Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 171

T.

C
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANA BİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

BİR TOPRAK REJİMİ OLARAK EMLÂK-I HÜMÂYÛN:


BASRA ÖRNEĞİ (1876-1909)

Yüksek Lisans Tezi

Selda SERT

İstanbul 2006
2

T.C

MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANA BİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI

BİR TOPRAK REJİMİ OLARAK EMLÂK-I HÜMÂYÛN:


BASRA ÖRNEĞİ (1876-1909)

Yüksek Lisans Tezi

Selda SERT

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Zekeriya KURŞUN

İstanbul 2006
I

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER................................................................................................................ I
ÖNSÖZ ...........................................................................................................................III
ÖZET ............................................................................................................................. VI
ABSTRACT ................................................................................................................VIII
KISALTMALAR .......................................................................................................... IX
GİRİŞ ...............................................................................................................................1

BİRİNCİ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE BİR TOPRAK
REJİMİ OLARAK EMLÂK-I HÜMÂYÛN

I- Toprak Rejimi Olarak Emlâk-ı Hümâyûn......................................................................6


1- Osmanlı’da Toprak Düzeni ve Mülkiyet Anlayışına Dair Genel Bir Bakış ............6
1) XIX. Yüzyıl Sonları Osmanlı Devlet Ekonomisine Genel Bir Bakış ve
Bu Çerçevede Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesinin Değerlendirilmesi.........................8
2) II. Abdülhamid Şahsî Emlâkına Yönelik Yorumlar..........................................17
II- Tanzimat’tan II. Abdülhamid’in Hal’ine Kadarki Süreçte Emlâk-ı Hümâyûn ..........19
1- II. Abdülhamid Döneminde Emlâk-ı Hümâyûn ve Merkezi İdare........................21
2- Emlâk-ı Hümâyûn İşletme Gelir-Giderleri ...........................................................28
1) Gelirler ............................................................................................................28
2) Giderler.............................................................................................................31
III- II. Meşrutiyet’in İlanıyla Birlikte Emlâk-ı Hümâyûn’dan Bazısının
Maliye Hazinesine Devri ...................................................................................41

İKİNCİ. BÖLÜM
BASRA EMLÂK-I HÜMÂYÛN İDARESİ

I- Basra Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Merkez İdare ve Personel ...................................48


1- Basra Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu ...................................................................53
2- İşletme Kalemleri ..................................................................................................59
1) Tahrirat Kalemi ..............................................................................................59
2) Muhasebe Kalemi...........................................................................................62
II- Basra İşletmesi’ne Bağlı Şube ve Personel ...............................................................64
1- Basra Şubesi ..........................................................................................................67
1) Basra Şubesi’nin Gelirleri ve Şubeye Bağlı Mukataalar...............................68
2- Ammare Şubesi .....................................................................................................74
1) Ahder.............................................................................................................75
2) Ebu Hılana Mukataası ...................................................................................77
3) Müşerreh Mukataası......................................................................................78
4) Çahle Mukataası............................................................................................80
5) Behase Mukataası..........................................................................................81
6) Şat Mukataası ................................................................................................82
III- Basra Emlak-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Üretim Faaliyetleri .........................83
1- Numune Tarla Projesi...........................................................................................83
2- Hurma, Çeltik ve Tömbeki Ziraati .......................................................................86
IV- Basra Emlak-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde İmar Faaliyetleri............................89
II

V- Basra Emlak-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Sosyal Yaşam ...............................91


VI- Basra Emlak-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Güvenlik Problemleri....................95

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ OLARAK
NECİD EMLÂK-I HÜMÂYÛN İŞLETMESİ

I- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi .............................................................................99


1- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletme Kalemleri.......................................................107
2- İşletme Gelir-Giderleri .........................................................................................111
1) Gelirler .....................................................................................................111
2) Giderler.....................................................................................................111
3- Necid İşletmesine Bağlı Yerlerin İdaresi ve Personel..........................................113
1) Personel ...................................................................................................115
II- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Üretim Faaliyetleri .........................120
III- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde İmar Faaliyetleri............................122
IV- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İhaleleri .........................................................................126
V- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Sosyal Yaşam.................................129
VI- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Güvenlik Problemleri ..................132
SONUÇ .........................................................................................................................149
BİBLİYOGRAFYA .....................................................................................................154
EKLER .........................................................................................................................158
III

ÖNSÖZ

II. Abdülhamid, Osmanlı Tarihi üzerine çalışma yapan yerli yabancı birçok
araştırmacı için cazip bir şahsiyet olmuş ve bu konumunu günümüze değin muhafaza
etmiştir. Tahta çıktığı dönem, Osmanlı Devleti’nin siyasî ve sosyo-ekonomik
konjonktürü ve devleti yönetim şekli gibi nedenler, Abdülhamid’in odak noktası
oluşunda etkili olmuştur.
Şahsî mülk edinme ve bunları bireysel bir girişimcilikle işletme yolunu tercih
etmesi Abdülhamid’i diğer padişahlardan ayıran özelliklerden biriydi. Padişahların şahsî
mülkleri anlamına gelen Emlâk-ı Hümâyûn, işte Abdülhamid’in bu farklılığı sonucunda
önceki dönemlere oranla bambaşka bir görünüm almıştır. Ancak Sultan Abdülhamid,
şahsına ait emlâkını kanunsuz olarak gün geçtikçe çoğalttığı, buna paralel olarak da
haksız kazanç edinme yoluyla varlıklı hâle geldiği gerekçeleriyle eleştirilmiştir. İfade
edilen bu noktadan hareketle çalışmanın hedefi; Abdülhamid idaresi süresince Emlâk-ı
Hümâyûn’un geçirdiği değişimler, hangi politikalar ekseninde siyaset güdüldüğü,
emlâkın iddia edildiği gibi haksız bir kazanım aracı mı, yoksa iktisadî bakımdan bir çeşit
girişimcilik örneği mi olduğunun tespiti ve değerlendirilmesi yönünde olmuştur.
Hedefine kısaca değinilen bu çalışma, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki
Hazîne-i Hâssa Tahrirat Kalemi’ne ait olup 1266-1341 [1850-1922] yıllarını kapsayan
ve envanteri dosya usûlüyle tutulmuş evraktan yararlanılarak hazırlanmıştır. Toplam
1639 dosyanın bulunduğu bu tasnif, konusuna ve vilayetler ile bağlı yerler, nezaret
dairesi ve muhtelif birimlere göre yapılmıştır. Araştırmaya pilot bölge olarak seçilen
Basra Vilâyeti’ne dair bulunan 300 dosya ve bu dosyalardaki evraklar da kendi içinde
konularına göre ayrılmıştır. Faydalanılan bir diğer kaynak ise Yıldız tasnifidir.
Araştırma giriş ve üç bölümden oluşmakta olup, giriş kısmında kısaca Basra’nın
coğrafî ve sosyo-ekonomik yapısına değinilmiştir.
İlk bölümde, “II. Abdülhamid Dönemi’nde Bir Toprak Rejimi Olarak Emlâk-ı
Hümâyûn” başlığı altında Osmanlı’da toprak düzeni ve mülkiyet anlayışı ile XIX. yüzyıl
sonlarına doğru devletin ekonomik durumu hakkında genel bir çerçeve sunularak,
Abdülhamid’in emlâkına dair yorumlardan bahsedilmiştir. Bunlardan başka Emlâk-ı
Hümâyûn’un, Tanzimattan’tan Abdülhamid’in tahtan indirilmesine kadar geçen sürede
IV

aldığı görünüm ve Hazîne-i Hâssa bünyesindeki Emlâk-ı Hümâyûn Merkez İdaresi’nin


işleyişi anlatılmıştır. Ayrıca II. Meşrutiyet’in ilanını takiben Maliye Hazînesine devri
gerçekleşen emlâk-ı Hümâyûnlar konusunda da bilgi verilmiştir.
İkinci bölümde ise; Basra Vilayeti’ndeki Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi merkezî
yönetimi -komisyon, işletme kalemleri, işletmeye bağlı şubeler- ele alınırken,
işletmedeki üretim ve imar faaliyetleri, güvenlik problemleri ile sosyal yaşam da
incelenmeye çalışılmıştır.
Üçüncü bölümde de, Basra İşletmesi’ne bağlı Necid İdaresi’nin işleyişi örnek bir
uygulama olarak değerlendirilmeye tâbi tutulmuştur. Aynı şekilde burada da üretim ve
imar faaliyetleriyle güvenlik problemlerine ve sosyal hayata dair bilgiler verilmiştir.
İki seneyi aşkın bir sürede tamamlanabilmiş olan bu çalışmanın ilk evresinden
son aşamasına kadar uzanan süreçte birçok kişinin maddî manevî desteğini gördüm.
Öncelikle tezin tamamlanmasında en büyük paya sahip olan Saygıdeğer Hocam Prof.
Dr. Zekeriya KURŞUN’a, bu konuda çalışmam hususunda yönlendirmede bulunması,
çalışmalarım esnasında gösterdiği derin hoşgörü, destek ve teşvik edici tavrın yanı sıra,
yaşadığım tüm sorunlar sırasındaki incelikli tutum ve motivasyonumu en yüksek
seviyede kılmak amacıyla göstermiş olduğu sabır için müteşekkirim.
Çalışmanın çeşitli evrelerinde karşılaştığım problemler sırasında benden
desteğini esirgemeyen Değerli Hocam Prof. Dr. Ali AKYILDIZ’a minnettarım.
Kendisine yönelttiğim tüm sorularımı büyük bir şevkle cevapladığı ve engin bilgisinden
yararlanma imkânı tanıdığı için Sayın Mehmet GENÇ hocama teşekkür ederim. Değerli
hocalarım Prof. Dr. Ufuk GÜLSOY ve Prof. Dr. Vahdettin ENGİN’e göstermiş
oldukları hoşgörü ve çalışmalarıma devam etmem konusundaki teşvik edici tavırlarından
ötürü müteşekkirim. Yine desteğini her zaman arkamda hissettiğim, bilgi ve
tecrübeleriyle bana yol gösteren Öğr. Gör. Gültekin YILDIZ’a teşekkürü bir borç
bilirim.
Bu araştırmanın bitmesinde büyük katkısı olanlar arasında bana çalışma ortamı
sağlayan, her türlü imkânlarını benim için seferber eden sevgili Mevlüt ERDAŞ ve
Samiye ERDAŞ ile Ahmet SARUMSAK’a minnettarım.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki araştırmalarım esnasında her türlü kolaylığı
sağlayan, en önemlisi de bir aile ortamı içinde bulunduğumu hissettiren tüm arşiv
personeline, İSAM ve IRCICA çalışanlarına şükran borçluyum.
V

Maddî manevî yardımlarını sürekli olarak üzerimde hissettiğim değerli


arkadaşlarım Sibel ÖZER, Şükriye Pınar YAVUZTÜRK, Burcu KURT, Ahmet Emin
OSMANOĞLU, Erdem DEMİRKOL, Ali GÖZELLER., Mustafa MERCAN’a ve Betül
DEMİR’e ve Muhammet KÜLÜNK’e müteşekkirim.
Bu çalışma sırasında fazlasıyla ihmal ettiğim ve bana ihtiyaçları olduğu
zamanlarda yeterince yanlarında olamadığım; buna rağmen bana güç veren canım
aileme çok şey borçluyum ve her şey için teşekkür ederim.

Selda SERT
VI

ÖZET

XIX. yüzyıl Osmanlı Devleti açısından oldukça hareketli bir yüzyıl olmuş, bir
dizi reform hayata geçirilirken bunların yarattığı etkilerin boyutları devletin kaderini
değiştirmeye yetecek derecede büyük olamamıştır. Otuz üç yıl tahta kalan II.
Abdülhamid’in uygulamaları ise sadece sonun gelişini yavaşlatmıştır.
Osmanlı topraklarından önemli mevkilerde bulunanlardan bazısı şahsî mülk
statüsüne getirilmek suretiyle emperyal devletlerin müdahalelerine ve sebep oldukları
tehlikeye karşı korunmak istenmiştir. Bu perspektife paralel olarak devletin/padişahın
özellikle uzak bölgelerdeki iktidarının kuvvetlendirilmesi, yabancı devletlerin tesirleri
ve milliyetçilik akımının doğurduğu ayrılıkçı faaliyetlerin önüne geçilebilmesi adına
Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi, Abdülhamid zamanında bir kontrol ve savunma
mekanizması olarak kullanılmıştır.
Temeli tarım ekonomisine dayanan Osmanlı Devleti ihtiyaç duyduğu malî
kaynağı tarımdan sağladığı gelirleri arttırarak ulaşabilirdi. Bu bağlamda Emlâk-ı
Hümâyûn İşletmesi, modern ziraat metotlarının uygulanması, çiftçilerin
bilinçlendirilmesi, üretimin çeşitlendirilmesi ve verimliliğin çoğaltılması noktasında bir
misyon yüklenmiştir.
Abdülhamid, meşruiyetini desteklemek ve iktidarını kuvvetlendirmek amacıyla
da birtakım sosyal yardımlarda bulunmuştur ki bunlar için gerekli para Hazîne-i Hâssa
ve Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerinden temin edilmiştir. Bundan da anlaşılacağı gibi
emlâkından sağladığı kazanç bu tarz harcamaları gerçekleştirebilmesi adına
Abdülhamid’in en önemli sermayesiydi.
Bu çalışmada Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesinin siyasî, ekonomik, sosyal, patronaj
alanlarını kapsayan politikaların uygulanmasında nasıl bir görev üstlendiğine
değinilmeye çalışılmıştır.
VII

ABSTRACT

Ninetenth-century was a very active time period for the Ottoman empire, several
reforms was implemented; but the effects of these reforms wasn’t been great enough to
change fate of the state. The implementations of Abdülhamid II., who reigned
throughout 33 years, just slowed coming of the end.
The some of Ottoman lands which were in important positions were wanted to
protect against interferences and dangers of the imperyalist states by putting on personal
property estate. In accordance with this perspective, Emlâk-ı Hümâyûn operation was,
for being strenghtened sultan’s power especially in outlying regions; being hindered
effects of foreign states and the seperatist activities which the nationalist movements
caused, used as a control and defence agency.
Ottoman empire which depended on agricultural economy could reach the
needed financial resources by expanding agricultural incomes. In this context, Emlâk-ı
Hümâyûn operation undertook duties about implementing modern agriculture methods,
making farmers concious, diversifying production and increasing fertility.
Abdülhamid had made some social helps for supporting legitimate and
strenghtening his power. The needed money was ensured from Hazine-i Hassa and
Emlâk-ı Hümâyûn incomes. As it appears from this, being made gains of property was
the most important fund of Abdülhamid for implementing similar manner expenses.
In this study, it is tried to being touched on how Emlâk-ı Hümâyûn operation has
a duty about application of policies which enclosing political, economic, social areas.
VIII

KISALTMALAR

A.g.e. Adı geçen eser


A.g.m. Adı geçen makale
A.g.s. Adı geçen sözlük
bkz. bakınız
BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi
c. cilt
çev. çeviren
DİA Türkiye Diyanet İslam Ansiklopedisi
Ed. Editör
H. Hicrî
HH.THR Hazine-i Hâssa Tahrirat Kalemi
IRCICA İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi
İ.DH. İrade Dâhiliye
İ.Hususi İrade Hususi
İÜEFTD. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi
M. Miladî
MV. Meclis-i Vükela Mazbataları
nr. Numara
R. Rumî
S. Sayı
s. sahife
TTK Türk Tarih Kurumu
Y.MTV Yıldız Mütenevvi
Y.PRK.ASK Yıldız Perakende Askeri
Y.PRK.BŞK Mabeyn Başkitabet
Y.PRK.HH Yıldız Perakende Hazine-i Hâssa
yy. Yüzyıl
GİRİŞ

BASRA’NIN COĞRAFÎ VE SOSYO-EKONOMİK YAPISI

Basra, Osmanlı Devleti’nin Asya kıtasının güneydoğusundaki en uç bölgesidir.


Kuzeyde Bağdad Vilayeti, doğuda İran, batıda Arabistan ve Necid çölleri ile
güneydoğuda Basra Körfezi’yle çevrilidir1. Bağdad’ın 420 km. güneydoğusunda, Basra
Körfezi’nin 88 km. kuzeyinde ve Şattü’l-Arab’ın kenarında bulunmaktadır2.
Basra şehri, Şattü‘l-Arap üzerinde, ticaretin yoğun olduğu bir yer özelliği
taşımaktadır. 1546 yılında Osmanlı hâkimiyetine giren Basra, önce Beylerbeyilik statüsü
ile idare edilmiş3 zaman zaman da Bağdad üzerinden idaresi gerçekleştirilmiştir.
Basra, İran ile Osmanlı arasında sürekli bir rekabet sahası olmuş, bu da merkezî
idareciyi zaafa sürüklemiştir. Çeşitli aşiret kavgaları ile iç çekişmeler de Bağdad ve
Basra’da yeni bir idarî modeli gündeme getirmiştir. Güçlenen kölemenler zamanla
Osmanlı merkez idaresinin de benimsediği yöneticiler olmuştur. Bağdad’da kölemen
idaresinin teşekkülünden sonra Basra’da beylerbeylik sistemi sona ermiştir4. Bu durum
1831 yılna kadar devam etmiştir. Merkezîleşme gereği XIX. yy’da yapılan mahallî
idareler üzerindeki düzenlemeler sonucunda 1875 tarihinde Basra vilayete
dönüştürülmüştür. Ancak vilayet gelirleri idareye yetmeyeceği düşünülerek tekrar
Bağdad üzerinden idare edilmesine karar verilmiştir5. 1884’e kadar bazen Bağdad
Vilayeti’ne bağlı mutasarrıflık olarak bazen de başlı başına bir vilayet olarak idare
edilmiş olan Basra, 1884’te merkez sancak dışında Müntefik, Ammare ve Necid6

1
Ali Cevad, “Basra” Tarih ve Coğrafya Lügâti, Dersaadet 1313, s. 175.
2
Ahmed Rıf‘at, “Basra” Lügât-i Tarihiyye ve Coğrafiyye, c. II, İstanbul 1299, s.115.
3
Eyalet sistemi; salyânesiz ve salyâneli olmak üzere iki kısma ayrılır. Birincisi, tımar sisteminin teşekkül
ettirildiği salyânesiz [yıllıksız]; ikincisi ise, gelirlerin tımar tevcihi tarzında olmayıp doğrudan hazine
adına toplanan salyâneli’dir [yıllıklı]. Salih Özbaran, “XVI. Yüzyılda Basra Körfezi Sahillerinde
Osmanlılar, Basra Beylerbeyliği’nin Kuruluşu”, İÜEFTD, S. 25, İstanbul 1971, , s. 58.
4
İlk kölemen vali Süleyman Ebu Leyledir (1749-1762). Robert Mantran, “Irak”, DİA, c. XIX, İstanbul
1999.
5
Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hâkimiyeti Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya
Çıkışı, Ankara 1998, s. 4-5.
6
“Arap yarımadası’nın iç kesimlerini oluşturan üç bölgeden biri olup yüksek bölge anlamına gelen Necid,
kuzeyi Cebel-i Şamar, batısı Hicaz Bölgesi, güneyi ise El-Rub‘u’l-Hâlî ve doğuda da Ed-Dehnâ veya
Ahsa Kıtası ile çevrilmiştir”. Necid kıtası ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Zekeriya Kurşun, a.g.e., s.
1-2.
2

sancaklarından müteşekkil bir vilayet durumuna getirilmiştir7. Basra merkez sancağı;


Basra, Kurna ve Kuveyt; Müntefik sancağı; Nasıriye Şukku’ş-Şuyuh, Şatra, Hay ve
Hammar, Ammare sancağı; Ammare, Zubeyr, Şatra ve Debric; Necid sancağı ise Katıf8,
Hofuf ve Katar kazalarına taksim edilmiştir. Toplam 15 kaza, 9 nahiye ve 217 köyden
müteşekkildir9.
Basra sancağı; kuzeyde Ammare, doğuda İran ile çevrili olup batı cihetinde ise
Şamiye Sahrası bulunuyordu. Fırat ve Dicle nehirlerinin bir kısmı sancağın kuzeyi ile
kuzeybatısını suladıktan sonra Kurna kazasında birbirine karışarak Şattü’l-Arab nehrini
oluştururlar. Bu nehir şehrin tam ortasından geçmekteydi ve deniz ulaşımı için de
oldukça elverişliydi. Ayrıca bölgedeki arazi ve hurmalıkların su ihtiyacını karşılaması
itibariyle de hayatî bir öneme sahipti. Günde iki kez gerçekleşen med cezir hem sulama
işlevini hem de ulaşımı kolaylaştırıcı bir özellik taşımaktaydı. Bölgenin topografik
yapısına gelince; dağ ve orman gibi yükseltilerinin bulunmaması sebeiyle düz bir arazi
görünümüne sahip olan bölge, toprakları itibariyle oldukça verimlidir. Buna karşın su
baskınları buradaki topraklardan tam olarak istifade edilmesine engel olmuştur10.
Yüzölçümü 150 bin km² civarındaki Basra şehrinin sokaklarıyla binaları oldukça
düzensiz ve küçüktür11. Dicle ve Fırat nehirleri şehrin içinden geçmekte olup vilayetin
bayındır hâle gelmesinde önemli katkıda bulunmuştur. Ancak nehir yatakları üzerinde
kurulan set ve rıhtımların bakımsız kaldığı dönemler ile med-cezir esnasında bataklıklar
meydana gelmiştir.12
Basra’nın nüfusu hakkındaki bilgiler muhteliftir. Basra XVIII. yüzyılda, beş
kapılı bir surun içinde yetmiş mahalleden oluşan 40-50 bin nüfusu olan bir şehirdi. XIX.
yüzyılın ilk yarısında veba ve sıtma salgınlarıyla nüfus azalmıştır. Bu devirde kentte altı
yüzü kârgír ve geri kalanı “sarifa” denilen kuru hurma dallarından yapılmış iki bin ev ve
on bin nüfus bulunmaktaydı13. Ahmed Rifat ise, döneminde bu miktarın 70-80 bin14
olduğunu ifade ederken Ali Cevad ise 200 binden fazla olduğunu belirtmektedir. XIX.
yüzyılın üçüncü çeyreğinde Basra’nın nüfusunun yaklaşık on bin kadarı merkezde
7
Yusuf Halaçoğlu, “Basra” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul 1992, c. V, s. 112-
113. (Bundan sonra “Basra”).
8
Hofuf’un kuzeyinde sahil tarafında bulunmaktadır. Bkz. Zekeriya Kurşun, a.g.e., s. 9.
9
Şemsetin Sami, “Basra” Kamusu’l-A‘lam, İstanbul 1306, s. 1316.
10
Salnâme-i Vilayet-i Basra 1318, (Def‘a 4) s. 200-201.
11
Ali Bey, Seyahat Jurnali, İstanbul 1300, s. 98.
12
Ali Cevad, a.g.e., s. 175-177.
13
“Basra”, s. 112-114.
14
Ahmed Rıf‘at, “Basra” Lügât-i Tarihiyye ve Coğrafiyye, c.II, İstanbul 1299, s. 115.
3

bulunmaktaydı15. XX. yy. başlarında Basra sancağı’nın nüfusu; 170 bin, Müntefik’in;
250 bin, Necid sancağınınki ise tahmini olarak 350 bin olarak verilmiştir16.
Osmanlı Devleti’nin bölgedeki en önemli sorunlarından birisi de mahallî
kabilelerin isyanlarıydı. Devlet, mahallî hanedanlara idarî yönetimde sorumluluk vererek
devlet sistemine entegre etme yolunu tercih etmiştir. Her ne kadar isyanlar kesin olarak
bastırılmasa da devletin bu yöntemi Basra Körfezi ticaretinin istikrar kazanmasını
sağlamış ve ticaret hacmini yükseltmiştir17.
Şehrin Basra Körfezi ve Şattü’l-Arab vasıtasıyla Akdeniz limanlarına giden
yolun üzerinde bulunması ticarî önemini arttırmıştır.18 Önemli miktarda gemi ticareti
Şattü’l-Arab üzerinden gerçekleşmekteydi. Ummân-ı Osmanî ile Linch Şirketleri
vapurları bu hattın en yoğun ticaret gemileriydi19.
Ticarî hayatta hurma başta olmak üzere, buğday, susam ve bazı narenciye
ihracatın temelini oluşturmaktaydı20. Arpa, çeltik, darı gibi hububat ürünleri bölge
ekonomisinde önemli bir yer tutmaktaydı21. Ak meşe, kahve, şeker ve tömbeki ise
önemli ithalat ürünleriydi22. Üzüm, incir ve elma yetiştirilen meyvelerin başında
gelmekte ve bol miktarda bulunmaktaydı. Bununla birlikte az da olsa limon, portakal ve
nar üretimi yapılmaktaydı23.
Basra’nın hurma mahsulünün bir miktarı Kârûn nehri vasıtasıyla İran ve Şattü’l-
Arab’a, Basra Körfezi üzerinden ise Hindistan taraflarına gönderilip satılmaktaydı.
Basra’da hurmanın dışında yetiştirilen ürünler, bölge ihtiyacını karşılayamadığı zaman
Bağdad’dan ve Müntefik aşiretlerinin tasarrufunda bulunan yerlerden getiriliyordu24.

15
Ali Bey, a.g.e., İstanbul 1300, s. 98.
16
Salnâme-i Vilayet-i Basra 1318, (Def‘a 4) s. 205-220.
17
İlber Ortaylı, “19. yüzyılda Bir Mezopotamya Limanı: Basra”, Osmanlı İmparatorluğu’nda İktisadî ve
Sosyal Değişim Makaleler I, Ankara 2000, 173-174.
18
“Basra”, c.V, s.113.
19
Ali Cevad, a.g.e., s. 177. Emperyal güçlerin –İngiltere, Almanya ve Rusya- kozlarını sergilediği uluslar
arası bir platform olan Şattü’l-Arab ve buradaki nehir ulaşımına için bkz. Burcu Kurt, Ortadoğu’da Bir
İstikrarsızlık Unsuru: Şattü’l-Arap Sorunu, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2006.
20
İ. Ortaylı, a.g.m., s. 173-178.
21
Şemsetin Sami, a.g.e., s. 1316.
22
Ali Cevad, a.g.e., s. 175-177.
23
Salnâme-i Vilayet-i Basra 1318, (Def‘a 4) s.205.
24
Hârise, Dîre, Mehîkrân, Kût-ı Frenkî, Ebû Muğîre ve Nehr-i Hûz, Yûsufân, Âmiyye, Ebû’l-Hasîyb,
Belcân, el-Feyâzî, Diayci, Mutavva‘a, Kût-ı Riyân ile Kiytebân mukataaları, Müntefik aşiretinin tasarrufu
altındaydı. Mehmed Hurşid Paşa, Seyâhatnâme-i Hudûd, İstanbul 1997, s. 4.
4

XVIII. yy. başlarında buraya gelen Niebuhr25 ile şehir hakkında bilgi veren
Mehmed Hurşid Paşa Basra’nın her sene kötüye gitmekte olduğunu ifade etmektedir.
Niebuhr’a göre özellikle Kâ‘b ile Müntefik aşiretlerinin ve diğerlerinin saldırıları
Basra’nın gelişimini sekteye uğratan sebeplerdendi. Bu aşiretlerin tüccar gemilerini
vurmaları şehrin çöküşünü çabuklaştırmıştır. Bunun yanında Sukku’ş-Şüyuh kasabasına
yakın mahallerdeki Cezayir setlerinin26 uzun süredir tamir ve inşasının ihmal edilmesi,
yapılanların ise üstün körü oluşudur. Aynı zamanda aşiretler de setleri bozmaktaydı.
Fırat Nehri’nin taşması durumunda setler zarar gördüğü gibi nehir suları, setlerin kırılan
yerlerinden Zubeyr kasabasına, Basra’nın hisar duvarına ve beş altı saat mesafe aşağıda
Şattü’l-Arab üzerinde olan Devasir Mukataasına varıncaya kadar 30-40 saatlik
mesafedeki çölleri kaplayabilmekteydi. Suların çekilmesiyle birlikte tüm bu alan
bataklık hâline gelmekte bunun tesiriyle de sıtma hastalığı birçok kişinin vefatına sebep
olabilmekteydi27. Sıcağın ve rutubetin fazla olması da sıtma hastalığını sıklıkla
tetiklemiştir28.
Halkının büyük bir çoğunluğu aşiretten oluşmakla birlikte bunların bir bölümü
Hazarî diğer bölümü ise bedevîdir. “Çöllerle çevrilmiş vaha ve vadilerde su kenarlarında
kurulmuş kasabalarda, şehirde yaşayan, ziraat ve ticaret ile uğraşan ahaliye Hazarî”
denilirdi. Köklü aileden gelen bir şeyhin yönetiminde bulunan göçebe kabileler,
şeyhinden memnun olmasa dahi ona kafa tutamaz ve kabilesini terk etmek durumunda
kalırdı. Şeyh bu iktidarını, gücünü köklü soyu ve zenginliğinden alırdı29.
XIX. yüzyılın ikinci yarısında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla körfez ticareti
gelişmiş ve artmıştı. Özellikle Mithad Paşa’nın valiliği döneminde [1869/1872]
bölgedeki devlet iktidarı kuvvetlenerek Basra tekrar yükselişe geçmiştir30. Kanalın
açılmasıyla birlikte Osmanlı hâkimiyeti Arap Yarımadası’nda daha çok hissedilir bir
konuma gelmiştir. Bahriye Nezareti’nin bölgeye ulaşmasında kanal önemli bir vazife
üstlenmiş olabileceği gibi devlet iktidarının, Basra Tersanesi’nin ıslahı ve Kızıldeniz’de

25
“Basra”, s. 112-114.
26
Hurşid Paşa bu setleri, Basra ile Sukku’ş-Şüyuh kasabası arasında ve Fırat Nehri’nin sağ tarafında,
Müntefik’e tâbi Cezayir Mukataatının ilerisinde inşa edilmiş setler olarak tarif etmiştir. Mehmed Hurşid
Paşa, a.g.e., s. 8.
27
Mehmed Hurşid Paşa, a.g.e., s. 8.
28
Ali Bey, a.g.e., s. 98.
29
Bedevî hayat tarzı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Z. Kurşun, a.g.e., s. 11-15.
30
“Basra”, s. 112-114.
5

limanların oluşturulması durumunda buradaki şeyler ve reisler nezdinde de hissedilir


derecede olacağı düşünülmüştür31.
Bu süreç II. Abdülhamid’in saltanatı boyunca devam etmiştir. II. Abdülhamid
özellikle İngilizlerin nüfuz alanlarına mücavir olması hasebi ile Basra’ya özel bir önem
atfetmiş, vilayetin geliştirilmesi, idarî düzenin sağlanması konusunda bir dizi ıslahat
yapmıştır. Bununla beraber Basra’yı emlâk-ı hümâyûn faaliyetlerinin içine alarak
vilayete adeta ayrıcalıklı bir statü kazandırmıştır.

31
Z. Kurşun, a.g.e., s.85.
6

BİRİNCİ BÖLÜM
II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ’NDE
BİR TOPRAK REJİMİ OLARAK EMLÂK-I HÜMÂYÛN

I- Toprak Rejimi Olarak Emlâk-ı Hümâyûn

1- Osmanlı’da Toprak Düzeni ve Mülkiyet Anlayışına Dair


Genel Bir Bakış

Osmanlı toprakları fıkıh kitaplarında ifadesini bulan ve İbn-i Kemal ile Osmanlı
arazi rejiminin mimarı olan Ebu’s-Suûd tarafından geliştirilen tasnife göre hukukî
durumu bakımından beş çeşittir:
1) Arazi-i Memlûke: Bu tarz topraklarda mülkiyet hükümleri geçerli olup arazi üzerinde
her türlü tasarruf hakkı sahibine aitti.
2) Arazi-i Mîriyye: Mîri arazi rejiminin hukukî mimarı Ebu’s-Suûd’dur. Bu çeşit arazi,
“rakabesi Beytülmâl’a ait bulunan ve tasarruf hakkı devlet tarafından mutasarrıflara
ihale ve tefvîz edilen arazidir” şeklinde tarif edilebilir. Bu araziler; fetih esnasında ele
geçenler, gayr-i Müslim ahaliye veya gazilere verilmeyip Beytü’l-mâl adına alıkonanlar,
toprak sahibinin mirasçısı olmadığı, vasiyetsiz ve borçsuz vefat ettiği durumlardakiler,
sahipleri meçhul ve fetih sırasında ikta olarak verildiği veyahut Beytü’l-mâla dâhil edilip
edilmediği belli olmayanlar şeklinde sınıflandırılabilir.
3) Arazi-i Mevkûfe: Vakıf arazisi anlamına gelmekle beraber iki kısma ayrılmaktadır.
İlki, mülk arazi olup sahibi tarafından vakfedilen ikincisi ise mirî arazi özelliği taşıyan
ve geliri hayır maksadıyla tahsis edilen arazidir.
4) Arazi-i Metrûke: Kamu kullanımındaki yollar, sokaklar ve caddelerde boş bırakılan
yerler ile yolculara ait özel konak alanları bu tarz arazilerdendir. Ayrıca köy veya köyler
ile kasabanın tüm halkına terk edilen mera, yaylak, kışlak gibi yerler de arâzí-i metrûke
dâhilindedir.
7

5) Arazi-i Mevât: Ne bir kimsenin ne de köy veya kasabanın tasarrufunda bulunan,


genellikle de yerleşim alanlarının en uç taraflarında yaklaşık 1.5 mil uzaklıktaki boş
arazilerdir. Bu araziler ihya edilerek mülk veya mírî toprak hâline getirilebilirdi32.
Mîrî arazi, kişilerin sadece tasarruf hakkına sahip olduğu ve vergisini ödemek
koşuluyla kiraladığı topraklardı. Bu şartlar dolayısıyla şahısların toprak üzerindeki
hakları tam bir serbestlik içeremezdi33. İslam toprak hukuku açısından arazi-i mevâtın
temliki konusunda bilgi veren Maverdi34; “kimsenin kullanımında bulunmayan bu
toprakları ihya etmek isteyenlere imam tarafından mülk olarak verilebileceğini söylerken
İmam-ı Azam, bu arazilerin mülk statüsüne girebilmesi için sultanın izni gerektiğine
değinmiştir35.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için mülkiyet kavramı üzerinde durulması
yerinde olacaktır. “Mülkiyet, insanlar arasında (ve insanlarla devlet arasında) belli
nesneler üzerinden kurulan birtakım ilişkileri belirleyen haklar demetidir. Bu haklar hem
devlet tarafından hem de toplum tarafından kabul edilir”36. Ohannes Efendi’nin tarifine
göre ise mülkiyet hakkı; “insanın meşruen kendisine ait olan şeyler, hiçbir taraftan duhul
ve taarruz olunmamak üzere kemâl-i serbesti ile isti‘mâl edebilmesi”dir37.
Mülkiyet genel anlamıyla, iki farklı şekilde hak kazanımı sağlıyordu. İlki; sahip
olma hakkı, ikincisi ise; rakabe hakkı. Mülkiyet hakkı; takas, miras, hediye şeklinde elde
edilebileceği gibi siyasî otoritenin tahsis etmesi veya kamulaştırması yollarıyla da
sağlanabilirdi38.
Osmanlı Devleti’ndeki ile Batı’daki mülkiyet anlayışı arasında bazı farklar vardı.
Batı’lı ülkelerde “her an geri alınabilen imtiyazların yerini, sağlamlaşmış hakların
alması” şeklinde ifade edilen mülkiyet anlayışı Osmanlı Devleti’nde mevcut değildi.

32
Halil Cin, “Arazi”, DİA., c.III, İstanbul 1991, s. 342-346. 19.yüzyılda toprakla ilgili hazırlanmış önemli
bir kanunnamede de, Haziran 1858 [23 Şevval 1274] tarihli Arazi Kanunnamesi’nde, toprak aynı şekilde
sınıflandırılmıştır. İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 2003, s. 217.
33
Ömer Lütfi Barkan, Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980, s. 232.
34
11. yy. yetişmiş 1085 yılında da vefat etmiş olan Maverdi, bir hukuk âlimidir. El-ahkâmü’s-sultaniye
adlı kitabında, toprak yönetimiyle ilgili olarak iktalar üzerine verdiği bilgiler bulunmaktadırs. Ömer Lütfi
Barkan, a.g.e., s. 240.
35
Ömer Lütfi Barkan, a.g.e., s. 241.
36
Tosun Arıcanlı, “19. yüzyılda Anadolu’da mülkiyet, toprak ve emek”, Osmanlı’da Toprak Mülkiyeti ve
Ticari Tarım, ed. Çağlar Keyder, Faruk Tabak, çev. Zeynep Altok, İstanbul 1998, s. 130.
37
Bu hakkın “fıtrat-ı beşerîye”den geldiğini öne sürmektedir. Sakızlı Ohannes, Mebadi-i İlm-i Servet-i
Milel, Mihran matbaası, Dersaadet 1297, s. 125.
38
Eğer kişi malını bir başkasına ücretsiz veremez -yani buna hakkı yoksa- o metanın gerçekte mülkiyet
hakkı da onun değildir anlamı çıkar. Mülkiyet hakkı gereğince kişi; malını başka bir mal karşılığında terk
etme, mübadele şartlarının tayininde ve terk edip etmeme üzerindeki insiyatifini kullanabilmesi mülkiyet
hakkı için gerekli şartlardandır. Sakızlı Ohannes, a.g.e., s. 130; Tosun Arıcanlı, a.g.m., s.130.
8

Batı’lı Devletlerdeki bu görüş, kapitalist mülkiyet ilişkilerinin temelini oluşturmakla


beraber iki noktaya da vurgu yapar: “ilk olarak mülk bir mutlaktır; daha önemlisi,
kişinin belli bir mülk üzerindeki sahiplik hakları geri alınamaz. İkinci olarak, mülkiyet
aktarılabilir; bu da toprağı bir “meta”ya, herhangi diğer bir metadan farksız bir metaya
dönüştürür”. Farklı anlayışların eseri olarak “Osmanlı Devleti’nde toprak üzerindeki
değişimler, toprak mülkiyetinin şahsî mülkiyet özelliği taşıması vasıtasıyla değil
devletin politikları sayesinde gerçekleşmiştir”39. Bunun belki de en önemli sebebi,
Osmanlı Devleti’nin -klâsik dönemden itibaren- “toprak, emek ve kapital” üzerinde
imkânları doğrultusunda kontrolü her daim sağlamaya çalışmasıydı40.
Bu kontrolün bir neticesi olarak Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi’nin varlığını bir de
bu açıdan değerlendirmek yerinde olacaktır. Tarım ürünlerinin kaliteleşmesi
bağlamında41 Emlâk-ı Hümâyûn İdaresince yoğun bir çaba sarfedilmiştir. Üreticiye
modern ziraî usullerinin öğretilmesi amacıyla öğretmen getirtilmesi yahut risaleler
dağıtılması, modern tarım aletlerinin arazi-i seniyye çiftliklerinde kullanılması bu
çabanın bir göstergesidir.

1) XIX. Yüzyıl Sonları Osmanlı Devlet Ekonomisine Genel Bir Bakış ve


Bu Çerçevede Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi’nin Değerlendirilmesi

Osmanlı Devleti’nin özelikle XIX. yüzyılda kaybettiği toprakların büyük bir


kısmını verimli topraklarla zengin şehirler oluşturmuştur42. Bu durum Devlet

39
Tosun Arıcanlı, a.g.m., s. 132.
40
Bunun bir başka göstergesi de ekilebilir alanların çıplak mülkiyetinin devletin elinde oluşudur. Mehmet
Genç, “19. Yüzyılda Osmanlı İktisadî Dünya Görüşünün Klâsik Prensiplerindeki Değişmeler”, Osmanlı
İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2005, s. 87.
41
19 yüzyılda ipek üretimiyle tütün ekiminde daha fazla verimin alınması amacıyla kalitenin arttrılması ve
yaygınlaştırılması noktasında bilinçli bir çaba olduğu gözlemlenmiştir. Tosun Arıcanlı, a.g.m., s. 132.
42
Kaybedilen bu topraklar ve yaklaşık tarihleri şu şekildedir: 1811 Mısır, 1812 Besarabya, 1817 Sırbistan,
1828 Yunanistan, 1829 Abhazya ve Mingrelya, 1856 Eflak ve Boğdan, 1878 Bosna-Hersek, Bulgaristan,
Kars, Ardahan, Kıbrıs; 1908 Girit; 1912 Bingazi ve Trablus, 1913 Makedonya ve Arnavutluk. Bkz.
Donald Quataert, 19. Yüzyıla Genel Bir Bakış”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi,
c. II, İstanbul 2004, s. 892. 1877-78 savaşı sonucunda Osmanlı Devleti’nin kaybettiği Balkan toprakları,
devlet gelirlerinin önemli bir kısmı oluşturmaktaydı. Bu açıdan, elden çıkan topraklar Osmanlı maliyesini
olumsuz yönde etkilemiştir. Savaşın etkilerinden kurtulabilmek için çaba sarf eden devlet hazînesi, malî
açığı kapatmak zorundaydı. Anadolu ve Arap bölgelerinde gerekli alt yapı yatırımlarıyla (sulama, ulaşım
vb.) buralarda tarımsal üretimin ve vergi gelirlerinin artırılabilmesi sağlanması durumunda, bu açık
9

ekonomisini oldukça olumsuz etkilemiş; bu menfi durum ise elde kalan toprakların daha
verimli hâle getirilmesi, tarımın modernleştirilmesi ve çiftçinin de ziraî konuda
bilinçlendirilmesi yönündeki faaliyetlere etki etmiştir. Kaybettiği önemli miktardaki
geliri, devlet bu yolla telafiye gayret göstermiş olabilir. Özellikle Orta Anadolu, Suriye
ve Irak43 bölgelerindeki boş araziler işletime açılarak ziraî alanlar genişletilmeye
çalışılmıştır44. Aynı zamanda, Emlâk-ı Hümâyûn idarelerine, gelirlerinin artırılmasına
yönelik çalışmalar yapmaları hususunda defalarca emirler gönderilmesini de bu açıdan
değerlendirmek mümkündür.
Osmanlı topraklarında önemli olarak nitelendirilebilecek dönüşümlerin
kaynağında, gelir paydasının büyütülmesiyle miktarının arttırılması amaçları yatıyordu.
Amaca ulaşmada iki aktörün etkisinden bahsedilmekte olup bunlar Osmanlı Devleti ve
Düyun-ı Umumiye olarak belirtilmiştir45. II. Abdülhamid’in, mülkiyetinin kendisine ait
olduğu malları idare ediş şekli ve bu idareyi kurumsallaştırma yoluna gitmesini, bireysel
girişimcilik olarak nitelendirmek mümkündür.
Avrupa devletlerinden özellikle İngiltere, Fransa ve Almanya Devletleri’nin
ekonomisi oldukça büyümüştü. Buna karşılık ekonomisi büyük ölçüde ziraata dayanan
Osmanlı Devleti’nin Batı dünyasını takip etmekte yavaş kalması, ziraî üretimi artan
ülkelerle rekabetini güçleştirmiştir. 1870’ten sonra ise ekonomik manada önemini iyice
kaybetmiştir. Verimli arazi ve büyük nüfuslu toprak kayıpları bunda etkili olan
unsurlardır. Ancak, bunlardan hareketle Osmanlı Devleti’nde ekonomik manada hiçbir

kapanabilirdi. Bkz. Gökhan Çetinsaya, “Çıbanbaşı Koparmamak: II.Abdülhamid Rejimine Yeniden


Bakış”, S.58, Türkiye Günlüğü, İstanbul 1999, s. 59.
43
Osmanlı hâkimiyetinde bulunan Irak, birkaç beylerbeyliğine taksim edilmiştir. Bazı yerlerin Bağdad
feth edilmeden önce, Yavuz Sultan Selim zamanında Mısır’ın alınmasıyla oluşturulan Arap Vilâyeti
kapsamında olduğu ve daha sonra ise Diyarbekir beylerbeyliğine dâhil edildiği bilinmektedir. Robert
Mantran “Irak”, DİA, c.19, İstanbul 1999, s. 92-93. XVI. yüzyılda Irak, Diyarbekir, Bağdad, Musul,
Şehrizor ve Basra vilayetlerinden oluşmaktaydı. Ayrıntılı bilgi için bkz. Halil Sahillioğlu, “Osmanlı
Dönemi’nde Irak’ın İdari Taksimatı”, Belleten, c. 54, S. 211, s.1233-1257.
44
1914 senesinde ziraî üretiminin ve ihraçtaki payının 19. yüzyılda daha önce görülmediği kadar artmış
olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca devletin bazı bölgelerinde yeni tarım aletleri kullanıldığı ama buna
rağmen teknolojinin pek ilerlemediği, kimyasal gübrelerin ise hiç kullanılmadığı da zikredilmektedir.
Donald Quataert, a.g.m., s. 961. Bir diğer veriye göre 1840’larda yıllık tarım ürünü ihracatı, yaklaşık 4,7
milyon sterlin iken 1913’ e gelindiğinde rakamlar 28 milyondan fazlayı gösteriyordu. Tarım ürünlerindeki
bu artışın önemli sebeplerinden biri de demiryolu ağlarının kurulmuş olmasıydı. Aydın demiryolu, Kasaba
ile Bandırma hattı, özellikle Almanların döşediği Konya’ya kadar ki Anadolu hattı tahıl üretiminin
artmasında etkili olmuştur. İ. Ortaylı, a.g.e., s.220-221.
45
Tosun Arıcanlı, a.g.m., s.133.
10

gelişmenin olmadığı manası da çıkarılmamalıdır46. Diğer birçok devletin ekonomik


büyüme oranlarıyla karşılaştırıldığında Osmanlı Devleti’nin onlara nazaran büyüme
hızının daha yavaş olduğu anlaşılmaktadır. I. Dünya Savaşı’ndan evvel harman
makineleriyle saban kullanımı artmışsa da bunların kullanım alanları Aydın, Adana ve
Suriye bölgelerindeki özel ve Hazîne-i Hâssa’ya47 ait çiftliklerle sınırlı kalmıştır48. Bu
cümleden olarak -tarım teknolojisinde gelinen nokta istenen seviyeye ulaşmamış olsa
dahi- Emlâk-ı Hümâyûn İşletme politikaları açısından önemli bir başarıdır.
Osmanlı Devleti XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren arazi kanunnamesinin49
ilan edilmesi, Süveyş kanalının açılması, demiryolu ağının50 kurulması gibi birtakım
icraatlarla ekonomisindeki sıkıntıları aşma yoluna gitmiştir. Nitekim Süveyş Kanalı
açıldıktan sonra Irak’ta işletilen toprakların miktarı 1860-1913 yılları arasında ortalama
dokuz kat, öşürden elde edilen gelir ise iki kat artmıştır51. Süveyş Kanalı’nın açılmasının
yanı sıra muhacirler ile göçebe aşiretlerin boş arazilere yerleştirilmesi52, iş gücünü
çoğaltmış ve işletilen toprak miktarını arttırmıştır. Nakliyat kolaylaşmış, Süveyş Kanalı
sayesinde Avrupa ile doğrudan ticaret yapmak mümkün olmuştu53.
Tarıma dayalı bir ekonominin hakim olduğu Osmanlı Devleti’nde, 1881-1908
yılları arasında Avrupa’lı devletlerin yatırımları artarken ülkedeki tarımsal faaliyet
niteliğini korumaya devam etmiştir. Eflak, Bosna Hersek gibi toprakların elden
çıkmasına rağmen Osmanlı ekonomisi –ziraata açılan topraklar sayesinde- tarıma dayalı
bir ekonomi olma özelliğini sürdürmüştür54.

46
1820 ile 1860 yılları arasında güvenlik problemlerinin azalması ve Avrupa’dan gelen talebin artması,
tarım mahsullerinin üretimini hızlandırmıştır. Meselâ; 1888-1913 arası hububat üretimi, üçte bir oranında
artmıştır. Donald Quataert, a.g.m., s. 899; 965.
47
Hazîne-i Hâssa, “Osmanlı padişahlarının şahsî gelir ve giderlerini idare eden teşkilâttır” ve 18
Rebiülevvel [1 Şubat 1850] tarihinde nezaret olarak karşımıza çıkmaktadır. Arzu T. Terzi, “Hazîne-i
Hâssa”, DİA, c. XVII, İstanbul 1998, s. 137.
48
Donald Quataert, a.g.m., s. 971.
49
İlber Ortaylı’ya göre, kanunnamenin uygulamaya konulmasıyla birlikte mirî arazilerin önemli bir
bölümü şahsî mülkiyete geçmiştir. İlber Ortaylı, a.g.e., s. 216.
50
Osmanlı ülkesindeki ticarî hayatın gelişmesinde demiryollarının önemli katkısı olmuştur. Demiryolları,
Anadolu tarımının ticarîleşmesi ve dünya pazarlarına katılması noktasında kilit bir rol üstlenmiştir. Bkz.
Donald Quataert, Osmanlı Devletin’de Avrupa İktisadi Yayılımı ve direniş (1881-1908), Çev. Sabri Tekay,
Ankara 1987, s. 20.
51
Donald Quataert, a.g.m., s. 979.
52
XIX. yy. sonlarında işletime açılan toprakların miktarında daha hızlı bir artış dikkat çekmektedir. Belki
de en önemli sebep Suriye, Irak ve Anadolu’da 1890’larda yapılan demiryolu inşaatlarıdır. İskân üzerinde
oldukça baskı yaratan bu durum ayrıca aşiretlerin hareketlerini de kısıtlamıştır. Donald Quataert , a.g.m.,
s. 991.
53
Hurma 19. yüzyılda, Irak’ın ihraç ürünlerinden sayılmakla birlikte, buna Basra’nın kuzey bölgelerinden
üretilen hububat ve yün de dâhil edilmelidir. Donald Quataert, a.g.m., s. 968-969.
54
Donald Quataert, a.g.e., s.19.
11

XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun liman kentlerinde ciddi denebilecek


gelişmeler görülmeye başlanmıştır. Selanik, İzmir ve İskenderiye gibi Basra da,
geleneksel tarımdan Batı sanayi dünyasının taleplerini karşılayabilecek bir tarımsal
yapıya geçişin biçimlendirdiği bir liman şehri olmuştur55.
Ziraatten alınan vergi oranı 1883-1900 arasında %10’dan %12.63 yükseltilerek
%25 oranında artırılmıştır. Bu şartlarda, bir çiftçinin üretimini büyük bir kısmı mahallî
ayanlara ve imparatorluğa ödemiş olduğu muhtemeldir56.
Yabancı devletlerin Osmanlı toprakları üzerindeki emellerine yönelik
faaliyetlerinin artmasına paralel olarak Abdülhamid’in emlâkı da gitgide artmıştır.
Sözgelimi; II. Abdülhamid’in Trablusgarp ile yakından ilgilenmeye başladığı zamanı,
Tunus’un 1881’deki işgal tarihiyle izah etmek mümkün gözükmektedir57.
Aşiretlerin yerleşik bir düzene dâhil edilmesi politikasına ise 1866 yılında
rastlanılmıştır. Şöyleki; Bâbıâli’nin Bağdad Vilayeti’ndeki mîri topraklarının bu
bölgedeki aşiretlere satışına karar verilmiş ve konuyla ilgili olarak padişahın onayı
anlamına gelen iradesi de çıkmıştır58.
Arap aşiretlerinin köy ve kasabalara olan saldırıları güvenlik problemi
yaratarak daha XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı yöneticilerini uğraştırır bir konu hâline
gelmiştir59. Abdülhamid’in Araplara yönelik politikası ise Arap şeyhlerine paşa unvanı
verilerek devlete olan bağlılıklarının daha da arttırılmaya çalışılması ve aşiretlerin
saldırılarının önünün kesilerek ülke topraklarının, kasaba ve köylerin muhafazasının
sağlanması şeklinde olmuştur60. Bu tarz problemlerin ortaya çıkışında, Arap nüfusun
yoğun olduğu bölgelerin, merkez idareye uzaklığı önemli bir etken oluşturmuştur.

55
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 173.
56
Donald Quataert, a.g.m., s. 973.
57
Trablusgarb hakkında hazırlanan layihalarda; aşiretler arası gerginliklerin ortadan kaldırması, bölgede
yetiştirilmeye müsait ürünlerin özellikle zeytin ve hurmanın ekilmesi, halkın ziraat ile uğraşması
hususunda teşvik edilmeleri konularına değinilmiştir. Bunların yanı sıra, bölgede ziraat tekniklerini
öğretmek üzere ziraat memurlarının vazifelendirilmesi, tapu usulünün geliştirilmesi, ağaç sayısının
artırılması da önerilmektedir. Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin işleyiş politikasının temelini de bu fikirler
oluşturmaktaydı. Nesimi Yazıcı, “Lâyıhalar Işığında II. Abdülhamid Döneminde Libya Üzerine Bazı
Gözlemler” Sultan İkinci Abdülhamid ve Devri Semineri 27-29 Mayıs 1992 Bildiriler, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, İstanbul 1994, s. 51-57.
58
Zekeriya Kurşun, a.g.e., s. 5.
59
Süleyman Nazif’e göre, Aşiretleri silahsızlandırmanın en iyi yolu ellerine tarım aleti vermekti. Bkz.
Süleyman Nazif, Çalınmış Ülke, İstanbul 1924, s. 28.
60
Bu aşiretlere Şammar aşireti, Tai Şeyhleri ve Beni Şahr Şeyleri örnek gösterilmiştir. Bkz. Nejat
Göyünç, “Max Freiherr Von Oppenheim ve Eserlerinde II. Abdülhamid Devrine Ait Belgeler”, Sultan
İkinci Abdülhamid ve Devri Semineri 27-29 Mayıs 1992 Bildiriler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi, s. 24-27.
12

Abdülhamid bundan başka Araplar arasında baş gösteren milliyetçi hareketlerin de


farkındaydı ve bununla ilgili her türlü önlemi de alıyordu61. İngiliz Rosebery Kontu
1886 yılında Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği yazısında bu duruma “bir dereceye kadar
varolduğu bilinen bu hoşnutsuz duygular ve sabırsızlık, halkın maddî şartlarını
iyileştirmeye ve memleketin servetini büyütmeye yönelik basit önlemlerle yatıştırıldı”
şeklindeki beyanıyla dikkat çekmektedir62. Bu farkındalık doğrultusunda padişah
Abdülhamid, şahsına ait emlâkı işletmek suretiyle para kazanmaya özen göstermiş ve
kazandığı bu paralar aracılığıyla da bölgede refahı sağlamak için çaba göstermiştir. Bu
bağlamda padişah, hem düşüncelerini hayata geçirme hem de gerekli sermayeyi sağlama
noktasında Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nden yararlanmıştır.
“Ulaşım, bürokratik örgütlenme ve eğitimin yaygınlaştırılması63 gibi alanlarda
bazı başarıların sağlandığı II. Abdülhamid döneminde de muhafazakar sanayileşme
anlayışı devam ediyordu”64. Osmanlı ekonomisi tarıma dayanmaktaydı, ancak topraktan
sağlanan gelirlerler düzensizdi. Bu sebeple de büyüyen merkezî bürokrasi ile ordunun
artan giderlerini karşılamak ve bir dizi reformları gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan
malî kaynağı temin etmek noktasında Tanzimat bürokrasisi oldukça sıkıntı yaşamıştır.
Bu nedenle toprak rejimini düzenleyip bir sisteme bağlamak ve tarımsal verimin artışını
sağlamak için yeni birtakım kanunî düzenlemeler yapmak ihtiyacı hissedilmiştir.
“Kuşkusuz bu yeni düzenleme ile tarımda liberal bir sistemi getirmek amacı da
güdülüyordu”. Osmanlı’da tarımsal modernleşme daha başlangıç aşamasındaydı. Buna
karşılık gerekli malî kaynağı devlet, gelirlerinin büyük bir bölümünü bu ilkel tarım
vasıtasıyla elde edeceği hâsıladan alacağı vergiyle sağlamak zorundaydı65.

61
Babıali, telgraf yoluyla merkeze uzak bu şehirlerle daha çabuk temasa geçebiliyordu. Demiryolu hatları
vasıtasıyla askerî birlikler karışıklık olan bölgelere daha çabuk ulaşabiliyordu. Yerel memurların dikkatle
seçilmesi ve bunların denetlenmesine kadarki tüm değişimler Arap coğrafyasında güvenliği sağlamak
içindi. Bkz. Mim Kemal Öke, “Arapların Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ayrılması”, İki Tarafın Bakış
Açısından Türk-Arap Münasebetleri, İstanbul 2000, s. 100.
62
A.g.m., s.101.
63
Abdülhamid dönemi, ilk ve orta eğitim alanındaki eksikliklerin giderilmesi ve yasaların uygulanması
aşamalarını oluşturmuştur. 33 yıllık çabaları sonucunda sıbyan okullarıyla sultanîler (liseler) arasında yer
alan rüştiyeler 250’den 600’e, idadiler 5’ten 104’e, iptidai okullar 200’den 5000’e çıkarılmış ve onbine
yakın sıbyan okulu da “yeni usul eğitime” dönüştürülmüştür. Orhan Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği,
İstanbul 2005, s. 275.
64
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 208.
65
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 214-215. II. Abdülhamid döneminde, Mithad Paşa’dan etkilenerek “püriten iş
yapma ve para biriktirme” gibi bir görüşe sahip olan Mizancı Murat, Ahmet İhsan, Ahmet Cevdet gibi
gazeteciler bu fikrin Osmanlı’ya yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. Mizancı Murad Bey,
makalelerinde tarımda makineleşmenin gerekliliğine sık sık vurgu yapmıştır. Bkz. Şerif Mardin, a.g.m., s.
628-629. Aynı şekilde makinelerin faydalarına Hazîne-i Hâssa Nazırlığı’nda bulunmuş Sakızlı Ohannes
13

Göçebe unsurların toprağa bağlandırılması yoluyla devlet birçok açıdan avantaj


sağlayacaktı. Azalan gelire rağmen artan giderin yarattığı açığı kapatmak bu avantajların
başında geliyordu. Ancak halkın önemli bir kesiminin konar-göçer bir durumda olmaları
nedeniyle nüfus sayımı yapılamadığından bunlardan vergi toplamak da mümkün
olamıyordu. Öncelikle aşiretlerden alınamaması nedeniyle kayıp vergi olarak
nitelendirilebilecek vergi, devlet bütçesine olmasa da Hazîne-i Hâssa kasasına girecekti.
Bundan başka gerekli işgücü, geçimlerini yağma üzerine kuran göçebelerin bu nedenle
yarattığı asayiş bozukluklarının önüne geçilmesi sağlanacaktı66.
“Emlâk-ı şahsîye ve menâfi‘-i husûsiye şâibesinden tenzîhine dikkat
olunmakta idi. Şayet lede’l-iktizâ emlâk iştirâ buyruluyor ise makâma aid olarak
kalır ve bi’t-tabi‘ emlâk-ı hâkâni mâhiyeti iktisâb ederdi”67.
II. Abdülhamid Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerini kullanmak suretiyle birtakım sosyal
yardım faaliyetleri içerisine girmiştir. Halkın mektep, camii gibi ihtiyaçlarının temini
konusuna dikkat etmiş, özellikle Ramazan ayında nakit ve iftariyelik gibi yardımlar
yapmayı ihmal etmemiştir. Sultanın, halkının “refahını arttırmaya” yönelik tüm bu
çabaları İngiliz casus Arminius Vambery tarafından şu şekilde ifade edilmiştir. “Aşağı
tabaka ve halk, Hristiyan uyruklar da dâhil, şimdiki Hükümdara [II. Abdülhamid]
severek bağlanmışlardır. Padişah elindeki tüm imkânları seferber ederek her fırsatta
hayırseverliğini göstermekten kaçınmamaktadır. Eğitim ve sağlık hizmetleri için büyük
meblağlar sarfetmekte, halkının selâmeti, refahı ve mutluluğu için yorulmak bilmeden
çalışmaktadır”68.
Abdülhamid, devletin gerçek kurtuluşunu ülkenin tarımsal üretim potansiyelini
arttırmakta görüyordu69. Bir taraftan dış borç yükü ve kapitülasyonlar, diğer taraftan ise
dünya buhranı devleti güç duruma sürüklüyordu. Tüm bu problemlere rağmen

Efendi tarafından da değinilmiştir. Özelikle amelelerin işlerini kolaylaştıracağını, ürünün daha kısa
zamanda elde edileceğini söylemekle beraber, makinelerin iş sahasına girişiyle amelelerin boşta kalacağını
ve “müzayaka”larına [darlık, parasızlık] sebep olacağından da bahsetmiştir. Bkz. Sakızlı Ohannes, a.g.e.,
s. 84; 92.
66
Devlet yeni tarımsal vergi kazancını konar-göçerlerin iskânıyla gerçekleştirmiştir. Çukurova, Ege ve
Orta Anadolu’da işlemeye açılan araziler, bu grubun tarıma geçişisinde, birer uygulama sahası görevi
görmüştür. 19. yüzyılda Rusya’dan gelen Çerkes ve Tatarlar, Rumeli ve Orta Anadolu’ya
yerleştirilmişlerdir. Bkz. İlber Ortaylı, a.g.e., s. 217-219.
67
Taha Bey, Emlâk-ı Devlet, Dersaadet 1328, s. 245.
68
Mim Kemal Öke, İngiliz Casus Prof. Arminius Vambery’nin Gizli Raporlarında II. Abdülhamd ve
Dönemi, İstanbul 1983, s. 85.
69
Bu yorumun aksine Enver Ziya Karal, Abdülhamid yönetiminde tarım konusunun çok da ciddiye
alınmadığının devlet bütçesinden ziraat için ayrılan paydan da anlaşıldığını; Sadrazam Said Paşa da,
padişahın ziraat konusundan anlamadığını iddia etmiştir. Bkz. Enver Ziya Karal, a.g.e., s. 447-448.
14

“Abdülhamid döneminin vilayet salnamelerinin ve başka verilerin incelenmesi,


tasarlanan alt yapı yatırımlarının o şartlarda bile hiç de küçümsenmeyecek bir ölçüde
gerçekleştirilebildiğini” göstermektedir. Bunu sağlayabilmek için Abdülhamid, “imtiyaz
usulünü, yani belli bir projeyi sürekli bir işletme tekeli karşılığında ihale etmek usulünü”
geliştirmiştir70.
Padişah, tarım sektörüne yönelik hedeflerin başarıyla sonuçlanmasında –üretim
potansiyelin ve tarımsal ticaretin artması- noktasında demiryollarının ne kadar önemli
bir role sahip olduğunun bilincindeydi71.
XIX. yüzyılda “sosyal refah uygulamaları, siyasî iktidarın meşruiyeti açısından
bir gereklilik arz etmiştir”72.
Abdülhamid diğer hanedan üyelerinin aksine daha şehzadeliğinde çiftlik
işletmeye, yani para kazanmaya önem vermiştir. Hattâ ekonomi dersleri almayı ihmal
etmemiş, ünlü sarraf Zarifi gibi şahısların aracılığıyla parasını değerlendirmeyi
bilmiştir73. Şehzadeliği sırasında aylıklarını (aylığı bin liraydı) %25 karşılığında
Zarifi’ye iskonto ettirirdi. Bu suretle elde ettiği meblağlar ile bütçesini tanzim etmiştir74.
Bu sayede, Abdülhamid, “serbest piyasa düzeninin içine şahsen girerek deneyim
kazanmıştır”75. II. Abdülhamid şahsî servetini devlet hazînesinden ayrı tutarak Emlâk-ı
Hümâyûn teşkilatı aracılığıyla iyi bir şekilde yöneterek servetini daha da artırmış ve
bunun gerçekleşmesinde Abdülhamid’in en büyük yardımcıları bu dönemde Hazîne-i
Hâssa Nazırlığı vazifesinde bulunmuş Agop Paşa ve Ohannes Efendi idi76.

70
Orhan Koloğlu, a.g.e., s. 234-235.
71
Gökhan Çetinsaya, a.g.m., s. 58.
72
Nadir Özbek, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet Siyaset, İktidar ve Meşruiyet 1876-1914,
İstanbul 2004, s. 16.
73
1806 tarihinde doğduğu düşünülen Galata Bankerlerinden Zarifi, 9 Nisan 1884 tarihinde vefat etmiştir.
Abdülhamid’in tahta çıkışıyla birlikte Zarifi’nin kariyerinde önemli bir süreç başlamıştı. Padişahın hem
bankeri hem de özel danışmanı statüsündeki Zarifi’nin Abdülhamid ile ilk görüşmesinin 1866 yılında
gerçekleştiği öne sürülmektedir. Murat Hulkiender, Bir Galata Bankerinin Portresi George Zarifi 1806-
1884, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Bankası, İstanbul 2003, s. 93.
74
Tahsin Paşa, Tarabya’daki çiftliklerinin işleriyle Abdülhamid’in bizzat kendisinin ilgilendiğini ayrıca
çiftliklerinden gelir sağlamaya çalışarak da servetini arttırmayı başardığını ifade etmiştir. Diğer
şehzadelerin ise çiftlik ve köşklerini zevk ve sefa ile israf ettiklerini belirterek Abdülhamid’in bu anlamda
farklılığına dikkat çekmiştir. Saltanatı döneminde atiyyelere mahsus Ceyb-i Hümâyûn Dairesi olduğundan
ve ihtiyacı olan paralarınsa Hazîne-i Hâssa’dan her ay gönderildiğinden bahsettikten sonra Abdülhamid’in
kendisine ait aylık dokuz bin altın tahsisatı bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca padişah tahta çıktığı vakit, 60
bin liralık “cülus bahşişi”ni kendi servetinden ödemiştir. Tahsin Paşa, Sultan Abdülhamid, Tahsin
Paşa’nın Yıldız Hatıraları, İstanbul 1999, s. 10, 189; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara 1995, c.
VIII, s. 420.
75
Orhan Koloğlu, a.g.e., s. 203.
76
Ohannes Efendi Mekteb-i Fünûn-ı Maliye’de iktisat dersleri vermiş, bu okul kapatıldıktan sonra ise
Mekteb-i Mülkiye’de ders vermeyi sürdürmüştür. Ohannes’in önemli bir diğer özelliği de Ahmed Mithad
15

Abdülhamid’in hayrat maksadıyla yaptığı harcamaların büyük bir çoğunluğu


Edirne, Hüdavendigâr, Aydın, Ankara, Bağdad ve Haleb vilayetlerinde odaklanmıştır77.
Bu vilayetlerin önemli bir özelliği vardı ki; o da Abdülhamid’in şahsî mülklerinin –
çiftliklerinin- fazlasıyla buralarda bulunmasıydı. Nadir Özbek bu beş şehre vurgu
yaparak “Abdülhamid’in hayrat ve meberrat sisteminin temel niteliğinin” açığa çıktığını
belirtmiştir. Ayrıca, “emlâk-ı seniyye çiftliklerinin bulunduğu bölgelerde yapılmış olan
camii ve mektepler, padişahın hayrat ve meberratının önemli bir kısmını
oluşturmaktadır”78. Basra Vilayeti Emlâk-ı Hümâyûn teşkilatının icraatları bu tespitin
yanı sıra araştırma konusunun değerlendirilişindeki perspektifi de delillendirir
niteliktedir.
Emlâk-ı Hümâyûn ihalelerinin genellikle bölge şeyhlerine ve aşiretlerine
verilmesinin onlar lehine dönüştüğü ve bu kişilerin zamanla “malikanelere” sahibi
olmaya başladıkları ifade edilmişse bu konuya kesin hükümle yaklaşmanın bazı
sakıncalar bulunmaktadır. Devlet politikası olarak uygulanan aşiretlerin iskânı, şahıslara
tapularıyla birlikte geniş toprakların dağıtılması yönündeydi. Bu siyasetle ilgili
vurgulanması gereken husus; dağıtılan toprakların yerleşim yeri özelliği taşımaması ve
aşiretlerin, reislerinin aracılığıyla zorlanmaksızın -isteğe bağlı bir yöntemle-
yerleştirilmesidir. Verilen tapular, Avrupa’daki gibi mutlak bir mülkiyet hakkı anlamını
taşımaktan ziyade üretimin sürekliliğini sağlamaya yönelik kullanım hakkını
belgelendiren bir nitelik taşımaktaydı79. Ayrıca unutulmamalıdır ki, mahalli bir güç
hâline geldikleri idda edilen bu kişilerin iktidarları yahut etkinlikleri Abdülhamid’den
önce de bölgede mevcuttu. Meselâ; Osmanlı Devleti’nce Necid bölgesine atanan ancak
yönetim itibariyle müstakil bir idare sergileyen kölemenler dahi Basra mevkii ve

Efendi’nin “Ekonomik Politik”’ adlı eserinin yayımlanmasının ardından Mithad Efendi’ye nazaran daha
alenî bir tarzda liberalizmi kitabında anlatmış olmasıdır. Ohannes Efendi, serbest ticaret konusundaki
görüşlerini Mebadi-i İlm-i Servet-i Milel’de anlatmaktadır. Bkz. Şerif Mardin, a.g.m., s. 628.
77
Nadir Özbek, a.g.e., s.177.
78
Emlâk-ı Seniyye dâhilinde göçmenler yerleştirilerek köyler tesis edilmekteydi ki Hüdavendigâr
Vilayeti’nin İnegöl kazasındaki köyler bu şekilde oluşmuştur. Emlâk-ı Seniyyenin İnegöl şubesinde
masrafların %34’ü mekteplere, %31’i de camii inşasına sarfedilmiştir. Edirne’deki harcamalar da İnegöl
ile paralellik göstermekle beraber; mektepler için %26, camiiler için ise %43’lük bir oran gözlemlenmiştir.
Alt yapı harcamalarının ise %17’lik bir paya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu harcamalar Emlâk-ı
Hümâyûn gelirlerinden sarf edilmekteydi. Bkz. Nadir Özbek, a.g.e., s. 177.
79
Tosun Arıcanlı, 20. yüzyılda büyük toprak mülkiyetlerinin ortaya çıktığını ifade etmekle birlikte, bunun
–özellikle Çukurova gibi – bazı yerlerle sınırlı kaldığını ileri sürmekte ve bu mülkiyetten doğan iktidar
sahiplerinin sayısında bir artıştan söz etmektedir. Ancak bu güçlerin, Avrupa yahut Latin Amerika gibi
coğrafyalarda olduğu gibi egemen bir duruma gelmediklerini söyleyerek Osmanlı’daki farklı gelişime
değinmiştir. Tosun Arıcanlı, a.g.m., s. 134.
16

Müntefik Sancağı idaresini belirlenen bir kıymet karşılığında Müntefik Şeyhlerine


vermişken Ammare Sancağı’nın yönetimini ise Benîlâm ile Al-Bu Muhammed
aşiretleriyle diğer bazı aşiret reislerine bırakmıştır80.
Abdülhamid, özellikle merkeze uzaklığı nedeniyle denetimi zor mîrî arazileri
Hazîne-i Hâssa kapsamına almak suretiyle buraların kontrolünü ve imarını
gerçekleştirme yolunu tercih etmiştir81.
Irak bölgesinde Abdülhamid’in padişahlığından çok önce de hanedana ait
araziler var idiyse de bu araziler Abdülhamid döneminde oldukça genişlemiştir82. 1294
[1877] yılında Emlâk-ı Hümâyûn kapsamına alınmış yerler arasında Kerbela
Sancağı’nda; Musaiyeb, Nasıriye, İskenderiye, Cireet bahçelerinin, Mahmudiye, Mutlak
Şarki, Mianid ve Mutlak Garbi bahçelerinin yarı hissesi, Hille’de; Vardiya, Hamam Al
Kabir ve Aradi Al Hawa, Aradi Banafşa, Aradi Tarmiya, Bağdad Sancağı’nda; Duceyl
arazisi, Ammare’de ise Abu Hillana, Kibisa, Bakma, Umm al Dibis, Abu Rummana,
Şinbila, Baghl, Umm Safran, Akka, Umm al Riş, Misandak, Drud, Hanbuşa, Zairiya,
Athbir, Abu Jir, Aradi al-Bahr, Abu Al Kubh, Abu Şobri, Abu Caab, Aradi Balhas, Abu
Fisaiwa bulunmaktadır. Bu seneden itibaren Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesine dâhil
edilenler ise Bağdad’da; Abu Guraib, Al-Rıdvaniye, Al-Tarmiye, Necef’de; yeni
kazılmış Hamidiye Kanalı boyunca olan arazi, Hille ve Hindiye arasında; Abu Garak ve
Abu Arais, yine Hille’de; Şakara Seyyid Muhammed, Yusufiye ve Malih, Şamiye’de;
Caara, Ammare’de; Dinan, Tamriya ve Filha, Kut civarında; Musabhiye, Abu Tofar,
Bghalia ve Şadi iken Basra tarafındakiler ise Devasir’deki; Al Sieba mukataası ve
Duvaib’e kadar uzanan parçaları, Daici, Kavus, Amiye, Harta’daki bir kısım arazi ve
Arada’dır83. Hile, Divaniye, Ammare ve Basra bölgeleri emlâk-ı hümâyûnun yoğun
olduğu bölgelerdi. En geniş Seniyye arazileri; Ammara bölgesi kısmında, Dicle nehrinin
sol kolunda büyük Kahala Kanalı’nın tüm arazisini içerecek biçimde Ammara
kasabasından Azair’e kadar ve sağ kolunda Kumait kasabasından aşağı kesimindeki

80
Kölemen idaresi, merkezileşme siyaseti kapsamında 1830/1831 yıllarında sona erdirilmiştir. Zekeriya
Kurşun, a.g.e., s. 4.
81
Zekeriya Kurşun, a.g.e., s. 138.
82
Albertine Jwaideh, “The Sanniya Lands of Sultan Abdulhamid II in Iraq”, Arabic and Islamic Studies in
Honor of Hamilton A.R. Gibb, Ed. George Makdisi, Leiden 1965, s. 327.
83
Albertine Jwaideh, a.g.m., s. 328-330.
17

Azair’e kadar uzanan Albu Muhammed ve Albu Darraj aşiretlerinin tasarrufunda


bulunurdu84.
1890’ların başında Bağdat Vilâyeti’ndeki işlenmiş toprağın %30’luk kısmına
sahip olan padişahın “Irak’taki ve Suriye’deki malikâneleri”, oluşturulan Emlâk-ı
Hümayûn İşletmesi sayesinde iyi bir şekilde yönetiliyordu85.

2) II. Abdülhamid’in Şahsî Emlâkına Yönelik Yorumlar

Abdülhamid’in emlâkıyla ilgili yapılan yorumlar genellikle menfi bir özellik


taşımaktaydı. Donald Quataert’a göre, Abdülhamid hem Suriye’de hem de Irak’taki
eyaletlerde farklı farklı yöntemler kullanarak arazileri satın almış, ayrıca baskı yoluyla
elde etmekten de kaçınmamıştır86. Emlâk-ı Seniyye’nin en fazla bulunduğu Bağdad,
Basra ve Musul eyaletlerinde görev yapmış olan Süleyman Nazif “gasb ve yağmanın
düzgün ve kanun usullerine konularak, milyonlarca ehl-i İslâmın rızkının çeyrek asırdan
fazla talan edildiğini” ve Hazîne-i Hâssa Nazırı Agop Paşa’nın temellük devrini açtığını
belirtmiştir87. Ayrıca bu idare altında bulunan memurların kimi zaman güvenliği tehdit
edici hareketlerde bulunduğunu ve bu sebepten ötürü hükümet tarafından herhangi bir
müdahale olduğunda durumun Hazîne-i Hâssa tarafından teessüfle karşılandığını da
ifade etmiştir88.
İşletme kapsamına dâhil edilen toprakların büyük bir çoğunluğunu boş,
terkedilmiş araziler ve şahıslardan satın alınan topraklar oluşturmaktaydı. Bağdad, Basra

84
A.g.m., s. 327.
85
Donald Quataert, a.g.m., s. 985.
86
A.g.m., s. 985.
87
Süleyman Nazif, a.g.e., s. 3, 5, 7.
88
Buna örnek olarak 1312 yılında Musul’un Erbil Kazası’nda Emlâk-ı Hümâyûn’da zâbıt olarak görev
yapan Ahmed Keşeki (?) verilmiştir. Ahmed’in haydutluluğa devam etmesinde bu vazifede bulunuşunun
etkili olduğu öne sürülmüştür. Aynı zamanda Musul vali ve kumandanı Abdullah Paşa Ahmed’in
yakalanması yönünde emir vermiş ve gönderdiği müfreze sayesinde tedibi gerçekleşmiştir. Hazîne-i Hâssa
Nazırı Mikail Portakal Paşa’nın ise, olaydan birkaç gün sonra, Emlâk-ı Hümâyûn dâhiline asker sevk
edildiği gerekçesiyle durumu esefle kınadığı ve bu hareketin sadakatsizlikle değerlendirilerek vali ve
kumandan Abdullah Paşa’nın tehdit edildiği belirtilmiştir. Abdullah Paşa’nın yanıtı ise “Memâlik-i
Şâhânenin Arazi-i Seniyye ve Arazi-i Mülkiye nâmıyla ikiye taksimi, sadakatsizliklerin en büyüğü olmak
lazım geldiği ve aynı menbadan kuvvet alan hükümetin, her yerde aynı salahiyetle ifa-yı vazife ettiği”
şeklinde olmuştur. Bkz. Süleyman Nazif, a.g.e., s. 5-6. Bir diğer düşünce de “özel nitelikte olması gereken
Hazîne-i Hâssa gittikçe resmileşerek devlet içinde devlet şeklini almış ve bazen emlâk-i seniyye dâhiline
sığınan suçluların hükümet memurlarına teslim edilmemesi gibi hâllerle derebeylikten de ileri bir
tahakküm unsuru” olduğu yönündedir. Vasfi Şensözen, Osmanoğulları’nın Varlıkları ve Abdülhamid’in
Emlaki, Ankara 1982, s. 54.
18

ve Musul civarındaki Emlâk-ı Hümâyûn faaliyetlerini gözlemlemiş olan Süleyman


Nazif, bazı kimselerin kendilelere miras kalan arazileri daha rahat yaşamak kaygısıyla
Hazîne-i Hâssa’ya devrettiklerinden söz etmektedir. Bu devir konusunu devreden adına
çekici kılan bazı unsurlar vardı. Bunlardan biri, yılın ilk aylarından itibaren toplanan
ağnam vergisinin sadece yarı meblağının Emlâk-ı Seniyye halkından alınmasıydı.
Burada ilginç olan bir husus vergiden elde edilen gelirin Maliye Hazinesine değil de
Hazîne-i Hâssa kasasına girmesiydi. Ayrıca Emlâk-ı Hümâyûn haricinde bulunanlar
özellikle verginin toplandığı bu dönemlerde hayvanlarıyla birlikte seniyye dâhiline
girerek verginin yarısını ödemekteydi89. Bu durum ise Maliye Hazînesi gelirlerinin
azalmasına neden olmuştur.
Abdülhamid’in emlâk idaresinden “bir çeşit derebeylik idaresi niteliğinde feodal
sistem” şeklinde bahsedildiği de görülmektedir. Ayrıca, “müstebit hükümdarın” çeşitli
kişilere vereceği hediye, saray muhafızlarına, bendegânlarına, yerli yabancı gazetelere,
jurnalcilere verilecek ihsan ve bahşişler için gerekli para Hazîne-i Hâssa gibi sağlam bir
kaynaktan sağlandığı da ifade edilmiştir90. Ayrıca mahkeme ve posta için herhangi bir
ücret ödemeyen Hazîne-i Hâssa “devlet içinde devlet” hâline gelmiştir91.
Bir görüşe göre; Abdülhamid ve bazı şehir eşrafının kanunî yollarla elde ettikleri
topraklar “Irak’ın aşağı bölgelerinde büyük arazi mülkiyetinin” oluşmasına yol açmış,
bu durum ise aşiretlerin mağduriyetine neden teşkil etmiştir92. Bu görüşün ortaya
çıkışında 1858 Arazi Kanunnamesi’nin mülkiyete ilişkin hükümlerinde devlet ve
çiftçiyle olan ilişkilerin ne şekilde, hangi sınırlarda olacağının tarif edilmemiş
olmasının93 ve aşiretlerin zihninde toprakların kendilerine ait olduğu düşüncesinin
etkisinden söz edilebilir94.

89
Hazîne-i Hâssa’nın uygulaması gayr-i meşru olarak ve Maliye Hazînesi’nin Emlâk-ı Hümâyûn menfaati
için haklarının çiğnendiği öne sürülmektedir. Bkz. Süleyman Nazif, a.g.e., s.13-14.
90
Vasfi Şensözen, a.g.e., s. 1,41.
91
Murat Bardakçı, a.g.e., s. 371.
92
Donald Quataert, a.g.m., s. 985-986.
93
Kanunnamenin bu şekilde esnek bir özelliğe sahip olmasının sonucu olarak, “büyük toprak sahiplerinin
devleti dolandıran ve köylüyü ezen bir zümre olarak güçlerini sürdürmelerine devam etmiştir”. Bkz. İlber
Ortaylı, a.g.e., s. 217-219.
94
Mülkiyet konusundaki paradoksun kaynağı şöyle açıklanmıştır. “Irak’ın aşağı kısmında 1858’den evvel
arazi mülkiyeti diğer bir ortak mülkiyet şekli olan ve mushaa’ya benzeyen lazma sistemiydi. Lazma
sistemi aşiretlere ve tabiî şartlara çok uygundu. Mülkiyet tarzı araziyi işleyen veya otlak olarak kullanan
aşirete hastı. Bu aşiret mülkiyet sistemi, bir çok yönden dikkati çeken ve mülkiyeti emniyet altına alan
şahsî haklar da ihtiva ediyordu. II. Abdülhamid’in elde ettiği arazilerde de cariydi. Irak’ın bu aşağı
bölgesinde, diğer yerlerde de olduğu gibi, mahallî arazi mülkiyetinin tarzını şekillendiren 1858
Kanunnamesinin hükümleri değil, mahallî tatbikat ve toprak/iş gücü/sermaye oranıydı. Fakat iki sistem
19

Köylüden ziyade aşiretlerden toprak alınmıştır. Böyle bir uygulamaya


gidilmesinde çeşitli sebeplerden bahsedilebilir. Gerekli işgücü yani emeğin aşiret
üyelerinden temini, bunların istihdamının “köylüleri zorlamaktan daha az masraflı”
oluşu95 ve aşiretlerin iskânı sayesinde emniyetin sağlanması, kayıp verginin kayıt altına
alınması bu sebepler arasında gösterilebilir. Alınan vergide bir indirim uygulaması var
ise de hiç alınmamasından daha iyi olarak algılanması muhtemeldir.

II- Tanzimat’tan II. Abdülhamid’in Halline Kadarki Süreçte


Emlâk-ı Hümâyûn

XVIII. yüzyılda yapısında birtakım değişiklikler yapılan Darphane, Ceyb-i


Hümâyûn gelirlerinin idaresini üstlenmiş ve Tanzimat’ın ilanına kadar da bu görevine
devam etmiştir96. Padişahtan izin alınması suretiyle gelir kaynakları, ihaleye verilerek
yahut emâneten idare şekilleriyle işletilirdi. Emlâk-ı Hümâyûn Teşkilatı’nın işleyişinde
de rastlanılan defterlerde, gelir kaynakları yazılır ve karşılarına da mültezimi veya
emâneten kime verildiği belirtilirdi. Düzenlenen bu defterler onay için padişaha sunulur,
sultanın kararı doğrultusunda ise uygulamaya geçilirdi97.
Tanzimatla birlikte birçok alanda olduğu gibi devletin malî yapısında da yeni bir
döneme girilmiş, ülke yönetiminde merkeziyetçi bir idare anlayışının hâkim olması
itibariyle tek hazine ve tek bütçe uygulamasına geçilmiş; yeni hazineye “Maliye
Hazinesi” adı verilmiştir98.
Hayata geçirilen bu değişimlerden sonra ilk iş bütçe hazırlıkları doğrultusunda
olmuştur. Gelir-gider dengesinin incelenmesi yoluna gidilmiş, sonucunda hânedan

arasındaki ihtilaf karışıklık yaratıyordu. Aşiretler arazilerini bir ortak mülkiyet olarak kaydedemiyorlar,
yahut da tapularını almıyorlardı. Bkz. Donald Quataert, a.g.m., s. 985-986.
95
Donald Quataert, a.g.m., s. 991.
96
Osmanlılarda padişahın kişisel harcamaları için tahsis edilen para ve buradan gerçekleşen harcamaları
ifade eden terimdir. “Ceyb-i hümâyûn akçesi, cep akçesi, ceyb-i hümâyûn harçlığı, aylık-ı ceyb-i hümâyûn
ve ceyb-i hümâyûn dairesi” şeklinde kullanıldığı da görülmüştür. Bkz. Halil Sahillioğlu, “Ceyb-i
Hümâyûn”, DİA, c. VII, İstanbul 1993, s.465.
97
27 Ocak 1839 tarihli belgeden padişahın “sekiz kalem cizye ile yüz yirmi yedi parça mukataat, maktûât
ve havassı bulunduğu tespit edilmiştir”. Bkz. Arzu. T. Terzi, Hazîne-i Hâssa Nezareti, Ankara 2000, s.17.
98
28 Şubat 1838’da gerçekleşen düzenlemeler neticesinde Hazîne-i Âmire ile Darphane birbirinden
bağımsız hâle getirilmiş ve Hazîne-i Âmire, Mansûre Hazînesi’ne dâhil edilmek suretiyle Maliye Nezareti
kurulmuştur. Tüm hazîneler buraya bağlanırken Ceyb-i Hümâyûn kısmen de olsa bağımsızlını
sürdürmüştür. Bkz. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilârında Reform (1836-1856),
İstanbul 1993, s. 97; Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 17.
20

makamının giderlerinin gelirlerine nazaran daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bunun
üzerine önlem olarak padişah gelirlerinden karşılanılan nişanlar ile yabancı devletlere ve
yüksek dereceli memurlara takdim edilen hediyelerin ve benzeri giderlerin Maliye
Hazînesi’nce ödenmesine karar verilmiştir. Ancak bu çözümlerden tam bir netice
alınamamış olması başka bir uygulamayı beraberinde getirmiştir. Bu da sultanın
gelirlerinin birkaçı hariç Maliye Hazînesine devredilmesiydi99. “Havass-ı celîle100,
mukataat ve Emlâk-ı Hümâyûn’dan Ayazağa, Kandilli, Yapağıcı, Bahşayış ve İzzeddin
çiftlikleri” bu nakil işleminin dışında tutulmuştur. Mısır taksiti ve maden-i hümâyûn
gelirleri Maliye Hazînesi’nce idare edilecekler arasındaydı101.
Darphane-i Âmire ve Enderun-ı Hümâyûn’da görevli kişilerin maaşları, Matbah-ı
Âmire adına yapılacak masraflar ile sarayların bakım, mefruşat gibi tüm ihtiyaçları,
ebniye-i seniyye, velâdet-i hümâyûn, padişahın çeşitli görevlilere vereceği hediyeler için
ödenecek meblağlar, padişaha her ay verilmesi kararlaştırılan maaştan karşılanacaktı.
Varidât-ı şâhâne denilen bu maaşın 1256 Muharremin [Mart 1840] ilk günlerinden
başlamak üzere her ay 12.500 kese akçe olarak ödenmesi kararlaştırılmıştır102. Sultan
haricindeki tüm hanedân üyelerini de kapsayan bu uygulamayla valide sultana aylık 700,
sultan ve şehzadelere de 250’şer kese akçe verilmesi yeterli görülmüştür103.
Ceyb-i Hümâyûn bu yeniliklerle birilikte bir iç hazine görünümü sergilemekle
birlikte görevinin, Darphane aracılığıyla buraya gelen padişah maaşının yani tahsisat-ı
seniyyenin biriktirilerek gerekli yerlere harcanmak yönünde olduğu anlaşılmıştır.
Bundan sonraki süreç ise 1260’lı [1844/1845] yıllarda Ceyb-i Hümâyûn yerine
“padişaha ait hazine” anlamına gelen Hazîne-i Hâssa tabirinin kullanılması şeklinde
devam etmiştir104.

99
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 18. Taha Bey, a.g.e., s.246.
100
Osmanlı Devleti’nde fetihler ile kazanılmış topraklardan hazineye dâhil edilmiş olanlar için kullanılan
tabirdir. Has, zeamet ve tımar olarak üç kısma ayrılmıştır. Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih
Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c. I, İstanbul 1993, s.770-771.
101
Taha Bey, a.g.e., s. 247.
102
Padişah Abdülmecid’in emlâk-ı hümâyûnu, maaş karşılığında Maliye Hazînesi’ne intikali tarihî bir
olay olarak değerlendirilmiştir. Bkz. Vasfi Şensözen, a.g.e., s.3.
103
Taha Bey, a.g.e., s. 247-248. Tanzimat’ın ilanını takiben başlanılan bu uygulama, ani bir değişiklik
olarak nitelendirilmemelidir. II. Mahmud saltanatında girişilen değişimlerin sonucu şeklinde
değerlendirilebilir. Örneğin, Ceyb-i Hümâyûn dâhilinde işletilen emlâk-ı hümâyûnun gelirlerinden
1826’da Asâkir-i Mansûre masaraflarına harcamalar yapılmıştır. 1838 yılı Mansûre giderleri
incelendiğinde dahi padişahın Maliye Hazînesi’nden para alır duruma geldiği görülmüştür. Bkz. Arzu T.
Terzi, a.g.e., s.18-19.
104
Bu tabirin geçtiği en erken kayıt ise 14 Ağustos 1846 tarihlidir. Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 19.
21

Maliye Hazînesi’nde emlâk-ı hümâyûnun ne şekilde idare edildiğinden


bahsetmek gerekirse; emlâk-ı hümâyûndan elde edilen gelirler Istabl-ı Âmire’ye rabt
edilmiş bir durumda hazînece işletilmiştir. Bu gelirler üzerinden yapılan işlemlerin ve
gelir kaynaklarının yazıldığı “musakkafat defteri” Istabl-ı Âmire’de muhafaza
edilmiştir. İhaleye verilen emlâka dair herhangi bir problem yaşanması hâlinde Maliye
Hazinesi’nde çözüm yolları aranırdı. İhale olarak verilen mülkler mültetiziminin vefatı
durumunda kimi zaman başkalarının tasarrufuna geçmiş, bunun önünü almak amacıyla
böyle bir durumda hazîneyi bilgilendirenlere binde on kuruş ihbariye ödenmiştir105.
Bu dönemde emlâklara yenilere eklendiği gibi satışa çıkarılanları da olmuştur.
Hazînenin borçları dolayısıyla güçlük çektiği dönemde [6 Şubat 1860], padişahın kabulü
üzerine Rumeli, Anadolu ve Arabistan taraflarında özellikle çiftlik, arazi gibi emlâkların
satışı bunun yanı sıra Trablusgarb Valisi Mustafa Nuri Paşa’nın Alemberdos çiftliğiyle
iki tarlasının emlâk-ı hümâyûna dâhil edilmesi bu konuya örnek teşkil etmektedir106.
Belirtilmesi gereken bir diğer konu da, Osmanlı hükümdarlarının Tanzimat107’tan
önce üzerlerine tapulu emlâkının olup olmadığına dair henüz herhangi bir kayda veya
bilgiye rastlanılmamış olduğudur108.
Sultanlara ait olan tüm şahsî eşyalar ölümleri halinde hanedana döner ve sonuç
olarak varisler bu topraklar üzerinde hak iddia edemezdi. Bir sultanın ölümünün
ardından devlet yönetimi, ailenin her ferdine mevcut emlakın bir kısmını tahsis ederdi.
Hanedanın mülkî haklarına eklenmiş olan bu özellik, ne Sultan’ın yaşadığı müddetçe
emlakını dilediği gibi elden çıkarma konusundaki özgürlüğünü ne de bu mülklerden elde
ettiği kazancı dilediği gibi kullanmasını etkiliyordu109.

1- II. Abdülhamid Döneminde Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi ve Merkez


İdare

105
Arzu T. Terzi, a.g.e., s.82.
106
A.g.e., s. 82-83.
107
Tanzimat terimine Takvimi Vekayi’de ilk rastlanıldığı tarih 1833’tür. Bkz. Orhan Koloğlu, Takvim-i
Vekayi, Ankara 1981, s. 100-103.
108
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 92. Albertine, Irak’ta hanedan topraklarının çok uzun zamandan beri
bulunduğunu fakat hiçbir zaman Sultan Abdülhamid dönemindeki kadar önem atfedilecek derecede geniş
olmadığını belirtmiştir. Albertine Jwaideh, a.g.m., s 327.
109
Albertine Jwaideh, a.g.m., s. 327.
22

II. Abdülhamid’in 31 Ağustos 1876’da padişah olmasıyla birlikte emlâkların


yönetimi daha sistematik bir şekle getirilmiştir. Bu dönüşüm esnasında birtakım
stratejik, ekonomik ve iktidar hesapları göz önünde bulundurulmuştur.
Abdülhamid tahta çıktıktan hemen sonra, emlâkın Maliye’ye intikalını içeren
hatt-ı hümâyûnu görmek istemiş ve ardından devredilen mülklerden satışı yapılanlarının
tespiti için komisyon kurulmasını emretmiştir. Komisyonca, 1283 [1866/1867]’den
sonra satılan emlâkın, gerçek değeri, muaccele miktarı, mahalli ve sınırları ile kimlere
verildiği araştırılmış ve hazırlanan defter padişaha takdim edilmiştir. Bunlardan bazısı
tekrar satın alınmıştır110. Ayrıca çeşitli şahısların elinde kalmış emlâkın geri alınmasına
da başlanılarak Maliye Hazînesi’ne devredilenlerin birer ikişer Hazîne-i Hassa’ya dâhil
edilmesine çalışılmıştır.111Bir çok bayındırlık işi ile maden imtiyazları ve bunların
işletimi Hazîne-i Hâssa’ya geçmiştir. Özellikle kıymetli madenlerin Hazîne-i Hâssa
adına imtiyazının alınması suretiyle çalıştırılmasına dikkat edilirdi. İmtiyazlar
konusunda dikkat edilen bir konu da, alınacak imtiyazların kıymetlerinden daha çok
önemi haiz bulunanlarına, özen gösterilmesiydi. Dicle ve Fırat nehirlerinde vapur
işletme imtiyazı; Musul bölgesindeki petrol ve zift madenleri imtiyazı; Dedeağaç,
Selanik, Bağdad, ve Basra’da liman işletme imtiyazı; Taşoz’da bulunan maden imtiyazı
bu özelliğe sahip olanlardandı112. Bu tarz imtiyazların yabancıların eline geçmemesi
gerektiği noktasından hareketle böyle bir politika uygulanılmıştır113.
Padişah emlâkının işletilmesi işi hızlı bir şekilde Hazîne-i Hâssa’ya geçmiş olup
padişahın hane, çiftlik, arazi, çayır ve hayvan gibi şahsi mülklerinin idaresi padişahın
emirleri doğrultusunda Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne bağlı birimlerden biri olan Emlâk-ı
Hümâyûn Dairesi’nce yürütülmüştür.
II.Abdülhamid’in tahta çıkışından sonra Emlâk-ı Hümâyûn alımları artmıştır.
Buna bağlı olarak emlâkların kaydı, muhasebesinin tutulması gibi muameleler de artış
söz konusu olmuştur. Bu durum nezarette Emlâk-ı Hümâyûnu idare edecek ayrı bir
birimin oluşturulmasını gerektirmiştir. Nitekim 1877’de [H.1294] Çiftlikât-ı Hümâyûn
110
430 köyden müteşekkil Cebel-i İsa çiftliği bunlardan biridir ve 2 Ağustos 1300 [14 Ağustos 1884]
tarihli iki senet Abdülhamid adına düzenlenmiştir. A.g.e., s. 91; Taha Bey, a.g.e., s. 251.
111
Basra Sancağı’nda Dua‘yci ve Kutü’l-bur mukataları ve ma‘lûmü’l-hudud adındaki mîrî arazi “imara
kabiliyeti cihetiyle ileride hasılatının tezayüdü” beklenildiği beyanı Bağdad Vilâyeti’nce yazılması üzerine
28 Safer 1300 tarihli Emlâk-ı Hümâyûn’a dâhil edilmesi için iradesi çıkmıştır. Suriye, Selanik, Bağdad,
Edirne, Musul, Yanya, Trablusgarb, Konya, emlâk alımı için iradesi çıkan diğer yerlerdir. Taha Bey,
a.g.e., s.263-272.
112
Taha Bey, a.g.e., s.273. Ayrıca bkz. Arzu T. Terzi; a.g.e., s. 94-95.
113
A.g.e., s.275.
23

Müdürlüğü’nün114 Hazîne-i Hâssa Nezareti dâhilinde kurulması bu gelişmelerden


biridir. 1297 [1880] senesine gelindiğinde Emlâk-ı Hümâyûn’un, Hazîne-i Hâssa
Nezareti’ne bağlı dairelerden biri olarak zikredildiği ve hesap muameleleriyle yazı
işlerinden sorumlu bir de kalemi olduğu görülmüştür115. Emlâk-ı Hümâyûn’un
teşekküllü bir görünüm sergilemeye başladığı bu dönemde daire bir müdür vasıtasıyla
yönetilmiştir. Bu müdür, emlâkın her türlü muamelesinden, kendilerine verilen eşya ile
nakdin suistimal edilmeden kullanılmasından, idareye zarar verecek hâl ve hareketlerden
kaçınmakla sorumluydu116. Oluşturulan emlâk kalem müdüriyeti ise tahsilâtın
zamanında Hazîne-i Hâssa’ya ulaştırılması, emlâk ile çiftliklerin kiralanması ve bunlarla
ilgili ortaya çıkabilecek her türlü davanın kazanılması işleriyle yükümlüydü. Bu bölüm
müdürünün emrine dört kişiyle bir kâtip, bir mühendis ve iki tahsildâr verilmişti117. Bu
memurların maaşları ve masrafları 1885 tarihine kadar Hazîne-i Hâssa’dan
ödenmiştir118.
Emlâk-ı Hümâyûna dair muameleler başlangıçta İdâre Heyeti’nde alınan kararlar
doğrultusunda uygulanmıştır. Bunun sebebi ise Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerinin henüz
giderlerini karşılayabilecek konuma gelememiş olmasıydı119. Bu heyette ayrıca Emlâk-ı
Hümâyûn’a dair hususlar da müzakere edilmiştir. Üyeleri ise Emlâk-ı Hümâyûn
komisyon reîsi, kalem müdürü ve bâş mühendisti120. Emlâk-ı Hümâyûn için alınan

114
1297 [1880] tarihinde Hazîne-i Hâssa teşkilâtının yeniden düzenlenmesi esnasında, bu müdürlüğün
idare şekli, vazifeleri incelenmiş ve çiftliklere dair her türlü işlemin buraca gerçekleştirildiği tespit
edilmiştir. Bu müdürlük II. Abdülhamid’in 21 Safer 1298 [23 Ocak 1881] tarihli iradesiyle kaldırılarak
çiftliklerin işletimi tekrar Hazîne-i Hâssa’ya devr edilmiştir. Arzu T. Terzi, a.g.e., s.103-4.
115
BOA, (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), Y.PRK.HH (Yıldız Perakende Hazîne-i Hâssa), nr:8/26, Lef:1,2.
116
Aynı vesika.
117
BOA, Y.PRK.HH, nr:6/19, Lef:1.
118
Aynı vesika, Lef:1; Memurların maaşları 12 Mart 1885 tarihine kadar Hazîne-i Hâssa tarafından
ödenmiş olup bu tarihten itibaren ise maaşlarla masrafların Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nce ödenmesi
usulüne gidilmiştir. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:12/58.
119
1295 senesi başından 14 şubata kadarki Emlâk-ı Hümâyûn geliri 82.600, gideri 76.894 kuruş; Çiftlikât-
ı Hümâyûn geliri de gideri de 324.751 kuruş olarak gösterilmektedir. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:6/19,
Lef:2.
120
İdare heyeti, departmanlarındaki memur maaşlarının ödenmesi, maliyeti beş yüz bini aşan satın alma,
tamir, inşaat gibi işlerle Emlâk-ı Hümâyûn’a dair kira ve alım konularını incelerdi. Bu işlemler için gerekli
kontratların onaylanması ise, heyetin araştırmaları neticesinde vereceği karara bağlıydı. Bkz. BOA,
Y.PRK. HH, nr:8/26. İdare Heyeti, başta tahsisât-ı seniyye olmak üzere Hazîneyi ilgilendiren tüm işlerle
meşgul olurken Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu da padişahın şahsî mülkünün muameleleriyle ilgilenirdi.
Ancak Hazîneye alınan malların münakasasının [ihale ve alışverişlerde eksiltme] kimi zaman İdare
Heyeti’nce yapılması bazı karışıklıklara sebep olabilmekteydi. Bu sebepten ötürü emlâk ve hazîneyi
ilgilendiren münakasalar ve bunların uygulanması sırasındaki konular ile her iki meclisi ilgilendiren
hususların İdâre Heyeti’nde görüşülmesine karar verilmiştir. Bu maksatla komisyon reîsi, kalem müdürü
ve baş mühendis İdare Heyeti’nde üye olarak bulunmaktaydı. Bkz. Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 41.
24

tedbirler tam manasıyla uygulanamamış olmasına rağmen Emlâk-ı Hümâyûn’dan elde


edilen gelirler kısa sürede artmıştır121.
Emlâk-ı Hümâyûn’un emâneten idaresi yoluna gidilmeyip daha ziyade itibar
sahibi kişilere iltizâm olarak verilmesi usûlü tercih edilmiştir122.
1299 [1881/1882] senesinde Emlâk-ı Hümâyûn idaresi için Hazîne-i Hâssa
Nazırı’nın nezaretinde bir komisyon kurulmuştur. Emlâk-ı Hümâyûn gelirleri, Hazîne-i
Hâssa’ya mahsus diğer gelirlerle karıştırılmadan tutularak her ay sonunda bunların hesap
muâmelelerinin deftere kaydedilmesi gerekmekteydi. Bu defter komisyon reîsi, muâvin,
kalem müdürü ve ser-veznedâr ile vezne kâtibi tarafından mühürlenmekteydi. Komisyon
padişaha ait gelirleri mahalli dışında sarf etmemekle, varidatın artmasına vesile olacak
konularda masraf yapmasına özen göstermekle yükümlüydü123.
1301 [1883/1884] senesine gelindiğinde alınan emlâkın keşfi ile kontrolünden
sorumlu hendesehanenin teşkîl edildiği görülmektedir. Emlâk-ı Hümâyûn’a dâhil edilen
arazilerin sınırlarının tespiti ve haritalarının çizimi hendesehânenin sorumlulukları
arasındaydı124.
Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu II. Abdülhamid’e ait mülklerin en iyi şekilde
yönetilmesi, gerekli görülen hususların müzakere edilmesi, alınan her türlü kararın
muntazam şekilde kaydının tutulması ve Hazîne-i Hâssa Nezareti’nin bütün
gelişmelerden haberdâr edilmesiyle yükümlüydü. Komisyon bir başkan, başkâtip, zabıt
kâtibi ile azalardan müteşekkildir. Azalar Emlâk-ı Hümâyûn muavini ve Dersaadet
birinci şûbe müdürü, Emlâk-ı Hümâyûn müfettişi, başmühendis, kalem müdürü ve
orman müdürüydü125. Komisyon reîsi ile Emlâk-ı Hümâyûn muâvini, nezaretten gelen
her türlü evrak arasından müzakereye ihtiyaç duyulanları seçerek komisyona, ihtiyaç
olmayanları ise Emlâk-ı Hümâyûn kalemine gönderirdi. Komisyonun vazifesini tam

121
1295 [M. 1878] senesi nisan, mayıs, haziran ayı kira gelirlerinin toplamı 52.773 kuruş iken 1296
[1879] maliye senesinin aynı aylarında bu miktar 140.033 kuruş 25 paraya ulaşmıştır. 1296 senesi haziran
ayı miktarı ise 470 adet Osmanlı lirası, küsüratı ise 46 kuruş 25 paradır. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:6/27.
122
BOA, Y.PRK.HH, nr:6/19, Lef:1.
123
Fırat ve Dicle nehirlerinde, arazilerin sulanmasını kolaylaştıracak ve sistematik bir hâle getirecek su
kanalları inşa edilmiştir. Suriye ve Haleb bölgelerindeki boş arazilere ise aşiretler iskân edilerek bu
yerlerden faydanılma yoluna gidilmiş ve bu sayede hem iş gücü hem de üretim arttırılmaya çalışılmıştır.
İzmir’de yeni metodlara göre ziraat yapılabilmesi için çiftçinin âletlerinin yenilenmesinin yanı sıra işletmede
ihtiyacı olan çiftçinin tüm isteklerinin karşılanmasına dikkat edilmesi konusunda emir verilmiştir. Bkz.
BOA, Y.PRK.HH, nr:36/66, Lef:6/1.
124
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 107.
125
1315 senesi devlet salnâmesinde tahrîrât müdürüne de rastlanmaktadır. Bkz. Salnâme-i Devlet-i Aliyye-
i Osmaniye, Dersaadet 1315; 1316; 1317; 1320.
25

manasıyla yerine getirip getirmediğinin kontrolü ise Hazîne-i Hâssa Nazırına


bırakılmıştı.
Komisyon, taşradaki Emlâk-ı Hümâyûn dairelerinin tüm muamelelerinden
haberdar olmalı ve uygulamaları takip etmeliydi. Bu dairelerden gönderilen muhasebe
cetvelleri gibi çeşitli evrakları incelemekte ve izne ihtiyaç duyulan muameleler hakkında
gereken araştırmayı yaptıktan sonra neticeyi Hazîne-i Hâssa’ya sunmakla görevliydi.
Sunulan bu muhasebe kayıtları ayrıca Hazîne-i Hâssa’nın muhasebe kaleminde
kaydedilirdi126.
Emlâk-ı Hümâyûn kalemi ise bir müdür ve onun idaresi altındaki mümeyyiz ile
halifelerden oluşurdu. Bu kalem, emlâkın idaresi esnasında gerçekleşen her türlü
yazışmanın yapılmasıyla mükellefti.
Ayrıca, her türlü eşya vesairenin alım ve teslim gibi muamelelerinin senetle
yapılması gerekirdi127.
Merkez teşkilatının kalemlerinden biri olan senedat kaleminde Emlâk-ı Hümâyûn
dâhilinde yaşayan kişilere verilmesi gereken senetler hazırlanarak kayıtları tutulurdu. Bu
kalemin başında bir memur bulunmakla beraber idarî olarak Emlâk-ı Hümâyûn kalemi
müdürüne bağlıydı. Kalemde bir muavin ile beş kâtip vardı.
Diğer bir birim olan Emlâk-ı Hümâyûn Hendesehanesi emlâkın keşfi, kontrolü
ve Emlâk-ı Hümâyûna dâhil edilen yerlerin haritalarının çizimini yapmakla
görevlendirilmişti. Bu maksatla bir başmühendis ile beş mühendis, bir fen memuru, bir
kalfa ve ressam buraya atanmıştır.
Bir başka heyet ise 1320 [1904] senesinde kurulan Teftiş Heyeti’dir. Vazifesi
Emlâk-ı Hümâyûn’u denetlemek olduğu anlaşılmaktadır. Heyette bir umûm müfettiş,
beş müfettiş ve iki müfettiş muavin vardı128.
Emlâk-ı Hümâyûn idaresi, bulunduğu vilayetin büyüklüğüne ve emlâkın
miktarına göre şubelere ayrılmıştır129. Gerek bu şubeler gerekse bağlı bulundukları
merkez idareler, Emlâk-ı Hümâyûn nizamnamesine uygun şekilde vazifelerini yerine
getirmeliydi. Vilayetlerdeki Emlâk-ı Hümâyûn idarelerinden hattâ onlara bağlı

126
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 56.
127
Hazîne-i Hâssa Nezareti ve ona bağlı dairelerin idaresine dair nizamname için bkz. BOA, Y.PRK.HH,
nr:8/26, Lef:1/2.
128
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 105-107.
129
Meselâ, Dersaadet’te Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Dersaadet şubeleri adı altında dört; Haleb
Vilayeti’nde Cebel-i İsa, Cebel-i Has, Ebu Falkal, Menbiç ve Antakya olmak üzere beş; Edirne
Vilayeti’nde ise sekiz şube bulunmaktaydı. Bkz. Arzu Terzi, a.g.e., s.108-109.
26

şubelerden başlayan ve Babıali’de son bulan bürokratik süreç çoğu zaman icraatların
gecikmesine özellikle de dönemsel icraatların uygulanmasında bazı sıkıntılara sebep
olabilmekteydi.
Emlâk-ı Hümâyûn’a ait gelirlerin mahallinin dışında kullanılmaması
uygulamasına pek fazla riayet edilmediği, Hazîne-i Hâssa’ca ödenmesi gereken bazı
masrafların Emlâk-ı Hümâyûn tarafından karşılanmasından anlaşılmaktadır. Ayrıca
Hazîne-i Hâssa’nın borçlarının ödenmesi için de Emlâk-ı Hümâyûn’dan para
alınabilmekteydi. Örneğin, çeşitli kişilerden özellikle de sarraflardan faizli olarak temin
edilen borçlar Emlâk-ı Hümâyûn gelirleri karşılık gösterilmek suretiyle alınmıştır.
Borçlar ve faizlerle başlayıp çeşitli sebeplerle Hazîne-i Hâssa’da baş gösteren bütçe
dengesizlikleri Emlâk-ı Hümâyûn’dan alınan paralarla giderilmeye çalışılmıştır. Ancak
Emlâk-ı Hümâyûn gelirleri bunları karşılayamamış ve çözüm olarak görülen bu yol
zamanla başka bir problemi doğurmaktan öteye gidememiştir. Emlâk-ı Hümâyûn
idaresinin 25.000 liradan fazla açığı meydana gelmiştir. Emlâk idaresinden Hazîne-i
Hâssa Nezareti’ne akçe aktarımı daha 1303 [1885/1886] senesinde Hazîne muhasebe
kayıtlarına göre 333.000, Emlâk-ı Hümâyûn muhasebe kayıtlarına göre ise 444.000 lira
raddesinde yardım maksadıyla açılan carî hesap ile başlamıştır130. Emlâk-ı Hümâyûn
bütçesinde bu tarz uygulamaların dengesizliklere neden olması durumu, Dersaadet’e
yakın çiftliklere gönderilen memurların harcırahlarının dahi ödenmesinde güçlük
çekilmesiyle delillendirilebilir. Öyle ki, harcırah masraflarını dahi ödemekte zorlanan
idare, aslî vazifelerinden olan ve yüksek meblağlara varan bayındırlık faaliyetlerini
yerine getirme noktasında da sıkıntıya düşmüştür. 21 Temmuz 1321 [3 Ağustos 1905]
tarihli Hazîne-i Hâssa ve Emlâk-ı Hümâyûn idarelerinin ıslahatına dair verilen rapora
göre;
1- Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerinin kendi masrafları dışında hiçbir yere sarf
edilmemesi,
2- Padişahın mülklerinin ıslaha ve imara ihtiyacı olup olmadığının tahkikinin
yapılması ve bu tahkikat neticesinde gerekli görülen masrafın Emlâk-ı Hümâyûndan
ödenmesi hususu,
3- Musul ve Bağdad’da bulunan petrol yataklarının ve zift madenlerinin
Hazîneye en faydalı olacak şekilde işletilmesi.

130
BOA, Y.PRK. HH, nr:36/66, Lef:6/2.
27

4- İmtiyazı Hazîne-i Hâssa’ya ait çeşitli madenlerin ehemmiyetleriyle


servetlerinin araştırılarak buna göre düzenlenecek şartlar dairesinde işletilmesi gerektiği,
5- Hazîne-i Hâssa bünyesinde bulunan mühendislerden tam randıman
alınamadığı bu sebepten de önceden Hazîne-i Hâssa maden mühendisliğinde bulunmuş
olan Amerikalı mühendis İspor (?) insiyatifinde bir maden mühendisinin çağrılması
gerektiği,
6- Dicle nehrinde Bağdad ve Basra arasında işletilmekte olan vapurların
muamelelerinin düzenlenmesi ve ihtiyaç olan mahallerde vapur sayısının arttırlması.
Ayrıca, Musul ve Bağdad arasında da vapur işletilmesi,
7- Fırat nehrinin gemi geçişlerine uygun bir hâle getirilmesi ve Selanik, Kandıra
körfezleriyle Lût ve Van göllerinde de vapur işletilmesine hız verilmesi,
8- Hereke ve Çuha fabrikalarının içinde bulunduğu malî sıkıntıdan kurtarılması
için muâmelelerinin bir tâlimâta bağlanması ve imalâtın malî sıkıntı vermeyecek
derecede yapılması,
9- Hamidiye Etfâl Hastanesi’nin masrafları incelenerek alınan netice
doğrultusunda idaresinin devamını sağlayacak miktarın temin edilmesi gerektiği hatta bu
maksatla Karahisar maden suları ile Haleb’deki Mazlum Paşa dalyanlarının gelirlerinin
hastaneye verilmesi,
10- Dersaadet civarındaki akarat-ı seniyyenin icap eden tamiratlarının şubelerce
yapılması ve ebniye-i seniyye ambarlarıyla olan bağları kesilerek inşaat ile tamirat
işlerinin keşf ve nezaret işinin Hendesehane’ye bırakılması gerekmektedir. Ayrıca
maaşları Emlâk-ı Hümâyûn’dan ödenmiş olmasına rağmen ebniye-i seniyye
ambarlarında istihdâm edilmiş olunan mühendis ve kalfaların Hendesehane’ye iade
edilmeleri zikredilmektedir131.
Emlâk-ı Hümâyûn’da pek çok muhacir iskân ettirilmiştir. Bunların tohumluk,
yemlik ve para gibi ihtiyaçları da belli süre Hazîne-i Hâssa tarafından, sonra ise Emlâk-ı
Hümâyûn’dan karşılanmıştır132. Ayrıca, camii, mektep gibi sosyal ihtiyaçları, masrafları
Emlâk-ı Hümâyû’ndan ödenmek üzere padişahın izniyle yaptırılmışdır133. İşletme’deki

131
Aynı vesika, Lef:6/2b-3.
132
Küçükçekmece, Çorlu taraflarında ve Edirne Vilayetinde 8.000 haneye ve 30.000 nüfusa yakın muhacir
iskân ettirilmiştir. Bkz. BOA, Y.PRK.HH, nr:24/55, Lef:3.
133
Hazîne-i Hâssa Nazırı Agop Paşa, Emlâk-ı Hümâyûn dâhilindeki ahâlinin padişaha şükranı bir borç
bildiklerini ve bu sebepten ötürü gece gündüz demeden padişaha teşekkür etmelerine rağmen yine de
kendilerini âciz hissettiklerini söylemektedir. Bkz. Aynı vesika, Lef:3.
28

[Emlâk-ı Hümâyûn] arazileri kiralayanlara verilen senetlerde, bu topraklara iskân


ettirilen muhacir ile çiftçilerin yüz sene gibi bir zaman geçse dahi bu topraklardan
çkartılamayacağı şart koşulmuştur. Ahaliye verilen bu arazilerden herhangi bir bedel
alınmayıp, padişahın ihsanıyla verilmiştir. Verilen araziler için Hazîne-i Hâssa’da ve
Emlâk-ı Hümâyûn’da senet düzenlenirdi. Bu senetlerde öşrün Hazîne-i Hâssa’ya
ödenmesi, başka kimseye satılmaması, arazinin miras olarak bırakılamayıp arazi
kanunnamesine uygun şekilde Hazîne-i Hâssa’ya intikal ettirilmesi gibi şartlar
konulmuştur. Bunlardan başka; yer, sınırlar ve tasarruf izninin kime verildiği hususları
da bu senetlere yazılmıştır. Senetlerde Hazîne-i Hâssa Nazırı, muhasebecisi ile senet
memurunun, Emlâk-ı Hümâyûn komisyon reîsinin, Emlâk-ı Hümâyûn şube müdürünün
ve bâşkâtibinin imzaları bulunmaktaydı134. Aynı zamanda ahali öşür ve ağnamdan iskân
ettirilen aşiretler ise her sene ödemekle yükümlü oldukları çadır vergisinden135 muaf
tutulmuştur.

2- Emlâk-ı Hümâyûn İşletme Gelir-Giderleri

Emlâk-ı Hümâyûna ait gelirler iki kısma ayrılırdı ve bunlardan ilki; ağnam ve
öşür gibi vergilerden ikincisi ise taşınmaz mallardan elde edilen kazançlardır136.
Gider kısmının en önemli kalemini, İşletme politikalarından biri olan bayındırlık
faaliyetleri oluştururdu. Padişaha sunulan paralar, çeşitli şahıslara verilen hediyeler,
sosyal amaçlı harcamalar da azımsanamayacak dereceydi.

1) Gelirler

Abdülhamid’in mülkleri arasında haneler, araziler, çiftlikler ve dükkanlar yer


alırdı. Bağdad, Basra, Musul, Haleb, Suriye, Aydın, Sakız, Selanik, Alasonya, Yanya,
Edirne, Çatalca, İnegöl, Akköprü, İzmit, Tokat, Dersaadet birinci, ikinci şubelerinden

134
Aynı vesika, Lef:15.
135
Çadır vergisi, çadırın kurulduğu zeminin kira bedeli olarak alınmakta olup çadır içindeki nüfusa
bakılmaksızın yıllık 50 kuruş alındığı ve bu verginin Hazîne-i Hâssa’ya ait olduğu ifade edilmektedir.
BOA, Y.PRK.HH, nr:14/47, lef:1.
136
Bu gelirlerden ilk kısmının tahmini olarak yıllık kazancı 380.000 Osmanlı lirası; ikinci kısıma ait
(Dicle vapurlarının gelirleri de dâhil) gelirlerin ise 320.000 Osmanlı lirası tuttuğu ifade edilmektedir. [23
Ağustos 1908]. BOA, Y.PRK.HH, nr:39/12.
29

gönderilen hâsılatlar ile Baltacı, Kurbağalıdere, Mihaliç Çiftlikât-ı Hümâyûn


hásılatlarından yollanan paralar Emlâk-ı Hümâyûn’un gelir kaynaklarını teşkil ederdi137.
Ayrıca, işletme imtiyazı Padişah’a ait olan Hereke Fabrika’sı ürünlerinden artan kumaş
bedeli, Çinî fabrikası ile madenlerden elde edilen hâsılat da idarenin sahip olduğu
gelirler arasında yer almıştır.
1303 senesinden 1321 senesine [1887/1906] kadarki sürede elde edilen Emlâk-ı
Hümâyûn geliri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir138.

Sene Kuruş
1303 32.010.946
1304 30.759.514
1305 32.297.287
1306 29.914.823
1307 38.504.911
1308 40.119.334
1309 38.928.539
1310 33.345.663
1311 41.348.812
1312 41.295.307
1313 44.119.172
1314 44.298.546
1315 42.937.521
1316 46.746.798
1317 48.971.356
1318 47.055.757
1319 51.783.117
1320 50.626.169
1321 58.560.166

Emlâk, çiftlikât ve arazi-i seniyyenin 1300 [1884] senesi nisan ayına ait bir aylık
gelir-gider cetveli:139

137
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 125.
138
BOA, Y.PRK. HH, nr:37/54, Lef:2.
30

GELİRLER Kuruş/Santim
Mevcut sandıkta bulunan 1 nisan 1300 209.020/78
Mihaliç çiftlikât-ı hümâyûnu mahsulünden füruhat olunan Tire bağı esmanından 200
Koru ve ormanlar şubesinin sene-i maliye hâsılatına mahsuben istihsal kılınan 6.000
Tiriye dere şubesinin 1300 senesi ağnam hâsılatından gönderilen 10.700
Reisülayn çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 senesi hâsılatından gönderilen 71.300
Beyat? çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 senesi hâsılatından gönderilen 82.918
Dersaadet akaratından gönderilen 1.500
Tire dere şubesinden 7 nisan 1300 tarihinde hâsılatından gönderilen 5.000
Dersaadet akaratından gönderilen 1.375
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 59.100
İpsala’daki koyun tepe kışlağının 1299 senesi kira bedeli olarak alınan 4.000
Dersaadet akaratından gönderilen 1.755/50
Sarı şuban kışlağının 1299 senesi taksiti olarak alınan 23.000
Keşan kazasında Simidli? Ve ballı? Kışlaklarının birer senelik kira bedellerinden 14.475
gönderilen
Mihaliç çiftlikât-ı hümâyûnu mahsulünden mezruhat olunan Tire bağı esmanından 220
Dersaadet akaratından gönderilen 5.597/50
Yakuplu çiftlikât-ı hümâyûnuyla (?) karyesinin 1300 ağnam hâsılatından 6.860
Bağdad arazi-i seniyyesi hâsılatından 100.500
Tiriye dere şubesi hâsılatından 6.783
Dersaadet akaratından gönderilen 5.289
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 63.040
Dersaadet akaratından gönderilen 6.450
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 78.800
Aydın vilayetindeki çiftlikât-ı hümâyûn 1300 senesi hâsılatından 50.000
Mihaliç çiftlikât-ı hümâyûnu mahsulünden erzak ambarına verilen (?) 98
Dersaadet akaratından gönderilen 1.500
Bağdad vilayetindeki arazi-i seniyye hâsılatından 133.500
Dersaadet akaratından gönderilen 6.635
Cebel-i Ays çiftlikât-ı hümâyûnun 1299 ve 1300 seneleri hâsılatından 68.950
Dersaadet akaratından gönderilen 23.950
Şubat hesabına olarak mecidi 20 kuruş hesabıyla vuku bulan sarfiyatta hasıl olan 450/65
akçe kârı
Toplam 1.048.922/43

139
BOA, Y.PRK.HH, nr:13/35.
31

GİDERLER
Padişaha takdim kılınan 209.020/78
Gümülcine Emlâk-ı Hümâyûn memuru Mağradic efendi ve korucusu Mustafa ağanın 1.300
mart 1300 maaşları
Kağıthane korucularından Emin ve Yusuf ağalarının mart 1300 maaşları 500
Gümülcine kışlakları haritalarının tanzimine memur Şevket ve Hasan efendilerin 4.800
kanun-ı evvel ve şubat 1299 maaşları
Tiriye derede inşa edilen köprünün açılışı için gönderilen memurların masraflarına 432/50
Cebel-i Ays çiftlikâtı ile Gümülcine kışlakları haritalarının cilt masrafları 120

2) Giderler

İşletme giderleri aşağıda değişik başlıklar altında gösterilmiştir.


İlki; Emlâk-ı Hümâyûn Hâsılatından Padişah’a Takdim Edilen Meblağ
1296 [1880/1881] senesi mart ayından 1301 [1885/1886] senesi şubat sonuna
kadar emlâk, çiftlikler ve arazi-i seniyye hâsılatından padişaha takdim edilen miktar140.

Senesi OsmanlıLirası/Altın Kuruş


1296 1.400 33
1297 12.088 87
1298 25.407 85
1299 48.425 2
1300 61.464 89
1301 76.599 21

İkincisi Atiyye-i Seniyye:


Örnek olması itibariyle 1319 [1903/1904] senesi atiyye-i seniyyelerinin kimlere
verildiği aşağıda gösterilmiştir:

Kimlere verildiği Kuruş/Santim Açıklama


Dolmabahçe sarayı civarındaki askerlere 49.400 İbkâ olunmuştur.

140
BOA, Y.PRK.HH, nr:16/71.
32

Bazı mekteplere mükâfat olarak 74.000 %15’lik indirim yapılmış olup


62.900 kuruş verilmiştir.
Cülûs-ı hümâyûn ve velâdet-i hümâyûn 62.850 %15’lik indirim yapılmış olup
eyyâm-ı (?) 53.422 kuruş 50 santim
verilmiştir.
Dolmabahçe Sarayı civarındaki askerlere 49.450 İbkâ olunmuştur.
Berri ve bahri her sunûf asker ile bazı 51.000 aslen 60.000 olup %15 hesabıyla
mekteplerden aşura takdim edenlere verilmiştir.
Kuzu takdim edenlere 51.000 %15 hesabıyla
Süvari topçu taburundan Abdürrahim Efendi 1.062 %15 hesabıyla
hazretlerine aşura takdim edenlere
Kuzu takdim edenlere 1.062 %15 hesabıyla
Darülaceze’den aşura takdim edenlere 1.020 %15 hesabıyla
Mekteb-i Harbiye’den resm takdim edenlere 2.176 %15 hesabıyla
Mühendishane-i Berr-i Hümâyûn’dan resm 2.176 %15 hesabıyla
takdim edenlere
(?) 1.020 %15 hesabıyla
Mekteb-i Tıbbiye-i Mülûkâneden (?) 1.190 %15 hesabıyla
Mekteb-i Harbiye’den mevlid-i şerif şükrü 1.955 %15 hesabıyla
takdim edenlere
Mühendishane-i Berr-i Hümâyûn’dan mevlid-i 680 %15 hesabıyla
şerif şükrü takdim edenlere
Mekteb-i Tıbbiye’den mevlid-i şerif şükrü 680 %15 hesabıyla
takdim edenlere
Aşiret mektebinden mevlid-i şerif şükrü 1.414 %15 hesabıyla
takdim edenlere
Mekteb-i Mülkiye-i şâhaneden takdim 2.380 %15 hesabıyla
edenlere
Mekteb-i Sultânî’den takdim edenlere 2.380 %15 hesabıyla
Mekteb-i Harbiye’nin imtihan cetvellerini 850 %15 hesabıyla
takdim edenlere
Asker-i Bahriye-i şâhaneden verilecek (?) 2.040 %15 hesabıyla
numunesinden takdim edenlere
Asker-i Berriye’ye 2.664 %15 hesabıyla
Çifteler Saray-ı Hümâyûn’undan hâkpâ-yı 1.372 %15 hesabıyla
şâhaneye takdim kılınan kurbanlık ağnamın
îsaline memur olanlara
Beyoğlu’nda Pangaltı’da Gureba Hastahanesi 4.250 %15 hesabıyla
33

menfaatine verilecek balo için ihsan buyrulan


Durkas (?) nam İngiliz Cemiyet-i Hayriyesine 4.250 %15 hesabıyla
Ahvat-ı Museviye Cemiyeti menfaatine 4.250 %15 hesabıyla
verilecek balo için
Senjose (?) Hastahanesi menfaatine verilecek 4.250 %15 hesabıyla
balo için
(?) 4.250 %15 hesabıyla
Yunan sefiri himayesinde fukara rum kadınları 4.250 %15 hesabıyla
menfaatine
Rum mektepleri menfaatine 4.250 %15 hesabıyla
Rusya sefiri himayesinde (?) verilecek balo 2.125 %15 hesabıyla
için
Almanya şubesinden muhtaç olanlar için 4.250 %15 hesabıyla
verilecek balo için
Musevi hastahanesi menfaatine verilecek balo 4.250 %15 hesabıyla
için
Hastaneye 4.250 %15 hesabıyla
Paskalya münasebetiyle Rum Patrikhanesine 25.000 maliye hazînesinden fazlaca ihsan
buyrulması nedeniyle irade-i
seniyye ile Yürürlükten
kaldırılmıştır.
Paskalya münasebetiyle Ermeni 25.000 maliye hazînesinden fazlaca ihsan
Patrikhanesine buyrulması nedeniyle irade-i
seniyye ile Yürürlükten
kaldırılmıştır
Paskalya münasebetiyle ermeni Katolik 10.000 maliye hazînesinden fazlaca ihsan
Patrikhanesine buyrulması nedeniyle irade-i
seniyye ile Yürürlükten
kaldırılmıştır
Paskalya münasebetiyle Süryani 5.000 maliye hazînesinden fazlaca ihsan
Patrikhanesine buyrulması nedeniyle irade-i
seniyye ile Yürürlükten
kaldırılmıştır
Paskalya münasebetiyle Bulgar 20.000 maliye hazînesinden fazlaca ihsan
Eksarhhanesine buyrulması nedeniyle irade-i
seniyye ile Yürürlükten
kaldırılmıştır
34

Her ay atiyye-i seniyye olarak ihsan edilenleri gösterir cetvel aşağıda verilmiştir:
Kimlere Verildiği Kuruş 1 ay/12 aylık Açıklama
Devletlü necabetlü Yusuf İzzeddin Efendi 10.000/120.000 İbkâ olunmuştur.
Yaver Fehim Paşa141 21.600/259.200 İbkâ olunmuştur.
Paris Sefiri Paşa hazretleri marifetiyle bir 1.000/12.000 İbkâ olunmuştur.
mahale (?) verilen
Matbuat-ı Dâhiliye Müdürü Hıfzı Bey 2.000/24.000 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Efendiye
Matbuat-ı Dâhiliye Memurlarından Hamdi 1.000/12.000 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Efendi
Ertuğrul Cami-i Şerifi (?) İsmail Efendiye 100/1.200 İbkâ olunmuştur.
hane kirası olarak

Yukarıda gösterilenlerden başka bir de aşağıdaki giderler mevcuttu:


Emlâk-ı Hümâyûn idaresinde görevli tüm memurların maaşları ve harcırahları.
Hanedân mensuplarına verilen hediyeler ve ihsanlar ile hanedandan bazılarının
hususî maaşları.
Gerek ramazan ayında gerekse diğer vakitlerde askerî zümreye buyrulan ihsanlar
ve iftar-ı seniyye olarak verilenler.
Örnek olarak; 1319 senesinde iftar-ı seniyye olarak gruplara verilenler aşağıda
gösterilmiştir:
Verilen Kişi ve Yerler Kuruş/Santim Açıklama
Malta’da bulunan asakîr-i şâhaneden ümerâ, zabıtan ve 4.423.350 İbkâ olunmuştur.
neferlere
Topkapı Saray-ı Hümâyûnu dâhil ve civarında bulunan 60.000 İbkâ olunmuştur.
asakîr-i şâhaneye verilen
Muhafaza bölüklerine ihsan edilen 21.450 İbkâ olunmuştur.
Ebniye-i Seniyye taş ocaklarıyla (?) bulunan askerlere 18.200 İbkâ olunmuştur.
Büyükdere’de Salahiye (?) Vapuru mürettebatına 4.175 İbkâ olunmuştur.
Paşabahçe’de Kılıç Ali vapur-ı hümâyûn mürettebatı 5.975 İbkâ olunmuştur.
(?) 107.700 İbkâ olunmuştur.
Taliya (?) vapur-ı hümâyûn mürettebatına 30.150 İbkâ olunmuştur.

141
Fehim Bey’in 1310 yılında padişahın yaverliğine getirildiği anlaşılmaktadır. Bkz. Ali Karaca, "II.
Abdulhamid'in İdareyi Kontrol Mekanizmalarından Yaverlik Kurumu" TTK XIII. Milletlerarası Tarih
Kongresi Bildirileri, c.III/III, Ankara 2002, s. 1738.
35

Sarıyer vapur-ı hümâyûn mürettebatına 8.450 İbkâ olunmuştur.


Safa vapur-ı hümâyûn mürettebatına 8.925 İbkâ olunmuştur.
Şat gambot-ı hümâyûn mürettebatına 7.950 İbkâ olunmuştur.
Beşiktaş 11.700 İbkâ olunmuştur.
Söğütlü ve Beylerbeyi vapur-ı hümâyûn mürettebatına 25.400 İbkâ olunmuştur.
Terkos’da bulunan süvari zabıtan ve neferlere 8.526 İbkâ olunmuştur.
Bilcümle askeri muzıkalarına 39.200 İbkâ olunmuştur.
Teftiş-i Askeri Komisyon-ı Âlîsi Heyetine 63.000 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Maiyet-i seniyye tüfengi bölüğüne 86.450 İbkâ olunmuştur.
Tamirhane-i Hümâyûn mürettebatına 34.150 Aslı 68.300 olup %50’si
verilmiştir.
Mefruşat-ı Hümâyûn mürettebatına 15.800 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Taş Kışla-yı Hümâyûnda müteşekkil Divan-ı Harp 16.100 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Heyetine
İane-i Askeri Komisyon-ı Âlîsi Heyetine 7.275 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Bahriye Fabrika-yı Hümâyûnları ile şubeleri 7.240 Yürürlükten kaldırılmıştır.
müstahdemlerine
Mekteb-i İdadi-i Harbî zabıtan ve şakirdlerine 28.480 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Nizamiye Sanayi Alayının üçüncü taburuna 26.490 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Bahriye Sanayi alayı ile inşaat ve imalat bölüklerine 60.450 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Çatalca’da (?) asakir-i şahaneye 81.410 Yürürlükten kaldırılmıştır.
(?) 23.410 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Mekteb-i İdadi-i Tıbbî-i Şahane zabıtan ve şakirdlerine 18.860 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Tophane-i Amireye mensup Birinci İdadi-i Sanayi 57.620 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Alayına
Hâssa-i Ordu-yı Hümâyûnu Levazım Dairesi 4.490 Yürürlükten kaldırılmıştır.
müstahdemlerine
Hâssa-i Nizamiye Sanayi Alayının ikinci taburuna 22.680 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Hâssa-i Tophane Zeytinburnu ikinci İdadi Sanayi 45.050 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Alayına
Bazı mevkilerde bulunan ümera ve zabıtana 9.000 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Çini Fabrika-yı Hümâyûnu müstahdemlerine bir maaş 32.557 Yürürlükten kaldırılmıştır.
nispetinde
Hamidiye Etfal Hastanesi müstahdemlerine 29.690 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Malta iftar-ı seniyye hizmetinde bulunan bazı kimselere 76.000 Yürürlükten kaldırılmıştır.
Kağıthane su makinelerinde müstahdem ümera, zabıtan 6.400 İbkâ olunmuştur.
ve neferlere
Toplam 4.908.151
36

Aşağıdaki iftariyelik listesi ise şahıslara özel olarak daha önceleri verilen
iftariyelikleri göstermektedir. Bu iftariyelikler iptal edilmiştir142:
Şahıslar Kuruş Açıklama
Müşir Doktor Nafız Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Operatör Cemil Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Doktor Namık Paşa 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Gureba-yı Müslimin Hastanesi Sertabibi Ahmed Paşa 750 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekteb-i Tıbbiye Muayenehane Müdürü Fehmi Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Sıhıyye Dairesi Eczacısı Raşid Paşa 750 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
4. Daire (?) Şerafeddin Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Tabib Mirliva Yusuf Ziya Paşa 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Topkapı Sarayı Tabibi Kenan Paşa 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Padişah Doktorlarından Mukim Paşa 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Doktor Raşid Bey ile Üç Kişiye 4.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye İmalat Reisi Mustafa Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Donanma Kumandanı Vekili Mehmed Paşa 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahr-ı Fabrika-yı Hümâyûn Ser Mühendisi Ahmed 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bey
Şura-yı Bahriye Reisi Muzaffer Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
İdare-i Mahsusa Meclis Reisi Mehmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Muhakemat Dairesi Reisi Hayri Paşa 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Komodoru Arif Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekteb-i Bahriye Nazırı Hakkı (?) Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Silah-Endâz Taburu Kumandanı Mehmed 7.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Paşa
Makineler Müdürü Miralay Ali Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye Feriki Vodos (?) Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bahriye İmalat Komisyonu Reisi Hüsnü Paşa 5.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Merhum Bahriye Nazırı Paşa Mahdumları Ahmed 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Fazıl Bey, Rüşdü Paşa
İstanbul Vapur-ı Hümâyûnda Binbaşı Cavid Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Rükûb-ı Şâhane’ye Mahsus Vapur-ı Hümâyûn 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Çerahcıbaşı Mustafa Bey
Merhum Bahriye Nazırı Paşa Mahdumu Mustafa Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekatib-i Askeriye Nazır-ı Sanisi Rıza Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.

142
BOA, Y.PRK.HH, nr:36/62, lef:2.
37

Bab-ı Seraskeri Tahsilat Müdürü Ferik Mustafa Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Levazım Reisi Ahmed Afif Paşa 8.600 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
(?) Alayı Kumandanı Süleyman Hakkı Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Baruthane-i Amire’ye Memur Mehmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Müdde-i Umumi-i Askeri Reşid Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Maiyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Müşiri Şakir Paşa 7.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Levazım 4. Şube Müdürü Mustafa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Paşa
Erkan-ı Harbiye 1. Şube Müdür-i Sanisi Paşaya 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Levazımat Dairesi Reisi Sadettin Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye Refakatine Memur Ragıp Paşa 4.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Piyade Dairesi Reis Cemal Bey 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Teftiş-i Askeri Komisyonu Yaveranından Üç Beye 450 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Makam-ı Sadaret Ser-Yâveri Cemal Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hâssa-i Sanayi Alayı 3. Taburu Yüzbaşı Ahmed 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Efendi
Derviş Paşa Mahdumu Ahmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Divan-ı Harp Azasından Selim Paşa 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye 1. Şubesine Memur 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mehmed Ali Efendi
Ferik Sadık El-Müeyyed (?) Paşa 5.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Binbaşı Alaaddin Efendi 1.080 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Serasker Paşazade Süreyya Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Çavuş Ahmed Efendi 700 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ser Müfettiş Cemil Bey 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Topkapı Sarayı Muhafızı Ali Rıza Paşa 7.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ali Rıza Paşanın Damadı ile İki Kardeşine 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Aziziye Karakolhanesine Memur Mustafa Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Memurin-i Müstahdemden Ramiz ve Hasan Beyler 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hademe-i Hâssa Kaymakamı İsmail Hakkı Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Yusuf Ziyaeddin Paşa 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Seryaver-i Esbak Mehmed Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Zabtiye Nazır-ı Zade Neş’et Bey 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Miralay Abdülkadir Bey 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Maiyet-i Seniyye Çavuşlarından İsmail Hakkı Ve 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hasan Sabri Efendiler
Ermeni Patrik-i Sabıkı Partogomiyos Efendi 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
38

Piyade Dairesi 3. Şube Muavini Cemil Bey 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.


Mukim Paşa Pederi Mirliva Salim Paşa 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Karakulak Suyu Muhafaza Memurlarına 450 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Beşiktaş Muhafızı Paşaya 15.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Beşiktaş Muhafızı Paşa Mahdumlarına 6.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Beşiktaş Zabıtasında Müstahdem Efendiler ile 5.000 İbkâ Olunmuştur.
Jandarma Binbaşısına
Binbaşı Ahmed Efendi 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mülazım Nurettin Efendi 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Koca Mustafa Paşa Rüştiye-i Askeriyesi Müdürü 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ahmed Bey
Polis Müdürü Mahzar Bey 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekteb-i Tıbbiye Kapıcısı (?) Tevfik Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ermeni Katolik Patriği Efendiye 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Sultanzade Celaleddin Bey 15.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Mustafa Efendi 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Jandarma Kumandanı Hakkı Paşa 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Telgraf ve Posta Nazırı Efendiye 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Sevkiyat Komisyonuna Memur Yüzbaşı Mehmed Bey 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekteb-i Tıbbiye Ders Nazırı Efendiye 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Muhakemat Dairesi Reisi Hüseyin 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Paşa
Rum Katolik Patrikliği Dersaadet Vekili (?) Efendi 3.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Süryani Patriğine 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Süryani Patriği Rahibi Cebrail 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
(?) Efendi
Mülazım Celaleddin Efendi 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Alay Katibi Mehmed Efendi 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Muhacirin Komisyonu Rıza Paşa 25.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Defter-i Hakani Nazırı Ziya Paşa 25.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Turhan Paşa 25.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Devletlü, Necabetlü (?) 9.385 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hâssa Ordu-yı Hümâyûn Müfettişi Şakir Efendi 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Sultanzade Sami Bey 15.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hamidiye Etfal Hastanesinde Fuad Bey 1.250 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hamidiye Etfal Hastanesinde Hüsameddin Bey 650 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Dersaadet Hahambaşı Efendiye 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
39

Ferik Şakir Paşazadeler ile Damadına 3.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.


(?) Askeriye Nazırı Paşalara 40.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mabeyn-i Hümâyûnda Müteşekkil Tetkik-i Masarıfat 36.600 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Komisyonu Heyetine
Şehr Emini Paşaya 30.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaveran-ı Hazret-i Şehriyari Muhasebecisi Aziz Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Jandarma Meclis Azasından Bülent Paşa 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Dairesine Mensup Zühdü 1.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Efendi
Topçu Numune Alayında Yüzbaşı Osman Efendi 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Süvari-i Ertuğrul Alayı Yüzbaşılarından Serasker 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Paşazade Sami Bey
Bahriye Fotoğraf Muallimi Sami Bey 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Feshane-i Amire Müdürü Galib Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Süvari Feriki Mehmed Paşa 7.300 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ferik Kenan Paşa 5.300 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Miralay Hâlit Bey 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Binbaşı Tarık Bey 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye Miralaylarından Hüsameddin Bey 1.800 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye Miralaylarından Edhem Bey 900 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yüzbaşı Tevfik Bey 400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye Miralaylarından Nizami Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Mekatib-i Askeriye Nazır-ı Sanisi Rıza Paşa 14.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Divan-ı Harb Reisi Reşid Paşa 2.500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Erkan-ı Harbiye Miralaylarından Rıza Paşa 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Merhum Ahmed Eyüb Paşa Mahdumuna 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Maiyet-i Seniyye Erkan-ı Harbiye Müşiri Şakir Paşa 30.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Orman ve Maden Nazırı Selim Paşa 30.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Serasker Paşazade Ziya Bey 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
(?) Paşa 30.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Fethullah Bey 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaver Şehriyari Fehim Paşa 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Efrad-ı (?) 17 Nefere 1.700 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bab-ı Seraskeri Hastanesinde Çavuş Hüseyin Efendi 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Rum Patriği Efendiye 20.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ermeni Patriği Efendiye 20.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
(?) Bey 5.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
40

Rum Patriği Kapu Kethüdası Efendiye 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.


Ermeni Patriği Kapu Kethüdası Efendiye 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Binbaşı Şevki Bey 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hidmet-i Seniyyede Bulunan 4 Zabıta 8.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
(?) Patriği Efendiye 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
(?) Patriği Efendinin Adamına 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Vasıf Bey 2.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Senedat Kalemi Hülefasından Kemal Efendi 500 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Yaverandan Abdürrahim Bey 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Ferik Şükrü Paşa 20.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Bazı Memurlara Birer Maaşları Nispetinde İhsan 28.400 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Buyrulan
Beşiktaş Muhafızı Paşazadeye 10.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Beşiktaş Zabıtasına Memur Vasıf Bey 3.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Hahamhane Kapu Kethüdası (?) Efendi 1.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Zabtiye Nazırı Paşaya 25.000 Yürürlükten Kaldırılmıştır.
Toplam ?

Emlâk-ı Hümâyun’dan değişik şahıs ve kurumlara tahsis edilen maaşlar ile


verilen hediyeler şunlardır:
1. Ruhanî reîslerle maiyetlerindekilere ihsan buyrulan hediyeler.
2. Hayrâttan olup inşaatı ve tamiratı gerekenler için yapılan masraflar.
3. Padişahın yaptığı yardımlar.
4. Hayır kurumlarının düzenlediği balo ve konser gibi faaliyetlerin masrafları.
5. Ecnebi tiyatrocuların yanı sıra Muzıka-yı Hümâyûn’daki yabancı hocaların
maaşları.
6. Çini fabrikası çalışanlarının maaşları ve masrafları.
7. Padişahın izniyle Emlâk-ı Hümâyûn’a dâhil edilecek yerler için ödenen
meblağlar.
8. Padişah vakıflarında görevli kimselerin maaşları ile vakıfların harcamaları.
9. Hamidiye Etfal Hastanesi masrafları.
10. Harem ağalarına ait sandığa verilen paralar.
11. Hereke fabrikasının maaş ve masrafları.
12. Emlâk-ı Hümâyûn’a yerleştirilen ahalinin tohumluk, yemlik, nakit gibi
ihtiyaçlarının yanı sıra mektep, camii gibi gereksinimleri.
41

II- İkinci Meşrutiyet’in İlanıyla Birlikte Emlâk-ı Hümâyûn’dan


Bazısının Maliye Hazînesi’ne Devri

II. Abdülhamid’in mülklerinin önemli miktarı Irak’ta bulunurdu. Ancak; büyük


ve geniş olan bu arazilerden, ziraî ürünlerin depolarda çürütüldüğü, şube memurları
görevlerini kötüye kullanıp menfaat temin ettikleri yahut emlâklar için de olsa gereksiz
harcamalar yaptıkları için yeteri kadar istifade edilememiştir. Oysaki gerek
nizamnamede gerekse çeşitli vesilelerle idarelere gönderilen resmî uyarılarda gelirlerin
nasıl kullanılacağı izah edilmiştir.
Resmî belgelere göre Hazîne-i Hâssa’da meydana gelen zaaflar, özellikle Mikail
Paşa’nın vefatından sonra, uzman olmayan memurların iş başına getirilmesi sonucundan
kaynaklanmıştır. Ayrıca, memuriyet satma meselesinin artmasının da problemlerin
çıkmasında etkili olduğu ifade edilenler arasındaydı143.
Hazîne-i Hâssa ve Emlâk-ı Hümâyûn’un git gide büyüyen teşkilatı gelir-gider
dengesinin korunmasında epey zorluk çıkarmıştır. Memur maaşları, emlâk alımına
ödenen paralar, Emlâk-ı Hümâyûn’a ait yerlerin bayındır bir duruma getirilmesi için
yapılan harcananlar, malî açıdan oldukça büyük bir yük arzetmiştir. Abdülhamid
tarafından dağıtılan atiyyeler ve iftariyelikler, bu güç durumu daha da sancılı bir
vaziyete sokuyordu. Hazîne-i Hâssa’nın malîyesi hiç de iç açıcı değildi. Hazînenin
tahsisat-ı seniyye ve diğer gelir kalemleri harcamalara yetmez bir görünüm almış, bütçe
açıkları ise kapanamayacak bir hâl içindeydi. Bu gidişe çeki düzen vermek amacıyla bir
dizi önlemler alındığı görülmüştür. Bunlar, personel maaşlarının incelenerek fazla maaş
alanların tespiti ve maaşta indirim yapılması, tayinatlar, ev kiraları ve atiyyeler için
ödenen meblağların kesilmesi yönünde olmuştur. Yukarıda verilen listelerde de
görüldüğü gibi iftariyelik ve atiyylerin bir kısmı iptal edilmiştir. Benzer tasarruf tarzı II.
Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre önce yine yapılmıştır. Ancak yetersiz gelen bu
çözümlerden sonra alternatif bir yol olarak; Maliye Haznesi adına Osmanlı
Bankası’ndan alınması tasarlanan borca Hazîne-i Hâssa için gerekli olan kısmın da dâhil
edilmesi düşünülmüştür144. Hazîne-i Hâssa’nın personel maaşı ve öedenmesi gereken
miktar 1 milyon 150 bin liralığı bulmuştur. Bu borç karşılığında ise yaklaşık faizler için

143
BOA, HH. THR, nr:35/1.
144
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 139-141.
42

geliri 400 bini bulan emlâk ve arazinin Maliye Hazînesi’ne devri söz konusu olmuş145.ve
Ohannes Paşa tarafından sunulan teklif Abdülhamid’in onayı ile 27 Ağustos 1324 [9
Eylül 1908] tarihinde hayata geçirilmiştir. Devletin yapacağı isktikraza Hazîne-i
Hâssa’nın borçlarının ödenmesi amacıyla 1 milyon lira daha eklenmesi
146
kararlaştırılmıştır . 1 Eylül 1324 [14 Eylül 1908]’de Sadrazam Kâmil Paşa tarafından
bir tezkere ile padişaha bildirilen bu husus kabul görmüştür147.
Bu karar doğrultusunda Maliye Hazînesi’ne devredilen emlâk, arazi ve diğer
gelirler, yıllık getirileriyle beraber şunlardır:148
Gelirler Yıllık Gelir (lira)
Yanya idaresindeki çiftlikler geliri 20.000
Berat idaresindeki çiftlikler geliri 10.000
Draç idaresindeki çiftlikler geliri 10.000
Ferecik idaresindeki ormanlar haricinde 19.600149
kalan köyler ve mezralar
Babaeski idaresindeki ormanlar haricinde 16.000150
kalan köyler ve mezralar
İnegöl yaylakları haricindeki ormanlar ile 9.577
köylerin geliri
Suriye idaresindeki Nasıriye, Havran, 44.000
Safad, Zavrüzzerka ve Cize çiftlikleri,
köyleri ve arazi ile Hava bataklığı
Akköprü idaresindeki köyler ve ormanlar 5.050
Yalova taraflarındaki Baltacı idaresindeki 3.000
köyler
İzmit idaresindeki köyler ve ormanlar 500
Çatalca idaresindeki köyler, mezralar ve 3.000
baltalık

145
BOA, Y.PRK. HH, nr:39/14.
146
.BOA, İ.Hususi, nr:1326, Ş/33.
147
Düstur, II Tertip, c. I, s. 77–78.
148
26 Ağustos 1324 [8 Eylül 1908] tarihli defterdir. BOA, İ.Hususi, nr 1326, Ş/33.
149
Vasfi Şensözen bu miktarı yanlışlıkla olsa gerek 10.000 şeklinde göstermiştir. Ayrıca bu bilgilere
Maliye’de çalışmaları esnasında ellerine geçen dosyalardan elde ettiklerini söylemiştir. Bkz. Vasfi
Şensözen, a.g.e., s.66.
150
Aynı şekilde bu miktarda 10.000 olarak yazılmıştır. Vasfi Şensözen, a.g.e., s.66.
43

Haleb idaresindeki Menbiç kasabasıyla 48.700


Hamr arazisi ve tüm mîrî tekâlif ve
mürettebat
Selanik idaresindeki Kavala şubesine 13.700
bağlı köy, mezra ve kışlakların geliri
Bağdad idaresindeki Caare, Ebûgarib, 85.750
Mahmudiye, Museyyib, Mahrut,
Cerbuiyye ve bunlara tabi mukataalar
dışındaki mukataaların geliri
Ammare idaresi kapsamında Ammare’de 41.700
Dicle nehrinin Çahle kolunda Çahle,
Cerib, Ada-i Sagir, Sabuncuzade arazisi,
Behase, Acilüssad arazisi, Şat ve tevabii
Kelîle ve Müşerreh ve tevabii, Ceyyibe,
Makriyye, Ebter mukataaları ile Basra
hurmalıkları haricindeki mukataalar ve
Cezayir, Havri ile Necid Sancağı’ndaki
emlâk, arazi ve hurmalıklar
Musul idaresindeki tüm köy, mezra, 54.300
ormanlar vesaire
Kudüs idaresindeki arazi ve mezraların 1.000
tekâlifi-i emîriyesi
Bizgazi Sancağı dâhilindeki zeytinlikler _
(Hazîne-i Hâssaca bakımı yapılamayan bu
araziler, maliye tarafından imarına özen
gösterildiği zaman iyi bir gelir elde
edilebilir)
Aydın çiftliklerinin hisse-i emiriyesi 18.470
Alemdağı’ndaki vakıf orman (aidiyeti _
itibariyle Evkaf Hazînesi’nin idaresine
geri verilmesi)
Toplam 404.347
44

Nakledilen bu yerlere ait tekâlif-i emiriyye daha önce de bahsedildiği gibi


Hazîne-i Hâssa namına toplanmaktaydı. Bu işlem sonucunda tahsil edilecek vergiler
Maliye Hazînesi kasasına girecekti. “Dolayısıyla eskiden beri Osmanlı Devleti’nin dış
hazinesi tarafından toplanan ve Sultan II. Abdülhamid’in saltanatından itibaren emlâk-ı
Hümâyûna dâhil olan yerlerden Hazîne-i Hâssa adına tahsil edilen tekâlif-i emiriyye bu
suretle aslına dönmüştür”151.
Maliye’ye terk edilenlerin listesinin yanı sıra Hazîne-i Hâssa’nın uhdesinde kalan
emlâk-ı hümâyûnun listesi de verilmiştir. Bu sıralamaya göre emlâklar şunlardır152:

Emlâk-ı Hümâyûn Yeri ve Cinsi Yılık Geliri (Lira)


İstanbul ve Bilâd-ı Selâse (Galata, 13.000
Üsküdar ve Eyüp)’de bulunanlar
İstanbul civarındaki çiftlikler (vâridatı sırf 10.000
tekâlif-i emiriyyeden ibaret bulunan Eyüp
civarındaki Hamidiye Köyü hariç)
Selanik idaresindeki emlâk ve akar 8.000
vâridatı ve mal sahibi sıfatıyla istifa
kılınan toprak kirası ve hususî ormanların
hususî nizamı mucibince sahiplerine ait
ağaç bedeli (vâridatın külliyeti itibariyle
tekâlif-i emiriyyeden ibaret olan Kavala
şubesi bundan istisna edilmiştir)
Selanik rıhtımından hazineye ait olan 4.500
hasılât
Mihaliç çiftliği ile teferruatından olan 10.000
Bursa İpek Fabrikası ve Keşiş dağındaki
yalnız agnam yaylakları (vâridatı tekâlif-i
emiriyyeden olan bu dağdaki köyler ve
ormanlar müstesnadır)

151
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 143; Vasfi Şensözen, a.g.e, s. 67.
152
Vasfi Şensözen, a.g.e., s. 67-69.
45

Selanik ve Ferecik idarelerindeki 2.400


dalyanların balık avı resminden maada
kiraları
Medine’de bulunan emlâk ve arsalar geliri 200
Yalova hamamlarıyla Yalova’daki Baltacı 1.500
Çiftliği (vâridatı tekâlif-i emiriyyeden
ibaret olan bu civardaki köyler ve
ormanlar müstesnadır)
Bağdad’da Caâre, Ebûgarib, Mahmudiye, 25.000
Museyyib, Mahrût ve Duceyl, Cerbuiyye
ve tevabii mukataalarında mal sahibi
sıfatıyla Hazîne-i Hâssa’ca istifa
olunmakta bulunan toprak kirası
Ammare’de Dicle nehrinin Çahle kolunda 40.000
Çahle, Cerib, Ada-i Sagir ve Behase, Şat
ve tevabii, Kelîle, Müşerreh ve tevabii,
Makriyye, Ebter mukataaları ile Sabuncu,
Acîlüssaad arazilerinde mal sahibi
sıfatıyla istifa olunmakta bulunan toprak
kirası
Aydın vilayeti dahilindeki çiftlikler ve 10.000
merbutatından mal sahibi sıfatıyla istifa
olunmakta bulunan toprak kiraları ve akar
vâridatı
Haleb çiftlikleri ve merbutatından yalnız 31.000
mal sahibi sıfatıyla alınmakta bulunan
toprak kirası ve akar vâridatıyla dalyanlar
kirası (vâridatı tekâlif-i emiriyyeden ibaret
olan Menbiç kasabasıyla Hamr arazisi
müstesnadır)
Suriye’de Hama, Humus, Balyan ve 22.000
Res‘ülayn çiftlikeriyle merbutatından mal
46

sahibi sıfatıyla alınmakta bulunan toprak


kirası ve akar vâridatı
Basra’daki hurmalıkların hisse-i 10.000
emiriyyesinden maada mal sahibi sıfatıyla
alınmakta bulunan hisse
Yenişehir çiftlikleri 2.400
Kudüs Sancağı dâhilindeki emlâk-ı 6.000
seniyyenin tekâlif-i emiriyyeden gayri
geliri
Ferecik ve Babaeski idareleri dahilinde 4.000
bulunan ormanlarla zeytinliklerin rüsûm-ı
miriyyeden maada hususî orman sahipleri
gibi alınan vâridat
Toplam 200.000

Maliye Hazînesi ile Hazîne-i Hâssa arasında, bu devir teslim işleminden sonra,
birtakım problemler çıkmıştır. Maliye’ye geçen emlâkın nakil tarihinden önceki döneme
ait gelirlerin hangi hazine tarafından tasarruf edileceği ile Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne
bağlı ve bazı hayrat müberrat işlerinde görevli personelin maaşlarının ödenmesi bu
problemlerdendi. Hazîne-i Hâssa maaşları Maliye’nin ödemesi gerektiğinde ısrar
ederken Maliye Hazînesi yalnızca kapsamına intikal edilen yerlerdeki personelin
maaşlarını vereceğini belirtmiştir. Yapılan araştırmaların gösterdiğine göre; emlâk ve
arazinin çoğunluğunun tekâlif-i emiriyyeden oluşması dolayısıyla bunların hem o seneki
hem de bakayasının Maliye Hazînesinde toplanması gerekmekteydi. Devredilmiş
emlâkın bakaya kalanları ise 27 Ağustos 1324 [9 Eylül 1908]’ten öncesine ait olanların
toplanması Hazîne-i Hâssa’ya, bu tarihten sonrakiler ise Maliye Hazînesi’ne
bırakılmıştır. Hayrat ve müberrat işleriyle sorumlu personelin maaş konusuna gelince; o
da Hazîne-i Hâssa’nın malî durumunun kötü olması dolayısıyla maaşların Evkâf-ı
Hümâyûn Hazînesi gelirlerinden karşılanması yoluna gidilmiştir153.
Hazîne-i Hâssa uhdesindeki madenlerden bir kısmı da aynı şekilde Maliye
Hazînesi’ne geçmiştir. Bunlar; Yanya Vilayeti’ndeki Senice zift madeni, Senice

153
Arzu T. Terzi, a.g.e., s. 145-146.
47

çiftliğinde petrol madeni; Hüdavendigâr Vilayeti’nde Göynük Çiftliğinde antimon


madeni, Taşoz’da çinko, demir, simli kurşun ve bakır madenleri, altınlı bakır madeni;
Taşoz’un kuzeydoğusunda liman ile Botamya iskeleleri arasında bulunan beyaz mermer
taşı madeni; Adana Vilayeti İçel Sancağı’na bağlı Anamur Kazası mülhakatından
Selendi nahiyesinde keşf edilen simli kurşun, bakır, çinko, antimon ve demir madenleri;
Trabzon Vilayeti’nde Lazistan Sancağı muzafatından Hopa Kazası’na tabi Peronit ve
Pançolu köyleri dâhilinde keşf edilen bakır, simli kurşun, çinko ve manganez madenleri;
Van Vilayeti’nde Bargiri kazasında neft madeni; Adapazarı’nda somaki taş madeni;
Aydın Vilayeti’nde Bodrum kazasında çinko ve simli kurşun madenleri, Karaburun
kazası Kiranca ve Karaağaç mevkilerinde civa ve Kalamina boya madenleri ve arazisi,
Tire kazasında Kırkkilise nahiyesinde civa madeni, Çal kazasında Dâîler çiftlik-i
hümâyûnu dâhilinde amyant madeni, İzmir yakınında Seydiköy kömür madeni, Salihli
ve Sart havalisinde altın madeni ile sair madenler; Akabe körfezinde Ziya nahiyesinde
Hamidiye ve Sultaniye karyeleri havalisinde borasit madeni; Musul ve Bağdad
havalisindeki kömür madenleri; Bâbülmendep civarında kain Cebelü’t-tuyur ile Bahr-i
Ahmer’in sair mevkilerinde kuş gübresi ihraç ve satış imtiyazı; Hasbiya hamr madeni;
Selanik Vardar nahiyesinde Lanya köyü hududunda çeşitli maden ve aynı nahiyedeki
Boşnak ve İstanoh çiftlikleri dahilinde çeşitli madenler, Avrethisarı ve Langaza
kazalarında simli kurşun ve antimon madenleri, Avrethisarı kazasında altın madeni,
Vidin kazasında arazi-i seniyye dâhilinde krom madeni; Konya Vilayeti dahilinde
Kuztepe, Bilecek ve Çizme’de cıva madeni; Edirne Vilayeti dâhilinde Dedeağaç
sancağında hamr ve petrol madenleri; Beyrut Vilayeti dâilinde asbiya dışındaki asfalt ve
hamr madenleri; Suriye Vilayeti dâhilinde asfalt, hamr ve petrol madenleri; Musul
Vilayeti dâhilinde petrol madeni; Bağdad Vilayeti’nde petrol ve neft madenidir154.

154
.BOA, Y.MTV, nr:313/27.
48

İKİNCİ BÖLÜM

BASRA EMLÂK-I HÜMÂYÛN İDARESİ

I- Basra Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Merkez İdare ve Personel

II. Abdülhamid’e ait Basra Vilayeti’ndeki emlâka dair her türlü muamele 1303
[1887/1888] tarihine kadar Bağdad’da bulunan Emlâk-ı Hümâyûn İdâresi’nce
gerçekleştirilmiştir. Ancak; zamanla gerek Bağdad gerekse Basra’da padişah şahsında
toplanan mülklerin giderek artması bunların işletilmesini güçleştirdiğinden, Basra’da
ayrı bir idare kurulmasına karar verilmiştir. Bu kararın verilmesinde bölgedeki arazilerin
çoğunun büyük parçalar hâlinde bulunması ve ahalisinin büyük bir bölümünün
aşiretlerden oluşması da etkili olmuştur.
Basra’da ayrı bir idarenin kurulmasına ihtiyaç duyulması üzerine burada bir
komisyon teşkil edilmiştir. Bu nedenle Hazînede’den Bağdad şubesine gönderilen
emirde burada yürütülmekte olan emlâk ve kayıt işlemlerine dair bilgilerin Bağdad
şubesinden Basra idaresine devr edilmesi istenmiştir. Ayrıca emlâkların hangi mevkide
olup hangi komisyon tarafından idare edildiği hususunun da beyanı istenmiştir155. Bunun
üzerine Hazîne-i Hâssa’ya bir defter gönderilmiştir. Bu deftere göre Ammare Sancağı
dâhilinde bulunan Çahle, Şat, Müşerreh ve ona bağlı mukataalar, Malûmü’l-Kıt‘ât
Senevî? arazisi, Tis‘an ve Adfiye?, Felha Düneynat-ı Gazebe ve Ahder mukataaları
Basra Komisyonu tarafından yönetilmiştir. Necid’deki emlâkın müstakil müdüriyet ile
komisyon tarafından idare edildiği anlaşılmaktadır156. Aşağıdaki tabloda araziler ve
mevkileri gösterilmiştir157.

155
Hazîne’ce istenen bu defterin kısa sürede mükemmel bir şekilde hazırlanmasının imkânsızlığı beyan
edilerek, sadece Basra Vilayeti’ndeki emlâkın listesi (Necid’deki emlâkın sadece Katıf bölgesi)
hazırlanmıştır. BOA, HH. THR, nr:158/40, Lef:4.
156
Liste 15 Teşrîn-i Sânî 1303 [27 Kasım 1887] tarihlidir. Duceyle, harap ve ziraat yapılamayan bir yer
olarak nitelendirilmiştir. Aynı vesika, Lef:1.
157
Bunlar haricinde 93 arazi daha vardır. Bunlar haricinde 93 arazi daha vardır. Aynı vesika.
49

Basra Merkez Komisyon Tarafından İdâre Edilen Araziler


Devasir Nahlistânı Âmiye Nahlistânı Dua'yci Nahlistânı
Kavsî Nahlistânı Süleymaniye Nahlistânı Uşar'daki arsa, arazi
TOPLAM 6
Ammare Komisyonu'na bağlı arazi ve mukataat

Nefs-i Ammare idaresi


Ebter Mukataası Müntecisi Arazisi Çebise Arazisi
Cureyt Mukataası Zuheyrâ Arazisi Mugayriyye Arazisi
Tis'anAvfiyye Arazisi Ebu-Zueyr Arazisi Huneysa Arazisi
Ada-i Sagir ve tevabi Ebu'l-Fâc Arazisi Şelbe Arazisi
Ebucîr Arazisi Ebu Tura Arazisi Bağl Arazisi
Nuheyr Arazisi Ebu Ci'âb Arazisi Fahiriyye Arazisi
Ebu Kusve Arazisi Ümmü Hadra Arazisi Çerârat Arazisi
Falha Arazisi Umiyye Arazisi ümmü'r-Rîş Arazisi
Deniyân Arazisi Ümmü Hadk Arazisi Ebu Hallan Arazisi
Garbiyye Arazisi Derde (?)Arazisi Ebu Rumman Arazisi
TOPLAM 30
Çahle İdâresi'nde bulunanlar
Behase Mukataası Müleysân Arazisi Aşua Arazisi
TOPLAM 3
Müşerreh İdâresi'nde bulunanlar
Halfâye Arazisi Ümmü Dîkânî Arazisi Bu Gamme Arazisi
TOPLAM 3
Ahder İdâresi
Ümmü Islaa Arazisi Habî Arazisi Salbukiyye Arazisi
Ümmü Gatna Arazisi Harîr Arazisi Cefcâka Arazisi
Lekâke Arazisi Kemiyet Arazisi Ketebe Arazisi
TOPLAM 9
Şat memuriyeti
TOPLAM 46
Necid Müdüriyeti Dahîlinde Bulunan Emlâk ve Arazi
Katîf Kazâsı Debiyye
Karyesi
Kaydarü'l-Müsehdâr
El-Taf Arazisi
Arazisi
Eldarıkiyye Arazisi El'vâm Arazisi Daltiyye's-Sevk Arazisi
50

El-Gurrâb Arazisi Elfeşice Arazisi Sakıyyu'ş-Şûr Arazisi


Elbu Rediyyeti Arazisi Elsaniha Arazisi Elmedyun Arazisi
Es-Sabağı Arazisi
TOPLAM 13
Tevbiye Karyesi
El-Ammare Arazisi Hâhıyyete Arazisi El-Ganâyim Arazisi
El-Harîre Arazisi El-Suvâdî Arazisi Senrebü'l-Keys Arazisi
Ümmü'l-Hazkân Arazisi El-Halîsi Arazisi Ümmü'l-Selmî Arazisi
El-Feş'miye Arazisi Bâb Reddâr Arazisi El-Müsâğri Arazisi
Has'riye Arazisi
TOPLAM 13
Buhâri Karyesi
Hace Eş-Şûk Arazisi El-Cafere Arazisi Hâkıye Helâl Arazisi
Es-Sabiyha Arazisi (?) El-Varikiyye Arazisi
(?) Çenişi Arazisi Er-Rahiyye Arazisi Ümmü Sekine Arazisi
El-Mezbu' Arazisi Neyt-i Hüsn Arazisi Es-Seyha Arazisi
El-Meştiye Arazisi El-Vakîf Arazisi Hâkıb El-Kasîb Arazisi
El-Âmire Arazisi El-Kerîs Arazisi El-Kiniz Arazisi
(?) Düvâre Arazisi El-Vakif Arazisi
Nuâmi Arazisi Ulâyık Arazisi Bâb Eş-Şenin Arazisi
Bediâ Arazisi El-Makbere " Şarbü'l-Nevâyid Arazisi
El-bistan Arazisi (?) (?)
(?)
TOPLAM 31
Kadîh Karyesi
Ümmü Süleyman Arazisi Takîfü'l-Camu' Arazisi Bâ El-Selmî Arazisi
El-Avniye Arazisi Şerb Arazisi El-Cerîb Arazisi
Savbiye Arazisi Nevliyye Arazisi Ümmü'l-Berc Arazisi
El-Şişey Arazisi (?) Eş-Şey'iyye Arazisi
Ümmü'l-Hayyan Arazisi El-Ammare Arazisi El-Bedayi' Arazisi
TOPLAM 15
Avamiye Karyesi
Henâhıyyet Arazisi El-Avniye Arazisi El-Faziliyan Arazisi
El-Bedâyia Arazisi (?) şimali Arazisi (?) Cenubu Arazisi
El-Devâhi El-Cevherine Ümmü Eş-Şiran Arazisi Keremeyn El-Kazı Arazisi
Şatîb Ehân Arazisi El-Seyha Arazisi El-Vasita Arazisi
Şerbü'l-Darumi Arazisi Şiye'l-Mezbu' Arazisi Es-Sakle Arazisi
51

El-Müseyhalı Arazisi Er-Ruheyl Arazisi El-Mukiseha Arazisi


El-Har Arazisi Hazribât-ı Şarkiye Arazisi Hesavuş Arazisi
El-Harîr Arazisi Tefîz Arazisi El-Menkûle Arazisi
(?) El-Kayes Arazisi Bahrü'ş-Şarkî Arazisi
Bahrü'l-Garbî Arazisi Teceyceri Arazisi Rabü'l-Beyhıye El-Garbî
Cağ Urfan Arazisi Zehude El-Behime " (?)
Satrü'l-Kû' Arazisi Beviyye El-Garmi Arazisi Suriye Arazisi
Fuleyfele Arazisi (?) (?)
(?) (?)
TOPLAM 41
Sufude Karyesi
Ümmü Kâmaş Arazisi El-Haksah Arazisi El-Muhal Arazisi
Ümmü'l-Hamîr Arazisi El-Kiryâs Arazisi Eş-Şitân Arazisi
El-Irakıyye Arazisi El-Halîle Arazisi El-Mukvâdine Arazisi
Es-Sabeyha El-Mukerreza Arazisi Elharatü'ş-Şimali Arazisi
Ebunu' Arazisi El-Harüt Cenubî Arazisi El-Ufâri Arazisi
Ebu Uleyye Arazisi Selfet horu Hahıyye El-Cebîl
Bâbü's-Serrâ' Gurâfe El-Kartâsiye Arazisi
TOPLAM 21
Şevike Karyesi
El-Biyyetini Kaddavî Hahıyyet Salih
El-Ammare Şerbü'l-Ammare El-Medirese
(?) El-Müdlete El-Amame
Sunre El-Alakıyan El-Kasîm
Ümmü Danîn Ed-Gayime Bedia
Kıt'at-ı Bedri (?) El-Gazvâniye
Bâb İbn Dürreb El-Mzeyyime (?)
Dehimü'ş-Şarkî El-Bevîb Meşhâmiyet şimali
Meşhâmiyet cenubi El-bedi' Cem'aniye Suveycan
TOPLAM 27
Havildiye Karyesi
El-Hamdânî (?) Şimali (?) Cenubi
Hahıyyetü'ş-Şeyh Bâb Elakra' Elagayluk
Sehmü'l-Mukasîm Ümmü Cemâl Cebîha Şebt
Sehmü'r-Rüfeyân Sahıyye şerbü'l-Mukasîm (?)
(?) HâHıyyetü's-seyl El-Farsiye
El-Kûkeyb Et-Tuval Birinci Et-Tuval İkinci
52

Et-Tuval Üçüncü Sediryanü'ş-Şeriyye (?)


Sahıyyetü'l-Case hâhıyetü's-Sa'yede Hâhıyyetü't-Ta'm
Kıt'atü'l-Latif
TOPLAM 23
Caderîn Karyesi
Sevidü'l-Leyl Ümmü Beçâri Ümmü El-Ukûr
Çendud Buyyeb El-Mufisa Mübareki
El-Bâbü's-Sabâiyye El-Cins El-Bedrâni
Er-Remiş Ebu Çevalik El-Hayrat
El-Ceyune El Sevidi Mezîr' Abdülmenâm
Hahıyyet Elbedu Ümmü'l-hayzeni El Gıraf
Gırafetü'l-Hasime El-Mezîr' El Makbeiye
(?) Ebu Süleysi (?)
El Harîr Ümmü Hasâb Şerbü'r-rüşd
El Hamidet
TOPLAM 28
Hıllet-i Muhiş Karyesi
Elcâmi' Cenûbu Kıt'ası El Mazlûm El Mezbû'
(?) Hâhıyyet El-Ayn Hâhıyyet Ukl
El Debriye El Mukayremiye Ümmü Karîn
(?) Şerü's-sevic Bâb-ı Cerâh
El Berrâh Ebu Uysa El Cîzre
Şerü's-setveri Elfevahi Elmaârekiyye
Elmünehsi Kıt'at-ı Cami' Şimali Kıt'at-ı Cami' Cenubu
Elcezire Umâran Elzarif Elıyyaş
Tafkilik Elmukyel Cemâle
Elazîri

Basra Vilayeti’nde bulunan emlâkın idaresi, burada teşkil edilen Emlâk-ı


Hümâyûn Dairesi vasıtasıyla yürütülmekteydi. Bu daire, emlâkın idaresine dair
müzakerelerin yapılıp karara bağlandığı bir komisyon ile bütün yazışmaların
gerçekleştiği tahrirat kalemi ve işletmenin hesaplarının tutulduğu muhasebe kaleminden
oluşmaktaydı.
53

1- Basra Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu

İdarî mekanizmanın ana gövdesini komisyon oluşturmaktaydı. Resmî ifadeye


göre komisyonun oluşum nedeni, özellikle bu bölgenin bazı yabancı devletlerin iştahını
kabartması sebebiyle toprakların güvence altına alınması amacıyla padişah mülküne
dâhil edilmesine özen göstermek ve gerekeni yapmak olarak açıklanmıştır158. Söz
konusu komisyonun bunların yanı sıra padişah emlâkının nizamnameye uygun şekilde
idaresinin gerçekleştirilmesini sağlaması da gerekirdi. Komisyon; reîs159, müdür ve
azalardan müteşekkildi. Reis, komisyonun her türlü işinden birinci derecede
sorumluydu. Bu bağlamda memurların komisyona düzenli şekilde katılmalarını sağlar ve
görüşmeleri dikkatle takip ederdi.
Komisyonda görüşülecek hususlar müzakere edildikten sonra oylama yapılarak,
çoğunluğun kararı kaydedilirdi. Ancak, oylama sonucunda bir eşitlik söz konusu olursa,
reisin görüşü doğrultusunda karar verilirdi. Alınan bu kararlar deftere kaydedilerek
komisyon üyeleri tarafından imzalanır; itirazı olan varsa itirazını şerh düşerek imzalardı.
Komisyon, tartışmaya sunulan konuların neticelerini Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne bildirir,
onaylandıktan sonra ise nezaretten gelecek karara bağlı olarak hareket ederdi.
Emlâk-ı Seniyye’nin gelir ve giderlerini kapsayan aylık ve yıllık muhasebe
cetvelleri düzenlenirdi. Bu kayıtlar birtakım tetkiklere160 tâbi tutulduktan sonra
hazırlanan bütçe ile beraber Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne gönderilirdi. Nezarette de
gerekli incelemeler yapıldıktan sonra padişaha izin alınmak üzere sunulurdu.
Komisyon, senedi ve haritası bulunmayan Emlâk-ı Seniyye senetlerinin
düzenlenmesini, haritalarının çizilmesini ve demirbaş defterlerinin muntazam bir şekilde
tutulmasını sağlamakla da vazifeli olup bu bilgileri Hazîne-i Hâssa’ya gönderirdi.
Hazîne-i Hâssa’ya giden bu tür evraklar Hazînenin kuyudât kaleminde kayıt edilip
saklanırdı161.

158
27 Muharrem 1302 [M. 16 Kasım 1884]. BOA, Y.PRK. HH, nr:14/52.
159
1308, 1309 tarihlerinde Komisyon Reisi olarak Müşir Hidayet Paşa, 1314 tarihinde ise Vali Mahmud
Hamdi Paşa bulunuyordu. Bkz. Salnâme-i Vilayet-i Basra 1308; 1309; 1314.
160
Necid Sancağı’nın 1307 senesi ayniyat cetvelinin Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu’nca incelenmesi
sonucunda, Hofuf mukataası malından olup ayniyat cetvelinde çeltik ile hurmanın 27 kıyye 100 dirhem
fazla, 1082 kıyye 50 dirhem ise noksan gösterildiği tespit edilmiştir. Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/34.
161
BOA, Y.PRK. HH, nr:8/26, Lef:1/1.
54

Kiraya verilen arazi-i seniyyenin kira bedellerinin zamanında ve tam olarak


ödenmesinin yanı sıra bu arazilerin hâsılatının kaybını önlemek de komisyonun
yükümlülükleri arasındaydı. Ayrıca bu arazilerden kiraya verilecek olanlar tespit
edilerek müzayedeye çıkarılır, ihaleyi alan kişinin güvenilir kefil göstermesi durumunda
mukavelename yapılırdı. Bu mukavelenameler belediye kontrat dairelerinde tasdik
ettirilmeliydi162.
Komisyon, arazi-i seniyye idarelerindeki mevcut demirbaşların yenilenmesi ve
sayılarının arttırılmasının yanı sıra tohum ve hayvan cinsinin ıslaha ihtiyacı olup
olmadığını hususî memur yahut müfettişler aracılığıyla belirler, hazırlanan raporu
Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne gönderirdi.
Komisyonun en önemli vazifelerinden biri de ziraat alanlarının genişletilmesine
ve buralardaki ziraî faaliyzetlerin ilerlemesine yönelik çalışmalar yaparak bunları
Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne bildirmekti.
Padişahın iradesi ile Avrupa’dan getirtilerek arazi ve çiftlikât-ı hümâyûnda
istihdam edilen memurların faaliyetleri ile icraatları özel bir memur vasıtasıyla
denetlenirdi.
Komisyon’un işleyişine belki de en fazla katkıda bulunan personel müfettişlerdi.
Emlâk-ı Hümâyûn İdaresinde bulunan müfettişler, geçici ve daimî olmak üzere iki kısma
ayrılmaktaydı. Daimî müfettişler padişah iradesi ile tayin olunurken geçici olarak
personele dâhil edilenler komisyon kararı ve Hazîne-i Hâssa’nın uygun bulmasıyla tayin
edilirdi163. Müfettişler gerek merkez idarede ve gerekse merkeze bağlı şubelerde
istihdam edilen memurların incelenme ve denetlenmesinden sorumlu olup Hazîne-i
Hâssa Nezareti’ni memurlar hakkında bilgilendirirdi.
Müfettişlerin vazifeleri arasında, tamir ve inşaata muhtaç yerlerin muayenesi,
keşif defterlerinin hazırlanması ve yapılan keşiflere uygun düzenlemelerin tatbikinin
kontrolü de bulunmaktaydı.

162
Mukavelenamelerin Kontrat Dairesinde tasdik ettirilmesinden dolayı meydana gelebilecek bir tartışma
hâlinde, mahkemeye başvurulması durumunda nakdî ceza uygulanacaktı. Ancak bu ana kadar [H. 17
Ramazan 1297 / M. 24 Ağustos 1880], ne mukavelenameler Belediye Kontrat Dairesinde tasdik ettirilmiş
ne de herhangibir ceza uygulamasına gidilmiştir. Bu sebepten ötürü eski uygulamaya devam edilmesi
hususunda Adliye Nezareti’ne yazı yazılmış ancak karar değişmemiştir. Bkz. BOA, Y.MTV, nr:4/85.
163
Meselâ, Ammare, Bağdad ve Musul Emlâk-ı Hümâyûn işlerinin yoğun olması nedeniyle buralarının sık
sık incelenmesi gerektiği ve aynı zamanda Ammare Komisyonu’na bu nedenden ötürü iki bin kuruş
maaşla bir müfettiş muavininin istihdamına ihtiyaç duyulduğu ifade edilmektedir. Bkz. BOA, Y.PRK.
ASK, nr:164/31.
55

Komisyonun kararı veya gerek görülmesi üzerine arazi-i seniyyeyi dolaşan


müfetişler aşar, ağnam gibi çeşitli Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerinin uygun biçimde
toplanıp toplanmadığını inceler, sonrasında da varidatın Hazîne-i Hâssa’ya eksiksiz bir
şekilde gönderilmesine nezaret ederdi.
Müfettişler, Emlâk-ı Hümâyûn idaresinin kontrol mekanizmasıydı. Şubelerin
talimat ve nizamlara uygun hareket edip etmediği, şubelerdeki defter ve hesapların
istenildiği gibi tutulup tutulmadığı, en önemlisi de emlâk, arazi ve Çiftlikât-ı
Şâhane’deki imar ve ıslah faaliyetlerinin nasıl gerçekleştiği ile varidatın artırılmasına
itina edilip edilmediği gibi hususlarda denetim yapmak başlıca görevleri arasındaydı.
Emlâk-ı Hümâyûn’da istihdam edilen memurların suistimâllerinin görülmesi ve
komisyona bildirilmesi durumunda, gerekli incelemenin yapılması için müfettişler
vazifelendirilirdi. Müfettişlerce gerçekleştirilen incelemeler önce komisyona, oradan da
Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne gönderilirdi164. Padişah mülkünün en iyi şekilde idare
edilmesiyle yükümlü olan Emlâk-ı Hümâyûn teşkilatı, uygulamaları nedeniyle işletme
menfaatlerine zarar veren mülkî idarecileri dahi Bâbâli’ye şikayet ederdi165.
Müfettişler seyyar bulundukları zamanlar maaşları haricinde, harcırah ve bazı
mahallerde zorunluluktan ortaya çıkan masrafları için 20 ila 50 kuruş arasında yevmiye
alırlardı. Bu ek ücret tarifesi komisyonun kararı doğrultusunda Hazîne-i Hâssa
tarafından karara bağlanır, Basra Emlâk-ı Hümâyûn hâsılatından ödenirdi166.
İstihdam edilecek memurların miktarı Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin bulunduğu
mevkiin önemine göre tespit edilirdi. Komisyon, memuriyet ihtiyacını ve bu memuriyete
münasip kişileri belirleyerek Hazîne-i Hâssa Nezareti'ne bildirir, nezaretin onayı ile

164
Müfettiş Ahmed Yaver Efendi’nin incelemeleri neticesinde, Ammare vekili Abdülgani Efendi’nin
memuriyetinde suistimallerde bulunduğu tespit edilmiş ve bu hâlin Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne zarar
verebileceği gerekçesiyle bu kişinin görevden alınması gerektiği Basra Komisyonu’na haber verilmiştir.
Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/5.
165
Meselâ, Emlâk-ı Hümayun’un lâyıkıyla idare edilmesinde zorluk çıkarması nedeniyle Necid
Mutasarrıfı Said Paşa’nın uyarılması için Dâhiliye Nezareti’ne şikâyet edildiği görülmektedir [10 Şubat
1883]. Bkz. BOA, HH. THR, nr:630/3.
166
Harcırah ve yevmilerin mecidi 19 kuruş mu yoksa 20 kuruştan mı hesap edileceği hususunda meydana
gelen karışıklık neticesinde Hazîne-i Hâssa Nezareti’nden 11 Eylül 1897 tarihinde Bağdad ve Basra Arâzi-
i Seniyye Komisyonlarına gönderilen tahriratta mecidi 20 kuruş hesabıyla verileceği bildirilmiştir.
Yevmiye ve harcırah farkları ise geçici vazifelendirilen memurlar ile müfettişlerin seyyar bulundukları
zamanlar için saati 5 kuruştan, zarurî masraflarına karşılık olmak üzere memurların yevmiyelerinin sıfat
ve haysiyetlerine göre 10 kuruş ila 50 kuruş arasında ödeneceği 20 Eylül 1886 tarihli emirle beyan
olunmuştur. Bkz. BOA, HH. THR, nr:183/8.
56

padişahın izni doğrultusunda, bu kişilerin memuriyetlere tayinleri gerçekleştirilirdi167.


Personel maaşları önceleri Hazîne-i Hâssa tarafından ödenirken 12 Mart 1885 tarihinden
itibaren168 Basra Emlâk-ı Hümâyûn hâsılatından karşılanmaya başlanmıştır169.
Memurlara ödenen bu maaşlardan tekaüt sandığı için %5 oranında kesinti yapılmıştır170.
Merkezle şubelere sürekli ve gereğine göre geçici olarak alınan tahsildar, korucu,
ambar emini ve muavin ile odacı Hazîne-i Hâssa’nın izniyle atanırdı171.
İşletme bünyesindeki bağ ve bahçeleri devriye gezerek muhafaza etmek, çiftçileri
denetlemek ve en önemlisi de imara dikkat edilip edilmediği ile Emlâk-ı Hümâyûn’un
mülkü olan sulardan bahçelerin sulanmasına müsaade edilip edilmediğini araştırmakla
sorumlu olan kolcular bulunurdu. Kolcular tamirat işlerini denetlemekle birlikte
komisyon tarafından gerekli görülen icraatları yapmakla da mükellef tutulmuşlardı.
Seniyye’de görevli memurlardan vazifesini kötüye kullanan olabilirdi. Genellikle
şikâyet üzerine haberdar olunan durumların incelenmesi için bir müfettiş
görevlendirilirdi. Yapılan araştırmalar esnasında mercilerin; yani Emlâk-ı Hümâyûn
İdaresi’yle Valilik’in yahut Mutasarrıflık’ın verdiği bilgiler çelişkiler içerebiliyordu. Bu
gibi durumlarda Hazîne-i Hâssa devreye girerek olayın açığa çıkması için Teftiş Heyeti
gönderirdi. İnceleme, Teftiş Heyeti’nin müdahalesi olmaksızın müfettişin sorgusuyla da
çözümlenebilirdi.
İşletme personelinde yönetici konumunda bulunan birisinin vefatı söz konusu
olduğunda en yakında bulunan müfettiş, atanan memurun görev yerine gelinceye kadar
göreve vekâlet ederdi. Ammare Vekili’nin vefatı dolayısıyla bu vazifenin Ammare’de
bulunan Müfettiş Yaver Efendi’ye devri bu duruma bir örnek teşkil eder172.

167
Ammare İşletmesi muhasebe başkitâbetine bir memurun tayin edilmesi hususu Basra Komisyonu’na
bildirilmiştir. Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/3.
168
Emlâk-ı Hümâyûn nizamnamesi [H. 21 Rebiülevvel 1301/ M. 19 Ocak 1884]. Bkz. BOA, Y.PRK. HH,
nr:12/58.
169
Emlâk-ı Hümâyûn müfettişi Yaver Efendi’nin 1311 senesi Kanûn-ı Evvelden [13 Aralık 1895/12 Ocak
1896] 1312 [1896/1897] yılı sonuna kadarki beş aylık maaşının Basra hâsılatından tesviye kılındığı […]”.
Bkz. BOA, HH. THR, nr:627/2.
170
Tekâüd Sandığı 1295 Teşrîn-i Sânîsinde [1879] teşkil edilmiştir. Bu tarihten itibaren Hazîne-i Hâssa ve
ona bağlı dairelerdeki memurlardan %5 oranında kesinti yapılacağı 7 Rebiülevel 1297 [18 Şubat 1880]
tarihinde yazılmışsa da Hazîne-i Hâssa Nezareti’ndeki o sıralarda yapılan ıslahat çalışmaları, uygulamanın
ertelenmesine neden olmuştur. Nitekim Hazîne-i Hâssa ve ona bağlı daireler ile vilayetlerdeki Emlâk-ı
Hümâyûn idarelerinin nizama sokulmasından sonra gerek nezaretteki gerekse Emlâk-ı Hümâyûn
İdareleri’ndeki bütün memurlar Tekaüd Sandığı’ndan faydalanmaya başlamıştır. BOA, İ.DH (İrade
Dâhiliye), nr:80356.
171
Berat Sancağı Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi talimatnamesi [19 Ocak 1884]. Bkz. BOA, Y.PRK. HH,
nr:12/58.
172
1 Receb 1314 [06 Aralık 1896]. BOA, HH.THR, nr:627/72.
57

Mukataalarının İşletme kapsamına alınması yönünde kimi aşiretlerce idareye


ricada bulunulmuştur. Bu gibi durumlarda aşiretin konuşlandırılmasında bir problem
yaratıp yaratmadığı bölge yönetimine sorulduktan sonra gelen cevaba göre hareket
edilmeliydi173.
Abdülhamid yönetiminin hususiyle ilk evrelerinde bedevîlerin iskânı hemen
kabul görmüş hatta bunu destekleyici politikalar dahi uygulana gelmiştir. Bu
politikalardan saymak gerekirse; arazilerin tamir ve bakımı, ticaretin teşviki, nehirlerin
temizlenmesi ve yeni su kanallarının açılması, ücretsiz toprak dağıtılması ile vergi
indirimi ilk akla gelenlerdir174.
İşletme bünyesine dâhil edilecek arazilerin seçiminde, mevkii itibariyle önemli,
Arazi-i Seniyye toprağına sınır bölgeler ve verimli alanlar önceliğe sahiptirler. Bunların
dışında da genel itibariyle arazi alımına önem verilmiştir.
Sultan’ın arazisine bitişik toprakların kiralanmasından ziyade emlâk-ı seniyye
arazilerine komşu verimli toprakların yabancıların eline geçmemesi amacıyla elde
edilmesi yoluna gidilmesi daha çok tercih edilmiştir. Seniyye mülklerinin su
kaynaklarının çıkışını engelleyen arazilerin satın alınmasına özen gösterilmiştir. Bu
topraklar kimi zaman hediye olarak özel şahıslar tarafından veya ödenmemiş borçların
karşılığı olarak da alınırdı. Diğer durumlarda da yeni inşa edilmiş kanalların civarındaki
verimli miri araziler, aksi takdirde kıraç kalacakları gerekçesiyle, işlenmek üzere mavat
statüsünde emlâk-ı hümâyûn arazilerine katılırdı175.

173
Benilam aşiretinin Emlâk-ı Seniyye sınır olması ve İbranîlerden gördükleri baskı dolayısıyla böyle bir
istekte bulundukları ifade edilmekle birlikte gerekli araştırmanın yapılması için Mabeyn-i Hümâyûn’dan
25 Teşrîn-i Evvel 1303 senesinde [6 Kasım 1887] bölgeye bir yazı gönderilmiştir. Bkz. BOA, HH.THR,
nr:37/32.
174
Zekeriya Kurşun, a.g.e, 137-138.
175
Abdülhamid’in toprak alımı ve bunlar üzerindeki tasarrufuna dair Albertine şu bilgileri vermektedir:
“Sultan’ın arazilerine sınır olan verimli arazileri kiralayan şahıslar bu arazileri satmaya zorlanmıştır.
Komşu arazilerde aşiret mensupları arasında meydana gelen sorunlar bile o toprakların Seniyye arazilerine
katılması için yeterli bir neden farzediliyordu. Mülk arazileri kapsamındaki toprakların da Abdulhamid’in
gözünden kaçmamış ve mal sahiplerinin çoğu ya arazilerini terk etmeye zorlanmış veya bu kişilere
topraklarını satmaları için gözdağı verilmişti. Sultan’ın temsilcileri tarafından uygulanan keyfi yetkilere
karşı özel mülkiyet sahipleri güçsüz durumdaydı. Haklarını savunanların hapse atılma ihtimali olduğu gibi
bu şahıslardan en azından birisi topraklarının müsadere edilmesine karşı çıktığı için ölmüştü”. Ancak bu
iddiaları örneklendirebilecek herhangi bir belgeye, çalışma süresince rastlanılmamıştır. Bkz. Albertine
Jwaideh, a.g.m., s. 331.
58

Mekke-i Mükerreme’de ortaya çıkan kolera salgını nedeniyle bölge halkına ve


hacılara yardım maksadıyla Emlâk-ı Hümâyûn memurlarının maaşlarından %1 kesinti
yapılarak buraya gönderilmiştir176.

Memuriyet Memur %1 kesilen Maaş miktarı


Reis Hamdi Paşa 50 5.000 kuruş
Müdür Mehmed Ali Ef. 30 kuruş 3.000 kuruş
Keşf Müdürü Zeki Ef. 10 kuruş 1.000 kuruş
Muhasebe Başkâtibi Cevad Şevki Ef. 15 kuruş 1.500 kuruş
Muhasebe Refîk-i Evveli Mustafa Ef. 7 kuruş 5 santim 750 kuruş
Muhasebe Refîk-i Sânîsi İbrahim Ef. 5 kuruş 75 santim 575 kuruş
Muhasebe Refîk-i Sâlisi Hayri Ef. 300 kuruş 3 kuruş
Sandık Emîni Mehmed Salih Ef. 600 kuruş 6 kuruş
Mesâlih-i Cârîye Mukayyidi Hüseyin Ef. 200 kuruş 2 kuruş
Tahrirat Başkâtibi Seyyid Ahmed Ef. 1.500 kuruş 15 kuruş
Tahrirat Muavini Ragıp Ef. 750 kuruş 7 kuruş 5 santim
Tahrirat Mübeyyizi Davud Ef. 300 kuruş 3 kuruş
Tahrirat Mübeyyizi Refîki Ali Ef. 150 kuruş 1 kuruş 50 santim
Evrak Mukayyidi Salih Ef. 300 kuruş 3 kuruş
Evrak Mukayyidi Refîki Mehmed Salih Ef. 125 kuruş 1 kuruş 25 santim
Komisyon Hademeleri Abbas ve Cevad 300 kuruş 3 kuruş
Komisyon Odacısı Mehmed Ağa 120 kuruş 1 kuruş 20 santim
Ebuşehr Camiinin İmam ve Abdüs Selam Ef. 150 kuruş 1 kuruş 50 santim
Müderrisi
Saray Camiinin İmamı ile Halil ve Ahmed 200 kuruş 2 kuruş
Müezzini Efendiler
Toplam 16.920 kuruş 169 kuruş 20 santim

176
8 Ağustos 1309 tarihli [20 Ağustos 1893]. BOA, HH.THR, nr:620/75, Lef:1.
59

2- İşletme Kalemleri
1) Tahrirat Kalemi

Bu kalem Emlâk-ı Hümâyûn idaresinin her türlü yazı işlerinden sorumluydu.


Başkâtibin idaresinde bulunan kalemde mübeyyiz, mübeyyiz refîki, evrak mukayyidi,
evrak refîki, tahrîrât muâvini, refîk ve refîk-i evvel gibi memuriyetler bulunurdu. Ayrıca
Devasir, Amiye ve Ammare’de bulunan Emlâk-ı Hümâyûn’un yazı işleriyle vazifeli
vekil ve kâtîpler de kalemde bulunan memurlardandı. Yazışmaların burada yapılmasının
yanı sıra evrakların muhafaza edilmesi de kalemin sorumlulukları arasında yer alırdı.
İşletme’nin Hazîne-i Hâssa ile olan haberleşmeleri mazbata ile şube ve çeşitli
mahallerle olan yazışmaları ise telgrafla gerçekleşirdi177.
Başkâtip kalemin idarî sorumlusu olarak memurların vazifelerini tam anlamıyla
icra edip etmediklerini kontrol etmekle yükümlüydü. Ayrıca komisyonda aza olarak yer
alıp burada alınan kararların kaydını tutmakla da görevlendirilmişti.
Kalemdeki memurların görev sürelerinin çoğunun uzun tutulması durumu;
coğrafyaya yabancı kalma, bölgeyi tanımak için zamana ihtiyaç duyma gibi etkenlerden
kaynaklandığı düşüncesini uyandırmaktadır. Aşağıdaki tablo bu düşüncenin hareket
noktasını teşkil etmesi bakımından dikkate değerdir.
Yer adlarının, özellikle arazi isimlerinin yazılışlarında problem çıkabiliyordu178.
Arap kâtiplerin hem Arapça bilmesi hem de coğrafyayı tanımaları nedeniyle işletmede
istihdamları gerekli görülen memurlardan olduğuna hükmedilebilir.
Personel kapsamına alınacak memur kontenjanı ise ihtiyaca göre belirlenmekte
olup maaşları daha önce de değinildiği üzere işletme gelirlerinden ödenmekteydi179.
Tayin edilecek memurlardan kefil istenir; memurun, kefili göstermesi hâlinde kefâlet
senedi düzenlenerek Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne gönderilirdi180. Bu kefâlet senetlerinin
yoklamaları düzenli olarak altı ayda bir yapılmalıydı. Mahallinde yapılan bu yoklamalar
177
BOA, Y.PRK.HH, nr:12/58.
178
Necid’deki Emlâk-ı Hümâyûn’a ait arazilerin isimlerinin yeraldığı Maliye Nezareti’ndeki defter ile
mahallinde [Basra] düzenlenip Bağdad Arazi-i Seniyye Komisyonu’na gönderilen defterdeki mevcut
ayrılıkları gösteren belgede bazı arazi isimlerinin bir defterde zikr edilirken diğerinde zikr edilmediğini,
diğerinde ise aynı arazi adlarının farklı imlâlarla yazıldığı görülmüştür. Bkz. BOA, HH.THR, nr:162/4.
179
Duceyle idaresi ve ona bağlı yerlerdeki kâtipler ile hademelerin maaşlarını gösteren cetvelde Başkâtip
Abdurrahman Efendi’nin maaşı 750 kuruş, Şatra kâtibi Mahmud Efendi’nin maaşı da 300 kuruş olarak
gösterilmiştir [R. 24 Temmuz 1309/M. 5 Ağustos 1893]. Bkz. BOA, HH.THR, nr:12/58; nr:620/101, Lef:1
180
Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu’nda istihdam edilmiş olan memurların kefillerinin isimleri ile küfelât
senetlerinin tarihini içeren cetvel [H. 5 Kanûn-ı Sânî 1308/M. 17 Ocak 1893]. Aynı vesika, Lef:2.
60

komisyona gönderilir, komisyonda yoklama mazbatasının tarihini, memurların


isimlerini, tayin tarihlerini, önceden almış oldukları ve kefillerin isimleriyle ünvanlarının
yazıldığı senetlerin, tarihini içeren bir mazbata hazırlanırdı. Komisyonda onaylanan
mazbatanın bir nüshası burada diğeri ise Hazîne-i Hâssa’da bulunurdu181. Bu diğer
birimlerdeki memurlar için de geçerli bir uygulamaydı.
1314 senesine gelindiğinde [1896/1897] kalemde bazı yeniliklerin olduğu,
aşağıdaki tablodan da anlaşılabilir. Bu yenilikler; mübeyyiz sayısının üçe çıkarılması ile
refîk ve refîk-i evvel memuriyetlerinin kaleme ilave edilmesidir. Daha sonra 1318’de
[1900/1901] meydana gelen değişimde ise kalemin tamamen kaldırılmış olduğu ve
Basra Emlâk-ı Hümâyûn Şubesi’nde bulunan başkâtiple birlikte iki kâtibin vazifelerine
burada devam ettiği görülmüştür.
Basra Vilayet Salnamelerine göre; Emlâk-ı Hümâyûn merkez idaresine bağlı
Tahrirat Kalemi’ndeki memuriyetler ve istihdam edilmiş olan memurlar şunlardır:
T KALEMİ
TAHRÎRÂ

1308 YILI

1309 YILI

1311 YILI

1314 YILI

ME'MUR RÜTBE ME'MÛR RÜTBE ME'MÛR RÜTBE ME'MÛR RÜTBE

Tahrîrât Seyyid El-Seyyid


Habîb Ef. Sâlise Sâlise Sâlise
Bâşkâtibi Ahmed Ahmed
Abbdülm
Mübeyyiz
ecid
Abdülvah
Mübeyyiz
ab
Mübeyyiz Davud Ef. Davud Ef. Davud Ef. Davud Ef.
Evrak Salih Salih
Mukayyid Zeki Zeki Salih Ef. Salih Ef.
i Ef. Ef.

181
Ancak bu usule zaman zaman riayet edilmediği görülmüştür. Bazı memurların aylar öncesinden tayin
edilmelerine rağmen kefalet senetleri düzenlenmemiş olabiliyor yahut kefaletlerinin alınıp alınmadığından
komisyonun haberi olmayabiliyordu. Müntefik Sancağı’na bağlı Duceyle Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin
bu husustan dolayı uyarılması istenmiştir. Aynı Vesika, Lef:3.
61

Tahrîrât
Ragıb Ef. Ragıb Ef. Ragıb Ef.
Muâvini
Mübeyyiz Şevket Hüseyin
Ali Ef.
Refîki Ef. Ef.
Evrak
Münhâl Salih Ef.
Refîki
Refîk İzzet Ef.
Refîk-i Ahmed
Evvel Ragıb Ef.

DEVASİR VEKÂLETİ

Hacı Hacı
Arazi-ı Elhâc
Ahmed Ahmed
Seniyye Müt. Müt. Müt. Müt. Mahmud Sâlise
El-Nu‘ma El-Nu‘ma
Vekili Ef.
Ef. Ef.
Abdurrah
Devasir Abdurrah Abdurrah
man Müt.
Kâtibi man Ef. man Ef.
Ef.

AMİYE VEKÂLETİ

Amiye
Ahmed Ahmed Yasinzâd
Arazi-i Hamid El
Müt. El-Yasin El-Yasin Müt. e Ahmed Müt.
Seniyye Yasin Ef.
Ef. Ef Ef.
Vekîli
Amiye Hamâdi Hamâdi Hamâdi Hamâdi
Kâtibi Ef. Ef. Ef. Ef.

AMMARE VEKÂLETİ

Abdülgan
Vekil Ist.Amire
i Ef.
Muavin İzzet Ef. Kolağası
Abdülha
Muavin
mid Ef.
62

2) Muhasebe Kalemi

Emlâk-ı Hümâyûn’un malî kalemi olan bu birim, başkâtibin başkanlığında idare


edilmekte olup emri altında refîk-i evvel, refîk-i sâni, refîk-i sâlis, refîk, mukayyid ve
sandık emini bulunurdu. Tahrirat başkâtibi gibi muhasebe başkâtibi de komisyonda aza
sıfatıyla görev alırdı182. Emlâk-ı Hümâyûn’a ait her türlü hesap işlerinin görüldüğü bu
kalemde ayrıca şubelerden gelen muhasebe ve cetveller incelendikten sonra hulâsa
pusulaları hazırlanarak komisyona gönderilirdi.
Malî boyutu ile ayrı bir öneme sahip olan İşletme’nin, gelir-gider hesaplarının
tam ve hatasız bir şekilde tutulması gerekmekteydi. Zira bu muhasebe kayıtlarına göre
hazırlanan bütçeler doğrultusunda keşf ve araştırması yapılan her türlü icraatın
gerçekleşmesi mümkün olabilmekteydi. Padişah mülklerinden elde edilen gelirlerin
büyük bir kısmı mahallinde harcanır, ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ise kalan miktar
merkez idareye gönderilirdi.
Bu kalemde memur olarak görev yapan kişiler, aşağıdaki tabloda da görüleceği
üzere, uzun müddet vazifelerini yerine getirmişlerdir.
Hâsılatların korunması için zaman zaman geçici memurlar da idarede
konumlandırılıyordu. Bu kişilerin isimleri, tayin tarihleri ve ücretlerini içeren defter bu
kalemde düzenlenerek merkez idareye oradan da Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne
gönderilirdi183.
Emlâk-ı Hümâyûn’a ait malî kayıtların diğer muhasebe hesaplarından ayrı
tutulması ve gelirlerinin başka kazançlarla karıştırılmaması, idarelerin dikkat etmesi
gereken hususların başında gelmekteydi. Bu husus defalarca Emlâk-ı Hümâyûn
idarelerine yazılmıştır184. Hazîne-i Hâssa ile Emlâk-ı Hümâyûn’un birbirleri adına sarf
ettikleri miktarlar her iki tarafın muhasebe kaleminde ayrı ayrı tutulmaktaydı. Kayıtların
birbirinden bağımsız tutulmasındaki amaç tarafların hukuk ve varidatının korunmak
istenmesiydi185.

182
1311 ve 1314 tarihlerinde bu başkâtiplere komisyonda aza sıfatıyla rastlanılmıştır. Bkz. Basra Vilâyet
Salnâmesi 1311; 1314.
183
Ammare komisyonunun merkez dairesi ile şubelerinin 1315 [1889/1990] yılı hâsılatının korunması ve
ağnam tadadı için görevlendirilen memurların tayin süreleri ile ücretlerini içeren liste için bkz. BOA,
HH.THR, nr:513/162.
184
BOA, Y.PRK.HH,nr:10/57; 8/51 [7 Kasım 1881]; nr:10/16; ayrıca Haleb’deki Cebel-i Ays çiftliğinin
öşür bedeli de bulunmaktadır [21 Kasım 1882].
185
BOA, Y.PRK.HH, nr:270/35.
63

Varidat, Hazîne-i Hâssa Nezareti veznesinde Emlâk-ı Hümâyûn’a ait sandıkta


korunurdu. Sandık mevcudu, belli metotlar çerçevesinde tutulan vezne defterine
kaydedilerek başveznedar, vezne kâtibi, Emlâk-ı Hümâyûn muavini ile kalem müdürü
tarafından mühürlendikten sonra hulâsa pusulaları nezarete gönderilirdi. 500 liradan
fazla olan hâsılat padişaha takdim edilirken bu miktardan az olan kazanç veznede
biriktirilir, ay sonunda ise yukarıda adı geçen memurlar tarafından tanzim edilen
defterlerden biri padişaha, diğeri Hazîne-i Hâssa muhasebesine, bir diğeri ise Emlâk-ı
Hümâyûn kalemine verilirdi.
Basra vilayet salnamelerine göre Emlâk-ı Hümâyûn merkez idaresine bağlı
Muhasebe Kalemi’ndeki memuriyetler ve istihdam edilmiş memurlar şunlardır:

1308 YILI 1309 YILI 1311 YILI 1314 YILI

ME'MÛR RÜTBE ME'MÛR RÜTBE ME'MÛR RÜTBE ME'MÛR RÜTBE

Bâşkâtib Cevad Ef. Sâlise Cevad Ef. Sâlise Cevad Ef. Cevad Şevki Ef. Sâlise
Hacı Mustafa
Refîk-i Evvel Mustafa Ef. Mustafa Ef. Ef. Hasan Ef.
İbrahim İbrahim
Refîk-i Sâni Hilmi Ef. Hilmi Ef. İbrahim Ef. İbrahim Ef.

Refîk-i Sâlis Sabri Ef.

Refîk Sabri Ef. Sabri Ef. Hüseyin ve Ali Ef.

Mukayyid Hüseyin Ef.

Sandık Emîni Salih Ef. Mehmed Salih Ef.

Emlâk-ı Hümâyûn gelirlerinin toplanmasında görevli memurların çoğu askerî


zümredendi. Sadece gelirlerin toplanmasında değil arazilere dair yahut imar edilecek
herhangi bir yapı için gerekli ölçümler ve haritaların hazırlanması da yine asker kökenli
kişilerce -ki yakın oluşu itibariyle Altıncı Ordu-yı Hümâyûn’dan olanlar tarafından-
yapılırdı.
Kalemde hem merkez dairenin hem de şubelerinin günlük olarak tuttukları gelir-
gider hesapları yevmiye defteri adı verilen defterlere kaydedilirdi. Hazîne-i Hâssa
muhasebesinde bir örneği hazırlanmış yevmiye defterinde günlük hesaplar birbirine denk
düşmeyebiliyor; kimi zaman masraf bölümünün, gelir kısmından fazla olduğu da
görülebiliyordu. Bunun sebebi ise her sene mart başından mayıs sonuna kadar
kaydolunan gelirlerin, tahsilât zamanı olmaması nedeniyle, sadece ağnam vergisiyle ve
çeşitli şubelerden gelen birkaç varidatla sınırlı kalmasıdır. Hesapların bu şekilde
64

tutulması düzensizliğe neden olabileceği gibi hata riskini de artırmaktaydı. Ammare


Komisyonu tarafından, Maliye’nin vilayet muhasebelerince tutulan kayıtlarda günlük
hesapların toplam miktarının karşılıklı yazıldığı; ayrıca Bağdad Emlâk-ı Hümâyûn
muhasebesinde de bu şekilde uygulandığı beyan edilmiştir. Ammare İdaresi bu metoda
uygun örnek bir defter hazırlama kararı almışsa da Hazîne-i Hâssa’dan buna gerek
olmadığı ve kaydının Bağdad’da uygulandığı şekilde yapılması emredilmiştir186.

II- Basra İşletmesi’ne Bağlı Şube ve Personel

Şube yönetiminin nasıl olması gerektiğine dair talimatname Duceyle arazi-i


seniyyesi kapsamında yer alan Hammar ve Şatra bölgeleri Emlâk-ı Hümâyûn’un için
kurulan memuriyete gönderilmiştir. 2 Ocak 1894 tarihli bu talimatnameye göre;
1- Set inşasına yahut tamirine ihtiyacı bulunan yerlerin tespit edilerek zamanında
imarına gidilmesi,
2- Arazinin eski sahibi durumundaki aşiretler arasında taksim edilerek onların
refahının sağlanması yoluna gidilmesi,
3- Boş ve terkedilmiş arazilerin yeniden diriltilmesiyle arazi-i seniyyenin
bayındırlık hususunda fenomene dönüştürülmesine gidilmesi,
4- Gerekli görülen yerlerde hane, çarşı, mescid, mektep gibi sosyal kurumların
inşası ile aşiretlerin şehir hayatına entegre edilmesine gidilmesi,
5- Gelirlerin eksiksiz şekilde teminine gidilmesi,
6- Duceyle memuriyetinden alınacak izin ve talimat çerçevesinde uygulamaya
gidilmesi,
7- Gelirler üzerinde izinsiz tasarrufta bulunma insiyatifinde engelleme yoluna
gidilmesi,
8- Ambarda koruma altına alınacak hâsılat için öncelikle Duceyle merkez
idaresiyle haberleşilerek ambar yerinin tayinine gidilmesi,
9- Açık artırma yoluyla satışına izin verilen hâsılattaki müzayede koşullarının
belirlenerek Duceyle Şubesi’nin onayına gidilmesi,
10- Ambardaki malların kullanım dışı kalması ve hırsızlık olaylarından ambar
sorumlularıyla birlikte buradaki memurların yükümlü kılınmasına gidilmesi,

186
BOA, HH.THR, nr:516/89, Lef:1, 2.
65

11- Memuriyet kapsamındaki topraklarda hangi ürünlerin yetiştirilebileceği ile


üretilmekte olan mahsulün cinsinde kalite tespitine gidilmesi,
12- Arazi-i Seniyye’ye ait mallardan maksimal düzeyde yararlanılması için
seniyye topraklarında bulunan aşiret reislerinden ve mültezimlerden oluşturulacak
heyette görüşmeler yapılmasına; alınacak kararların merkeze yazılarak aynı zamanda
gerekli tedbirler belirlenip yazıya geçirildikten sonra üyeler tarafından mühürlenmesine
gidilmesi,
13- Her memuriyette tahsil edilen paraların merkeze gönderilinceye kadar
korunabilmesi maksadıyla kasa bulundurularak memur ve kâtip tarafından
mühürlenmesine gidilmesi,
14- Memuriyetle merkez arasındaki iletişim esnasında meydana gelebilecek
gecikme yahut merkezden gelen aykırı bir kararın zarara yol açması durumunda idare
müdüriyetine bunların bildirimine gidilmesi,
15- Tüm bu misyonlarına ek olarak memur, emrindeki kâtip, kolcu gibi
görevlilerin davranışlarından da sorumludur.
Talimatnamedeki tespitten hareketle kurulacak olan heyet-i müşaverenin işleyiş
mekanizması şu şekilde belirlenmiştir: Heyetin üçten altıya kadar üyesi bulunabilecekti.
Bu üyeler aşiretler arasında etkin, şahsiyetli kimselerden, bilhâssa reis olanlardan ve
Arazi-i Seniyye’de ziraatle iştigal eden kişilerden seçilerek isimleri önce merkez
memuriyete oradan da vilayet idare müdüriyetine yazılarak Emlâk-ı Hümâyûn
komisyonu tarafından onanması durumunda fahren atanmış olacaklardır. Üyelerin azli
yahut değiştirilmesi söz konusu olduğunda, bunun nedenler etraflıca araştırılacak ve
buna göre hüküm verilecekti. Heyetin başlıca vazifesi aşiretler arasında asayişin
sağlanması, tahsilâtın toplanmasının kolaylaştırılması, arazi miktarının arttırılması, set
inşası, tamiri vesaireden ibaret olup bu gibi şeylerin zabtı Arapça olarak tutulacak,
mühürlenecekti. Ayrıca memuriyette ihtiyaç miktarınca kolcu ve zaptiye
bulundurulacaktı187.
Değinilmesi gereken bir husus da suistimali görülmüş, Hazîne-i Hâssa’ya verdiği
sözleri yerine getirememiş kısacası ihale şartlarına riayet etmemiş hatta sürgün gibi
cezalara çarptırılmış şahısların mültezim olarak kabul edilmesidir. Nitekim Arabiü’l-
Vadi cezalandırılmış, suistimaller babında sabıkalı birisi olmasına rağmen Basra Arazi-i

187
BOA, HH.THR, nr:621/75.
66

Seniyye Komisyonu tarafından taahhütleri yerine getirebilecek derecede servet sahibi,


haysiyetli ve itimada layık biri olduğu şeklinde, merkeze ifade edildiği görülmektedir.
Çahle ve Şat Mukataaları mültezimi olan Vadi’nin icraatları, mukataadaki on bin kadar
çiftçinin İran ve çeşitli yerlere dağılmasına ve de mukataanın ziraatsız kalmasına sebep
olmuştur. Hatta bu mukataaların müfredat defterlerinin incelenmesi durumunda 22
kıyye188 zahairin İran ve sair yerlere dikkatsizlikten dolayı kaçırıldığı ve bunun da
hazîneyi 60 bin lira zarara uğrattığı tespit edilmiştir. Bunun üzerine, böyle bir kişinin
nasıl itimat edilebilecek, şahsiyetli biri olarak Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne Basra
İdaresi’nce yazıldığı merak konusu olup bu hususun ve de Vadi’nin faaliyetleri hakkında
gerekli incelemelerin yapılması için Basra Emlâk-ı Hümâyûn Müfettişi Yaver Efendi
vazifelendirilmiştir189.
Aşar taraflarında bulunan ve Osmanlı Devleti tebâsından Musevî Yamin Haruna
25 sene müddetle kiraya verilen arsaya dair mukavelenamede şu bilgiler
verilmektedir190:
Basra’da Aşar nehri yakınında ve idare-i nehriye bitişiğinde bulunan arsa 40
metre uzunluğunda, 120 metre genişliğindedir. Toplam 4.800 metrelik bataklığın arsası
arazi-i seniyye idaresinden 25 sene müddetle sahîh-i şer‘i ile kiralandı.
Arsanın kiralandığı tarih olan 13 Mayıs 1319 [26 Mayıs 1903] senesi itibariyle
25 yıllık süre boyunca her senenin şubat ayında kira bedeli olarak 24 Osmanlı lirası
kiracı Yamin tarafından Basra Emlâk-ı Seniyye sandığına teslim edilecektir.
Bu arsanın önünde bulunan setteye bedel, 28 Mayıs 1307 [9 Haziran 1891]
tarihinde verilen mukavelename gereğince Şattü’l-Arap boyunca 40 metre uzunluğunda
ve 1 metre 20 cm genişliğinde sağlam kereste ile kârgir bir rıhtım yaptıracaktır.
İnşa edeceği bu rıhtımın her türlü masrafını kendi yani mültezim karşılayacak,
Hazîne-i Hâssa kesinlikle bu masrafa karışmayacaktır. Ayrıca iltizam süresinin dolması
durumunda gerek kiracı gerekse mirasçıları masraf ve vergilerden dolayı Hazîne-i
Hâssa’dan herhangi bir meblağ talep hakkına sahip olmayacaktır.
Ufak hurmalık tarafında gerek şimdi gerekse önceden kiraladığı ev ve buzhaneye
mukabil bahsi geçen arsadan ayrı olarak nahlistan 10 metre genişliğinde ve Şattü’l-Arap

188
Okka demek olup 400 dirhemdir. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat,
Ankara 1997, s. 519.
189
13 Muharrem 1313 [6 Temmuz 1895]. BOA, HH.THR, nr:624/37.
190
BOA, HH.THR, nr:186/4, Lef: 2.
67

sahili boyunca rıhtım üzerinde yapılacak yol için 5 metrelik yer terk edilecek ve bu terk
nedeniyle Hazîne-i Hâssa’dan kiradan düşme vs. gibi iddialarda bulunmaya hakkı
olmayacak.
Arsanın 25 senelik gibi uzun bir müddet kiraya verilmiş olması mültezime ve
mirasçılarına tasarruf ve mülk edinme hakkını doğurmayacaktı. Şayet mültezimin
kendinin davacı olması halinde hiçbir mahkeme buna itibar etmeyecekti.
Buraya kadar bahsi geçen şartların işleyişinde, kira bedelinin zamanında
ödenmemesi gibi durumlar gözlemlendiği takdirde mukavelesi fesh edilebilecekti.
Mülklerin satışı belli şartlara bağlanmıştı ki bunlardan en önemlisi Hazîne-i
Hâssa menfaatini göz önünde bulundurmaktı. Bir diğer şart ise emlâkın önemli bir
mevkide olmamasına özen göstermekti.

1- Basra Şubesi

Emlâk-ı Hümâyûn’un Basra şubesi 1313 [1897/1898] senesinde teşekkül


ettirilmiştir191. Devasir, Amiye, Dua‘yci, Kavis, Uraze (?) ve Basra’nın merkezinde
bulunan Mahule Mukataaları Basra şubesi dâhilinde bulunan yerlerdir192.
Şube personeli yani memurla kâtip işlerin tümünden ortaklaşa sorumlu olmakla
beraber alınan kararlar ve her türlü evrakın üzerinde ikisinin de mühürleri
bulunmalıydı193.
Şubenin gelirleri kasada saklanır, anahtarlar şube memuru ve kâtibinde
bulunurdu. Harcanacak paraların eş güdümü bu memurların kontrolündeydi. İhale edilen
arazi, gelir vesairenin bedelleri genel anlamda nakdî olmakla beraber; taksitlendirme
metoduna da gidildiği görülürdü194.
Tekaüt sandığı için çalışanlardan alınan aidatların her ay komisyona sunulması
ve sene sonunda kesintiye gidilen bu paraların miktarlarını içeren pusulaların
hazırlanarak komisyona takdim edilmesi gerekmekteydi.

191
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:5.
192
Aynı vesika, Lef:2.
193
Şube dâhilinde yapılan teftiş neticesinde evraklar üzerinde kâtibin mührünün olmadığı tespit edilmiştir.
Bkz. BOA, HH.THR, nr:186/1, Lef:5.
194
Aynı vesika, Lef:1.
68

İdareye memur alınırken söz konusu olan kefalet isteminden sadece askeriyeye
mensup olanlarda muafiyet uygulamasına gidilmiştir195. Bu değerlendirmeye açılım
getiren bir örnek; Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu’ndan 6 Teşrîn-i Evvel 1308 [18
Ekim 1892] tarihinde Hazîne-i Hâssa’ya gönderilen bir mazbatada gözlemlenmektedir.
Buna göre; işletme bünyesindeki bazı memurlardan kefalet isteneceği ve bunun yanı sıra
askerî zabıtlardan kefil alınamadığından hareketle bunların kefalete bağlanmalarının
gerekeceği ileri sürülmüştür. Buna dayanarak askerî zümreden kefil istemeye gerek
olmadığı tekrar Hazîne-i Hâssa tarafından beyan edilmiştir196.

1) Basra Şubesi’nin Gelirleri ve Şubeye Bağlı Mukataalar

Şubenin gelirleri; ağnam vergisi, hurma hâsılatı, arpa, buğday, meyve


mahsulüyle Mahule arazisinin kirasından oluşmaktaydı. Buralarca Hazîne-i Hâssa
hissesinin hâsılattan ayrılması için tahmini ve misaha (arazinin ilm hendese ile
ölçülmesi, arsa, tarla, hane vs bilhendese ölçme) icrasına muhtaç olmayıp mahalli
kaydından ihraç ve numara işaretiyle rabt edilen pusuladan malum fehimaneleri
buyuralacağı vechle mukataat-ı maruzadan Amiye, Du‘ayci, Kavis mukataalarının genel
hâsılat bedellerine ilk sene %5, dördüncü senesinde ise her birine usulen %10 zam
yapılmak suretiyle 5 sene müddetle çiftçiye ihale edilmekteydi. Devasir mukataası
ağnam, buğday, arpa ve meyve hâsılat bedeli peşin alınmak kaydıyla ihale edilmekteydi.
Mahule arazisi mültezimlere bedel karşılığı verilmekteydi197.
Gelirleri tamamen toplanabilmekte olan Basra şubesinin198 1313 senesinden
[1897/1898] 1318 [1902/1903] senesi sonuna kadarki gelir ve giderleri incelendiğinde
gelirlerin %75 artmış olduğu görülmektedir199.
Şubedeki mukataalarda 318.564 adet hurma ağacı bulunmaktaydı. Ancak bu
miktarın yarısı hâlâ fidan olduğundan henüz semere alınamamaktaydı. Birkaç sene
içerisinde bunların büyümesiyle gelirler daha da artmış olacaktı200. Bunun yanı sıra su

195
Aynı vesika, Lef:3.
196
BOA, HH.THR, nr:618/162, Lef:1, 2.
197
BOA, HH.THR, nr:186/3.
198
Şubenin teftişi neticesinde 1313/1318 tarihleri arasındaki şube gelirlerinin tamamen toplandığı
belirlenmiştir. Bkz. BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:5.
199
Aynı vesika, Lef:5.
200
Aynı vesika, Lef:13.
69

sıkıntısı bulunan, çölle sınır komşusu durumunda olan ve boş arazi konumundaki yerlere
su uzatılarak gelirlerde artış sağlanmak istenmekteydi.
Basra şubesi dâhilinde olup 1317 [1901/1902] senesi başından itibaren beş
seneliğine iltizama verilen mukataatın bedellerini içeren pusula şu şekildedir201.
Dua‘yici Mukataası
Senesi Ağnam Resmi Şeteviyy Hâsılatı Hurma Hâsılatı Çeltik Hâsılatı Yekun-ı Cümle

1317 1.228 kuruş 50 6.060 kuruş 71.374 kuruş 25 222 kuruş 78.884 kuruş
santim santim 75 santim

1318 1.251 kuruş 25 6.666 kuruş 78.511 kuruş 75 244 kuruş 25 86.773 kuruş
santim santim santim 25 santim

1319 1.482 kuruş 50 7.332 kuruş75 86.363 kuruş 268 kuruş 75 95.447 kuruş
santim santim santim

1320 1.635 kuruş 8.066 kuruş 25 94.999 kuruş 50 295 kuruş 75 104.996 kuruş
santim santim santim 50 santim

1321 1.798 kuruş 8.873 kuruş 104.499 kuruş 50 325 kuruş 50 115.496 kuruş
santim santim

Dua‘yci mukataasında su taşkınları olabilmekte ve bunun etkisiyle çiftçinin hane


ve arazisi zarar görebilmekteydi. Bu gibi durumlarda çiftçiler durumlarını izah eden ve
kendilerine yardım edilmesi hususundaki istirhamlarını Hazîne-i Hâssa’ya
göndermekteydi. Nitekim 1314 [1896/1897] senesinde yaşanan bu tarz bir olay üzerine
Basra Arazi-i Seniyye İdaresi 4 tağar202 buğday yardımda bulunmuştur. Çeşitli
teşviklerle yerleştirilen bu çiftçilerin dağılması yani yerlerini terk etmeleri halinde yeni
çiftçilerin getirttirilmesi zor olacağından ihtiyaçları bir an evvel tedarik edilmeye
çalışılmaktaydı203.
Amiye Mukataası
Senesi Ağnam resmi Şeteviyy hâsılatı Hurma hâsılatı Meyve hâsılatı Yekun-ı cümle

201
BOA, HH.THR, nr:186/4.
202
Bölgeye ve ürünün cinsine göre ağırlığı değişen bir zahire ölçüsüdür. Zahirenin türüne göre, türlü
büyüklükte, fakat ağırlığı 100 batman olan bir birimdir. Bir deve yükü hububat olacak kadar büyük bir
tahıl ölçüsü şeklinde de nitelendirilmiştir. Dağar olarak da adlandırılır. Bağdad dağarı 800 okkalık
ölçüdür. Ayrca İran’da kullanılan hayvan yükü ağırlığı olup yaklaşık 83 kg’ı ifade etmektedir. Bkz. Garo
Kürkman, Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü,
İstanbul 2003, s.406.
203
BOA, HH.THR, nr:627/146.
70

1317 307 kuruş 25 1.081 kuruş 35.047 kuruş 50 353 kuruş 50 36.789 kuruş
santim santim santim 25 santim
1318 338 kuruş 1.189 kuruş 25 38.552 kuruş 25 389 kuruş 40.468 kuruş
santim santim 50 santim
1319 375 kuruş 75 1.308 kuruş 25 42.407 kuruş 50 428 kuruş 44.519 kuruş
santim santim santim 50 santim
1320 409 kuruş 1.439 kuruş 25 46.648 kuruş 25 471 kkuruş 48.967 kuruş
santim santim 50 santim
1321 449 kuruş 75 1.583 kuruş 25 51.313 kuruş 25 518 kuruş 25 53.864 kuruş
santim santim santim santim 50 santim

Kavis Mukataası
Senesi Ağnam Resmi Şeteviyy Hâsılatı Hurma Hâsılatı Meyve Hâsılatı Yekun-ı Cümle
1317 170 kuruş 50 1.045 kuruş 75 21.088 kuruş 772 kuruş 23.076 kuruş 75
santim santim 50 santim santim
1318 187 kuruş 75 1.15 kuruş 50 23.197 kuruş 849 kuruş 25 25.385 kuruş
santim santim 50 santim santim
1319 206 kuruş 50 1.2665 kuruş 25 25.517 kuruş 934 kuruş 25 27.923 kuruş 75
santim santim 25 santim santim santim
1320 227 kuruş 25 1.392 kuruş 50 28.069 kuruş 1.027 kuruş 75 30.716 kuruş 50
santim santim santim santim
1321 250 kuruş 1.531 kuruş 75 30.8876 kuruş 1.130 kuruş 75 33.788 kuruş 50
santim santim santim

Sırasıyla Du‘ayici, Amiye ve Kavis mukataalarının ağnam vergisinin beş senelik


hâsılatının toplamı: 481.597 kuruş 50 santim, 224.609 kuruş 25 santim, 140.890 kuruş
50 santimdir. Tümünün toplamı ise 847.097 kuruş 25 santimdir204.
Devasir Mukataası
Senesi Ağnam resmi Şeteviy hâsılatı Meyve hâsılatı Yekun-ı cümle
1317 2.231 kuruş 25 10.840 kuruş 75 11.048 kuruş 25 santim 24.120 kuruş 25 santim
santim santim
1318 2.454 kuruş 50 11.925 kuruş 12.153 kuruş 25 santim 26.532 kuruş 75 santim
santim
1319 2.700 kuruş 13.117 kuruş 50 13.368 kuruş 75 santim 29.186 kuruş 25 santim
santim

204
BOA, HH.THR, nr:186/4, Lef:1.
71

1320 2.970 kuruş 14.429 kuruş 25 14.705 kuruş 75 santim 32.105 kuruş
santim
35.315 3.267 kuruş 15.872 kuruş 25 16.176 kuruş 50 santim 35.315 kuruş 75 santim
kuruş 75 santim
santim

Çiftçilerin Arazi-i Seniyye’de yetiştirdikleri ürünlerden paylarına düşen


miktardan başka herhangi bir emlâkı yahut geliri bulunmuyordu. Arazinin oranı yahut
suya olan konumu çiftçilerin geçimlerini sağlamalarında önemli bir unsurdu. Verimi
düşük topraklarda üretim yapan çiftçilerin senelik üretim miktarı, ortalama ikişer üçer
yüz kıyye hurmadan ibaretti. Yardıma muhtaç olan çiftçilerden, sıkıntılarını artırmamak
amacıyla ağaçların altına ektikleri hububattan alınması gereken 4/1’lik oran alınmayarak
sadece öşür miktarı tahsil ediliyordu205. Muhtaç çiftçiye tohumluk olarak verilen borç
zimam namıyla kayıt düşülmekteydi.
Basra şubesinde çeşitli gelirlerin kaydının tutulduğu 4 adet muavin defteri
bulunmaktaydı. Ayrıca umum varidatın esas defteri namıyla bir de büyük defter vardı.
Basra şubesinin camız, deve, orman ve hatab rüsumu, çadır vergisi gibi gelirleri
olmadığından bu adlarla defter tutulmamaktaydı. Ağnamın sayılmasında, ihalesinde ve
vergisinin zamanında toplanmasında herhangi bir sıkıntı yaşanmaması dolayısıyla
ağnam vergisine dair bakaya defteri tutulmamıştır206.
İnşaat, tamirat, hafriyat gibi çeşitli masraflar için masarıfat-ı mütenevvi‘ muavin
defteri adında üç adet defter mevcuttu. Bunun yanı sıra umum masarıfat-ı câmi‘ esas
defteri olarak büyük bir defter de kullanılmaktaydı. Memurların maaşları ve hayır
maksadıyla yapılan harcamalar için ayrıca bir defter kaydına ihtiyaç görülmemiş olup bu
masrafların her memurun tayin tarihiyle maaşının yazılmasına mahsus memurîn
defterine kaydedilmesi yeterli bulunmuştu. Ancak maaşların ve hayır maksatlı
harcamaların kayıtdışı bırakılmasının uygunsuz düşerek, karışıklıklara neden olabileceği
gerekçesiyle 1319 senesi Mart’ından itibaren [14 Mart 1903] ayrı bir muavin defterinin
tutulması konusunda Hazîne-i Hâssa’dan emir gönderilmiştir207.

205
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:12.
206
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:2.
207
Aynı vesika, Lef:3.
72

1318 [1902/1903] yılı itibariyle merkez idarede bulunan demirbaş eşyanın


kaydının düşüldüğü defterin kâtib ve memur tarafından mühürlenip, her ay bir cetvelinin
düzenlenerek komisyona gönderilmesi kaidesi getirilmiştir208.
Tekaüt aidatlarının makbuz pusularının her ay düzenli olarak tutulmuş
muhasebe kayıtları komisyona zamanında gönderilmiştir209.
Şubenin denetlenmesi neticesinde Basra şubesinin yazışmalarına dair her türlü
evrak; yani yazışmaların hulâsa defterleri ve telgrafların kaydına mahsus defterin
düzenli şekilde tutulduğu görülmüştür210.
Mahule arazisinde ise fazla hayvan bulunmadığı için ağnam vergisi ihaleye
çıkarılarak toplanmaktaydı. Bu sebepten ötürü geçici memur istihdamı ve defter
tutulması lüzumsuz görülmüştür. Vergiyi toplayan mültezimler, aldıkları vergi
karşılığında çiftçiye koçan verir; mültezimde kalan dip koçanlar alınarak Basra Emlâk-ı
Hümâyûn komisyonuna aktarılırdı211.
Mahule arazisi Şattü’l-Arab’a bir saat mesafede olması itibariyle önemli bir
statüde bulunmaktaydı. Nehir sayesinde ulaşım kolaylığı sağlanabiliyor olması burasını
ticarî açıdan oldukça cazip bir hâle getiriyordu212. Ayrıca Basra kasabasının bataklık ve
su sıkıntısı çekilen bir yer oluşu, nehir nedeniyle su problemi yaşanmayan ve kasabaya
yakın olan bu arazinin önemini bir kat daha artırmaktaydı213.
25 Nisan 1306 [7 Mayıs 1890] senesinde Mahule arazisinden 40 metre
uzunluğunda, 120 metre genişliğindeki kısım 25 sene müddetle ve senelik 70 lira bedelle
Yamin b. Harun Efendi’ye kiraya verilmişti. Rıhtım, iki hane ve altı adet ambar yapmayı
taahhüt etmesi karşılığında mukavelenamesi hazırlanmıştır. Ancak yapılan araştırma
neticesinde 1319 senesinde [1903/1904] hâlâ rıhtımın yaptırılmadığı anlaşılarak
mültezim ve mahalli idare durumdan haberdar edilmiştir214.

208
Aynı vesika.
209
Aynı vesika, Lef:2.
210
Aynı vesika, Lef:5.
211
Aynı vesika, Lef:4.
212
Halk, yabancı tüccarlar ve konsoloslar Şattü’l-Arap boyundaki evlerde ikamet ederlerdi. Bu da ticaret
açısından önemliydi. Ayrıca nehir sayesinde ticaret malları nakil edilebilmekteydi. Bu nedenle tüccarlarca,
özellikle Şattü’l-Araba yakın yerlerde 100/150 lira ücretle dükkanlar kiralanırdı. Şattü’l-Araba yakın olan
Mahule arazisinde dükkan, ev, kahve ve ambar gibi inşaatların yapılmasının bu sebeple kesinlikle fayda
vereceği düşünülmüştür. Ancak demiryolu inşasının buralara kadar uzatılması fikri, inşaat türlerinin
değişebileceği ihtimalini doğurmuştur. Otel, misafirhane, gazino, çarşı gibi inşaatın daha ziyade faydası
olacağı düşüncesiyle yapılacak inşaat hususunda ihtiyatlı davranılmalıydı. Aynı vesika, Lef:7.
213
Aynı vesika, Lef:7.
214
Aynı vesika, Lef:5.
73

Devasir mukataasına gelince, buradan her sene aynı miktar hurma çiftçiden
iltizam usulüyle toplanmaktaydı. Hâsılat için ayniyata özel cetvel ve muavin defteri
tutulmayıp, hurma satıldıkça miktarı nakliye bedelinin dâhil edildiği aşar muavin defteri
ve cetvelinin açıklamalar kısmına yazılmaktaydı215.
Devasir mukataası hâsılatı 1317 [1901/1902] senesinden itibaren toptan ihale
edilmeye başlanmıştır. Bu seneden önce ise emaneten idare edilmekteydi ve de Hazîne-i
Hássa’ya ait hisse tahmin yoluyla hâsılattan ayrılmaktaydı. Mahsulün miktarının
belirlenmesinden memur sorumluydu. Bu uygulama buğday, arpa ve meyve gibi
ürünlerde de geçerliydi.
Devasir mukataasında yetiştirilen ürünlerin bir kısmı Avrupa ve Hindistan’a sevk
ediliyordu. İşletme mallarının ihale sürecinin vapurların limanda kalış sürelerine oranla
fazla olması ve işlemlerdeki prosedür yoğunluğu sevkiyatın yetişmesini
güçleştirmekteydi. İhalelerin kısa zamanda sonlandırılması metodunda ise fazla talep
olmadığından ürünlerin satışı düşük fiyatlar üzerinden gerçekleşiyordu. Bu nedenledir ki
Hazîne-i Hâssa’nın zararını minimal kılmak ve telafi edebilmek amacıyla daha ihale
edilmeden ürünün satışına başlanmıştır216. Bu uygulamanın devamlılığına dair bilgi
kaydına tesadüf edilmediği gibi oluşan zan bu yöntemin sürerliliğinin olmadığı
yönündedir.
Devasir arazilerinin büyük bir bölümü yüksek, çorak ve Şat’dan uzak olması
itibariyle ekilen alanların miktarı azdır217.
Devasir Vekâleti memurlarının gayretleriyle hâsılatın gitgide arttığı
görülmektedir. 1312 [1894/1895] senesi hâsılatını gösterir pusuladan da anlaşıldığı
üzere bir önceki seneye oranla gelir, 55 bin küsur kuruş artmıştır218.
Basra Şubesi’nin akarat ve binası olmadığından dolayı inşaat masrafı da yoktu.
Burada yapılan tamirat ve hafriyat faaliyetleri su kanalları üzerinde yoğunlaşıyordu.
Çiftçiler tarafından yapılmakta olan nehir ve suyollarının hafriyat masraflarının
karşılanacağı ibaresi mugarese senetlerinde bulunmaktaydı219.

215
Aynı vesika, Lef:4.
216
Basra Emlâk-ı Hümâyûn komisyonunun 3 Eylül 1318 [16 Eylül 1902] tarihli telgrafına dayanılarak bu
uygulamaya başlanmıştır. Aynı vesika.
217
Aynı vesika, Lef:5.
218
BOA, HH.THR, nr:627/117.
219
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:5.
74

2-Ammare Şubesi

Ebu Hılana, Müşerreh, Ahder, Çahle, Şat ve Behase mukataalarının işletilmesi


Ammare Arazi-i Seniyye Komisyonu vasıtasıyla gerçekleşiyordu.
Ammare şubesi, arazi-i seniyyenin en fazla mahsul veren mukataalarındandı.
Ammare’deki arazilerin ihalesinden 1902 senesinde 107.339 lira gelir elde
edilmiştir220.
Ammare Emlâk-ı Seniyye’sinde bulunan çiftçi ve aşiretlerden asker için yardım
toplandığı görülmektedir. Bu yardımlar arazi-i seniyye memurları gözetiminde
toplanmakta olup mahalli idarede kurulan iane komisyonlarına teslim edilmekte ya da
seniyye memurları aracılığıyla Maliye Hazînesi’ne gönderilmekteydi221.
Buradaki çiftçiler aşiretlerden oluşmaktaydı ve bu aşiretler arasında, öteden beri
süre gelen çekişmeler yaşanmaktaydı. Yaşanan tartışmaların mahkemelere kadar
vardırılması uygun görülmeyen bir uygulama olup tercih edilen usul, mahallî hükümetçe
aşiretlerin barıştırılmasıydı. Lakin 1314 [1898/1899] senesi içinde Ammare Müdde-i
Umumi Muavini tarafından, Ammare mukataalarındaki bazı aşiretlerin mahkemeye sevk
edilmesi Basra Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu’nca, tahsilatın ertelenmesine ve ürünlerin
depolarda çürümesine mahal vereceği gerekçesiyle “ufak tefek mevzular” hatta
“bahaneler bulunarak” bu kişilerin mahkemelere çağrılmasına karşı çıkılmıştır. Seniyye
idaresinin mahkemeye müdahalesi söz konusu olmağından bu durumun vilayete
müracaatla çözümlenmesi gerektiği Hazîne-i Hâssa tarafından Ammare İdaresine
bildirilmişti222.
Ammare şubesine ait hâsılatın toplanması için Altıncı Ordu-yı Hümâyûn223
Kumandanlığı’ndan müfreze istenilebilmekteydi224.

220
BOA, HH.THR, nr:33/63.
221
16 Şaban 1314 [20 Ocak 1897] senesinde 38.100 kuruşluk yardım toplanmış olup Ammare İane
Komisyonu’na gönderilmiştir. 1.454 kuruşluk kısmı Ammare Emlâk-ı Hümâyûn memurlarından alınmştır.
Diğer kısım ise Dicle, Müşerreh Mukataaları serkâr, çiftçi ve aşiretlerinden toplanmıştır. Bkz. BOA,
HH.THR, nr:627/106, Lef:1, 2, 3.
222
BOA, HH.THR, nr:627/45.
223
Merkezi Bağdad olan Irak ve Hicaz ordusudur. 1848 tarihinde yapılan düzenlemeler esnasında
oluşturulan askerî birliğe, Altıncı Ordu ismi daha sonra verilmiştir. Bkz. Gökhan Çetinsaya, “Irak”, DİA,
c. 19, İstanbul 1999, s. 93.
224
1314 senesinde [1898/1899] istenen müfrezenin Yüzbaşı Ahmed Fahri Efendi kumandasında
Müşerrehe gittiğine dair. Bkz. BOA, HH.THR, nr:627/87.
75

1) Ahder Mukataası

Ahder şubesi 7 mukataadan oluşmaktaydı. Bunlar Nefs-i Ahder diğer namıyla


Kemiyet, Katebe, Bagılat, Sedraniye, Şihaniyat, Uvde ve Şitaniye’dir. Bu mukataalar
çoğunlukla aşiret şeyhlerine iltizam olarak verilmekteydi225.
Bu mukataada çeltik, buğday, arpa, darı, susam ve kum darı üretilmekteydi.
Şube personeli, bazen Hazîne-i Hâssa’dan bazense Basra Emlâk-ı Hümâyûn
idaresinden gönderilen müfettişler tarafından denetlenmekteydi. Bu denetlemeler
esnasında şubedeki defterlerin kuralına göre tutulup tutulmadığından başka personelle
çiftçiler arasındaki eş güdüm de kontrol edilmekteydi. Denetleme neticesinde hazırlanan
raporlarda çiftçilerin genellikle memurlardan memnun oldukları, memurların
kendilerinden Hazîne-i Hâssa’nın alacaklı olduğu hisseden başka bir şey talep
etmadikleri yolunda ifadeler yer almıştır226. Ancak kimi zaman bunun aksi hâllerin de
yaşandığı görülmektedir. Şubeden aldıkları tohumluk bedelinin iki katıyla kendilerinden
geri alınmasına izin veren, bazılarının ise manda gibi çeşitli hayvanlarına el koyarak
satan şube memuru Sabri Bey Emlâk-ı Hümâyûn idaresine şikayet edilmiştir227.
Ahder şubesi kasaba ve pazaryerlerine yakın olmadığı için satılacak mallar su
kanalları vasıtasıyla kasabalara aktarılmaktaydı. Yalnız bu kanallardaki su seviyesi
naklin her istenilen zamanda gerçekleşmesine imkân vermediğinden, çiftçiye binen
maliyet yükü pahalı olabilmekte, bunun doğal uzanımı olarak kasaba ve pazarlara sevki
gerçekleşemeyen mallar -bilhâssa hububat- mahallinde pek az fiyatla elden
çıkarılmaktaydı. Bu da neredeyse kasabalardaki satış fiyatının %30, %40 aşağısı bir
fiyat anlamına geliyordu. Tüccar ve çiftçilerin ileri gelenleri ve Basra Emlâk-ı Hümâyûn
idaresinden memurların katılımlarıyla gerçekleşen görüşme bitiminde; ürünlerin
hayvanlar kanalıyla şube merkezine getirilebileceği ve merkezde yapılacak bir ambar
sayesinde de korunmalarının sağlanabileceği düşünülmüştür. Hububatın, her zaman
gemi bulunabilmesi olasılığından hareketle Fırat Nehri’yle jeopolitiği olan Ammare’ye
sevk edilerek Fırat üzerinden dağılımının yapılması alternatif bir düşünce olarak

225
BOA, HH.THR,nr:186/1, Lef:3.
226
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:11.
227
BOA, HH.THR, nr:186/1, Lef:7.
76

karşımıza çıkmaktadır. Sevkin gerçekleşmesinden sonraki aşama ise Ammare


Komisyonu gözetiminde ürünlerin elden çıkarılmasıydı228.
Ebû Derâc229, Müntefik’in bir kısmı el-Deri‘, el-Fahd, Ahder topraklarında
bulunan aşiretlerdir. Bunlar Şii mezhebine dâhil olmakla birlikte; takriben on bin
nüfustan oluşuyordu. Mukataalardaki çiftçilerin nüfusu tam olarak bilinmemekle birlikte
yaklaşık 360 hanede 1500 erkek bulunmaktaydı230.
Genel kaide olarak mukataalardan arazilerin verimliliğine ve ziraî çeşidine göre
ürünün yarısı veya 4/3’ü alınırdı. Ancak Ahder mukataasından alınması gereken vergi
miktarının mahalli memurlarca bilinmediği rapor edilmiştir. Bu miktarın bilinmemesi
mültezim şeyhlerin keyfî hareket etmelerine yol açmış bunun sonucu olarak da hazîne ve
çiftçinin mağduriyetini doğurmuştur231.
Ahder şubesinde yapılacak ağnam tadadı için Hay taburundan 60 nefer
çağırılmıştır232.
Ahder şubesinde daimî bulunan memurların listesi233.
İsmi Maaş Miktarı Tayin Tarihi
Memur Yüzbaşı Sabri 500 Kuruş 23 Mayıs 1317
Kâtip Seyyid Tevfik 450 Kuruş 16 Kanun-I Sânî 1315
Kolcu (?) Ağa 150 Kuruş 17 Şubat 1311
Kolcu Hacı Fazıl Ağa 150 Kuruş 15 Mayıs 1315
(?) 150 Kuruş 15 Şubat 1315
Kolcu Ays Ağa 150 Kuruş 1 Teşrîn-İ Evvel 1315
Kolcu (?) 150 Kuruş 11 Haziran 1317
Kolcu Salih Ağa 150 Kuruş 11 Haziran 1317
Kolcu Süleyman Ağa 150 Kuruş 5 Eylül 1317
Kolcu Süleyman b. 150 Kuruş 18 Mart 1318
Ahmed
Odacı ve bekçi Hasım 75 Kuruş 21 Şubat 1318

228
Aynı vesika, Lef:8.
229
Ammare Sancağında bulunan Arap aşireti. Bkz. Cevdet Türkay, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak
Aşiret ve Cemaatler, İstanbul 1979, s. 78.
230
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:11.
231
Aynı vesika, Lef:14.
232
BOA, HH.THR, nr:627/16.
233
BOA, HH.THR, nr:186/4 Lef:14.
77

2) Ebu-Hılana Mukataası

1316 [1900/1901] senesinden itibaren 3 sene müddetle ve yıllık 2.500 küsur lira
bedelle Abdüllatif ağaya iltizam olarak verilmiştir. Bu mukataanın büyük olmaması ve
Ammare’ye yakın oluşu itibariyle burada memurla kolcuya ihtiyaç görülmeyerek idaresi
Ammare komisyonuna bırakılmıştır. Mevcut çiftçisi genellikle şiî mezhebinden ve Al-
Bahadır aşiretinden olmak üzere yaklaşık 400 hanede 1.000 nüfustan oluşmaktaydı.
Bu mukataa su seviyesinden yüksek olduğundan çeltik ziraatına müsait değildi.
Arazide sadece buğday ve arpa yetiştirilmekteydi. Çiftçi daha ziyade arpa üretmekteydi.
Bu sebepten gelirin büyük bir kısmı arpadan az bir kısmı da buğdaydan sağlanmaktaydı.
Suyun yükseldiği az bir alanda ise akdarı ile mercimek yetiştirilmekteydi234.
Mukataanın kira bedeli dışındaki bir diğer gelir unsuruysa, yıllığı 35.000 küsur
lirayı bulan ağnam vergisidir. Manda bulunmaması nedeniyle camuş resmi buradan
alınmamaktaydı235.
Çiftçiler 20 cm uzunluğunda oldukça hafif saban kullanmaktaydı236.
Araziden daha fazla verim almak maksadıyla toprağın bir bölümü ekilmekte,
diğer bölümüyse bir sonraki sene için nadasa bırakılmaktaydı. Ancak bu usule
mültezimlerin zaman zaman uymadığı görülmekteydi237. Toprağın verimini arttırmaya
yönelik çeşitli uygulamalar yapılmaktaydı. Mesela, altı yedi senede bir toprağın su
altında bırakılması, yabancı otların temizlenmesi, toprağın yarısının ekilmesine diğer
yarısınınsa nadasa terk edilmesi bu uygulamalardandı238.
Mukataa dâhilinde yaşayıp çiftçilikle meşgul olanların herhangi bir şikâyeti veya
istekleri olduğu vakit Ammare Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu’na bildirmekteydi.
Mukataada bulunan bu kişiler çadırda yaşayan aşiretlerden oluşmaktaydı.

234
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:1.
235
Aynı vesika, Lef:1
236
Çiftçinin tarım aletlerinin modernleştirilmesi yönünde çabanın olduğu bilinmektedir. Bu maksatla
Ahder şubesinde tecrübe edilen iki, üç çeşit sabanın burada da kullanılması yönünde mahalli memurlara
emir verilmiştir. Aynı vesika, Lef:1.
237
Mültezim Abdüllatif Ağa, daha fazla ürün alabilmek niyetiyle nadasa bırakması gereken kısmı
bırakmamış, bunun neticesinde de hem hazînenin hem de kendisinin zarara uğradığı tespit edilmiştir.
Arazinin daha verimli ve bakımlı hale gelmesi için bir sene boyunca su altında bırakılmasına karar
verilmiştir. Aynı vesika, Lef:1.
238
Aynı vesika, Lef:1.
78

3) Müşerreh Mukataası

İdaresi Ammare Komisyonuna bağlı bulunan bu mukataa oldukça büyüktü. En


fazla gelir tarım ürünlerinden sağlanmaktaydı. Bu nedenle hâsılatın toplanması,
kaydedilmesi gibi işlerden sorumlu bir ambar memuru, bir kâtib ve bir de kantarcı
mukataada bulundurulmaktaydı239.
Bu mukataanın iki mültezimi bulunmakta olup bunlardan ilki Sevadin Aşireti
şeyhlerinden Gadban el-Hüseyin ikincisi ise yine bu aşiret şeyhlerinden biridir. İltizam
bedeli; 1318, 1319 yıllarında yıllık üç milyon kıyye çeltiktir.
Arazi oldukça büyük olması nedeniyle 31 kısma ayrılmış olup adı geçen
mültezimler tarafından idare edilmekteydi.
Mukataada yaşayanların çoğunluğu şii mezhebindendi ve yaklaşık olarak
nüfusları 500 hanede kadın ve erkek olarak beş, altı bin nüfustu. Bunların hepsi Sevaid
Aşiretinden olup mültezimlerden Gadban El-Hüseyin’in cemaati Beyt-i Hasan ve (?)
cemaati Beyt-i Zamil (?) isimleriyle anılmaktaydılar.
Bu mukataanın su bakımından pek sıkıntısı yoktu ancak nehir yataklarının
ağızlarında çamur birikintisi nedeniyle temizlenmesi gerekmekteydi. Bu temizlik görevi
mültezimlerin sorumluluğunda bulunmaktaydı. Nitekim şube denetlemesi esnasında
nehir yataklarının tamir edilmeyip, temizliğinin dahi yapılmadığı fark edilince
mültezimlere sorulduğunda iltizam bedelinin çok yüksek olması neden olarak
gösterilmekteydi.240 Usul gereği mültezimlerden teminat alınması gerekmekteydi. Ancak
bu mültezimlerden böyle bir teminat alınmadığı şubeyi denetleyen müfettişlerce
anlaşılmıştır. Bunun üzerine “hâsılatın kaçırılmasına imkân vermemek için” hâsılatı
şube memurlarının denetiminde harmanlanarak ambara nakil edilmiş ve ambarda da
tartılmıştır. Elde edilen hâsılatın iltizam bedelinin çok altında kaldığı tespit edilmiştir.
Şube memurları tarafından bu sürecin yerine getirildiği gizli olarak yapılan araştırma
sonucunda da ortaya çıkmıştır. Böylelikle Mültezimlerin belirttiği gibi iltizam bedelinin
fahiş miktara vardığı incelemeler neticesinde de görülmüştür241.

239
Aynı vesika, Lef:2.
240
Bedelin üç milyonluk kısmının zorlukla toplanabildiği, bu sebepten ötürü de çiftçinin elinde hiçbir şey
kalmadığı gerekçesiyle bu tarz faaliyetlerin yapılamadığı beyan edilmekteydi. Bkz. BOA, HH.THR,
nr:186/3, Lef:2.
241
Aynı vesika, Lef:3.
79

Bu mukataaya iltizam için dışardan talip çıkmaması dolayısıyla Sevaid


Şeyhlerine ihalesi sürekli hale gelmekteydi. Bu şeyhlerin, ihalesini kazandıkları araziden
aldıkları hâsılatı ve iltizam bedelini ödeyebilecekleri malları bulunmamaktaydı. Bu
sebepten olsa gerek, iltizam bedelinin fahiş bir miktar olarak belirlenmesi onları
tereddüde sevk etmemekteydi242.
Müşerreh Mukataasında yapılan ziraatın temelini çeltik, buğday ve arpa
oluşturmaktaydı. Ayrıca, ağaç yetiştirilmesine su kaynaklarının bulunması nedeniyle
gayet uygundur. Lakin mukataa çiftçisi olan aşiretler alışkın olmadıkları gerekçesini ileri
sürerek ağaç yetiştirilmesine yanaşmamaktaydılar243.
Mukataada görevli bulunan memurlar ambarda kendilerine tahsis edilmiş
odalarda kalmakta ve işlerinin tamamını burada yürütmekteydiler. Ambara giren tüm
yiyecekler yevmiye defterine oradan da esas defterine yazılmaktaydı. Bir hafta zarfında
oluşan makbuzlar, haftalık raporlar halinde Ammare’deki komisyona gönderilmekte
olup bu makbuzlar şube memuru, ambar memuru ve kâtib tarafından mühürlenmekteydi.
Mukataa masraflarının Ammare komisyonunca yapılması sebebiyle hem burada hem de
şubede muhasebe defterleri ve cetvelleri bulunmaktaydı244.
Şube memuru, ambar memuru ve kâtibten usul gereği kefalet alınmıştı fakat
kantarcı gibi geçici memurlardan alınmamıştır. Genellikle ürün toplama zamanında
ambar için 6 bekçi, 2 hamal ve bunların nehir üzerinden merkeze ulaştırılması
maksadıyla 22 çoban ayrıca ürünün ambara sevkinden, muhafazasından sorumlu olarak
sevk memuru adında 6 kolcu geçici süreyle alınan memurlardandı245.
Müşerreh Mukataasının 31 kısma bölünmüş olması ayrıca bu yerler arasında
ortalama bir saat mesafe bulunması ve de aşiretten olanların “mektepten tevahhuş
etmeleri” nedenlerinden burada bir mektep inşasına gerek duyulmamaktaydı. Ancak
Deviric Kaza merkezinde bulunan şube memurları, hükümet memurlarıyla
hizmetlilerinin çocukları ve ticaretle uğraşan belli başlı ailelerin çocuklarının dinî eğitim

242
Aynı vesika.
243
Buna çözüm olarak başka bir yerden çiftçi getirttirilmesi düşünülmüşse de uygulamaya konulup
konulmadığı hakkında bir bilgi mevcut değildir. Aynı vesika, Lef:4.
244
BOA, HH.THHR, nr:186/3, Lef:5.
245
Aynı vesika; meselâ 1896 yılında hâsılatın muhafazası için 15 zaptiye daha bu mukataada
görevlendirilmiştir. Bkz. BOA, HH.THR, nr:627/26.
80

aldıkları bir mektep vardı. Kaza merkezindeki bu mektepte yaklaşık 50 talebe


bulunmaktaydı246.
Mukataada herhangi bir bina yoktu. Varolan 150 hane ile 40 dükkansa buralarda
harife denilen hasırdan yapılmış çadırlardı. Şube görevlilerinin çadırda kalmasının
uygun olmayacağı düşüncesiyle bir idarehane inşası için komisyona talepte
bulunulmuştur. Ayrıca bura halkının şiî olması ve toplu namaz kılmamaları itibariyle
mescit bulunmamaktaydı. Ehl-i sünnet görevlinin bu ihtiyacını karşılamak maksatlı
mescit inşası düşünülmüştür247.
Mukataanın etrafı sularla çevrili olup sefer ve nakliyat kayıklarla yapılmaktadır.

4) Çahle Mukataası

Çahle ve Zalime Mukataaları da Ammare komisyonuna bağlı olarak bir memur,


kâtib ve muavin tarafından idare edilmekteydi.
1318 senesinden 1320 [1902/1905] senesine sonuna kadar senelik 24.137 lira
bedelle Albu-Muhammed aşireti şeyhlerinden Arabiü’l-Vadi Paşa’nın maiyetinde
bulunan Ceriyet?’e, diğer mukataa da 1317 senesinden 1319 senesi [1901/1904] sonuna
kadar yıllık 1.200 lira bedelle Casım ve Faris’e iltizam olarak verilmiştir248.
Şube, arazisinin büyüklüğü nedeniyle on kısma ayrılmış olup burada genellikle
çeltik ziraatı yapılmaktaydı. Bazı bölgelerinde az miktar da olsa arpa ekilmekteydi.
Kullandıkları tarım aletleri ise diğer mukataalarda da olduğu gibi küçük ve hafif nitelikli
sabanlardır. Bunların değiştirilmesine ve ıslahına gerek duyulmasının sebebi fazla kışlık
ürün ziraatının yapılmamasıydı249.
Çahle mukataası merkezi olan Kasibe’de hasırdan olmak üzere yaklaşık 1000
hane bulunmaktaydı. Yalnız idarehane, mültezimin hanesi ve zahire ambarları tuğla ve
çamurdan yapılmıştı. Tuğladan olan bu ambar oldukça büyük olup muhafaza edilen
hububata dair her türlü kayıt burada yapılırdı. Ayrıca ithalat ve ihracatın her günkü
miktarı da kaydedilmekteydi250.

246
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:6.
247
Aynı vesika.
248
Aynı vesika.
249
Aynı vesika.
250
Aynı vesika, Lef:7.
81

Şube personelinin görevi, hâsılatın toplanarak komisyona gönderilmesiydi.


Burada sandık ve de hesapların tutulduğu defterler bulunmamaktaydı. Ayrıca sadece
geçici olarak görevlendirilen personelin kaydedildiği bir defter bulunmaktaydı251.
Bu mukataanın büyük ve önemli olması dolayısıyla, hâsılatının muhafazası için
kimi zaman diğer şubelerden geçici olarak memur gönderilmekteydi252.

5) Behase Mukataası

Behase mukataasının mültezimi 1319 [1903/1904] senesinden itibaren 3 sene


müddetle ve yıllık yedişer bin lira bedelle Şeyh Muhammed, Hasan Al-Sa‘d, Vadi ve
Mahud Al-Uceyl adındaki kişilere verilmiştir253.
Mukataada bulunanların büyük bir çoğunluğu şiî mezhebinden ve Sudan
aşiretindendi254. Aşiretin toplam nüfusu yaklaşık üç bin hane kadardı. Mukataa
arazisinin bu aşiretin yerleşmesine ve geçimini temine yetecek derece büyük olmaması
nedeniyle aşiretin iki bin hane halkı başka yerlerde bulunmaktaydı. Bin hanede ise
yaklaşık üç, dört bin nüfus bulunup bu mukataada ziraatla uğraşmaktaydılar255.
Ammare komisyonuna bağlı olan bu mukataa idaresi Çahle memuruna emanet
edilmiş olup her türlü iş bu memurun gözetimindeydi. Bu sebeple mukataada görevli
kâtib ve memur bulunmayıp sadece hasat zamanı Çahle şubesinden Haremeyn bekçileri
gelmekteydi256.
Mukataa altı kısma ayrılmıştı ve ağırlıklı olarak çeltik ziraatı yapılmaktaydı.
Sudan yüksek kalan kısımlarda buğday ve arpa yetiştirilmekte ise de az bir miktardan
ibaretti. Bu sebepten tarım aletlerinin ıslahına gerek görülmemiştir257.
Bu mukataada taş ve tuğladan hiçbir bina bulunmayıp halk geleneksel hasır
çadırlarda yaşamaktaydı.

251
Aynı vesika.
252
1314 [1896] senesinde Duceyle memuru Ahmed Bey 45 günlüğüne 35 kuruş yevmiyeyle buraya
gönderilmiştir. BOA, HH.THR, nr:627/82.
253
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:9.
254
Bağdad Eyaleti’ndeki Benî Lâm aşireti kapsamındaki kavimlerden bazıları, vergi dolayısıyla Bağdad
valilerinin şeyhlere, şeylerin de taifelere yüklenmesi ve bir diğer kısmı ise kendi içlerindeki tartışmalar
nedeniyle yerlerini terk ederek İran taraflarına göç etmişlerdir. Sudan aşireti de el-Hasrec taifesi
oymaklarından olup İran cihetine gidenlerdendir ve hane sayısı seyahatnamede 800 olarak belirtilmiştir.
Bkz. Mehmed Hurşid Paşa, a.g.e., s. 62-63.
255
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef:9.
256
Aynı vesika, Lef:10.
257
Aynı vesika.
82

Mukataa arazisinin geniş olmamasından ötürü gelirin arttırılmasına yönelik


faaliyetlerde bulunulmuştur. Çiftçilere tohumluk verilmesi ve benzeri yollarla onların
teşviki sağlanmaya çalışılmış ayrıca boş arazilerden faydalanılması için de çiftçilerden
ileri gelenleri buralara gönderilmiştir. Ağaç yetiştirecekleri konusunda taahhütlerde
bulunan bu kişilerin, taahhütlerini yerine getirmediği Hazîne-i Hâssa ser mühendisi Arif
Bey’in yaptığı araştırmayla anlaşılmıştır. Aşiretlerin ağaç yetiştirilmesine pek rağbet
etmemeleri bu durumun temel sebebiydi258.
Çiftçi çocukların eğitimi mektep olmadığından çadırlarda yapılmaktaydı.
Mukataada bir kasaba olmayışı ve ayrıca buradaki halkın başka bir yere gönderilmesi
durumunda mektepteki öğrenci sayısının azalacağı düşüncesiyle mektep inşasına gerek
duyulmamıştır. Başka bir neden de şiîlerin başka bir mezhepten muallim tarafından
çocuklarının eğitimine yanaşmamalarıydı. Bu duruma tedbirle yaklaşılması gerektiği
düşüncesiyle konunun Ammare komisyonunda müzakere edilmesine karar verilmiştir259.

6) Şat Mukataası

Mukataanın mültezimi Albu Muhammed aşireti şeyhlerinden Osman ve Zebun


El-Yesir’e 1318 senesinde 3 yıllık ve yıllığı 9.840 lira bedelle ayrıca dâhilinde bulunan
Kelile Mukataası da 1.612 lira bedelle iltizama verilmiştir260.
Şiî mezhebinden olan halkın bir kısmı Albu Muhammed aşiretine mensuptur.
Kadın ve erkek olmak üzere ortalama üç bin hanede on bin nüfus bulunmaktaydı261.
Bu şubenin de idare olarak komisyona bağlı olması ve tüm işlerinin komisyonca
yürütülmesi dolayısıyla burada ne yevmiye ne de muhasebe defteri tutulmaktaydı. Ancak
iltizam bedelinin ne kadarının ödenip ödenmediğini takip etmek ve merkezden yedi saat
kadar uzak olmasından ötürü buradaki çiftçinin müracaatlarını kolaylaştırmak
maksatlarıyla mukataa işleriyle uğraşmak üzere bir memur ve bir kâtib
görevlendirilmiştir. Bu memurlar Şatra kasabasında aylık 80 kuruş ücretle tutulan evde
ikamet edip görevlerini burada yerine getirmekteydiler. Bunlardan başka hâsılat
zamanında geçici istihdam edilen Haremeyn bekçileri vardı. Geçici personelin
isimlerinin, mevcut demirbaş eşyanın kaydını, mültezimlerin hesabına satılan hububat

258
Aynı vesika.
259
Aynı vesika.
260
Aynı vesika.
261
Aynı vesika.
83

miktarıyla tüccara teslim edildiğine dair bilgileri içeren bir el defteri tutulmaktaydı.
Ayrıca zehairin “mültezim ile çiftçiler tarafından kaçırılmaması” için zahire satıldıkça
miktarıyla müşterisinin ismini belirten ve biri Rüsûmât İdaresi’ne diğeri ise müşteriye
imrâriye tezkeresi verilmekteydi262.
Bu arazi 13 kısma ayrılmakta olup en fazla çeltik, az miktarda da arpa ziraatı
yapılmaktaydı263.

III- Basra Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Üretim


Faaliyetleri

1- Numune Tarla Projesi

Emlâk-ı Seniyye’de üretimi çeşitlendirmek, ziraatı teşvik etmek ve bu sayede


tarımdan elde edilen gelirleri arttırmak maksadıyla numune tarlalar oluşturulmuştur. Bu
tarlalar sayesinde, ziraatın nasıl yapılacağı arazi-i seniyyedeki çiftçilere öğretilebilecekti.
Ayrıca çiftçilikle uğraşanların göçebe aşiretler olması ve -bu durumun doğal bir uzantısı
olarak- bunların tarıma dair ilgi ve bilgilerinin çok fazla bulunmayışı böyle bir projenin
hayata geçirilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Proje dâhilinde, yeni ziraat metotlarının
uygulanması, aynı zamanda çiftçilere öğretilmesi ve az masrafla daha çok ürün
alınabilmesi gibi hususlar da yer almaktaydı264. Teorilerin hayata geçirildiği yer olması
hasebiyle bu tarlalar uygulama alanı işlevi görürdü. Bu maksatla Ammare Seniyyesi’nin
uygun bir yerinde 150 dönümlük alanda numune tarla oluşturulması hakkında irade

262
Aynı vesika.
263
Aynı vesika, Lef:11.
264
Yeni metotlara ihtiyaç vardı. Çünkü çiftçiler ziraat konusundaki gelişmelerden habersizken, Batıda
durum daha farklı seyrediyordu. Tohumlar iyileştiriliyor, topraktan daha fazla verim alınabilmesi için
toprak gübreleniyor, makineler vasıtasıyla toprağın işlenmesi ve ürünün toplanması sağlanıyordu.
Avrupa’da tarım sektöründe modernizasyon sağlanmışken Osmanlı’da hâlâ gelenekçi bir tutum hüküm
sürüyordu. Bkz. Enver Ziya Karal, a.g.e., s. 442. Sultan Abdülhamid ziraatın önemine vurgu yaparken,
toprak mahsullerinin kaliteleştirilmesi ve çeşitlenmesi gerektiğini de değinmiştir. Bu hedef doğrultusunda
memlekette ziraî okulların açıldığı gözlemlenmiş, ilk ziraat mektebi Selanik’te Vitalis Efendi tarafından
kurulmuş ve eğitim numune tarlalar üzerinden gerçekleştirilmiştir. Halkalı’daki ziraat mektebinin
teşekkülünde Abdülhamid oldukça ısrarcı bir tavır sergilemiştir. Buradaki eğitim öğrencilere ücretsizdi ve
arazi-i seniyyeden bazısının gelirinin buraya eğitim için gönderildiği bilinmektedir. Bursa’daki ipekböceği
yetiştirme ve ağaççılık mektebi, bölgenin ipek endüstrisine ve meyveciliğine oldukça faydalı olmuştur.
Abdülhamid köylünün yavaş olduğunu ve bu sebeple de mekteplerde öğretilenlerin uygulanmasında başarı
elde edilmesi için zamana ihtiyaç olduğunu düşünmekteydi. Bkz. Sultan Abdülhamid, Siyasi Hatıratım,
İstanbul 1999, s. 142.
84

çıktığı görülmektedir. Burada yapılacak olan ekimle, toprağın ne kadar verimli olduğu
tespit edilmek istenmekteydi. Basra körfezine yakın oluşu, yazın sıcak ve kurak, kışınsa
sıkça yağmur yağması gibi nedenlerden dolayı Ammare Seniyye toprağı verimli
bulunmuştur.
Bu proje kapsamında Seniyye’deki ziraî faaliyet çeşitlenecek ve zamanla da
değiştirilecekti. Kurulan numuneler üzerinde gerek ziraî yöntemler gerekse farklı
ürünlerin ekimi tecrübe edilecek görülen olumlu sonuçlar nispetinde uygulamaya
başlanılacaktı. Aynı zamanda, yavaş yavaş Seniyye’ye has mahsullerin ıslahı,
çeşitlerinin artırılması, tarım âlet ve edevatının modernleştirilmesi sağlanacaktı.
Kullanımı kolay, az bir sermaye ile de elde edilebilen pulluk saban, kalbur ve porak
makineleri gibi ziraat sanayine ait bazı teçhizat da bu numune tarlalarda kullanılmaya
başlamıştır. Bu şekilde yeni âletlerin diğer eski âletlere nazaran ne kadar üstün ve
faydalı olduğu uygulama neticesinde anlaşılmıştır. Bu bağlamda ahaliyi zamanla yeni
âletlere alıştırmak da bu projenin kapsamı içerisinde yer almaktaydı.
Ammare’de oluşturulan numune tarla arazisi örnek teşkil etmesi itibariyle
önemlidir. Bu tarlanın 2 dönümü yapılacak binalara ayrılacaktı. Burada amelelerin
barınacağı yerle ahır ve samanlıktan oluşan binalar yapılacaktı. Tarlanın ekilip biçilmesi
için iki çift öküze ve tarlalara gübre naklinde kullanmak için bir de beygire ihtiyaç
görüldüğü ifade edilmektedir.
Fidanlık için ayrılan alan 10 dönüm olup bu fidanlığın oluşturulmasındaki gaye,
bölgede yetiştirilmeye rağbet edilmeyen muz, portakal, limon, turunç, erik ve buna
benzer diğer ağaçların dikilmesidir. Eğer bu işlemden olumlu netice alınacak olursa,
bunların yetiştirilmesine gayret gösterilecekti. Ayrıca mahallerin havasını değiştirmek
için okaliptüs, aylantus, akasya, kavak, söğüt ve benzerinin fidanlarının yetiştirilerek
ücretsiz olarak halka dağıtılması gayesi de vardı.
Buğday, arpa, darı, burçak gibi hububat cinslerini ıslah etmek üzere çeşitli cins
ve türdeki tohumların ekilerek hangisinin daha iyi netice verdiğini görmek amacıyla 10
dönümlük hububat tecrübe tarlası oluşturulmuştur. Halkın bilmediği keten, pamuk, kolza
ve patatesin tohumları da ekilecek; olumlu sonuç alınması durumunda onların da diğer
hububat çeşitlerinde olduğu gibi tohumları halka verilecekti. Bu şekilde hem mahallin
ziraatı ıslah edilmiş hem de çeşitlenmesi sağlanmış olacaktı.
85

Numune tarlasında ayrılan 4 dönümlük alanda küçük bir bağ yetiştirilmesinin


gerekli olduğu düşünülmüştür. Zira bu bağ mahallinde arazinin nasıl kullanılacağı yani
çubuklar arasındaki mesafenin ne kadar olacağı ile ikinci seneden itibaren yapılması
gereken budamanın usullerinin halka gösterilmesi amaçlanmaktaydı. Dördüncü seneden
itibaren ise mahsul bile alınabileceğinden tarlanın masraflarına karşılık olmak üzere bir
gelir dahi elde edilebilecekti.
Yine 4 dönüm ayrılmış olan yoncalık sayesinde ise tarladaki hayvanların yem
ihtiyacı temin edildiği gibi halka bunun ekimi ve bakımı dahi halka gösterilmiş olacaktı.
Meyve ve bahçıvanlığa önem verilmediği için taşrada muntazam bir şekilde
ekilip dikilmiş meyve bahçelerine nadiren tesadüf edilmektedir. Bahçıvanlar ağaç
dikmek istediklerinde keyfi şekilde bir çukur açıp fidanı dikerler ve daha sonraki
işlemler ile ilgilenmezlerdi. Dolayısıyla bu şekilde yetişen ağaçlardan alınan semere de
az olmaktaydı. Şöyle ki bu ağaçlar bir sene az meyve verirken diğer sene hiç
vermeyebilirdi. Verdikleri meyveler ise kalitesiz olduğundan piyasada değeri düşük
olmaktaydı. Bu sebeplerden ötürü çiftçilerin söz konusu bakış açılarını değiştirerek
onları meyveciliğe, bahçıvanlığa alıştırmak ve öğrenmelerini temin etmek maksadıyla
20 dönümlük alan ayrılmıştı. Ağaçlar, belli aralıklarla dikilmesi ve gerekli bakımlarının
yapılması hâlinde hem göze hoş gelecek hem de üç veya dört sene içinde ideal ölçüye
kavuşacak böylelikle meyvelerin daha kaliteli olması mümkün olacaktı.
70 dönümlük tarlada ise bilimsel metotlar ve yeni ziraat âletlerinden
faydalanılarak çeşitli hububat yetiştirilecek ve ahaliye tanıtılacaktı. Bunun yanı sıra
tohumların birbirinden ayrılması için kalbur ve orak makineleri kullanılacak, çiftçiler
teşvik edilecekti. Bu şekilde hareket edilerek küçük harman makinelerinin alınması
hedeflenmekteydi. Bu sayede de ziraat usullerinin ıslah edilmesi ve yeni ziraat
âletlerinin kullanımının yaygınlaşması sağlanmış olacaktı.
Ahalinin yeni usullere alışmasının dışında bölge arazisi daha verimli hâle gelecek
ve buranın serveti artacak; böylelikle çiftçi kendi ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilecekti.
Bu tarlanın kurulmasından iki sene sonra ürünlerden hayvanlara gerekli olan yem temin
edilecek ve elde edilen meyvelerin satılmasıyla bu tarlanın masrafı karşılanmış
olacaktı265.

265
9 Rebi‘ülevvel 1324 [22 Mayıs 1906]. BOA, HH.THR, nr:123/41, Lef:6.
86

2- Hurma, Çeltik ve Tömbeki Ziraatı

Devasir Mukataasında 1312 [1896/1897] senesinde, dikilmek üzere 20 bin adet


hurma fidanı alınmış olup büyük bir kısmı dikilmiştir. Kalan 4.481 fidanın dikimine ise
1313 [M. 1897/1898] senesinde devam edilmiş, ayrıca 15 bin fidanın daha 4.950 kuruşa
alınarak dikilmesine karar verilmiştir266.
Ammare Sancağı’ndaki arazi-i seniyyelerde çiftçilikle uğraşan kesim “vahşi”
aşiret mensubu çiftçiler olup bunlar çeltik ziraatından başka bir şey bilmezdi.
Tömbekinin ziraatına alışkın olmamaları dolayısıyla burada ekimine teşebbüs
edilmemişti. Şat, Müşerreh ve Cer‘iyye mukataalarının bazı yerlerinde tömbeki ziraatına
oldukça elverişli bölgeler tespit edilmişti. Kısmen de olsa çiftçilere tömbeki ektirilmiş
ise de istenilen netice alınamamıştır. Ancak bu ürünün yetiştirilmesinde Emlâk-ı
Hümâyûn’un fayda elde edeceği kanaatiyle çeşitli girişimlerde bulunulmuştur. Üretim
çeşitliliğini arttırmak ve daha fazla gelir sağlamak noktasında girişilen bu faaliyetler
şunlardı: Çiftçileri bu ziraata alıştıracak ve öğretecek, ziraat tekniklerini bilen
muallimlerin getirtilmesi, muallim eşliğinde gerçekleşecek eğitim için bir numune tarla
oluşturulması ve numune oluşturulan söz konusu tarlada ekilmek üzere iyi cins tömbeki
alınmasıdır267.
Devasir’de de tömbeki ekilmektedir.
Amiye arazi-i seniyyesinde sık sık su taşkınlarının olması, Duceyle Vekâleti’nce
idare edilen Şatra ve Hamar’da ise arazinin ve orada bulunan aşiretlerin tömbeki
ziraatına meyilli olmamaları nedenleriyle bu üretim faaliyeti buralarda
268
yapılamamaktaydı .
31 Ağustos 1308 [12 Eylül 1892] tarihinde Hazîne-i Hâssa’dan gelen ve arazi-i
seniyye dâhilindeki tömbeki ziraatının vaziyetini soran emir üzerine Basra Emlâk-ı
Hümâyûn idaresiyle şubeleri arasında bilgi akışı gerçekleşmiştir. Bu bilgi akışı
neticesinde tömbeki ziraatına oldukça uygun yerler belirlenmiş ve buralara iyi cins
tömbeki getirtilmesine karar verilmişti. Hatta Bağdad’da kaliteli tömbeki bulunması
itibariyle bura arazi-i seniyye idaresiyle görüşülerek alınması Hazîne-i Hâssa tarafından
idareye bildirilmişti.

266
BOA, HH.THR, nr:57/41.
267
BOA, HH.THR, nr:122/21.
268
Aynı vesika.
87

Amiye arazi-i seniyye vekâletine bağlı yerlerin hepsi, çoğunlukla çiftçilerin


idaresinde bulunan küçük büyük arazilerin neredeyse tamamında hurma fidanı ekiliydi.
Ammarede genellikle şeleb ziraati yapılmakta olup ahalisinin çoğu aşiretten
oluşmaktaydı.
Tömbeki ziraatine uygun görülen yerlerde ekimin yapılabilmesi için iyi cins
tohumun alınmasına karar verilmiştir ki bu Bağdad’da bulunmaktaydı269.
Bu coğrafyada tarımsal faaliyeti yürütmekte birtakım zorluklarla
karşılaşılmaktaydı. Bu zorlukların en başında tabi ki susuzluk gelmekteydi. Dicle, Fırat,
Şattü’l-Arab bu coğrafyanın bu manada kurtarıcısı durumunda olmakla beraber; bazı
zamanlarda su seviyesindeki azalma sıkıntıları daha da arttırabilmekteydi.
Deviric nehrinin kollarından ve Dicle’nin suyundan faydalanan Müşerreh
Mukataası’nın dörtte birlik kısmı, Dicle’nin su seviyesinin az olması nedeniyle
susuzluktan kurumuştur. Çahle Mukataasının Seniyeye’ye ait tahmini hissesi 2 milyon
400 bin atik kıyye çeltikt270.
Çahle mukataasında 1310 [1894/1895] senesinde 73.696 kıyye çeltik üretim
yapıldığı ve 1 kıyye 5 para hesabıyla 9.212 kuruş gelir sağlandığı anlaşılmaktadır271.
Mukataalardaki ağaçların kuruması durumunda dallarının satılmasıyla dahi gelir
elde edilebilmekteydi. Mesela, Dua‘yci ve Amiye mukataalarında üç senede kuruyup
düşen hurma ağaçların sayısı bini bulmuştu. 1.854 parça ağacın zamanında müşterilerine
satılmasıyla 3.018 kuruş 50 santimlik kazanç elde edilmiştir. Dua‘yci’de yıllık yetmiş ve
Amiye’de de otuz bin hurma dalı bu üç sene zarfında toplanmıştır. Sayısı 300 bin adet
olan hurma dallar 4.315 kuruş fiyatla satılmıştır. Devasir ve Kavis mukataalarında düşen
hurma ağaçları ile dallarının adedi daha az olması nedeniyle çiftçilerin tamir ve hane
inşalarında kullanmaları üzere mukataa halkına terk edilmiştir272.
Basra’da en fazla üretilen ve istifade edilen hurma ağacıdır. Başka ağaçlardan da
meyve elde ediliyordu; fakat bunlar sınırlı miktardaydı. Yetiştirilen buğday, arpa, bir
miktar soğan ancak çiftçinin ihtiyacını karşılayabilmekteydi. Mukataalar dâhilinde
hububat üretimine mahsus boş arazi bulunmadığı gibi buraların çorak ve ziraata uygun
olmayan çöllere sınır olması ziraî faaliyetleri sınırlamaktaydı. Nitekim hububat ekimi

269
Aynı vesika.
270
BOA, HH.THR, nr:512/23.
271
BOA, HH.THR, nr:628/56, Lef:1, 2.
272
BOA, HH.THR, nr:186/4, Lef: 8.
88

sadece ağaçların altında yapılabilmekteydi. Bu sebepten ötürü de hububat ziraatında


öküz, saban gibi hayvan ve aletlerin kullanılması imkânsız olup ancak kürek ve bel gibi
aletlerden faydalanılabilmekteydi273.
Üretimin değişmesinin ve çeşitlenmesinin zor olduğu kanaatindeki seniyye
memurlarının bazı zamanlar, revaçta olan ürünlerin ziraatı hususunda çiftçileri teşvik
edebilmekteydiler274.
Nehirlere yakın olan mukataalarda ulaşım kayıklar vasıtasıyla yapılmaktaydı. Bu
nedenden ötürü yol inşasına gerek duyulmadığı ifadesi kullanılmıştır275.
Seniyye’de bulunan serkârlardan276 muhtaç durumdakilere zaman zaman borç
olarak buğday ve arpa verilmekteydi277.
Çiftçinin yetiştirdiği ağaçların gelirinden çiftçilere terk edilen hisse onlara mülk
olarak verilirdi. Çiftçinin bu hakkı ise mugarese senedini alması ile temin edilmişti.
Ancak Devasir ve Kavis mukataalarının çiftçileri senetlerini almışlarsa da Dua‘yci ve
Amiye mukataalarındaki çiftçilerden birkaç kişinin dışında senetlerin hiç kimseye
verilmediği şubenin denetlenmesiyle anlaşılmıştır. Hâlbuki çiftçilerin refahlarının temini
ve tatmin edilmeleri mamuriyetin sağlanması açısından önemliydi. Teşvik amaçlı olan
bu senetlerin devrinin mümkün olan en kısa zamanda ve tümel bir anlayışla yürütülmesi
gerekmekteydi278. Bu senetler Mukavelat Muharrirliği’nde hazırlanmakta olup
onaylananlar Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nde, asıllarıysa bu muharrirlikte kalmaktaydı279.
Basra Şubesi mukataalarındaki ağaçların az bir kısmı yaşlı çoğunluğu ise yeni
hurma ağaçlarından oluşuyordu. Bu ağaçların adet ve çeşitlerinin kayıtlı olması
gerekiyordu280. Devasir mukataasının sahip olduğu 262.065, Dua‘yci mukataasının
82.665 ve Amiye ve Kavsi mukataalarının 53.478 adet hurma ve çeşitli meyve veren

273
Aynı vesika, Lef:11.
274
Meselâ, 1319 [1903/1904] senesinde Avrupa’da para eden Hint yağı tohumunun buralarda da ziraatı için
çiftçiler teşvik edilmiştir. Aynı vesika, Lef:12.
275
Aynı vesika.
276
Müdür; kâhya manasına gelmektedir. Bkz. Ferit Devellioğlu, a.g.s., s. 942.
277
Muhtaç serkârlara verilmek için 4.620 kıyye hınta [buğday] ve 9.030 kıyye şair [arpa] verilmesi işi
Hazîne-i Hâssa tarafından Devasir Arazi-i Seniyye Vekâleti’ne havale edilmiştir. Bkz. BOA, HH.THR,
nr:627/143.
278
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:12.
279
BOA, HH.THR, nr:627/11, Lef:1.
280
Şube mukataalarından sadece Devasir’deki ağaçların sayımının yapıldığı şubenin denetlenmesi esnasında
fark edilmişti. Bunun üzerine komisyon tarafından görevlendirilen heyet tarafından bu mukataada sayım
yapılmıştır. Veriler, üçer nüsha olarak hazırlanmış ve biri mahaline, biri Basra komisyonuna bir diğeriyse 9
Mart 1319 [22 Mart 1903] senesinde Hazîne-i Hâssa’ya gönderilmiştir. Çiftçinin elinde bulunan ağaç
miktarı, her sene dikilecek fidan sayısı ve ağaçların telef olma sebebinin kaydının tutulması gerekmekteydi.
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:8.
89

ağaçları bulunmaktaydı. Mahsulünden Hazîne-i Hâssa’ya alınmakta olan yıllık hisse


ağaçların mevkiîne ve çiftçinin kudretine bağlı olarak değişmekteydi. Yaşlı hurma
ağaçları mahsulünden genellikle %75, yeni ekilmiş ve verimin artmasını sağlayacak
hurmadan %60 oranında ürün alınıyordu281. Meyve veren diğer ağaçlardan ise %55
oranında ürün alınması adet üzereydi. Ağaçların altına ekilen buğday, arpa ve çeşitli
hububattan ağaçların sayısını artıracağını taahhüt eden kişilere ayrılan hâsılat hisseleri
geçimlerine yetecek miktarda ise %32,5 oranında tahsil ediliyordu. Henüz ağaçları
büyümemiş çiftçinin hissesi geçimine yetmeyebiliyordu282. Bu gibi yerlerde, çiftçiye
zorluk çıkarmamak maksadıyla araziden sadece öşür alınması yoluna da gidilebiliyordu.
Şattü’l-Arap vasıtasıyla sulanan bu mukataaların ağaçları çöllerle sınırdı.
Susuzluk problemlerini çözmek ve hurmalık alanlarını genişletmek amacıyla çiftçiler
mevcut su kaynaklarını, kuyular açmak suretiyle çöllere doğru genişletmeye
çalışmıştır283.

IV- Basra Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde İmar


Faaliyetleri

Ammare arazi-i seniyyesinin bazı yerlerinde han, hane, dükkan gibi yapılar inşa
etmek isteyenler gerek bölge idaresine gerekse Hazîne-i Hâssa’ya müracaatta
bulunmuştur. Hazîne-i Hâssa ve Ammare İdaresi arasında gerçekleşen yazışmalar
sonucu gerek Ammare Arazi-i Seniyye’si dâhilindeki çiftçiler gerekse dışarıdan gelecek
kişiler tarafından inşa edilecek binaların bölgeyi bayındır hâle getireceği düşüncesine
varılmıştır. Aynı zamanda bu kişilerin, hane etrafında tarıma başlaması seniyye
gelirlerinin artmasına vesile olacağından bu tarz inşaatlara belli şartlar dâhilinde izin
verilmiştir. Bu şartlar arasında, yerleşilen alanların birbirinden uzak olmasından ziyade
köy oluşturacak tarzda yapılması yer almıştır. Ayrıca yerleşmek ve de inşaat için

281
Aynı vesika, Lef:9.
282
Bu mukataaların Şat ile sulanan kısımlarında, yeni hurma ağaçları dikilerek mamur hale getirildikleri
gözlemlenmiştir. Yaklaşık dokuz on sene önce hurma fidanı dikilen Iraze (?) Mukataasında bu sebeple yaşlı
hurma ağacı yoktu. Bu nedenle ağaçlar henüz semere vermeye başlamadığından çiftçilerin geçimini
sağlamaları için Devasir hurma ağaçlarından her hane sahibine senede beşer ağacın mahsulü terk edilmiştir.
Aynı vesika.
283
Aynı vesika.
90

çiftçilerin ruhsat alması gerekmekte olup oturmaya başladıktan üç sene sonra ise
mevkiin verimliliğine göre arazi bedeli ödemeleri gerekmekteydi.
İmar faaliyetleri sonucunda Seniyye’de han, dükkan ve kahvehaneler inşa
edilmiş olup bunların kiraya verilmesi suretiyle gelir sağlanmıştır284.
Bu coğrafyadaki toprakların çoğu zaman sular altında kalması nedeniyle
buradaki topraklardan faydalanabilmek için öncelikle suların çekilmesi beklenmekteydi.
Bu gibi taşkınların önünü alabilmek maksadıyla setler inşa edilmiştir. Toprakların
işlenebilir duruma gelebilmesi, kimi zaman uzun süre beklenilmesine sebep
olabilmekteydi. Bu oluşum, üretimin dolayısıyla gelirin azalması gibi bir sonuç
doğurmaktaydı. Kış mevsimi gelmeden ağustos ayının sonuna kadar yapılması plânlanan
bu setlerin inşasının sona ermesi gerekmekteydi. İnşa yahut tamir edilecek setin
bulunduğu yere gerekli malzemeler getirilmekte ve tayin edilen özel bir memur
nezaretinde işleme başlanılmaktaydı. Bu durumu bir örnekle açıklamak gerekirse;
Ammare Emlâk-ı Hümâyûn Vekaleti’ne bağlı Çebiyye (ghi) Mukataası’ndaki Ebu-Sahir
Seti’nin su taşkını sebebiyle tamire gereksinim duyulduğu yapılan keşifle tespit
edilmiştir. Ancak setin büyük ve suların henüz çekilmemiş olması aynı zamanda kış
mevsiminin de yaklaşması gibi etkenler tamiratın hemen yapılmasına müsaade
etmemiştir. Hemen tamirata başlanılmasından herhangi bir fayda görülemeyeceği,
çalışmaların boşa gideceği gerekçesiyle bu işin bir sonraki sene yapılmasına karar
verilmiştir. İçinde bulunulan sene için özel bir memurun tayin edilmesi ve set için
gerekli malzemelerin yerinde hazır bulundurulması yeterli görülmüştür285.
Mîrî mukataadan Mecr-i Sagir ile Emlâk-ı Hümâyûndan Avice (?) Cilbat (?) ve
Şitaniye Mukataalarının su ihtiyaçları, Ammare Kasabaası’na iki saatlik mesafedeki
Bitire (?) Nehri’nden sağlanmaktaydı. Bu nehir üzerinde mahalli hükümetçe set
yaptırılması üzerine su yetersiz hâle gelmiş ve yeni bir su kanalına gereksinim
duyulmuştur. İlk önce mahalli hükümetin yapmış olduğu setin aşağı tarafında, üst tarafı
10, alt kısmı 8 metre genişliğinde, derinliğiyse 2 metreyi bulan bir kanal inşası
düşünülmüşse de bu kanalın sadece mîrî arazi olan Mecr-i Sagir’in su ihtiyacına dahi
kâfi gelmeyeceğinden hareketle kanalın yapımından vazgeçilmiştir. Bunun yerine
Ammare Kasabası’nın bir saat aşağısındaki mîrîye ait Tabr nehrinde kanalın açılması
daha uygun bulunmuştur. Bu kanal Tis‘an ve Avfiye seniyye mukataalarına hemhudut
284
16 Şevval 1302 [29 Temmuz 1885]. BOA, HH.THR, nr:512/84.
285
BOA, HH.THR, nr:627/115, Lef:1.
91

olup kanalın bir kısmı Arazi-i Seniyye gelirleriyle yaptırılmıştır. Seniyye’ye ait ve
susuzluk çeken Tis‘an ve Avfiye mukataaları için de bu kanalın yaptırılmış olması
önemliydi. Kanal 780 metre uzunluğunda, 2 metre derinliğindeydi.
“Hay Kasabası’nda cami-i şerif ve mekteb bulunmamasına mebni âhâlisinin
cemaatle edâ-yı salavat edememekte ve etfâli dahi tâlim ve terbiyeden olmakta
bulundukları cihetle” masrafı Arazi-i Seniyye Sandığı’ndan karşılanmak suretiyle cami
ve mektep yaptırılmıştır. Genellikle karşılaşıldığı üzere bu caminin imamı da aynı
zamanda Mekteb-i İbtidaî’nin muallimlik vazifesini üstlenmiştir. Cami ve mektebin
yapımı için 83.177 kuruş harcanmış ve 1313 [1895/1896] yılında tamamlanmıştır286.
Müşerreh nehri üzerinde inşası düşünülen köprünün her iki kısmının da Arazi-i
Seniyyeye ait olması dolayısıyla bu köprüden elde edilecek gelirin tamamı Emlâk-ı
Hümâyûnun tasarrufunda olacaktı. Çahle nehrinde yapılacak ahşap dubalı köprünün bir
cihetiyle Arazi-i Seniyyeye sınır olduğu için köprünün masrafı Emlâk-ı Hümâyûn ile
Belediye İdaresince bölünecek aynı şekilde gelir de iki kurum arasında pay edilecekti.
Köprü inşası için keşf haritası dahi hazırlatılmıştı287.

V- Basra Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Sosyal Yaşam

II. Abdülhamid’e ait arazilerin bayındır bir hâle gelmesinde ve bu mülklerden


sağlanan gelirlerin gittikçe artmasında çiftçilerin önemli bir etkisi olacağı kanaatiyle
buralarda ahali yerleşimine dikkat edilmekteydi. Hatta köyler teşkil edilerek han, dükkan
gibi binalar yaptırılmaktaydı. Gerek Bağdad gerekse Basra Seniyye’sinde oturan halkın
büyük bir çoğunluğu aşiretlerden oluşmaktaydı ve bunların medeniyet dairesine
alınmasının ise kontrollü bir şekilde iskân ile gerçekleşeceği düşünülmekteydi288. Bu
maksatla, özelikle mekteplerin varlığı daha fazla önem arz ettiği için bunların inşasına
ve kitap gibi araç gereçlerin teminine çalışılmaktaydı.
Dersaadet ve taşra kasabaları mekteb-i ibtidaîyesinde tedris olunacak kitap ve
risalelerin isimlerini, fiyatlarını ve satıldığı yerleri içeren bilgiler aşağıda verilmiştir289.

286
BOA, HH.THR, nr:349/4, Lef:39.
287
14 Ağustos 1315 [26 Ağustos 1899]. BOA, HH.THR, nr:18/13, Lef:3, 4.
288
BOA, HH.THR, nr:512/84.
289
BOA, HH.THR 364/27, Lef: 2.
92

Adet Kitap ismi Para Kuruş Yazarı Satıldığı Açıklamalar


Yer
Birinci sene
Elif-bâ-yi
1000 5 _
Osmânî
Eczâ-yı Şerîfe _
1000 5
hediyesidir.
Büyük kıtaları 10
1000 Risâle-i Kırâat 5 _ Matbaa-i
paradır.Erkelere
Amire
İlk İlmihal 5 _ mahsus
1000
Zihni küçük Celal Bey
1000 10
hesap
İkinci Sene
Mushaf-ı şerif için
Mushaf-ı Şerif Maarif
100 20 7 gösterilen hediye
hediyesi kütüphanesi
mekteplere mahsustur
1000 İkinci İlmihal 5 Erkeklere mahsustur
1000 Tecvid 5 Karabaş
Risale-i İmla ve
1000 10 Bedri bey Matbaa-i
Vazife
Amire
1000 Ahlak 10
Zihni ve Ameli Birinci seneye
1000 küçük birinci 10 Celal bey mahsus hesap
kısım kitabıdır
Arakil
1000 Yeni Kıraat 20 Sırrı Bey
kütüphanesi
Üçüncü Sene
Erkek rüşdiyelerinin
1000 İlmihal 10 birinci sensine
mahsus ilmihal
Taşra kasabalarında
Malumat-ı
mekteb-i
1000 Mücemmele-i 20 1 Celal Bey
ibtidaiyesine
Ziraiye
mahsustur
Mülahhas Tarih-
1000 1
i Osmani Matbaa-i
Muhtasar Amire
1000 Coğrafya-yı 20 Meccanen verilir
Osmani
1000 Sarf-ı Osmani 5
Zihni ve Ameli
İkinci senesinin
1000 küçük hesap 10 Celal Bey
kitabıdır
ikinci kısım
Rehnüma-yı
1000 10 Celal bey
Ahlak
93

Seniyye dâhilinde nüfusun gitgide artması buna karşılık gerek okul gerekse
muallim açısından buraların yeterli olmamasıyla birlikte kitap ve risalenin bulunmayışı
çocukların eğitimden “hakkıyla faydalanmasını” engellemekteydi. Bu sebeple maddî
manevî eğitim ve terbiyeden mahrum olduğu düşünülen bu çocuklar için Seniyye’de
okul inşasına ve ihtiyaç duyulan kitapların getirtilmesine çalışılmaktaydı. Bu stratejiyle
her ne kadar çocukların iyi eğitim alması ve bunun sâye-i terakkiyât ile gerçekleşmesi
arzusunda olunduğu ifade ediliyorsa da genellikle aşiret mensubu olan çiftçiler,
çocuklarını okula göndermekten çekinmekteydiler. Seniyye halkının eğitime olan bu
önyargılarının “gün geçtikçe” azalmakta olduğu ifade edilmekle birlikte ihtiyaç duyulan
araç ve gereçlerin bir an evvel tedarik edilerek eğitimin sekteye uğramamasına
çalışılmaktaydı290.
Yaşam standartının maksimal dereceye çıkartılması ve halkın Seniyye
topraklarına olan bakış açısının pozitif tutulması, İşletme politikasının hedeflerindendi.
Toprağın işlenmesi yahut ihale yoluyla işlettirilmesi, İşletme ekonomisinin en temel
unsurunu oluşturmaktaydı. Seniyye dâhilinde ikame olunanlar, bu bağlamda
düşünüldüğünde gerekli olan işgücünün kaynağıydı. Bu işgücünün temini için seniyye
topraklarında ikamet cazip hâle getirilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla seniyyeye
yerleşmeleri durumunda kişilere para yardımı yapılması, çeşitli vergilerden muafiyet
getirilmesi, tohum ve yemlik verilmesi gibi ayrıcalıklar tanınmıştır. İmtiyazlı bir konum
olarak nitelendirebilecek bu durum, Osmanlı arşiv belgelerinde şu şekilde yeralmıştır:

“Emlâk ve Çiftlikât-ı Seniyye’de sakin olmak şerefine mazhar olan zürra‘ ve


ahaliye arazi-i seniyyeden meccânen arazi-i külliye verilmekte ve Hazîne-i
Hâssa-i Şâhane’den birçok akçe sarfıyla hüsn-i iskân ve tavattunları istihsâl
edilmektedir […]”291.
Mektep, camii, hayır için yapılacak tesisler -türbe tamirleri- gibi her türlü
bayındırlık faaliyetleri Hazîne-i Hâssa’dan, 1886 malî yılından itibaren ise Emlâk-ı
Hümâyûn tarafından karşılanmıştır292. Evkâf-ı Hümâyûn ile Hazîne-i Hâssa Nezareti,
camii ve mekteplerde vazifelendirilecek ehliyetli kişilerin tespit edilmesi hususunda
beraber hareket ederlerdi. Camii ve mekteplerde çalışan memurların maaşları ile

290
Aynı vesika, Lef: 4.
291
BOA, Y.PRK.HH, nr:12/58; 39/12.
292
Aynı vesika.
94

buraların diğer tüm ihtiyaçları Hazîne-i Hâssa tarafından temin edilirdi. Ayrıca ahalinin
tüm gereksinimlerinin karşılanmasının yanı sıra kendilerine sermaye sağlamaları
amacıyla nakdî yardım ve tohumluk zahire bağışı yoluna da gidilirdi. Padişahın hayrat
olarak yaptırdığı camii, mektep, medrese, türbe benzeri sosyal kurumlar seniyye
dâhilinde olabildiği gibi haricinde de bulunabilirdi ve bunların masrafları Emlâk-ı
Hümâyû’ndan ödenirdi293.
İşletmeye ait gelirler ile eşyalardan gümrük vergisi alınmıyordu. Daha önce de
değinildiği üzere öşür, ağnam, çadır gibi vergilerden muaf tutulmuş olan Emlâk-ı
Hümâyûn, mahkeme harçlarından da azade sayılmıştır. Osmanlı arşiv belgelerinde
Emlâk-ı Hümâyûn’un vergilerden bağımsız olmasına dair birçok belgeyle
294
karşılaşılmıştır .
Emlâk-ı Hümâyûn’da yaşayan halkın ihtiyacı olan camii ve mektepler Hazîne-i
Hâssa tarafından yaptırılmaktaydı. Bununla beraber yeniden iskân olanlar ile bazı
sorunlarla karşılaşanlara tohumluk ve yemeklik de verilirdi. Ayrıca her türden âletin
satın alınmasında her zaman paraya ihtiyaç duymalarından ötürü bu konuda kolaylık
sağlanması maksadıyla ziraat bankası nizamnamesine uygun olarak bir sandık
kurulmasına karar verilmiştir. Bu uygulama öncelikle Edirne Vilayetinde bulunan
Emlâk-ı Hümâyûn şubelerinde 1308 [1892/1893] tarihinden itibaren başlamıştır. Bu
tarihte toplanan aşardan onda bir alınması suretiyle elde edilecek para sandıkta
toplanacak ve bu para çiftçiye borç olarak verilecekti. Bu uygulama tarımsal
faaliyetlerin finansmanını kolaylaştıran ve üretimin sürekliliğini teşvik eden bir niteliğe
sahipti295.
Genellikle Şiî mezhebinden olan seniyye halkı, çocuklarının Sünnî mezhebinden
bir muallim tarafından okutulmasını istememekle birlikte kendilerinden ve özellikle de
Şiî mezhebinden bir muallimin gönderilmesini arzu etmekteydiler296.

293
BOA, Y.PRK.HH, nr:36/66, Lef:6.
294
Hazîne-i Mâliye’nin Bağdad Vilayeti ve çeşitli mahallerden öşür talep etmesi üzerine Bağdad
Vilayeti’nden Bâb-ı Âlî’ye bir yazı gönderilmişti. Bâb-ı Âlî de gerekli incelemelerin yapılması için Şurâ-
yı Devlet Reîsi Sürur Paşa’yı görevlendirmiştir. Yapılan araştırma neticesinde Emlâk-ı Hümâyûn’un
vergilerden muaf tutulduğuna dair yeni bir mazbatanın hazırlanmasına karar verilmiştir [22 Mart 1882].
Bkz. BOA. Y.PRK.HH, nr:9/39. Ayrıca bkz: “Emlâk-ı Hükümdâriden rüsûm ve tekâlif-i emîriye
alınmamıştır”. Taha Bey, a.g.e., s. 245.
295
BOA, Y.MTV, nr:63/48.
296
BOA, HH.THR, nr:186/3, Lef: 11.
95

VI- Emlâk-ı Hümâyûn İşletme Dâhilinde Yaşanan Güvenlik


Problemleri

Necid Emlâk-ı Hümâyûn dâhilinde çeşitli sebeplerden ötürü asayiş zaman zaman
bozulmaktaydı. Bunda etkili olan unsurların başında mültezimler arasında ortaya çıkan
anlaşmazlıklar gelmekteydi. Nitekim 1323 [1905/1906] senesinde böyle bir olayın
yaşanmasıyla Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi oldukça zor durumda kalmıştır. Arazi-i
Seniyye’nin mamuriyetini bozacak ve de ramazan gibi önemli bir ayda gelir kaybının
yaşanmasına sebep olacak bu tarz eylemlerin bir an evvel sona erdirilmesi
gerekmekteydi. Bu gibi durumlarda vilayet merkezinin ve Altıncı Ordu-yı Hümâyûn
Komutanlığı’nın görevi asayişi bozan halleri önleyerek Hazîne-i Hâssa’nın daha fazla
zarara uğramasını engellemekti297.
Ammare mukataasında var olan kargaşanın sebebi aşiretler arasındaki ihtilaftı.
Anlaşmazlıklaların ortaya çıkmasına neden olan kişi ise Benilam şeyhi Gadban’dı.
Olayların yatıştırılamamasında ayrıca Arazi-i Seniyye Reisi Hamid Paşa, Basra Valisi,
Ammare Mutasarrıfı Hakkı Aziz Bey ve Liva Naibi Salih Efendi arasındaki ihtilâfta
etkili olmuştur. Altıncı Ordu-yı Hümâyûn Kumandanlığı’nca yapılan incelemeler
sonucunda, Sagir Mukataası ihalesinin ilk önce Ebu Muhammed aşiretine verilmişken
daha sonra bu ihalenin fesh edilerek Benilam Şeyhi Gadban’a verilmiş olmasından
kaynaklı prolemler olduğu tespit edilmişti298. Ammare Arazi-i Seniyye İdaresi bu olaylar
sebebiyle gelirinden yedi bin lira civarında bir kayba uğrarken buna sebebiyet veren
Benilam şeyhi Gadban’ın Emlâk-ı Seniyye huzuruna ve güvenliğine zarar verici her
türlü hareketine en kısa zamanda son verilmeliydi. Çünkü yaklaşık 17 bin lira gelir
sağlayan mukataanın ihale zamanı gelmişti. Olayların önüne geçilmesi ve
anlaşmazlıkların giderilebilmesi için her şeyden önce Osmanlı İdarecileri arasındaki
ayrılıklara bir son verilmesi gerekmekteydi. Aksi takdirde askerî bir gücün sevk edilmesi
dahi sonuç vermeyebilirdi. Hazîne-i Hâssa’dan Basra Vilayeti arasında gerçekleşen
yazışmalarda aşiretlere dair uygulamalarda denge unsurunun göz ardı edilmemesi
gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bu nedenle Basra Valisi’nin Ammare’ye hızlı bir şekilde

297
BOA, HH.THR, nr:521/26, Lef:2, 3.
298
BOA, Y.MTV, nr:280/27, Lef:1, 2.
96

gitmesi emredilmişti. Ayrıca valiye yardımcı olmak maksadıyla Altıncı Ordu-yı


Hümâyûn’un da hazır bulunması kararlaştırılmıştı299.
Ammare’de ortaya çıkan karışıklıklar dolayısıyla Bağdad Komisyon Reisi buraya
gelmişti. Komisyon reisinin Hazîne-i Hâssa’ya göndermiş olduğu telgraftan anlaşıldığı
üzere; Benilam Şeyhi Gadban; Şat, Behase ve Müşerreh Mukataalarında oturan Sudan,
Sevaid ve Evlad-ı Faysal aşiretleriyle ve diğer aşiretlerle ittifak ederek Çahle
Mukataasına hücuma hazırlanmaktaydı. Böylece Benilam şeyhinin bu mukataa ile arazi-
i seniyye ihalelerinden gayr-i meşru yollarla fayda sağlamaya çalışmaktadır. Gadban’ın
bu faaliyetleri üzerine Müfettiş Yakup Efendi inceleme yapmak için görevlendirilmiş ve
bu incelemeleri esnasında iki kez de suikasta uğramıştı. Tüm bu gelişmelere rağmen
Basra Valisi asayişi korumak için hiçbir müdahalede bulunmamıştı. Hatta Gadban’ın
Emlâk-ı Seniyye ve mülkiye ağnam vergisinin çoğunluğunu toplamaya çalışmasını bile
Vali, Hazîne-i Hâssa’ya bildirmediği gibi kendisine sorulduğunda da böyle bir olayın
olmadığını söylemişti. Gadban’ın faaliyetleri üzerine Çahle Mültezimi Arabi Paşa da
Gadban ile işbirliği yapan Sudan, Sevaid ve Evlad-ı Faysal aşiretlerine karşı Seniyye
dâhilindeki diğer tüm aşiretlerle birleşmiştir. Aşiretler arasında sükunetin sağlanabilmesi
için Gadban’ın Şeyhlikten azlinin gerektiğini belirten Ammare Komisyon Reisi Hamid
Paşa’dan alınan telgrafta [H. 28 Haziran 1321/M. 11 Temmuz 1905] Gadban’ın
kendisine karşı olan aşiret şeyhlerinden 20 kadarını hapsettiği, onlara türlü işkenceler
yaptığını belirtmekteydi. Hamid Paşa Gadban’ın saldırıya geçmek için adam toplamakta
olduğunun mutasarrıflıktan birçok kez vilayete bildirildiğini de telgrafnda ifade
etmekteydi. Hamid Paşa’ya göre eğer 20 gün içinde Gadban üzerine asker sevk
edilmezse Ammare’nin senenin 100 bin lira civarında olan hâsılatı Gadban’ın eline
geçecekti300.
Basra dâhilindeki mukataaların senelik 100 bin liradan fazla gelir getirmekteydi.
Dolayısıyla yüksek meblağların sözkusu olduğu bazı mukataaların ihaleleri birtakım
kişilerde hırsa neden olabiliyordu. Nitekim merkezden Ammare Arazi-i Seniyye
Komisyonu’na gönderilen yazıda bu hususa dikkat çekilmiş ve bu konuda daha özenli
bir şekilde hareket edilmesi tavsiye edilmişti. Şeyh Gadban’ın asayişi bozan
hareketlerine rağmen ihale şartlarına aykırı hareket eden Basra Valisi Muhlis Paşa onun
mültezim olmasına gözyummuştu. Nitekim Gadban’ın faaliyetlerini incelemek
299
2 Zilhicce 1323 [27 Ocak 1906]. BOA, Y.MTV, nr:283/6.
300
BOA, HH.THR, nr:186/2, Lef:6.
97

maksadıyla Ammare’de bulunan Esad Bey tarafından Hazîne-i Hâssa’ya gönderilen


telgraflarda Basra Valisi Muhlis Paşa’nın iltizamı Gadban’a verdiğine işaret etmiştir.
Hâsılatta baş gösteren durgunluğa dikkat çeken Esad Bey, bu durumun devam etmesi
hâlinde Hazîne-i Hâssa’nın zarara uğrayacağını belirtmiştir. Ammare’deki asayişi
sağlamak maksadıyla gönderilen Altıncı Ordu-yı Hümâyûn kumandanı Süleyman Paşa
ise Vali Muhlis Paşa’nın göz yuman tavırları devam ettikçe bu halin hiçbir şekilde
değişmeyeceğini Hazîne-i Hasssa’ya bildirmiştir301.
Emlâk-ı Hümâyûn’dan olan araziler bilindiği üzere ihale suretiyle taliplerine
iltizam olarak verilmekteydi. Bu ihalelerde dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi de
aşiretler arasında dengenin korunmasıydı. Bu denge Çahle ve Şat mukataalarının Albu
Muhammed aşiretine, Behase ve Müşerreh Mukataalarınsa Sudan ve Sevaid aşiretlerine
sürekli olarak ihale edilmesiyle sağlandığı görülmekteydi302. Ancak aşiretler arasındaki
mücadelelerin eskiye dayanması nedeniyle aşiretler arasındaki bu tarz sürtüşmelerin
engellenmesi ve Hazîneye zarar vermesinin önlenmesi daha da güç olmaktaydı. Nitekim
Benilam aşireti 1323 [1907/1908] senesinde diğer aşiretlerle giriştiği mücadele
sonrasında ihalelere girmesi ve ihale alması yasaklanmıştı. Aynı yıl yaşanan
mücadeleler neticesinde; Behase Mukataası’nın bedeli olan 7 bin, Müşerreh Mukataası
bedelinden 4 bin ve Şat Mukataası bedelinden 5 bin liraya yakın meblağın tahsili bir
sonraki seneye kalmıştır. Bu tehirden dolayı da hazîne zor durumda kalmıştır. Basra ve
Ammare komisyonlarının teşkilinden bu seneye gelinceye kadar ihalelerden alınması
gereken teminat-ı kanuniye âdet haline getirilmemiş; sadece kefaletle yetinilmiştir. Bu
ise, ihale bedellerinin ödenmesi gerektiği vakitte çiftçilerin çekişmelere dâhil olmalarına
ve ziraatlarını ihmal etmelerine yol açmıştır. Hatta kimi çiftçilerin ürünleri bu
mücadeleler esnasında telef olmuştur.
Yukarıda değinilen çekişmeleri ve bunların doğurduğu sonuçları göz önünde
bulunduran Osmanlı yöneticileri, Emlâk-ı Seniyye halkının bu tarz mücadelelere dâhil
olmaları durumunda sıkıntıya düşeceklerini ve maddî zarara uğrayacaklarını
düşünmekteydi. Bu nedenle seniyye halkının bahsi geçen olaylardan uzak durmaları
gerektiğinin kendilerine anlatılması Necid İdaresinden istenmişti. Ayrıca ilk olarak,
ihalelerin aşar nizamnamesinde açık olduğu üzere maddî teminat ve “kefalet-i mümkine-
i kanuniye” ile sağlamlaştırılmasına ikinci olarak, iltizam etmek isteyen kişi eğer daha
301
7 Safer 1324 [1 Nisan 1906]. BOA, Y.MTV, nr:285/46.
302
BOA, HH.THR, nr472/3.
98

önceki mültezimden borç kalmışsa onu da ödemekle mükellef sayılmasına ve


komisyonca onaylandıktan sonra meblağın taksit halinde alınacağı ihale senetlerine şart
olarak konulmasına dikkat edilmesi yönünde karar verilmişti303.

303
1 Safer 1323 [6 Nisan 1905]. Aynı vesika.
99

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ OLARAK NECİD EMLÂK-I


HÜMÂYÛN İŞLETMESİ

I- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi

Necid, II. Abdülhamid emlâkının bulunduğu önemli bölgelerden biriydi.


İngilizlerin Basra Körfezi ve Bahreyn üzerindeki emellerinin farkında olan Abdülhamid
bu bölgelerde görevli memurların gayet uyanık ve dikkatli olmalarına dair birçok irade
yayınlamıştır304. Aşağıdaki belgede bu hususlar açıkça görülebilir.
“Bağdad Vilâyeti dâhilinde Necid Sancağı’nda Ahsa ve Katıf’ta Emlâk-ı
Emîrîye’den bulunan birçok bağ ve bahçe ve mesakin ile sairenin fürühtu
kararlaştırılmış olduğu bi’l-istihbâr bunların mevkian ve siyaseten haiz-i
ehemmiyet olmakla beraber Bahreyn cihetine karîb olması hasebiyle âtîyen bi’l-
vasıta İngilizlerin ele geçirmek arzusunda bulundukları tefehhüm olmaktan naşi
arz u istizan mesbuk-ı acizi üzerine 2 Eylül 1298 tarihinde muaccele-i malume
ile emlak-ı mahsusa-i hazret-i padişahi şayan buyrulmuş idi bunların Emlâk-ı
Seniyye hazret-i tacdari edâ-yı deyne ilavesi yalnız istihsal varidatı maksadına
müstened olmayıp o kıt’ada bulunan ahaliyenin daimen hazret-i padişaha […]
azamiye izhârıyla mübahi oldukları müesser-i ubudiyet üzerine bir kat daha
ibraz âlem-i şükran mesarietlerini te’yid arzusunda mütebeis olmasıyla bu
nokta-ı mühimmenin daimen nazar-ı ehemmiyette bulundurulması Bağdad’da

304
“Büyük kapitalist devletler arasındaki dünya pazarlarını paylaşma savaşı Osmanlı ülkesinde bir imtiyaz
kavgasına dönüştü. Ülkede yabancıların açıkça hak iddia ettikleri iktisadi nüfuz bölgelerinin oluşması
önlenemedi. Almanya Anadolu’ya; Avusturya, Yenipazar ve Selanik’e; Fransa, Suriye yöresine; İngiltere,
Irak, Yemen, ve Bahreyn yöresine; İtalya, Libya’ya göz diktiler”. Orhan Koloğlu, Abdülhamid Gerçeği,
Pozitif, İstanbul 2005, s. 234-235. Bağdad Valisi Mithad Paşa [28 Mart 1870] tarihinde Bâbıâli’ye sunmuş
olduğu arizasında; İngilizlerin ilk önce Aden’i işgali oradan Maskat’ı taaruza başlaması ve Bahreyn’e
müdahale etmekten geri durmamasından ötürü İngilizlerin iç kesimlere doğru yayılmak fikrinde
olduklarını ifade etmiştir. Ayrıca Vehhabi hareketi ve bunun etkilerinin bölgeye ne gibi sonuçlar
doğurduğu ile yabancı devletlerin bundan nasıl faydalandığı konusu için bkz. Zekeriya Kurşun, a.g.e.,
s.83. Tahsin Paşa, hatıratında bu hususa da değinerek İngiliz politikaları karşısında uyanık olunması
konusunda Abdülhamid’in Bâbıâli’ye ve yerel otoritelere iradeler gönderdiğini yazmıştır. Ayrıca II.
Abdülhamid İngiltere’ye karşı güven duymuyordu. Bu güvensizliğin, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali
Paşa isyanının ortaya çıkmasında İngiltere’yi başlıca etken olarak görmesinden kaynaklanıyordu. Bkz.
Tahsin Paşa, a.g.e., s. 231, 342. İngilizlerin Basra civarındaki faaliyetlerine ve bunlara dair verilen
iradelere dair bkz. Vahdettin Engin, II. Abdülhamid ve Dış Politika, İstanbul 2005, s. 36-43, 160, 170,
191.
100

müteşekkil Arazi-i Seniyye hazret-i padişahi komisyonuna ve Altıncı Ordu-yı


Hümâyûn müşiri devletlü Hidayet Paşa hazretlerine iş‘ar olunmakta
bulunmuştur bu defa müşarunileyh hazretlerinden cevaben varid olan [...] iş bu
tahriratta kıta-i mezkurede bulunan arazinin idaresine tayini iş’ar olan
kaymakam Şakir Bey hakkında tezkere-i resmiye-i acizi ile arz ve istizan
keyfiyet olunduğu maruzdur”305.
Necid bölgesi özellikle Bayreyn cihetine yakın oluşu itibariyle İngiltere
Devleti’nin müdahaleleriyle karşı karşıya gelebilirdi. Bu tehlikenin farkında olan
Abdülhamid, bölge topraklarının büyük çoğunluğunun kendi mülkü statüsüne getirmek
istemiştir.
Bu bakış açısı ve padişahın emirleri doğrultusunda Necid Sancağı’nda Emlâk-ı
Seniyye-i Emîrîyeye ait Ahsa’da306 480 parça bağ-bahçe ile 300 hane, Katıf’ta ise 200
bağ-bahçe, mesken ile 35 hane ve sair Emlâk-ı Emîrîye’den bulunanların satın
alınmasına karar verilmiştir. Bunların alımı, Hazîne-i Hâssa’nın Maliye Hazînesindeki
alacağından karşılanmış ve 250.000 kuruşa gerçekleşmiştir. Necid’de Defter-i Hâkanî
memuru bulunmaması dolayısıyla emlâk ve arazilerin senetleri vergi emânetince II.
Abdülhamid adına düzenlenmesi gerekmekteydi. Ayrıca mahallî hükümet ile birlikte
hareket edilerek, satın alınan mülklerin defteri düzenlenecek sonrasında da Bağdad
Vilayetine onaylatılacaktı. Tasdik ettirilmesi için “gayret ve sadakatiyle tanınan” Hille
Mutasarrıfı Abdülgani Paşa vazifelendirilmiştir.
Emlâk ve arazilerin mamuriyetini ve gelirlerini arttırmak, işletme gelirlerini
korumak ve telef olmasına izin vermeden Hazîne-i Hâssa’ya gönderilmesini sağlamak
maksadıyla iki komisyon teşkil edilmiştir. Abdülgani Efendi, kurulan bu komisyonların
işleyişini incelemek bazen de kontrol etmekle mükellef tutulmuştur. Hille Sancağı ile

305
27 Muharrem 1302 [16 Kasım 1884]. BOA, Y.PRK.HH, nr:14/52. “Mevkian ve siyaseten haiz-i
ehemmiyet olmakla beraber himaye iddiasında bulundukları Bahreyn cihetine kurbiyyeti hasebiyle atiyen
İngilizlerin bi’l-vasıta ele geçirmek arzusunda bulundukları anlaşılmaktadır arazi-i ma‘ruzanın cesâmet ve
hâsılatının kesreti cihetiyle emlak-ı mahsusa-yı velinimet azamileri eda-yı dine ilavesi yevmen fi yevmen
umran ve terakkisine ve menafi-i külliye husulüne bais ve ahali-i mezkureyi-i şahanelerince dahi hüsn-i
tesiratı mucib olacağının hasbel ubudiyete ve el-sadıka-yı atebe-i felek mertebe-i cenab-ı cihandarilerine
arz ve istizanına […]” ifadeleriyle bir kez daha Emlâk-ı Hümâyûn için önemli hususlar belirtilmiştir. Bkz.
BOA, Y.PRK.BŞK, nr:59/4, Lef:3. Ayrıca Taha Bey, kitabında arazi alımında ve maden yahut nafıa gibi
imtiyazların elde edilmesinde sadece serveti arttırmak amacıyla hareket edilmediğini, siyasî, idarî, bazı
sebepler ile birtakım ihtirasların önünü kesmek niyetlerinin olduğunu söylemiştir. Bkz. Taha Bey, a.g.e., s.
252.
306
"Arap Yarımadası’nın doğu sahil şeridindeki Ahsa Kıtası’nın kuzeyinde Kuveyt ve Katar, güneyinde
ise Câfûra Sahrası, batısında El-Samân Sahrası ile çevrilidir”. Bkz. Zekeriya Kurşun, Necid ve Ahsa’da
Osmanlı Hâkimiyeti Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin Ortaya Çıkışı, Ankara 1998, s. 2.
101

Basra dâhilinde birçok Arazi-i Seniyye bulunması itibariyle Emlâk-ı Seniyye işlemlerini
incelemek ve Hazîne-i Hâssa ile iletişim hâlinde olmak üzere Abdülgani Paşa, Bağdad
Arazi-i Seniyye Komisyonu azalığına getirilmiştir. Paşanın masraflarına karşılık
kendisine işletme gelirlerinden her ay 2.500 kuruş verilmesi uygun bulunmuştur307.
Bağdad Vilayeti dâhilindeki Necid Sancağı’nda bulunan padişah mülklerinin
kayıtlarını tutmak, arazi ve emlâkin gelir-giderlerine bakmak üzere oluşturulan
komisyonlara tayini gerçekleşen reis ve azalar bu bölgelerin itibarlı kişilerinden
seçilmiştir. Şöyle ki; Nefs-i Ahsa’da teşkil edecek komisyona reis olarak Ahsa’nın eski
hanedanlarından Şeyh Abdullah Es-Sa‘dun Efendi atanırken ulemânın meşhurlarından
Şeyh Abdullah bin Şeyh Ebubekir Efendi, Şeyh Abdullah El-Mübarek, Şeyh Abdullah
Bin Muberrezli ve Ensârizâde Şeyh Ali efendiler de aza olarak tayin edilmiştir.
Katıf’taki komisyona da Şeyhü’l-Beled ve eski Katıf Kaymakamı Şeyh Ahmed El-
Mehdi? Efendiler reisliğe, İdare Meclisi Azasından Seyyid Macid, Avamiye Şeyhi
Süleyman, İdare eski azasından Şeyh Muhammed bin jk‫ را‬ise azalığa atanmıştır308.
Necid’deki arazi, hane, dükkan gibi Abdülhamid’e ait şahsî mülklerin idaresi,
Basra Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin şubesi olarak teşkil edilen Necid Emlâk-ı Hümâyûn
İdaresi vasıtasıyla yürütülmekteydi.
Emlâk-ı Hümâyûnun iyi idare edilmesi ve özellikle de imarına özen gösterilmesi
şubenin en önemli vazifeleri arasında yer almaktaydı. Her türlü muameleyi Basra’daki
merkez idareye bildirmekle sorumlu olan şube, izni gereken hususların yanıtını almadan
icraata başlayamazdı.
Reis ve müdür gerektiği zamanlarda bağ ve bahçelere giderek tamir ve imarları
hususunda keşif yapmak ve rapor hazırlamakla sorumlu tutulmuşlardır. Keşif sonucunda
elde edilen bilgiler Emlâk-ı Seniyye dâhilindeki genel durumu gösterir nitelikteydi.
Ayrıca bu keşifler sonucunda elde edilen bilgiler seniyyede nelerin yapılıp yapılmaması
gerektiği konularına da değinmekteydi. Bu bağlamda üstünde durulması gerekli görülen
konular ile uygulanması düşünülen hususlar için Hazine-i Hâssa’ya başvurulurdu.
Buradan gelen cevap olumlu ise uygulamaya konulması zorunluydu.
Arazi-i Seniyye ait olup çeşitli kimselerin elinde kalmış yerlerin tespiti
maksadıyla araştırmalar yapılarak neticeleri Basra Komisyonu’na gönderilmesi
istenmişti.
307
20 Şevval 1299 [3 Eylül 1982]. BOA, Y.PRK.BŞK, nr:59/4, Lef:2.
308
Aynı vesika, Lef:4.
102

Bağlardaki hurma ağaçlarının kütüklerinden ve dallarından senede tahminen 5,


10 bin kuruşa yakın gelir elde edilmekte olup memurların, buraların muhafazasına
dikkat etmesi emredilmiştir.
Emlâkın satılmasında ve de iltizama verilmesinde öncelikle dikkat edilecek
husus Hazîne-i Hâssa’nın menfaatini gözetmekti. Emlâkın müzayedeye çıkarılması
hususunda Hazîne-i Hâssa’dan izin alındıktan sonra emlâkın kıymetinin belirtildiği
müzayede kaimeleri hazırlanırdı.
Necid şubesinin gelir ve giderlerinin kaydedildiği muhasebe defteri her ay
sonunda düzenlenir, komisyon tarafından yapılan tetkikten sonra onaylanarak Basra
komisyonuna gönderilirdi. Emlâk-ı Hümâyûna ait hâsılatın vaktinde Basra
Komisyonu’na gönderilmesi gerekmekte ise de paraların posta yoluyla gönderilmesi pek
uygun görünmemekteydi. Her zaman paraları havale edecek birinin bulunamaması da
ayrı bir sorun olduğundan hâsılatın gecikmesinden ötürü idarenin sorumlu tutulmaması
gerektiği ifade edilmekteydi309. Mesafenin uzaklığı, postanın düzensizliği ve güvenli bir
vasıtanın bulunmayışı sebebiyle Seniyye sandıkları, her sene değiştirile gelen nizamiye
taburuna teslimi yoluyla gönderilmekteydi. Ayrıca bu işlem hurma mevsiminde havale
suretiyle de gerçekleştirilirdi310. Bu sıkıntı sadece paraların gönderilmesinde değil
işletme malzemelerinin sevkinde de yaşanabilmekteydi.
Bununla ilgili bir sorun Necid Müdüriyeti ile İngiliz Kumpanyası arasında
yaşanmıştı. Necid Müdüriyeti ile keşf dairesine gönderilen hendese malzemelerinin de
içinde bulunduğu İngiliz kumpanyasına ait vapurun yolda kalması nedeniyle işletme 479
kuruş zarara uğramıştır. İngiliz kumpanyası malzemeleri 479 kuruş meblağın ödenmesi
durumunda iade edeceğini Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu’na bildirmiştir. Vapura
yükleme esnasında mallar sigortalanmamış, ayrıca kumpanya, zararı mal sahiplerinden
karşılamaya hakkı olmadığı hâlde bunu talep etmiştir. Hazîne-i Hâssa’dan 479 kuruş
ödenmiştir311.
Merkez idarede olduğu gibi Necid’de de işlerin yoğunluğuna ve ihtiyaca bağlı
olarak memurlar atanırdı. Bunların kimisi daimî kimisi de geçici olabilmekteydi.

309
BOA, HH.THR, nr:435/47.
310
9 Kânûn-i Sânî 1308 [21 Ocak 1893]. BOA, HH.THR, nr:619/18.
311
18 Şubat 1305 [2 Mart 1890]. BOA, HH.THR, nr:614/126.
103

Necid’de mevcut mülklerin işletilmesi komisyon vasıtasıyla yürütülmekte olup


gerek şubelerden gerekse çeşitli bölgelerden gönderilen dilekçeler burada müzakere
edildikten sonra son karar için Hazîne-i Hâssa’ya havale edilmekteydi.
Muhasebe kaleminde hazırlanan Emlâk-ı Hümâyûnun aylık cetvelleri ile yıllık
muhasebe kayıtları öncelikle burada incelenerek herhangi bir hataya mahal vermemeye
özen gösterilmesi emredilmiştir. Bu muhasebe kayıtları Hazîne-i Hâssa Nezareti’ne
gönderilmekte ve ayrıca burada da yapılan incelemeden sonra bir problemle
karşılaşıldığı takdirde bunun düzeltilmesi hususunda mahaline emir verilmekteydi312.
Muhasebe kayıtlarının, Hazîne’ye zamanında gönderilmemesinden işletme müdürü
sorumlu tutulmaktaydı.
Emlâk-ı Hümâyûn idaresinin mahkemeye intikal eden bazı meseleleri
olabiliyordu ki böyle durumlarda Hazîne-i Hâssa’dan gönderilen vekâlet ile ya idareden
ehliyetli biri ya da dışarıdan uzman bir kimse vazifelendirilmekteydi. Mahkeme
kararının ise mutlaka Hazîne-i Hâssa’ya iletilmesi gerekmekteydi.
Hazîne-i Hâssa’ya ait ağnam, öşür, çadır vergisi gibi gelirlerin Hazîne’ye
zamanında ve eksiksiz bir şekilde gönderilmesi için her türlü muamele ve tedbiri almak,
Necid Emlâk-ı Hümâyûn Müdüriyeti’nin aslî vazifesiydi.
İdare Heyeti’nin müzakeresini gerektiren konulardan birisi de; mülklere ait
hâsılatın emaneten işletilmesi ile bölge ahalisine toptan olarak ihale edilecek arazi,
çiftlik ve emlâkın tespiti hususudur. Pazarlık suretiyle satışları gerçekleştirilecek olan bu
emlâkin, Hazîne-i Hâssa menfaatlerine zarar vermemesi en fazla dikkat edilmesi gereken
konuydu. Bunu göz önünde bulundurmakla yükümlü idare, belirlediği mülklerin satışı
için Hazîne-i Hâssa’dan izin almaktaydı.
Müdüriyette bulunan köylerde ahalinin nüfusuna göre cami ve mektep inşa
edilebilmesi için önceden keşifler yapılmakta, harita ile resimleri de çıkarılmaktaydı.
İnşaat ve tamirat masraflarının ne kadara varacağı, haritalarıyla resimleri mazbata ile
Hazîne-i Hâssa’ya bildirilmekteydi. Ayrıca ahalinin masrafları ile ziraî ihtiyaçlarının da

312
Gerek muhasebe cetvellerinde gerekse defterlerin tutulmasında sık sık hatalarla karşılaşıldığı,
Hazîne’den bu eksiklik ve yanlışlıkların düzeltilmesi hakkında birçok emrin yazılmış olmasından
anlaşılmaktadır. Meselâ, Katıf Kitabetinin münhâl olmasına karşın bu göreve mahsus 1.000 kuruşluk maaş
1308 [1892/1893] senesi Nisanına kadar gönderilen muhasebe cetvellerinde kaydının tutulmasına devam
edilmiştir. Mayıs ayı cetvelinde kâtipliğe Abdüllatif Efendinin tayin edildiği belirtilmekle birlikte bundan
önceki süre zarfında cetvellere kaydedilmiş maaş miktarı idareden geri alınmıştır. Bu kayıtların silinmesi
lüzumu görülürse Basra Arazi-i Seniyye Komisyonuna yazılması gerekeçeği Emlâk-ı Hümâyûn
Kalemince belirtillmiştir. Bkz. BOA, HH.THR, nr:618/110.
104

tespit edilerek belli periyotlarla Hazîne’nin bu konularda bilgilendirilmesi


gerekmekteydi. İdare müdürü; memurların her türlü muamelesini takip etmek, uygunsuz
herhangi bir muameleyle karşılaştığında bunun ortadan kaldırılmasını sağlamak ve
işletmenin en iyi şekilde yönetilmesini temin etmekle mükellef tutulmuştur. Ayrıca
müdür; imar, tamir vs gibi hususlarda harcanan meblağın senedine bakarak komisyonca
kararlaştırılan mablağla uygun olup olmadığını tetkik edecek, herhangibir zıtlık gördüğü
vakit bunu komisyona rapor halinde sunacaktı.
Merkez idare ve şubelerce istihdam edilen tahsildarlardan başka bu görev için
korucubaşı ve korucular da vazifelendirilmekteydi. İşletme müdürü, tahsilât için
görevlendirilecek bu korucuların, işinde becerikli ve güvenilir kimselerden seçilmesine
özen göstermesi gerekmekteydi. Tahsildarların ahlak dışı veya emniyeti suistimal eden
hareketleri görülmesi hâlinde bunlar müdür tarafından rapor edilir; komisyonun vereceği
karar doğrultusunda ya kayıtları silinir ya da yerlerine başkaları tayin edilirdi.
Müdürün yardımcısı olan muâvin onun yokluğunda idareye vekâlet etmekle
yükümlüydü.
Defterlerin ne şekilde tutulacağı gerek nizamnamede gerekse bazı zamanlar
İdareye gönderilen emirlerde izah edilmiş ise de uygulamada birtakım problemler çıktığı
görülmektedir. Mesela, su yolunun tamirine dair hazırlanan keşf defteri ve haritaları
usulüne aykırı olarak intizamsız bir surette âdî kağıda yazılmış, haritalar ise kurşun
kalemle çizilmişti. Hataların fark edilmesinden sonra defter ve harita tekrar
düzenlenerek Hazîne-i Hâssa’ya birer nüshaları gönderilmiştir313.
Müdürün nezaretinde ve sorumluluğunda olarak bir başkâtip ile refîkleri
idaresinde olan muhasebe kalemi; merkez idarenin her türlü yazışmanın ve
kararlaştırılan hususların yazılmasından, şubelerden gelen muhasebe cetvellerinin
tetkikinden, idarenin aylık ve yıllık cetvellerinin tanziminden ayrıca tüm evrakın günü
gününe kaydedilmesini sağlamakla yükümlüydü. Yazı ve hesap işlerinin gecikmeksizin
usulüne uygun icra edilmesi ve bunların muhafazası, kalemin vazifelerindendir.
Necid’de bulunan ve 14.400 kuruş bedelin Necid Arazi-i Seniyye Sandığı’ndan
ödenmesiyle birlikte Ümmü’l-Ba‘sun (nophqr‫ )ا‬adındaki on bahçeden mürekkep bağ
Emlâk-ı Hümâyûna dâhil edilmiştir. Necid Sancağı’nda Defter-i Hâkânî Dairesinin
bulunmaması dolayısıyla bu araziler satın alınırken mahalinden cihet-i şer‘iyye alınmış,

313
BOA, HH.THR, nr:507/129.
105

arazilerin haritasının düzenlenmesi itibariyle hudut ve genişliğine göre de sened-i


hâkânîsinin hazırlanması kararlaştırılmıştır. Hüccet-i Şer‘iyyesi Ammare Komisyonunda
muhafaza edilmekteydi314.

314
21 Eylül 1317 [04 Ekim 1901]. BOA, HH.THR, nr:162/3.
106

NECİD ARÂZÎ-İ SENİYYE İDÂRESİ


1308 1309 1311 1314 1318
SENESİ SENESİ SENESİ SENESİ SENESİ 1320 SENESİ
KOMİSYON
HEY'ETİ Memur RÜTBE Memur RÜTBE Memur RÜTBE Memur RÜTBE ME'MUR RÜTBE ME'MUR RÜTBE
Nizâmiye
Müdür Yusuf bey kaimmakamı Yusuf bey Ahmed ef Binbaşı Ahmed ef Binbaşı Münhal
Müdür Seyyid Ahmed
Muavini ef
kom. Reisi
Abdüllatif Abdüllatif Mehmed ef Hacı Mansur Emirü'l- Muhammed El-
Reîs Çelebi Çelebi El-Ca'feri Paşa Ümera CA'feri ef
Hüseyin El-
Azâ Abdullah ef Abdullah ef Ferec ef.
Azâ Halil ef Halil ef
Komisyon
Azâ ve
Mübeyyiz Fahd El-
Memuru Sa'dun
Azâ ve Cıfır
Memuru Abdullahh ef
Muhasebe
Başkatibi Ali Rıza ef
Katip ve
Sandık Emini Ali Sırrı ef.
AHSA
ME'MURLARI
Muhammed
Reîs El-Ca'feri
BaşKâtip Ali Rıza ef
Azâ Arabi İbrahim Tuk
Kâtibi Ef
107

Azâ Abdullah ef
Sandık Emini Hasan ef
MUHÂSEBE
KALEMİ
Başkâtip Ali ef Ali ef Ali ef
Refîki Abbas ef Abbas ef Abbas ef
Arabî Kâtibi İbrahim ef İbrahim ef İbrahim ef
Sandık Emîni Davud ef Derviş ef. Abdullah ef
Kâtib-i sânî Abbas ef. Tevfik ef
Evrak Abdülvahab
Memuru ef Abdülvahab ef
MÜBERREZ
NÂHİYESİ
Müdür Asaf ef Asaf ef
Kâtip Salih ef Salih ef Salih ef
Fahd El-
Memur Sa'dun ef
CIFIR
NÂHİYESİ
Müdür Midhat ef İbrahim ef İbrahim ef
Kâtip Münhâl Münhâl Münhâl
Memur Abdullah ef
UCEYR
NÂHİYESİ
Hacı Hüseyin Seyyid Rauf
Müdür Rauf ef ef ef
Kâtip yok Münhâl Münhâl

KATİF KAZASI EMLÂK-I HÜMÂYÛN İDÂRESİ


Abdurrahman Abdurrahman
Memur ef ef Mehmed Bey
Kâtip Muhtar ef Muhtar ef
108

Komisyon Elhâc
Reîsi Mansur ef
Azâ Münhâl
Azâ Münhâl
Kâtip ve
Sandık Emîni Abdüllatif ef
Komisyon
Heyeti
Memur Mehmed bey
Elhac
Mansur
Reîs Çelebi
Kâtip ve
Sandık Emini Abdüllatif ef
Hüseyin El-
Azâ Feric ef
109

1- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletme Kalemleri

Necid Emlâk-ı Hümâyûn idaresinin her türlü yazışmasından sorumlu olan


kalemdeki personelin üstüne düşen vazifeyi tam manasıyla yerine getirmesi, her çeşit
suistimalden uzak durması istenmişti. Bunlara özen gösterilmediği taktirde personel
görevinden ya uzaklaştırılmakta ya sürgüne gönderilmekteydi. Mesela, Necid Emlâk-ı
Hümâyûn Muhasebe Refik-i Sânîsi Vafi Bey işlerini takip etmediği ve kendisine verilen
emirleri yerine getirmediği gerekçeleriyle görevinden azl edilmiştir315. Vafi Bey’in
yerine Necid Komisyonu’nda fahri aza olan İbrahim Efendi, Arabî katibi olarak 400
kuruş maaşla tayin edilmişti. Komisyonda kararların Arapça kaleme alınmasının
gerekliliğinin yanı sıra seniyye ait bağ, bahçe ve arazilerin iltizam ya da tamir suretiyle
idare eden kişilerle yapılan şartnâmelerin de çoğunlukla Arapça olması nedeniyle
kalemde vazifeli personelin Arapça bilmemesi sorun yaratmaktaydı316. İbrahim Bey’in
atamasıyla bu probleme geçici de olsa çözüm getirilmiştir. Ancak İbrahim Tok
Efendi’nin de görevini ihmal ederek işe gitmediği ortaya çıkmıştır. Bu sebeple İbrahim
Bey’in 400 kuruş olan maaşının 200 kuruşunun, bu görevi de yerine getirmesi ve
işindeki başarısının ödülledirilmesi amacıyla ikinci kâtip Abbas Efendi’ye verilmesi
Necid Müdüriyetinden öneri olarak 9 Teşrin-i Evvel 1310 [18 Ekim 1894]’da Hazîne-i
Hâssa’ya sunulmuştur 317.
Necid Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi Muhasebe kaleminde hazırlanan bütçelerde
hatalar çıkabilmekteydi. Nitekim İdarenin 1307 [1891/1892] senesi Kanûn-ı Sânî
muhasebe cetvelinde Hofuf Kazası’nın 1306 [1890/1891] yılı malından toplanan 13.397
kıyye hurmanın her bir kıyyesi 14 paradan 4.688 kuruş 95 santim olması gerekirken 429
kuruş 45 santim eksik olarak 4.259,5 kuruş gösterilmiştir. Ancak bu durum Basra
İdaresince fark edilip Necid Şubesinden açıklama istenmesi üzerine 13 Ağustos 1308
[25 Ağustos 1892] tarihinde Necid’den gönderilen telgrafta 13.397 kıyye hurmanın
5.312 kıyyesi 14 paradan geri kalan 8.085 kıyyesinin ise 11,5 paradan
kıymetlendirildiği, bu farklılığın ise cetvelin mülahazat kısmında belirtilmeyip toplamın

315
Basra Komisyonu’ndan 29 Teşrîn-i Sânî 1305 [11 Aralık 1889] tarihinde gönderilen ve Vafi Bey’in
görevinden alınma gerekçelerini içeren dilekçe için bkz. BOA, HH.THR, nr:381/99, Lef:1.
316
12 Mart 1306 [24 Mart 1890]. Aynı vesika, Lef:3.
317
5 Cemâzielâhir 1312 [3 Kasım 1894]. BOA, HH.THR, nr:441/16.
110

14 paradan hesaplanıp yazılmasından kaynaklandığı izah edilmişti318. Hazîne-i Hâssa’ya


gönderilen muhasebe kayıtları burada da kontrol edilmekte, az ya da çok fark
etmeksizin, herhangi bir dengesizlikle karşılaşıldığında hemen sebebinin açıklanması
istenmekteydi.
Hazîne-i Hâssa’da tetkiki tamamlanmış olan 1312 senesi Teşrîn-i Sânî [13 Kasım
1896/12 Aralık 1896] cetvelinin tetkikinde Hofuf Şubesinin bu seneki malından 194.150
kuruş ve Katıf idaresinde tahakkuk etmiş gösterilen 136.548 kuruş 25 santim zahair
bedelinin zahair miktarı ile fiyatı tafsil defterinin mülahazat kısmına işlenmediği
anlaşılmıştır. Bu sebepten ötürü bu bilgileri içeren pusulanın hazîneye gönderilmesi
gerektiği Basra komisyonuna bildirilmişti319.
1307 senesi [1891/1892] ayniyat cetvellerinin incelenmesi neticesinde, Eylülden
Teşrîn-i Evvele 2 kıyye, Teşrîn-i Evvelden Teşrîn-i Sânîye kadar 4 kıyye hurma
noksanıyla devr edilmişti. Bu sebepten ötürü birçok kere merkez ile şube arasında
yazışma trafiği yaşanmışsa da herhangi bir netice elde edilememişti320.
Necid Arazi-iSeniyye İdaresi’nin 1306 [1890/1891] senesi mart cetvelinin
bekaya-yı tafsil defterinde, Hofuf Kazasının 1303 yılı [1887/1888] malından 1.376 kuruş
50 santim bedelle 1311 kıyye çeltiğin tahsil edildiği beyan edilmekteydi. Bununla
birlikte yine mart ayının ayniyat cetvelinde hurma olarak ihracat kısmına kaydedildiği
tespit edilmişti321. Ayrıca Hazîne-i Hâssa’dan 24 Kânûn-i Sânî 1309 [5 Şubat 1894]
tarihinde Basra Arazi-i Seniyye Komisyonuna gönderilmiş telgraftan anlaşıldığı üzere,
henüz bu tarihe kadar yukarıda tespiti yapılmış hataların düzeltilip düzeltilmediğine dair
Hazîne-i Hâssa’ya bilgi ulaşmadığı gibi 1306 [1890/1891] ağustos, teşrîn-i evvel, kânûn-
i sânî ve şubat ile 1307 [1891/1892] Martından haziranına kadarki ayniyât cetvelleri de
hazineye gönderilmemişti. 1306 [1890/1891] yılı muhasebe kayıtlarının ilk tetkiki Basra
Komisyonu’nca yapılmıştır. Ancak Hazîne-i Hâssa Muhasebe Kaleminde tekrarlanan
incelemeler neticesinde, Basra Komisyonu’nca cetvellerin lâyıkıyla tetkik edilmediği ve
alalade bir tasdikle Hazîne-İ Hâssa’ya yazıldığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeple merkez
idare muhasebesinde işlerin zamanında ve kolay bir şekilde tamamlanabilmesi için 1308
[1892/1893] Martından itibaren Necid Arazi-i Seniyye İdaresi ve şubelerinin hesapları

318
BOA, HH.THR, nr:618/61, Lef:1, 2.
319
BOA, HH.THR, nr:628/56, Lef:1.
320
BOA, HH.THR, nr:624/160.
321
BOA, HH.THR, nr:617/92; 616/111.
111

Basra Komisyonu’nda daha dikkatli bir şekilde incelenmesi emredilmişti322. 8 Temmuz


1309 [20 Temmuz 1893]’da bu muhasebe kayıtlarının Hazîne-i Hâssa’ya ulaştırılması
istenmişse323 de bu tarihe değin ulaştırılmadığı dikkati çeken diğer bir husustur324.
1307 yılı muhasebe kaydında Basra’ya gönderilen meblağ 286.400 kuruş olduğu
halde Basra kayıtlarında bu miktar 10.666 fazlasıyla 297.066 kuruş olarak yer almıştır.
Fazla miktar 1308 Mart cetvelinde tashih edilmişti325.
Malî işlemlerde kimi zaman noksan kimi zaman ise fazla meblağlarla
karşılaşılmaktaydı. Bu farklılıkların ortaya çıkmasında belki de en etkili unsur
tedavüldeki paraların tahvilinde tutarsızlıkların olmasıydı. Nitekim 400 zenbilin bedeli
olan 140 kıratın326 piyasası gereği mecidiyenin her biri 6,5 kırattan hesaplanarak 702
kuruş olarak alınmıştır. Basra’da piyasanın durumuna göre bazen üç dört şekle tahvil
edilmekle birlikte çeşitli yabancı paraların [1894’ten önce] tedavülde bulunan fiyattan
bu günlerde [H. Haziran 1310/M. 13 Haziran-12 Temmuz 1894] %20’ye varan
indirimler yapıldığı görülmektedir. Bu gibi tutarsızlıklarla karşılaşılmamak için
piyasanın bir kararda tutulması yani tahvilin aynı fiyat üzerinden gerçekleşmesini
sağlamak gerekiyordu327.
Muhasebe kayıtlarında rastlanılan hatalara bir örnek de 1307 yılı Kanûn-ı evvel
cetvelindeki [13 Aralık 1891-12 Ocak 1892] masarıfât defteriinde Katıf kâtibi Ahmed
Efendi’ye vekalet maaşı olarak 257 kuruş 43 santim ödendiği gösterilmiştir. Ancak
Ahmed Efendinin tayinine dair Basra Komisyonu’nda herhangi bir bilgi mevcut değildi.
Bunun üzerine meblağın tenzil edilerek defterin düyun kısmına ilavesi kararlaştırılmıştı.
257 kuruşluk bu borcun 1308 senesi [1892/1893] muhasebe kayıtlarına devr edilmediği
ayrıca önceki kaydının silinmesi konusunda dairede ne bir kayda ne de muamelâta
rastlanılmıştır. Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu’na gereği yapılması için yazı
gönderilmişti328.
Kayıtlarda karşılaşılan ususüzlüklerden biri de Necid’in 1304 senesi [1888/1889]
Mart cetvelinde, 300 kuruşluk senede pul yapıştırılmaması dolayısıyla ceza olarak alınan
322
BOA, HH.THR, nr:617/92.
323
BOA, HH.THR, nr:620/10; 620/11.
324
BOA, HH.THR, nr:621/59.
325
BOA, HH.THR, nr:618/28.
326
Elmas, zümrüt gibi değerli taşların tartısında kullanılan ve zamana göre değişen yaklaşık 2 desigramlık
ölçü birimidir. Altın için 0,176 ve gümüş için 0,186 grama eşit bir ölçüdür. Ayrıca yaklaşık 6 santimdir.
Ayrıntılı bilgi için bkz. Garo Kürkman, a.g.e., s. 375.
327
BOA, HH.THR, nr:621/151, Lef: 1,2.
328
BOA, HH.THR, nr:618/123.
112

30 kuruşun gelir kısmına kaydedilmemiş olmasıydı. Ayrıca Basra Komisyonu’nca da


cetvel tasdik edilmişti. Ancak, anlaşılamayan bir husus daha vardı ki; o da damga resmi
nizamnamesinin 19. maddesinde senedin havi olduğu meblağın %3 oranında nakit ceza
alınacağı belirtilmesine karşın 90 kuruş yerine neden 30 kuruş alındığıydı. Bu sebeple
60 kuruş eksik alınma sebepleri komisyonda tartışıldıktan sonra Basra Arazi-i Seniyyye
Komisyonu’ndan bu konuda açıklama istenmesine karar verilmişti329. Ayrıca 7.350
kuruşun maaşlar için ve 4.350 kuruşun da diğer masraflar adına bu yılki gelirlerden
karşılanmasına rağmen hesaplarda gösterilmemiş olması da öncelikle Necid Şubesi
kâtibinin dikkatsizliğine sonrasında da Basra muhasebesinin ihtimamsızlığına
bağlanmıştır. Hatanın düzeltilmesi maksadıyla muhasebe cetveli şubeye geri
gönderilmiştir330.
Emlâk-ı Hümâyûn’a sahte evrak ibraz ederek birtakım hakları elde etmeye
çalışanlar da çıkabilmekteydi. Bunun güzel bir örneği Necid ahalisinden Abdurrahman
b. Tokzade İbrahim Efendi’nin Ümmüldud arazisini sulayan hudud nehrinden sulama
hakkının bulunduğuna dair iddiasını ispat eden evrakları öne sürmesiyle yaşanmıştır.
Necid Seniyye Müdürü Seyyid Ahmed ve İbrahim Efendi arasındaki davanın İdare
Meclisine intikal etmesi neticesinde burada araştırmalara devam edilmiş ve alınan karar
Seyyid Ahmed ve İbrahim huzurunda okunmuştur. Bu karara göre; İbrahim Efendi’nin
tasarrufundaki Al-bu’lmedud mülkünün uzun zamandan beri su ihtiyacı için Hazid
nehrinden faydalandığı ancak sonradan sulamadığı, hakkını terk ettiği anlaşılmakla
birlikte bu nehirden su alma hakkı ise bâkîydi. Böyle bir hakkın bulunması dolayısıyla
İbrahim Efendi’nin hudud nehrine olan müdahalesinin engellenmesi İdare Meclisi’nce
karar verilmişti. Elli sene evvel Al-bu’lmedud arazisinin pederi Abdullah’tan
Adurrahman b. Hüseyin’e satıldığına dair 1268 tarihli [1852/1853] ve kadı
Abdurrahman Vehabi’nin mührüyle hücceti hazırlanmıştı. Bu durumun İbrahim
Efendiyle alakası olmadığı anlaşılmakla beraber Seyyid Ahmed’in arazi hissesini hudud
nehrinden su hakkı bulunmaması nedeniyle 12-13 sene önce İbrahim’e sattığı
öğrenilmiştir. Hüccette mührü bulunan Abdurrahman Vehabi’nin kadı iken 1286 yılında
[1870/18871] “zîr-i idare-i saltanat-ı seniyyeye” geçmesi hasebiyle kadılığı “sakat” bir
durum arz etmişti. En önemlisi de kadı olmadan 27 sene evvel hücceti mühürlediği
hâlbuki bunu Abdüllatif veled-i Şeyh Mübarek’in yapması gerektiği tespit edilmiştir.
329
BOA, HH.THR, nr:613/33.
330
BOA, HH.THR, nr:613/29, Lef:1, 2.
113

İşin ilginç tarafı Abdurrahman Vehhabi’nin İbrahim Tok’un eniştesi olmasıydı.


Abdüllatif’in hüccetlerde mührü olmaması itibariyle bu evrakların sahte olduğu şüphe
götürmemekte olup delil kabul edilmiştir. Bu nedenle hudud nehrine müdahalesinin men
edilmesiyle olay neticelendirilmiştir331.

2- İşletme Gelir-Giderleri
1) Gelirler

Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi’nin en önemli gelir kaynakları tarım


ürünleriydi. Ağnam vergisi, hâne kiraları, akçe kârı [tahvil esnasında gerçekleşen kâr]
diğer gelir getirenlerdi. Arazilerin işlenimi iltizam usulüyle yapılmaktaydı ve iltizam
bedeli de işletme gelirleri dâhilinde bulunmaktaydı.
Katıf Emlâk-ı Hümâyûn R. 1313 senesi [1897/1898] hurma hâsılatı aşarı 418.368
kıyye idi332.
Necid İdaresi’ndeki Ammaratü’l-Ayn arazisinin R. 1313 [1897/1898] yılı geliri
4.505 kıyye 600 gram çeltik ve 409 kıyye 600 gram hurma idi. Çeltiğin her kıyyesi 93
santim 75 milim, hurmanın ise 37 santim 43,5 milim fiyatla müzayedeye çıkarılarak
satışı gerçekleştirilmişti333.
Saykıhıyye, Fahriye, Macidiye ve Mezra‘ bahçelerinin R. 1320 [1904/1905]
senesi hurma hâsılatının iltizamına talip çıkmaması üzerine emaneten işletilmişti. Hâsılat
36.618 kıyye 40 gram olup müzayede edilene kadar muhafazası için ambara
konulmuştu. R. 1320 senesinde diğer birçok bahçede olduğu gibi bu bahçelerde de
hurma ağaçlarından fazla ürün elde edilememişti. Hurmalar zayıf ve hafif olmaları
itibariyle kalitesizdi334.

2) Giderler

Hazîne-i Hâssa’ya uzak olan yerlerdeki idarelerden yapılacak harcamalar için


esnek davranıldığı görülmekteydi. Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi’nin bazı
faaliyetlerinin hayata geçirilmesi noktasında zaman darlığının yaşanıyor olması bunda
331
BOA, HH.THR, nr:441/16, Lef:21.
332
BOA, HH.THR, nr:512/66.
333
BOA, HH.THR, nr:512/52.
334
BOA, HH.THR, nr:508/209.
114

etkili olmuştur. Bu sebeple az masrafla tamamlanabilecek işlerin vakit kaybetmeden


yapılabilmesi için idarelere müsaade istemeden sadece Hazîne-i Hâssa’ya bilgi
vermeleri şartıyla masraf yapabilmeleri hakkı verilmişti335. 1311 yılının eylül ayına [13
Eylül-12 Ekim 1895] ait muhasebe kayıtlarında Macidiye ve El-Müzerri‘ (?) bahçelerine
1.269, Said b. Secim hanesinin onarımına 232 kuruş, Saykıhıyye ve Macidiye bahçeleri
temizlenerek buraya hurma fidanlarının dikilmesi için 144 kuruş masraf izin alınmadan
yapılmıştı336. Ayrıca Necid İdaresine tâbî tüm bağların bakım onarım gibi işleri için
senelik 21 bin kuruş masraf yapılabileceği R. 8 Mart 1312 [20 Mart 1896] tarihinde
Hazîne-i Hâssa’dan gönderilen emirle Necid İdaresi’ne bildirilmişti337. Nitekim
Ahsa’daki Macidiye ve civarındaki bahçelerin bakımına 1.269 ve Said bin Beshim
hanesi tamiratına 232, Saykıhıyye ve Macidiye bahçelerinden toplanarak sonradan
ekilen fidanlara 144, toplamda 1.645 kuruş tutarındaki harcama bu şekilde yapılmıştır338.
Muberrez Nahiyesindeki Saykıhıyye bahçesi 1314 [1896/1897] senesinde ihaleye
çıkarılmışsa da talibi olmamasından ötürü emaneten idareye kalmıştı. Ayrıca harap bir
vaziyette bulunduğu için de tamirine 3.345 kuruş sarf edilmesine karar verilmişti339.
1316 [1897/1899] yılına gelindiğinde ise toprağın alt üst edilmesi ve gübrelenmesi için
5.777 kuruşun sarf edilmesine karar verilmiştir340.
R. 1310 [1894/1895] yılı muhasebe cetvelinden anlaşıldığı üzere Necid’deki
Mekteb-i Rüştiye’nin inşasına ve El-Tarifi karyesinde bulunan El-Meciye bağları
suyollarının tamirine 144 kuruş 25 santim sarfedilmiştir341.
Necid Mekteb-i Rüştiyesinin tamiri maksadıyla yapılan incelemeler sonucunda
bu tamir işinin 1.333 kuruş meblağ tutacağı tespit edilmiştir. 2 Cemâziyelâhir 1322’de
[14 Ağustos 1904] Hazîne-i Hâssa’ca masrafın sarf edilmesine izin verilmiştir342.
Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi
gelirlerinin büyük çoğunluğu bölgenin inşaat, tamirat, bakım gibi ihtiyaçlarının
karşılamasında kullanılmaktaydı.
1305 Senesi [1889/1890] Necid Şubesinin Gelir-Giderini Gösterir Tablo:

335
BOA, HH.THR, nr:625/66.
336
Aynı vesika.
337
BOA, HH.THR, nr:513/26.
338
BOA, HH.THR, nr:276/78, Lef:2.
339
BOA, HH.THR, nr:57/37.
340
BOA, HH.THR, nr:513/26.
341
BOA, HH.THR, nr:513/73.
342
BOA, HH.THR, nr:364/49.
115

GELİRLER Kuruş Santim


Arazi bedeli ve satışlardan elde edilen 36.655 72,5 santim
Zahair bedeli 319.776,15
Emlâk kirasından alınan 2.950
Çeşitli varidat 1.112
TOPLAM 360.493 87,5
GİDERLER
Maaşlara ödenen 91.500
Harcırah ve yevmiye 8.291 80
İnşaat ve tamirat masrafları için verilen 29.546 25
Çeşitli masraflar 2.047 50
TOPLAM 131.385 55
FAZLA VARİDAT 229.108 32,5

3- Necid İşletmesi’ne Bağlı Yerlerin İdaresi ve Personel

İdârenin işlerine dair resmi yazışmaları memurla kâtip beraber, telgrafları ise
sadece memur mühürleyerek imzalamaktaydı. Ayrıca alınan hâsılat karşılığında
verilmesi gereken makbuz senetleri kâtip ve memur tarafından mühürlenirdi.
Necid şubesinin Ammare idaresine bağlı olduğu dönemde Katıf İdaresi kâtip ve
sandık emini Sırrı Efendi Eylül 1317’de [14 Eylül-13 Ekim 1901] işinden azledilmiş ve
bu makama vekâlet etmesi için beş maaş ödenen Mehmed Şerif Efendi
vazifelendirilmiştir. Ancak, maaşın verildiği aylık cetvellerde görülüyor ise de kalemde
Hazîne-i Hâssa’ya malumat verildiği ya da izin alındığına dair herhangi bir kayıt yoktu.
1318 Teşrîn-i Sânî [14 Kasım 1902/13 Aralık 1902] muhasebesinin masraf
mülahazatında Necid İkinci Kâtibi Tevfik Efendi’nin Mehmed Şerif Efendi gibi aynı
makama vekâlet edeceği ve azledilmiş olduğu memuriyetinden 700 kuruşluk maaşının
yarısının kendisine verileceği yazılmıştır. Katıf kitâbet ve sandık eminliğine mahsus
1000 kuruşun da yarısı ödenerek toplamda 850 kuruş maaş verilmiş olacaktı. 1318
Teşrîn-i Sânî başında vekaleten tayin ve istihdamı komisyoncada onaylanmasına rağmen
açıktan Mehmed Şerif Efendinin vekalete getirilmesi dolayısıyla şartlar değişmiştir.
Memuriyette müştereken hizmette bulunacaklarından azl edildiği vazifenin tam,
vekâleten görevde kalacağı müddet için ise memuriyete ait gelirin beş aylık kısmını
116

alacaktır343. Aynı memuriyete farklı memurlarının vazifelendirilmesi idare içinde


iletişimin zayıf olduğu fikrini akla getirmektedir.
Katıf Emlâk-ı Hümâyûn hâsılatı, işletme imtiyazı Hazîne-i Hâssa’ya ait olan
vapurlar vasıtasıyla yapılmakta olup üzerleri mühürlenmiş bir şekilde çuvallara
konulmuş olan hâsılat ise vapurların kasalarında saklanmaktaydı. Kasa anahtarlarından
biri kaptanda diğeri ise her seferinde bizzat hâsılatı teslim etmekle sorumlu olan sandık
emininde bulunmaktaydı344.
Emlâk-ı Hümâyûn hâsılatından özellikle Hazîne-i Hâssa’nın bütçe açığını
kapatmak maksadıyla para alındığı bilinmektedir. Bunun yanı sıra bazı zamanlarda
mahalli hükümetler de Emlâk-ı Hümâyûn idaresinden borç almışlardır. Nitekim Hofuf
gelirinden 43.000 küsür kuruşun hükümete borç verildiği 1304 Teşrîn-i Sânî [13 Kasım-
12 Aralık 1891] Necid cetvelinde açıklanmıştır. Mutasarrıf Rıfat Bey’in Necid’e vardığı
vakitte ramazan ayına girilmesi münasebetiyle askerlerin akçe talep etmesi; fakat mal
sandığında akçe bulunmaması dolayısıyla tahsilat zamanında yerine konulmak üzere
Hofuf Emlâk-ı Hümâyûn Sandığı’ndan 60-70.000 kuruş miktarında akçe Necid
Mutasarrıflığı’nca alınmıştır. Başkâtip Kadri Bey’in müdüriyeti esnasında gerçekleşen
bu olay Hazîne-i Hâssa’ya haber verilmeden gerçekleştirilmişti. Bu sebeple Necid
idaresinin uyarılması gerektiğine dair Hazîne-i Hâssa’dan Basra komisyonuna yazı
gönderilmişti. Mutasarrıflığa verilen borçtan 1305 [1889] senesine kadar sadece 43.000
küsürlük bir miktarı ödenmişti345.
Emlâk-ı Hümâyûn nizamnamesinde gelirlerden ne şekilde tasarruf edileceği
belirtilmişti. Bu sebeple Emlâk-ı Hümâyûn hâsılatından yerel idarecilere borç verilmesi
nizamnameye aykırı olması gerekçesiyle doğru bulunmamış ve böyle bir uygulamanın
tekrarına meydan verilmemesi hususunda Hazîne-i Hâssa’dan tekrar emir verilmiştir346.
Katıf arazi-i seniyyesi 1309 senesi [1893/1894] hurma hâsılatı Abdullah b. Hasan Âl-i
Faris’e iltizam olarak verilmiştir. Ancak Faris’in iltizam bedelinden Arazi-i Seniyye’ye
olan 76.700 küsür kuruşluk borcu ödeyememesi nedeniyle tahsili gereken meblağ, kefili
Ali Âl-i Faris’ten alınması kararlaştırılmıştır347. Bu meblağın 44.500 kuruşluk kısmı Ali
Âl-i Faris’in bazı bağlarının hacz ile Emlâk-ı Hümâyûna ilavesiyle karşılanmıştır. Ali

343
BOA, HH.THR, nr:517/102.
344
BOA, HH.THR, nr:620/104.
345
18 Kânûn-ı evvel 1305 [30 Aralık 1889]. BOA, HH.THR, nr:604/102.
346
BOA, HH.THR, nr:614/31.
347
9 Temmuz 1315 [21 Temmuz 1899]. BOA, HH.THR, nr:513/90.
117

Âl-i Faris’in 4 parçadan müteşekkil bağları arazi-i seniyyeye dâhil edilmiştir. Necid
Sancağı’nda Defter-i Hâkânî Dairesi’nin bulunmaması nedeniyle sadece hüccet-i
şer‘iyyesi alınmıştır. Bunun yanı sıra 32.100 kuruşun belirlenmiş taksit ile ödenmesinin
gerektiğine dair karar çıkmıştır. Borçlu Abdullan b. Hasan Âl-i Faris, kefili Ali Âl-i
Faris’ten hacz edilen bağların 44.500 küsür kuruşunu nakit olarak ödeyebileceğini
arzuhâl ile bildirmişti. Kendisine kefil olmuş birisini mağdur etmemek toplumda genel
teamüllerden sayılmaktaydı. Kefilin mağdur duruma düşmesi toplumda birbirine olan
güveni de sarsabileceğini ifade eden Abdullah Bey borcun kendisinden tahsil edilip
kefilin bağlarının geri verilmesini istirham etmiştir. 1 Şubat 1311 [13 Şubat 1896]
tarihinde bu bahçelerin mülkiyetinin Hazîne-i Hâssa’ya ait olduğuna dair senetler
üzerine pey sürüldükten sonra satışa çıkarılmasına karar verilmiştir. Bahçelere herhangi
bir alıcı çıkmaması durumunda ise buralar Hazîne-i Hâssa uhdesinde kalacaktı. Ayrıca
Hazîne-i Hâssa’da uygulana gelen usule göre hazırlanan senetler, bahçelere talip çıkana
değin Necid idaresinde muhafaza edilmesi gerekmekteydi. Ancak Abdullah Bey’den
borcun tahsil edilmesi nedeniyle Ali Âl-i Faris’in bağları kendisine geri verilmiştir348.
Bu borca karşılık teminat gösterilen altı kıta bahçe349 haczeedilip takdir edilen fiyat
üzerinden müzayedeye çıkarılmışsa da Katıf ahalisinin şîî olması nedeniyle hacz edilen
bu arazileri satın almaya pek de yanaşmadıkları Seniyye memurlarınca ifade
edilmektedir. Bu nedenden ötürü sadece 31.339,5 kuruş mal sandığına gönderilebilmiş
ama borç tamamen kapatılamamıştı. Arazilerin satılamayan kısımlarının talibi çıkana
kadar Hazînece idare edilmesi kararlaştırılmıştır350.

1) Personel

Necid Arazi-i Seniyye Müdürü Abdülhamid Bey’in buradaki birtakım fesat


kimselerle işbirliği yaptığı ve bu nedenle artık huzurları kalmadığını bir telgrafla ifade
eden Seniyye’deki 12 kişi, gerek müdür ve gerekse diğer memurların buradan alınarak
başka bir yere tayin edilmelerini talep etmekteydiler. Bunun üzerine Hazîne-i Hâssa da

348
10 Haziran 1315 [22 Haziran 1889]. BOA, HH.THR, nr:513/146.
349
Bu bahçeler: Ümmülhamam karyesinde vaki Hazame bahçesi 1, nısfı Elkavami bahçesi 1, Ebu’l-
garban bahçesi 1; Mehari karyesinde Hazire bahçesi 1; Avamiye karyesinde El-Hazire bahçesi 2 kıta
olmak üzere 6 kıtadır. BOA, HH.THR, nr:131/17, Lef:1.
350
BOA, HH.THR, nr:131/17; 131/18.
118

olayın enine boyuna araştırılması için Ammare Arazi-i Seniyye Komisyonu’nu


görevlendirmiştir351.
Özellikle vergi ve ziraî ürünlerin toplanma zamanlarında çeşitli hizmetlerinden
faydalanmak amacıyla geçici işçiler tutulmaktaydı. Nitekim Necid bağlarının 1307 (M.
1889/1890) senesi hurma ile çeltik hâsılatının ambarlara götürülmesi ve burada bunların
muhafazalarını sağlamak maksadıyla 400 kuruş maaşla Seyyid Süleyman Nuri memur,
200 kuruşa da Mahmud Efendi kâtip olarak, 200 kuruşa da iki hademe, işletme
kadrosuna dâhil edilmişti. Daha önce değinildiği üzere memurların atamaları Hazîne-i
Hâssa’dan izin alınarak yapılması gerekiyordu; ancak hâsılat zamanın gelmiş olması
nedeniyle memur ve kâtip hiç beklemeksizin geçici olarak istihdam edilmiştir352. 20
Teşrîn-i sânî 1305 [1 Şubat 1890] tarihinde görevlerine başlayan bu kişilerin kayıtları on
beş gün sonra Hazînece de yapılmıştır353.
Bazı memurların görevlerinden alınmaları durumunda veya tayin edilen kişilerin
mahalline varmasına kadar geçen sürede, işleri yürütmek maksadıyla vekâleten memur
atanabilmekteydi. Bazen ise fahrî olarak da memuriyetlerde bulunulduğu görülmektedir.
Gönüllü olarak hizmette bulunan personelin, tayin tarihleriyle vukuat-ı resmiyyelerinin
tespit edilmesi, ihtiyaca göre talep edilebilecek mazbata veya şehadetnâmenin
düzenlenmesinde kolaylık sağlanması maksadıyla bu kişilerin memuriyetlerini fahrî
olarak yürütmekte olduklarının beyanını ve vazifelerini içeren esas defterinin
hazırlanması da işletmenin görevlerindendi. Şöyleki; Necid ve Katıf Emlâk-ı Hümâyûn
Reisleri hizmetlerini karşılıksız olarak yerine getirmekteydiler. Ancak bu kişilerin ne
tayin tarihleri ne de vukuat-ı resmiyyeleri maaş kaydında bulunmamaktaydı. Bunlardan
herhangi birisinin görevinden alınması veya istifası gibi durumlarda bu bilgilerin maaş
kaydında yer almaması, isteyebilecekleri resmî bir evrakın hazırlanmasını
imkânsızlaştırmaktaydı. Bundan ötürü personele dair bilgilerin esas defterine
kaydedilmesi Hazîne-i Hâssa tarafından uygun bulunmuş olmakla birlikte uygulana
gelen bir usûl olduğu da ayrıca belirtilmiştir354.

351
15 Şaban 1318 [8 Aralık 1900]. BOA, HH.THR, nr:445/17.
352
BOA, HH.THR, nr:381/94.
353
BOA, HH.THR, nr:381/98.
354
22 Zilkade 1318 [13 Mart 1901]. BOA, HH.THR, nr:516/25, Lef:1, 2.
119

Şakir Bey 1303 [1887/1888] senesinde vefat etmiş olup bu esnada Necid Arazi-i
Seniyye İdaresi’nin müdürüydü355. Boşalan bu kadroya vekâlet etmesi için aynı idarenin
Başkâtibi Abdülkadir Efendi atanmıştır356.
Ambar ve bağların tamirinden sorumlu memur Abdullah Şakir Efendi’nin
görevini tam manasıyla yerine getirmediği idare müdüriyetinden yapılan teftiş esnasında
fark edilmiştir. Bağların bakımının yapılmaması, bu nedenle buraların daha da
kötüleşmesi hatta boş arazi görümünü alması, Abdullah Efendi’nin dikkatsizliği ve işine
sahip çıkmamasından kaynaklandığı gerekçesiyle Abdullah Efendi görevinden
alınmıştır357. Takaüdlük beratı ise 16 Temmuz 1305 [28 Temmuz 1889] tarihinde
nezaretten yazılarak Necid Müdüriyeti’ne gönderilmiştir. 1304 senesi Eylül [1888]
başında vazifesinden alınan Abdullah Efendi yerine aynı senenin 13 Kanûn-ı Sânîsinde
tamirat memuru olarak Ays el-Umran tayin edilmiştir358.
Mülkiyeti Katıf Emlâk-ı Hümâyûn’un da olan ancak Hükümet Konağı olarak
kullanılan binanın yalnızca bir odası Katıf personeline ait bulunmaktaydı. Konağın
bitişiğindeki ev ise Necid Emlâk-ı Hümâyûn kâtibi Muhtar Efendi’ye kira olarak
verilmişti. Mahallî idare, bu evi tamir etmek koşuluyla kendilerine verilmesini istemiştir.
Bu durumda seniyye memurlarının oda sayısı da ikiye çıkacaktı. Basra Komisyonu evin
hükümet dairesine terk edilmesinden ziyade tamir şartıyla tahsisinin daha uygun olacağı
düşüncesiydi359. Nitekim Emlâk-ı Hümâyûn idarelerinin ekseri hükümet dairelerinde
hizmet vermekteydi. Hükümet Dairesi ile Emlâk-ı Hümâyûn idaresinin bir yerde
olmasının kimi “ahmak adamlar” tarafından dedikodu malzemesi hâline getirilebileceği
fikriyle seniyye idaresi için ayrı bir yer inşa edilmesinin uygun düşeceği bir yazıyla
Hazîne’ye bildirilmişti. 9 Teşrîn-i Evvel 1308’de [21 Aralık 1892] gönderilen cevapla
hanenin kesinlikle terk edilmesine yanaşılmaması ve hükümet dairesince tamirine izin
verilmesi emri gönderilmiştir360. İnşaat bittikten sonra Emlâk-ı Hümâyûn memurları
oraya nakl edilecek, memurların eski odası ise hükümetin tasarrufuna bırakılacaktı.
Ancak en iyi çözüm Emlâk-ı Hümâyûn’a ait bir idarehanenin inşasıydı. 31 Teşrîn-i
Evvel 1308 [12 Kasım 1892]’de gönderilen bir yazıyla, bu fikre binaen Necid

355
BOA, HH.THR, nr:614/34.
356
BOA, HH.THR, nr:613/31.
357
BOA, HH.THR, nr:381/101.
358
BOA, HH.THR, nr:381/109.
359
BOA, HH.THR, nr:618/39.
360
21 Teşrîn-i evvel 1308 [2 Kasım 1892]. BOA, HH. THR, nr:258/118.
120

Müdüriyeti’nden uygun bir arsanın tespiti ve keşf defteri ile haritasının hazırlanması
istenmişti. Sur içinde ve denize yakın Seniyyeye ait Vuku‘ü’l-Hayl arsası bu amaç için
oldukça münasip görülmüştü. Komisyon ve kaleme mahsus 2, sandık ve bekçiler için
yine 2 oda, bir de eyvan olmak üzere tasarlanan idare binası inşasına 16.945 kuruş
masraf gideceği özel mühendisin keşfiyle tespit edilmiştir.361 Ancak bu tasarının hayata
geçirilmediği anlaşılmaktadır. Bir sonraki yıl yani 1317’de yeni bir keşf yapılmış ve
buna göre 8.215 kuruş gibi daha az bir maliyetle inşaatın tamamlanabileceği sonucuna
varılmıştır. Ayrıca Hazîne-i Hâssa da bu projeyi onaylamıştı362.
Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi odacısı Mehmed Ali Efendi odacılığa Mart 1305’te
[1888] başlamış363 ayrıca mahalli hükümete, meclis idaresine, muhasebe ve bidayet
mahkemesine de tayin edilmişti. Bunun üzerine bir kişinin dört dairenin vazifesini
yerine getiremeyeceği itibariyle Necid Müdüriyeti’nden azledilerek yerine Fettah Efendi
tayin edilmişti364. Fettah Ağa ise Mayıs 1306’da [13 Mayıs-12 Haziran 1890] istifa
etmiş yerine temmuz başında Ayyas Ağa atanmıştır. Fettah Ağa’nın istifa dilekçesi
Basra Komisyonu’nca Hazîne-i Hâssa’ya havale edilerek kaydının silinmesi
istenmişti365.
Personelden birisinin görevini terk etmesi ya da istifasını vermesi durumunda
Katıf İdaresi’nce Necid Emlâk-ı Hümâyûn Dairesi bilgilendirilirdi. Son olarak Basra
Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu da Hazîne-i Hâssa’ya personelin kaydının silinmesi
maksadıyla haber verirdi. Nitekim Katıf dairesinde odacı sıfatıyla iş gören Abbas Ağa
süvari zabtiye alayına kayıt olduğu gerekçesiyle işi bırakmış ve onun yerine 1307 [1891]
senesi ağustosunda Salih Ağa atanmıştır. Basra Komisyonu da Abbas Ağanın kaydının
tesviye edilmesi için Hazîne-i Hâssa’ya başvurmuştu366.
Memurlardan birisinin herhangi bir rahatsızlığı söz konusu olduğunda duruma
göre hem hava değişimi hem de tedavi için Bağdad’a gönderilmekteydi. Hazîne’den izni
çıkmış olan memurun vazifesi, vekâleten başka bir memura yaptırılmaktaydı. Katıf
Şubesi Kâtip ve Sandık Emini Abdüllatif Efendi bu maksatla beş ay süreyle Bağdad’a
gönderilmiş yerine vekil olarak da Katar tahrirat kâtiplerinden Mustafa Hasan Bey

361
12 Şubat 1316 [25 Şubat 1901]. BOA, HH.THR, nr:307/13, Lef:1.
362
6 Haziran 1317 [19 Haziran 1901]. Aynı vesika, Lef:2.
363
BOA, HH.THR, nr:613/145.
364
BOA, HH.THR, nr:381/103.
365
BOA, HH.THR, nr:381/108.
366
BOA, HH.THR, nr:616/162.
121

getirilmişti. Ancak Abdüllatif Efendi’nin izin tarihinden çok önce Katıf’a dönmesi
üzerine Vekil Mustafa Hasan Bey’in 12 günlük idaresi, hesap ve zimmetinde herhangi
bir şey olup olmadığı araştırılmıştır. Bu süre zarfında makbuz verilmediğinden ve para
sarfı söz konusu olmadığından ayrıca kendisine hiçbir şey de devredilmemiş olmasından
ötürü üzerinde zimmet bulunamamıştır. Bu tespitle görevin devr ve tesliminde bir
sakınca görülmemesi üzerine Mustafa Hasan Bey’in kaydı silinmiştir367.
1313 [1897/1898] senesinde Necid şubesi personeli dâhilinde dört kolcu
bulunmaktaydı; ancak işlerin yoğunluğu bir kolcunun daha tayinini gerektirmekteydi.
Bu sebeple 150’şer kuruş maaş alan mevcut kolculardan 50’şer kuruş kesilerek yeni
tayin edilecek görevlinin maaşının temini düşünülmüştür. Katıf idaresindeki kolcuların
maaşlarında yapılacak değişiklik için gerekli izin Emlâk-ı Hümâyûn idaresinden
verilmişti. Kolcuların maaşlarından herhangi bir kesintiye gidilmemiş ser-çerhacılığın
kaldırılmasıyla boşalan maaşın bu amaç için harcanmasına karar verilmişti. Bir idarenin
aynı personelleri arasında maaş farklılığının bulunması uygun görülmediği için bu
şekilde bir çözüm bulunmuştu368.
Personel görevlendirilmesinde dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri işi
uzmanına vermekti. Aksi durumda işten istenilen verim alınamamakta bu nedenle de bir
başkasının görevlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktaydı. Bu da masrafın iki kat
artmasına yol açmaktaydı. Necid Arazi-i Seniyye haritasının hazırlanması için mühendis
yüzbaşı Halid ile mülazım Mehmed efendiler tayin edilmişti. Ancak bölgede
bulundukları müddet zarfında beklenen verim kendilerinden alınamamış; bunun üzerine
de mülazım Akif Necid’e gönderilmiştir. Akif Bey’in hazırladığı rapor da bahsi geçen
memurlardan gereğince yararlanılamadığını göstermiştir. Bunun üzerine bu kişilere
ödenen 3.176 guruş 50 santimin kendilerinden geri alınması konusu gündeme gelmiştir.
Bunun nasıl olacağı konusuna gelince, Altıncı Ordu-yı Hümâyûn tarafından yüzbaşı
Halid ile mülazım Mehmed Efendilere verilen maaştan kesintiye uğratılması
düşünülmüştü. Ancak Hazîne-i Hâssa böyle bir olayla karşılaşılmasında öncelikli
hatanın işletme idaresinde olduğunu ifade ederek 3.176 kuruş 50 santimin geri

367
10 Receb 1311 [17 Ocak 1894]. BOA, HH.THR, nr:621/68.
368
BOA, HH.THR, nr:628/90, Lef:1, 2.
122

alınmasından vazgeçmiştir. Necid İdaresi de, bu tarz olaylara meydan verilmemesi için
daha özenli ve dikkatli davranılması için uyarılmıştı369.
Hofuf Kazasında görevli mühendis Tevfik Efendi’nin yevmiyesine dair bilgiye
1305 yılı Nisan [13 Nisan-12 Mayıs 1889] cetvelinde rastlanılmıştı. Bu verilere göre
mühendis beyin yevmiyesi 285 kuruştu370.
Necid kumandanı ve Arazi-i Seniyye memuru Hamid Bey’in icraatlarıyla bölge
halkını zarara uğrattığı, bazı şahısları da etrafında topladığı ifadeleriyle bölge halkı
dilekçelerle Ammare Arazi-i Seniyye Komisyonu’na şikâyette bulunmuşt371. Hazîne-i
Hâssa’ya daha önceden gönderilmiş dilekçeler Ammare Komisyonu’na da gönderilmiş
ve burada dikkatlice incelendikten sonra kararın Hazîne’ye yazılması istenmiştir372.
Necid Emlâk-ı Hümâyûn müdürlüğü ve Duceyle Vekâleti’nde görev yapmş
Yusuf Bey hakkında çeşitli iddialarda bulunulmuş ise de gönderilen inceleme heyeti
Yusuf Bey’e yönelik suçlamaların gerçek dışı olduğuna ve tam aksine memuriyette
kaldığı sürece iyi bir idare sergilediği kanaatine ulaşmıştır373.

II- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Üretim


Faaliyetleri

Necid’de tarım alanlarının özellikle de bağların gerekli bakım ve onarım


işlemleri için en uygun mevsimler kanûn-ı sânî ve şubattı374.
Ammare ve Necid bölgelerinden elde edilen gelirlerin ve de buraların
mamuriyetinin arttırılmasını sağlamaya yönelik nelerin yapılması gerektiğinin tespiti
için Müfettiş Yakup Efendi görevlendirilmişti.
H. 1312 [1896/1897] senesi Katıf hâsılatından 2.274 deve yükü375 hurma, her
yükü 25 kıyye olmak üzere 11 kuruş 5 paradan satışa sunulmuştur. Üreticiyi teşvik

369
Personele beş seferde verilen toplam meblağ şöyledir: Yüzbaşı Halid Efendi’ye 1.377 kuruş 50 santim;
mülazım Mehmed’e 1.102 kuruş; amele yevmiyesi 60, 165, 75, 80 kuruş 50 santim ve 82 kuruş 50
santimden 463 kuruştur. 7 Şubat 1306 [19 Şubat 1891]. BOA, HH.THR, nr:616/18, Lef:1, 2.
370
BOA, HH.THR, nr:615/147, Lef:1.
371
16 Kanûn-ı evvel 1316 [29 Aralık 1900]. BOA, HH.THR, nr:445/20.
372
10 Şubat 1316 [23 Şubat 1901]. BOA, HH.THR, nr:445/21.
373
BOA, HH.THR, nr:616/7; 616/17.
374
BOA, HH.THR, nr:122/48.
375
“Himl” olarak adlandırılan bu ölçü, Irak’ta teorik olarak 300 menn’den yahut her biri 130 dirhem olan
rıtl’dan ibaretti; bu da 243,75 kg etmekteydi. O. Blau, XIX. yüzyılda bir devenin ortalama 180 Türk
okkası yani yaklaşık 230 k taşıdığından bahsetmiştir. Bkz. Garo Kürkman, a.g.e., s. 349.
123

etmek istenmesi ve Katıf hurmasının devamsızlığı nedeniyle ileride daha fazla bir
meblağa satışının gerçekleşip gerçekleşemeyeceğinin belirsizliği müzayedenin bu
fiyattan kapanmasına yol açmıştır. Bu fiyattan satışın Hazîne için daha faydalı olacağına
karar verilmiştir376.
Saykıhıyye ve ona bağlı bağlardan elde edilen H. 1312 [1896/1897] yılı hâsılatı
Necid Müdüriyeti’ne bilgi verilmeden 1 yıl süreyle satılmıştı. Bu durum, idare
nizamnamesine aykırı bir uygulamaydı. Senede bir defa hâsılatın toplanıyor olması ve
ürünlerin burada ambarlarda muhafazasının idareye ayrı bir yük (muhafaza ve nakil
masrafları) getireceği gerekçesiyle hâsılatın bir an evvel satışı uygun görülmüştü.
Müdüriyettin bu konu hakkında bilgilendirilmesi ve satış izninin çıkması gibi
muamelelerin uzun sürmesi müzayede fiyatının günden güne düşmesine, taliplerinin
azalmasına neden olabilmekteydi. Basra Arazi-i Seniyye Komisyonu, bu mukataa
hâsılatının bir sene müddetle satışını uygun görmemekle birlikte bundan sonra satışın
peşin yapılması için de gerekli tedbirlerin alınmasına karar vermiştir377.
Hurma, Katıf idaresinin 1313 [1897/1898] senesi hurma hâsılatı a‘şarı 418.368
kıyyedir. Kilesi378 müzayedede 13 kuruş 12 para fiyatla eski talibine satılmıştır379. Aynı
yıl içerisinde 840 kuruşa bin adet hurma fidanın satın alınmasına karar verilmiştir380.
Necid’de 1306 senesinde toplam 11.004 aded hurma fidanı dikilmiştir381.
Çeltik, Katıf Şubesi’nin 1314 [1898/1899] yılı çeltik miktarı 2.902 kuruş a‘şar,
320 gram ve 31 milimdir382.
Saykıhıyye bahçesinde nar ve yonca da ekilmekteydi383.

376
BOA, HH.THR, nr:628/48.
377
BOA, HH.THR 628/130, Lef:1, 2.
378
Hububat ölçeği olarak kullanılan bir tabir olmakla beraber birkaç çeşidi bulunmaktadır. İstanbul kilesi,
İbrail kilesi gibi. Kilelerin miktarı birbirinden farklıydı. İstanbul kilesi zahirenin türüne göre 18-20 okka,
ortalama 25 kilo, İbrail kilesi ise 70-80 okka, ortalama 100 kiloydu. Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, a.g.e., s.
281.
379
BOA, HH.THR, nr:512/66.
380
BOA, HH.THR, nr:57/42.
381
BOA, HH.THR, nr:106/21.
382
BOA, HH.THR, nr:513/32, Lef:1.
383
BOA, HH.THR, nr:106/4.
124

III- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde İmar


Faaliyetleri

Emlâk-ı Seniyye’de yapılması düşünülen gerek tamir gerekse imar işlerinin


öncelikle araştırmaları yapılarak keşf defteri ve haritalarının hazırlanması usûldendi.
Düzenlenen bu defterler sayesinde imara başlanılmadan önce ne tür bir çalışma
yapılacağı, ne kadar masrafla yapılacağı keşf defteriyle birlikte Hazîne’ye
gönderilmekteydi. İmara başlayabilmenin koşulu ise Hazîne’den gerekli iznin
çıkmasıydı. Nizamname gereği uygulama böyle iken kimi zaman Hazne-i Hâssa
Nezareti’nden müsaade verilmeden de işleme başlanıldığı anlaşılmaktaydı. Şöyle ki;
Ahsa Kasabası’nda boş bir arazi üzerinde Necid Müdüriyeti tarafından Hazîne’den
habersiz haneler inşa ettirilmişti. Bu durumun, 5 bin kuruş kadar masraf yapılabileceği
hakkında daha önceden Hazîne tarafından İşletmeye izin verilmiş olmasından
kaynaklandığı ifade edilmiştir384.
Kal‘a içindeki hapishane Katıf hâsılatının muhafazası maksadıyla ambar olarak
kullanılmaya başlanmıştı. Ancak buranın tamire ihtiyacı bulunması nedeniyle keşfi
yapılmış ve 6.359 kuruşa mâlolacağı tespit edilerek hazîneden izni alınmıştır385.
Emlâk-ı Hümâyûn’un Katıf’taki harap hanelerinden ne şekilde
faydalanılabileceğine dair Ammare Komisyonu ile Hazîne-i Hâssa arasında cereyan
eden yazışmalarda imarından istifade edilemeyeceğine hükmedilmiş bu yerlerin satışına
kesinlikle yanaşılmaması gerektiği ifade edilmiştir. Bunun yerine Suriye Seniyye
İdaresinde uygulanmakta olan usul üzerinde durulmuştu. Bu usul, harap yahut boş
arsaların ahaliden isteyenlere zemin kirası alınmak suretiyle verilmesi şeklindeydi.
Suriye’deki Çiftlikât-ı Hümâyûn’dan Re‘sülayn’ın bakımsız arsalarından biri halka
parçalar hâlinde kiralanmıştır. Bu yöntemin Katıf’ta da uygulanması durumunda
hanelerin eski mamuriyetine kavuşacağı, böylelikle kasabanın daha bayındır bir
görünüm sergileyeceği düşünülmüştü. Ayrıca boş ve bakımsız bu yerlerden az ama
sürekli bir gelir sağlanabilecekti. Bazı şartlar vardı ki bunlar; hane arsalarının mülk
hakkının eskisi gibi yine Hazîne-i Hâssa’ya ait olmasıydı. Bundan başka, inşa edilecek
binaların sahiplerince satılabileceği, rehin bırakılabileceği ve miras olarak devr

384
BOA, HH.THR, nr:284/12, Lef:2.
385
24 Mart 1307 [5 Nisan 1891]. BOA, HH.THR, nr:256/73; 256/72.
125

edebileceği ifade edilmekle beraber ancak tapu senetlerini hazırlanması, gerek satış, devr
ve gerekse mirasçılarına intikal işlemlerinin tamamı Arazi-i Seniyye memurlarınca
yerine getirilecekti. Kiracıların Osmanlı tebasından olması da bir diğer şarttı. Bununla
birlikte hanelerin bedellerini, ne kadarının imara uygun olduğunu ve ne mikdarının
harap bulunduğunu, bunlardan tamir edileceklerin masraflarıyla alınacak kira bedellerini
gösteren tafsilatlı bir defterin Ammare Komisyonu’nca hazırlanmasına izin verilmişti386.
Katıf kapsamındaki bağlardan elde edilen hâsılatın arttırılması amacıyla
buralarda bakım yapmak suretiyle 10 bin kuruşun harcanmasına Hazîne tarafından
müsaade verilmiş olup bununla ilgili padişah iradesi Basra Arazi-i Seniyye
Komisyonu’na 13 Haziran 1307 [18 Eylül 1308] tarihinde gönderilmişti387.
Ümmülsahic (s‫اه‬uq‫ )ما‬arazisi gayet geniş ve verimli olup her tür ziraata uygun
olmasının yanı sıra su sıkıntısı da bulunmamaktaydı. Katıf Kazası’na yaklaşık beş
saatlik mesafede olan bu araziye bedevîlerin saldırısından korkulduğu için rağbet
edilmemekteydi. Buranın imarından sorumlu Fahd Al-Kutan’ın (‫ان‬xyqq‫ا‬z{|) bu kadar
büyük bir arazinin tamamını tamir etmeye gücü yetmeyeceği aşikâr olduğundan başka
bir formül bulunmuştu. Şöyle ki; Ümmülsahic’de 30 süvari zaptiyesini barındırabilecek
büyüklükte bir kale inşa edilecek ve süvariler burada barınacaklardı. Bu şekilde arazinin
güvenliği ve araziye itibar edilmesi sağlanacak; gelenlerin güçleri nispetinde arazi
parçalara bölünerek mamur hâle getirilecekti. Bu sayede kısa bir sürede istenilen
mamuriyet elde edilebilecek ve burası geniş hurmalık hâline dönüştürülebilecekti.
Ümmülsahic hakkında daha önce inceleme yapması için gönderilen tahkikât memuru
Abdülhamid Bey tarafından [1 Kanûn-ı Evvel 1306/ 13 Aralık 1890 tarihli] gönderilen
layihada bu hususlara değinilmekle beraber arazinin su bakımından da zengin olduğu
ifade edilmiştir. Ayrıca burada yapılacak kale sayesinde bedevîlerin saldırıları
engellenmiş olacaktı. Bu görüşler doğrultusunda inşaat için keşf defteri hazırlanmış ve
ne kadara mâl olacağı tespit edilerek Hazîne-i Hâssa’ya gönderilmiştir388. Ümmülsahic
arazisi Fahd’a, her sene bir taksiti ödemesi koşuluyla Katıf Emâk-ı Hümâyûn
sandığından 200 bin kuruş borç verilmişti. Alınan borcun arazinin imarında ve tamamına
hurma fidanı dikilmesinde kullanılmasından dolayıtaksit süresi 2 sene daha uzatılarak 6
yıla çıkarılmıştı. 6 Muharrem 1314 [17 Haziran 1896]’de Hazîne-i Hâssa’nın bunu

386
24 Nisan 1319 [6 Mayıs 1893]. BOA, HH.THR, nr:517/108.
387
10 Haziran 1307 [22 Haziran 1891]. BOA, HH.THR, nr:122/59; 122/60.
388
25 Muharrem 1312 [28 Temmuz 1894]. BOA, HH.THR, nr:272/35, Lef:2.
126

onayladığı anlaşılmaktadır. 6 yılın bitmesinden itibarense her sene ürünün dörtte birinin
alınması Ammare Komisyonu’nca olduğu gibi Hazînece de münasip bulunuştu389.
Hazîne-i Hâssa’ya ait emlâkin satışı uygun görülmemekteydi390 ve çok zorunlu
kalınmadığı müddetçe buna yanaşılmamaktaydı. Necid ve Katıf’taki hanelerin oldukça
harap olması üzerine Ammare Arazi-i Seniyye Komisyonu, bu hanelerin tamirinin
oldukça pahalıya mâl olacağı, buna karşılık kiralarının cüzî miktarda bulunması
dolayısıyla tamirlerinin Hazîne zararına olacağına karar vermiştir. Bu gerekçelerle
evlerden henüz tapu senedi yapılmamış olanlarının bir an evvel satılması komisyon
tarafından önerilmiştir. Ancak Hazîne-i Hâssa hanelerin bu koşullarda satışa çıkarılması
durumunda talip bulunamayacağına, bulunsa dahi çok az bir meblağla satışının
gerçekleşeceğine dikkat çekerek önerileri uygun görmemişti. Hanelerden senedi
olmayanların senetleri hazırlanarak ikâmete elverişlilerin öncelikle tamirine, diğerlerinin
ise zamanla imarına karar verilmişti391.
Katıf’ın Seyhat (‫{~ت‬g‫ )ﺱ‬karyesinde bulunan Ümmülhata (~€q‫ )اما‬bahçesini
sulamakta faydalanılan, fakat kum seyelanı yüzünden kapanan su gözünün temizlenmesi
ve hafriyatının yapılması gerekmekteydi. Ayrıca bu tarz olayların tekrarlanmasını
engellemek ve su gözünün muhafazasını sağlamak maksadıyla duvar inşasına karar
verilmişti. Keşf neticesinde duvarın 1.120 kuruş masrafla yapılabileceği tespit edilmiştir.
Hazîne inşaata müsaade verdiği gibi tasarruflu davranılarak daha aza mâl edilmesi
yönünde emir vermiştir392.
Necid Sancağındaki Hakl (‚y) nehrinin hafr edilmek istenmesi üzerine nehir
etrafında ne kadar arazi, Emlâk-ı Seniyye ve ahali mülkü olduğunun araştırılması
gerektiği Necid Müdüriyeti’ne bildirilmişti. Ayrıca nehrin uzunluğu, ahali ve İşletmenin
bağlardan birbirleri nispetinde yüzde kaç hisseyle faydalandıkları, masrafının ne kadar
olacağı da incelenmesi istenilen diğer unsurlardı. 10 Mart 1312 [22 Mart 1896] tarihinde
müdüriyetten alınan bilgilere göre nehrin üzerinde Emlâk-ı Hümayun’a ait 25 parça,
ahaliye ait ise 500 adet bahçe ve arazi bulunmaktaydı. Nehrin uzunluğu tahmini 3 bin
hutve mikdarı olup 10 nehre ayrılmaktaydı. İşletme bağları %4 hisse mikdarında istifade
edilmekle birlikte temizlenmesi ve hafriyatı mülk sahiplerince yapılmaktaydı. Bu

389
4 Şaban 1314 [7 Aralık 1899]. BOA, HH.THR, nr:626/64, Lef:1, 4.
390
18 Mart 1312 [30 Mart 1896]. BOA, HH.THR, nr:57/35, Lef:5.
391
28 Rebi‘ülevvel 1317 [5 Ağustos 1899]. BOA, HH.THR, nr:298/10, Lef:1, 2.
392
24 Temmuz 1313 [5 Ağustos 1897]. BOA, HH.THR, nr:294/44, Lef:2, 3.
127

hususlarda Emlâk-ı Seniyye’den hiçbir müdahalede bulunulmamıştı. Ancak 500


bahçeden sadece 50 adedi sahiplerince temizlenmiş hafrına ise başlanmamıştır. Bunun
üzerine bağların genişlikleri dikkate alınarak keşiflerinin yapılmasıyla hafriyat esnasında
Seniyye hissesine düşecek meblağın bildirilmesi Müdüriyetten talep edilmiştir. Bağların
keşfi neticelenmiş ve hafriyatın tahminen 720 kuruş masrafla yerine getirilebileceği, bu
meblağın 400 kuruşunun ise Emlâk-ı Seniyye’ye ait olduğu Necid Müdüriyeti’ne
bildirilmiştir. Paranın ise seniyye sandığından ödenebileceği ifade edilmişse de şimdiye
kadar bu gibi harfriyat masarrıfına seniyye sandığı iştirak etmemiş olduğu Basra
Komisyonu’na yazılmıştı. Emlâk-ı Hümâyûn İdaresi’nin istifadesi nispetinde masrafa
dâhil olması gerektiği, bağ sahiplerinden İbrahim b. İsmail ile 11 kişi tarafından Necid
Mutasarrıflığına393 dilekçe verilmişti. Dilekçe, Necid İdaresi’ne havale edilmiş ve
buradaki komisyondan yazılan derkenârda Al-i Suud zamanından buyana tamir
usûllerinin değişmediği ve Seniyye’nin masraflara karışmadığı beyan edilmişti: “Al-i
Suud zamanı gibi ezmine-i cebbarî”de geçerli olan teamüllerin “zeman-ı adalet-i iktiran-
ı cenab-ı hilafet-penahide” örnek teşkil edemeyeceği aşikâr olarak görülmüştür. Seniyye
bağlarının su ihtiyacının bu nehir vasıtasıyla sağlanıyor olması dolayısıyla “adalet
gereği” masraflara dâhil edilmesinin uygun olacağı, bu nedenle İşletmeye ait masrafın
ödenmesinin Basra Komisyonu’ndan Necid Müdüriyeti’ne yazıldığı anlaşılmaktaydı394.
1314 [1896/1897] senesi içerisinde Fahriye, Merzi‘ ( ‫ی‬j„ |, ‫‡ع‬jˆ ‰ ) ve Macidiye
bahçeleri otlarının toplanmasıyla yakılması, topraklarının çevrilmesi en önemlisi de
suyollarının tekrar açılması maksadıyla 3.584 kuruşluk harcama yapılmasına izin
verilmiştir395. 1316 [1898/1899] yılında ise bu bahçelerin yanı sıra Saykıhıyye ve
Mezra‘nın da mamuriyeti için çalışacak çiftçi tayin edilmiştir. Çiftçiye, yapacağı
harcamalar için genel hâsılattan %10 ve sekiz büyük hurma ağacının geliri, bahçelerin
suyunu muhafaza etmek, suyollarının temizlenmesi, hurmaların vaktinde sulanması ve
ekilmesi şartıyla verilmiştir. Ayrıca dört bir tarafına duvar görevi görecek şekilde sel
[dikenli ağaç], kavağa benzer ağaçların dikilmesiyle sınırların belirlenmesi ve
393
Mutasarrıflık, Mithad Paşa tarafından kurulmuş, mutasarrıflık ve kumandanlık görevine ise Nafız
Paşa’nın getirilmesi uygun bulunmuştur. Bu düzenlemeler “bölgenin Suud ailesinin tesirinden
kurtulduğunu” gösterecek uygulamalar olarak nitelendirilmiştir. Bkz. Zekeriya Kurşun, a.g.e., s.117.
Ayrıca Mithad Paşa’nın bölgede yapılmasını öngördüğü birçok düzenlemenin –Hofuf, Muberrez, Katıf’ta
bulunan beytü’l-mâla ait 300’den fazla harap hurmalıkların tamir yoluyla bakımı; tapu senetlerinin
verilmesi ve sair gibi- II. Abdülhamid zamanında Emlâk-ı Hümâyûn teşkilatı aracılığıyla hayata
geçirilmştir.
394
13 Haziran 312 [25 Haziran 1896]. BOA, HH.THR, nr:284/9.
395
BOA, HH.THR, nr:57/39.
128

muhafazası da bu şartlar arasında yer almıştı. Çiftçinin bu şartları yerine getirmemesi


durumunda arazi-i seniyye dâhilinde çiftçi olarak kalamayacağı gibi hiçbir zarar ziyan
iddiasında bulunamayacağı belirtilmişti. Saykıhıyye bahçesine bitişik olan Fahriye,
Macidiye ve Mezra‘ bahçelerine de bir çiftçi tayininin uygun olacağı kararlaştırılmıştı.
Bu iki çiftçi aynı şartlara bağlı tutularak taahhütleri alınmıştır. Uygulamaya geçilmesi
için Hazîne’den gereken izin alınmıştı396.
Cebel Karyesinde bulunan bağlardan yalnızca Avali (?) ve Mezri‘ parçalarının
bakım ve tamir işleri kalmıştı. Mezri‘ bağında 50 çiftçi ve 60 adet eski hurma ağacı
bulunmaktaydı. Bağın sulama problemlerinin giderilmesi durumunda yüksek bir verim
elde edilebilecekti. Avale arazisi için oluşturulan mukaveleye göre Mezri‘ bahçesinin de
7 seneliğine 2.280 kuruş toplam ücret ile talibine imarı taahhüt ettirilmişti397.
Katıf Emlâk-ı Hümâyûnu’ndan Avniye hurmalığını sulayan Ayn Abdullah
adındaki su kaynağının çökmesiyle bu hurmalık susuz kalınmıştı. Yeni dikilen fidanların
ziyan olmaması ve Avamiye karyesindeki bağların neredeyse üçte birini kapsayan
Avniye’nin semeresini sekteye uğratmamak için bir an evvel kaynağın temizlenmesi
gerekiyordu. Ammare Komisyonu bu konu hakkındaki malumatı 4 Rebi‘ülevvel 1318 [1
Temmuz 1900] tarihinde Hazîne-i Hâssa’ya yazmıştı398. Ancak gerekli çalışma,
İşletmenin muhasebe cetvelindeki kayıtlardan anlaşıldığı üzere 1319 [1901/1902]
senesinde 12.400 kuruşa tamamlanmıştır399.

IV- Necid Emlâk-ı Hümâyûn İhaleleri

Katıf Arazi-i Seniyyesi’nin 1303 senesi hurma hâsılatı, sekiz ay süresince dört
taksitle ödenmesi koşuluyla aynı yılın Teşrîn-i Evvelinde [13 Ekim 1887/12 Kasım
1887] hurmanın her bir nevti 12 kuruş 10 paradan olmak üzere 11.780 nevti 144.341
kuruş 30 santime Muhammed b. Abdülvahab’a satılmıştır. Ancak ödeme şeması400
kararlaştırılan şekilde yerine getirilememiş bu sebeple ödemede görülen gecikmeden
ötürü Muhammed b. Abdülvahab’dan 14.721 kuruş istenmiştir401. İhaleye

396
BOA, HH.THR, nr:513/22.
397
BOA, HH.THR, nr:513/33.
398
BOA, HH.THR, nr:298/19.
399
BOA, HH.THR, nr:507/129.
400
9 Şubat 1308 [21 Şubat 1893] tarihli Basra Emlâk-ı Hümâyûn Başkâtibi Cevad Şevki mühürlü pusula
için bkz. BOA, HH.THR, nr:619/48, Lef:1.
401
Aynı vesika, Lef:2.
129

Abdülvahab’dan başka kimse girmemesine rağmen ihale bedeline “emvâl-i seniyyenin


terakki-i fiyatı” için zam yaptığını ve ihalenin yine kendisinde kaldığını ifade eden
Abdülvahab, hurma fiyatlarının düşmesi nedeniyle bu işten zarar etmişti. Bu sebeple
istenen meblağın afvı istirhamında bulunmuştur. Basra Komisyonu’nca, Necid ahalisinin
“taassub-ı mezhebiyeleri cihetiyle oralarda güzeşte namıyla bir şey ahzı su-i tesiri mucib
olacağı” ve Abdülvahab’ın mağdur olduğu Hazîne-i Hâssa’ya yazılmıştır. Hazîne-i
Hâssa ödemeye dair pusulanın buraya gönderilmesiyle inceleme tamamlanmış ve
bedelin eksiksiz verildiği görülmüştü. Abdülvahab’dan istenen miktarın ise gecikme
bedeli olduğu anlaşılmıştı402. Bunun üzerine miktarın afvı yönünde gereğinin yapılması
için Basra Komisyonu’na izin verilmişti403.
Necid’in deniz cihetinde hurmaya pek de rağbet yoktu. Hurmanın iyi yahut kötü
olması bu durumu değiştirmemekteydi. Seniyye hurma hâsılatının çoğu kere aynı
mültezimlere ihale edildiği görülmektedi. Üç senelik gelirin büyük bir miktarı
mültezimlerin zimmetinde bir daha ki bakaya kalmıştı. İltizam edenlerin maddî
güçlerinin bağların tamiri için yeterli olmaması buraların harabeye dğşmesine ve
hurmaların bakımsızlıktan kalitesinin düşmesine neden olmuştu. Buna karşın aynı
mültezimler dışında, çiftçilerden hurmaları satın alanlar da çıkmamaktaydı. Bunlardan
başka talip çıkmaması, tekrar aynı şahıslara hurmaların satışını gündeme getirmiştir.
Bunun uygulanması hâlinde ise söz konusu şahısların önceki dönemlerden kalan
borçlarının daha da katlanarak artacağı ve mültezimlerin fakirleşeceği düşünülmüştür.
Bunun yanı sıra arazilerin daha da harabeye dönüşmesi an meselesiydi. Ambar inşa
edilerek ürünlerin orada bekletilmesi ve fiyatı yükseldiğinde satışının uygun olacağı
Basra Arazi-i Seniyye Komisyon Reisi Ahmed es-Seyyid imzasıyla 6 Rebiüâhir 1307
[29 Kasım 1889]’de Hazîne’ye yazılmıştır404.
Katıf Emlâk-ı Hümâyûnu’nun 1306 hurma hâsılatı 11.946 ton olup 4 taksitle ve 3
ayda bir hissenin ödenmesi koşuluyla Mansur b. Ahmed Âl-i Mehdi kefaletiyle Ali b.
İsmail’e verilmiştir. Nitekim bir başka alıcı da olmadığından ihale bedeli minumum
oranda tutulmuştur405. İhaleler genelikle aynı kişiler üzerinde kalmaktaydı. 1313 yılı

402
BOA, HH.THR, nr:619/76.
403
1 Mayıs 1309 [13 Mayıs 1893]. BOA, HH.THR, nr:619/92.
404
BOA, HH.THR, nr:614/67.
405
BOA, HH.THR, nr:615/154.
130

Katıf bağları hurma hâsılatının ihalesi yine eski sahibine 403.008 kıyye bedelle
verilmiştir ki eski kıymeti ise 392.768 kıyye aşardı406.
İhaleye verilmiş her türlü mülk için talep edilen kıymet genel itibariyle taksitle
verilmekte çoğu zaman ise daha sonraki senelere sarkabilmekteydi. Bu bedellerin hangi
para birimiyle ödendiği de önemli bir ayrıntıydı. Çünkü paraların tahvili esnasında
farklılık olabilmekteydi. Bu da ziyadesiyle Hazîne-i Hâssa’yı zararlı çıkarmaktaydı.
Nitekim 1317 senesi Katıf hurma mültezimi Matus Efendi mukavelenâmesi gereği
iltizam bedeli riyal olarak alınması gerekirken borcunun bir kısmı 1.550 rupiyeden tahsil
edilmiştir. Sandıkta rupiyeden başka para mevcut olmadığı takdirde rupiyeler, piyasa
sebebiyle, riyale tahvilinden sonra geçmiş aylardaki muameleye uygun şekilde gümüş
mecidi 19 kuruş üzerinden hesaplanmış; bunun sonucunda hesabıyla her bir riyal için 1
kuruş 86,5 santim fark ortaya çıkmış, toplamda bu fark 2.231 kuruşa ulaşmıştı407. Bu
gibi borçların uzun süre toplanamamasının Hazîne-i Hâssa’yı zarara uğratacağı
gerekçesiyle alacakların bir an evvel tahsili için ciddi tedbirlere başvurulması ihtiyacı
Hazîne-i Hâssa’ca dikkate şayan görülmüştür408.
1319’dan 1321 [1903/1906] senesine kadar üç yıllığına Katıf bağlarının ihaleye
çıkarılmasına ilişkin gerek Necid Komisyonu gerekse Katıf Şubesi ortak bir karar almış
ve adı geçen bağlar eski sahiplerine tekrar iltizam olarak verilmişti. Bu kararın
alınmasında Necid’de arazilere talip, Katıf’ta de iltizam bedelinden daha fazla meblağ
verenin çıkmayışı etkili olmuştu. Bu üç yıllık hâsılatın; seneliği 12.844 kile (her bir
kilesi 25 asitane kıyyesi), hurma ve 2.730 kıyye şeleb ayniyatın yanı sıra 6.422 kuruş
nakte ihalesi gerçekleşmiştir. Ayrıca bağların ihalesinin bu şartlarda yapılmasının
Hazîne açısından emâneten idare edilmesine oranla daha yararlı olacağı
düşünülmüştür409.
1307 [1889/1890] yılında Katıf’ta Avamiye karyesi dışındaki tüm Seniyye
arazisinde yeni baştan hurma fidanlarının dikilmesi ve lüzum görülen tamirin icra
edilmesi koşulları öne sürülerek araziler ihaleye sunulmuştur. Eski bedeli olan 5.865
kuruş meblağ, 258 kıyye hurma ve 1.625 kıyye çeltiğe, 81,5 kuruş meblağ, 4.075 kıyye
hurma ile 296 kıyye çeltik zamla 4 sene müddetle ihaleleri gerçekleşmiştir. Ancak Basra

406
BOA, HH.THR, nr:106/29.
407
BOA, HH.THR, nr:521/87, Lef:3.
408
Aynı vesika, Lef:7.
409
BOA, HH.THR, nr:505/61.
131

Komisyonu, 4 senelik ihale yapılmasının Aşar Nizamnamesi’ne aykırı olduğunu Necid


İdaresi’ne yazmıştır. Hazîne-i Hâssa’dan gelen telgrafta ise Aşar Nizamnamesi’nin,
ihale usullerine dair olup fidanların dikilmesi veya tamiratı gibi işlerde tatbik
edilemeyeceği ifade edilmiştir. Bu nedenle arazilerin 4 yıllığına ihalesinde başka sakınca
görülmediği takdirde ihaleye konulması emri verilmiştir410.
Emlâk-ı Hümâyûna ait olup Cıfr Nahiyesi’nde bulunan Hazire (?) Arazisinin
mültezimi ayrıca o civardaki Süleysel (?) Nehri’nin de iltizam sahibiydi. Mültezim bu
nehir üzerindeki mülkleri için payına düşen su miktarını aşarak Hazire toprağının
hakkını gasp etmişti. Şahsî topraklarını, bağlarını bollukla sulamaya kalkmıştı. Bu
durumun tespitiyle birlikte, emniyeti suiistimal eden bu gibi mültezimlere bir daha ihale
verilmemesi ayrıca üzerinde durulan bir konu olmuştu. Bu doğrultuda iltizam süresinin
dolmasına bir sene daha olmasına karşın senedi fesh edilerek 1316 senesi hesaplanarak
arazi tekrar müzayedeye konulmuştu. Arazi eski bedeli 14.745 kıyye 600 gram şeleb
iken ihaleye 15.769 kıyye 600 gramdan çıkarılmıştı. Ancak bu meblağa talibinden başka
alıcı olmaması nedeniyle arazinin emâneten idaresi yerine eski mültezime tekrar ihale
edilmesi tercih edilmişti411.
İhaleye çıkarılan mülklerin talibiyle işletme arasında karara bağlanan şartların,
kimi zaman mukavelenâmelerde farklı yer aldığı da görülmektedi. Bunun bir örneği
Necid’deki Ca‘ile (~gpŠ) arazisinin harap kısmının tamiri karşılığında ihaleye çıkartılıp
Ali b. Abdullah’a iki sene süreyle verilmesi olayında yaşanmıştı. Şartnâmede süre sekiz
sene olarak belirtilirken fiyat da 600 riyal şeklinde yazılmıştı. Bu farklılığın kaynağının
araştırılması emredilmişti412.

V- Necid İşletmesi Dâhilinde Sosyal Yaşam

Necidli Muhammed Paşa Tarut (‹‫و‬j €) civarındaki (nq‫ )اما‬Ümmü’l-cin ve


(n uj|q‫ )اما‬Ümmü’l-fersân adındaki su kaynaklarının masraflarını karşılamak suretiyle
iyileştirilmesine gitmek istemekteydi. Bunun karşılığında imar edeceği toprağın ise
kendisine mülk verilmesi şartını öne sürmüştü. İşletme yönetmeliğine ve mülkiyet

410
2 Rebiülâhir 1307 [25 Kasım 1889]. BOA, HH.THR, nr:614/60.
411
BOA, HH.THR, nr:505/12.
412
11 Nisan 1310 [23 Nisan 1894]. BOA, HH.THR, nr:272/16.
132

anlayışına, bu tarz talepler aykırı gelmekteydi. Arazi imarı bahanesiyle civardan aşiretini
getireceklerinden özellikle de aşiret mensubu kimselere emlâk verilmesi düşünülemezdi.
Muhammed ibn İndelvahab’ın bu isteği dışındaki şartları Hazîne için sıkıntı
yaratmamıştı. Bu şartlara gelince; işe başladıktan itibaren 15 sene süresince Arazi-i
Seniyye’ye bir şey vermemek, kendisine hiçbir şekilde müdahalede bulunulmaması ve
bu kaynaklardan su çıkarmak mümkün olmadığı takdirde Arazi-i Seniyye’den harcadığı,
ödediği vergileri istemeyecekti. Ayrıca bu husustaki tüm sorumluluk kendisinde
olacağını dilekçesinde ifade etmişti. Suyun fazlaca gelmesi durumunda 40-50 bin
civarında hurma fidanı dikilebilecekti. Buradaki arazilerin geniş ama susuzluktan harap
bir hâlde olmasının yanı sıra buralardan yeterince fayda sağlanamaması itibariyle
şartların kabulünün Hazîne-i Hâssa için daha yararlı olacağı düşünülmüştür. Bu
maksatla imar edebileceği kadar yerin aykırı bir uygulama olsa da Muhammed’e
verilmesine dair Ammare Komisyonu’nun kararı Hazîne’ye gönderilmiştir. Ama
öncelikle, mukaveleden temlik maddesinin çıkarılması Muhammed’e sorulmuşsa da
olumlu bir yanıt alınmamıştı413. (n uj|q‫ )اما‬Ümmü’l-fersân 25.364, Ümm-i Dabi ve
Ümm-i Cedir ismindeki su gözlerinin ıslahı için 12.064 kuruş; tamamına harcanacak
tutar ise 37.928 kuruş olarak hesaplanmıştı. Bölgenin su ihtiyacı düşünülecek olursa bu
tarz yerlerin ıslahının ne gibi faydalar getirceği daha iyi anlaşılabilir. Çıkacak suyun
azlık ve çokluğuna oranla etrafındaki kullanılamayan arazilerde hurma ve benzeri
ürünler ekilebilecekti.
Katar Kazası’nın (gj Ž~‫ا‬h €) Tabiü’l-gariye köyünde ikamet eden Muhammed b.
Abdülvahab 150 kadar aşiret halkıyla birlikte Katıf’ın (‹‫و‬j €) Tarut köyünün ({‫)‘ﺏ‬
Şebbeh ceziresi üzerinde ve bahr sahilinde bir alana yerleşmek için ricada bulunmuştu.
Muhammed’in, binalar inşa etmek suretiyle burayı düzenleyip bayındır bir duruma
getireceğini ifade ettiği dilekçesinin kabulünde hükümetçe hiçbir mahzur görülmemişti.
Konaklamaları için de mahallî mutasarrıflıktan ruhsat verilmiştir. Aşiretin
yerleştirileceği alan Emlâk-ı Hümâyûn dâhilinde yeralmaktaydı. Bu tarz taleplerin
karşılanması, hem bölge kalkınması hem de padişahın lütuflarını sergilemesi adına iyi
bir fırsattı. Bu kurulan yeni köye Hamidiye adı verilmesinin manidar olacağı da
düşünülmüştü414.

413
BOA, HH.THR, nr:507/18, Lef:1, 2.
414
29 Eylül 1303 [11 Ekim 1887]. BOA, HH.THR, nr:468/5.
133

Hofuf Kazasında Sultan II Abdülhamid’in hayratı olarak inşa ettirilen mekteb-i


rüştiyeye modern eğitim415 verecek muallim tayin edilmek istenmekteydi. Ancak gerek
muallim gerekse okutulacak kitapları bulmak oldukça zor olmaktaydı. Maarif
Nizamnamesi’ne uygun olarak modern usulde eğitim yapılacak bu okulda verilen dersler
ise şunlardır: Dört yıl süresince ulûm-ı dinîye, Arabî (dördüncü yıl uygulamaya ağırlık
verilecek) ve hesap (dördüncü sınıfta hesab ve usûl defteri olarak okutulacaktı)
bunlardan başka birinci sınıfta; kıraat-ı Türkiye ve imlâ ikinci sene; coğrafya (öncelikle
Avrupa kıtası okutturulacak), farsî ve kavaid-i Osmanî imlâ üçüncü sınıfta; coğrafya ve
farsî derslerine devam etmekle birlikte tarih (ilk dönemlerden Osmanlı Devleti’ne
kadar), kavaid-i Osmanîye ve lügât ve imlâ ile Fransızca kıraat ve elifba son seneye
gelindiğinde ise; Gülistan, mübadî-i hendese, tarih (Osmanlı Tarihi), Fransızca ile inşaî
ve kitâbet ve lügât ve imlâ ders olarak işlenecektir. Bu maksatla kitapların hepsinden 25
adet sipariş verilmiştir416. Daha önce değinildiği gibi eğitime karşı aşiretlerin bakış
açısı pek de olumlu değildi. Tüm bu zorlukların aşılmasına çaba gösterildiği
anlaşılmaktadır. Bu mektebe ise muallim-i evvel olarak Bağdadlı Seyyid Salih Efendi
600 kuruş ücretle vazifelendirilmiştir. Hüsn-i Hat hocalığına da Necid Arazi-i Seniyye
ikinci kâtibi Abbas Efendi 100, bekçiliğe İbrahim Ağa 75 kuruş maaşla atanmıştı417.
Mektebin içinin düzenlenmesine ise 1.382 kuruş harcanmıştı418.
Katıf Kazası’ndaki Emlâk-ı Hümâyûnda bulunan asıl adı Dareyn olan Hamidiye
karyesinde buranın mültezimi Muhammed Paşa b. Abdülvahab, hayır maksadının yanı
sıra öncelikle halife padişahın dualarına medar olabilmek için tüm masrafları kendisi
tarafından karşılanan bir camii inşa ettirmişti. Bilinildiği üzere toplum namına yapılan
bu tarz hayır işleri hem kişinin ahali arasındaki itibarı hem de sosyal ilişkileri güçlü
kılma açısından oldukça önemliydi. Ayrıca bu hareket Seniyye memurlarınca,
mültezimin ahaliye olan sadakatinin bir göstergesi şeklinde telakki edilmişti. Cami-i
şerifin hitâbetine Şeyh Raşid Efendi İbn-i Hasan ve mescidlerin imamlıklarına da Şeyh
Muhammed Efendi İbn Hamedan ve Şeyh Yahya Efendi Elmalı ile Şeyh Abdurrahman

415
Abdülhamid, sivil yahut askerî ayırt etmeksizin modern “laik” bir eğitime önem verdiğine dair bkz.
Gökhan Çetinsaya, a.g.m., s. 58.
416
Ulûm-ı dinîye (Kurân-ı Kerîm’den) 45, Arabî 10, hesab 30, farsî 25, kavaid-i Osmanî imlâ ve kavaid-i
Osmanîye ve lügât ve imlâ 30, Fransızca kıraat ve elifba 50, tarih üçüncü sınıf 80 son sene kitabı 50
paradır. Gülistan 60, mübadî-i hendese 100, inşaî ve kitâbet ve lügât ve imlâ da 30 paradır. Bkz. BOA,
HH.THR, nr:349/4, Lef:1.
417
Aynı vesika, Lef:32.
418
Aynı vesika, Lef:26.
134

Efendi İbn Muhammedî’nin tayin edilmesi yani beratlarının çkması konusunda


Muhammed Paşa b. Abdülvahab istirhamda bulunmuştu. Mahallî ûlemâdan olan bu
kişilerin maaşlarının Arazi-i Seniyye Sandığı’ndan tahsis edilmesine karar verilmiştir419.
Necid Emlâk-ı Hümâyûn eski reisi Abdullah es-Sa’dun Efendi’ye tebdilen
üçüncü, Sa’dun’un Dersaadet’e gelmiş olan akrabası Muhammed b. Abdurraman’a ve
Abâd (z ‫ )’ﺏ‬b. Türki’ye beşinci rütbeden mecidi nişan verilmesine dair Hazîne-i Hâssa
Nezareti’nin talebi üzerine padişah iradesi çıkmıştı420. Necid şeyhlerinden Abdullah Es-
Sa‘dun’un bir rütbe ile taltif edilmesi istirhamı [15 Mart 1306 tarihinde] Hazîne-i
Hâssa’ca uygun görülmediği gerekçesiyle rededilmiştir421. Es-Sa’dun Efendi’nin
Hazîne-i Hâssa’ya yazmış olduğu mektuplardan anlaşıldığı üzere kendisine nişan-ı âli,
ıstabl-ı âmire pâyesi ve hil’at-ı seniyye verilmiştir. Hediyelerin kendisine ulaştığını
belirterek teşekkürlerini arz eden Sa’dun, kendisine verilecek her türlü vazifeyi seve
seve yerine getirceğini de ifade etmiştir. 25 yıldır Necid kıtasında Osmanlı Devleti’ne
canını ve malını ortaya koyarak sadakatle hizmette bulunmasından ötürü bu iltifatlara
mazhar bulunduğunu da ayrıca beyan etmiştir422. Abdülhamid, uyguladığı siyaset
gereğince Arap şeyhlerine ehemmiyet göstermiş ve bu tarz kişilerin devamlı suretle
taltifine dikkat edilmesini istemiştir423.

VI- Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi Dâhilinde Güvenlik


Problemleri

Uceyr iskelesi ile Ahsa arasındaki ticaret trafiği, Necid aşiretlerinin kafilelere ve
nakliye araçlarına yönelik tecavüzleri dolayısıyla aksamakta, postalar zamanında
yerlerine ulaştırılamamaktaydı. Tahminen ikiyüz üçyüz civarındaki aşiret mensubu
Uceyr iskelesini yedi gün boyunca kuşatarak su çeşmelerini zabt etmişti. Ayrıca
çeşmelerden faydalanılmaması amacıyla siperler dahi kazmışlardı. Bölgedeki askerler ve
devlet memurları da bu susuzluktan nasiplerini almışlardı. Eşkıyadan beş kişi daha önce

419
28 Kanûn-i sânî 1317 [10 Şubat 1902]. BOA, HFH.THR, nr:364/31.
420
13 Temmuz 1304 [25 Temmuz 1888]. BOA, İrade-i Dâhiliye, nr:85495.
421
BOA, HH.THR, nr:615/2.
422
Arapça yazılmış ve kısaca tercümeleri verilmiş 4 adet mektupdan birisi 25 Ramazan 1310 [12 Nisan
1893] diğeri 20 Cemaziyelâhir 1310 [9 Ocak 1893] tarihli olup geri kalan ikisinde tarih belirtilmemiştir.
BOA, Y.PRK.HH, nr:26/37, Lef:1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9.
423
Zekeriya Kurşun, a.g.e., s.139.
135

tutuklanmıştı. Aşiret, bu kişilerin serbest bırakılmaları ve cezalarının afv edilmeleri


koşuluyla muhasarayı kaldıracaklarını, yerel otoritelere birçok kez haber vermişlerdi.
Bunun yanı sıra Hazîne-i Hâssa’dan Katıf’a gönderilmekte olan resmî evrak torbaları
yırtılarak tahrip edilmiş, Kuveyt postacısı ise öldürülmüştü. Meclis İdare Azası Nasır El-
Osman’ın da hükümet konağından evine giderken sokakta vurularak katledilmesi,
güvenliğin ne raddelere geldiğini açıkça göstermekteydi. Bu manzaradan anlaşılacağı
üzere durum iç açıcı olmamakla birlikte bir an önce ciddi önlemler alınmalıydı. Bedevî
aşiretin isteği yerine getirilerek 5 şahıs serbest bırakılmış, bundan başka ticaretin
devamını sağlamak maksadıyla her aşiretten bir kişi seçilerek bir grup tertip edilmişti.
Ancak Katıf’tan yola çıkan bu grup Uceyr’den dönüşte yine bedevî aşiret tarafından
yağmalanmıştı. Şehire ne girmek ne de şehirden çıkmak o kadar kolay değildi. Bu
şartlarda Emlâk-ı Hümâyûn alacaklarının toplanabilmesi zor gözüktüğü gibi hâsılatın
muhafazasında da aynı sorunla karşılaşılmaktaydı424. Nakliyatın ve iletişimin güvenli bir
şekilde cereyanını sağlayacak tedbirlerin alınmasını içeren emir 24 Ağustos 1318 [6
Eylül 1902] tarihinde Hazîne-i Hâssa’ca gönderilmişti. Posta, kara yoluyla Kuveyt
kasabasına uğradığında Kuveyt Kaymakamı Mübarek El-Sabah tarafından sürücülerin
ellerinden zorla alıkonmaktaydı. Okunan postalardan bazısı Sabah’ın isteği üzerine
tevkif edilmekteydi. Geri kalan posta ise deniz yoluyla gönderilirken Sabah’ın bu
cürretkârane hareketleri, iletişim hizmetinin verilememesine sebep olmaktaydı. Daha
sonraları, deniz vasıtasıyla iletişimin sağlanması yolu tercih edilmişti. Ayrıca gerek
halkın gerekse iletişimin güvenliğini ve istikrarını sağlamak maksadıyla Necid’e asker
sevk edilmişti. Askerlerin gelişiyle birlikte bölgede asayiş sağlanmış, yol güvenliğini
tehdit edici unsurlar da ortadan kalkmıştı425.
Necid Seniyye arazi-i hâlîyesinden 13 metre uzunluğunda 2,5 metre
genişliğindeki arsayı Necid Jandarma zabitlerinden ve jurnal emini Ali Ağa, kendi

424
27 Mayıs 1318 [9 Haziran 1902]. BOA, HH.THR, nr:507/157. Uceyr ve Ahsa arasındaki kervan
yolunun sık sık bu gibi taarruzlara uğraması nedeniyle, bölge ticareti ve güvenliği sekteye uğramaktaydı.
Bu gerekçeyle, çöl Araplarına karşı çeşitli tedbirler alındığı görülmüştür. Bunlardan biri, Meclis-i
Vükela’dan 17 Ağustos 1892’de verilen karar uyarınca, 1890 senesinden itibaren yürütülen ıslahat
çalışmalarının devamına vurgu yapılmış, geçici bir önlem olarak da Basra Valisi’nin kumandanlığında
bölgeye asker gönderilmesi ile Ahsa tüccarlarının yağmalanan mallarının geri alınması öne sürülmüştür.
Padişah onayının alınarak, bu olayla ilgilenmesi için Basra Valisi Hafız Mehmed Paşa görevlendirilmiştir.
Ekim ortalarında 200 kişiden müteşekkil onbirinci Nişancı taburuyla beraber Necid’e hareket eden vali,
vazifesini başarıyla tamamlamıştır. Aşiretler arasındaki çekişmeleri durdurmuş, Uceyr ve Hofuf
istikâmetindeki yolların asayişini temine muvaffak olmuştur. Bkz. Zekeriya Kurşun, Basra Körfezi’nde
Osmanlı-İngiliz Çekişmesi Katar’da Osmanlılar, Ankara 2004, s.95-96.
425
26 Kanûn-ı evvel 1318 [8 Ocak 1903]. BOA, HH.THR, nr:517/68, Lef:1, 2.
136

hanesine dâhil etmişti. Bu husustaki tecavüzün ortadan kaldırılması için Necid Emlâk-ı
Hümâyûn İdaresi Muhasebe Baş Kâtibi Ali Rıza Efendi dava vekili olarak
görevlendirilmişti426. Dava bölge mahkemesince görülmüş ve zabit Ali Ağa’nın
aleyhinde karar çıkmıştı. Mahkeme hükmüne göre arsanın Seniyyeye iade edilmesi
gerekmekteydi. Ancak Ali Ağa’nın bu arsa üzerinde inşa ettiği binanın ne olacağı ise
belli değildi; çünkü mahkeme i‘lamında bu hususta herhangi bir bilgi mevcut değildi. Bu
nedenle binanın yıkılıp yıkılamayacağı durumu yine mahkeme kararına bırakılmıştı.
Bundan başka Ali Ağa’nın zabit olması hasebiyle başka bir yere nakli söz konusu
olduğunda hanesini satması da kuvvetle muhtemel gözükmekteydi. Haneyi alan kişinin
de bir müddet sonra aynı şekilde Seniyyeye ait arsadan hakk iddiasında bulunabilirdi.
Buna binaen Ali Ağa’nın rızasını almak koşuluyla uygun bir kıymet karşılığında
hanesinin Arazi-i Seniyyeye ilhakının daha doğru olacağı düşünülmüştü. Ali Ağa’dan
izin alınması üzerine mahalli hükümet tarafından keşf heyeti oluşturulmuştu. Heyet
haneye 7.560 kuruş gibi tahmini bir değer biçmişti. Bu bölgede yani Necid’de bunun
gibi birçok değersiz emlâk bulunmasının yanı sıra buraların kiracıları genellikle mahalli
memurlar ve zabitlerdi. Hanenin de 7.560 kuruşa Seniyye tarafından istimlâkı pek de
menfaatlere uygun görülmemişti. Bir diğer ihtimal olarak Arazi-i Seniyyeye geri verilen
arsanın münasip bir bedelle hane harap oluncaya kadar Ali Ağa’ya kiralanması yahut
terk edilmesi düşünülmüştü427. Hazîne-i Hâssa’dan çıkan karar ise seniyye idaresine
alınması yönünde olmuştu428.
Belli başlı problemlerden biri olan susuzluk, yalnızca tarımı etkilemekle
kalmıyor, daha fazla su için girişilen tecavüzleri ve bundan doğan gerginlikleri de
beraberinde getiriyordu. Belki de bunlardan en önemlisi Seniyye İşletmesi’yle
mültezimlerin karşı karşıya gelmesiydi. Muberrez ve Cıfr Nahiyelerindeki Seniyye
bağlarına ait suyun, hem civar bahçe sahibi hem de arazi-i seniyye mültezimi olan
kişilerce kesilmesi ve kendi arazilerine vermelerinden doğan sıkıntı bunun güzel bir
örneğini teşkil eder. Seniyye bahçelerinin bakımsız ve harap bir hâle gelmesindeki ana
sebebin, ihaleyi kazandıkları vakit mültezimlerin mülkü olan toprağı sulamaya
koyulmalarından kaynaklandığı Keşf Müdüriyeti’ne ulaşan bilgilerdendi. Bu sebeple
oldukça önemli olan bu husus için gerekli incelemelerin yapılması noktasında Necid

426
BOA, HH.THR, nr:25/18, Lef:1.
427
8 Mayıs 1324 [21 Mayıs 1908]. Aynı vesika, Lef:10.
428
12 Temmuz 1324 [25 Temmuz 1908]. Aynı vesika, Lef:12.
137

Mutasarrfıflığı, Katıf Kaymakamlığı ve Basra Emlâk-ı Hümâyûn daireleri ortak hareket


etmiştir. Kaza Meclis İdaresi kararıyla gerekli incelemenin yapılması için Hacı Raşid b.
Ali b. Merzuk [‫ذوك‬j‫ ]ﻡ‬görevlendirilmiştir. Bu kişinin 14 Haziran 1311 [26 Haziran
1895] tarihinde Meclis İdaresi’ne sunmuş olduğu raporda şunlar iddia edilmişti. İlki;
Avamiye [‫ ]’‰اﻡی‬köyündeki Avniye [‫ ]’‰–ی‬hurmalıkları kuzeyinde olan 1.500 fidanlık boş
alanın Emlâk-ı Hümâyûn reisi Hacı Mansur ile aza Hüseyin el-Ferec’in istila ettiğidir.
İkinci iddia ise; yine Avamiye [‫’]’‰اﻡی‬de, Devahi [—˜‫ ]دوا‬adındaki hurmalığın ıraf
gözünden çarşamba günleri sulanması gerekirken Avamiye şeyhi Abdurrahim tarafından
kesilerek kendi hurmalığına verildiğine dairdi. Raporda bunlardan başka Kudeyh [š‫ی‬z›]
ve Carudiye [‫ ]Š رودی‬köylerinde yaşanan benzer olaylara da değinilmişti429. Basra
Seniyye Dairesi, bu rapora binaen Necid İşletmesi’ndeki tüm memurları,
komisyondakiler dâhil, buraya tayin edilmelerindeki maksada hizmet etmedikleri ve bu
tarz olayların yaşanmasını engelleyemedikleri gibi kendilerini de bilgisiz bıraktığı
gerekçeleriyle sert eleştirilerde bulunmuştu. Neden böyle bir tavır ve uygulama
sergiledikleri Necid İdaresi’ne sorulmuştu. Bu esnada Katıf Kaymakamlığı’ndan
gönderilen yazıda, bu olayların 20 seneden beri sürüp gittiği ve özellikle Katıf
Kazası’ndaki köy sakinlerinin birbirine akraba olmaları hasebiyle böyle bir olayın
incelenmesinin hiç de kolay olmayacağı hatta tam anlamıyla gerçekleşemeyeceği
belirtilmişti. Mahallî hükümete bir derece yakın sayılan ve su taksimatı hakkında epey
bir malumata sahip Lâcam [‫ ]œŠ م‬köyü reisi Hacı Raşid b. Ali’nin gizlice yapacağı
araştırmayla kısmen anlaşılabileceği fikrini öne sürmüştü. Basra İdaresi Emlâk-ı
Hümâyûn çalışanlarına yönelttiği eleştiriyi mahallî memurlarına da yöneltmişti. Necid
Seniyye Dairesi’nden gelen cevapta, bahsi geçen yerlerdeki bağların 1307 [1891/1892]
yılından itibaren beş seneliğine Seniyye halkına ihale edildiği ve suyun bu bahçeler
dışında hiç bir yerde kullanılamayacağının mukavele ile güvence altına alındığı
belirtilmişti.
Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi’nde yaşanan problemlere ve memur suistimallerine
dair aşağıdaki sorgulama güzel bir örnektir430.
Ammare Komisyonu eski azası olan Hasan Sabri, uğradığı bir iftira sonucu istifa
etmek zorunda bırakıldığını iddia etmiştir. Sürgün maksatlı olarak Halep’e gönderildiği

429
BOA, HH.THR, nr:57/35, Lef:1.
430
BOA, HH.THR, nr:614/148.
138

anlaşılan Hasan Sabri, hakkındaki iddialara karşı savunma mahiyetinde son derece
bilgilendirici bir savunma metni kaleme almıştır [10 Şubat 1305/22 Şubat 1890].
Bu savunmaya göre; Hasan Efendi vaktiyle görev yaparken sandık emini olan
kişi zimmetine para geçirmiş, Hasan Efendi de onun suç ortağı olarak lanse edilmiştir.
Ancak, yapılan incelemelerin ardından Basra müdüriyeti ve reislik tarafından aklandığı
ifade edilmiştir.
Hasan Efendi’nin Faaliyetleri:
Hasan Efendi’nin oldukça etkin ve öz güven sahibi biri olduğu ifadelerinden
anlaşılmaktadır. Ziraat ve çiftçilik konularında çekirdekten yetişmiş biridir ve her
yönüyle kalifiye olduğunu iddia ettiği ifadeleri son derece mantıklı ve kabule değer
görünmektedir. Anlatısına göre; önceleri ambarlarda önemli miktarda çeltik sıcaktan
yanmış, kendisi de zararın önünü alabilmek için demir şişler yaptırarak çeltiğin neminin
kontrol edilmesini sağlamıştır. Su bendlerinin inşası için müdürlüklere yazılar yazarak
ikaz yoluna gitmiştir. Tahsilâtın kendi zamanında asla bakaya kalmadığını, şu anda ise
ancak onda birinin toplanabildiğini belirtmiştir. Ayrıca; on bin çadırlık Bení Taruf
aşiretinden iki bin hanenin seniyye arazisine devlet tarafından 300 lira teminat akçesi
verilmesi durumunda iskân olmayı kabul ettirdiğini, ancak Basra Müdüriyeti’nin bunu
reddettiğini, bunun ise 7-8 bin liralık naktin kaybedilmesi anlamına gelmiş olduğunu
ifade etmiştir.
Hasan Efendi’nin sosyal yapı hakkında aktardığı bilgilere göre; mukataalar
bölgedeki şeyhlere verilmekteydi. Buna karşılık; çiftçiler onları sahipleri addetmekte,
itaat dışı bir tavır sergilemelerinin sonlarını hazırlayacağını düşünmektedirler. Bu bakış
açısı şeyhler tarafından her türlü bozgunculuklara âlet edilmeleri sonucunu doğurmuştur.
Hasan Efendi bu duruma engel teşkil etmesi için çiftçilerin seniyye haricinde ekip
biçtiklerinin kendilerine ait olduğuna dair bilinç oluşturulması gerektiğini
belirtmektedir. Çiftçilerin bunu fark etmeleri durumunda kendi mülklerinin sahibi
olacaklarını, zamanla hanelerin çoğalarak yeni köylerin kurulacağını, umranın artacağını
ve istikrarın oluşacağını bildirmektedir. Buna karşılık; mevcut durumda çiftçiye ekip
biçtiklerinden sadece taşlı topraklı şelep verildiğini, karın tokluğuna çalıştıklarını ifade
etmiştir. Köylü üzerinde baskı mekanizması durumundaki şeyhler bu etkin pozisyon
sayesinde hükümete zaman zaman karşı duruş sergileyebiliyorlardı. Hasan Efendi’nin
bir diğer yaklaşımı mukataaların çiftçiye verilmesi doğrultusundaydı.
139

Hasan Efendi idari yapı hakkında da bilgi vermektedir. Buna göre, Ammare
Sancağı aza sıfatıyla dört kişiden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmekteydi. Bu
azalardan birisi aynı zamanda Müşerreh’ten de sorumluydu. İhale, teftiş, idare dahası
tüm işlerden sorumlu amir pozisyonundaki bu azalar karar aşamasında bulundukları
durumlarda oy çokluğuna göre hareket etmekteydiler. Bu kişiler aynı zamanda
mukataalarda da görevli bulunduklarından mukataalarda herhangi bir yolsuzluk
görülmesi hâlinde oylarıyla bu durumun sumen altı edilmesini sağlamaktaydılar. Hasan
Efendi bu nedenle komisyon azalarına mukataa vazifesi verilmemesi gerektiğini
önermektedir.
Bazen iki aza bir mukataada görev alabildiğinden, yolsuzluk görülmesi hâlinde
iki aza oylarını kendi inisiyatifine göre kullanarak komisyonun aleyhlerinde
hareketlerini önleyebilmektedirler. Hasan Efendi’ye göre bu sebeple, mukataa
memurlarının komisyonda görev almaları sakıncalı bir durum teşkil ettiğinden
istihdamına gidilmemeliydi.
Hasan Efendi ambar memurlarının köylüden seniyye adına mahsülü alırken
onlara zulmettiğini de belirtmekteydi. Ambar memurları mahsülü her biri on kıyye
kapasitesindeki zenbille almaktaydı. Ancak memurlar köylüden bir zenbil mahsül
alırken kireç kullanarak zenbillere on iki veya on beş kıyye mahsul doldurmakta; buna
karşılık köylüye on kıyye almış gibi davranmaktaydı. Bu nedenle zenbil usulünün
kaldırılıp tekerlekli kilo denilen çeki kantarlarının kullanılması teklif etmekteydi.
Ambarlardan yapılan satışlarda ise tüccarların mal hırsızlığının kontrol
edilemediğini belirtmektedir. Tüccar zahire almak istediği zaman onun bedelini seniyye
sandığına ödemektedir. Komisyon bu ödemeye dair bir yazı yazarak mukataa memuruna
gönderir; o da bir tezkere yazarak ambara gönderirdi. Ancak, mukataa memurunun mal
teslimi esnasında ambarda hazır bulunması mümkün olmadığından tüccar mal
çıkarımında aşırıya kaçabilmekteydi. Asan Efendi, bunun önüne geçilebilmesi için
rusumat müdürlükleriyle beraber çalışılmasını tavsiye etmekteydi. Eğer rusumat idaresi
her gün hangi tüccarın ne kadar zahire çıkardığını bir yazıyla jurnallerse tüccarın
ambardan ne oranda mal çıkardığı da anlaşılabilecekti.
Hasan Efendi bu bilgileri verdikten sonra kendisinin de Ammare’de azalık
yapmış olduğunu, en ufak muameleye kadar her şeyi bildiğinden her durumla ilgili bir
fikri olduğunu, çalışmalarından ve gayretlerinden dolayı ahali ve hükümetin bile
140

kendisini seniyye müdürü zannettiğini, kendisinin hükümet memurlarını davetler ve


yemeklerle ağarladığını, padişahın doğum gününde de böyle davetler verdiğini, bu
durumun ise Basra Emlâk-ı Seniyyesi’nin kin ve garezine neden olduğunu, müdürün
Basra valisini de dolduruşa getirerek hakkında ayyaşlık suçlamasıyla nezarete şikayet
edildiğini belirtmiştir. Bu nedenle istifa ettirildiğini, Halep’e sürüldüğünü, ailesinin
nafakasına dahi el konulduğunu ifade etmekteydi.
Hasan Efendi’nin göndermiş olduğu bu bilgiler nezaret tarafından önemli olarak
görülmüş ve durumla ilgili olarak Basra Emlâk-ı Hümâyûn Komisyonu’na 15 Mart 1306
[27 Mart 1890] tarihiyle çekilen telgrafta bu hususta olan malumatın ve görüşlerin
gönderilmesi istenmişti.
26 Kanun-i Evvel 1309 [7 Ocak 1894]’da Necid Emlâk-ı Hümâyûn Müdürü,
Basra Komisyonu’na kendilerinden istenen açıklamalar üzerine bir rapor
göndermiştir431:
Bu raporda Necid’de birtakım yolsuzluklar yapıldığı iddia edilmiştir.
Yolsuzluklar konusu sekiz maddeden ibaret olarak görünmekte, ancak bunlardan sadece
üçü Necid Emlâk-ı Hümâyûn’unu ilgilendirmekteydi. Necid Müdürü’nün bu mevzudaki
savunması şu şekildedir:
İlk mesele Seyyid Halil ismindeki kolcunun kolculuk görevini yaparken bir
başka mevkide de konumlandırılması ve çift maaş almasıdır. Necid Müdürü bu
durumdan haberdar olmadığını belirtmiştir.
İkinci mesele ise Ali Efendi’nin oturduğu evin kirası konusudur. Necid
müdürünün verdiği bilgilere göre bu ev, oturmak isteyenlere ilan edilerek müzayedeye
çıkarılmıştı. Ve senelik 250 kuruştan fazla veren olmadığı için ev komisyon kararıyla
Ali Efendi’ye kiralanmıştı. Kiranın bir öncekinden 50 kuruş düşük olması talibinin
olmamasından kaynaklanmıştı. Ali Efendi bu eve kendi kesesinden olarak bir oda ve
hamam inşa ettirmişti.
Üçüncü mesele ise, muhasebeci ile tabur ağasının oturdukları evlerle ilgiliydi. Bu
evler iddiaya göre hiç kimsenin oturmadığı ve harabelik bir yere yakındır. Bu evlerin
içlerinde kuyu olup bahçeleri oldukça genişti. Bu kişiler buralarda çiçek gibi şeylerle
ziraî faaliyetlerde bulunmaktaydılar. Bu kişiler kiralarını ödemekteydiler.

431
BOA, HH.THR, nr:435/47.
141

Bu yolsuzluklar hakkında Basra Emlak-ı Seniyye Komisyonu 29 Haziran 1309


[11 Temmuz 1893] tarihiyle Hazîne-i Hâssa’ya bir yazı göndermişti. Bu yazıya göre
yolsuzluklarla ilgili aşağıda zikr edilen hususlar Necid Müdüriyeti’nden sorulmuştur:
Necid komisyon azasından ve Muberrez’de memur bulunan Fahd es-Sa’dun’un
verdiği bilgiye göre, Necid Seniyye Başkatibi Ali Efendi rusumatta görevli Seyyid
Halil’i seniyye kolculuğuna tayin etmiş ve iki taraftan maaş almasını sağlamıştır.
Ali Efendi seniyyeye ait evde oturmakta olup buraya seniyye sandığından bir
hamam ve oda ekletmiştir.
Ali Efendi, Cıfr nahiyesinde kolcu olan Halid Ebû Beşin’e 25 riyal değerinde
olan bir eşeği 60 riyale satmıştır. Bu miktarı Ali Efendi, Halid Efendi’nin maaşından
kesmiştir. Bahis konusu olan 45 riyal Halil Efendi tarafından kolculuğa tayin edilme
karşılığında rüşvet olarak verilmiştir.
Mültezim Ahmed, Şegıb isimli kişiden sürekli olarak eşya alımına gitmekte,
karşılığnı da Şegıb’ın hazîneye olan borcundan düşmekteydi. Hattâ bazı borçlarını
ödememesine göz dahi yummaktaydı.
Hüseyin el-Halife’nin de benzeri faaliyetleri görülmüştür. Muvazene köyünde
bulunan Fakıreye, Macidiye ve buraya bağlı olan yerlerdeki hurma mahsülünü 1302
senesinden 1306 senesi bitimine kadar beş yıllığına uhdesine almıştır. Ancak iltizamın
seneliği 50 batman432 hurma iken müdür ve Ali Efendi onar batman düşmüşler ve 30
batmana vermişlerdi. Bu işlemi yaparken de defter üzerinde oynama yoluna gitmişlerdir.
Ali Efendi yine liva muhasebecisi Refik Efendi ile tabur ağası Faris Ağa’ya
Selamlık ve Tüylü adında iki haneyi ücretsiz vermişti.
Necid Müdüriyeti ise bu konularda şu açıklamayı yapmıştır:
Seyyid Halil 15 Mart’ta tayin edilmiş ve 30 Mayıs’ta istifa etmiştir. Bu süre
zarfında görevini yerine getirmişti. Tayin işlemi komisyonun onayıyla gerçekleşmişti.
Ali Efendi hamamı kendi cebinden yaptırmıştı.
Eşek, 50 riyale satılmıştır. Satış işlemi eşeği satın alan kişinin kolculuğa
tayininden 4 ay sonra gerçekleşmişti. Dolayısıyla rüşvet olarak değerlendirilemez.
Eşeğin fahiş fiyatla satılması aralarındaki bir meseleden kaynaklanmaktaydı.

432
Özellikle Yakındoğu’da kullanılan eski bir ağırlık ölçüsüdür. Miktarı bölgelere ve tartılacak cisimlerin
türüne göre değişirdi. Yaklaşık olarak 2 okka ile 8 okka, 2.5 kg ile 10 kg. arası ve 1280 miskallik batman
2,944 kg’a eşdeğerdir. Garo Kürkman, a.g.e., s.341.
142

Fahriye, Macidiye ve buna bağlı yerlerdeki hurma ağaçlarının iltizamı


meselesinde ise; eski müdür hurma ağaçlarını kestirmiş, bu nedenle buranın geliri
azalmış dolayısıyla eski iltizam bedelinden verilmemişti. Ali Efendi’nin bu durumda
görevini kötüye kullanması söz konusu değildir.
Basra idaresi Necid’den gelen bu savunmayı arz ettikten sonra liva muhasebecisi
ile tabur ağasının ikamet ettikleri hanelerin ücretleri verilmeyen senetlerin tahsilinin
yapılmasını Necid idaresine emrettiklerini, hukuk-ı Hazîne-i Hâssa’nın korunmasından
bir müdürle komisyonun sorumlu olduğunu, bu meselenin yalnız bir başkatibe
atfedilmesini anlamlandıramadıklarını ifade etmiştir. İdare ayrıca Seyyid Halil
meselesinde Necid’den birbirini yalanlayan haberler gönderilmesinin nedenini de
sorduklarını Bab-ı Âlî’ye bildirmişti. Necid’den oradaki mülkler hakkında detaylı bilgi
istemiştir.
29 Haziran 1309, 30 Kanun-ı Sani 1309 [1893/1894] tarihleriyle Hazîne-i
Hâssa’ya gönderilen yazılarda Necid işinin soruşturulduğu, bir sonuca ulaşınca hemen
haber verileceği bildirilmişti. Bu, sarayın buradaki işin sıkı takipçisi olduğunun
göstergesidir.
Necid Emlak-ı Seniyyesi azası ve Muberrez ciheti müdürü Fahd es-Sa’dun,
Necid Emlak-ı Seniyyesi’nde birtakım yolsuzluklar yapıldığını iddia etmiştir. Bu konuda
Basra Emlak-ı Seniyyesi’ne yazılı ihbarda bulunmuştu. İhbara göre Necid Emlak-ı
Seniyyesi başkatibi Ali Rıza Efendi yolsuzlukların odağında bulunan isimdi.
Bu iddiaların soruşturulması maksadıyla Müdür Binbaşı Arif, naib aza Ahmed b.
Abdulcenab, kâtib olarak Ahmed Fehmi görevlendirilmişti. Soruşturmalar 14 Kanun-ı
Evvel 1308 ile 26 Kanun-ı Sani tarihleri arasında takriben 40 günde tamamlanmıştı. Bu
süre zarfında 20 kişi 37 seansta sorguya alınmıştır. Sorguya alınanlar; Emlak-ı Hümayun
reisi, emlak komisyon azası, Mubarraz emlakı memuru, Necid Emlak-ı Seniyyesi
tamirat memuru, üç emlak kolcusu, bir eski kolcu, bir muhtar, dört kâtip, bir mültezim
ve aza, iki esnaf, üç şahid sıfatında olan sivilden oluşmaktaydı.
Sorgulamalarda verilen ifadelerden iddiacı konumunda olan Fahd es-Sa’dun’un
seniyye başkatibi Ali Efendi’ye karşı kini olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Ve iki kişi de
Fahd’ın Ali Efendi’ye karşı iftira ve komplo faaliyetlerine girildiği yönünde alınan
ihbarlara şahitlik etmişlerdir. Kişisel çekişmelerin siyasete dökülmüş olma ihtimali
kadar yanlış giden başka işler olduğu da anlaşılmaktaydı.
143

Sorgulamalar sonucunda Ali Efendi tam olarak suçlanmamakla beraber; bazı


resmi işlerde Necid emlak komisyonuyla birlikte ihmali bulunduğu anlaşılmıştır.
Sorgulamalar neticesinde elde edilen bilgilere göre, savunma için duruma uygun yanıtlar
hazırlanmış olabileceği göz önüne alındığında, yolsuzluk olup olmadığına net olarak
karar vermek mümkün değildir. Bununla birlikte Necid emlak-ı hümayununda görevli
personel arasında ilişkilerin pek de iyi olmadığı ortaya çıkmıştır.
Sorgulamalara başlandığında Fahd es-Sa’dun, soruşturma komisyonu huzurunda
suçlamalarını tekrarlamıştır. Buna göre:
Bahçelerde bulunan 450 hurma ağacı kuruduğundan kesilmiş, satışları
yapılmıştır. Fakat bunlar deftere kaydedilmemiştir. Kendisi bu durumu müdüriyete
intikal ettirince bu işe karışmaması söylenmiştir.
Yanici Mahallesi’nde 16 ağaç kesilmiş, Necid emlak-ı seniyyesi başkatibi Ali
Efendi bunlara el koymuştur.
Seyyid Halil isimli şahsın rusumatta memuriyeti varken bir de seniyyeye kolcu
tayin edilmiştir. Oysa iki görevin birden verilmesi usulsüzlüktür ve başkâtib bundan
haberdar durumdadır.
Ali Efendi 250 kuruşa 300 kuruşluk Seniyye evinde oturmakta ve sürekli tamirat
masrafı göstererek zimmetine para geçirmektedir.
Ali Efendi Halid b. Beşin’e 18 riyallik eşeği 50’ye satmıştır. Eşeğin değerinden
fazlası Halid’in kolcu tayini karşılığında verdiği rüşvettir.
Seniyye dükkanlarının kiraları toplanıp komisyona getirildiğinde paraların
karşılık hemen ilmühaber verilmesi gerektiği hâlde, Ali Efendi ancak 26-27 günden
sonra takdim etmiştir.
Bu iddialar Baş kâtib Ali Efendi’ye sorulduğunda şu cevapları vermiştir:
“Benim Necid’deki memuriyetim Teşrin-i Sani 1304’ten [1888/1889] itibarendir.
Seyyid Halil’in kolcu olarak tayin edilmesi, bir başkâtib olarak benim yetkim ve emrim
ile olmayıp komisyonun kararı ve müdüriyetin onayı iledir. Bu adam Cıfr nahiyesinin
ileri gelenlerindendir433. Bağların ve suların miktarını bilmektedir. Çiftçileri çok iyi
tanıdığından tahsilat açısından kolaylığı olur şeklinde düşünüldü. Aynı zamanda

433
Abdullah el-Halife, Cıfr nahiyesi ileri gelenlerindendi ve Cıfr’lı Seyyid Halil’in kolcu tayin
edilmemesini istemiştir. Fahd da onun bu sözünü desteklemiştir. Bu durum kişiler arası özel ilişkileri
göstermektedir. Ayrıca Fahd, bu adamın ecnebi olmasından dolayı da tayininin uygun olmadığını
belirtmiştir. Ancak sorgu memurları bu konu üzerinde durmamışlardır.
144

kendisinin iltizamında ve kefaletinde bahçeler bulunduğundan, bu kişinin tayini için


Basra Komisyonu’na tebliği gerçekleşti. Ancak cevap gelmeyince, komisyon ve
müdürün onayı ile memur kılındı.
Evimin bütün masraflarını ben karşıladım. Bu eve 225 kuruşla girdim. 1305
senesinde taşındım. Seniyye evi olduğundan müzayedede 225 kuruştan fazlası
verilmedi.
Fahiriye, Macidiye ve buralara bağlı bahçelerde hurma ağaçları kesildiğinden
mültezimin vereceği miktar 50 batmandan 30’a düşürülmüş, sonra da 28 yapılmıştır.
Bizim idaremiz önceki idareden bu miktarı üzerine devralınmıştır. Ayrıca bu mesele
müdüriyetle ilgili bir husustur.
Halid Ebû Beşin’in benden ne alacağı varsa hepsi yazılı olarak, koçanla, sabittir.
Fahd’ın bana iftira atmak için insanlara ezber talim ettirdiğini bir kişi konağıma
gelip bana söylemişti. O esnada liva muhasebe başkatibi Mehdi ve Fahal Ağalar bunu
duydular.
Tabur ağasının ahır olarak kullandığı seniyye evinden kira alınmamıştır. Oraya
ne zaman hayvan bıraktığından da haberimiz olmamıştır. Ancak 1308 [1892/1893]
senesi devrinde bu evler görülmüş, fakat buralara masraf yapıp mamur ettiğinden
kendisinden kira alınmaması uygun bulunmuştur. Daha sonra ise kira istenmiştir.
Hiçbir fellaha kötü davranmadım. Davransaydım bugüne kadar şikayet edilirdim.
Dükkan kiralarıyla ilgili toplanan 719 kuruş paranın ilmühaberlerini hemen
vermedim. Çünkü toplanan paralar 307 ve 308 senelerinin idi. Dolayısıyla Muberrez’den
elde edilen paraların her bir sene için ayrıca toplanması müfredatın gereğiydi. Ben bu
durumun düzeltilmesini istedim. Derviş defteri düzeltip bana verdiğinde ben de zimmet
ilmühaberleri düzenleyip 3-4 gün sonra sahiplerine verdim”.434
Bu iddialarla ilgili olarak diğer kişiler sorguya alındığında verdikleri ifadeler şu
şekilde olmuştur:
Mehdi ve Faal Ağalar Ali Efendi’nin de belirttiği gibi, kendileri Ali Efendi’nin
evinde iken Halid Ebu Beşin’in Ali Efendi’nin hanesine geldiğini, Fahd es-Sa’dun’un

434
Ancak defter getirilip bakıldığında 719 kuruş olması gereken para 1795,5 kuruş olarak görünmüştür.
Ali Efendi, bunu sebebini bilmediğini söyler. Ancak deftere göre, defterin düzenleniş tarihi ile
makbuzların verildiği tarih arasında bir gün vardır. Ve Ali Efendi haklı çıkar. Halbuki kendisi 3-4 gün
sonra verdim demişti. Demek ki tarihleri işlemlere uydurmuşlar.
145

köylere gelip kendilerine Ali Efendi hakkında mazbatalar yazdırmağa çalıştığını ve


Halid’in bunu kabul etmediğini belirttiğini ifade etmişlerdir.
Yenciba’da kesilen ağaçlarla ilgili tamirat memuru Abdullah b. es-Said’in
ifadesinden anlaşılan ise şunlardır. 2,5 sene evvel Ali Efendi kendisine hatabe lazım
olduğunu söylemiştir. O da 12 yük hurma ağacının Ali Efendi’nin hanesine
götürülmesini emretmiştir. Emlakla ilgisi olmayan Ceşe muhtarı Halife b. Atvan’a
hitaben tezkere yazdırmıştır. Ancak bu durum emlak-ı seniyye ile hiçbir alakası olmayan
Halife b. Atvan’a sorulduğunda geçen sene Es-Said’in kendisinin hatabe getirdiğini,
tezkere almadığını, bunları Ali Efendi’nin evine götürülmesini kendisine tenbih ettiğini
söylemiştir. Bu durumda es-Said’in yalan ifade verdiği ortaya çıkmıştır. Nitekim daha
sonra yapılan sorguda Es-Said, kendisinin okuma yazması olmadığını, sorgudan birkaç
gün önce müdür, kâtib İbrahim Tok ve Fahd olduğu esnada kendisine hatabelerin
götürülme emrini kimin verdiğinin sorulduğunu, kendisinin ben emir verdim demesi
üzerine kâtib İbrahim’e hemen hatabelerin götürülmesi emrine dair bir tezkere yazdırılıp
kendisine mühürletildiğini belirtmiştir. Buradan da anlaşılacağı gibi resmi olarak icra
edilmeyen bu işe resmiyet kazandırmak maksadıyla, Es-Said’in 2,5 sene, Halife b.
Atvan’ın bir sene önce gerçekleşti dediği işe dair komisyon tarafından sonradan belge
düzenlenmiştir.
Bu sorgulama akabinde Arabî Katibi İbrahim Tok sorguya alınmıştır. İbrahim
Tok sorgusunda “12 ribat hatabenin Ali Efendi’nin hanesine götürülmesi için Abdullah
es-Said’in takririni üç dört gün önce almıştım. Komisyona geldiğimde tezkere ile
Abdullah Es-Said ve Fahd es-Sa’dun hazırdı. Ben de tezkerenin arkasına es-Said’in
takririni yazdım. O da mühürledi.”demek suretiyle bu durumu onaylamıştır.
Bu husustaki tahkikat devam ettirilmiştir. Kolcu Muhammed b. Ahmed
konuyla ilgili olarak; “Fahd es-Sa’dun bana gelerek kesilen ağaçlardan 16’sının Ali
Efendi’nin evine götürüldüğüne dair varaka yazmamı istedi. Ben de yazdım. Akabinde
Abbas El-Ammar bu ağaçları Ali Efendi’nin hanesine götürmemi istedi. Ağaçları
taşımak için İbrahim eşek kiralama ücretini bana verdi.” demiştir.
Seniyye katibi Abbas El-Ammar ise “Ben kolcu Muhammed b. Ahmed’e hiçbir
şey söylemedim. O bana gelip bu ağaçları paşa ve Ali Efendi istiyor dedi.” Olarak ifade
vermiştir.
146

Kolcu Derviş ise aynı konuda; “Fahd, bana gelerek bu ağaçları Ali Efendi’nin
aldığını yaz dedi. Ben de kolcular adına yazdım. Ancak kolcular bu esnada orada
yoktular. Fakat daha sonra Abdullah es-Said ve Muhammed el-Mutavva gelerek ağaçları
biz aldık maaşımızdan düşülsün dediler” şeklinde konuya bir açıklama getirmiştir. Bu
ifadeden de anlaşılacağı üzere Fahd, Ali Efendi’nin bir açığını yakalamış, bu açığı resmi
olarak belgelemeye uğraşmıştır. Ancak Ali Efendi onun bu faaliyetlerini haber alarak
durumu kurtarmağa çalışmış, iki kolcuyu bu hususta organize etmiştir. Fakat,
seniyyeden bu şekilde ağaç almak da uygun değildi. Ağaç alınmadan önce komisyondan
resmen izin alınması prosedür gereğindendi.
Bu meseleden sonra sıra, Seyyid Halil’in tayinine gelmiştir. Bu husus da oldukça
ilginçtir. Zira, Başkâtib Ali Efendi’nin dediği gibi kolcu tayini meselesi resmi olarak
komisyonun ve müdüriyetin sorumluluğundaydı. Fakat gerçek, başkaydı. Şöyle ki;
İhtisap Mültezimi Sultan Bahri ifadesinde “Seyyid Halil’in seniyyede müstahdem
olduğumu bilmiyordum. Bana müracaat etti. Tabur ağası da onu tayin edip 155 kuruş da
maaş vermemi istedi. Bunun üzerine Mubarraz kitabetine tayin ettim. Ama zabıta neferi
beni darbedince, bende Seyyid Halil’i kovdum.” demiştir. Sultan Bahri’nin Seyyid
Halil’i istihdam ettiğine dair kaleme aldığı tezkerede göreve başlama süresi olarak Nisan
başı demiştir. Ancak yine kendisinin Fahd’a yazdığı yazıda Mart başlangıcında olarak
belirtmiştir. Bu farklılık kendisine sorulunca sehven yazmışım diyerek cevap vermiştir.
Anlaşıldığı kadarıyla Fahd es-Sa’dun Ali Efendi’nin açıklarını yakaladıkça bu bilgileri
resmileştirmeye çalışmış, yazılı bilgi toplamıştır. Ancak toplamış olduğu bilgiler Ali
Efendi’den ziyade Necid emlak idaresini zora düşürücü bilgilerdir. Fahd’ın bu bilgilerle
Ali Efendi’yi zorlamaya çalışması reelde aktif olanın Ali Efendi olduğunu ve Ali
Efendi’nin idare gibi hareket ettiğini göstermektedir. Bu ise Necid müdürünün iktidarsız
ya da Ali Efendi’yle farklı ilişkileri olduğu anlamına gelmektedir.
Emlak reisi el-Cıfri Seyyid Halil’in tayinini komisyonca Ali Efendi’nin evinde
yaptıklarını, Fahd, Ali ve Arabî Kâtibi İbrahim Tok’un da orada bulunduklarını
belirtmiştir. Bundan sonrasını kâtib şöyle anlatmaktadır: “İki kolcumuz eksikti. Halid
Ebu Beşin’le Seyyid Halil’in tayini meseleleri komisyona geldi. Cıfr memuru Abdullah
El- Halife, Halid Ebu Beşin’in tayin edilmemesini söylemişti. Görüşmeler esnasında
Fahd haricindekiler bunların tayinini onayladı. Sadece Fahd Es-Sa’dun ecnebidir, şerh
147

koyarım435 diye itiraz etti. Fahd’ın okuma yazması olmadığından kendi yerine imza
atmak üzere beni vekil tayin etmişti. Daha sonra onun yerine de imza atarak karar alındı
ve meclis dağıldı.”
Komisyon daha sonra Mubarraz’daki seniyye dükkanlarından toplanan kiralara
dair kiracılara verilen ilmuhaberler konusunu aydınlatmaya çalışmıştır. Sözü geçen
kiraları toplayan Kolcu Derviş şu ifadeyi vermiştir: “Mubarraz’daki dükkanlardan 818
kuruş kira topladım. Kiraları getirip müdüre verdim. Ancak müdür sandık eminine
teslim et dedi. Ali Efendi’ye de ilmuhaber yaz dedi. O da sonra yazarım dedi. Bunun
üzerine aralarında tartıştılar. Ben Mubarraz’da kimden para aldıysam deftere yazdım.
Ancak 1307-1308 senesi paralarını tek kalemde göstermiştim. Ali Efendi, hepsinin ayrı
ayrı olması gerektiğini söyledi. Bunun üzerine defteri tekrar tanzim edip ertesi gün Ali
Efendi’ye verdim. O da ilmuhaberleri 20 gün sonra verdi.”
Ancak Ali Efendi’nin konuyla ilgili komisyona gösterdiği deftere göre Ali
Efendi ilmuhaberleri defteri teslim aldıktan hemen bir gün sonra yazmıştır. Kolcu
Derviş’in diğer bir açıklaması bunun nasıl mümkün olduğunu göstermektedir: “Benim
ilk verdiğim defter kabul edilmediğinden kolcu İbrahim bu defteri Ali Efendi’nin
istediği şekilde ikinci kez yazdı. Yazdıktan sonra bana mühürletti. Ancak ben
mühürlerken tarihine bakmadım.” demiştir. Bu konuda Kâtib Abbas el Ammar; Ali
Efendi’nin ilmuhaberleri 3-4 gün sonra sahiplerine verdiğini söylemiştir. Burada
karşılaştığımız durum şudur: Ali Efendi’nin komisyona gösterdiği defterin teslim alınış
ve ilmuhaberlerin veriliş tarihleri arasında bir gün vardır. Ancak Ali Efendi ve Kâtib
Abbas ilmuhaberlerin üç dört gün sonra verildiğini söylemekteydiler. Bu durumda
Kolcu Derviş’in söyledikleri daha mantılı görünmektedir. Yani ilmuhaberler sahiplerine
20 gün kadar sonra verilmiştir.
Böylece Ali Efendi yetkisinde olan işi zamanında yapmayarak tehir eden,
kendisine ihtiyaç duyulduğunun anlaşılmasını sağlamaya çalışan bir memur portresi
çizmekteydi. Diğer bir durum ise sorgu memurunun bu meseleler üzerine fazlaca
gitmediği, zanlıları fazlaca sıkıştırmadığıdır. Nitekim emlak müdürünün yaptığı şey de,
sorgulama esnasında sorulan konulara göre eksik işlemleri tanzim ederek açıkları
kapatmaya çalışmaktır. Yapılan sorgulama stili de buna müsaade etmektedir. Kırk gün

435
Bu bilgi el-Cıfri’nin sorgusundan elde edilmiştir.
148

boyunca yapılan sorgulamalarda kişiler gözaltına alınmamış, görevliler sorgulamaların


selameti açısından geçici olarak da olsa açığa alınmamışlardır.
Bu meselelerden başka Ali Efendi’nin bazı zamanlarda almış olduğu pirinç
meselesi vardır. Bu konuda valiye de şikayet mektubu veren Kolcu Abdurrahman şöyle
demiştir: “Ali Efendi benden kendisine pirinç ve toka siparişi vermemi söyledi. Ücretine
dair ilmuhaber vereceğini de söylemişti. Bunu üzerine Abdulaziz Ebu Havki,
Muhammed b. Osman ve Ahmed Şehba’ya pirinç vermelerini söyledim. Paralarını
verdim. Tokayı ise kendisi Muhammed Veled Sultan’dan almıştır. Ali Efendi bu toka
bedelinin bir kısmı olan iki riyali bana zorla ödettirmiştir.”
Abdulaziz Hufiyet ise “Halid Ebu Beşin bana geldi. Pirinç aldı. Ücretini verip
bunları Ali Efendi’ye götür dedi. Ben de götürdüm.”demiştir. Pirinç olayında bir başka
şahit ise Muhammed el- Kezni; “Ben Ahmed b. Osman’ın dükkanında otururken Halid
Ebu Beşin gelip pirinç aldı. Sonra beni ve Ahmed Eş-Şehba’yı yanına alıp Ali
Efendi’nin evine gittik. Sonra pirinci oraya verdi. Bizi bu olaya şahid tuttu.” demiştir.
Ahmed Şehba da bu olayı doğrulamıştır.
Toka alış verişinde ise tokayı satan Muhammed Sultan, Ali Efendi benden toka
aldı. Ücretini iki ay boyunca vermedi, istediğim zamanda sürekli bugün yarın deyip
oyaladı. Ben de durumu Halid Beşin’e anlattım. Halid Beşin de Ali Efendi dostumdur
deyip iki riyalini verdi.”demiştir. Ancak Muhammed Sultan, Kolcu Abdurrahman’ın
kendisine verdiğini iddia ettiği 2 riyalden hiç bahsetmemiştir. Ve sorgu memuru da
kolcu Abdurrahman’ın bu ifadesini Muhammed Sultan’a sormamıştır.
Kolcu Abdurrahman’ın bir şikayeti de Doğan nehri mültezimi iken Ali
Efendi’nin bir merkebi kendisine beslemek için verdiği, kendisinin de dört ay
besledikten sonra iade etmek istediğinde 30 riyallik eşeği kendisine 50 riyale sattığı ve
maaşından bu ücreti rızası haricinde düştüğü iddiasıdır.
Bir başka meselede Safihiyye, Macidiyye, Fahiriyye bahçeleri ile buralara
bağlı yerlerden yıllık vergi olarak 50 batman alınması gerekirken ve defterde de böyle
yazılmışken sonradan rakamlar üzerinde oynama yapılarak bu miktarın 30 ve 28’e
düşürülmesidir. Bu konuda Necid emlak-ı hümayun reisi Muhammed Cıfrî
sorgulanmıştır. İfadesine göre bu bahçeler 1302-1307 [1886/1892] seneleri için 50
batmandan ihale olunmuştur. İlk senenin vergisi tam alınmıştır. Ancak sonraki sene
Emlak-ı seniyye müdürlerinden Şakir Bey, Safihiyye bahçesindeki yaşlı hurma
149

ağaçlarını kestirmiştir. Bahçenin mültezimi de kendisinin bahçeyi bu ağaçlar üzerine


iltizam ettiğinden yıllık vermesi gereken miktarın düşürülmesini istemiştir. Ertesi sene
de sahil yolunun ulaşımının kolay olması için bir miktar daha ağaç kestirilmiştir. Bunun
üzerine mültezimin borcu 40 batmana düşürülmüştür. Ertesi sene Macidiye’nin
ağaçlarının tamamı kestirilmiştir. Yerine fesil ekilmiştir. Bunun üzerine mültezim davacı
olunca borç 30 batmana düşürülmüştür. 1307-1311 [1892/1896] senelerinde ise yıllık 30
batman ve bahçelerin tamiri şartıyla ihalesinde mültezim bulunamadığından ancak 28
batmana verilmiştir. Bu işlemler komisyon kararıyla yapılmıştır.
Komisyonun sonuç raporu oldukça politik ve gerçekleri gerçek olmayan bir
şekilde resmiyete uyduran bir rapordur. İfadelerdeki çelişkilere hiç dokunulmamış ve
müddeinin konuları saptırdığı havası verilmiştir. Şöyle ki;
Seyyid Halil 1308 senesi Mart 15’ten [27 Mart 1892] itibaren emlak-ı seniyye
heyetinin görüş ve kararıyla ve müddei Fahd es-Sa’dun’un imzası altında rüsumat
kolculuğuna tabur ağası Farsi Ağa’nın iltiması üzerine tayin kılındığı anlaşılmıştır.
Ali Efendi emlak-ı seniyye hanesinde kira ile ikamet etmektedir. 1307
[1892/1893] senesi kanun-ı evvel ve sanisinde bir adet hamam inşa etmiştir. O tarihten
bu tarihe kadar bu ev için vuku bulan masraftan da olayı seniyye kayıtlarına müracaat
olunmuştur. Ali Efendi 1307 tarihine kadar seniyye tarafından tamiratına 1040 kuruş 50
santim masraf etmiştir. Yaptığı masrafları komisyon-ı âlîye bildirdiğini iddia etmektedir.
Fahd, Ali Efendi’nin Cıfr nahiyesi kolcusu Halid ebu Beşin’e 25 riyal
kıymetindeki bir eşeği 60 riyale sattığını, fazlasının kendisini kolculuğa tayin ettiğinden
dolayı bir nevi rüşvet makamında olduğu beyan etmiştir. Halid ise 50 riyale aldığını
beyan ettiği gibi Ali Efendi de beyan olunan baha ile sattığını ve bu eşeği kolculuğa
tayininden 3-4 ay sonra sattığını beyan etmiştir. Bu halde Fahd es-Sa’adun’un ifadesi
vechle 60 riyal olmayıp 50 riyal olduğu müşteri ifadesiyle tahakkuk etmiştir
Mültezim Ahmed, Sabet’ten daima öteberi almakta olduğundan hazînenin
gelirini sekteye düşürmekten başka kaçırılmasına sebep verdiği bahsine gelince Sabet
bulunamadığından tahkikatı pek mümkün olmamıştır. Fakat Sabet değil ötekine berikine
devlet hazînesine olan borcunu vermekte bile gayet mutaassıptır. Bir müddet tutuklu
kalmış iken yine elinden 5 para alınamadığı herkes tarafından bilinmektedir.
Hüseyin el-Halife meselesinin mumaileyh Ali Efendi’yle ilgili bir yönü
bulunmamaktadır. Mesele emlak-ı seniyye müdürü Muhammed el-Cıfrî ile Hüseyin el-
150

Halife arasında iken Ali Efendi’ye atfen beyan olunmuştur. Hüseyin el-Halife sonradan
arzuhal vererek tayin ettiği vekili ile işlerine başkaca bakılmış ve bu evrak da
gönerilmiştir.
Ali Efendi’nin işini gördürmek üzere kendisine gelenlere ve çiftçilere kötü
davrandığı hususunda kendisi o gibi muamelede katiyen bulunmadığını, bulunmuş olsa
şimdiye kadar biri tarafından şikayet edilmiş olacağını ifade etmiştir. Bu konuda emlak
müdürü Ali Efendi’nin iyi hal üzere olduğuna dair sorgu komisyonuna bir yazı
yazmıştır.
Perşembe günü Mubarraz’dan gelen 719 kuruşa karşı ilmühaber verilmesi
meselesi Ali resmi kayıtlara göre Ali Efendi’nin dediği gibi görünmektedir.
mumaileyh ali efendinin ikamet eylediği hanenin kirasına dair ihale defterinin
komisyon-ı aliye takdim olunduğu beyan etmiştir.
Mevazet karyesinde vaki fahriye ve macidiyi ve tabaiye hurma mahsulünün
yukarıda anlatıldığı gibi 28 batmana düşürülmesi hazîne usulüne uygun değildir.
Emlak-ı seniyyyeye ait evlerden bazılarının kirasız oturulması konusunda
Müdür Binbaşı Ahmed Efendi’nin ses çıkarmadığı ve Ali Efendi kendisinin sorumlu
tutulamayacağını belirtmiştir.
12 adet hurma ağacının hatp şekline konularak Başkâtib Ali Efendi’nin hanesine
gönderilmesi rivayat-ı muhtelife içinde kalmıştır. Ancak ağaçların Ali Efendi’nin
hanesine getirildiği tahakkuk etmiştir.
151

SONUÇ

Emlâk-ı Hümâyûn topraklarının II. Abdülhamid döneminde iyi yönetildiğini


söylemek mümkündür. Su kanallarının drenajı ve kazılması çalışmalarına özen
gösterilmiş, yakından takip edilerek denetimi sağlanmıştır. Araziler civarındaki suyolları
ile kanallar üzerinde ise köprüler inşa edildiği görülmüştür. Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi
bünyesinde kiracı olarak bulunanlar yani çiftçiler ağaç dikmek ve yetiştirmek konusunda
teşvik yoluyla üretim çeşitliliği hedeflenmiştir. Ürünlerin muhafazası için yeterli
depoların temini de diğer dikkat edilen konulardandı. Tüm bu kolaylıklar ve
uygulamalar, şüphe götürmez şekilde, arazilerin verimliliğine ve zenginliğine büyük
oranda katkıda bulunmuştur. Ancak Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi’nin uygulamaları
nizamnamede belirtildiği biçimde gerçekleşmediği de görülmüştür. Özellikle muhasebe
kayıtlarının tutulmasında karşılaşılan birçok hata yahut eksiklik bunun bir göstergesi
sayılabilir ki bu durum aynı zamanda personelin hesaplar üzerinden oynamalarla haksız
kazanç sağladığını ve görevini kötüye kullandığı düşüncesini kuvvetlendirir özelliktedir.
Kimi memur için açılan soruşturmalar ve yapılan araştırmalar sayesinde bu durum
kesinleşmiştir. Bu cümleden olarak ülke topraklarını gasp ettiği yönünde eleştirilere
maruz kalan Abdülhamid aslında kendi memurları tarafından aldatılmıştır. Emlâk-ı
Hümâyûn işleyişinde ortaya çıkan problemlerin asıl kaynağı, iyi bir tespit sayesinde
bulunabilir. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan evraklar bu bakımdan önemli bir
kaynak özelliği taşımaktadır.
Emlâk-ı Hümâyûn’un işletilmesi esnasında bölgesel dengelerin göz ardı
edilmediği anlaşılmakta ise de Basra’da Abdülhamid lehine genişleyen arazilerin bölge
nüfusu yani aşiretler üzerinde nasıl bir etkide bulunduğunu tamamen kestirebilmek
zordur. Abdülhamid’in buradaki mülk edinişi bir süreç olarak kabul edersek, bu süreçten
öncede belli başlı aşiretler güçlü konumdaydı ve bu dönemde de özelliklerini
korumuşlardır. Aşiret reisleri bilindiği üzere kabileleri arasında kanunları uygulayıcı ve
düzeni temin edici rolünü üstlenmiştir. İşte bu özelliklerini Arazi-i Seniyyelerde de
mültezim sıfatıyla bulundukları sürece devam ettirmişseler de bölgede birtakım güvenlik
problemlerinin çıkışında da başrolde bulunmuşlardır. Aşiret reislerinin gücü ve itibarına
padişah mülklerini yönetmeleri dolayısıyla olumlu katkı da bulunmuş olabilir. Aslına
bakılırsa bu daha çok, hem padişah hem de aşiretler adına ikili bir kazanç ortaklığı
152

şeklinde nitelendirilebilir. Göçebe unsurların yerleşik hayata geçirilmesinin devlet adına


önemli sonuçları olmuştur. Emlâk-ı Hümâyûn’un bu bağlamda bir aracı konumunda
olduğu çalışmanın neticesinde anlaşılmıştır. Emlâk-ı Seniyye halkına vergi bağışıklığı
yahut vergide indirim, askerlikten muafiyet gibi imtiyazlı hakların sunulmasında,
şimdiye kadar sürekli bir vergi ödeme alışkanlığına sahip olmayan ve neredeyse istediği
tarzda hareket etmeye alışmış başıboş göçebelerin yeni düzene yavaş yavaş alıştırılması
amacının etkili olduğu çok rahatlıkla söylenebilir. Bu yolla boş kalan araziler işlenmeye
başlamış, işgücü ihtiyacı temin edilmiştir.
Emlâk-ı Hümâyûn İşletmesi bünyesindeki kiracılara tohum alımında kullanılmak
üzere faizsiz kredi verilmesi, su temini hususunda öncelik tanınması, zorunlu askerlikten
muaf tutulması arazi-i seniyye çiftçisini ayrıcalıklı konuma getirmiştir. Bu imtiyazlı
konumun ortaya çıkışında ise; üretimin devamlılığı, aşiretlerin medenîleştirilmesi, devlet
kontrolünün buralarda daha tesirli bir hâle getirilmesi, padişaha sevgi ve bağlılığın
arttırılması, ekonomik açıdan dinamizmin sağlanması gibi sebepler olduğu gibi yabancı
devletlerin bu coğrafya üzerindeki emellerine karşı bölge topraklarının şahsî mülk
statüsüne getirilmesi yöntemiyle korunmak istenmesinin de etkisinden bahsetmek
mümkündür.
Çiftçilere yapılan her türlü yardım geri dönüşümü olan bir nitelikteydi ve onların
yararına olduğu kadar Emlâk-ı Hümâyûn yararınaydı da. Geri dönüşüm özelliği taşıyor
çünkü, çiftçinin refahı Abdülhamid’in refahı demek, onların şevkle çalışması ise
işgücünün ucuza maal edilmesi anlamını taşımaktaydı.
Padişah Basra’daki Emlâk-ı Hümâyûn gelirleriyle bölgenin alt yapı ve
bayındırlık faaliyetlerini gerçekleştirmiş; sukanalları, köprüler, dükkanlar inşası ve
evlerin tamiriyle de şehircilik tarihi açısından önemli addedilebilecek ilerlemelere imza
amıştır.
Sultan’ın özel mülkiyeti değinildiği üzere vergiden bağışık sayılmıştır. Padişahın
tamamen bağışıklığına rağmen onun toprakları üzerindeki çiftçi aşar vergisini indirimli
olsa da ödemek durumundaydı ve bu vergiler Maliye Hazînesi’nin değil de Hazîne-i
Hâssa’nın kasasına giriyordu. Bu ise Abdülhamid’e yöneltilen eleştirilen önemli bir
kaynağını oluşturmaktaydı. Böyle bir uygulamaya neden gidildiğine dair herhangi bir
bilgiyla karşılaşılmamıştır. Ancak Abdülhamid döneminde Hazîne-i Hâssa’nın daha
önceki dönemlere oranla büyüme eğilimi göstermesini; Tanzimat’ın ilanını müteakip
153

devlet ekonomisinde sıkı bir denetim döneminin başlaması ve daha sonra Meşrutiyet’in
ilanından sonra da aynı şekilde bunun devam etmesi üzerine padişahın sadece tahsisat-ı
seniyye adındaki aylık maaşıyla tüm ihtiyaçlarını karşılamak durumunda kalması ve
bunun neticesinde Abdülhamid’in -Yıldız’a taşıdığı ülke yönetimini devlet
bürokrasisinden bağımsız gerçekleştiribilmesi ve iktidarınının meşruiyetini
sağlamlaştırmaya yönelik faaliyetleri için gerekli olan sermayeyi elde edebilmesi adına-
ekonomik manada daha özgür hareket etmesini sağlayacağı düşüncesinden
kaynaklandığı söylenebilir.
Emlâk-ı Hümâyûn kapsamındaki halkın refah seviyesi yahut memnuniyetleri
hususları hakkındaki fikre sadece, İşletme’nin merkez -Hazîne-i Hâssa- ve taşradaki
şubeleri arasında gerçekleşen iletişim esnasında belgelere yansıdığı ölçüde
ulaşılabilmiştir.
Ordu ve Emlâk-ı Hümâyûn Dairesi arasındaki yakın ilişkinin sebepleri arasında
ordunun gerekli donanımlara sahip mühendis ve yer ölçümü yapan elemanlara ulaşmada
kolaylık sağlaması sıralanabilir. Ayrıca Emlâk-ı Seniyye İşletmesi’nin varidatın
toplanabilmesi ve güvenliğin temininde önemli bir rolü oluşu bir diğer etkendi.
Tarıma dayalı bir ekonomiye sahip Osmanlı Devleti’nde meydana gelen özellikle
yönetimsel değişimlerin toprak üzerinde kendisini göstermesinden daha doğal bir şey
olmasa gerek. Bu sebeple de emlâk-ı hümâyûndan bir toprak rejimi olarak bahsedildiği
noktada bunun doğal bir uzantısı devlet ve iktidar yapısındaki dönüşümler de daha iyi
gözlemlenebilmiştir.
154

BİBLİYOGRAFYA

A- ARŞİV BELGELERİ
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA)
a.İradeler
İrade Hususi (İ. Hususi).
İrade Dâhiliye (İ.DH).
b.Yıldız Tasnifi
Yıldız Perakende Hazine-i Hassa (Y.PRK.HH).
Yıldız Mütenevvi Maruzat (Y.MTV).
Yıldız Perakende Askeri (Y.PRK.ASK).
Yıldız Perakende Başkitabet (Y.PRK.BŞK).
c.Hazîne-i Hâssa Tahrirat Kalemi

B- SÜRELİ YAYINLAR
Düstur, I. Tertip, İstanbul, c. I, 1289.
Salnâme-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye 1315; 1316; 1317; 1320.
Salnâme-i Vilâyet-i Basra, 1308-1318.

C- BASILI KAYNAKLAR

Ahmed Rıf‘at, Lügât-i Tarihiyye ve Coğrafiyye, İstanbul 1299, c. II.


AKYILDIZ, Ali, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilatında Reform (1836-1856,
İstanbul 1993.
Ali Bey, Seyahat Jurnali, İstanbul 1300.
Ali Cevad, Tarih ve Coğrafya Lügâti, Dersaadet, 1313.
ARICANLI, Tosun, “19. yüzyılda Anadolu’da mülkiyet, toprak ve emek”, Osmanlı’da
Toprak Mülkiyeti ve Ticari Tarım, ed. Çağlar Keyder, Faruk Tabak, çev. Zeynep Altok,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998.
BARDAKÇI, Murat, Şahbaba, İstanbul 2006.
BARKAN, Ömer Lütfi, Türkiye’de Toprak Meselesi Toplu Eserler I, İstanbul 1980.
CİN, Halil, “Arazi”, DİA., İstanbul 1991, c. III., 342-346.
155

ÇETİNSAYA, Gökhan, “Çıbanbaşı Koparmamak: II.Abdülhamid Rejimine Yeniden


Bakış”, Türkiye Günlüğü, İstanbul 1999-2000, S. 58.
________,“Irak”, DİA, İstanbul 1999, c. XIX.
DEVELLİOĞLU, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1997.
ENGİN, Vahdettin, II. Abdülhamid ve Dış Politika, Yeditepe, İstanbul 2005
GENÇ, Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2005.
GÖYÜNÇ, Nejat, “Max Freiherr Von Oppenheim ve Eserlerinde II. Abdülhamid Devrine
Ait Belgeler”, Sultan İkinci Abdülhamid ve Devri Semineri 27-29 Mayıs 1992 Bildiriler,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi.
HALAÇOĞLU, Yusuf, “Basra” DİA ,İstanbul 1992, c. V.
HULKİENDER, Murat, Bir Galata Bankerinin Portresi George Zarifi 1806-1884,
Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Bankası, İstanbul 2003.
Hurşid Paşa, Seyâhatnâme-i Hudûd, İstanbul 1997.
İNALCIK, Halil, QUATAERT, Donald, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal
Tarihi, İstanbul 2004, c. 2.
JWAIDEH, Albertine, “The Sanniya Lands of Sultan Abdulhamid II in Iraq”, Arabic and
Islamic Studies in Honor of Hamilton A.R. Gibb, Ed. George Makdisi, Leiden 1965.
KARACA, Ali, II. Abdülhamid’in İdareyi Kontrol Mekanizmalarından Yâverlik Kurumu,
TTK XIII. Milletlerarası Tarih Kongresi Bildirileri, c.III/III, Ankara 2002.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi VIII, Ankara 1995.
KOLOĞLU, Orhan, Abdülhamid Gerçeği, Pozitif, İstanbul 2005.
_______,Takvim-i Vekayi, Ankara 1981.
_______,“Tarihin Uzun Süre Anlayışının II. Abdülhamit Dönemine Uygulanması
Zorunluluğu” XIII. Türk Tarih Kongresi Ankara 4-8 Ekim, Ankara 2002, c. III.
KURŞUN, Zekeriya, Basra Körfezi’nde Osmanlı-İngiliz Çekişmesi Katar’da Osmanlılar
(1871-1916), Ankara 2004.
_______, Necid ve Ahsa’da Osmanlı Hakimiyeti Vehhabi Hareketi ve Suud Devleti’nin
Ortaya Çıkışı, Ankara 1998.
KURT, Burcu, Ortadoğu’da Bir İstikrarsızlık Unsuru: Şattü’l-Arap Sorunu, Marmara
Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul
2006.
KÜRKMAN, Garo, Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri
Araştırma Enstitüsü, İstanbul 2003.
MANTRAN, Robert, “Irak”, DİA, İstanbul 1999, c. XIX.
156

MARDİN, Şerif, “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e İktisadî Düşüncenin Gelişmesi (1838-


1918)”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, İstanbul 1987, III.
NAZİF, Süleyman, Çalınmış Ülke, İstanbul 1924.
Necid Emlâk-ı Hümâyûn’un ve Eyüp Tabu Sicil Muhafızlığına Dair Haritalar, Demirbaş
37973/II, IRCICA Kütüphanesi Nadir Eserler.
ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 2003.
_______,“19. yüzyılda Bir Mezopotamya Limanı: Basra”, Osmanlı İmparatorluğu’nda
İktisadî ve Sosyal Değişim Makaleler I, Ankara 2000.
ÖKE, Mim Kemal, İngiliz Casus Prof. Arminius Vambery’nin Gizli Raporlarında II.
Abdülhamid ve Dönemi, Üçdal Neşriyat, İstanbul 1983.
_______,“Arapların Osmanlı İmparatorluğu’ndan Ayrılması”, İki Tarafın Bakış Açısından
Türk-Arap Münasebetleri, IRCICA, İstanbul 2000.
ÖZBARAN, Salih, “XVI. Yüzyılda Basra Körfezi Sahillerinde Osmanlılar, Basra
Beylerbeyliği’nin Kuruluşu”, Tarih Dergisi [TD], İstanbul 1971, S. 25.
ÖZBEK, Nadir, Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyal Devlet Siyaset, İktidar ve Meşruiyet
1876-1914, İstanbul 2004.
SAHİLLİOĞLU, Halil, “Osmanlı Dönemi’nde Irak’ın İdari Taksimatı”, Belleten, c. 54, S.
211.
_______, “Ceyb-i Hümâyûn”, DİA, İstanbul 1993, c. VII.
Sakızlı Ohannes, Mebadi-i İlm-i Servet-i Milel, Mihran matbaası, Dersaadet 1297.
Sultan Abdülhamid, Siyasi Hatıratım, Dergah Yay., İstanbul 1999.
Şemseddin Sami, “Basra”, Kâmûsu’l-Âlâm, İstanbul 1306??, c.??s.1316
Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, İstanbul 1996.
ŞENSÖZEN, Vasfi, Osmanoğulları’nın Varlıkları ve Abdülhamid’in Emlâki, Ankara
1982.
TABAKOĞLU, Ahmet, Toplu Makaleler I İktisat Tarihi, İstanbul 2005.
Taha Bey, Emlâk-ı Devlet, Dersaadet 1328.
Tahsin Paşa, Sultan Abdülhamid, Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları, Boğaziçi yay.,
İstanbul 1999.
TERZİ, Arzu, Hazine-i Hassa Nezareti, Ankara 2000.
_______, “Hazîne-i Hâssa”, DİA, İstanbul 1998, c. XVII.
TÜRKAY, Cevdet, Osmanlı İmparatorluğu’nda Oymak Aşiret ve Cemaatler, İstanbul
1979.
157

QUATAERT, Donald, Osmanlı Devletin’de Avrupa İktisadi Yayılımı ve direniş (1881-


1908), Çev. Sabri Tekay, Yurt Yay., Ankara 1987.
YAZICI, Nesimi, “Lâyıhalar Işığında II. Abdülhamid Döneminde Libya Üzerine Bazı
Gözlemler” Sultan İkinci Abdülhamid ve Devri Semineri 27-29 Mayıs 1992 Bildiriler,
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Araştırma Merkezi İstanbul 1994.
EK-1

Maliye Hazînesi’ne geçen Emlâk-ı Hümâyûn’dan arazi özelliğindekilerin vilayetlere


göre dağılımı:∗

VİLAYET/SANCAK DÖNÜM %
Bağdad Vilayeti 6.235.160 11.11
Basra Vilayeti 2.849.070 5.08
Musul Vilayeti 17.770.368 31.68
Haleb Vilayeti 5.586.060 9.96
Beyrut Vilayeti 11.417.330 20.35
Suriye Vilayeti 11.835.307 21.10
Selanik Vilayeti 197.149 0.35
Kudüs Sancağı 211.621 0.38
Toplam 56.102.065 100.00


Yanya, İşkodra, Manastır vilayetleri senetleri toplanmaması nedeniyle tabloya dâhil edilmemiştir. Taha
Bey, a.g.e., s. 278.
EK-2

V. Mehmed Reşad Döneminde Maliye Hazînesi’ne terk edilen Emlâk-ı Hümâyûn:∗

Emlâkın Yeri ve Cinsi Yıllık Geliri (Lira)


İstanbul ve Bilâd-ı Selâse’de 1293 4.750
senesinden sonra Abdülhamid tarafından
satın alınan emlâk ve akar
Beşiktaş’taki akaretler. (Şazeli dergahıyla 1.464
Hamidiye, Orhaniye ve sair camiler
vakıfları)
Tophanede’ki dükkanlar 2.640
Hekimbaşı ve Çavuşbaşı çiftlikleri (Yusuf 1.750
İzzettin Efendi uhdesinde olduğu)
Beykoz’da Abraham Paşa’dan alınan 550
çiftlik ve orman
Kurbağalıdere çiftliği. (Selahattin Efendi 1.400
uhdesinde)
Selanik idaresindeki emlâk, akarat ve 8.000
ormanlar
Selanik rıhtımından hazîneye ait hasılat 4.500
Selanik ve Ferecik idarelerindeki 2.400
dalyanlara balık avı resminden gayri olan
kiraları
Yalova hamamlarıyla Yalova’daki Baltacı 1.500
çiftliği
Aydın Vilayeti dâhilindeki çiftliklerin ve 10.000
merbutunun geliri
Yenişehir çiftlikleri 4.200
Ferecik ve Babaeski dâhilinde bulunan 2.400


Taha Bey, a.g.e., s. 72-73.
orman ve zeytinliklerin Hazîne-i Hâssa’ya
ait geliri
Kudüs Sancağı dâhilindeki emlâk-ı 5.000
seniyye
Haleb çiftlikleri merbutunun gelirleriyle 31.800
dalyanın kira bedeli
Suriye’deki Hama, Humus ve Balyan 19.300
çiftlikleriyle merbutunun geliri
Basra’daki hurmalıklar 10.000
Ammare’de Dicle nehrinin Çahle kolunda 40.000
Çahle Cerib, Ada-i Sagir, Behase, Şatra,
ve tevabii, Sabuncuzade ve Acilüssad
arazisi, Kelîle ve Müşerreh ve tevabii,
Makriyye, Ebter ve Habibe mukataaları
Bağdad’da Caâre, Ebugarib, Mahmudiye, 25.000
Museyyib, Duceyl, Mahruta, Cerbuiyye
ve tevabii mukataaları
Medine’de bulunan emlâk ve arsalar 200
Bağdad ve Basra arasında vapurlar idaresi _
Kadıköy-Haydarpaşa rıhtım ve limanı _
Taşoz madenleri _
Bağdad ve Musul madenleri _
Karahisar’daki maden suyu _
Selanik Şirket-i Hayriye-i Osmaniyesi _
vapur Şirketi İskelesi
Toplam 176.857
Vapurların tahmini geliri 25.000

You might also like