Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 62

HÜCRE MEMBRANI VE

ORGANELLER
Doç.Dr.Gamze Güney Eskiler
Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı
2

I. HÜCRE ZARININ KEŞFİ


II. HÜCRE ZARI LİPİTLER
III. HÜCRE ZARI PROTEİNLERİ
IV. HÜCRE ZARI KARBOHİTRATLARI
V. SİTOPLAZMA
VI. ORGANELLER
HÜCRE ZARI 3

Akıcı mozaik zar modelidir

Lipit ve proteinlerden oluşur.

Suda çözünen molekülleri geçirmeyen bir fosfolipid çift tabakadır.

Plazma zarının iki rolü vardır; sitoplazmayı izole eder ve hücre ile çevre

arasında etkileşimi sağlar.


HÜCRE ZARI KEŞFİ 4

• Zarlar ilk kez 1950ʼ’de elektron mikroskobu ile görülmüştür.

• Ancak bilim adamları bundan onlarca yıl önce zarlara ilişkin moleküler
modeller kurmaya başlamıştır.
• Overton, lipitlerde çözünen maddelerin, çözünmeyenlere göre zardan
daha kolay geçtiğini gözlemlemiştir.
• Bu bulgulara dayalı olarak zarın lipitlerden yapıldığını varsaymıştır.

• Irving Langmuir (1917), Benzen içinde çözünmüş fosfolipitleri suya


ekleyerek yapay zarlar yapmıştır.
• Benzen buharlaştıktan sonra geriye, su yüzeyini kaplayan fosfolipitler
bulmuştur.
• Bunların sadece hidrofilik başları su üzerinde yüzmekteydi.
5

1925’de E. Groter ve R. Grendal Hücre zarlarının iki molekül kalınlığında

fosfolipit olması gerektiğini düşünmüşlerdir.

Bu tip bir düzenlenmede, fosfolipitlerin hidrofilik başları su ile temas


ederken, hidrofobik kuyruklar sudan uzak kalabilmektedir.

Memeli kırmızı kan hücrelerinin (eritrosit) plazma zarları, zar yapısının

incelenmesinde model olarak kullanılmıştır.

Lipit tek tabakasının yüzey alanının, eritrosit plazma zarının kapladığı alanın

iki katı olduğu anlaşılınca, zarların lipit tek tabakasından değil çift
tabakasından oluştuğu sonucuna varıldı.
6

• Fosfolipitlerin baş kısımları hidrofilik olsa bile, yalnızca


fosfolipitten oluşmuş bir zara su molekülleri zor tutunur.
• O halde zarın her iki yüzeyinin de hidrofilik proteinlerle kaplı
olması gerekir.
• Davson ve Danielli (1935), iki globüler protein tabakası
arasında yer alan çift tabakalı fosfolipit modelini önermiştir.
7

• Elektron mikroskobu incelemelerinde hücre biyologları bu modelin

iki önemli sorunu olduğunu fark ettiler.

• Bu model, hücrelerdeki bütün zarların özdeş olduğu genellemesine

uymamaktaydı.

• Plazma zarı 7-8 nm kalınlıkta ve üç tabakalı gibi görünürken,


mitokondri iç zarı sadece 6 nm kalınlığındaydı.

• Ayrıca farklı işlevlere sahip zarların kimyasal bileşimi ve yapısı


birbirinden farklıydı.

• Proteinlerin yerleşimi de yanlış düşünülmüştür.


8

• Singer ve Nicholson (1972), önerdiği modelde proteinler amfipatik

karakterlerine uygun bir yerleşime sahiptir.

• Zar proteinleri dağınık haldedir.

• Sadece hidrofilik kısımları sıvıya maruz kalacak şekilde çift katlı

fosfolipit tabakasına gömülüdür.

• Proteinler mozaik şekilde çift katlı fosfolipit içinde aşağı yukarı

hareket ettikleri için sıvı mozaik model terimi kullanılır.


HÜCRE ZARI LİPİTLER 9

•Hücre zarının temel yapı taşı


fosfolipitlerdir.
•Amfipatik öz kararlı bir bariyer
oluşturur.
•Zardaki lipit miktarı ve lipit
bileşimi hücreden hücreye
değişiklik göstermektedir.
10

• Fosfotidilkolin, fosfotidiletanolamin, fosfotidilserin, fosfotidilinozitol ve

sfingomiyelin temel fosfolipitlerdir.

• Fosfolipidler çift zar tabakasının iki yarısına asimetrik olarak


dağılırlar.

• Dış yaprak baskın olarak fosfotidilkolin, sfingomiyelin ve glikolipid

içerirken,

• İç yaprak fosfotidiletanolamin, fosfotidilserin, fosfotidilinozitol içerir.


11

Lipit çift tab akasının önemli özelliği moleküllerin


(lipit ve protein) dönmeleri ve yana doğru hareket
etmeleri için serbestlik sağlamasıdır
12

Fosfolipitlere ek olarak glikolipitler ve kolesterol de içerirler.

Glikolipidler yalnızca dış zarda bulunur ve diğerlerine göre daha az

oranda bulunur.

Kolesterol her iki yaprakta da bulunur ve temel zar bileşenidir.

Bakteri ve yağ hücrelerinde kolesterol yoktur ancak benzer


görevdeki sterol ve sterol benzeri lipitler bulunur.
13

Kolesterol zar akışkanlığını belirlemede


önemli bir role sahiptir.

Kolesterolün katı hidrokarbon halkaları


fosfolipitin baş kısımlarına etkileşime girer
ve bu etkileşim sonucu zarın bu kısmı katı
hale girer.
14

Kolesterol plazma zarında çeşitli proteinlerin kümelenmesine aracılık

eden membran bölgelerinin oluşumunda görev alır.

Kolesterol ve sfingolipidler (sfingolipid ve glikolipidler), plazma zarında

serbest difüze olmak yerine lipit yığınları denilen katı küçük yapılar
halinde kümelenme eğilimindedirler.

Plazma zarının farklı fonksiyonel bölümlere ayrılmasında rol oynarlar.


15

Lipid çift tabakanın iki önemli özelliği vardır.

1.Fosfolipidlerin yapısı zarların iki sulu ortam arasında engel

oluşturmasını sağlar. İç kısım hidrofobik yağ asidi zincirleriyle dolu


olduğundan zar, iyonlar ve suda çözünen molekülleri geçirmez.

2.Çift katlı tabaka katı değil koyu akışkandır. Fosfolipidlerin


yapısındaki yağ asitleri bir veya daha fazla çift bağ içerir ve bu da
hidrokarbon zincirlerinde kıvrılmalara sebep olur. Böylelikle zar
içerisinde serbestçe hareket ederek zara esneklik ve yumuşaklık
kazandırırlar.

(Ayrıca hem fosfolipidler hem de proteinler zar içerisinde yana doğru


serbestçe hareket edebilirler.)
16

• Zarın doğru çalışması için akıcı olması zorunludur.

• Zarlar genelde yağ kıvamındadır.

• Hücreler, kendi zarlarının lipit bileşimini sıcaklık koşullarına uyum


sağlamak için değiştirebilir.

• Aşırı soğuğu tolore edebilen bitkilerin çoğu (örn; kışlık buğday),


sonbaharda doymamış fosfolipit oranını artırarak zarlarını sıvı halde
tutarlar.
HÜCRE ZARI PROTEİNLERİ 17

Plazma zar proteinleri özel zar işlevlerinde görevlidir.

1972 yılında Jonathan Singer ve Garth Nicholson membran yapısı

için akışkan mozaik modeli önermiştir.

Bu modelde zarlar, lipit çift tabakası içine proteinlerin yerleştiği iki

boyutlu bir akışkan olarak görülür.


18

Akışkan mozaik modelin en önemli özelliği,


sıvı lipit çift tabaka yapısına dahil
olduklarından proteinler ve lipitler
membrandan lateral olarak difüze
olabilirler.
1970 yılında bu lateral hareket Larrye Frye
ve Michael Edidin tarafından gösterilmiştir.
İnsan ve fare hücresi karıştırıldı, hücre
yüzey proteinleri farklı floresan boyalar ile
işaretlendi.
Birleşmeden hemen sonra fare ve insan
proteinleri hibrid hücrelerin farklı yerlerinde
iken, 40 dakika sonra hücre yüzeyinde
birbirine karışmış olarak saptanmıştır.
19

Singer ve Nicholson zarla ilişkili proteinleri iki sınıfta tanımlamışlardır.

1. Periferal zar proteinleri

2. İntegral zar proteinleri


20

İntegral zar proteinleri tabaka içine gömülü olan bu proteinlere


transmembran zar proteinleride denir .

Proteinler lipit tab içerisinde gömülüyken a-sarmal yapıdadır ve hidrofobik

yan zincirleri ya asitleri ile etkileşime girer.

Hidrofobik kuyruklar integral zar proteinlerinin hidrofobik bölgelerine


bağlanarak sulu çözeltilerde çözünen deterjan protein kompleksleri
oluştururlar.
21

• İntegral proteinlerin çoğu zarın her iki yanında açık kısımları

bulunacak şekilde lipit çift tabakasını kat eden proteinlerdir.


22

Proteinler lipit çift tabakasına geçerken


B-fıçı yapısı oluştururlar.
23

Kırmızı kan hücrelerini temel integral zar proteini olan glikoforin ve band 3,

transmembran protein yapısı açısından en iyi incelenmiş örneklerdir.

Glikoforin 131 amino asit uzunluğunda polipeptid zinciri olan, membran

boyunca 23 aminoastlik tek bir α-sarmal içeren küçük bir glikoproteindir.

Polipeptid zincirinin hücre dışında kalan kısmı yoğun şekilde


glikozillenmiştir.

Band 3 ise 929 amino asit uzunluğunda ve çok sayıda α-sarmala sahiptir

ve zarı 14 kez geçtiği düşünülmektedir.


24

• Günümüzde 400’den fazla proteinin kristal

yapısı tanımlanmıştır.

• X-ışını kristallografisi ile incelenen ve yapısı

1985’te yayınlanan ilk transmembran protein


Rhodopseudomanas viridis bakterisinin
fotosentetik reaksiyon merkezidir.

• Büyüklüklerine göre, L, M ve H (hafif, orta ve

ağır) denilen üç transmembran protein içerir.

• L ve M alt birimlerinin her biri beş


transmembran α-sarmalına sahipken, H alt
biriminde bir tane bulunur.

• Reaksiyon merkezinin dördüncüsü,


komplekse protein-protein ilişkisiyle bağlı bir
periferal zar proteini olan sitokromdur.
25

• Transmembran proteinlerin aksine çeşitli proteinler

plazma zarına kovalent olarak bağlandıkları lipitler


ya da glikolipidler aracılığıyla bağlanırlar.

• Thy-1, ER’de C uçlarına eklenen GPI


(glikozilfosfatidilinositol) çapaları ile hücre
zarının dış yuzeyine tutunur. Bu proteinler N
ucundan glikozillenir ve hücre dışında bulunurlar.

• Src N ucuna takılı miristol grubu ile membrana

tutunur. N ucundaki pozitif yüklü bölge de negatif


yüklü fosfatidil serin baş grupları ile etkileşerek
bağlanmada rol oynar

• Ras C ucundaki sistein yan zincirlerine takılı prenil

grubu ve palmitol grubu ile membrana tutunur.


26

• Gelişen teknolojiyle beraber akışkan mozaik zar


modelindeki çoğu proteinin hareketinin kısıtlı olduğu ve
zarların farklı bölgelerden oluğunu bilinmektedir.

• Birçok hücre, plazma zarlarının belirli görevleri yerine

getirmekten sorumlu farklı bölgeleri ile polarize haldedir.

• Örneğin memelilerde, koruma (deri), besinlerin alınımı

(barsak epiteli) ve salgılama (meme bezi epitel hücreleri)


gibi her biri belirli bir görev için özelleşmiş olan çok farklı
çeşitte epitel hücre bulunur.
27

• Zar proteinlerinin hareketlerindeki kısıtlamalar plazma zar yapısına ait

hücre iskeleti ile bağlantılar ve lipit-protein etkileşim bölgelerinin dahil


olduğu yeni modellerin gelişmesine yol açmıştır.
Zar proteinlerinin temel işlevleri 28

• Taşıma

• Enzimatik aktivite

• Sinyal iletimi

• Hücreler arası bağlantı

• Hücrelerin birbirini tanıması

• Hücre iskeleti ve hücre dışı matrikse bağlanma


HÜCRE ZARI KARBOHİTRATLARI 29

• Hücrelerin birbirini tanıması hayati öneme sahiptir.

• Karbohidratlar, embriyodaki hücrelerin doku ve organlara

dağılımında rol oynarlar.

• Yabancı hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından reddedilmesinin

temelini oluştururlar.

• Oligosakkaritler; türden türe, türün bireyleri arasında, hatta aynı

bireyin farklı hücrelerinde farklı yapıda bulunurlar.

• Örneğin; insanlardaki dört farklı kan grubu (A, B, AB ve 0), kırmızı

kan hücrelerinin yüzeyindeki oligosakkaritlerin farklı olmasından

kaynaklanır.
30

• Zar karbohidratları genellikle 15ʼ’den az şeker birimi içeren

oligosakkaritlerdir.

• Bunlardan bazıları, kovalent olarak lipitlere bağlıdır (glikolipit)

• Bazıları ise yine kovalent bağlarla proteinlere bağlanır (glikoprotein)


31

• Ökaryot hücreler prokaryot hücrelerden, bir çekirdeğin varlığına ek


olarak zarla çevrili organellerin bulunması ile ayrılırlar.

• Bu organeller, farklı hücresel işlevlerin sürdürüldüğü özel bölmelerin


oluşumunu sağlar.
SİTOPLAZMA 32

• Hücre zarı ile nükleus arasında yer alan viskoz kısma sitoplazma
denir.

• Sitoplazma; solunum, beslenme, sindirim, boşaltım, enerji gibi


yaşamsal faaliyetlerin gerçekleştiği yerdir.

• Sitoplazma sitozol adı verilen sıvı kısım ile sitozol içine dağılmış, bir
zar ile kuşatılmış, organel adı verilen, şekilli elemanlardan meydana
gelmiştir.
Sitozol su, çeşitli protein, lipid, enzim v.s. oluşturduğu kolloidal kısım
ile sitoplazma iskeleti şeklinde düzenlenmiş, fibröz protein flamentler
ihtiva eder.
33

Kolloidal Yapı:
•Belirli
bir akışkanlığa sahip olan yumurta akı, sıvı sabun, sis gibi
yapılara denir.
•Sitozolüoluşturan kolloidal kızım suyun yanında, büyüklükleri 10 -7-10-5
arasında değişen,suda çözünmüş irili ufaklı bir çok organik ve
inorganik moleküller içerir.
•Sitozolün yapısında yer alan ve kolloidal yapıya katkıda bulunan
inorganik moleküller; asit, baz, tuz ve elementler (C,H, O, N, K, Ca, Mg)
dir.
•Sitozolün yapısında bulunan organik moleküller de iyonlaşmış halde
bulunur.
34

Sitoplazmanın İskeleti:

• Hücrenin belli bir şekil almasını sağlar, uyumlu sitoplazmik hareketleri


yönlendirir, organize enzimatik reaksiyonlara yardım eder.

• Bu iskelet 3 çeşit fibrilden oluşmuştur:

1. Mikrotübülller
2. İntermediate flamentler
3. Mikroflamentler
ORGANELLER 35

Sitozolde yer alan ve hücrelerde belli görevleri yerine getiren


şekilli elemanlara organel adı verilir.
• Endoplazmikretikulum

• Ribozom

• Golgikompleksi

• Lizozom

• Peroksizom

• Mitonkondri
ENDOPLAZMİK RETİKULUM 36

 Endoplazmik retikulum (ER) nükleer zardan sitoplazma içine


uzanan, zarla çevrili boru ve keselerden (sarnıç) oluşmuş bir ağ
yapısıdır.
 Çoğu ökaryotik hücrede en büyük organeldir.
 ER’da hücre içerisinde farklı işlevlere sahip üç kesintisiz zar alanı
bulunur. Dış yüzeyi ribozomlarla kaplı kaba ER ve veziküllerin golgi
aygıtına gitmek üzere ayrıldığı transisyonel ER, protein
işlenmesinde rol oynarlar. Düz ER’un ise ribozomlarla ilişkisi yoktur
ve lipit metabolizmasında görev alır.
37

Endoplazmik retikulum iki çeşittir:

Granüllü endoplazmik Retikulum (RER): Sisterna adı verilen birbirine

paralel olarak dizilmiş kanalcıklardan ibarettir. Bu kanalcıkları

kuşatan zarların sitoplazmik yüzlerine ribozomların büyük alt birimleri

bağlanmıştır.

Granülsüz Endoplazmik Retikulum (SER) : 80-120 nm çapında

tübüllerden oluşmuş, birbirine bağlı ağ görünüşüne sahip yapılardır.

Zarların yüzeyinde ribozomlar bulunmaz.


GRANÜLSÜZ ENDOPLAZMİK RETİKULUM
38

• Özellikle karaciğerin paranşim


hücrelerinde ve steroid hormon
salgılayan hücreler gibi lipid
biyosentezinin fazla olduğu
hücrelerde fazla oranda
bulunur.
• Sarkoplazmik retikulum şekline
özelleşmiş olup bu hücrelerde
Ca2+ iyonlarını aktif olarak depo
eder ve kas kasılmasını
düzenler.
GRANÜLSÜZ ER GÖREVLERİ 39

• Midede asit salgılanmasını yardım eder, mide hücrelerinden klor (Cl-)’un


uzaklaştırılmasını sağlar.
• Özellikle testis, ovaryum ve böbreküstü bezi gibi organlarda steroid hormon
sentezlenip salgılanmasında görev alır.
• Çeşitli toksik maddelerin detoksifiye edilmesini sağlar.
• Kas hücrelerinde Ca2+ deposu olarak yer alır ve kas kasılmasında rol oynar.
• Taşıdığı çok sayıda enzimler ırklar, topluluklar hatta bireylere göre
değiştiğinden çeşitli ilaçlara dayanma, onların yan etkilerinden korunmada
değişik ölçülerde görev yapar. İlk üç ay bebeklerin bazı ilaçlara duyarlı olması
SER enzimlerinin henüz yeterince aktifleşmemiş olmamasındandır.
• Bazı ilaçların yıkımını sağlar.
• Özellikle barsak epitel hücrelerinde lipid taşınmasında rol oynar.
GRANÜLLÜ ENDOPLAZMİK RETİKULUM
40

• En belirgin görevi, sitozolde


a.a’lerden oluşan polipeptidleri
çeşitli modifikasyonlara tabi
tutmalarıdır.
• Protein yapısında oluşan tüm
değişiklikler sadece RER içerisinde
değil, golgi kompleksinde, hatta
hücre dışında bile gerçekleşir.
• RER içerisine girmiş olan
polipeptidlere oligosakkaritler
eklenerek proteinlerin
glikozilasyonunun bir kısmı
gerçekleşir.
Böylece RER içerisinde çeşitli
modifikasyonlara uğrayan protein
RER’den ayrılarak golgi
kompleksine geçer.
RİBOZOMLAR 41

• Ribozomlar hücrede protein sentezinin yapıldığı organellerdir.


• Sitoplazmada serbest ve ER’ye bağlı olarak
bulunan ribozomlar protein ve RNA’dan meydana gelirler.
• RNA ve proteinler büyük ve küçük alt birimler halinde organize
olmuşlardır.
• Her iki alt birim içinde yer alan ribozomal
ribonükleik asitler (rRNA) ve proteinler birbirinden farklıdır.
42

• Prokaryotik hücrelerin 70S ribozomu, 50S’lik büyük alt birim


ile 30S’lik küçük alt birim ihtiva eder. Bunlardan 50S büyük alt
birim 23S ve 5S rRNA ile en az 30 çeşit proteinden oluşurken,
30S küçük alt birim 16S rRNA ve en az 21 çeşit proteinden
oluşur.

• Ökaryotik hücrelerin 80S ribozomu ise 60S’lik büyük alt birim


ile 40S’lik küçük alt birim ihtiva eder. Bunlardan 60S büyük alt
birim 28S, 5S ve 5.8S rRNA ile yaklaşık 49 çeşit proteinden
oluşurken 40S küçük alt birim 18S rRNA ve yaklaşık 33 çeşit
proteinden oluşur.
43

• Büyük ve küçük alt birimler hücrede protein sentezi


olmadığı zamanlar birbirlerinden ayrı olarak durur, protein
sentezi esnasında bir araya gelerek bir sentez
mekanizması oluştururlar.
• Protein sentezi esnasında gerek prokaryotik gerekse
ökaryotik hücrelerde ribozomlar bir mRNA molekülü
üzerinde boncuk dizisi şeklinde dizilirler.
• Bu şekilde oluşan yapıya poliribozom veya polizom denir.
GOLGİ AYGITI 44

• Golgi zarla çevrili, yassılaşmış keselerden ve bunlarla ilişkili


veziküllerden oluşmuştur.
• Bu keselerin (sisterna) herbiri 1 mm çapında olup konveks yüzü
nukleusa doğrudur.
• Keselerin yan yüzleri boyunca yaklaşık 50 nm çapında veziküller
bulunur, bu veziküller iki kese arasında yer almazlar.
• Bu bölgede, iç salgı granülleri (hormon vs.) ile dolu olan veziküller
çok bol olarak bulunur.
45

• Golgi kompleksinin cis yüzü RER yüzeyinden tomurcuklanma ile


ayrılan düzgün yüzeyli veziküllerle ilişkili olup onları kabul eder.

• Golgi kompleksinin trans yüzü, birbirine bağlı olmayan tübüller ve


onlarla ilişkili veziküllerden oluşan bir ağ görünümündedir ve trans-
Golgi ağı olarak adlandırılır.
46

Golgi işlevsel olarak ayrılmış 4 bölmeden oluşur:

1. Cis

2. Medyal

3. Trans

4. Trans golgi ağı


47

Golgi aygıtı, yassılaşmış sarnıç katmanlarıyla ilişkili veziküllerden


oluşmuştur.
ER’dan gelen proteinler ve lipidler Golgi aygıtını cis yüzünden
giriş yaparlar ve trans yüzünden çıkarlar.
48

• ER’den gelen veziküller


birleşerek, ER- Golgi ara
bölmesini oluştururlar ve
proteinler, cis Golgi ağına
aktarılır.
• ER’de kalması gereken
proteinler, ER –Golgi ara bölmesi
ve cis golgi ağından, bir geri
dönüşüm yolağı ile, geri
gönderilir.
• Golgi kompleksinin orta
kısımlarına denk gelen medyal
ve trans golgi bölmeleri, protein
modifikasyonlarının çoğunun
gerçekleştiği bölgelerdir.
• Proteinler trans-Golgi
sınıflandırılarak, veziküller
içerisinde hedeflerine ulaştırılırlar.
LİZOZOMLAR 49

• Protein, nükleikasit, karbonhidrat ve lipid gibi her türlü biyolojik


polimeri parçalayacak enzimler içeren zarla çevrili organellerdir.
• Lizozomlar elektron mikroskobunda, yoğun bir matrikse sahip, zarla
çevrili, küresel organeller olarak görülür.
• Lizozomlar, hem hücre dışından alınan maddeleri yıkarak hem de
hücrenin kendi kullanılmayan veya yıpranmış yapılarını sindirerek
hücrenin sindirim sistemi olarak işlev görür.
50

• Lizozomlar kendi içlerinde asidik ph da


aktif olup, sitozolun nötr ph’sında inaktif
olan pel çok çeşitte asit hidrolazlar
barındırırlar.
• Lizozomların iç asidik ph’sı,
sitoplazmadki protonları ATP hidrolizi ile
lizozom içerisine pompalayan lizozomal
membranlardaki proton pompalarının
aktivasyonu sonucudur.
51

Endositoz ve Lizoozom
Oluşumu
52

Fagositoz ve Otofajide Lizozomlar


MİTOKONDRİ 53

• Mitokondriler; ökaryot hücrelerde metabolik enerjinin üretiminde


kritik bir role sahiptir.
• Lipid ve karbonhidratların yıkımından elde edilen ve oksidatif
fosforilasyon işlemiyle ATP’ye dönüştürülen kullanılabilir enerjinin
büyük bölümünün üretiminden sorumludurlar.
• Mitokondri; sitoplazmik organeller arasında tRNA’ları, rRNA’ları ve
bazı mitokondriyal proteinleri kodlayan kendine ait bir DNA’ya
sahip olmasıyla da benzersizdir.
54

Mitokondriler iç ve dış zarlardan oluşan bir çift-zar sistemiyle


sınırlandırılmıştır.
İç zarın kıvrımları(krista) matriksinin içine doğru uzanır.
55

Mitokondride Oksidatif Metabolizma


56

İnsan Mitokondri Genomu


KLOROPLAST 57

• Fotosentezden sorumlu organellerdir.


• Kloroplastlar metabolik enerji üretirler ve evrim sürecinde
endosimbiyoz sonucu oluşmuşlardır.
• Kendi genetik sistemlerine sahiptirler ve bölünerek çoğalırlar.
• Kloroplastlar CO2’nin fotosentez yoluyla karbonhidratlara
dönüştürülmesinden sorumludur. Kloroplastlar aminoasitleri, yağ
asitlerini ve kendi zarlarının lipid bileşenlerini de sentezlerler.
• Kloroplastlar bitki hücrelerinde çeşitli görevler üstlenmiş birkaç tip
organelden (plastitler) sadece biridir.
58

•Bitkikloroplastları kloroplast zarfı adı verilen çift zarla kaplanmış


büyük organellerdir.

• Kloroplastlar, zarfın iç ve dış zarlarına ek olarak tilakoid zar adı


verilen 3. bir iç zara sahiptirler. Bu üç zar kloroplastı üç farklı
bölmeye ayırır.

1. Kloroplast zarfının iki zar


arasındaki zarlar arası
alan,
2. Zarfın içinde ancak tilakoid
zarın dışında kalan stroma
3. Tilakoid lümen
59

Kloroplast ve Mitokondrilerde
ATP Üretimi
PEROKSİZOM 60

• Peroksizomlar H2O2 üretimine yönelik oksidasyon


reaksiyonlarının yer aldığı organeller olarak tanımlanmıştır.
• Peroksizomlar H2O2’yi suya dönüştürerek veya organik
bileşikleri oksitlemek amacıyla kullanılarak ayrıştırılan katalaz
enzimini içerirler.
• Karaciğerde kolesterolden üretilen safra asitlerinin sentezinde de
görev alırlar.
61

• Peroksizomdaki enzimler farklı hücre tiplerinde değişik


metabolik yollarda görev yaparlar.
• Özel organik maddelerden hidrojen atomlarını
uzaklaştırmak için moleküler oksijeni kullanan bazı
enzimler ihtiva ederler. Bu reaksiyonlardan birisi hidrojen
peroksit oluşturulmasıdır.
• Katalaz enzimi de, diğer enzimler tarafından oluşturulan
veya metabolizma sırasında glikoz oksidaz molekülü
tarafından glukoronik aside okside edilirken oluşan
hidrojen peroksidi kullanarak fenol, formik asit,
formaldehit, alkol gibi organik bileşiklere oksitler.
62

TEŞEKKÜRLER

You might also like