristrent le port par
"

foree, et rompirent la chaaine qui mu lt ere forz et bien atornee. . . '' Bak. Villehar­
douin, XVI.
2 il se hebergeroient entre le palais de Blaquerne et le chastel Boemont,
"• • •

qui ere une abai"e close de murs ". Bak. Vıllehardouin, XXXIII.
ÖNSÖZ vn

Tarih yazıcılığı Fransa'da XIII . yüzyıldan önce başlamışsa da


kullanılan dil Latince olmuş ve ya�ılan eserler kiliselerde muha­
faza edilerek sadece din adamları tarafından okunmuştur. Fran­
sızca yazılmış ilk eserler chanson de geste dediğimiz destanlada
dini mahiyetteki cantilime'lerdir. Bu ikisinde de tarih nev'ini bul­
mak mümkündür. Çünkü birinde savaş hikayeleri, kahraman kral­
lar ve şövalyeler, ötekinde dini hikayeler, azizierin ve krallarin
hayatı anlatılır. Yazarları malumumuz değildir. Tarih nev'inin doğ­
masma yol açan en büyük hadise chanson de geste ile cantilene
mevzularmı büyük ölçüde aksettiren haçlı seferleridir. Tamdığı­
mız ilk tarihçiler de dördüncü haçlı seferine katılarak Konstanti­
nopolis'in zaptmda bulunmuş ve Konstantinopolis'in Zaptı adlı
eserleri bırakmış olan Geoffroy de Villehardouin ile Robert de Cla­
ri'dir.
Clery-les-Pemois'lı olan Robert de Clari kardeşi Aleaume ile
beraber dördüncü haçlı seferine katılmış ve Pierre d'Amiens ile be­
raber mukaddes topraklara gitmek üzere yola çıkmış, seferin yol
değiştirmesiyle Konstantinopolis'e giderek şehrin muhasarasmda
bulunmuş, zaptım görmüş, gördüklerini, duyduklarını sade bir dil­
le anlatmıştır. Hayatı üzerinde bilinenler pek azdır, münakaşalı­
dır ve daha çok tahminlere dayanır.
Eserde Robert de Clari kendisinden "Robers de Clari li
chevaliers'' diye bahseder. Şövalye midir, değil midir? İyi bir tah­
sil görmüş müdür, görmemiş midir? Şövalye olabilir, fakat iyi bir
tahsil görmediği muhakkaktır. Bununla beraber iyi müşahede eder.
Gören gözlerle bakar, duyar, dinler ve anlatır. Robert de Clari se­
fere seyyah gibi çıkar, Konstantinopolis'de seyyah gibi dolaşır. Ma­
nastırlara, kiliselere, heykellere, sütunlara, san'at eserlerine, şehrin
ihtişamma meraklı gözlerle bakar, anlatılanları eğrisini doğı"Tisu­
nu düşünmeden dinler ve söyler.
Üslftbu sade ve açıktır. Hadiseleri üzerinde fazla du�madan
hikaye eder. Canlılıkla, konuşurmuş gibi dlle getirir. Üslftp böyle,
lakin "li estoires de chiaus qui conquisent Coustantinoble" Ro­
bert de_ Clari tarafından mı yazılmıştır, yoksa Robert de Clari gö­
rüp duyduklarını, bildiklerini yazdırmış mıdır? Anlamak güçtür.
vm ÖNSÖZ

Biz tercümemizi hazırlarken Xill. yüzyılın başında yazılmış böy­


le bir eserin bugünkü dilden elbette çok farklı olan diline ve üslu­
buna bilhassa sadık kalmak istedik .
Tercüme ettiğimiz metni yayımiayan Albert Pauphilet metne
"Konstantinopolis'i zaptedenlerin hikayesi" ile alakah görmediği
paragrafları, cümleleri ve tekrar mahiyetindeki balıisieri almamış
ve bu yüzden mesela XVll. paragraftan XXX . paragrafa, XXXIll .
paragraftan XXXIX . paragrafa, LXXXVI. paragraftan Lxxxvm.
paragrafa, XCVIII. paragraftan Clll. paragrafa, C III. paragraf­
tan cv. paragrafa, cxıv. paragraftan cxx. paragrafa adamış­
tır. K itapta yer alan LXXXV II. paragraf Philippe Lauer'in ya­
yımladığı metinden tercüme edilmiştir. �.

Robert de Clari hikayesini sadece anlatır. Taraf tutmaz . Kons­


tantinopolis'in zaptıyla beraber haçlı ordusunun giriştiği yağma
ve zulmü anlatmaktan çekinmez . Nitekim kendisi de anlattığı bu
yağmalardan nasibini almış ve Fransa'ya dönüşünde beraberinde
getirdiği değerli şeylerin arasmda bulunan mukaddes eşyayı Cor­
bie manastırma vermiştir.
Robert de Clari dördüncü haçlı seferine bir muharip olarak
katılmış, fakat anlattıkları ile, adı ister seyahatname, ister hatı­
rat, ister tarih olsun, Konstantinopolis'in Zaptı veya Konstantino­
polis'i Zaptedenlerin Hikayesi ile tarihe vazgeçilmez bir vesika
bırakmıştır.
İSTANBUL'UN ZAPTI

I. Konstantinopolis'i zaptedenlerin hikayesi burada başlıyor;


burı.Iarın kimler olduklarını ve Konstantinopolis'e ne yüzden git­
tiklerini anlatacağız.
Bu sırada papa İnnocentius1 Roma papası, Philippe2 Fransa
kralıydı, -bir başka Philippe3 de Almanya imparatoruydu ve ilahi
Tecessümün bin iki yüz üç veya dördüncü yılıydı4- Paris piskopos­
luğuna bağlı Neuilly kilisesinden de Foulques5 adlı bir rahip var­
dı. Çok doğru ve iyi bir din adamı olan bu rahip memleket
memleket dolaşarak haçlı seferleri için vaızediyor, çok kimse de
peşinden gidiyordu. O kadar namuslu bir adamdı ki, Tanrı ona
çok büyük mucizeler gösteriyordu; bu rahip deniz aşırı mukaddes
toprağa götürülecek çok servet elde etmişti.
Böylece kont T hibaut de Champagne6 ile Flandre kontu
Baudouin7 haçlı old\llar. . . .
(Belli başlı haçlılar ve girişilen sejerin en yiğit muharipleri).
ll. Haçlı olan bütün kontlarla yüksek rütbeli baronlar toplan­
dılar. Belli başlı haçlılan çağırdılar; hepsi bir araya gelince, kimi
başa geçireceklerini düşündüler; kont T hibaut de Champagne'ı o

ı İnnocentius m 1198 de papa seçilmiş, Mısır'ı zaptetnıek üzere dördüncü haçlı

seferini hazırlamıştır.
2 Philippe ll Auguste.
3 Philippe de Souabe, Bizans imparatoru İsaakios II Angelos'un kızı İrene
ile evlenmiştir.
4 mil et cent et quatre-vinz et dix sept anz apres l'incamation Nostre Seg-
"• • •

nor Jesu Crist . " Bak. Vıllehardouin, I.


. .

5 Neuilly-sur-Marne papazı.
6 Thibaut m, Champagne kontu.
7 Ba!J.douin IX, Flandre kontu, Bizans'da ilk Latin imparatoru, Edirne'de Bul­
garlarla çcirpışırken esir düşmüş (1205) ve ölmüştür.
2 İSTANBUL'UN ZAPTI

kadar takdir ediyorlardı ki, onu kumandan seçtiler, sonra dağılıp


memleketlerine döndüler. Çok geçmedi, kont Thibaut öldü8, haç­
lılara ve kendisinden sonra kumandan olacak kimseye istedikleri
şekilde sarfetmeleri için elli bin lira bıraktı . Foulques da öldü, ölü­
mü haçWar için çok büyük bir kayıp oldu .

III. Haçlılar, efendileri Champagne kontunun ve Foulques'­


un öldüğünü öğrenince, çok üzülüp kederlendiler. Bir gün Sois­
sons'da toplarup ne yapacaklarını ve kimi başa geçireceklerini
müzakere ettiler; Lombardia'da Monferrato markisine9 haber yol­
lamak üzere anlaştılar. Çok iyi habercileri yola çıkardılar. Haber­
ciler hazırlarup markiye gittiler.

Lombardia'ya varınca, markiyle konuştular ve Fransa baron­


larının selamlarını getirdiklerini ve ondan tayin ettikleri bir gün
gelip kendileriyle konuşmasım Tanrı aşkına rica ettiklerini söyle­
diler. Marki bunu duyunca, Fransa baronlarının kendisini istemiş
olmalarına çok hayret etti; habercilere düşüneceği ve ertesi gün
ne yapacağını bildireceği cevabını verdi . Habercileri çok iyi
ağırladı .

Ertesi gün marki, istedikleri gün Soissons'a gidip baronlarla


konuşacağıru habercilere söyledi. Bunun üzerine haberciler izin
alıp geri döndüler. Marki onlara at ve mücevher verdiyse de hiç­
bir şey almak istemediler. Geri dönünce baronlara neler yaptıkla­
rım anlattılar. Marki yol hazırlığı yaptı. Mont C enis'i aşıp
Fransa'da Soissons'a geldi . Baronlara gelişini önceden bildirdiği
için, baronlar karşılamaya çıktılar ve kendisine izaz ve ikramda
bulundular.

IV. Markİ Soissons'a gelince, baronlara kendisini niçin iste­


miş olduklarım sordu. Baronlar düşünüp taşındıktan sonra şöyle
dediler: "Efendimiz Champagne kontu öldüğü için sizi çağırdık .
Sizi tarudığımız en doğru insan olduğunuz ve bize Tanrı yolu olan

• Thibaut de Champagne, Vıllehardouin'in Venedik'den dönüşünde ölür. Bak.

Villehardouin, vrr:
9 Bonifacio di Monferrato.
İSTANBUL'UN ZAPTI 3

yolumuzda en iyi istikameti göster�bileceğiniz için istedik . Efen­


dimiz olmayı kabul etmenizi ve Tann aşkına haçı elinize almamzı
rica ediyoruz". Bu sözlerden sonra baronlar markinin önünde diz
çöküp para bulabilmek için endişe etmemesini, kendisine Cham­
pagne kontunun haçlılara bıraktığı servetin büyük bir kısmını
vereceklerini bildirdiler. Marki düşüneceğini söyledi; düşünüp ta­
şındıktan sonra, Tanrı aşkına ve mukaddes toprağın yardımına koş­
mak için haçı eline alacağı cevabmda bulundu . Soiı;:sons piskoposu
hemen hazırlarup haçı markiye verdi . Marki haçı alınca, Cham­
pagne kontunun haçlılara bıraktığı servetten yirıni beş bin lirayı
teslim ettiler.

V . Marki haçlı olmayı kabul ettikten sonra, baronlara şöyle


sordu: "Efendiler, nereye, hangi Müslüman memleketine gitmek
istiyorsunuz?" Baronlar Suriye'ye gitmek istemediklerini, çünkü
orada bir şey yapamayacaklarını, Müslüman memleketlerinin or­
tasına, Babilon'a10 veya İskenderiye'ye gitmeyi tasarladıklarını, ora­
larda büyük bir menfaat sağlayabileceklerini düşündüklerini ve
hepsini alacak bir illo kiralamak niyetinde olduklarını söylediler.
Bunun üzerine marki iyi düşündüklerini, kendisinin de buna razı
olduğunu, Pisa'ya, Cenova'ya veya Venedik'e en iyi şövalyeler ara­
sından seÇilecek bir heyet gönderilmesini söyledi. Baronlar bu hu­
susta anlaştılar.
VI. Haberciler seçilip hazırlandılar. Conon de Bethune11 ile
Champagne mareşali12yola çıktılar. Habercileri hazırlayıp yola çı­
kardıktan sonra baronlar dağıldılar. Marki memleketine döndü,
ötekiler de kendi memleketlerine gittiler. Ha"()ercilere, dört bin şö­
valye ile eşyalarım ve yüz bin piyadeyP3 nakledebilecek geınileri

10 Babilon, Nil nehri ile Kızıldeniz'i bağlayan kanıilin başlangıcında, Fustat


·

şehri yakınındadır.
" Conon de Bethune, Kuzey Fransa halk ozam olup dördüncü haçlı seferinin
ileri gelenlerindendir.
12 Geoffroy de Villehardouin, dördüncü haçlı seferinin başından sonuna ka­
dar büyük bir rol oynamış, yüksek sınıftan bir asker ve vakanüvis.
13 ' 'Nos ferons uissiers iı passer quatre mille et cine cenz chevaus et nuef mille
escuiers; et es nefs quatre mille et cine cenz chevaliers et vin t mille sergenz iı pie."
Bak. Villehardouin, V.
4 İSTANBUL'UN ZAPTI

k iralamalan emri verildi. Haberciler yola koyulup doğruca Ceno­


va'ya gittiler ve CenovaWarla konuşup ne aradıklanm söylediler.
Cenovalılar bu hususta hiç yardım edemeyeceklerini bildirdiler. Ha­
berciler bunun üzerine Pisa'ya gidip Pisalılarla görüştüler: Pisalı­
lar bu k adar gemilerinin olmadiğını ve h içbir şey
yapamayacaklarım söylediler. Sonunda Venedik'e giderek Vene­
dik dukasma14 aldıklan vazüeyi ve eşyalanyla beraber dört bin şö­
valye, yüz bin piyade taşıyacak kiralık bir filo aradıklarım
anlattılar. Duka bunu duyunca, düşüneceğini, bu kadar büyük bir
iş üzerinde düşünülmesi gerektiğini söyledi .

Bundan sonra duka şehrin bütün ileri gelenlerini çağırdı ve


onlarla görüşerek kendisinden talebedilen şeyi izah etti. Herkes
düşünüp taşındıktan sonra, duka habercilere şu cevabı verdi:
"Efendiler, sizinle alışveriş etmeye razıyız, kabul ederseniz, yüz
bin marka15 bir filo temin ederiz, şu şartla ki, ben de, Venedik'den
götürülebilecek askerlerin yarısıyla geleceğim ve elde edilecek her­
şeyin yarısı bizim olacak. Size, masrafı bize ait olmak üzere elli
adet kadırga vereceğiz, bunlar bir yıl içinde hangi memlekefe git­
mek isterseniz, ister Babilon, ister İskenderiye sizin emrinizde
olacak".

Haberciler bunu duyunca, yüz bin markın çok fazla olduğu


cevabım verdiler; konuşup pazarlık ettikten sonra seksen yedi bin
marka razı oldular. Duka, Venedikliler ve haberciler bu alımsatı­
mı yapacaklarına yemin ettiler. Duka :filo yapımına başlamak için
yirmi beş bin mark16 pey akçesi istedi. Haberciler, Fransa'ya ken­
dileriyle beraber haberci göndermesi, yirmi beş bin markın onla­
ra hemen ödeneceği cevabım verdiler. Bundan sonra, izin alıp
memleketlerine döndüler; duka onlarla beraber yirmi beş bin markı
almak üzere Venedikli büyük birini gönderdi.

14 Enrico Dandolo, Mısır'a yapılması kararlaştınlan dördüncü haçlı seferinin

Konstantinopolis'e yapılmasma sebep olmuş ve Latin imparatorluğunun kurulma­


sına büyük ölçüde yardım etmiştir.
15"
••• quatre-vint-cinc mille marcs. " Bak. Vıllehardouin, V.
16 Et alors emprunterent li message cine mil marcs d'argent en la vile, .et si
"

les baillerent le duc por comencier le navile. " Bak. Villehardouin, VI.
İSTANBUL'UN ZAPTI 5

VII. Duka, bütün Venedik topr�ğmda, hiçbir Venediklinin ti­


caret yapmaya cüret etmemesi, herkesin filo yapımına yardım et­
mesi emrini ilan etti; emir yerine getirildi . Böylece eşi görülmemiş,
muhteşem bir filo yapımın a başlandı.

VIII. Haberciler Fransa'ya dönünce, döndüklerini bildirdiler.


Bütün haçlı baronlara Corbie'de toplanmaları emri verildi . Baron­
lar bir araya gelince, haberciler olam anlattılar. Baronlar bunu du­
yunca, çok sevindiler, onları yaptıklan iş için övdüler, Venedik
dukasmm habercilerine de çok itibar ettiler. Habercilere Cham­
pagne kontu ile Foulques'un bıraktığı paralar teslim edildi. Yirmi
beş bin markı tamamlamak için Flandre kontu da para verdi. is­
tenilen para Venedik dukasmın habercisine verildikten sonra, mem­
leketine kadar beraber gitmek üzere iyi bir m uhafızla yola çıkarıldı.

IX. Her taraftaki haçhlara Paskalyada yola çıkmaları


Pentecôte17 ile ağustos ayı arasmda Venedik'de mutlaka bulunma­
ları haberi verildi . Paskalyadan sonra bütün haçWar Venedik'de
toplandılar. Analar, babalar, kız kardeşler, erkek kardeşler, eşler,
çocuklar gidenlerin arkasından yas tuttular.

X. Hacılar Venedik'de toplamp, fevkalade bir şekilde yapılmış


filoyu, muhteşem gemileri, koca kalyonlan, atların bindirileceği
yük gemilerini, kadırgaları ve şehrin zenginliğini görünce pek şa­
şırdılar. Hep beraber şehre yerleşemeyeceklerini anlayınca, Yene­
dik'den bir fersah uzaktaki ve etrafı denizle çevrili San Nicola
adasmda18 oturmayı düşündüler. Hacılar adaya gidip çadıriarım
kurdular ve yerieşebildikleri kadar yerleştiler.

XI. Venedik dukası bütün hacılarm geldiklerini görünce, Ve­


nediklileri çağırdı. Venedikliler geldikten s9nra, duka yarısının,
hacılada beraber gemilere binrnek için hazırlanmaları emtini ver­
di . Venedikliler bunu duyunca, bazıları sevindiler, bazıları gide­
meyeceklerini söylediler. Aralarmdan yarısının nasıl seçileceği
hususunda da anlaşamayacaklardı . Kur'a çekmeye karar verildi .

17 Paskaiyadan elli gün sonraki yortu.


18
Adriyatik denizinde, Venedik yakınında bir ada.
6 İSTANBUL'UN ZAPTI

İkişer ikişer muından iki top yapıp bunlardan birinin içine bir kur'a
pusulası koyarak bunları papaza verdiler. Papaz önce takdis edi­
yor, sonra iki Venedikliye muından birer top veriyordu. İçinde kur'a
pusulası olan topu alan sefere çıkmaya razı oluyordu. Böylece kur'a
çekildi.

Hacılar San Nicola adasına yerleştikten sonra, Venedik du­


kası ile Venedikliler gidip konuştular ve gemi hazırlamak için üze­
rinde mutabık kaldıkları paranın ödenmesini istediler. Duka, ha­
bercileri vasıtasıyla dört bin şövalye ile bu şövalyelerin eşyasını ve
yüz bin piyadeyi alacak kadar gemi istemekle iyi etmediklerini söy­
ledi. Bu dört bin şövalyenin ancak bin kadarı vardı, ötekiler baş­
ka limanlara gitmişlerdi, yüz bin piyadenin de ancak elli veya
altmış bini oradaydı. "Şimdi, dedi duka, anlaşma şartlarını yeri­
ne getirmenizi istiyoruz".

Haçlılar bu sözleri duyunca, aralarında konuştular; her şö­


valyenin dört mark vermesi, at başına dört, süvari başına iki mark
verilmesi hususunda anlaştılar, en az veren bir mark verecekti. Bu
paraları topladıktan sonra Venedikl.ilere verdiler. Ödenecek elli bin
mark daha kaldı.

Duka ile Yenedikillerin hacıların bütün borçlarını ödemedik­


lerini görünce canları sıkıldı. Duka- hacılara şöyle dedi:

"Efendiler, bize karşı iyi davranmadınız. Habereileriniz benim­


le ve halkımla anlaştıktan sonra bütün toprağımda ticareti yasak
edip bu filonun hazırlanmasına yardım edilmesi emrini verdim.
Bütün tüccarlar devaınlı olarak bu işte çalıştılar ve geçen bu bir
buçuk sene içinde hiçbir kazançları olmadığı gibi kayıpları büyük
oldu. Bu yüzden adaıniarım da ben de borcunuz olan parayı öde­
menizi istiyoruz. Ödemezseniz, bilin ki, bu adadan dışarıya adım
attırmadığımız gibi ne yiyecek ne de içecek veririz".

Duka akıllı uslu bir adamdı, bu yüzden onlara yetecek kadar


yiyecek içecek götürülmesine göz yumdu.

XTI. Kontlarla haçlılar dukanın söylediği sözleri duyunca çok


müteessir oldular. Aralarında yeniden para topladılar ve varlıklı
bildiklerinden ödünç para aldılar. Bunları Venediklilere verdik-
İSTANBUL'UN ZAPTI 7

ten sonra ödenecek otuz altı bin mark daha kaldı . Kötü durumda
olduklarım, ordunun bu para topla � a yüzünden çok fakir düştü­
ğünü, borçlarını ödemek için artık para bulamayacaklarını, or­
dunun masrafını ancak kaldırabileceklerini söylediler. Duka bütün
borçlarını ödeyemeyeceklerini, zor durumda olduklarını anlayın­
ca, adamlarıyla konuşup şöyle dedi:

"Efendiler, bu adamları memleketlerine gönderirsek, bundan


böyle kötü ve hilebaz tanınırız. Gidip konuşalım ve bu otuz altı
bin markı kendilerine düşecek ilk kazançlarından ödemeyi kabul
ederlerse, sefere çıkacağımızı söyleyelim!'

Venedikliler dukanın teklifini kabul ettiler. Kalkıp hacıların


oturduğu yere gittiler. Onlarla duka konuştu: "Efendiler, halkım­
la şöyle bir karara vardık: eğer borcunuz olan bu otuz altı bin markı
ilk zaptedilen yerde ödemeye dürüstçe söz verirseniz, sizi sefere
çıkaracağız".

HaçWar bu konuşmayı dinledikten sonra pek sevindiler, se­


v inçten dukanın ayaklarına kapandılar. Dukanın isteğini seve se­
ve yapacaklarına dair samimiyetle söz verdiler. Gece şenlik yaptılar�
öyle ki, en fakirler bile çadırlarının içinde, dışında mızraklarının
ucuna koc·aman meşaleler taktılar, ordu alev alev yamyormuş gi­
bi oldu.
Xlll . Bundan sonra duka gelip şöyle dedi: "Efendiler, kış geldi
çattı, artık sefere çıkamayız, kabahat benim değil, hazırlanabil­
seydiniz yola çoktan çıkmış olurduk. Bununla beraber daha iyi bir
şey yapabiliriz. Buraya yakın Zara19 adında bir şehir var. Bu şehir
halkı bize çok zarar verdi, ben de adamlarmi da elimizden gelirse
intikamımızı almak arzusundayız. Eğer ban.a inanırsamz, bu kış
Paskalyaya kadar bu şehirde kalalım, sonra filomuzu hazırlar, Tan­
rı'nın izniyle sefere çıkarız. Zara çok zengin ve bolluk içinde bir
şehirdir!".
Baronlarla haçlıların ileri gelenleri dukanın teklifine rıza gös­
terdiler, fakat mühim şahıslar hariç, ordu bu kararı öğrenemedi.

19 Dalmaçya'da bir şehir. ' 'Li rois de Ungrie si nos tolt Jadres en Esclavonie,
qui est une des plus forz citez del monde " Bak. Villehardouin, XIII .
...
8 İSTANBUL'UN ZAPTI

Hep beraber filoyu hazırlayıp denize açıldılar20• Her yüksek rüt­


belinin kendisi ve adamlan için bir gemisi ve atlannı taşıyan bir
yük gemisi vardı . Venedik dukasının hepsi kendi hesabına ait ol­
mak üzere elli kadırgası mevcuttu . Dulcanın içinde bulunduğu gemi
kıpkırmızıydı, üzerine kırmızı atlastan bir çadır kurulmuştu; ça­
dırın önünde dört gümüş borazanla trampetler çalınıyor, şenlik
yapılıyordu . Bütün büyük şahsiyetler, din adamlan küçük büyük
herkes yola çıkarken o kadar sevinçliydi ki, bu kadar büyük bir
sevinç, bu kadar mükemmel bir filo ne görülmüş ne de işitilmiştir.
Hacılar gemi köşklerine bütün rabipleri çıkarttılar, rahipler �ni
Creator Spiritus ilahisini söylediler. Küçük büyük herkes duydu­
ğu heyecandan ve sevinçten ağladı .

Filo, kalyonlar, fevkalade gemiler ve sefinelerle Venedik lima­


nından hareket ederken görülen manzarayı dünya kuruldu kuru­
lalı kimse seyretmeıniştir. Gümüşten, tunçtan aşağı yukarı yüz çift
borazan gemiler hareket ederken çalıyordu , trampetler, davullar,
öteki çalgılada fevkruade bir şeydi bu . Denize açılıp yelkenleri fo­
ra ettikleri, sancaklarla bayraklan gemilerin üstüne çektikleri za­
man denizin yüzü sevinç içindeki gemilerle dolup taşmış gibiydi .

Böylece, gide gide Pola21 adında bir şehre vardılar. Sahile ya­
naşıp yorgunluk çıkardılar; burada dinlenecek ve yiyecek satın ala­
cak kadar kaldılar. Tekrar yola koyuldular. Yola çıkarken
duydukları sevinç daha da büyümüştü, şehir halkı bu manzara­
dan pek şaşırdı . Haklı olarak bu kadar güzel, bu kadar mükem­
mel bir filonun hiçbir memlekette görülmediğini söylediler.

XIV. Venediklilerle hacılar yol alıp, Saint Martin bayramı ge­


cesi Zara'ya vardılar. Zara şehri halkı, bu gemilerle bu koca filo­
nun geldiğini görünce, dehşete kapıldı . Şehrin kapılarını kapatıp,
kendilerini müdafaa edebilmek için silc1hlandılar. Duka, herkes
silahlandıktan sonra, ordunun i leri gelenlerine şöyle dedi: "Efen­
diler, bu şehir bana ve halkıma çok zarar verdi; intikamımı alaca-

20
et ce fu as octaves de la feste saint Remi en l'an de l'incamation Jesu­
"• • •

Crist mil deus cenz anz et deuz." Bak. Villehardouin, XVI.


21
İstriya yanmadasında bir şehir.
İSTANBUL'UN ZAPTI 9

ğım. Bana yardım etmenizi rica.;ederim". Baronlarla yüksek


rütbeliler seve seve yardım edeceklerini söylediler.

Zaralılar Venediklilerin kendilerinden nefret ettiklerini bili­


yorlardı. Roma'dan, kendileriyle savaşacak veya kendilerine za­
rar verecek olanların aforoz edileceklerine dair bir mektup temin
etmişlerdi. Bu mektubu haberciler vasıtasıyla oraya gelmiş bulu­
nan duka ile hacılara gönderdiler. Haberciler ordunun bulundu­
ğu yere gelince, mektup duka ile hacıların önünde okundu. Mektup
okunduktan sonra, duka, papa aforoz edecek diye bu şehir hal­
kından intikamını almaktan vazgeçmeyeceğini söyledi. Bunun üze­
rine haberciler çıkıp gittiler.

Duka baronlarla tekrar konuşup şöyle dedi: "Efendiler, papa


aforoz edecek bile olsa, hiçbir şekilde onlardan intikam almaktan
vazgeçemeyeceğimi biliniz!" Baronlardan kendisine yardım etme­
lerini rica etti. Kont Simon de Montfort ile Enguerrand de Bove
hariç, diğerleri yardım edeceklerini bildirdiler. Bu ikisi papanın
emrine karşı gelmeyeceklerini, aforoz edilmek istemediklerini söy­
leyip, hazırlıklarını yaparak kışı geçirmek üzere Macaristan'a
gittiler.

Duka ·baronların kendisine yardım edeceklerini anlayınca, şeh­


re hücum etmek için harp araçlarını hazırlattı. Halk bunu görün­
ce dayanamayacaklarını aniayıp aman diledi ve şehri teslim etti.
Hacılada Venedikliler şehre girdiler ve aralarında bölüştüler, ya­
rısım hacılar, yarısını Venedikliler aldılar.

XV. Venediklilerle alt tabakadan bazı hacılar arasında bir ge­


ce yarım gün süren büyük bir çatışma oldu; Bu çatışma o kadar
büyük oldu ki, şövalyeler güçlükle bastırabildiler. Bastırdıktan son­
ra da uzlaştırdılar, bir daha aralarında geçiılısizlik olmadı. Bun­
dan sonra haçWarın ileri gelenleriyle Venedikliler şehri zaptettikleri
için aforoz edilmiş olmalarından söz açtılar; ıpeseleyi düşünüp ta­
şındıktan soıira Roma'ya affedilmeleri için haberci göndermeye ka­
rar verdiler. Soissons piskoposu ile Robert de Bove'u, bütün
hacılada bütün Venediklilerin affedildikleri:iıe dair papadan bir
mektup temin etmeleri için yola çıkardılar. Mektubu aldıktan son-
10 İSTANBUL'UN ZAPTI

ra, piskopos hemen döndü; Robert de Bove onunla beraber dön­


medi, Roma'dan ayrılıp denize açılarak gitti.
XVI. Haçlılada Venedikliler kışı Zara'da geçirirlerken, çok
masrafa girdiklerini düşünerek aralannda, ne Babilon'a, ne İsken­
deriye'ye ne de Suriye'ye gidebileceklerini söylediler, zira ne yiye­
cekleri vardı ne de ellerinde avuçlarında kalmıştı. Kışı geçirmek
ve filoyu kiralamak için hemen hemen bütün paralarını sarfet­
nıişlerdi.
XVII. Venedik dukası hacıların huzursuz olduklarını görerek
şöyle dedi: "Efendiler, Yunanistan'da çok zengin ve bolluk içinde
bir toprak vardır; eğer akla yakın bir sebep bulabilirsek, oraya gi­
der, ihtiyacımız olan şeyleri temin eder, hazırlarup sefere çıkabi­
liriz".
Marki ayağa kalkıp konuştu: "Efendiler, geçen sene Noel'de
Almanya'da, imparatorun saraymda bulunuyordum. Orada Al­
manya imparatorunun kansının22 kardeşi olan genç bir adam gör­
düm. Bu delikanlı Konstantinopolis imparatoru İsaakios'un23
oğluydu24• İsaakios'un kardeşi25 ihanet etmek suretiyle Konstan­
tinopolis imparatorluğunu ele geçirmişti. Bu genç adamı yammı­
za alabilirsek, Konstantinopolis'e gidip erzakımızı ve ihtiyacımız

22 İrene, Aleksios IV 'un kardeşi, imparator Philippe de Souabe'm karısı.


23 İsaakios II Angelos, Doğu Roma imparatoru (1185-1195 ve 1203-1204), kar­
deşi Aleksios m tahtı ele geçirerek gözlerini oydurmuştur. Latinleriıı Konstanti­
nopolis'i zaptetmelerinden sonra tekrar imparator olup oğlu Aleksios IV ile hüküm
sürmüşse de, kardeşi Aleksios m•un damadı Murzuphlos tarafından oğluyla be­
raber katledilmiştir.
24 Aleksios IV Angelos, Bizans imparatoru (1203-1204), dördüncü haçlı sefe­
rinde Latinlerin yardıınmı sağlayarak Konstantinopolis zaptedildikten sonra ba­
bası İsaakios II Angelos ile beraber tahta çıktı. Murzuphlos tarafından boğduruldu.
25 Aleksios m Angelos, Bizans imparatoru (1195-1203), kardeşi İsaakios II'u
devirerek tahtı ele geçirmiş, Latin imparatorluğunun kurulmasından sonra Kons­
tantinopolis'den kaçmıştır.
''A eel tens, ot un empereor en Constantinople qui avoit iı nom İsaac; et si avoit
un frere qui avoit iı no m Alexis, que il avoit rachate deprison de Turcs. Icil Alexis
si prist son frere l'empereor; si li traist les yeuz de la teste, et se fit empereor en
tele traison ... " Bak. Villehardouin, XV.
İSTANBUL'UN ZAPTI 11

olan başka şeyleri temin edebiliriz, çünkü imparatorluğun hakiki


varisi odur",

(Yazar burada XII. yüzyılın ikinciyansında Konstantinopolis'de


meydana gelen hadiseleri, saray entrikalarını, hileleri, cinayetleri
anlatıyor. )
XXX . Haçlılar, delikaniıyı getirtmek için, iki şövalyeyi güzel­
ce hazırladıktan sonra Almanya' ya gönderdiler26• Delikanlıya, yan­
larına gelmesini, hakkını elde etmesi için yardım edeceklerini
bildirdiler.

Haberciler, delikanlının bulunduğu Almanya imparatorunun


sarayına varınca, getirdikleri haberi verdiler. Delikanlı bunu öğ­
renince çok sevindi, habercileri ağırladı ve kız kardeşinin kocası
olan imparatora danışacağını söyledi. İmparator delikaniıyı din­
ledikten sonra, talihinin açıldığını, gitmesini, Tanrı'nın ve haçlı­
ların yardımı olmadan hakkı olan mirası ele geçiremeyeceğini
bildirdi.
XXXI . Delikanlı, imparatorun verdiği fikrin iyi olduğunu an­
ladı. İyice hazırlandıktan sonra haberellerle beraber yola çıktı. De­
likanlıyla habercilerin Zara'ya vasıl olmalarından önce, Paskalya
geçmiş olduğu için filo Korfu adasına gitmişti. Bununla beraber
filo Korfu adasına giderken haberellerle delikanııyı beklemek üzere
iki kadırga bırakıldı. Hacilar, genç adamla haberciler gelinceye ka­
dar Korfu adasında kaldılar. Genç adamla haberciler Zara'da ken­
dilerini bekleyen iki gemiyle denize açılıp Korfu' ya geldiler. Hacılar
delikanhmn geldiğini görünce karşılamaya çı)pp selamladılar, izaz
ve ikramda bulundular. Delikanlı mühim şahısların ve orada bu­
lunan bütün ordunun kendisine itibar ettiklerini görünce son de­
recede sevindi. Derken, marki ilerledi, genç· adamı alıp çadırına
götürdü.
XXXII . Bütün büyük baronlarla Venedik dukası, markinin ça­
dırında toplarup şundan bundan bahsettiler. Genç adama, kendi-

26 Vil!ehardouin'e göre, haçlılann yardımını isternek üzere Aleksios, Bonifa�


cio di Monferrato'ya haberci gönderir. Seferi hazırlayanlardan rahip Foulques da
bu sıralarda ölür. Bak . Vıllehardouin, XV.
12 İSTANBUL'UN ZAPTI

sini imparator yapıp başına Konstantinopolis'de taç giydirirlerse,


karşılık olarak ne yapacağını sordular. Delikanlı ne isterlerse ya­
pacağı cevabında bulundu. Orduya iki yüz bin mark vereceğini,
filonun bir yıllık masrafını üzerine alacağını, onlarla beraber, bü­
tün imkanlarını kullanarak sefere çıkacağını, mukaddes toprakta
bakımı kendisine ait olmak üzere ömrünün sonuna kadar on bin
asker bulunduracağını27 ve Konstantinopolis'den ayrılıp sefere çı­
kacak her kişiye bir yıllık erzakını vereceğini söyledi.

XXXIII. Ordunun bütün baronlanyla Venedikliler çağırıldı­


lar. Hepsi bir araya gelince, Venedik dukası ayağa kalkarak ko­
nuştu: "Efendiler, eğer tasvip ederseniz, Konstantinopolis'e gitmek
için makul bir sebebimiz var; imparatorluğun hakiki varisi bizim­
le beraber". Konstantinopolis'e gitmeye razı olmayanlar vardı:
"Haydi canım.! Konstantinopolis'de ne yapacağız? Biz Mukaddes
Toprağa gideceğiz. Babilon'a veya İskenderiye'ye gitmek tasavvu­
rundayız, filo bir yıl için bizimdir, yılın yarısı geçti bile!" diyor­
lardı. Bazıları da aksine: "Elimizde ne yiyecek içecek, ne para pul
var, Babilan'da veya İskenderiye'de ne yapacağız? Oraya gidip aç­
lık!_an ölmedense, gitmeden evvel böyle bir fırsattan faydalanarak
erzak ve para temin etmek daha iyidir. Genç adam bizimle gelme­
yi, filomuzun da bir yıl için masrafını üzerine almayı taahhüt edi­
yor!" diye cevap veriyorlardı.

Monferrato markisi Konstantinopolis'e gidebilmek için çaba­


layıp duruyordu, çünkü imparatorluğa sahip çıkan Konstantino­
polis imparatorundan kendisine yaptığı bir kötülüğün intikamını
almak istiyordu.

(Bonifacio'nun kardeşi Corrado di Monferrato'nun Konstan­


tinopolis sarayı ile çatışma/an, Suriye'deki savaşlan.)

27 Almanya kralının ve Aleksios'un Almanya'dan gelen habercileri getirdikle­


ri haberleri ve Aleksios'un tekliflerini söylüyorlar. "Et il ses cors ira avec vos en
la terre de Babiloine, ou envoiera, se vos cuidiez que mieuz sera, iı toz dix m il ho­
mes iı sa despense. Et cest servies vos fera par un an; et iı toz les jorz de sa vie tieiı­
dra cinq cens chevaliers en la Terre d'outremer au suen, qui garderont la Terre."
Bak. Villehardouin, XIX.
İSTANBUL'UN ZAPTI 13

XXXIX . Venedik dukası baronlara Konstantinopolis'e gitmek


1
için iyi bir fırsat yakaladıkl arını, bunu kendisinin de istediğini söy­
leyince, bütüri baronlar razı oldular. Bundan sonra piskoposlara
oraya gitmenin günah olup olmayacağını sordular. Piskoposlar gü­
nah olmak şöyle dursun takdir edilecek bir şey olduğunu söyledi­
ler. Yanlarmda mirasdan mahrum edilen hakiki varis olduğuna
göre, hakkına sahip olmasma ve düşmanlarmdan intikam alma­
sına yardım edebilirlerdi . Genç adama, daha önce verdiği sözleri
tutacağma dair azizler üzerine yemin ettirdiler.

XL. Bütün hacılada Venedikliler Konstantinopolis'e gitmek


hu8usunda anlaştılar. Filolarını düzenleyip gidecekleri yolu tayin
ettikten sonra denize açıldılar28•

Abidos29 adındaki bir limana vardılar. Bu liman Konstanti­


nopolis'den aşağı yukarı yüz fersah uzaktaydı. Bu, Çanakkale Bo­
ğazı ağzında, Tru va'nın bulunduğu limandı. Çanakkale'den
yukarıya doğru yol alarak Konstantinopolis'e bir fersahlık b i! ye­
re geldiler30• Bütün gemiler bir araya gelinceye kadar burada bek­
lediler. Gemileri öyle süsleyip püslediler ki, seyrine doyum
olmuyordu�

Konstantinopolis halkının böyle güzel bir filoyu görünce par­


ınağı ağzında kaldı. Bu harikayı seyretmek için surların, evlerin
üstüne çıkmışlardı. Filodakiler ise hem enine hem boyuna koca­
man olan şehrin azametine bakıp şaşkına döndüler. Sonra ileriye
geçip Marmara'da Khalkedon'a31 yanaştılar...

28 "Einsi se partirent del port de Corfou la veille de Pentecoste qui fu mil et


deus cens anz et trois apres l'incarnation Nostre -Seignor Jesu-Crist." Bak. Ville­
hardouin, XXV.
29 Abidos, Çanakkale'ye 8 km. mesafede, Nağra burnu doğusunda eski bir şehir.
HaçWar bu limanda, bütün gemilerini bir araya toplayabilınek için sekiz gün
kaldılar. Bak. Villehardouin, XXV.
30 " il vindrent, la veille de la saint Jehan-Baptiste, en juin, iı Saint-Estiene,
•••

iı un e abbai"e qui ere iı trois lieues de Constantinople.' ' Bak. Villehardouin, XXVI.
31 Kadıköy.
14 İSTANBUL'UN ZAPTI

XLI. Konstantinopolis imparatoru bunu duyunca, haberciler


göndererek32 neden orada bulunduklarını, oraya niçin gelmiş ol­
duldarını sordu ve eğer altın, gümüş istiyorlarsa seve seve gönde­
receğini bildirdi . Haçlıların ileri gelenleri bunu duyunca, habt;r­
cilere ne altın ne de gümüş istediklerini, imparatorun tahtı ter­
ketmesini arzu ettiklerini, çünkü tahtı haksızlıkla ele geçirmiş
olduğunu, hakiki: varisin, imparator İsaakios'un oğlu Aleksios'­
un kendileriyle beraber bulunduğunu söylediler. Bunun üzerine,
haberciler imparatorun böyle bir şeyi asla yapmayacağını bildire­
rek çıkıp gittiler.
Venedik dukası baronlarla konuşarak şöyle dedi: "Efendiler,
bu delikaniıyı on kadırga vererek, mütareke yoluyla, Konstanti­
nopolis'e yollayalım, onunla beraber göndereceğimiz adamlarımız
şehir halkına delikaniıyı efendileri olarak tanımak isteyip isteme­
diklerini sorsunlar". Yüksek rütbeli haçlılar bu fikri tasvip ettiler.
On kadırga hazırlandı . Genç adamla silahlı birçok asker yola çı­
karıldı . Şehrin surlarma kadar kürek çekerek, bir aşağı bir. yuka­
rı dolaştılar. Halka delikaniıyı göstererek adının Aleksios
olduğunu, efendileri olarak tamyıp tammadıklarını sordular. Şe­
hir halkı bu adaını tanımadığını, kim olduğunu da bilmediğini bil­
dirdi . K.adırgadakiler onun eski imparator İsaakios'un oğlu
olduğunu söyledilerse de, surların içindekiler tanımadıklarını tek­
rarladılar. Bu on kadırga :filonun yanına döndü, aldıkları cevabı
söylediler.

Bütün ordunun, küçük büyük herkesin silahlanması emri ve­


rildi . Silahianma işi bittikten sonra günah çıkarıp ayin yaptılar,
zira Konstantinopolis'e yanaşabileceklerinden çok şüphe ediyor­
lardı . Sonra taburlar, gemiler, yük gemileri ve kadırgalar hazır­
landı . Şövalyeler, atlarıyla yük gemilerine girdiler ve yola
koyuldular. �ağı yukarı yüz çift kadar gümüşten ve tunçtan bo­
razanla pek çok davul ve trampet çalındı .

XLII. Şehir halkı bu kocaman filoyla bu büyük orduyu görüp,


borazanlarla davulların velvelesini duyunca, silahlanıp evlerin ve

32 İmparator Aleksios Üsküdar saraymda bulunan kontlarla baronlara bir ha­


berci ile mektup göndermiştir. Bak. Villehardouin, XXIX.
İSTANBUL'UN ZAPTI 15

şehir kulelerinin üstüne çıktılar. Yerin göğün titrediğini zanneti­


ler, deniz ge�erle örtülmüş gibiydi. Bu sırada imparator, kıyıla­
rı koruyabilmek için bütün askerini sahile getirtmişti.
XLID. Haçlılada Venedikliler karşı sahile gelmiş silahlı Rum­
ları görünce, aralarmda konuştular. Venedik dukası askerleriyle
beraber başta gideceğini ve salıili Tanrı'nın izniyle ele geçireceği­
m söyledi. Gemilerini, kadırgalarını ve yük gemilerini harekete
hazırlayıp, kendisi ordunun başına geçti. Salıili Rumlardan temiz­
lemek için okçularını çıkartınada kullanılacak sefinelerin ön ta­
rafına yerleştirdiler. Yerlerini bu suretle aldıktan sonra sahile doğru
ileriediler.
Rumlar hacılarm kendilerinden korkarak sahile çıkmaktan
vazgeçmeyeceklerini aniayıp yaklaşmakta olduklarını görünce, ür­
küp geri çekildiler ve filo sahile yanaştı. Gemiler sahile yana­
şmca, şövalyeler atıarına binerek yük gemilerinden ayrıldılar.
Sefineler o tarzda yapılmıştı ki, yanlarmda yükleme ve boşaltma
için açılır kapaklar vardı. Bu kapaklardan sahile bir köprü uzatı­ .
lır, şövalyeler buradan atiarına binmiş olarak çıkarlardı.
Rumlar, geriye çekildikten sonra, bütün ordunun karaya çık­
tığını göfİ:İnce, perişan oldular. Müdafaa için sahile gelmiş Rum­
lar, kendileri orada oldukça ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar
hacılarm asla karaya çıkamayacaklarını söyleyerek imparatora
övünmüşlerdi. Şövalyeler setinelerden çıktıktan sonra, Rumları ko­
valamaya başladılar ve şehrin hemen ucundaki bir köprüye kadar
sürdüler. Bu köprünün üstünde bulunan bir kapıdan geçerek Rum­
lar Konstantinopolis şehrine kaçtılar. Haçlılar Rumları püskürt­
tükten sonra geri dönüp aralarmda konuştular. Venedikliler,
limana sokmazlarsa, gemilerinin emniyette olmayacağını söyledi­
ler; �oyu limana sokmaya karar verdiler.
Konstantinopolis limanı demirden kalın bir zincirle s*ı sıkı­
ya kapatılmıştı. Bu zincirin bir ucu şehre bir ucu !imanın öbür ta­
rafındaki Galata kulesine33 bağlıydı. Kule hem çok muhkemdi hem
de içindeki askerlerle çok kolay müdafaa edilebilirdi.

33 Haliç'i kapatan zincirin ucu VI. yüzyılın sonlarmda Tiberios II. zamanın­
da deniz kenarmda inşa ettirilen ve Kastellion ton Galatou denilen borca bağlıydı.
16 İSTANBUL'UN ZAPTI

XLIV. Büyüklerin kararıyla kule kuşatıldı ve zorla zaptedil­


di. Bu sırada, zincirin bir ucundan öteki ucuna sıralanmış Rum
gemileri kulenin müdafaasına yardım ediyorlardı. Kule zaptedi­
lip zincir kırıldıktan sonra haçlı :filosu limandan içeriye girdi ve
bu suretle emniyete alınmış oldu. Limandaki Rum kadırgalan, ge­
mileri ele geçirildi. Bütün gemiler limanda emniyete alındıktan
sonra bütün hacılada Yenedildiler bir araya geldiler ve şehre nasıl
taarruz edeceklerini müzakere ettiler. Fransızlar karadan, Vene­
dikliler denizden saldıracaklardı. Venedik dukası gemilerinde alet
edevat ve merdiven yaptırtıp surlara bunlarla taarruz edeceğini
söyledi.
Böylece şövalyelerle diğer hacılar silahlandılar; sonra oraya
aşağı yukarı iki fersahlık bir yerdeki bir köprüye34 doğru yürüdü­
ler. Konstantinopolis'e gitmek için bu köprü hariç, hiçbir yer dört
fersahtan daha yakın değildi. Köprüye vardıklarında, Rumlar da
geldiler ve geçmelerine mani olmaya çalıştılar ama hacılar onları
savaşarak püskürttük.ten sonra geçtiler. Şehirde, haçWann ileri ge­
lenleri imparatora ait Blakhema35 sarayının önüne36 çadırlarını
kurup yerleştiler. Bu saray şehrin tepesindeydi.
Venedik dukası fevkalade harp araçları yaptırttı. Gemilerin
yelkenlerini taşıyan en az otuz kulaç boyundaki direkleri aldırtıp
sağlam halatiada sereniere bağlattı. Bunların üstüne köprüler ve
halattan parmaklıklar yaptırttı. Köprü o kadar genişti ki, silahlı
üç şövalye yan yana geçebilirdi. Duka bu köprüleri sağlamlaştıra­
rak yanlarını kalın kumaşlarla, bezlerle örttürdü, taarruz için üs­
tüne çıkanların atılacak oldardan sakınmalarına lüzum yoktu. Bu
upuzun köprünün yerden yüksekliği en az kırk kulaçtı. Sefinele­
rin herbirinde sudara ve şehre devamlı olarak atış yapan bir man­
cınık vardı.

34 İustinianos köprüsü. İmparator İustinianos tarafından aşağı yukan Eyüp­


Sütlüce arasmda yaptınldığı rivayet edilen ilk Haliç köprüsü.
35 Haliç'de, Ayvansaray yamaçlarmda, Eğrikapı semtinde bulunan ve 1453 yı­
lma kadar kullanılan bir imparator sarayı. Bu saraydan bugüne bazı harabeler
kalmıştır.
36 Bugünkü Eyüp tarafında.
İSTANBUL'UN ZAPTI 17

Yenedildiler gemilerini anlattığım gibi hazırlamışlar, karadan


taarruz eden hacılar da, toplarını ve hhıancınıklarını imparator sa­
rayını taş ve ok yağmuruna tutacak şekilde yerleştirmişlerdi. Şeh­
rin içindekiler ise bu sırada hacılarm çadıriarına doğru ok
atıyorlardı. Sonra hacılada Venedikliler aralarmda konuşarak şeh­
re ertesi gün hem karadan hem denizden hep beraber saldırmaya
karar verdiler. Ertesi sabah Venedikliler hazırlandılar ve hücuma
geçmek için gemilerini sudara en yakın yere yaklaştırdılar. Öbür
taraftan hacılar da kendi askerlerini hücuma hazırlamışlardı. Bu
sırada, Konstantinopolis imparatoru Aleksios Aziz Romanos
Kapısı37 denen kapıdan silahlı askerleriyle beraber geçerek şehir­
den çıkmış ve askerlerini on yedi tabura ayırmıştı. Bu on yedi ta­
burda yaklaşık olarak yüz bin süvari olduğu tahmin ediliyordu.
Bu taburların çoğunu Fransız ordugahı civarına yolladı, diğerle­
rini alıkoydu. Eli silah tutan kim varsa hepsini şehirden çıkarttı
ve surlarm bir ucundan öteki ucuna, Fransız ordusuyla surlar ara­
sına dizdirtti. Fransızlar kendilerini bu taburlada çepeçevre sa­
rılmış görünce dehşete kapıldılar. Kendi askerlerini toplayarak
ancak yedi yüz şövalyelik yedi tabur teşkil edebildiler. Bu yedi yüz
kişiden eliisi piyadeydi.

XLV. Askerlerini bu şekilde hazırladıktan sonra, Flamlre kontu


birinci taburu istedi, birinci tabur onun emrine verildi. İkinci ta­
buru Saint-Pol kontu38 ile Pierre d'Amiens; üçüncüsünü Flandre
kontunun kardeşi HenrP9 ile Almanlar aldılar. Piyadelerin süva­
rilerin arkasından gitmesine karar verildi, öyle ki, üç veya dört
takım bir atlı taburu takibediyordu. Her taburun arkasından ken­
di memleketlileri geliyordu. imparatorla savaşacak üç taburu ha­
zırladıktan sonra, ordugahı koruyacak öteki dört tabur hazırlandı.
Ordu kumandanı olan marki artçıları alarak orduyu geriden mu­
hafaza etti. Kont Louis40 diğerini, Champagne'lılar üçüncüsünü,

37 Topkapı.
38 Hugues, Saint-Pol kontu.
39 Henri d'Angre, Hainant kon tu, Baudouin de Flandre'ın kardeşi, Konstanti­
nopolis imparatoru.
40 Louis, Blois kontu.

F.2
18 İSTANBUL'UN ZAPTI

Bourguignon'lular dördöncüsünü aldılar ve bu dört taburu marki


müdafaa etti. Daha sonra at bakıcılarıyla silah taşıyabilen alıçı­
lar alındı. Üstlerine örtüler, eğer halıları örtüldü, bakır kaplar,
oklavalar, merdaneler, havanlar ve çeşitli mutfak eşyası yüklendi.
Görünüşleri o kadar çirkin, o kadar korkunçtu ki, sudann dışın­
da duran imparator piyadelerinin bunları görünce ödleri patladı.
Bu dört tabur etraftaki imparator taburları ordugahı ve çadırları
tahribetmesinler diye ordugahı korudular. Seyislerle ahçılar sur
diplerine sıralanmış imparator piyadelerine karşı yerleştirildi.
imparatorun piyade askerleri korkunç bir şekilde giyinmiş asker­
lerimizi görünce o kadar dehşete kapıldılar ki, bizimkilerin üstü­
ne yürümeye cesaret edemedikleri gibi ordugab.ımız da bu taraftan
bir hücuma uğramadı.

XLVI. Kumandaları altındaki ilk üç taburla Flandre kontu ile


Saint-Pol kontunun ve Henri'nin imparatorla çarpışmaları emro­
lundu. Bu taburlara öteki dört taburun hiçbir şekilde yardım et­
memeleri, ancak mahvolmakta olduklarım görürlerse harekete
geçmeleri emri verildi, çünkü ordugahın etrafındaki diğer tabur­
lar tarafından kuşatılmaktan ve saldırıya uğramaktan korku­
yorlardı.

Fransizlar böyle hazırlanırken, denizdeki Venedikliler de va­


kit kaybetmediler. Gemilerde yaptıkları merdivenlerle ve köprü­
lerle şehir surlarının üstüne kolayca çıkabilecek şekilde gemilerini
sudara yaklaştırdılar. Ok ve taş yağdırarak şiddetli bir saldırıyla
şehri ateşe verdiler. Bu suretle koca şehir yakıldı. Bununla bera­
ber, az sayıda oldukları ve dayanamayacakları için oraya buraya
dağılmaya, şehre girmeye cesaret edemedikleri gibi orada da faz­
la kalamadan gemilerine döndüler.

XLVII. İmparatorla çarpışacak öteki taraftaki yüksek rütbe­


liler, her taburdan en akıllı uslu bilinen iki kişinin seçilmesine ka­
rar vermişlerdi. Bunların her emri yerine getiriliyordu: ''Atı
mahmuzlayın!" mahmuzluyorlardı; "İlerleyin!" ilerliyorlardı. İlk
önce ilk taburun başındaki Flandre kontu imparatorun üstüne atını
sürdü. İmparator Flandre kontundan çeyrek fersah uzaktaydı v �
atlı taburları kontun bulunduğu tarafa doğru geliyordu. Diğer ta-
İSTANBUL'UN ZAPTI 19

burun başındaki Saint-Pol kontuyla .Pierre d'Amiens yandan, bi­


raz yukarıdan geliyorlardı . Üçüncü tabura kumc;ında eden Henri
de Hainant ile Almanlar arkadan ilerliyorlardı . Bütün atlara, üzer­
Ierindeki örtülerden başka silah örtüleri veya ipekli kumaşlar ör­
tülmüştü . Atların peşinden üç, dört, beş piyade takımı taburları
takibediyordu. O kadar muntazam ve o kadar yan yana ilerliyor­
lardı ki, aralarmdan hiçbiri ileriye çıkmıyordu . İmparator bizim­
kilerin üstüne dokuz taburla geliyordu . Bu taburların herbirinde
üç, dört, beş bin şövalye vardı . Flandre kontu ordugahtan iki ok
atımı kadar uzaklaşınca, müşavirleri şöyle dediler: "İmparatorla
ordugahın bu kadar uzağında çarpışmakla iyi etmiyorsunuz, zira
yardıma ihtiyacınız olursa, ordugahı koruyanlar size yardım ede­
mezler. Eğer bize inanırsamz, ordugahın yakınına döner, impara­
toru, çarpışmak istiyorsa, orada emniyet içinde beklersiniz".

Flandre kontu, bu tavsiye üzerine, ordugahın yakınına dön­


dü . Henri'nin taburu da öyle. Saint-Pol kontu ile Pierre d'Amiens
dönmek istemediler, ovanın ortasında, askerleriyle beraber sessiz
sedasız oldukları yerde kaldılar. Saint-Pol kontu ile Pierre d'Ami­
ens'in taburu Flandre kontunun geri döndüğünü görünce, ilk ta­
burun başındaki Flandre kontunun utanç verici bir şey yaptığım
düşünüp şöyle dediler: "Flandre kontu geri dönüyor! Döndüğüne
göre, öncü taburu size bırakıyor. Alalım, Tanrı aşkına!" Baronlar
aralarında öncüyü almak üzere anlaştılar.

Flandre kontu, Saint-Pol kontu ile Pierre d'Amiens'in geri dön­


mediklerini görünce, onlara bir haberci göndererek geri dönmele­
rini rica etti . Pierre d'Amiens asla dönmeyeceği cevabını verdi .
Flandre kontu iki haberci daha göndererek, Tanrı aşkına, böyle
bir şey yapmamalarını, istenileni yerine getirinelerini tekrarladı.
Saint-Pol kontu ile Pierre d'Amiens hiçbir şekilde gerilemeyecek­
lerini bildirdiler. Pierre d'Amiens ile tabur kumandanı olan Eus­
tache de Canteleux bir araya gelerek şöyle dedil�r: "Efendiler, Tanrı
aşkma, atınızı sürün!" Süratle ilerlemeye başladılar ve ordunun
arkasındakiler bağırıştılar: "Bakınız, bakınız! Saint-Pol kontu ile
Pierre d'A,miens imparatora hücum etmek istiyorlar! Tanrım, Tan­
rım, onları ve askerlerini koru! Bakımz! Flandre kontunun öncü
20 İSTANBUL'UN ZAPTI

taburu onlarla beraber! Tanrım, onları selamete çıkar!" Sarayda­


ki hanımlada genç kızlar pencerelere, şehirdeki insanlar, kadın­
lar, kızlar surlara çıkmışlar, bu tabnda imparatora bakıyor ve
bizimkiler için meleklere benziyorlar diyorlardı. Askerlerimiz çok
güzel giyinip kuşanmışlar, atları da çok güzel örtülerle örtülmüştü.

XLVIII. Flandre kontunun taburundaki şövalyeler, Saint-Pol


kontu ile Pierre d'Amiens'in ne babasma olursa olsun geri dönme­
yeceklerini görünce, kontun yanma gelip şöyle dediler: "Yeriniz­
den ayrıimamakla çok ayıp ediyorsunuz. Eğer ilerlemezseniz, sizi
dinlemeyiz artık!" Flandre kontu bunu duyunca, atını mahmuz­
ladı, diğerleri de atıarını mahmuzladılar ve Saint-Pol kontu ile
Pierre d'Amiens'in taburuna yetiştiler. Bundan sonra, birlikte, yan
yana ilerlemeye başladılar. Henri'nin taburu arkadan geliyordu.

İmparatorun taburlarıyla bizimkiler birbirlerine o kadar yak­


laşınışiardı ki, imparatorun okçuları bizim askerlerimizin üzeri­
ne, bizim okçularımız da onların üzerine ok atıyorlardı.
İmparatorla bizim taburlarımızm arasmda sadece küçük bir tepe
vardı. Tepeye bir taraftan imparatorun taburlan bir taraftan bi­
zimkiler çıkıyorlardı. Bizim askerlerimizin tepeye çıktıklarını gö­
rünce, imparatorla askerleri durdular ve taburlarımızm üzerlerine
saf halinde geldiğini görünce o kadar şaşırdılar ki, ne yapacakla­
rını bilemediler.

Orada şaşkın şaşkın dururlarken, imparatorun Fransız ordu­


gahının etrafına gönderilmiş öteki taburları geri dönüp impara­
torla tepenin eteklerinde buluştular. Fransızlar imparatorun bütün
taburlarının bir araya geldiğini görünce, tepenin üstünde sessizce
. durdular ve imparatorun ne yapmak istediğini düşündüler. Üç ta­
burun kontlarıyla yüksek rütbelileri, ne yapacaklarına, im.para­
tor ordusunun yanına gidip gitmeyeceklerine dair bir karar vermek
üzere birbirlerine haberci yolladılar, imparator ordusuna yaktaş­
mamaya karar verildi, çünkü ordugabm çok uzağındaydılar, impa­
ratorun bulunduğu yerde çarpışmaya kalksalardı, ordugahı
koruyanlar onları göremeyecekler ve icabında yardım edemeyecek­
lerdi. Bundan başka, kendilerinin bulunduğu yerle imparatorun
bulunduğu yerin arasında Konstantinopolis'e su temin eden bü-
İSTANBUL'UN ZAPTI 21

yük bir kanal vardı. Kanalı ancak bqyük zayiat vererek geçebilir­
lerdi. Bu yüzden imparatorun bulunduğu yere gitmemeye karar
verildi.
Fransızlar aralarmda görüşürlerken, imparator Konstantino­
polis'e çekildi. Şehre girince, yanındaki bir sürü insana rağmen
bir avuç Fransızla çarpışmadığı için hanımlada genç kızlar tara­
fından çok ayıplandı.
XLIX. İmparator böyle geri çekilince, hacılar çadıriarına dö­
nüp sil{Uılarını bıraktılar. Gemilere ve sefinelere geçmiş olan Ve­
nedikliler haber almaya geldiler ve şöyle dediler: "İnan olsun!
Runılarla çarpıştığımzı duymuş ve çok endişelenmiştik, yardımı­
mza geliyorduk". Fransızlar cevap verdiler: "Tanrı'nın inayetiyle,
iyi hareket ettik. İmparatorun üstüne yürüyünce, bize saldırma­
ya cesaret edemedi!" Fransızlar da Venediklilerden haber sorup
şu cevabı aldılar: "Biz şiddetle saldırdık ve surların üzerinden şehre
girerek yangın çıkarttık, çok yer yandı".
L. Fransızlada Venedikliler görüşürlerken, şehirde sesler yük­
selmeye başladı. İmparatora, kendilerini kuşatan Fransızlardan
kurtarmasmı, onlarla savaşmazsa, Fransızların beraberlerinde ge­
tirdikleri genç adamı bulup imparator yapacaklarını söylüyorlardı.
Ll. İmparator bunu duyunca, ertesi gün Fransızlada savaşa­
cağma dair söz verdi; gece yarısına doğru, imparator götürebile­
ceği kimselerle beraber şehirden kaçtı.
Lll. Ertesi sabah, şehir halkı impar.atorun kaçtığını öğrenince41
şehrin kapılanın açarak dışarıya çıktılar. Fransız ordugahma ge­
lerek, İsaakios'un oğlu Aleksios'u sordular. Aleksios'un markinin
çadırmda bulunduğunu öğrendiler. Markirlin çadırına gelince,
Aleksios'u buldular. Dostlan Aleksios'u görünce pek çok sevindi­
ler, baronlara teşekkür edip tebrik ettiler ve imparatorun kaçtığı-

41 Konstantinopolisliler imparator İsaakios'u hapishaneden çıkararak tahta ge­


çirnıişler ve oğlu Aleksios'a haberci yollayarak durumu bUdirnıişlerdir. Bunun üze­
rine aralannda Villehardouin'in de bulunduğu bir heyet gidip İsaakios ile
görüşmüştür. Bak. Villehardouin, XXXVIII.
22 İSTANBUL'UN ZAPTI

m, şehre gidip saraya kendi saraylarıymış gibi girmelerini


söylediler.

Bundan sonra, ordunun bütün ileri gelen baronları toplandı­


lar ve İsaakios'un oğlu Aleksios'u alarak sevinç içinde saraya gö­
türdüler. Saraya varınca, İsaakios'u ve karısım hapishaneden
çıkarttılar. İsaakios oğlunu görünce çok sevindi, onu kucaklayıp
öptü ve orada bulunan baronlara teşekkür ettikten sonra, önce Tan­
rı'nın, sonra onların yardımıyla hapishaneden kurtulduğunu söy­
ledi. Altından iki taht getirildi, birine İsaakios, ötekine de oğlu
Aleksios oturtuldu . İsaakios imparatorluk tahtına kavuştu.

İmparatora şöyle dediler: "Haşmetmeap, yedi yıldır hapisha­


nede olan Murzuphlos42 adında büyük bir adam var. Eğer eınre­
derseniz bu adamı koyverelim". Murzuphlos hapishaneden
çıkarıldı. İmparator bu adamı naip tayin ettiyse de sonradan çok
kötülüğünü gördü. Bundan ileride bahsedeceğiz.

(Konya sultanı43, kardeşine karşı haçlı/ann yardımını isteme­


ye gelirse de, red edilir. )

LIII. Baronlar Aleksios'u saraya götürdükten sonra, Fransa


imparatoriçesi denen Fransa kralımn kız kardeşinin44 sağ olup ol­
madığım sordular. Sağ olduğu, şehıin ileri gelenlerinden Branas45
adında biriyle evlendiği ve oraya yakın bir sarayda oturduğu söy­
lendi. Bunu öğrenince, baronlar kendisini görmeye gittiler, selam­
ladıktan sonra hizmetinde bulunacaklarım vaadettiler. Kadın,
baronları çok kötü karşıladı. Konstantinopolis'e gelmiş ve Aleksi­
os'a taç giydirmiş olmalarmdan çok öfkelenmişti. Onlarla konuş­
mak istemiyor, tercüman aracılığıyla görüşüyordu. Tercüman

42 Aleksios V Dukas Murzuphlos, Aleksios Ili'un damadıdır.


43 Gıyaseddin Keyhusrev I, Anadolu Selçuklu sultanı, Kılıç Arslan II'ın en kü­
çük oğlu.
44 Agnes de France Fransa kralı Louis VII'nin kızı, Philippe -Auguste'ün kız
kardeşidir. Doğn Roma imparatoru Aleksios ll Komnenos ile Andronikos I Kom­
nenos'dan dul kalınıştır. Saray entrikalarına karışmış ve üçüncü kocası Theodo­
ros Branas'ı imparator yapmak istemişse de haçlıların gelişiyle ümidini kaybetmiştir.
45 Theodoros Branas.
İSTANBUL'UN ZAPTI 23

kadının hiç Fransızca bilmediğini s?ylüyordu. Bununla beraber,


kont Louis (kuzeni) kendisiyle konuştu.

LIV. Bir gün baronlar İsaakios ile imparator oğlunu görmek


için saraya gittiler. Baronlar saraydayken, oraya alnının ortasına
kızgın demirle haç işareti yapılmış zenci bir kral geldi. Bu kral,
şehirde, vaktiyle imparator olan Aleksios'un46istediği kadar otur­
masım emrettiği fevkalade bir maiıastırda yaşıyordu. İmparator
kralın geldiğini görünce, kalkıp karşıladı, hüsnü kabul gösterdi;
baronlara sordu: "Bu adamın kim olduğunu biliyor musunuz? -
Tammıyoruz, Haşmetmeap" dediler baronlar. "Bu şehre hac ni­
yetiyle gelen Nübye kralıdır". K ralla tercüman aracılığıyla konu­
şup memleketinin nerede olduğunu sordular. Kral tercümanlara
kendi diliyle cevap vererek , memleketinin Kudüs'e yüz günlük bir
yerde bulunduğunu, Kudüs'e kendi memleketinden hac için gel­
diğini söyledi. Memleketinden ayrılırken yamnda altmış kişi var­
mış; Kudüs'e vardığında bu altmış kişiden ancak onu hayatta
kalmış. Kudüs'den Konstantinopolis'e geldiğinde ise bu on kişi­
nin ikisi sağ imiş. Haccetmek için Roma'ya, Roma'dan Saint­
Jacques'a47 gitmek, sonra, sağ kalırsa, Kudüs'e dönüp, orada öl­
mek istiyormuş. Memleketinin bütün halkı Hıristiyanmış; bir ço­
cuk doğup vaftiz edildikten sonra çocuğun alnına, kendisininki
gibi, kızgın bir demirle haç işareti yaparlarmış. Baronlar bu kralı
hayretle seyrettiler.

LV. Baronlar Aleksios'un başına anlattığım şekilde taç giydir­


dikten sonra, Pierre de Bracheux'nün adamlarıyla beraber saray­
da, imparatorun yanında kalmaları kararlaştırıldı. Bundan soııra
da kendilerinin nasıl yerleşecekleri tesbit edildi. Rumlar hain ol­
dukları için şehirde kalmayı göze alamadılar. Limanın öbür tara­
fına, Galata kulesi tarafına gidip oradaki evlere yerleştiler ve
gemilerini sahile çekip demir attılar. Şehre istedikleri zan;ıan gi­
diyorlardı. Denizden gitmek istedikleri zam�n, kalyonlara bini-

46 Aleksios ID.
41 İspanya'da, Santiago de Compostela adında Hıristiyanlarca mukaddes bili­
nen bir hac şehridir.
24 İSTANBUL'UN ZAPTI

yorlar, atla gitmek istedikleri zaman da köprüden geçiyorlardı.


Böylece, hep beraber yerleştikten sonra, Fransızlada Yenedildiler
şehir surlarmdan elli kulaç yıktırmaya karar verdiler, zira şehir
halkının kendilerine karşı ayaklanmasından korkuyorlardı.

LVI . Bir gün bütün baronlar imparatorun sarayında toplan­


dılar ve imparatordan anlaşma şartlarını yerine getirmesini iste­
diler. İmparator şartları yerine getireceğini, fakat daha önce taç
giyrnek istediğini söyledi. Hazırlıklarını yaptıktan sonra taç giy­
dirmek için bir gün tesbit ettileı-48• Tesbit edilen günde Aleksios,
babasının rızasıyla, tacıni giydi. Bundan sonra baronlar alacak­
Iarını istediler. İmparator mümkün olam vereceğini söyledi ve yüz
bin mark verdi. Venedikliler bu yüz bin markın yarısını aldılar,
çünkü ele geçirilen şeylerin yarısını alabileceklerdi. Kalan elli bin
marktan, Fransızların filo borçları olduğu için, otuz altı bin mark
ödendi. Hacılara kalan yirmi bin marktan da sefer için borç ve­
renlerin alacaklan iade edildi.

LVII. İmparator baronları çağırıp, Konstantinopolis'den baş­


ka bir şehre sahip olmadığını, bunun da pek az bir şey getirdiğini
söyledi, zira kendisine ait olması gereken bütün şehirlerle şatolar
amcasının49 elinde bulunuyordu. İmparator baronlardan kendisi­
ne, civar toprakları zaptetmek için yardım etmelerini, bu takdir­
de onlara hissesinden yine seve seve vereceğini bildirdi. Baronlar
bunu yapacaklarını ve isteyenlerin katılmasını söylediler. Ordu­
nun en az yarısı Aleksios ile beraber gitti. Öteki yarısı alacakları­
nı almak için Konstantinopolis'den ayrılmadı. İsaakios baronlara
alacaklarını vermek için kaldı.

Aleksios bütün orduyla beraber gidip yirmi şehirle kırk küsur


şatoyu zaptetti. Öteki imparator, amcası olan Aleksios durmadan
ileriye doğru kaçıyordu . Fransızlar Aleksios ile beraber en az üç
ay kaldılar.

48 .li noviaus emperere seroit encoronez iı la feste monseignor saint Pierre,


"• •

entrant august." Bak . Villehardouin, XL.


49 Aleksios III.
İSTANBUL'UN ZAPTI 25

Aleksios bu akınları yaparken, �onstantinopolisliler suru es­


kisinden daha sağlam, daha yüksek inşa ettiler. Alacaklarını al­
mak için kalmış olan baronlar İsaakios'un hiçbir şey ödemediğini
görünce, Aleksios ile gitmiş olan öteki baronlardan, İsaakios'un
borcunu ödemediğini söyleyerek, Toussaint bayramına50 kadar hep
beraber dönmelerini istediler. Baronlar bunu öğrenince, impara­
tora geri döneceklerini bildirdiler. İmparator bunu duyunca ken­
disinin de döneceğini söyledi, çünkü bu Rumiara güvenemiyordu.
Konstantinopolis'e döndüler. İmparator sarayına gitti, hacılar da
limanın öbür tarafındaki evlerine.
LVIII . Bundan sonra, kontlar, yüksek rütbeliler, Venedik du­
kası ve imparator bir araya geldiler. Fransızlar imparatordan ala­
caklarını istediler. İmparator şehri ve şehir halkını geri aldığını,
borcunu ödeyeceğini, bunun için kendisine bir zaman tanımaları­
m, bu zaman zarfında alacaklarını vermeye çalışacağını söyledi.

istenilen zaman tanındı, fakat sonunda imparator hiçbir şey öde­


medi. Baronlar yeniden alacaklarını istediler. İmparator tekrar bir
müddet talep etti. Bu müddet de verildi. Bu sırada, adamları, halkı
ve hapishaneden çıkarttığı Murzuphlos gelerek şöyle dediler: ':ı\h!
Haşmetm�ap, onlara çok para verdiniz, artık vermeyin! Borcunuz­
dan tamamen kurtuldunuz, o kadar çok verdiniz ki! Gitsinler bu­
radan, memleketinizden kovun onları".
Aleksios bu sözlere kandı, hiçbir şey ödemedi. Verilen müd­
det dolup, Fransızlar imparatorun borcunu ödemediğini görünce,
bütün kontlarla ordunun ileri gelenleri toplanarak imparator sa­
rayına gittiler ve yeniden alacaklarını istediler. İmparator hiçbir
şekilde ödemeyeceğini söyledi. Baronlar da ödemezse, malını mül­
künü zaptedeceklerini, alacaklarını bu suretle alacaklarım bil­
dirdiler.

LIX . Bu konuşmadan sonra, baronlar saraydan çıkıp gittiler


ve evlerine döndüler. Ne yapacaklarını düşÜnüp karar verdiler.
İmparatora borcunu ödemesi için yeniden iki şövalye gönderildi.

so ı kasımda kutlanan azizler bayramı.


26 İSTANBUL'UN ZAPTI

İmparator hiçbir şey ödemeyeceğini, şimdiye kadar çok para ver­


miş olduğunu, hiç kimseden çekinmediğini, memleketinden çıkıp
gitmelerini, çarçabuk gitmezlerse, başlarına dert açacağını söyle­
di. Haberciler geri dönüp baronlara imparatorun verdiği cevabı bil­
dirdiler. Baronlar bunu öğrenince, ne yapacaklarını düşündüler.
Venedik dukası gidip imparatorla konuşmak istediğini söyledi. Bir
haberci göndererek imparatordan kendisiyle görüşmek üzere lima­
na gelmesini istedi. İmparator bir atın üstünde geldi. Duka dört
kadırga hazırlattı, bunlardan birine bindi, diğer üçü dukayı koru­
mak üzere beraberinde gittiler. Sahile yanaşınca duka imparato­
ru gördü ve şöyle dedi:

"Aleksios, ne yapmayı düşünüyorsun? Seni sıkıntıdan kurta­


np başına imparator olarak taç giydirdik. Borcunu ödemeyecek
misin?

" - Hayır, dedi imparator, ben borcumu ödedim.

"Ödemeyecek misin? Ahlaksız, seni pislikten çıkarttık, pisli­


ğe atacağız. Meydan okuyorum, şunu iyi bil ki, bu andan itibaren
sana elimden gelen bütün kötülüğü yapacağım! "

LX. B u sözlerden sonra duka oradan ayrılıp geriye döndü.


Kontlar, ordunun ileri gelenleri ve Venedikliler bir araya gelerek
ne yapacaklarını düşündüler. Venedikliler, hava çok soğuk oldu­
ğu için gemilerinin üstünde merdivenlerini ve harp araçlarını ya­
pamayacaklarını söylediler. Toussaint bayramı ile Noel arasındaki
mevsimdi. Ne yapacaklarını şaşırmış bir haldeyken, imparatorla
etrafındaki hainler korkunç bir hıyanet tasarladılar. Gece şehirde
birkaç gemi51 buldurduktan sonra bunları içine yağ konulmuş ku­
ru odunlada tıka basa doldurup ateşe verdiler. Gece yarısı, sert
bir rüzgar eserken, Rumlar alev alev yanan bu gemileri Fransız
filosunu yakmak için salıverdiler. Rüzgar gemileri filoya doğru sü­
rüklüyordu. Venedikliler bunu görünce, sefinelere, kadırgalara sür­
atle girerek, Tanrının h1tfuyla, filoyu kurtardılar.

51 "• • • il pristrent dix sept nefs granz . " Bak . Villehardouin, XLVII .
. .
İSTANBUL'UN ZAPTI 27

On beş gün geçti geçmedi, Ruınl�r buna benzer bir darbe da­
ha yaptılar. Venediklüer yine farkına vardıklan için gemilerini yan­
maktan kurtardılar. Tanrı'nın inayetiyle bütün gemiler
kurtulmuştu ama orada bulunan bir ticaret gemisi52 yandı. Ordu­
gahta pahalılık o derecedeydi ki, yarım litre şarap on iki, bazen
on dört, on beş akçeye, bir tavuk yirmi, bir yumurta iki akçeye sa­
tılıyordu, fakat peksirnet bu kadar pahalı değildi. Orduyu bir müd­
det daha idare edebilecekleri kadar vardı.

LXI . Kışı orada böylece geçirirlerken, Konstantinopolisliler


çok iyi bir şekilde erzak ve mühimmat tedarik ettiler, surlarını ve ku­
lelerini daha yükselttiler, taş kulelerin üstüne ahşap kuleler inşa
ettiler. Daha sonra, bu ahşap kuleleri Venedik gemilerindeki mer­
divenlerden muhafaza etmek için sağlam kerestelerle çevirip me­
şinle kapladılar. Surlar altmış adım, kuleler yüz adım
yüksekliğindeydi. Şehirde taarruza uğrayacağını zannettikleri yer­
lere, surların bir ucundan öteki ucuna en az kırk top yerleştirdi­
ler. Bütün bunları yapmak için bol vakitleri vardı.

Bu sırada imparator haini Runılar ve imparatorun hapisha­


neden çıkarttığı Murzuphlos bir gün toplarup korkunç bir hıyanet
tasarladılar. Kendilerini Fransızlardan kurtaracak başka birini
imparator yapmak istiyorlardı, çünkü Aleksios'u gözleri tutmu­
yordu. Murzuphlos şöyle dedi: "Eğer bana inanırsanız ve beni
imparator yapmak isterseniz, sizi Fransızlardan da inıparatordan
da kurtarırım, çekinilecek bir şey kalmaz". Kurtarabilirse, kendi­
sini imparator yapacaklarını söylediler. _Murzuphlos sekiz gün için­
de onları Fransızlardan ve imparatordan kurtaracağına dair söz
verdi, onlar da Murzuphlos'u imparator yapacaklarını bildirdiler.

LXII. Murzuphlos çıkıp gitti ve elini çab$ tuttu. Askerlerini


alıp, gece, kendisini hapishaneden çıkaran efendisinin, imparato­
run uyumakta olduğu odaya girdi ve boynuna bir ip dolayarak onu
da, babası İsaakios'u da boğdurttu. Bu işi bitirdikten sonra, ken­
disini imparator yapacak olanların yanına dönüp verdikleri sözü

sı . . . une nefde Pisans qui ere plaine de marchandise, icele sifu arse delfeu."
"

Bak. Villebardouin, XLVII.


28 İSTANBUL'UN ZAPTI

tutmalarım istedi. Onlar da Murzuphlos'u başına taç giydirerek


imparator ilan ettiler. 53 Haber şehre yayıldı: "Nasıl? nasıl? Mur­
zupblos imparator olmuş, efendisini öldürmüş." Sonra şehirden
hacıların ordugahma Murzupblos'un yaptığı işi bildiren mektup­
lar yollandı. Baronlar olam biteni öğrenince, bazıları Aleksios'un
öldüğüne üzülene lanet olsun dediler, hacılara olan borcunu öde­
mek istemediğine göre. . . Az bir zaman sonra Murzuphlos Flan­
dre kontundan, kont Louis'den, marki'den ve bütün büyük baron­
lardan kendi toprağından çıkıp gitmelerini istedi ve imparator ol­
duğunu bilmelerini, sekiz gün içinde eline geçirirse, hepsini
öldüreceğini bildirdi.

Baronlar bunu duyunca, şöyle cevap verdiler: "Ne? gece vak­


ti efendisini hıyanet yoluyla katleden şu adam mı bizden bunları
istiyor?" Murzuphlos'a, meydan okudukları, kendini sakmması,
öldürdüğü adamın intikamını almadan, Konstantinopolis'i bir defa
daha zaptetmeden ve Aleksios'un anlaşma yoluyla borçlu olduğu
para tam olarak ellerine geçmeden muhasarayı kaldırmayacakla­
rı cevabım verdiler.

LXIII. Murzuphlos bunu öğrenince, surlada kulelerin Fran­


sızlarm taarruzlarmdan korkmayacak kadar iyi korunup destek­
lenmesi emrini verdi. Emir yerine getirildi, surlada kuleler
eskisinden daha sağlam ve daha iyi korunur hale getirildi.

LXIV. Hain Murzuphlos'un imparator olduğu ve daha önce


anlattığım gibi Fransız ordusunun içinde bulunduğu zaruret do­
layısıyla gemilerini ve araçlanın taarruza güçlükle hazırladığı bir
sırada, Eflaidı Johannis54 ordunun yüksek rütbeli baronlarına, ken­
disini kral olarak tamyıp Eflak toprağımn efendisi yaparlarsa, on­
lara tabi olarak beraberindeki silahlı yüz bin kişiyle

53 Bir gece yansı imparator Aleksios uyumakta olduğu odadan çıkartılarak hap­
sedilir. Murzuphlos imparator olur ve Ayasofya kilisesinde taç giyer.
İmparator İsaakios olanları duyuuca korkusundan hastalanıp ölür. Murzuph­
los Aleksios'u iki üç defa zehirler, sonunda boğdurur. Bununla beraber işlediği
cinayeti saklayarak Aleksios'un eceliyle öldüğünü söyler ve imparatorlara layık
bir cenaze merasimi yaptırır. Bak. Villehardouin, XLVIII .
54 İoanitza, Ulahlarla Bulgarlarm kralı.
İSTANBUL'UN ZAPTI 29

Konstantinopolis'i zaptetmelerine yaJdım edeceğini bildirdi. Ef­


lak:, İnıparatorun toprağında olan bir yerdir ve bu Johannis impa­
ratorun harasma bakan bir askerdi. İmparator altmış veya yüz at
istediği zaman atları Johannis gönderirdi. Kötü kişi olmadan ön­
ce, her yıl saraya getirdi. Bir gün saraya geldiğinde, bir hadım ağa­
sı, imparatorun kapıcılanndan biri ona hakaret etti. Yüzüne kayış
bağı ile vurdu. Bu hadiseden Johannis çok muztarip oldu. Bu fe­
na muameleden sonra saraydan kinle ayrılıp Eflak:'a döndü . Ef-
18k etrafı dağlarla çevrili sarp bir memlekettir. Buraya bir boğaz
hariç, ne girilir, ne çıkılır.

LXV. (Johannis Eflak beyi olduktan sonra Kumanlarıass müt­


tefik olur).

Kumania Eflak ile hudut komşusudur. Bu Kumanların kim


olduklarını anlatayım.

Kumanlar vahşi insanlardır. Ne ekerler ne biçerler, ne kulü­


beleri vardır ne de evleri. Keçe çadırlarda, inierde oturur, süt, pey­
nir ve etle geçinirler. Yazın o kadar çok sinek olur ki, çadırlarından
kış gelmeden çıkmaya cesaret edemezler. Kışın, akın etmek iste­
dikleri zaman, çadırlarından, yurtlarından çıkarlar. Her Kuman'ın
on, on iki atı vardır. Atlannı öyle terbiye ederler ki, atlar her yere
peşlerinden gider. Bir o ata binerler, bir buna. Yola çıktıkları za­
man, Kumanlar, boynuna küçük bir yem torbası takılmış atlannı
beraber götürürler. Atlar hem yem yer, hem de gece gündüz sa­
hiplerinin arkasından giderler. Öyle hızlı koşarlar ki, altı, yedi,
hatta sekiz günde alınabilecek yolu bir. gün bir gece de alıverirler.
Kumanlar, üstlerine sadece koyun postlan giyip, yanlarına ok ve
yay alırlar. Eflı1klı Johannis'in yanında bu Kumanlar vardı. Bun­
lar her yıl inıparatorun, Konstantinoplis'e kadar toprağını yağma
etmek için geliyorlardı. İmparatorun da kendisini koroyabilecek
·

gücü yoktu.

Ordudaki baronlar, Efiaklı Johannis'in kendilerinden istediği


şeyi öğrenince, düşüneceklerini söylediler. Verdikleri karar menfi

ss Aşağı Tuna'nın kuzeyindeki ovalarda yaşayan Kuman (Kıpçak) Türkleri.


30 İSTANBUL'UN ZAPTI

idi. Johannis'e, ne kendisine ne de yardımına ihtiyaçları olduğu


cevabını verdiler. icabında başına dert çıkarabilirlerdi. Johannis
bu cevabı daha sonra pahalıya maletti. Onlara büyük zarar ve zi­
yan verdi. Bundan sonra da, Roma'ya bir haberci gönderip taç giy­
rnek istediğini bildirdi. Papa oraya taç giydinnesi için bir kardinal
yolladı. Johannis bu suretle kral oldu .

LXVI. Şimdi, Flandre kontunun kardeşi Henri'nin başına ge­


len başka bir maceradan bahsedeceğiz.

Fransızların Konstantinopolis'i kuşattıkları sırada, Henri ile


beraberindekiler varlıklı olmak şöyle dursun, zamret içindeydiler.
Yiyecek içeceğe ve başka şeylere ihtiyaçları vardı. Ordugahtan on
fersah uzakta, Philee56 adında bir şehir gösterildi. Bu şehir pek
zengindi ve çok bolluk içindeydi. Henri hiç vakit kaybetmeden ha­
zırlığını yapıp gece gizlice ordugabtan ayrıldı. Beraberinrl.e yirmi
dokuz şövalye ile birçok atlı asker vardı. Hareketlerinden kimse­
nin haberi olmadı. Şehre varınca, bütün ihtiyacım temin etti ve
orada bir gün57 kaldı. Philee'ye giderken, casuslar Henri'yi gözet­
leyip Murzuphlos'a haber verdiler, Murzuphlos bunu öğrenince,
dört bin kadar silabl:ı süvari hazırlatıp, yanına Rumların İkona de­
dikleri Hz. Meryem'in bir tasvirini aldı. imparatorlar savaşa çı­
karlarken bu tasviri yanlarına alırlar. Bu tasvire o kadar güvenirler
ki, bunu savaşta yanında bulunduranlarm bozguna uğramayacak­
larına inamrlar. Murzuphlos'un bu tasviri yanına haklı olarak al­
madığı için yenildiğini zannediyoruz. Fransızlar aldıkları ganimeti
ordugaha göndermişlerdi. Murzuphlos onları dönüş yolunda gö­
zetled.i ve bizimkilere bir fersah yaklaşınca, askerlerini tarassııt mev­
kilerine yerleştirip, pusu kurdu. Fransızların bunlardan haberi
yoktu, süratle geri dönüyorlardı. Rumlar bizimkileri görünce, bir
velvele koptu, Fransızlar birbirlerine bakıştılar. Çok korktular ve
Tanrı'dan, Haz. Meryem'den yardım istemeye başladılar. Arala­
iında şöyle konuşuyorlardı: "Kaçarsak, hepimiz ölürüz. Çarpışa­
rak ölmek, kaçarken ölmekten daha iyidir".

•• Karadeniz sahilinde bir liman, Çeşmecik, (Rumeli).


57 "Einsi sejornerent deus jors en cele ville . " Bak. Villehardouin, XLIX.
. .
İSTANBUL'UN ZAPTI 31

Bunun üzerine soğukkanlılıklarını bozmadan durarak önleri­


ne sekiz okçu koydular. Hain impa�ator Murzuphlos ile Rumlar
üstlerine korkunç bir şekilde saldırdılar, fakat, Tanrı'nın lıltfuy­
la, hiçbir Fransız'ı alaşağı edemediler. Fransızlar, Rumlarm her
taraftan üstlerine yürüdüklerini görünce, mızraklarını atarak, yan­
larmdaki hançerleri, karnaları çektiler ve kendilerini şiddetle mü­
dafaa ederken, düşmandan pek çoğunu öldürdüler. Rumlar
Fransızlarm kendilerini mağlup edeceklerini anlayınca, telaşlana­
rak kaçmaya başladılar. Onlar kaçtı, bizimkiler kovaladı. Fran­
sızlar bunların çoğunu öldürüp, çoğunu da esir aldılar. İmparator
Murzuphlos'u yakalamak için en az yarım fersah kovaladılar. Onu
ve yanındakileri öyle sıkıştırdılar ki, yanlarmdaki tasvirle impa­
ratorluk başlığını ve bayrağını düşürdüler. Tasvir altındandı, üze­
rinde fevkalade kıymetli taşlar vardı. Görülmemiş bir güzelliktc
ve değerdeydi. Fransızlar bunu görünce, öyle sevindiler ki, artık
kovalamaktan vazgeçtiler. Tasviri alıp sevinç içinde geri döndüler.

Çarpışma olurken, orduga.ha, Rumlada savaştıklarma dair ha­


berler geldi. Silahlanıp, Henri'ye yardım etmek için atiarını mah­
muzladılar. Savaş meydanına vardıkları zaman, Rumlar kaçıp
gitmişlerdi. Fransızlar da aldıkları ganimeti ve tasviri getiriyor­
lardı. Ordugaha yaklaşınca, ordudaki piskoposlarla papazlar alay
halinde karşılamaya çıktılar ve tasviri büyük bir sevinçle alarak
Troyes piskoposuna58 verdiler. Piskopos tasviri ordugaha götürüp
kendi kilisesine bıraktı. Piskoposlar ilahiler söylediler, bayram et­
tiler. Tasvirin ele geçirildiği gün, baronlar tasvirin Ci:teaux ma­
nastırma verilmesi hususunda anlaŞtılar, tasvir Ci:teaux'ya gö­
türüldü .

Murzuphlos Konstantinopolis'e dönünce, Henri ile askerleri­


ni bozguna uğrattığma inandırdı. Bazı Rumlar saf saf soruyorlar­
dı: "Tasvirle bayrak nerede?" Herşeyin emniyete alındı�ı cevabı
veriliyordu. Bu haberler etrafa öylesine yayıldı ki, Fransızlar Mur­
zuphlos'un kendilerini bozguna uğrattığına:inandırmış olduğunu
anladılar. . . Bunun üzerine bir kadırga hazırlatarak, kadırganın

58 Garnier de Trainel.
32 İSTANBUL'UN ZAPTI

tepesine tasvirle imparatorluk bayrağını koydular ve kadırgayı tas­


vir ve bayrakla surlarm bir başından öteki başına dolaştırdılar. Sur­
ların üstündekilerle şehir halkından birçoğu kadırgayı görünce
tasvirle imparator bayrağını tamdılar.

LXVII. Rumlar bunu görünce, Murzuphlos'un yanma gelip,


onu imparatorluk bayrağı ile tasviri kaybetmiş ve Fransızlan mağ­
lup ettiğine inandırmış olduğu için Iı:lnetleyip azarladılar. Mur­
zuphlos bunu duyunca, elinden geldiği kadar işin içinden
sıyrılmaya çalıştı ve şöyle dedi: "Hiç üzülmeyin, çünkü bunu on­
lara çok pahalıya malederek intikamımı alacağım".

LXVIII . Bütün Fransızlada Venedikliler, şehri zaptedebilir­


lerse, ne yapacaklanm, kimin imparator olacağını kararlaştırmak
için aralarında bir toplantı yaptılar. Ordunun en müstakim olan­
larından on Fransız ile en doğru tanman on Venedikliyi ayırmaya
karar verdiler59• Bu yirmi kişinin seçtiği kimse imparator ilan edi­
lecekti, şu şartla ki, imparator Fransızlardan olursa, patrik Vene­
dikli olacaktı. İmparator olan kimse imparatorluğun ve şehrin
dörtte birini alacaktı. Geri kalan dörtte üç şöyle paylaştırılacaktı:
Venedikliler yarısını, hacılar öteki yansım alacaklar ve hepsi impa­
ratora tabi olacaklardı.

Bunları kararlaştırdıktan sonra; ordunun bütün mensupları­


na, alet edevat, yiyecek içecek hariç olmak üzere, yağmalayacak­
ları, değeri beş veya beş akçeden yukarı olan altm, gümüş ve yeni
kumaşları ordugaha getirip vereceklerine dair azizler üzerine ye­
min ettirdiler. Kadınlara tecavüz etmeyecekler, üzerlerindeki el­
biseleri çıkartmayacaklardı, çünkü böyle bir şeye teşebbüs eden her
kim olursa olsun mahvedilecekti, keşişlere, papazlara, rahiplere,
meşru müdafaa halinde değillerse, el sürıneyeceklerine, kilisele­
re, manastırlara zarar vermeyeceklerine azizler üzerine yemin et­
tirdiler.

LXIX. Bütün bunlar yapıldıktan sonra, Noel geçmiş, Büyük


perbiz yaklaşmıştı. Venediklilerle Fransızlar gemilerini tamir edip

59 six home seroient pris de François et six de Veniciens


' '• • • . . . ' ' Bak. Villehar­
douin, LI.
İSTANBUL'UN ZAPTI 33

hazırlandılar. Yenedildiler gemilermdeki köprüleri yeniden yap­


tılar. FransızJ.ar da surlan oymak için başka muhasara &etleri yap­
tılar. Yenedildiler kereste alıp bunlarla gemilerini tahtalarm
arasmda aralık kalmayacak şekilde örttüler ve bunları toplar ge­
milerini delik deşik etmesin diye asma dallanyla kapladılar. Rum­
lar da şehri içeriden sağlamlaştırdılar ve taş kuleterin üzerindeki
ahşap istihkamları sağlam meşinlerle örttüler. Bu istihkamlar al­
tı, yedi katlıydı, en azından beş katlan vardı.
LXX. Paskalyadan aşağı yukarı on gün önce, bir cuma günü,
hacılarla Yenedikliler gemilerini, harp araçlarını hazırlamış, ta­
arruza geçeceklerdi. Gemiler yan yana dizildi, Fransızlar araçla­
rını sefinelere, kadırgalara yüklediler ve yola çıktılar. Gemilerin
yan yana uzunluğu en az bir fersahtı, hacılarta Yenedildiler de iyi
bir şekilde silahlanmışlardı.
Şehrin içinde bir tepe vardı. Taarruza buradan geçilecekti. Te­
pe sahildeki gemilerden görillebilecek yükseklikteydi. Hain Mur­
zuphlos askerleriyle beraber bu tepenin olduğu yere gelmişti.
Tepeye kırmızı çadırlarını kurdurtmuş, gümüş borazanlanyla tranı­
petlerini çaldırtarak gürültü patırtıyla gösteriş yapıyordu. Hacı­
lar Murzuphlos'u görebilirlerdi; Murzuphlos da hacı gemilerini gö­
rebilirdi.
LXXI. Filo sahile yanaşırken, sağlam halatlarla gemileri sur­
lara en yakın yeilere çektiler. Fransızlar surları oymak için mu­
hasara araçlarını hazırladılar. Venedikliler gemilerindeki
köprülerin üstüne çıkıp surlara şiddetle taarruz ederlerken, Fran­
sızlar da kendi araçlarıyla saldırdılar.
Rumlar Fransızların böyle saldırdıklarını görünce, bu araçla­
rm üstüne koca koca taşlar yağdırmaya başladılar. Taşlar eziyor,
paralıyor, parçalıyordu. Artık kimse orada durmaya cesaret ede­
medi. Öte taraftan Yenedildiler de, çok yüksek oldukları iÇin ne
sudara ne de kulelere erişebildiler. O gün Yenedildiler de Fransız­
lar da, ne sudara çıkabildiler, ne de şehre girebildiler. Üzüntü için­
de geri çekildiler. Runılar, çekildiklerini görünce, yuhalamaya,
bağırıp çağırışmaya başladılar ve surlarm üstüne çıkıp donlarını
indirerek kıçlarını gösterdiler.
F. 3
34 İSTANBUL'UN ZAPTI

Murzuphlos hacılarm dönüp gittiklerini görünce, borazan ve


trampet çaldırarak gürültü patırtı yaptırdı. Sonra adamlarını ça­
ğırarak sordu: "Şimdi söyleyin, efendiler, ben iyi bir imparator mu­
yum? Şimdiye kadar benim gibi bir imparator görmediniz. İyi
yaptım mı? Artık çekineceğimiz bir şey yok. Onların hepsini astı­
np rezil edeceğim".
LXXII. Hacılar bunu görünce, öfkelenip üzüldüler. Limanm
öbür tarafından evlerine gittiler. Baronlar dönüp gemilerden in­
dikten sonra, şaşkınlık içinde toplandılar ve şehre, günah olduğu
için, bir şey yapamadıklarını söylediler. Ordunun piskoposlarıyla
papazları meseleyi-müzakere ettikten sonra savaşın doğru oldu­
ğuna dair hüküm verdiler. Rumiara taarruz etmek gerekiyordu,
çünkü eskiden bu şehrin insanları Roma kanununa (Katolik dini­
ne) itaat ediyorlardı, oysa şimdi böyle değildi. Katolik kanununun
hiçbir değerinin olmadığını, buna itaat edenlerin köpek olduğu­
nu söylüyorlardı. Piskoposlar, bütün bu sebeplerle, Rumiara taar­
ruz edilmesi gerektiğini, bunun katiyen günah olmadığım, aksine
sevap olduğunu söylediler.
LXXITI. Ordugahtan, herkesin pazar sabahı verilecek vaızda
hazır bulunması ilan edildi. Emir yerine getirildi. Ordu piskopos­
ları, Soissons piskoposu60, Troyes piskoposu, Halberstadt
piskoposu61, Jean Faicete62 ve Loos papazı63 vaız ettiler ve hacıla­
ra bu savaşın haklı olduğunu izah ettiler, çünkü Rumlar hain ve
katildiler. Hakiki efendilerini öldürmekle dürüst davranmamışlar­
dı, Yahudilerden bile beterdiler. Piskoposlar, Tanrı ve papa adı­
na, Rumiara taarruz edecek olanları affedeceklerini söylediler.
Bundan sonra, piskoposlar hacılardan günah çıkarıp ibadet etme­
lerini, Tanrı düşmam olan Rumiara saldırmaktan çekinmemele­
rini istediler. Sonra, ordugahta bulunan bütün kötü kadınlarm
ararup bulunarak oradan uzaklaştırilmalan emredildi. Kadınla­
rm hepsi bir gemiye bindirilerek ordugahtan çok uzaklara gön­
derildi.

60 Nivelon I de Cherisi.
61 Conrad de Krosik.
62 Jean Faicete de Noyon.
63 Simon de Loos.
İSTANBUL'UN ZAPTI 35

LXXIV. (Günah çıkarma).


Pazartesi sabahı, bütün hacılar hazırlarup silcThlandılar. Ve­
nedikliler gemilerdeki, sefinelerdeki ve kadırgalardaki köprüleri
yeniden yapıp hazırladılar. Gemileri yan yana getirerek taarruz
için yola çıktılar. Filonun cephesi en az bir fersahtı. Gemiler sur­
Iara çok yakın bir yere yaklaşınca demir attılar. Bundan sonra şid­
detle hücum ederek kulelere ok ve ateş yağdırmaya başladılar.
Lakin kuleler meşinle kaplı olduğu için ateş tesir etmedi. Runılar
içeriden kendilerini canla başla müdafaa ediyorlar ve altmış top
gemilerin tam üzerine taş gülle yağdınyordu. Gemiler kalas ve as­
ma dallarıyla örtülü olduğu için pek hasar görmüyordu. Taşlar
o kadar büyüktü ki, birini bile bir kişinin yerden kaldırması müm­
kün değildi.

· İmparator Murzuphlos tepenin üzerindeydi. Gümüş borazan­


lada trampetler büyük bir gürültüyle çalıyor, imparator askerine
cesaret veriyordu: "Şuraya gidin, buraya gidin!" diyerek onları ica­
beden yerlere sevkediyordu.

Bütün filoda kulelere erişebilecek yükseklikte ancak dört, beş


gemi vardı, kuleler o kadar yüksekti ki! . . . Taş kulelerin üstüne
yapılmış ahşap kulelerin katlan bunları müdafaa eden askerlerle
doluydu.

Taarruz sırasında Soissons piskoposunun gemisi bu kuleler­


den birine, Tann'nın mucizesiyle, çarptı, zira deniz durgun olma­
dığı için gemiyi ileriye götürdü . Bu gemideki köprünün üzerinde
bir Venedikli ile silahlı iki şövalye vardı. Gemi kuleye çarpınca,
Venedikli elleriyle ayaklarıyla tutunarak içeriye girdi. Bu kattaki
İngiliz, Danimarkah ve Rum askerler üzer.uie baltalarla, kılıçlar­
la yürüyerek delik deşik ettiler. Deniz gemiyi tekrar ileriye götü­
rünce, gemi bu kuleye bir daha vurdu. Bu defa iki şövalyeden,
Andre d'Ureboise adındaki tereddüt etmeden ahşap kuleye elle­
riyle ayaklarıyla tutundu ve diz üstü içeriye girdi. İçeride bulu­
nanlar üstüne baltalarla, kılıçlada yürüyüp şiddetle vurdular ama,
Tanrıya şükür, üzerinde zırhlı elbise bulunduğundan yaralayama­
dılar. Tanrı koruduğu, ölmesini istemediği için, bir şey yapama-
36 İSTANBUL'UN ZAPTI

dılar. Şövalye ayağa kalkınca, kılıcını çekti. Ötekiler şövalyeyi


ayakta görünce, öyle şaşırdılar, öyle korktular ki, alt kata kaçtı­
lar. Alt kattakiler üst kattakilerin kaçıştıklarını görünce, olduk­
ları yerde kalmaya cesaret ederneyerek kendi katlarını boşalttılar.
Öteki şövalye de buraya girdi, peşinden de birçok asker geldi.

içeriye giren şövalyeler sağlam halatlar alarak gemiyi bu ku­


leye sıkıca bağladılar. Gemi bağlandıktan sonra epeyce asker ku­
leye girdi. Deniz gemiyi geriye attıkça, kule yıkılacakmiŞ gibi
sarsılıyordu. Mecburen ve korkup çekinerek geminin halatını
çözdüler.

Alt katlardakiler kulenin Fransızlarla dolduğunu görünce, kor­


kup daha fazla kalamayarak bütün kuleyi boşalttılar. Bunu gören
Murzuphlos askerine cesaret vermeye çalışıyordu.

Kulenin mucize yoluyla zaptedildiği sırada, Pierre de Bra­


cheux'nün gemisi başka bir kuleye çarptı. Gemi köprüsünün üs­
tündekiler böylece saldırıya geçerek, Tanrı'nın mucizesiyle, kule­
yi zaptettiler.

LXXV. Bu iki kule zaptedilip bizim askerlerimizle dolunca,


kuleterin içindekiler, etraflarmdaki surun üstünde, öteki kulete­
rin içinde ve surlarm dibinde gördükleri kalabalık dolayısıyla ha­
reket etmeye cesaret edemiyorlardı. Öyle bir kalabalık vardı ki! . . .
Pierre d�ens kuleterin içindekilerin harekete geçmediklerini ve
Rumlarm durumlarını görünce, askerleriyle beraber, denizle sur
arasından karaya çıktı. Sahile inince, ileride kanatlan çıkarılarak
önüne duvar örülmüş gizli bir kapı gördüler. Pierre d 'Amiens ya­
nındaki on şövalye ve altmış askerle kapının önüne geldi.

Aralarında bir papaz vardı. Aleaume de Clari64 idi adı. Bu


öyle yiğit bir adamdı ki, bulunduğu bütün saldırılarm en başında
giderdi. Galata kulesinin iaptı sırasında gösterdiği fedakarca kah­
ramanlık, Pierre de Bracheux hariç, herkesinkinden üstündü. (Kü­
çük büyük herkesi her yerde geride bırakan ve kimsenin
yapamadığı kahramanlıkları yapan Pierre de Bracheux'dür.) Bu

64 Robert de Clari'nin kardeşidir.


İSTANBUL'UN ZAPTI 37

gizli kapının önüne gelince, kazmal�rla saldırdılar. Rumlar sur­


ların üzerinden hem ok yağdırıyor hem de koca koca taşlar atı­
yorlardı. . Bizimkiler taşların içine gömülmüş gibiydiler.
Aşağıdakiler ellerindeki kalkanlada kapıya saldıranlan koruyor­
lardı. Surlann üstünden üzerlerine kaplar dolusu kaynar zift, ateş
döküyorlar, koca koca taşlar atıyorlardı ama, Tann'nın mucize­
siyle, yok olup gitmekten kurtuldular. Pierre ile askerleri orada
uğradıklan eziyet ve zalimetlerden çok ıztırap çektiler. Bu gizli ka­
pıya baltalar, kılıçlar, odunlar, demir çubuklar ve kazmalada vu­
ra vura büyük bir delik açtılar. Gizli kapı delinince, açtıklan yerden
içeriye baktılar. O kadar çeşitli insan gördüler ki, dünyanın yarısı
oradaymış gibiydi. içeriye dalmayı göze alamadılar.
LXXVI. Papaz Aleaume kimsenin içeriye girmeye cesaret ede­
mediğini görünce, öne atılarak kendisinin gireceğini söyledi. Orada
Robert de Clari adında bir şövalye vardı. Bu şövalye Aleaume'a
mani olup bunu yapmamasını söyledi ama Aleaume dinlemedi ve
elleriyle ayaklarının üzerinde yürüyerek içeriye girdi. Kardeşi bu­
nu görünce, onu ayağından tutup kendisine doğru çekti. Km'deşi
istese de istemese de papaz içeriye girdi. Rumlar üstüne saldırdı­
lar, surlar,n üstündekiler de koca koca taşlar atmaya başladılar.
Papaz bunu görünce, kamasını çekip yürüdü ve Rumlan hayvan
sürüsü kovalarmış gibi kovaladı. Dışandakilere, Pierre ile asker­
lerine şöyle sesleniyordu: "Korkmayın girin! Çözüldüler, kaçı­
yorlar".
Dışandaki askerleriyle beraber bunu duyan Pierre içeriye dal­
dı. Ancak on şövalyeydiler ama yanlarında altmış piyade asker var­
dı. Hepsi içeriye girdikleri zaman surlarm üstündekiler gördüler.
Görür görmez öyle korkuya kapıldılar ki, olduklan yeri, sudann
büyük bir kısmını terkedip, kaçıştılar. Oraya 'bir çakıl taşı atımın­
dan daha yakın bir yerde bulunan hain imparator MurzupbJos gü­
müş borazanlan ve trampetleri çaldırar� ortalığı velveleye
veriyordu.
LXXVII. İçeride askerleriyle beraber Pierre'i görünce, atını
mahmuzlayarak üstlerine yürüdü ve yan yola kadar geldi. Pierre
Murzuphlos'un geldiğini görünce, askerlerine cesaret vermeye baş-
38 İSTANBUL'UN ZAPTI

ladı ve şöyle dedi: "Şimdi efendiler, sağlam duralım! Vuruşaca­


ğız: imparator geliyor! Kaçmaya değil, iyi döğüşmeye bakınız!"

LXXVIII. Hain Murzuphlos kaçmayacaklarını anlayınca, du­


raladı, sonra geriye, çadırlarının olduğu yere döndü. Pierre İnıpa­
ratorun geri döndüğünü görünce, oraya yakın bir kapıya
askerlerinden bir takım gönderdi ve kapıyı kırıp açmaları emrini
verdi. Giden askerler bu kapıya baltalada kılıçlada vura vura sağ­
lam demir sürgülerle demir kollan kırdılar ve kapıyı açtılar. Dı­
şarıda kalanlar bunu görünce, setineleri ileriye çekip atları karaya
çıkardılar ve atların üzerine binerek bu kapıdan süratle girdiler.

Hain imparator Murzuphlos bunları görünce, o kadar korktu


ki, çadırlarını ve mücevherlerini orada bırakarak koca şehrin öte­
lerine kaçtı65• Sur çevresinin dokuz fersah boyunda olduğu söyle­
niyordu, şehir surları o kadar uzundur. Şehir içten iki Fransız
fersahı boyunda, iki fersah enindedir. Pierre de Bracheux Mur­
zuphlos'un bırakıp kaçtığı çadırlan, sandıkları ve mücevherleri
zaptetti. Kulelerdeki, surlardaki müdafiler, Fransızların şehre gir­
diklerini ve imparatorlarının kaçtığını görünce, canlarını kurtar­
maya çalıştılar. Böylece şehir zaptedildi.

Şehir zaptedilip Fransızlar içeriye girince, ses sada çıkarma­


dılar. Yüksek rütbeli baronlar toplarup ne yapacaklarını düşün­
düler. Ordugahta kimsenin şehirde uzaklara gitmemesi, bunun
tehlikeli bir şey olduğu ilan edildi, çünkü üstlerine büyük, yüksek
saraylardan taş atılabilirdi, daracık sokaklarda öldürülebilirler­
di, kendilerini müdafaa edemezlerdi, arkalarından ateş atılarak
yakılabilirlerdi. Bu tehlikeler yüzünden kimse uzaklaşmaya cesa­
ret edemedi. Baronlar hep beraber şu kararı verdiler: silahlı as­
kerleri Fransızlardan yüz defa daha çok olan Rumlar ertesi gün
çarpışmaya kalkarlarsa, ertesi sabah silahlamp, taburları hazırla­
yacaklar ve Rumları şehrin girişindeki bir meydanda bekleyecek­
lerdi. Ne çarpışmak, ne de şehri teslim etmek isterlerse, rüzgarın

65 et s'en va l'empereresjuiant par les rues au chastel de Bouchelion." Bak.


"• • •

Villehardouin, LID.
İSTANBUL'UN ZAPTI 39

estiği tarafa bakıp, üstlerine ateş atar8f yakacaklardı. Böylece hep­


sini zorla teslim alacaklardı. Baronların hepsi bu kararı benimse­
diler. İkindi vakti, hacılar silahlarını bırakıp dinlendiler, yemek
yediler, gece, surlarm içinde gemilerine karşı yatıp uyudular.

LXXIX. Gece yarısına doğru, �ain imparator Murzuphlos, bü­


tün Fransızlarm şehirde olduklarım öğrenince, korkuya kapılıp
kaçtı66 • Nereye gittiğini, ne olduğunu kimse bilmiyordu. Rumlar
imparatorlannm kaçtığını anlayınca Laskaris67 adlı büyük bir ada­
ma gittiler ve hemen o gece onu imparator yaptılar. Laskaris impa­
rator olunca, orada kalarnadı ve gün doğmadan bir kadırgaya binip
Marmara'dan geçerek güzel bir şehir olan Nikaia'ya68 gitti. Orada
imparator oldu.

LXXX . Ertesi sabah, dini kıyafetleri içindeki İngiliz, Dani­


markalı ve başka milletlerden rahipler ve papazlar alay halinde
Fransız ordugahına gelip aman dilediler ve bütün Rumiann kaç­
tığını, şehirde sadece fakir fukaranm kaldığını söylediler. Fran­
sızlar bunu öğrenince, çok sevindiler. Ordugahta kimsenin karar
verilmeden evlere yerleşmemesi ilan edildi. Bütün ileri gelenlerle
zenginler toplamp, şehrin en iyi evlerine yerleşmeye karar verdi­
ler. Ordumin küçük rütbeli askerleriyle fakir şövalyeler bu kararı
duymadılar. Bundan böyle, küçük rütbelilere verdikleri sözü yeri­
ne getirmedikleri gibi onları hile yaparak kandırdılar, kötü mua­
mele ettiler. Lakin, daha sonra anlatacağımız gibi, bu onlara
pahalıya mal oldu .

Ordunun fakir şövalyeleriyle küçük rütbeljleri farkına varma­


dan, en iyi, en zengin evlere el koydular. Fakirler bunu anlayınca,

66
"Mais l'empereres Morchufles. . . chevaucha vers autres rues. . . et vint iı une
porte que on apelle Porte Ore: par enqui s 'enfui et guerpi la cite " Bak. VUiehar­
. . .

douin, LIV.
67
Aleksios ID'un damadı olan Theodoros taskaris iz'nik'e giderek burayı Bi­
zans inıparatorluğunun merkezi haline getirmiştir. Mikhael Palaiologos 1261 yı­
lında Konstantinopolis'e girmiş ve şehrin BizansWarın e.ine yeniden geçmesiyle
İznik eheİnnıiyetini kaybetmiştir.
68
İznik.
40 İSTANBUL'UN ZAPTI

ne buldularsa onu aldılar. Şehirdeki evler kati geldikten başka arttı


bile, çünkü hem büyük hem kalabalık bir şehirdi.
Marki, Bukoleon sarayını69 , Ayasofya kilisesini70 ve patriğin
evlerini aldı. Öteki büyükler, mesela kontlar, mevcut saraylarla ma­
nastırlann en zenginlerine el koydular. Şehir zaptedildikten son­
ra, ne fakire ne de zengine kötülük edildi. Gitmek isteyen gitti,
kalmak isteyen kaldı. Şehir zenginleri gittiler.
LXXXI . Bütün ganimetin şehirdeki bir manastıra getirilmesi
emri verildi71; bu ganimeti muhafaza etmek için hacılar arasın­
dan on itibarlı şövalye ile dürüst olduklan bilinen on Venedikli se­
çildi. Altından, gümüşten öyle fevkalade kap kacak, sırma işlemeli
kumaş ve mücevher toplandı ki, şaşırtıcı bir şeydi bu. Dünya ku­
ruldu kurulalı, ne İskender72 zamanında, ne Charlemagne73 dev­
rinde, ne önce ne de sonra bu kadar büyük, bu kadar zarif, bu kadar
fevkalade servet ne görülmüş ne alınmıştır. Kanaatimce, dünya­
daki en zengin kırk şehirde Konstantinopolis'de bulunan bu ser­
vet bulunamaz. Rumlar dünya servetlerinin üçte ikisinin
Konstantinopolis'de, üçte birinin de orada burada bulundugunu
öne sürüyorlardı.

Bu serveti muhafaza edecek olanlar istedikleri altın ziynet eş­


yasını ve beğendikleri şeyleri çalıp çırpıyorlar; zenginler de altın
ziynet eşyası, sırma işlemeli ipekli kumaş ve istedikleri her şeyi
alıp götürüyorlardı. Böylece bu serveti yağma etmeye başladılar.
Ele geçirilenler, ne orduya ne de bu serveti kazanmaya yardım et­
miş olan fakir şövalyelerle askerlere pay edildi. Onlara sadece ka­
dınların hamama giderken götürdükleri gümüş taslar gibi kaba
gümüş eşya verildi. Bununla beraber Venedikliler kendi yarı his­
selerini aldılar. Paylaştırılması gerekli kıymetli taşlarla büyük ser-

69 Sultanahmet eteklerinde, deniz kenarında, Theodosius II devrinde yapıl-


mış bir imparator sarayıdır. Bu saraydan bugüne harap birkaç sur kalmıştır.
7° Konstantinopolis'de yapılmış en meşhur Bizans katedralidir.
71 "Et jurent nome li lieu en trois eglises " Bak. Villehardouin, LVI.
. . .

72 Makedonya kralı Büyük İskender.


73 Frank kralı ve Batı imparatoru Büyük Karl.
İSTANBUL'UN ZAPTI 41

vetler öyle kötü yollara harcandı � ki, bundan daha ileride


bahsedeceğiz.

LXXXI I. Anlattığım şekilde, şehir zaptedilip hacılar yerleş­


tikleri zaman ele geçirilen saraylarda sayısız servetler bulundu. Bu­
koleon, anla�cağım gibi, fevkalade bir saraydı. Markinin oturduğu
bu sarayda, birbirine bitişik ve hepsi de altm mozayikten beş yüz
kadar evle, küçüklü büyüklü otuz kadar kilise vardı. Bunlardan
birinin adı Sainte-Chapelle74 idi. Bu kilise o kadar zengin, o ka­
dar muhteşemdi ki, menteşeleri, sürgüleri ve buna benzer diğer
kısımları demirden değil, gümüşten, sütunları akikten, somaki­
den veya fevkalade kıymetli taşlardandı. Döşemesi öyle düz, öyle
parlak bir beyaz merrnerdendi ki, billurdanmış gibi duruyordu.
Bu kilisenin içinde fevkalade mukaddes emanetler bulundu: ha­
cak kalınlığında ve yarım kulaç uzunluğunda hakiki salip'den iki
parça, Hz. İsa'mn böğrünü delen mızrağın demir ucu, elleriyle
ayaklarına çakılan iki çivi, billurdan küçük bir şişe dolusu mu­
kaddes kan, Golgotha tepesine75 götürüldüğü zaman üstünden çı­
karılan gömlek ve biz demiri kadar sivri deniz kamışlarından
yapılarak başına geçirilen takdis olunmuş taç bulundu. Hz. Mer­
yem'in elbis,eleriyle Yahya Peygamber'in başı ve saymaktan aciz bu­
lunduğum daha başka birçok mukaddes emanet de buradaydı . . .

LXXXIII. Bu kilisede söylemeyi unuttuğum başka mukaddes


eşya da vardı: kilisenin ortasında kocaman iki gümüş zincire asıl­
mış altından fevkalade iki kap. Bu kaplardan birinde bir kiremit,
ötekinde bir bez bulunuyordu. Bu mukaddes eşyanın nereden gel­
diğini anlatacağız .

Bir zamanlar Konstantinopolis'de yaşayan bir aziz varmış. Bu


aziz, Tanrı rızası için, dul bir kadının evinin · çatısını kiremit ile
örtüyormuş. Çatıyı örterken ona Tanrı görünmüş ve şöyle demiş:
"Belindeki şu bezi ver". İyi adam vermiş. Tanrı bununla yüzünü

74 Bizans imparatoru Makedonyalı Basileios I zamanında yapılmış Nea kilise·


si. Bu kilisede muhafaza edilen mukaddes eşya haçlılar tarafından yağma edilmiş
ve bunlardan bir kısmını Robert de Clari Corbie manastırına vermiştir.
75 Hz. İsa'nın üzerinde çarmıha gerildiği bu tepeye Calvarium tepesi denir.
42 İSTANBUL'UN ZAPTI

örtmüş, bezin üzerinde yüzünün izi kalmış. Tanrı adama bu bezi


alıp götürmesini ve bununla hastalara dokunmasını, imam olan­
ların şifa bulacaklarını söylemiş. Tanrı bezi iade edince, iyi adam
alıp ikindi vaktine kadar bir kiremitin altında saklamış. İkindi vak­
ti, oradan giderken bezi almış. Kiremiti kaldırınca, Tanrı'nın yü­
zünün şeklini kiremitin üzerinde de görmüş. Kiremitle bezi almış
ve bunlarla birçok hastayı iyileştirmiş. Bu mukaddes emanet, an­
lattığım gibi, kilisenin ortasında asılıydı.
Bu Sainte-Chapelle'de başka bir mukaddes emanet daha var­
dı. Bir tablonun üstündeki aziz Demetrios tasviri. Bu tasvirden
o kadar yağ akıyordu ki, yağın nasıl giderileceğine akıl ermiyordu.
Blakherna sarayında, yirmi kiliseyle birbirine bitişik ve altın
mozayikten yapılmış iki yüz ev vardı. Bu saray öyle zengin ve öyle
muhteşemdi ki, tarifine imkan yoktur. Burada fevkalade bir hazi­
ne bulundu: eski imparatorlara ait kıymetli taçlar, altın ziynet eş­
yası, sırma işlemeli ipekli kumaşlar, imparatôr elbiseleri ve kıymetli
taşlar. Saraylarda ve şehrin başka yerlerinde bulunan altın ve gü­
müş hazinesini saymaya imkan yoktur.
LXXXIV. Hacılar şehrin azametine, saraylara, zengin manas­
tırlara, kiliselere, şehrin harikuladeliklerine bakıp, hem bunlara
hem de Ayasofya kilisesiyle kilisenin ·zenginliğine hayran kaldılar.
LXXXV. Şimdi size Ayasofya kilisesinden ve yapılış tarzından
bahsedeceğim. Rumcada Ayasofya, Fransızcada Sainte-Trinite de­
mektir. Ayasofya kilisesi yusyuvarlaktı. Kilisenin içinde, çepeçev­
re, muhteşem sütunlara dayanan k:ubbeler vardı. Bu sütunların
akikten, somakiden veya kıymetli taşlardan olmayam ve şifa ver­
meyeni yoktu. Bazısı, sürtününce böbrek ağrısına iyi geliyormuş,
bazısı böğür, bazılan da başka hastalıklan iyileştiriyormuş. Bu ki­
lisedeki, kapı, menteşe, sürgü ve bunlara benzer şeyler demirden
değil, gümüştendi.
Büyük mihrap değer biçilemeyecek kadar kıymetliydi, çünkü
milırabın üstündeki masa altından ve karıştırılarak bir araya ge­
tirilmiş kıymetli taşlardandı. Zengin bir imparator yaptırtmış bu­
nu. Bu masa aşağı yukarı on dört ayak uzunluğundaydı. Milırabın
İSTANBUL'UN ZAPTI 43

etrafında mihrap üstündeki kuddas dolabını taşıyan gümüş sütun­


lar vardı. Ç�n şeklindeki dolap som gümüşten olup baba biçile­
meyecek kadar kıymetliydi. İncil'in okunduğu yerin ihtişamını
tarife imkan yoktur._ Kilisenin bir ucundan öteki ucuna aşağı yu­
kan yüz avize vardı. Bu avizeler kol kalınlığında gümüşten bir zin­
cirle sarkıtılınıştı. Her avizede yirmi beş, belki de daha fazla kandil
olup avizelerin hiçbiri hemen hemen iki yüz gümüş marktan daha
aşağı değerde değildi.

Kilisenin büyük gümüş kapısının halkasında hangi karışım­


dan yapıldığı bilinmeyen, çoban kavalı boyunda bir boru asılıydı.
Bu borunun şöyle bir bassası varmış: vücudunda şişlik gibi, me­
sela karın şişliği gibi bir dert olan bir hasta boruyu ağzına koyar
koymaz, boru onu tutuyor ve bütün hastalığını emerek zehiri ağ­
zından çıkartıyormuş; boru hastayı öyle kuvvetli tutuyormuş ki,
hastanın gözleri yuvalarından fırlıyor ve adam hastalığı kökün­
den sökülüneeye kadar boruyu bırakamıyormuş. Boru, hasta ol­
mayan biri ağzma alınca, hiç tutmuyormuş.

LXXXVI . Ayasofya kilisesinin önünde aşağı yukan üç kulaç


eninde, elli kulaç boyunda koeaman bir sütun76 vardı. Sütun, üze­
rine tunç geçirilmiş merrnerdendi ve demir çemberlerle -sarılmış­
tı. Sütunun tepesinde, hemen hemen on beş adım uzunluğunda
ve o kadar genişlikte bir taş bulunuyordu. Bu taşm üstünde, tunç­
tan büyük bir ata binmiş, elini Asya'ya doğru uzatan, tunçtan ya­
pılmış bir imparator heykeli görülüyordu; üzerinde Müslümanlarla
asla mütareke yapmayacağına yemin ettiği y�zılıydı. İmparatorun
öteki elinde üzerinde haç olan altından bir h.iire vardı. Rumlar bu­
nun imparator Herakleios77 olduğunu söylüyorlardı. Atının sağrı­
sının ve başının üstünde ve kendisinin etrafında her sene gelen on
leylek yuvası görülüyordu.

76 İmparator İustinianos l'un at üstündeki heykeli, Ayasofya civarında, Au­


gusteon meydanındaki sütunun üzerindeydi.
77 Doğu Roma imparatorudur.
44 İSTANBUL'UN ZAPTI

LXXXVII . Şehirde Havvariyun kilisesF8 denilen başka bir ki­


lise göze çarpıyordu. Ayasofya kilisesinden daha zengin, daha muh­
teşem olduğu söyleniyordu. Zenginliğini ve ihtişamını anlatmaya
imkan yoktur. Bu kilisede yedi havvarl yatıyordu. Hz. İsa'nın çar­
mıha gerilmeden önce bağlandığı mermer sütun da buradaydı.
İmparator Constantinus'un79, Helena80 ve başka imparatorlarla bu­
rada gömülü olduğu rivayet ediliyordu.
LXXXVIII. Şehrin başka bir tarafında Altın Manto81 denilen
bir kapı vardı. Bu kapının üstündeki altın top öyle bir sihirle ya­
pılmış ki, Rumlar, bu orada durdukça şehre yıldırım düşmez di­
yorlardı. Altın topun üstünde, altın bir manto giymiş tunçtan bir
heykel vardı, üzerinde şöyle yazılıydı: "Konstantinopolis'de bir yıl
oturan herkes benimki gibi altın bir mantoya sahip olmalı".

LXXXIX. Başka bir tarafta da Yaldızlı Kapı82 denilen başka


bir kapı görülüyordu. Bu kapının üstüne inanılınayacak kadar bü­
yük, tunçtan iki fil yerleştirilmişti. Bu kapı ancak imparator bir
savaştan toprak kazanmış olarak döndüğü zaman açılırnıış. İmpa­
rator zafer kazanmış olarak dönünce, şehrin rabipleri alay halin­
de karşılamaya çıkarlar, kapı açılır ve dört tekerlekli bir arabaya
benzeyen altından bir zafer arabası getirilirmiş. Zafer arabasının
ortasında yüksek bir yer, bu yerin üstünde bir taht ve tahtın etra­
fında tahta gölge veren ve altından yapılmışa.benzeyen bir gölge­
liğin dayandığı dört sütun varmış. İmparator başmda tacıyla bu
tahtın üstüne oturarak, şehre bu kapıdan girer ve saraya kadar bü­
yük şenliklerle götürülürmüş.
XC. Şehirde başka bir yerde başka bir harika vardı. Bu, Bu­
koleon sarayının yakınında, İmparator Oyunları83 denen bir mey-

78 Konstantinopolis'in en büyük kiliselerinden biri olan bu kilise şimdiki Fa-


tih camiinin bulunduğu yerdeydi.
79 Büyük Constantinus.
80 Azize Helena, imparator Constantinus'un annesidir.
8 ' Blakherna sarayına açılan Gyrolynınis kapısı.
82 Şimdiki Yedikule'nin bulunduğu yerdeydi.
83 Hipodrom, bugünkü Atmeydanı. Yapımına Septimius Severus zamanında
başlanmış, Constantinus zamanında tamanılanmıştır. Haçlıların Konstantinopo­
lis'i yağma ettikleri sırada heykeller ve sütunlada süslü bu muhteşem mermer mey­
dan tahrip edilerek büyük bir hasar görmüştür.
İSTANBUL'UN ZAPTI 45

dandı. Meydanın uzunluğu bir bUÇJ!k ok atımıdır, eni bir ok


atınıma yakındır. Etrafında, Rumların çıkıp oyunları seyrettikle­
ri otuz kırk sıra vardı. Bu sıraların üstünde, imparatorla impara­
toriçenin ve yüksek mevkideki erkeklerle kadınların oturdukları
süslü, muhteşem localar bulunuyordu. Oyunlar iki takım halinde
oynanırmış. İmparator, imparatoriçe ve seyirciler en iyi oynaya­
cak takım üstüne bahse girerlernıiş. Meydam, on beş adım yük­
sekliğinde, on adım genişliğinde büyük bir duvar kuşatıyordu.
Duvarın üstünde erkek, kadın, at, öküz, deve, ayı, aslan ve bir­
çok hayvanın tunçtan yapılmış heykelleri vardı. Bu heykeller öyle
güzel, öyle tabii yapılmıştı ki, ne Müslümanlar ne de Hıristiyan­
lar arasında böylesini yapabilecek kadar iyi usta bulunabilir. Hey­
keller eskiden sihirle hareket ediyorlarmış ama artık
kıpırdamıyorlar. Fransızlar gördükleri İmparator Oyunlarına hay­
ran kaldılar.
XCI. Şehirdeki başka bir harika da, tunçtan yapılmış, tabii
ve fevkalade güzel iki kadın heykeliydi. Bunlar yirmi ayak boyun­
daydı. Heykellerden biri elini Batı'ya doğru uzatıyordu ve üzerin­
de şunlar yazılıydı: "Konstantinopolis'i zaptedecek olanlar
Batı'dan g�Iecekler". Öteki heykel elini çirkin bir yere uzatıyor ve
şöyle diyordu: "Onlar buraya sokulacaklar". Bu iki heykel, adet
üzere orada toplanan sarraf dükkanıarının önüne dikilmişti. Zen­
gin sarraflar, şehir zaptedilip bu adet ortadan kalkıncaya kadar,
önlerinde altın sikkeleri ve kıymetli taş yığınlarıyla orada topla- ,
nırlarmış.
XCII. Şehirde daha da büyük bir harika vardı: herbiri hemen
hemen üç kulaç eninde ve elli kulaç boyunda iki sütun84• Bu sü­
tunların üstündeki küçük kulübelerde bir keş!ş yaşıyordu. Sütun­
ların içinde yukarıya çıkmak için bir merdiven vardı. Sütunların
dışına, Konstantinopolis'de olmuş ve olacak her hadise k�hanet
yoluyla yazılıp resmedilmiş. Bununla beraber,hadise olmadan ön­
ce bilinemeznıiş. Olduğu zaman gidip bakarlar ve hadiseyi sütun-

•• Arcadius meydanındaki (Cerrah Paşa Camii civan) Arcadius sütunu ile Tau­

ros (Beyazıt) meydanındaki Theodosius sütunu.


46 İSTANBUL'UN ZAPTI

ların üstünde hemen görürlermiş. Fransızların bu istilası bile oraya


yazılmış, tasvir edilmiş. Resimlerde kuşatmada kullanılan gemi­
ler de görülüyormuş. Lakin Rumlar şehrin zaptedileceğini önce­
den bilememişler. Sonradan bu sütunlara gidip bakmışlar ve
resmedilmiş gemiler üzerindeki yazıların, Batı'dan uzun saçlı ve
üzerine zırh giymiş insanlarm geleceklerini ve Konstantinopolis'i
zaptedeceklerini ifade ettiğini anlamışlar.

Anlattığım bu harikuladelikleri ve anlatmaktan aciz bulun­


duğum daha pek çoklarını Fransızlar zaptettikleri zaman Kons­
tantinopolis'de gördüler. Kanaatimce, kimse, hiçbir hikayeci, şehir
dışındaki manastırlar şöyle dursun, şehrin içindeki sayısız manas­
tırla rahip ve · rabibeleri anlatamaz. Otuz binden fazla papaz ve
keşiş olduğl.I; söyleniyordu.

Büyük, küçük, fakir, zengin Rumları, şehrin aıametini, sa­


rayları, öteki harikaları anlatmaktan vazgeçeceğiz, çünkü bir in­
san bu şehirde ne kadar kalmış olursa olsun, buiılan tarif edemez.
Manastırlardaki, kiliselerdeki, saraylardaki, şehirdeki zenginliğin,
güzelliğin, ihtişamm yüzde birini anlatan olursa, inanmaz, yalan
söylüyor zannedersiniz.

Blakhema'da Meryem Ana85 adında bir kilise vardı. Bu kili­


sede Hz. İsanın kefeni muhafaza ediliyordu. Kefen her cuma gü­
nü dikeliyor ve içinde Hz. İsa'nın çehresi görülebiliyordu. Şehir
zaptedildikten sonra bu kefenin ne olduğunu ne Rumlar ne de Fran­
sızlar öğrenebildiler.

XCIII. Bir gün bütün kontlarla bütün yüksek rütbeliler mar­


kinin oturduğu Bukoleon sarayında toplarup imparator seçmeye
karar verdiler.

(İmparator tayininde karşılaşılan zorluklar: on papaz hacılar,


on kişi de Venedikliler arasından olmak üzere yirmi kişi86 seçilir.
Bunlar bir kilisede toplanıp imparatoru seçer/er.)

ss Theotokoston Blakhemon kilisesi ile yanındaki küçük kilisede Hz. Meryem'e

ait eşya muhafaza ediliyordu.


86" . . . et jurent eslit li doze, six d'une part, et six d'autre . " Bak. Villehar­
. .

douin, LVII.
İSTANBUL'UN ZAPTI 47

XCIV. . . . On Venedikli ile on pislçopos bu kilisede toplandık­


tan sonra Ru�ül Kudüs'ün yol göstermesi ve sayesinde iyi bir adam
seçebilmek için Ruhül Kudüs ayini yapıldı.
XCV. Ayinden sonra imparatoru seçecek olanlar toplarup me­
seleyi müzakere ettiler ve seçecekleri kişi üzerinde konuştular. Ve­
nediklilerle piskoposlar, yirmi seçicinin hepsi Flandre kontunun
imparator olmasma karar verdiler. Buna muhalif olan tek kişi
yoktu.87
Bu karardan sonra toplantı dağılırken kararı bildirme vazife­
sini Soissons piskoposuna verdiler. Birbirlerinden ayrıldıktan son­
ra, kimin imparator seçildiğini duymak için bütün ordu toplandı.
Çıt çıkmıyordu. Birçokları marki imparator seçilmişse diye kor­
kuyor, markinin tarafını tutanlar da başka birinin seçilmiş olma­
smdan endişeleniyorlardı.
Herkes sükftt içindeyken Soissons piskoposu ayağa kalkıp şöyle
dedi: "Efendiler, hepinizin nzasıyla imparator seçimini yaptık. Bu­
na göre olduğunu bildiğimiz, imparatorluk nüfuzunu iyi kullana­
cak, kanunu devam ettirecek kudrette bir asili seçmiş bulunuyoruz.
Seçtiğimiz kişi Flandre kontu Baudouin'dir". Bu sözleri duyan
Fransızlar Çok sevindiler, markinin tarafını tutanlar da üzüldüler.
XCVI. (Taç giyme tarihi tesbit edilir; tesbit edilen gün gelir� )
Ayasofya kilisesine götürülen imparator kilisenin bir köşesin­
deki bir odaya girdi. Orada üstündeki elbiselerle pabuçları çıkart­
tıktan sonra kırmızı atlastan pantalonla üzeri kıymetli taşlarla
bezeruniş pabuçlar giydirildL Üstüne, önü arkası, omuzdan hele
kadar altın düğmelerle dikilmiş fevkalade kıymetli bir gömlek ge­
çirdiler. Elbisesini giydirdiler. Bu, önden ayağının üstüne kadar
inen, upuzun arkası bele sarıldıktan sonra sol kolun üzerinden ar­
kaya atılan, rahiplerin elbiselerine benzeyen bir kıyafetti. Elbise
çok muhteşem olup baştan aşağıya mücevherJerle işlenmişti. Bu­
nun üstüne yine kıymetli taşlarla işli fevkalade bir harmaniye giy-

87 "Mais la granz discorde qui i ju, si fu del comte Baudoin de Plandres et de


Hennaut et del marquis Boniface de Monjerrat " Bak. Villehardouin, LVII.
. . .
48 İSTANBUL'UN ZAPTI

dirildi. Üstündeki, mücevherle yapılmış kartatlar öyle parlıyordu


ki, harmaniye alev alev yamyormuş gibi görünüyordu.
İmparator bu şekilde giyinip kuşandıktan sonra, milırabın
önüne götürüldü. Kont Louis imparatorluk bayrağını, Saint-Pol
kontu kılıcını, marki tacını getirdiler. Tacı getiren markinin kol­
larını iki piskopos tutuyordu. İki piskopos da imparatorun yanm­
da duruyordu. Bütün baronlar muhteşem elbiseler giymişlerdi.
Fransızlada Venediklilerin giydikleri elbiseler ya atlastan ya ipek­
lidendi. İmparator milırabın önüne gelince, diz çöktü. Üzerinden
harmanİyesiyle elbisesini çıkardılar. Gömleğinin önden, arkadan
altın düğmelerini çözdüler. Bu suretle belinden omuzlarına kadar
çıplak kaldı. Bedenini mukaddes yağ ile ovdular. Bundan sonra
gömleğini altın düğmeleri ilikleyerek giydirdiler. Gömleğinin üs­
tüne elbisesini geçirerek harmaniyeyi omuzun üzerinden kapattı­
lar. Giyindikten sonra, milırabın üzerinde tacı tutan iki piskoposun
· elinden piskoposlar hep beraber tacı aldılar, takdis ederek impa­
ratorun başına koydular. Bundan sonra imparator Manuel'in88 yet­
miş iki bin marka satın aldığı kocaman bir mücevheri boynuna
taktılar.
xcvn. İmparator başına taç giydirildikten ve yüksek bir tahta
oturtulduktan sonra ayin yapıldı. İmparator bir elinde hükümdar­
lık asasını, bir elinde üzerinde küçük bir haç bulunan altın küreyi
tutuyordu. Üzerindeki süsler zengin bir kralın hazinesinden daha
kıymetliydi.
Ayinden sonra, imparator getirilen bir kır ata bindi. Baron­
larla beraber Bukoleon sarayına döndü. Sarayda Constantinus'­
un tahtma oturtuldu. Herkes kendisini imparator olarak tamdı,
oradaki Rumlar ona aziz bir imparator gözüyle bakarak tazirnde
bulunuyorlardı. Sonra sarayda sofralar kuruldu, imparatorla ba­
ronlar hep beraber yemek yediler. . .
XCVIIT. Bir gün baronlar toplanarak servetin paylaştırılması
gerektiğini söylediler. Sadece gümüş ve gümüş taslar dağıtıldı.

BB
Manuel Komnenos.
İSTANBUL'UN ZAPTI 49

Bunları şövalyelere, süvarİ askerlere, ordunun küçük rütbelileri­


ne, kadınlara, çocuklara, herkese verdiler. Daha önce bahsetmiş
olduğum Aleaume de Clari adlı yiğit ve kahraman papaz şövalye
hissesi almak istedi. Birisi buna itiraz etti. Aleaume bir şövalye
gibi atının ve zırhının olduğunu ve şövalyelerden daha çok çarpış­
tığını söyledi. Saint-Pol kontu şövalye gibi hisse almasına karar
verdi, çünkü Saint-Pol kontu da buna şahitti, bu üç yüz şövalye­
den daha fazla çarpışmış, daha kahramanca döğüşmüştü . . . Gü­
müş, söylediğim şekilde dağıtıldı. Geriye kalan servet, altın, ipekli
kumaş şaşılacak kadar çoktu. Bunlar, ordnda müşterek servet ola­
rak dürüstçe muhafaza edecekleri düşünülen kimselere emanet
edildi.

XCIX - Cil . (Yazar burada Selfinik krallığını isteyen marki ile


imparator arasındaki kavgalann başlangıcını anlatıyor. imparator
önce reddeder, sonra sejere çıkar).
CIII. Uğranılan kayıplar ordnda büyük üzüntülere sebep ol­
du. Yakışıklı, yiğit Pierre d'Amiens, İskender'in doğduğu Filibe'­
ye çok yakın bir yerde, Blanche89 adlı bir şehirde öldü. Bu yolda
aşağı yukarı elli şövalye telef oldu. İmparator geri dönerken, mar­
kinin hıyanet ederek şehirlerinden birini zaptettiğini, muhafızia­
rını bıraktığını ve Edirne'yi kuşattığını duydu.

(imparator'un askerlerinin öfkesi; marki korkuya kapılarak


Konstantinopolis'de kalan baronlann arabuluculuğunu ister; ba­
ronlar imparator ordusuna haberciler gönderir/er).
CV. Ordudaki baronlarla şövalyeler bunu duyunca, yakalaya­
bilirlerse, markiyle adamlarını parça parça etmekten geri kalma­
yacaklarını söylediler. Baronlarla şövalyeler, güçlükle yatıştırıldı
ve markiyle mütareke yapıldı. Bundan sonra gelen habercilerden
baronlar Konstantinopolis'e dair haberler sordular. Haberciler her­
şeyin yolunda olduğunu, kalan servetle şehri paylaştırdıklarinı söy­
lediler. "Nasıl?" dediler şövalyelerle genç asketler, "aç susuz, üşüye
terliye, bin türlü zorlukla elde ettiğimiz serveti biz yokken paylaş-

89 Kavala ile Serez arasındadır.


F. 4
so İSTANBUL'UN ZAPTI

tırdınız mı?" Biri: "işte benim hissem, hepinize hain olmanın ne


demek olduğunu göstereceğim!" diyordu. Hop oturup hop kalkı­
yorlardı. Öylesine hiddetlendiler ki, az kalsın bütün habercileri
doğruyorlardı. İmparatorla ordunun yüksek rütbelileri yatıştırıp
barıştırdıktan sonra hep beraber Konstantinopolis'e döndüler. Dö­
nüşte, kimse evini bulamadı, çünkü hisselerine düşen evler, şehir
taksim edildiği için, ellerinden ahnmıştı.Kendi adamları başka yer­
lere yerleşmişlerdi. Oldukları yerden bir iki fersah uzağa git­
mişlerdi.
CVI. Pierre de Bracheux'nün başına gelen bir hadiseyi aniat­
mayı unuttuk. İmparator Henri savaştaydı. Efiaklı Johannis ile
Kumanlar imparatorun toprağına girip imparatorun ordugahın­
dan en fazla iki fersahlık bir yere yerleşmişlerdi. Pierre de Bra­
cheux'yü ve kahramanlığını çok duymuşlardı. Bir gün Pierre de
Bracheux'ye haberciler göndererek kendisiyle teminat vererek gö­
rüşmek istediklerini bildirdiler. Pierre, teminatı olursa, kendile­
riyle gidip konuşacağı cevabını verdi. Efiaıdılar ile Kumanlar
imparatorun ordugahına Pierre geri dönünceye kadar orada kal­
mak üzere rehineler yollayınca, Pierre koca bir ata binerek, üç şö­
valyeyle beraber yola çıktı. Efiaklıların ordugahına yakın bir yere
geldi. Geldiğini öğrenen Johannis, yüksek rütbeli Efiaklılada be­
raber onu karşıladı. Selamiayıp istikbal ettiler. Nasıl hürmet ede­
ceklerini şaşınyorlardı, çünkü çok büyük biriydi. Şundan bundan
bahsettikten sonra şöyle dediler: "Kahramanlığınıza hayranız. Ser­
vet edinmek, toprak kazanmak için kendi memleketinize bu ka­
dar uzak olan bir yere gelmiş olmamza da hayret ediyoruz.
Memleketinizde faydalanabileceğiniz toprağınız yok mu?"

Pierre cevap verdi: "Tuhaf! Truva'nın nasıl ve hangi desiseyle


zaptedildiğini duymadınız mı? - Duyduk" dediler Efiaklılar ile Ku­
manlar. "Duyduk, bu çok eskiden olmuş bir şey. - Tamam!" dedi
Pierre, "Truva bizim atalarımızındı, oradan kaçanlar bizim gel­
diğimiz yere yerleşmişlerdi. Burası bizim atalarımızın olduğu için
geldik". İzin alıp ayrıldı.

CVII. (imparatorluk toprağının ve şehirlerinin taksimi. )


İSTANBUL'UN ZAPTI sı

cvııı . Loos kontunun90 kardeşi TPi.erry91 günün birinde mem­


leketine gitti . .Bir gün, bir boğazda, bilmem nereye giden hain Mur­
zuphlos'a rastladı. Yanında hanımlar, genç kızlar ve birçok insan
vardı. Atm üzerinde, maiyetiyle beraber, bir imparator edasıyla
gidiyordu. Thierry hiç düşünmeden askerleriyle üzerine saldırıp
zorla yakaladı ve Konstantinopolis'e getirerek imparator Baudou­
in'e teslim etti. İmparator Murzuphlos'u görünce, hapishaneye at­
tırdı ve orada muhafaza ettirdi.
CIX. Murzuphlos hapishaneye atıldıktan sonra, imparator
Baudouin bir gün bütün baronlanyla Konstantinopolis'de bulunan
bütün asillerin, Venedik dukasmın, kont Louis'nin, Saint-Pol kon­
tunun ve diğerlerinin saraya gelmelerini istedi. Hepsi geldiler.
İmparator Baudouin Murzuphlos'un hapishanede olduğunu bil­
dirdikten sonra ne yapmasını istediklerini sordu. Kimi asılması­
m, kimi sürüklenmesini söyledi. Venedik dukası ise asılamayacak

kadar büyük bir adam olduğunu söyledikten sonra: "Ne yapıla­


cağını söyleyeceğim. Büyük adama büyük adalet lazımdır. Bu şe­
hirde iki büyük sütun var. Bunların yüksekliği elli al tıınş kulaçtan
az değildir. Murzuphlos bunlardan birinin tepesine çıkarılsın ve
oradan aşağıya atılsm" dedi. Bu sütunlar, daha önce anlattığım,
üzerinde keşişlerin oturduğu ve Konstantinopolis hadiselerinin ya­
zılı olduğu sütunlardı.
Dukanın teklifini baronlar kabul ettiler. Murzuphlos'u alıp bu
sütunlardan birinin92 yanına götürerek içerideki merdivenlerden
sütunun tepesine çıkarttılar. Tepeye çıkınca, Murzuphlos'u aşağı­
ya attılar. Paramparça oldu. Hain Murzuphlos'dan böylece inti­
kam alınmış oldu. 93
CX. Topraklar, anlattığım şekilde paylaştınldıktan sonra, mar­
ki ile imparator uzlaştılar. İmparator bütün büyük baronları da-

90 Villain de Loos.
91 Thierry de Loos.
9 2 Theodosius sütunu.
93 ''•••car de lonc tems ere prophetisie qu 'il auroit un empereor en Constanti­
nople qui devoit estre jetez aval cele colonne. Et einsifu cele semblance et cele pro­
phecie averee." Bak. Villehardouin, LXVIII .
52 İSTANBUL'UN ZAPTI

vet etmemiş olduğu için takbih edildi. Bununla beraber marki


istediği Selanik krallığına sahip oldu.

CXI. Bundan sonra, imparatorun kardeşi Henri Çanakkale


Boğazının öbür tarafındaki Edremit krallığını zaptetmek istedi­
ğini söyledi. İzin verildi. Henri bütün adamlarıyla beraber gide­
rek bu krallığın büyük bir kısmını ele geçirdi. Kont Louis başka
bir krallık94 istedi. O krallık da ona verildi. Saint-Pol kontu da
bir krallık95 istedi, isteği yerine getirildi. Pierre de Bracheux Kon­
ya tarafında, Müslümanların elindeki topraklarda bulunan bir
krallığı96 zaptetmek istiyordu. Razı olundu. Bunun üzerine Pier­
re askerleriyle beraber giderek bu krallığı ele geçirdi ve oranın hü­
kümdarı oldu. Zenginler henüz zaptedilmemiş krallıklan istediler.
Venedik dukası ile Venedikliler Girit, Korfu, Modon adalarıyla da­
ha başka adaları aldılar. . .

Az sonra, Saint-Pol kontu öldü. Onun ölümü ordu için büyük


bir kayıp oldu.

CXII. Bundan sonra imparatorun zaptetmiş olduğu şehirler­


den biri imparatora karşı ayaklandı. Bu şehrin adı Edirne idi.
İmparator bunu haber alınca, Venedik dukasını, kont Louis'yi ve
öteki baronları çağırdı; onlara Edirne'yi kuşatmak istediğini, ken­
disine yardım etmelerini söyledi. Baronlar seve seve kabul ettiler.
İmparator ile baronlar bu şehre gitmek üzere hazırlandılar. Ku­
şatma yapıldı. Bu sırada, eskiden de yaptıkları gibi, Eflaklı Jo­
hannis ve Kumanlar büyük bir kalabalıkla Konstantinopolis'e
doğru ilerlemeye başladılar. Edirne'yi kuşatmış imparatorla ve or­
dusuyla karşılaştılar. Askerler postlarını giymiş Kumanları adam
yerine koymadılar. Kumanlar süratle Fransızların üstüne saldıra­
rak pek çoğunu öldürdüler ve bozguna uğrattılar. İmparator orta­
dan yok oldu, ne olduğu da öğrenilemedi. Kont Louis ile birçok

94 İznik. ' 'Lors dona l'emperere Baudoins au comte Loeys la duchee de Nique ''
. . .

Bak. Villehardouin, LXVII .


95 Dimotika.
96 Kyzikos.
İSTANBUL'UN ZAPTI 53

mühim şahsiyet ve sayısını bilmediğiı:piz pek çoklan kayboldular. 97


Bu savaşta ü� yüz şövalye telef edildi. ·canını kurtarabilenler Kons­
tantinopolis'e döndüler. Venedik dukası ile beraber epeyce insan,
mallarını mülklerini olduğu yerde bırakarak Konstantinopolis'e
kaçtılar, . . . ağır bir mağlubiyetti bu. Böylece, Tanrı onlardan, or­
dudaki fakir insanlara karşı kibirli oldukları, onlara kötü mua­
mele ettikleri ve şehri zaptettikten sonra korkunç günahlar
işledikleri için intikamını almış oldu.

CXIII. İmparator böyle kötü bir şekilde ortadan kaybolunca,


kalan baronlar çok müteessir oldular. Sonra, bir gün imparator
seçmek için toplandılar. İmparator Baudouin'in kardeşi Henri'yi,
imparator olmasını istedikleri için, zaptettiği, Çanakkale Boğazı­
nın ilerisindeki memleketten çağırdılar.

CXIV. Venedik dukası ile Venedikliler Henri'nin imparator ol­


masını istediklerini anlayınca , Hz. Meryem tasvirini vermezlerse
buna razı olmayacaklarını bildirdiler. Bu tasvir fevkalade kıymet­
liydi. Üzerinde, baştan başa, çok kıymetli mücevherler vardı. Rum­
lar bunun Hz. Meryem'e ait ilk tasvir olduğunu söylüyorlardı.
Rumlarm bu tasvire öyle büyük bir imanları vardı ki, onu herşey­
den üstün tutuyorlardı. Tasviri her salı günü dini alayla götürü­
yorlardı. Rumlar tasvire tapınıyor ve ona çok büyük bağışlarda
bulunuyorlardı. Venedikliler, Henri'nin imparator olmasma ancak
bu tasvir kendilerine verilirse razı olacaklardı. Tasvir Venediklile­
re verildi. Bundan sonra Henri imparatorluk tacım giydi. 98

(Daha sonra yazar, bu imparatorurı hükümdarlığı üzerine kı­


sa ve mühim olmayan bilgiler veriyor. Bunlan Konstantinopolis'de
olmadığı bir zaman yazdığı anlaşılıyor).
CXX. Konstantinopolis'in nasıl zaptedildiğini, Flandre kon­
tu Baudouin'in ondan sonra kardeşi Henri'nin nasıl imparator ol-

97 " l'empereres Baudoins fu pris vif, et li cuens Loeys fu ocis." Bak. Ville­
• • •

hardouin, LXXXI.
98 " ·et ce fu en l'an de l'incamation Nostre Seignor Jesu-Crist mil deus cens
• • •

anz et six. " Bak. Villehardouin, Cil.


54 İSTANBUL'UN ZAPTI

duğunu gerçek bir şekilde öğrendiniz. Orada bulunan, gören,


duyan ve şahadet eden şövalye ROBERT DE CLARI şehrin zaptı­
m doğru olarak yazdı. Her ne kadar birçok iyi hikayeci gibi güzel
anlatamadıysa da, hakikati anlattı, hatırlayamadıklarım da su­
sup söylemedi.

BAŞVURULAN ESERLER

Historiens et Chroniqueurs du Moyen Age, Robert de Clari,


Villehardouin, Joinville, Froissart, Commynes, texte etabii et an­
note par Albert Pauphilet, Bibliotheque de la Pleiade, Paris, 1938.

Robert de Clari, La Conquete de Constantinople, editee par


Philippe Lauer, Librairie Ancienne Honore Champion, Paris, 1956.
La Conquete de Constantinople, Traduction
Robert de Clari,
par Pierre Charlot, E. De Boccard, Paris, 1939.

İslô.m Ansiklopedisi, cilt V, kısım n, madde İstanbul.


I§Jfl�I'Jfin Kütüphane�i

l l/�l �l l/l �1 1 11 1 1�Il i l i

You might also like