Değerli Arkadaşlar ;

Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

PREPOSITIONS
IN
ability in have talent to do sth bir şeyde yetenekli olmak
belief in in the faith of sth bir şeyin inancında
believe in be convinced of sth/sb bir şeye veya birine inanmak
arrive in/at get somewhere bir yere ulaşmak
deficient in being lack in sth bir şeyde eksik olmak
compete in to make an effort to be more succesful rekabet etmek
differ in be dissimilar farklı olmak
decrease in lessening azalmak
confide in trust güvenmek
enroll in sign up kaydolmak
gain in obtain sth bir şey kazanmak,elde etmek
experience in the process of getting knowledge about sth bir şeyde deneyimli olmak
dress in to put clothes on yourself or someone else giyinmek
drop in to fall / to leave damlamak / bırakmak
failure in be unsuccessfull in sth bir şeyde başarısız olmak
faith in in the belief of sth bir şeyin inancında
fall in descend / collapse düşmek / çökmek
efficient in be productive verimli olmak
fit in harmonize uyum sağlamak
end in conclude sonlandırmak
increase in to become larger in amount or size bir şeyin artması
indulge in to allow sb to have sth enjoyable birini şımartmak
lack in to not have enough of sth that is needed bir şeyde eksik olmak
persist in to continue doing sth in a determined bir konuda ısrar etmek
proficient in to be skilled and experienced bir konuda yetkin olmak
interest in engage attention bir şeye ilgili olmak
interfere in intervene in a situation without invitation or necessity bir şeye karışmak/burnunu sokmak
invest in put money into a financial place bir şeye yatırım yapmak
involve in have or include sth dahil etmek
participate in take part bir şeye katılmak
skill in have talent to do sth bir şeyde becerikli olmak
specialize in become expert in a particular subject bir konuda uzmanlaşmak
trust in rely on sb birine güvenmek
result in occur as the consequence of sth sonuçlanmak
rich in abundant in zengin olmak
rise in increase in size, amount or degree bir şeyin artması/yükselmesi
satisfaction in be pleasure derived from sth bir şeyden memnun olmak
AT
shout at utter a loud cry e bağırmak
smile at show a pleased expression to sb e gülümsemek
aim at have the intention of achieving sth bir şeyi hedeflemek
attempt at make an effort to do sth e kalkışmak, teşebbüs etmek
estimate at guess sth bir şeyi tahmin etmek
glance at take a brief look e kısa bakış
point at/to indicate e işaret etmek,göstermek
look at looking carefully to sth/sb e dikkatli bakmak
swear at curse someone birini lanetlemek
shoot at kill or wound a person or an animal e ateş etmek
bad at be unsuccessfull in sth bir şeyde kötü olmak
throw at to toss sth e atmak
ON
ban on prohibit sth yasaklamak
based on to use something as the thing from which something else is developed e dayalı,bağlı olarak
blame on declare that sb or sth is responsible for a wrong birini yada bir şeyi suçlamak
boycott on to do kind of protest bir şeyi boykot etmek
burden on load heavily (sırtına) yüklemek
assault on make a physical attack on sb birine saldırmak
agreement on to be acordance in an opinion bir konu hakkında anlaşma
attack on take aggresive action against sb birine saldırmak
center on make the focus merkez tutmak
depend on to trust sb/sth and know that that person or thing will help you birine yada bir şeye bağlı olmak
dependent on need the support of sb or sth birine yada bir şeye bağımlı olmak
comment on express an opinion about sth bir şeyi yorumlamak
count on depend on sb/sth birine yada bir şeye güvenmek/hesaba katmak
compliment on politely praise sb for sth birine iltifat etmek
concentrate on focus all one's attention on particular thing bir şeye konsantre olmak
decide on make a choice about sth bir şeye karar vermek
experiment on perform a scientific procedure bir şey üzerinde deney yapmak
dwell on to spend a lot of time thinking or talking about sth unpleasant bir şey üzerinde durmak/uzatarak söylemek
economize on to reduce some expense in order to save money tasarruf etmek
effect on have an impact on sb/sth birinin yada bir şeyin üzerinde etkisi olmak
elaborate on to give additional details about sb/sth üzerinde durmak/detay vermek
embargo on impose an official ban on trade bir şeyi yasaklamak(ticari)
embark on to start something new or important bir şeye atılmak/girişmek
emphasis on to give special attention put on sth to give it importance bir şeyi vurgulamak/üzerinde durmak
feed on to eat sth as food beslenmek
focus on to give most of your attention to sb/sth birine yada bir şeye odaklanmak
impose on to make a strong impression on sb birini empoze etmek
influence on have an affect on sb birisi üzerinde etkisi olmak
insist on to keep doing something bir konuda ısrar etmek
live on continue to live through hardship or adversity geçimini sağlamak
negotiation on discuss about sth bir şey üzerine tartışmak
operate on to conduct business on a certain principle / to surgery işleri yürütmek / ameliyat etmek
keen on to be interested in sth bir şeye düşkün olmak/meraklı olmak
keep on to continue devam etmek
reliance on trust in sb or sth birine yada bir şeye güvenmek
rely on to believe in sb/sth birine yada bir şeye güvenmek/itimat etmek
spend on to spend some amount of money / pass time in a specified way parayı bir şeye harcamak/zaman geçirmek
spy on to watch sb secretly birini gözetlemek
HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr
 Değerli Arkadaşlar ;
Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

TO
accept to to agree to take sth / to say yes to an offer bir şeyi yada bir teklifi kabul etmek
acceptable to to be agreed on kabul edilir olmak
access to be reached ulaşılır olmak/ e ulaşmak
alternative to be available as another choice bir şeye alternatif olmak
answer to sth said or written in reply bir şeye cevap olmak
appeal to to ask for something, usually in an urgent or pleading manner bir şeye başvurmak/istemek
appear to give the impression of being e görünmek/görünür olmak
apply to make a formal application or request e başvurmak
adapt to to modify or adjust sth to fit or work properly with something else / to become familiar /or
e uyarlamak comfortable
e adapte olmakwith sth
add to to make an amount or number greater by adding another amount or number e eklemek
approach to come near or nearer to sb or sth in distance or time e yaklaşmak
adhere to to continue to obey a rule or have a belief bir kurala veya inanca bağlı kalmak
adjust to e uyarlamak
alter or move (something) slightly in order to achieve the desired fit, appearance, / e alışmak
or result
admit to to admit sth / to acknowledge the truth or existence of sth bir şeyi itiraf etmek
agree to to accept sth bir şeyi kabul etmek
assign to appoint to a job or duty bir işe veya göreve atamak
attachment to affection, fondness, or sympathy for sb or sth birine veya bir şeye karşı bağlılık
alien to be unfamiliar and disturbing or distasteful to sth e yabancı olmak
allege to to say that sb has done sth illegal or wrong without giving proof iddia etmek
attend to to manage or take care of sb or sth biriyle veya bir şeyle ilgilenmek yada bakmak
attentive to paying careful attention to something bir şeye özenli dikkatli olmak
attribute to to believe or say that a situation or event is caused by something atfetmek, bir durumun bir şey tarafından sebep olduğuna inanmak
belong to to be the property of sb e ait olmak
beneficial to helpful, useful, or good for sth e yararlı olmak
change to to convert sth to a different form or method bir şeyin farklı bir forma dönüşmesi / e değişmek
confine to to only exist in a particular area or group of people sınırlamak
dedicate to devote to a particular subject e adamak
contrary to conflicting with sth bir şeye karşı olmak/zıt olmak
contribute to give sth, especially money in order to help achieve or provide something bir şeye katkı sağlamak
close to very near to sb or sth e yakın olmak
compare to in relation to sth else : measured or judged against sth bir şeyle karşılaştırmak
crucial to of great importance for sth bir şey için çok önemli, kritik
cruel to wilfully causing pain or suffering to others bir şeye karşı zalim olmak
damage to inflict physical harm on sth e zarar vermek
dare to have the courage to do something e cürret etmek / e cesareti olmak
confess to to admit sth to sb birine bir şeyi itiraf etmek
devote to to give all of sth, especially your effort, or love,to sth you believe in or to a eperson
adamak
determined to having made a firm decision and being resolved not to change it e kararlı olmak
entitled to have the right to do sth e hakkı olmak
entrust to to give sth to another with confidence e emanet etmek
friendly to kind an pleasent to sb e nazik olmak
faithful to loyal and true in devotion to sth e sadık / e bağlı
happen to if sth happens to you, an event or action takes place which affects you birinin başına bir şey gelmesi
fatal to causing death to sb e ölümcül olmak
hostile to angry and deliberately unfriendly towards sb e düşman olmak
identical to ooks exactly the same as bir şeyler aynı, özdeş
immune to resistant to a particular infection e bağışıklığı olmak
impartial to not partial or biased in a situation e tarafsız olmak
indifferent to disinterested in sth e ilgisiz / e kayıtsız
peculiar to particular; special to one e özgü olmak
inferior to lower in rank, status, or quality den aşağı derecede (statü olarak)
polite to showing behaviour that is respectful and considerate of sb e nazik olmak
loyal to be faithful to sb e sadık olmak
inspire to fill sb with the urge or ability to do or feel sth e ilham vermek
introduction to the action of introducing sth e giriş / e başlangıç
prone to having tendecy to do sth e yatkın / e eğilimli
irrelevant to not connected with sth e ilgisiz
obedient to obeying or willing to obey to sb e itaatkar
kind to showing behaviour that is respectful and considerate of sb e nazik olmak
surrender to stop resisting to an enemy or opponent and submit to their authority e teslim olmak
susceptible to easily influenced or harmed by sth e duyarlı / e hassas olmak
refer to to talk or write about sb or sth birinden yada bir şeyden bahsetmek
relate to have a connection with sth ile ilgili, ilişkili olmak
relevant to connected with what is happening or being discussed ile ilgisi olmak/uygun olmak
similar to having a resemblance in appearance with sb/sth ile benzer olmak
reply to to make answer to a question e cevap vermek
speak to to talk to sb / to address a person e konuşmak
resort to to do or use sth because it is the only thing available e başvurmak ( son çare olarak)
respond to to make answer to a question e cevap vermek
restrict to put a limit on sth bir şeyi kısıtlamak
submit to accept to a superior force or to the authority e boyun eğmek
subscribe to to agree with or support an opinion, belief, or theory / to pay money to gete service
katılmak, regularly
onaylamak / e abone olmak
stick to to limit yourself to doing or using one particular thing and not change to anything
e sadık kalmak,bağlı
else olmak
vulnerable to exposed to the possibility of being attacked or harmed e savunmasız olmak
superior to higher in rank, status, or quality den yüksek derecede (statü olarak)
rude to offensively impolite to sb e kaba olmak
OF
accuse of to charge sb with doing sth wrong birini suçlamak
aware of having knowledge of a situation or sb birinin yada bir şeyin farkında olmak
beware of to be careful sth dikkatli olmak
approval of accept sth is good bir şeyin onaylanması durumu
ashamed of be embrassed because of sth bir şeyden utanmak
brave of sb's courage nın cesareti olmak
afraid of feel fear of sth bir şeyden korkmak
assure of tell someone something positively to dispel any doubts birine güvence vermek
capable of having the ability to do sth bir şey yapabilme kapasitesi olmak
careless of not concerned or worried about sth bir şeye dikkatsiz/ilgisiz olmak
cause of make sth happen bir şeye sebep olmak
certain of having no doubt or knowing exactly that something is true bir şeyden emin olmak
characteristic of a quality or feature of sth bir şeyin özelliği
HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr
 Değerli Arkadaşlar ;
Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

choice of an act of choosing of sb or sth birinin yada bir şeyin seçimi

conscious of having knowledge of sth bir şeyin bilincinde olmak
consist of to be made of or formed from sth bir şeyden oluşmak
deprive of to take sth away from sb or sth birini veya bir şeyi başka bir şeyden mahrum bırakmak
convict of declare sb to be guilty of a criminal offence in a court law birini bir şeyden dolayı mahkum etmek
convince of cause sb to believe firmly in the truth of something birini bir şeyin doğruluğuna ikna etmek/inandırmak
desirous of having or expressing desire for sth bir şeyi arzu etmek
despair of to give up or lose all hope about sth bir şeyden ümidini kesmek
complain of to say that you have a pain bir şeyden yakınmak
composed of be made of sth bir şeyden oluşmak
conceive of to think about sth bir şey hakkında düşünmek
die of to die because of sth den-dan ölmek
disadvantage of to be at the expense of sb or sth birinin yada bir şeyin zararına olmak
disapprove of to believe that sb or sth is bad or wrong bir şeyi yada birini uygun bulmamak/onaylamamak
dispose of to get rid of sb or sth bir şeyden yada birinden kurtulmak/elden çıkarmak
envious of feeling or showing envy towards sb birine karşı kıskanç olmak
full of containing or holding sth as much or as many as possible; having no emptybir şeyle dolu olmak
space.
dream of to think about sth that you want very much çok istenilen bir şeyin hayalini kurmak
guilty of be responsible for a specified wrongdoing bir şeyin suçlusu olmak
hear of to know about sb or sth birisi yada bir şey hakkında bilgisi olmak
hopeful of having hope about sth bir şey hakkında umutlu olmak
fear of be afraid of sb or sth birine yada bir şeye korkusu olmak
ignorant of lacking knowledge or awareness in sth bir şeyden habersiz olmak
fond of having a liking for or love of sb or sth birine yada bir şeye düşkün olmak
knowledge of have information about sth bir şey hakkında bilgi sahibi olmak
lack of to not have or not have enough of something that is needed or wanted bir şeyin eksik olması/yeterince olmaması
innocent of not guilty of an offence bir suçta/durumda masum olmak
intention of have an aim or plan about sth bir şey niyetinde olmak
proud of feeling deep pleasure or satisfaction as a result of one's own achievements birinin bir başarısıyla gurur duymak
jealous of feeling or showing an envious resentment of sb birisini kıskanmak
neglectful of not giving proper care or attention to sb or sth birini yada bir şeyi ihmal etmek/umursamamak
suspect of believe or feel that sb is guilty birinin bir şey yaptığından şüphelenmek
short of except for sth bir şeyin haricinde
shortage of a deficiency in quantity of sth bir şeyin eksik olması/yeterince olmaması/kıtlık olması
think of think highly, well, a lot, etc. of sb or sth bir şeyi yada birini düşünmek
thoughtful of showing consideration for sb or sth birine yada bir şeye karşı düşünceli olmak
tolerant of inclined to tolerate sth or sb birine yada bir şeye karşı hoşgörülü olmak/tolere etmek
smell of to have the odor of sth due to its presence bir şeyin kokusunu almak
remind of to cause sb to remember sth birine bir şeyi hatırlatmak
relieve of to remove sb who has done sth wrong from a duty, job, etc. birini görevden almak
avoid of to stay away from sb or sth birinden veya bir şeyden uzak durmak/kaçınmak
warn of inform sb in advance of a possible danger birini bir konuda uyarmak
sure of completely confident about sth bir şeyden emin olmak
scared of to be afraid of sth bir şeyden korkmak
FROM
prevent from keep sth from happening bir şeyi engellemek
profit from to get an advantage from a situation bir şeyden çıkar sağlamak
prohibit from to forbid sb or sth from doing sth bir şeyi yapmayı yasaklamak
absent from not present bir yerde bulunmama
abstain from to avoid or stay away from sb or sth birinden veya bir şeyden kaçınma
ban from to forbid sth yasaklamak
benefit from gain profit from sth bir şeyden yararlanmak
arise from ascent from somewhere / become appearent den kaynaklanmak / den gelmek / ortaya çıkmak
borrow from to take and use something with the promise of returning it den ödünç almak
alienate from make sb feel isolated den yabancılaşmak
deduce from arrive at a conclusion den sonuç çıkarmak
deduct from take away (an amount or part) from a total den düşmek (parasal)
depart from to leave / to not use the usual way of doing something den ayrılmak / bir şeyi yapmanın olağan yolunu kullanmamak
derive from to obtain or receive from a source den türemek
deter from discourage sb from doing sth den caydırmak
deviate from depart from an established course bir şeyden sapmak
different from not the same as other thing(s) den farklı
discriminate from recognize a distinction; differentiate den ayırt etmek
free from lacking; without / released or removed from sth …sız / den uzak / den muaf
eradicate from destroy sth in somewhere den yok edilmek
escape from break free from confinement or control den kaçmak
distinct from not the same as other thing(s) den farklı
distinguish from recognize sb or sth as different den ayırmak / den ayırt etmek
divert from cause sb/sth to change course or turn from one direction to another bir yerden bir yere yönlendirmek
divorce from legally dissolve one's marriage with sb / seperate from sth den boşanmak / den ayrılmak
draw from ​to take or obtain something from a particular source. belirli bir kaynaktan bir şey almak
exclude from to leave out sth : to not include sth hariç tutmak
graduate from successfully complete an academic degree den mezun olmak
hide from to physically conceal sb or sth den saklamak/saklanmak
hinder from to stop sb from doing sth birinin bir şey yapmasını engellemek
eliminate from to remove or take away sb/sb birini yada bir şeyi bir yerden çıkarmak/yok etmek/elemek
emerge from move out of or away from sth and become visible bir şeyden uzaklaşıp görünür hale gelmek
infer from to come to or reach a conclusion from or regarding the information bir şeyden sonuç çıkarmak
seperate from to move apart den ayrı
recover from to get back or regain sth lost or taken away den kurtarmak / alınan yada kaybolan bir şeyin geri kazanılması
refrain from stop oneself from doing sth birinin bir şey yapmaktan kaçınması
release from get out of one place freely bir yerden özgürce çıkmak/serbest bırakılmak
remove from take sth away or off from the position occupied bir şeyi bir yerden kaldırmak
request from ask for sth from sb birinden bir şey istemek
rescue from save sb from a dangerous or difficult situation birini bir şeyden kurtarmak
retire from leave one's job and cease to work, typically on reaching the normal age forden
leaving
emekli
service
olmak
suffer from experience or be subjected to sth bad bir şeyin sıkıntısını çekmek
save from keep safe or rescue sb from harm or danger birini bir şeyden korumak
withdraw from leave or cause to leave a place or situation den geri çekilmek
result from to cause sth to happen den kaynaklanmak / bir şeyin olmasına sebep olmak
FOR
HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr
 Değerli Arkadaşlar ;
Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

account for to explain the reason for sth or the cause of sth bir şeyin nedenini açıklamak
bargain for to expect or be prepared for sth bir şey beklemek veya hazırlıklı olmak
apologize for express regret for sth bir şey için özür dilemek
adequate for be satisfactory or acceptable in quality or quantity for sth bir şey için yeterli olmak
appreciation for to be thankful upon sth bir şey için takdir etmek
appropriate for being suitable for sth bir şeye uygun olmak
admiration for feeling the mixture of respect and love at the same time bir şeye hayranlık duymak
affection for feel of liking for sb or sth birine yada bir şeye sevgi hissetmek
demand for request sth bir şey istemek
contempt for humiliate sb birisini aşağılamak
desire for to want sth, especially strongly bir şeye haz duymak
cry for shout or scream, typically to express fear, pain, or grief haykırmak/yakarmak/ağıt yakmak
notorious for to describe people, places, or things that are famous for a bad reason bir şeyden dolayı kötü anılmak
cure for relieve of the symptoms of a disease or condition bir şeyin tedavisi olmak
dislike for to not like sb or sth bir şeyden haz etmemek
disregard for to ignore sth bir şeyi önemsememek
disrespect for lack of respect for sb or sth birine yada bir şeye saygısızlık yapmak
enthusiasm for a feeling of energetic interest in a particular subject or activity bir şeye hevesli olmak
forgive for excuse sb for sth birini bir şeyden dolayı affetmek
good for to be able and willing to provide something bir şeyde iyi olmak
grateful for be thankful for sth bir şeye minnettar olmak
exchange for to return or trade an item for sth else. bir şey karşılığında takas etmek
explanation for a reason or justification given for an action or belief bir şey için açıklaması olmak
eager for strongly wanting to do or have sth bir şeye istekli olmak
famous for known about with sth by many people bir şeyiyle ünlü olmak
hope for to be hopeful that sth will happen bir şeye bel bağlamak / bir şeyi umut etmek
fight for to fight in support of sth bir şey uğruna savaşmak
pay for to make payment for sth bedelini ödemek
plan for to make the necessary preparations for sth before it happens planlamak
liable for responsible by law bir şeyle sorumlu olmak
prepare for to make or get sb or sth ready for sth that will happen in the future bir şeye hazırlanmak
long for To desire greatly or yearn for sth özlem duymak
necessary for essential or needed in order to do sth gerekli olmak
need for to have to have sth bir şeye ihtiyacı olmak
punish for inflict a penalty or sanction on sb because of sth bir şey için cezalandırmak
qualified for to be eligible for sth nitekli olmak
reason for the cause of an event or situation or sth bir şeyin nedeni
passion for strong and barely controllable emotion towards sth bir şeye tutku duymak
search for try to find sth by looking or otherwise seeking carefully and thoroughly aramak
send for to request or demand that sb or sth come birinin veya bir şeyin gelmesini talep etmek
sorry for feeling or expressing pity, sympathy, remorse, grief, or regret bir şey için üzgün olmak
space for be an empty area that is available to be used for sth bir şeye boşluk yaratmak
reputation for the beliefs or opinions that are generally held about sb or sth bir şeyden itibarı olmak
useful for able to be used for a practical purpose bir şeye yararlı olmak
responsible for to have control and authority over sth or sb and the duty of taking care ofbir
it şeyden sorumlu olmak
substitution for the action of replacing sb or sth with another person or thing bir şeyin yerine geçmek/yer değiştirmek
weakness for lack of strenght to do sth bir şeyi yapmak için güçsüz olmak
wish for feel or express a strong desire or hope for sth dilemek
sufficient for enough; adequate yeterli olmak
suitable for right or appropriate for a particular person, purpose, or situation uygun olmak
supply for make sth needed or wanted available to sb tedarik etmek/destek sağlamak
WITH
alternate with occur in turn repeatedly birbirini sırayla izlemek
angry with feeling anger kızgın olmak
annoyed with slightly angry; irritated sinirlenmek/rahatsız olmak
begin with to do the first part of an action with sth ile başlamak
concern with to be busy with sth ile ilgilenmek
argue with to engage in an argument with sb birisiyle tartışmak
bored with one's feeling weary and impatient because of lacking interest in somethingbir şeyden sıkılmak
busy with keep oneself occupied bir şeyle meşgul olmak
associate with to be related to a particular subject, activity etc ile ilişkili olmak
agree with to think the same thought with sb aynı fikirde olmak
conflict with disaggrement on sth with sb ile çatışmak
confuse with identify wrongly; mistake birini yada bir şeyi başka biri yada bir şeyle karıştırmak
charge with to officially accuse one of a crime birini bir şeyle suçlamak
consistent with not containing any logical contradictions ile tutarlı olmak
content with be satisfied with what one have ile yetinmek / ile memnun olmak
coincide with occur at the same time ile rastlaşmak / ile denk gelmek
collaborate with work jointly on an activity or project with sb biriyle iş birliği yapmak
combine with join or merge to form a single unit with sth ile birleştirmek
cooperate with to work with sb in a positive manner for a common purpose ile işbirliği yapmak
cope with deal effectively with something difficult ile başa çıkmak
correspond with communicate by exchanging letters /to match or be similar / biriyle yazışmak / ile uymak
communicate with share or exchange information with sb biriyle iletişim kurmak
cover with put sth on top of or in front of sth in order to protect or conceal it ile örtmek / ile kapatmak
compatible with (of two things) able to exist or occur together without problems ile uyumlu
compete with be able to rival another or others ile yarışmak
cross with be offended to sb biriyle küsmek
comply with act in accordance with a wish or command boyun eğmek
deal with to take action in order to achieve something bir şeyin üstesinden gelmek
equip with supply with the necessary items for a particular purpose ile donatmak
familiar with having some knowledge about sth aşina olmak
identify with to think of sth as being the same as sth else ile özdeşleşmek
infect with to put an idea on someone's head birinin kafasına bir şey sokmak
interact with communicate or be involved directly with sb ile etkileşime girmek
present with to give or award sth to one birine bir şey hediye etmek
negotiate with disscuss on sth with sb bir şey le ilgili biriyle tartışmak
provide with make adequate preparation with sth temin etmek / sağlamak
quarrel with have a heated argument or disagreement with sb biriyle bozuşmak
patient with be serene to sb birine karşı sabırlı olmak
sympathize with to feel or express compassion for what sb is experiencing or feeling birinin halini anlamak
HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr
 Değerli Arkadaşlar ;
Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

share with have a portion of sth with another or others biriyle bir şey paylaşmak
threaten with state one's intention to take hostile action against sb with a damaging toolbirinin bir şeyle tehdit etmek
trouble with have a problem with someone or something biriyle veya bir şeyle problemi olmak
stick with continue to do sth constantly bir işi yapmayı sürdürmek
supply with to fullfill one's needs with sth birinin ihtiyacını bir şeyle karşılamak
satisfied with to be happy with sth bir şeyden memnun olmak
ABOUT
anxious about full of mental distress or uneasiness about sth bir şey hakkında endişeli olmak
argument about a disagreement on sth bir şey hakkında tartışma
ask about to ask for information about sb or sth bir şey yada biri hakkında soru sormak
careful about making sure of avoiding danger things bir şey hakkında dikkatli olmak
concern about relate to sth bir şeyle ilgili olmak
doubt about feel uncertain about sth bir şey hakkında şüpheli olmak
ideas about suggestions or plans for doing sth bir şey hakkındaki fikirler,öneriler
forget about to not think about/ fail to remember / disregard sb or sth bir şeyi unutmak/hatırlamamak/ birini veya bir şeyi boşvermek
information about fact provided or learned about sth or sb bir şey yada biri hakkındaki bilgi
question about ask sb questions about sth birini bir şey hakkında sorgulamak
talk about to say words in order to express one's thoughts, feelings, opinions, etc., about
bir şey
sth hakkında düşünceleri, duyguları vb. bahsetmek için konuşmak
worry about to feel uneasy, anxious, or fretful about sb or sth bir şey hakkında endişeli olmak
AGAINST
ally against being a person, group, or nation that is associated with one side against thebir insan,grup
other side yada milliyet olarak bir tarafa karşı diğer tarafla müttefik olmak
battle against wage a fight against sb or sth birine veya bir şeye karşı savaşmak
bias against having a prejudice against sb or sth birine ya da bir şeye karşı önyargılı olmak
aggresion against have a quality of anger and determination that makes you ready to attack birine karşı saldırgan olmak/agresif olmak
other people
campaign against to strongly oppose sb or sth and encourage others to do the same birine veya bir şeye karşı olup diğerlerini de cesaretlendirmek
defend against to protect sb or sth against a physical attack birini yada bir şeyi herhangi bir şeye karşı korumak
conspire against to agree together, especially secretly against sb or sth birine yada bir şeye karşı gizli anlaşma yapmak
crime against to do illegal activities against sth bir şeye karşı suç işlemek
compete against to work or put forth effort against sb or sth in an attempt to do sth successfully
birine yada bir şeye karşı yarışmak/mücadele etmek
evidence against to act as a witness against sb in court by presenting proof that they acted or
kanıt
did sunarak
not act inbirine
a certain
karşıway
tanıklık etmek
guard against to take careful action in order to try to prevent sth from happening bir şeyi yada birini olası şeylere karşı korumak
fight against to struggle or contend with sb or sth biriyle veya bir şeyle mücadele etmek/savaşmak
immunize against to gain a resistance or immunity to a disease bir hastalığa karşı bağışıklık kazanmak
lean against rest on for support birine yada bir şeye yaslanmak
legislation against to ban, prohibit, or forbid something through legislation yasa yoluyla bir şeyi yasaklamak
plot against to join together to form a scheme or plot to foil or defeat sb or sth karşı koymak
insurance against to do something in order to prevent something unpleasant from happeninghoş olmayan bir şeyi önlemek için ona karşı bir şey yapmak
prejudice against to have a prejudicial and unfavorable opinion of sb or sth birisi veya bir şeye karşı ön yargılı olmak
protect against to guard, defend, or inoculate against sb or sth birini veya bir şeyi birine veya bir şeye karşı korumak
rebel against to defy, resist, or revolt against sb or sth birine veya bir şeye karşı isyan etmek
shield against to protect sb or sth from danger birini yada bir şeyi zarara karşı korumak
vaccinate against to make use a vaccine or similar substance to produce immunity or resistance bir hastalığa
against a karşı
particular
aşılanmak
disease
victory against an occasion when you win a game, competition, election, war, etc birine karşı zafer kazanmak
revolt against to defy, resist, or rebel against sb or sth birine yada bir şeye karşı isyan etmek
war against to fight against sb or sth biriyle veya bir şeyle mücadele etmek/savaşmak
warn against to advise sb not to do sth birini bir şeye karşı uyarmak
OVER
anxiety over a worried feeling you have because you think something bad might happenbir şey hakkında endişe etmek
authority over have control over sb or sth birinin yada bir şeyin üzerinde otorite sahibi olmak
battle over to argue about who gets access to sb or sth birine yada bir şeye ulaşmak için mücadele etmek
advantage over have a favorable or superior position when compared to sb or sth else birisiyle veya bir şeyle karşılaştırıldığında üstün pozisyona sahip olmak
control over power or influence over sb or sth birinin yada bir şeyin üstünde kontrol sahibi olmak
controversy over discussion and argument about sth bir şey üzerine tartışmak
disagree over to have a different opinion about sth bir şey üzerine anlaşmazlık olması
disagreement over a situation where people have different opinions about sth bir durum hakkında farklı fikirler olması
dominance over power or influence over sb or sth birinin yada bir şeyin üstünde hakimiyeti olmak
puzzle over to think hard about sb or sth for a long time and try to understand them biri yada bir şey hakkında çok düşünüp çözmeye çalışmak
triumph over to defeat sb or sth birini yada bir şeyi yenmek
victory over a win over an opponent or over difficult problems zor problemler üzerinde zafer elde etmek

PREPOSITION İLE BAŞLAYAN DEYİM VE İFADELER

AT
not at all not in any way asla
at all times always her zaman
at any rate whatever happens her ne olursa olsun
at close quarters very near çok yakın
at one's disposal to be used as one wished birinin emrine amade
at a distance not near uzakta
at fault causing sth wrong hatalı
at first at the beginning en başında
see at a glance see immediately ilk bakışta görmek
at hand near; readily available yanında
at last finally, after some delay sonunda
at a loss uncertain what to do or say ne yapacağını bilmez
at the mercy of without defense against insafına kalmak
at the moment now şimdi
at rest not moving hareketsiz
at risk threatened by danger or loss tehlikede
at short notice with little warning acilen/ kısa sürede
at stake to be won or lost tehlikede bulunmak
at a strech continuously aralıksız
at that rate under those circumstances bu gidişle
at this point at this place; at this moment bu noktada
at the wheel in control yönetimde
BEHIND
behind the scenes influencing events secrectly işin iç yüzü
behind schedule not on time gecikmiş
BEYOND
beyond help unable to be helped yardım edilemez durumda
beyond a joke too annoying to be amusing şaka olmaktan çıktı
beyond reproach perfect; blameless kusursuz
HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr
 Değerli Arkadaşlar ;
Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

BY
by accident not deliberately kazayla
by all means by any possible method her halukarda
bit by bit gradually yavaş yavaş
by chance by accident; without planning tesadüfen
by courtesy of with the help or permission of izniyle/yardımıyla
by degrees gradually derece derece
by hand without the use of machinery el ile
by heart from memory ezbere
little by little gradually yavaş yavaş
by means of by using yardımıyla
by mistake accidentally yanlışlıkla
by no means not at all asla
one by one one at a time tek tek
by oneself alone yalnız
side by side beside one another yanyana
by word of mouth orally sözlü olarak
FOR
once and for all for the last time son olarak
for certain definitelly; without doubt kesinlikle
for a change for the sake of variety değişiklik olsun diye
for example as an illustration örneğin
for fun for the sake of enjoyment eğlence için
for instance for example örneğin
for a living as a profession geçinmek için
for now temporarily şimdilik
run for office compete for an alected position adaylığını koymak
for the sake of for the benefit of ; for the purpose of uğruna/yararına
for sale intended to be sold satılık
for sure definitely ( more colloqual than certain ) kesinlikle
for the time being for now şimdilik
ask for trouble act in a dangerous or foolish way belasını aramak
for a while for a period of time bir süre için
word for word exactly as said or written harfi harfine
FROM
from afar from a distance uzaktan
from all sides from all directions tüm yönlerden
from head to foot completely; all over baştan aşağı/ tamamen
from scratch from the beginning baştan
from time to time occasionally zaman zaman
IN
in addition to as well as ek olarak
in advance before önce
be in agreement with have the same opinion as hem fikir olmak
in any case whatever happens her durumda
in brief in a few words kısaca
in bulk in large amounts; not in packages yığın halinde
be in charge of have responsibility for sorumlu olmak
in common shared by all members of a group ortak
in control having the power to direct sth kontrolde
in the course of during sırasında
in danger likely to be harmed tehlikede
in debt owing money borçlu
in demand desired by many peaople talepte
in detail (explain sth )thoroughly ayrıntılı olarak
in the distance far away uzakta
in doubt uncertain şüphede
in duplicate so that there are two identical copies iki kopya olarak
in earnest seriously; in a determined way ciddi olarak
in effect (of rules) operating geçerli/yürürlülükte
in the end finally sonunda
in fact in reality; really aslında
in fashion fashionable modada/rövaçta
in favour of supporting (an idea) yararına/lehine
in flames burning, with visible flames alev alev
in a flash very quickly; suddenly çabucak
in full without omitting anything eksiksiz
in general usually; as a whole genelde
hand in hand (of persons) holding hands el ele
in a hurry trying to accomplish sth quickly aceleyle
in jest as a joke şakadan
in itself without reference to anything else kendi/başlı başına
in the long run in the end; eventually sonunda
in the long term looking ahead to the distant future uzun vadede
in the minority be in the smaller of two groups azınlıkta olmak
in a minute soon
in a moment soon; quickly bir anda
set sth in motion start sth going bir şeyi başlatmak
in order of arranged according to sırasıyla
in order to for the purpose of mek/mak için
in part to some degree kısmen
in particular especially özellikle
in power (of a political part) holding office iktidarda
in practice pratikte/gerçekte
able to do sth well because of recetn practice; in reality (opposite of in theory)
in print printed and available from the publisher basılı
in private not in front of other people özel bir şekilde
in public openly; not iin private really açıkca/halka açık olarak
in reality really gerçekte
in reserve saved for later use yedekte
in retrospect looking back over past events geçmişe bakarak
in return for as repayment karşılık olarak
HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr
 Değerli Arkadaşlar ;
Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

be in the right be correct haklı olmak

in season readily avaible at that time of year uygun zamanda
in a second soon; quickly bir anda
in short supply scarce; not easily obtainable yetersiz/zor bulunmak
in sight able to be seen gözle görülür
in stock present and available stokta olma
in that case if that is true o halde/öyleyse
in theory ideally; according to theoretical considerations teoride
be in time not be late tam zamanında
in touch with communication with ilişki kurmak
in trouble be in a difficult situation başı dertte
in tune at the correct pitch uygun/ahenkli
in vain without success boşuna
in the vicinity of near civarında/dolaylarında
once in a while occasionally ara sıra
in working order able to function properly çalışır durumda olmak
OF
of course certainly tabiki
hard of hearing somewhat deaf ağır işiten
of one's own free will voluntarily; by choice kendi rızasıyla
one's point of view one's opinion about sth birinin bakış açısından
OFF
go off the air (of radio or television) stop broadcasting yayını kesmek
off duty not engaged in one's regular work serbest/izinli
off one's hands no longer one's responsibility sorumluluğu dışında
off and on from time to time arada sırada
off the record say sth privately, that is not to be offically recorded gizli olarak
off the track following a wrong line of thought or action pistten/yoldan çıkmış
ON
on account of because of den dolayı
be on the air (of radio or television) be in the process of broadcasting yayında olmak
on the alert ready to act tetikte/hazırlıklı olmak
on the average usually; normally ortalama olarak
on behalf of for; in the interests of yararına
on board on a ship or airplane gemide/uçakta
on business as part of one's work iş yapmak
on condition that only if; provided that koşuluyla
on demand when asked for istenildiğinde
on display being exhibited gösterimde
on duty engaged in one's regular work görevde
on fire burning yanan
on foot by walking yaya olarak
on hand available mevcut
on loan lent and not yet returned borçlu olmak
on the lookout watchful fırsat kollamak
put sth on the map cause sth to become well-known ün kazandırmak
get on one's nerves annoy; irritate birinin sinirine dokunmak
on no account absolutely not asla
on the one hand used to introduce one side of an argument bir taraftan
on one's own alone; without help kendi başına
act on one's own initiative act independently kendi insiyatifiyle
on order requested but not yet delivered sipariş verilmiş
on the other hand used to introduce a contrasting side of an argument öte yandan
act on principle do sth to support a policy prensip olarak yapmak
on purpose deliberately kasten
go on record say sth which is to be officially recorded resmi olarak açıklamak
on sale being sold at a lower price than usual indirimde
on schedule at the correct time; as planned or predicted vaktinde
on second thoughts after thinking further about sth yeniden düşününce
be on the spot be where important events are taking place olayın geçtiği yerde bulunmak
on time at the correct time tam zamanında
walk on tiptoe walk on the toes ayakucuna basarak yürümek
accept sth on trust accept sth without proof bir şeyi doğru kabul etmek
on the verge of very close to; be about to eşiğinde
on the brink of be about to eşiğinde
on the edge of be about to eşiğinde
on the whole taking everything into consideration her şey hesaba katılırsa
OUT OF
out of the blue unexpectedly birden bire/umulmadık
out of breath panting from a shortage of oxygen nefes nefese
out of character unlike a person's known character karakterine aykırı
out of control not able to be regulated or guided kontrolden çıkmış
out of danger safe tehlikesiz
out of date no longer used; old-fashioned eski moda
out of debt having paid one's debts borçsuz
out of doors in the open air; not in a building dışarıda
out of fashion not fashionable demode/modası geçmiş
out of hand not under control kontrolden çıkmış
be out of one's mind be insane aklını kaçırmış olmak
out of order not functioning properly arızalı
out of ordinary unusual olağan dışı
out of place unsuitable yersiz/uygunsuz
out of practice körelmiş
unable to do sth as well as one has in past, because of lack of recent practice
out of print (of a book) no longer available from the publisher baskısı tükenmiş
out of proportion too big or too small;not having the appropriate relationship to sth orantısız
out of the question impossible imkansız
out of sight hidden, not able to be seen görünmez
out of stock (of goods at a store) temporarily unavailable stok dışı/tükenmiş
out of style not fashionable modası geçmiş
out of touch with not in communication with teması bulunmamak
out of town having temporarily left town şehir dışında
HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr
 Değerli Arkadaşlar ;
Bu liste dışında başka bir liste çalışmanıza gerek yoktur. YDS/YÖKDİL/YKSDİL 'de çıkması en muhtemeller bunlardır. Bu listenin dışında kalanları zaten ingilizce çalıştıkça, öğrenmiş olacaksınız.

out of trouble not in trouble beladan uzakta

out of tune not at the correct pitch uyumsuz
out of work no longer having employment işsiz
TO
to a certain extent partly, up to a certain decree belirli bir dereceye kadar
to date so far; until now bugüne kadar
up to date current; modern güncel
take sth to heart to much affected by sth zoruna gitmek
keep sth to oneself not tell anyone kendine saklı tutmak/kimseye söylememk
to the point relevant tam yerinde/uygun
UNDER
under age below the age of being legally permittes to do sssth reşit olmamış
be under arrest be held prisoner and charged with wrongdoing tutuklu olmak
under consideration being thought about gözden geçirilmekte
under control able to be regulated or guided kontrol altında
under cover of protected by in himayesinde
under fire being shot at; being criticized ateş altında
under the impression that having the idea that bana öyle geliyor ki...
be under the influence of be affected by etkisi altında kalmak
be under oath have sworn to tell the truth yeminli olmak
under observation being watched carefully gözlem altında tutmak
under restraint prevented from doing sth kısıtlamak
WITH
with the naked eye without using magnifying lens çıplak gözle
with respect to concerning;about ile ilgili olarak
WITHIN
within limits to a certain extent; not too much belirli bir noktaya kadar
within living memory within the memory of people now alive yaşanmış ve anımsanan

HAKKI ŞAHİN
www.sinavkampi.com.tr