Professional Documents
Culture Documents
yokAcikBilim_9016107
yokAcikBilim_9016107
C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANA BİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
Selda SERT
İstanbul 2006
2
T.C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANA BİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
Selda SERT
İstanbul 2006
I
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER................................................................................................................ I
ÖNSÖZ ...........................................................................................................................III
ÖZET ............................................................................................................................. VI
ABSTRACT ................................................................................................................VIII
KISALTMALAR .......................................................................................................... IX
GİRİŞ ...............................................................................................................................1
BİRİNCİ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE BİR TOPRAK
REJİMİ OLARAK EMLÂK-I HÜMÂYÛN
İKİNCİ. BÖLÜM
BASRA EMLÂK-I HÜMÂYÛN İDARESİ
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ OLARAK
NECİD EMLÂK-I HÜMÂYÛN İŞLETMESİ
ÖNSÖZ
II. Abdülhamid, Osmanlı Tarihi üzerine çalışma yapan yerli yabancı birçok
araştırmacı için cazip bir şahsiyet olmuş ve bu konumunu günümüze değin muhafaza
etmiştir. Tahta çıktığı dönem, Osmanlı Devleti’nin siyasî ve sosyo-ekonomik
konjonktürü ve devleti yönetim şekli gibi nedenler, Abdülhamid’in odak noktası
oluşunda etkili olmuştur.
Şahsî mülk edinme ve bunları bireysel bir girişimcilikle işletme yolunu tercih
etmesi Abdülhamid’i diğer padişahlardan ayıran özelliklerden biriydi. Padişahların şahsî
mülkleri anlamına gelen Emlâk-ı Hümâyûn, işte Abdülhamid’in bu farklılığı sonucunda
önceki dönemlere oranla bambaşka bir görünüm almıştır. Ancak Sultan Abdülhamid,
şahsına ait emlâkını kanunsuz olarak gün geçtikçe çoğalttığı, buna paralel olarak da
haksız kazanç edinme yoluyla varlıklı hâle geldiği gerekçeleriyle eleştirilmiştir. İfade
edilen bu noktadan hareketle çalışmanın hedefi; Abdülhamid idaresi süresince Emlâk-ı
Hümâyûn’un geçirdiği değişimler, hangi politikalar ekseninde siyaset güdüldüğü,
emlâkın iddia edildiği gibi haksız bir kazanım aracı mı, yoksa iktisadî bakımdan bir çeşit
girişimcilik örneği mi olduğunun tespiti ve değerlendirilmesi yönünde olmuştur.
Hedefine kısaca değinilen bu çalışma, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki
Hazîne-i Hâssa Tahrirat Kalemi’ne ait olup 1266-1341 [1850-1922] yıllarını kapsayan
ve envanteri dosya usûlüyle tutulmuş evraktan yararlanılarak hazırlanmıştır. Toplam
1639 dosyanın bulunduğu bu tasnif, konusuna ve vilayetler ile bağlı yerler, nezaret
dairesi ve muhtelif birimlere göre yapılmıştır. Araştırmaya pilot bölge olarak seçilen
Basra Vilâyeti’ne dair bulunan 300 dosya ve bu dosyalardaki evraklar da kendi içinde
konularına göre ayrılmıştır. Faydalanılan bir diğer kaynak ise Yıldız tasnifidir.
Araştırma giriş ve üç bölümden oluşmakta olup, giriş kısmında kısaca Basra’nın
coğrafî ve sosyo-ekonomik yapısına değinilmiştir.
İlk bölümde, “II. Abdülhamid Dönemi’nde Bir Toprak Rejimi Olarak Emlâk-ı
Hümâyûn” başlığı altında Osmanlı’da toprak düzeni ve mülkiyet anlayışı ile XIX. yüzyıl
sonlarına doğru devletin ekonomik durumu hakkında genel bir çerçeve sunularak,
Abdülhamid’in emlâkına dair yorumlardan bahsedilmiştir. Bunlardan başka Emlâk-ı
Hümâyûn’un, Tanzimattan’tan Abdülhamid’in tahtan indirilmesine kadar geçen sürede
IV
Selda SERT
VI
ÖZET
XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti açısından oldukça hareketli bir yüzyıl olmuş, bir
dizi reform hayata geçirilirken bunların yarattığı etkilerin boyutları devletin kaderini
değiştirmeye yetecek derecede büyük olamamıştır. Otuz üç yıl tahta kalan II.
Abdülhamid’in uygulamaları ise sadece sonun gelişini yavaşlatmıştır.
Osmanlı topraklarından önemli mevkilerde bulunanlardan bazısı şahsî mülk
statüsüne getirilmek suretiyle emperyal devletlerin müdahalelerine ve sebep oldukları
tehlikeye karşı korunmak istenmiştir. Bu perspektife paralel olarak devletin/padişahın
özellikle uzak bölgelerdeki iktidarının kuvvetlendirilmesi, yabancı devletlerin tesirleri
ve milliyetçilik akımının doğurduğu ayrılıkçı faaliyetlerin önüne geçilebilmesi adına
Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi, Abdülhamid zamanında bir kontrol ve savunma
mekanizması olarak kullanılmıştır.
Temeli tarım ekonomisine dayanan Osmanlı Devleti ihtiyaç duyduğu malî
kaynağı tarımdan sağladığı gelirleri arttırarak ulaşabilirdi. Bu bağlamda Emlâk-ı
Hümâyûn İşletmesi, modern ziraat metotlarının uygulanması, çiftçilerin
bilinçlendirilmesi, üretimin çeşitlendirilmesi ve verimliliğin çoğaltılması noktasında bir
misyon yüklenmiştir.
Abdülhamid, meşruiyetini desteklemek ve iktidarını kuvvetlendirmek amacıyla
da birtakım sosyal yardımlarda bulunmuştur ki bunlar için gerekli para Hazîne-i Hâssa
ve Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerinden temin edilmiştir. Bundan da anlaşılacağı gibi
emlâkından sağladığı kazanç bu tarz harcamaları gerçekleştirebilmesi adına
Abdülhamid’in en önemli sermayesiydi.
Bu çalışmada Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesinin siyasî, ekonomik, sosyal, patronaj
alanlarını kapsayan politikaların uygulanmasında nasıl bir görev üstlendiğine
değinilmeye çalışılmıştır.
VII
ABSTRACT
Ninetenth-century was a very active time period for the Ottoman empire, several
reforms was implemented; but the effects of these reforms wasn’t been great enough to
change fate of the state. The implementations of Abdülhamid II., who reigned
throughout 33 years, just slowed coming of the end.
The some of Ottoman lands which were in important positions were wanted to
protect against interferences and dangers of the imperyalist states by putting on personal
property estate. In accordance with this perspective, Emlâk-ı Hümâyûn operation was,
for being strenghtened sultan’s power especially in outlying regions; being hindered
effects of foreign states and the seperatist activities which the nationalist movements
caused, used as a control and defence agency.
Ottoman empire which depended on agricultural economy could reach the
needed financial resources by expanding agricultural incomes. In this context, Emlâk-ı
Hümâyûn operation undertook duties about implementing modern agriculture methods,
making farmers concious, diversifying production and increasing fertility.
Abdülhamid had made some social helps for supporting legitimate and
strenghtening his power. The needed money was ensured from Hazine-i Hassa and
Emlâk-ı Hümâyûn incomes. As it appears from this, being made gains of property was
the most important fund of Abdülhamid for implementing similar manner expenses.
In this study, it is tried to being touched on how Emlâk-ı Hümâyûn operation has
a duty about application of policies which enclosing political, economic, social areas.
VIII
KISALTMALAR
1
Ali Cevad, “Basra” Tarih ve Coğrafya Lügâti, Dersaadet 1313, s. 175.
2
Ahmed Rıf‘at, “Basra” Lügât-i Tarihiyye ve Coğrafiyye, c. II, İstanbul 1299, s.115.
3
Eyalet sistemi; salyânesiz ve salyâneli olmak üzere iki kısma ayrılır. Birincisi, tımar sisteminin teşekkül
ettirildiği salyânesiz [yıllıksız]; ikincisi ise, gelirlerin tımar tevcihi tarzında olmayıp doğrudan hazine
adına toplanan salyâneli’dir [yıllıklı]. Salih Özbaran, “XVI. Yüzyılda Basra Körfezi Sahillerinde
Osmanlılar, Basra Beylerbeyliği’nin Kuruluşu”, İÜEFTD, S. 25, İstanbul 1971, , s. 58.
4
İlk kölemen vali Süleyman Ebu Leyledir (1749-1762). Robert Mantran, “Irak”, DİA, c. XIX, İstanbul
1999.
5
Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya
Çıkışı, Ankara 1998, s. 4-5.
6
“Arap yarımadası’nın iç kesimlerini oluşturan üç bölgeden biri olup yüksek bölge anlamına gelen Necid,
kuzeyi Cebel-i Şamar, batısı Hicaz Bölgesi, güneyi ise El-Rub‘u’l-Hâlî ve doğuda da Ed-Dehnâ veya
Ahsa Kıtası ile çevrilmiştir”. Necid kıtası ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Zekeriya Kurşun, a.g.e., s.
1-2.
2
bulunmaktaydı15. XX. yy. başlarında Basra sancağı’nın nüfusu; 170 bin, Müntefik’in;
250 bin, Necid sancağınınki ise tahmini olarak 350 bin olarak verilmiştir16.
Osmanlı Devleti’nin bölgedeki en önemli sorunlarından birisi de mahallî
kabilelerin isyanlarıydı. Devlet, mahallî hanedanlara idarî yönetimde sorumluluk vererek
devlet sistemine entegre etme yolunu tercih etmiştir. Her ne kadar isyanlar kesin olarak
bastırılmasa da devletin bu yöntemi Basra Körfezi ticaretinin istikrar kazanmasını
sağlamış ve ticaret hacmini yükseltmiştir17.
Şehrin Basra Körfezi ve Şattü’l-Arab vasıtasıyla Akdeniz limanlarına giden
yolun üzerinde bulunması ticarî önemini arttırmıştır.18 Önemli miktarda gemi ticareti
Şattü’l-Arab üzerinden gerçekleşmekteydi. Ummân-ı Osmanî ile Linch Şirketleri
vapurları bu hattın en yoğun ticaret gemileriydi19.
Ticarî hayatta hurma başta olmak üzere, buğday, susam ve bazı narenciye
ihracatın temelini oluşturmaktaydı20. Arpa, çeltik, darı gibi hububat ürünleri bölge
ekonomisinde önemli bir yer tutmaktaydı21. Ak meşe, kahve, şeker ve tömbeki ise
önemli ithalat ürünleriydi22. Üzüm, incir ve elma yetiştirilen meyvelerin başında
gelmekte ve bol miktarda bulunmaktaydı. Bununla birlikte az da olsa limon, portakal ve
nar üretimi yapılmaktaydı23.
Basra’nın hurma mahsulünün bir miktarı Kârûn nehri vasıtasıyla İran ve Şattü’l-
Arab’a, Basra Körfezi üzerinden ise Hindistan taraflarına gönderilip satılmaktaydı.
Basra’da hurmanın dışında yetiştirilen ürünler, bölge ihtiyacını karşılayamadığı zaman
Bağdad’dan ve Müntefik aşiretlerinin tasarrufunda bulunan yerlerden getiriliyordu24.
15
Ali Bey, a.g.e., İstanbul 1300, s. 98.
16
Salnâme-i Vilayet-i Basra 1318, (Def‘a 4) s. 205-220.
17
İlber Ortaylı, “19. yüzyılda Bir Mezopotamya Limanı: Basra”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve
Sosyal Değişim Makaleler I, Ankara 2000, 173-174.
18
“Basra”, c.V, s.113.
19
Ali Cevad, a.g.e., s. 177. Emperyal güçlerin –İngiltere, Almanya ve Rusya- kozlarını sergilediği uluslar
arası bir platform olan Şattü’l-Arab ve buradaki nehir ulaşımına için bkz. Burcu Kurt, Ortadoğu’da Bir
İstikrarsızlık Unsuru: Şattü’l-Arap Sorunu, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006.
20
İ. Ortaylı, a.g.m., s. 173-178.
21
Şemsetin Sami, a.g.e., s. 1316.
22
Ali Cevad, a.g.e., s. 175-177.
23
Salnâme-i Vilayet-i Basra 1318, (Def‘a 4) s.205.
24
Hârise, Dîre, Mehîkrân, Kût-ı Frenkî, Ebû Muğîre ve Nehr-i Hûz, Yûsufân, Âmiyye, Ebû’l-Hasîyb,
Belcân, el-Feyâzî, Diayci, Mutavva‘a, Kût-ı Riyân ile Kiytebân mukataaları, Müntefik aşiretinin tasarrufu
altındaydı. Mehmed Hurşid Paşa, Seyâhatnâme-i Hudûd, İstanbul 1997, s. 4.
4
XVIII. yy. başlarında buraya gelen Niebuhr25 ile şehir hakkında bilgi veren
Mehmed Hurşid Paşa Basra’nın her sene kötüye gitmekte olduğunu ifade etmektedir.
Niebuhr’a göre özellikle Kâ‘b ile Müntefik aşiretlerinin ve diğerlerinin saldırıları
Basra’nın gelişimini sekteye uğratan sebeplerdendi. Bu aşiretlerin tüccar gemilerini
vurmaları şehrin çöküşünü çabuklaştırmıştır. Bunun yanında Sukku’ş-Şüyuh kasabasına
yakın mahallerdeki Cezayir setlerinin26 uzun süredir tamir ve inşasının ihmal edilmesi,
yapılanların ise üstün körü oluşudur. Aynı zamanda aşiretler de setleri bozmaktaydı.
Fırat Nehri’nin taşması durumunda setler zarar gördüğü gibi nehir suları, setlerin kırılan
yerlerinden Zubeyr kasabasına, Basra’nın hisar duvarına ve beş altı saat mesafe aşağıda
Şattü’l-Arab üzerinde olan Devasir Mukataasına varıncaya kadar 30-40 saatlik
mesafedeki çölleri kaplayabilmekteydi. Suların çekilmesiyle birlikte tüm bu alan
bataklık hâline gelmekte bunun tesiriyle de sıtma hastalığı birçok kişinin vefatına sebep
olabilmekteydi27. Sıcağın ve rutubetin fazla olması da sıtma hastalığını sıklıkla
tetiklemiştir28.
Halkının büyük bir çoğunluğu aşiretten oluşmakla birlikte bunların bir bölümü
Hazarî diğer bölümü ise bedevîdir. “Çöllerle çevrilmiş vaha ve vadilerde su kenarlarında
kurulmuş kasabalarda, şehirde yaşayan, ziraat ve ticaret ile uğraşan ahaliye Hazarî”
denilirdi. Köklü aileden gelen bir şeyhin yönetiminde bulunan göçebe kabileler,
şeyhinden memnun olmasa dahi ona kafa tutamaz ve kabilesini terk etmek durumunda
kalırdı. Şeyh bu iktidarını, gücünü köklü soyu ve zenginliğinden alırdı29.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla körfez ticareti
gelişmiş ve artmıştı. Özellikle Mithad Paşa’nın valiliği döneminde [1869/1872]
bölgedeki devlet iktidarı kuvvetlenerek Basra tekrar yükselişe geçmiştir30. Kanalın
açılmasıyla birlikte Osmanlı hâkimiyeti Arap Yarımadası’nda daha çok hissedilir bir
konuma gelmiştir. Bahriye Nezareti’nin bölgeye ulaşmasında kanal önemli bir vazife
üstlenmiş olabileceği gibi devlet iktidarının, Basra Tersanesi’nin ıslahı ve Kızıldeniz’de
25
“Basra”, s. 112-114.
26
Hurşid Paşa bu setleri, Basra ile Sukku’ş-Şüyuh kasabası arasında ve Fırat Nehri’nin sağ tarafında,
Müntefik’e tâbi Cezayir Mukataatının ilerisinde inşa edilmiş setler olarak tarif etmiştir. Mehmed Hurşid
Paşa, a.g.e., s. 8.
27
Mehmed Hurşid Paşa, a.g.e., s. 8.
28
Ali Bey, a.g.e., s. 98.
29
Bedevî hayat tarzı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Z. Kurşun, a.g.e., s. 11-15.
30
“Basra”, s. 112-114.
5
31
Z. Kurşun, a.g.e., s.85.
6
BİRİNCİ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ’NDE
BİR TOPRAK REJİMİ OLARAK EMLÂK-I HÜMÂYÛN
Osmanlı toprakları fıkıh kitaplarında ifadesini bulan ve İbn-i Kemal ile Osmanlı
arazi rejiminin mimarı olan Ebu’s-Suûd tarafından geliştirilen tasnife göre hukukî
durumu bakımından beş çeşittir:
1) Arazi-i Memlûke: Bu tarz topraklarda mülkiyet hükümleri geçerli olup arazi üzerinde
her türlü tasarruf hakkı sahibine aitti.
2) Arazi-i Mîriyye: Mîri arazi rejiminin hukukî mimarı Ebu’s-Suûd’dur. Bu çeşit arazi,
“rakabesi Beytülmâl’a ait bulunan ve tasarruf hakkı devlet tarafından mutasarrıflara
ihale ve tefvîz edilen arazidir” şeklinde tarif edilebilir. Bu araziler; fetih esnasında ele
geçenler, gayr-i Müslim ahaliye veya gazilere verilmeyip Beytü’l-mâl adına alıkonanlar,
toprak sahibinin mirasçısı olmadığı, vasiyetsiz ve borçsuz vefat ettiği durumlardakiler,
sahipleri meçhul ve fetih sırasında ikta olarak verildiği veyahut Beytü’l-mâla dâhil edilip
edilmediği belli olmayanlar şeklinde sınıflandırılabilir.
3) Arazi-i Mevkûfe: Vakıf arazisi anlamına gelmekle beraber iki kısma ayrılmaktadır.
İlki, mülk arazi olup sahibi tarafından vakfedilen ikincisi ise mirî arazi özelliği taşıyan
ve geliri hayır maksadıyla tahsis edilen arazidir.
4) Arazi-i Metrûke: Kamu kullanımındaki yollar, sokaklar ve caddelerde boş bırakılan
yerler ile yolculara ait özel konak alanları bu tarz arazilerdendir. Ayrıca köy veya köyler
ile kasabanın tüm halkına terk edilen mera, yaylak, kışlak gibi yerler de arâzí-i metrûke
dâhilindedir.
7
32
Halil Cin, “Arazi”, DİA., c.III, İstanbul 1991, s. 342-346. 19.yüzyılda toprakla ilgili hazırlanmış önemli
bir kanunnamede de, Haziran 1858 [23 Şevval 1274] tarihli Arazi Kanunnamesi’nde, toprak aynı şekilde
sınıflandırılmıştır. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 2003, s. 217.
33
Ömer Lütfi Barkan, Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 232.
34
11. yy. yetişmiş 1085 yılında da vefat etmiş olan Maverdi, bir hukuk âlimidir. El-ahkâmü’s-sultaniye
adlı kitabında, toprak yönetimiyle ilgili olarak iktalar üzerine verdiği bilgiler bulunmaktadırs. Ömer Lütfi
Barkan, a.g.e., s. 240.
35
Ömer Lütfi Barkan, a.g.e., s. 241.
36
Tosun Arıcanlı, “19. yüzyılda Anadolu’da mülkiyet, toprak ve emek”, Osmanlı’da Toprak Mülkiyeti ve
Ticari Tarım, ed. Çağlar Keyder, Faruk Tabak, çev. Zeynep Altok, İstanbul 1998, s. 130.
37
Bu hakkın “fıtrat-ı beşerîye”den geldiğini öne sürmektedir. Sakızlı Ohannes, Mebadi-i İlm-i Servet-i
Milel, Mihran matbaası, Dersaadet 1297, s. 125.
38
Eğer kişi malını bir başkasına ücretsiz veremez -yani buna hakkı yoksa- o metanın gerçekte mülkiyet
hakkı da onun değildir anlamı çıkar. Mülkiyet hakkı gereğince kişi; malını başka bir mal karşılığında terk
etme, mübadele şartlarının tayininde ve terk edip etmeme üzerindeki insiyatifini kullanabilmesi mülkiyet
hakkı için gerekli şartlardandır. Sakızlı Ohannes, a.g.e., s. 130; Tosun Arıcanlı, a.g.m., s.130.
8
39
Tosun Arıcanlı, a.g.m., s. 132.
40
Bunun bir başka göstergesi de ekilebilir alanların çıplak mülkiyetinin devletin elinde oluşudur. Mehmet
Genç, “19. Yüzyılda Osmanlı İktisadî Dünya Görüşünün Klâsik Prensiplerindeki Değişmeler”, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2005, s. 87.
41
19 yüzyılda ipek üretimiyle tütün ekiminde daha fazla verimin alınması amacıyla kalitenin arttrılması ve
yaygınlaştırılması noktasında bilinçli bir çaba olduğu gözlemlenmiştir. Tosun Arıcanlı, a.g.m., s. 132.
42
Kaybedilen bu topraklar ve yaklaşık tarihleri şu şekildedir: 1811 Mısır, 1812 Besarabya, 1817 Sırbistan,
1828 Yunanistan, 1829 Abhazya ve Mingrelya, 1856 Eflak ve Boğdan, 1878 Bosna-Hersek, Bulgaristan,
Kars, Ardahan, Kıbrıs; 1908 Girit; 1912 Bingazi ve Trablus, 1913 Makedonya ve Arnavutluk. Bkz.
Donald Quataert, 19. Yüzyıla Genel Bir Bakış”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi,
c. II, İstanbul 2004, s. 892. 1877-78 savaşı sonucunda Osmanlı Devleti’nin kaybettiği Balkan toprakları,
devlet gelirlerinin önemli bir kısmı oluşturmaktaydı. Bu açıdan, elden çıkan topraklar Osmanlı maliyesini
olumsuz yönde etkilemiştir. Savaşın etkilerinden kurtulabilmek için çaba sarf eden devlet hazînesi, malî
açığı kapatmak zorundaydı. Anadolu ve Arap bölgelerinde gerekli alt yapı yatırımlarıyla (sulama, ulaşım
vb.) buralarda tarımsal üretimin ve vergi gelirlerinin artırılabilmesi sağlanması durumunda, bu açık
9
ekonomisini oldukça olumsuz etkilemiş; bu menfi durum ise elde kalan toprakların daha
verimli hâle getirilmesi, tarımın modernleştirilmesi ve çiftçinin de ziraî konuda
bilinçlendirilmesi yönündeki faaliyetlere etki etmiştir. Kaybettiği önemli miktardaki
geliri, devlet bu yolla telafiye gayret göstermiş olabilir. Özellikle Orta Anadolu, Suriye
ve Irak43 bölgelerindeki boş araziler işletime açılarak ziraî alanlar genişletilmeye
çalışılmıştır44. Aynı zamanda, Emlâk-ı Hümâyûn idarelerine, gelirlerinin artırılmasına
yönelik çalışmalar yapmaları hususunda defalarca emirler gönderilmesini de bu açıdan
değerlendirmek mümkündür.
Osmanlı topraklarında önemli olarak nitelendirilebilecek dönüşümlerin
kaynağında, gelir paydasının büyütülmesiyle miktarının arttırılması amaçları yatıyordu.
Amaca ulaşmada iki aktörün etkisinden bahsedilmekte olup bunlar Osmanlı Devleti ve
Düyun-ı Umumiye olarak belirtilmiştir45. II. Abdülhamid’in, mülkiyetinin kendisine ait
olduğu malları idare ediş şekli ve bu idareyi kurumsallaştırma yoluna gitmesini, bireysel
girişimcilik olarak nitelendirmek mümkündür.
Avrupa devletlerinden özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya Devletleri’nin
ekonomisi oldukça büyümüştü. Buna karşılık ekonomisi büyük ölçüde ziraata dayanan
Osmanlı Devleti’nin Batı dünyasını takip etmekte yavaş kalması, ziraî üretimi artan
ülkelerle rekabetini güçleştirmiştir. 1870’ten sonra ise ekonomik manada önemini iyice
kaybetmiştir. Verimli arazi ve büyük nüfuslu toprak kayıpları bunda etkili olan
unsurlardır. Ancak, bunlardan hareketle Osmanlı Devleti’nde ekonomik manada hiçbir
46
1820 ile 1860 yılları arasında güvenlik problemlerinin azalması ve Avrupa’dan gelen talebin artması,
tarım mahsullerinin üretimini hızlandırmıştır. Meselâ; 1888-1913 arası hububat üretimi, üçte bir oranında
artmıştır. Donald Quataert, a.g.m., s. 899; 965.
47
Hazîne-i Hâssa, “Osmanlı padişahlarının şahsî gelir ve giderlerini idare eden teşkilâttır” ve 18
Rebiülevvel [1 Şubat 1850] tarihinde nezaret olarak karşımıza çıkmaktadır. Arzu T. Terzi, “Hazîne-i
Hâssa”, DİA, c. XVII, İstanbul 1998, s. 137.
48
Donald Quataert, a.g.m., s. 971.
49
İlber Ortaylı’ya göre, kanunnamenin uygulamaya konulmasıyla birlikte mirî arazilerin önemli bir
bölümü şahsî mülkiyete geçmiştir. İlber Ortaylı, a.g.e., s. 216.
50
Osmanlı ülkesindeki ticarî hayatın gelişmesinde demiryollarının önemli katkısı olmuştur. Demiryolları,
Anadolu tarımının ticarîleşmesi ve dünya pazarlarına katılması noktasında kilit bir rol üstlenmiştir. Bkz.
Donald Quataert, Osmanlı Devletin’de Avrupa İktisadi Yayılımı ve direniş (1881-1908), Çev. Sabri Tekay,
Ankara 1987, s. 20.
51
Donald Quataert, a.g.m., s. 979.
52
XIX. yy. sonlarında işletime açılan toprakların miktarında daha hızlı bir artış dikkat çekmektedir. Belki
de en önemli sebep Suriye, Irak ve Anadolu’da 1890’larda yapılan demiryolu inşaatlarıdır. İskân üzerinde
oldukça baskı yaratan bu durum ayrıca aşiretlerin hareketlerini de kısıtlamıştır. Donald Quataert , a.g.m.,
s. 991.
53
Hurma 19. yüzyılda, Irak’ın ihraç ürünlerinden sayılmakla birlikte, buna Basra’nın kuzey bölgelerinden
üretilen hububat ve yün de dâhil edilmelidir. Donald Quataert, a.g.m., s. 968-969.
54
Donald Quataert, a.g.e., s.19.
11
55
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 173.
56
Donald Quataert, a.g.m., s. 973.
57
Trablusgarb hakkında hazırlanan layihalarda; aşiretler arası gerginliklerin ortadan kaldırması, bölgede
yetiştirilmeye müsait ürünlerin özellikle zeytin ve hurmanın ekilmesi, halkın ziraat ile uğraşması
hususunda teşvik edilmeleri konularına değinilmiştir. Bunların yanı sıra, bölgede ziraat tekniklerini
öğretmek üzere ziraat memurlarının vazifelendirilmesi, tapu usulünün geliştirilmesi, ağaç sayısının
artırılması da önerilmektedir. Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin işleyiş politikasının temelini de bu fikirler
oluşturmaktaydı. Nesimi Yazıcı, “Lâyıhalar Işığında II. Abdülhamid Döneminde Libya Üzerine Bazı
Gözlemler” Sultan İkinci Abdülhamid ve Devri Semineri 27-29 Mayıs 1992 Bildiriler, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, İstanbul 1994, s. 51-57.
58
Zekeriya Kurşun, a.g.e., s. 5.
59
Süleyman Nazif’e göre, Aşiretleri silahsızlandırmanın en iyi yolu ellerine tarım aleti vermekti. Bkz.
Süleyman Nazif, Çalınmış Ülke, İstanbul 1924, s. 28.
60
Bu aşiretlere Şammar aşireti, Tai Şeyhleri ve Beni Şahr Şeyleri örnek gösterilmiştir. Bkz. Nejat
Göyünç, “Max Freiherr Von Oppenheim ve Eserlerinde II. Abdülhamid Devrine Ait Belgeler”, Sultan
İkinci Abdülhamid ve Devri Semineri 27-29 Mayıs 1992 Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, s. 24-27.
12
61
Babıali, telgraf yoluyla merkeze uzak bu şehirlerle daha çabuk temasa geçebiliyordu. Demiryolu hatları
vasıtasıyla askerî birlikler karışıklık olan bölgelere daha çabuk ulaşabiliyordu. Yerel memurların dikkatle
seçilmesi ve bunların denetlenmesine kadarki tüm değişimler Arap coğrafyasında güvenliği sağlamak
içindi. Bkz. Mim Kemal Öke, “Arapların Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ayrılması”, İki Tarafın Bakış
Açısından Türk-Arap Münasebetleri, İstanbul 2000, s. 100.
62
A.g.m., s.101.
63
Abdülhamid dönemi, ilk ve orta eğitim alanındaki eksikliklerin giderilmesi ve yasaların uygulanması
aşamalarını oluşturmuştur. 33 yıllık çabaları sonucunda sıbyan okullarıyla sultanîler (liseler) arasında yer
alan rüştiyeler 250’den 600’e, idadiler 5’ten 104’e, iptidai okullar 200’den 5000’e çıkarılmış ve onbine
yakın sıbyan okulu da “yeni usul eğitime” dönüştürülmüştür. Orhan Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği,
İstanbul 2005, s. 275.
64
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 208.
65
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 214-215. II. Abdülhamid döneminde, Mithad Paşa’dan etkilenerek “püriten iş
yapma ve para biriktirme” gibi bir görüşe sahip olan Mizancı Murat, Ahmet İhsan, Ahmet Cevdet gibi
gazeteciler bu fikrin Osmanlı’ya yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. Mizancı Murad Bey,
makalelerinde tarımda makineleşmenin gerekliliğine sık sık vurgu yapmıştır. Bkz. Şerif Mardin, a.g.m., s.
628-629. Aynı şekilde makinelerin faydalarına Hazîne-i Hâssa Nazırlığı’nda bulunmuş Sakızlı Ohannes
13
Efendi tarafından da değinilmiştir. Özelikle amelelerin işlerini kolaylaştıracağını, ürünün daha kısa
zamanda elde edileceğini söylemekle beraber, makinelerin iş sahasına girişiyle amelelerin boşta kalacağını
ve “müzayaka”larına [darlık, parasızlık] sebep olacağından da bahsetmiştir. Bkz. Sakızlı Ohannes, a.g.e.,
s. 84; 92.
66
Devlet yeni tarımsal vergi kazancını konar-göçerlerin iskânıyla gerçekleştirmiştir. Çukurova, Ege ve
Orta Anadolu’da işlemeye açılan araziler, bu grubun tarıma geçişisinde, birer uygulama sahası görevi
görmüştür. 19. yüzyılda Rusya’dan gelen Çerkes ve Tatarlar, Rumeli ve Orta Anadolu’ya
yerleştirilmişlerdir. Bkz. İlber Ortaylı, a.g.e., s. 217-219.
67
Taha Bey, Emlâk-ı Devlet, Dersaadet 1328, s. 245.
68
Mim Kemal Öke, İngiliz Casus Prof. Arminius Vambery’nin Gizli Raporlarında II. Abdülhamd ve
Dönemi, İstanbul 1983, s. 85.
69
Bu yorumun aksine Enver Ziya Karal, Abdülhamid yönetiminde tarım konusunun çok da ciddiye
alınmadığının devlet bütçesinden ziraat için ayrılan paydan da anlaşıldığını; Sadrazam Said Paşa da,
padişahın ziraat konusundan anlamadığını iddia etmiştir. Bkz. Enver Ziya Karal, a.g.e., s. 447-448.
14
70
Orhan Koloğlu, a.g.e., s. 234-235.
71
Gökhan Çetinsaya, a.g.m., s. 58.
72
Nadir Özbek, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet Siyaset, İktidar ve Meşruiyet 1876-1914,
İstanbul 2004, s. 16.
73
1806 tarihinde doğduğu düşünülen Galata Bankerlerinden Zarifi, 9 Nisan 1884 tarihinde vefat etmiştir.
Abdülhamid’in tahta çıkışıyla birlikte Zarifi’nin kariyerinde önemli bir süreç başlamıştı. Padişahın hem
bankeri hem de özel danışmanı statüsündeki Zarifi’nin Abdülhamid ile ilk görüşmesinin 1866 yılında
gerçekleştiği öne sürülmektedir. Murat Hulkiender, Bir Galata Bankerinin Portresi George Zarifi 1806-
1884, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Bankası, İstanbul 2003, s. 93.
74
Tahsin Paşa, Tarabya’daki çiftliklerinin işleriyle Abdülhamid’in bizzat kendisinin ilgilendiğini ayrıca
çiftliklerinden gelir sağlamaya çalışarak da servetini arttırmayı başardığını ifade etmiştir. Diğer
şehzadelerin ise çiftlik ve köşklerini zevk ve sefa ile israf ettiklerini belirterek Abdülhamid’in bu anlamda
farklılığına dikkat çekmiştir. Saltanatı döneminde atiyyelere mahsus Ceyb-i Hümâyûn Dairesi olduğundan
ve ihtiyacı olan paralarınsa Hazîne-i Hâssa’dan her ay gönderildiğinden bahsettikten sonra Abdülhamid’in
kendisine ait aylık dokuz bin altın tahsisatı bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca padişah tahta çıktığı vakit, 60
bin liralık “cülus bahşişi”ni kendi servetinden ödemiştir. Tahsin Paşa, Sultan Abdülhamid, Tahsin
Paşa’nın Yıldız Hatıraları, İstanbul 1999, s. 10, 189; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara 1995, c.
VIII, s. 420.
75
Orhan Koloğlu, a.g.e., s. 203.
76
Ohannes Efendi Mekteb-i Fünûn-ı Maliye’de iktisat dersleri vermiş, bu okul kapatıldıktan sonra ise
Mekteb-i Mülkiye’de ders vermeyi sürdürmüştür. Ohannes’in önemli bir diğer özelliği de Ahmed Mithad
15
Efendi’nin “Ekonomik Politik”’ adlı eserinin yayımlanmasının ardından Mithad Efendi’ye nazaran daha
alenî bir tarzda liberalizmi kitabında anlatmış olmasıdır. Ohannes Efendi, serbest ticaret konusundaki
görüşlerini Mebadi-i İlm-i Servet-i Milel’de anlatmaktadır. Bkz. Şerif Mardin, a.g.m., s. 628.
77
Nadir Özbek, a.g.e., s.177.
78
Emlâk-ı Seniyye dâhilinde göçmenler yerleştirilerek köyler tesis edilmekteydi ki Hüdavendigâr
Vilayeti’nin İnegöl kazasındaki köyler bu şekilde oluşmuştur. Emlâk-ı Seniyyenin İnegöl şubesinde
masrafların %34’ü mekteplere, %31’i de camii inşasına sarfedilmiştir. Edirne’deki harcamalar da İnegöl
ile paralellik göstermekle beraber; mektepler için %26, camiiler için ise %43’lük bir oran gözlemlenmiştir.
Alt yapı harcamalarının ise %17’lik bir paya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu harcamalar Emlâk-ı
Hümâyûn gelirlerinden sarf edilmekteydi. Bkz. Nadir Özbek, a.g.e., s. 177.
79
Tosun Arıcanlı, 20. yüzyılda büyük toprak mülkiyetlerinin ortaya çıktığını ifade etmekle birlikte, bunun
–özellikle Çukurova gibi – bazı yerlerle sınırlı kaldığını ileri sürmekte ve bu mülkiyetten doğan iktidar
sahiplerinin sayısında bir artıştan söz etmektedir. Ancak bu güçlerin, Avrupa yahut Latin Amerika gibi
coğrafyalarda olduğu gibi egemen bir duruma gelmediklerini söyleyerek Osmanlı’daki farklı gelişime
değinmiştir. Tosun Arıcanlı, a.g.m., s. 134.
16
80
Kölemen idaresi, merkezileşme siyaseti kapsamında 1830/1831 yıllarında sona erdirilmiştir. Zekeriya
Kurşun, a.g.e., s. 4.
81
Zekeriya Kurşun, a.g.e., s. 138.
82
Albertine Jwaideh, “The Sanniya Lands of Sultan Abdulhamid II in Iraq”, Arabic and Islamic Studies in
Honor of Hamilton A.R. Gibb, Ed. George Makdisi, Leiden 1965, s. 327.
83
Albertine Jwaideh, a.g.m., s. 328-330.
17
84
A.g.m., s. 327.
85
Donald Quataert, a.g.m., s. 985.
86
A.g.m., s. 985.
87
Süleyman Nazif, a.g.e., s. 3, 5, 7.
88
Buna örnek olarak 1312 yılında Musul’un Erbil Kazası’nda Emlâk-ı Hümâyûn’da zâbıt olarak görev
yapan Ahmed Keşeki (?) verilmiştir. Ahmed’in haydutluluğa devam etmesinde bu vazifede bulunuşunun
etkili olduğu öne sürülmüştür. Aynı zamanda Musul vali ve kumandanı Abdullah Paşa Ahmed’in
yakalanması yönünde emir vermiş ve gönderdiği müfreze sayesinde tedibi gerçekleşmiştir. Hazîne-i Hâssa
Nazırı Mikail Portakal Paşa’nın ise, olaydan birkaç gün sonra, Emlâk-ı Hümâyûn dâhiline asker sevk
edildiği gerekçesiyle durumu esefle kınadığı ve bu hareketin sadakatsizlikle değerlendirilerek vali ve
kumandan Abdullah Paşa’nın tehdit edildiği belirtilmiştir. Abdullah Paşa’nın yanıtı ise “Memâlik-i
Şâhânenin Arazi-i Seniyye ve Arazi-i Mülkiye nâmıyla ikiye taksimi, sadakatsizliklerin en büyüğü olmak
lazım geldiği ve aynı menbadan kuvvet alan hükümetin, her yerde aynı salahiyetle ifa-yı vazife ettiği”
şeklinde olmuştur. Bkz. Süleyman Nazif, a.g.e., s. 5-6. Bir diğer düşünce de “özel nitelikte olması gereken
Hazîne-i Hâssa gittikçe resmileşerek devlet içinde devlet şeklini almış ve bazen emlâk-i seniyye dâhiline
sığınan suçluların hükümet memurlarına teslim edilmemesi gibi hâllerle derebeylikten de ileri bir
tahakküm unsuru” olduğu yönündedir. Vasfi Şensözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları ve Abdülhamid’in
Emlaki, Ankara 1982, s. 54.
18
89
Hazîne-i Hâssa’nın uygulaması gayr-i meşru olarak ve Maliye Hazînesi’nin Emlâk-ı Hümâyûn menfaati
için haklarının çiğnendiği öne sürülmektedir. Bkz. Süleyman Nazif, a.g.e., s.13-14.
90
Vasfi Şensözen, a.g.e., s. 1,41.
91
Murat Bardakçı, a.g.e., s. 371.
92
Donald Quataert, a.g.m., s. 985-986.
93
Kanunnamenin bu şekilde esnek bir özelliğe sahip olmasının sonucu olarak, “büyük toprak sahiplerinin
devleti dolandıran ve köylüyü ezen bir zümre olarak güçlerini sürdürmelerine devam etmiştir”. Bkz. İlber
Ortaylı, a.g.e., s. 217-219.
94
Mülkiyet konusundaki paradoksun kaynağı şöyle açıklanmıştır. “Irak’ın aşağı kısmında 1858’den evvel
arazi mülkiyeti diğer bir ortak mülkiyet şekli olan ve mushaa’ya benzeyen lazma sistemiydi. Lazma
sistemi aşiretlere ve tabiî şartlara çok uygundu. Mülkiyet tarzı araziyi işleyen veya otlak olarak kullanan
aşirete hastı. Bu aşiret mülkiyet sistemi, bir çok yönden dikkati çeken ve mülkiyeti emniyet altına alan
şahsî haklar da ihtiva ediyordu. II. Abdülhamid’in elde ettiği arazilerde de cariydi. Irak’ın bu aşağı
bölgesinde, diğer yerlerde de olduğu gibi, mahallî arazi mülkiyetinin tarzını şekillendiren 1858
Kanunnamesinin hükümleri değil, mahallî tatbikat ve toprak/iş gücü/sermaye oranıydı. Fakat iki sistem
19
arasındaki ihtilaf karışıklık yaratıyordu. Aşiretler arazilerini bir ortak mülkiyet olarak kaydedemiyorlar,
yahut da tapularını almıyorlardı. Bkz. Donald Quataert, a.g.m., s. 985-986.
95
Donald Quataert, a.g.m., s. 991.
96
Osmanlılarda padişahın kişisel harcamaları için tahsis edilen para ve buradan gerçekleşen harcamaları
ifade eden terimdir. “Ceyb-i hümâyûn akçesi, cep akçesi, ceyb-i hümâyûn harçlığı, aylık-ı ceyb-i hümâyûn
ve ceyb-i hümâyûn dairesi” şeklinde kullanıldığı da görülmüştür. Bkz. Halil Sahillioğlu, “Ceyb-i
Hümâyûn”, DİA, c. VII, İstanbul 1993, s.465.
97
27 Ocak 1839 tarihli belgeden padişahın “sekiz kalem cizye ile yüz yirmi yedi parça mukataat, maktûât
ve havassı bulunduğu tespit edilmiştir”. Bkz. Arzu. T. Terzi, Hazîne-i Hâssa Nezareti, Ankara 2000, s.17.
98
28 Şubat 1838’da gerçekleşen düzenlemeler neticesinde Hazîne-i Âmire ile Darphane birbirinden
bağımsız hâle getirilmiş ve Hazîne-i Âmire, Mansûre Hazînesi’ne dâhil edilmek suretiyle Maliye Nezareti
kurulmuştur. Tüm hazîneler buraya bağlanırken Ceyb-i Hümâyûn kısmen de olsa bağımsızlını
sürdürmüştür. Bkz. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilârında Reform (1836-1856),
İstanbul 1993, s. 97; Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 17.
20
makamının giderlerinin gelirlerine nazaran daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bunun
üzerine önlem olarak padişah gelirlerinden karşılanılan nişanlar ile yabancı devletlere ve
yüksek dereceli memurlara takdim edilen hediyelerin ve benzeri giderlerin Maliye
Hazînesi’nce ödenmesine karar verilmiştir. Ancak bu çözümlerden tam bir netice
alınamamış olması başka bir uygulamayı beraberinde getirmiştir. Bu da sultanın
gelirlerinin birkaçı hariç Maliye Hazînesine devredilmesiydi99. “Havass-ı celîle100,
mukataat ve Emlâk-ı Hümâyûn’dan Ayazağa, Kandilli, Yapağıcı, Bahşayış ve İzzeddin
çiftlikleri” bu nakil işleminin dışında tutulmuştur. Mısır taksiti ve maden-i hümâyûn
gelirleri Maliye Hazînesi’nce idare edilecekler arasındaydı101.
Darphane-i Âmire ve Enderun-ı Hümâyûn’da görevli kişilerin maaşları, Matbah-ı
Âmire adına yapılacak masraflar ile sarayların bakım, mefruşat gibi tüm ihtiyaçları,
ebniye-i seniyye, velâdet-i hümâyûn, padişahın çeşitli görevlilere vereceği hediyeler için
ödenecek meblağlar, padişaha her ay verilmesi kararlaştırılan maaştan karşılanacaktı.
Varidât-ı şâhâne denilen bu maaşın 1256 Muharremin [Mart 1840] ilk günlerinden
başlamak üzere her ay 12.500 kese akçe olarak ödenmesi kararlaştırılmıştır102. Sultan
haricindeki tüm hanedân üyelerini de kapsayan bu uygulamayla valide sultana aylık 700,
sultan ve şehzadelere de 250’şer kese akçe verilmesi yeterli görülmüştür103.
Ceyb-i Hümâyûn bu yeniliklerle birilikte bir iç hazine görünümü sergilemekle
birlikte görevinin, Darphane aracılığıyla buraya gelen padişah maaşının yani tahsisat-ı
seniyyenin biriktirilerek gerekli yerlere harcanmak yönünde olduğu anlaşılmıştır.
Bundan sonraki süreç ise 1260’lı [1844/1845] yıllarda Ceyb-i Hümâyûn yerine
“padişaha ait hazine” anlamına gelen Hazîne-i Hâssa tabirinin kullanılması şeklinde
devam etmiştir104.
99
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 18. Taha Bey, a.g.e., s.246.
100
Osmanlı Devleti’nde fetihler ile kazanılmış topraklardan hazineye dâhil edilmiş olanlar için kullanılan
tabirdir. Has, zeamet ve tımar olarak üç kısma ayrılmıştır. Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih
Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I, İstanbul 1993, s.770-771.
101
Taha Bey, a.g.e., s. 247.
102
Padişah Abdülmecid’in emlâk-ı hümâyûnu, maaş karşılığında Maliye Hazînesi’ne intikali tarihî bir
olay olarak değerlendirilmiştir. Bkz. Vasfi Şensözen, a.g.e., s.3.
103
Taha Bey, a.g.e., s. 247-248. Tanzimat’ın ilanını takiben başlanılan bu uygulama, ani bir değişiklik
olarak nitelendirilmemelidir. II. Mahmud saltanatında girişilen değişimlerin sonucu şeklinde
değerlendirilebilir. Örneğin, Ceyb-i Hümâyûn dâhilinde işletilen emlâk-ı hümâyûnun gelirlerinden
1826’da Asâkir-i Mansûre masaraflarına harcamalar yapılmıştır. 1838 yılı Mansûre giderleri
incelendiğinde dahi padişahın Maliye Hazînesi’nden para alır duruma geldiği görülmüştür. Bkz. Arzu T.
Terzi, a.g.e., s.18-19.
104
Bu tabirin geçtiği en erken kayıt ise 14 Ağustos 1846 tarihlidir. Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 19.
21
105
Arzu T. Terzi, a.g.e., s.82.
106
A.g.e., s. 82-83.
107
Tanzimat terimine Takvimi Vekayi’de ilk rastlanıldığı tarih 1833’tür. Bkz. Orhan Koloğlu, Takvim-i
Vekayi, Ankara 1981, s. 100-103.
108
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 92. Albertine, Irak’ta hanedan topraklarının çok uzun zamandan beri
bulunduğunu fakat hiçbir zaman Sultan Abdülhamid dönemindeki kadar önem atfedilecek derecede geniş
olmadığını belirtmiştir. Albertine Jwaideh, a.g.m., s 327.
109
Albertine Jwaideh, a.g.m., s. 327.
22
114
1297 [1880] tarihinde Hazîne-i Hâssa teşkilâtının yeniden düzenlenmesi esnasında, bu müdürlüğün
idare şekli, vazifeleri incelenmiş ve çiftliklere dair her türlü işlemin buraca gerçekleştirildiği tespit
edilmiştir. Bu müdürlük II. Abdülhamid’in 21 Safer 1298 [23 Ocak 1881] tarihli iradesiyle kaldırılarak
çiftliklerin işletimi tekrar Hazîne-i Hâssa’ya devr edilmiştir. Arzu T. Terzi, a.g.e., s.103-4.
115
BOA, (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), Y.PRK.HH (Yıldız Perakende Hazîne-i Hâssa), nr:8/26, Lef:1,2.
116
Aynı vesika.
117
BOA, Y.PRK.HH, nr:6/19, Lef:1.
118
Aynı vesika, Lef:1; Memurların maaşları 12 Mart 1885 tarihine kadar Hazîne-i Hâssa tarafından
ödenmiş olup bu tarihten itibaren ise maaşlarla masrafların Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nce ödenmesi
usulüne gidilmiştir. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:12/58.
119
1295 senesi başından 14 şubata kadarki Emlâk-ı Hümâyûn geliri 82.600, gideri 76.894 kuruş; Çiftlikât-
ı Hümâyûn geliri de gideri de 324.751 kuruş olarak gösterilmektedir. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:6/19,
Lef:2.
120
İdare heyeti, departmanlarındaki memur maaşlarının ödenmesi, maliyeti beş yüz bini aşan satın alma,
tamir, inşaat gibi işlerle Emlâk-ı Hümâyûn’a dair kira ve alım konularını incelerdi. Bu işlemler için gerekli
kontratların onaylanması ise, heyetin araştırmaları neticesinde vereceği karara bağlıydı. Bkz. BOA,
Y.PRK. HH, nr:8/26. İdare Heyeti, başta tahsisât-ı seniyye olmak üzere Hazîneyi ilgilendiren tüm işlerle
meşgul olurken Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu da padişahın şahsî mülkünün muameleleriyle ilgilenirdi.
Ancak Hazîneye alınan malların münakasasının [ihale ve alışverişlerde eksiltme] kimi zaman İdare
Heyeti’nce yapılması bazı karışıklıklara sebep olabilmekteydi. Bu sebepten ötürü emlâk ve hazîneyi
ilgilendiren münakasalar ve bunların uygulanması sırasındaki konular ile her iki meclisi ilgilendiren
hususların İdâre Heyeti’nde görüşülmesine karar verilmiştir. Bu maksatla komisyon reîsi, kalem müdürü
ve baş mühendis İdare Heyeti’nde üye olarak bulunmaktaydı. Bkz. Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 41.
24
121
1295 [M. 1878] senesi nisan, mayıs, haziran ayı kira gelirlerinin toplamı 52.773 kuruş iken 1296
[1879] maliye senesinin aynı aylarında bu miktar 140.033 kuruş 25 paraya ulaşmıştır. 1296 senesi haziran
ayı miktarı ise 470 adet Osmanlı lirası, küsüratı ise 46 kuruş 25 paradır. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:6/27.
122
BOA, Y.PRK.HH, nr:6/19, Lef:1.
123
Fırat ve Dicle nehirlerinde, arazilerin sulanmasını kolaylaştıracak ve sistematik bir hâle getirecek su
kanalları inşa edilmiştir. Suriye ve Haleb bölgelerindeki boş arazilere ise aşiretler iskân edilerek bu
yerlerden faydanılma yoluna gidilmiş ve bu sayede hem iş gücü hem de üretim arttırılmaya çalışılmıştır.
İzmir’de yeni metodlara göre ziraat yapılabilmesi için çiftçinin âletlerinin yenilenmesinin yanı sıra işletmede
ihtiyacı olan çiftçinin tüm isteklerinin karşılanmasına dikkat edilmesi konusunda emir verilmiştir. Bkz.
BOA, Y.PRK.HH, nr:36/66, Lef:6/1.
124
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 107.
125
1315 senesi devlet salnâmesinde tahrîrât müdürüne de rastlanmaktadır. Bkz. Salnâme-i Devlet-i Aliyye-
i Osmaniye, Dersaadet 1315; 1316; 1317; 1320.
25
126
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 56.
127
Hazîne-i Hâssa Nezareti ve ona bağlı dairelerin idaresine dair nizamname için bkz. BOA, Y.PRK.HH,
nr:8/26, Lef:1/2.
128
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 105-107.
129
Meselâ, Dersaadet’te Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Dersaadet şubeleri adı altında dört; Haleb
Vilayeti’nde Cebel-i İsa, Cebel-i Has, Ebu Falkal, Menbiç ve Antakya olmak üzere beş; Edirne
Vilayeti’nde ise sekiz şube bulunmaktaydı. Bkz. Arzu Terzi, a.g.e., s.108-109.
26
şubelerden başlayan ve Babıali’de son bulan bürokratik süreç çoğu zaman icraatların
gecikmesine özellikle de dönemsel icraatların uygulanmasında bazı sıkıntılara sebep
olabilmekteydi.
Emlâk-ı Hümâyûn’a ait gelirlerin mahallinin dışında kullanılmaması
uygulamasına pek fazla riayet edilmediği, Hazîne-i Hâssa’ca ödenmesi gereken bazı
masrafların Emlâk-ı Hümâyûn tarafından karşılanmasından anlaşılmaktadır. Ayrıca
Hazîne-i Hâssa’nın borçlarının ödenmesi için de Emlâk-ı Hümâyûn’dan para
alınabilmekteydi. Örneğin, çeşitli kişilerden özellikle de sarraflardan faizli olarak temin
edilen borçlar Emlâk-ı Hümâyûn gelirleri karşılık gösterilmek suretiyle alınmıştır.
Borçlar ve faizlerle başlayıp çeşitli sebeplerle Hazîne-i Hâssa’da baş gösteren bütçe
dengesizlikleri Emlâk-ı Hümâyûn’dan alınan paralarla giderilmeye çalışılmıştır. Ancak
Emlâk-ı Hümâyûn gelirleri bunları karşılayamamış ve çözüm olarak görülen bu yol
zamanla başka bir problemi doğurmaktan öteye gidememiştir. Emlâk-ı Hümâyûn
idaresinin 25.000 liradan fazla açığı meydana gelmiştir. Emlâk idaresinden Hazîne-i
Hâssa Nezareti’ne akçe aktarımı daha 1303 [1885/1886] senesinde Hazîne muhasebe
kayıtlarına göre 333.000, Emlâk-ı Hümâyûn muhasebe kayıtlarına göre ise 444.000 lira
raddesinde yardım maksadıyla açılan carî hesap ile başlamıştır130. Emlâk-ı Hümâyûn
bütçesinde bu tarz uygulamaların dengesizliklere neden olması durumu, Dersaadet’e
yakın çiftliklere gönderilen memurların harcırahlarının dahi ödenmesinde güçlük
çekilmesiyle delillendirilebilir. Öyle ki, harcırah masraflarını dahi ödemekte zorlanan
idare, aslî vazifelerinden olan ve yüksek meblağlara varan bayındırlık faaliyetlerini
yerine getirme noktasında da sıkıntıya düşmüştür. 21 Temmuz 1321 [3 Ağustos 1905]
tarihli Hazîne-i Hâssa ve Emlâk-ı Hümâyûn idarelerinin ıslahatına dair verilen rapora
göre;
1- Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerinin kendi masrafları dışında hiçbir yere sarf
edilmemesi,
2- Padişahın mülklerinin ıslaha ve imara ihtiyacı olup olmadığının tahkikinin
yapılması ve bu tahkikat neticesinde gerekli görülen masrafın Emlâk-ı Hümâyûndan
ödenmesi hususu,
3- Musul ve Bağdad’da bulunan petrol yataklarının ve zift madenlerinin
Hazîneye en faydalı olacak şekilde işletilmesi.
130
BOA, Y.PRK. HH, nr:36/66, Lef:6/2.
27
131
Aynı vesika, Lef:6/2b-3.
132
Küçükçekmece, Çorlu taraflarında ve Edirne Vilayetinde 8.000 haneye ve 30.000 nüfusa yakın muhacir
iskân ettirilmiştir. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:24/55, Lef:3.
133
Hazîne-i Hâssa Nazırı Agop Paşa, Emlâk-ı Hümâyûn dâhilindeki ahâlinin padişaha şükranı bir borç
bildiklerini ve bu sebepten ötürü gece gündüz demeden padişaha teşekkür etmelerine rağmen yine de
kendilerini âciz hissettiklerini söylemektedir. Bkz. Aynı vesika, Lef:3.
28
Emlâk-ı Hümâyûna ait gelirler iki kısma ayrılırdı ve bunlardan ilki; ağnam ve
öşür gibi vergilerden ikincisi ise taşınmaz mallardan elde edilen kazançlardır136.
Gider kısmının en önemli kalemini, İşletme politikalarından biri olan bayındırlık
faaliyetleri oluştururdu. Padişaha sunulan paralar, çeşitli şahıslara verilen hediyeler,
sosyal amaçlı harcamalar da azımsanamayacak dereceydi.
1) Gelirler
134
Aynı vesika, Lef:15.
135
Çadır vergisi, çadırın kurulduğu zeminin kira bedeli olarak alınmakta olup çadır içindeki nüfusa
bakılmaksızın yıllık 50 kuruş alındığı ve bu verginin Hazîne-i Hâssa’ya ait olduğu ifade edilmektedir.
BOA, Y.PRK.HH, nr:14/47, lef:1.
136
Bu gelirlerden ilk kısmının tahmini olarak yıllık kazancı 380.000 Osmanlı lirası; ikinci kısıma ait
(Dicle vapurlarının gelirleri de dâhil) gelirlerin ise 320.000 Osmanlı lirası tuttuğu ifade edilmektedir. [23
Ağustos 1908]. BOA, Y.PRK.HH, nr:39/12.
29
Sene Kuruş
1303 32.010.946
1304 30.759.514
1305 32.297.287
1306 29.914.823
1307 38.504.911
1308 40.119.334
1309 38.928.539
1310 33.345.663
1311 41.348.812
1312 41.295.307
1313 44.119.172
1314 44.298.546
1315 42.937.521
1316 46.746.798
1317 48.971.356
1318 47.055.757
1319 51.783.117
1320 50.626.169
1321 58.560.166
Emlâk, çiftlikât ve arazi-i seniyyenin 1300 [1884] senesi nisan ayına ait bir aylık
gelir-gider cetveli:139
137
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 125.
138
BOA, Y.PRK. HH, nr:37/54, Lef:2.
30
GELİRLER Kuruş/Santim
Mevcut sandıkta bulunan 1 nisan 1300 209.020/78
Mihaliç çiftlikât-ı hümâyûnu mahsulünden füruhat olunan Tire bağı esmanından 200
Koru ve ormanlar şubesinin sene-i maliye hâsılatına mahsuben istihsal kılınan 6.000
Tiriye dere şubesinin 1300 senesi ağnam hâsılatından gönderilen 10.700
Reisülayn çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 senesi hâsılatından gönderilen 71.300
Beyat? çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 senesi hâsılatından gönderilen 82.918
Dersaadet akaratından gönderilen 1.500
Tire dere şubesinden 7 nisan 1300 tarihinde hâsılatından gönderilen 5.000
Dersaadet akaratından gönderilen 1.375
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 59.100
İpsala’daki koyun tepe kışlağının 1299 senesi kira bedeli olarak alınan 4.000
Dersaadet akaratından gönderilen 1.755/50
Sarı şuban kışlağının 1299 senesi taksiti olarak alınan 23.000
Keşan kazasında Simidli? Ve ballı? Kışlaklarının birer senelik kira bedellerinden 14.475
gönderilen
Mihaliç çiftlikât-ı hümâyûnu mahsulünden mezruhat olunan Tire bağı esmanından 220
Dersaadet akaratından gönderilen 5.597/50
Yakuplu çiftlikât-ı hümâyûnuyla (?) karyesinin 1300 ağnam hâsılatından 6.860
Bağdad arazi-i seniyyesi hâsılatından 100.500
Tiriye dere şubesi hâsılatından 6.783
Dersaadet akaratından gönderilen 5.289
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 63.040
Dersaadet akaratından gönderilen 6.450
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 78.800
Aydın vilayetindeki çiftlikât-ı hümâyûn 1300 senesi hâsılatından 50.000
Mihaliç çiftlikât-ı hümâyûnu mahsulünden erzak ambarına verilen (?) 98
Dersaadet akaratından gönderilen 1.500
Bağdad vilayetindeki arazi-i seniyye hâsılatından 133.500
Dersaadet akaratından gönderilen 6.635
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 68.950
Dersaadet akaratından gönderilen 23.950
Şubat hesabına olarak mecidi 20 kuruş hesabıyla vuku bulan sarfiyatta hasıl olan 450/65
akçe kârı
Toplam 1.048.922/43
139
BOA, Y.PRK.HH, nr:13/35.
31
GİDERLER
Padişaha takdim kılınan 209.020/78
Gümülcine Emlâk-ı Hümâyûn memuru Mağradic efendi ve korucusu Mustafa ağanın 1.300
mart 1300 maaşları
Kağıthane korucularından Emin ve Yusuf ağalarının mart 1300 maaşları 500
Gümülcine kışlakları haritalarının tanzimine memur Şevket ve Hasan efendilerin 4.800
kanun-ı evvel ve şubat 1299 maaşları
Tiriye derede inşa edilen köprünün açılışı için gönderilen memurların masraflarına 432/50
Cebel-i Ays çiftlikâtı ile Gümülcine kışlakları haritalarının cilt masrafları 120
2) Giderler
140
BOA, Y.PRK.HH, nr:16/71.
32
Her ay atiyye-i seniyye olarak ihsan edilenleri gösterir cetvel aşağıda verilmiştir:
Kimlere Verildiği Kuruş 1 ay/12 aylık Açıklama
Devletlü necabetlü Yusuf İzzeddin Efendi 10.000/120.000 İbkâ olunmuştur.
Yaver Fehim Paşa141 21.600/259.200 İbkâ olunmuştur.
Paris Sefiri Paşa hazretleri marifetiyle bir 1.000/12.000 İbkâ olunmuştur.
mahale (?) verilen
Matbuat-ı Dâhiliye Müdürü Hıfzı Bey 2.000/24.000 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Efendiye
Matbuat-ı Dâhiliye Memurlarından Hamdi 1.000/12.000 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Efendi
Ertuğrul Cami-i Şerifi (?) İsmail Efendiye 100/1.200 İbkâ olunmuştur.
hane kirası olarak
141
Fehim Bey’in 1310 yılında padişahın yaverliğine getirildiği anlaşılmaktadır. Bkz. Ali Karaca, "II.
Abdulhamid'in İdareyi Kontrol Mekanizmalarından Yaverlik Kurumu" TTK XIII. Milletlerarası Tarih
Kongresi Bildirileri, c.III/III, Ankara 2002, s. 1738.
35
Aşağıdaki iftariyelik listesi ise şahıslara özel olarak daha önceleri verilen
iftariyelikleri göstermektedir. Bu iftariyelikler iptal edilmiştir142:
Şahıslar Kuruş Açıklama
Müşir Doktor Nafız Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Operatör Cemil Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Doktor Namık Paşa 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Gureba-yı Müslimin Hastanesi Sertabibi Ahmed Paşa 750 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekteb-i Tıbbiye Muayenehane Müdürü Fehmi Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Sıhıyye Dairesi Eczacısı Raşid Paşa 750 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
4. Daire (?) Şerafeddin Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Tabib Mirliva Yusuf Ziya Paşa 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Topkapı Sarayı Tabibi Kenan Paşa 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Padişah Doktorlarından Mukim Paşa 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Doktor Raşid Bey ile Üç Kişiye 4.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye İmalat Reisi Mustafa Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Donanma Kumandanı Vekili Mehmed Paşa 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahr-ı Fabrika-yı Hümâyûn Ser Mühendisi Ahmed 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bey
Şura-yı Bahriye Reisi Muzaffer Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
İdare-i Mahsusa Meclis Reisi Mehmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Muhakemat Dairesi Reisi Hayri Paşa 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Komodoru Arif Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekteb-i Bahriye Nazırı Hakkı (?) Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Silah-Endâz Taburu Kumandanı Mehmed 7.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Paşa
Makineler Müdürü Miralay Ali Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Feriki Vodos (?) Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye İmalat Komisyonu Reisi Hüsnü Paşa 5.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Merhum Bahriye Nazırı Paşa Mahdumları Ahmed 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Fazıl Bey, Rüşdü Paşa
İstanbul Vapur-ı Hümâyûnda Binbaşı Cavid Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Rükûb-ı Şâhane’ye Mahsus Vapur-ı Hümâyûn 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Çerahcıbaşı Mustafa Bey
Merhum Bahriye Nazırı Paşa Mahdumu Mustafa Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekatib-i Askeriye Nazır-ı Sanisi Rıza Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
142
BOA, Y.PRK.HH, nr:36/62, lef:2.
37
Bab-ı Seraskeri Tahsilat Müdürü Ferik Mustafa Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Levazım Reisi Ahmed Afif Paşa 8.600 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
(?) Alayı Kumandanı Süleyman Hakkı Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Baruthane-i Amire’ye Memur Mehmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Müdde-i Umumi-i Askeri Reşid Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Maiyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Müşiri Şakir Paşa 7.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Levazım 4. Şube Müdürü Mustafa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Paşa
Erkan-ı Harbiye 1. Şube Müdür-i Sanisi Paşaya 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Levazımat Dairesi Reisi Sadettin Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye Refakatine Memur Ragıp Paşa 4.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Piyade Dairesi Reis Cemal Bey 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Teftiş-i Askeri Komisyonu Yaveranından Üç Beye 450 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Makam-ı Sadaret Ser-Yâveri Cemal Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hâssa-i Sanayi Alayı 3. Taburu Yüzbaşı Ahmed 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Efendi
Derviş Paşa Mahdumu Ahmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Divan-ı Harp Azasından Selim Paşa 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye 1. Şubesine Memur 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mehmed Ali Efendi
Ferik Sadık El-Müeyyed (?) Paşa 5.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Binbaşı Alaaddin Efendi 1.080 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Serasker Paşazade Süreyya Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Çavuş Ahmed Efendi 700 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ser Müfettiş Cemil Bey 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Topkapı Sarayı Muhafızı Ali Rıza Paşa 7.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ali Rıza Paşanın Damadı ile İki Kardeşine 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Aziziye Karakolhanesine Memur Mustafa Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Memurin-i Müstahdemden Ramiz ve Hasan Beyler 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hademe-i Hâssa Kaymakamı İsmail Hakkı Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Yusuf Ziyaeddin Paşa 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Seryaver-i Esbak Mehmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Zabtiye Nazır-ı Zade Neş’et Bey 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Miralay Abdülkadir Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Maiyet-i Seniyye Çavuşlarından İsmail Hakkı Ve 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hasan Sabri Efendiler
Ermeni Patrik-i Sabıkı Partogomiyos Efendi 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
38
143
BOA, HH. THR, nr:35/1.
144
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 139-141.
42
geliri 400 bini bulan emlâk ve arazinin Maliye Hazînesi’ne devri söz konusu olmuş145.ve
Ohannes Paşa tarafından sunulan teklif Abdülhamid’in onayı ile 27 Ağustos 1324 [9
Eylül 1908] tarihinde hayata geçirilmiştir. Devletin yapacağı isktikraza Hazîne-i
Hâssa’nın borçlarının ödenmesi amacıyla 1 milyon lira daha eklenmesi
146
kararlaştırılmıştır . 1 Eylül 1324 [14 Eylül 1908]’de Sadrazam Kâmil Paşa tarafından
bir tezkere ile padişaha bildirilen bu husus kabul görmüştür147.
Bu karar doğrultusunda Maliye Hazînesi’ne devredilen emlâk, arazi ve diğer
gelirler, yıllık getirileriyle beraber şunlardır:148
Gelirler Yıllık Gelir (lira)
Yanya idaresindeki çiftlikler geliri 20.000
Berat idaresindeki çiftlikler geliri 10.000
Draç idaresindeki çiftlikler geliri 10.000
Ferecik idaresindeki ormanlar haricinde 19.600149
kalan köyler ve mezralar
Babaeski idaresindeki ormanlar haricinde 16.000150
kalan köyler ve mezralar
İnegöl yaylakları haricindeki ormanlar ile 9.577
köylerin geliri
Suriye idaresindeki Nasıriye, Havran, 44.000
Safad, Zavrüzzerka ve Cize çiftlikleri,
köyleri ve arazi ile Hava bataklığı
Akköprü idaresindeki köyler ve ormanlar 5.050
Yalova taraflarındaki Baltacı idaresindeki 3.000
köyler
İzmit idaresindeki köyler ve ormanlar 500
Çatalca idaresindeki köyler, mezralar ve 3.000
baltalık
145
BOA, Y.PRK. HH, nr:39/14.
146
.BOA, İ.Hususi, nr:1326, Ş/33.
147
Düstur, II Tertip, c. I, s. 77–78.
148
26 Ağustos 1324 [8 Eylül 1908] tarihli defterdir. BOA, İ.Hususi, nr 1326, Ş/33.
149
Vasfi Şensözen bu miktarı yanlışlıkla olsa gerek 10.000 şeklinde göstermiştir. Ayrıca bu bilgilere
Maliye’de çalışmaları esnasında ellerine geçen dosyalardan elde ettiklerini söylemiştir. Bkz. Vasfi
Şensözen, a.g.e., s.66.
150
Aynı şekilde bu miktarda 10.000 olarak yazılmıştır. Vasfi Şensözen, a.g.e., s.66.
43
151
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 143; Vasfi Şensözen, a.g.e, s. 67.
152
Vasfi Şensözen, a.g.e., s. 67-69.
45
Maliye Hazînesi ile Hazîne-i Hâssa arasında, bu devir teslim işleminden sonra,
birtakım problemler çıkmıştır. Maliye’ye geçen emlâkın nakil tarihinden önceki döneme
ait gelirlerin hangi hazine tarafından tasarruf edileceği ile Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne
bağlı ve bazı hayrat müberrat işlerinde görevli personelin maaşlarının ödenmesi bu
problemlerdendi. Hazîne-i Hâssa maaşları Maliye’nin ödemesi gerektiğinde ısrar
ederken Maliye Hazînesi yalnızca kapsamına intikal edilen yerlerdeki personelin
maaşlarını vereceğini belirtmiştir. Yapılan araştırmaların gösterdiğine göre; emlâk ve
arazinin çoğunluğunun tekâlif-i emiriyyeden oluşması dolayısıyla bunların hem o seneki
hem de bakayasının Maliye Hazînesinde toplanması gerekmekteydi. Devredilmiş
emlâkın bakaya kalanları ise 27 Ağustos 1324 [9 Eylül 1908]’ten öncesine ait olanların
toplanması Hazîne-i Hâssa’ya, bu tarihten sonrakiler ise Maliye Hazînesi’ne
bırakılmıştır. Hayrat ve müberrat işleriyle sorumlu personelin maaş konusuna gelince; o
da Hazîne-i Hâssa’nın malî durumunun kötü olması dolayısıyla maaşların Evkâf-ı
Hümâyûn Hazînesi gelirlerinden karşılanması yoluna gidilmiştir153.
Hazîne-i Hâssa uhdesindeki madenlerden bir kısmı da aynı şekilde Maliye
Hazînesi’ne geçmiştir. Bunlar; Yanya Vilayeti’ndeki Senice zift madeni, Senice
153
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 145-146.
47
154
.BOA, Y.MTV, nr:313/27.
48
İKİNCİ BÖLÜM
II. Abdülhamid’e ait Basra Vilayeti’ndeki emlâka dair her türlü muamele 1303
[1887/1888] tarihine kadar Bağdad’da bulunan Emlâk-ı Hümâyûn İdâresi’nce
gerçekleştirilmiştir. Ancak; zamanla gerek Bağdad gerekse Basra’da padişah şahsında
toplanan mülklerin giderek artması bunların işletilmesini güçleştirdiğinden, Basra’da
ayrı bir idare kurulmasına karar verilmiştir. Bu kararın verilmesinde bölgedeki arazilerin
çoğunun büyük parçalar hâlinde bulunması ve ahalisinin büyük bir bölümünün
aşiretlerden oluşması da etkili olmuştur.
Basra’da ayrı bir idarenin kurulmasına ihtiyaç duyulması üzerine burada bir
komisyon teşkil edilmiştir. Bu nedenle Hazînede’den Bağdad şubesine gönderilen
emirde burada yürütülmekte olan emlâk ve kayıt işlemlerine dair bilgilerin Bağdad
şubesinden Basra idaresine devr edilmesi istenmiştir. Ayrıca emlâkların hangi mevkide
olup hangi komisyon tarafından idare edildiği hususunun da beyanı istenmiştir155. Bunun
üzerine Hazîne-i Hâssa’ya bir defter gönderilmiştir. Bu deftere göre Ammare Sancağı
dâhilinde bulunan Çahle, Şat, Müşerreh ve ona bağlı mukataalar, Malûmü’l-Kıt‘ât
Senevî? arazisi, Tis‘an ve Adfiye?, Felha Düneynat-ı Gazebe ve Ahder mukataaları
Basra Komisyonu tarafından yönetilmiştir. Necid’deki emlâkın müstakil müdüriyet ile
komisyon tarafından idare edildiği anlaşılmaktadır156. Aşağıdaki tabloda araziler ve
mevkileri gösterilmiştir157.
155
Hazîne’ce istenen bu defterin kısa sürede mükemmel bir şekilde hazırlanmasının imkânsızlığı beyan
edilerek, sadece Basra Vilayeti’ndeki emlâkın listesi (Necid’deki emlâkın sadece Katıf bölgesi)
hazırlanmıştır. BOA, HH. THR, nr:158/40, Lef:4.
156
Liste 15 Teşrîn-i Sânî 1303 [27 Kasım 1887] tarihlidir. Duceyle, harap ve ziraat yapılamayan bir yer
olarak nitelendirilmiştir. Aynı vesika, Lef:1.
157
Bunlar haricinde 93 arazi daha vardır. Bunlar haricinde 93 arazi daha vardır. Aynı vesika.
49
158
27 Muharrem 1302 [M. 16 Kasım 1884]. BOA, Y.PRK. HH, nr:14/52.
159
1308, 1309 tarihlerinde Komisyon Reisi olarak Müşir Hidayet Paşa, 1314 tarihinde ise Vali Mahmud
Hamdi Paşa bulunuyordu. Bkz. Salnâme-i Vilayet-i Basra 1308; 1309; 1314.
160
Necid Sancağı’nın 1307 senesi ayniyat cetvelinin Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu’nca incelenmesi
sonucunda, Hofuf mukataası malından olup ayniyat cetvelinde çeltik ile hurmanın 27 kıyye 100 dirhem
fazla, 1082 kıyye 50 dirhem ise noksan gösterildiği tespit edilmiştir. Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/34.
161
BOA, Y.PRK. HH, nr:8/26, Lef:1/1.
54
162
Mukavelenamelerin Kontrat Dairesinde tasdik ettirilmesinden dolayı meydana gelebilecek bir tartışma
hâlinde, mahkemeye başvurulması durumunda nakdî ceza uygulanacaktı. Ancak bu ana kadar [H. 17
Ramazan 1297 / M. 24 Ağustos 1880], ne mukavelenameler Belediye Kontrat Dairesinde tasdik ettirilmiş
ne de herhangibir ceza uygulamasına gidilmiştir. Bu sebepten ötürü eski uygulamaya devam edilmesi
hususunda Adliye Nezareti’ne yazı yazılmış ancak karar değişmemiştir. Bkz. BOA, Y.MTV, nr:4/85.
163
Meselâ, Ammare, Bağdad ve Musul Emlâk-ı Hümâyûn işlerinin yoğun olması nedeniyle buralarının sık
sık incelenmesi gerektiği ve aynı zamanda Ammare Komisyonu’na bu nedenden ötürü iki bin kuruş
maaşla bir müfettiş muavininin istihdamına ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir. Bkz. BOA, Y.PRK.
ASK, nr:164/31.
55
164
Müfettiş Ahmed Yaver Efendi’nin incelemeleri neticesinde, Ammare vekili Abdülgani Efendi’nin
memuriyetinde suistimallerde bulunduğu tespit edilmiş ve bu hâlin Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne zarar
verebileceği gerekçesiyle bu kişinin görevden alınması gerektiği Basra Komisyonu’na haber verilmiştir.
Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/5.
165
Meselâ, Emlâk-ı Hümayun’un lâyıkıyla idare edilmesinde zorluk çıkarması nedeniyle Necid
Mutasarrıfı Said Paşa’nın uyarılması için Dâhiliye Nezareti’ne şikâyet edildiği görülmektedir [10 Şubat
1883]. Bkz. BOA, HH. THR, nr:630/3.
166
Harcırah ve yevmilerin mecidi 19 kuruş mu yoksa 20 kuruştan mı hesap edileceği hususunda meydana
gelen karışıklık neticesinde Hazîne-i Hâssa Nezareti’nden 11 Eylül 1897 tarihinde Bağdad ve Basra Arâzi-
i Seniyye Komisyonlarına gönderilen tahriratta mecidi 20 kuruş hesabıyla verileceği bildirilmiştir.
Yevmiye ve harcırah farkları ise geçici vazifelendirilen memurlar ile müfettişlerin seyyar bulundukları
zamanlar için saati 5 kuruştan, zarurî masraflarına karşılık olmak üzere memurların yevmiyelerinin sıfat
ve haysiyetlerine göre 10 kuruş ila 50 kuruş arasında ödeneceği 20 Eylül 1886 tarihli emirle beyan
olunmuştur. Bkz. BOA, HH. THR, nr:183/8.
56
167
Ammare İşletmesi muhasebe başkitâbetine bir memurun tayin edilmesi hususu Basra Komisyonu’na
bildirilmiştir. Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/3.
168
Emlâk-ı Hümâyûn nizamnamesi [H. 21 Rebiülevvel 1301/ M. 19 Ocak 1884]. Bkz. BOA, Y.PRK. HH,
nr:12/58.
169
Emlâk-ı Hümâyûn müfettişi Yaver Efendi’nin 1311 senesi Kanûn-ı Evvelden [13 Aralık 1895/12 Ocak
1896] 1312 [1896/1897] yılı sonuna kadarki beş aylık maaşının Basra hâsılatından tesviye kılındığı […]”.
Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/2.
170
Tekâüd Sandığı 1295 Teşrîn-i Sânîsinde [1879] teşkil edilmiştir. Bu tarihten itibaren Hazîne-i Hâssa ve
ona bağlı dairelerdeki memurlardan %5 oranında kesinti yapılacağı 7 Rebiülevel 1297 [18 Şubat 1880]
tarihinde yazılmışsa da Hazîne-i Hâssa Nezareti’ndeki o sıralarda yapılan ıslahat çalışmaları, uygulamanın
ertelenmesine neden olmuştur. Nitekim Hazîne-i Hâssa ve ona bağlı daireler ile vilayetlerdeki Emlâk-ı
Hümâyûn idarelerinin nizama sokulmasından sonra gerek nezaretteki gerekse Emlâk-ı Hümâyûn
İdareleri’ndeki bütün memurlar Tekaüd Sandığı’ndan faydalanmaya başlamıştır. BOA, İ.DH (İrade
Dâhiliye), nr:80356.
171
Berat Sancağı Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi talimatnamesi [19 Ocak 1884]. Bkz. BOA, Y.PRK. HH,
nr:12/58.
172
1 Receb 1314 [06 Aralık 1896]. BOA, HH.THR, nr:627/72.
57
173
Benilam aşiretinin Emlâk-ı Seniyye sınır olması ve İbranîlerden gördükleri baskı dolayısıyla böyle bir
istekte bulundukları ifade edilmekle birlikte gerekli araştırmanın yapılması için Mabeyn-i Hümâyûn’dan
25 Teşrîn-i Evvel 1303 senesinde [6 Kasım 1887] bölgeye bir yazı gönderilmiştir. Bkz. BOA, HH.THR,
nr:37/32.
174
Zekeriya Kurşun, a.g.e, 137-138.
175
Abdülhamid’in toprak alımı ve bunlar üzerindeki tasarrufuna dair Albertine şu bilgileri vermektedir:
“Sultan’ın arazilerine sınır olan verimli arazileri kiralayan şahıslar bu arazileri satmaya zorlanmıştır.
Komşu arazilerde aşiret mensupları arasında meydana gelen sorunlar bile o toprakların Seniyye arazilerine
katılması için yeterli bir neden farzediliyordu. Mülk arazileri kapsamındaki toprakların da Abdulhamid’in
gözünden kaçmamış ve mal sahiplerinin çoğu ya arazilerini terk etmeye zorlanmış veya bu kişilere
topraklarını satmaları için gözdağı verilmişti. Sultan’ın temsilcileri tarafından uygulanan keyfi yetkilere
karşı özel mülkiyet sahipleri güçsüz durumdaydı. Haklarını savunanların hapse atılma ihtimali olduğu gibi
bu şahıslardan en azından birisi topraklarının müsadere edilmesine karşı çıktığı için ölmüştü”. Ancak bu
iddiaları örneklendirebilecek herhangi bir belgeye, çalışma süresince rastlanılmamıştır. Bkz. Albertine
Jwaideh, a.g.m., s. 331.
58
176
8 Ağustos 1309 tarihli [20 Ağustos 1893]. BOA, HH.THR, nr:620/75, Lef:1.
59
2- İşletme Kalemleri
1) Tahrirat Kalemi
1308 YILI
1309 YILI
1311 YILI
1314 YILI
181
Ancak bu usule zaman zaman riayet edilmediği görülmüştür. Bazı memurların aylar öncesinden tayin
edilmelerine rağmen kefalet senetleri düzenlenmemiş olabiliyor yahut kefaletlerinin alınıp alınmadığından
komisyonun haberi olmayabiliyordu. Müntefik Sancağı’na bağlı Duceyle Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin
bu husustan dolayı uyarılması istenmiştir. Aynı Vesika, Lef:3.
61
Tahrîrât
Ragıb Ef. Ragıb Ef. Ragıb Ef.
Muâvini
Mübeyyiz Şevket Hüseyin
Ali Ef.
Refîki Ef. Ef.
Evrak
Münhâl Salih Ef.
Refîki
Refîk İzzet Ef.
Refîk-i Ahmed
Evvel Ragıb Ef.
DEVASİR VEKÂLETİ
Hacı Hacı
Arazi-ı Elhâc
Ahmed Ahmed
Seniyye Müt. Müt. Müt. Müt. Mahmud Sâlise
El-Nu‘ma El-Nu‘ma
Vekili Ef.
Ef. Ef.
Abdurrah
Devasir Abdurrah Abdurrah
man Müt.
Kâtibi man Ef. man Ef.
Ef.
AMİYE VEKÂLETİ
Amiye
Ahmed Ahmed Yasinzâd
Arazi-i Hamid El
Müt. El-Yasin El-Yasin Müt. e Ahmed Müt.
Seniyye Yasin Ef.
Ef. Ef Ef.
Vekîli
Amiye Hamâdi Hamâdi Hamâdi Hamâdi
Kâtibi Ef. Ef. Ef. Ef.
AMMARE VEKÂLETİ
Abdülgan
Vekil Ist.Amire
i Ef.
Muavin İzzet Ef. Kolağası
Abdülha
Muavin
mid Ef.
62
2) Muhasebe Kalemi
182
1311 ve 1314 tarihlerinde bu başkâtiplere komisyonda aza sıfatıyla rastlanılmıştır. Bkz. Basra Vilâyet
Salnâmesi 1311; 1314.
183
Ammare komisyonunun merkez dairesi ile şubelerinin 1315 [1889/1990] yılı hâsılatının korunması ve
ağnam tadadı için görevlendirilen memurların tayin süreleri ile ücretlerini içeren liste için bkz. BOA,
HH.THR, nr:513/162.
184
BOA, Y.PRK.HH,nr:10/57; 8/51 [7 Kasım 1881]; nr:10/16; ayrıca Haleb’deki Cebel-i Ays çiftliğinin
öşür bedeli de bulunmaktadır [21 Kasım 1882].
185
BOA, Y.PRK.HH, nr:270/35.
63
Bâşkâtib Cevad Ef. Sâlise Cevad Ef. Sâlise Cevad Ef. Cevad Şevki Ef. Sâlise
Hacı Mustafa
Refîk-i Evvel Mustafa Ef. Mustafa Ef. Ef. Hasan Ef.
İbrahim İbrahim
Refîk-i Sâni Hilmi Ef. Hilmi Ef. İbrahim Ef. İbrahim Ef.
186
BOA, HH.THR, nr:516/89, Lef:1, 2.
65
187
BOA, HH.THR, nr:621/75.
66
188
Okka demek olup 400 dirhemdir. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat,
Ankara 1997, s. 519.
189
13 Muharrem 1313 [6 Temmuz 1895]. BOA, HH.THR, nr:624/37.
190
BOA, HH.THR, nr:186/4, Lef: 2.
67
sahili boyunca rıhtım üzerinde yapılacak yol için 5 metrelik yer terk edilecek ve bu terk
nedeniyle Hazîne-i Hâssa’dan kiradan düşme vs. gibi iddialarda bulunmaya hakkı
olmayacak.
Arsanın 25 senelik gibi uzun bir müddet kiraya verilmiş olması mültezime ve
mirasçılarına tasarruf ve mülk edinme hakkını doğurmayacaktı. Şayet mültezimin
kendinin davacı olması halinde hiçbir mahkeme buna itibar etmeyecekti.
Buraya kadar bahsi geçen şartların işleyişinde, kira bedelinin zamanında
ödenmemesi gibi durumlar gözlemlendiği takdirde mukavelesi fesh edilebilecekti.
Mülklerin satışı belli şartlara bağlanmıştı ki bunlardan en önemlisi Hazîne-i
Hâssa menfaatini göz önünde bulundurmaktı. Bir diğer şart ise emlâkın önemli bir
mevkide olmamasına özen göstermekti.
1- Basra Şubesi
191
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:5.
192
Aynı vesika, Lef:2.
193
Şube dâhilinde yapılan teftiş neticesinde evraklar üzerinde kâtibin mührünün olmadığı tespit edilmiştir.
Bkz. BOA, HH.THR, nr:186/1, Lef:5.
194
Aynı vesika, Lef:1.
68
İdareye memur alınırken söz konusu olan kefalet isteminden sadece askeriyeye
mensup olanlarda muafiyet uygulamasına gidilmiştir195. Bu değerlendirmeye açılım
getiren bir örnek; Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu’ndan 6 Teşrîn-i Evvel 1308 [18
Ekim 1892] tarihinde Hazîne-i Hâssa’ya gönderilen bir mazbatada gözlemlenmektedir.
Buna göre; işletme bünyesindeki bazı memurlardan kefalet isteneceği ve bunun yanı sıra
askerî zabıtlardan kefil alınamadığından hareketle bunların kefalete bağlanmalarının
gerekeceği ileri sürülmüştür. Buna dayanarak askerî zümreden kefil istemeye gerek
olmadığı tekrar Hazîne-i Hâssa tarafından beyan edilmiştir196.
195
Aynı vesika, Lef:3.
196
BOA, HH.THR, nr:618/162, Lef:1, 2.
197
BOA, HH.THR, nr:186/3.
198
Şubenin teftişi neticesinde 1313/1318 tarihleri arasındaki şube gelirlerinin tamamen toplandığı
belirlenmiştir. Bkz. BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:5.
199
Aynı vesika, Lef:5.
200
Aynı vesika, Lef:13.
69
sıkıntısı bulunan, çölle sınır komşusu durumunda olan ve boş arazi konumundaki yerlere
su uzatılarak gelirlerde artış sağlanmak istenmekteydi.
Basra şubesi dâhilinde olup 1317 [1901/1902] senesi başından itibaren beş
seneliğine iltizama verilen mukataatın bedellerini içeren pusula şu şekildedir201.
Dua‘yici Mukataası
Senesi Ağnam Resmi Şeteviyy Hâsılatı Hurma Hâsılatı Çeltik Hâsılatı Yekun-ı Cümle
1317 1.228 kuruş 50 6.060 kuruş 71.374 kuruş 25 222 kuruş 78.884 kuruş
santim santim 75 santim
1318 1.251 kuruş 25 6.666 kuruş 78.511 kuruş 75 244 kuruş 25 86.773 kuruş
santim santim santim 25 santim
1319 1.482 kuruş 50 7.332 kuruş75 86.363 kuruş 268 kuruş 75 95.447 kuruş
santim santim santim
1320 1.635 kuruş 8.066 kuruş 25 94.999 kuruş 50 295 kuruş 75 104.996 kuruş
santim santim santim 50 santim
1321 1.798 kuruş 8.873 kuruş 104.499 kuruş 50 325 kuruş 50 115.496 kuruş
santim santim
201
BOA, HH.THR, nr:186/4.
202
Bölgeye ve ürünün cinsine göre ağırlığı değişen bir zahire ölçüsüdür. Zahirenin türüne göre, türlü
büyüklükte, fakat ağırlığı 100 batman olan bir birimdir. Bir deve yükü hububat olacak kadar büyük bir
tahıl ölçüsü şeklinde de nitelendirilmiştir. Dağar olarak da adlandırılır. Bağdad dağarı 800 okkalık
ölçüdür. Ayrca İran’da kullanılan hayvan yükü ağırlığı olup yaklaşık 83 kg’ı ifade etmektedir. Bkz. Garo
Kürkman, Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü,
İstanbul 2003, s.406.
203
BOA, HH.THR, nr:627/146.
70
1317 307 kuruş 25 1.081 kuruş 35.047 kuruş 50 353 kuruş 50 36.789 kuruş
santim santim santim 25 santim
1318 338 kuruş 1.189 kuruş 25 38.552 kuruş 25 389 kuruş 40.468 kuruş
santim santim 50 santim
1319 375 kuruş 75 1.308 kuruş 25 42.407 kuruş 50 428 kuruş 44.519 kuruş
santim santim santim 50 santim
1320 409 kuruş 1.439 kuruş 25 46.648 kuruş 25 471 kkuruş 48.967 kuruş
santim santim 50 santim
1321 449 kuruş 75 1.583 kuruş 25 51.313 kuruş 25 518 kuruş 25 53.864 kuruş
santim santim santim santim 50 santim
Kavis Mukataası
Senesi Ağnam Resmi Şeteviyy Hâsılatı Hurma Hâsılatı Meyve Hâsılatı Yekun-ı Cümle
1317 170 kuruş 50 1.045 kuruş 75 21.088 kuruş 772 kuruş 23.076 kuruş 75
santim santim 50 santim santim
1318 187 kuruş 75 1.15 kuruş 50 23.197 kuruş 849 kuruş 25 25.385 kuruş
santim santim 50 santim santim
1319 206 kuruş 50 1.2665 kuruş 25 25.517 kuruş 934 kuruş 25 27.923 kuruş 75
santim santim 25 santim santim santim
1320 227 kuruş 25 1.392 kuruş 50 28.069 kuruş 1.027 kuruş 75 30.716 kuruş 50
santim santim santim santim
1321 250 kuruş 1.531 kuruş 75 30.8876 kuruş 1.130 kuruş 75 33.788 kuruş 50
santim santim santim
204
BOA, HH.THR, nr:186/4, Lef:1.
71
1320 2.970 kuruş 14.429 kuruş 25 14.705 kuruş 75 santim 32.105 kuruş
santim
35.315 3.267 kuruş 15.872 kuruş 25 16.176 kuruş 50 santim 35.315 kuruş 75 santim
kuruş 75 santim
santim
205
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:12.
206
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:2.
207
Aynı vesika, Lef:3.
72
208
Aynı vesika.
209
Aynı vesika, Lef:2.
210
Aynı vesika, Lef:5.
211
Aynı vesika, Lef:4.
212
Halk, yabancı tüccarlar ve konsoloslar Şattü’l-Arap boyundaki evlerde ikamet ederlerdi. Bu da ticaret
açısından önemliydi. Ayrıca nehir sayesinde ticaret malları nakil edilebilmekteydi. Bu nedenle tüccarlarca,
özellikle Şattü’l-Araba yakın yerlerde 100/150 lira ücretle dükkanlar kiralanırdı. Şattü’l-Araba yakın olan
Mahule arazisinde dükkan, ev, kahve ve ambar gibi inşaatların yapılmasının bu sebeple kesinlikle fayda
vereceği düşünülmüştür. Ancak demiryolu inşasının buralara kadar uzatılması fikri, inşaat türlerinin
değişebileceği ihtimalini doğurmuştur. Otel, misafirhane, gazino, çarşı gibi inşaatın daha ziyade faydası
olacağı düşüncesiyle yapılacak inşaat hususunda ihtiyatlı davranılmalıydı. Aynı vesika, Lef:7.
213
Aynı vesika, Lef:7.
214
Aynı vesika, Lef:5.
73
Devasir mukataasına gelince, buradan her sene aynı miktar hurma çiftçiden
iltizam usulüyle toplanmaktaydı. Hâsılat için ayniyata özel cetvel ve muavin defteri
tutulmayıp, hurma satıldıkça miktarı nakliye bedelinin dâhil edildiği aşar muavin defteri
ve cetvelinin açıklamalar kısmına yazılmaktaydı215.
Devasir mukataası hâsılatı 1317 [1901/1902] senesinden itibaren toptan ihale
edilmeye başlanmıştır. Bu seneden önce ise emaneten idare edilmekteydi ve de Hazîne-i
Hássa’ya ait hisse tahmin yoluyla hâsılattan ayrılmaktaydı. Mahsulün miktarının
belirlenmesinden memur sorumluydu. Bu uygulama buğday, arpa ve meyve gibi
ürünlerde de geçerliydi.
Devasir mukataasında yetiştirilen ürünlerin bir kısmı Avrupa ve Hindistan’a sevk
ediliyordu. İşletme mallarının ihale sürecinin vapurların limanda kalış sürelerine oranla
fazla olması ve işlemlerdeki prosedür yoğunluğu sevkiyatın yetişmesini
güçleştirmekteydi. İhalelerin kısa zamanda sonlandırılması metodunda ise fazla talep
olmadığından ürünlerin satışı düşük fiyatlar üzerinden gerçekleşiyordu. Bu nedenledir ki
Hazîne-i Hâssa’nın zararını minimal kılmak ve telafi edebilmek amacıyla daha ihale
edilmeden ürünün satışına başlanmıştır216. Bu uygulamanın devamlılığına dair bilgi
kaydına tesadüf edilmediği gibi oluşan zan bu yöntemin sürerliliğinin olmadığı
yönündedir.
Devasir arazilerinin büyük bir bölümü yüksek, çorak ve Şat’dan uzak olması
itibariyle ekilen alanların miktarı azdır217.
Devasir Vekâleti memurlarının gayretleriyle hâsılatın gitgide arttığı
görülmektedir. 1312 [1894/1895] senesi hâsılatını gösterir pusuladan da anlaşıldığı
üzere bir önceki seneye oranla gelir, 55 bin küsur kuruş artmıştır218.
Basra Şubesi’nin akarat ve binası olmadığından dolayı inşaat masrafı da yoktu.
Burada yapılan tamirat ve hafriyat faaliyetleri su kanalları üzerinde yoğunlaşıyordu.
Çiftçiler tarafından yapılmakta olan nehir ve suyollarının hafriyat masraflarının
karşılanacağı ibaresi mugarese senetlerinde bulunmaktaydı219.
215
Aynı vesika, Lef:4.
216
Basra Emlâk-ı Hümâyûn komisyonunun 3 Eylül 1318 [16 Eylül 1902] tarihli telgrafına dayanılarak bu
uygulamaya başlanmıştır. Aynı vesika.
217
Aynı vesika, Lef:5.
218
BOA, HH.THR, nr:627/117.
219
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:5.
74
2-Ammare Şubesi
220
BOA, HH.THR, nr:33/63.
221
16 Şaban 1314 [20 Ocak 1897] senesinde 38.100 kuruşluk yardım toplanmış olup Ammare İane
Komisyonu’na gönderilmiştir. 1.454 kuruşluk kısmı Ammare Emlâk-ı Hümâyûn memurlarından alınmştır.
Diğer kısım ise Dicle, Müşerreh Mukataaları serkâr, çiftçi ve aşiretlerinden toplanmıştır. Bkz. BOA,
HH.THR, nr:627/106, Lef:1, 2, 3.
222
BOA, HH.THR, nr:627/45.
223
Merkezi Bağdad olan Irak ve Hicaz ordusudur. 1848 tarihinde yapılan düzenlemeler esnasında
oluşturulan askerî birliğe, Altıncı Ordu ismi daha sonra verilmiştir. Bkz. Gökhan Çetinsaya, “Irak”, DİA,
c. 19, İstanbul 1999, s. 93.
224
1314 senesinde [1898/1899] istenen müfrezenin Yüzbaşı Ahmed Fahri Efendi kumandasında
Müşerrehe gittiğine dair. Bkz. BOA, HH.THR, nr:627/87.
75
1) Ahder Mukataası
225
BOA, HH.THR,nr:186/1, Lef:3.
226
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:11.
227
BOA, HH.THR, nr:186/1, Lef:7.
76
228
Aynı vesika, Lef:8.
229
Ammare Sancağında bulunan Arap aşireti. Bkz. Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak
Aşiret ve Cemaatler, İstanbul 1979, s. 78.
230
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:11.
231
Aynı vesika, Lef:14.
232
BOA, HH.THR, nr:627/16.
233
BOA, HH.THR, nr:186/4 Lef:14.
77
2) Ebu-Hılana Mukataası
1316 [1900/1901] senesinden itibaren 3 sene müddetle ve yıllık 2.500 küsur lira
bedelle Abdüllatif ağaya iltizam olarak verilmiştir. Bu mukataanın büyük olmaması ve
Ammare’ye yakın oluşu itibariyle burada memurla kolcuya ihtiyaç görülmeyerek idaresi
Ammare komisyonuna bırakılmıştır. Mevcut çiftçisi genellikle şiî mezhebinden ve Al-
Bahadır aşiretinden olmak üzere yaklaşık 400 hanede 1.000 nüfustan oluşmaktaydı.
Bu mukataa su seviyesinden yüksek olduğundan çeltik ziraatına müsait değildi.
Arazide sadece buğday ve arpa yetiştirilmekteydi. Çiftçi daha ziyade arpa üretmekteydi.
Bu sebepten gelirin büyük bir kısmı arpadan az bir kısmı da buğdaydan sağlanmaktaydı.
Suyun yükseldiği az bir alanda ise akdarı ile mercimek yetiştirilmekteydi234.
Mukataanın kira bedeli dışındaki bir diğer gelir unsuruysa, yıllığı 35.000 küsur
lirayı bulan ağnam vergisidir. Manda bulunmaması nedeniyle camuş resmi buradan
alınmamaktaydı235.
Çiftçiler 20 cm uzunluğunda oldukça hafif saban kullanmaktaydı236.
Araziden daha fazla verim almak maksadıyla toprağın bir bölümü ekilmekte,
diğer bölümüyse bir sonraki sene için nadasa bırakılmaktaydı. Ancak bu usule
mültezimlerin zaman zaman uymadığı görülmekteydi237. Toprağın verimini arttırmaya
yönelik çeşitli uygulamalar yapılmaktaydı. Mesela, altı yedi senede bir toprağın su
altında bırakılması, yabancı otların temizlenmesi, toprağın yarısının ekilmesine diğer
yarısınınsa nadasa terk edilmesi bu uygulamalardandı238.
Mukataa dâhilinde yaşayıp çiftçilikle meşgul olanların herhangi bir şikâyeti veya
istekleri olduğu vakit Ammare Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu’na bildirmekteydi.
Mukataada bulunan bu kişiler çadırda yaşayan aşiretlerden oluşmaktaydı.
234
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:1.
235
Aynı vesika, Lef:1
236
Çiftçinin tarım aletlerinin modernleştirilmesi yönünde çabanın olduğu bilinmektedir. Bu maksatla
Ahder şubesinde tecrübe edilen iki, üç çeşit sabanın burada da kullanılması yönünde mahalli memurlara
emir verilmiştir. Aynı vesika, Lef:1.
237
Mültezim Abdüllatif Ağa, daha fazla ürün alabilmek niyetiyle nadasa bırakması gereken kısmı
bırakmamış, bunun neticesinde de hem hazînenin hem de kendisinin zarara uğradığı tespit edilmiştir.
Arazinin daha verimli ve bakımlı hale gelmesi için bir sene boyunca su altında bırakılmasına karar
verilmiştir. Aynı vesika, Lef:1.
238
Aynı vesika, Lef:1.
78
3) Müşerreh Mukataası
239
Aynı vesika, Lef:2.
240
Bedelin üç milyonluk kısmının zorlukla toplanabildiği, bu sebepten ötürü de çiftçinin elinde hiçbir şey
kalmadığı gerekçesiyle bu tarz faaliyetlerin yapılamadığı beyan edilmekteydi. Bkz. BOA, HH.THR,
nr:186/3, Lef:2.
241
Aynı vesika, Lef:3.
79
242
Aynı vesika.
243
Buna çözüm olarak başka bir yerden çiftçi getirttirilmesi düşünülmüşse de uygulamaya konulup
konulmadığı hakkında bir bilgi mevcut değildir. Aynı vesika, Lef:4.
244
BOA, HH.THHR, nr:186/3, Lef:5.
245
Aynı vesika; meselâ 1896 yılında hâsılatın muhafazası için 15 zaptiye daha bu mukataada
görevlendirilmiştir. Bkz. BOA, HH.THR, nr:627/26.
80
4) Çahle Mukataası
246
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:6.
247
Aynı vesika.
248
Aynı vesika.
249
Aynı vesika.
250
Aynı vesika, Lef:7.
81
5) Behase Mukataası
251
Aynı vesika.
252
1314 [1896] senesinde Duceyle memuru Ahmed Bey 45 günlüğüne 35 kuruş yevmiyeyle buraya
gönderilmiştir. BOA, HH.THR, nr:627/82.
253
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:9.
254
Bağdad Eyaleti’ndeki Benî Lâm aşireti kapsamındaki kavimlerden bazıları, vergi dolayısıyla Bağdad
valilerinin şeyhlere, şeylerin de taifelere yüklenmesi ve bir diğer kısmı ise kendi içlerindeki tartışmalar
nedeniyle yerlerini terk ederek İran taraflarına göç etmişlerdir. Sudan aşireti de el-Hasrec taifesi
oymaklarından olup İran cihetine gidenlerdendir ve hane sayısı seyahatnamede 800 olarak belirtilmiştir.
Bkz. Mehmed Hurşid Paşa, a.g.e., s. 62-63.
255
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:9.
256
Aynı vesika, Lef:10.
257
Aynı vesika.
82
6) Şat Mukataası
258
Aynı vesika.
259
Aynı vesika.
260
Aynı vesika.
261
Aynı vesika.
83
miktarıyla tüccara teslim edildiğine dair bilgileri içeren bir el defteri tutulmaktaydı.
Ayrıca zehairin “mültezim ile çiftçiler tarafından kaçırılmaması” için zahire satıldıkça
miktarıyla müşterisinin ismini belirten ve biri Rüsûmât İdaresi’ne diğeri ise müşteriye
imrâriye tezkeresi verilmekteydi262.
Bu arazi 13 kısma ayrılmakta olup en fazla çeltik, az miktarda da arpa ziraatı
yapılmaktaydı263.
262
Aynı vesika.
263
Aynı vesika, Lef:11.
264
Yeni metotlara ihtiyaç vardı. Çünkü çiftçiler ziraat konusundaki gelişmelerden habersizken, Batıda
durum daha farklı seyrediyordu. Tohumlar iyileştiriliyor, topraktan daha fazla verim alınabilmesi için
toprak gübreleniyor, makineler vasıtasıyla toprağın işlenmesi ve ürünün toplanması sağlanıyordu.
Avrupa’da tarım sektöründe modernizasyon sağlanmışken Osmanlı’da hâlâ gelenekçi bir tutum hüküm
sürüyordu. Bkz. Enver Ziya Karal, a.g.e., s. 442. Sultan Abdülhamid ziraatın önemine vurgu yaparken,
toprak mahsullerinin kaliteleştirilmesi ve çeşitlenmesi gerektiğini de değinmiştir. Bu hedef doğrultusunda
memlekette ziraî okulların açıldığı gözlemlenmiş, ilk ziraat mektebi Selanik’te Vitalis Efendi tarafından
kurulmuş ve eğitim numune tarlalar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Halkalı’daki ziraat mektebinin
teşekkülünde Abdülhamid oldukça ısrarcı bir tavır sergilemiştir. Buradaki eğitim öğrencilere ücretsizdi ve
arazi-i seniyyeden bazısının gelirinin buraya eğitim için gönderildiği bilinmektedir. Bursa’daki ipekböceği
yetiştirme ve ağaççılık mektebi, bölgenin ipek endüstrisine ve meyveciliğine oldukça faydalı olmuştur.
Abdülhamid köylünün yavaş olduğunu ve bu sebeple de mekteplerde öğretilenlerin uygulanmasında başarı
elde edilmesi için zamana ihtiyaç olduğunu düşünmekteydi. Bkz. Sultan Abdülhamid, Siyasi Hatıratım,
İstanbul 1999, s. 142.
84
çıktığı görülmektedir. Burada yapılacak olan ekimle, toprağın ne kadar verimli olduğu
tespit edilmek istenmekteydi. Basra körfezine yakın oluşu, yazın sıcak ve kurak, kışınsa
sıkça yağmur yağması gibi nedenlerden dolayı Ammare Seniyye toprağı verimli
bulunmuştur.
Bu proje kapsamında Seniyye’deki ziraî faaliyet çeşitlenecek ve zamanla da
değiştirilecekti. Kurulan numuneler üzerinde gerek ziraî yöntemler gerekse farklı
ürünlerin ekimi tecrübe edilecek görülen olumlu sonuçlar nispetinde uygulamaya
başlanılacaktı. Aynı zamanda, yavaş yavaş Seniyye’ye has mahsullerin ıslahı,
çeşitlerinin artırılması, tarım âlet ve edevatının modernleştirilmesi sağlanacaktı.
Kullanımı kolay, az bir sermaye ile de elde edilebilen pulluk saban, kalbur ve porak
makineleri gibi ziraat sanayine ait bazı teçhizat da bu numune tarlalarda kullanılmaya
başlamıştır. Bu şekilde yeni âletlerin diğer eski âletlere nazaran ne kadar üstün ve
faydalı olduğu uygulama neticesinde anlaşılmıştır. Bu bağlamda ahaliyi zamanla yeni
âletlere alıştırmak da bu projenin kapsamı içerisinde yer almaktaydı.
Ammare’de oluşturulan numune tarla arazisi örnek teşkil etmesi itibariyle
önemlidir. Bu tarlanın 2 dönümü yapılacak binalara ayrılacaktı. Burada amelelerin
barınacağı yerle ahır ve samanlıktan oluşan binalar yapılacaktı. Tarlanın ekilip biçilmesi
için iki çift öküze ve tarlalara gübre naklinde kullanmak için bir de beygire ihtiyaç
görüldüğü ifade edilmektedir.
Fidanlık için ayrılan alan 10 dönüm olup bu fidanlığın oluşturulmasındaki gaye,
bölgede yetiştirilmeye rağbet edilmeyen muz, portakal, limon, turunç, erik ve buna
benzer diğer ağaçların dikilmesidir. Eğer bu işlemden olumlu netice alınacak olursa,
bunların yetiştirilmesine gayret gösterilecekti. Ayrıca mahallerin havasını değiştirmek
için okaliptüs, aylantus, akasya, kavak, söğüt ve benzerinin fidanlarının yetiştirilerek
ücretsiz olarak halka dağıtılması gayesi de vardı.
Buğday, arpa, darı, burçak gibi hububat cinslerini ıslah etmek üzere çeşitli cins
ve türdeki tohumların ekilerek hangisinin daha iyi netice verdiğini görmek amacıyla 10
dönümlük hububat tecrübe tarlası oluşturulmuştur. Halkın bilmediği keten, pamuk, kolza
ve patatesin tohumları da ekilecek; olumlu sonuç alınması durumunda onların da diğer
hububat çeşitlerinde olduğu gibi tohumları halka verilecekti. Bu şekilde hem mahallin
ziraatı ıslah edilmiş hem de çeşitlenmesi sağlanmış olacaktı.
85
265
9 Rebi‘ülevvel 1324 [22 Mayıs 1906]. BOA, HH.THR, nr:123/41, Lef:6.
86
266
BOA, HH.THR, nr:57/41.
267
BOA, HH.THR, nr:122/21.
268
Aynı vesika.
87
269
Aynı vesika.
270
BOA, HH.THR, nr:512/23.
271
BOA, HH.THR, nr:628/56, Lef:1, 2.
272
BOA, HH.THR, nr:186/4, Lef: 8.
88
273
Aynı vesika, Lef:11.
274
Meselâ, 1319 [1903/1904] senesinde Avrupa’da para eden Hint yağı tohumunun buralarda da ziraatı için
çiftçiler teşvik edilmiştir. Aynı vesika, Lef:12.
275
Aynı vesika.
276
Müdür; kâhya manasına gelmektedir. Bkz. Ferit Devellioğlu, a.g.s., s. 942.
277
Muhtaç serkârlara verilmek için 4.620 kıyye hınta [buğday] ve 9.030 kıyye şair [arpa] verilmesi işi
Hazîne-i Hâssa tarafından Devasir Arazi-i Seniyye Vekâleti’ne havale edilmiştir. Bkz. BOA, HH.THR,
nr:627/143.
278
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:12.
279
BOA, HH.THR, nr:627/11, Lef:1.
280
Şube mukataalarından sadece Devasir’deki ağaçların sayımının yapıldığı şubenin denetlenmesi esnasında
fark edilmişti. Bunun üzerine komisyon tarafından görevlendirilen heyet tarafından bu mukataada sayım
yapılmıştır. Veriler, üçer nüsha olarak hazırlanmış ve biri mahaline, biri Basra komisyonuna bir diğeriyse 9
Mart 1319 [22 Mart 1903] senesinde Hazîne-i Hâssa’ya gönderilmiştir. Çiftçinin elinde bulunan ağaç
miktarı, her sene dikilecek fidan sayısı ve ağaçların telef olma sebebinin kaydının tutulması gerekmekteydi.
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:8.
89
Ammare arazi-i seniyyesinin bazı yerlerinde han, hane, dükkan gibi yapılar inşa
etmek isteyenler gerek bölge idaresine gerekse Hazîne-i Hâssa’ya müracaatta
bulunmuştur. Hazîne-i Hâssa ve Ammare İdaresi arasında gerçekleşen yazışmalar
sonucu gerek Ammare Arazi-i Seniyye’si dâhilindeki çiftçiler gerekse dışarıdan gelecek
kişiler tarafından inşa edilecek binaların bölgeyi bayındır hâle getireceği düşüncesine
varılmıştır. Aynı zamanda bu kişilerin, hane etrafında tarıma başlaması seniyye
gelirlerinin artmasına vesile olacağından bu tarz inşaatlara belli şartlar dâhilinde izin
verilmiştir. Bu şartlar arasında, yerleşilen alanların birbirinden uzak olmasından ziyade
köy oluşturacak tarzda yapılması yer almıştır. Ayrıca yerleşmek ve de inşaat için
281
Aynı vesika, Lef:9.
282
Bu mukataaların Şat ile sulanan kısımlarında, yeni hurma ağaçları dikilerek mamur hale getirildikleri
gözlemlenmiştir. Yaklaşık dokuz on sene önce hurma fidanı dikilen Iraze (?) Mukataasında bu sebeple yaşlı
hurma ağacı yoktu. Bu nedenle ağaçlar henüz semere vermeye başlamadığından çiftçilerin geçimini
sağlamaları için Devasir hurma ağaçlarından her hane sahibine senede beşer ağacın mahsulü terk edilmiştir.
Aynı vesika.
283
Aynı vesika.
90
çiftçilerin ruhsat alması gerekmekte olup oturmaya başladıktan üç sene sonra ise
mevkiin verimliliğine göre arazi bedeli ödemeleri gerekmekteydi.
İmar faaliyetleri sonucunda Seniyye’de han, dükkan ve kahvehaneler inşa
edilmiş olup bunların kiraya verilmesi suretiyle gelir sağlanmıştır284.
Bu coğrafyadaki toprakların çoğu zaman sular altında kalması nedeniyle
buradaki topraklardan faydalanabilmek için öncelikle suların çekilmesi beklenmekteydi.
Bu gibi taşkınların önünü alabilmek maksadıyla setler inşa edilmiştir. Toprakların
işlenebilir duruma gelebilmesi, kimi zaman uzun süre beklenilmesine sebep
olabilmekteydi. Bu oluşum, üretimin dolayısıyla gelirin azalması gibi bir sonuç
doğurmaktaydı. Kış mevsimi gelmeden ağustos ayının sonuna kadar yapılması plânlanan
bu setlerin inşasının sona ermesi gerekmekteydi. İnşa yahut tamir edilecek setin
bulunduğu yere gerekli malzemeler getirilmekte ve tayin edilen özel bir memur
nezaretinde işleme başlanılmaktaydı. Bu durumu bir örnekle açıklamak gerekirse;
Ammare Emlâk-ı Hümâyûn Vekaleti’ne bağlı Çebiyye (ghi) Mukataası’ndaki Ebu-Sahir
Seti’nin su taşkını sebebiyle tamire gereksinim duyulduğu yapılan keşifle tespit
edilmiştir. Ancak setin büyük ve suların henüz çekilmemiş olması aynı zamanda kış
mevsiminin de yaklaşması gibi etkenler tamiratın hemen yapılmasına müsaade
etmemiştir. Hemen tamirata başlanılmasından herhangi bir fayda görülemeyeceği,
çalışmaların boşa gideceği gerekçesiyle bu işin bir sonraki sene yapılmasına karar
verilmiştir. İçinde bulunulan sene için özel bir memurun tayin edilmesi ve set için
gerekli malzemelerin yerinde hazır bulundurulması yeterli görülmüştür285.
Mîrî mukataadan Mecr-i Sagir ile Emlâk-ı Hümâyûndan Avice (?) Cilbat (?) ve
Şitaniye Mukataalarının su ihtiyaçları, Ammare Kasabaası’na iki saatlik mesafedeki
Bitire (?) Nehri’nden sağlanmaktaydı. Bu nehir üzerinde mahalli hükümetçe set
yaptırılması üzerine su yetersiz hâle gelmiş ve yeni bir su kanalına gereksinim
duyulmuştur. İlk önce mahalli hükümetin yapmış olduğu setin aşağı tarafında, üst tarafı
10, alt kısmı 8 metre genişliğinde, derinliğiyse 2 metreyi bulan bir kanal inşası
düşünülmüşse de bu kanalın sadece mîrî arazi olan Mecr-i Sagir’in su ihtiyacına dahi
kâfi gelmeyeceğinden hareketle kanalın yapımından vazgeçilmiştir. Bunun yerine
Ammare Kasabası’nın bir saat aşağısındaki mîrîye ait Tabr nehrinde kanalın açılması
daha uygun bulunmuştur. Bu kanal Tis‘an ve Avfiye seniyye mukataalarına hemhudut
284
16 Şevval 1302 [29 Temmuz 1885]. BOA, HH.THR, nr:512/84.
285
BOA, HH.THR, nr:627/115, Lef:1.
91
olup kanalın bir kısmı Arazi-i Seniyye gelirleriyle yaptırılmıştır. Seniyye’ye ait ve
susuzluk çeken Tis‘an ve Avfiye mukataaları için de bu kanalın yaptırılmış olması
önemliydi. Kanal 780 metre uzunluğunda, 2 metre derinliğindeydi.
“Hay Kasabası’nda cami-i şerif ve mekteb bulunmamasına mebni âhâlisinin
cemaatle edâ-yı salavat edememekte ve etfâli dahi tâlim ve terbiyeden olmakta
bulundukları cihetle” masrafı Arazi-i Seniyye Sandığı’ndan karşılanmak suretiyle cami
ve mektep yaptırılmıştır. Genellikle karşılaşıldığı üzere bu caminin imamı da aynı
zamanda Mekteb-i İbtidaî’nin muallimlik vazifesini üstlenmiştir. Cami ve mektebin
yapımı için 83.177 kuruş harcanmış ve 1313 [1895/1896] yılında tamamlanmıştır286.
Müşerreh nehri üzerinde inşası düşünülen köprünün her iki kısmının da Arazi-i
Seniyyeye ait olması dolayısıyla bu köprüden elde edilecek gelirin tamamı Emlâk-ı
Hümâyûnun tasarrufunda olacaktı. Çahle nehrinde yapılacak ahşap dubalı köprünün bir
cihetiyle Arazi-i Seniyyeye sınır olduğu için köprünün masrafı Emlâk-ı Hümâyûn ile
Belediye İdaresince bölünecek aynı şekilde gelir de iki kurum arasında pay edilecekti.
Köprü inşası için keşf haritası dahi hazırlatılmıştı287.
286
BOA, HH.THR, nr:349/4, Lef:39.
287
14 Ağustos 1315 [26 Ağustos 1899]. BOA, HH.THR, nr:18/13, Lef:3, 4.
288
BOA, HH.THR, nr:512/84.
289
BOA, HH.THR 364/27, Lef: 2.
92
Seniyye dâhilinde nüfusun gitgide artması buna karşılık gerek okul gerekse
muallim açısından buraların yeterli olmamasıyla birlikte kitap ve risalenin bulunmayışı
çocukların eğitimden “hakkıyla faydalanmasını” engellemekteydi. Bu sebeple maddî
manevî eğitim ve terbiyeden mahrum olduğu düşünülen bu çocuklar için Seniyye’de
okul inşasına ve ihtiyaç duyulan kitapların getirtilmesine çalışılmaktaydı. Bu stratejiyle
her ne kadar çocukların iyi eğitim alması ve bunun sâye-i terakkiyât ile gerçekleşmesi
arzusunda olunduğu ifade ediliyorsa da genellikle aşiret mensubu olan çiftçiler,
çocuklarını okula göndermekten çekinmekteydiler. Seniyye halkının eğitime olan bu
önyargılarının “gün geçtikçe” azalmakta olduğu ifade edilmekle birlikte ihtiyaç duyulan
araç ve gereçlerin bir an evvel tedarik edilerek eğitimin sekteye uğramamasına
çalışılmaktaydı290.
Yaşam standartının maksimal dereceye çıkartılması ve halkın Seniyye
topraklarına olan bakış açısının pozitif tutulması, İşletme politikasının hedeflerindendi.
Toprağın işlenmesi yahut ihale yoluyla işlettirilmesi, İşletme ekonomisinin en temel
unsurunu oluşturmaktaydı. Seniyye dâhilinde ikame olunanlar, bu bağlamda
düşünüldüğünde gerekli olan işgücünün kaynağıydı. Bu işgücünün temini için seniyye
topraklarında ikamet cazip hâle getirilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla seniyyeye
yerleşmeleri durumunda kişilere para yardımı yapılması, çeşitli vergilerden muafiyet
getirilmesi, tohum ve yemlik verilmesi gibi ayrıcalıklar tanınmıştır. İmtiyazlı bir konum
olarak nitelendirebilecek bu durum, Osmanlı arşiv belgelerinde şu şekilde yeralmıştır:
290
Aynı vesika, Lef: 4.
291
BOA, Y.PRK.HH, nr:12/58; 39/12.
292
Aynı vesika.
94
buraların diğer tüm ihtiyaçları Hazîne-i Hâssa tarafından temin edilirdi. Ayrıca ahalinin
tüm gereksinimlerinin karşılanmasının yanı sıra kendilerine sermaye sağlamaları
amacıyla nakdî yardım ve tohumluk zahire bağışı yoluna da gidilirdi. Padişahın hayrat
olarak yaptırdığı camii, mektep, medrese, türbe benzeri sosyal kurumlar seniyye
dâhilinde olabildiği gibi haricinde de bulunabilirdi ve bunların masrafları Emlâk-ı
Hümâyû’ndan ödenirdi293.
İşletmeye ait gelirler ile eşyalardan gümrük vergisi alınmıyordu. Daha önce de
değinildiği üzere öşür, ağnam, çadır gibi vergilerden muaf tutulmuş olan Emlâk-ı
Hümâyûn, mahkeme harçlarından da azade sayılmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde
Emlâk-ı Hümâyûn’un vergilerden bağımsız olmasına dair birçok belgeyle
294
karşılaşılmıştır .
Emlâk-ı Hümâyûn’da yaşayan halkın ihtiyacı olan camii ve mektepler Hazîne-i
Hâssa tarafından yaptırılmaktaydı. Bununla beraber yeniden iskân olanlar ile bazı
sorunlarla karşılaşanlara tohumluk ve yemeklik de verilirdi. Ayrıca her türden âletin
satın alınmasında her zaman paraya ihtiyaç duymalarından ötürü bu konuda kolaylık
sağlanması maksadıyla ziraat bankası nizamnamesine uygun olarak bir sandık
kurulmasına karar verilmiştir. Bu uygulama öncelikle Edirne Vilayetinde bulunan
Emlâk-ı Hümâyûn şubelerinde 1308 [1892/1893] tarihinden itibaren başlamıştır. Bu
tarihte toplanan aşardan onda bir alınması suretiyle elde edilecek para sandıkta
toplanacak ve bu para çiftçiye borç olarak verilecekti. Bu uygulama tarımsal
faaliyetlerin finansmanını kolaylaştıran ve üretimin sürekliliğini teşvik eden bir niteliğe
sahipti295.
Genellikle Şiî mezhebinden olan seniyye halkı, çocuklarının Sünnî mezhebinden
bir muallim tarafından okutulmasını istememekle birlikte kendilerinden ve özellikle de
Şiî mezhebinden bir muallimin gönderilmesini arzu etmekteydiler296.
293
BOA, Y.PRK.HH, nr:36/66, Lef:6.
294
Hazîne-i Mâliye’nin Bağdad Vilayeti ve çeşitli mahallerden öşür talep etmesi üzerine Bağdad
Vilayeti’nden Bâb-ı Âlî’ye bir yazı gönderilmişti. Bâb-ı Âlî de gerekli incelemelerin yapılması için Şurâ-
yı Devlet Reîsi Sürur Paşa’yı görevlendirmiştir. Yapılan araştırma neticesinde Emlâk-ı Hümâyûn’un
vergilerden muaf tutulduğuna dair yeni bir mazbatanın hazırlanmasına karar verilmiştir [22 Mart 1882].
Bkz. BOA. Y.PRK.HH, nr:9/39. Ayrıca bkz: “Emlâk-ı Hükümdâriden rüsûm ve tekâlif-i emîriye
alınmamıştır”. Taha Bey, a.g.e., s. 245.
295
BOA, Y.MTV, nr:63/48.
296
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef: 11.
95
Necid Emlâk-ı Hümâyûn dâhilinde çeşitli sebeplerden ötürü asayiş zaman zaman
bozulmaktaydı. Bunda etkili olan unsurların başında mültezimler arasında ortaya çıkan
anlaşmazlıklar gelmekteydi. Nitekim 1323 [1905/1906] senesinde böyle bir olayın
yaşanmasıyla Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi oldukça zor durumda kalmıştır. Arazi-i
Seniyye’nin mamuriyetini bozacak ve de ramazan gibi önemli bir ayda gelir kaybının
yaşanmasına sebep olacak bu tarz eylemlerin bir an evvel sona erdirilmesi
gerekmekteydi. Bu gibi durumlarda vilayet merkezinin ve Altıncı Ordu-yı Hümâyûn
Komutanlığı’nın görevi asayişi bozan halleri önleyerek Hazîne-i Hâssa’nın daha fazla
zarara uğramasını engellemekti297.
Ammare mukataasında var olan kargaşanın sebebi aşiretler arasındaki ihtilaftı.
Anlaşmazlıklaların ortaya çıkmasına neden olan kişi ise Benilam şeyhi Gadban’dı.
Olayların yatıştırılamamasında ayrıca Arazi-i Seniyye Reisi Hamid Paşa, Basra Valisi,
Ammare Mutasarrıfı Hakkı Aziz Bey ve Liva Naibi Salih Efendi arasındaki ihtilâfta
etkili olmuştur. Altıncı Ordu-yı Hümâyûn Kumandanlığı’nca yapılan incelemeler
sonucunda, Sagir Mukataası ihalesinin ilk önce Ebu Muhammed aşiretine verilmişken
daha sonra bu ihalenin fesh edilerek Benilam Şeyhi Gadban’a verilmiş olmasından
kaynaklı prolemler olduğu tespit edilmişti298. Ammare Arazi-i Seniyye İdaresi bu olaylar
sebebiyle gelirinden yedi bin lira civarında bir kayba uğrarken buna sebebiyet veren
Benilam şeyhi Gadban’ın Emlâk-ı Seniyye huzuruna ve güvenliğine zarar verici her
türlü hareketine en kısa zamanda son verilmeliydi. Çünkü yaklaşık 17 bin lira gelir
sağlayan mukataanın ihale zamanı gelmişti. Olayların önüne geçilmesi ve
anlaşmazlıkların giderilebilmesi için her şeyden önce Osmanlı İdarecileri arasındaki
ayrılıklara bir son verilmesi gerekmekteydi. Aksi takdirde askerî bir gücün sevk edilmesi
dahi sonuç vermeyebilirdi. Hazîne-i Hâssa’dan Basra Vilayeti arasında gerçekleşen
yazışmalarda aşiretlere dair uygulamalarda denge unsurunun göz ardı edilmemesi
gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bu nedenle Basra Valisi’nin Ammare’ye hızlı bir şekilde
297
BOA, HH.THR, nr:521/26, Lef:2, 3.
298
BOA, Y.MTV, nr:280/27, Lef:1, 2.
96
303
1 Safer 1323 [6 Nisan 1905]. Aynı vesika.
99
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
304
“Büyük kapitalist devletler arasındaki dünya pazarlarını paylaşma savaşı Osmanlı ülkesinde bir imtiyaz
kavgasına dönüştü. Ülkede yabancıların açıkça hak iddia ettikleri iktisadi nüfuz bölgelerinin oluşması
önlenemedi. Almanya Anadolu’ya; Avusturya, Yenipazar ve Selanik’e; Fransa, Suriye yöresine; İngiltere,
Irak, Yemen, ve Bahreyn yöresine; İtalya, Libya’ya göz diktiler”. Orhan Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği,
Pozitif, İstanbul 2005, s. 234-235. Bağdad Valisi Mithad Paşa [28 Mart 1870] tarihinde Bâbıâli’ye sunmuş
olduğu arizasında; İngilizlerin ilk önce Aden’i işgali oradan Maskat’ı taaruza başlaması ve Bahreyn’e
müdahale etmekten geri durmamasından ötürü İngilizlerin iç kesimlere doğru yayılmak fikrinde
olduklarını ifade etmiştir. Ayrıca Vehhabi hareketi ve bunun etkilerinin bölgeye ne gibi sonuçlar
doğurduğu ile yabancı devletlerin bundan nasıl faydalandığı konusu için bkz. Zekeriya Kurşun, a.g.e.,
s.83. Tahsin Paşa, hatıratında bu hususa da değinerek İngiliz politikaları karşısında uyanık olunması
konusunda Abdülhamid’in Bâbıâli’ye ve yerel otoritelere iradeler gönderdiğini yazmıştır. Ayrıca II.
Abdülhamid İngiltere’ye karşı güven duymuyordu. Bu güvensizliğin, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali
Paşa isyanının ortaya çıkmasında İngiltere’yi başlıca etken olarak görmesinden kaynaklanıyordu. Bkz.
Tahsin Paşa, a.g.e., s. 231, 342. İngilizlerin Basra civarındaki faaliyetlerine ve bunlara dair verilen
iradelere dair bkz. Vahdettin Engin, II. Abdülhamid ve Dış Politika, İstanbul 2005, s. 36-43, 160, 170,
191.
100
305
27 Muharrem 1302 [16 Kasım 1884]. BOA, Y.PRK.HH, nr:14/52. “Mevkian ve siyaseten haiz-i
ehemmiyet olmakla beraber himaye iddiasında bulundukları Bahreyn cihetine kurbiyyeti hasebiyle atiyen
İngilizlerin bi’l-vasıta ele geçirmek arzusunda bulundukları anlaşılmaktadır arazi-i ma‘ruzanın cesâmet ve
hâsılatının kesreti cihetiyle emlak-ı mahsusa-yı velinimet azamileri eda-yı dine ilavesi yevmen fi yevmen
umran ve terakkisine ve menafi-i külliye husulüne bais ve ahali-i mezkureyi-i şahanelerince dahi hüsn-i
tesiratı mucib olacağının hasbel ubudiyete ve el-sadıka-yı atebe-i felek mertebe-i cenab-ı cihandarilerine
arz ve istizanına […]” ifadeleriyle bir kez daha Emlâk-ı Hümâyûn için önemli hususlar belirtilmiştir. Bkz.
BOA, Y.PRK.BŞK, nr:59/4, Lef:3. Ayrıca Taha Bey, kitabında arazi alımında ve maden yahut nafıa gibi
imtiyazların elde edilmesinde sadece serveti arttırmak amacıyla hareket edilmediğini, siyasî, idarî, bazı
sebepler ile birtakım ihtirasların önünü kesmek niyetlerinin olduğunu söylemiştir. Bkz. Taha Bey, a.g.e., s.
252.
306
"Arap Yarımadası’nın doğu sahil şeridindeki Ahsa Kıtası’nın kuzeyinde Kuveyt ve Katar, güneyinde
ise Câfûra Sahrası, batısında El-Samân Sahrası ile çevrilidir”. Bkz. Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da
Osmanlı Hâkimiyeti Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı, Ankara 1998, s. 2.
101
Basra dâhilinde birçok Arazi-i Seniyye bulunması itibariyle Emlâk-ı Seniyye işlemlerini
incelemek ve Hazîne-i Hâssa ile iletişim hâlinde olmak üzere Abdülgani Paşa, Bağdad
Arazi-i Seniyye Komisyonu azalığına getirilmiştir. Paşanın masraflarına karşılık
kendisine işletme gelirlerinden her ay 2.500 kuruş verilmesi uygun bulunmuştur307.
Bağdad Vilayeti dâhilindeki Necid Sancağı’nda bulunan padişah mülklerinin
kayıtlarını tutmak, arazi ve emlâkin gelir-giderlerine bakmak üzere oluşturulan
komisyonlara tayini gerçekleşen reis ve azalar bu bölgelerin itibarlı kişilerinden
seçilmiştir. Şöyle ki; Nefs-i Ahsa’da teşkil edecek komisyona reis olarak Ahsa’nın eski
hanedanlarından Şeyh Abdullah Es-Sa‘dun Efendi atanırken ulemânın meşhurlarından
Şeyh Abdullah bin Şeyh Ebubekir Efendi, Şeyh Abdullah El-Mübarek, Şeyh Abdullah
Bin Muberrezli ve Ensârizâde Şeyh Ali efendiler de aza olarak tayin edilmiştir.
Katıf’taki komisyona da Şeyhü’l-Beled ve eski Katıf Kaymakamı Şeyh Ahmed El-
Mehdi? Efendiler reisliğe, İdare Meclisi Azasından Seyyid Macid, Avamiye Şeyhi
Süleyman, İdare eski azasından Şeyh Muhammed bin jk راise azalığa atanmıştır308.
Necid’deki arazi, hane, dükkan gibi Abdülhamid’e ait şahsî mülklerin idaresi,
Basra Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin şubesi olarak teşkil edilen Necid Emlâk-ı Hümâyûn
İdaresi vasıtasıyla yürütülmekteydi.
Emlâk-ı Hümâyûnun iyi idare edilmesi ve özellikle de imarına özen gösterilmesi
şubenin en önemli vazifeleri arasında yer almaktaydı. Her türlü muameleyi Basra’daki
merkez idareye bildirmekle sorumlu olan şube, izni gereken hususların yanıtını almadan
icraata başlayamazdı.
Reis ve müdür gerektiği zamanlarda bağ ve bahçelere giderek tamir ve imarları
hususunda keşif yapmak ve rapor hazırlamakla sorumlu tutulmuşlardır. Keşif sonucunda
elde edilen bilgiler Emlâk-ı Seniyye dâhilindeki genel durumu gösterir nitelikteydi.
Ayrıca bu keşifler sonucunda elde edilen bilgiler seniyyede nelerin yapılıp yapılmaması
gerektiği konularına da değinmekteydi. Bu bağlamda üstünde durulması gerekli görülen
konular ile uygulanması düşünülen hususlar için Hazine-i Hâssa’ya başvurulurdu.
Buradan gelen cevap olumlu ise uygulamaya konulması zorunluydu.
Arazi-i Seniyye ait olup çeşitli kimselerin elinde kalmış yerlerin tespiti
maksadıyla araştırmalar yapılarak neticeleri Basra Komisyonu’na gönderilmesi
istenmişti.
307
20 Şevval 1299 [3 Eylül 1982]. BOA, Y.PRK.BŞK, nr:59/4, Lef:2.
308
Aynı vesika, Lef:4.
102
309
BOA, HH.THR, nr:435/47.
310
9 Kânûn-i Sânî 1308 [21 Ocak 1893]. BOA, HH.THR, nr:619/18.
311
18 Şubat 1305 [2 Mart 1890]. BOA, HH.THR, nr:614/126.
103
312
Gerek muhasebe cetvellerinde gerekse defterlerin tutulmasında sık sık hatalarla karşılaşıldığı,
Hazîne’den bu eksiklik ve yanlışlıkların düzeltilmesi hakkında birçok emrin yazılmış olmasından
anlaşılmaktadır. Meselâ, Katıf Kitabetinin münhâl olmasına karşın bu göreve mahsus 1.000 kuruşluk maaş
1308 [1892/1893] senesi Nisanına kadar gönderilen muhasebe cetvellerinde kaydının tutulmasına devam
edilmiştir. Mayıs ayı cetvelinde kâtipliğe Abdüllatif Efendinin tayin edildiği belirtilmekle birlikte bundan
önceki süre zarfında cetvellere kaydedilmiş maaş miktarı idareden geri alınmıştır. Bu kayıtların silinmesi
lüzumu görülürse Basra Arazi-i Seniyye Komisyonuna yazılması gerekeçeği Emlâk-ı Hümâyûn
Kalemince belirtillmiştir. Bkz. BOA, HH.THR, nr:618/110.
104
313
BOA, HH.THR, nr:507/129.
105
314
21 Eylül 1317 [04 Ekim 1901]. BOA, HH.THR, nr:162/3.
106
Azâ Abdullah ef
Sandık Emini Hasan ef
MUHÂSEBE
KALEMİ
Başkâtip Ali ef Ali ef Ali ef
Refîki Abbas ef Abbas ef Abbas ef
Arabî Kâtibi İbrahim ef İbrahim ef İbrahim ef
Sandık Emîni Davud ef Derviş ef. Abdullah ef
Kâtib-i sânî Abbas ef. Tevfik ef
Evrak Abdülvahab
Memuru ef Abdülvahab ef
MÜBERREZ
NÂHİYESİ
Müdür Asaf ef Asaf ef
Kâtip Salih ef Salih ef Salih ef
Fahd El-
Memur Sa'dun ef
CIFIR
NÂHİYESİ
Müdür Midhat ef İbrahim ef İbrahim ef
Kâtip Münhâl Münhâl Münhâl
Memur Abdullah ef
UCEYR
NÂHİYESİ
Hacı Hüseyin Seyyid Rauf
Müdür Rauf ef ef ef
Kâtip yok Münhâl Münhâl
Komisyon Elhâc
Reîsi Mansur ef
Azâ Münhâl
Azâ Münhâl
Kâtip ve
Sandık Emîni Abdüllatif ef
Komisyon
Heyeti
Memur Mehmed bey
Elhac
Mansur
Reîs Çelebi
Kâtip ve
Sandık Emini Abdüllatif ef
Hüseyin El-
Azâ Feric ef
109
315
Basra Komisyonu’ndan 29 Teşrîn-i Sânî 1305 [11 Aralık 1889] tarihinde gönderilen ve Vafi Bey’in
görevinden alınma gerekçelerini içeren dilekçe için bkz. BOA, HH.THR, nr:381/99, Lef:1.
316
12 Mart 1306 [24 Mart 1890]. Aynı vesika, Lef:3.
317
5 Cemâzielâhir 1312 [3 Kasım 1894]. BOA, HH.THR, nr:441/16.
110
318
BOA, HH.THR, nr:618/61, Lef:1, 2.
319
BOA, HH.THR, nr:628/56, Lef:1.
320
BOA, HH.THR, nr:624/160.
321
BOA, HH.THR, nr:617/92; 616/111.
111
2- İşletme Gelir-Giderleri
1) Gelirler
2) Giderler
335
BOA, HH.THR, nr:625/66.
336
Aynı vesika.
337
BOA, HH.THR, nr:513/26.
338
BOA, HH.THR, nr:276/78, Lef:2.
339
BOA, HH.THR, nr:57/37.
340
BOA, HH.THR, nr:513/26.
341
BOA, HH.THR, nr:513/73.
342
BOA, HH.THR, nr:364/49.
115
İdârenin işlerine dair resmi yazışmaları memurla kâtip beraber, telgrafları ise
sadece memur mühürleyerek imzalamaktaydı. Ayrıca alınan hâsılat karşılığında
verilmesi gereken makbuz senetleri kâtip ve memur tarafından mühürlenirdi.
Necid şubesinin Ammare idaresine bağlı olduğu dönemde Katıf İdaresi kâtip ve
sandık emini Sırrı Efendi Eylül 1317’de [14 Eylül-13 Ekim 1901] işinden azledilmiş ve
bu makama vekâlet etmesi için beş maaş ödenen Mehmed Şerif Efendi
vazifelendirilmiştir. Ancak, maaşın verildiği aylık cetvellerde görülüyor ise de kalemde
Hazîne-i Hâssa’ya malumat verildiği ya da izin alındığına dair herhangi bir kayıt yoktu.
1318 Teşrîn-i Sânî [14 Kasım 1902/13 Aralık 1902] muhasebesinin masraf
mülahazatında Necid İkinci Kâtibi Tevfik Efendi’nin Mehmed Şerif Efendi gibi aynı
makama vekâlet edeceği ve azledilmiş olduğu memuriyetinden 700 kuruşluk maaşının
yarısının kendisine verileceği yazılmıştır. Katıf kitâbet ve sandık eminliğine mahsus
1000 kuruşun da yarısı ödenerek toplamda 850 kuruş maaş verilmiş olacaktı. 1318
Teşrîn-i Sânî başında vekaleten tayin ve istihdamı komisyoncada onaylanmasına rağmen
açıktan Mehmed Şerif Efendinin vekalete getirilmesi dolayısıyla şartlar değişmiştir.
Memuriyette müştereken hizmette bulunacaklarından azl edildiği vazifenin tam,
vekâleten görevde kalacağı müddet için ise memuriyete ait gelirin beş aylık kısmını
116
343
BOA, HH.THR, nr:517/102.
344
BOA, HH.THR, nr:620/104.
345
18 Kânûn-ı evvel 1305 [30 Aralık 1889]. BOA, HH.THR, nr:604/102.
346
BOA, HH.THR, nr:614/31.
347
9 Temmuz 1315 [21 Temmuz 1899]. BOA, HH.THR, nr:513/90.
117
Âl-i Faris’in 4 parçadan müteşekkil bağları arazi-i seniyyeye dâhil edilmiştir. Necid
Sancağı’nda Defter-i Hâkânî Dairesi’nin bulunmaması nedeniyle sadece hüccet-i
şer‘iyyesi alınmıştır. Bunun yanı sıra 32.100 kuruşun belirlenmiş taksit ile ödenmesinin
gerektiğine dair karar çıkmıştır. Borçlu Abdullan b. Hasan Âl-i Faris, kefili Ali Âl-i
Faris’ten hacz edilen bağların 44.500 küsür kuruşunu nakit olarak ödeyebileceğini
arzuhâl ile bildirmişti. Kendisine kefil olmuş birisini mağdur etmemek toplumda genel
teamüllerden sayılmaktaydı. Kefilin mağdur duruma düşmesi toplumda birbirine olan
güveni de sarsabileceğini ifade eden Abdullah Bey borcun kendisinden tahsil edilip
kefilin bağlarının geri verilmesini istirham etmiştir. 1 Şubat 1311 [13 Şubat 1896]
tarihinde bu bahçelerin mülkiyetinin Hazîne-i Hâssa’ya ait olduğuna dair senetler
üzerine pey sürüldükten sonra satışa çıkarılmasına karar verilmiştir. Bahçelere herhangi
bir alıcı çıkmaması durumunda ise buralar Hazîne-i Hâssa uhdesinde kalacaktı. Ayrıca
Hazîne-i Hâssa’da uygulana gelen usule göre hazırlanan senetler, bahçelere talip çıkana
değin Necid idaresinde muhafaza edilmesi gerekmekteydi. Ancak Abdullah Bey’den
borcun tahsil edilmesi nedeniyle Ali Âl-i Faris’in bağları kendisine geri verilmiştir348.
Bu borca karşılık teminat gösterilen altı kıta bahçe349 haczeedilip takdir edilen fiyat
üzerinden müzayedeye çıkarılmışsa da Katıf ahalisinin şîî olması nedeniyle hacz edilen
bu arazileri satın almaya pek de yanaşmadıkları Seniyye memurlarınca ifade
edilmektedir. Bu nedenden ötürü sadece 31.339,5 kuruş mal sandığına gönderilebilmiş
ama borç tamamen kapatılamamıştı. Arazilerin satılamayan kısımlarının talibi çıkana
kadar Hazînece idare edilmesi kararlaştırılmıştır350.
1) Personel
348
10 Haziran 1315 [22 Haziran 1889]. BOA, HH.THR, nr:513/146.
349
Bu bahçeler: Ümmülhamam karyesinde vaki Hazame bahçesi 1, nısfı Elkavami bahçesi 1, Ebu’l-
garban bahçesi 1; Mehari karyesinde Hazire bahçesi 1; Avamiye karyesinde El-Hazire bahçesi 2 kıta
olmak üzere 6 kıtadır. BOA, HH.THR, nr:131/17, Lef:1.
350
BOA, HH.THR, nr:131/17; 131/18.
118
351
15 Şaban 1318 [8 Aralık 1900]. BOA, HH.THR, nr:445/17.
352
BOA, HH.THR, nr:381/94.
353
BOA, HH.THR, nr:381/98.
354
22 Zilkade 1318 [13 Mart 1901]. BOA, HH.THR, nr:516/25, Lef:1, 2.
119
Şakir Bey 1303 [1887/1888] senesinde vefat etmiş olup bu esnada Necid Arazi-i
Seniyye İdaresi’nin müdürüydü355. Boşalan bu kadroya vekâlet etmesi için aynı idarenin
Başkâtibi Abdülkadir Efendi atanmıştır356.
Ambar ve bağların tamirinden sorumlu memur Abdullah Şakir Efendi’nin
görevini tam manasıyla yerine getirmediği idare müdüriyetinden yapılan teftiş esnasında
fark edilmiştir. Bağların bakımının yapılmaması, bu nedenle buraların daha da
kötüleşmesi hatta boş arazi görümünü alması, Abdullah Efendi’nin dikkatsizliği ve işine
sahip çıkmamasından kaynaklandığı gerekçesiyle Abdullah Efendi görevinden
alınmıştır357. Takaüdlük beratı ise 16 Temmuz 1305 [28 Temmuz 1889] tarihinde
nezaretten yazılarak Necid Müdüriyeti’ne gönderilmiştir. 1304 senesi Eylül [1888]
başında vazifesinden alınan Abdullah Efendi yerine aynı senenin 13 Kanûn-ı Sânîsinde
tamirat memuru olarak Ays el-Umran tayin edilmiştir358.
Mülkiyeti Katıf Emlâk-ı Hümâyûn’un da olan ancak Hükümet Konağı olarak
kullanılan binanın yalnızca bir odası Katıf personeline ait bulunmaktaydı. Konağın
bitişiğindeki ev ise Necid Emlâk-ı Hümâyûn kâtibi Muhtar Efendi’ye kira olarak
verilmişti. Mahallî idare, bu evi tamir etmek koşuluyla kendilerine verilmesini istemiştir.
Bu durumda seniyye memurlarının oda sayısı da ikiye çıkacaktı. Basra Komisyonu evin
hükümet dairesine terk edilmesinden ziyade tamir şartıyla tahsisinin daha uygun olacağı
düşüncesiydi359. Nitekim Emlâk-ı Hümâyûn idarelerinin ekseri hükümet dairelerinde
hizmet vermekteydi. Hükümet Dairesi ile Emlâk-ı Hümâyûn idaresinin bir yerde
olmasının kimi “ahmak adamlar” tarafından dedikodu malzemesi hâline getirilebileceği
fikriyle seniyye idaresi için ayrı bir yer inşa edilmesinin uygun düşeceği bir yazıyla
Hazîne’ye bildirilmişti. 9 Teşrîn-i Evvel 1308’de [21 Aralık 1892] gönderilen cevapla
hanenin kesinlikle terk edilmesine yanaşılmaması ve hükümet dairesince tamirine izin
verilmesi emri gönderilmiştir360. İnşaat bittikten sonra Emlâk-ı Hümâyûn memurları
oraya nakl edilecek, memurların eski odası ise hükümetin tasarrufuna bırakılacaktı.
Ancak en iyi çözüm Emlâk-ı Hümâyûn’a ait bir idarehanenin inşasıydı. 31 Teşrîn-i
Evvel 1308 [12 Kasım 1892]’de gönderilen bir yazıyla, bu fikre binaen Necid
355
BOA, HH.THR, nr:614/34.
356
BOA, HH.THR, nr:613/31.
357
BOA, HH.THR, nr:381/101.
358
BOA, HH.THR, nr:381/109.
359
BOA, HH.THR, nr:618/39.
360
21 Teşrîn-i evvel 1308 [2 Kasım 1892]. BOA, HH. THR, nr:258/118.
120
Müdüriyeti’nden uygun bir arsanın tespiti ve keşf defteri ile haritasının hazırlanması
istenmişti. Sur içinde ve denize yakın Seniyyeye ait Vuku‘ü’l-Hayl arsası bu amaç için
oldukça münasip görülmüştü. Komisyon ve kaleme mahsus 2, sandık ve bekçiler için
yine 2 oda, bir de eyvan olmak üzere tasarlanan idare binası inşasına 16.945 kuruş
masraf gideceği özel mühendisin keşfiyle tespit edilmiştir.361 Ancak bu tasarının hayata
geçirilmediği anlaşılmaktadır. Bir sonraki yıl yani 1317’de yeni bir keşf yapılmış ve
buna göre 8.215 kuruş gibi daha az bir maliyetle inşaatın tamamlanabileceği sonucuna
varılmıştır. Ayrıca Hazîne-i Hâssa da bu projeyi onaylamıştı362.
Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi odacısı Mehmed Ali Efendi odacılığa Mart 1305’te
[1888] başlamış363 ayrıca mahalli hükümete, meclis idaresine, muhasebe ve bidayet
mahkemesine de tayin edilmişti. Bunun üzerine bir kişinin dört dairenin vazifesini
yerine getiremeyeceği itibariyle Necid Müdüriyeti’nden azledilerek yerine Fettah Efendi
tayin edilmişti364. Fettah Ağa ise Mayıs 1306’da [13 Mayıs-12 Haziran 1890] istifa
etmiş yerine temmuz başında Ayyas Ağa atanmıştır. Fettah Ağa’nın istifa dilekçesi
Basra Komisyonu’nca Hazîne-i Hâssa’ya havale edilerek kaydının silinmesi
istenmişti365.
Personelden birisinin görevini terk etmesi ya da istifasını vermesi durumunda
Katıf İdaresi’nce Necid Emlâk-ı Hümâyûn Dairesi bilgilendirilirdi. Son olarak Basra
Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu da Hazîne-i Hâssa’ya personelin kaydının silinmesi
maksadıyla haber verirdi. Nitekim Katıf dairesinde odacı sıfatıyla iş gören Abbas Ağa
süvari zabtiye alayına kayıt olduğu gerekçesiyle işi bırakmış ve onun yerine 1307 [1891]
senesi ağustosunda Salih Ağa atanmıştır. Basra Komisyonu da Abbas Ağanın kaydının
tesviye edilmesi için Hazîne-i Hâssa’ya başvurmuştu366.
Memurlardan birisinin herhangi bir rahatsızlığı söz konusu olduğunda duruma
göre hem hava değişimi hem de tedavi için Bağdad’a gönderilmekteydi. Hazîne’den izni
çıkmış olan memurun vazifesi, vekâleten başka bir memura yaptırılmaktaydı. Katıf
Şubesi Kâtip ve Sandık Emini Abdüllatif Efendi bu maksatla beş ay süreyle Bağdad’a
gönderilmiş yerine vekil olarak da Katar tahrirat kâtiplerinden Mustafa Hasan Bey
361
12 Şubat 1316 [25 Şubat 1901]. BOA, HH.THR, nr:307/13, Lef:1.
362
6 Haziran 1317 [19 Haziran 1901]. Aynı vesika, Lef:2.
363
BOA, HH.THR, nr:613/145.
364
BOA, HH.THR, nr:381/103.
365
BOA, HH.THR, nr:381/108.
366
BOA, HH.THR, nr:616/162.
121
getirilmişti. Ancak Abdüllatif Efendi’nin izin tarihinden çok önce Katıf’a dönmesi
üzerine Vekil Mustafa Hasan Bey’in 12 günlük idaresi, hesap ve zimmetinde herhangi
bir şey olup olmadığı araştırılmıştır. Bu süre zarfında makbuz verilmediğinden ve para
sarfı söz konusu olmadığından ayrıca kendisine hiçbir şey de devredilmemiş olmasından
ötürü üzerinde zimmet bulunamamıştır. Bu tespitle görevin devr ve tesliminde bir
sakınca görülmemesi üzerine Mustafa Hasan Bey’in kaydı silinmiştir367.
1313 [1897/1898] senesinde Necid şubesi personeli dâhilinde dört kolcu
bulunmaktaydı; ancak işlerin yoğunluğu bir kolcunun daha tayinini gerektirmekteydi.
Bu sebeple 150’şer kuruş maaş alan mevcut kolculardan 50’şer kuruş kesilerek yeni
tayin edilecek görevlinin maaşının temini düşünülmüştür. Katıf idaresindeki kolcuların
maaşlarında yapılacak değişiklik için gerekli izin Emlâk-ı Hümâyûn idaresinden
verilmişti. Kolcuların maaşlarından herhangi bir kesintiye gidilmemiş ser-çerhacılığın
kaldırılmasıyla boşalan maaşın bu amaç için harcanmasına karar verilmişti. Bir idarenin
aynı personelleri arasında maaş farklılığının bulunması uygun görülmediği için bu
şekilde bir çözüm bulunmuştu368.
Personel görevlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri işi
uzmanına vermekti. Aksi durumda işten istenilen verim alınamamakta bu nedenle de bir
başkasının görevlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktaydı. Bu da masrafın iki kat
artmasına yol açmaktaydı. Necid Arazi-i Seniyye haritasının hazırlanması için mühendis
yüzbaşı Halid ile mülazım Mehmed efendiler tayin edilmişti. Ancak bölgede
bulundukları müddet zarfında beklenen verim kendilerinden alınamamış; bunun üzerine
de mülazım Akif Necid’e gönderilmiştir. Akif Bey’in hazırladığı rapor da bahsi geçen
memurlardan gereğince yararlanılamadığını göstermiştir. Bunun üzerine bu kişilere
ödenen 3.176 guruş 50 santimin kendilerinden geri alınması konusu gündeme gelmiştir.
Bunun nasıl olacağı konusuna gelince, Altıncı Ordu-yı Hümâyûn tarafından yüzbaşı
Halid ile mülazım Mehmed Efendilere verilen maaştan kesintiye uğratılması
düşünülmüştü. Ancak Hazîne-i Hâssa böyle bir olayla karşılaşılmasında öncelikli
hatanın işletme idaresinde olduğunu ifade ederek 3.176 kuruş 50 santimin geri
367
10 Receb 1311 [17 Ocak 1894]. BOA, HH.THR, nr:621/68.
368
BOA, HH.THR, nr:628/90, Lef:1, 2.
122
alınmasından vazgeçmiştir. Necid İdaresi de, bu tarz olaylara meydan verilmemesi için
daha özenli ve dikkatli davranılması için uyarılmıştı369.
Hofuf Kazasında görevli mühendis Tevfik Efendi’nin yevmiyesine dair bilgiye
1305 yılı Nisan [13 Nisan-12 Mayıs 1889] cetvelinde rastlanılmıştı. Bu verilere göre
mühendis beyin yevmiyesi 285 kuruştu370.
Necid kumandanı ve Arazi-i Seniyye memuru Hamid Bey’in icraatlarıyla bölge
halkını zarara uğrattığı, bazı şahısları da etrafında topladığı ifadeleriyle bölge halkı
dilekçelerle Ammare Arazi-i Seniyye Komisyonu’na şikâyette bulunmuşt371. Hazîne-i
Hâssa’ya daha önceden gönderilmiş dilekçeler Ammare Komisyonu’na da gönderilmiş
ve burada dikkatlice incelendikten sonra kararın Hazîne’ye yazılması istenmiştir372.
Necid Emlâk-ı Hümâyûn müdürlüğü ve Duceyle Vekâleti’nde görev yapmş
Yusuf Bey hakkında çeşitli iddialarda bulunulmuş ise de gönderilen inceleme heyeti
Yusuf Bey’e yönelik suçlamaların gerçek dışı olduğuna ve tam aksine memuriyette
kaldığı sürece iyi bir idare sergilediği kanaatine ulaşmıştır373.
369
Personele beş seferde verilen toplam meblağ şöyledir: Yüzbaşı Halid Efendi’ye 1.377 kuruş 50 santim;
mülazım Mehmed’e 1.102 kuruş; amele yevmiyesi 60, 165, 75, 80 kuruş 50 santim ve 82 kuruş 50
santimden 463 kuruştur. 7 Şubat 1306 [19 Şubat 1891]. BOA, HH.THR, nr:616/18, Lef:1, 2.
370
BOA, HH.THR, nr:615/147, Lef:1.
371
16 Kanûn-ı evvel 1316 [29 Aralık 1900]. BOA, HH.THR, nr:445/20.
372
10 Şubat 1316 [23 Şubat 1901]. BOA, HH.THR, nr:445/21.
373
BOA, HH.THR, nr:616/7; 616/17.
374
BOA, HH.THR, nr:122/48.
375
“Himl” olarak adlandırılan bu ölçü, Irak’ta teorik olarak 300 menn’den yahut her biri 130 dirhem olan
rıtl’dan ibaretti; bu da 243,75 kg etmekteydi. O. Blau, XIX. yüzyılda bir devenin ortalama 180 Türk
okkası yani yaklaşık 230 k taşıdığından bahsetmiştir. Bkz. Garo Kürkman, a.g.e., s. 349.
123
etmek istenmesi ve Katıf hurmasının devamsızlığı nedeniyle ileride daha fazla bir
meblağa satışının gerçekleşip gerçekleşemeyeceğinin belirsizliği müzayedenin bu
fiyattan kapanmasına yol açmıştır. Bu fiyattan satışın Hazîne için daha faydalı olacağına
karar verilmiştir376.
Saykıhıyye ve ona bağlı bağlardan elde edilen H. 1312 [1896/1897] yılı hâsılatı
Necid Müdüriyeti’ne bilgi verilmeden 1 yıl süreyle satılmıştı. Bu durum, idare
nizamnamesine aykırı bir uygulamaydı. Senede bir defa hâsılatın toplanıyor olması ve
ürünlerin burada ambarlarda muhafazasının idareye ayrı bir yük (muhafaza ve nakil
masrafları) getireceği gerekçesiyle hâsılatın bir an evvel satışı uygun görülmüştü.
Müdüriyettin bu konu hakkında bilgilendirilmesi ve satış izninin çıkması gibi
muamelelerin uzun sürmesi müzayede fiyatının günden güne düşmesine, taliplerinin
azalmasına neden olabilmekteydi. Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu, bu mukataa
hâsılatının bir sene müddetle satışını uygun görmemekle birlikte bundan sonra satışın
peşin yapılması için de gerekli tedbirlerin alınmasına karar vermiştir377.
Hurma, Katıf idaresinin 1313 [1897/1898] senesi hurma hâsılatı a‘şarı 418.368
kıyyedir. Kilesi378 müzayedede 13 kuruş 12 para fiyatla eski talibine satılmıştır379. Aynı
yıl içerisinde 840 kuruşa bin adet hurma fidanın satın alınmasına karar verilmiştir380.
Necid’de 1306 senesinde toplam 11.004 aded hurma fidanı dikilmiştir381.
Çeltik, Katıf Şubesi’nin 1314 [1898/1899] yılı çeltik miktarı 2.902 kuruş a‘şar,
320 gram ve 31 milimdir382.
Saykıhıyye bahçesinde nar ve yonca da ekilmekteydi383.
376
BOA, HH.THR, nr:628/48.
377
BOA, HH.THR 628/130, Lef:1, 2.
378
Hububat ölçeği olarak kullanılan bir tabir olmakla beraber birkaç çeşidi bulunmaktadır. İstanbul kilesi,
İbrail kilesi gibi. Kilelerin miktarı birbirinden farklıydı. İstanbul kilesi zahirenin türüne göre 18-20 okka,
ortalama 25 kilo, İbrail kilesi ise 70-80 okka, ortalama 100 kiloydu. Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., s.
281.
379
BOA, HH.THR, nr:512/66.
380
BOA, HH.THR, nr:57/42.
381
BOA, HH.THR, nr:106/21.
382
BOA, HH.THR, nr:513/32, Lef:1.
383
BOA, HH.THR, nr:106/4.
124
384
BOA, HH.THR, nr:284/12, Lef:2.
385
24 Mart 1307 [5 Nisan 1891]. BOA, HH.THR, nr:256/73; 256/72.
125
edebileceği ifade edilmekle beraber ancak tapu senetlerini hazırlanması, gerek satış, devr
ve gerekse mirasçılarına intikal işlemlerinin tamamı Arazi-i Seniyye memurlarınca
yerine getirilecekti. Kiracıların Osmanlı tebasından olması da bir diğer şarttı. Bununla
birlikte hanelerin bedellerini, ne kadarının imara uygun olduğunu ve ne mikdarının
harap bulunduğunu, bunlardan tamir edileceklerin masraflarıyla alınacak kira bedellerini
gösteren tafsilatlı bir defterin Ammare Komisyonu’nca hazırlanmasına izin verilmişti386.
Katıf kapsamındaki bağlardan elde edilen hâsılatın arttırılması amacıyla
buralarda bakım yapmak suretiyle 10 bin kuruşun harcanmasına Hazîne tarafından
müsaade verilmiş olup bununla ilgili padişah iradesi Basra Arazi-i Seniyye
Komisyonu’na 13 Haziran 1307 [18 Eylül 1308] tarihinde gönderilmişti387.
Ümmülsahic (sاهuq )ماarazisi gayet geniş ve verimli olup her tür ziraata uygun
olmasının yanı sıra su sıkıntısı da bulunmamaktaydı. Katıf Kazası’na yaklaşık beş
saatlik mesafede olan bu araziye bedevîlerin saldırısından korkulduğu için rağbet
edilmemekteydi. Buranın imarından sorumlu Fahd Al-Kutan’ın (انxyqqاz{|) bu kadar
büyük bir arazinin tamamını tamir etmeye gücü yetmeyeceği aşikâr olduğundan başka
bir formül bulunmuştu. Şöyle ki; Ümmülsahic’de 30 süvari zaptiyesini barındırabilecek
büyüklükte bir kale inşa edilecek ve süvariler burada barınacaklardı. Bu şekilde arazinin
güvenliği ve araziye itibar edilmesi sağlanacak; gelenlerin güçleri nispetinde arazi
parçalara bölünerek mamur hâle getirilecekti. Bu sayede kısa bir sürede istenilen
mamuriyet elde edilebilecek ve burası geniş hurmalık hâline dönüştürülebilecekti.
Ümmülsahic hakkında daha önce inceleme yapması için gönderilen tahkikât memuru
Abdülhamid Bey tarafından [1 Kanûn-ı Evvel 1306/ 13 Aralık 1890 tarihli] gönderilen
layihada bu hususlara değinilmekle beraber arazinin su bakımından da zengin olduğu
ifade edilmiştir. Ayrıca burada yapılacak kale sayesinde bedevîlerin saldırıları
engellenmiş olacaktı. Bu görüşler doğrultusunda inşaat için keşf defteri hazırlanmış ve
ne kadara mâl olacağı tespit edilerek Hazîne-i Hâssa’ya gönderilmiştir388. Ümmülsahic
arazisi Fahd’a, her sene bir taksiti ödemesi koşuluyla Katıf Emâk-ı Hümâyûn
sandığından 200 bin kuruş borç verilmişti. Alınan borcun arazinin imarında ve tamamına
hurma fidanı dikilmesinde kullanılmasından dolayıtaksit süresi 2 sene daha uzatılarak 6
yıla çıkarılmıştı. 6 Muharrem 1314 [17 Haziran 1896]’de Hazîne-i Hâssa’nın bunu
386
24 Nisan 1319 [6 Mayıs 1893]. BOA, HH.THR, nr:517/108.
387
10 Haziran 1307 [22 Haziran 1891]. BOA, HH.THR, nr:122/59; 122/60.
388
25 Muharrem 1312 [28 Temmuz 1894]. BOA, HH.THR, nr:272/35, Lef:2.
126
onayladığı anlaşılmaktadır. 6 yılın bitmesinden itibarense her sene ürünün dörtte birinin
alınması Ammare Komisyonu’nca olduğu gibi Hazînece de münasip bulunuştu389.
Hazîne-i Hâssa’ya ait emlâkin satışı uygun görülmemekteydi390 ve çok zorunlu
kalınmadığı müddetçe buna yanaşılmamaktaydı. Necid ve Katıf’taki hanelerin oldukça
harap olması üzerine Ammare Arazi-i Seniyye Komisyonu, bu hanelerin tamirinin
oldukça pahalıya mâl olacağı, buna karşılık kiralarının cüzî miktarda bulunması
dolayısıyla tamirlerinin Hazîne zararına olacağına karar vermiştir. Bu gerekçelerle
evlerden henüz tapu senedi yapılmamış olanlarının bir an evvel satılması komisyon
tarafından önerilmiştir. Ancak Hazîne-i Hâssa hanelerin bu koşullarda satışa çıkarılması
durumunda talip bulunamayacağına, bulunsa dahi çok az bir meblağla satışının
gerçekleşeceğine dikkat çekerek önerileri uygun görmemişti. Hanelerden senedi
olmayanların senetleri hazırlanarak ikâmete elverişlilerin öncelikle tamirine, diğerlerinin
ise zamanla imarına karar verilmişti391.
Katıf’ın Seyhat ({~تg )ﺱkaryesinde bulunan Ümmülhata (~q )اماbahçesini
sulamakta faydalanılan, fakat kum seyelanı yüzünden kapanan su gözünün temizlenmesi
ve hafriyatının yapılması gerekmekteydi. Ayrıca bu tarz olayların tekrarlanmasını
engellemek ve su gözünün muhafazasını sağlamak maksadıyla duvar inşasına karar
verilmişti. Keşf neticesinde duvarın 1.120 kuruş masrafla yapılabileceği tespit edilmiştir.
Hazîne inşaata müsaade verdiği gibi tasarruflu davranılarak daha aza mâl edilmesi
yönünde emir vermiştir392.
Necid Sancağındaki Hakl (y) nehrinin hafr edilmek istenmesi üzerine nehir
etrafında ne kadar arazi, Emlâk-ı Seniyye ve ahali mülkü olduğunun araştırılması
gerektiği Necid Müdüriyeti’ne bildirilmişti. Ayrıca nehrin uzunluğu, ahali ve İşletmenin
bağlardan birbirleri nispetinde yüzde kaç hisseyle faydalandıkları, masrafının ne kadar
olacağı da incelenmesi istenilen diğer unsurlardı. 10 Mart 1312 [22 Mart 1896] tarihinde
müdüriyetten alınan bilgilere göre nehrin üzerinde Emlâk-ı Hümayun’a ait 25 parça,
ahaliye ait ise 500 adet bahçe ve arazi bulunmaktaydı. Nehrin uzunluğu tahmini 3 bin
hutve mikdarı olup 10 nehre ayrılmaktaydı. İşletme bağları %4 hisse mikdarında istifade
edilmekle birlikte temizlenmesi ve hafriyatı mülk sahiplerince yapılmaktaydı. Bu
389
4 Şaban 1314 [7 Aralık 1899]. BOA, HH.THR, nr:626/64, Lef:1, 4.
390
18 Mart 1312 [30 Mart 1896]. BOA, HH.THR, nr:57/35, Lef:5.
391
28 Rebi‘ülevvel 1317 [5 Ağustos 1899]. BOA, HH.THR, nr:298/10, Lef:1, 2.
392
24 Temmuz 1313 [5 Ağustos 1897]. BOA, HH.THR, nr:294/44, Lef:2, 3.
127
Katıf Arazi-i Seniyyesi’nin 1303 senesi hurma hâsılatı, sekiz ay süresince dört
taksitle ödenmesi koşuluyla aynı yılın Teşrîn-i Evvelinde [13 Ekim 1887/12 Kasım
1887] hurmanın her bir nevti 12 kuruş 10 paradan olmak üzere 11.780 nevti 144.341
kuruş 30 santime Muhammed b. Abdülvahab’a satılmıştır. Ancak ödeme şeması400
kararlaştırılan şekilde yerine getirilememiş bu sebeple ödemede görülen gecikmeden
ötürü Muhammed b. Abdülvahab’dan 14.721 kuruş istenmiştir401. İhaleye
396
BOA, HH.THR, nr:513/22.
397
BOA, HH.THR, nr:513/33.
398
BOA, HH.THR, nr:298/19.
399
BOA, HH.THR, nr:507/129.
400
9 Şubat 1308 [21 Şubat 1893] tarihli Basra Emlâk-ı Hümâyûn Başkâtibi Cevad Şevki mühürlü pusula
için bkz. BOA, HH.THR, nr:619/48, Lef:1.
401
Aynı vesika, Lef:2.
129
402
BOA, HH.THR, nr:619/76.
403
1 Mayıs 1309 [13 Mayıs 1893]. BOA, HH.THR, nr:619/92.
404
BOA, HH.THR, nr:614/67.
405
BOA, HH.THR, nr:615/154.
130
Katıf bağları hurma hâsılatının ihalesi yine eski sahibine 403.008 kıyye bedelle
verilmiştir ki eski kıymeti ise 392.768 kıyye aşardı406.
İhaleye verilmiş her türlü mülk için talep edilen kıymet genel itibariyle taksitle
verilmekte çoğu zaman ise daha sonraki senelere sarkabilmekteydi. Bu bedellerin hangi
para birimiyle ödendiği de önemli bir ayrıntıydı. Çünkü paraların tahvili esnasında
farklılık olabilmekteydi. Bu da ziyadesiyle Hazîne-i Hâssa’yı zararlı çıkarmaktaydı.
Nitekim 1317 senesi Katıf hurma mültezimi Matus Efendi mukavelenâmesi gereği
iltizam bedeli riyal olarak alınması gerekirken borcunun bir kısmı 1.550 rupiyeden tahsil
edilmiştir. Sandıkta rupiyeden başka para mevcut olmadığı takdirde rupiyeler, piyasa
sebebiyle, riyale tahvilinden sonra geçmiş aylardaki muameleye uygun şekilde gümüş
mecidi 19 kuruş üzerinden hesaplanmış; bunun sonucunda hesabıyla her bir riyal için 1
kuruş 86,5 santim fark ortaya çıkmış, toplamda bu fark 2.231 kuruşa ulaşmıştı407. Bu
gibi borçların uzun süre toplanamamasının Hazîne-i Hâssa’yı zarara uğratacağı
gerekçesiyle alacakların bir an evvel tahsili için ciddi tedbirlere başvurulması ihtiyacı
Hazîne-i Hâssa’ca dikkate şayan görülmüştür408.
1319’dan 1321 [1903/1906] senesine kadar üç yıllığına Katıf bağlarının ihaleye
çıkarılmasına ilişkin gerek Necid Komisyonu gerekse Katıf Şubesi ortak bir karar almış
ve adı geçen bağlar eski sahiplerine tekrar iltizam olarak verilmişti. Bu kararın
alınmasında Necid’de arazilere talip, Katıf’ta de iltizam bedelinden daha fazla meblağ
verenin çıkmayışı etkili olmuştu. Bu üç yıllık hâsılatın; seneliği 12.844 kile (her bir
kilesi 25 asitane kıyyesi), hurma ve 2.730 kıyye şeleb ayniyatın yanı sıra 6.422 kuruş
nakte ihalesi gerçekleşmiştir. Ayrıca bağların ihalesinin bu şartlarda yapılmasının
Hazîne açısından emâneten idare edilmesine oranla daha yararlı olacağı
düşünülmüştür409.
1307 [1889/1890] yılında Katıf’ta Avamiye karyesi dışındaki tüm Seniyye
arazisinde yeni baştan hurma fidanlarının dikilmesi ve lüzum görülen tamirin icra
edilmesi koşulları öne sürülerek araziler ihaleye sunulmuştur. Eski bedeli olan 5.865
kuruş meblağ, 258 kıyye hurma ve 1.625 kıyye çeltiğe, 81,5 kuruş meblağ, 4.075 kıyye
hurma ile 296 kıyye çeltik zamla 4 sene müddetle ihaleleri gerçekleşmiştir. Ancak Basra
406
BOA, HH.THR, nr:106/29.
407
BOA, HH.THR, nr:521/87, Lef:3.
408
Aynı vesika, Lef:7.
409
BOA, HH.THR, nr:505/61.
131
410
2 Rebiülâhir 1307 [25 Kasım 1889]. BOA, HH.THR, nr:614/60.
411
BOA, HH.THR, nr:505/12.
412
11 Nisan 1310 [23 Nisan 1894]. BOA, HH.THR, nr:272/16.
132
anlayışına, bu tarz talepler aykırı gelmekteydi. Arazi imarı bahanesiyle civardan aşiretini
getireceklerinden özellikle de aşiret mensubu kimselere emlâk verilmesi düşünülemezdi.
Muhammed ibn İndelvahab’ın bu isteği dışındaki şartları Hazîne için sıkıntı
yaratmamıştı. Bu şartlara gelince; işe başladıktan itibaren 15 sene süresince Arazi-i
Seniyye’ye bir şey vermemek, kendisine hiçbir şekilde müdahalede bulunulmaması ve
bu kaynaklardan su çıkarmak mümkün olmadığı takdirde Arazi-i Seniyye’den harcadığı,
ödediği vergileri istemeyecekti. Ayrıca bu husustaki tüm sorumluluk kendisinde
olacağını dilekçesinde ifade etmişti. Suyun fazlaca gelmesi durumunda 40-50 bin
civarında hurma fidanı dikilebilecekti. Buradaki arazilerin geniş ama susuzluktan harap
bir hâlde olmasının yanı sıra buralardan yeterince fayda sağlanamaması itibariyle
şartların kabulünün Hazîne-i Hâssa için daha yararlı olacağı düşünülmüştür. Bu
maksatla imar edebileceği kadar yerin aykırı bir uygulama olsa da Muhammed’e
verilmesine dair Ammare Komisyonu’nun kararı Hazîne’ye gönderilmiştir. Ama
öncelikle, mukaveleden temlik maddesinin çıkarılması Muhammed’e sorulmuşsa da
olumlu bir yanıt alınmamıştı413. (n uj|q )اماÜmmü’l-fersân 25.364, Ümm-i Dabi ve
Ümm-i Cedir ismindeki su gözlerinin ıslahı için 12.064 kuruş; tamamına harcanacak
tutar ise 37.928 kuruş olarak hesaplanmıştı. Bölgenin su ihtiyacı düşünülecek olursa bu
tarz yerlerin ıslahının ne gibi faydalar getirceği daha iyi anlaşılabilir. Çıkacak suyun
azlık ve çokluğuna oranla etrafındaki kullanılamayan arazilerde hurma ve benzeri
ürünler ekilebilecekti.
Katar Kazası’nın (gj ~اh ) Tabiü’l-gariye köyünde ikamet eden Muhammed b.
Abdülvahab 150 kadar aşiret halkıyla birlikte Katıf’ın (وj ) Tarut köyünün ({)ﺏ
Şebbeh ceziresi üzerinde ve bahr sahilinde bir alana yerleşmek için ricada bulunmuştu.
Muhammed’in, binalar inşa etmek suretiyle burayı düzenleyip bayındır bir duruma
getireceğini ifade ettiği dilekçesinin kabulünde hükümetçe hiçbir mahzur görülmemişti.
Konaklamaları için de mahallî mutasarrıflıktan ruhsat verilmiştir. Aşiretin
yerleştirileceği alan Emlâk-ı Hümâyûn dâhilinde yeralmaktaydı. Bu tarz taleplerin
karşılanması, hem bölge kalkınması hem de padişahın lütuflarını sergilemesi adına iyi
bir fırsattı. Bu kurulan yeni köye Hamidiye adı verilmesinin manidar olacağı da
düşünülmüştü414.
413
BOA, HH.THR, nr:507/18, Lef:1, 2.
414
29 Eylül 1303 [11 Ekim 1887]. BOA, HH.THR, nr:468/5.
133
415
Abdülhamid, sivil yahut askerî ayırt etmeksizin modern “laik” bir eğitime önem verdiğine dair bkz.
Gökhan Çetinsaya, a.g.m., s. 58.
416
Ulûm-ı dinîye (Kurân-ı Kerîm’den) 45, Arabî 10, hesab 30, farsî 25, kavaid-i Osmanî imlâ ve kavaid-i
Osmanîye ve lügât ve imlâ 30, Fransızca kıraat ve elifba 50, tarih üçüncü sınıf 80 son sene kitabı 50
paradır. Gülistan 60, mübadî-i hendese 100, inşaî ve kitâbet ve lügât ve imlâ da 30 paradır. Bkz. BOA,
HH.THR, nr:349/4, Lef:1.
417
Aynı vesika, Lef:32.
418
Aynı vesika, Lef:26.
134
Uceyr iskelesi ile Ahsa arasındaki ticaret trafiği, Necid aşiretlerinin kafilelere ve
nakliye araçlarına yönelik tecavüzleri dolayısıyla aksamakta, postalar zamanında
yerlerine ulaştırılamamaktaydı. Tahminen ikiyüz üçyüz civarındaki aşiret mensubu
Uceyr iskelesini yedi gün boyunca kuşatarak su çeşmelerini zabt etmişti. Ayrıca
çeşmelerden faydalanılmaması amacıyla siperler dahi kazmışlardı. Bölgedeki askerler ve
devlet memurları da bu susuzluktan nasiplerini almışlardı. Eşkıyadan beş kişi daha önce
419
28 Kanûn-i sânî 1317 [10 Şubat 1902]. BOA, HFH.THR, nr:364/31.
420
13 Temmuz 1304 [25 Temmuz 1888]. BOA, İrade-i Dâhiliye, nr:85495.
421
BOA, HH.THR, nr:615/2.
422
Arapça yazılmış ve kısaca tercümeleri verilmiş 4 adet mektupdan birisi 25 Ramazan 1310 [12 Nisan
1893] diğeri 20 Cemaziyelâhir 1310 [9 Ocak 1893] tarihli olup geri kalan ikisinde tarih belirtilmemiştir.
BOA, Y.PRK.HH, nr:26/37, Lef:1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9.
423
Zekeriya Kurşun, a.g.e., s.139.
135
424
27 Mayıs 1318 [9 Haziran 1902]. BOA, HH.THR, nr:507/157. Uceyr ve Ahsa arasındaki kervan
yolunun sık sık bu gibi taarruzlara uğraması nedeniyle, bölge ticareti ve güvenliği sekteye uğramaktaydı.
Bu gerekçeyle, çöl Araplarına karşı çeşitli tedbirler alındığı görülmüştür. Bunlardan biri, Meclis-i
Vükela’dan 17 Ağustos 1892’de verilen karar uyarınca, 1890 senesinden itibaren yürütülen ıslahat
çalışmalarının devamına vurgu yapılmış, geçici bir önlem olarak da Basra Valisi’nin kumandanlığında
bölgeye asker gönderilmesi ile Ahsa tüccarlarının yağmalanan mallarının geri alınması öne sürülmüştür.
Padişah onayının alınarak, bu olayla ilgilenmesi için Basra Valisi Hafız Mehmed Paşa görevlendirilmiştir.
Ekim ortalarında 200 kişiden müteşekkil onbirinci Nişancı taburuyla beraber Necid’e hareket eden vali,
vazifesini başarıyla tamamlamıştır. Aşiretler arasındaki çekişmeleri durdurmuş, Uceyr ve Hofuf
istikâmetindeki yolların asayişini temine muvaffak olmuştur. Bkz. Zekeriya Kurşun, Basra Körfezi’nde
Osmanlı-İngiliz Çekişmesi Katar’da Osmanlılar, Ankara 2004, s.95-96.
425
26 Kanûn-ı evvel 1318 [8 Ocak 1903]. BOA, HH.THR, nr:517/68, Lef:1, 2.
136
hanesine dâhil etmişti. Bu husustaki tecavüzün ortadan kaldırılması için Necid Emlâk-ı
Hümâyûn İdaresi Muhasebe Baş Kâtibi Ali Rıza Efendi dava vekili olarak
görevlendirilmişti426. Dava bölge mahkemesince görülmüş ve zabit Ali Ağa’nın
aleyhinde karar çıkmıştı. Mahkeme hükmüne göre arsanın Seniyyeye iade edilmesi
gerekmekteydi. Ancak Ali Ağa’nın bu arsa üzerinde inşa ettiği binanın ne olacağı ise
belli değildi; çünkü mahkeme i‘lamında bu hususta herhangi bir bilgi mevcut değildi. Bu
nedenle binanın yıkılıp yıkılamayacağı durumu yine mahkeme kararına bırakılmıştı.
Bundan başka Ali Ağa’nın zabit olması hasebiyle başka bir yere nakli söz konusu
olduğunda hanesini satması da kuvvetle muhtemel gözükmekteydi. Haneyi alan kişinin
de bir müddet sonra aynı şekilde Seniyyeye ait arsadan hakk iddiasında bulunabilirdi.
Buna binaen Ali Ağa’nın rızasını almak koşuluyla uygun bir kıymet karşılığında
hanesinin Arazi-i Seniyyeye ilhakının daha doğru olacağı düşünülmüştü. Ali Ağa’dan
izin alınması üzerine mahalli hükümet tarafından keşf heyeti oluşturulmuştu. Heyet
haneye 7.560 kuruş gibi tahmini bir değer biçmişti. Bu bölgede yani Necid’de bunun
gibi birçok değersiz emlâk bulunmasının yanı sıra buraların kiracıları genellikle mahalli
memurlar ve zabitlerdi. Hanenin de 7.560 kuruşa Seniyye tarafından istimlâkı pek de
menfaatlere uygun görülmemişti. Bir diğer ihtimal olarak Arazi-i Seniyyeye geri verilen
arsanın münasip bir bedelle hane harap oluncaya kadar Ali Ağa’ya kiralanması yahut
terk edilmesi düşünülmüştü427. Hazîne-i Hâssa’dan çıkan karar ise seniyye idaresine
alınması yönünde olmuştu428.
Belli başlı problemlerden biri olan susuzluk, yalnızca tarımı etkilemekle
kalmıyor, daha fazla su için girişilen tecavüzleri ve bundan doğan gerginlikleri de
beraberinde getiriyordu. Belki de bunlardan en önemlisi Seniyye İşletmesi’yle
mültezimlerin karşı karşıya gelmesiydi. Muberrez ve Cıfr Nahiyelerindeki Seniyye
bağlarına ait suyun, hem civar bahçe sahibi hem de arazi-i seniyye mültezimi olan
kişilerce kesilmesi ve kendi arazilerine vermelerinden doğan sıkıntı bunun güzel bir
örneğini teşkil eder. Seniyye bahçelerinin bakımsız ve harap bir hâle gelmesindeki ana
sebebin, ihaleyi kazandıkları vakit mültezimlerin mülkü olan toprağı sulamaya
koyulmalarından kaynaklandığı Keşf Müdüriyeti’ne ulaşan bilgilerdendi. Bu sebeple
oldukça önemli olan bu husus için gerekli incelemelerin yapılması noktasında Necid
426
BOA, HH.THR, nr:25/18, Lef:1.
427
8 Mayıs 1324 [21 Mayıs 1908]. Aynı vesika, Lef:10.
428
12 Temmuz 1324 [25 Temmuz 1908]. Aynı vesika, Lef:12.
137
429
BOA, HH.THR, nr:57/35, Lef:1.
430
BOA, HH.THR, nr:614/148.
138
anlaşılan Hasan Sabri, hakkındaki iddialara karşı savunma mahiyetinde son derece
bilgilendirici bir savunma metni kaleme almıştır [10 Şubat 1305/22 Şubat 1890].
Bu savunmaya göre; Hasan Efendi vaktiyle görev yaparken sandık emini olan
kişi zimmetine para geçirmiş, Hasan Efendi de onun suç ortağı olarak lanse edilmiştir.
Ancak, yapılan incelemelerin ardından Basra müdüriyeti ve reislik tarafından aklandığı
ifade edilmiştir.
Hasan Efendi’nin Faaliyetleri:
Hasan Efendi’nin oldukça etkin ve öz güven sahibi biri olduğu ifadelerinden
anlaşılmaktadır. Ziraat ve çiftçilik konularında çekirdekten yetişmiş biridir ve her
yönüyle kalifiye olduğunu iddia ettiği ifadeleri son derece mantıklı ve kabule değer
görünmektedir. Anlatısına göre; önceleri ambarlarda önemli miktarda çeltik sıcaktan
yanmış, kendisi de zararın önünü alabilmek için demir şişler yaptırarak çeltiğin neminin
kontrol edilmesini sağlamıştır. Su bendlerinin inşası için müdürlüklere yazılar yazarak
ikaz yoluna gitmiştir. Tahsilâtın kendi zamanında asla bakaya kalmadığını, şu anda ise
ancak onda birinin toplanabildiğini belirtmiştir. Ayrıca; on bin çadırlık Bení Taruf
aşiretinden iki bin hanenin seniyye arazisine devlet tarafından 300 lira teminat akçesi
verilmesi durumunda iskân olmayı kabul ettirdiğini, ancak Basra Müdüriyeti’nin bunu
reddettiğini, bunun ise 7-8 bin liralık naktin kaybedilmesi anlamına gelmiş olduğunu
ifade etmiştir.
Hasan Efendi’nin sosyal yapı hakkında aktardığı bilgilere göre; mukataalar
bölgedeki şeyhlere verilmekteydi. Buna karşılık; çiftçiler onları sahipleri addetmekte,
itaat dışı bir tavır sergilemelerinin sonlarını hazırlayacağını düşünmektedirler. Bu bakış
açısı şeyhler tarafından her türlü bozgunculuklara âlet edilmeleri sonucunu doğurmuştur.
Hasan Efendi bu duruma engel teşkil etmesi için çiftçilerin seniyye haricinde ekip
biçtiklerinin kendilerine ait olduğuna dair bilinç oluşturulması gerektiğini
belirtmektedir. Çiftçilerin bunu fark etmeleri durumunda kendi mülklerinin sahibi
olacaklarını, zamanla hanelerin çoğalarak yeni köylerin kurulacağını, umranın artacağını
ve istikrarın oluşacağını bildirmektedir. Buna karşılık; mevcut durumda çiftçiye ekip
biçtiklerinden sadece taşlı topraklı şelep verildiğini, karın tokluğuna çalıştıklarını ifade
etmiştir. Köylü üzerinde baskı mekanizması durumundaki şeyhler bu etkin pozisyon
sayesinde hükümete zaman zaman karşı duruş sergileyebiliyorlardı. Hasan Efendi’nin
bir diğer yaklaşımı mukataaların çiftçiye verilmesi doğrultusundaydı.
139
Hasan Efendi idari yapı hakkında da bilgi vermektedir. Buna göre, Ammare
Sancağı aza sıfatıyla dört kişiden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmekteydi. Bu
azalardan birisi aynı zamanda Müşerreh’ten de sorumluydu. İhale, teftiş, idare dahası
tüm işlerden sorumlu amir pozisyonundaki bu azalar karar aşamasında bulundukları
durumlarda oy çokluğuna göre hareket etmekteydiler. Bu kişiler aynı zamanda
mukataalarda da görevli bulunduklarından mukataalarda herhangi bir yolsuzluk
görülmesi hâlinde oylarıyla bu durumun sumen altı edilmesini sağlamaktaydılar. Hasan
Efendi bu nedenle komisyon azalarına mukataa vazifesi verilmemesi gerektiğini
önermektedir.
Bazen iki aza bir mukataada görev alabildiğinden, yolsuzluk görülmesi hâlinde
iki aza oylarını kendi inisiyatifine göre kullanarak komisyonun aleyhlerinde
hareketlerini önleyebilmektedirler. Hasan Efendi’ye göre bu sebeple, mukataa
memurlarının komisyonda görev almaları sakıncalı bir durum teşkil ettiğinden
istihdamına gidilmemeliydi.
Hasan Efendi ambar memurlarının köylüden seniyye adına mahsülü alırken
onlara zulmettiğini de belirtmekteydi. Ambar memurları mahsülü her biri on kıyye
kapasitesindeki zenbille almaktaydı. Ancak memurlar köylüden bir zenbil mahsül
alırken kireç kullanarak zenbillere on iki veya on beş kıyye mahsul doldurmakta; buna
karşılık köylüye on kıyye almış gibi davranmaktaydı. Bu nedenle zenbil usulünün
kaldırılıp tekerlekli kilo denilen çeki kantarlarının kullanılması teklif etmekteydi.
Ambarlardan yapılan satışlarda ise tüccarların mal hırsızlığının kontrol
edilemediğini belirtmektedir. Tüccar zahire almak istediği zaman onun bedelini seniyye
sandığına ödemektedir. Komisyon bu ödemeye dair bir yazı yazarak mukataa memuruna
gönderir; o da bir tezkere yazarak ambara gönderirdi. Ancak, mukataa memurunun mal
teslimi esnasında ambarda hazır bulunması mümkün olmadığından tüccar mal
çıkarımında aşırıya kaçabilmekteydi. Asan Efendi, bunun önüne geçilebilmesi için
rusumat müdürlükleriyle beraber çalışılmasını tavsiye etmekteydi. Eğer rusumat idaresi
her gün hangi tüccarın ne kadar zahire çıkardığını bir yazıyla jurnallerse tüccarın
ambardan ne oranda mal çıkardığı da anlaşılabilecekti.
Hasan Efendi bu bilgileri verdikten sonra kendisinin de Ammare’de azalık
yapmış olduğunu, en ufak muameleye kadar her şeyi bildiğinden her durumla ilgili bir
fikri olduğunu, çalışmalarından ve gayretlerinden dolayı ahali ve hükümetin bile
140
431
BOA, HH.THR, nr:435/47.
141
432
Özellikle Yakındoğu’da kullanılan eski bir ağırlık ölçüsüdür. Miktarı bölgelere ve tartılacak cisimlerin
türüne göre değişirdi. Yaklaşık olarak 2 okka ile 8 okka, 2.5 kg ile 10 kg. arası ve 1280 miskallik batman
2,944 kg’a eşdeğerdir. Garo Kürkman, a.g.e., s.341.
142
433
Abdullah el-Halife, Cıfr nahiyesi ileri gelenlerindendi ve Cıfr’lı Seyyid Halil’in kolcu tayin
edilmemesini istemiştir. Fahd da onun bu sözünü desteklemiştir. Bu durum kişiler arası özel ilişkileri
göstermektedir. Ayrıca Fahd, bu adamın ecnebi olmasından dolayı da tayininin uygun olmadığını
belirtmiştir. Ancak sorgu memurları bu konu üzerinde durmamışlardır.
144
434
Ancak defter getirilip bakıldığında 719 kuruş olması gereken para 1795,5 kuruş olarak görünmüştür.
Ali Efendi, bunu sebebini bilmediğini söyler. Ancak deftere göre, defterin düzenleniş tarihi ile
makbuzların verildiği tarih arasında bir gün vardır. Ve Ali Efendi haklı çıkar. Halbuki kendisi 3-4 gün
sonra verdim demişti. Demek ki tarihleri işlemlere uydurmuşlar.
145
Kolcu Derviş ise aynı konuda; “Fahd, bana gelerek bu ağaçları Ali Efendi’nin
aldığını yaz dedi. Ben de kolcular adına yazdım. Ancak kolcular bu esnada orada
yoktular. Fakat daha sonra Abdullah es-Said ve Muhammed el-Mutavva gelerek ağaçları
biz aldık maaşımızdan düşülsün dediler” şeklinde konuya bir açıklama getirmiştir. Bu
ifadeden de anlaşılacağı üzere Fahd, Ali Efendi’nin bir açığını yakalamış, bu açığı resmi
olarak belgelemeye uğraşmıştır. Ancak Ali Efendi onun bu faaliyetlerini haber alarak
durumu kurtarmağa çalışmış, iki kolcuyu bu hususta organize etmiştir. Fakat,
seniyyeden bu şekilde ağaç almak da uygun değildi. Ağaç alınmadan önce komisyondan
resmen izin alınması prosedür gereğindendi.
Bu meseleden sonra sıra, Seyyid Halil’in tayinine gelmiştir. Bu husus da oldukça
ilginçtir. Zira, Başkâtib Ali Efendi’nin dediği gibi kolcu tayini meselesi resmi olarak
komisyonun ve müdüriyetin sorumluluğundaydı. Fakat gerçek, başkaydı. Şöyle ki;
İhtisap Mültezimi Sultan Bahri ifadesinde “Seyyid Halil’in seniyyede müstahdem
olduğumu bilmiyordum. Bana müracaat etti. Tabur ağası da onu tayin edip 155 kuruş da
maaş vermemi istedi. Bunun üzerine Mubarraz kitabetine tayin ettim. Ama zabıta neferi
beni darbedince, bende Seyyid Halil’i kovdum.” demiştir. Sultan Bahri’nin Seyyid
Halil’i istihdam ettiğine dair kaleme aldığı tezkerede göreve başlama süresi olarak Nisan
başı demiştir. Ancak yine kendisinin Fahd’a yazdığı yazıda Mart başlangıcında olarak
belirtmiştir. Bu farklılık kendisine sorulunca sehven yazmışım diyerek cevap vermiştir.
Anlaşıldığı kadarıyla Fahd es-Sa’dun Ali Efendi’nin açıklarını yakaladıkça bu bilgileri
resmileştirmeye çalışmış, yazılı bilgi toplamıştır. Ancak toplamış olduğu bilgiler Ali
Efendi’den ziyade Necid emlak idaresini zora düşürücü bilgilerdir. Fahd’ın bu bilgilerle
Ali Efendi’yi zorlamaya çalışması reelde aktif olanın Ali Efendi olduğunu ve Ali
Efendi’nin idare gibi hareket ettiğini göstermektedir. Bu ise Necid müdürünün iktidarsız
ya da Ali Efendi’yle farklı ilişkileri olduğu anlamına gelmektedir.
Emlak reisi el-Cıfri Seyyid Halil’in tayinini komisyonca Ali Efendi’nin evinde
yaptıklarını, Fahd, Ali ve Arabî Kâtibi İbrahim Tok’un da orada bulunduklarını
belirtmiştir. Bundan sonrasını kâtib şöyle anlatmaktadır: “İki kolcumuz eksikti. Halid
Ebu Beşin’le Seyyid Halil’in tayini meseleleri komisyona geldi. Cıfr memuru Abdullah
El- Halife, Halid Ebu Beşin’in tayin edilmemesini söylemişti. Görüşmeler esnasında
Fahd haricindekiler bunların tayinini onayladı. Sadece Fahd Es-Sa’dun ecnebidir, şerh
147
koyarım435 diye itiraz etti. Fahd’ın okuma yazması olmadığından kendi yerine imza
atmak üzere beni vekil tayin etmişti. Daha sonra onun yerine de imza atarak karar alındı
ve meclis dağıldı.”
Komisyon daha sonra Mubarraz’daki seniyye dükkanlarından toplanan kiralara
dair kiracılara verilen ilmuhaberler konusunu aydınlatmaya çalışmıştır. Sözü geçen
kiraları toplayan Kolcu Derviş şu ifadeyi vermiştir: “Mubarraz’daki dükkanlardan 818
kuruş kira topladım. Kiraları getirip müdüre verdim. Ancak müdür sandık eminine
teslim et dedi. Ali Efendi’ye de ilmuhaber yaz dedi. O da sonra yazarım dedi. Bunun
üzerine aralarında tartıştılar. Ben Mubarraz’da kimden para aldıysam deftere yazdım.
Ancak 1307-1308 senesi paralarını tek kalemde göstermiştim. Ali Efendi, hepsinin ayrı
ayrı olması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine defteri tekrar tanzim edip ertesi gün Ali
Efendi’ye verdim. O da ilmuhaberleri 20 gün sonra verdi.”
Ancak Ali Efendi’nin konuyla ilgili komisyona gösterdiği deftere göre Ali
Efendi ilmuhaberleri defteri teslim aldıktan hemen bir gün sonra yazmıştır. Kolcu
Derviş’in diğer bir açıklaması bunun nasıl mümkün olduğunu göstermektedir: “Benim
ilk verdiğim defter kabul edilmediğinden kolcu İbrahim bu defteri Ali Efendi’nin
istediği şekilde ikinci kez yazdı. Yazdıktan sonra bana mühürletti. Ancak ben
mühürlerken tarihine bakmadım.” demiştir. Bu konuda Kâtib Abbas el Ammar; Ali
Efendi’nin ilmuhaberleri 3-4 gün sonra sahiplerine verdiğini söylemiştir. Burada
karşılaştığımız durum şudur: Ali Efendi’nin komisyona gösterdiği defterin teslim alınış
ve ilmuhaberlerin veriliş tarihleri arasında bir gün vardır. Ancak Ali Efendi ve Kâtib
Abbas ilmuhaberlerin üç dört gün sonra verildiğini söylemekteydiler. Bu durumda
Kolcu Derviş’in söyledikleri daha mantılı görünmektedir. Yani ilmuhaberler sahiplerine
20 gün kadar sonra verilmiştir.
Böylece Ali Efendi yetkisinde olan işi zamanında yapmayarak tehir eden,
kendisine ihtiyaç duyulduğunun anlaşılmasını sağlamaya çalışan bir memur portresi
çizmekteydi. Diğer bir durum ise sorgu memurunun bu meseleler üzerine fazlaca
gitmediği, zanlıları fazlaca sıkıştırmadığıdır. Nitekim emlak müdürünün yaptığı şey de,
sorgulama esnasında sorulan konulara göre eksik işlemleri tanzim ederek açıkları
kapatmaya çalışmaktır. Yapılan sorgulama stili de buna müsaade etmektedir. Kırk gün
435
Bu bilgi el-Cıfri’nin sorgusundan elde edilmiştir.
148
Halife arasında iken Ali Efendi’ye atfen beyan olunmuştur. Hüseyin el-Halife sonradan
arzuhal vererek tayin ettiği vekili ile işlerine başkaca bakılmış ve bu evrak da
gönerilmiştir.
Ali Efendi’nin işini gördürmek üzere kendisine gelenlere ve çiftçilere kötü
davrandığı hususunda kendisi o gibi muamelede katiyen bulunmadığını, bulunmuş olsa
şimdiye kadar biri tarafından şikayet edilmiş olacağını ifade etmiştir. Bu konuda emlak
müdürü Ali Efendi’nin iyi hal üzere olduğuna dair sorgu komisyonuna bir yazı
yazmıştır.
Perşembe günü Mubarraz’dan gelen 719 kuruşa karşı ilmühaber verilmesi
meselesi Ali resmi kayıtlara göre Ali Efendi’nin dediği gibi görünmektedir.
mumaileyh ali efendinin ikamet eylediği hanenin kirasına dair ihale defterinin
komisyon-ı aliye takdim olunduğu beyan etmiştir.
Mevazet karyesinde vaki fahriye ve macidiyi ve tabaiye hurma mahsulünün
yukarıda anlatıldığı gibi 28 batmana düşürülmesi hazîne usulüne uygun değildir.
Emlak-ı seniyyyeye ait evlerden bazılarının kirasız oturulması konusunda
Müdür Binbaşı Ahmed Efendi’nin ses çıkarmadığı ve Ali Efendi kendisinin sorumlu
tutulamayacağını belirtmiştir.
12 adet hurma ağacının hatp şekline konularak Başkâtib Ali Efendi’nin hanesine
gönderilmesi rivayat-ı muhtelife içinde kalmıştır. Ancak ağaçların Ali Efendi’nin
hanesine getirildiği tahakkuk etmiştir.
151
SONUÇ
devlet ekonomisinde sıkı bir denetim döneminin başlaması ve daha sonra Meşrutiyet’in
ilanından sonra da aynı şekilde bunun devam etmesi üzerine padişahın sadece tahsisat-ı
seniyye adındaki aylık maaşıyla tüm ihtiyaçlarını karşılamak durumunda kalması ve
bunun neticesinde Abdülhamid’in -Yıldız’a taşıdığı ülke yönetimini devlet
bürokrasisinden bağımsız gerçekleştiribilmesi ve iktidarınının meşruiyetini
sağlamlaştırmaya yönelik faaliyetleri için gerekli olan sermayeyi elde edebilmesi adına-
ekonomik manada daha özgür hareket etmesini sağlayacağı düşüncesinden
kaynaklandığı söylenebilir.
Emlâk-ı Hümâyûn kapsamındaki halkın refah seviyesi yahut memnuniyetleri
hususları hakkındaki fikre sadece, İşletme’nin merkez -Hazîne-i Hâssa- ve taşradaki
şubeleri arasında gerçekleşen iletişim esnasında belgelere yansıdığı ölçüde
ulaşılabilmiştir.
Ordu ve Emlâk-ı Hümâyûn Dairesi arasındaki yakın ilişkinin sebepleri arasında
ordunun gerekli donanımlara sahip mühendis ve yer ölçümü yapan elemanlara ulaşmada
kolaylık sağlaması sıralanabilir. Ayrıca Emlâk-ı Seniyye İşletmesi’nin varidatın
toplanabilmesi ve güvenliğin temininde önemli bir rolü oluşu bir diğer etkendi.
Tarıma dayalı bir ekonomiye sahip Osmanlı Devleti’nde meydana gelen özellikle
yönetimsel değişimlerin toprak üzerinde kendisini göstermesinden daha doğal bir şey
olmasa gerek. Bu sebeple de emlâk-ı hümâyûndan bir toprak rejimi olarak bahsedildiği
noktada bunun doğal bir uzantısı devlet ve iktidar yapısındaki dönüşümler de daha iyi
gözlemlenebilmiştir.
154
BİBLİYOGRAFYA
A- ARŞİV BELGELERİ
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
a.İradeler
İrade Hususi (İ. Hususi).
İrade Dâhiliye (İ.DH).
b.Yıldız Tasnifi
Yıldız Perakende Hazine-i Hassa (Y.PRK.HH).
Yıldız Mütenevvi Maruzat (Y.MTV).
Yıldız Perakende Askeri (Y.PRK.ASK).
Yıldız Perakende Başkitabet (Y.PRK.BŞK).
c.Hazîne-i Hâssa Tahrirat Kalemi
B- SÜRELİ YAYINLAR
Düstur, I. Tertip, İstanbul, c. I, 1289.
Salnâme-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye 1315; 1316; 1317; 1320.
Salnâme-i Vilâyet-i Basra, 1308-1318.
C- BASILI KAYNAKLAR
VİLAYET/SANCAK DÖNÜM %
Bağdad Vilayeti 6.235.160 11.11
Basra Vilayeti 2.849.070 5.08
Musul Vilayeti 17.770.368 31.68
Haleb Vilayeti 5.586.060 9.96
Beyrut Vilayeti 11.417.330 20.35
Suriye Vilayeti 11.835.307 21.10
Selanik Vilayeti 197.149 0.35
Kudüs Sancağı 211.621 0.38
Toplam 56.102.065 100.00
∗
Yanya, İşkodra, Manastır vilayetleri senetleri toplanmaması nedeniyle tabloya dâhil edilmemiştir. Taha
Bey, a.g.e., s. 278.
EK-2
∗
Taha Bey, a.g.e., s. 72-73.
orman ve zeytinliklerin Hazîne-i Hâssa’ya
ait geliri
Kudüs Sancağı dâhilindeki emlâk-ı 5.000
seniyye
Haleb çiftlikleri merbutunun gelirleriyle 31.800
dalyanın kira bedeli
Suriye’deki Hama, Humus ve Balyan 19.300
çiftlikleriyle merbutunun geliri
Basra’daki hurmalıklar 10.000
Ammare’de Dicle nehrinin Çahle kolunda 40.000
Çahle Cerib, Ada-i Sagir, Behase, Şatra,
ve tevabii, Sabuncuzade ve Acilüssad
arazisi, Kelîle ve Müşerreh ve tevabii,
Makriyye, Ebter ve Habibe mukataaları
Bağdad’da Caâre, Ebugarib, Mahmudiye, 25.000
Museyyib, Duceyl, Mahruta, Cerbuiyye
ve tevabii mukataaları
Medine’de bulunan emlâk ve arsalar 200
Bağdad ve Basra arasında vapurlar idaresi _
Kadıköy-Haydarpaşa rıhtım ve limanı _
Taşoz madenleri _
Bağdad ve Musul madenleri _
Karahisar’daki maden suyu _
Selanik Şirket-i Hayriye-i Osmaniyesi _
vapur Şirketi İskelesi
Toplam 176.857
Vapurların tahmini geliri 25.000