Professional Documents
Culture Documents
Ilovepdf Merged
Ilovepdf Merged
Ilovepdf Merged
A.Z.
10. ve 11. Hafta, 25.04 ve 02.05 tarihli derslerin notudur. 25.04 tarihinde kariyer
günleri etkinliği dolayısıyla tek ders şeklinde işlenmiştir. (Notun bilgim dışında
paylaşılmasına rızam yoktur.)
İHTİYATİ HACİZ
İcra İflas Kanunu 257-268. Maddeleri arasında düzenlenir. Hukuki niteliği itibariyle
geçici hukuki koruma tedbiridir. Nihai hüküm ortaya çıkana kadar hak kayıplarının
önlenmesi için geçici koruma tedbirlerine başvurulur. Bu karar bir tedbirdir, muhafaza
özelliğini haizdir. Nihai mahkeme kararı değildir. İlanihaye değildir. Uyuşmazlık
konusu, para dışında bir mal veya şeyse, üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlanması
amacıyla ihtiyati tedbirden söz edilir. Eşya hukukunda taşınmaza ilişkin geçici tedbire
verilen özel bir isim var: geçici tescil şerhi. Taşınıra ilişkin de ihtiyati tedbir kararı
verilebilir. Yahut bir sözleşmede teminat mektubu ibraz edilirse asıl borçlu kredi
borcunu ödemek zorunda kalmaktadır nitekim teminat mektupları üçüncü kişinin fiilini
taahhüt eden garanti sözleşmeleridir. Bu mektubun ibrazını önlemek için ihtiyati tedbir
kararı alınabilir ancak ortada bir para borcu olmadığı için ihtiyati haciz talep edilemez.
Burada esasında tedbir kararı üçüncü kişi aleyhine verilmiştir ve husumetin olmadığı
kimse tarafından bağlayıcı bir karar verilir. Yani bankalar esas uyuşmazlığın tarafı
değildir. İlave bir teminat mektubu verilebilmektedir. Bir Türk bankasının teminat
mektubuna bir yabancı banka tarafından teminat mektubu verilebilir. Ancak bunun
sakıncası maliyettir.
Uyuşmazlık konusu şey bir para alacağı ise artık ihtiyati hacize başvurulmaktadır.
Amaç paranın güvence altına alınmasıdır. Burada esasında kesin haciz
istenememektedir. Eğer istenebilirse zaten hukuki yarar yoktur. Ortada bir kesinleşen
takip yok, sonuçlanmış bir dava yoktur. Kesin hacizden en temel farkı satış yetkisi
vermemektedir. İhtiyaten haczedilen malların kural olarak satışı istenemez. Bunun
istisnası ise değeri hızla düşen ve muhafazası maliyetli mallar bakımındandır.
İnt"gt" Hac!z us . İnt"yat" Tedb!r
İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz farklarına değinecek olursak,
- İhtiyati haciz sadece teminat amacı taşımaktadır. İhtiyati tedbir ise ifa veya
düzenleme amacıyla da verilebilir.
- İhtiyati haciz yalnızca para alacakları için söz konusu olurken ihtiyati tedbir para
dışında uyuşmazlık konusu kılınmış şey veya hak bulunması halinde söz konusu
olabilir.
- İhtiyati haciz sebepleri kanunda sınırlı iken ihtiyati tedbir bakımından bir sınırlama
yoktur.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
- İhtiyati haciz kararı, para alacağını teminen alacaklının herhangi bir malvarlığı
değeri üzerinde icra edilir. İhtiyati tedbir kararı ise dava konusu kılınmış şey
hakkında verilir ve icra edilir. Ayrıca ihtiyati hacze iştirak mümkündür. İhtiyati
tedbirde böyle bir şey söz konusu olmamaktadır.
- Tamamlayıcı merasimleri farklıdır. İhtiyati haciz akabinde alacaklı dilerse takip
yapar, dilerse dava açar. İhtiyati tedbir uygulanmasından sonra alacaklı dava açmak
zorundadır.
İhtiyati haczin şartları İİK m. 257’de düzenlenir. Maddeye göre, Rehinle temin
edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya
üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını
ihtiyaten haczettirebilir.
İlk olarak ihtiyati haczin konusu bir para alacağı olmalıdır. Bu para borcu rehinle
temin edilmemiş olmalıdır. Genel haciz yoluyla takipten farklı olarak burada teminat
alacakları konu edinmemektedir. Önce rehne başvuru zorunluluğunun istisnaları varsa
ihtiyati haciz yoluna başvurulabilmektedir. Örneğin kambiyo senedinden kaynaklanan
bir alacak varsa ve bu alacak rehinle de temin edilmişse bu durumda kişi istediği takip
yoluna başvurabileceği gibi(İİK m. 167) herhangi bir takibe veya davaya
başvurmaksızın ihtiyati haciz talebinde de bulunabilecektir. Bunun akabindeki
tamamlayıcı merasim de buna uygun olmalıdır. Yani rehnin paraya çevrilmesi
beklenmeksizin ihtiyati haciz kararı alındıysa artık bundan sonra yapılacak takibin
kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip olacağı öğretide kabul edilmektedir.
Y kamb!yoda önce rehne g!tme zorunluluğu yoktur .
İkinci olarak ihtiyati haciz sebebi bulunmalıdır. Yani para borcunun vadesi gelmiş
olmalıdır. Vadenin gelmiş olması hali ihtiyati haciz sebebinin varlığını gösterir. Kanun
koyucu ahde vefa ilkesinin bir uzantısı olarak sadece vadenin gelmesini yeterli
görmüştür. Nitekim bu ilkeye bağlı kalınmamış ve vadesi gelen borç ödenmemiştir.
Burada ortaya konulması gereken durum neyin gecikmesinde bir sakınca vardır ki
ihtiyati haciz yoluna başvurulmaktadır? Yani muhafaza edilmek istenen durum
ispatlanmalıdır. Vadenin gelmiş olması bakımından yaklaşık ispat ölçütü yeterli
görülmüştür. Ama bu yaklaşık ispat sağlanamazsa şayet yargılama gereği doğmaktadır.
Eğer borcun vadesi gelmemişse kural olarak ihtiyati haciz istenememektedir. Bunun
istisnası m. 257/2’de düzenlenmektedir. Maddeye göre, Vadesi gelmemiş borçtan
dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
İhtiyati haciz kararı mahkemeden istenir. Yetkili mahkeme İİK m. 50’ye göre belirlenir.
Davanın açılmasından önce uyuşmazlık konusu şeye ilişkin görevli mahkeme neresiyse
talep oradan yapılacaktır. Dava açılmasından sonra ise davanın görüldüğü mahkemeden
istenir. İhtiyati haciz yargılaması basit yargılama usulüyle yapılır. Bir dava değildir. Bu
nedenle davadan önce taraflar talep eden ve karşı taraftır. Dava ile isteniyorsa amiyane
ifade ile mahkemenin gözüne sokmak suretiyle dilekçenin girizgah kısmında üst tarafta
belirtilmelidir. Replik ve düplik dilekçeleri bulunmamaktadır.
Su
S
dinlenmesi gerekebilir. · e
İhtiyati haciz dolayısıyla bir haksızlık da gündeme gelebilir nitekim aleyhine ihtiyati
bu
haciz yapılan kimse aslında borçlu olmayabilir. Bu nedenle bir teminat da
öngörülmüştür. Muhtemelen haklı buluan alacaklının ihtiyati haciz kararı alması için
kural olarak teminat kararı verilir. bu husus m. 259’da düzenlenir. İhtiyati haciz istiyen
alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden
uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 96
ncı maddesinde yazılı teminatı vermeğe mecburdur.
Ancak alacak bir ilama müstenid ise teminat aranmaz.
Alacak ilam mahiyetinde bir vesikaya müstenid ise mahkeme teminata lüzum olup
olmadığını takdir eder.
Tazminat davası ihtiyati haczi koyan mahkemede dahi görülür.
Elinizde ilam varsa, teminat istenmez. İlam niteliğinde belge varsa şayet, teminat
gerekip gerekmediği mahkemenin takdirindedir.
Bankadan teminat istenir mi? Tabii ki istenebilir. Ancak banka kendisi için teminat
mektubu veremez. Teminat mektupları üçüncü kişinin fiilini taahhüt eden garanti
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
Somut bir malvarlığı değerinden söz edilmiyorsa icra dairesine giderek borçlunun mal
ve alacaklarının üzerinde haciz istenebilir. İhtiyati haczin icrasıyla birlikte takip
başlatmamanın faydası masraflardan kaçınmaktır. Haciz prosedürü ise genel haciz
yoluyla takipteki gibidir. Eğer borçlu haciz mahallinde değilse haciz yapılır, haczedilen
malların görülmesi için 103 davetiyesi gönderilir. Burada ise bizatihi haciz tutanağı
tebliğ edilir.
Haczedilen şeyin borçlu veya üçüncü kişide kalması m. 263’e göre Haczolunan mallar
istenildiği zaman para veya ayın olarak verilmek ve bu hususu temin için malların
kıymetleri depo edilmek veya icra memuru tarafından kabul edilecek esham ve tahvilat
veya taşınır ve taşınmaz rehin veya muteber bir banka kefaleti gösterilmek şartiyle
(TEMİNAT YANİ) borçluya ve mal üçüncü şahıs elinde haczolunmuşsa bir taahhüt
senedi alınarak bu şahsa bırakılabilir. İstenilecek teminat her halde borç ve masraf
tutarını geçemez. Taahhüt senedi verilmek şartıyla hacizli mal borçluya veya üçüncü
kişiye bırakılabilir. Buradaki teminat sadece malın borçluda/ üçüncü kişide kalmasını
sağlar. Malın üçücü şahsa bırakılması için genel haciz yoluyla takipte alacaklının
rızasını aranmaktayken burada aranmamaktadır.
İhtiyati hacizde hacze iştirakın mümkün olduğunu girizgahta belirttik. Bu husus
m.268’de düzenlenir. 261 inci maddeye göre ihtiyaten haczedilen mallar, ihtiyatî haciz
kesin hacze dönüşmeden önce diğer bir alacaklı tarafından bu Kanuna veya diğer
kanunlara göre haczedilirse, ihtiyatî haciz sahibi alacaklı, bu hacze 100 üncü
maddedeki şartlar dairesinde kendiliğinden ve muvakkaten iştirak eder. Rehinden önce
ihtiyatî veya icrai haciz bulunması hâlinde âmme alacağı dahil hiçbir haciz rehinden
önceki hacze iştirak edemez.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
İhtiyati haciz kararı alan ve icra ettiren kimse bakımından yapacakları henüz
bitmemeiştir nitekim bu kişinin mevcut hukuki korumasını kesin hale getirmesi gerekir.
Bu husus tamamlayıcı merasimle gerçekleşir. İİK m. 264 bu hususu düzenler. Maddeye
göre, Dava açılmadan veya icra takibine başlanmadan evvel ihtiyati haciz yaptırmış
olan alacaklı; haczin tatbikinden, haciz gıyabında yapılmışsa haciz tutanağının
kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ya takip talebinde (Haciz veya iflas)
bulunmaya veya dava açmaya mecburdur. Maddede ik ihtimal düzenlenmiştir. Kesin
hukuki himayesi bulunmayan bir kişiden söz edilir. Henüz dava veya icra takibi
başlamamıştır. Önemli olan ihtiyati haciz kararının on gün içinde icrasının istenmesi ve
icrası gerçekleştikten sonra yani haciz yapıldıktan sonra yedi gün içinde dava açması
yahut takip başlatmasıdır. İcra takibi başlatılırsa şayet, m.264/2’ye göre İcra takibinde,
borçlu ödeme emrine itiraz ederse bu itiraz hemen alacaklıya tebliğ olunur. Alacaklı,
tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını
istemeye veya mahkemede dava açmaya mecburdur. İcra mahkemesi, itirazın
kaldırılması talebini reddederse alacaklının kararın tefhim veya tebliği tarihinden
itibaren yedi gün içinde dava açması lazımdır. Normal şartlarda itirazın kaldırılması
için bir yıl itirazın iptali için altı aylık süre vardır. Süreler hala geçerlidir ancak bu
talepler yedi gün içinde istenmezse ihtiyati haciz ortadan kalkmaktadır. Yedi günlük
sürenin sonrasında da itirazın bertarafı yoluna başvurulabilir ancak ihtiyati haciz
varlığını muhafaza edilmez.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
Öte yandan alacaklı bir dava açmışsa da bu hususa ilişkin düzenleme 3. fıkrada yer alır.
Hükme göre, İhtiyatî haciz, alacak davasının mahkemede görüldüğü sırada konulmuş
veya alacaklı birinci fıkraya göre mahkemede dava açmış ise, esas hakkında verilecek
hükmün mahkemece tebliğinden itibaren bir ay içinde alacaklı takip talebinde
bulunmaya mecburdur. Normal şartlarda ilam zamanaşımına bağlı olarak on yıl içinde
ilamlı icra on yıl içinde başlatılabilir. Bu süre hala geçerlidir ancak ihtiyati haczin
muhafaza edilebilmesi için bu takibin hüküm alındıktan itibaren bir ay içinde
başlatılması gerekir. İhtiyati haczin ortadan kalktığı durumlar da 4. fıkrada düzenlenir.
Alacaklı bu müddetleri geçirir veya davasından yahut takip talebinden vazgeçerse veya
takip talebi kanuni müddetlerin geçmesiyle düşerse veya dava dosyası muameleden
kaldırılıp da bir ay içinde dava yenilenmezse veya davasında haksız çıkarsa ihtiyati
haciz hükümsüz kalır ve alakadarlar isterse lazım gelenlere bildirilir. Eğer dava dosyası
işlemden kaldırılırsa üç ay içinde yenileme talep edilebilir. Ancak ihtiyati haczin
muhafaza edilmesi için bir ay içinde yenilemenin talep edilmesi gerekir. İhtiyati haczin
kendiliğinden kesin hacze dönüştüğü hal de 5. fıkrada düzenlenmiştir. Borçlu müddeti
içinde ödeme emrine itiraz etmez veya itirazı icra mahkemesince kesin olarak kaldırılır
veya mahkemece iptal edilirse, ihtiyati haciz kendiliğinden icrai hacze inkılabeder.
EK NOT: bu süre sorularının adli-idari yargı sınavlarında sıkça sorulduğu hatırlatıldı,
aklınızda bulunsun
Uygulamada pek sık karşımıza çıkmamaktadır. Nitekim çoğunlukla takip başlatırken ya
da dava açılırken talep edilirler.
Borçlu teminat karşılığında ihtiyati haczin kaldırılmasını talep edebilir. İİK m.266’ya
göre, Borçlu, para veya mahkemece kabul edilecek rehin veya esham yahut tahvilat
depo etmek veya taşınmaz rehin yahut muteber bir banka kefaleti göstermek şartı ile
ihtiyati haczin kaldırılmasını mahkemeden istiyebilir. Takibe başlandıktan sonra bu
yetki, icra mahkemesine geçer. Burada sözü geçen mahkeme kural olarak ihtiyati haciz
kararı veren mahkemedir. Ancak takip başlatıldıysa bu durumda takibin başlatıldığı yer
icra mahkemesidir. Buradaki teminat ile m. 263’teki teminatı karıştırmamak gerekir.
Zira 263. Maddede malın muhafazasının borçluda veya üçüncü kişide kalması için bir
teminat gündeme gelirken bu maddede ihtiyati haciz kararının kaldırılması için
mahkemeye borçlu tarafından teminat gösterilmektedir. Maddede takdir yetkisi
öngörülmemiştir. > D!ğer
- maddede takd!r hakkı var .
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
M. 259’da düzenlenir. İhtiyati haciz istiyen alacaklı hacizde haksız çıktığı taktirde
borçlunun ve üçüncü şahsın bu yüzden uğrayacakları bütün zararlardan mesul ve
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
↳ cevabı bulamadım .
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
12. Hafta, 09.05 tarihli derslerin notudur. (Notun bilgim dışında paylaşılmasına
rızam yoktur.)
Teorik ve uygulama birbirinden oldukça farklıdır. Bu nedenle pek çok tartışmaya mahal
vermektedir. Yani bu davanın uygulama alanı ikiye ayrılır. Birincisi teoridekii olması
gereken, kanun maddesinde yazılı olanken diğeri ise uygulamanın alışagelen
muameleleridir. Uygulamada karışıklık olması her şeyden önce kanundaki “iptal”
ifadesindendir. Zira bu ifadeden anlaşılan yapılan işlemin hüküm ve sonuçlarının
ortadan kalkmasıdır. Ancak kanunda tam olarak bu anlam karşılanmamaktadır. Nitekim
burada amaç alacaklının alacağını elde etmesi için borçlunun yapmış olduğu birtakım
tasarrufların o alacaklıya karşı hükümsüz kılınmasıdır. Yani borçlunun üçüncü kişi
ile hukuki işlemi hala geçerlidir, hüküm ve sonuçlarını doğurmaya devam etmektedir.
Maddi hukuk nezdinde işlem geçerliliğini korumaktadır. Ancak davayı açan alacaklı
bakımından lehine hüküm aldığı takdirde alacağı oranında tasarrufun hükümsüzlüğü
söz konusu olacaktır. Örneğin, A kişisinin 100.000 TL alacağı ve ve borçlu B, 1.000.000
TL’lik tasarrufta bulundu. Bu tasarruf herkes için hüküm ve sonuçlarını doğurmaya
devam ederken alacaklı A bakımından şartları varsa tasarrufun iptali davası açacak ve
lehie verilen hüküm ile 1.000.000 TL’lik tasarrufun 100.000TL’lik kısmı hükümsüz
hale gelecek ve alacaklı tatmin edilecektir. Dikkat etmek gerekir ki tasarrufun iptaline
konu olan işlemler maddi hukuk bakımından geçerliliğini koruyan işlemlerdir. Bu
nedenle hüküm ve sonuçlarını doğurmaya devam eder.
Borçlunun malvarlığının aktifinden çıkıp üçüncü kişinin aktifine girmiş bir malvarlığı
değerine alacaklı birtakım süre sınırı ve şartları varsa bu davayı açarak tasarrufu alacağı
nispetinde kendisi için hükümsüz hale getirebilecektir. Borçunun geriye doğru 5 yıl
içinde yapılmış olan geçerli tasarruf işlemleri ortadan kaldırılabilmektedir. Örneğin, kişi
kredi kullanmış, 5-10 yıllık kredi, 2 yıl sonra evini geçerli bir şekilde başkasına
devretmiş. 3. yılda kredi taksitlerini ödeyememeye başlamış, banka hacizden tatmin
olmazsa gider evini devrettiği üçüncü kişiye karşı yapmış olduğu bu tasarrufu şartları
varsa dava eder, malın satılarak paraya çevrilmesini sağlar ve alacağını alır. AYM
konuyla ilgili bir gariplik fark etmiş esasında çünkü üçüncü kişinin hiçbir kusuru yok
ve mağduriyeti gündeme geliyor. Bu nedenle uygulama alanı kısıtlanmaya çalışılmıştır.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
Zaten iradi olarak sakatlık varsa muvazaaa vardır ve mal aslından borçlunun
malvarlığından hiç çıkmamıştır. Bu durumda bu dava açılamayacaktır. Medeni hukuk
alanındaki muvazaa davalarından farklı olarak, tasarrufun iptali davası mutlak değil,
nispidir. Malın aynına ilişkin sonuçlar doğurmayan şahsi bir davadır. Alacaklının
tasarrufun iptali davası açmasındaki amaç, tasarrufu salt icra takibi bakımından iptal
ettirerek alacağını tahsil etmektir. Buna karşılık muvazaa iddiası söz konusu olursa
işlemin bütün hüküm ve sonuçlarının ortadan kalkması amaçlanır. Muvazaa iddiası için
bir icra takibi başlatılması ya da aciz belgesinin varlığı aranmamaktadır. Tasarruf
doğrudan batıldır. Tasarrufun iptali davası şahsi bir dava olduğundan-para alacağına
ilişkindir- hak düşürücü süreye tâbidir(5 yıl). Muvazaa iddiası bakımından ise mülkiyet
hakkına dayandığı için bir hak düşürücü süre öngörülmemiştir. Tasarrufun iptali
davasında üçüncü kişinin iyiniyetinin hiç korunmaması eleştirilmektedir. Bu iki
davanın görevleri ve yargılama usulleri de farklılık arz etmektedir. Yani bu iki dava pek
çok konu bakımından farklıdır ve birbirinin yerine açılamaması gerekmektedir. Ancak
uygulamada farklı tezahürleri vardır.
5 yıl.
Uygulamada bu iki dava iç içe geçmiş şekilde açılmaktadır. Bunun sebebi ise
uygulamanın borçluyu zaten bir iş peşinde olduğunu düşünmesidir. Muavazaaya dayalı
iptal davası şeklinde bir uygulama karşılığı vardır. Ancak böyle bir ifadenin kabul
edilmesi mümkün değildir nitekim muvazaa iddiası varsa tasarrufun iptali gündeme
gelemeyecektir. Zira muvazaa iddiasında malın hala borçlunun malvarlığı içerisinde
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
olduğu ileri sürülmektedir. Yapılması gereken bir tespit davası açmak ve tasarrufun
geçersiz olduğunu tespit ettirmektir. Tasarrufun iptalinde ise bir eda talebi vardır. Cebri
icra yetkisi istenmektedir. (hoca bu muvazaaya dayalı iptal davasına elmaya davalı
armut davası gibi absürt bir durum olduğunu izah etti) Teoride bu talepler aynı anda
yalnızca terditli olarak istenebilmektedir. Uygulamadaki bu türetilmiş dava pek çok
yönüyle eleştirildi. (Bence Yargıtay kararı şeklinde sınav sorusu olabilir, konu
üzerine düşünmemiz muhakeme etmemiz yorum yapmamız beklenebilir.) Mesela aciz
vesikası tasarrufun iptali davası bakımından bir dava şartıdır. Normalde dava şartları
davanın açılmasından hüküm verilinceye kadar mevcudiyetinin korunması gereken
olgulardır. Ancak bu davada aciz vesikası olmasa da mahkeme dosyası inceliyor ve
davayı ayakta tutuyor bunun sebebi ise üçüncü kişinin malvarlığını elinden çıkarmasına
mahal vermek istemiyor.
6183 sayılı Kanun’a Tâbi olarak amme alacaklarının tahsili için yapılan takiplerde de
tasarrufun iptali davası açılması mümkündür. 6183 sayılı Kanun’un 24. Maddesine
göre, Amme borçlusunun bu kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf
-
ve muamelelerinin iptali için umumi mahkemelerde dava açılır ve bu davalara diğer -
jo
kazandıcı işlemler olup borçlunun aktifini azaltan işlemlerdir. İcra hukukunda ise
tasarruftan anlaşılan daha geniştir. Gerçekten maddi hukukta taahhüt işlemi olarak
değerlendirilen bazı işlemler de icra hukuku bağlamında tasarruf işlemi olarak
değerlendirilmektedir. Örneğin borçlunun yapmış olduğu soyut borç ikrarı bir taahhüt
işlemi olmasına rağmen tasarrufun iptali davasına konu olabilmektedir. Alacağın
temliki de bir tasarruf işlemi olup bu davaya konu olmaktadır. Ancak bu durum maddi
hukuk bağlamında da bir tasarruf işlemidir. Mutlaka mülkiyetin devri gerekmez. Bir
ayni hak tesisi varsa yahut kuvvetlendirilmiş bir şahsi hak varsa da tasarrufun iptaline
konu olabilmektedir. Dikkat etmek gerekir ki iptal davasına konu olan tasarruflar
Borcunu pas!f!n! artırıyorsa taahhüt !şlem!.
,
HMK MADDE 376- (1) Davanın taraflarından birisinin alacaklıları veya aleyhine
hüküm verilen tarafın yerine geçenler, borçluları veya yerine geçmiş oldukları ↓
kimselerin aralarında anlaşarak, kendilerine karşı hile yapmaları nedeniyle hükmün
iptalini isteyebilirler. son
Takipte muvazaa yapılması halinde ise borçlunun anlaştığı bir kişi vasıtasıyla takip Sex
başlatılır, kesinleşir, haciz yapılır, satış ve arttırma yapılır. Arttırmada takip
alacaklısı(borçlunun anlaştığı) takibe katılır ve alacağına mahsuben teklif sunar. Bu
durumda para verilmeden borçtan kurtulunmuş olur. Zaten takip alacaklısı ile borçlu
aralarında anlaşmışlardı. Dolayısıyla siz alacağınızı elde edebilecekken bu durum
engellenmiş oldu. Yargıtay bu durum dolayısıyla bazı durumlarda cebri satışların da
tasarrufun iptaline konu olabileceğini kabul etti.
Bu davanın açılması için geçerli bir tasarruf işlemi bulunmalı ve bu davanın açılabilmesi
için alacağın doğum tarihinin tasarruf tarihinden daha önce olması gerekmektedir.
Alacağın muacceliyetinden değil doğum tarihinden söz edilmektedir.Bu durum
özellikle kambiyo senetlerinde ileri düzenleme tarihli çekler bakımından sorun teşkil
etmektedir. Zira esasında alacağın doğumu çekin düzenlenmesinden erken iken çek
üzerindeki düzenleme tarihinin ileri bir tarih olarak düzenlenmesi ihtimalinde çekten
doğan alacağın doğum tarihi tasarrufa konu alacağın doğum tarihinden sonra görünürse
artık bu dava açılamayacaktır. Davalı-borçlu bu durumu ileri sürememektedir.
Yargıtay’a göre kambiyo senedine sebep olan temel hukuki ilişkiden doğan
alacağın doğum tarihi esas alınmaktadır. Zira Yargıtay, sistemi ve Türk halkını
tanımaktadır . Burada mücerretlik alacaklı aleyhine olduğu için ortadan kaldırıp temel
hukuki ilişkiye bakılmaktadır.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
a. İvazsız Tasarruflar
m. 278’de düzenlenmektedir. Mütat hediyeler müstesna olmak üzere, hacizden veya
haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından haczin
veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul olunan alacaklardan
en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan müddet içinde yapılan
bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.
Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez. Mutad
hediyeden kasıt, alışagelmiş hediyelerdir. Düğünde takılan çeyrek gibi… Alacağın
doğum tarihi esas alınsa da geriye doğru İKİ yıllık ivazsız tasarruflara bakılır. Yani
takibi başlattık, kesinleşti hacze gittik haczedecek bir şey bulamadık. Bu tarih itibariyle
geriye doğru iki yıllık tasarrufları için bu davayı açabiliriz. Sonuç olarak azami süre iki
yıl. Ama aynı zamanda alacağın doğum tarihinden de sonra olması gerek. Yani diyelim
alacağım bir yıl önceden, bu durumda iki yıl önceki tasarrufu için bu davayı açmam
mümkün olmaz. Alacak maxcl Hac!z
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir:
1…evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar,
2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek
aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,(edimler arasında ciddi bir nispetsizlik varsa bu iptal
edilebilir, ivazsız bir tasarruf olarak değerlendirilir. Ayrıca uygulamada harcı az
ödemek için taşınmazın bedeli az görünürse bu durumda da bu bendin uygulama alanı
bulacağı söylenebilmektedir. Yargıtay’ın tapu değerlerinin gerçek değerler olmadığı ve
taraflar arasında taşınmazın gerçek değerine yakın bir para transferi işlemi söz konusu
olmuşsa bu bent kapsamında değerlendirilemeyeceğine ilişkin kararları da
bulunmaktadır.)
3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve
intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri, (kişinin birine borcu
varken kendi hayatını güvenceye alması durumu da iptale konu olmaktadır :D)
İlk başlık olan ivazsız tasarruflar bitti. M. 279 ve 280 önümüzdeki haftaya bırakıldı.
BU KONUNUN ÖNEMLİ OLDUĞU VE SORU DA GELEBİLECEĞİ SÖYLENDİ.
ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA BU KONUYA DEVAM EDİLECEK. AYRICA İFLAS
HUKUKU VE KONKORDATO DA FİNALDE SORULACAK. BÜTÜN KONULAR
İŞLENMİŞ ŞEKİLDE FİNAL SINAVINA GİRECEĞİZ.
Derslerde maddi hukuka ilişkin tartışmalar yapılıyor. Belli oranda nota ekliyorum.
Örneğin alacağın temlikinin bir tasarruf işlemi olup olmadığını bilmemiz ve bu davaya
konu olup olamayacağını bilmemiz bekleniyor. Yani işin özünde yine maddi hukuk
bilgilerine ihtiyacımız oluyor. İyi çalışmalar. ↳ tasarruf !şlem!
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
13. Hafta, 16.05 tarihli derslerin notudur. (Notun bilgim dışında paylaşılmasına
rızam yoktur.)
Kişinin maddi hukuk bağlamında yapmış olduğu geçerli tasarrufu icra hukuku
bağlamında geçersiz kılan bir dava türünden bahsedilmektedir. Normal şartlarda icra
iflas hukukun içi maddi hukukun tanımış olduğu haklara hizmet eder şeklinde
tanımlama yapılmaktadır. İcra hukukunun kural olarak maddi hukukla çelişmemesi
beklenir. Ancak m.277 vd.nda düzenlenen tasarrufun iptali davası maddi hukuktaki
tasarrufu kabul etmeyen bir tür geçersizlik düzenlemektedir. Maddi anlamda tasarruf
işlemi hala geçerli olup üçüncü kişinin malvarlığında olan bir mal üzerinden alacaklıya
cebri satış yetkisi veren bir hal söz konusudur. Tasarrufun iptali davasının kapsamının
genişletilmesi üçüncü kişileri mülkiyet hakkına(AY m. 35’te düzenlenen, temel hak
olan) müdahaleyi arttırması dolayısıyla AYM bu durumu fark etmiş ve bazı kararlar ile
yaygınlaşmasını önlemesini sağlamak istemiştir. “Tasarrufun iptali davası doğrudan
mülkiyet hakkına bir müdahale midir” sorusu hala cevapsız olmakla birlikte yargı
merciilerince de henüz bir faaliyette bulunulmamıştır. Bu dava uygulamayla da
şekillenen bir davadır. (Hocamız bunu “içlerine sinme kriteri” olarak değerlendiriyor
) Tasarruf işleminin uygulamacının içine sinip sinmemesine göre değerlendirme
yapıyor. Tasarrufun iptali davasının uygulama alanının daraltılması için bazı önşartlar
mevcuttur. Bu şartlardan ilki alacaklının elinde aciz vesikası bulunmasıdır. Kanunda
öngörülen bu koşul özel bir dava şartıdır. Esasında biz dava şartlarını davanın
açılmasından hüküm sonuçlanıncaya kadar varlığını ararız. Şayet dava süresince dava
şartı eksikliği gündeme gelirse ve bu eksiklik giderilebilecek bir dava şartıysa iki hafta
süre verilerek eksikliğin giderilmesi istenir. Ancak, bu dava şartı bakımından davanın
açılması için aciz vesikasının bulunması değil hüküm sonuçlanıncaya kadar elde
edilmiş olması beklenmektedir. Yargıtay uygulaması bu şekildedir. Aciz vesikası
olmadığı için davanın reddedilemeyeceği yönünde kararlar mevcuttur. Klasik
anlamında dava şartı anlamıyla bağdaşmamaktadır. Bir diğer koşul olarak alacağın
doğum tarihi iptale konu olan tasarruftan önce olmasıdır. Zira alacaklı, borçlunun
malvarlığını bilip ona güvenerek borç ilişkisine girmiştir. Alacaklının bu güveni
korunmak istenmektedir. Son olarak, ileri düzenleme tarihli çeklerdeki mevcut kabul
yüzünden(ÇekK ‘daki geçici maddeden söz ediliyor, ileri düzenleme tarihli çekler
bakımından takip yapılamaması vs…) çek esasında alacaktan önce düzenlenmiş olsa da
üzerindeki tarih alacaktan sonra olabilmektedir. Yargıtay bu durumu alacaklı lehine
yorumluyor ve kambiyo senetlerine özgü düzenlemeyi göz ardı ediyor. Çekin dayanağı
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
olan bir temel ilişki mutlaka vardır, bu nedenle kambiyo senedi üzerindeki düzenleme
tarihine değil asıl ilişkinin olduğu tarihe bakılarak değerlendirme yapılmalıdır,
diyor(Yargıtay da bi’şeyleri çok zorluyor gibi geliyo bana bazen.). Bu önkoşullar bütün
iptal sebepleri bakımından aranmaktadır. Hangi tasarrufların iptale tabi olduğu m.278
vd.nda düzenlenir. İvazsız tasarruflardan bahsediliyor. M. 278, esasında tasarruf
yetkisini sınırlamaktadır. Maddeye göre, Mütat hediyeler müstesna olmak üzere,
hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın
açılmasından haczin veya aciz vesikası verilmesinin sebebi olan yahut masaya kabul
olunan alacaklardan en eskisinin tesis edilmiş olduğu tarihe kadar geriye doğru olan
müddet içinde yapılan bütün bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar batıldır.
Ancak, bu müddet haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki seneyi geçemez.
Aşağıdaki tasarruflar bağışlama gibidir,
1. (önceki kısımlar AYM ile iptal edilmiştir.) evlat edinenle evlatlık arasında yapılan
ivazlı tasarruflar,
2. Akdin yapıldığı sırada, kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek
aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler,
3. Borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartiyle irat ve
intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri.
İvazlar arasında aşrı nispetsizlik karşımıza en çok çıkacak olan halidir. Dikkat etmek
gerekir ki burada bir muvazaa hali yoktur. Gerçekten kişi değerin çok altında satış
işlemini gerçekleştirmiş olabilir. Ancak kanun koyucu bunu ivazsız olark
değerlendirmiştir. Bu da esasında tapu dolayısıyla sık sık ortaya çıkar. Verginin ve
masrafın az ödenmesi için taşınmazları bedelleri sicilde düşük olarak gösterilir. Bedelde
muvazaa var aslında ama bu sadece taraflarca ileri sürülebilecektir. Ancak alacaklı İİK
m.278’e de başvurabilmektedir. Buna karşılık olarak üçüncü kişi asıl bedelin o
olmadığına ilişkin savunmasını yaparken bedelin öyle olmadığını söyleyerek kendi
kusurunu yine kendi lehine hak çıkarmak adını kullanmaktadır ve YargıtAy bazı
kararlarında bu savunmalara cevaz vermektedir :D. Bazı kararlarda açıkça gerçek
değerin yazılmadığının kabul edildiği açıklanmaktadır ve gerçek bedelin ödendiği sabit
ise değerlendirmenin gerçek bedel üzerinden yapılması gerektiği kabulü söz konusudur.
Bu esasında vergi suçunun yapıldığının ikrarı ifadesine hukuki sonuç bağlamaktır .
Bu tasarrrufların aslında ivazlı tasarruflar olduğu, sadece tasarrufun iptali davası
bakımından ivazsız kabul edileceği hususu unutulmamalıdır. Bu kabukün hukuki
niteliği fiksiyon(teknik anlamda varsayım)dur. Bazı hocaların kabulünün aksine karine
değildir. Zira burada belli bir işlem için (ivazsız tasarruf) öngörülen sonucun o nitelikte
olmayan başkaca bir işlem(ivazlı tasarruf) için de tasarrufun iptali davası açısından
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
geçerli olacağı belirtilmiştir. Karinede olduğu gibi iki vakıa(karine temeli ve karine
sonucu) söz konusu değildir.
BU KISIM BAZI EKLEMELERLE GEÇEN HAFTANIN TEKRARIYDI.
Acizden dolayı butlan başlığını taşıyan 279. Maddede düzenlenir. Aslında zaten bu
davanın açılması için aciz vesikası aranıyordu. Peki burada kastedilen nedir? Dört bent
halinde sayılan tasarrufların bu davaya konu olmasını sağlamaktır. Maddeye göre,
Aşağıdaki tasarruflar borcunu ödemiyen bir borçlu tarafından hacizden veya mal
bulunmaması sebebile acizden yahut iflasın açılmasından evvelki bir sene içinde
yapılmışsa yine batıldır:
1 – Borçlunun teminat göstermeği evvelce taahhüt etmiş olduğu haller müstesna olmak
üzere borçlu tarafından mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler;
2 – Para veya mutat ödeme vasıtalarından gayrı bir suretle yapılan ödemeler;
3 – Vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler.
4. (Ek : 9/11/1988-3494/54 md.) Kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapuya verilen
şerhler.
Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun hal ve vaziyetini bilmediğini ispat
eylerse iptal davası dinlenmez.
Tasarrufun iptali davasındaki tasarrufun geniş yorumlanması gerektiğini söylemiştik.
Gerçekten 1 nuamralı bende göre tesis edilmiş rehin hakkı da bu kapsama girmektedir.
Mutlaka taşınmaz veya taşınır devri olmak zorunda değildir. Haciz aşamasına
gelindiğinde malın üzerinde bir rehin varsa aslında ilk olarak rehinli alacaklı tatmin
edilecektir. Rehinli alacaklı, önceliklidir. Kanun koyucu eğer sözleşmede daha önce
taahhüt olmamasına rağmen aciz vesikası alınması tarihinden itibaren bir yıl öncesine
kadar borçlu bir üçüncü kişiye rehin hakkı tesis etmişse tasarrufun iptali davası sebebi
doğmuş demektir.
Diğer bentte ise para dışındaki veya mutat ödeme aracı dışındaki (çek yani) biçimde
yapılmış ödemelerin de tasarrufun iptaline konu olacağı düzenlenmiştir. İfa yerine veya
ifa uğruna yapılan tasarruflar söz konusuysa bu bent gündeme gelmektedir. Hacizden
geriye bir yıl içinde yapılmış olması gerekir. Oldukça da yaygındır.
Üçüncü hal ise vadesi gelmemiş borç için yapılmış ödemelerdir. Yani aslında borçlunun
vadesi gelmiş, takibi kesinleşemiş, aciz vesikası alınmış bir borcu varken gidip henüz
vadesi gelmemiş bir borcu ödemesi elinde aciz vesikası bulunduran alacaklıyı mağdur
konumuna düşürdüğünden bu ödeme de tasarrufun iptali davasına konu olmaktadır.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
Son bentte ise kuvvetlendirilmiş şahsi haklardan söz edilir. Bu durumda örneğin borçlu
evsahibi, baktı ev elden gidecek kiracısına son bir iyilik yaparak kira sözleşmesini
tapuya şerh veriyorlar ve böylece kira sözleşmesi otuz yıl geçerli oluyor. Bu da
alacaklıyı caydırıyor nitekim biliyor ki otuz yıl boyunca taşınmazı kullanamayacak. İşte
bu nedenle ev satılamıyor. Tapuya verilen kuvvetlendirilmiş şahsi hak, malikin pasifini
arttırmaktadır. Bu nedenle bulunulan tasarruf pasifi arttıran bir işlem olduğundan
malvarlığının aktifinde dursa da tasarrufun iptali davasına konu olabilecektir.
279. maddenin 278. Maddeden en önemli farkı üçüncü kişiye ispat imkanı
sağlamasıdır. Gerçekten fıkraya göre, Bu tasarruflardan istifade eden kimse borçlunun
hal ve vaziyetini bilmediğini ispat eylerse iptal davası dinlenmez. Bu dört hl mevcut
olsa da üçüncü kişinin borçlunun acz halinde olduğunu bilmediğini ve bilebilecek
durumda olmadığını ispat ederse iptal davasının sonuçlarından kurtulabilmektedir.
Üçüncü kişinin iyiniyetini ispat etmesi davanın reddini sağlayabilir. Menfi bir vakıa
ispat edilmeye çalışılmaktadır. Menfi bir vakıa üç şekilde ispat edilebilir: aksinin
mümkün olmadığı ispat edilerek, sonuçtan hareketle ve sebepten hareketle. Bu yollar
ile üçüncü kişi ispat faaliyetlerinde bulunabilmektedir.
Unutmayalım ki pratikte esas olarak mahkemenin ve Yargıtay’ın içine sinme kriterini
sağlamanız gerekir.
İİK m. 280’de düzenlenir. Madde kenar başlığı ise Zarar verme kastından dolayı
iptaldir. Diğer iptal sebeplerinde bir zarar kastı aramamıştık. Burada artık kast aranır.
Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla
yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu malî durumun ve zarar verme
kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin
bulunduğu hâllerde iptal edilebilir. İlk koşul, borçlunun malvarlığının borçlarına
yetmiyor olmasıdır. Yani malvarlığının pasifinin aktifinden fazla olması beklenir.
Borçlu borca batık olmalıdır. Diğer koşul ise alacaklıya zarar verme kastı ile işlem
yapılmasıdır (subjektif unsur). Yapılış gerekçesi bu zarar olmalıdır. Öte yandan
borçlunun mali durumunun da üçüncü kişi tarafından biliniyor olması gerekir. Nihayet
üçüncü kişi zarar verme kastını da hükmün lafzına göre bilmesi gerekir. 277’de
aradığımız şartlar burada da elbet geçerlidir. Bu hükmün uygulanabilirliğini sağlayan
kısmı ikinci fıkrasıdır: Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile
üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya
evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur.
Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre isbat
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
edebilir. Lafza göre üçüncü kişi sayılan akrabalardan biriyse borçlunun borca batık
olduğu ve tasarrufu alacaklıya zarar verme kastıyla yapmışsa bu kastı bildiği kabul
edilir. Eğer bilmiyorsa bunun ispat edilmesi beklenir. Süre sınırı da maddede
belirlenmiştir. İşlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine
haciz veya iflâs yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır. Burada aciz vesikasından geriye
doğru değil, 280’e göre yapılan tasarrufun yapıldığı tarihten geriye doğru beş yıl içinde
takip başlatılması öngörülmüştür. Bu davanın açılması zaten azami olarak 5 yıldır. Eğer
devre konu mesele ticari işletme ise veya ticari işletmenin önemli bir kısmı ise bu
durumda 280/3’e göre değerlendirme yapılır. Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut
ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını
iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar
kasdını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kasdiyle hareket ettiği kabul olunur.
Bu karine, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az
üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğini veya ticari işletmenin bulunduğu yerde
görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı
takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan
olunduğunu ispatla çürütülebilir. Tasarrufa konu işlemin meselesi bir ticari işletmenin
unsurunun devri ise iki şeye ilişkin karine getirilmiştir. İlki borçlunun zaten zarar kastı
ile hareket ediyor olması ve diğeri de üçüncü kişinin de bunu biliyor olmasıdır. Bu
karinenin çürütülmesi de hükmün sonunda yer alır. Bu devrin alacaklıya bildirildiği
ispat olunursa karine çürütülür. Devirden önce bütün alacaklıların bilgilendirilmiş
olması gerekir. Bu yapılmazsa Ticaret Sicil Gazetesinde ilanda bulunulması gerekir.
280. Maddedeki zarar verme kastı, muvazaa ile karışmasına sebep olmaktadır ancak
burada yapılan işlem geçerli bir işlemdir. Buna dikkat ediniz. Konunun başındaki
muvaaza ile karşılaştırma kısmına tekrar göz atmanızı rica ediyorum . Tasarrrufun
iptali davasında iptal sebepleri bu şekildedir. 280.madde diğer sebeplere göre daha geniş
uygulama alanı bulmaktadır.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
>
- Açamaz .
1. DAVACI: Elinde aciz vesikası bulunan herhangi bir alacaklı tasarrufun iptali
davasında davacı olabilmektedir.
son devralan kimse kötü niyetliyse davalı sıfatında olacaktır. İyiniyetli olan kişinin
haklarına halel gelmez.
3. YARGILAMA USULÜ: M. 281’e göre dava basit yargılama usulüne göre görülür.
Serbestçe takdirden kasıt ispat hukukuna ilişkindir.
4. GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME: Tasarrufn iptali davasını açan kişi ile borçlu
arasındaki ilişki iş ilişkisi, ticari ilişki gibi ilişkiler olabilir. Ancak tasarrufun iptali
davasını açan davacı ile davalı üçüncü kişi arasında herhangi bir hukuki ilişki yoktur.
Bu nedenle de borçlu ile alacaklının ilişkisi buraya sirayet etmez. Tasarrufun iptali
davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Talebin niteliği gereği
asliye hukuk mahkemesinde görülür. Yetkili mahkeme ise genel hükümler
çerçevesinde belirlenir. Kafa karıştıran husus taşınmazlarda gündeme gelmektedir.
Ancak tasarrufun iptali davası taşınmazın aynına ilişkin bir dava değildir. Zira
tasarrufun geçerliliğine ilişkin bir tereddüt yoktur. Esasında geçerli bir tasarruf
vardır bu nedenle taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkili olma hkli
burada uygulanmamaktadır. Bir ayni hak tarrtışması yoktur. Kanunun öngördüğü
sebeplerden biri vardır(m.278-279-280) ve talep cebri satış yetkisi istenmesidir.
Davalının yerleşim yeri yetkilidir. İstihkak iddiası olduğu hallerde-üçüncü kişi
istihkak davası açmışsa-, karşı dava olarak tasarrufun iptali davası açılmışsa istihkak
iddiasını inceleyen icra mahkemesi tasarrufun iptali davasını da görme yetkisini
haizdir(m.97/17). İstihkak davasına karşı haczi yaptıran alacaklı bu kanunun 11 inci
babı hükümlerine dayanarak ve muvakkat veya kati aciz belgesi ibrazına mecbur
olmaksızın mütekabilen iptal davası açabilir. Dava ve mütekabil davada tarafların
gösterecekleri bütün delilleri hakim serbestce takdir eder.
6. SÜRE: m. 284’te düzenlenir. İptal davası hakkı, batıl tasarrufun vukuu tarihinden
itibaren beş sene geçmekle düşer.
malların değeri oranında tazminat gündeme gelir. Üçüncü şahıs nakden tazmine mecbur
edilir. Ancak alacaklı alacağından fazla olmamak üzere tazminat alabilmektedir. Yani
eğer alacak 100.000 TL ve iptal edilen tasarrufun değeri 1.000.000 TL ise dava konusu
100.000TL’liktir ve alacaklıya 100.000TL ödenmesi gerekir. Harçlar bu miktara göre
hesaplanır. Üçüncü şahıs da doğan zararını borçludan aynı davada-iptal davasında-
isteyebilir. Aslında usul hukukuyla örtüşmemektedir. Borçlu ile üçüncü kişinin
menfaati çatışmaktadır. Zira üçüncü kişi borçlu lehine pasifini arttırmaktadır. Bu
davanın uygulamada ismen bir karşılığı olmasa da öğretide yan dava olarak
nitelendirilmektedir. Burada üç taraflı bir dava ilişkisi kuruluyor aslında usul hukukuyla
örtüşmeyen kısmı bu. Dava pratik açıdan çok da önemli değildir zira borçlu zaten
borcunu ödeyemediği için tasarrufun iptali davasına başvurulmaktadır.
14. Hafta, 23.05 tarihli derslerin notudur. (Notun bilgim dışında paylaşılmasına
rızam yoktur.)
Arkadaşlar normalde konuya çaışıp notunu öyle çıkarırım. Ama malumunuz
zaman sıkıntısı nedeniyle dersten sonra hemen notu hazırladım. Derste ne varsa
onu aynen aktarmaya çalıştım. Eksik havada kalan kısımlar mutlaka olacaktır
ancak umarım göz önünde bulundurulur.
İFLAS HUKUKU
İflas hukukunda külli icradan söz edilir. Yani borçlunun karşısında cüzi icrada olduğu
gibi tek bir alacaklı değil bütün alacaklıları vardır. İflas hukuku geçmiş zamanlardan
beri uygulanagelen bir hukuktur. Alacaklıların tatmin edilmesinin yanı sıra borçlarını
ödemeyen borçlunun cezalandırılması da amaçlandığından cezalandırıcı bir fonksiyonu
da haizdir. Cüzi icra ile külli icranın ayrılan bazı özellikleri vardır.
- İlk olarak cüzi icrada karşıda tek alacaklı varken külli icrada borçlunun karşısında
bütün alacaklıları vardır.
- İkinci olarak herhangi bir kişinin cüzi icraya konu şeyin borçlusu olabileceğini
biliyoruz. Ancak külli icrada borçlu kişi kural olarak tacir veya tacir sayılan
kimselerden olmalıdır. Yani borçlu herhangi biri olamamaktadır. Borçlunun niteliği
de bu şekilde farklılık arz etmektedir.
- Cüzi icrada haciz veya satış işlemleri için herhangi bir mahkeme kararı
aranmamaktadır. Öte yandan iflasın ağır sonuçları göz önünde bulundurulduğunda
iflasın açılabilmesi için mahkeme kararı gerekmektedir.
- Cüzi icrada görevli organlar; icra dairesi, icra mahkemesi, genel mahkemeler veya
istinaf/temyiz aşamasında BAM ve Yargıtay’dır. Külli icrada ise bundan farklı
olarak bazı özel organlar vardır. Her iflas takibinin içerisinde oluşturulan
organlardır. Kurulma amaçları alacaklıların menfaatlerinin korunmasıdır. Bu
organlar alacaklılar tarafından oluşturulacaktır.
- Cüzi icrada borçlu kendi aleyhine takip başlatamazken külli icrada borçlu kendi
iflasını talep edebilmektedir. Hatta bazı hallerde borçlu kendi iflasını istemek
zorundadır.
- Eğer birden fazla alacaklı varsa cüzi icrada hacze iştirakten ve bazı alacaklılar
bakımından öncelikli olması bakımından ayrım yapılmaktadır. Fakat külli icrada
böyle bir şey yoktur. Alacaklıların eşit olduğu kabul edilir.
- İflas hukukunun külli icra olmasının nedeni bir kül halinde ifade edilmesidir. Bu
ilkeye iflasın külliliği denir. Bunun yansıması iki şekilde tezahür eder: ilki,
alacaklıların hepsinin karşısında olması ve ikincisi de borçlunun bütün malvarlığı
bakımından sorumlu olmasıdır.
- Alacaklılar arasında eşitlik ilkesi vardır. Cüzi icrada öncelik sırası vardı.
- İflas tasfiyesinin tekliği ilkesi. Asliye Ticaret Mahkemesi iflasın açılması kararı
verdikten sonra borçluya takip yapılmasının ya da iflasının istenmesinin esasında
hukuki yararı da yoktur. Bu ilke gereğince mümkün de değildir.
- İflas hukuku kamu hukuku karakterlidir. Sonuçları konkordatoya nispeten daha
ağırdır. Örneğin kişi müflis sıfatını alırsa bazı işlerden/mesleklerden yasaklı
olmaktadır. Cezalandırıcı fonksiyonlarından biridir. Müflis olmak kamu hukuku
bakımından böyle bazı ağır sonuçlara sebebiyet vermektedir.
- Mülkiyet prensibi, iflasın mülkiliği. Bu prensip herhangi bir devlet mahkemesinde
verilen iflas kararının başka bir devlet mahkemesinde tenfiz yolu ile sonuçlarının
doğmasının mümkün olmadığını ifade eder.
Kural olarak tacirler iflasa tabidir. Bir ticari işletmeyi kısmen veya tamamen kendi
adına işleten kişiye tacir denir. Gerçek veya tüzel kişiler taciz olabilmektedir. Bir de
Türk Ticaret Kanunu’nda tacir olmayan ama tacir gibi sorumlu olan ve tacir sayılan
kimseler düzenlenmiştir. Bu kişilerin de iflasa tabi olduğu söylenebilir. Örneğin
TTK m.12/2’ye göre bir ticari işletme açtığını iletişim kanalları ile duyuran kimse
veya Sicil’e bildirilmişse ancak ticari faaliyete başlamamışsa kişi tacir
sayılmaktadır. Bu kişi hakkında iflas kararı verilebilmektedir. Yine TTK m.14’e
göre izin ve onay ihtiyacı olup bu izin veya onay olmaksızın ticaret yapan kimseler
tacir sayılmaktadır. Yani onların da iflası istenebilecektir. Örneğin memurlar,
avukatlar izin olmaksızın bir ticari işletme işletirlerse iflasları istenebilmektedir.
Ayrıca ticaret şirketlerinin de iflası istenebilir. Zaten TTK m.16’ya göre ticaret
şirketleri doğrudan tacir sayılmaktadırlar. Kimler ticaret şirketidir, kimler değildir
bunun takdiri bize ait (Buranın üzerinde durulmuştu soru böyle bir yerden gelebilir,
notun sonuna ekleyeceğim, neleri bilmemiz gerektiği de başlıklar şeklinde söylendi
zaten.). Öte yandan amacına ulaşmak amacıyla ticari işletme işleten dernekler de
iflasa tabidir. Normalde dernekler belli bir amacı gerçekleştirmek hedefiyle
kurulurlar. Bu hedefe ulaşmak amacıyla ticari işletme işletebilirler. Bu derneklerin
de tacir sayılacağı ve iflaslarının istenebileceği kabul edilmektedir. Ancak kamu
yararına olan dernekler ticari işletme işletse dahi iflasa tabi olmayacaktır. Bu
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
kural vakıflar için de geçerlidir. Yani vakfın ticari işletmeye sahip olması da onu
iflasa tabi kılar fakat gelirinin yarısından fazlasını kamu hizmetine adamışsa bu
durumda o vakfın iflası istenemeyecektir. İdari teşkilat içinde bulunan kurumların
da (belediye, il özel idaresi vs…) ticari işletme işletmesi kendi kanunları
çerçevesinde mümkündür. Eğer kanunlarından ticari işletme işletmelerine cevaz
verilmişse bu ticari işletmeler bakımından iflasları istenebilecektir. Ancak burada
örneğin belediyeye ait bir ticari işletme varsa belediyenin değil, şirketin iflası
istenmektedir. Örneğin Kızılay, maden suyu işletmektedir. Doğrudan Kızılay’ın
iflası istenememektedir. Şirketin iflası istenebilir. Bankanın yönetim ve denetim
kurulundaki kimseler de belli şartlar altında iflasa tabi olan kimselerdenlerdir. Bu
kişiler tacir sayılan kişilerdir. Ticari işletmeaçmayan ve açmış gibi hareket eden
kimseler de TTK m.12/3 gereğince tacir gibi sorumludurlar ve donatma iştiraki de
tüzel kişiliği haiz olmasa da tacir gibi sorumludur. Bunlar da iflasa tabidirler. Bunlar
dışında özel hükümler gereği tacir sayılan kişiler vardır. Örneğin, ticareti terk eden
kişinin terk ettikten sonraki 1 yıl içinde iflası istenebilmektedir. Komandite ortak ve
kolektif şirket ortaklarının da iflası istenebilmektedir(biliyosunuz normalde biz
şirketin iflasını isteriz.). SPK’da da bir düzenleme vardır. 7101 sayılı kanun
değişikliği öncesinde konkordatonun tasdik edilmemesi feshi halinde borçlunun
iflası istemekteydi ve borçlunun iflasa tabi olan kişilerden olup olmadığına
bakılmamaktaydı. Ancak değişiklik sonrasında borçlunun sıfatı önem arz
etmektedir. İflasa tabi kimselerden olmaktadır.
Borçlunun mali durumunun kötüleşmiş olması beklenir. Ama kural olarak borç
miktarının bir önemi yoktur. Borcun niteliği de önemli değildir. Yani tacirin kişisel
ihtiyacı için girmiş olduğu borç ilişkisi de onu iflasa götürebilir. Burada borç yine
para veya teminat borcu olmalıdır. Ancak borç rehinle temin edilmemiş olmalıdır.
DİKKAAATT!!!!!!!!!ÖNCE REHNE BAŞVURU ZORUNLULUĞU BURADA
DA VARDIR(İİK m.45). Hülasa vadesi gelmiş ve rehinle temin edilmemiş bir
borç varsa iflas istenebilmektedir. Ayrıca bazı özel iflas sebepleri öngörülmüştür.
bu sebepler doğrudan doğruya iflas sebepleri dedğimiz sebeplerdir. İİK m.177-178-
179’da düzenlenir.
Organların Görevleri
iflas
takipsiz sermaye
takipli (doğrudan şirketlerinin iflas
doğruya) sebepleri
kambiyo
genel iflas yoluyla senetlerine
alacaklı talebiyle borçlu talebiyle
takip mahsus iflas
yoluyla takip
zorunlu ihtiyari
- İcra Dairesi: İcra dairesi takipli iflasta görev almaktadır. Takipli iflasta tıpkı cüzi
icradaki gibi takip talebi gönderilir. Takip yolunda genel iflas yoluyla takip tercih
edilir. İşte bu takip talebi borçlunun muamele merkezindeki icra dairesinde
yapılmaktadır. Yetki sözleşmesi yapılması mümkündür. M. 154/3’ göre Borçlu ile
alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile tayin etmişlerse, o yerin icra dairesi
dahi iflas takibi için yetkili sayılır.Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
- İflas Dairesi: İflasın açıldığını ilgililere bildirmek ve ilan etmek iflas dairesinin
görevidir. İflas dairesi bildirim yapmaktadır. İflas kararı alındığında, karar
kaldırıldığında, toplantı yapılacağında bildirimler iflas dairesince yapılır. Ayrıca
defter tutmak, muhafaza tedbirleri almak, tasfiyenin hangi usulde yapılacağına karar
vermek(adi mi basit mi), birinci alacaklılar toplantısına başkanlık etmek, birinci
alacaklılar toplantısı yapılmazsa iflas idaresi yerine iflas masasını idare ve tasfiye
etmek, iflas idaresi işlemlerini denetlemek(Basit tasfiyede, tasfiyeyi iflas idaresi
yapmaktadır.). İflas dairesiin yetkisinin kesinliği konusunda kanunda açık
düzenleme yoktur ancak uygulamada ve öğretide kabul görülen kesin olduğudur.
İcra dairesinin yetkisi kesin değildi. Biraz sonra asliye ticaret mahkemesini
göreceğiz onun da yetkisi kesin.
- İcra Mahkemesi: Burada icra ve iflas dairelerinin, iflas bürosunun, iflas idaresinin
ve alacaklılar toplantısının muameleleri ve kararlarına karşı yapılan şikayetler
incelenmektedir. Sıra cetveline karşı itirazlar incelenir ve iflas idaresinin seçimini
yapar. Yetkisi de kesin bir yetkidir. Ancak bir kanuni düzenleme yoktur. Bu kesin
yer ise borçlunun muamele merkezidir.
Borçlunun iflasa tabi kişilerden olup olmadığı iflas takibi bakımından itiraz
sebebidir. Ancak her halükarda Asliye Ticaret Mahkemesi kişinin borçlu olup
olmadığını tespit etmek zorundadır. Öğretide bu özel bir dava şartı olarak
değerlendirilmektedir. Ancak takip şartı değildir. Kişi takip yolu olarak genel iflas
yoluyla takibi seçmiş olabilir, ama bu yolla devam etmek istemiyorsa bir kereye
↑
mahsus olarak haciz yolu ile takiple değiştirilebileceği öngörülmüştür. Aynı şekilde
ne
genel haciz yoluyla takip başlatıldıysa ve borçlu da iflasa tabi kişilerdense bir kereye
mahsus olarak takip yolu iflas yolu ile takip olarak değiştirilebilmektedir.
Kabul ed"l"r .
İcra da!res!n!n yetk!s! kes!n değ"l
-
.
&
alır. Bu sıfatın alınması, tarih itibariyle belirtilir. Müflis sıfatı ticari hayatta tacirin
ölümü gibidir. bu anın ne zaman olduğu önemlidir. İflas dairesi, kararı ilan eder.
Müflis hakkında başka iflas davası varsa davanın bir tanesi görüşür ve diğerleri
bakımından bekletici mesele yapılır. M. 164’e göre kanun yolu süresi 10 gündür.
Ama 1 haziran itibari ile iki hafta olarak kabul edilecek. Verilen iflas kararı nerede
verilmiş olursa olsu borçlunun her yerdeki malvarlığı iflas masasındadır. Ayrıca iflas
kararı kesinleşmedikçe iflas masasının satışı mümkün olmayacaktır.
Muhafaza tedbirleri, sınırlı sayıda belirtilmemiştir. Defter tutulması da bir muhafaza
tedbiridir. Alacaklının teminat yatırılması gerekir.
Takipliden farklı olarak takip talebi yok. Doğrudan asliye ticaret mahkemesine
giderek borçlunun iflası istenir. Burada ayrıca özel bir iflas sebebinin varlığı
aranmaktadır. Bunlar yoksa eğer takipli iflas yapılmalıdır. ama kanunda düzenlenen
sebep varsa doğrudan doğruya iflasa başvurulabilir. Alacaklının talebi ya da
borclunun talebiyle olabilmektedir. Borçlu bakımından ihtiyari ya da zorunludur.
Yani bazı haller vardır ki borçlu kendi iflasını istemek zorunda kalmaktadır.
M.177’de alacaklının talep edebilmesi için bu sebepler öngörülmüştür. Aşağıdaki
hallerde alacaklı evvelce takibe hacet kalmaksızın iflasa tabi borçlunun iflasını
isteyebilir.
1 – Borçlunun malum yerleşim yeri olmaz, taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle
kaçar, alacaklıların haklarını ihlal elen hileli muamelelerde bulunur veya bunlara
teşebbüs eder yahut haciz yoliyle yapılan takip sırasında mallarını saklarsa;
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
Terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesi çok da önemli değil deyip geçtik…
Slayttan bakın isterseniz yine de.
İflasın Sonuçları
Borçlu Bakımından
- Borçlu müflis sıfatını alır ve müflisin tasarruf yetkisi yoktur. Artık malvarlığının
yönetimi iflas idaresindedir. Müflisin yapmış olduğu tasarruflar hükümsüzdür.
Alacaklılara karşı hükümsüzdür.
- Müflisin taraf olduğu derdest bazı hukuk davaları durur. Kural olarak takipleri durur
ve düşer. İkinci alacaklılar toplantısının yapılmasından itibaren 10 güne kadar bu
takipler duracaktır.
- Borçlunun malvarlığı iflas masasını oluşturur. Haczi kabil malvarlığı aranır. Mal
üzerinde rehin varsa bu durumda bu mallar da masaya aittir. Müflisin malik olmadığı
ve borcunu temin için rehnedilmiş mallar olabilir. Onlar müflisin malvarlığına dahil
olmayacaktır. Zira mülkiyet müflise ait değildi.
- Müflis sıfatının kaybolması itibarın iadesi müessesi ile mümkündür. Bu kavram
önemli olabilir.
- Rehinli alacaklı takip başlatmamış ise rehinli malış satışı iflas idaresince yapılır ve
alacaklıya ödenir. İflas açılmadan önce takip başlatılmışsa -rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takip- sadece bu takip devam edecektir.
- Tasarrufun iptali davası açma hakkı iflas idaresine geçer.
- Üçüncü kişilerin iyi niyeti iflas açılması ilanına kadar korunmaktadır.
- Masaya karşı takip yapılabilir.
- İflas idaresi dava takip yetkisini kullanarak sonrasında davalara devam edebilecektir.
Alacaklılar Bakımından
- Faiz iflas açılmasına rağmen devam eder.
- İflas kararı alındığında borçlunun borçları henüz muaccel olmamışsa yani müeccelse
artık muaccel olurlar. Müflisin borçlu olduğu alacaklar bakımından muaceliyet
doğar.
- Şarta bağlı alacakalar m. 197’de düzenlenir. Alacaklı talikı bir şarta veya gayri
muayyen bir vadeye muallak bulunan alacağını da kaydettirebilir. Fakat hissesini
şartın tahakkukunda veya vadenin hulülünde alır.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
İflasın Tasfiyesi
Dört aşamada gerçekleşir. Masa oluşturuldu, idare edildi, masanın malları satıldı ve
nihayet paranın paylaştırılması. Defter tutulmasından bahsetmiştik bu görev iflas
dairesinindi. Tasfiye şeklini de daire belirliyordu. Malların muhafazası için gereken
tedbirler alınır. Tasfiyenin şekli iflas kararının kendisine bildirilmesiniden itibaren 2
ay içerisinde belirlenmesi lazım. Eğer adi tasfiye masrafları karşılanamıyorsa basit
tasfiye tercih edilir. Bazen masada olacak haczi kabil hiçbir malvarlığı
bulunmayabilir. Mevcut mal basitin de masraflarını karşılayamayacaksa bu durumda
iflas tasfiyesinin tatili söz konusu olur. Eğer malvarlığı adi tasfiye masraflarını
karşılamaya yetmeyecekse bu durumda borçlu kalan masrafı cebinden karşılayarak
adi tasfiye istediğini belirtebilir, 6 ay içinde bitirilmelidir. Bitirilmezse yine basit
tasfiye. Basit tasfiye yapılacaksa buna ilişkin karar da ilan edilir. Burada özel
organlar yoktur, işlemleri iflas dairesi düzenler. Masaya adını yazdıran alacaklılar
iflas alacaklılarıdır. Alacağın masaya yazılması ile alacaklar bakımından
zamanaşımı da kesilmiş olmaktadır. İflasın ilanı itibaren 1 ay içinde yazılabilir.
Sonrasında da yazılır ama tasfiye kesin dağıtım yapılana kadar tatmin
olamayabilirler. Geçici dağıtım yapılıyor çünkü. Yani 1 ay içinde yazılırsa geçici
dağıtmadan yararlanılır, 1 aydan sonra yazılırsa kesin dağıtım beklenir.
Bu karar verecek olan makam asliye ticaret mahkemesidir. İflasın tasfiyesi bittikten
sonra iflasın kaptılması gerekir. Kapandığı da ilan edilir. Artık müflise takip
yapılabilir. Müflis sıfatı kalmaya devam eder. Bu sıfatın kaldırılması için müflisin
itibarın iadesini talep etmesi gerekir. takipler düşmüştü, tekrar kalkmaz tabii ki .
İflasın kaldırılması ise m. 182’de düzenlenir. Borçlu bütün alacaklılarının
taleplerinin geri aldıklarına dair bir beyanname veya tekmil alacakların itfa
olunduğu hakkında bir vesika gösterir veya akdolunun konkordato tasdik edilirse
mahkeme, iflasın kalkmasına ve borçlunun serbestçe tasarrufu için mallarının
kendisine iadesine karar verir. İflasın kaldırılması ve kapatılması farklı şeylerdir.
Karıştırmayınız… Burada karar veren yine asliye ticaret mahkemesidir.
KONKORDATO HUKUKU
Konkordato, borçlunun müflis sıfatını kazanmaması için, ticari hayatına devam
edebilmesi için, bir yandan da alacaklıların alacaklarını daha kolay yolla tazmin
etmesini sağlamaya çalışan bir müessesedir. Konkordatoda borçlu, herhangi biri
olabilmektedir. Alacaklı ile adeta bir anlaşma yapılmaktadır. Buna göre, borçlu
borçlarını ödemek istediğini belirterek alacaklının vade yaratması istenir. Buna vade
konkordatosu denir. Öte yandan alacaklıdan alacağının belli miktarından feragat
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
komiseri asliye ticaret mahkemesine belirli raporlar sunar. Mali durumun düzeldiği
anlaşılırsa kesin mühletin kaldırılmasına karar verilir. Konkordatonun devamı kararı
verilir. Bazen mühlet kararı verilir, mali durum kötüleşir. bu durumda da doğrudan
iflasa karar verilebilir.
Alacaklılar bakımından sonuçları m. 294 ve 295’te düzenlenir.
Kesin mühletin alacaklılar bakımından sonuçları:
Madde 294-
Mühlet içinde borçlu aleyhine 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir
takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyatî tedbir ve ihtiyatî haciz
kararları uygulanmaz, bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak
düşüren müddetler işlemez. Eğer satış yapılmışsa, bunun neticesinde alacaklıya
ödenecektir.
206 ncı maddenin birinci sırasında yazılı imtiyazlı alacaklar için haciz yoluyla takip
yapılabilir.
Tasdik edilen konkordato projesi aksine hüküm içermediği takdirde kesin mühlet
tarihinden itibaren rehinle temin edilmemiş her türlü alacağa faiz işlemesi durur.
Takas bu Kanunun 200 ve 201 inci maddelerine tâbidir. Bu maddelerin
uygulanmasında geçici mühletin ilânı tarihi esas alınır.
Hacizli mallar hakkında niteliğine uygun düştüğü ölçüde 186 ncı madde hükmü
uygulanır.
Konkordato mühletinin verilmesinden önce, müstakbel bir alacağın devri sözleşmesi
yapılmış ve devredilen alacak konkordato mühletinin verilmesinden sonra doğmuş
ise, bu devir hükümsüzdür.
Konusu para olmayan alacaklar, alacaklı tarafından, ona eşit kıymette para
alacağına çevrilerek komisere bildirilir. Şu kadar ki borçlu, komiserin onayıyla
taahhüdün aynen ifasını üstlenmekte serbesttir.
Kesin mühletin rehinli alacaklılar bakımından sonuçları
Madde 295-
Mühlet sırasında rehinle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi
yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir ancak bu
takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı
gerçekleştirilemez.
Şu kadar ki, rehinli malın konkordato projesine göre işletme tarafından kullanılması
öngörülmüyor veya kıymeti düşecek ya da muhafazası masraflı olacak ise 297 nci
maddenin ikinci fıkrasındaki usule göre satışına izin verilebilir. Satış gelirinden
rehinli alacaklıya rehin bedeli kadar ödeme yapılır.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
Bağlayıcı hale gelmesi tasdik kararı ile olur. Konkordato projesine eklenen alacaklar
konkordato talebinden önce doğan alacaklar, mühlet içinde komiserin izni ile doğan
alacaklar, rehin kapsamı dışındaki alacaklar ve 6183 s. Kanun alacağı dışındaki
kamu alacakları. 206/1’deki alacaklılar projeden etkilenmez.
Takiplere etkisi: Kural: konkordato bağlayıcı hale geldikten sonra paraya çevirme
aşamasına gelmemiş takiplerde haciz düşer. 308/ç’de düzenlenir. İstisnası
206/1’deki alacaklılar. - > Reh!nl! olanlar .
Her türlü alacağa faiz işlemesi durur(aksine hüküm yoksa). Mühlet kararı sonrası
için de faiz istenebilir. 206/1’deki alacaklılar da bundan etkilenir. Yani faiz onlara
da işler.
Çekişmeli alacaklar bakımından sonuçları: 308/b. Alacakları itiraza uğramış olan
alacaklılar, tasdik kararının ilânı tarihinden itibaren bir ay içinde dava açabilirler.
Tasdik kararını veren mahkeme, konkordato projesi uyarınca çekişmeli alacaklara
isabet eden payın, kararın kesinleşmesine kadar borçlu tarafından, mahkemece
belirlenen bir bankaya yatırılmasına karar verebilir. Süresi içinde dava açmamış
olan alacaklılar, bu paydan ödeme yapılmasını talep edemezler; bu durumda
yatırılan pay borçluya iade edilir.
Konkordatonun kısmen feshi:
Madde 308/e-
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
1.b. Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip usulüne göre açılmış ancak sadece üçüncü
kişiye karşı açılmıştır. Ancak bu takip hem asıl borçluya hem de rehin borçlusuna karşı
birlikte açılmalıdır. Yani burada mecburi takip arkadaşlığı vardır. bir borç için üçüncü
kişi kendi taşınmazını rehnetmişse takibin üçüncü kişiye ve asıl borçluya karşı
açılmalıdır. Mecburi takip arkadaşlığı takip şartıdır. Yani somut olayda takibin iptal
edilmesi gerekir nitekim takip şartı eksikliği vardır. Mevcut takip iptal edilerek yeni
takip iki kişiye birlikte açılmalıdır. Ancak sorudaki gibi iki ayrı takibi birleştirmenin de
caiz olduğunu savunan görüşler bulunmaktadır. Onların gerekçesi ise usul
ekonomisidir.
1.c. Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibe ilişkin hükümlerde 170/b maddesi
atıf hükmüdür. Bu maddenin atıfta bulunduğu maddelerden biri de m. 71’dir. İİK m.
71’e göre Borçlu, takibin kesinleşmesinden sonraki devrede borcun zamanaşımına
uğradığını ileri sürecek olursa, 33 a. Maddesi hükmü kıyasen uygulanır. Bu maddenin
de atfı ile 33/a maddesi uygulanabilecektir. Bu soruda yakalamamız gereken buydu.
Ancak soruda takip kesinleşmedği için mahkeme kararı yerindedir. Zamanaşımı borca
itiraz olarak ileri sürülmeliydi.
2. İlamların icra edilmesi için kural olarak kesinleşme aranmamaktadır. Ancak kanunda
bazı istisnalar öngörülmüştür, bu istisnalardan biri de taşınmazın aynına ilişkin
ilamlardır. Taşınmazın aynına ilişkin kararların icra edilebilmesi için kesinleşme şartı
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
aranmaktadır. Olayda kişi ilk olarak taşınmazın aynına ilişkin bir talepte bulunurken
ıslah yoluyla talebini değiştirip bedel ödenmesine ilişkin talepte bulunmuştur. Yani
esasında artık talep ve hüküm taşınmazın aynına ilişkin olmaktan çıkmış ve bedele
ilişkin olmuştur. Bu nedenle icrası için kesinleşmenin aranmaması gerekir. ancak bir
görüşe göre de kanun yolunda pek çok şey değişebileceğinden, belki ıslah bile ortadan
kalkabileceğinden icrası için kesinleşmesi beklenir.
3.a. İcranın geri bırakılması m. 36’da düzenlenir. Kişi ilk olarak ilama karşı kanun
yoluna başvurur, daha sonra bunu belgeler ve bu belgeyi icra dairesine vererek icra
mahkemesinden karar almak için süre ister. İcra dairesinden bu talepte bulunurken
teminat gösterilir. Bu teminat ilama konu bedel veya şey olarka gösterilebileceği gibi
bundan başka şeyler de olabilmektedir, örneğin somut olaydaki teminat mektubu.
Ancak bu teminatların kabul edilmesi kararını verecek olan merci icra mahkemesidir.
Kararı veren merci hatalıdır.
3.b. Teminatın iadesi 36. Maddede düzenlenir. Şayet karar bozulur veya kaldırılırsa bu
durumda teminatın iadesi kararını ilk derece mahkemesinin vermesi gerekir. Somut
olayda Yargıtay’ın karar vermesi isabetsizdir. İlk derece mahkemesi karar vermedikçe
icra dairesi harekete geçememektedir.
4. Kira bedelinin ödenmemesi sebebiyle takip başlatılmıştır. Kişi itiraz süresini geçirse
de ödeme süresi içinde ödemede bulunmuştur. Daha önceden de açılmış bir menfi tespit
davası vardır. Eğer kişi bu davayı takipten önce açmışsa teminat karşılığında takibi
durdurabilmekteydi –geçen dönemden hatırlatıldı-. Takipten sonra açıldıysa da yine
teminat ödenerek paranın alacaklıya ödenmesi önlenebilmekteydi. Burada maddi hukuk
hükümlerine göre kiralayanın fesih hakkı, TBK m. 315 ve 362’de düzenlenir ve kiraya
verenin fesih hakkı için kiracıya iki ihtarda bulunması gerekir. Somut olayda ödeme
emri gönderilmesi halinde ihtar çekilmiş olduğu ve bu ihtar karşılığında borcunu ifa
eden kiracının bu ödemeyi icra dairesine yaptığı sabittir. Peki bu halde kiracı temerrüde
düşmüş olur mu? Zira icra dairesine ödenmiş ancak alacaklıya ödenmesine engel
olunmuş bir para vardır. İlk yoruma göre ödeme süresi içinde ödeme yapıldığı için
borçlunun tedbir talep etmiş olması onu temerrüde düşürmeyecektir. Kiralayanın fesih
hakkı yoktur. Tahliye talep edilemez. Diğer görüşe göre ise paranın ödenmesine borçlu
engel olduğu için alacaklının fesih hakkı doğar ve tahliye talep edebilir. Bu görüş
doğrultusunda paranın icra dairesine ödenmiş olması alacaklının fesih hakkını ortadan
kaldırmamaktadır. Tahliye talep edilse de burada haciz talep edilemeyeceğini de
belirtmek gerekir.
İCRA-İFLAS HUKUKU 23-24 BAHAR DÖNEMİ DERS NOTLARI
A.Z.
YARGITAY KARARLARI
23.05.2024
OLAY I: (K) Ltd. Şti. (P) Bankasından 10.02.2019 tarihinde kredi kullanırken şirket
ortaklarından (A)’nın kefil olmuştur. Banka, (A) aleyhine 10.04.2020 tarihinde takip
başlatarak kesinleştirmiş ancak şirketin yaşadığı nakit sıkıntısını gören (A)’nın
malvarlığını elden çıkarması sebebiyle banka alacağına kavuşamamış ve 17.09.2021
tarihinde kesin aciz vesikası almıştır. Bunun üzerine banka vekili (V) yaptığı araştırma
sonucunda, (A)’nın şirketteki paylarını 02.06.2019 tarihli şirket genel kurul kararı ile
(B)’ye sattığını, eşi (E)’ye 20.02.2020 tarihinde bir adet daire sattığını ve 200.000 TL
değerindeki arsası üzerinde 02.05.2020 tarihinde (L) lehine bedelini peşin almaksızın
taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yaptığını tespit etmiştir.
1. Bu durumda (V)’nin başvurabileceği herhangi bir yol/lar var mıdır? Neden? Nasıl?
CEVAP: İlk olarak tasarrufun iptali davası incelenir. Nitekim alacaklı alacağına
kavuşamamaktadır. Tasarrufun iptalinde borçlunun değil üçüncü kişinin malları
haczedilir. Borçlunun üçüncü kişilerle yapmış olduğu bazı tasarruflar bu davaya konu
olabilmektedir. M. 277’de özel dava şartları sayılmıştır. Bunlardan ilki alacaklının
elinde bir aciz vesikası bulunması ikincisi ise yapılan borcun tasarruftan daha önce
doğmuş olması gerekmektedir. Somut olayda B ile yapmış olduğu tasarruf işlemi m.
280 kapsamındadır. Alacaklıya zarar verme kastı vardır. Eşi E bakımından ise
280/2’deki karineye dayanılır. Bu hükme göre Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya
kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri
hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan
durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin
son fıkrasına göre isbat edebilir.. Üçüncü kişiler aksini ispat edebilirler. Burada menfi
vakıa ispat edilecektir. Bu nedenle bu ispat biraz zordur. Taşınmaz satış vaadi ise bir
tasarruf değil taahhüt işlemidir. Bu nedenle tasarrufun iptaline konu kılınması mümkün
olmayacaktır. Yani arkadaşlar yapılan işlemin tasarruf olup olmadığının tespitini yapıp
sonra m. 277’deki şartların varlığını ararız. Ayrıca tasarrufun da kanunda sayılan
tasarruf hallerinden biri olmasını bekleriz. İşte böyle bir hal varsa söz konusu işlem
tasarrufun iptaline konu olabilecektir..
OLAY II: Merkezi Balıkesir’de bulunan ve uluslararası ticaret yapan Ayvalık Zeytin
Yetiştiricileri Kooperatifi, merkezi İzmir’de bulunan Kaptanoğlu Denizcilik A.Ş. ile
kooperatife ait zeytinyağlarının Fransa’nın Marsilya limanına sevkiyatının sağlanması
hususunda anlaşmıştır. Söz konusu taşıma sözleşmesine göre zeytinyağları 03.05.2018
tarihinde İzmir limanından şirketin gemilerine yüklendikten sonra Marsilya’ya 7 gün
içinde ulaştırılacaktır. Nakliye bedeli olarak kararlaştırılan 50.000 Euro, 12.05.2018 vade
tarihli emre muharrer senet ile ödenecektir. Kooperatifin borcunu teminen kooperatif
ortaklarından (T)’un Edremit’te bulunan 2.000.000 liralık zeytin tarlası üzerine ikinci
dereceden 1.500.000 liralık üst sınır ipoteği tesis edilmiştir. Kaptanoğlu Denizcilik A.Ş.
tarafından ürünlerin sözleşmeye uygun şekilde nakline rağmen ekonomik sıkıntı içinde
bulunan Ayvalık Zeytin Yetiştiricileri Kooperatifi sözleşme bedelini ödeyememiştir.
Kaptanoğlu Denizcilik A.Ş. vekili, 10.06.2018 tarihinde Balıkesir Asliye Ticaret
Mahkemesi’ne başvurarak ihtiyati haciz talebinde bulunmuş ve mahkemece 18.06.2018
tarihinde verilen ihtiyati haciz kararın icrası aynı gün Balıkesir İcra Dairesi’nden talep
edilmiştir. Kaptanoğlu Denizcilik A.Ş., vekilini azletmiş; tayin edilen yeni vekil ise
dosyayı takip etmeyi unutmuştur. Sonrasında Kaptanoğlu Denizcilik A.Ş. tarafından,
14.05.2021 tarihinde kooperatif aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra
takibi başlatılmıştır. Bunun üzerine, ödeme emrini tebliğ alan kooperatif vekili emre
muharrer senedin zamanaşımına uğradığı iddiası ile Balıkesir İcra Mahkemesi’ne itirazda
bulunmuştur. Şirket vekili 10.06.2018 tarihinde ihtiyati haciz talep edildiği için kooperatif
vekilinin iddiasının yerinde olmadığını ileri sürmüş ve ilgili ihtiyati haciz kararını da
mahkemeye sunmuştur. Ayvalık Zeytin Yetiştiricileri Kooperatifi, 11.03.2021 tarihinde
merkezi İstanbul’da bulunan Aybüsan A.Ş.’den 2.000.000 lira bedelle soğuk ve kuru sıkım
zeytinyağı makinesi satış bedelinin yarısının peşin, diğer yarısının ise 6 ay sonra ödeneceği
konusunda anlaşmış; ayrıca (T)’nin zeytin tarlası üzerine birinci dereceden 1.000.000
liralık anapara ipoteği tesis edilmiş; Kooperatif’in yönetim kurulu üyesi (E), borca
müteselsilen kefil olmuştur. Aybüsan A.Ş. makineleri sözleşmeye uygun şekilde
Kooperatif’e teslim etmiştir.
Tek!r
CEVAP: Somut olayda zamanaşımı iddiasında bulunulur. Alacaklı reddederek
ihtiyati haczi ileri sürmüştür. Zamanaşımını kesen işlemler, icra takibinin sonucunu
doğrudan ilerleten ve bulunduğu safhadan alıp bir adım öteye götüren işlemlerdir.
Soruda bize sorulan mesele ihtiyati haczin hukuki niteliğidir(icra takip işlemi olup
olmadığı meselesi). İhtiyati haciz kararının verilmiş olması zamanaşımını kesecek
mahiyette bir işlem değildir nitekim icra takip işlemi değildir. Tamamlayıcı
merasimde ise icra takip işlemi söz konusu olduğundan zamanaşımı kesilecektir.
Ayrıca bonoda zamanaşımı kesen sebepler kanunda öngörülmüştür. Dava açılması,
takip başlatılması, alacağın iflas masasına bildirilmesi, icra takip işlemleri...
Kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte, 5 gün içinde icra mahkemesine
başvurularak takibin duurulması sağlanmalıdır.(kambiyoya ilişkin takibe
hatırlatma) zamanaşımı iddiası senet üzerindeki vade ile ispat edebilir. Alacaklı
bunun aksini imzası ikrar edilmiş ya da resmi makamlarca düzenlenmiş belge ile
ispat edebilecektir.
3. Şirket, alacağı için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe başlamış ve icra
memuru sıra cetvelini düzenlediği sırada zeytin tarlası üzerinde Aybüsan A.Ş.
lehine tesis edilen ve henüz muaccel olmayan birinci dereceden ipotek nedeni ile
satışın gerçekleştirilemeyeceğini bildirmiş ve şirket adına bir rehin açığı belgesi
düzenlemiştir. Bu hâlde şirketin başvurabileceği herhangi bir yol var mıdır?
Gerekçesini de belirterek açıklayınız.
CEVAP: Rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılmışsa, rüçhanlı
alacaklıların alacağını karşılaması gerekir. M. 125’e göre ...Taşınmaz rehinle temin
edilmiş muaccel borçlar, müşteriye devredilmeyip satış bedelinden tercihen
ödenir....
Kişinin borcu muaccel değilse mal rehinli olarak satılır. İhaleden alan kişi malı
rehinli olarak almış olur. Geçici rehin açığı belgesi düzenlenmesi isabetli değildir.
Zaten alacaklı sıra cetveli düzenlendiği zamanda mal üzerindeki bütün hakları
görür, buna rağmen pey sürüyorsa satışın yapılması gerekir. Malın rehinli bir
şekilde satılmış olması gerekir. (burası 1. Dönemdeki satış konusuyla bağlantılı
arkadaşlar , inşallah bize de sorulmaz ) icra memurun muamelesi şikayete
tabidir. Kamu düzenine ilişkin bir husus olduğu için süresiz şikayete başvurulabilir.
4. Satış bedelinin vadesinde ödenmemesi nedeni ile Aybüsan A.Ş, (T) ve (E) aleyhine
takip başlatmış;
a. (T)’nin borcun kooperatife ait olduğu bu nedenle kendisine karşı takip
yapılamayacağı,
CEVAP: Üçüncü bir kişi borca ayni teminat sağlamıştır. Bu durumda hem şirkete
hem de T’ye karşı takip başlatılması gerekmektedir(mecburi takip arkadaşlığı).
Mecburi dava arkadaşlığı ile mecburi takip arkadaşlığı arasındaki en ciddi fark
takip sürecinde bu arkadaşlığın pratik karşılığının sadece takip başlatırken
olmasıdır. Sonraki aşamalar borçlular bakımından ayrı ayrı yürütülecektir.
Herkes kendi itirazlarını ileri sürebilir. Kısaca soruda değinilecek şey, ipoteğin
paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılması gerektiği ve hem üçüncü kişi olan
T’ye hem de şirkete karşı takip başlatılması gerektiğidir. Eğer bu şekilde
başlatılmamışsa icra dairesinin bunu gözetmesi gerektiğinden şikayete konu
olacaktır. (buna benzer vizede de soru vardı)
CEVAP: Kararda, ihtiyati haciz talebi ile birlikte menfi tespit davasının açılması
hususu değerlendirilmiştir. (kitapta buna ilişkin detay kısmı var.) Alacaklının
ihtiyati haciz istemesine karşılık olarak borçlu menfi tespit davası açabilir.
İhtiyati haciz talebinin bir takip olarak değerlendirilmesi hususu doktrinde
tartışmalıdır. Ersin Hoca’ya göre, bir takip değildir. Bu nedenle ihtiyati haciz
isteminden sonra ancak takipten önce bir menfi tespit davası açılırsa ihtiyati haciz
için görevli mahkeme menfi tespit davasının görüleceği mahkeme olmayacaktır.
Zira menfi tespit davası burada asıl dava değildir. Asıl davayı tamamlayıcı
merasim olarak alacaklının açmış olması beklenir.
CEVAP: Taşınırların teslimi için ilamlı icra değerlendirilir. Taşınır kişinin elinde
bulunmuyorsa bu durumda taşınırın değerinin neye göre tespit edileceği, haczin
neye göre yapılacağı tartışılacaktır. Olayda harca esas değer belirtilmiş. Bu kabul
edilebilir mi? HGK bunu kabul etmemektedir. Bu değerden icra takibine devam
edilemeyeceği kabul edilmektedir. İİK m.24/4’e göre, Taşınır malın değeri,
ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı bulunduğu takdirde, icra memuru tarafından
haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir olunur.