Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 2

Türkiye’nin buğday tarımına

damga vuran bakan

Buğday üretiminin 1960’lara kadar geçirdiği zor dönemler, dünyadaki


teknolojik gelişmelerin takibi ve Türkiye’ye uyarlanmasıyla aşıldı.
Bunda en büyük payın sahibi ise dönemin Tarım Bakanı Bahri
Dağdaş’tan başkası değildi.

Türkiye 1960’lı yıllarda 100 milyon dekar civarında buğday ekim alanına sahipti.
Yani bugünkünden 30 milyon dekara yakın daha fazla alanda üretim yapılıyordu.
Ancak üretimden alınan verim günümüzdeki verimin çok çok altındaydı. Gerek o
dönem ekilen buğday çeşitleri gerekse tüm dünyayı açlık tehlikesiyle karşı karşıya
getiren pas hastalıkları bunda etkiliydi. Bu durum, üretilen buğdayın ihtiyacı
karşılayamamasına neden oluyordu.

Nobel’e buğday etkisi

Türkiye’de hal böyleyken, dünyanın farklı bir noktasında buğdaya dair ümit verici
birtakım gelişmeler yaşanıyordu. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası Asya
kıtasında nüfus hızla artınca, o dönem ilkel yöntemlerle yetiştirilen buğdaylar
ihtiyacın giderilmesini karşılayacak miktardan çok uzak kalmıştı.

Bu dönemde Dr. Norman Borlaug, Meksika Tarım Bakanlığı ile Rockfeller Vakfı
tarafından buğday üzerinde yürütülen araştırmalarda görev aldı ve yüksek verimli
buğday çeşitleri geliştirmeye başladı. Meksika’nın buğday üretimini 6 kat
arttırmasını sağlayan bu buğdaylar, aynı zamanda Borlaug’a da Nobel Barış Ödülü
kazandırdı.

İlk denemeler 1963’te

Yeşil Devrim olarak adlandırılan bu değişim rüzgarının etkileri kısa zamanda


Türkiye’de de duyulmaya başladı. Çünkü buğdayda kendine yetemeyen
Türkiye’de, bu konuda atılım yapılmak isteniyordu. Ne var ki bir kesim Borlaug
tarafından geliştirilen çeşitleri Türkiye’ye getirip deneme yapmak isterken, diğer
kesim buna şiddetle karşı çıkıyordu. Ancak 1963 yılında ilk kez çıkarılan
Tohumculuk Kanunu ile birlikte Meksika buğdayları deneme amaçlı Türkiye’ye
girmeyi başardı.

Meksikalı çeşitleri ilk deneyenler araştırma enstitüleri oldu. 1965 yılında Tarım
Bakanı olarak görev yapmaya başlayan Bahri Dağdaş ise uzun uğraşları sonucu
Meksika buğdaylarının daha geniş alanlarda denenmesine ön ayak oldu. Böylece
buğdaylar önder üreticilerin tarlalarında da deneme amaçlı ekilmeye başladı. Her
iki denemeden de başarılı sonuçlar elde edilip, çeşitlerin özellikle Türkiye’nin sahil
kuşağına uygun olduğu belirlenince; daha büyük çaplı ithalat yapma kararı alındı.

Buğdayda yeterlilik dönemi

Devletin üst kademelerinde çalışan bazı yönetici ve bürokratların karşı çıkışlarına


rağmen, 1967 yılında Dağdaş’ın öncülüğünde buğday çeşidi ithalatı başladı.
Böylece Meksika’dan LermaRojo-64, Süper x, Mayo-64, Nadodores 63, Sonora 63,
Sonora 64, Penjamo 62; ABD’den Burt, Brevor, Gaines, Wanser, Warrior, Gage,
Scout, Lancer, Nugaines ve Duruchamp ve Rusya’dan da Bezostaja-1,
Mirenovskaya, Odeskaya ile Harkovskaya çeşitleri getirildi.

Verim üç katına çıktı

Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz bölgesinin bir kısmında ekilmeye başlayan


ithal buğdaylarla birlikte Türkiye’nin buğday verimi 1960’ların ikinci yarısında
yüzde 12 artış gösterdi. Çünkü öncesinde ekilen Floransa buğdayı dekara 140-150
kg verim verirken, Meksika buğdaylarıyla 400-450 kg verime ulaşılıyordu. Bu
sayede Türkiye kendi ihtiyacını karşılayabilecek kadar buğday üretmeyi başarmış
oldu.

Türkiye’nin Yeşil Devrim’i

Yıllarca “tahıl ambarı” olarak anılan Anadolu toprakları, bir dönem buğdayda
yaşadığı krizi teknolojik gelişmelere kulak vererek ve tarımdaki yeniliklere
kapılarını açarak aşmayı başardı. Alınan olumlu sonuçlara rağmen tepkilerin
dinmemesi noktasında ise, dönemin Tarım Bakanı Bahri Dağdaş’ın aldığı inisiyatif
ve gösterdiği iradenin etkisi büyük oldu. Türkiye’de Yeşil Devrim’i gerçekleştirilen
kişi olarak bilinen Dağdaş, bugün bile hâlâ pek çok kişi tarafından “Efsanevi
Bakan” olarak nitelendiriliyor.

You might also like